uluslararasi gÜvenlİĞİn bİr ... -...
TRANSCRIPT
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
ULUSLARARASI GÜVENLİĞİN BİR BİLEŞENİ
OLARAK SİBER GÜVENLİK
Hazırlayan
Kamil TARHAN
164229001002
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman
Doç. Dr. Nezir AKYEŞİLMEN
KONYA 2018
i
ii
iii
ULUSLARARASI GÜVENLİĞİN BİR BİLEŞENİ OLARAK SİBER
GÜVENLİK
ÖZET
Uluslararası İlişkiler Disiplini özünde barış nasıl tesis edilebilir sorusu
üzerinden ortaya çıkmış bir disiplindir. Süreç içerisinde barış olgusu güvenlik ile
paralel şekilde ele alınmış; güvenliğin sağlanarak aynı sorunların tekrar yaşanmaması
için neler yapılabileceği konusunda çaba sarf etmektedir. Disiplinin temel inceleme
alanı ve baş aktörü devlet olduğu için; devletlerin var olduğu süreçten itibaren
disiplinden bahsetmek mümkündür. Modern anlamda 1648 Westfalya Antlaşması ile
kurulduğu belirtilen disiplin, günümüze kadar içerisinde birçok farklı tartışma ve
düşünceye ev sahipliği yapmıştır. Lakin birçok tartışma ve düşünce özünde güvenlik
odaklı olup, devletlerin güvenliğini nasıl tesis edileceği veya güvenliğin neden
gerekli olup, hangi koşullarda bunun ihlal edildiği konusu üzerinde tartışılmıştır.
Güvenlik devletlerin en vazgeçilmez olgusu olduğu için disiplin içinde hemen hemen
her teorik tartışma güvenliğe atıfta bulunmuştur. Çalışmada güvenlik ile ilgili tüm
yaklaşımlar geçmişten günümüze kadar incelenecektir. Devamında 21.Yüzyıla doğru
güvenliğin çeşitlendiği, yeni paradigmaların ortaya çıktığı süreç ele alınacaktır.
Küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin yatay bir şekilde ilerlediği süreçte yeni bir
alan olarak ortaya çıkan Siber Uzay ise çalışmanın temelinde yer alacak; siber uzayda
meydana gelen yeni meydan okuma olarak Siber Güvenlik olgusu ele irdelenecektir.
Siber güvenliğin Uluslararası İlişkiler içerisine nasıl dâhil edildiği ve nasıl analiz
edildiği çalışmanın önemli ve kilit noktasını teşkil edecektir.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası İlişkilerde Güvenlik, Siber Uzay, Siber
Güvenlik, Güvenlik Yaklaşımları
iv
CYBERSECURİTY AS A COMPONENT OF INTERNATİONAL
SECURİTY
ABSTRACT
International Relations is essentially a discipline that emerged from the
question of how peace can be established. In the process, the peace case is handled in
parallel with the security and efforts are made to ensure that the same problems do
not happen again. Since the main subject of discipline is the state, it is possible to talk
about discipline from the time when states exist. In the modern sense, the discipline
established by the Treaty of Westphalia of 1648 has hosted many different debates
and conventions within the day. However, many discussions and thoughts are
essentially security oriented and discussed on how to establish the security of the
states or why security is necessary and in which conditions it is violated. Since
security is the most indispensable state of the states, almost every theoretical
discussion in the discipline has been found in safety. The study will examine all
approaches to security in the past to the present. Then the process of emerging new
paradigms, where security is diversified towards the 21st century, will be addressed.
Globalization and technological developments in the form of a horizontal Cyber
emerged as a new field in the process of promoting space will take place on the basis
of the work; Cyberspace as a new challenge occurring in cyberspace Security will
handle cases examined. How cyber security is incorporated into the International
Relations and how it is analyzed will be an important and key point of study.
Keywords: International Relations Security, Cyber Space, Cyber Security,
Security Approaches
v
İÇİNDEKİLER
Özet ............................................................................................................................ iii
Abstract ...................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... v
Önsöz ........................................................................................................................ viii
Kısaltmalar ................................................................................................................ ix
Tablolar ....................................................................................................................... x
ULUSLARARASI GÜVENLİĞİN BİR BİLEŞENİ OLARAK ............................ 1
SİBER GÜVENLİK ................................................................................................... 1
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
1- Araştırmanın Konusu ........................................................................................... 6
2-Amacı ....................................................................................................................... 6
3-Önemi ....................................................................................................................... 7
4-Varsayımlar (Sayıtlılar) ......................................................................................... 7
5-Sınırlılıklar .............................................................................................................. 7
6-Tanımlar .................................................................................................................. 7
7-Yöntem ..................................................................................................................... 8
BİRİNCİ BÖLÜM ..................................................................................................... 9
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜVENLİK .................................................... 9
1.1. Güvenliği Tanımlama Girişimi ......................................................................... 9
1.2. Uluslararası İlişkiler Öncesi Güvenlik Algısı ................................................. 12
1.3. Westfalya Sonrası Oluşan Güvenlik Algısı..................................................... 13
1.4. Modern Anlamda Güvenlik Yaklaşımı ........................................................... 13
1.5. Soğuk Savaş Döneminde Güvenlik – Geleneksel Güvenlik Anlayışı ............ 14
1.5.1. İdealist Teori’de Güvenlik Algısı ............................................................. 15
vi
1.5.2. Realist Teori’de Güvenlik Algısı .............................................................. 17
1.5.3. Uluslararası Toplum Bağlamında İngiliz Okulunda Güvenlik Algısı ...... 19
1.5.4. Frankfurt Okulunda Güvenlik Algısı ........................................................ 21
1.6. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Güvenlik ................................... 22
1.6.1. Kopenhag Okulunda Güvenlik Yaklaşımları ........................................... 24
1.6.2. Aberystwyth Okulunda Güvenlik Algısı .................................................. 25
1.6.3. Feminist Kuram’ın Güvenliği Çeşitlendirmesi ........................................ 26
İKİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................... 29
ULUSLARARASI İLİŞKİLER AÇISINDAN SİBER UZAY VE İLGİLİ
KAVRAMLAR ......................................................................................................... 29
2.1. Siber Uzay(Alan) Nedir .................................................................................. 29
2.2. Siber Politikalar ............................................................................................... 34
2.3. Siber Saldırılar/Tehditler ................................................................................. 36
2.4. Siber Savaşlar .................................................................................................. 38
2.5. Siber Güç ......................................................................................................... 40
2.6. Siber Diplomasi ............................................................................................... 42
2.7. Siber Güvenlik ................................................................................................ 44
2.8. Siber Alanın Uluslararası İlişkilere Dâhil olması ........................................... 46
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM .................................................................................................. 49
GÜVENLİK YAKLAŞIMLARINDA YENİ BİR OLGU: SİBER GÜVENLİK
VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER ....................................................................... 49
3.1. Güvenliği Çeşitlendirmek ............................................................................... 50
3.2. Klasik Güvenlikten Modern Güvenliğe Doğru Siber Güvenliğin Önemi ....... 51
3.3. Uluslararası İlişkilerde Yeni Paradigma ......................................................... 53
3.4. Uluslararası Sistem’de Meydana Gelen Siber Güvenlik Durumları ............... 54
3.4.1. Estonya’ya Yapılan 2007 Siber Saldırısı .................................................. 54
vii
3.4.2. Gürcistan’a Yapılan 2008 Siber Saldırısı ................................................. 56
3.4.3. İran’a Yapılan 2011 Stuxnet Siber Saldırısı ............................................. 57
SONUÇ ..................................................................................................................... 61
KAYNAKÇA ............................................................................................................ 64
viii
ÖNSÖZ
Çalışma, Uluslararası İlişkilerin 21. Yüzyıl içerisinde nasıl bir güvenlik
okuması yaptığını okuyucuya ulaştırmak amacıyla oluşturulmuştur. Teknolojinin
inanılmaz derecede ilerlediği ve yaygınlaştığı günümüz dünyasında yeni bir alan
olarak oluşan siber dünyanın ne ve ne olmadığı bilhassa okuyucuya sunulmak
istenmiştir. Ardından Siber Dünya içerisinde devletlerin güvenliğinin ne denli
dönüşüme uğrayarak, siber güvenlik olgusunu hızlandırdığını anlatmak önemli bir
durum haline gelmiştir.
Çalışmanın ortaya çıkmasında birçok kişinin kesinlikle yardım ve desteğini
göz ardı edemeyeceğim. Ancak her şeyin ötesinde çalışmanın ortaya çıkmasında
kuşkusuz her zaman desteğini esirgemeyen annem Zeliha Tarhan ve babam Cevdet
Tarhan’ın destekleri benim için çok önemli olmuştur. Her daim yanımda olmaları ve
yaptığım çalışmaya veya yapacağım çalışmalara sonsuz güvenlerinden dolayı
öncelikle teşekkürü onlara bir borç bilirim. Ardından 5 senelik lisans hayatım ve 2
senelik yüksek lisans sürecinde, gerek danışmanlığı konusunda gerekse akademik
anlamda tüm tecrübelerini benden esirgemeyen, tez konumun seçim aşamasından
başlayarak tüm süreçte yanımda olan ve destek veren danışmanım Doç. Dr. Nezir
Akyeşimen’e ayrıca teşekkürlerimi sunarım. Ne zaman bir konuda yardıma ihtiyacım
olsa hiç tereddüt etmeden, ulaşarak yardımlarını almam benim için çok önemli bir
nokta olmuştur.
Diğer yandan Selçuk Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler hocalarına da
ayrıca teşekkürü bir borç bilirim. Tüm eğitim sürecimde hoca olmaktan öteye daha
çok arkadaş şeklinde yaklaşımları ve bir aile ortamı yaratmış olmalarından dolayı
hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Son olarak bu süreçte yanımda olan
arkadaşlarıma, lisans arkadaşlarıma ve yüksek lisans süresinde sınıf arkadaşlığından
öte bir arkadaşlık kurarak beni destekleyen herkese çok teşekkür ediyorum.
Kamil Tarhan
2018
ix
KISALTMALAR
NATO: North Atlantic Treaty Organization
ABD: Amerika Birleşik Devletleri-ABD-
SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin(SSCB)
AB: Avrupa Birliği
COPRI: Copenhagen Peace Research Institute
ARPA: Advanced Research Projects Agency
ARPANET: Advanced Research Projects Agency Network
BM: Birleşmiş Milletler
DDos: Distributed Denial of Service
DOS: Disk Operating System
SCADA: Supervisory Control And Data Acquisition
x
TABLOLAR
Tablo 2.1 We are social special reports 2018, https://wearesocial.com/blog/2018/01/global-
digital-report-2018 ................................................................................................................. 31
1
ULUSLARARASI GÜVENLİĞİN BİR BİLEŞENİ OLARAK
SİBER GÜVENLİK
GİRİŞ
İnsanoğlu tarihin tüm süreçlerinde hayatta kalma mücadelesi içerisinde
olmuştur. Bu insanlığın ilk çağlarından beri süregelen bir yaşam biçimi olarak devam
etmiştir. İnsanlığın ve onun yaratmış olduğu medeniyetin gelişmesi ile sosyalleşme
artmaya başlamış; bu birliktelik bir takım sosyal organizasyonlara ve birlikte yaşama
biçimlerine doğru evirilmiştir. Birlikte yaşayan insanlar koloniler halinde hareket
etmeye başlamış daha sonra bütünleşme gelişerek kabile, topluluk, imparatorluk ve
devlet olgusunun oluşumuna kadar sürekli bir biçimde devam etmiştir. Tüm bu süreç
içinde ortak amaç hayatta kalmak, neslini devam ettirmek ve kendine karşı oluşacak
herhangi tehdide karşı güvenliğini sağlamak olmuştur. Bu sebeple hangi şekilde bir
oluşumun olduğu önemli olmaksızın insanlar için güvenlik daima öncelik olmuştur.
Güvenlik bir nevi insanlar için bir ihtiyaç olarak görülmüştür. İnsanların gıda, barınak
ve diğer tüm ihtiyaçlarının yanı sıra güvenlik de bu ihtiyaçlar kadar önemli olan temel
bir ihtiyaç1 olmuştur.
İmparatorluk dönemlerinden ulus-devlet yapılanmasına geçilen 1648’den
itibaren modern anlamda oluşan devletler için de güvenlik temel amaç olmuştur.
Devletin güvenliği için her türlü uygulama meşru görülerek faaliyete geçirilmiştir.
Machievelle’nin Prens’te dediği gibi devletin bekası için her yol mübah
olmuştur(Machievell: 2011). Bu surette devletler kendilerini her zaman gelebilecek
tehdide karşı koruma zorunluluğu içerisine girmiştir. Devletlerin en güçlü oldukları
zaman içerisinde bile bir tehdit endişesi ile hareket ederek askeri anlamda kendisini
daha da güçlendirmeye çalışmıştır. Bu şekilde süren güvenlik anlayışı zamanla diğer
devletlerinde kendilerine yönelecek bir tehdit algısından dolayı güvenlik ikilemi2
denilen olguyu ortaya çıkarmıştır.
1 Abraham Maslow’un 1943 yılındaki çalışmasında güvenlik ihtiyacını diğer beşeri ihtiyaçların
üstünde bir şekilde belirtmiştir. A.H Maslow, İnsan Motivasyonu Teorisi, 1943. Ayrıntılı bilgi için
Bakız: http://psychclassics.yorku.ca/Maslow/motivation.htm 2 Bir devletin kendi güvenliğini artırması için alınan önlemlerin, diğer devletler tarafından bir tehdit
algısı oluşturarak, tehdit algısı hisseden devletlerinde güvenliğini arttırmaya yönelik çalışmalar
yapmasıdır. Bknz: Anders Wivel, Security Dilemma, International Encyclopedia of Political
Science, Thousand Oaks: Sage, 2011
2
Uluslararası İlişkiler içerisinde güvenlik olgusu Ulus-Devlet yapısının ortaya
çıkışı olan Westfalya ile şekillenmeye başlamış, ardından 1815 Viyan Kongresi ile
biraz daha netleşmiştir. Ancak I. Dünya Savaş’ının ortaya çıkışı ile güvenlik
anlayışları savaş sonrasında tekrardan bir değişim içerisine girmiştir. Bu değişimde
Soğuk Savaş sonuna kadar kendi içerisinde de bir takım değişikliklere ve dönem
dönem farklı şekillerde olduğu görülmektedir. Lakin disiplin içerisinde genel
anlamda bir güvenlik olgusu irdelenirken en çok tartışılan konu Soğuk Savaş
sonrasına kadar hakim paradigma Realist Teori olmuştur.
Realist Teori’nin güvenlik anlayışı içerisinde daima temel aktör olarak devleti
görmüş ve devletin temel amacının varlığını sürdürmesi olarak belirtmiştir. Bu amaca
giden yolda ise araç olarak güç kavramı ön plana çıkmıştır. Ancak teori Soğuk Savaş
dönemi sonrasına doğru ağır eleştiriler alarak, hâkimiyetini kaybetmeye başlamıştır.
Disiplin içerisinde ortaya çıkan her temel tartışma biraz daha düşüncelerin
değişmesine sebebiyet vermiştir. Realist Teori ile başlayan süreç daha sonraki
tartışmalarda biraz daha genişlemiştir. Özellikle paradigmalar arası tartışma3
döneminde, yeni fikirler ve teorilerin hem ortaya çıkması hem de daha da güçlenmesi
ile birlikte güvenlik anlayışının da değiştiği görülmektedir.
Soğuk Savaş’ın başlamasıyla güvenlik çalışmaları alanında birtakım
değişiklikler gözle görülür derecede ortaya çıkmaya başlamıştır. Güvenlik alanında
teknoloji ve nükleer faaliyetlerin ortaya çıkması güvenlik anlayışının genişlemesine
neden olmuştur. İngiliz Okulu ve Kopenhag Okulu gibi yaklaşımlar çeşitliliği daha
fazla arttırmıştır. 1970’lerde gelen yumuşama4 dönemi eleştirel yaklaşımların
3 Disiplin içerisinde Gelenekselcilik-Davranışsalcılık Tartışmasından sonra meydana gelen
kimilerine göre III. Büyük Tartışma olarak belirtilirken(Banks, 1985) kimilerine göre ise ilk
tartışmanın tarafları olan Realizm ve İdealizm’in türevleri olarak cereyan etmiştir. Tartışmanın ortaya
çıkmasında Thomas Kuhn’un ortaya atmış olduğu paradigma değişimi fikri etkili olmuştur. Tartışma
1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Taraflar Neo-Liberalizm, Neo-Realizm ve Marxsizm olarak
belirmiştir. M. Banks’ın tanımlamasına göre disiplin bu dönemde “paradigmalar arası tartışmaya”
(inter-paradigm debate) ev sahipliği yapmıştır. Tarafların dünya politikası, devletlerin yürütmüş
olduğu dış politika yapım süreci gibi önemli konularda ayrıştığı görülmektedir. Bakınız: Banks
Michael, “The Inter-Paradigm Debate”, M. Light, A. J. R. Groom (ed.), International Relations:
A Handbook of Current Theory, London, Pinter Publishers, 1985. 4 Soğuk Savaş içerisinde cereyan eden Detente Dönemi: 1960-1980’li yıllar arasında, Soğuk Savaşın
iki bloğu Doğu-Batı arasında yaşanılan olayların daha da yumuşadığı, politikalarında istemli bir
şekilde yumuşaya giderek, Soğuk Savaşın etkilerinin daha az hissedildiği dönem olarak
bilinmektedir. Daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Oral Sander, ‘Siyasi Tarih: 198-1994’, Ankara: İmge
Kitabevi, 21.Baskı, 2012, Ss: 445-584
3
gelişmesine neden olurken, Soğuk Savaş sonuna ve sonrası dönemde Frankfurt
Okulu, Eleştirel Teori, Postmodern yaklaşım, Feminist Teori, Konstrüktivist Teori ve
Aberystwyth Okulu gibi yaklaşımlar güvenlik algısında çeşitliliğe gidilmesini ve
Realist Teori’nin eleştirilerek yeni yaklaşımların ortaya çıkmasında oldukça etkili
olmuştur. Bu süreçten sonra Uluslararası İlişkiler ’de devlet tek aktör olarak
görülmekten çıkmaya başlamıştır. Birey, çevre, teknoloji ve göç gibi konularda
güvenliğin içine dâhil edilmeye başlanmıştır. Keza bu dönemde Baryy Buzan’ın
güvenliği yeniden tanımladığı “People, States and Fear(İnsanlar, Devlet ve Korku)”
başlıklı kitabında, yaptığı güvenlik tanımına çevreyi dâhil etmesi etkili olmuştur.
Yine aynı dönemde Richard Ullman’ın ele aldığı “Redefining Security( Güvenliği
Yeniden Tanımlamak)” adlı eserinde güvenlik olgusunu askeri konular odaklı
olmaktan çıkararak(Ullman; 1983, S.133) Buzan’a paralel şekilde çevreyi de
eklemesi güvenlik olgusunu askeri olmaktan öteye geçirmiştir.
Güvenlik algısının farklı perspektiflerden gelişmesinde teknolojik gelişmeler
ve küreselleşme süreci oldukça etkili olmuştur. Soğuk Savaş sonrası hızla etkisini
arttıran küreselleşme ve artan teknolojik faaliyetler güvenlik algısının dönüşmesine
sebep olmuştur. Güvenlik çalışmalarında girdilerin sayısı artmaya başlayarak
Uluslararası Sistem farklı bir çizgiye doğru evirilmeye başlamıştır. Küreselleşme bir
süreç olarak kabul edildiğinde bu sürecin ortaya çıkarmış olduğu değiştirici ve
dönüştürücü özellikler göz ardı edilemez bir boyuta ulaşmıştır. Sürecin yoğun bir
halde cereyan eden gerçekliği hissedildikçe devletler de bunun dışında bir okuma
yapmaktan kendilerini azade kılamamışlardır. Modern Ulus-Devletlerin egemenlik,
sınırsal belirlilik ve güvenlik üzerinde temellendiği göz önüne alındığı takdirde,
küreselleşme ile güvenlik olgusu önemli derecede değişime ve dönüşüme uğradığı
aşikârdır(Yılmaz: 2017, S.23).
Diğer önemli bir husus ise teknolojinin ilerlemesi ile oluşan yeni
yaklaşımlardır. Bunlardan en önemlisi Siber Uzay denilen yeni bir soyut alanın
oluşması olmuştur. Siber Uzay beraberinde diğer tüm olgular gibi birçok riskler,
olumlu ve olumsuz durumları beraberinde getirmiştir. Güvenlik boyutunun daha da
genişlemesine sebebiyet veren bu durum Siber Güvenlik gibi yeni bir alanın ortaya
çıkmasına ön ayak olmuştur. Siber Uzay kavramı tanımlama itibari ile çok yeni bir
alandır. Bu yüzden sosyal bilimler sözlüğü içerisinde ki yeri henüz gelişim
4
aşamasındadır. Teknolojik parametreler genişledikçe teknik terminoloji
oluşturulmaktadır. Fakat siber uzayın tüm yönleri üzerinde henüz uzlaşılmış bir
ontoloji bulunmamaktadır(Choucri: 2012, s.6).Yine de oluşturulan bu yeni alan
devletlerin hassasiyet ile yaklaştığı ve bir takım önlemleri almaya başladığı; yeni ve
çok önemli bir alan olmuştur. Devletlerden ziyade örgütler ve örgüt üstü yapılar da
konuya çok özenli bir şekilde yaklaşmaktadır. North Atlantic Treaty
Organization(NATO) gibi kolektif amaçla kurulan örgütler meseleye daha geniş ve
farklı bir açıdan yaklaşarak işbirliği vurgusunda bulunmuştur. Hatta NATO Siber
Uzay’ın içerisinde yer alan Siber Saldırıları bir güvenlik sorunu olarak görmeye
başlamış ve öncelikli risk arz eden tehdit olarak belirtmiştir(Seren: 2016, S.18). Siber
Güvenliğin bu denli önemli bir şekilde ortaya çıkmaya başlaması güvenlik algısında
yeni dönüşümlerin yaşanmasının zeminini hazırlamıştır. Siber Uzayın ortaya çıkışı
ile birlikte devletlerin bu alanda oluşabilecek güvenlik tehditlerinin oluşturabileceği
tehditleri fark etmesi bu alanda çalışmaların artmasına neden olmuştur. Yapılan
çalışmalar ilk olarak güvenlik etrafında şekillenmiştir. Ve Uluslararası İlişkiler
içerisinde klasik anlamdaki güvenlik anlayışı değişim yaşamaya başlamıştır. Klasik
güvenlik algısı yerini yeni güvenlik anlayış biçimi olarak Siber Güvenliğe bırakmaya
başladığı görülmektedir(Tarhan: 2018b). Siber Güvenlik olgusundan bahsedebilmek
için üç temel önemli alanın varlığından söz etmek gerekir. Bunlar: erişim kontrolü,
kimlik denetimi ve yetkilendirme yetkisidir (Akyeşilmen:2016). Bu üç durumun aynı
anda birlikte olması kavramın belirtmek istediği durumu açık şekilde ortaya
koymaktadır.
Çalışmada öncelikle ilk bölüm içerisinde, Uluslararası İlişkiler içerisinde
güvenliğin ne olduğu tanımlanacaktır. Ardından devlet ve devlet öncesi süreçlerde
kavramın neyi ifade ettiği ve günümüze kadar nasıl şekillendiği incelenecektir.
Güvenlik olgusunun disiplin içerisindeki değişimi, kırılma noktaları ve güvenliğe
karşı yaklaşımlar ayrıntılı şekilde belirtilecektir. Bu belirtiler daha çok disiplin içinde
cereyan eden temel tartışmalar ve teoriler çerçevesinde ele alınacaktır.
Çalışmanın ikinci bölümünde tamamen Siber Uzay üzerinde durulacaktır.
Siber Uzay’ın ne olduğu ve ne olmadığı kendisi ile ortaya çıkan tüm kavramların
açıklanması şeklinde olacaktır. Ardından bu bölümde Siber Güvenlik üzerinde
durularak neyi ifade ettiği ayrıntılı ve örneklerle araştırılacaktır. Kavramın özellikle
5
önemi üzerinde durularak devletlerin ne şekilde yaklaşım gösterdiği de
incelenecektir. Bölümün sonuna doğru tanımlaması sona eren siber uzayın
Uluslararası İlişkiler içerisine ne şekilde cereyan ettiği ve dâhil olması süreci kısaca
anlatılmaya çalışılacaktır.
Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde, ilk iki bölümde anlatılan kavramların
ve durumların birleştirilerek daha derin bir analiz ortaya konulacaktır. Siber
Güvenliğin yeni bir alan olarak Uluslararası İlişkiler içerisine dâhil oluş süreci,
kavramın kronolojik şekilde ele alınmasıyla belirtilecektir. Güvenlik anlayışında
özellikle devlet odaklı bir yaklaşım esas alınarak güvenliğin dönüşümü belirtilmiş
olacaktır. Yeni bir güvenlik anlayışı olarak, klasik güvenlik yapısından farklı ve
tamamen başka bir boyutta olan Siber Güvenliğin disiplin içerisindeki önemi ve
getirmiş olduğu birtakım sorunlar analiz edilecektir. Ayrıca siber güvenlik olgusunun
da kendi içerisinde yaşamış olduğu kırılma noktaları belirtilecektir. Özellikle küresel
anlamda meydana gelen siber saldırı örnekleri ile bu süreç daha da belirgin bir şekilde
irdelenecektir. Sonuç kısmında ise ortaya çıkan bulgular yorumlanarak, çalışma son
halini alacaktır.
6
1- ARAŞTIRMANIN KONUSU
Araştırma kapsamında ilk önce Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde
meydana gelen güvenlik tartışmaları ve değişimleri ele alınacaktır. Bununla birlikte
disiplin içindeki belli başlı güvenlik yaklaşımları ve bunlarla alakalı olan kavramlar
incelenecektir. Belli başlı teoriler ve ekollerin disiplinin ortaya çıkış sürecinden
günümüze bir analize tabi tutulacaktır. Ardından devletler için güvenlik olgusunun
neden önemli olduğuna değinilecektir. Bunlar açıklandıktan sonra ise Siber Uzay
kavramı ve kavrama ilişkin diğer tüm terimler ve olgular incelenerek karşılaştırmalı
bir analiz yapılacaktır. Daha çok yeni güvenlik paradigması olarak Siber Güvenlik
üzerinden bir inceleme yapılacaktır. Siber güvenliğin klasik anlamdaki güvenlik
yaklaşımlardan farkının ne olduğu belirtilecektir. Özellikle 21.Yüzyıl içerisinde çok
önemli bir durum haline gelen siber saldırıların Uluslararası İlişkiler açısından nasıl
bir bakış açısıyla yorumlandığından bahsedilecektir. Ardından siber uzay sonrası
disiplinde meydana gelen değişimlerde ele alınarak, belli ülkelere karşı yapılmış olan
siber saldırılar incelenerek son bulacaktır.
2-AMACI
Tez konusun ilk amacı Uluslararası İlişkiler disiplini içerisindeki güvenlik
algısı ve devletlerin buna yaklaşımlarının önemini belirtmektir. Güvenlik algısına
ilişkin bilgilerin geniş bir çerçevede araştırılarak okuyucuya sunmaktır. Ardından
disiplinin temel özellikleri ve devletlerin uluslararası arenada yürütmüş oldukları
politikaların ne gibi bir değişime uğradığını göstermektir. Son olarak teknoloji ve
yeni gelişmeler ile ortaya çıkan Siber Uzay ve bu kavrama bağlı olarak Siber
Güvenlik ve siber politikaların yeni güvenlik anlayışlarını nasıl etkileyip
etkilemediğini ortaya çıkarmaktır.
7
3-ÖNEMİ
Uluslararası İlişkiler öğrencileri ve akademisyenlerinin disiplin içerisinde
yapmış oldukları analizlerin genel itibariyle klasik anlamdaki anlayışlar ile olduğu
görülmektedir. Belli başlı teori ve tartışmaların disiplini şekillendirdiği ve
günümüzde de bu şekilde ilerlediği bilinmektedir. Tezin önemi bu noktada ortaya
çıkarak yeni bir alan olarak görülen Siber Uzayın ve Siber Güvenlik gibi kavramların
etkisiyle teknolojinin de artık disiplini şekillendirdiğini ortaya çıkarmaktır. Artık
klasik bakış açısıyla güvenlik meselelerini okumanın eksik olduğunu belirtmek ve
siber alan ile ilişkili şekilde güvenliği yeniden tanımlamak.
4-VARSAYIMLAR (SAYITLILAR)
Temel varsayımlardan ilki artık sosyal bilimlerin teknoloji ve günlük
meseleler ile daha çok ilgilendiğidir. Devletlerin bile bu şekilde hareket ettiği küresel
ortamda, her geçen gün yeni düşünce ve akımların ortaya çıktığı kaçınılmaz bir
gerçektir. Klasik anlamda işleyen devlet politikaları artık siber politikalar şeklinde de
görülmektedir. Kısacası Siber Uzay olgusu devletlerin dış politika veya iç
politikaların da yeni anlayışları beraberinde getirdiği görülüyor. Artık devletler Siber
Politikalar, Siber Güvenlikleri için daha çok yatırım ve teknoloji odaklı hareket
etmektedir.
5-SINIRLILIKLAR
Uluslararası İlişkiler disiplinin ortaya çıkış tarihinden bugüne kadar geçen
sürede meydana gelen değişim ve araçlardır.
6-TANIMLAR
Siber Uzay; tüm dünyaya ve uzaya yayılmış durumda bulunan bilişim
sistemlerinden ve bunları birbirine bağlayan ağlardan oluşan ortamdır.
Siber güvenlik; siber ortamda, kurum, kuruluş ve kullanıcıların varlıklarını
korumak amacıyla kullanılan araçlar, politikalar, güvenlik kavramları, güvenlik
teminatları, kılavuzlar ve teknolojiler bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Siber savaş, düşmanı psikolojik olarak çökertmek için bilgisayar kontrolü
altındaki sistemlerine izinsiz, gizli ve görünmez olarak internet üzerinden erişmektir.
8
7-YÖNTEM
Araştırmada kullanılan ilk yöntem açıklayıcı bir şekilde bazı kavram ve
terimlerin açıklanması ifade edilerek örnekler verilmesi şeklinde olacaktır. Ardından
karşılaştırmalı bir şekilde analiz yapılarak günümüz ve öncesi şeklinde bir çıkarıma
ulaşılacaktır. Tüm bu süreçte yöntemsel olarak disiplin içerisinde genel anlamda
hakim olan yaklaşımların karşılaştırılarak sentezi şeklinde bulgular ortaya
çıkarılacaktır.
9
BİRİNCİ BÖLÜM
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜVENLİK
1.1. Güvenliği Tanımlama Girişimi
Güvenlik kavramı insanların yaşamı boyunca hayatlarının her alanında
karşılarına çıkan önemli bir durumu ifade etmektedir. Gerek aile içerisinde, gerekse
okul, iş veya sosyal çevre içerisinde doğrudan güvenlikle ilintili durumlar söz konusu
olabilmektedir. Basit bir tanımlamayla güvenlik: ‘toplum yaşamında yasal düzenin
aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet’
(TDK, 2017) şeklinde tanımlanmıştır. Buradaki tanım daha çok bireyler için ve
vatandaşlara yönelik bir güvenlik algısı şeklinde görülmektedir. Tanım özü itibariyle
açık ve net şekilde olan bir durumun tasvirini yapmaktadır. Kavramın kullanıldığı
durum ve olgular ile tanımlamanın karşılaştırıldığı durum daha çok toplum
içerisindeki durumunu ifade ettiği görülmektedir. Lakin burada yapılması gereken ve
göz ardı edilmemesi gerek durum tanımın devlet ve Uluslararası İlişkiler içerisinde
neyi ifade ettiğidir.
Güvenlik birçok akademisyenin üzerinde hem fikir olarak uzlaştığı,
kavramsal olarak tanımının yapılmadığı, halen bir muğlaklığı barındıran, tarih
boyunca kullanılmış yaygın kullanımı olan bir durumdur. Lakin bazı akademisyenler
de bu durumun bu şekilde ifade edilmesine karşı çıkmaktadır. Aslında kavramın
sadece çekişmeli birçok tanımının yapıldığını ifade ederek, tanımların birçok şekilde
kullanılabileceğini, her tanımın kendi içinde bir değeri ve doğrusu olduğunu ifade
eder(Baldwin, 1997:10-11). Güvenliği tanımlamaya yönelik çalışmalar
incelendiğinde öncelikle dikkat çeken temel unsur tanımın fiziksel ve psikolojik
olarak ikiye ayrıldığıdır. Bunlardan ilki; ‘korku ve tehlikeden uzak olma durumu ’nu
ifade eden fiziksel boyut, ikincisi ise; ‘korku ve tehlikeden uzak olma hissi’ni ifade
eden psikolojik boyutudur(Özcan, 2011:448). Burada güvenliğin soyut ve somut
durumlarının var olması, karar verici mekanizmaların güvenliğe ilişkin alınacak
tavırlarda zorlanmasına neden olmaktadır. Öte yandan küreselleşme sürecinin
etkisiyle ortaya çıkan fırsatların ve risklerin bir arada olması da güvenliğe başka bir
tanımlama yapılmasını sağlamıştır. Güvenlik: belirli tehlikeler grubunun önlendiği
ya da en aza indirgendiği bir durum olarak tanımlanabilir(Giddens, 2016:41). Burada
10
tehlikelerden kastedilen fırsatlar karşısında oluşabilecek risklerin genel anlamda
bütününü ifade etmektedir.
Güvenlik kavram olarak Uluslararası İlişkiler içerisinde ilk kez 1952 yılında
Arnold Wolfres tarafından ele alınmıştır. Wolfres güvenliği değerlere karşı yönelmiş
tehdit olarak tanımlamaktadır(Wolfres, 1952:485). Ancak kavramın burada kullanımı
modern anlamda Uluslararası İlişkiler’ine atıf etmektedir. Oysa güvenlik günümüzde
kullanılan yaygın anlamı ile ilk kez Thomas Hobbes tarafından Leviathan eserinde
kullanılmıştır. Hobbes, tüm topluma büyük endişe ve korku salan İngiliz iç savaşı
sırasında, toplumun içinde bulunduğu kaotik ortamın ancak güçlü bir devlet ile son
bulacağını belirterek güvenliği tanımlamıştır. Sonuç olarak bu betimle zamanla
hâkim bir anlam olarak, realist akımın da etkisiyle Uluslararası İlişkiler içerisinde yer
almıştır(Kardaş, 2014:338). Hobbes’un ortaya atmış olduğu güvensizlik ortamına
benzer bir tanımlama ise Buzan tarafından yapılmıştır. Buzan, güvenliği, güvence
altına alınması gereken bir şey oluşturmakla ilgili olduğunu belirtmektedir. Burada
güvence altına alınan şeyler; ulus, devlet, birey, etnik grup, çevre ya da gezegenin
kendisi olabilmektedir(Buzan, Hansen, 2009: 11). Yani kaotik ortam içerisindeki
vatandaşların güvence altına alınması güvenliği sağlandığı bir boyut olabilmektedir.
Lakin özü itibariyle tarih boyunca devletler ve imparatorluklar, daima güvenliğin
fiziksel boyutuna önem vermişlerdir. Güvenliği sağlamak için ortaya koydukları
stratejiler daha çok somut tehlike ve tehditlere göre biçimlenmiştir. Burada göz
önünde bulundurulması gereken temel nokta, ‘sınırların kesinliği mantığına dayalı
olan ulus-devletlerin, önceliği sınırların korunmasına verdikleri ve bu sınırlara diğer
devletler tarafından yöneltilen tehditlerden uzak durmaya çalıştıklarıdır’(Özcan,
2011:448). Burada ortaya çıkan durum devlet bekasının Uluslararası İlişkiler
içerisinde her şeyden önemli olduğudur. Beka olarak daha çok net ve modern
anlamda ortaya çıkan sınırların varlığı olarak ifade edilebilir. Bunu sağlamak içinde
güvenliği sağlamak devlet için çok önemlidir. Çünkü devlet güvenliği sağlandığı
ölçüde bireylerin, toplumların ve bölgelerin güvenliği sağlanmış olacaktır(Özlük,
2014: 103-105).
Güvenliğin Uluslararası İlişkiler bağlamında ele alınmaya başlaması
tanımlamaların da çeşitliliğini arttırmıştır. Başka bir tanımda ise güvenlik: ‘Bir
devletin koruyucu eylemleri başka bir devlet tarafından karşı önlemlere yol açtığı
11
zaman ortaya çıkan müstahzarlar ve gerginlik sarmallarıdır… Bir devletin askeri
yeteneklerini, özellikle savunmasını geliştirdiği ve bu gelişmelerin diğer devletler
tarafından tehdit olarak algılandığı durum: Anarşik uluslararası sistemdeki her devlet,
diğerlerinde güvensizliğe yol açan kendi koruma düzeyini artırmaya çalışır; bir silah
yarışı’(Tuncay, 2017:246) şeklinde tanımlanmaktadır. Aslında güvenlik devletler
için uluslararası bir durumu ifade etmektedir. Yapılan birçok tanım disiplin içerisinde
hakim paradigma konumunda olan realistlerin ne denli etkili olduğunu
göstermektedir. Çünkü tanımlar doğrudan devlet için ortaya çıkan güvensizlik
ortamını ifade ederken birey ve toplumsal güvenlik göz ardı edilmiştir.
Güvenliğin kendi içerisinde de birçok farklı durumu bulunmaktadır. Ancak
burada bahsi geçen durum sadece ulusal ve uluslararası güvenlik olarak
irdelenecektir. Ulusal güvenlik kavramı İkinci Dünya Savaşından sonra Amerika
Birleşik Devletleri-ABD- Başkanı Herry S. Truman döneminde kongre tarafından
çıkartılan “National Security Act” (Ulusal Güvenlik Yasası, 18 Ekim 1947) ile
önemli bir konuma ulaşmıştır(Central İntelligence Agency: 2017). Kavram bir
tanımlamadan ziyade yürütülecek olan politikaların sınırlarına yöneliktir. Keza
Brauch’a göre: Ulusal Güvenlik iki büyük dünya savaşı sırasında ve savaş sonrası
yıllarda yaşanan, 1930’lardaki başlıca askeri silahlanma eleştirisinden, benzerinin
yaşanmadığı asker ve silah yığılması ve dış politika elitlerinin hâkim düşüncelerinin
askerileşmesine uzanan önemli bir zihniyet değişikliğini meşrulaştırmak için
kullanılmıştır(2008:4). Uluslararası güvenlik ise’ devletin güvenliğini, insanlığın ya
da devlet sınırları içinde ya da sınırlarında bulunan bireysel ya da azınlıkların
güvenliği ile özdeşleşmektedir. Devletin güvence altına alınması, diğer referans
nesnelerini de korumanın en iyi yolu olarak görülmektedir. Bu nedenle, 'ulusal
güvenlik', birçok gözlemcinin işaret ettiği gibi, daha uygun bir şekilde 'devlet
güvenliği' olarak belirtilmiştir(Buzan, Hansen, 2009:11). Güvenlik genel olarak
tarihsel tüm süreçlerde dikkate alındığında ana çalışma konusunu devletin oluşturup,
devletlerin kendilerine yönelik tehditlere karşı önlem almak veya mücadele etmek
olarak tanımlanabilir(Baylis, 2008:73).
12
1.2. Uluslararası İlişkiler Öncesi Güvenlik Algısı
Günümüzdeki anlamıyla Uluslararası İlişkiler Disiplini veyahut ifade ettiği
durum devletlerarası ilişkiler ile eş anlamlı olarak 15. Ve 16. Yüzyıllarda modern
anlamda Ulus-Devlet yapılanmasının ortaya çıkışı ile başlamıştır. Her ne kadar
modern bir ürün olarak ifade edilse de Bee’ye göre birbirleriyle bir şekilde etkileşim
içerisinde olan yerel imparatorluk dönemlerinden beri var olmuştur. Buna da M.Ö.
3000’li yıllara dayanan Sümer kent devletleri örnek verilebilir(Yurdusev, 2016:19-
23). Bu örneğin verilmesi ise güvenliğin aslında ulus-devlet yapılanmasından önce
de var olduğuna işaret etmektedir. Her ne kadar güvenlik modern devletin ortaya
koyduğu bir kavram olarak algılansa da, esasında birçok sosyal bilimler kavramı gibi
varlığı çok eskilere dayanmaktadır.
Henüz Uluslararası İlişkilerin modern anlamda kurulmadığı dönemlerde de
güvenlikten bahsetmenin mümkün olacağı görülmektedir. Helenistik dönem buna
verilecek somut örneklerden biridir. Dönem içerisinde kent devletlerinin diğer kent
yapılanmalarına karşı hayatta kalma mücadelesi ciddi bir güvenlik meselesi olmuştur.
Veyahut emperyalist dönemlerde varlığını sürdüren imparatorlukların kendi
bütünlüğünü korumak istemesi, vergiler aracılığıyla gelirlerinin sürekliliğini
sağlaması ve topraklarını genişletme isteği bir güvenlik meselesi olarak ifade
edilebilir. Lakin net bir şekilde güvenlik bugün ki anlamıyla ulus-devlet
yapılanmasının oluşmasıyla anlam kazanmıştır (Demir, 2009:12). Burada güvenliğin
başka boyutlarla betimlendiği dikkat çekmektedir. Bir imparatorluğun hazinesine
yönelik yaptığı eylemler güvenlik olarak ifade edilmektedir. Yani salt askeri güç
unsurlarının olmadığı durumları da güvenlik olarak belirtebiliriz. Keza
Thucydides’in “Peloponez Savaşları” adlı eserinde de güvenliğe ilişkin birtakım
olguların olduğu ifade edilebilir. Eserinde bu dönemin güvenlik sorunlarına ilişkin
yaklaşımlar bulunabilmektedir. Thucydides, Atina ve Sparta arasında meydana gelen
savaşın temel nedenini, Atina’nın büyüyen gücü ve bunun Spartada yaratmış olduğu
korku ve endişe olduğunu belirtmektedir. Bu neden bize savaş olgusunun beraberinde
güvenlik anlayışına sebebiyet verdiğini göstermektedir(Dedeoğlu, 2008:40). Zaten
dönemin sistemsel özelliği bölgesel yapıların varlığıdır. Sistemin özelliği ise
birbirinden uzak ve yoğun merkezileşmenin olduğu birimlerdir. Diğer yandan
toplumlar üzerinde etkili bir inanç sisteminin olmayışı güvenlik meselesini, Roma
13
imparatorluk dönemine kadar farklı açıdan değerlendirilmesine neden olmuştur
(Duygu, 2015).
1.3. Westfalya Sonrası Oluşan Güvenlik Algısı
Klasik imparatorluk döneminden, modern anlamda devlet yapısına geçildiği
tarih kuşkusuz bütün Uluslararası İlişkiler çalışanları için 1648 tarihli Westfalya
Barış Antlaşmasıdır. Bu dönem Avrupa Devletler Sisteminin başlangıcı olarak ifade
edilir(Sönmezoğlu, 2002:29). Devletler sisteminin ortaya çıktığı bu dönemi takip
eden süreç genel olarak klasik güç dengesi olarak ifade edilir. Bu dönemde güvenlik
olarak tezahür eden olgu tamamen büyük güçlerin birbiri karşısında yer almasıydı.
19. Yüzyıl’ın sonuna kadar Avrupalı büyük devletler, ABD ve Japonya dünyanın
nerdeyse tamamına yakın bölümünü sömürge aracılığıyla kontrol etmekteydi.
Dönemin en belirgin özelliği büyük güçlerin yapmış olduğu her türlü eylemin meşru
bir şekilde karşılanmasıdır. Savaş durumu güvenlikleştirilmeyerek, uluslararası
toplumun bir çıktısı olarak görülmüştür(Buzan, 2008: 110-11).
1.4. Modern Anlamda Güvenlik Yaklaşımı
Modern anlamda güvenlik yaklaşımını ele alırken sürecin dört farklı dönemde
meydana geldiği görülmektedir. Bu dönemlerden ilki 1918-1955 yılları arasında
oluşmaktadır. Dönemin içerisinde güvenliğin genel olarak tarif ettiği durum, daha
çok disiplinler arası bir yaklaşımı vurgulamış olduğu, uluslararası hukuk, uluslararası
örgütler, siyaset teorisi bağlamında demokrasi ve uluslararası kurumların
yaygınlaştırılarak silahsızlanmanın sağlanması olarak belirtilebilir. İkinci dönem
Bakan’a göre güvenlik çalışmalarının altın çağı olarak ifade edilir. 1955-1985
yıllarını kapsayan süreç ilk dönemden farklı olarak nükleer silahların uluslararası
politikayı yönlendirmeye başladığı dönem olarak belirtilir. Nükleer savaş, sınırlı
savaş ve silahların kontrolü gibi yeni konular gündeme gelmeye başlamıştır. Üçüncü
dönem Soğuk Savaşın son yılları ve sonrası dönemin hemen başını kapsayan 1985-
1995 yıllarını kapsayan çalışmalardır. Bu dönemde daha çok güvenlik anlayışının
yeniden tanımlanmaya başlandığı tarihler denk gelmektedir. Çevre gibi askeri
unsurun dışındaki faktörler tanımlamalar içerisine eklenerek, güvenliğin ekonomik
gelişme ve siyasal bütünleşme ile ilişkisi üzerinde durulmuştur. Son dönem ise
1995’ten günümüze kadar olan süreyi kapsayan Eleştirel Güvenlik Çalışmaları adı
14
altında yapılan çalışmalardır. Güvenlik bu dönemde aktör, boyut ve seviyesinin
analizi şeklinde cereyan etmiştir(Bakan, 2007: 37-42). Ayrıca sistemsel olarak
bakıldığında, 1648 Westphalia Barış Antlaşmaları sonrasında kurulduğu üzerine
genel kabul görmüş modern uluslararası sistem, Uluslararası İlişkiler Disiplini
içerisinde analiz birimi olarak 2. Dünya savaşından sonra başlayan güvenlik
çalışmaları ile birlikte yer almaya başlamıştır(Sönmezoğlu, 2010:625).
1.5. Soğuk Savaş Döneminde Güvenlik – Geleneksel Güvenlik Anlayışı
Soğuk savaş dönemindeki güvenlik anlayışını geleneksel güvenlik olarak
tasvir etmek mümkündür. Geleneksel güvenlik anlayışında, güvenlik devlet odaklı
olup temelinde askeri tehdit ve riskleri barındıran bir bakış açısına sahiptir. Keza
soğuk savaş dönemi buna verilecek en güzel örnektir. ABD ve Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğinin(SSCB) dünyayı iki ana kutba ayırarak bir güç mücadelesi
içerisine girerek askeri silahlanmaya önem verdikleri görülmektedir.
Bu dönemde belli başlı bazı ekoller ve çalışmaların ortaya çıktığı
görülmüştür. Bunlardan ilki: 1)Kritik Güvenlik Çalışmalarıdır. Bu çalışma normatif
amaçlara sahip barış belgelerine benzemektedir. Devlet güvenliğinden ziyade insan
güvenliği ön plandadır. 2)Stratejik Çalışmaları, güvenlik konusunu siyasi-askeri
açıdan tanımlayan ve askeri dinamiklere odaklanan daha geleneksel bir anlayıştır.
Savaş, nükleer silahların yayılması, caydırıcılık teorisi, silah yarışları, silahların
kontrolü vb. konuları ele alarak devlet merkezli bir konum almaktadır. 3)Feminist
Güvenlik Çalışmaları: Hegemonik liderlerin üretmiş olduğu güvenlik politikalarının
sürdürülmesinde erkek rolünün önemine vurgu yapmaktadır. 4)İnsan Güvenliği
İnsanoğlunun güvenliğin öncelikli nesnesi olması gerektiği fikrine adanmıştır.
Bundan dolayı yoksulluk, azgelişmişlik, açlık ve insan bütünlüğü ve potansiyeli
üzerindeki diğer konuları da içermesi gerektiğini düşünen kalkınma çalışmaları ile
bağlantılıdır. 5)Barış Araştırmaları: uluslararası ilişkilerde güç kullanımının
azaltılması ya da ortadan kaldırılması, (özellikle nükleer) stratejik tartışmalardaki
tehlikeleri vurgulamak ve eleştirmek ve bireysel güvencenin korunmasını sağlamak
amacıyla çalışmalarını sürdürmüştür. Özellikle silahsızlanma konusuna önem
vermektedir. 6)Sömürgecilik Sonrası Güvenlik Çalışmaları: güvenlik çalışmalarının
genel olarak Batı merkezciliğine işaret etmektedir. Batı-dışı dünyanın çalışmasının,
15
sömürge tarihini ve Üçüncü Dünya'daki belirli devlet oluşumlarına dikkat çeken
güvenlik teorilerinin gerekliliğini savunmaktadır. 7)Postyapısalcı Güvenlik
Çalışmaları: fikirlerden ziyade söylem kavramını benimseyen çalışma grubudur.
Devlet egemenliği ve güvenliğinin politik uygulamaların ürünü olduğunu savunuyor.
Devlet-merkezciliğin, güvenlikle ilgili diğer referans nesneleri için olasılıkları nasıl
kısıtladığını eleştirmekle birlikte, geleneksel Barış Araştırmaları'nın bireysel
güvenliğe dönüşünü reddeder(Buzan, Hansen, 2009:35-37).
1.5.1. İdealist Teori’de Güvenlik Algısı
Dünyanın şahit olduğu en büyük savaşlardan birisi olan 1.Dünya Savaşının
sona ermesiyle birlikte, bu tür bir savaşın ve problemin tekrar yaşanmaması için barış
arayışları hızlı bir şekilde başlamıştır. Kökenleri J. Locke, J. Bentham, H.Grotius ve
I.Kant’ın ortaya atmış olduğu fikirlerin sentezi şeklinde 8 Ocak 1918’de Woodrow
Wilson’un açıkladığı 14 ilke ile kendi fikirlerini gösteren yaklaşım Milletler
Cemiyetinin kurulması ile başlamıştır(Toklu, 2004:29). Her ne kadar kendilerini
idealist olarak tanımlamasalar da, sonradan ortaya çıkan Realist kesimin kendisini
tanımlamaya yönelik çabaları, idealist kesimin tanımlanma ve tasvir edilmesine
sebep olmuştur(Eralp, 1996:60).
İdealizm felsefi kökeni incelendiğinde hemen hemen liberalizm ile aynı özde
buluştuğu görülmektedir. Ancak ayrıldıkları nokta idealistlerin devleti, uluslararası
politika’da siyasal ve sosyal bir varlık olarak devleti ana aktör olarak
görmesidir(Ateş, 2013:61).
İdealizm’in politikaya bakış açısı daha çok normatif özelliklere sahiptir.
İdealistlerin öncülerinden olan Platon, “politikayı faziletli bir yaşam ve bu yaşamı
mümkün kılan toplumsal düzeni sağlayacak bir araç” olarak görmüştür. Bu görüşün
güvenlikle ilgili yaklaşımlara yansıması ise aslında tehditlerin ve oluşabilecek
düşmanlığın var olmadığı, tamamen insanların eylemleri sonucunda ortaya çıktığı ile
ilişkilidir. Ayrıca Aristo’ya göre eğitimin insanların olumsuz davranışlarının
değiştireceğini belirtmektedir. Eğitim sayesinde iyi insanların varlığı artacaktır. Buna
bağlı olarak da iyi yönetim biçimleri ortaya çıkacak ve tehlikelerden uzak güvenli bir
ortam oluşacaktır(Birdişli, 2011: 153-154). Bu şekilde bir bakış açısı idealist kesimin
daha çok normatif kanadının ortaya çıkartmış olduğu varsayımları göstermektedir.
16
Her ne kadar disiplin içerisinde Normatif teorinin modern anlamda ortaya çıkmaya
başladığı ifade edilse de. Normatif kuramın çıkış tarihi daha çok 1960 ve 1970’lerde
meydana gelen 1967 Arap-İsrail Altı Gün Savaşları, Vietnam Savaşı, My Lai
Katliamı, vb.- çeşitli önemli olayların ardından savaş etiği gibi konuların önemli
derecede ön plana çıkmaya başlamasıyla gündeme gelmiştir. İlerleyen dönemlerde
ise akla mantığa uymayan işkence biçimlerinin veya şiddete başvurmanın meşruluğu
üzerine tartışmalar başlamıştır. Yine aynı dönemde John Rawls’ın kaleme aldığı
Theory of Justice(Bir adalet Teorisi-1971) eseri gündemde etki yaratarak gelişmesini
sağlamıştır. Son olarak 1980-1990’lı yıllarda pozitivist & post-pozitivist arasında
cereyan eden tartışmalarda, etik ve değerler sorununun disiplin içerisinden dışlandığı
fark edilmiş, kritik sorunların kavranabilmesi için disiplin içinde teorileştirme
farkındalığı oluşmuştur(Erskine, 2016: 42-43). Bu farkındalık sonucu köklü bir
geçmişi olmasına rağmen biz ahi özünde realizme tepki olarak soğuk savaş sonrası
ortaya çıkmıştır. Modern anlamda önemli temsilcileri ise: Chris Brown, Terry
Nardin, Mervyn Frost, Thomas Page’dir(Akyeşilmen, 2016a: 285). Bu bağlamda
normatif değerlere sahip olan idealizmin uluslararası meselelere yaklaşım şeklinde
kendinden çok sonra gelen normatif teoriyi etkilediği de ifade edilebilir. Bir nevi
idealist kesim normatif teorinin olmadığı süreçlerde normatif bir takım önermeler ile
güvenliğin tesis edilebileceği fikrini savunmaktadır.
İdealist kanat, ütopyacılık ile nitelendirilirken özünde olandan ziyade olması
gerekenden söz ettiği için normatif ağırlıklı bir teoridir. Anlayış daha çok etik ve
evrensellik gibi olgulardan yola çıkarak bir fikir geliştirmektedir. Bundan ötürü
güvenliğin, silahsızlanma, demokratik hareketlerin gelişimi, ulusüstü örgütlerin
varlığının artması ve uluslararası hukukun geliştirilmesi ile sağlanacağını ifade
ederler(Karabulut, 2014: 66).
İdealist düşünürler güvenliği düşünürken bunu uluslararası barış şeklinde
ifade etmişlerdir. Bu nedenle uluslararası barışın sağlanması gerektiği fikrine sıkı
sıkıya bağlıdır. Barışın tesisi ve devamı için de devletlerim karşılıklı ilişkiler
içerisinde olması gerektiğini ifade ederler. Ticari ilişkilerin geliştirilmesi gibi
menfaate dayalı bağların barış için ön koşul olduğu belirtilmektedir(Sandıklı, Kaya,
2013: 61).
17
1.5.2. Realist Teori’de Güvenlik Algısı
Pozitivist düşüncenin Uluslararası İlişkiler disiplini içerisindeki hâkimiyeti
süresince normatif kuram ve önermeler disiplin içerisindeki eleştiri ve yaklaşımlar
içinde fazla yer edinememiştir. Özellikle pozitivist kuram içindeki Realist damar
neredeyse Soğuk Savaş sonuna kadar disiplinin hâkim paradigması konumunda yer
alarak, sınırlı bir epistemolojik zemin çizmiştir. Uluslararası İlişkileri dar anlama
indirerek devletlerarasındaki ilişkiler olarak değerlendirip, devletin temel amacının
hayatta kalma mücadelesi olduğunu vurgulayarak, anarşi, güç ve çıkar gibi
kavramlara yoğunlaşan Realist akım(Ersoy, 2015: 163) uzun bir süre bu kavramlar
çerçevesinde disiplini şekillendirmeye çalışmıştır. Bu süreç Soğuk Savaş süresince
devam ettiği görülmektedir. Bunda kuşkusuz realizmin üstünlüğü ve realist kesim
tarafından normatif değerlerin disiplin içerisinde yeri olmadığı düşüncesi etkili
olmuştur. Ve bu dönemde normatif değerler sıra dışı bir hale
dönüştürülmüştür(Akyeşilmen, 2016a: 284). Normatif değerlerin eksikliği ise
güvenlik meselelerinde salt askeri unsurların ve devlet çıkarlarının hâkim olduğu
sürecin yaşanmasını sağlamıştır.
Soğuk savaşın sona ermesine paralel bir süreçte eleştirel kuram ve post-
modernizm akımının yavaş yavaş ortaya çıktığı bir sürede, Realist akımın soğuk
savaşın sona erişini öngörememesi önemli bir zafiyet(Aydın, 2004: 57) olarak
görülmüştür. Devletin varlığını her şeyden önemli olarak değerlendiren realist
kanadın, soğuk savaş sonrası dönemde ortaya çıkacak güvensizlik ortamını ön
görememesi ağır eleştiriler alarak, birtakım yeni teorilerin ortaya çıkmasına neden
olmuştur.
Realist kesim genel olarak hâkim olduğu süre zarfında, anarşik ortamda
devleti doğa durumundaki bireye benzeterek, amacının kendi çıkarlarını koruyan
akılcı bir varlığa benzetmiştir. Devleti bireyler oluşturmaktadır. Ancak Uluslararası
İlişkiler devletin iç yüzünden daha ziyade dış politika eğilimlerini incelediği için
devlet ana aktör olarak kendi çıkarları için hareket eden, ulusal çıkarlara önem veren
bir aktör olmuştur(Ateş, 2009: 17). Keza realist kesim Uluslararası İlişkilere, ulusal
güvenlik kavramını kazandırmıştır. Ulusal çıkarların genişletilmesi ile ilk kez ulusal
güvenlik meselesi realist kesim tarafından betimlenmiştir(Schmıdt, 2016:190).
18
Realist kesimin ilk ayağı içerisinde olan klasik realist kesim esasında
doğrudan güvenliği tanımlama girişiminde olmamıştır. Ancak Uluslararası politikaya
ilişkin tutumlarından dolayı, kendilerinden sonra yapılan birçok tanımın özünü
oluşturmuşlardır. Öyle ki realist kesim soğuk savaş bitimine kadar klasik güvenlik
yaklaşımlarında başat bir rol oynamıştır. Teorik ve metodolojik açıdan güvenlik
yaklaşımlarına güvensizlik ve güvende olmama durumu üzerinden bir tanımlama
yaparak önemli katkı sağlamışlardır(Sandıklı, Emeklier, 2011:22).
Realist yaklaşım içerisinde güvenliğe ilişkin en önemli nokta askeri güç
olmuştur. Hemen hemen birçok realist teorisyen devletlerin varlıklarının devamı ve
ulusal güvenliğin sağlanması için daima askeri hazırlık içerisinde olmasını
savunmaktadırlar(Aydın, 2004:39).
Bunlara ilaveten Realizm üç önemli noktayı güvenlik ile özdeşletirmiştir.
Bunları; devletçilik, devletin varlığını sürdürmesi ve anarşik ortamda kendi başının
çaresine bakması ve ulusal güvenliğin aşırı derece önemsenerek, bunu sağlamak için
güç arttırımı politikası izlenmesinin meşru olduğudur(Schmıdt, 2016: 202). Dünyayı
yorumlama biçimleri sadece olanı görmek şeklinde olduğundan ötürü devletler için
en önemli görev güvenliği sağlamaktır. Daima kendi güvenliklerini tehdit edecek
olan unsurların var olma ihtimali göz önünde bulundurulur. Bundan dolayı
devletlerin kendi aralarındaki ilişki sadece çıkar ilişkisi olurken, kalıcı barışı tesis
etmek zordur. Ve buna bağlı olaraktan geçmiş tecrübeler örnek gösterilerek bu
duruma çözüm daima güç arayışı şeklinde olmuştur(Karabulut, Değer, 2015:76).
Lakin Neo realist anlayış ise doğrudan güç yerine güvenlik üzerine yoğunlaşmıştır.
Bu yaklaşım özünde realist felsefeye çok yakın olsa da ayrıldığı noktalar
bulunmaktadır. Özellikle işbirliğini öngörmekte, ittifaklar aracılığıyla güvenliğin
tesis edilebileceğini ileri sürmektedir. ‘Önderliğini Stephan M. Walt’un yaptığı bu
anlayış, devletin güvenliğinin yanında bir de ‘’sistem güvenliği’’nden bahsederek
güvenlik kelimesinin kapsamını genişletilmesinde katkı
sunmuştur’(Sandıklı/Emeklier, 2011, s.25). Neo-realizmin diğer farklı yaklaştığı
konu ise güvenlik içinde ekonomik faktörlerin dâhil edilme çabasıdır. Salt askeri-
stratejik konularını sadece güvenlik için yeterli olmayacağını, bunun yanı sıra
ekonominin de güvenlik kapsamına eklenmesinde önemli bir rol
üstlenmişlerdir(Ayhan, 2016:135).
19
1.5.3. Uluslararası Toplum Bağlamında İngiliz Okulunda Güvenlik Algısı
İngiliz Okulu’nun ilk temsilcilerinin kimler olduğu ve hangi tarihler arasında
ortaya çıktığına ilişkin birtakım tartışmalar mevcuttur. Net bir şekilde üzerinde
mutakıp olunmamasına rağmen, kuramın Butterfield, Wight, Watson ve Bull gibi
önemli düşünürlerce kurulduğu yaygın şekilde kabul edilmektedir. Ancak Edward
Hallett Carr ve C. A. W. Manning’in de bir şekilde kuramı etkilediği de
düşünülmektedir. Bu yönde İngiliz Okulu’nun geç kuşak yazarlarından Dunne, Carr’ı
ve Manning’in ele almış oldukları eserlerde farkında olmadan kuramı etkilediğini
lakin bunları İngiliz Okulu üyesi olarak belirtmediği ifade edilir. Geç kuşağın önemli
temsilcilerinden ve İngiliz Okul’unu yeniden bir araya getirme düşüncesi olan Buzan
ise, belirtilen kişilerden Carr’ı temsilci olarak varsaymış ancak Manning’i üyesi
olarak görmemiştir(Ağkaya, 2016a: 1062). Öte yandan kuramın çıkış süreci de bir
takım farklı yaklaşımlarla değerlendirilmektedir. İngiliz Okulu 1959 yılında
Uluslararası İlişkilere dair bazı temel sorunları tartışmak amacıyla, İngiliz
akademisyenler tarafından kurulan Uluslararası Siyaset teorisi Komitesi ile
kurulduğu kabul edilir(Jorgensen, 2016: 190). Okul çalışmalarını belirli aralıklarla
düzenledikleri toplantılarla gerçekleştirerek bir takım eleştirilerde bulunarak,
kendilerini orta yol olarak göstermeye çalışmıştır. Ancak 1981 yılında Roy Jones’in
okulu eleştirirken kullandığı İngiliz Okulu kavramı, onun ve kuramcıların farkında
olmadan o güne kadar çalışma yapmış kuram için isim babalığı görevini
sağlamıştır(Buzan, 2015: 5).
İngiliz Okulu’nun diğer teorilere nazaran dikkat çekici özelliği Uluslararası
Toplum düşüncesidir. En temel argümanı olarak bu düşünceyi belirtmekte bir sakınca
yoktur. Egemen devletlerin bir toplum oluşturduğu düşüncesi hayli önemli bir tez
olarak görülmektedir. Bundan dolayı okulun temel argümanının Uluslararası Toplum
fikri olduğu rahatlıkla belirtilebilir(Buzan, 2015: 5). Ancak bu toplum anarşik bir
toplum olarak belirtilmektedir(Linklater, 2013: 123). Disiplin içerisinde devletlerin
doğasında olduğu gibi toplumunda anarşik bir şekilde hareket ettiğini belirterek,
toplumu devlete benzetmektedirler.
Uluslararası Toplum fikrini ilk olarak kuramın üyesi olarak görülmeyen
Charles Manning kullanmıştır. Kavramı Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu
20
için hazırlamış olduğu ders müfredatında kullandığı görülmektedir(Dunne, 2016:
155). Uluslararası Toplum’u Bull’un tanımına göre –Aktaran Tim Dunne- : ‘belirli
ortak menfaatlerin ve ortak değerlerin farkında olan bir grup devlet birbiriyle ilişkileri
bağlamında ve ortak kurumlardaki çalışmalarında paylaştıkları ortak bir dizi kuralla
bağlı olduklarını kabul ederek bir toplum’ kurduklarında ortaya çıktığı ifade
edilmiştir(Dunne: 2016: 161). Tanımda daha çok değerlerin bir bütün oluşturarak
toplumu sağladığı sonucuna varılabilir.
İngiliz Okulu esasında genel olarak çalışmalarını bu fikir üzerinden
sürdürmeye çalışmıştır. Buna bağlı olarak güvenlik yaklaşımı da bu fikre dayanarak
oluşmuştur. Kuram kendi içerisinde uluslararası topluma ilişkin üç farklı bakış açısı
göstermektedir. Ekolün içindeki yaklaşımlardan birisi olan realist kanaat, uluslararası
toplumun olmadığını ileri sürerek bir mücadele alanının varlığından bahsetmededir.
Rasyonalistler, devletten farklı bir toplumun olduğunu belirtirken, revolüsyonistler
bir tek devletin olduğunu ifade etmektedirler. Bu çıkarımlardan dolayı kuram
realistlerin uluslararası ilişkileri güce dayanan, devletten başka bir aktörün olmadığı,
norm ve işbirliğini yok saymalarını kabul etmezler. Revolüsyonist paradigmayı ise
uluslararası toplumun kurumlarını kabul etmedikleri için reddederek, iki yaklaşımın
ortasında Grotiusçu geleneği özümsemektedirler(Ağkaya, 2014b: 644). Bu
yaklaşımların farklılığı, üzerinde tam net bir uzlaşı olmaması getirilen eleştirilen sığ
kalmasına neden olmuştur. Ancak yine de bu yaklaşımdan dolayı eklektik yapısının
çok özel olduğunu ifade etmek mümkündür(Devlen, Özdamar, 2010: 45).
İngiliz Okulu kuramcılarının ayrıştıkları bazı durumlar vardır. Bunlardan en
önemlisi çoğulculuk ve dayanışmacılık arasında görülmektedir. Bölünmenin
temelinde yatan durum Uluslararası toplumun doğası ve adalet/düzen ikilemidir.
Bull, Jackson ve Mayall gibi isimler daha çok realizme yatkın tavırlarıyla çoğulcu
kanadı oluşturmaktadır. Çoğulculara göre, egemenlik kavramının siyasi ve hukuki
önceliği vardır. Bundan dolayı pozitivist uluslararası hukuk anlayışını
benimsemektedirler. Buna bağlı olarak da insani müdahale gibi devlet egemenliğini
kısıtlayan yaklaşımlara izin verilmemesi gerektiğini düşünürler. Diğer yandan
dayanışmacılar ise Vincent, Dunne ve Wheler gibi isimler olarak belirtilir.
Dayanışmacı kanat ise daha çok devrimci ekole yatkınlığı ile görülmektedir.
Dayanışmacılar, uluslararası toplumun odak noktasına devlet yerine insanı
21
almaktadır. İnsanlık bir bütün olarak ele alınmalıdır. Devlet insanların haklarını
korumakla görevli olan bir yapıdır. İnsan haklarını engelleyemez düşüncesine
sahiptir(Palabıyık, 2015: 238-240). Bundan dolayı öncelikli güvenlik noktasını
devletten ziyade bireye indirgedikleri görülmektedir.
Başka bir ifade ile kuramın temel varsayımlarını şu şekilde özetleyebiliriz:
Uluslararası İlişkiler, özünde bir insan ilişkileri biçimidir. Bundan dolayı hem
normatif değerleri adalet ve barış gibi onun yanı sıra bağımsızlık, güvenlik ve düzen
gibi bir takım değerleri özünde barındırmaktadır. İngiliz Okulu disiplinin yaklaşım
şeklinin insan odaklı olması gerektiğini savunmaktadır. Bu yüzden Uluslararası
Sistemin işleyişinde incelenmesi gerekenleri liderler, karar alıcılar ve diplomatlar
olmalıdır. Uluslararası Sistemin anarşik yapısı kabul edilmesi gereken temel
realitedir. Ancak böyle olması onun düzenli olmasında engel değildir. Dünya
siyasetinin de kendi içinde birtakım kuralları, normları, kurumları ve rejimleri olan
bir anarşik toplumu mevcuttur. Kurallar devlet adamları tarafınca dış politikada
uygulanabilir. İşbirliğinden bahsetmek için öncelikle Uluslararası Toplum ’un varlığı
kabul edilmelidir. Bu durum kabul edildiği sürece zaten işbirliği gerçekleşecektir.
Son olarak Uluslararası Hukuk’un gerekleri uygulandığı takdirde Uluslararası
siyasette düzen elde edilecektir(Serdar, 2015: 26). Buradaki ayrım özünde insan
haklarına dayanan normatif değerlerin ön planda olduğu bir ayrışma olarak ifade
edilebilir.
Uluslararası İlişkilerin anarşik yapısını İngiliz Okulu temsilcileri de kabul
etmektedir. Ancak klasik anlamdaki düşünceye göre bu anarşik yapı toplumun
oluşmasına engel teşkil ettiğidir. Ancak, Bull, bunu kabul etmeyerek, karşı
çıkmaktadır. Anarşik yapının toplum düşüncesi ile zıt olduğunu tezini
reddetmektedir. Çünkü ona göre uluslararası toplum zaten anarşik bir toplumdur;
mevcut toplumlardan farklı olarak devletlerin herhangi bir hükümete tabi olmaksızın
oluşturdukları bir toplum(Şeyşane, 2013: 19) olduğunu ifade etmektedir. Ve
oluşturulacak toplum sayesinde güvenliğin sağlanacağı düşüncesi hakimdir.
1.5.4. Frankfurt Okulunda Güvenlik Algısı
I.Dünya savaşı sonrasında sosyal bilimler alanında birçok alanda değişiklikler
yaşanmaya başlamış ve sosyal bilimler içindeki birçok alan daha interdisipliner
22
şekilde çalışmaya başlamıştır. 1923 yılında Almanya’nın Frankfurt kentinde
psikoloji, sosyoloji ve siyaset bilimi akademisyenleri Sosyal Araştırmalar Enstitüsü
altında toplanarak, sonraki yıllarda Eleştirel Teori veya Frankfurt Okulu olarak
anılacak ekolü oluşturmuşlardır(Bağce, 2006:5-6).
Eleştirel kuram, Uluslararası İlişkilerde eleştirel yaklaşımların öncülüğünü
yapmıştır. Gerek hâkim teori realist yaklaşımı, gerekse pozitivizmi eleştirmiştir. Hali
ile güvenliğe karşı da eleştirilerini Kartezyen, Batılı ve akılcı bir fikirle modern
devletin kontrolü altında olan bir durum olarak eleştirmiştir(Sandıklı, Emeklier,
2011:28).
Frankfurt Okulu’nun eleştirel güvenlik alanına yapmış oldukları katkıları
1940’lı yıllarda başlayan antisemitizm üzerine yoğunlaşan çalışmalar ile başlamıştır.
Genel anlamda otorite ve önyargı problemleri üzerinde fikir yürüten okul, ırksal
önyargı ve saldırgan ulusçuluk gibi özellikler ile inançlar arasındaki bağlantıyı analiz
etmişlerdir(Birdişli, 2010:232). Bu durum ortaya çıkmasında şüphesiz akımın ilk
öncülerinin Yahudi asıllı bireyler olmasından dolayı ve döneme denk düşen
Holacaust uygulamaları etkili olmuştur. Özellikle akımın ilk öncülerinden olan Max
Horkheimer, katı pozitivizm ve Marxsizm’i eleştirerek daha çok Antonie
Gramsci’nin görüşlerine yakın durduğu görülmektedir. Özellikle Gramsci’nin
hegemonya kavramından ciddi şekilde etkilenen okul, bireyin özgürce gelişmesini
engelleyen eşitsiz yapılanmaları eleştirmektedir. Buradan yola çıkarak güvenlik
çalışmalarındaki en önemli katkısı özgürleşme olmuştur(Birdişli, 2010: 232).
1.6. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Güvenlik
Soğuk savaş sonrası güvenliğin küreselleştiği görülmektedir. Güvenlik
çalışmaları ve güvenliğe devletler tarafından verilen önem haylice ilerleyerek temel
argümanlardan birini oluşturmuştur(Clark, 2014: 215). Küreselleşme sürecinin
önemli bir ivme ile büyüyerek devam etmesi, küreselleşmenin gücü de önemsenecek
derece de artmaya başlamasına neden olmuştur. Ve doğrudan güvenlik noktası içinde
dâhil edilmektedir. Küreselleşmenin bir takım birleşme ve üst- bölgeselleşme olarak
hareket etmesi beraberinde güvensiz bir ortamı da oluşturmuştur(Hughes, 2009:244).
Soğuk savaş sonrası dönemde güvenliğin çeşitlenerek daha derin çalışmalar
içerisine dâhil edildiği görülmektedir. Geleneksel güvenlik anlayışı değişime girmiş
23
olup, kim için, ne için, nereye kadar ve nasıl soruları etrafında alternatif güvenlik
anlayışları gelişmeye başlamıştır. Özellikle post pozitivist kuramların etkisiyle
birlikte güvenlik paradigması sorgulanarak, doğrudan güvenliğe atıflar
yapılmıştır(Sandıklı, Emeklier, 2011:28).
Soğuk savaş’ın son bulması, teknolojik faaliyetlerin hızla gelişmesi ve
küreselleşme sürecinin yaratmış olduğu atmosfer uluslararası sistemin değişmesine
neden olmuştur. Buna paralel olarak ülkelerin dış politikalarında da bir değişim
yaşanmıştır. Bu değişim yeni güvenlik arayışlarına sebep olduğu gibi yeni işbirliği
ortamlarının da oluşmasına neden olmuştur. Hali ile devletlerin diplomasi
anlayışlarında da farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Dünya genelinde önceki
dönemlere göre daha çok bütünleşmiş ve ortak hareket etme algısı oluşmuştur.
SSCB’nin dağılması ile özgürlüğüne kavuşan ülkeler batı ile ilişkileri geliştirmek
isterken öncelikli amaç olarak diğer ülkeler tarafından tanınmak istemiştir. Buna
paralel olarak diğer ülkelerde eski komünist ülkelere yoğunlaşmıştır. Örneğin
Türkiye Orta Asya ve Kafkasya’da bulunan ülkelere yönelik bir açılım sergilerken,
ABD, SSCB’nin eski topraklarında NATO ve Avrupa Birliği (AB) öncülüğünde
himaye kurmaya çalışmıştır
Soğuk Savaş sonrası dönem güvenlik alanında da yeniliklere neden olmuştur.
Öncelikle Uluslararası Sistem içerisinde önemli değişiklik yaşanmıştır. İki kutuplu
olarak belirtilen sistem son bularak, yeni dünya düzeni adı altında Batı öncülüğünde
özel de ise ABD önceliğinde Uluslararası Sistem yeniden yapılanmaya başladığı
görülmüştür. Sistem içerisinde daha çok istikrar arayışı hâkim olurken yeni düzen
kendisiyle birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir(Yılmaz, 2009:1). Bu dönemi
ayrıca Post-Westphalian, Neo-Westphelian, Post Egemen Dünya Düzeni gibi
kavramlar ile de kavramsallaştırılmıştır(Jane, Yılmaz, 2016:135). Özellikle sınır
tanımayan terörizm bu dönemde önemli bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Ayrıca
SSCB’nin dağılması ile birlikte ortaya çıkan yeni devletler içerisinde etnik çatışmalar
ve iç savaşlar ortaya çıkarak güvenlik sorunu olmuştur(Emeklier, 2010:6-7). Ayrıca
9/11 olaylarının ardından güvenlik ve güç politikalarında önemli bir dönüm noktası
olmuştur. Terör olgusu güç dengesi içerisinde yeni bir politika aracı olarak ortaya
çıkmıştır (Yılmaz, 2008:260).
24
1.6.1. Kopenhag Okulunda Güvenlik Yaklaşımları
Genel kabul görmüş anlayışa göre uluslararası ilişkiler kuramları, genellikle
pozitivist-deneye dayalı ya da normatif olmaktadır. Pozitivist uluslararası ilişkiler
teorileri tanımlayıcı, açıklayıcı ve kural koyucu özellikler içermekteyken; normatif
uluslararası ilişkiler kuramları ise uluslararası ilişkilerin ahlaki ve etik boyutlarıyla
ilgilenmektedir(Evans&Newnham, 2007: 451). Burada bu normları içerisinde
barındıran ekole örnek olarak Kopenhag Okulu verebiliriz. Kopenhag Okulu diğer
birçok ekol ve teori de olduğu gibi güvenliği tanımlamaktan ziyade daha çok
güvenliğin içeriği ve oluşumu hakkında araştırma yapmıştır(Küçüksolak, 2012: 205).
Okul 1980’li yılların sonuna doğru Copenhagen Peace Research Institute-Kopenhag
Barış Araştırmaları Çalışmaları Enstitüsü- (COPRI) Avrupa merkezli bilim
insanlarının bu enstitü etrafında toplanmasıyla oluşmuştur(Zora, 2015:116).
Kopenhag ekolü ilk başta güvenlik konusu üzerinde cereyan eden tartışmalara
yönelik bir tepki ortaya koymuştur. Ardından güvenliği daha sistemli bir şekilde
çalışmayı hedeflemiştir. Sovyetlerin ortadan kalkmasıyla birlikte güvenliği bir takım
alt birimlere ayırarak çalışmalarına devam ettikleri görülür. Güvenliği üç temel ögeye
ayırmışlardır: güvenliğin boyutları, bölgesel güvenlik alanları ve güvenlikleştirme.
Ayrıca ekolün önemli temsilcilerinden Buzan, askeri güvenlik, çevresel güvenlik,
ekonomik güvenlik, sosyal güvenlik ve siyasi güvenlik olmak üzere güvenliği beş
farklı boyutta ele alarak(Buzan, 1983), güvenliği sadece askeri güvenlik olmaktan
öteye taşımıştır(Açıkmeşe 2011,ss.44-67). Geniş bir çerçeve de ele alınan güvenlik
kavramı bireylerin normal gündelik yaşantısını da etkileyen daha geniş bir
çerçeveden ele alınmıştır. Buzan ve Weaver genel bir güvenlik algısı yürütmek yerine
bölgelere ayırarak her bölge için farklı güvensizlik durumlarına karşın farklı
önlemleri belirtmiştir. Güvenlik kavramının içeriği ‘devletlerin askeri güç kullanımı
tekelinde şekillenen anlayıştan öteye götürülerek halkın yaşantısını etkileyen ve daha
önce güvenlik ajandasının dışında tutulan alanları kapsayacak şekilde geniş anlamda
tartışmaya açılmıştır’(Küçüksolak, 2012: 205).
Ekol içerisinde sektörlerin seçimi sırasında bun sektörlerle birlikte oluşan
birimler önem kazanmıştır. Askeri güvenlik olgusu, devletlerin haiz olduğu savunma
veya saldırı yeteneklerinin karşılıklı etkileşimini ve başka devletlerin algılayış
25
biçimini içermektedir. Siyasi güvenlik devletin yönetim biçimi ve bu biçime yasallık
kazandıran ideolojileri ilgilendirmektedir. İktisadi güvenlik, devletin var olan gücünü
ve refah seviyesini kabul edilebilir aşamada tutmak veya daha iyi bir seviyeye
ulaştırmak için ihtiyaç duyulan maddi kaynaklara erişimi ifade etmektedir. ‘Sosyal
güvenlik, geleneksel dil, kültür, dini ve ulusal kimlik ile geleneklerin gelişimi için
gerekli koşulların sürdürülebilirliğini kapsamaktadır. Çevresel güvenlik ise, tüm
insani faaliyetlerin bağımlı olduğu yerel ve evrensel biyosferin korunmasını
ilgilendirmektedir’(Booth, 2007:162).
Kopehnag okulu klasik realizm ve diğer teorilerden farklı olarak analiz birimi
içerisine devletin dışında toplum ve bireyi de eklediği görülmektedir. En önemli öge
kimlik ve özneleri arasındaki iletişimdir. Liberal, post-yapısalcı, neo-realist ve
konstrüktivist yaklaşımlarının bir kombinasyonu şeklinde görünmektedir. Güvenli
klasik bakış açısından daha geniş bir ölçeğe taşımayı amaçlamıştır. Toplumsal
güvenlik üzerine yoğunlaşarak toplum güvenliğini devlet güvenliği ile aynı önemde
incelemiştir. Son olarak Kopenhag Okulu uluslararası güvenlik çalışmalarına çok
önemli üç farklı bakış açısı kazandırmıştır. Bunlar; güvenlikleştirme/güvenlik-
dışılaştırma teorisi, sektörel güvenlik yaklaşımı ve bölgesel güvenlik kompleksi
teorisidir(Baysal, Lüleci, 2011:70).
1.6.2. Aberystwyth Okulunda Güvenlik Algısı
Eleştirel güvenlik yaklaşımları içerisinde yer alan ve Kopenhag okuluna
benzer bir çizgide eleştirilerini ifade eden bir başka okul ise Aberystwyth Okuludur
(Sandıklı, Emeklier, 2012:54). Okulun öncülüğünü Ken Booth ortaya koymuş olduğu
eserler ve fikirler ile yapmaktadır. Özellikle Critical Security Studies (Eleştirel
Güvenlik Çalışmaları) adı çalışmasında yaptığı tüm çalışmaları toplayarak, güvenliği
diğer birçok tanımlamanın ötesine geçirip, esasında türetilmiş bir kavram olarak
belirtmiştir. Okul güvenlik bakış açısını iki farklı noktadan ele almaktadır. Bunlardan
ilki; güvenlik anlayışı derinleştirmektir. Bu bakış açısına göre amaç akademik
camiada oluşturulan kavramlar ile güncel siyasi olaylar arasındaki ilişkiyi ortaya
çıkarmaktır. Buradaki hedefin çıktısı olarak, çevre güvenliği gibi daha önemsiz veya
toplumsal güvenlik gibi kritik noktalardaki güvenlik durumlarını ön plana taşımaktır.
İkinci bakış açısının amacı ise uluslararası arenadaki aktörlerin karşılaştığı veya
26
karşılaşabileceği güvensizlik durumlarını hesaba katarak güvenlik anlayışını
genişletmektir. Yani Aberystwyht Okulu, sorunları dönüştürmek veya daha çok
güvenlikleştirmek yerine türetilmiş bir kavram olan güvenliğin siyasi kimliği ortaya
çıkarmaya uğraşmaktadır(Bilgin, 2010: 84). Aberystwyht Okulunun güvenliğin
siyasiliğini ortaya çıkarmasında üç ana argüman bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla;
stratejik, etik-politik ve analitiktir (Bilgin, 2010:85).
1.6.3. Feminist Kuram’ın Güvenliği Çeşitlendirmesi
Feminizm, klasik anlamda kadın-erkek ayrımcılığına karşı çıkan bir siyasi
yaklaşımdır Karşı cinslerin ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel ve toplumsal olarak eşit
olması gerektiğini savunmaktadır. Feminizmin başlıca amacı; kadının
özgürleştirilerek, ataerkil yapıların ortadan kaldırılmasını sağlamaktır(Taş,
2016:165). Feminizm tarihsel bağları oldukça güçlü bir kökene sahip akımdır. İlk
çıkış sürecinden beri kadının ezilerek erkeklere nispeten dezavantajlı olduğu, ikincil
konumda yer aldığı düşüncesi hâkim olmuştur. Feminist ekol, erkek-kadın
eşitsizliğinden yola çıkarak toplumsal cinsiyet hiyerarşisi oluştuğunu belirtir. Bundan
ötürü kadının bir ayaklanması olarak ifade edilebilir(Özlük, Doğan, 2016:46).
Soğuk Savaşın sona ermesine yakın bir süreçte ve sona ermesinden sonra
uluslararası politikaya ilişkin öncü kavramlar ve sorunlarda değişiklikler yaşandığı
görülmektedir. Klasik askeri ve ideolojik sınırların, doğu-batı gibi siyasi sınırların
ortadan kalktığı görülmektedir. Uluslararası İlişkiler özünde barış çalışmaları ve
güvenlik odaklı bir disiplin olarak ilerlerken bu dönemde farklı sorun ve tartışmalar
disiplin içerisine dâhil olmaya başlamıştır. Çevre, uyuşturucu, ticaret ve cinsiyet gibi
konularda artık disiplin gündeminde analiz edilmeye başlanmıştır. Tam bu dönemde
feminizm de tartışılarak siyasi bir yaklaşımdan daha çok teorik boyutta Uluslararası
İlişkiler içine dâhil olmaya başlamıştır(Ataman, 2009: 7). Dönemin özelliği daha
çoğulcu düşünce yapısının olduğu, eleştirel döneme denk gelmektedir. Tam bu
süreçte 1980’li yıllarda feminizm de eleştirel yaklaşımları ile alternatif bir teori olarak
disiplin içindeki yerini almıştır(Tickner, 1999: 45).
Feminist ekol cinsiyetin kimlikle yorumlanması şeklinde bir görüş ile
toplumsal cinsiyet olgusunu eleştirmiştir. Toplumsal cinsiyetin özünde bir kimlik
olduğu fikri benimsenmiştir. Cinsiyet, “önemli grupların çıkarlarını ve güvenlik
27
kaygılarını yansıtarak, toplumsal güvenliğin etkisini ve önemini ve aynı zamanda
güvenlik dinamiğine verdiği anlamı gösterebilir”. Toplumsal cinsiyet analizleri ise
içinde olduğumuz ya da içinde yaşadığımız yapıları, devleti toplumu ve güvenlik gibi
birçok varsayışı ortaya çıkarmaktadır. Devlet ve güvenlik gibi kavramları daha çok
normalleştirerek değişimin istenmediği durumları sorgular. Cinsiyet sayesinde
bireyden kimliğe ve kimlikten güvenliğe doğru bağlantılar kurulabilmektedir. Bir
bireyin güvenliği politiktir ve duyulması gerekmektedir(Hoogensen, Rottem,
2004:163).
Feministlerin güvenlik çalışmaları daha çok toplumsal cinsiyetin ciddiye
alınması şeklinde olmuştur. Feminist güvenlik teorisi, toplumsal cinsiyete dayalı
güvensizliğin felsefi, akademik ve politik temellerini sorgulamakta ve alternatif bir
güvenlik vizyonunu dile getirmektedir. Bundan dolayı, cinsiyet özelinde oluşan
hiyerarşiyi açığa çıkarmak istemektedir. Amaç ataerkil yapıya dayalı şiddetin bir
şekilde ortadan kaldırılması ve ardından güvenliği başarılı bir şekilde sağlamayı
hedeflemektedir. Uluslararası ilişkilere ait olan birçok kavramı yeniden düşünmeyi
ve bu sayede güvenliğin kavramsal olarak daha geniş bir çerçevede tartışılmasını
istemektedir. “Cinsiyete dayalı barış / savaş bağlantılarının feminist incelemeleri,
ampirik bilginin genişlemesine neden olmuş, kadın barış işçilerinin, kadın
savaşçıların, savaş zamanlarındaki cinsel şiddetin ve askerileştirilmiş erkekliklerin
daha kapsamlı bir şekilde incelenmesine katkıda bulunmuştur”(Blanchard,
2003:1305).
Ayrıca Feminist ekol toplumsal cinsiyetin önyargısını ortaya koyan realizmi
de eleştirmişlerdir. Özellikle geleneksel gerçekçiliği yoğun bir şekilde eleştirerek
disipline farklı bir bakış açısı kazandırmışlardır(Tickner, 2005:2175). Morgenthau ve
Hobbes gibi klasik realistlerin düşüncelerinde ifade edilen, insan insanın kurdudur,
insan doğası gereği kötüdür gibi ifadeleri erkeksi bir bakış açısıyla ele alındığını ifade
ederek, gerçekliğin bu olmadığını eleştirel bir şekilde belirtmişlerdir(Tickner, 1999:
46).
Feminist yaklaşımın ifade edilen tezleri, aslında Hobbes ve Machiavelli gibi
ardından gelen önemli düşünür Kenneth Waltz’da dâhil edildiğinde disiplin
içerisinde erkek egemenliğinin varlığı azımsanmayacak şekilde olduğu
görülmektedir. Bundan dolayı feminist düşünürler uluslararası ilişkiler kuramı
28
içerisinde kadının görmezden gelinerek erkek merkezli bakış açısının hâkim
olduğunu ifade ederler(Tür, Koyuncu, 2010: 10).
Son olarak feminist ekol ekonomik güvencesizliğin yaratmış olduğu
güvensizlikten bahsetmedir. Kadınlara yapılan özel ekonomik davranışların altı
çizilir. Kadınların genel anlamda tüm toplumlar içerisinde orantısız bir şekilde sosyo-
ekonomik piramidin en altında olduğu vurgulanır. Buradan yola çıkarak emeğin de
cinsiyetleştirilerek, eşitsizlik ve adeletsiz bir düzenin sağlandığı görüşü
hâkimdir(Tickner, Sjoberg, 2010:230). Bunların da güvensiz bir ortama giden yolda
itici kuvvetler olduğu açıkça söylenebilir.
29
İKİNCİ BÖLÜM
ULUSLARARASI İLİŞKİLER AÇISINDAN SİBER UZAY VE İLGİLİ
KAVRAMLAR
Gelişen teknolojik gelişmeler sayesinde insanoğlu her daim bir adım ileri
doğru hareket etmiştir. Bu durum sürekli olarak insanoğlunun ilerlemesine ve her
geçen gün yeni durum ve olayları keşfetmesine sebep olmuştur. Bunlar genel olarak
fen bilimleri, sağlık bilimleri ve sosyal bilimler gibi insan için en temel bilim
alanlarında meydana gelmiştir. Sosyal bilimlerde özellikle son yüzyılda farklı bir
ivme kazanmaya başlamıştır. Bunun en önemli örneklerinden birisi Siber Alan
denilen yeni bir durumun ortaya çıkarak ardından sosyal bilimler içinde analiz
edilmeye başlamasıdır.
2.1. Siber Uzay(Alan) Nedir
İnsanoğlu, tarih boyunca ilerleme içerisinde yer alarak yeniliklere doğru
yelken açmıştır. Daima bir önceki durum ve duruma bağlı ‘şeyleri’ geliştirerek
gelişme içerisinde bulunmuştur. Bu gelişmeler ateşin bulunmasından, yazının ortaya
çıkması, matbaanın keşfi vb. birçok şekilde sıralanabilir. Ancak kuşkusuz en önemli
gelişmeler 20. ve 21. yy’lerde ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemli ve etkileyici
olan ise, kendisinden sonra birçok gelişmenin önünü açan internet olmuştur.
İnternetin ortaya çıkması ve gelişmesi ise beraberinde diğer yeniliklerde olduğu gibi
hem pozitif hem de negatif girdileri de insanlara sunmuştur.
İnternetin ortaya çıkış süreci tarihte Soğuk Savaş olarak adlandırılan döneme
denk gelmektedir. Soğuk Savaş sırasında SSCB’nin1957 yılında Sputnik adındaki ilk
yapay uydusunu uzaya göndermesi ile süreç başlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri
(ABD) savunma bakanlığı bu durumun yaşanmasına paralel olarak, Advanced
Research Projects Agency (ARPA5) adında bir birim kurarak çalışmalara başlamıştır.
Bu birim farklı noktalarda yer alan bilgisayarları bir ağ kullanarak birbirine
5 ARPA net olarak ifade edilen birim 1971 yılında ismini değiştirerek ‘Defense Advanced Research
Projects Agency’ (DARPA) adını almıştır. Daha sonra 1993 yılında tekrar ARPA ve 1996 yılında
tekrardan DARPA olmuştur. İnternet gelişimi hakkında yapılacak okumalarda iki birimde aynı işleve
sahiptir. Bknz: Barry M. Leiner, Vinton G. Cerf, David D. Clark, Robert E. Kahn, Leonard Kleinrock,
Daniel C. Lynch, Jon Postel, Larry G. Roberts, Stephen Wolff, Brief History of the Internet,
Internet Society, 1997.
30
bağlamıştır. Bu proje daha sonra Advanced Research Projects Agency Network
(ARPANET) adını almıştır. ABD tarafından geliştirilen bu proje sayesinde ilk bilgi
transferi 1969 yılında gerçekleşmiştir(Kara, 2013:8). İnternetin amacı başlangıçta
sadece bilgi transfer amacıyla kurulduğu ifade edilmiştir. Ancak geçen süre zarfında
bu amacından çok daha fazlasına tekabül edilerek kullanılmaya başlamıştır. En
önemlisi internetin gelişimi insanoğlunun yaşamış olduğu 4. Devrim olarak
tanımlanmaktadır.6 ARPANET’in çalışmaları farklı bir misyonu barındırmaktaydı.
Her ne kadar kurucular bunu kabul etmemiş olsa da ARPANET çalışmalarında
SSCB’den gelecek bir saldırıya karşı korunmak amacıyla ortaya çıkmıştır.
Sovyetlerin bulunduracağı yapay uydular bir süre sonra uzun menzilli nükleer silaha
dönüşeceği endişesiyle stratejik bir plan dâhilinde çalışmalara devam etmiştir(Cohen-
Almagor, 2011:47). Esasında yapılan araştırma ve incemeler internetin ortaya
çıkışında politik hareketlerin önemli olduğunu göstermektedir. Hükümetlerin bir
takım araştırmalar yapmak amacıyla kullanıldığı ifade edilir(Library Learning,
2018). Ancak bu konuda çok önemli görevleri yürüten ve önemli noktalarda bulunan
Clarke: bunun o dönemde bir askeri icat olduğu düşüncesinin yanlış olduğunu sadece
dönemin gençleri tarafından ortaya atılan bir fikir olarak ifade etmiştir(Clarke vd.,
2011:47). Her ne olursa olsun veyahut farklı açıklamalar yapılmış olsa da bugün
yaşadığımız gezegen tamamen internet etrafında şekillenmektedir. Ortaya çıkış
sürecinde belki de sadece bir takım bilgi alışverişi için kullanıldığı kabul edilebilir.
Ancak gelişimi ve değişimi ile birlikte artık bilgi alışverişinden çok daha fazlası
olduğu ifade edilebilir. İnternet kullanımı günümüz toplumlarında herhangi bir
kamusal ve özel alan ayrımı tanımadan dünyayı elektronik ortamda birbirine
bağlayarak, dönüştürücü bir rol oynamaya başlamıştır(Özger, 2016:29). Keza yapılan
son araştırmalara göre dünya nüfusunun 4.02 milyar’ internet kullanıcısı olduğu
ortaya çıkmıştır. Bu oran dünya nüfusunun %53’ünü kapsamaktadır(Dijilopedi,
2018). Her ne kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının internet kullandığı ifade
6 İlk devrim Nicolaus Copernicus (1473–1543) ile gelen astronomik çalışmalar. İkinci devrim
Charles Darwin’in(1809- 1882) insanlığı internet tarihinden uzaklaştıran çalışması, üçüncü gelişme
Sigmund Freud (1856–1939) tarafından zihnin bilinçsiz olarak savunma mekanizmasına dâhil
olmasıdır. Son olarak İnternetin gelişimi ile bilgi devriminde insanlığın temel doğasını ve evrendeki
rolünü yerinden etme ve yeniden değerlendirme sürecindeyiz. Bknz: Raphael Cohen-Almagor,
Internet History, International Journal of Technoethics, 2(2), 45-64, April-June 2011, p.45.
31
edilse de aslında bir yandan doğru bir veri olmadığı söylenebilir. Çünkü halen
dünyanın her yerinde internet ve bilgisayar erişimi olmayan birçok üçüncü dünya
ülkesi bulunmaktadır. Bunu göz önünde bulundurduğumuz takdirde oranın çok daha
yüksek olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Tablo 2.1 We are social special reports 2018,
https://wearesocial.com/blog/2018/01/global-digital-report-2018
Raporda gösterilen veriler internet kullanımının geldiği son noktayı
göstermektedir. 1990’lardan beri kullanımın artmaya başlaması, devlet
kullanımından ayrılarak bireylere kadar kullanılmaya başlanan internet bugün sanayi
sonrası toplumların vazgeçilmez iletişim kaynağı olmuştur. Başlangıçta devlet için
ortaya çıkarılan ve devletin amacına hizmet etmek için üretilen internet, Clare
Cridland’ın ifadesiyle 1990’ların başından itibaren bireylerinde kullanabileceği ve
ondan faydalanarak bilgi paylaşım aracı olarak kullanacağı bir alan haline
gelmiştir(Öğün-Kaya, 2013:149). Bu durumun geldiği nokta ise Siber
Uzay(Alan)/Cyber Space olarak adlandırılan yeni bir alanın oluşmasını sağlamıştır.
Siber uzay kavramı, ilk kez William Gibson tarafından 1984 yılında
yayınlandığı “Neuromancer” adlı romanında kullanılmıştır(The Guardian, 2011).
Romanında Gibson Siber Uzay’ı şu şekilde tanımlamıştır:
“Matematiksel kavramların öğretildiği çocuklar tarafından, her milletten
milyarlarca yasal operatörün deneyimlediği, her gün yaşanan içgüdüsel ve tepkisel
bir sanrı. İnsan sistemindeki tüm bilgisayar kümelerinden oluşturulmuş verilerin
grafiksel gösterimi. Düşünülemez bir karmaşıklık. Belleğin mekânsızlığında,
32
verilerin kümelerinde ve takımyıldızlarında gezinen ışık çizgileri”(Gibson, 2016:69-
70).
Bir başka tanımlamayla ifade edilecek olursa, Siber Uzay, tüm dünyaya ve
uzaya yayılmış durumda bulunan bilişim sistemlerinden ve bunları birbirine bağlayan
ağlardan oluşan ortamdır.7 Tanımlamaya göre internete bağlı olan her türlü bilgisayar
ve teknolojik aletleri Siber Uzay olarak adlandırılan alan içinde dâhil edebilir(Tarhan,
2017a:109). Esasında Siber Uzay alarak adlandırdığımız alan günlük yaşamımızın en
basit ve vazgeçilmez bir gerçeğidir. İnternet sayesinde milyonlarca bilgisayarın
birbirine bağlanarak, etkileşim içerisinde olması ve gelişen dünyada giderek
sayılarının hızlı bir şekilde artması günlük yaşam için önemli yeni bir gerçekliği
yaratmış oldu(Choucri, 2012:3). Bu oluşan gerçeklik zamanla gelişerek bahsi geçen
Siber Uzay’ı oluşturmuş oldu.
Siber Uzay’dan bahsedebilmek için bazı gerekli olan durumlar söz konusudur.
Her alanın doğrudan Siber Alan olarak ifade etmek yanlış olacaktır. Siber Uzayın
varlığından bahsetmek için çok önemli dört katmanın varlığının söz konusu olması
gerekir. Öncelikle en temel gereksinim bir fiziksel alt yapının olmasıdır. Ardından
fiziksel alt yapı içerisinde bir takım programların olması gerekmektedir. Bu
programlar aracılığıyla bir bilgi transferi ve bilginin varlığı olmuş olacaktır. Bu
üçüncü aşamadan sonra ise Choucri’ye göre en önemli katman olan herhangi bir
kullanıcının tüm bu katmanlar içerisinde yer almasıdır. Bu da insanların katmanlar
içerisinde yer alması gerektiğini göstermektedir(Choucri, 2012:8). Choucri’nin
belirtmiş olduğu dört katmanın aynı anda birlikte bulunması ile Siber Uzay denilen
âlem meydana gelmektedir. Siber alan içine: Modern ulus-devletlerin tekelinde olan
savunma sanayi, finans sektörü, enerji alt yapıları, e-devlet uygulamaları, bireysel
bilgisayar kullanımını, devletlerin ve özel sektörün ticari alanlarına kadar
internetleşen her şeyi içine aldığını söylemek mümkündür. Bundan dolayı Siber
Uzay’ın her geçen gün hızla büyüyen bir yapıyı oluşturduğu ifade edilebilir(Önaçan-
Atan, 2016:14).
7 T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve 2013-2014
Eylem Planı, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/06/20130620-1-1.pdf Erişim Tarihi:
10.12.2018
33
Teknolojik gelişmelerin de küreselleşme dalgası içerisinde hızla ilerlediği
günümüzde ortaya çıkan Siber Uzay yeni bir dünyanın oluşmasını sağlamıştır. Bu
ortamda insanlar fatura ödemeden, bankacılık işleri ve alışverişe kadar pek çok işini
internet ağları üzerinden halledebilir hale gelmiştir. Birey ile birlikte başlayan bu
dönüşüm toplumlar ve devletlerarasında da etkisini gösterdikçe faydalı, hayatı
kolaylaştıran gelişmelerin yanında çeşitli sorunları ortaya çıkardığı bir
gerçektir(Shiftdelete, 2016).
Siber Uzayda etkili olan aktörler ağları öylesine derin kullanmaya
başlamışlardır ki sıradan kullanıcıların standart arama motorlarından erişemediği
sitelere ulaşımı sağlayan ve Deep Web8 olarak adlandırılan bir kaynak
oluşturmuşlardır. Bu kaynağı Tor Browser9 adlı yazılım aracılığı ile kullanılan Deep
Web’te silah-uyuşturucu ticaretinden kiralık katillere, pedofiliden illegal bankalara,
mafyalardan veri tüccarlarına kadar yasal olmayan birçok uygulama mevcuttur.
Üstelik tüm bu uygulamalarla birlikte kullanılan bir para birimi dahi oluşturulmuştur.
Bitcoin10 (Aktaran: Altıner, Ateş, 2016: 352) adı verilen dijital paranın hiçbir ülkenin
merkez bankası tarafından kontrol edilemediği söylenmektedir(Chiponline, 2018).
Böylesine genişlemiş ve karmaşıklaşmış siber alan, günümüzde sadece yüksek
düzeyde teknoloji kullanabilenleri değil tüm bireyleri, kurum ve kuruluşları,
devletleri doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Yapılan siber saldırılarla
birlikte bireylere ve kurumlara ait veriler çalınabilmekte, internet ağları ile bağlantılı
çeşitli sistemlerin (baraj sistemleri, elektrik dağıtımı, vb.) çalışması
engellenebilmekte, finans sektörüne kilitlenebilmektedir. Gününüzde derinleşmiş bir
8 Bazen görünmez Web olarak adlandırılan derin Web, geleneksel arama motorlarına erişilemeyen
Internet'in büyük kısmıdır. Derin Web içeriği, e-posta mesajlarını, sohbet mesajlarını, sosyal medya
sitelerinde özel içeriği, elektronik banka ekstrelerini, elektronik sağlık kayıtlarını (EHR) ve İnternet
üzerinden erişilebilen ancak Google, Yahoo gibi arama motorları tarafından taranıp dizine
eklenmeyen diğer içerikleri içerir. Ayrıntılı Bilgi İçin Bakınız:
https://whatis.techtarget.com/definition/deep-Web Erişim Tarihi: 15.03.2018 9 TOR tarayıcısı, anonim web sörfü ve trafik analizine karşı koruma için tasarlanmış bir web
tarayıcısıdır. Tor genellikle karanlık ağ ve suç faaliyeti ile ilişkili olmasına rağmen, tarayıcı
genellikle kolluk görevlileri, muhabirler, eylemciler, düdük üfleyiciler ve sıradan güvenlik bilinçli
bireyler tarafından meşru sebeplerden dolayı kullanılmaktadır. Ayrıntılı Bilgi için Bakınız:
https://whatis.techtarget.com/definition/TOR-third-generation-onion-routing Erişim Tarihi:
15.03.2018 10 “Bitcoin, (sembolü: ฿, kısaltma: BTC) bir kripto para ve ödemeler sistemidir. Kripto kelimesi
kriptolojiden gelmektedir ve öz olarak şifreleme bilimi olarak adlandırılmaktadır. Kriptografi
kimlik bilgilerinin gizliliği, verilerin değişmezliğini, kimliğin doğrulanmasını sağlamakta ve
böylece sisteme olan güveni artırmaktadır”.
34
bilişim dünyası oluşurken insanın yapabilme gücünün arttığı da aşikârdır. Bireylerin
bizzat yarattığı bu ortam, çeşitli etik sorunların doğmasına ve bu sorunlardan
etkilenen insan sayısının artmasına sebebiyet vermektedir. Siber suçlar, devletlerin
kritik sektörlerine zarar verirken herhangi bir coğrafyaya bağlı kalmadan dünyanın
herhangi bölgesinden bir diğerine yönelik işlenebilmektedir. Ülkelerdeki siyasi
seçimlerde dahi risk oluşturan siber saldırılar11 normatif kuramın önem verdiği
öncelik ve değerlere göre çözüm önerilerinin getirilmesini ve devletlerin bu suçlarla
mücadele edebilmek için uluslararası platformda işbirliği içerisinde hareket
edilmesini gerekli kılmaktadır.
Bu yeni alan için sosyal bilimler sözlüğü, gelişimin erken bir aşamasındadır.
Teknolojik parametreler genişledikçe teknik terminoloji oluşturuluyor. Fakat siber
uzayın tüm yönleri üzerinde uzlaşılmış ontoloji yoktur.
2.2. Siber Politikalar
Günümüzde bireylerden devletlere kadar uzanan ve yeni bir etkileşim alanı
sunan siber uzayda, etkileşimlerin yalnızca barışçıl amaçlarla gerçekleştirilmediği
görülmektedir. Siber alanın hayatın her alanında geçerli bir hale gelmesi; bu alana
yönelik olarak çeşitli politikaların da oluşturulması gerektiğini göstermektedir.
Özellikle siber güvenliğin sağlanmasında gerekli politikaların oluşturulması
elzemdir. Savunmadan sağlık hizmetlerine, askeri ve diplomatik istihbari bilgilerden
ulaşıma kadar dijitalleşen ve siber uzaya açık hale gelen dünyada bilgi ve ağ
güvenliğinin sağlanması meselesi, hem bireyler ve hem de devletler açısından hayati
önem taşımaktadır. İnternetin yayılmasıyla bilgisayar ve ağ sistemleri üzerinden çok
yönlü saldırılara maruz bırakılan kurumlar ve devletler; milyarlarca ekonomik zarara
uğramakta, hizmet sağlama pratikleri geriletilmekte ve yahut bilgileri
sızdırılmaktadır. Tüm bunlar göz önüne alındığında siber alana dair politikaların
ihtiyaç olduğunu, bu politikaların ise ulusal ve uluslararası işbirliğini düzenleyen bir
şekilde ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır (Özdaş, 2017: s. 60).
Siber politikaların oluşturulması konusunda çeşitli zorluklar ve engellerin var
olduğunu da belirtmek gerekecektir. Öncelikle devletlerin birbirlerine karşı
11 Örnek olay için bakınız: https://siberbulten.com/uluslararasi-iliskiler/abdden-sonra-almanya-
secimleri-de-hackerlarin-hedefinde/ Erişim Tarihi:11.12.2017
35
duydukları güvenlik açmazı; ortak hareket edilmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca siber
alanın da bir çıkar sahası olarak belirmesi, devletlerin çıkarlarını maksimize ederken
karşı karşıya gelmelerine sebebiyet vermektedir. Kurumlara ve devletlerin altyapı
sistemlerine yönelik bu saldırıların önlenmesi, yok edilmesi ve yahut karşı taraf
aleyhine kullanılabilmesi açısından siber orduların oluşturulduğu görülmektedir
(Güntay, 2017: s. 15-16).
Siber politikaların oluşturulması aşamasında atılması gereken adımlar şu
şekilde özetlenebilmektedir;
Siber güvenliğe yönelik bir stratejesi belgesi oluşturma
Siber güvenlik kurulları oluşturmak
Siber güvenlik hakkında ulusal ve uluslararası düzede farkındalık yaratmak
ve etkin bir kültür oluşturmak
Siber altyapılar oluşturarak kişisel ve kurumsal güvenliği üst seviyeye
ulaştırmak
AB, NATO, Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası ve ulus üstü yapılarla
ortak hareket kabiliyeti oluşturmak, ortak projeler ve işbirlikleri geliştirmek
Siber güvenlik politikaları geliştirme çalışmalarını AR-GE politikalarıyla
güçlendirme
Milli teknoloji ve yazılımlar geliştirerek gizlilik ve güvenliği arttımak
Üniversite ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ve eş güdümlü politikalar
üretmek, süreci çeşitlendirmek
Siber güvenlik alanındaki uzman sayısını arttırarak insan kaynakları
eksikliğini bu noktalarda azaltmak
Siber güvenlik politikalarını denetleyecek bağımsız denetim mekanizmaları
kurmak
Yasal mevzuatlar oluşturmak… ( Bıçakçı, 2015: s. 10).
Devletlerin siber güvenlik konusunda gecikmeli de olsa çeşitli adımlar attığı
görülmektedir. Bu konuda en etkili yol ise hiç şüphesiz yol haritası mahiyetindeki
siber politikalar geliştirmek olmaktadır. Günümüzde AB, BM, NATO gibi
uluslararası örgütler ve devletler bu konudaki eksiklikleri gidererek siber güvenlik
duvarlarını sağlamlaştırmaya özen göstermektedirler.
36
2.3. Siber Saldırılar/Tehditler
Siber alandaki kişisel ve kurumsal verilerin herhangi birine yönelik güvenlik
ihlal eden her türlü siber saldırı siber tehdit olarak tanımlanmaktadır. Siber tehditlere
virüsler, trojenler, sosyal medyada girişilen kimlik avı, kişisel ve kurumsal verileri
ihlal etme adına yapılan tüm girişimler örnek verilebilir (Şahinaslan, 2013: s. 3).
Siber alanda karşılaşılan tehditlerle klasik tehditler arasında önemli
farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların temelinde şüphesiz tehditlerin önceden
kestirilmesinin imkân ve ölçütlerinin az olmasıdır. Çünkü siber tehditler, günümüzde
oldukça hızlanmış internet ağları üzerinden gerçekleştirildiği için oldukça hızlı bir
şekilde cereyan etmektedir. Farklılıklardan birisi de yüklenilen ve sebep olunan
maliyetler açısından söz konusu olmaktadır. Siber ortamda bir saldırı yapmak için
ucuz enstrümanlar bile etkili olabilirken bu enstrümanlarla saldırıya maruz kalan taraf
açısından oldukça yüksek bedellere sebep olunabilmektedir (Gürkaynak ve İren,
2011: s. 265). Örneğin bir devletin yahut kurumun sistemlerine sızarak
gerçekleştirilecek en basit bir iş duraksaması bile milyon dolarlarla ölçülecek zararlar
getirebilmektedir. Yahut bir devletin yapmış olduğu seçimlere müdahale
edildiği/edilebildiği takdirde ortaya tartışmalı bir siyasi kargaşa çıkabilmektedir.
Bilgi teknolojisinin gelişimine paralel olarak çeşitli saiklerle ki bunlar ticari,
şahsi yahut politik sebeplerle olabilir, devletlerin ve kurumların maruz kaldıkları
siber saldırıların arttığı görülmektedir. Yakın zamanda ‘I Love You’, ‘Nimda’,
‘MyDoom’ isimli virüs ve kurtçuklarla gerçekleştirilen siber saldırılarla yaklaşık 24,8
milyar dolarlık bir zarar yaratılmıştır. Ayrıca siber saldırı yapmak amacıyla
kullanılan bu virüs programları ve araçlarının tespit edilmesi de tahmin edildiği kadar
kolay olmamaktadır. Örneğin 2008 yılında istihbarat sağlama amaçlı kullanılan
‘’Regin’’ adlı virüs; İran, Suudi Arabistan, Rusya, Belçika gibi birçok ülkeye
yayıldıktan ancak 6 sene sonra 2014 yılında tespit edilebilmiştir (Yılmaz, Ulus ve
Gönen, 2015: s. 137-138).
Siber araçlarla girişilen siber saldırılar kimyasal veya biyolojik silahların
yaratmış olduğu yıkıcı etkiyi aynı oranda gerçekleştirmiyor gibi görünse de askeri
savunma sistemlerinin, bireysel bilgilerin ve diğer hizmet sektörlerinin hemen hemen
büyük oranlarda internete ve bilgisayar sistemlerine taşınmış olması stratejik bir
kırılganlık yaratabilmektedir. Çünkü ağlar üzerinden erişilen bu bilgiler kısa süre
37
içerisinde ifşa edilebilmekte, kopyalanabilmekte ve değiştirilebilmektedir. Bütün bu
tehditleri yönlendiren saldırganlar amaçları temelde devletlerin ve kurumların
çalışabilirliğini yok etme amacı gütme yerine bazen sadece algı yaratmak
olabilmektedir. Ya da birçok hedefe yönelik eş anlı ve yıkıcı sonuçlara varabilecek
saldırılar da gerçekleştirilebilmektedir. Böyle saldırılarda elçilikler, güç şebekeleri,
hastane sistemleri, ulaşım sistemleri veya savunma sistemleri gibi kritik noktalar aynı
anda çalışamaz hale getirilebilmektedir (Borcgrave, Cilluffo, Cardash ve
Ledgerwood, 2000: s. 9-10). Bu gibi saldırılara karşı yeterli siber güvenlik donanım
ve altyapılarına sahip olamayan devlet veya şirketler çok ağır sonuçlara katlanmak
durumunda kalmaktadırlar.
İnternetin hızla yayılmaya ve gelişmesine paralel olarak siber saldırılar da
artmış ve artmaktadır. İnternetin 1990’lı yıllarla beraber yaygınlaştığını referans
aldıktan sonra ilk siber saldırının da yine 1994 yılında gerçekleştirildiğini belirtmek
gerekecektir. Rome Lab. Olarak adlandırılan ve çeşitli askeri projeler üreten Roma
Hava Geliştirme Merkezi, Griffiss Hava Kuvvetleri Üssüne yönelik yapılan saldırıyı
iki mühendis fark etmiştir. Sisteme yüklenen ‘’Sniffer’’ adlı virüs aracılığıyla illegal
bir şekilde sistemin izlendiği tespit edilmiştir. Neyse ki bu virüs sisteme herhangi bir
zarar vermeden tespit edilmiştir12. Siber saldırıların hemen hemen siber ortamın
yaratılmaya başlandığı 1990’lı yıllarla birlikte gelmiş olması ve hala sürekli ve hızlı
bir şekilde devam ediyor olması önemlidir. Bu saldırıların en önemlilerinden ve sıkça
referans verilenlerinden biri de şüphesiz 11 Eylül 2001 yılında ABD’nin iki uçağının
kaçırılarak yapılan saldırıdır ki bu saldırıda da bilgi ve iletişim sistemleri etkili bir
şekilde kullanılmış, uluslararası ilişkilerde büyük etkileri olacak bir döneme
girilmesine sebebiyet vermiştir. Bir diğer siber saldırı ise Hollandalı bir hacker
tarafından Amerikan savaş operasyonlarının yönetildiği Pentagon’a yapılmıştır. Bu
saldırıda Pentagon’un bilgi sistemlerine sızmak suretiyle bir takım operasyon
bilgileri değiştirilmiş ve kopyalanmıştır (Kara, Aydın ve Oğuz, 2006: s. 5). Şüphesiz
bu saldırıları örneklendirmek zor olmayacaktır keza hemen her gün birçok siber
saldırı gerçekleştirilmektedir. Fakat siber saldırılara karşı ciddi önlemlerin alınması
gerektiği fikri özellikle Estonya ve Gürcistan gibi devletlere de siber saldırılar
12 Ayrıntılı bilgi için bakınız: https://fas.org/irp/congress/1996_hr/s960605b.htm
38
geçekleşince ve bu saldırılar beklenmedik sonuçlar doğurunca oluşmuştur. Başta
büyük güçler ve uluslararası örgütler olmak üzere birçok devlet ve örgüt gerekli
adımların atılması gerektiği yönünde görüş bildirmişler ve harekete
geçmişlerdir/geçmek durumunda kalmışlardır (Kurnaz, 2016: s. 69).
Siber saldırıları başka bir boyutta ele almak gerekirse, saldırılar esasında Siber
Çatışma olarak tanımlanabilir. Akyeşilmen’e göre: ‘Siber çatışmalar genellikle
kinetik bir çatışmanın devamıdır’. Her gün dünya üzerinde birçok siber çatışmanın
olduğunu belirtmek mümkündür. Tüm bu çatışmaların bir şekilde küresel politikayı
etkilediğini ifade etmekte yanlış olmayacaktır. Lakin şu an için küresel çapta bu
saldırıların bir barometresinin oluşturulmadığı görülmektedir. Siber çatışmalar,
dünyadaki çatışma eğilimini önemli ölçüde etkileyecektir. Ancak siber çatışmalar
bugün itibariyle fiziksel şiddeti içermediğinden, bu tür çatışmaların uluslararası
düzeyde artması olasılığı çok yüksektir. ABD seçimleri için bugün iddia edilen siber
saldırıların en basit örneği ABD ve Rusya arasında devam etti. Benzer şekilde, Çin
ile ABD arasındaki siber istihbarat gerilimi gündemde. Bu çatışmalar, devletle devlet
dışı aktörler arasındaki şiddet içermediğinden, bu tür çatışmaların sayısı günden güne
artacaktır ve maalesef fiziksel şiddeti içeren diğer çatışmaları sıklıkla
tetikleyecektir(Akyeşilmen, 2017: 177).
2.4. Siber Savaşlar
Modern bilişim sistemlerinin küreselleşmenin de katkılarıyla uluslararası
alanda hızlı bir şekilde yayılarak ekonomiden sosyal hayata, teknolojik yeniliklerden
askeri bilgi ve projelere kadar hemen hemen her şey dijitalleşmiş, siber alanda
etkileşime açık hale gelmiştir. Bireyler, şirketler ve kuruluşlar kadar bu alanda
devletlerin de bulunması diğer taraftan siber alanın tehlikelerle dolu olması, siber
uzaydaki tüm bu etkileşimleri güvenli olmaktan zaman zaman uzaklaştırmaktadır.
Devletlere karşı bireylerden yönelen siber saldırılar veya terörist saldırılar olmakla
birlikte kimi zaman, siber uzayda devletlerin de karşı karşıya geldikleri
görülmektedir. İşte siber uzayda devletlerin birbirleriyle çatıştıkları bu zemin kimi
zaman savaşa evirilebilmektedir (Borcgrave, Cilluffo, Cardash, Ledgerwood, 2000:
s. 1).
Siber uzayda, ağ ve internet üzerinden bir kurum veya devleti;
39
Maddi ve yahut manevi zarar vermek,
Rakip devlet/kurumun altyapı sistemlerine sızarak çalışamaz hale getirmek,
Rakip devlet aleyhinde kamuoyu oluşturmak,
Etkili bir propaganda yaratmak
gibi sonuçları meydana getirme amacıyla sistematik bir şekilde saldırıya
maruz bırakmak suretiyle ortaya çıkarılan duruma siber savaş denmektedir
(Şahinaslan, 2013: s. 4).
Kara, hava, deniz ve uzayda rekabetlerin söz konusu olduğu, bu rekabetlerin
de savaşlara yol açabilecek mahiyette olduğu uluslararası ilişkiler disiplini tarafından
paylaşılan bir görüştür. 1990’lı yıllarla birlikte bilgi işletim sistemleri, internet ve ağ
yapılarının yaratmış olduğu siber alan da artık beşinci bir parametre olarak bu savaş
bağlamına eklemlenmiş bulunmaktadır. Devletlerin hemen hemen her alanda siber
uzayda bir aktör olarak belirmiş olmaları, onları siber saldırı ve savaşlara açık hale
getirmiştir. Keza süper güç olarak tanımlanan ABD’nin de siber alanda her anlamda
entegre bir durumda olduğu, 44. Başkan Barack H. Obama’nın; siber uzayı ülkenin
sinir uçları ve kontrol noktası olarak anlatmasından anlaşılabilmektedir (Beidleman,
2009: s. 1).
Siber uzayda savaş düşüncesi ilk aşamada tahayyüllerin ötesinde bir durum
olarak karşılanmış olsa da esasında Uluslararası İlişkiler disiplini açısından bir
geçerlilik söz konusu olabilmektedir. Uluslararası alanı anarşik bir yapıda gören
realist paradigma; devletlerarası anlaşmazlıkları çözmede, devletlerin üzerinde bir
güç olmadığı için çatışmaların kaçınılmaz olma durumunu ifade etmektedir. Siber
uzayda da var olan aktörlerin (birey, terör örgütleri, devlet vs) üzerinde ve onları
tamamıyla kontrol edebilecek bir güç veya yapının olmadığı düşünüldüğünde, siber
uzayda da bir anarşi durumunun oluşabileceği/oluştuğu ifade edilmektedir. Realist
paradigma, tıpkı anarşik bir alan olarak ifade ettiği uluslararası alanda olduğu gibi
siber alanda da birbirlerine güven duymayan devletler, çıkarlarına ulaşmak
maksadıyla sürekli olarak tedbirler almakta, bu da diğer tarafın da yeni güvenlik
önlemleri ve risk algılamasıyla sürekli tırmandırılmaktadır ki sürecin savaşa
evirilmesinin önü açılmaktadır (Keskin, 2017: s. 291). Günümüzde siber savaş olarak
40
adlandırılabilecek birçok sistematik saldırının var olması, bu durumu açıklar
niteliktedir.
Siber saldırıların savaş olarak nitelendirilmesinde en önemli kriterlerden biri
en az iki devlet arasında cereyan etmesidir. Diğer taraftan bunun sistematik olarak
yapılması da onu siber saldırıdan öteye taşımaktadır. Siber savaşın da klasik savaş
kadar etkili ve tahrip edici olduğunu belirtmek gerekir. Örneğin 2007 yılında
arkasında Rusya’nın olduğu sistematik siber saldırılar sonucunda Estonya’nın finans
merkezleri, parlamentosu, güvenlik ve ulaşım altyapıları üç hafta süreyle iş yapamaz
hale getirilmiştir. Siber saldırıların etkileri ise sadece bununla kalmamış, Estonya’nın
olaylar üzerinde ülkedeki bazı Rusları tutuklamasıyla da iç karışıklık çıkmıştır
(Gürcan, 2011: s. 166). Bu örmekten anlaşılacağı üzerine siber savaşlar kimi zaman
klasik savaşlardan daha etkili ve yıpratıcı olabilmektedir. Yine de henüz tam olarak
bir Uluslararası konsensüs sağlanmadığı için birçok devlet ve örgüt bu durumları
saldırı şeklinde tanımlamaya devam etmektedir. Oysa özünde yapılan saldırıların
klasik savaş tarzındaki etkilerinin var olduğu da açıkça görülmektedir.
2.5. Siber Güç
Güç; Uluslararası İlişkiler literatüründe sıkça referans alan fakat üzerinde
mutabakatın bulunmadığı kavramlardan biridir. Üzerinde mutabakat sağlanmamış
olması, hakkında yapılan tanımlamaların yanlış veya eksik olduğunu göstermemekle
birlikte, her tanımlamanın amacına hizmet eder hale getirmektedir. Keza bazıları
gücü başkalarına istediği şeyi yaptırma kabiliyeti olarak tanımlarken, bazıları ise
başkalarını etkileme veya başkalarından etkilenmeme olarak tanımlamaktadır.
Tanımlamaların yanlışlık veya doğruluklarından öte bu tanımlamaların spesifik
tanımlamalar olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Keza bir devletin bir
diğer devlet üzerindeki etkisi ve yahut etkileme gücü ekonomi özelinde
gerçekleşebilirken, politik anlamda bir etki söz konusu olmayabilmektedir. Bu
durumda etkileyen devletin gücü veya güçlü olması onun ekonomik anlamdaki
gücüyle sınırlı kalmaktadır. Yahut bir devlet askeri kabiliyet alanı ve gücü
bakımından birçok devleti etkileyebilirken diplomasi alanında bu gücünü harekete
geçiremiyorsa; onun gücü de askeri alanla sınırlı kalabilmektedir. Tam da bu noktada
devletlerin güç okumalarını sınayacak, hangi devletin güçlü hangisinin zayıf olarak
41
adlandırılabileceği bir parametre ise siber güç olarak ortaya çıkmaktadır (Nye, 2000:
s. 2).
Yukarıdaki başlıklarda siberin ne olduğu, siber güvenlik ve siber alanın
uluslararası ilişkilere nasıl dâhil olduğu/ olması gerektiği tartışılarak açıklanmıştır.
Klasik uluslararası ilişkilerde güç olgusu, askeri, politik, ekonomik yahut coğrafya
doğal kaynaklar, nüfus, ulusal karakter gibi faktörlerle tartışılırken son zamanlarda
devletlere karşı girişilen siber saldırılar sonucunda yeni bir okuma yapılması
gerektiği de göz önüne serilmiştir (Özdemir, 2008: s. 116). Keza askeri, ekonomik ve
politik anlamda her ne kadar güçlü de olsa bir devletin; başka bir devletten gelen siber
tehditler bir tarafa bırakılırsa bireylerden gelen saldırılara dahi karşı koyamadığı
gerçeğiyle yüzleşilmiştir. O halde siber alanda da güçlü olmak, güçlü olunan unsurlar
arasına siber alanı da dâhil etmek devletler için kaçınılmaz olmaktadır.
Siber güç; siber uzayda/alanda, siber araçlarla bu çevreyi kullanabilme, siber
alanda hâkimiyet elde ederek kazanımlar sağlamak ve bu kazanımlar ve siber
araçlarla siber alanın diğer aktörlerini etkileyebilme yetisidir (Starr, 2006:31). Siber
güç adına yapılan bu tanımlama; etkili siber politikalar üretmek, siber aksiyon ve
operasyonlar yapabilme, siber tehditleri önleyebilme, saldırı tehditlerinin
kaynaklarını tespit ve takip edebilme, tüm bunları yaparken de etkilenen değil
etkileyen olabilme avantajına sahip olmak gibi parametreler de eklenerek
genişletilebilir. Diğer taraftan siber gücü; siber uzayda stratejik olarak etkili bir şeyler
yapabilme yetisi olarak tanımlayan görüşler de mevuttur (Gray, 2013: s. 9).
Siber alanda güçlü olma çabalarının 21. yüzyıl başlarında dikkate alındığını,
gecikmeli de olsa bu yeni alanın güvenlik okumalarına dâhil edildiğini belirtmek
gerekir. 2000’li yıllarla birlikte ABD, Rusya, Çin, Kuzey Kore, İsrail gibi devletlerin
siber alanda altyapısal reformlara giderek etkinliklerini arttırma gayretleri bu durumu
göstermektedir. Siber uzayın ekonomi, hukuk, diplomasi ve güç politikaları
parametreleriyle her geçen gün uluslararası politikanın ve gündemin önde gelen
unsurlarından biri olduğu anlaşılması bu çabaların itici unsuru olarak görülmektedir.
Devletler özellikle bilgi alanında hâkimiyet, askeri ve bilimsel istihbarat sağlama,
küresel ekonomiye siber alandan gelen tehditleri önlemek gibi dürtülerle bu alanda
da hareket kabiliyetlerini geliştirmeye çalışmaktadırlar (Karar, 2016).
42
2.6. Siber Diplomasi
Diplomasi denildiğinde ilk olarak akla klasik diplomasi anlayışı gelmektedir.
Bu anlayış devletlerin başka devletler ile düştüğü ihtilaflı durumları çözmek için
kullanılan metodlardan birisidir. Diğer bir metod ise savaştır(Demir, 2012:7).
Diplomasi Tayyar Arı’ya göre bir dış politika aracı ve sorunların barışçıl yollarla
çözüme kavuşturulması için kullanılan yöntemdir(Arı, 2011:338). Bu yöntem
ülkelerin menfaatlerini gerçekleştirmek için Uluslararası alanda ülkeden ülkeye farklı
şekilde kullanılmıştır. Faruk Sönmezoğlu’na göre ise; geniş anlamda, bir devletin tüm
dış ilişkilerini nitelerken, dar anlamda diplomasi, bir hükümetin belirli konulardaki
görüşlerinin doğrudan doğruya diğer devletlerin karar alıcılarına iletilme
sürecidir(Sönmezoğlu, 2010:245).
Diplomasi ilk ortaya çıktığı süreçten beri farklı sistem ve yapıların içinde
farklı şekilde gelişmektedir. Modern anlamda yeni diplomasi olarak I.Dünya savaşı
sonrası Woodrow Wilson’un çabaları ile değişime başlayan diplomasi algısı(Çınar,
2014:168-169) son olarak özellikle küreselleşme hareketleri ile büyük değişim
aşamasına girmiştir(Sancar, 2012:13). Bu değişim zamanla klasik diplomasi
anlayışının yetersiz kaldığını göstermekteydi.
2000’li yıllara doğru gelirken, küresel çapta yoğun bir teknolojik ilerleme
meydana gelmeye başlamıştır. Küreselleşme ile birlikte teknolojik faaliyetlerin
sayesinde dünya küresel çapta küçük bir köye doğru evrilmeye başlamıştır. Gerek
ulaşım gerekse iletişim anlamında dünya hiç olmadığı kadar birbiriyle bağlantılı hale
gelmiştir. Özellikle siber alanın da genişlemesi bunda oldukça etkili olmuştur.
İnternet sayesinde artan sosyal medya kullanımı birçok bürokrat ve devlet liderinin
bu alana doğru yönelerek diplomasisini yeni yöntemlerle geliştirmesine neden
olmuştur. Özellikle liberal ekole göre; Siber uzaya erişimin artması siyasal fikirlerin
gelişmesini ve yayılmasını, sivil toplum ve örgütlenmesini ve ulusötesi sosyal ağların
gelişimini desteklemektedir. Liberalizm, siber uzay sayesinde diplomasinin
çeşitlenerek, dijital diplomasiye geçişin olabileceğini ileri sürerken aynı zamanda
siber erişimin devlet davranışlarını şekillendireceğini düşünmektedir. Keza sadece
devlet ile kalmayıp Uluslararası Politikayı da etkileyebileceği savunulur(Reardon and
Nazli Choucri, 2012:7).
43
Siber uzayda başlayan diplomatik faaliyetler, Nye’ye göre yeni operasyonel
diplomasi durumunu ortaya çıkarmıştır. Burada diplomasi yumuşak güç ile
bütünleştirilmeye çalışılmıştır Joseph Nye tarafından. Ülkelerin dış politka yapım
süresinde ve diplomasisinde başkalarına zorlama yerine, kendi rızasıyla isteklerinin
yaptırıldığı yumuşak güç, teknoloji ve inovasyon gibi değerler ile yeniden
şekillendirilmiştir. Nedeni ise dijital yani siber diplomasinin, yumuşak güç unsuru
olarak ortaya çıkmasıdır(Yücel, 2016:752). Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer
husus is zorlayıcı diplomasisidir. Ancak günümüzde zorlayıcı diplomasi sadece
askeri unsurlar ile sağlanabileceği fikrinin de ortadan kalkmaya başlandığı
görülmektedir. Siber politikalar ve siber diplomasi ile de birtakım caydırıcı etkilere
ulaşılabilir. Siber Saldırıların ve üretilen birçok politikanın stratejik açıdan çok
önemli olduğu kesindir. En önemli husus ise bu tür yaptırımların hangi devlet veya
aktör tarafından gerçekleştirildiğinin bilinmemesidir. Bu durumda diplomatik bir
araç olarak siber alanın kullanılmaya başlandığını kanıtlamaktadır (Güntay, 2015).
Son yıllarda birçok akademisyen BİT’lerin13 küresel bir sivil toplumun
kurulmasını teşvik ettiğini ileri sürmektedirler. Siber uzay sayesinde birbirine daha
iyi bağlanmış ve güçlendirilmiş, küresel siyasete yön veren barış ve demokratik
normların oluşmaya başladığını ifade etmektedirler (Reardon and Nazli Choucri,
2012:8).
Öte yandan başka bir ifade şeklinde ise Dijital diplomasi (veya İnternet, siber,
e-Diplomasi); devletlerin internet ortamında zamanla bazı hususların dışında
kalmalarına karşı verdikleri tepkiyi ifade etmektedir. Ünver’e göre: ‘Küresel bir
kavram olarak “dijital diplomasi”, 2010 Arap Baharı ve 2011’de ortaya çıkan Occupy
hareketlerinin başlangıcına denk gelmektedir’(2017: 2). Özellikle bu süreçten sonra
hem devlet nezdinde hem de devlet dışı aktörler siber diplomasiye oldukça önem
vermeye başlamıştır. Örnek vermek gerekirse, 2016 yılında Avustralya küresel ortam
13 Bir bit (ikili rakam için kısa), bir bilgisayardaki en küçük veri birimidir. Bir bitin 0 veya 1 olan tek
bir ikili değeri vardır. Bilgisayarlar genellikle bitleri test edebilen ve işleyebilen yönergeler sağlasa
da, genellikle verileri depolamak ve yönergeleri bayt adı verilen bit katlarında yürütmek için
tasarlanmıştır. Çoğu bilgisayar sisteminde bir baytta sekiz bit vardır. Bir bitin değeri genellikle bir
bellek cihazında tek bir kapasitörde belirlenmiş bir elektrik yükü seviyesinin üstünde veya altında
depolanır. Ayrıntılı Bilgi için bakınız: https://whatis.techtarget.com/definition/bit-binary-digit
Erişim Tarihi: 04.04.2018
44
içerisinde ilk Siber İşler Elçisinin(Tobias Feakin) atandığını uluslararası kamuoyuna
duyurmuştur (Siber Bülten, 2016).
2.7. Siber Güvenlik
Tarihin her evresinde insanoğlunun ve onun kurmuş olduğu her yapının
(toplum, devlet)temel ihtiyaçlarından biri şüphesiz güvenlik olagelmiştir.
Uluslararası İlişkilerde güvenliğin temel sağlayıcısı olarak devlet ele alınmaktadır ki
devletler de buna yönelik çeşitli girişimler, kurumlar ve paktlar oluşturmuşlardır.
Klasik güvenlik yaklaşımlarından birini ortaya koyan realist paradigma, güvenliği
sağlamayı daha çok askeri envanter ve askeri kabiliyet hareketi üzerinden
anlamlandırmaktadır (Sancak, 2013: s. 125). Yani bu durumda devletler kendilerine
yönelik ancak somut tehditlere karşı koyabileceklerdir. Bu haliyle oldukça dar bir
yaklaşım sergilendiğini savunan ve siyasi, sosyal, ekonomik ve çevresel etmenler ve
tehditlerin de güvenlik tanımlamaları ve anlayışına eklemlenmesini savunan görüşler
de ortaya çıkmıştır. Barry Buzan’ın güvenlik anlayışını takdim eden bu tanımlamaya
göre devletler, merkezlerinde sadece kendilerinin oldukları güvenlik anlayışını terk
ederek çevre ülkelerden gelebilecek tehditleri de göz önüne almalıdır (Baylis, 2008:
s. 73). Bu görüşün nispeten uluslararası ilişkilerin çoklu ortamını daha iyi yansıttığını
söylemek mümkündür. Fakat nihayetinde tüm bu güvenlik tanımlarının somut alana
yönelik tanımlamalar olduğunu ve aynı zamanda küreselleşmeyle meydana gelen
yeni aktörleri ve durumları da bir nebze göz ardı ettiğini belirtmek gerekecektir.
Güvenlik tanımlamalarının gün geçtikçe eksik kalmalarının temel nedeni
değişimin her alanda olduğu gibi teknolojiyi de etkilemesinden kaynaklanmaktadır.
Teknolojideki gelişmeler, ilk bakışta şahısları ve şirketleri dünyaya açmış gibi
görünse de devletlerin de katı sınırların arkasında, sert güç unsurlarıyla kendilerini
savunabilecekleri bir durumdan çıkartmıştır. Çünkü artık devletler de her anlamda
teknolojinin getirmiş olduğu yeniliklere bağlı hale gelmişlerdir. Bu yenlikler kişileri,
şirketleri ve devletleri birbirine sanal ağlar yoluyla bağlarken; onların az ve yahut çok
birbirlerini etkilemelerini, birbirlerine rakip veya tehdit dolayısıyla düşman
olabilmelerinin de yolunu açmıştır. Buradan yola çıkarak şahısların, şirketlerin ve
devletlerin birbirleriyle etkileşime geçebilecekleri, birbirleriyle rakip ve hatta
45
düşman olabilecekleri bir alanın doğmuş olduğu görülmektedir ki bu alan siber alan
olarak tanımlanmaktadır.
Siber alanın ne olduğuna yönelik kesin ifadeler kurmak, üzerinde bir
uzlaşmanın var olmamasından dolayı mümkün görünmemektedir. Diğer taraftan
birtakım görüşler bulunmaktadır ki buna göre siber alan; internetin var olduğu,
telekomünikasyon ağlarını ve bilgisayar sistemlerini de muhteva eden bir şekilde,
birbirlerine teknolojik altyapılarla bağlı halde bulunan küresel bir alandır (Karimi ve
Korkmaz, 2006: s. 2). Şüphesiz internetin son yirmi yıl içerisinde beklenilen de öte
bir performansla her alanda kullanılıyor olması dünyayı birbirine daha yakın ve daha
ulaşılır bir hale getirmiştir. Bu durum coğrafyayı bir engel olarak ortadan
kaldırmakta, mesafe tanımaksızın bilginin kısa bir süre içerisinde dünyanın herhangi
bir yerine ulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Günümüzde devletler dahi birey ve
şirketlere nazaran siber alanı daha geç fark etmiş olsalar da bu alanı hafife
alamayacaklarını deklare etmektedirler. Birçok devlet de artık hizmetlerini, savunma,
ulaşım, sağlık, istihbarat ve hatta savunma sistemlerini sanal ortama dolayısıyla da
siber alana taşımışlardır ve taşımaktadırlar. Bu durum devletler için yeni ve kritik bir
durum ortaya çıkarmaktadır; siber alanda güvenliği sağlamak…
İnternetin yaygınlaşmasıyla beraber, internet ağları üzerinden gerçekleşen
işlemler de bir hayli artmıştır/artmaktadır. Bireylerden şirketlere ve devletlere kadar
hemen hemen siber alandaki her aktör burada etkileşime geçmektedir ki tam da bu
etkileşim sırasında çeşitli güvenlik ihlalleri ile de karşı karşıya kalınabilmektedir.
Karşılaşılan bu güvenlik tehditlerinin odakları ulusal ve uluslararası olabilmektedir.
Çünkü internet üzerinden sağlanan bu hizmetler de sadece ulusal alana değil
uluslararası alana yönelik olmaktadır. Buradan yola çıkarak özel şahıs
kullanıcılarının ve hatta devlet kurumlarının siber alanda tehditlere maruz
kalmamaları adına, kalmaları durumunda ise buradan en hızlı şekilde müdahale
kabiliyeti kazandırabilecek bir siber güvenlik ortamı sağlanmalıdır (Daban, 2016: s.
90).
1990 sonrası döneme olumlu anlamda büyük katkı sağlayan internet; şüphesiz
ki siber alanın kontrol edilmesinin zorluğu, kullanıcıların kimliğine ulaşmadaki
sorunlar bilhassa devletlerin bu alanda güvenlik adımları atmada oldukça gecikmeleri
sonucu tehditleri çok çeşitli aynı zamanda mal ve can güvenliğini tehlikeye atar hale
46
getirmiştir (Ünver ve Canbay, 2009: s. 94-95). Devletlerin de ulaşım, sağlık,
güvenlik, istihbarat gibi geniş yelpazede birçok hizmetini bilgi iletişim sistemleri
aracılığıyla yapmasından dolayı günlük hayata ve devletlerin en hayati sistemlerine
müdahale etmek/edebilmek klasik savaş taktiklerine nazaran, önlem alınmadığı
takdirde daha kolay olmaktadır.
Klasik güvenlik okumalarını geçersiz hale getiren bu yeni alan şüphesiz
Uluslararası İlişkiler içinde bir değişimi beraberinde getirmektedir/getirmelidir. Hali
hazırda somut güç unsurlarıyla müdahale edilemeyecek kadar soyut bir ortam olan
siber alan ve burada gerçekleşen siber güvenlik sorunlarına çözüm bulmak da yine
bu alanı iyi bilmekten geçmektedir. Kişiler, şirketler veya devletler de bu değişimin
farkında ve ona uygun bir şekilde önlem ve politikalar geliştirirlerse güvenliklerini
sağlamada daha az sorunla karşılaşacaklardır.
2.8. Siber Alanın Uluslararası İlişkilere Dâhil olması
Siber Alanın Uluslararası İlişkiler disiplini içerisine dâhil olması tamamen
güvenlik odaklı bir yaklaşımdan dolayı olmuştur. Devletlerin son yıllarda ciddi
şekilde güvenlik ikilemi içerisine düşmesi ve diğer devletlere yapılan siber saldırılar
konunun önemini arttırarak disiplin içinde önemli bir noktaya ulaşmasını
sağlamıştır(Tarhan, 2017a: 111). Devletlerin önceden var olan risk durumunun
tehdide dönüşmesi güvenlik politikalarını üretmesine neden olmuştur. Bir devletin,
diğer devletlerin egemenliğini, istikrarını ve güvenliğini tehdit ettiği bir alan olarak
görmesinden sonra Uluslararası İlişkiler için kritik bir noktaya gelmiştir(Choucri,
2012: 5).
Uluslararası İlişkiler özü itibariyle modern devlet yapılanması ile ortaya
çıktığı genel kabul görmüş bir ifadedir. Bundan dolayı araştırma, inceleme konusu ve
temel aktörü daima devlet olmuştur. Devleti ilgilendiren meseleler disiplin içerisinde
ele alınmaya başlanmıştır. Zamanla mesele ve sorunlarda değişikliğe uğrayarak
çeşitlenmeye başlamıştır. Bir zamanlar low politics olarak ifade edilen durumlar, bir
süre sonra high politics haline dönüşmüştür. Siber uzayda bu evrelerden geçmiştir.
Başlangıçta low politics olarak görülen alan ki bunda realist teorinin önemi oldukça
büyüktür. Zamanla devlet için kritik ve çok önemli bir nokta haline gelmiştir.
Özellikle Siyasi liderlerin internetin dönüştürücü etkisini benimsemeye başlamaları
47
alanın önemini arttırmıştır. İnternet uzun bir geçmişi olmasına rağmen 1990’ların
başında kullanım oranı çok azdı güvenlik açıkları da yok denecek kadar önemsizdi.
Ancak bugün milyarlara ulaşan kullanım oranının yaratmış olduğu karşılıklı
bağımlılık ve fırsatların oluşması alanın disiplin içindeki önemini arttırmıştır (Nye,
2011:18).
Siber alanda güvenliği sağlamak devletlerin tek başına çabaları ile mümkün
görülmemektedir. Nasıl I. Dünya Savaşı sonrası disiplin oluşurken, karşılıklı işbirliği
vurgusu önemli bir meseleyse bugün de gelinen noktada devlet ve devlet dışı birçok
aktörün birlikte hareket ettiği görülmektedir (Ünver, 2017: 108). Örneğin uluslararası
alanda yapılan ilk önemli çalışma; Avrupa Konseyi tarafından 2001’de imzalanan
Avrupa Siber Suç Sözleşmesi olmuştur. 23 Kasım 2001 tarihinde imzalanıp, 2004
yılında yürürlüğe giren temel metin olarak nitelendirebilecek sözleşmedir.
Budapeşte’de imzalandığı için Budapeşte sözleşmesi olarakta anılmaktadır. Siber
suçlara ilişkin imzalanan ilk sözleşme olan Budapeşte sözleşmesi içerik olarak; Siber
suçlarla mücadeleyi, bilgisayarla bağlantılı sahtecilik ve telif haklarının ihlali gibi
konular üzerinde yoğunlaşmıştır(Council of Europe, 2001). Sözleşmeden sonra diğer
bir uluslararası çalışma ise Budapeşte sözleşmesinin referans alınarak AB tarafından
imzalanan Şubat 2005 yılına ait 2005/222/JHA sayılı Çerçeve Kararı’dır. Bu karar
daha sonra 14 Ağustos 2013 tarihinde Bilgi Sistemlerine Saldırılara Dair Yönerge
şeklinde değiştirilmiştir(Mavzer, 2014). İmzalanan sözleşme de aynı şekilde AB için
siber alanda imzalanmış ilk sözleşmedir.
Bir diğer uluslararası örgüt olan NATO bağlamında incelendiğinde ise siber
güvenlik meselesinin 2000’li yılların başında gündeme geldiği görülmektedir. 1999
yılında NATO’nun Sırbistan’a düzenlediği askeri operasyonları protesto etmek için
NATO ve üye devletlerine karşı yapılan siber saldırılar konunun NATO’nun
gündemine girmesine neden olmuştur. Bundan dolayı NATO 2002 yılındaki Prag
Zirvesi’nde Siber Savunma Programını kabul etmiştir. Amaç siber saldırılara karşı
üye devletleri bilgilendirmek ve bu alanda güçlenmelerini sağlamaktır(Seren,
2016:16). Bu çalışmaların başlaması siber dünyanın devletler ve disiplin için önemli
bir nokta haline dönşmesini sağlamıştır. Sözleşmeler ilk halleri ile kalmamış, zaman
geçtikçe yeni sözleşmeler, toplantılar ve konferanslar düzenlenmeye devam
edilmiştir. Ayrıca her ülke kendisi için ulusal siber güvenlik stratejisi yayımlamaya
48
başlamıştır. Bu da meselenin artık disiplinin içerisinde önemli bir kavram olmaktan
öteye öncelikli alan olmasını sağlamıştır.
49
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÜVENLİK YAKLAŞIMLARINDA YENİ BİR OLGU: SİBER GÜVENLİK
VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
Realistlerde her şeyden önce devletin kendi varlığını sürdürebilmesi için
güvenliğin sağlanmasını ön koşul olarak ifade etmektedirler. Ancak Siber Uzay
olarak ifade edilen alan sadece devletlerden oluşmamaktadır. Keza devlet dışında,
bireyler, şirketler ve kurumlar kısacası hemen hemen internete bağlı tüm yapıların
güvenliğini göz önünde bulundurulmalıdır. Bilhassa birey güvenliği çok önemli bir
durumu teşkil etmektedir. Zira birey güvenliği olmadan devlet güvenliği olmayacağı
anlayışı vardır. Bundan dolayı ki realist akım içerisinde aktör olarak görülmeyenler,
siber uzayda belirtilerek paydaş olarak kabul edilmektedir(Tarhan, 2017a:118). Bu
paydaşların her biri de kendi başına bir güvenlik problemi olabilmektedir.
Güvenlik kavramı tehdit ve risk kavramları ile birlikte ele alınmaktayken
strateji kavramı da büyük ölçüde güvenlik kavramı içinde
değerlendirilmektedir(Dedeoğlu, 2003;56). Dolayısıyla, hedef, risk ve tehdit
kavramları için ‘güvenlik stratejisinin olmazsa olmazları’ denilebilir. Güvenlik
strateji belgesinde ele alınması gereken bir diğer önemli unsur ise, tehdit algılamaları
ve tehdit belirleme sürecidir.
Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra özellikle tehdit olarak görülen
Komünizm son bulmuştur. Ardından Batı’da oluşan birçok düşünce ve teorinin
bunun sonunu ön görememesi önemli bir eksiklik olmuştur. Bu eksikliği güvenlik
alanının yetersiz olmasından kaynaklandığı ifade edilmiştir. Bu durum içinde daha
çok güvenlik içerisinde siyasal, sosyal ve kültürel konuların askeri konular kadar
işlenmemesinden kaynaklandığı ifade edilmiştir. Keza güvenliğin artık Uluslararası
İlişkiler içerisinde eskisi kadar önemli olmadığı, bir daha büyük güvenlik
sorunlarının ortaya çıkmayacağı görüşü benimsenmeye başlanmıştır(Tanrısever,
2010:118). Ancak bu tespitin doğruluk payı tartışmalı bir durum olarak görülebilir.
Çünkü soğuk savaş sonrası güvenlik alanında birçok yeni gelişme ve risklerin ortaya
çıktığı da görülmektedir. Bilhassa her ne kadar güvenlik çalışmalarının çeşitlenmesi
ve daha önemli bir konu haline gelmesi doksanlı yılların başında cereyan etmeye
başladığı fikri hâkim bir görüş olsa da esasında bu durumu ortaya çıkaran fikirlerin
50
varlığı çok daha eskilere uzanmaktadır (Bilgin, 2010:73). Bundan dolayı da bu
çalışmaların azaldığı konusu kabul edilebilir bir durum değildir.
3.1. Güvenliği Çeşitlendirmek
Klasik güvenlik yaklaşımlarında genel olarak devlete karşı herhangi bir risk
ve tehdidi devletin bekası için önlemek gerekiyordu. Bunu da klasik bir bakış açısıyla
askeri imkanların arttırılması, kabiliyet, strateji ve kapasite aracılığıyla yapmak
mümkündü(Baylis, 2008:73). Askeri güvenlik bundan dolayı işlevi yönünden küresel
güvenlik önlemleri içerisinde en önemli ve temel konu olmuştur. Askeri güvenliğin
önemini kaybettiği durumlarda da güvenlik önlemleri ve dengeler bozularak güvensiz
bir ortam oluşmuştur(Dedeoğlu, 2004: 16).
Güvenlik kavramı bir takım durumlarda farklı özellikler gösterebilmektedir.
Bunlardan biri de karşılıklı çıkar ilişkileri içerisinde cereyan eden güvenlik durumu.
Bu güvenlik anlayışının tipik özelliği uluslararası ve ulusal güvenlik arasındaki
uyumun büyük oranda ortadan kalkmasıdır. Güvenlik, klasik anlamdaki toprakların
korunmasından çok daha öteye geçerek içeriği zenginleşip başka faktörlerin de
içerisine eklendiği durum olmuştur. Birey güvenliği daha ön plana çıkarak, devletin
kendi güvenliği ile neredeyse eş bir seviyeye gelerek güç kapasitesi ile ölçülebilir
noktaya ulaşmıştır. Ayrıca karşılıklı çıkar ilişkisi veyahut bağımlılık diye
adlandırabileceğimiz durum içinde toplumların birbiriyle olan iletimi de öncesine
nazaran artmış olup, farklı taleplerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Tam bu
noktada güvenlik, tüm bu ilişkiler bütününde talep karşılanması, yönlendirilmesi
veya risk arz eden taleplerin bertaraf edilmesinde dinamik yapıda bir süreç olmuştur
(Dedeoğlu, 2004:7).
İşin realitesinde günümüz dünyasında yaklaşık 200 den fazla devlet olmasına
rağmen bunların çok az bir kısmı küreselleşme sürecinin imkânlarını avantaja
çevirebilmektedir. Gelişmiş olan sanayi devleti olarak adlandırılan üst düzey
devletler, çok uluslu şirketler politik ve ekonomik menfaaletlerini en üst düzeyde
tutabilmek için kaynaklarını ve güçlerini sahip oldukları son noktada
kullanmaktadır(Yılmaz, 2007:261).
Siber güvenlik başlangıçta sadece teknik boyutlarda ele alınan bir durumken
zamanla stratejik öneme sahip ciddi bir melese haline dönüşmüştür. Özellikle
51
küreselleşme süreci ve teknolojik faaliyetlerin sürekli gelişmesi, yeni teknolojilerin
ortaya çıkmasıyla birlikte devlet ve devlet dışı aktörler bu teknik meseleyi bir güç
unsuruna dönüştürmüştür(Ünver, 2017: 108). Yeni bir güç aracı olarak siber uzay
güvenlik politikalarından stratejik meselelere kadar uzanan geniş bir yelpazede
kullanılmaya başlanmıştır. Gerek devletler için gerekse birey ve devlet dışı aktörler
bu alanda kendileri için bir takım strateji ve hedefler geliştirmeye başlamıştır.
Zamanla kavram internet kullanan herkes için önemli bir soru haline dönüşmüştür.
Ortam içerisinde risk ve tehditlerin her geçen gün artması güvenlik kaygısını da
paralel şekilde arttırmaya başlamıştır(Akyeşilmen, 2016c: 51). Özellikle son yıllarda
meydana gelen küresel terör eylemlerinin siber alanda gerçekleşmeye başlaması bu
alana yönelik çalışmaların acili yetini göstermektedir(Yiğittepe, 2017:76). Tüm bu
ifade edilen olgular klasik güvenlik anlayışının hızlı bir şekilde siber güvenliğe doğru
evrilmesini hızlandırmaktadır. Artık salt askeri ordular güvenliği sağlamakta yetersiz
kalmaya başlamıştır. Bunun yerine birçok devlet siber ordular kurmaya başlayarak,
siber güvenlik bakanlıkları oluşturmaktadır. Güvenlik bir nevi somut olandan soyut
olana doğru harekete geçmektedir. Son olarak önemli olan bir başka husus ise siber
güvenlik için devletlerin işbirliği aracılığıyla siber yönetişimi sağlama çabasıdır.
(Gücüyener, 2016a).
3.2. Klasik Güvenlikten Modern Güvenliğe Doğru Siber Güvenliğin Önemi
Klasik güvenlik anlayışından modern güvenliğe doğru geçişte kuşkusuz en
önemli etkenlerden birisi bilgi ve iletişim ağının gün geçtikçe artan önemiyle Siber
Dünya’ya taşınan rekabet olgusu olmuştur. Siber alanın ulusal ve uluslararası sınırları
dikkate almayan, herhangi bir hukuku da bağlayıcı olarak görmediği çok açıktır.
Siber silahların ve saldırılarının artan oranı, ulus devletlerin veya uluslararası
aktörlerin bu alana yönelik hızla çalışma yapmalarına neden olmuştur. Her aktör
kendi içerisinde siber kapasitesini arttırmaya çalışarak bunu sadece savunma amaçlı
kullanmamaya başlamıştır(Gücüyener, 2016). Başlangıçta, internet genellikle insan
haklarının geliştirilmesi ve korunması için ütopik bir terim olarak tanımlanmıştı.
Demokratikleşmenin ve insan haklarının hayata geçirilmesine yol açarak, tüm bilgiyi
özgürleştiren, bireyleri güçlendiren ve devleti daha şeffaf ve hesap verebilir hale
getirerek zayıflatacak olan bir alanı temsil ediyordu (Akyeşilmen, 2016b: 51). Ancak
52
zamanla bu durumda değişiklik yaşandığı görülmektedir. Süreç güç çatışması halini
almıştır. Güce ilişkin durumu ise şu şekilde ifade edebiliriz: ‘Anarşik ortamda
güvenlik en önemli sorun ve güvenliğin sağlanması sahip olunan güçle doğru orantılı
olduğundan ulusal çıkar güçle özdeşleştirilmiştir’(Ateş, 2009:18). Ulusal çıkarların
sağlanmasında ise temel kritik alt yapılar ve siber güvenliğin geliştirilmesi hususu ön
plana çıkmaktadır.
Klasik güvenlik anlayışlarında kuşkusuz en önemli dönem soğuk savaş
dönemi olarak belirtilebilir. Bu dönemde devletler daha özelinde ABD ve SSCB
olarak ifade etmekte bir sakınca yoktur. Gelen saldırıların genellikle kökenini
tanımlayabilmekte ve buna göre birtakım eylemler içerisine girebilmekteydi.
Veyahut bu saldırıların güvenlik için bir caydırıcı foksiyonu mevcuttu. Ancak siber
alana geçiş sürecinde, gerek ortamın kendine has özelliği gerekse aktör sayısının çok
fazla çeşitlenmesinden dolayı, saldırıların kökenini anlamak oldukça zorlaşmıştır.
ABD örneği üzerinden hareket edilirse, Bate’e göre, bir saldırının failini (ve
sponsorunu) tanımlayamazsa, ekonomik, hukuki, siber ve bir yanıt için diğer tüm
mekanizmalar işe yaramaz hale gelebilmektedir(Bate, 2015). Bu da güvenliğin
sağlanmasının başarısız olduğunu göstermektedir. Oysa anarşik bir yapı da devlet
için en önemli sorun kendi güvenliğini sağlamaktır. Her devler kendi güvenliğini
sağlamakla yükümlü(Ateş, 2009:18) iken bunu başaramadığı takdirde saldırıların
çatışmaya dönüşme ihtimali oldukça yüksektir.
Siber güvenlik alanında Goodman’a göre iki temel problem bulunmaktadır.
Daha doğrusu güvenliği sağlamak amacıyla oluşturulan siber caydırıcılık için
ölçeklenebilirlik ve zamansallık problemi dikkat çekmektedir. Ölçeklendirilebilirlik,
siber âlemin bilinmezliğini ifade etmektedir. Klasik anlamda bir saldırı sırasında
kullanılan askeri mühimmat, nükleer silah veya fiziki olarak kullanılan her şey
tahmin edilebilir düzeyde olmuştur. Saldırının sonucu ve yaratacağı etkileri
öncesinden kestirmek mümkündü. Ancak siber alanda bunu tahmin etmek ve
sonuçlarını kestirmek neredeyse imkânsız olarak gözükmektedir. Ayrıca her devletin
potansiyel sahip olduğu askeri güçleri bilmek mümkün iken günümüzde devlet veya
aktörlerin siber alanda nasıl bir güce sahip olduğunu anlamakta zorlaşmıştır.
Diğer bir problem ise siber saldırıların ani doğasını ifade eden zamansallık
problemidir. Klasik güvenlik biçimlerinde fiziksel dünya öngörülebilir bir yapıda
53
oluşmaktaydı. Saldırıların başladığında uyarıcıların devreye girmesi gibi veyahut
uçak veya füzelerin, fırlatma fotoğraflarının, sınırlara yığılmış tanklardan devletlerin
haberdar olması gibi hususlar mevcuttu. Ancak siber alandaki saldırılar veya virüsler
ile oluşturulan tehditler, dijital sinyaller, ne zaman, nasıl, kime karşı, hangi amaçlarla
kullanıldığı ve diğer siber saldırıların meydana gelebileceğini, fiziksel sinyallerin ne
zaman ve nasıl sağlanabileceğini göstermemektedir. Siber uzay, fiziksel dünya
tarafından sunulanlar gibi açık bir saldırı imzası oluşturmamaktadır (Goodman, 2010:
116).
Nye’ye göre bu kötü bir durum olarak gözükmektedir. Çünkü siber teknoloji,
klasik nükleer gibi güvenlik mekanizmalarının aksine sadece devlete güç vermeyip,
devlet dışı aktörlere de çok fazla güç vermesidir. Bu da artık tehditlerin sadece
devletlerden gelmeyeceğini bireylere kadar uzanan bir tehdit listesinin oluşmasını
sağlamıştır(Nye, 2011:36).
3.3. Uluslararası İlişkilerde Yeni Paradigma
Kullanıcıların, internet ağlarının sağladığı iletişim araçlarından
yararlanabilmeleri beraberinde etik açısından çeşitli ihlalleri de getirmeye
başlamıştır. Bilgilerin ve internet kullanımının artmasıyla birlikte verilerin mekânsal
sınırları ortadan kalkmış, internet ortamında kişisel verileri gözetleyen bir kitle
oluşmuş ve sanal ortamda kullanıcılara ait veriler çeşitli kurumlarda inceleme-eleme
için kıstas olarak kabul edilmeye başlamıştır. Bireylerin rahatsız edici mesajlar
almaları, şahsi sitelerinin hacklenmesi, özel hayata ilişkin kişisel bilgilerinin
çalınması ve zararlı sitelerle paylaşılması, sahte hesaplar vasıtası ile kullanıcıların
kandırılması dijital ortamdaki mahremiyet ihlallerinden bazılarını oluşturmaktadır.
Bu riskler aynı zamanda bir grup kullanıcının hayatını kolaylaştıracak uygulamalara
tereddüt ile yaklaşmasına da sebebiyet vermektedir.
Siber Uzayda kişisel mahremiyetin korunmasının sağlanabilmesinde
teknolojik altyapı, sistem ve kullanıcılar gibi dinamiklerin önemi ön plana
çıkmaktadır. Alanda uzman kişiler tarafından, kullanıcıların güvenliğini önceleyen
sistemlerin oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Sistemlerin işlerliği,
kullanıcıların çeşitli hatalara düşmemeleri açısından bilgi donanımlarının tam olması
gerekmektedir(Uçkan, 2013:i).
54
3.4. Uluslararası Sistem’de Meydana Gelen Siber Güvenlik Durumları
3.4.1. Estonya’ya Yapılan 2007 Siber Saldırısı
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Rusya ve Estonya arasında sürekli
bir anlaşmazlık mevcuttu. Anlaşmazlığın son noktası Estonya’nın 26 Nisan 2007
yılında Tallinn merkezinde bulunan eski Sovyet Asker Anıtını kaldırmasıyla ilişkiler
iyice gerilmiştir. Gece tarih sahnesine Bronz Gece olarak geçmiştir. Tam bu süreçte
yoğun Rus azınlığını da içinde bulunduran Estonya üç hafta süren yoğun siber
saldırılara maruz kalmıştır. Avrupa’nın en güçlü kablo toplumu ve e-devlet
uygulamasının en üst düzeyde olduğu ülkede siber saldırılar hayatı durdurma
noktasına getirmiştir. Saldırıların hedef noktası; Estonya Cumhurbaşkanlığı ve
Parlementosu, Siyasi partiler, hükümete ait tüm bakanlıklar, ülkenin ün büyük üç
haber kuruluşu, en büyük bankası ve iletişimde uzmanlaşmış firmalar vardı.
Saldırı sonrası Estonya Savunma Bakanı Jaak Aaviksoo yaptığı açıklamada;
NATO’nun, açık bir askeri harekât olarak siber saldırıları tanımlamadığını ve bundan
dolayı durumu Kuzey Atlantik Antlaşması'nın V. maddesinin hükümlerine göre veya
başka bir deyişle toplu savunma mekanizmasının, saldırıya uğrayan ülkeye otomatik
olarak uzatılmayacağı anlamına geldiğini ifade etmiştir. Keza NATO savunma
bakanı da yaptığı açıklamada, Siber saldırıyı şu anda açık bir askeri eylem olarak
tanımlayamayız. Ancak, bu konunun yakın gelecekte çözülmesi gerektiğini ifade
etmiştir(The Guardian, 2007). Burada önemli nokta eğer bu saldırı savaş olarak
tanımlansaydı, NATO kollektif şekilde Rusya ile karşı karşıya kalmak zorunda
kalacaktı. Keza Estonya savunma bakanı ilk başta bunu bir savaş olarak kabul ettiğini
ifade etmiştir ancak NATO’dan o şekilde bir geri dönüt asla sağlanmamıştır. Bundan
dolayı yapılan açıklamalar daha ılımlı olarak bir saldırı şeklinde kabul edilip,
araştırılacağı yönünde olmuştur. Aynı şekilde Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov da
iddiaları gerçek dışı olduğunu belirterek Rusya’nın sorumlu olmadığını
açıklamıştır(BBC Türkçe, 2007). Ancak uzmanların yapmış olduğu araştırmalar
gösteriyor ki saldırıların DDos14(Distributed Denial of Service) olarak bilinen
14 Dağıtılmış hizmet reddi (DDoS) saldırısı, birden fazla risk altındaki bilgisayar sisteminin bir
sunucu, web sitesi veya diğer ağ kaynağı gibi bir hedefe saldırdığı ve hedeflenen kaynak kullanıcıları
için hizmet reddine neden olduğu bir saldırıdır. Gelen mesajların, bağlantı isteklerinin veya hatalı
biçimlendirilmiş paketlerin hedef sisteme taşması, yavaşlatmaya, hatta çökmesine ve kapanmasına
neden olur; bu da, yasal kullanıcılara veya sistemlere hizmet vermeyi reddeder. Ayrıntılı Bilgi için
55
yöntemle gerçekleştirilmesidir. Pek çok bilgisayarın ele geçirilip zombi bilgisayar
haline getirilerek yapıldığı ortaya çıkmıştır. Zombi bilgisayarların ise kullanıldığı ana
bilgisayarların Rusya’da olup, programında Kril alfabesiyle yazıldığı tespit
edilmiştir(Clarke, Kanke, 2011:15).
Estonya saldırısı Uluslararası alanda önemli bir soruyu ortaya çıkarmıştır.
Böyle bir durumla karşılaşan devletin nasıl tepki vereceği veya saldırı karşısında nasıl
bir savunma mekanizması oluşturacağını gündeme getirmiştir. Burada cevap
niteliğinde kesinlikle devletlerin sahip oldukları göreceli güçlerinin önemine bağlı
olduğu noktası dikkat çekmiştir. 2007’de meydana gelen olayda Rusya’nın
saldırılarını başlatmasının ardından Estonya’nın doğrudan Rusya Hükümetini
suçlaması iki devletin karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Estonya NATO
üyeliğinden yararlanmak isteyerek kolektif öz savunmasını başlatmak istedi 5.madde
gereği. Lakin NATO Rusya'yı silahlı saldırıyı suçlamaktan kaçındı. Estonya
Savunma Bakanı yaşadığı hayal kırıklığı ile birlikte hizmet etkinliğinin
reddedilmesini doğrudan terörist faaliyetlerle kıyasladı. Saldırının Rusya siber
uzamının içinde yer alan bilgisayarlardan geldiğini ifade etmeye devam etti. Yaşanan
olay NATO veya AB özelinde savaş olarak belirtilmeyip saldırı şeklinde ifade
edilmiştir. Burada savaş olmayışı, önemli ölçüde maddi hasarın oluşmayıp veya
insanların zarar görmemesi şeklinde ifade edildi. Aaviksoo, ne AB ne de NATO'nun
siber savaş olarak nitelendirilebileceğini, ne de bu tür saldırıların başlatılması
durumunda üye devletlerin hakları ile AB ve NATO'nun yükümlülüklerinin neler
olduğunu tanımlayamadığını kabul etti. Siber saldırıların net bir askeri eylem olarak
tanımlamanın zor olduğu açıkça ifade edilmiştir. Kısaca böyle durumlarda
NATO’nun 5.maddesinin otomatik olarak hayata geçeceği anlamına gelmediği ifade
edildi(Farwell, Rohozinski, 2011:32).
NATO ve AB’nin yaptığı açıklamalar gösteriyor ki böyle saldırılar karşısında
devletlerin aslında Siber Alan’ın yaratmış olduğu anarşik ortamdan dolayı yalnız
olduklarını göstermiştir. Halkının yüzde 60’a yakınının günlük ihtiyaçlarının çoğunu
internetten sağladığı, ülkedeki bankacılık işlemlerinin yaklaşık yüzde 96’sının
Bakınız: https://searchsecurity.techtarget.com/definition/distributed-denial-of-service-attack Erişim
Tarihi: 04.01.2018
56
internet üzerinden gerçekleşen Estonya gibi ülkerin böyle saldırılar karşısında ne
denli hezimete uğrayacağı açıkça anlaşılmıştır(Yener, 2015).
3.4.2. Gürcistan’a Yapılan 2008 Siber Saldırısı
Soğuk Savaşın sona ermesiyle dağılan SSCB toprakları içerisinde uzun yıllar
bir takım etnik ve devlet içi sorunların yaşandığı görülmektedir. Bunlardan bir diğeri
de Gürcistan içerisinde bulunan fiili olarak 1991’de bağımsızlaşan ancak uluslararası
arenada halen Gürcistan’a bağlı olduğu kabul edilen Güney Osetya sorunudur. Her
ne kadar Güney Osetya Gürcistan’a bağlı olsa da genel anlamda Rusya’dan oldukça
önemli destek almaktaydı. 2008 ağustos ayına gelindiğinde Güney Osetya bölgesinde
bir takım ayrılıkçı hareketlerin yaşandığı görülmüştür. Gürcistan hükümeti ise bu
ayrılıkçı hareketleri durdurmak amacıyla Osetya bölgesine askeri operasyon
düzenlemeye başlamıştır. Başlanan bu operasyon sonrasında ise Rusya Osetya’ya
destek vererek Gürcistan’a hem askeri hem de siber alanda saldırılar
düzenlemiştir(Tikk, vd., 2008:4).
Gürcistan-Rusya arasındaki savaşın önemli olmasını sağlayan ve diğer klasik
anlamdaki savaşlardan ayıran bazı noktalar bulunmaktadır. Öncelikle Rusya
başlatmış olduğu askeri operasyonları desteklemek için siber saldırılarda
bulunmuştur. Hükümet siteleri ve ticari birçok web sitesine saldırarak savaşı sanal
âleme de taşımıştır(The Sydney Morning Herald, 2008). Esasında askeri saldırılar
başlamadan önce bu saldırılar başlamıştı. Daha savaşın ortaya çıkmasına 20 haftalık
gibi çok uzun bir süre önce Rusya birçok ülkede binlerce bilgisayarı ele geçirerek
Gürcistan’a karşı saldırıları başlatmıştı. Bu süre içinde de Ahbazya ve Osetya
sınırlarına yavaş yavaş asker konuşlandırmaya başladığı açık şekilde
görülmüştür(Newsweek, 2008). Başlangıçtan beri Gürcistan hükümeti Rusya’yı
suçlamıştır. Rusya tarafı bu durumu reddetmek yerine, ‘ülkesi için bir şeyler yapmaya
çalışan insanlar var’ açıklaması ile suçlamaları kabul etme noktasına getirmiştir.
Saldırılar ülkede günlerce internet ulaşımının kesilmesine neden olmuştur. Hatta
elektrik kesintileri de yaşanmış, ülkenin dış dünya ile bağlantısı kesilmeye
çalışılmıştır(The New York Times, 2008). Hâlihazırda saldırılardan bir sene sonra
yapılan detaylı araştırma sonuçları da bu açıklamarı doğrular nitelikte olmuştur.
Saldırıların Rusya’da Rus karşıtı ve anti Rus eylemcilere karşı oluşturulmuş gençlik
57
hareketi tarafından düzenlendiğini açıkça göstermiştir(The Register, 23.03.2009).
Bunun yanı sıra Sank Petersburg merkezli Russian Business Network (RBN) adlı
internet kurumunun Türkiye ve Rusya’daki birçok bilgisayarı ele geçirerek saldırıları
gerçekleştirdiği anlaşılmıştır(Deutsche Welle, 2008).
Saldırıların uluslararası sistemde ve disiplin içerisindeki önemi; ilk kes siber
alanda başlayan saldırıların, silahlı bir çatışmaya dönüşerek savaş şeklini almasıdır.
Daha önce yaşanan birçok saldırı da bu durumun açık şekilde yaşanmadığı
görülmektedir. Ancak Rusya-Gürcistan çatışması silahlı çatışmaya eşlik eden ilk
önemli siber saldırıları temsil etmektedir(Nye, 2008). Rusya siber saldırılar alanında
önemli derecede güçlü bir ülke konumunda bulunmaktaydı. Bu saldırılar Batı ve
dünyanın geneline de açıkça verilmiş bir mesaj olarak algılanabilmektedir. Siber
saldırıların, savaşa dönüşebileceğini kanıtlayan Rus Hükümeti, bunun yanı sıra
caydırıcılık etkisi yaratmak istemiştir. Özellikle Soğuk Savaş sonrasında tekrardan
büyük bir güç olduğunu kanıtlama çabasına girerek, kendi bölgesinde söz sahibi
olduğunu vurgulamıştır. Buna benzer bir olayı da 2009 yılında ABD’nin
Kırgızistan’da askeri üs kurma kararı aldıktan sonra ülkenin 4 önemli servis
sağlayıcısının yoğun saldırılar altında kalması örnek verilebilir(TimeTurk, 2013).
Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde Gürcistan saldırısı caydırıcılık için siber
saldırıların potansiyel bir güç olduğunu göstermiş bulunmaktadır(Goodman,
2010:104).
3.4.3. İran’a Yapılan 2011 Stuxnet Siber Saldırısı
İnternetin yaygın kullanımı ile birlikte sanal dünya da bir takım değişiklikler
ve risklerin ortaya çıktığı aşikârdır. Özünde 1988’de kötü yazılımlar ile bir takım
Disk Operating System (DOS) ve başka kötü amaçlı yazılım sistemleri ile başlayan
küçük boyuttaki kışkırtıcı saldırılar, 2009 yılına gelindiğinde daha önceki birçok
virüs ve saldırıdan çok daha etkili bir boyutta ortaya çıkmıştır. Bir nevi siber alanda
gerçekleştirilen saldırılar içerisinde bir evrim niteliği taşımaktadır(Collins,
McCombie, 2012:80).
Stuxnet saldırısı ismini Stuxnet virüsünden almaktadır. 2009 yılında ABD
tarafından İran nükleer santrallerine karşı yapıldığı belirtilmektedir. Her ne kadar
ABD tarafı saldırıları üstlenmemiş olsa da verilen politik cevaplar ve analizler ABD
58
üzerinden gerçekleştiği argümanını ortaya çıkarmaktadır(Çelik, 2014:144). Saldırı
esasında 2010 yılında fark edilmiştir. İran zenginleştirilmiş uranyum tesislerinde bir
yıl boyunca değiştirilen santrifüjlerin %10’lara ulaşması, sistem içerisinde bir takım
ters giden durumun olduğu fikrini ortaya çıkarmıştır. Ardından yapılan bir yıllık
çalışma sonucu, değişen santrifüjlerin aslında bilgisayar sisteminden gelen bir
arızadan dolayı olduğunu kanıtlamıştır. Bir yıl boyunca neredeyse dünyadaki birçok
bilgisayar güvenliği araştırmacısının, dünyanın ilk yazılı sanal silahı olarak tarihe
dönüşecek bir yazılım parçası olan, o güne kadarki yazılan en karmaşık kötü amaçlı
yazılım olarak tarihe geçecek olan virüsün farkına varmışlardır(Zetter, 2011).
Virüsün saldırı noktası tesisler de bulunan Simatic WinCC Step7 olarak bilinen enerji
üretim ve dağıtımının kontrolü, su, doğal gaz, kanalizasyon sistemleri gibi kritik
altyapıların kontrol edildiği ve izlendiği program olmuştur. Program SCADA15
(Supervisory Control And Data Acquisition) denetleme kontrol ve veri toplama
sistemi olarak bilinmektedir. Ve kritik alt yapılar içerisinde en önemlilerinden
birisidir. Bu da siber alanda gerçekleştirilen bir saldırı ile normal gündelik hayatın
çok ciddi boyutlarda aksayacağını göstermiştir.
Stuxnet virüsü, incelendiğinde fark edildi ki önceki bir çok saldırı veya
virüsten farklı olarak uzak sistemlerden özerk bir şekilde nüfuz etmek ve kontrol
sağlamak için tasarlanmış sofistike bir bilgisayar programı olduğu anlaşıldı. Yani
program öncelikle bilgisayarlara önceden ulaşılmamış güvenlik açıklarına erişerek
şifreleme yoluyla diğer bilgisayarlara erişim sağlamaktadır(Farwell, Rohozinski,
2011:24). Program o kadar güçlü idi ki araştırmalara göre 100.000 den fazla
bilgisayar üzerinden bağlantı sağlamaktaydı(Zetter, 2011). Ancak yapılan araştırma
sonuçları zararın çok büyük derece de olmadığını göstermektedir. Keza İran
hükümeti tarafından yapılan açıklama çok daha küçümsenecek düzeyde bir durum
olduğu yönünde olmuştur(BBC News, 2010).
15 SCADA (denetleyici kontrol ve veri toplama), ekipman kontrolü ve koşullarını kontrol etmek için
uzak konumlardan gerçek zamanlı olarak verilerin toplanması, süreç kontrolü için bir yazılım
uygulama programı kategorisidir. SCADA, enerji santrallerinde, petrol ve gaz rafinasyonu,
telekomünikasyon, nakliye ve su ve atık kontrolünde kullanılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız:
https://whatis.techtarget.com/definition/SCADA-supervisory-control-and-data-acquisition Erişim
Tarihi: 04.03.2018
59
Siber Saldırılar içerisinde en önemlisi olarak ifade edilen Stuxnet saldırısı,
sistemi ele geçirme ve çökertme üzerine yazılmış virüsün, birçok kritik altyapı
içerisinde kullanılan PLC16 devreleri üzerine yoğunlaşması diğer birçok devletinde
böyle bir durumla karşılaşacağı riskini ortaya çıkarmıştır. Bu da Uluslararası İlişkiler
içerisinde devletlerarasında süre gelen güvenlik ikilemi olgusunun halen geçerli
olduğunu göstermektedir. Keza bu durumun klasik güvenlik anlayışında olduğundan
öte bir duruma geçerek daha da güçlendiği şeklinde ifade edilebilir.
John Arquilla, günümüz teknolojisiyle kitlesel ölçekte saldırıların
gerçekleşebileceğini ancak stuxnet ile birlikte sadece enformasyon savaşlarının
olmayacağını bunun yanı sıra fiziki tahribatında verilebileceği vurgusunu
yapmaktadır. Stuxneti diğer birçok program, yazılım veya virüsten ayıran özelliği ise,
diğer birçok saldırı şekli için internete bağlı olmak koşulunun bu program için geçerli
olmamasıdır. Yani herhangi bir veri girişinin bilgisayarı ele geçirip kendisi için
kullanması mümkündür(Elektirik Port, 2011). Aslında siber alanda da meydana gelen
yenilikler bir bakıma güvenlik olgusu içinde değişerek klasikleşmektedir.
Stuxnet saldırının programın özelliği ve kodları yönünde bir inceleme ile
ABD tarafından gerçekleştiği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Ancak ABD hükümeti
bu iddiaları ne kabul etmiştir ne de açıkça yalanlamıştır. Edward Snowden yapmış
olduğu röpartajda açıkça bunun İsrail ile ortak bir saldırı olduğunu ifade
etmiştir(Snowden, 2013). Buna benzer bir açıklama da David E. Sanger tarafından
gerçekleşmiştir. Sanger de aynı şekilde saldırının, Obama tarafından bizzat yürütülen
ve İsrail ile işbirliği içinde hareket edilen bir program olduğunu belirtmiştir(Sanger,
2012).
Stuxnet’in güçlü teknik özellikleri siber tehditlerin daha da güçlenmeye
başlayarak politik ve stratejik amaçlar için kullanılabileceğini göstermiştir.
Devletlerin siber ortamı bir nevi caydırıcı etki sağlamak için kullanmaya başladığı
ifade edilebilir. Caydırıcılık esasında güvenlik ikilemi içerisinde olan devletlerin
16 Programlanabilir mantık denetleyici (PLC), belirli bir görevi yerine getirmek için özelleştirilmiş
talimatlara sahip küçük, modüler bir katı hal bilgisayarıdır. Çok çeşitli endüstriler için endüstriyel
kontrol sistemlerinde (ICS) kullanılan PLC'ler büyük ölçüde mekanik rölelerin, tambur sıralayıcıların
ve kam zamanlayıcıların yerini almıştır.
Ayrıntılı bilgi için bakınız: https://whatis.techtarget.com/definition/programmed-logic-controller-
PLC Erişim Tarihi: 04.03.2018
60
gelebilecek saldırılara karşı kısıtlama getirmek için kullanılan bir araçtır(Korhan,
2016:154). Ancak bazı durumlarda caydırıcılık sadece tehditi önlemek için değildir.
Keza ülke çıkarları ile uyuşmayan ekonomik gelişme veya toplumsal güçlenmenin
önünü kesmek içinde yapılabilmektedir. Fiziksel hasara neden olan ve insanlara zarar
vermeyen siber saldırılar, güç veya silahlı saldırıların kullanımı olarak ele
alınmamıştır. Fakat bir ülkenin finansal sistemi gibi kritik altyapıyı aşağıya çekmek
ve ticarete, ekonomiye, işlere ve yaşamlara ciddi bir şekilde zarar vermek, güç
kullanımı olarak nitelendirilebilir. Bunun herhangi bir füze veya askeri saldırıdan
aslında bağımsız olduğu düşünülemez. Keza ikisinde de büyük ekonomik zararlar
ortaya çıkarak ülkenin gelişmesini engellemeye yöneliktir. Stuxnet saldırısı da
modern anlamda caydırıcılığı en büyük saldırılardan biri olarak belirtilebilir. Program
politik ve stratejik bağlamlarda yarattığı etkiler özelde caydırıcılık alanında oldukça
önemli olmuştur. En önemli husus, siber suç ile devlet eylemi arasındaki
yakınlaşmadır; Bu, devletin siber suç tarafından yönlendirilen teknoloji gelişiminden
yararlandığı yerdir. Devletin bu teknolojiyi kullanma yeteneği olmasa bile, siber
saldırıları yürütmek için üçüncü taraflara sözleşme yapma olasılığı her zaman
vardır(Collins, McCombie, 2012:88).
Özetle yapılan saldırı çıkış kaynağı tam olarak belirlenmemiş olarak ifade
edilse de programın bireyler bazında yapılamayacağı, arkasında devlet gibi önemli
bir gücün olduğu apaçık ortadır. ABD tarafı suçlamaları kabul etmese de durum,
büyük bir egemenlik ihlalini ortaya çıkarmaktadır. Uluslararası Sistemin anarşik
doğası içinde klasik anlamda devletler saldırı kaynaklarını bilerek hareket ederken,
günümüz dünyasında sistem içerisinden gelen saldırılar belirsiz olmaktadır. Bu da
devletlerin önlem alma ve yaptırım uygulama veya saldırı şeklinde cevap vermesinin
önüne geçmektedir. Zaten siber alnın en önemli problemi, gerçekleştirilmiş saldırının
kaynağının nereden geldiği ve kim tarafından gerçekleştirildiğinin
bilinmemesidir(Can, 2014). Bu durumda devletlerin daha fazla güvenlik ikilemi
içerisine girmesine neden olurken, diğer bütün devletleri çıkarına ters düşen risk ve
tehdit şeklinde algılamasına neden olmaktadır. Bundan dolayı da güvensiz bir dünya
düzeni kurulmaya başlamıştır.
61
SONUÇ
Güvenlik belki de ilk insandan günümüze kadar tüm insanlar için önemli bir
konu olmuştur. Buna bağlı olarak insanı ilgilendiren tüm meseleler de güvenlik içinde
ele alınarak öncelikli konular olarak belirtilmiştir. Devletin oluşması her ne kadar bir
doğa durumu olarak ifade edilse de insanın kendi çabaları ile farkında olmadan
yaratmış olduğu bir durum olmuştur. Bundan dolayı insanı ilgilendiren güvenlik
doğrudan devlet için de elzem bir konu haline dönüşmüştür. Günümüze kadar geçen
süre zarfında ise güvenlik daima devlet için anlatılmaya ve tanımlanmaya
çalışılmıştır.
Henüz Uluslararası İlişkiler var olmadan önceki süreçte bile imparatorluk
dönemlerinde güvenlik en hassas konular içerisinde olmuştur. Daha çok toprak
güvenliği olarak ortaya çıkan bu süreç, zamanla sınırların güvenliği ardından
Avrupa’da başlayan devrimler ve ayaklanmalar, insan hakları çalışmaları ile
toplumsal ve birey güvenliğini de içerisine alarak çeşitlenmeye başlamıştır. Ancak
güvenliğe ilişkin yapılan çalışmaların ve somut verilerin ortaya çıkarak bir literatür
oluşması 20. Yüz yıl içerisinde meydana gelmeye başlamıştır. Özellikle dünyanın
bugüne kadar görmüş olduğu iki büyük topyekûn savaşlar bu alandaki çalışmaların
hızlandırılmasına neden olmuştur.
II. Dünya Savaşı sonrası, dünya iki kutuplu sisteme yönelirken başat aktörler
ABD-SSCB olduğu görülmektedir. Bu dönemde güvenlik algısı daha çok
ötekileştirme etrafında Batı-Doğu arasında pozitivizm akımının etkisi içerisinde
cereyan etmiştir. Disiplin içerisinde pratiğin teoriyi oluşturduğu fikrinden yola
çıkarak Realizmde bu dönemde temel düşünce yapısını oluşturmaktadır. Her ne kadar
güvenliğe ilişkin çok dar anlamda tanımlamalar yaptığı görülse de küreselleşme
sürecinin kırılma noktası olan ve disiplin içinde paradigmalar arası tartışma denilen
döneme kadar güvenlik dar anlamdaki tanımlamasıyla işlenmiştir. Dönemin pratiği
olan savaşlar teori olarak Realizm oluşturup güçlendirmiştir. Özelde askeri unsurların
güçlendirilmeye çalışıldığı, nükleer enerjinin potansiyel caydırı etkisinin kullanıldığı,
bir takım örgütler ve ittifakların kurulduğu dönem, her devletin kendine bir tehdit
unsuru oluşturduğu açık şekilde analiz edilmiştir.
Soğuk savaş döneminde realist kesimin söylemlerinin daha kuvvetli olması
bir gerçektir. Ancak onun yanı sıra bir takım farklı düşüncelerde ortaya çıkmaya
62
başlamıştır. Soğuk savaşın sonuna doğru hız kazanmaya başlayan eleştirel fikirler
bunlara örnek verilebilir. Dönemin yaratmış olduğu iki kutuplu sistem içerisindeki
devletleri korkutan denge, diğer birçok devletin de odak noktasını kendi bekalarına
yönlendirmiştir. Bu yönleniş başka fikirlerin çıkışını hızlandırmıştır. Lakin bu
sürecin asıl değişim kaynağı positivizmin dünya genelinde sorgulanarak, güvenliğin
kapsamının genişlemesi şeklinde olmuştur. Başka bir nokta da küreselleşme ve
iletişim teknolojisinin oluşturduğu etkileşim sayesinde askeri dışında olan konularda
tehdit konumuna yükselmeye başlamıştır. Güvenlik artık daha geniş çevrelerden daha
geniş tanımlamalar ile ele alınmaya başlamıştır. Çevre, toplum, ekonomi gibi birçok
konuda tanım içerisine dâhil olmuştur.
21. yüzyıla gelirken soğuk savaş sona ermiş, küresel ortamda aktör çeşitliliği
yaşanarak iki kutuplu sistem son bulmuştur. Bu dönemde güvenlik için en önemli
yeni girdi internet ve teknoloji olmaya başlamıştır. Birçok aktör buna ulaşım
sağlayarak tehdit unsuru haline dönüşmeye başlamıştır. 1999 Kosova savaşı sırasında
kullanılan ilk siber saldırılar artık internet ve siber alanında tehdit olduğunu
göstererek bu alana ilişkin çalışmaların yapılmasını başlatmıştır. 21.yüzyılın hemen
başında 9/11 olayı olarak bilinen ABD’ye karşı yapılan saldırı önemli bir dönüm
noktası oluşturarak güvenliği başka bir boyuta dönüştürmüştür. Ardından küresel
ortamda bu alana yönelik işbirliği ve çalışmalar başlayarak, tehdit unsurları
tanımlanmaya çalışılmıştır. Devletler salt askeri unsurların artık tek tehdit olmadığını
görerek, sanal âleme oldukça önem vermeye başlamışlardır. Siber tehdit ve siber
suçlar ile ilgili sözleşmeler imzalanarak işbirliği yoluna doğru bir hareketlenme
olmuştur. İmzalanan sözleşmelerden sonra devletler kendi ulusal siber strateji
planlarını oluşturmaya başlamış, siber güvenlik birimlerini kurmaya başlamış, siber
alanda çalışacak kişilerin eğitimi ve son olarak siber orduların kurulması için hızlı bir
hareketin içine girmişlerdir. Güvenlik artık klasik anlamdaki yapısından çok farklı
bir duruma dönüşerek soyut alana doğru geçiş sağlamıştır.
Siber saldırılar devletlerin güvenlik içerisinde interneti kritik nokta olarak ele
almasında birkaç nedenin var olduğu görülmektedir. Her şeyde önce siber saldırılar
özellikle caydırıcılık yönünde önemli etkileri ortaya çıkarmıştır. Özellikle Estonya
ve Gürcistan’da hizmet reddi saldırıları bunun açık örnekleri içerisinde
değerlendirilebilir. Meydana gelen siber saldırılar veyahut siber güvenlik açıkları
63
başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin de belirli türden siber saldırılara nasıl cevap
verecekleri konusunda daha net olmaları gerektiğini ima etmektedir. Siber uzayda
caydırıcılık, zorluklar yaratsa da, siber uzaydaki caydırıcılığın fiziksel dünyanın
jeopolitiğine ayrılmaz biçimde bağlı olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, siber
caydırıcılık, gerçek hayatta birçok teorik modelde göründüğünden daha basit
görünmektedir(Goodman, 2010:105). Ancak bu basitlik yine de tam olarak
güvenliğin sağlanması yönünde yeterli bir durumu oluşturmamıştır. Ve güvenlik
ikileminin artmasına neden olurken, her unsur potansiyel tehdit olarak algılanmaya
başlanmıştır.
Siber güvenliğin bütün devletler içinde önemli bir nokta olması ve
çalışmaların hızlı bir şekilde ilerlediği görülmektedir. Ancak gelişen teknoloji
bağlamında ele alındığında çalışmaların yavaş ve eksik olduğu da aşikârdır. İlk siber
saldırılardan günümüze kadar ki süreç analiz edildiğinde saldırıların boyutu ve etkisi
bir hayli büyüdüğü görülmektedir. Hizmet reddi ile başlayan saldırılar, Stuxnet
saldırısı ile bir evrim yaşamış ve fiziksel tahribata neden olabilecek güce ulaşmıştır.
Yani siber alan içerisinde de güvenlik artık klasikleşmeye başlayarak, yeni güvenlik
olgularının ortaya çıkması elzem bir durum olarak görülebilir.
Peki, tüm bu tehdit ve saldırılar dünya geneline yayılmakta iken ne yapılabilir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekirse; siber tehditler ve suçların tamamını ortadan
kaldırmak günümüz şartlarında zor olsa da azaltmak ve etkilerini minimize
edebilmek zor olmayacaktır. Bu alanda güvenliği sağlamak için devletlerin öncelikle
siber etiği sağlamaları gerektiği öne sürülebilir. Siber suçlarla mücadeleye ilişkin
normatif değerlendirmede, evrensel etik kuralları açısından çalışmalar yapılarak bu
konuda eğitimler sağlanabilir. Tamamen önüne geçilmemiş olsa da kısmen fiziksel
ve insan hayatına ilişkin verilecek zararların minimize edilerek önlenmesi mümkün
olabilir.
64
KAYNAKÇA
------ Siber Diplomaside Yeni Dönem: Avustralya Siber İşler Elçisi Atadı,
Siber Bülten, 21.11.2016.
Ağkaya, Onur (2014). İngiliz Okulu Perspektifinden Uluslararası Toplum
Ve Enerji Güvenliği: Enerji Zengini Devletlerin Geçmişteki Ve Geleceğe Yönelik
Muhtemel Dış Politikalarının Değerlendirilmesi. Bilge Adamlar Stratejik
Araştırmalar Merkezi.
Ağkaya, Onur (2016). İngiliz Okulu Ve Uluslararası Toplum Düşüncesi.
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 71, Sayı 4, ss. 1059 – 1089.
Akgül-Açıkmeşe, Sinem (2011). Algı mı,Söylem mi? Kopenhag Okulu ve
Yeni Klasik Gerçekçilikte Güvenlik Tehditleri. Uluslararası İlişkiler, Cilt 8, Sayı
30, ss.43-73.
Akyeşilmen, Nezir (2016). Cybersecurıty And Human Rıghts: Need For A
Paradıgm Shıft?. Cyberpolitik Journal, Vol 1, No 1&2, pp. 38-61.
Akyeşilmen, Nezir (2016). Normatif Teori. (Editörler: Şaban Kardaş, Ali
Balcı), Uluslararası İlişkilere Giriş (5.Baskı), İstanbul: Küre Yayınları.
Akyeşilmen, Nezir (2016, 7 Aralık). Siber Güvenlik ve Özgürlük. İlkses
Gazetesi, Erişim Adresi: http://ilksesgazetesi.com/yazilar/siber-guvenlik-ve-
ozgurluk-3816
Akyeşilmen, Nezir (2017). Rethınkıng Cybersecurıty: A Quıck
Transformatıon. Cyberpolitik Journal, Volume 2, Number 4, pp. 183-191.
Altıner, Müberra (2017). Kripto Para: Bitcoin Ve Uluslararası İlişkiler.
Cyberpolitik Journal, Volume 2, Number 4, ss.130-147.
Arı, Tayyar (2011). Uluslararası İlişkiler Ve Dış Politika (9.Baskı). Bursa:
MKM Yayıncılık.
Ataman, Muhittin (2009). Feminizm: Geleneksel Uluslararası İlişkiler
Teorilerine Alternatif Yaklaşımlar Demeti. Alternatif Politika, Cilt 1, Sayı 1, ss.1-
41.
Ateş, Davut (2009). Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm /
Realizm Tartışması Ve Disiplinin Özerkliği. Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt 10,
Sayı 1, ss.11-25.
65
Ateş, Davut (2013). Uluslararası Politika Dünyayı Anlamak ve Anlatmak.
Bursa: Dora Yayınları.
Aydın, Mustafa (2004). Uluslararası İlişkilerin ‘gerçekçi’ teorisi: kökeni,
kapsamı, kritiği. Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 1, ss.33-60.
Ayhan, Ufuk (2016). Yeni Güvenlik Konsepti Ve Güvenliği Sınır Ötesinde
Karşılama. Güvenlik Çalışmaları Dergisi- Turkish Journal of Security Studies, Cilt
18(3), Volume 18(3), ss. 133-143.
Bakan, Zerrin Ayşe (2007). Soğuk Savaş Sonrasında Yeni Güvenlik
Teorileri ve Türkiye’nin Güvenlik Algılamaları. 21. Yüzyıl Dergisi,
Ekim/Kasım/Aralık, ss. 35-50.
Baldwin, Davıd A. (1997). The Concept Of Security. Review of International
Studies, 23, 5-26.
Bate, Laura K. (2015, 24 Ekim). In Search Of Cyber Deterrence. Erişim
Adresi: https://warontherocks.com/2015/09/in-search-of-cyber-deterrence/ Erişim
Tarihi: 06.01.2018
Baylis, John (2008). Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı.
Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, No 18, ss.69-85.
Baysal, Başar, Lüleci, Çağla (2011). Kopenhag Okulu ve Güvenlikleştirme
Teorisi. Güvenlik Stratejileri, Sayı 22, s.61-96.
BBC News (2010, 26 Mart). Stuxnet Worm Hits Iran Nuclear Plant Staff
Computers. Erişim Adresi: https://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-
11414483
BBC Türkçe (2007, 17 Mayıs). Estonya'ya Siber Saldırı. Erişim Adresi:
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2007/05/070517_estonia_cyber.shtml
Beıdleman, Lıeutenant Colonel Scott W. (2009). Defınıng And Deterrıng
Cyber War. Usawc Strategy Research Project, Erişim Adresi:
http://www.dtic.mil/dtic/tr/fulltext/u2/a500795.pdf
Bıçakcı, Salih (2012). Yeni Savaş ve Siber Güvenlik Arasında NATO’nun
Yeniden Doğuşu. Uluslararası İlişkiler, Cilt 9, Sayı 34, ss. 205-226.
Bıçakcı, Salih (2015). Türkiye’de Siber Güvenlik. EDAM Siber Politika
Kağıtları Serisi, Sayı 1.
66
Bilgin, Pınar (2010). Güvenlik Çalışmalarında Yeni Açılımlar: Yeni
Güvenlik Çalışmaları. SAREM, Cilt 8, Sayı 14, ss. 70-96.
Birdişli, Fikret (2011). Ulusal Güvenlik Kavramının Tarihsel ve Düşünsel
Temelleri. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 31, ss. 149-169.
Blanchard, Eric M. (2003). Gender, International Relations, and the
Development of Feminist Security Theory. Signs, Vol 28, No 4, pp.1289-1312.
Booth, Ken (2007). Theory of World Security. UK: Cambridge University
Press.
Borchgrave, Arnaud de vd (2000). Cyber Threats and Information Security
Meeting the 21st Century Challenge, Center for Strategic and International Studies.
Brauch, Hans Günter (2008). Güvenliğin Yeniden Kavramsallaştırılması:
Barış, Güvenlik, Kalkınma ve Çevre Kavramsal Dörtlüsü. Uluslararası İlişkiler,
Cilt 5, Sayı 18, s.1-47.
Buzan, Barry (2008). Askeri Güvenliğin Değişen Gündemi. Uluslararası
İlişkiler, Cilt 5, Sayı 18, s. 107-123.
Buzan, Barry, Hansen, Lene (2009). The Evolutıon Of Internatıonal Securıty
Studıes. New York: Cambridge University Press.
Buzan, Bary (1983). People, States and Fear: The National Security
Problem in İnternational Relations. Brighton: Harvester Wheatsheaf.
Buzan, Bary (2015). Uluslararası İlişkilerde İngiliz Okulu. (Çeviren: Haluk
Özdemir(, İstanbul: Röle Akademik Yayıncılık.
Can, Murat (2014). Stuxnet Ve Uluslararası Hukuk: Bir Siber Saldırının
Anatomisi. Bilim Ve Gelecek, Sayı 125.
Choucri, Nazli (2012). Cyberpolitics in International Relations. England:
The MIT Press Cambridge, Massachusetts.
Choucri, Nazli, Reardon, Robert (2012). The Role of Cyberspace in
International Relations: A View of the Literature. Paper Prepared for the 2012 ISA
Annual Convention San Diego, CA April 1.
Clark, Ian (2014). Güvenlik Devleti. (Çevirenler: Ali Rıza Güngen vd.),
(Derleyenler: Davıd Held, Anthony Mcgrew), Küresel Dönüşümler Büyük
Küreselleşme Tartışması (2.Baskı). Ankara: Phoenix Yayınevi.
67
Clarke, Richard A., Kanke, Robert K. (2011). Siber Savaş. (Çeviren: Murat
Erduran), İstanbul: İstanbul Kültür Üniversitesi.
Cohen-Almagor, Raphael (2011). Internet History, International Journal of
Technoethics. Vol 2, No 2, pp.45-64.
Collins, Sean, McCombie, Stephen (2012). Stuxnet: The Emergence Of A
New Cyber Weapon And İts İmplications. Journal of Policing, Intelligence and
Counter Terrorism, Vol 7, No 1, pp. 80-91.
Council of Europe(2001, 23 Kasım). Conventıon On Cybercrıme. Erişim
Adresi:http://www.europarl.europa.eu/meetdocs/2014_2019/documents/libe/dv/7_
conv_budapest_/7_conv_budapest_en.pdf
Çelik, Şener (2014). Stuxnet Saldırısı Ve Abd’nin Siber Savaş Stratejisi:
Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanmaktan Kaçınma İlkesi Çerçevesinde Bir
Değerlendirme. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1,
ss. 137-175.
Çınar, Yusuf (2014). Diplomasi. (Editörler: Arif Behiç Özcan, Yusuf Çınar),
Uluslararası İlişkilerin Temel Kavramları, İstanbul: Hükümdar Yayınları.
Daban, Cihan (2016). Siber Güvenlik Ve Uluslararası Güvenlik İlişkisi.
Cyberpolitik Journal, Vol 1, No 1, Ss. 78-94.
Dedeoğlu, Beril (2003). Uluslararası Güvenlik ve Strateji. İstanbul: Derin
Yayınları.
Dedeoğlu, Beril (2004). Yeniden Güvenlik Topluluğu: Benzerliklerin
Karşılıklı Bağımlılığından Faklılıkların Birlikteliğine. Uluslararası İlişkiler, Cilt 1,
Sayı 4, ss.1-21.
Demir, Sertif (2009). Avrupa Güvenlik Mimarisinin Tarihsel Gelişimi Ve
Türkiye’nin Bu Güvenlik Mimarisindeki Yeri. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü
Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı 9.
Demir, Vedat (2012). Kamu Diplomasisi Ve Yumuşak Güç. İstanbul: Beta
Yayıncılık.
Deutsche Welle (2008, 18 Ağustos). Rusya, Gürcistan’ı Sanal Âlemde De
Vurdu. Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/rusya-g%C3%BCrcistan%C4%B1-sanal-
alemde-de-vurdu/a-3575502
68
Devlen, Balkan, Özdamar, Özgür (2010). Uluslararası İlişkilerde İngiliz
Okulu Kuramı: Kökenleri, Kavramları ve Tartışmaları. Uluslararası İlişkiler, Cilt
7, Sayı 25, Bahar, ss. 43-68.
Dunne, Tim (2016). İngiliz Okulu. (Çeviren: Özge Kelekçi), (Editör: Steve
Smıth vd.), Uluslararası İlişkiler Teorileri: Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya
Üniversitesi Kültür Yayınları.
Duygu, Nil (2015, 31 Mayıs). Uluslararası Sistem Açısından Güvenlik ve
Güvenlik Algısında Yaşanan Değişmeler. Tuiç Akademi, Erişim Adresi:
http://www.tuicakademi.org/uluslararasi-sistem-acisindan-guvenlik-ve-guvenlik-
algisinda-yasanan-degismeler/
Emeklier, Bilgehan (2010). Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemin
Analizi, BİLGESAM.
Eralp, Atilla (2016). Uluslararası İlişkiler Disiplininin Oluşumu: İdealizm-
Realizm Tartışması, (Editör: Atilla Eralp), Devlet, Sistem ve Kimlik Uluslararası
İlişkilerde Temel Yaklaşımlar (15.Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
Erskine, Toni (2016). Normatif Teori. (Çeviren: Özge Kelekçi), (Editör:
Tim Dunne vd.), Uluslararası İlişkiler Teorileri, Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya:
Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları.
Ersoy, Eyüp (2015). Realizim. (2.Baskı). (Editör: Ramazan Gözen),
Uluslararası İlişkiler Teorileri, İstanbul: İletişim Yayınları..
Evans, Graham, Nenham, Jeffrey (2007). Uluslararası İlişkiler Sözlüğü.
(Çeviren: Ahsen Utku), İstanbul: Gökkubbe Yayınları.
Farwell, James P., Rohozinski, Rafal (2011). Stuxnet and the Future of
Cyber War. Survival, Vol 53, No 1 pp. 23-40.
Gıbson, William (2016). Neuromancer. (Çeviren: Sergül Oğur), İstanbul:
Altıkırkbeş Yayınları.
Giddens, Anthony (2016). Modernliğin Sonuçları (7.Baskı). (Çeviren: Ersin
Kuşdil). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Goodman, Will (2010). Cyber Deterrence: Tougher in Theory than in
Practice?, Strategic Studies Quarterly, Vol 4, No 3, pp.102-135.
Gray, Colin S. (2013). Makıng Strategic Sense of Cyber Power: Why The
Sky Is Not Falling. Strategic Studies Institute and U.S. Army War College Press.
69
Gücüyener, Ayhan (2016) Stratejik Siber Güvenlik: Uluslararası İlişkiler
Disiplini ile Beraber Bir Okuma. https://tr.linkedin.com/pulse/stratejik-siber-
g%C3%BCvenlik-uluslararas%C4%B1-ili%C5%9Fkiler-ile-bir-gucuyener Erişim Tarihi:
06.02.2018
Gücüyener, Ayhan (2016). 21. Yüzyılda “Siber” Rekabet: Yeni Hedef Kritik
Altyapılar mı?. https://www.linkedin.com/pulse/21-y%C3%BCzy%C4%B1lda-siber-rekabet-yeni-hedef-
kritik-m%C4%B1-ayhan-gucuyener Erişim Tarihi: 06.02.2018
Güntay, Vahit (2015, 14 Aralık). Siber Güvenlik Yeni Bir Zorlayıcı
Diplomasi Aracı Olabilir mi?. Siber Bülten.
Güntay, Vahit (2016). Siber Uzay Ve Güvenlik Politikası Üzerine Teorik Bir
Yaklaşım, Cyberpolitik Journal, Vol 1, No 1, ss: 95-114.
Gürcan, Metin (2012). Bir Önceki Savaş İçin Hazırlanmak: Değişen Küresel
Güvenlik Ortamının Geleneksel Savaş Olgusuna Etkisi. (Editör: Atilla Sandıklı),
Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış Ve Çatışma Çözümleri, İstanbul: Bilgesam
Yayınları.
Gürkaynak, Muharrem, İren, Adem Ali (2011). Reel Dünyada Sanal Açmaz:
Siber Alanda Uluslararası İlişkiler. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi Ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, ss. 263-279.
Hoogensen, Gunhild, Rottem, Svein V. (2004). Gender Identity and the
Subject of Security. Security Dialogue, Cilt 35, Sayı 2, s. 155–171.
Hughes, Christopher W. (2009). Küreselleşme, Güvenlik ve 9/11 Üzerine
Düşünceler. (Çevirenler: Yavuz-İklime Çakır), (Editör: Kudret Bülbül),
Küreselleşme Temel Metinler, Ankara: Orion.
Jane, Murat, Yılmaz, Sait (2016). Richard Rosecrance’in Sistem Yaklaşımı
Temelinde Soğuk Savaş Sonrası Dönem Ve Uluslararası Sistemde İstikrar.
International Journal of Social Sciences and Education Research, Volume 2 (1), ss.
131-143.
Jorgensen, F.Aslı Ergül (2016). İngiliz Okulu. (5.Baskı). (Editörler: Şaban
Kardaş, Ali Balcı), Uluslararası İlişkilere Giriş, İstanbul: Küre Yayınları.
Kara, Mahruze (2013). Siber Saldırılar - Siber Savaşlar Ve Etkileri.
Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.
70
Kara, Oğuz, Aydın, Üzeyir, Oğuz, Ahmet (2016). Ağ Ekonomisinin
Karanlık Yüzü: Siber Terör. 5. İzmit: Bilgi, Ekonomi Ve Yönetim Kongresi,
03/11/2006.
Karabulut, Andaç, Değer, Filiz (2015). Uluslararası İlişkilerde Güvenlik
Kavramı ve Realist Yaklaşım’a Genel Bakış, İGÜSBD, Cilt 2, Sayı 2, ss. 69-79.
Karabulut, Bilal (2014). Birinci Dünya Savaşı ve Uluslararası İlişkilerde
İdealizmin Yükselişi. Akademik Bakış, Cilt 8, Sayı 15, ss. 57-72.
Kardaş, Tuncay (2014). Güvenlik. (Editörler: Şaban Kardaş, Ali Balcı)
Uluslararası İlişkilere Giriş (5.Baskı), İstanbul: Küre Yayınları.
Karimi, Oldouz, Korkmaz, Adem (2013). Kişisel Verilerin Korunması. İnet-
Tr’13, XVIII. Türkiye'de İnternet Konferansı, İstanbul Üniversitesi, , 9-11 Aralık.
Keskin, Şahin (2017). Realizm Ve Liberalizm Işiğinda Siber Savaş Ve
Alternatif Bir Kavram Olarak Siber Bariş’in Değerlendirilmesi. TURAN-SAM, Sayı
35, ss.287-297.
Korhan, Sevda (2016). Uluslararası İlişkilerde Siber Caydırıcılık,
Cyberpolitik Journal, Vol 1, No 1-2, pp:147-162.
Kurnaz, İbrahim Kurnaz(2016). Siber Güvenlik ve İlintili Kavramsal
Çerçeve. Cyberpolitik Journal, Vol 1, No 1, ss. 56-77.
Küçüksolak, Övgü Kalkan (2012). Güvenlik Kavramının Realizm,
Neorealizm Ve Kopenhag Okulu Çerçevesinde Tartışılması. Turan Stratejik
Araştırmalar Merkezi Dergisi, Cilt 4, Sayı 14, s.202-208.
Leiner, Barry M., Cerf, Vinton G., Clark, David D. Clark, vd., (1997). Brief
History of the Internet. Internet Society, https://www.internetsociety.org/internet/history-
internet/brief-history-internet/ Erişim Tarihi: 04.05.2018.
Levent, Yiğittepe (2017). Avrupa Birliği’nde Güvenlik Politikaları ve
Arayışları, Kavram, Kuram ve Uygulama. İstanbul: Cinius Yayınları.
Linklater, Andrew (2013). İngiliz Okulu. (Çevirenler: Muhammed Ağcan,
Ali Aslan), (Editörler: Scott Burchıll vd.), Uluslararası İlişkiler Teorileri(4.Baskı).
İstanbul: Küre Yayınları.
Machıavellı, Nıccolo (2011). Prens. (Çeviren: Murat Satıcı), İzmir: İlya
yayın evi.
71
Maslow, Abraham Harold (1943). İnsan Motivasyonu Teorisi, Aslen
Psikolojik İnceleme, Sayı 50, s.370-396.
Mavzer, Şener (2014, 19 Kasım). Siber Suçlarla Mücadelede Uluslararası
İşbirliği. Erişim Adresi: http://cybercrimesmavzer.blogspot.com/2014/11/siber-
suclarla-mucadelede-uluslar-arasi.html
Michael, Banks (1985). The Inter-Paradigm Debate. Der: M. Light, A. J. R.
Groom, International Relations: A Handbook of Current Theory, London: Pinter
Publishers.
Newsweek (2008, 22 Ağustos). How Russia May Have Attacked Georgia’s
Internet. Erişim Adresi: https://www.newsweek.com/how-russia-may-have-
attacked-georgias-internet-88111
Nye, Joseph S. (2008, 10 Aralık). Cyber Insecurity, Project Syndicate.
ErişimAdresi:https://www.projectsyndicate.org/commentary/cyberinsecurity?a_la=nglish&a_d=
5366089a1a91c10c78bfed32&a_m=&a_a=click&a_s=&a_p=%2Farhive&a_li=cyber-
insecurity&a_pa=&a_ps=&barrier=accesspaylog Erişim Tarihi: 05.02.2018
Nye, Joseph S. (2010). Cyber Power. Belfer Center for Science and
International Affairs.
Nye, Joseph S. (2011). Nuclear Lessons for Cyber Security?. Strategic
Studies Quarterly, pp. 18-38.
Öğün, M. Nesip, Kaya, Adem (2013). Siber Güvenliğin Milli Güvenlik
Açısından Önemi Ve Alınacak Tedbirler. Güvenlik Stratejileri Dergisi, Cilt 9, Sayı
18, ss. 145-181.
Önaçan, Mehmet B. K., Atan, Hasan (2016). Siber Güvenlikte Lisansüstü
Eğitim: Deniz Harp Okulu Örneği. Trakya University Journal of Engineering
Sciences, Cilt 17, Sayı 1, ss.13-21.
Özcan, Arif Behiç (2011). Uluslararası Güvenlik Sorunları ve ABD'nin
Güvenlik Stratejileri. Selçuk Üniversitesi İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar
Dergisi, ss:445-465.
Özdemir, Haluk (2008). Uluslararası İlişkilerde Güç: Çok Boyutlu Bir
Değerlendirme. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 63-3, ss. 113-144.
Özger, Özgün (2016). Gözetim Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve
Elektronik Gözetim. Cyberpolitik Journal, Vol 1, No 1&2, ss. 11-37.
72
Özlük, Duygu, Doğan, Fazlı (2016). Feminist Uluslararası İlişkiler Ve
Uluslararası İlişkiler Eleştirisi: Cinsiyet, Devlet Ve Güvenlik. Selçuk Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Sayı 32,
ss. 43-60.
Özlük, Erdem (2007). Feminist Yaklaşım. Der: Haydar Çakmak,
Uluslararası İlişkiler “Giriş, Kavram ve Teoriler”, Ankara: Platin Yayınları.
Özlük, Erdem (2014). Uluslararası İlişkilerde Devlet: Tanım, Teori ve
Devlet İstisnacılığı (2. Baskı), Konya: Çizgi Kitabevi.
Palabıyık, Mustafa Serdar (2015). İngiliz Okulu. (Editör: Ramazan Gözen),
Uluslararası İlişkiler Teorileri, İstanbul: İletişim Yayınları.
Sancak, Kadir (2013). Güvenlik Kavramı Etrafındaki Tartışmalar Ve
Uluslararası Güvenliğin Dönüşümü. KTÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 6, ss. 123-
134.
Sancar, Gaye Aslı (2012). Kamu Diplomasisi Ve Uluslararası Halkla
İlişkiler. İstanbul: Beta Yayıncılık.
Sander, Oral (2012). Siyasi Tarih: 198-1994 (21.Baskı). Ankara: İmge
Kitabevi.
Sandıklı, Atilla, Emeklier, Bilgehan (2011). 21. Yüzyılda Yeni Güvenlik
Anlayışları ve Yaklaşımları. İstanbul: BİLGESAM Yayınları
Sandıklı, Atilla, Emeklier, Bilgehan (2012). Güvenlik Yaklaşımlarında
Değişim ve Dönüşüm, Der: Atilla Sandıklı, Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış
Ve Çatışma Çözümleri. İstanbul: BİLGESAM Yayınları.
Sandıklı, Atilla, Kaya, Erdem (2013). Barış Kavramına Teorik Yaklaşımlar
ve Küresel Yönetişim. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi. Cilt
12, Sayı 23, ss. 59-79.
Sanger, David E. (2012, 1 Haziran). Obama Order Sped Up Wave of
Cyberattacks Against Iran. The New York Times, Erişim Tarihi: 04.03.2018
Schmıdt, Brian C. (2016). Ulusal Güvenliğin Önceliği. (Çeviren: Nasuh
Uslu), (Editörler: Steve Smıth vd.), Dış Politika Teoriler, Aktörler, Örnek Olaylar,
İstanbul: Röle Akademik Yayıncılık.
73
Serdar, İskender (2015). Neorealizm, Neoliberalizm, Konstraktivizm Ve
İngiliz Okulu Modellerinde Uluslararası Sistemsel Değişikliklere Bakış. The
Journal Of Europe - Middle East Social Science Studies, Cilt 1, Sayı 1, Ss: 14-38.
Seren, Merve (2016). Siber Tehditlerle Mücadelede Farkındalık Ve Hazırlık.
Amkara: SETA Analiz, Sayı 183.
Snowden, Edward (2013, 8 Temmuz). The NSA and Its Willing Helpers,
Spıegel Online. Erişim Adresi: http://www.spiegel.de/international/world/interview-with-
whistleblower-edward-snowden-on-global-spying-a-910006.html
Sönmezoğlu, Faruk (2002). Uluslararası İlişkilere Giriş. İstanbul: Der
Yayınları.
Sönmezoğlu, Faruk (2010). Uluslararası İlişkiler Sözlüğü. İstanbul: Der
Yayınları.
Sönmezoğlu, Faruk (2010). Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi.
İstanbul: Filiz Kitabevi.
Starr, Stuart H. (2006). Towards an evolving theory of cyberpower.
(Editörler: Czosseck, C., Geers, K.), The Virtual Battlefield: Perspectives on Cyber-
Warfare, pp. 18–52. Amsterdam: IOS Press.
Şahinaslan, Önder (2013). Siber Saldırılara Karşı Kurumsal Ağlarda Oluşan
Güvenlik Sorunu Ve Çözümü Üzerine Bir Çalışma. Doktora Tezi, Edirne.
Şeyşane, Volkan (2013). İki Savaş Arası Dönemde Uluslararası Toplum ve
Çatışma: İngiliz Okulu Perspektifinden Mançurya Krizini Anlamak. Barış
Araştırmaları Ve Çatışma Çözümleri Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, ss: 16-31..
T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Ulusal Siber Güvenlik
Stratejisi ve 2013-2014 Eylem Planı,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/06/20130620-1-1.pdf Erişim Tarihi:
10.12.2018
Tanrısever, Oktay F. (2010). Güvenlik. (Editör: Atilla Eralp), Devlet ve Ötesi
(5.Baskı),İstanbul: İletişim Yayınları.
Tarhan, Kamil (2017). Siber Uzayda Realist Teorinin Değerlendirilmesi.
Cyberpolıtık Journel, Volume: 2, Number: 3, ss: 105-124.
74
Tarhan, Kamil (2018). Uluslararası İlişkilerde Yeni Bir Güvenlik Anlayışı:
Siber Güvenlik ve Siber Politika. 11-14 Mayıs, İstanbul: II. İstanbul Boğaziçi
Uluslararası Siber Politika Ve Siber Güvenlik Konferansı Özet Kitapçığı.
Taş, Gün (2016). Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal
Analizi, Tarihsel Süreçleri Ve Dönüşümleri. Akademik Hassasiyetler, Cilt 3, Sayı 5,
ss.163-176.
The Guardian (2007, 17 Mayıs). Russia Accused Of Unleashing Cyberwar
To Disable Estonia, Erişim Adresi:
https://www.theguardian.com/world/2007/may/17/topstories3.russia
The New York Times (2008, 12 Ağustos). Before the Gunfire, Cyberattacks.
Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2008/08/13/technology/13cyber.html
The Register(2009, 23 Mart). Russian Spy Agencies Linked to Georgian
Cyber-Attacks. Erişim Adresi:
https://www.theregister.co.uk/2009/03/23/georgia_russia_cyberwar_analysis/
The Sydney Morning Herhald (2008, 12 Ağustos). Georgian Websites
Forced Offline İn 'Cyber War' Erişim Adresi:
https://www.smh.com.au/technology/georgian-websites-forced-offline-in-cyber-
war-20080812-gdsqac.html
Tickner, J. Ann (1999). Searching for the Princess? Feminist Perspectives in
International Relations. Harvard International Review, Cilt 21, Sayı 4, ss.44-48.
Tickner, J. Ann (2005). Gendering a Discipline: Some Feminist
Methodological Contributions to Interntional Relations. Signs: Journal of Women
in Culture and Society, Cilt 30, No 4, ss. 2173-2188.
Tickner, J. Ann Tickner, Sjoberg, Laura (2010). Feminizm, (Çeviren: Özge
Kelekçi), (Editörler: Tim Dunne vd.), Uluslararası İlişkiler Teorileri Disiplin ve
Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları.
Tikk, Eneken, vd. (2008). Cyber Attacks Against Georgia: Legal Lessons
Identified. Tallinn: Cooperative Cyber Defence Centre of Excellence.
TimeTurk (2013, 17 Ocak). Siber Âlemin ‘Kanlı’ Savaşları. Erişim Adresi:
https://www.timeturk.com/tr/2013/01/17/siber-alemin-kanli-savaslari.html
Toklu, Vefa (2004). Uluslararası İlişkiler (2.Baskı). Ankara: İmaj Yayınevi.
75
Tuncay, Hidayet (2017). Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimleri Terimler
Sözlüğü. İstanbul: Yalın Yayıncılık.
Tür, Özlem, Koyuncu, Çiğdem Aydın (2010). Feminist Uluslararası İlişkiler
Yaklaşımı: Temelleri, Gelişimi, Katkı ve Sorunları. Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, No
26, ss.3-24.
Türk Dil Kurumu,
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5
b3df6be141d72.60530541 Erişim Tarihi: 05.03.2017
Uçkan, Özgür (2013, 15 Eylül). İnternet, Mahremiyet ve Kişisel Verilerin
Korunması, Erişim Adresi: https://www.evrensel.net/haber/67935/internet-mahremiyet-
ve-kisisel-verilerin-korunmasi
Ullman, Richard H. (1983). Redefining Security. İnternational Security, Vol
8, No 1, pp: 129-153.
Ünver, Gül Nazik (2017). Ulusal Siber Güvenlik Strateji Belgelerinde İnsan
Hakları. Cyberpolitik Journal, Volume 2, Number 4, ss. 104-129.
Ünver, H. Akın (2017). Bilişimsel Diplomasi, Siber Politikalar ve Dijital
Demokrasi, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi, Sayı 3.
Ünver, Mustafa, Canbay, Cafer (2010). Ulusal Ve Uluslararası Boyutlarıyla
Siber Güvenlik. Elektrik Mühendisliği, 438. sayı, ss. 94-103.
Wivel, Anders (2011). Security Dilemma, International Encyclopedia of
Political Science, Thousand Oaks: Sage.
Wolfres, Arnold (1952). National Security as an Ambiguous Symbol.
Political Science Quarterly. Cilt 67. ss. 481-502.
Yener, Yavuz (2015, 26 Nisan). 8. Yılında Estonya Saldırılarına Çok
Boyutlu Bir Bakış. Siber Bülten.
Yılmaz, Ercan Nurcan, Ulus, Halil İbrahim, Gönen, Serkan (2015). Bilgi
Toplumuna Geçiş Ve Siber Güvenlik. Bilişim Teknolojileri Dergisi, Cilt 8, Sayı 3,
ss. 133-146.
Yılmaz, Muzaffer Ercan (2009). Soğuk Savaş Sonrasında “Yeni Dünya
Düzeni”. Akademik Bakış, Sayı 17.
Yılmaz, Onur (2017). Küreselleşme Sürecinde Dönüşen Güvenlik Algısı Ve
Siber Güvenlik. Cyberpolitik Journal, Volume 2, Number 4, ss. 22-43.
76
Yılmaz, Sait (2007).Türkiye İçin Yeni Bir Güvenlik Konsepti İhyiyacı.
Bölgesel Sorunlar Ve Türkiye Sempozyumu: 12-13 Kasım 2007, K.Maraş Sütçü
İmam Üniversitesi Yayın No: 131, ss. 258-278.
Yurdusev, A. Nuri (2016). Uluslararası İlişkiler Öncesi, Der: Atilla Eralp,
Devlet, Sistem ve Kimlik Uluslararası İlişkilerde Temel Yaklaşımlar(15.Baskı)
İstanbul: İletişim Yayınları.
Yücel, Gökhan (2016). Dijital Diplomasi. TRTAkademi, Cilt 1, Sayı2,
ss.748-760.
Zetter, Kım (2011, 7 Aralık). How Digital Detectives Deciphered Stuxnet,
the Most Menacing Malware in History. Erişim Adresi:
https://www.wired.com/2011/07/how-digital-detectives-deciphered-stuxnet/all/
Erişim Tarihi: 03.03.2018
Zora, Kadir (2015). Güvenlikleştirme: Hukuksal Meşruiyetten Siyasal
Meşruiyete Evrilme Ve Kopenhag Okulu. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, Cilt 23, Sayı 2.
İnternet Kaynakları
http://shiftdelete.net/deep-web-hakkinda-her-sey-bolum-1-61937 Erişim
Tarihi:10.12.2017
http://www.chip.com.tr/haber/bitcoin-nedir-ne-ise-yarar_44828.html
Erişim Tarihi: 10.07.2018
http://www.elektrikport.com/teknik-kutuphane/siber-savaslar-
stuxnet/4383#ad-image-0 Erişim Tarihi: 04.03.2018
https://dijilopedi.com/2018-internet-kullanimi-ve-sosyal-medya-
istatistikleri/ Erişim Tarihi: 30.04.2018
https://searchsecurity.techtarget.com/definition/distributed-denial-of-
service-attack Erişim Tarihi: 04.01.2018
https://siberbulten.com/uluslararasi-iliskiler/abdden-sonra-almanya-
secimleri-de-hackerlarin-hedefinde/ Erişim Tarihi:11.12.2017
https://whatis.techtarget.com/definition/programmed-logic-controller-PLC
Erişim Tarihi: 04.03.2018
https://whatis.techtarget.com/definition/SCADA-supervisory-control-and-
data-acquisition Erişim Tarihi: 04.03.2018
77
https://www.cia.gov/library/readingroom/docs/1947-07-26.pdf Erişim
Tarihi: 24.04.2018
https://www.theguardian.com/books/2011/sep/22/william-gibson-beyond-
cyberspace Erişim Tarihi: 12.01.2018
https://www.usg.edu/galileo/skills/unit07/internet07_02.phtml
Erişim Tarihi: 30.04.2018
http://www.karar.com/gorusler/devletler-siber-gucu-nasil-kullaniyor-
301080# Erişim Tarihi: 06.03.2018
https://whatis.techtarget.com/definition/deep-Web Erişim Tarihi:
15.03.2018
https://whatis.techtarget.com/definition/TOR-third-generation-onion-
routing Erişim Tarihi: 15.03.2018