turkish studies - .:: İsam kütüphanesi - veri tabanı...

22
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/7 Spring 2016, p. 293-314 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9745 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 24.06.2016 Accepted/Kabul: 20.07.2016 Referees/Hakemler: Doç. Dr. Ahmed ÜRKMEZ Doç. Dr. Huriye MARTI This article was checked by iThenticate. “MEN TEŞEBBEHE Bİ KAVMİN” HADİSİNİ KÜRESEL GİYİM KÜLTÜRÜ AÇISINDAN YENİDEN OKUMAK * Şule Yüksel UYSAL ** ÖZET Müslüman bireyin gerek giyim-kuşam, tavır ve davranışlarında gerekse inanış ve ibadetlerinde Müslüman olmayan kimselere benzemesi çeşitli naslarla yasaklanmıştır. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde ayrıntılı sayısız uyarı bulunmaktadır. Ancak bunların içinde “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa onlardandır.” şeklinde tercüme edilebilen ve genel bir hüküm bildiren hadis, benzemeyi yasaklamak için en çok kullanılanlardan biridir. Oysa hadisin doğru anlaşılması, giyim kuşamın neredeyse tek tipleştiği günümüzde daha büyük bir önem taşımaktadır. Konu ile ilgili ayrıntı veren diğer hadislerin anlaşılması da kanaatimizce bu hadisin doğru anlaşılmasına bağlıdır. Makalede hadisin kaynaklardaki yeri ve sıhhati ile ilgili yorumlar nakledilmiş, daha sonra hadiste geçen “teşebbüh” kavramı ve “onlardandır” ifadesi üzerinde durulmuştur. Klasik hadis şerhlerinde söz konusu ibarelerin nasıl anlaşıldığına dair nakiller yapıldıktan sonra benzeme yasağının illeti ile ilgili bir bölümde yasağın sebebi ve Müslüman toplum için olası tehlikeli sonuçlarına işaret edilmiştir. Ancak yasağın özellikle giyim-kuşam alanındaki yansımaları büyük oranda örften etkilenmekte ve değişken olabilmektedir. Bu nedenle nas ile örfün sınırlarının kesin bir biçimde tespiti ve yasağın illetinin doğru kavranması önem arz etmektedir. Hadisi doğru anlamak için klasik yorumların yanı sıra benzeme yasağının illeti ile değişen dünya şartlarını bir arada değerlendirmek zorunludur. Makalede tüm bu yönler birlikte değerlendirilmiş ve ulaşılan sonuçlar sıralanmıştır. Anahtar Kelimeler: Teşebbüh, Giyim-Kuşam, Gayr-i Müslimlere Benzeme, Müslüman Kimliği * Makale, 6-7 Mart 2016 Tarihinde Sakarya'da düzenlenen Uluslararası Helal Ürün Sempozyumu (Giyim-Kuşam) isimli sempozyumda sunulan Giyim Kuşamda Gayr-i Müslimlere Benzemenin Günümüz Şartlarında Değerendirilmesi ("Men Teşebbehe" Hadisi Bağlamında Bir Analiz) isimli tebliğden yararlanılarak hazırlanmıştır. ** Öğr. Gör. Dr. Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri, El -mek: [email protected]

Upload: lycong

Post on 15-Jun-2018

226 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/7 Spring 2016, p. 293-314

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9745

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 24.06.2016 Accepted/Kabul: 20.07.2016

Referees/Hakemler: Doç. Dr. Ahmed ÜRKMEZ – Doç. Dr. Huriye

MARTI

This article was checked by iThenticate.

“MEN TEŞEBBEHE Bİ KAVMİN” HADİSİNİ KÜRESEL GİYİM KÜLTÜRÜ AÇISINDAN YENİDEN OKUMAK*

Şule Yüksel UYSAL**

ÖZET

Müslüman bireyin gerek giyim-kuşam, tavır ve davranışlarında

gerekse inanış ve ibadetlerinde Müslüman olmayan kimselere benzemesi çeşitli naslarla yasaklanmıştır. Konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de ve

hadislerde ayrıntılı sayısız uyarı bulunmaktadır. Ancak bunların içinde

“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa onlardandır.” şeklinde tercüme

edilebilen ve genel bir hüküm bildiren hadis, benzemeyi yasaklamak için

en çok kullanılanlardan biridir. Oysa hadisin doğru anlaşılması, giyim kuşamın neredeyse tek tipleştiği günümüzde daha büyük bir önem

taşımaktadır. Konu ile ilgili ayrıntı veren diğer hadislerin anlaşılması da

kanaatimizce bu hadisin doğru anlaşılmasına bağlıdır. Makalede hadisin

kaynaklardaki yeri ve sıhhati ile ilgili yorumlar nakledilmiş, daha sonra

hadiste geçen “teşebbüh” kavramı ve “onlardandır” ifadesi üzerinde

durulmuştur. Klasik hadis şerhlerinde söz konusu ibarelerin nasıl anlaşıldığına dair nakiller yapıldıktan sonra benzeme yasağının illeti ile

ilgili bir bölümde yasağın sebebi ve Müslüman toplum için olası tehlikeli

sonuçlarına işaret edilmiştir. Ancak yasağın özellikle giyim-kuşam

alanındaki yansımaları büyük oranda örften etkilenmekte ve değişken

olabilmektedir. Bu nedenle nas ile örfün sınırlarının kesin bir biçimde tespiti ve yasağın illetinin doğru kavranması önem arz etmektedir. Hadisi

doğru anlamak için klasik yorumların yanı sıra benzeme yasağının illeti

ile değişen dünya şartlarını bir arada değerlendirmek zorunludur.

Makalede tüm bu yönler birlikte değerlendirilmiş ve ulaşılan sonuçlar

sıralanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Teşebbüh, Giyim-Kuşam, Gayr-i Müslimlere Benzeme, Müslüman Kimliği

* Makale, 6-7 Mart 2016 Tarihinde Sakarya'da düzenlenen Uluslararası Helal Ürün Sempozyumu (Giyim-Kuşam) isimli

sempozyumda sunulan Giyim Kuşamda Gayr-i Müslimlere Benzemenin Günümüz Şartlarında Değerendirilmesi ("Men

Teşebbehe" Hadisi Bağlamında Bir Analiz) isimli tebliğden yararlanılarak hazırlanmıştır. ** Öğr. Gör. Dr. Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri, El-mek: [email protected]

Page 2: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

294 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

THE REVALUATION OF THE HADITH “MAN TASHABBAHA BI QAWMIN FA HUWA MINHUM” IN TERMS OF GLOBAL DRESS

CULTURE

ABSTRACT

The imitation (tashabbuh) of Muslims to Non-Muslims either in their choice of dress or their attitudes, behaviors and forms of worship is

forbidden by Islam through various textual rulings (nass). There are

numerous warnings concerning this issue in the Qur’an and Prophetic

traditions (hadith). Among these warnings is the tradition “"Whoever

resembles a people is one of them," which is one of the most well-known

that indicates a general command prohibiting Muslims imitating Non- Muslims. A proper understanding of the Prophetic tradition is of great

importance in today’s world where dress has become monotype. In

addition, a correct understanding of the other traditions can be made

possible through the understanding of the meaning of this tradition. In

this article, the sources that include this tradition along with the correctness (sihha) of the tradition have been presented followed by a

discourse regarding the concept of “tashabbuh” (imitation) and the saying

of “one of them.” The way in which these two inscriptions were

understood in classic annotations of the hadith points to the reason for

such a prohibition and the hazardous consequences in Muslim societies

in the part of the reason of prohibition of imitation. Nevertheless, the examples of the prohibition especially in the field of dress are influenced

by customs and are mostly changeable. Therefore, specifying the exact

borders of textual ruling (nass) and custom, and truly understanding the

reasons of the prohibition are of great importance. The evaluation of both

the reasons for the prohibition and fluctuant world conditions along with the classic interpretations are indispensable to properly be able to

comprehend the tradition (hadith). In the article, all these aspects of the

subject have been studied and the attained results have been numerated.

STRUCTURED ABSTRACT

This article aims to revaluate the tradition (hadith) “Whoever resembles a people is one of them" in terms of global dress culture. For

the revaluation, initially the sources that gave a place the tradition and

correctness (sihha) of the tradition have been made firm. The tradition was narrated with different versions in great numbers of hadith sources.

In all these narrations, the tradition has a degree of hasan li-

gayrihi (hasan due to external factors) and the tradition is convenient for

deed. Nevertheless, the tradition is continuation of a tradition which is

about holy war (jihad). Therefore, evaluation of the tradition as if it is a

distinct tradition and belongs to part of dress may lead some incorrect consequences.

The imitation (tashabbuh) of Muslims to Non-Muslims either in

their choice of dress or their attitudes, behaviors and forms of worship is

forbidden. This prohibition was indicated in a textual ruling (nass) that

has general command as it is above or specific warnings about a subject.

Page 3: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 295

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

There are many traditions include prohibitions about dress in the part of libas in the sources of hadith. The important issues are how must

warnings be understood and how can warnings be performed in different

times and places. The first step of the correct evaluation is understanding

of this tradition properly.

There are two basic statements that must be accentuated in the tradition: First, the concept of tashabbuh that is imitation consciously

and desire of emulation to be someone; second, the saying of “one of them”. When it is examined how the concept of tashabbuh have been

understood in the classic annotations of the hadith, it would be seen

that some points were emphasized. Hadith scholars have the opinion

that each kind of imitation was not included to prohibited imitations in

the tradition and they dissociate in determination of what kind of

imitation was forbidden. Ibn Taymiyyah did not specify any border and according to him, almost all kinds of imitations were included

to the prohibition and were forbidden (Ibn Taymiyyah, n.d.: I/232-

237). However, this is the strictest view that we can reach.

According to Ali al-Qârî, the imitations in the distinguishing features can be considered as tashabbuh. He means, consideration of all

kinds of imitations as tashabbuh is an incorrect approach, the imitations

in subjects peculiar to other people and communities must be considered as tashabbuh (Ali al-Qârî, n.d.:IV/431). Munâvi understood the concept

of tashabbuh not only as apparent imitations but also as internal

imitations that mean intellectual and spiritual imitations. In his tashabbuh definition, emphasis of “imitation that is supported by

feeling, reasoning and belief” has an importance (Munâvî, 1391:

VI/104). In addition to these different interpretations, some scholars emphasized the subject of intention (niyya) and pointed that there was

no tashabbuh without any intention (Luveyhak, 1999: 84, 96). According

to interpretations apart from Ibn Taymiyyah’s, each kind of imitation was not forbidden and it requires having some stipulations.

What is the meaning of the saying “one of them” in the tradition?

Does the saying take out a person from Islam and integrate to infidels,

unbelievers? Answer of the question is significant. Ibn Taymiyyah again has strictest interpretations, he said that the apparent meaning of the

tradition was infidelity of a Muslim and at least the imitation was forbidden by religion (haram). Munavî considered the saying of “one of

them” as a resemblance according to kind of imitation. If

a Muslim imitates to others about infidelity, it could be said about his

infidelity. However, if he imitates others in other subjects, then the consequence also changes (Munâvî, 1391: VI/104). According

to Sarahsî, Ibn Rajab and Rashid Rida, imitation of a person to good

people even if he cannot imitate them properly as he desires, will enable

his salvation. Nevertheless, the attitudes, behavior and morality peculiar

to a community must be performed by him to be said that he was exactly one of them (Sarahsî, 1417: I/14; Ibn Rajab, 1403: 56; Rashid Rida,

1970 I/81).

Ending of some traditions of Muhammad (p.b.u.h) as “not from me”

or “not from us” makes difficult to acceptance the saying of “one of them”

with the apparent meaning. In parallel with this approach, Mubârakfûrî

Page 4: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

296 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

said that the saying of “one of them” did not mean apostatizing from Islam, it was used to be more efficient and disincentive and the

statements like the saying may also be used in daily

language (Mubârakfûrî, Tuhfatu’l-Ahvazî, IV/79).

Changing of dress style according to time or places and its closely

relation with the culture also require to behave and think more carefully

about this issue. Because Muhammad (p.b.u.h) did not indicate any dress that can be considered as Muslim dress neither for Him nor for His

companions (ashâb). After He got revelation, He wore his clothes that He

had before Islam with some necessary changes. Though Islam did not

command, imposition of dress of any period or any custom does not

comply with Islam. The crucial and accentuated issue in Islam is avoidance of Muslims to imitate others. Otherwise, apparent imitations

will result in to appear imitations in reasoning, belief and feeling.

Muslim who comprehends that dress was a component of Muslim

identity should act responsibly in this issue. Among the Islamic rules,

there is no insisting Muslim dress that is binding Muslims. Nevertheless,

Muslims should avoid conscious imitation to non-Muslims by protecting their identities and local cultures. As Ibn Khaldun stated, people

resemble each other in appearance after a while they will resemble in feeling and reasoning (Ibn Khaldun, 1988: I/374-376).

Consequently, the tradition “Man tashabbaha bi qawmin fa huwa

minhum” has a degree of hasan li-gayrihi (hasan due to external factors) and it is located in many hadith sources. However, the tradition

is not distinct and it is continuation of a tradition about holy war (jihad).

Among the traditions that prohibits imitation to Non-Muslim, the

tradition has a more general command therefore understanding of it properly is more important. The concept of tashabbuh in the

tradition does not include each kind of imitations. Tashabbuh means

conscious and willed resemblance in dress peculiar to other communities. Also, “one of them” is an expression that has meaning of

deterrence rather than a religious command. Otherwise, a claim

of apostasy about someone by instantiating the tradition results in

perilous consequences. Responsibility of Muslim should be adaptation to

borders that Islam specified in dress and dressing by protecting his culture and Muslim identity.

Keywords: Imitation of non-Muslims, Tashabbuh, Dress, Muslim

Identity

Giriş

Giyinme günümüzde yalnızca bedensel bir ihtiyacı giderme amacıyla ortaya konan bir eylem

değil karmaşık pek çok yönü olan bir davranış halini almıştır. Kişi giyinirken bir taraftan tabiat

şartlarına karşı kendini korurken, bir taraftan da dininin ilgili emirlerini yerine getirmekte ancak tüm

bu temel amaçların yanı sıra, kimliğini ortaya koyma, itiraz etme, aidiyetini belirtme gibi pek çok

işlevi de giysisi ile yerine getirmektedir.

Yaşam koşullarında meydana gelen onca değişikliklere rağmen Müslüman birey tarafından

göz ardı edilemeyecek bazı prensiplerin varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Çünkü Müslüman için

giyinme, yalnızca zorunlu bir ihtiyaç değil, dini yaşantının bir parçası hatta bir göstergesi olarak

Page 5: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 297

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

değerlendirilir. Giyim kuşamda başka toplumlara benzememek ise, İslam’ın oluşturmayı hedeflediği

ideal Müslümanın yalnızca kalbindeki inancıyla değil görünen yönleriyle de diğer din

mensuplarından farklı olması amacına yöneliktir.

Makalede değişen dünya şartları ve gittikçe ortaklık arz eden giyim kültürü açısından bazı

hadislerde geçen “ منهم من تشبه بقوٍم فهو ” ifadesi yeniden anlaşılmaya çalışılacak, ihtiyaç olmadıkça

giyim kuşamla ilgili detay veren rivayetler gündeme alınmayacaktır. Amaç; genel bir kaide olarak

zikredilen hadisin günümüz şartları açısından değerlendirmesini yapmak ve bir sonuca ulaşmaktır.

Müslüman olmayanlara benzemeyi yasaklayan genel uyarılar ile ibadet şeklinde, yeme-içme

tarzında, selamlaşmada veya giyim kuşamda benzemeyi yasaklayan spesifik rivayetlerden yola çıkan

İslam âlimleri, Müslüman olmayanlara benzemeye çalışmanın yasaklanmış olduğunda görüş birliği

içindedirler. Söz konusu yasaklar ve ilgili hükümlerin hadis ve fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde

işlenmesinin yanı sıra konuya özel eserler de ortaya konmuştur.1

Müslümanın giyim-kuşam ve saç-sakal bakımı konusunda başka din mensuplarına

benzememesi ile ilgili olarak hadis musannefatımızın Kitâbü’l-Libâs bölümlerinde çok fazla rivayet

yer almaktadır (Buhârî, “Libâs”, 64, 72; Müslim, “Libâs”, 113, “Tahâret” 54; İbn Mâce, “Libâs”,

38; Ebû Dâvûd, “Teraccül”, 14, Tirmizî, “Libâs”, 20; Nesâî, “Ziynet”, 14, 57; Ahmed b. Hanbel,

1416: II/4, 39, 55; V, 264).2 Ancak kanaatimizce tüm bu rivayetlerin doğru anlaşılması da yukarıda

zikri geçen “ من تشبه بقوٍم فهو منهم ” hadisinin doğru anlaşılmasına bağlıdır. Dolayısıyla hadisin

günümüz şartları açısından uygulamadaki yerinin belirlenmesi hayati öneme haizdir.

1. “Kim Bir Kavme Benzemeye Çalışırsa O da Onlardandır” Hadisi ve Sıhhat

Değeri

Müslüman olmayanlara benzeme durumunda sıklıkla hatırlatılan, İslam/iman dairesinden

çıkma gibi ağır bir hükme mesnet olarak zikredilen söz konusu hadisin kaynaklardaki yerini ve sıhhat

değerini tespit önemlidir. Çünkü klasik usul gereğince bir metin hakkında söz söylemeden önce

senedinin sıhhatini tespit elzemdir.

1.1. Hadisin Kaynakları

“ منهم من تشبه بقوٍم فهو ” rivayeti, Kütüb-i Sitte’den yalnızca Ebû Dâvûd’un (275/889)

Sünen’inin Kitâbü’l-Libâs bölümünde geçmekle birlikte (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 5), ondan önceki ve

sonraki dönemlerde başka kaynaklarda da tahric edilmiştir. Hadis merfu rivayetinin yanı sıra, ipek

giymiş ve saçlarını kazıtmış bir kimseyi gördüğünde Hz. Ömer’in söylediği mevkuf bir rivayet olarak

da tahric edilmiştir (Mamer b. Râşid, 1403: 453-454).

Ebû Dâvûd’un naklettiği metin başka bir metnin devamıdır ve bağlamı itibariyle Kitâbu’l-

Cihâd’a daha uygun görünmektedir. Nitekim farklı eserlerde Cihad bölümlerinde nakledilmiştir.

(Serahsî, 1417: I/12-13; İbn Ebî Şeybe, 1402: XII/349, 351). İmam Muhammed’in sınırlarda nöbet

tutmanın fazileti babında naklettiği metnin anlamı “Şüphesiz Allah kıyametten önce beni kılıcımla

(cihat etmek üzere) gönderdi ve rızkımı (ganimeti) mızrağımın altında -veya mızrağımın gölgesinde-

1 Bu konuda, el-Gazzî, Ebü'l-Mekârim (1061/1651), Husnü't-tenebbüh limâ verade fi't-teşebbüh, Gumarî, Ebü'l-Feyz

Ahmed b. Muhammed (1380/1960), el-İstinfâr li-gazvi't-teşebbühi bi'l-küffâr, Osman Dukûrî, et-Tedâbirü’l-vâkıye

mine’t-teşebbüh bi’l-küffâr, Lüveyhak, Cemil b. Habib, et-Teşebbühü’l-menhiyu anh fî’l-fıkhi’l-İslâmî, Mirza Tokpınar,

Hadislere göre Yahudi ve Hristiyanlara Uymak: Eleştirel Yorum gibi eserler kaleme almışlardır. 2 Ayrıca konuyla ilgili özel bir çalışma için bkz. Muhittin Uysal, Peygamber Günlerinde Giyim Kuşam ve Süslenme.

Page 6: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

298 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

kıldı. Bana muhalefet edenlere de zillet ve alçaklığı takdir etti. Kim bir kavme benzerse o da

onlardandır” şeklindedir.3

Hadis Ebû Dâvûd’un rivayetinden farklı olarak, uzun haliyle ancak küçük farklarla Ahmed

b. Hanbel (241/855) (Ahmed b. Hanbel, 1416:II/50, 92), Abd b. Humeyd (249/863) (Abd b. Humeyd,

1408: I/267) ve Tahâvî (321/933) (Tahâvî, 1994: I/213) ve Herevî (481/1089) (Herevî, 1998: II/388,

394) tarafından nakledilirken, Taberânî (360/971) de Ebû Dâvûd’unki gibi kısa haliye (Taberâni,

1405: VIII/179; 1409: I/136; III/94) nakletmiştir.

Hadis, Ebû Dâvûd’un Sünen’i dışında pek çok kaynakta genelde muttasıl ve merfu olarak

ancak bazen de mürsel veya mevkuf olarak nakledilmektedir. İmam Muhammed’in ve İbn Ebî

Şeybe’nin rivayetleri ise muallaktır.

Birden çok kaynakta yer alan ancak Ebû Dâvûd’un naklettiği haliyle meşhur olan hadis,

aslında bir başka metnin devamıdır ve kaynaklarda daha çok bu haliyle zikredilmektedir. Ebû Dâvûd

gibi hadisin yalnızca son bölümünü nakleden kaynaklar var ise de bunlar, diğerlerine göre belirgin

oranda azdır. Ayrıca rivayetler ya mevkuftur ya da daha geç döneme aittir. O halde bu hadis

kullanılırken metnin başka bir metnin devamı olduğu, kısa haliyle rivayetin, hadisi bağlamından

kopardığı ve doğru anlamayı zorlaştırdığı bazen de maksadını aşan yorumlara sebep olabileceği göz

ardı edilmemelidir.4

1.2. Hadisin Sıhhat Değeri

Hadisin senedinde adı geçen Abdurrahman b. Sâbit b. Sevbân hakkında ihtilaf edildiğinden

(İbn Ebî Hâtim, 1372: V/219; Iclî, trs: II/74; İbnü’l-Cevzî, 1986: II/91; İbn Adiyy, 1409: IV/281)

hadise sahih (Dârakutnî, 1405: IX/272; Irakî, 1415: I/217), hasen (İbn Hacer, 1421: X/282) veya zayıf

(Zeylaî, 1418: IV/ 347) gibi birbirinden farklı hükümler verilebilmektedir. Münâvî (1031/1622),

hadisin şahitleri olduğunu nakletmekte (Münâvî, 1391: VI/105), İbn Teymiyye (728/1328) ise senet

hakkında “ceyyid” ifadesini kullandıktan sonra senette adı geçen Ebü’l-Hasen Osman İbn Ebî Şeybe,

Ebu’n-Nadr ve Hassân b. Atıyye’nin ‘Sahihayn’ın ricali olduklarının söylenmesine ihtiyaç

duyulmayacak kadar daha üstün’ olduklarını belirtmektedir (İbn Teymiyye, trs.: I/240).

Hadisin diğer tarikinin, Sadaka (İbn Abdullah es-Semîn) sebebiyle (Buhârî, trs.: IV/296, İbn

Ebî Hâtim, 1372: IV/429, 430; Dârakutnî, 1405: IX/272; İbnü’l-Cevzî, 1986: II/54) zayıflığından söz

edilmekte, üçüncü tarikte adı geçen Bişr b. Hüseyn İsfahânî’nin zayıf (İbn Adiyy, 1409: II/10) hatta

metruk olduğu nakledilmektedir (Buhârî, trs.: II/71; İbnü'l-Cevzî, 1986: I/142). Ebû Hâtim ise bazı

rivayetlerinin mevzû olduğunu söylemektedir (İbn Ebî Hâtim, 1372: II/355). Taberânî’nin senedi ise

Ali b. Ğurâb (Buhârî, trs.: VI/291; İbn Ebî Hatim, 1372: VI/200; İbn Hıbbân, 1460: II/80; İbnü'l-

Cevzî, 1986: II/197; İbn Adiyy, 1409: V/205-206) sebebiyle eleştirilmiştir (Heysemî, 1413:

VIII/266; 1414: X/479, Zeylaî, 1418: IV/347).

Elbânî hadisin İbn Ömer ve Huzeyfe tariki ile gelen senetleri için sahih (Elbânî, 1408:

I/1059) Şuayb Arnaût ise zayıf hükmünü vermiştir (Ahmed b. Hanbel, 1416: IX, 123, Muhakkikin

dipnotu). Arnaût, Tahâvî’nin senedi için ise hasen hükmünü tercih etmiştir (Tahâvî, 1994: I/213,

Muhakkikin dipnotu). Birden çok tarik ve metnin yer aldığı Zemmü’l-Kelâm’ın muhakkiki hadisin

tüm tarikleriyle hasen derecesine çıktığını belirtirken (Herevî, 1998: II/389, Muhakkikin dipnotu),

Lüveyhak hadisin hasen derecesinden aşağı olamayacağını hatta sahih li-ğayrihî derecesine

3 Hadisin Arapça metni إن هللا – تعالى - بعثني بالسيف بين يدي الساعة وجعل رزقي تحت رمحي – أو ظل رمحي - ، وجعل الذل والصغار على من

، ومن تشبه بقوم فهو منهم نيخالف şeklindedir. Konumuzun esası metnin son cümlesi olduğundan bu metin tekrarlanmayacak

ve küçük lafız farklılıklarına işaret edilmeyecektir. Çok küçük farkla bir başka rivayet için bkz: (Said b. Mansur, 1985:

II/143-144). 4 Hadis ile ilgili yapılmış özel bir çalışma ve daha ayrıntılı bilgi için bkz. Tokpınar, 2005: 85-109.

Page 7: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 299

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

yükselebileceğini söylemiştir (Lüveyhak, 1999: s. 43). Ancak kanaatimizce yukarıdaki senetler ve

zaaf noktaları ışığında Lüveyhak’ın tercihi olan sahih li-gayrihî mertebesi ile Tokpınar’ın iddiası

olan hadisin zayıf oluşu (Tokpınar, 2005: 95) tekrar değerlendirilmeye muhtaç görünmektedir.

2. Hadisin Metni

Hadisin sıhhati ile ilgili nakledilenler, metnin doğru anlaşılması çabasını gerekli kılmaktadır.

Metne bakıldığında şart üslûbunda varid olan cümlenin içinde iki önemli noktanın özellikle üzerinde

durulması ve doğru anlaşılması gerekmektedir ki bunlardan biri “teşebbüh” kavramı diğeri de

“onlardan olma” ifadesidir. Sırasıyla bu noktalara değinilecek, klasik şerhlerdeki yorumların

ardından tercihte bulunulacaktır.

2.1. Teşebbüh Kavramı

2.1.1. Sözlükte Teşebbüh Kelimesi

Hadiste geçen “ تشبه ” fiili, hadisi doğru anlamak ve bugüne taşımak adına hayatî önem arz

eden ilk unsurdur. Çünkü şart üslûbu ile gelen metinde hüküm bu kavram üzerine bina edilmekte ve

hadisin tüm metinlerinde aynı kelime kullanılmaktadır.

“Bir şeyin vasıf ve renk olarak başka şeyle ortak veya yakın olması” anlamına gelen

(İsmail b. Abbad, 1414: III/396; İbn Fâris, 1418: 548, İbn Manzûr, 1414: XIII/503 vd.) ş-b-h

kökünden türeyen teşebbüh kelimesi; taklit etmek, yoluna uymak, örnek almak, benzemek, tavır ve

davranışlarında benzemek, yaptığını yapmak anlamına gelmektedir (Ömer, 2008: 1162, Ayid vd, trs.:

668; İbrâhim Mustafa vd, 1989: 471).

Bilindiği üzere Arap dilinde kelimelerdeki zaid harfler zaid manalar içerdiğinden bu

kelimenin kök harflerinde var olan benzeme anlamıyla karşılanması isabetli görünmemektedir.

Kelimenin aktarıldığı تفّعل babına göre eylem, zorlanma, zorlanarak bir şeyi aşama aşama

gerçekleştirme gibi unsurları içinde barındırmalıdır (Galâyînî, 1411: I/219). Yoksa kendiliğinden

oluşan, belli şartların beraberinde getirdiği, istek ve özentinin eşlik etmediği benzemeler bu kelime

ile ifade edilmemektedir.

Eğer kullanılan kelime, bizzat Rasûlullah’ın dilinden çıkan kelime ile aynı ise5 kelimenin

kök hali yerine bu kelimenin tercihi önem arz etmektedir. Çünkü yukarıda da işaret edildiği üzere,

Arap dilinde kelimedeki ziyade harfler, ziyade anlamlar içermektedir ve ş-b-h kökünün “تََكلف ”

anlamını içeren “تَفَعُّل ” babında kullanılması önemlidir. Yalnızca dil kurallarının bile işaret ettiği bu

hassas nokta şerhlerde de uzun uzadıya işlenmiştir.

2.1.2. Şerhlerde Teşebbüh Kavramı

Teşebbüh kavramının şerhlerde nasıl anlaşıldığını görmeye çalışacağımız bu başlıkta

öncelikle konuya eserinde geniş yer ayıran ve görüşü diğerlerinden daha farklı olan İbn Teymiyye

ile başlayacağız. O, teşebbüh kavramını geniş bir çerçevede değerlendirmiş, kendisi günah olmayan

ve bizzat benzemenin amaçlanmadığı benzeşmeleri de bu çerçeveye dahil etmiştir. Görüşüne delil

olarak da kafirlerin azap gördüğü yerlere girmenin yasaklanmasını6 delil getirmiştir. Ona göre:

“Davranışın bizzat kendisi günah olmasa bile bu davranışla kâfirlere benzemek, azap

ihtimaline daha yakındır. Çünkü onların Müslümanlar tarafından kabul edilip yapılmayan amelleri

5 Hadisin tüm tariklerinde ve bütün kaynaklarda aynı kelime kullanılmıştır. 6 Kastedilen, Allah Teâlâ’nın Rasûlullah’ın Mescid-i Dırar’a girmesini yasaklaması (Tevbe, 9/108) ile Rasûlullah’ın

ashabını daha önceki milletlerin azap gördükleri yerlerde namaz kılmalarını yasaklamasıdır. İlgili rivayetler için bkz.

(İbn Teymiyye, trs.: I/232-237.

Page 8: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

300 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

ya küfür, ya günah, ya küfrün alameti, ya günahın işareti, ya da küfür ve günahın kaynağıdır. Veya

günaha götürmesinden korkulur” (İbn Teymiyye, trs.: I/238-239).

Bu yorumuyla İbn Teymiyye teşebbühte söz konusu olan benzeme unsurlarının bir

bölümünün zaten bizzat küfür veya günah olduğunu ancak mübah kapsamındaki durumların da hadis

gereğince benzemekten sakınılması gereken durumlar olduğunu belirtmekte, benzemenin ölçüsü,

sınırı, niyet gibi konularla sınırlandırmaya gitmemektedir.

Ali el-Kârî ise ayırt edici özelliklerde benzemenin teşebbüh sayılabileceği görüşündedir. Ona

göre her tür benzeme teşebbüh sayılmamalı, başka kavimlere özgü, alâmet-i fârika sayılan hususlarda

benzeme teşebbüh olarak değerlendirilmelidir:

“Benzeme, yaratılışta, ahlakta veya kavimlerin şiârı olan konularda olabilir. Ancak

kastedilenin şiârlarda benzeme olması daha açıktır. Hatta ben “teşebbüh” ile kastedilenin yalnızca

şiârlarda benzeme olabileceğini düşünüyorum. Çünkü yaratılışta bir kimsenin kendisini başkasına

benzetmesi mümkün değildir, ahlakta benzeşmeye ise teşebbüh kelimesi kullanılmaz onun yerine

.ahlakıyla ahlaklanma ifadesi kullanılır” (Ali el-Kârî, trs.: IV/431)/تََخلُّق

Münâvî ise teşebbühü yalnızca zahiri benzemeler olarak anlamamış, zahirî benzemeye,

zihinsel-duygusal benzemenin de eşlik etmesi gereğine işaret etmiştir. Onun teşebbüh tanımında

“duygu-düşünce ve inancın desteklediği benzeme” vurgusu öne çıkmaktadır:

“Teşebbüh onlar gibi giyinip, onlar gibi davranmak, onların ahlakıyla ahlaklanıp, giyim ve

bazı fiillerinde onları takip etmek yani görünen ve görünmeyenin (duygu/düşüncenin) uyum içinde

olduğu tam bir benzemedir” (Münâvî, 1391: VI/104).

Bu yorumunun yanı sıra Münavi, bazı sakıncalarından dolayı yalnızca zahirde görünen

benzemelerin de hadisteki yasak kapsamına dâhil olduğunu bildirmektedir:

“Zahir ve batın arasında bir irtibat vardır ve hikmetle gönderilen Rasûlullah’ın yolu, sapıtan

ve gazâba uğrayanların yolundan farklı olmayı gerektirir. Bu yüzden de bu hadis görünür alanlarda

da onlara benzememeyi emretmektedir” (Münâvî, 1391: VI/104).

Sonuç olarak Münâvî, hadiste yasaklanan teşebbühün kişinin kalbinin meyli ve niyeti ile

beraber zâhir-bâtın birlikteliği içinde bir benzeme olduğu söylemiş, ancak duygu ve düşüncenin eşlik

etmediği yalnızca görünür alanlardaki benzemelerin de kişiyi etkileyeceği ve Müslüman duruşu ile

bağdaşmayacağı için sakıncalı bulmuştur.

Günümüz Suud âlimlerinden Muhammed b. Salih el-Useymin’in, teşebbühü, “benzeyen

kimsenin, kendisine benzediği kimselere özgü olan şeyleri yapması”, şeklindeki yorumu da

Münâvî’nin yorumuyla uyum arz etmektedir. Buna göre her tür benzeme veya benzeşme teşebbüh

sayılmayacak, Müslümanlar arasında yaygınlaşan ve artık kâfirler için ayırt edici özellik olmayan

hususlarda teşebbühten ve yasaktan söz edilmeyecektir. (https://islamqa.info/ar/69789, Tarih:

23.12. 2015). Onun da teşebbüh anlayışında öne çıkan vurgu “bir millete özgü” yani Münâvî’nin

deyişiyle “şiâr olma” durumudur.

Teşebbüh konusu ve İslam Fıkhındaki yeri ile ilgili özel bir çalışma yapan Cemil “gerçek

teşebbüh, mutlaka niyetle birlikte olmalıdır”, diyerek bilinçli ve kasıtlı bir eylem olmadığı sürece

hadisteki yasağın kapsamına girmeyeceğine işaret etmektedir (Lüveyhak, 1999: 84, 96). Ancak bu

bilginin hemen ardından niyet olmasa bile dinî veya dünyevî konularda kâfirlere şeklen benzemenin

teşebbüh olarak nitelenebileceğini ve küfre giden yolu kapatmak adına bu benzemenin de

haramlığına hükmedileceğini bildirmektedir (Lüveyhak, 1999: 84). Kanaatimizce bu, sakıncaları

daha az olsa bile sadece görünür alanlardaki benzemenin yukarıda zikredildiği gibi duygu ve düşünce

Page 9: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 301

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

benzeşmesine götürme ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik bir tedbir olarak değerlendirilmeli ve

haramlık hükmü yeniden düşünülmelidir.

Hadiste geçen teşebbüh kelimesinin Türkçeye “benzemeye çalışmak” ya da “benzemeye

özenmek” şeklinde tercüme edilmesi (Koçaşlı, trs.: IV/721; Yardım, 2007: 101) de eylemde

bulunması gereken niyete ve çabaya işaret etmektedir.

Sonuç olarak İbn Teymiyye’nin yorumu hariç diğerlerinde öne çıkan ortak nokta; her tür

benzeşmenin hadisteki yasağın kapsamına girmediği vurgusudur. Bu ortak anlayışa karşın

teşebbühün ne olduğu konusunda görüşler farklılaşmış, yorumlarda farklı unsurlar öne çıkmıştır.

Bazılarında, görünen alanlarda benzemenin yanı sıra duygu-düşünce benzeşmesinin gerekliliğine

vurgu yapılırken, diğerlerinde benzeme konusunun başka milletlerin veya dinlerin şiârı olması şartı

ön plana çıkmaktadır. Ancak şiâr olmayan sırf şekli benzemelerin de fikrî benzemeleri beraberinde

getirebileceği ya da Müslüman onuru ile bağdaşamayacağı için sedd-i zerâi’ ilkesi gereği kaçınılması

gerektiği yine üzerinde durulan bir diğer noktadır.

2.2. “Onlardan Olmak” Hükmü

Lafzın zahirî anlamından yola çıkarak kişiyi kendisine benzediği kavme dâhil ederek, kâfir,

müşrik, münâfık, fâsık veya bidatçi olduğuna hükmetmemek adına “onlardandır” ifadesinin doğru

anlaşılması, birinci derecede öneme sahiptir. Çünkü söz konusu hükümler, yargılanandan çok

yargılayanı bağlayıcı olacaktır. “Onlardan olmak” sözünün doğru okunması, söylemediği sözü

Rasûlullah’a nisbet etmemek adına da hassasiyet içermektedir.

Onlardandır ifadesini anlamlandırırken İbn Teymiyye, “hadisin zahiri küfrü gerektirse bile

en azından kâfirlere benzemenin haram olduğunu bildirmektedir” diyerek kişinin benzediği

kimselerle aynı daireye dâhil olacağını açıkça ifade eder. Delil olarak da ehli kitab ile dost olanların

onlardan olduğunu beyan eden ayeti (Maide 5/51) zikreder. Abdullah b. Amr’dan mevkuf olarak

gelen “Kim müşriklerin arazisinde/arasında bir ev yapar, ölünceye kadar onların nevruz ve

mihricanlarını kutlar ve onlara benzerse kıyamet gününde onlarla haşr olunur” şeklindeki rivayeti

(Beyhakî, 1424: IX/293) de zikreden İbn Teymiyye onlardan olmayı birlikte haşr olunmak şeklinde

anladığını ortaya koymuştur (İbn Teymiyye, trs.: I/241).

İbn Teymiyye, sahabenin, Kitâb ve sünnete ittiba ile kâfirler ve acemlere benzemenin

kerâheti konusunda ittifak ettiklerini, benzeme yasağının illetinin de akılla kavranabileceklerden

daha fazla olduğunu zikretmiş (İbn Teymiyye, trs.: I/249- 250, 363), bununla da illetin ortadan

kalkması, ya da değişmesiyle hükmün değişmesi yerine konu ile ilgili nasların taabbudî olduğuna

işaret etmiştir. Böylece İbn Teymiyye, hem teşebbühün kapsamını çok genişletmiş, “onlardandır”

ifadesini zahiri anlamıyla yorumlamış, hem de illete bağlı olarak hükmün değişmesinin önünü

kapatmıştır.

Münâvî ise İbn Teymiyye’nin yorumunu zikrettikten sonra şöyle demektedir:

“Bu söz (benzediği kimselerle birlikte haşr olunma), mutlak teşebbühe hamledilir. Çünkü

ancak bu, küfrü gerektirir. Aksi takdirde benzediği ortak konuya bakılır, küfürde benzemişse veya

fıskta ya da şiârlarında benzemişse hüküm de ona göre (değişecek)dir” (Münâvî, 1391: VI/104).

Bu yorumuyla Münâvî her tür benzemenin ‘onlardan olmak/onlarla haşr olunmak’ sonucunu

doğurmayacağına işaret etmiştir. Ayrıca o, “Sâlihlere benzeyen onlar gibi ikram görür, fâsıklara

benzeyen de onlar gibi küçük görülür. Kişi tam olarak özünde iyiliği gerçekleştiremese bile onlar

gibi göründüğünde ikramı hak eder” (Münâvî, 1391: VI/104) yorumuyla insanlar hakkında, başka bir

delil olmadığı sürece zorunlu olarak zahire göre hüküm verileceğine işarette bulunur.

Page 10: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

302 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Hadisi Cihad bölümünde nakleden Serahsî, hadisin baş kısmı ile de uyumlu bir yorum

yapmış ve şöyle demiştir (Serahsî, 1417: I/14):

“Yani kendileriyle beraber cihada çıkmak, bazı ihtiyaçlarını gidermek gibi konularda

mücahitlere benzeyenler dünyada ganimet alma, ahirette de sevap alma konusunda onlardan olur.

Rasûlullah buna benzer bir biçimde âlimlerden bahsederken “Onlar öyle bir topluluktur ki onların

yanında olanlar şakî olmazlar/affedilmekten mahrum bırakılmazlar” buyurmuştur.7

Serahsî’nin bu yorumu, hadisin sadece son kısmının Libâs bölümünde zikredilmesi ve buna

bağlı olarak yalnızca giyim-kuşam üzerinden açıklanmasından farklı bir bakış açısıyla yapılmıştır ve

kanaatimize göre daha isabetlidir. İbn Receb de hadisi özel olarak incelediği risalesinde yorumunu

bu hadisle delillendirmiş ve iyilerle beraber olanın bir şekilde iyilerden istifade edeceğini zikredip

“kişinin sevdiği ile beraber olacağını” dile getiren hadisi naklederek açıklamalarını sürdürmüştür

(İbn Receb, 1403: 56).

Ali el-Kârî’nin yorumu ise “Allah katındaki günah veya hayır konusunda onlardandır”

şeklindedir (Ali el-Kârî, trs.: IV/431).

Bu hadisi özel olarak işlediği çalışmasında Tokpınar, Serahsî gibi bağlamı önceleyen bir

yorum yapmıştır. Ona göre hadiste ifade edilen benzeme, ya Müslümanlarla savaşarak İslam’ı yok

etmek için bir araya gelmiş toplumlara bu davranışlarda benzemek ve cizye vermek zorunda kalarak

alçalmak anlamına gelmektedir. Ya da Müslüman olarak, iman şerefi ile şereflenerek, cihada

katılanlarla birlik olup ganimet elde ederek üstünlüğe kavuşmak anlamındadır. Çünkü metnin

bağlamı bunu gerektirmektedir (Tokpınar, 2005: 104). Kanaatimizce Serahsî ile Tokpınar’ın yorumu

bağlamla uyum içinde olsa da “onlardandır” ifadesini yalnızca bu yorumla sınırlandırmak yerinde

olmayacaktır. Çünkü söz konusu ettiğimiz metne benzeyen başka rivayetlerin yanı sıra8 başka din

mensuplarına benzemeyi yasaklayıp onlara muhalefet etmeyi emreden pek çok sahih hadis

literatürümüzün “Libâs” bölümlerinde yer almaktadır. O halde onlardandır ifadesi için yalnızca cihad

eksenli bir yorumun yapılması yeterli olmayacaktır.

Nitekim İbn Kayyim (751/1350) hadisi eserinde iki ayrı yerde zikretmiş ve kanaatimizi

destekler nitelikte iki ayrı şekilde açıklamıştır. O, eserinin mukaddimesinde Rasûlullah’a salât ve

övgü sadedinde zikrettiği hadisin ardından bağlamına uygun bir şekilde ona uyup tabi olanlara izzet,

ona muhalefet edenlere de zilletin yazıldığını bildirmiştir (İbn Kayyim, 1415: I/35). Ardından da

müminlerin üstün ve aziz olduklarını bildiren ayetleri (Âl-i İmrân 3/35, Münafikûn 63/8, Muhammed

47/35, Enfâl 8/64) zikrederek cihad bağlamına uygun olarak hadisi zikretmiştir. Rasûlullah’ın

elbiselerinin anlatıldığı bölümde selef ve haleften bir grubun taylasan giymeyi hoş görmediği

zikredilirken aynı hadis tekrar kullanılmıştır (İbn Kayyim, 1415: I/142). Kanaatimizce bu, hadisin

veya onlardandır ifadesinin anlamının, yalnızca bağlam esaslı bir şerh ile sınırlandırılmayacağına

açık bir işarettir.

Reşid Rıza “onlardandır” ifadesini, Serahsî’nin ve İbn Receb’in zikrettiği hadisin (Buhârî,

“Daavât”, 66; Müslim, “Zikir”, 25; Tirmizî, “Daavât”, 129) anlamına yakın bir beyit naklederek

açıklamıştır. Buna göre;

7 Hadiste ilim ve zikir için toplananları Allah’ın bağışladığı, bir ihtiyaç için orada olan ya da günahkâr olanların da onlarla

birlikte bağışlanacağı ifade edildikten sonra “Çünkü onlar öyle bir topluluktur ki onlarla birlikte olan mutsuz olmaz”

mealindeki ifade yer almaktadır. Bkz: Buhârî, “Daavât”, 66; Müslim, “Zikir”, 25; Tirmizî, “Daavât”, 129. 8 Benzer anlamlı bir başka hadis; “Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir. Çünkü Yahudilerin

selamlaşmaları parmak işaretiyledir. Hıristiyanların selamlaşmaları ise el ile işaret etmekten ibarettir” şeklindedir.

Tirmizî, “İsti’zân ve Âdâb”, 7; Taberânî, el-Mucemu’l-evsat, VII, 238.

Page 11: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 303

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

“Bir kimse tam olarak benzedikleri gibi olamasa da iyi insanlara benzemek bir şekilde kişiye

bir kurtuluş/yarar sağlayacaktır. Ancak hüküm ifade edecek bir şekilde onlardan olduğunun

söylenebilmesi için o kavme özgü tavır/davranış/ahlakın yerine getirilmesi gerekmektedir” (Reşid

Rıza, 1970 I/81).

Serahsî, İbn Receb ve Reşit Rıza’nın yorumlarına göre görünüşte iyi insanlara benzemek

kişiye belli faydalar sağlayabilecek ise de sırf toplum içinde bilinmek ve ikrama mazhar olmak için

salihlere ve âlimlere benzemeye çalışıp onlar gibi giyinmek kişiye fayda sağlamaz. Aksine bu durum,

şöhret elbisesi ile ilgili hadisin (İbn Mâce, “Libâs”, 24; Ebû Dâvûd, “Libâs”, 4; Ahmed b. Hanbel,

1416: II/92, 139) hükmüne dâhildir ve Allah katında övülecek bir durum değildir (Sehârenpûrî, trs.:

XVI/356).9 Bu yorum, “onlardan olmak” hükmünün verilebilmesi için yalnızca benzemenin değil

niyetin içeriğinin de önemine işaret etmektedir. Nitekim Lüveyhak da, niyet ve kasıt olmadan

teşebbühten söz edilemeyeceğini bir kaide olarak zikretmiştir (Lüveyhak, 1999: 96).

Sindî’nin “Kâfirlere uygulanan hükümden kurtulabilmek için zahirde Müslüman olmak

yeterlidir. Aynı şekilde kâfirlere uygulanan hükmün icrası için de zahirde küfür görüntüsü yeterlidir.

Ancak gerçek durumunu bilmek Allah’a aittir. Burada bu anlam uygundur, ancak söz ile kastedileni

en iyi bilen Allah’tır” yorumu, teşebbühten yola çıkarak kalbî bir durumla ilgili kesin yargıya

ulaşılamayacağına işarettir (Sindî, 1428: IV/112). Bu yorum, “onlardandır” ifadesinin “Allah katında

onlardandır/onlar gibi muamele görür” şeklinde anlaşılması yerine dünyada hüküm verirken zahire

göre hüküm verileceği bu sebeple benzemenin önem arz ettiğine vurgu yapmaktadır. Nitekim zahire

bakarak bir kimsede iman veya küfrün varlığı veya yokluğundan söz etmenin her zaman isabetli

olmayacağı ve ümmetin bu konuda uyarıldığı bilinmektedir.

İşaret etmek istediğimiz bir başka yorum da Gazâlî’ye aittir. O, söz konusu hadisi çeşitli

vesilelerle birden fazla konuda zikretmiştir ancak bunlardan biri özellikle önemlidir. Gazâlî, tavaf

yapan kişilerin arşın çevresindeki mukarrabûn meleklerine imkân nispetinde benzemekle emr

olunduklarını, bu benzeme sonucunda da hadis gereğince onlardan olmakla müjdelendiklerini bildirir

(Gazâlî, trs.: III/487). Onun bu yorumu da insanların tam anlamıyla meleğe dönüşmeleri mümkün

olamayacağından onlar gibi ikram ve değer görmeleri anlamındadır ve hakikat yerine mecazın tercihi

sayılabilir.

2.3. “Bizden Değildir” İbaresi

Onlardandır ifadesini anlamaya çalışırken Rasûlullah’ın başka hadislerinde geçen

“benden/bizden değildir” ifadeleri ile birlikte değerlendirmek doğru sonuca ulaşmakta etkin bir rol

oynayacaktır. Nitekim o (sav), farklı konularda belli davranış sahiplerini “bizden değildir” sözüyle

uyarmaktadır. Örneğin Müslümanlara karşı silah taşıyan, ölünün ardından cahiliyedeki gibi bağırıp

çağırarak, yakalarını yırtarak ağlayan, vitir kılmayan, küçüklere merhamet edip büyüklere saygı

göstermeyen, kadını kocasına, köleyi efendisine karşı kışkırtan, bir kimsenin malını gasb eden,

Müslümanları aldatan, asabiyet davasına çağıran, bu uğurda savaşan ve ölen, Rasûlullah’ın

sünnetinden yüz çeviren kimseler bu şekilde uyarılmaktadır.10 Ancak dikkat edilirse uyarıya konu

olan davranışlar birbirinden çok farklı konulardır. Her bir uyarı ile ilgili olarak ümmetinden olmama

hükmünü vermek tehlikeli sonuçlara götürebilir. Ulemanın bir kısmı bu ifadeyi, “Bizim yolumuzdan,

bizim edebimizden değildir” şeklinde açıklarken (Mübârekfûrî, trs.: IV/79, VII/472), Süfyan es-

9 Benzer bir yorum için bkz. İbn Receb, 1403: 58. 10 İlgili hadisler ve benzer metinler için bkz: Buhârî, “Cenâiz”, 35, 38, 39, “Tevhîd”, 44; “Fiten”, 7, Müslim, “Mukaddime”,

7, “Îmân”, 112, 161, 162, 163, 164, 165; “İmâre”, 54, 169; “Nikâh”, 5; İbn Mâce, “İkâmetu's-Salavât”, 176; “Hudûd”,

19, , “Nikâh”, 1; “Fiten”, 3; “Ticâret”, 36; Tirmizî, “Cenâiz”, 22, “Nikâh”, 30; “Buyû’”, 74; “Siyer”, 40; “Birr ve Sıla”,

15; “Hudûd”, 29, Dârimî, “Salât”, 171, “Nikâh”, 1, 3; “Buyû’”, 10, “Fedâilu'l-Kur'ân”, 34; “Siyer”, 77,

Page 12: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

304 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Sevrî’nin caydırıcılığını yitirmemesi ve etkili olması için bu ifadenin teviline dalmayı hoş görmediği

(Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, IV/79), lafzın zahirine uygun olarak “bizim milletimizden yani

dinimizden değildir”, şeklinde tefsir ettiği nakledilmektedir (Tirmizî, 1978: IV/323).

Mübârekfûrî, “bizden değildir” ifadesinin, dinden çıkma anlamına gelmediğini, aksine

caydırıcı ve etkili olması için kullanıldığını, günlük yaşamda benzer ifadeler kullanabileceğini ve

bunun caydırma amaçlı mübalağalı bir ifade olduğunu nakleder (Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî,

IV/79).

Yukarıdaki yorumların ışığında sonuç olarak şöyle söylenebilir: Hadisin bağlamı, Süfyan es-

Sevrî ve İbn Teymiyye dışındaki ulemanın yorumları ile naslara bütüncül bakış, “onlardandır”

ifadesinin her tür benzeme için küfür hükmü verilecek şekilde anlaşılmasını engellemektedir.

Benzemenin konusu bizzat küfrü veya şirki gerektiren bir şey ise bu konuda benzemeden dolayı

değil, işlenen amelin bizzat kendisinden dolayı küfürden söz edilebilir. Ancak benzemenin kasıtlı bir

çaba ile oluşmadığı, zâhirî benzemeyi aşmadığı ve kendisinin küfür ve günahı gerektiren bir eylem

olmadığı sürece kalben inanmış, davranışlarıyla inancını izhar etmiş bir Müslüman için küfürden söz

etmek İslam’ın temel prensipleriyle örtüşmeyecektir.

Nitekim Karâdâvî de ulaştığımız sonucu destekleyecek biçimde, ahkâm hadislerinde de

mecazın bulunabileceğini bildirmektedir. Onun sabitliği ve sıhhati kabul edilse bile açıkça delâleti

kabul edilemeyecek bazı naslarla insanları tekfir etmeye kalkışanlar şeklinde sıfatladığı (Karadâvî,

1998: 239) zümreye yalnızca bir hadise dayanarak her tür benzemeyi teşebbüh sayan, her tür

teşebbühü de küfür dairesinde değerlendirenler de dahil olmalıdır.

3. Teşebbühün Zamana ve Coğrafyaya Göre Değişmesi

Yorumlardaki bazı farklarla birlikte hadisin ifade ettiği temel ölçü Müslümanların özgün bir

duruş sergilemeleri, İslam vakarının gerektirdiği şekilde başka milletlere özenerek onları taklit etme

hastalığından korunmalarıdır. Cevâmiu’l-kelim olan Rasûlullah (sav) söz konusu ölçütün işlerlik

kazanabilmesi için şart üslûbu ile caydırma gücü yüksek ağır bir ifade kullanmıştır. İslam âlimlerinin

tamamı, başka milletlere benzemenin İslam ümmeti için yasaklanmış ve tehlikeli bir durum

olduğunda hem fikirdir ancak küfür hükmü verme konusunda böyle bir birliktelik söz konusu

değildir. Farklı görüşler ise özellikle giyim kuşam söz konusu olduğunda daha da artmaktadır. Çünkü

temel ölçüleri din tarafından belirlenen giyim kuşamın örfle de sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. Örfe

bağlı hükümlerin örfün değişmesiyle değişeceği prensibi ise malum ve meşhurdur (İbn Âbidîn, 1400:

II/114-147; Ali Haydar Efendi, trs.: I/43). O halde giyim-kuşamda teşebbühten söz ederken özellikle

üzerinde durulması gereken husus değişkenlik olmalıdır. Nitekim ulema bu önemli noktayı dikkati

nazara almış, yeri geldiğinde buradan yürüyerek bazı giyim kuşam çeşitleri ile ilgili farklı hükümler

verebilmiştir.

Giyim-kuşamda başka toplumlara benzememe prensibinin tezahürünün şartlara göre

değişebileceğine dair ilk örnek, Rasûlullah’ın hayatında müşahede edilmektedir. Onun, müşriklere

muhalefet etmek üzere Ehl-i Kitabın yaptığı gibi saçlarını doğal bir biçimde salıverdiği, daha sonra

müşriklerin İslam’a girmelerine rağmen Ehli Kitâb’ın kendi dinleri üzerinde diretmeleri sonucunda

onlara muhalefet etmek üzere saçlarını tekrar eskisi gibi ikiye ayırarak taradığı bilinmektedir (Buhârî,

“Libâs”, 70, “Menâkıbu’l-Ensâr”, 52; Ebû Dâvûd, “Teraccül”, 10; Nesâî, “Zinet”, 61; Tirmizî, 1413:

50). Âlimlerin bir kısmı bu tercihi İslam’ın ilk dönemlerinde müşriklere muhalefet etmek için

Rasûlullah’ın Ehl-i Kitâb’a yakın bir duruş sergilemeyi tercih etmesi, ancak İslam dini güçlenip tüm

dinlere galip geldiğinde Rasûlullah’ın artık Ehl-i Kitâb’a yakın olma gibi bir ihtiyacı olmadığı için

onlardan farklı davranması şeklinde yorumlamışlardır. Ancak değişimin, Cebrail’in getirdiği vahiyle

gerçekleştiğini ve ilk hükmün nesh edildiğini ifade edenler de bulunmaktadır (Ali el-Kârî, trs.:

IV/459). Kanaatimizce bu davranış şekli Rasûlullah’ın içinde yaşadığı toplumla ilişkileri ve İslam

Page 13: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 305

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

ümmetinin içinde bulunduğu durumla yakından ilgili psikolojik, toplumsal hatta siyasal bazı

unsurları içinde barındıran bir tercih olmalıdır. Rasûlullah’ın bu uygulaması benzemenin veya aynı

tavrı ortaya koymanın her durum ve şartta yasaklanmadığına işarettir. Çünkü eğer mutlak olarak

Müslüman olmayanlara benzememek gibi bir zorunluluk olsa idi Rasûlullah saçlarını taramak için

müşrik veya Ehl-i Kitâb’tan birine benzemek yerine üçüncü bir şekil ortaya koyardı. Ancak böyle

bir külfete girmeden tercihte bulunması ve ihtiyaç hissettiğinde de bu tercihini değiştirmesi

ümmetine önemli bir açılım sağlamaktadır. Yani ümmetin başka ümmetlere hiçbir biçimde

benzememek ve benzemenin önüne geçmek için zorlama arayışlara girmek gibi bir sorumluluğu

bulunmamaktadır.

Rasûlullah’ın bu davranışındaki hikmeti gören ümmetin büyükleri bu esnekliği başka

meselelere de taşımışlar ve ilgili nasları bu çerçevede anlamaya özen göstermişlerdir. Burnus diye

tabir edilen uzun, önden açık ve kapüşonlu giysi (Kastallânî, 1323: VIII/422) ile ilgili İmam

Malik’ten gelen yorum bu özenin bir örneğini oluşturmaktadır. Rasûlullah, ihramlı kişinin

giyemeyeceği elbiseleri zikrederken burnustan da bahsetmektedir (Buhârî, “İlim”, 53, “Libâs”, 13,

“Hacc”, 21, Müslim, “Hacc”, 1; İbn Mâce, “Menâkib”, Nesâî, “Menâsik”, 30-36, 39, Ebû Dâvûd,

“Menâsik”, 31; 19; Muvatta, “Hacc”, 8; Dârimî, “Menâsik”, 9, Ahmed b. Hanbel, 1416: II/3, 4, 29,

32, 41, 54, 63, 65, 77, 119; Beyhakî, 1424: V/46, 49). İhramlı kimsenin giyemeyeceği kıyafetler,

diğer zamanlarda Müslümanlar tarafından kullanılan, yasaklanmamış giysiler olmalıdır. Meşhur

hadis kaynaklarının pek çoğunda yer alan bu rivayete rağmen mezkûr elbiseyi giymekle ilgili sonraki

dönemlerde bir tereddüdün oluştuğu nakledilmektedir. Seleften bazıları ruhbanın elbisesi olduğu

gerekçesiyle bu elbiseyi giymeyi hoş görmezken, İmam Malik giyilmesinde sakınca olmadığını

bildirmiş, “Burada (Medine’de Müslümanlar tarafından) giyilirdi” demiştir. Nitekim ilk dönemlerde

Kurrâ’nın da bu elbiseyi yaygın olarak kullandığı nakledilmektedir(İbn Hacer, 1421: X/284). Bu

durum, giysilerin zamana ve mekâna göre değişkenlik gösterebileceğini, bir zamanda bir millete

özgü olan bir elbisenin başka bir zamanda yaygınlaşıp kullanılabileceğini göstermektedir. Benzer bir

durum da taylasan hakkında söz konusudur. Bir hadiste Yahudiler vasfedilirken zikredilen taylasan

giymenin hoş görülmediğine dair bilgiler kaynaklarda yer almaktadır.11 Rasûlullah ve ashabının

taylasan giymediğini kesin bir dille belirten İbn Hacer, Yahudilere özgü olduğu iddiasıyla taylasanı

hoş görmeyen bir kimseye “Taylasanın Yahudilerin şiârlarından olduğu dönemde bu kıssa/rivayet12

ile delil getirmen uygundur ancak artık günümüzde bu ortadan kalkmıştır ve taylasan mübah

kapsamına dâhil olmuştur” şeklinde cevap vermiştir (İbn Hacer, 1421: X/286). İbn Hacer’in bu

yorumu da bir kavme özgü olma durumunun zaman veya coğrafyaya göre değişkenlik

gösterebileceğini ifade etmektedir.

İbn Hacer’in bir başka yorumu Rasûlullah’ın döneminde daha çok acemlerin kullandığı ve

lükse işaret eden kırmızı eyer yastıklarının kullanılması ile ilgilidir (Buhârî, “Libâs”, 36, Müslim,

“Libâs”, 3, Tirmizî, “Edeb”, 45, Nesâî, “Ziynet”, 91). Hadisin şerhinde İbn Hacer, “Şayet

kullanmadaki yasağın kırmızı renge özgü olduğunu söylersek bunun yasaklanmasının hikmeti;

kırmızı renk lükse işaret ettiği ve kişi mahrum kaldığında onu terk etmek ona zor geleceği içindir.

Bu durumda yasak, dünyevî bir maslahata yönelik olur. Ancak yasağın acemlere benzeme sebebiyle

varit olduğunu söylersek bu dinî bir maslahata yöneliktir. Fakat bu durumda da bu (kırmızı eyer

yastığı kullanma) onların kâfir oldukları zamandaki şiârları idi, durum değişip onlara özgü bir şey

olmadığında mana değişir ve kerâhet zâil olur ancak yine de en iyi Allah bilir” demektedir (İbn

Hacer, 1421: X/320). Böylece o, yasağın illetinin benzeme olduğuna hükmedildiğinde bunun gayr-i

müslim bir kavme mahsus olup olmadığının, dinleri açısından şiâr sayılıp sayılmadığının veya şiâr

ise bunun devam edip etmediğinin tahkîkini gerekli görmektedir.

11 Taylasan’ın tarih boyunca geçirdiği değişim ve ilgili yorumlar için bkz. (Uysal, 2004: 72-74). 12 Üzerlerinde taylasan bulunan Yahudilerin Deccal’e tabi olacağını bildiren rivayet için bkz. (Müslim, “Fiten”, 124).

Page 14: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

306 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Zikredilen bu örneklere karşın nasların lafzına sıkı sıkıya bağlanıp illet tespiti ve ona hüküm

bina etmek yerine lafzın zâhirini esas alan yaklaşımlar da bir başka zenginliktir. İbn Teymiyye’nin

yorumları daha çok bu kapsama dâhil edilebilecek türdendir. O, eserinde şiâr olmasa bile gayr-i

müslimlerin kıyafetlerini giymenin kerih görüldüğünü ifade etmiş ve örnekler sunmuştur (İbn

Teymiyye, trs.: I/243 vd.). Örneklerden biri de Saîd b. Âmir’in sığır derisinden yapılan bir tür

ayakkabı olan (İbn Hacer, 1421: X/321) sebtiyye ile ilgili “Peygamberimizin giysisi bize Hind

kralının giysisinden daha sevimlidir. Eğer o mestleri Medine mescidinde bile bulsanız Medine’den

çıkarın” sözüdür (İbn Teymiyye, trs.: I/ 245). Bu şiddetli ifadeler başka milletlerin şiâr olmayan

giysilerinin bile hoş karşılanmamasının delili olarak sunulmaktadır. Ancak, İbn Ömer Rasûlullah’ın

sebtiyye denen ayakkabıları giydiğini bizzat gördüğünü ifade etmiştir (Buhârî, “Libâs”, 38, “Vudû”,

30, Müslim, “Hacc”, 25; Muvatta’, “Hacc”, 31, Ahmed b. Hanbel, 1416: II/66; Tirmizî, 1413: 84).

Rasûlullah’ın kendisine Necaşi tarafından hediye edilen siyah ve düz bir mesti giydiği (İbn Mâce,

“Libâs”, 31, “Tahâret”, 84, Ebû Dâvûd, “Libâs”, 60, Tirmizî, “Edeb”, 55; Ahmed b. Hanbel, 1416:

V/352, Beyhakî, 1424: I/282) ve ganimet olarak elde edilen giysileri hem giyip hem de giyilmesine

izin verdiği göz önünde bulundurulursa, bir giysinin sırf Müslüman olmayanların giysisi olduğu için

terkedilmesi gerektiği hükmü yeniden değerlendirilmelidir. Nitekim Rasûlullah’ın kendisine hediye

edilen ve Arapların giysisinden biraz farklı olan kolları dar bir Rûmî cübbe giydiği kaynaklarımızda

yer almaktadır(Buhârî, “Libâs”, 10; Müslim, “Tahâret”, 77; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 60; Tirmizî,

“Libâs”, 29; Nesâî, “Tahâret”, 65, 69; Ahmed b. Hanbel, 1416: IV/244, 247, 251, 255).

Nitekim emir sıygası ile gelen uyarı ve yasaklara rağmen sahabenin birbirinden farklı

tercihleri de bunu destekler niteliktedir. Saç ve sakalı boyamak hususu emir sıygası ile geldiği halde

Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi sahâbîler boyarken, Hz. Ali, Übey b. Ka’b, Seleme b. Ekvâ’ ve Enes

gibi diğer bazı sahâbîlerin boyamamaları (İbn Hacer, 1421: X/367), buna karşın Rasûlullah’ın onları

uyarmaması, emirlerin anlaşılması konusunda önemli bir işaret sayılmalıdır. Karadâvî, sahâbîlerin

bu tutumlarından da yola çıkarak sakalları tamamen kesmenin hükmü konusunda tercihini “en âdil

hükmün orta yol olduğu” beyanıyla birlikte kerahet şeklinde açıklamıştır. Ardından da görüşünü

“Buna en yakın hüküm Yahudi ve Hristiyanlara muhalefet etmek için saç ve sakalın boyanması

emridir ki bazı sahâbiler emri yerine getirmemiştir. Bu da müstehab olmaya delâlet eder. Seleften

hiç kimsenin sakallarını tamamen tıraş etmemesi, sakal bırakmak (vacip olduğu için değil) âdetleri

olduğu için buna ihtiyaç duymayışlarıyla açıklanabilir.” sözleriyle ifade etmektedir. Kanaatimizce

onun bu sözleri, nasslara bütüncül bir bakışın örneğini teşkil etmektedir.

Nassların emir kalıbında gelmesi, İslam âlimlerinin bir bölümünü bu emirlerin vücûb ifade

ettiği görüşüne yönlendirmiştir (Karadâvî, 1405: 92). Hatta İbn Hazm, sakalın tamamını tıraş etmenin

müsle olduğu ve caiz olmadığı konusunda ittifaktan söz etmektedir (İbn Hazm, 1419: 252).13 Ancak

yine İbn Hazm, yalnızca bir sayfa sonra neredeyse her defasında sakal bırakmak ile birlikte ve emir

kalıbında zikredilen bıyıkları kısaltmanın hasen olduğu konusunda ittifaktan söz etmektedir (İbn

Hazm, 1419: 253). Neredeyse her defasında aynı hadislerde, aynı kalıpla gelen iki amele iki farklı

hükmün verilmesi ve birinin müsle olarak adlandırılması düşündürücüdür.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığına göre risalet döneminde ve coğrafyasında uyarıyı

gerektiren durumlar başka zaman ve mekanlar için farklılık arz edebilmekte, hüküm de ona bağlı

olarak değişebilmektedir. Söz konusu uyarılara illetini göz önünde bulundurmadan sıkı sıkıya

bağlanmak bazen sünneti ihya anlamına gelmemektedir. Çünkü bazen bir durum sünnetin yalnızca

zahirine bağlanmaktan ibaret olabilir ki, görünürde sünnete tabi olmak sayılsa ve hoş karşılansa da,

13 Konu ile ilgili çalışmasında Lüveyhak da ittifak olduğunu nakletmiş ve önceki ilim ehlinden hiç kimsenin buna muhalefet

etmediğini bildirmiştir. Bkz. (1999: 454).

Page 15: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 307

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

bazen sünnet ile kast olunanı yerine getirmek olmayacağı gibi bazen de maksadın ve sünnetin özünün

tam tersi bile olabilmektedir (Karadâvî, 1998: 212).

4. Teşebbüh Yasağının İlleti/Hikmeti

Giyim-kuşamın insanın dünya görüşü ile yakın ilişkisinin bulunduğu, ait olunan medeniyetin

insan anlayışına işaret ettiği bilinen bir husustur (Meriç, 1991: 32). Çünkü insan giyinerek sadece

örtünmüş ve korunmuş olmaz. Aksine o, giyimi aracılığıyla cinsiyetini, mevkiini, bölgesini,

milletini, medeniyetini ve hatta duygularını ortaya koyabilme imkânına sahiptir. Bu haliyle kıyafet,

kişinin taşıdığı bir işaret sayılmalıdır (Meriç, 1991: 30). Böylece insan giyinerek aslında söz

söylemiş, konumunu belirlemiş, itiraz etmiş, eleştirmiş hatta reklam veya propaganda yapmış

olabilir. Öyle ki, giyim kuşamın bir moda peşinde değişip durması veya istikrar üzere devam etmesi

bile medeniyetler arası farkın sonucudur. Meriç, giyim-kuşamda değişimin vahye tabi olma ve üstün

örneği model alma sayesinde doğu toplumlarında daha az görüldüğünü, gelişmeyi temel amaç olarak

belirleyen batı toplumlarında ise sürekli mükemmeli arama arzusu sebebiyle daha çok görüldüğünü

ifade etmektedir (Meriç, 1991: 32). Tespitin realite ile uyumu bir tarafa Müslümanlar için ideal olana

işareti açıktır. Çünkü Müslüman birey için giyinmenin örfe ve zamana göre değişebilme imkânı

bulunmakla birlikte değişmesi mümkün olmayan çizgilerinin de bulunduğu bilinmektedir.

Duygu, düşünce ve inanışın dışa yansıması sayılan giyim kuşamın önemi bu sebeple çok

büyüktür. Değerler ve inançlar, insanların zihinlerinde yer eden ve ancak manevi varlığı olan

şeylerdir. Bunları doğrudan gözlemlemek imkânsızdır. Davranış ve duruş şekilleri asıl inanç ve

değerlere kaynak teşkil etmektedirler (Güngör, 1996: 56). Kişi, başka unsurların yanı sıra kıyafeti

ile de inancını, kültürünü, değerlerini taşımakta ve iletmektedir.

Kanaatimizce başka toplumlara benzeme yasağı zarurât-i hamse’den olduğu bilinen (Şâtıbî,

trs.: II/10) dini koruma prensibi ile yakından ilgilidir ve onu tamamlayıcı durumdadır. Söz konusu

bu beş maslahatın korunması iki yolla gerçekleşir. Bunlardan birincisi bu maksatlara varlık

kazandırmak ve onların temellerini sağlam atmak yoluyla olur. İman, kelime-i tevhid, namaz, oruç

gibi ibadetler bu ilk yolun örnekleridir. İkincisi ise, bir şekilde varlığına zarar vereceği tahmin edilen

olası sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler yoluyla gerçekleşir (Şâtıbî, trs.: II/8). İşte tavır

ve davranışta olduğu gibi giyim ve kuşamda özgünlük ve taklitten kaçınma, gerek bireyin, gerekse

toplumun hayatında dinin varlığını sürdürebilmesi adına önemli bir yere sahip bulunmaktadır ve bu

tedbirler kapsamına girmektedir.

Bir taraftan bireyin kendi eylemleriyle kalbindeki inancını desteklemesi, diğer taraftan da

toplumun bireyi desteklemesi, dinin korunmasını sağlayan yardımcı unsurlardandır. Çünkü insan

toplumsal bir varlıktır ve aidiyet ihtiyacının karşılanmasına muhtaçtır. Nitekim dinlerin de bu

ihtiyaçları karşılamaya yetecek zihniyet kazandırma, bütünleştirme, sosyalleştirme ve kimlik

kazandırma gibi önemli fonksiyonları vardır (Okumuş, 2012: 68-76). Birey, dini sayesinde varlık

bilinci kazanacak, kendini tanımlayabilecek ve çevresiyle anlamlı bir ilişki içine girebilecektir. Dinin

bahşedeceği bu kimlik, kararlı ve sağlam bir insan kişiliği oluşturarak toplumsal ilişkilerin de kişilikli

ve bütünlüklü olarak gerçekleşmesinde işlev görecektir. Bu haliyle din, kişinin kimlik bunalımına

düşmesini engelleyecek güçtedir. Böylece din, insanın içinde yaşadığı sosyal çevrede kendini

tanımlamasını, konumunu belirlemesini, diğerlerine bakış açısını ve tavır alma biçimini

şekillendirmektedir (Okumuş, 2012: 77). Genel olarak tüm dinler için geçerli olan bu işlevlerin

toplumsal yönü ağır basan ve hayatın her alanına dokunan İslam dini açısından farklı olması

düşünülemez. İşte söz konusu bu işlevlerin yerine getirilebilmesi ve cahiliye karanlığından

apaydınlık bir yola ilerleyen yeni toplumun şahsiyet kazanabilmesi için “diğerlerinden farklı olmak”

derin bir anlam taşımaktadır.

Page 16: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

308 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Daha önceki aidiyetlerini, alışkanlıklarını ve yanlışlarını terk ederek Müslüman olmuş

bireylerin yeni bir toplum oluşturabilmeleri, kimlik kazanabilmeleri, özlerinde olduğu gibi görünür

alanlarda da başkalarından farklı, birbirlerine benzer olabilmeleri önem arz etmektedir. Bu, İslam

toplumunun yeni oluşmaya başladığı dönemlerde her zamankine göre daha hassas bir durum

oluşturmaktadır. Çünkü görüntüleri birbirine benzeyenlerin kalpleri de bir süre sonra yakınlaşmaya

başlayacaktır. Kişinin ait olduğu topluma benzemesi ne kadar gerekli ve doğru ise ait olmadığı bir

topluma benzemesi de bir o kadar tehlikelidir. Bu tehlike yukarıda da işaret edildiği üzere uzun

vadede dinin varlığını tehlikeye düşürecek boyutlara ulaşabilir.

İbn Haldun (808/1406), toplumların başka toplumlara benzemesinin arkasında yatan temel

duygu ve düşünceye eserinde uzun uzun yer vermiştir:

“Nefis ve kalp daima kendi kavimlerine galebe çalmış ve kendi kavmine boyun eğdirmiş

olanların mükemmellik ve üstünlüklerine inanır… İşte bu gibi sebeplerden dolayı yenilgiye uğrayan

kimse giyim ve kuşam, hayvana binmek, silahlanmak ve bütün diğer hal ve işlerinde kendisini yeneni

örnek edinir.” (İbn Haldun, 1988: I/374-376)

Hayatın gerçekleriyle uyum içindeki bu tespitler bireysel ve toplumsal bir hastalığa işaret

etmektedir. Sürekli başkalarını üstün gören ve onlara benzeyerek bu üstünlüğü elde edeceğini

zanneden toplumlara o milletlerin halleri ve âdetleri de sirayet eder. İşte asıl korkulan ve

engellenmeye çalışılan akıbet de budur. İbn Haldun, giyim-kuşamdaki benzerliğin bir süre sonra hal,

tavır, davranış, duygu ve düşüncelere de sirayet edeceği tespitini asırlar önce yapmış ve Endülüs

Müslümanlarının durumunu buna örnek göstermiştir.

Reşid Rıza’nın(1354/1935) başka milletlere benzemenin psikolojisi ile ilgili tespitleri de aynı

çizgidedir. O, yalnızca kâfirlere has olan şeyleri yaparak Müslümanların onlara benzemeleri

sonucunda oluşacak siyasî ve manevî zararların tespitinin sosyoloji ilmince belirlenebileceğini

söyledikten sonra benzemenin en büyük zararını şu sözleriyle ifade etmektedir:

“Her hangi bir kavme benzeyen kimse, o kavmi nefsinde yüceltirken, kendi kavmine ve

milletine olan bağı zayıflamaktadır” (Abduh –Reşid Rıza, 1367: IX/305).

Kanaatimizce benzeme yasağının en belirgin illeti, şeklî benzemelerin bir süre sonra kişiyi

kendi milleti ve ümmeti yerine duygusal olarak yabancı kavimlere yakınlaşmaya ve onlar gibi duyup-

düşünmeye götürme ihtimalidir. Müslümanların birbirlerine yakınlık ve bağlılıklarının

perçinlenmesi ile İslam ümmetinin kimliğinin korunması ihtiyacı ise bu yolun kapanmasını

gerektirmektedir.

5. Değişen Dünyada Giyim-Kuşamda Teşebbühün Ölçüsü

Risaletten on beş asır sonra coğrafyanın genişlediği, mesafelerin kısaldığı hayatın hızlandığı,

dünyanın neredeyse küçük bir şehre dönüştüğü günümüzde söz konusu ettiğimiz hadisin bugüne

bakan yönünü doğru okuyabilmek ve her alanda olduğu gibi emredilen orta yolu tutabilmek hassas

bir ölçü tutturmayı gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde yukarıda da işaret edildiği üzere yalnızca zahire

bağlılık bazen öze muhalefet anlamını da içkin bulunabilmektedir.

Teşebbühle ilgili hadisleri okurken, sünnetin bütün verilerinin aynı bağlayıcılığı ifade

etmediği bilgisinin değerlendirilmesi ilk ve en önemli husus olmalıdır. Nitekim rivayetlerin senet

değerlendirmelerinin yanı sıra, bağlamlarının ve Rasûlullah’ın bu uyarıyı hangi vasıfla yaptığının

iyice bilinmesi gerekmektedir. Çünkü onun tasarrufları farklı amaçlara yönelik olabilmektedir (İzz,

1421: II/244). Nitekim peygamberin tasarruflarında tebliğ vasfı gibi fetva, kazâ, imâmet vasıfları da

etkili olabilmekte, bazılarında ise hangi vasfın etkili olduğunda ihtilaf edilmektedir (Karâfî, 1424:

I/426; 1426: 99 vd.). İşte etkin olan bu vasfa göre tasarrufların hükmü değişmekte, tebliğ amacıyla

Page 17: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 309

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

söyleyip yaptıklarının kıyamete kadar geçerli ve umumi bir hüküm ifade ederken, tebliğ vasfı

dışındakilerin durumları farklı olabilmektedir (Karâfî, 1424: I/427).

Özellikle giyim kuşam konusunda sağlıklı bir anlama, öncelikle giyinmenin sınırlarını

belirleyen prensiplerle detayların ayrımını gerektirmektedir. Bu ayrımın önemli işlevi ne işaret eden

Erdoğan’a göre, genel hüküm getiren hadislerin evrensel bir ilke olarak görülmesi, özel çözüm

getiren hadislerin zaman-mekân unsuru taşıyan, örnekleme şeklinde görülmesi ve Peygamberin tüm

tasarruflarının aynı değerde görülmemesi ayrıntılı hükümler sebebiyle evrenselliğin üzerine düşen

gölgeyi kaldıracaktır. (Erdoğan, 1994: 56). Çünkü özellikle örfe dayanan nasların doğru anlaşılması

için bu elzemdir. Çünkü Rasûlullah’ın döneminden Mâlik b. Enes’e kadar değişebilen örfün,

yüzyıllar sonrasında ve onca geniş coğrafyada bağlayıcı bir delil gibi sunulması bunun sonucunda da

Arap örfünü yansıtan giyim kuşamın İslâmî giyim şekli olarak sunulması dinin özü ve rahmet

anlayışıyla bağdaşmamaktadır.

Benzemeye konu olan şeyin gerçekten şiâr sayılıp sayılmadığı, zamana veya örfe göre

hükmünün değişip değişmeyeceği iyice tetkik edilmelidir. Çünkü şiâr olanlardan kaçınmanın

gerekliliği hakkında ulema hem fikirdir. Ancak çağın beraberinde getirdiği, kaçınılması mümkün

olmayan, herhangi bir millete özgü olmayıp dinî anlam da taşımayan unsurlarda benzeme sebebiyle

Müslümanları sıkıntıya sokacak bir bakış açısından kaçınılmalıdır.

Nitekim dünyanın küçülüp yerelliğin hemen hemen ortadan kalktığı günümüzde özellikle

giyim-kuşamda benzemenin artması, sanayileşmenin, kurumsallaşmanın ve birlikte yaşamanın

getirdiği zorunluluklar olarak değerlendirilmelidir. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir

ürün, tüm dünya nüfusunca kullanılabilmektedir. Arabalar, teknolojik ürünler, yapı malzemeleri ve

ev eşyalarında olduğu gibi giysilerde de ortak bir tüketim anlayışının yaygınlaştığı görülmektedir.

Örneğin spor yaparken hemen herkes benzer kıyafetleri belli avantajlarından dolayı tercih ederken,

iş yerlerinde, umumî toplantılarda giyilen giysiler de benzerlik arz etmektedir. Eğer ürünün

kullanılmasını engelleyecek başka bir dinî engel yoksa sırf benzememe adına bir ürünün

kullanılmaması kanaatimizce dinin emrettiği durum olmamalıdır. Çünkü görebildiğimiz kadarıyla

emredilen, her hal ve şartta başkalarından farklı olmak değildir. Aksine Rasûlullah’ın uygulamaları

ihtiyaç olduğunda diğer milletlerin giysilerinin kullanılmasında sakınca olmadığına işaret

etmektedir.

Ancak zâhirî benzemelerin beraberinde getireceği olumsuz sonuçları engellemek için İslam

ümmetinin bilinçlendirilmeye olan ihtiyacı hiçbir şekilde göz ardı edilmemelidir. Çünkü taklidin,

sorgusuz ve sorumsuz bir giyim-kuşam alışkanlığının zararlı etkileri özellikle çocuklar ve gençlerde

açıkça müşahede edilmektedir. Tüm dünya çocuklarının aynı oyuncak ve çizgi filmlerle avutulduğu,

gençliğin ise, aynı teknolojik ürünler aracılığıyla, aynı kitap, film ve müziklerle beslendiği göz

önünde bulundurulursa tehlikenin ne denli büyük olduğu izahtan varestedir. Ancak görüleceği üzere

üzerinde durulması gereken, bir anlamda sonuç olan kıyafetler değil o sonucu doğuran sebepler

olmalıdır. Çünkü giysideki benzerlik başka yanlışların doğurduğu, yeni yanlışlara gebe bir sonuçtur.

Yalnızca giyim kuşam odaklı bir bakışın, ölçünün ve yaptırımın Müslüman toplumu istenen hedefe

taşımayacağı aşikârdır. Gerek dinin ölçülerinin gerekse yerel kültürün korunacağı yeni çözümlere

her zaman ihtiyaç vardır. Ancak bu çözümlerin hayatın her alanına dokunan, alternatif sunan ve

yalnızca şekle değil öze odaklanan çözümler olması elzemdir.

Sonuç

Günümüzün değişen şartlarında Müslümanın giyim tercihlerine yönelik bazı eleştiriler konu

ile ilgili nassları yeniden gözden geçirme ihtiyacını zorunlu kılmıştır. Hayatın her alanına dokunan,

insanı bir bütün olarak güzelleştirmeyi hedefleyen İslam öğretisinin giyim-kuşam konusundaki

ölçülerinin sınırları özellikle de günümüzde daha büyük bir önem arz etmektedir. Bu ölçülerin içinde

Page 18: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

310 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

gayr-i Müslimlere benzememe ölçüsü ise farklı din ve kültür mensuplarının iç içe yaşadığı günümüz

açısından son derece hassas bir durum oluşturmaktadır.

Farklı din ve kültür mensuplarına benzemenin gerek ayetler gerekse hadisler tarafından

çeşitli şekillerde sakındırıldığı bilinmektedir. Ancak bu uyarıların içinde en çok kullanılanlardan biri

hadisidir. Hadisi “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır” şeklinde من تشبه بقوٍم فهو منهم

sloganlaştırmak ise en hafif tabirle kolaycılık olmalıdır. Çünkü hadisi bu şekilde anlamak giysisi

yüzünden hemen her Müslümanı hayatının bir aşamasında tekfir etmeyi gerektirecektir.

Oysa gerek bu hadisi destekleyen ve giyim kuşam konusunda özgün bir duruş sergilemeyi

emreden diğer uyarılara, gerek Rasûlullah, ashabı ve selef-i salihînin uygulama ve yorumlarına

bakıldığında bu kolaycılıktan eser görülmemektedir. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da

şedid olarak nitelenebilecek bazı görüşler olsa da ulemanın büyük çoğunluğu hadisi tekfir için bir

vesile olacak şekilde anlamamış, aksine İslam’ın öngördüğü ideal insanı oluşturmaya yönelik bir

tedbir olarak değerlendirmiştir.

Hadisin özellikle de cahiliye toplumundan kopup yeni oluşan İslam toplumuna aidiyetini

kesin olarak hissetmesi gereken ilk Müslüman nesiller için işlevi büyüktür. Çünkü söz konusu

kopmanın net olarak hissedilebilmesi için görünür alanlardaki ayrılıkla da bunun perçinlenmesi

benzerliklerin asgariye indirilmesi gerekmektedir. Kanaatimizce bu prensip tüm Müslümanlar için

anlamlı olmakla birlikte o dönem Müslümanları için kabir ziyaretinin yasaklanması, resim ve heykel

ile ilgili hükümler, bazı kapların kullanılmaması gibi özel önem taşıyan hükümlerden biri

sayılmalıdır.

Genel olarak Müslümanın taşıdığı kimliğin görünür alanlara bir şekilde yansıması

beklenirken ve bunu sağlayabilecek en önemli unsurlardan biri de kıyafet iken, yeni gelen dinin

“Müslüman kıyafeti” veya “İslâmî giysi” olacak bir kıyafeti öngörmemesi rahmetin önemli

göstergelerindendir. Çünkü giysinin din ile ilgisi olduğu kadar coğrafya ve kültür ile de yakından bir

ilgisi bulunmakta ve coğrafyaya göre değişkenlik göstermektedir. Buna rağmen tek tip bir kıyafeti,

belli bir zaman veya coğrafyanın örfü olan bir giysiyi tüm Müslümanlara dayatmak, buna da söz

konusu hadisi dayanak yapmak dinin özüyle bağdaşmamaktadır.

Bize göre kasıtlı olarak, bir çaba göstererek ve özenerek kendilerine özgü kıyafetlerinde

gayr-i Müslimlere benzemeye çalışmak hadiste zikredilen teşebbühün tanımıdır. Çalışma sonunda

bir kasıt olmadığı ve benzenen unsur dini sembol ya da ayırt edici giysiler (şiâr) olmadığı sürece

Müslümanların başka milletlerle giyim-kuşam konusunda benzeşmelerinin bir sakıncası olmadığı

kanaatine ulaşılmıştır.

Ancak bu kanaat, hangi kültürden olursa olsun Müslümanların gerek dinî gerekse kültürel

değerlerini ve yerel kıyafetlerini korumaları gereğini inkâr anlamı taşımamaktadır. Çünkü tüm

kültürlerin global kültürü hakim kılma yolunda bilinçli olarak yok edilmeye çalışıldığı günümüz

dünyasında sorgusuz ve sorumsuz bir giyim-kuşam tercihi tehlikeli boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.

Tehlikenin büyümemesi, taklit edilen milletlerin yüceltilmemesi için Müslümanların bu konuda

tedbir almaları, kimlik ve kültürlerini koruma çabasına girme zorunlulukları inkâr ediemez.

Dinî ölçüleri koruma, kültürel değerleri yaşatma ve günümüz değişen şartlarına uyum

sağlama ancak nasların bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ile mümkün olabilecektir.

Sünnetin bugün yaşanılır kılınması, sabiteler ile değişkenleri fark etmek ve sabiteleri korurken

değişkenler hususunda yeniden değerlendirmeler yapabilmek ile mümkündür. Herhangi bir hadis

rivayetinin sadece zahirini delil alarak Müslümanlara yol çizmek, sünneti anlamak ve yaşamak

yolundaki çabalara zarar verebilecek riskli bir adımdır.

Page 19: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 311

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

KAYNAKÇA

Abd b. Humeyd, b. Nasr el-Kissî. (1408). el-Müntehab min Müsnedi Abd b. Humeyd, thk. Mahmûd

Muhammed Halil Saîdî, Subhi es-Sâmerrâî. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb.

Abduh, Muhammed – Reşid Rıza, Muhammed. (1367). Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm (Tefsiru’l-menâr).

Kahire: Dâru’l-Menâr.

Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî. (1416). Müsned, thk. Şuayb

Arnavut. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

Ali el-Kârî, Ebu'l-Hasen Nureddin Ali b. Sultan Muhammed. (trs). Mirkatü'l-mefatih şerhi Mişkati'l-

mesabih. Riyad: el-Mektebetü’l-İslamiyye.

Ali Haydar Efendi. (trs). Dürerü'l-hükkâm şerhu Mecelleti'l-ahkâm. ta’rib Fehmî el-Hüseynî. Beyrut:

Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye.

Âyid, Ahmed ve dğr. (trs). el-Mu'cemü'l-Arabiyyi'l-esâsî, thr. Ahmed Muhtâr Ömer, Tunus: el-

Munazzamatü'l- Arabiyye li't-Terbiyye ve's-Sekâfe ve'l-Ulûm.

Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin b. Ali. (1424). es-Sünenü’l-kübrâ. thk. Muhammed

Abdülkadir Ahmed Atâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail. (trs). et-Târîhu’l-kebîr. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-

İlmiyye.

Dârakutnî, Ebü'l-Hasan Ali b. Ömer b. Ahmed. (1405). el-İlelü'l-varide fi'l-ehâdîsi'n-nebeviyye. thk.

Mahfuzürrahman Selefi. Riyad: Daru Taybe.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş'as b. İshâk el-Ezdî es-Sicistânî. (1418). es-Sünen. thk. İzzet Ubeyd

De’âs-Âdil Seyyid. Beyrut: Dâru İbn Hazm.

Elbânî, Muhammed Nâsuriddîn. (1408). Sahîhu'l-Câmii's-sağîr ve ziyâdetuh: el-Fethu'l-kebîr.

Beyrut: el-Mektebu’l-İslâmî.

Erdoğan Mehmet. (1994) İslam Hukukunda Ahkâmın Değişmesi. İstanbul: İFAV.

Galâyînî Mustafa. (1411). Câmiu’d-durûsi’l-Arabiyye. Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye.

Gazâlî Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed. (trs). İhyâu ulûmi’d-dîn. Kahire; Dâru’ş-Şa’b.

Güngör Erol. (1996). Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik. İstanbul: Ötüken.

Herevî, Ebû İsmail Pîr-i Herat Hâce Abdullah b. Muhammed b. Ali el-Ensârî. (1998). Zemmü’l-

kelâm ve ehlihi. thk. Ebû Cabir Abdullah b. Muhammed b. Osman el-Ensârî. Medine:

Mektebetü’l-Gurabâi’l-Eseriyye.

Heysemî, Ebü'l-Hasan Nureddin Ali b. Ebî Bekr b. Süleyman. (1414). Bugyetü’r-râid fî tahkîki

mecmaü'z-zevâid ve menbaü'l-fevâid. thk. Abdullah Muhammed ed-Derviş. Beyrut: Dâru’l-

Fikr.

………, Ebü'l-Hasan Nureddin Ali. (1413). Mecmau’l-bahreyn fî zevâidi'l-mu'cemeyn. thk.

Abdulkuddûs b. Muhammed Nezîr. Riyad: Mektebetü’r-Rüşd.

Iclî, Ebü'l-Hasan Ahmed b. Abdullah b. Salih. (trs). Marifetü’s-Sikât. thk. Abdülalim Abdülazim

Bestevi. Medine: Mektebetü'd-Dâr.

Irakî, Ebu’l-Fadl Zeynüddin Abdurrahim b. Huseyn. (1415). el-Muğnî an hamli’l-esfâr. Riyad:

Mektebetü Taberiyye.

Page 20: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

312 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

İbn Âbidîn. (1400). Neşru’l-arf fî binâi ba’dı’l-ahkâm ale’l-urf. (Mecmûatu’r-Rasâil içinde. II, 114-

147.). Lahor: Suheyl Akademi.

İbn Adiyy, Ebû Ahmed Abdullah b. Adi el-Cürcânî. (1409). el-Kâmil fî duafâi'r-ricâl, thk. Yahya

Muhtar el-Ğazzâvî. Beyrut: Dârü'l-Fikr.

İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. İdris er-Râzî. (1372). el-Cerh ve’t-

ta’dîl. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. İbrâhim. (1402). el- Musannef. thk. Muhtâr

Ahmed en-Nedvî. Bombay: Dâru’s-Selefiyye.

İbn Fâris, Ebu'l-Hüseyn Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ. (1418). Mu'cemu mekâyisi'l-luğa. thk.

Şihabuddin Ebû Amr. Beyrut: Dâru’l-Fikr.

İbn Hacer, Ebü’l-Fadl Şihâbüddîn Ahmed b. Ali b. Muhammed el-Askalânî. (1421). Fethu’l-bârî li

şerhi Sahîhi’l-buhârî, thk. Abdulkadir Şeybe el-Hamd.

İbn Haldûn, Ebû Zeyd Veliyyüddin Abdurrahman b. Muhammed. (1988). Mukaddime. trc. Zâkir

Kâdirî Ugan. Ankara: MEB.

İbn Hazm, Ebû Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Saîd ez-Zâhirî. (1419). Merâtibu’l-icmâ’. Beyrut:

Dâru İbn Hazm.

İbn Hıbbân, Ebû Hâtim Muhammed b. Hibban b. Ahmed et-Temîmî. (1460). Kitâbu’l-Mecrûhîn

minel-muhaddisîn. thk. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî. Riyad: Dâru’s-Sumey’î.

İbn Kayyim, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed el-Cevziyye. (1415). Zâdü’l-meâd fî hedyi

hayri’l-ıbâd. thk. Şuayb Arnaût - Abdulkadir Arnaût. Beyrut: Müessesetü’r- Risâle.

İbn Manzûr, Ebu’l-Fazl Cemaleddîn Muhammed b. Mükerrem. (1414). Lisanü’l-Arab. Beyrut: Dâru

Sâdır.

İbn Receb, Ebü'l-Ferac Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed Hanbelî. (1403). el-Hukmu’l-cedîra bi’l-

izâati min kavli Rasûlillâh “Buistu bi’s-seyfi…”. thk. Züheyr Şâvîş, By. el-Mektebu’l-

İslâmî.

İbn Teymiyye, Takıyyüddîn Ahmed b. Abdülhalîm. (trs). İktizâu sırâtı’l-müstakîm muhâlefetu

ashâbi’l-cehîm. thk. Nâsır Abdulhakîm el-Akl. Riyad: Mektebetü’r-Rüşd.

İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferac Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed Bağdâdî. (1986). ed-

Duafâ ve’l-metrûkîn. thk. Ebü'l-Fidâ Abdullah el-Kâdî. Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye.

İbrâhim Mustafa ve dğr. (1989). el-Mu'cemü'l-vasît. İstanbul: Çağrı.

İsmail b. Abbâd, Ebu'l-Kâsım b. Abbas Talekânî Sâhib b. Abbâd, (1414). el-Muhît fi'l-luğa. thk.

Muhammed Hasan Âl-i Yâsîn. Beyrut: Âlemü'l-Kütüb.

İzz İbn Abdüsselâm, İzzeddin Abdülazîz es-Sülemî eş-Şâfiî. (1421). el-Kavâidu’l-kübrâ (Kavâidu’l-

ahkâm fî ıslâhı’l-enâm). thk. Nezîh Kemâl Hammâd- Osman Cuma Dâmiriyye. Dımeşk:

Dâru’l-Kalem.

Kâdî İyâz, Ebu’l-Fadl Yahsûbî. (trs.). eş-Şifâ bi ta’rîfi hukûkı’l-mustafâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-

Ilmiyye.

Karadâvî, Yusuf. (1405). el-Helâl ve’l-harâm fi’l-islâm. Beyrut: el-Mektebü’l-İslâmî.

………., Yusuf. (1998). Sünneti Anlamada Yöntem, çev. Bünyamin Erul, Kayseri: Rey.

Page 21: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

“Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından… 313

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Karâfî, Ebu'l-Abbâs Şehâbuddîn Ahmed b. İdris b. Abdürrahîm. (1424). el-Furûk/ Envârü'l-burûk fi

envâi'l-furûk. thk. Ömer Hasen, el-Kıyyâm. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

........., Ebu'l-Abbâs. (1426). el-İhkâm fî temyîzi’l-fetâvâ ani’l-ahkâm ve tasarrufâti’l-kâdî ve’l-imâm.

thk. Abdulfettah Ebû Ğudde. Beyrut.

Kastallânî, Ebu'l-Abbâs Şehâbuddîn Ahmed b. Muhammed. (1323). İrşâdü's-sârî li-şerhi Sahîhi'l-

buhârî. Bulak: el-Matbaatu’l-Kübra el-Emîriyye.

Kevserî, M. Zâhid (2006). “Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır” hadisi hakkında. çev. B. Tatlı,

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 6 (2): 217-223.

Koçaşlı, İbrahim. (trs). Sünen-i Ebî Dâvud ve Tercemesi, İstanbul: Milli Gazete.

Lüveyhak, Cemil b. Habib. (1999). et-Teşebbühü’l-menhiyy anh fî’l-fıkhi’l-İslâmî. Cidde: Dârü’l-

Endelüs el-Hadra.

Ma’mer b. Râşid, Ebû Urve el-Basrî es-San’ânî. (1403). el-Câmi. thk. Habiburrahmân A'zamî,

(Abdürrezzâk’ın el-Musannef’inin sonunda). Beyrut: el-Mektebu’l-İslâmî.

Meriç, Ümit. (1991). “Sosyolojik Açıdan Kılık-Kıyafet ve İslam’da Örtünme”, İslam’da Kılık-

Kıyafet ve Örtünme içinde. İstanbul: İslami İlimler Araştırma Vakfı.

Mübârekfûrî, Ebü'l-Ulâ Muhammed Abdurrahmân b. Abdürrahîm. (trs). Tuhfetü’l-ahvezî şerhu

Câmii’t-Tirmizî. tash. Abdülvehhâb Abdüllatîf. by Dâru’l-Fikr.

Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tacilârifîn b. Ali. (1391). Feyzü'l-kadîr şerhi'l-

Câmii's-sağîr. Beyrut: Daru’l-Marife.

Okumuş, Ejder. (2012). Toplumsal Değişme ve Din, İstanbul: İnsan.

Ömer, Ahmet Muhtâr. (2008). Mucemu luğati’l-arabiyyeti’l-muâsıra. Kahire: Âlemu’l-Kütüb.

Reşid Rıza, Muhammed. (1970). Fetâva’l-İmâm Muhammed Reşid Rıza. thk. Selâhaddîn el-

Müneccid-Yusuf Kazma Hûrî. Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-Cedîd.

Saîd b. Mansûr, Ebû Osman el-Horasânî. (1985). Sünen-i Saîd b. Mansûr. thk. Habîburrahmân el-

A’zamî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Sehârenpûrî, Halil b. Ahmed b. Mecid. (trs). el-Bezlü’l-mechûd fi halli ebî dâvûd. talik Muhammed

Zekeriyyâ b. Yahya el-Kahdehlevî. Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye.

Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl. (1417). Şerhu Kitâbu’s-Siyeri’l-

Kebîr. thk. Ebû Abdullah Muhammed Hasen eş-Şâfiî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye.

Sindî, Ebü'l-Hasen Nureddîn Muhammed b. Abdülhâdî. (1428). Hâşiyetu Müsnedi’l-İmâm Ahmed

b. Hanbel. thk. Nuruddîn Tâlib. Katar: Vizâratü’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye.

Şâtıbî, Ebû İshâk İbrâhim. (trs). el-Muvâfakât fî usûlü’ş-şerî’a. haz. Abdullah Draz. y.y.

Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed. (1405). el-Mu'cemü'l-evsat. thk. Târık b. Ivazullâh

Muhammed - Abdülmuhsin İbrahim b. Huseynî. Kahire: Dâru’l-Harameyn.

………., Süleyman b. Ahmed. (1409). Müsned-i şâmiyyîn. thk. Hamdi Abdulmecîd es-Selefî.

Beyrut: Müessetü’r-Risâle.

Tahâvî, Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selâme. (1994). Şerhu Müşkili’l-âsâr. thk. Şuayb el-

Arnaût. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

Page 22: Turkish Studies - .:: İSAM Kütüphanesi - Veri Tabanı ::.isamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_UYSALSY.pdfimportance in today’s world where dress has become monotype. In addition,

314 Şule Yüksel UYSAL

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsa b. Sevre es-Sülemî. (1978). Sünenü’t-tirmizî. thk. Ahmed

Muhammed Şâkir. Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî.

……..., Muhammed b. İsa. (1413). eş-Şemâilu’l-Muhammediyye ve’l-Hasâilu’l-Mustafâviyye. thk.

Seyyid b. Abbâs el-Celîmî. Mekke: el-Mektebetü’t-Ticâriyye.

Tokpınar, Mirza. (2005). “‘Men teşebbehe bi-kavmin fe-hüve minhüm’ Hadisi Üzerine Bir

İnceleme”. Hadis Tetkikleri Dergisi (HTD). III (2): 85-109.

Uysal, Muhittin. (2004). Peygamber Günlerinde Giyim Kuşam ve Süslenme. Konya: Yediveren.

Yardım, Ali. (2007). Hadis Kıvılcımları (Şihâbu’l-ahbâr tercümesi). İstanbul: Damla.

Zeylaî, Cemâleddîn Ebî Muhammed Abdullah b. Yusuf. (1418). Nasbu’r-Râye li Ehâdîsi’l-Hidâye.

thk. Muhammed Avvâme. Cidde: Müessesetü’r-Reyyân.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Uysal, Ş.Y. (2016). ““Men Teşebbehe Bi Kavmin” Hadisini Küresel Giyim Kültürü Açısından

Yeniden Okumak / İngilizce Makale Adı”, TURKISH STUDIES -International Periodical

for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume

11/7 Spring 2016, ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net, DOI Number:

http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9745, p. 293-314.