usulÜnde bÜtÜnlÜk sorunu* adli ve farkli...

17
USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU"* ADLI VE FARKLI Some Rejlections on the Article "The Problem of Unity in Tafsir Methodology" and a Different Approach Dr. Halis ALBAYRAK A. Ü. ilahiyat Fak. Görevlisi Soo gündeminden hiç müslümanlar soo derece önemli bir Ancak tabiidir ki vahyin ilahi hissedil- mesi, ve onun yerinin belirlenmesi, ne ve daha önemlisi bir Kur'an sahip icap gibi hassas yönelik gayretiere Bu hedefe yönelik hedefleri nokta-i nazanndan bir mecrada söylemek için vakit henüz erken gibi görünüyor. konusunda ilerisi için olumlu sinyaller veren ciddi ve va kOr yeni metodik söyleyebiliriz. Gerek Arap aleminde, gerek Türkiye'de ve gerekse bölgelerinde ilgili daha az olsa da- sözünü metodik yine de bir yekün etmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu, 2 M.Mahmud ei- Hicazf ve Emin gelen ilk isimlerdir. Doç.Dr. Mevlüt Güngör 5 da gerekir. Esasen özellilde Türkiye'de, akademik çevrenin da bu konu üzerinde kafa yar- ve fikir ürettiklerini bilmekteyiz. 6 Bu arada ilim Doç.Dr. Alparslan de bu kervana görmekteyiz. Biz bu onun, Tefsir Usulünde Bütünlük Sorunu makalesini tenkitçi bir gözle Esasen beni bu konuda yazmaya sevkeden en büyük amil, -itiraf etmeliyim ki-, konuyla doktora tezim monasetietiyle I. USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI A. Makalesinin Takdir Edilecek Yanlan Üzerine Birkaç Söz Her§eyden önce bu makalesiyle, gözet- menin önemini dile getirmesi ve bu konuda metod onun takdir edilmesi için kafidir. Konu gerçekten, sadece müslümanlar bütün önem Çünkü mesele, daha iyi ve vabyin ., onun zihnf ve uygun biçimde sunulabilmesidir. bUtOnlUk konusundaki tespitlerine ve önerilerine temelde söyleyebiliriz. Çünkü o, temelde, .edilmesinin ve onun terkipçi bir uzak bir biçimde mahzur- etmekte; göre, Kur'an içinde ele üzerinde Rivayet-Dirayet tefsirlerinde, belli konularda, bir bütün olarak Makale, Doç. Dr . Alparslan ait Dergisi'nin 3. Cilt 3. . 1. Ana Konulanyla çev. Alparslan Ankara 1987; Islam (özellikle bölümü). 2. ve çev. Süleyman, Ankara 1975. 3. Kahire 1970. 4. '7efsir ve Tefsirde EdebfTefsir Metodu", çev. Güngör, Mevlüt, Dergisi C: ll, 7 5. '7efsirde Konulu Tefsir Dergi, Cilt ve 6. Bize göre her ne kadar il mf yeterli denebilecek bir seviyede olmasa da, :- takibedebildigimiz kadanyla - mesela Kalem Der- gisi'nde zaman zaman konuyla ilgili metodik 7. Söz konusu tezin Kur'an'la Tefsiri"dir. Tezin özellikle ve birinci bölümü, Kendi Bütünlügü loumal Research VoL· 4, No: 3, July 1990

Upload: doanxuyen

Post on 10-May-2018

232 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

"TEFSİR USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU"* ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ VE FARKLI BİR YAKLAŞlM

Some Rejlections on the Article "The Problem of Unity in Tafsir Methodology" and a Different Approach

Dr. Halis ALBAYRAK

A. Ü. ilahiyat Fak. Arş. Görevlisi

GIRIŞ

Soo yıllarda Kur'an'ıo, isıarn Dünyasının gündeminden hiç iomeyişi, şüphesiz müslümanlar açısından soo derece önemli bir gelişmedir. Ancak tabiidir ki vahyin ilahi soluğunun insanoğlunca hissedil­mesi, duyulması ve onun varlık dünyasındaki yerinin belirlenmesi, Kur'an'ın ne olduğu, nasıl an13§ılması gerektiği ve daha önemlisi nasıl bir Kur'an anlayışına sahip olunması icap ettiği gibi hassas konularıo ara§tırılmasına yönelik gayretiere bağlıdır.

Bu hedefe yönelik çabaların, Kur'an'ın hedefleri nokta-i nazanndan sağlıklı bir mecrada yürüdüğünü söylemek için vakit henüz erken gibi görünüyor. Yalnız, Kur'an'ın nasıl yorumlanması gerektiği konusunda ilerisi için olumlu sinyaller veren ciddi ve va kOr yeni metodik arayışların olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gerek Arap aleminde, gerek Türkiye'de ve gerekse dünyanın çeşitli bölgelerinde -Kur'an'ın muhtevasıyla ilgili çalışmalardan sayıca daha az olsa da- sözünü ettiğimiz metodik arayışlar, yine de ka1d~ değer bir yekün teşkil etmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei­Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza gelen ilk isimlerdir. Ayrıca Doç.Dr. Mevlüt Güngör5 adını da hatırlamak gerekir. Esasen özellilde Türkiye'de, akademik çevrenin dışındaki insanlarımızın da bu konu üzerinde kafa yar­duklarını ve fikir ürettiklerini bilmekteyiz.6 Bu arada değerli ilim adamı Doç.Dr. Alparslan Açıkgenç'in de bu kervana katıldığını görmekteyiz. Biz bu yazımııda

onun, Tefsir Usulünde Bütünlük Sorunu adlı

makalesini tenkitçi bir gözle değerlendirrneğe çalışacağız. Esasen beni bu konuda yazmaya sevkeden en büyük amil, -itiraf etmeliyim ki-, konuyla doktora tezim m onasetietiyle ilgilenmiş olmamdır?

I. 'TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞPNDÜRDÜKLERİ

A. Sayın Açıkgenç'in Makalesinin Takdir Edilecek Yanlan Üzerine Birkaç Söz

Her§eyden önce Sayın Açıkgenç'in, bu makalesiyle, Kur'an'ın anlaşılmasında bütünlüğü gözet­menin önemini dile getirmesi ve bu konuda metod geliştirrneğe çalışması, onun takdir edilmesi için kafidir. Konu gerçekten, sadece müslümanlar açısından değil, bütün insanlık açısından önem taşımaktadır. Çünkü mesele, Kur'an'ın daha iyi anla§ılması ve vabyin.,

.asrımızın insanına, onun zihnf işleyişine ve yapısına

uygun biçimde sunulabilmesidir.

Sayın Açıkgenç'in, bUtOnlUk konusundaki çıkışına, bazı tespitlerine ve önerilerine temelde katıldığımızı

söyleyebiliriz. Çünkü o, temelde, Kur'an'ın

bütünlilğünün gözardı .edilmesinin ve onun terkipçi bir yalda§ımdan uzak bir biçimde yorumlanmasının mahzur­larına işaret etmekte; Kur'an 'ın , konularına göre, Kur'an bütünlüğü içinde ele alınmasının gerekliliği üzerinde durmaktadır. SayınAçıkgenç, Rivayet-Dirayet tefsirlerinde, belli konularda, Kur'an'ın bir bütün olarak

• Makale, Doç. Dr. Alparslan Açıkgenç'e ait olupİsiiJm!Arapınnalar Dergisi'nin 3. Cilt 3. Sayısında neşredilmiştir . 1. Ana Konulanyla Kıu'an, çev. Açıkgenç, Alparslan Ankara 1987; Islam andModmıity (özellikle giriş bölümü). 2. Kıu'an'daAllah ve İnsan, çev. Ateş, Süleyman, A.Ü.İ.F.Y. Ankara 1975. 3. e/-Vahdetu'l-Mı:vdtJiyyefi'I·Kur'ani'I-Kfflm, Kahire 1970. 4. '7efsir ve Tefsirde EdebfTefsir Metodu", çev. Güngör, Mevlüt, İslamf Araştırmalar Dergisi C: ll, Sayı 7 5. '7efsirde Konulu Tefsir Metodu~. Aynı Dergi, Cilt ve Sayı. 6. Bize göre her ne kadar il mf açıdan yeterli denebilecek bir seviyede olmasa da,:-takibedebildigimiz kadanyla - mesela Kalem Der­

gisi'nde zaman zaman konuyla ilgili metodik yaklaşırnlara rastlamaktayız. 7. Söz konusu tezin adı: "Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri"dir. Tezin özellikle giriş ve birinci bölümü, Kur'arı'ın Kendi Bütünlügü İçinde

Anlaşılması hakkındadır.

loumal oflslıımic Research VoL· 4, No: 3, July 1990

Page 2: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

204 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

göroşanon ne olduğunun sergilenernediğini ifade ettik­ten sonra §Oy!~ devam etmektedir:

"İşte bu durumda nazari bOtOnlüğOn önemi ortaya çıkar. ÇünkO nazari olarak ve bir bütün halinde yapılan böyle bir çalışma, Kur'an'ın o konudaki görOşOnü sistem­li bir şekilde ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek: tarzd<ı hem de yeterli olarak açık:layabilmektedir. İşte Kur'an'ın bu şekilde bir bütün olarak ele alınmasına bir tefsir usulü (metodu) olarak nazarf bUtOnlUk denmek-tedir".8 ·

Diğer taraftan Sayın Açıkgenç, uygulamalı kısımda ayetleri yorumlarken yer yer Kur'an'ın bakış açısını

başarılı bir şekilde yakalamakla ve sunmaktadır. Mesela Kur'an'ın, insanları içe dönmeye yönlendirdiğini dile getirirken §Oyle demektedir:

"Dikkat edilirse gerek önyargıyı temizlernede gerekse kötO hasletleri kaldırınada Kur'an'ın metodu, içe dönmeyi teklif etmektedir. Bu içe dönme, dünyadan ilişiğini kesme anlamında değildir. Ancak kendi benliğimize dönmek ve kendi mahiyetimizi anlamaya çall~mak söz konusudur. Bu yazden gaybı anlamak için gerelcen ön şart, nefsimizin tahlil edilmesidir..."

9

BUtUn bunlar bir yana, Sayın Açıkgenç'in,

Kur'an'ın BUlünlüğü gibi önemli bir konuda görUş, tes­bit ve önerilerini ilim aleminin görüşlerine açık bir biçimde sunması da bizce şayan-ı takdirdir. Ancak bu takdire değer yanlarının yanında makalenin tenkide açık bazı noktaları da bulunmaktadır.

B. Makale lle İlgili Eleştiri Noktaları

1. Kavramlarla İlgili Sıkıntılar

Şunu kabul etmek gerekir ki, herhangi bir konu

hakkında yeni bir teori geliştiriliyorsa özellikle kavram­ların yerli yerinde kullanılamaması ihtimali daha da

artar. Sayın Açıkgenç'jn makalesinde de yer yer de olsa kavramsal tutarsızlıklara rastlanıldığını söylemek

mümkün.

Söz konusu sıkıntılara, makalenin adıyla başlamak istiyoruz. Herşeyden önce şunu söylemek gerekir ki, 'Tefsir UsOIU", bir kavramdır ve konuyla ilgili olanların zihinlerinde ·çağrıştırdığı bir muhtevası vardır. Bu kav­ram, tarihi süreç içerisinde İstarn Alimlerince bulunmuş, bir disipline ad olarak verilmiş ve bu adla eserler vücuda getirilmiştir. 10 Bu eseriere baktığımızda, tefsir-te'vil, kıraat, nasih-mensOh, muhkem-müteşabih, mucmel­mübeyyen, re'y ile tefsir, garibu'l-Kur'an vb. gibi

8. Bkz. İs14mt Araştımıalar Dergisi İli, S. 7, s. 96.

Kur'an'ın anlaşılması için sahip olunması gereken ön bil­giler ve Kur'an tersirlerinde karşılaşılan problemler ele alınmaktadır. Dolayısıyla "Tcfsir Usulü" denilince ilk bakışta akla bunlar gelir. Sayın Açıkgenç'in makalesine baktığımızda onun, bilinen anlamıyla bir Tefsir Usulü'yle hiç . ilgilenmediğini görmekteyiz. Kendisi, makalesinde, "munfasıl" ve "muttasıl bUtünlük" adı

altında "fatiha"dan başlayarak "nAs" suresiyle biten tefsir geleneğinin yerleşik metodundan bahsetmekte ve bilahare "nazari bütünlük" adı altında, Kur'an'ın,

konularına göre tefsirini öngörmektedir. Bu durumda kendisi, "Tefsir UsOIO" kavramından farklı birşey an­lamaktadır. Dolayısıyla oturmuş bir kavramı tersyüz et­mekte ve ona başka bir anlam yüklemektedir. Ama bunu yaparken en azından okuyucuya, "Tefsir Usulü" kavramının içini boşaltıp, onu yeni bir muhteva ile dot­durduğunu açıklaması gerekirdi. Okuyucu ilk etapta, bilinen "Tefsir UsOIU"nde Bütünlük Sorunu gibi bir muhteva beklerken, birdenbire çok daha başka birşeyle karşılaşıyor. Belki Sayın Açıkgenç bu tavrıyla ''Tefsir UsOiü" 'diye bir olguyu, taptancı bir anlay•şla yok saymış da olabilir. Bu konuda kendisinin haklı gerekçeleri de bulunabilir. Fakat sonuç itibariyle ortada yanlış an­lamaya meydan verecek bir durumla karşı karşıya

kalınmıştır.

Bize göre makalenin adı, "Kur'an'ın Anlaşılmasında

· Bütünlük Sorunu", "Kur'an'ın Yorumlanmasında

Bütünlük Sorunu" veya "Kur'an'ın Kendi BütUniUğü

İçinde Anlaşılmasında Metod Üzerine" olabilirdi. Yeri

gelmişken bir hususu ifade etmek gerekir ki, belki Sayın Açıkgenç'in, mevcut Tefsir UsOiü'nun Kur'an'ın

anlaşılmasındaki yeri hakkında haklı kaygıları vardır. Şu

andaki Tefsir UsOJü'nün ele aldığı problemierin tek. tck,

Kur'an'ın anlaşılmasındaki yer ve önemlerinin tesbiti asıl hedef alınarak. onların, tenkitçi bir gözle yeniden ele

alınmalarının gereğine biz de inanıyoruz. Ancak biz Tef­sir UsOiü'nU ve onun problemlerini bir çırpıda yok far­

zedecek cesareti kendimizde bulamıyoruz.

Öte yandan Sayın Açıkgenç, anlayabildiğimiz kadarıyla Tefsir Usulünde bütünlük sorunuyla ilgili olarak üç türlü bütünlükten bahsetmekte ve bunları,

"Muttasıl", "Munfasıl" ve "Nazari" diye üç ayrı kavramla

karşılamaktadır. Yalnız bu bütünlükler, Kur'an'ın üç tUrlü bUtUniUğU mUdür? Yoksa Kur'an mUfessirlerinin

bütünlük anlayı.şları mıdır? Bu, pek. açılk: bir biçimde anlaşılamamaktadır. Eğer Kur'an'ın bütüniUğünden bah-

9. Aynı Dergi ve Sayı, s. 98. 10. İbn'Teymiyye'nin "Mukoddime fi Ustlli't-Tefsir"~ Muhammed b. Süleyman el-Kafiyeci'nin "/(jtabu't-Teysfr fi KaviJidi İlmi't-Te[sfl'i

ve Prof.Dr. İsmail Cerrahoglu'nun 'Tefsir Ustılü" bu konuda misal olarak verilebilir.

İsMmf Araştınnalar CilJ: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990

Page 3: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR HALISALBA-YRAK

sediliyorsa, onun, muttasıl, munfasıl, nazari gibi birkaç bütünlük türüne sahip olduğunu söylemek anlamsızdır.

Kur'an, en küçük birimlerinden daha büyük pasajlara

kadar birbiriyle irtibatlı parçalardan müteşekk.il fikrf bütünlüğü olan bir kitaptır. Bu üç türlü bütOnlükle, tef­sirin, tarihi seyri içinde ortaya çıkan ve kullanılagelen tef­

sir tarzlarından bahsediliyorsa o zaman Kur'an'ın

bütünlüğünden sözedilmiyor demektir. Eğer Kur'an Ter­

siri geleneğinin üç türlü biltünlilk anlayışından bah­

sediliyorsa bu takdirde de bunlardan, bütünlük diye sözetmenin anlamını kavramakta güçlük çektiğimizi ifade

etmek isteriz.

Konuyu daha iyi kavramak için Sayın Açıkgenç'in,

bu oç tür bütünlükten ne anlad ığını, kendi ifadeleriyle vermek gerekir:

"Rivayet-dirayet usulilnde yapılan tefsirlerde Kur'an'ın bütilnlilğü iki şekilde açıklanır, birincisi "mut­tasıl billünlük" diyebileceğimiz yaklaşımdır ki, bir ayeti ba§ka ayetlerle açıklamaktır. Böylece iki veya daha fazla ayet arasında görünüşte bir çelişki veya uyumsuzluk varsa, diğer ayetlerin yardımı ile bunlar giderilir. Diğer taraftan bir ayette antaşılmayan bir nokta varsa veya muğlak kalan bir kelime varsa açıklığa kavuşturulmuş

olur .. .''11

Bu ifadelerden anlaşaldağına göre, adına "muttasıl bütünlük" denen bu yaklaşım, bUtOncil bir yaklaşımın

gereklerini bütün yönleriyle yerine getirememektedir. Çünkil belli bir konunun Kur'anf bütünlUk içinde in­

celenmesi amacını taşımamaktadır. Açıkgenç'in de ifade ettiği gibi Fatiha'dan başlayıp Nas'da biten ve ayet ayet

yapılan tefsirlerde bu amaca ulaşmak adeta imkansızdır. Şu halde bu tUr bir tefsir biçimine "muttasıl bütünlilk"

adını vermek, bütünlük kavramının asıl anlamını gözden kaçırmak olur. Burada müfessir ya Kur'an'ın fikrf

bütünlilğilne riayet etmiştir veya etmemiştir. Müfessir,

Kur'anl' büiOnlüğün icaplarına bilyük ölçüde ve istenilen biçimde yerine getirmemişse ki, -Sayın Açıkgenç de

ileriki sayfalarda onların bu esası yerine getiremedik­

lerini söylemektedir- o zaman nasıl bir bütünlUkten bahsediyor ve adına da "muttasıl bütünlük" diyoruz.

Bize göre kavram yerli yerine oturmamaktadır.

Kanaatımızca bu kavram, bir durumu adiandırma ih­

tiyacının sonucu olarak ortaya atılmış ve o durumu karşıtamaktan uzak kalmıştır.

"Munfasıl bütünlük" de Sayın Açıkgenç'in

ifadesiyte, bir fıkrin, bir ayet etrafında, fakat diğer ayet-

ll. Bkz. İslbmt Araştınnalar lU, S. 3, s. 95.

205

lere de müracaat edilerek: gel~tirilmesidir. Ona göre asıl

önerdiği "nazari bütilnlüğe" en yalon olan da budur. Bütünlüğün muttasıl (bitişik)ı belki bir yerde mantıkl'

çerçevede makul karşılanabilir, ama munfasıl (ayrık)

bütünlük: kavramının bütüntilkle anlamlı bir irtibatını

k:urmak:ta güçlük: çekilmektedir. Esasen burada "mut­

tasıl" ve "munfasıl" bütünlük gibi iki kavramın ,

karşıtadakları düşünülen muhtevalara giydirilecek uygun

elbiseler olduğunu düşünemiyoruz. Bu kavramların

oluşturulmasıoda yeni terimler üretme gayretinin doğurduğu aceleci bir tavrı sezmek: zor değildir.

Sonuç itibariyle kavramlarla ilgili söylenecek tek şey, onların mevbOrn, muğlak ve karşıtadakları durumun gerçek mahiyctini aksettirmekten uzak olduklarıdır.

"Muttasıl" ve "munfasıl" bütünlUk gibi kavramlarla Kur'an'ın bütünlilğil sorunu arasında bağlantı kurmak ve mescleyi bu biçimde vaz'etmek, problemi, iyice­problem haline getirmektir.

2. Önerilen Metodu Temelleodinnede Yetersizlik

Sayın Açıkgenç, "Ancak bu defa belli bir konu etrafında ayetlerin mantıkf sıra ile dizilişi vardır .. " gibi ifadelerle "nazari biltünlilk"ün gerçekleşebileceğini söylemekte. Nitekim metodunu uygularken ayet meal­~erini alt alta sıralama ktadır.

Bir kere Sayın Açıkgenç'in dediği gibi sadece ilgili ' ayetleri alt atta mantıki bir silsite içinde sıralamakla bütünlilğe ulaşıtmış olmaz. Onun için esascn i§lenmesi is­tenen konuyla ilgili ayetleri Kur'an i bütüntilğü gözönüne alarak tesbit ettikten sonra öncelikle bu ayetlerde kul­lanılan kelimelerin ve kavramların anlamlarını yine ayet, siyak-sibak ve Kur'an'ın biltilnil çerçevesinde kavramak gerekir. Yani daha işin başındayken Kur'an'ın

bütününil gözden geçirme zarureti vardır. Çilnkü araştırdığınız konunun anlatıldığı pasajlardaki kelimelcr, konuyla muhtcva itibariyle ilgili olmayan başka

ifadelerde ve mana çerçevelerinde pekala değişik boyut­lar kazanabilmektedir! 2 Gerçi Sayın Açıkgenç, makalesinin bir yerinde bahsettiği iki tefsir (rivayet­dirayct)in, "nazari biltünlük"e temel kaynağı teşkil ettik­lerini söylemektedir. Fakat bize göre mesela günilmüz Kur'an araştırmacısının sadece önceki tefsirıere

dayanarak biltünlüğe ulaşması beklenemez. BütüniOğü, büyük ölçilde kendisini~ yakalamaya çalışması daha doğru Ç>lur. Çünkü bazan önceki müfessirlerin, belli nok­talarda "nazarf bütüolük"O amaçlayan araştırınacıyı şartlandırması söz konusudur. Bu bakımdan Kur'an'ı,

12. Albayrak, Halis, Kur'an 'm Kur'an 'la Tefsiri, basılmamış dol(ıora tezi, s. 45 Ankara 1988, Aynca mis;. ller için bkz. ss. 45-48.

Jounuıl of Islamic Research Vol: 4, No: 3, July 1990

Page 4: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

206 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

konularına göre yorumlamak isteyen uzmanın sadece eski tefsirlerin kelime, terkip ve ayet çerçevesindeki açıklamalanna dayanarak asrının insanına Kur'an'ın

mesajını, kamil manada ula§tırabilmesini beklemek, fazla iyimserlik olur. Onun için böyle bir ·ara§tırmacının, Kur'an'ı doğru ve sağlıklı yorumlamak için gereldi donanıını sağladıktan sonra bizatihi kendisinin, Kur'ani' bütünlUk içinde bir sonuca varıiıası arzulanır. Bu, önceki müfessirlerin metin çözUmlemesiyle ilgili tespit­lerinden hiç yararlanılmaması anlamında alınmamalıdır.

Şimdi Sayın Açıkgenç'in teklif ettiği "nazari bUtünlük" anlayışı azerinde durmak istiyoruz. Makalede şöyle bir ifadeyle kar§ılaşmaktayız:

"Yoksa ileri atılan yeni yorum veya fikri, Kur'an çerçevesinde açıldama endişesi yoktur .. " Sayın Açıkgenç bu ifadesiyle "munfasıl" bütünlüğon, Kur'an'ın yorum­lanmasında böyle bir amacının olmadığım söylerken, bunun, kendisinin · geli§tirmeğe çalıştığı "nazari butünlUk"ün ulaşmak istediği hedef olduğuna işaret et­mektedir.

Halbuki Kur'an'ı yorumlarken, onu açıklarken, onu anlarken amaç, Kur'an'ı açıklamaktır ve odak nokta da Kur'an olmalıdır. Herkes ileri atılan yeni bir yorum veya fikri, ~ur'an çerçevesinde açıklamaya çall§ırsa o zaman asıl metodsuzluk başlar. O zaman Kur'an, görüşlerin onay mercii olur. Önce, belki de Sayın Açıkgenç bu ifadesiyle, bu yeni yorum veya fikirlerin, Kur'an'ın fikri yapısı içinde ne ölçüde Kur'ani olup olmadıklarının bir bakıma sağlamasının yapılmasından bahsetmiştir diye dUşündük. Fakat daha sonraki ifadelere . ve hele uygulamalı kısımdaki bUtUnlüğü ihmal eden yaklaşımiarına muttali olunca iyimser olmaya imkan olmadığını farkettik.

Eğer yanlış anlamadıysak Sayın Açıkgenç, "nazari bütUnlUk"ün .nazari ve izafi' olduğunu ifadeyle, müfessirin geliştirdiği fikrin bir nazariye olduğunu söylemekte ve adeta· her müfessirin, Kur'an'ı kendi düşüncesine ve geli§tirmek istediği nazariyesine göre istediği §ekilde yorumlama hakkına sahip olduğunu ifade etmektedir. Peki bu durumda savunduğumuz bütünlük nerede kalacaktır? BütünÜiğe riayet, başlıbaşına bir kıstas değil midir?

Bize göre Kur'an'ın fikri insicamı ve bütünluğu vardır ve hiÇbir müfessir ve Kur'an araştırmacısı, bu bütünlüğU ihmal etme hakkına sahip değildir. Kur'an'ın kendi bUtOnlüğü içinde anlaşılmasının bir bakıma metodunu ortaya koyabilmenin yollarını arayan biri

·olarak biz, Kur'an'ın bUtünlüğU fikrinin ve onun

çeli§lciden uzak bir kitap oluşu hüviyetinin, müfessirlerin ve her türlü Kur'an araştırıcılarının gözardı edemeyecek­leri, taviz ver~meyecekleri ve ula§maları gereken asıl

hedef olarak telakki etmekteyiz. Aksi takdirde Kur'an, doğrunun, hakkın ve halcikatın ölçüsü olmaktan çıkar, kişilerin ve grupların doğrularının onay makamı olur.

3. Kur'an Bütünlüğü Açısından Tartışmaya Açak Görüşleri

a. Allah Fikri ve Gayba Dair Tüm Kavram ve Fikirlerjn Temeli Vahye mi Dayanmaktadır?

Anladığımız kadarıyla Sayın Açıkgenç, Allah fik­rinin vahiy kaynaklı olduğunu ileri sürmekte ve bu görUşünü Hz. Adem'in yaratılışını, ona isimlerio öğretilişini dile getiren ayet grubuyla irtibatlandırmak­tadır. Bu hususu onun ifadeleriyle okuyucunun görüşüne sunmak istiyoruz:

"Bütün bunlardan şu sonuç çıkar: Allah fikrinin kaynağı vahiydir; bu fikir insanlar tarafından akıl yürütme ile veya psikolojik ve sosyal ya da tabiatın etkisiyle çıkarılmış bir fikir değildir. Ama bu fikrio psikolojik, aklt, sosyal ve tabiiyönlerini inkar etmek istemiyorum. Yalnız bu yönlerin böyle bir fikri doğurmada yetersiz kaldıklarını, ancak vahyin ışığında bu yönlerin o fikre delaletinin anla§ılacağını savunmak istiyorum."

Burada kanaatımızca Sayın Açık:genç, Allah fikrinin vahiy kaynaklı olduğu temel görüşünü muhafaza etmekle birlikte, diğer faktörleri de tamamen inkar edememek­tedir. Onun bu kararsız tutumu, bizim, onun bu konuda hangi görüşünü daha bjr kuwetle savunduğunu belir­leyebilmemizi güçleştiriyor.

Bir kere Hz. Adem'e isimlerio öğretili§inden sözeden ayetleri,. siyak-sibaıc çerçevesi içinde ele aldığımızda, iietilmek istenen temel fikirterin şunlar

olduğu görOlür:

Allah'ın ilmi, yarattığı varlıkların ilmiyle kabil-i kıyas değildir. İnsanın . yaratılışında taşıdığı kabiliyetıer ve apriori bilgiler yanında .eşyayi ve onların aralarındaki

bağları ilk insana öğreten Allab'tır. İnsanoğlu, kendisine verilen kabiliyetler ve ilk: bilgiler açısından meleklerden farldı ve ı,em üstünlUkler, ayrıcalıklar taşımaktadır. Sonuç itibariyle Allah herşeyi bilir ve ber~yi dilediği gibi yapar.

İşin aslına bakılırsa Adem'e isimlerio öğretilişinin, sonra onların, meleklere sunuluşunun nasıl gerçekleştiği konusunda herhangi bir bilgimiz yoktur. Bu bakımdan Adem'e öğretme işinin, insanları uyarmak, onlara doğruyu göstermek, onları, zaaflarının ve hevfllarının düşürdüğü aşağılıklardan kurtarmak içirı gönderilen vahiy geleneği ile aynileştirilmesi mümkün görUnmemek:-

İsMint Araştırmalar Ci lt: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990

Page 5: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR HALİS ALBA YRAl<

tedir. Çünkü anlatılan hadiselerin içinde varlık torlerin­den, isyan edebilme özelliği taşımayan melekler13 vardır. Yani henüz ıstılahi anlamıyla bir vahiyden sözetmek kolay değildir. Çünkü o zaman gözönüne alınırsa

peygamberlik görevinin verilmesi için gerekli ortamın oluştuğundan sözedemeyiz. Kur'an'ın peygamberlerle il­gili söylediklerine bakılırsa, onlann, hep bir topluluğa gönderildiklerini görmekteyiz. Dolayısıyla Adem'in yaratılışından, meleklerle Allah ve Adem arasında geçen hadiselerden bahseden bu pasajdan, yola çıkarak in­sanlığı uyarmak için gönderilen vahiyden sözetmek kolay olmasa gerektir.

Çünkü o zaman peygamberfiği gerektirecek bir

durum söz konusu değildir. Bununla Hz. Adem'in, peygamber olmadığını söylemek istemiyoruz. Ama

onun, en azından isimlerio öğretildiği dönemde peygam­ber olması için bir sebep olmadığını söylemek istiyoruz.

Bu pasaj da Allah'ın, Adem'e isimleri öğretmesi, her ne kadar peygamberlik görevi o an için söz konusu ol­

masa da vahiy yoluyla olmuştur deniyorsa, o zaman durum biraz değişir. Çünkü bu takdirde "vahiy" kav­ramı, genel anlamıyla ele alınmış olur. Kur'anl bütünlük

içinde v-b-y kökünün çeşitli tUrevlerinin geçtiği pasajlara

bakuğımızda bu kökteki ortak yönün, bir varlığın diğer

varlıklarla irtibat kurması, iletişimde bulunması olduğunu

görürüz. 14 Bu durumda Adem'e isimlerio öğretilişinde lügat anlamıyla bir vahiyden sözedebiliriz. Ama şunu

1

açıklıkla ifade etmek gerekir ki, Sayın Açıkgenç,

makalesinin biçbir yerinde vahiy kavramını kullanırken böyle birşeyi kasdetmemektedir. Eğer yanlış anlamıyor­

sak, kendisi, "vahiy" kavramından, insanları doğruya

ulaştıran, önceki peygamberlerden başlayarak Hz.

Muhammed'de son bulan vahiy geleneğini anlamaktadır.

Bu durumda onun görüşünü bir an için kabul edelim ve bu öğretme işinin, ıstılahi anlamda vabiyle

gerçekleştiğini ve bu vahiyle Adem'e Allah fikrinin de

öğrctildiğini benimseyelim. Ancak bunu söylerken,

Alla~'ın, Adeın'e Allah fikrini öğretmediğini söylemek is­temiyoruz.

Peki acaba tariben, bütün insanların istispasız

vahiyle, hem de bozulmamış, tabrife uğramamış ·vabiyle buluştuklarını söyleyebilecek durumda mıyız? Öyle zan­

nediyoruz ki, bunu, ne Kur'an metnine dayanarak

13. 66/Tahrim, 6

207

söyleyebiliriz ne antropolojiyc ne arkeolojiye ne de

tarihe ... Kur'an'a göre her ümmete peygamber gönderil­miştir!5 Fakat bu, peygamberlerin her köye ve her kabileye gönderildiği anlamına gelmez. Nitekim Allah

Teaıa, "Dileseydik her köye bir uyarıcı gönderirdik".16

buyurmaktadır.

Şu halde vahiyle boluşamayan insanlar, insan olarak sorumlu olmayacaklar mı? Bu insanların, akl-ı

seliQ_~leri, duyguları, kalpleri varsa ve bunlar bir müddet dü,nyada yaşamışlarsa, herhalde ahlaki açıdan evrensel iyilerden habersiz, tamamen hayvanf bir hayat sürdürmemişlerdir. Kaldıki Kur'an, Allab'ın, bütün in­sanları, kendine kulluk etmeleri için yarattığından bah­setmektedir.17 Bu durumda bütOn insanlar, vabiyle buluşma imkanı bulamamışlarsa veya bulamazlarsa, Allab'a kulluktan başka bir gaye için mi yaratılmış olacaklardır. Bize göre böyle bir anlayış, bizi, insanın, vabiysiz bir biç olduğu, onun adeta robot olduğu, sorum­luluk taşıyabilmesi için vahyi kabullenmesinin ön şart olarak düşünülmesi gerektiği sonucuna götürür. Hal­buki vabyi kabul etmek başlıbaşına bir sorumluluktur. Yani insan vahyi kabul etmekle sorumluluğunu kazanmıyor. O, yaraulışının gerçeğiyle, taşıdığı nitelik­lerle vahyi kabul etmekle sorumlu tutuluyor. Şu halde sorumluluk, vahiyden öncedir.

Vahiy, dahili (tutku, ibtiras, nefret, cimrilik,

nankörlük ve bunların belki bir bakıma toplamı olan

heva) ve Mricf (arkada§ ve iş çevresi gibi) olumsuz faktörlerin 'etkisiyle, akl-ı selimini, davranışiarına hakim kılamayan insanoğlunun varolu§ amacını en üst seviyede

gerçekleştirmesi hususunda elbette fonksiyon icra etmek­tedir. Ama bu, hiçbir zaman insanın yaratılışı icabı

sorumlu oluşu gerçeğini unuıturmamahdır.

Bu düşüneelerle biz, Sayın Açıkgenç'io, Allab'ın, .Adem'e isimleri öğretmesiyle ilgili Kur'an ayetlerin..den kalkaraR ula§tığı gayba dair tüm kavram ve fikirlerin, Allah fikrinin, vahye dayandığı yolundaki görüşünü kabul edemiyoruz. Böyle bir sonucun Kur'aniliğini söylemenin, Kur'an'ı, kendi ~ütüniUğü içinde an­lamamak olduğu görüşündeyiz.

Çünkü Kur'an'ın, bize böyle bir fikri verdiğini söyleyebilmek için, onun, insana yOldediği sorumluluğu belirten, 18 onu, araştırmaya, düşünrneğe ve Icendi doğrularını ispata çağıran, onun mantığına bitabcden ve

14. Bkz. 3/Aii imran 124-126; 5/Maidc lll; 6/Enam 121; 8/Enfat 12; 19/Meıyem 11 15. 35/Fatır, 24 16. 25/Furk§n,51 17. 51/2:ariyat, 56 18. 6/Enam 94,164; 17/İsra 1;5; 33/Ahuib 72; 39/Zümer 7

Journal oJ Jslnmic Researclı Vol: 4, No: 3, July 1990

Page 6: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

208 "TEFSİR USÜLÜI\'DE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

düşündüren ayetlerini19 görmezlikten gelmemiz gerekir. O zaman sorumluluğu izah güçleşeceği gibi, insanları vabye mubatap lcılmak da zorlaşır.

Bütün bunlar bir yana, Yüce Yaratıcı fikrinin, insanın içinde, deranunda mevcut olduğunu gösterdiğini zannettiğimiz birkaç ayet üzerinde durmak istiyoruz.

Konuya A'raf Saresi'ndeki ayetlerle başıayabiliriz.20 Allah, bu ayetlerde A.demoğlunu, ken­dilerine şabid kılarak, onların Rabbi olduğu konusunda söz aldığını açıklamakta ve bu sözü, kıyamet günü 'biz bundan habersizdik' dememeleri ve suçu babalarına ve çevrelerine atmamaları için aldığını ifade etmektedir. Bu, ister insanloğlunun, net olarak hatıriamadığı ve fakat gerçekten vukubulmuş bir badise olsun, isterse ayetin yeni bir yorumuna göre ayet, Allah'ın, in­sanoğlunu yaratırken Allah fikrini, onun özüne yerleştirdiği, onu, Allah'a iman edebilecek nitelikte yarattığı anlamında alınsın, ortada son derece açık olan bir husus vardır ki, o da, Memoğlunun, bu konuda her­hangi bir mazeret ileri süremeyeceğidir. Şu halde bu ayete göre sonuç olarak, insanoğlu, Rabbini tanıyabilecek, O'nu sezebilccek bir nitelikte yaratılmıştır, diyebiliriz.

Şimdi Hz. İbrahim'in gözlemlerini ve çıkardığı sonuçları dile getiren ayetlerin mealierini verelim:

<<Gece basınca bir yıldız gördü, "işte bu benim Rab­bim" dedi. Yıldız batınca, "batanları scvmem" dedi Ay'ı doğarken görünce, "iştç bu benim Rabbim" dedi, batınca, "Rabbim beni doğruya eriştirmeseydi andolsun ki sapıklardan olurdum" dedi. Güneşi doğarken

görünce, "işte bu, benim Rabbim, bu, daha büyük" dedi, batınca, "Ey milletim! Doğrusu ben ortak koştuk­larınızdan uzağım" dedi. "Doğrusu ben yüzümü, sadece gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben puta tapanlar­dan değilim."» "(6/En'am: 74-79).

Bu ayetlerden anlaşıldığına göre Hz. İbrahim, hayatının bilemediğimiz bir döneminde gerçek Rabbini bulmak için düşünmüş, araştırmış; kafa yarmuş ve nihayet ilk bakışta Rab olmaya layık bulduğu varlıkların geçiciliğini görünce, onları da yaratan Yüce bir Kudrete özünü çevirmiş ve O Varlığa ortak koşma batağına düşmemiştir. Bu da bize, insanoğlunun, vahiy ol­maksızın Yaratıcısını, ortak koşmayacak bir biçimde bulabileceğini gösterir.

Bu pasajla ilgili yorumlardan biri de Hz. İbrahim'in, kavmini ikna etmek için böyle bir metoda

başvurduğu şeklindedir.21 Ama isterse durum böyle olsun, sonuç itibariyle, insanlar, düşünrneğe çağrılmakla ve geçicilerin, tapınmaya layık olmadıkları bizzat gösterilerek anlatılmaktadır. Bu bakundan ayetleri, bu şekilde de algılasak, Allah fikrinin vahiy kaynaklı

olduğunu söylemek yine zordur. Çünkü bu durumda Hz. İbrahim, Allah fikrini vahiyden edinmiş olsa bile, muhataplanna bunu sunarken, onlarıo akl-ı selimlerine mantık! bir tarzda Rab fikrini aniatma mecburiyeti his­setmiştir. Yani Allah fikrine düşünerek, sezerek var­malarını amaçlamış ve vahyi doğrudan devreye sok­mamıştır. Öyleki, İbrahim, sonuoda özünü, Allah'a, Rab­bime yönelttim gibi ifadeler kullaomamış, özünü, göklerin ve yerin Yaratıcısına yönelttiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla· vahyin öngördüğü Allah fikrinden değil, Yüce ve Kudretli bir Yaratıcı Varlıktan bahsetmiştir.

Öte yandan Rum SOresi'nin 30. ayetinde Peygam­bere hitaben, özünü yalnızca gerçek dine, Allah'ın insan­ları yarattığı fıtrata çevir derken, Allab'ın, onları, tevhidi kabul edebilecek, özümseyebilecek, bulabilecek bir kapasitede yarattığı ifade edilmektedir. Yani insanlar, tevhide muhtaçtır ve onunla huzur bulurlar. Çünkü gerçek din, onların akıUarınıo, sağlıklı düşüncelerinin gösterdiği şeyden başka birşey değildir.22 Nitekim ~ah­ruddin er-Razi de, buradaki ifadeyle, biraz önce sözünü ettiğimiz A'rat saresi'nin 172. ayetini irtibatlandırarak, her iki ayetin de, insanın, Allah'ı ve O'nun dinini kabul edebilecek bir biçimde yarattığını anlatmalctadır.23 Buna göre, insandaki Tanrı fikrinin kaynağı Allah'tır ve Allah, bu fikri, insanoğlunu yaratırken ona yerleştirmiştir, onun varlığına, benliğine işlemiştir. Belki de Sayın Açıkgenç, meseleye, sadece "bilgi problemi" açısından baktığı için konunun yaratılışla ilgili yanını atlamış ve dolayısıyla

Allah fikrinin kaynağını sadece vahyeyüklemiştir.

Secde Süresi'nin 9. ayetinde ise Allaıi'ın, insana uygun biçimini verdikten sonra ona, Kendi ruhundan üflediği ve buna ilave olarak işitme, görme, anlama ve idrak etme özelliklerini bahşettiği anlaşılmaktadır. Bu ayet, bizi, insanın, Yaratıcısının ruhundan bir parça taşıması cihetiyle O'nunla yakınlık kuramamasının, O'nu tanıyamamasının uzak bir ihtimal olacağı düşüncesine ulaştırmaktadır.

Bu durumda Kur'an'ın Bütünlüğü içinde Allah fikrinin vahiy kaynaklı olduğu fikrine ulaşmanın son derece zor olduğu anlaşılmaktadır. Kanaatımızca Sayın Açıkgenç'in görüşünü kabul edersek vahye inanmayan

19. 2/Bakara 170; 6/En'flm 19; 17/İsra 42; 21/Enbiya 22; 25/Furkfln 3; 30/Rüm 50; 35/Ffltır41; 37/Sflffflt 73; 46/Ahkflf 4; 67/Mülk3; 88/Öflşiye 17-20

20. 7/A'raf172,173 21. Mera~,Tefsi'ru'l-Merl1ğf, Vll, 170, Mısır1974, 5. baslo. 22. Krş. Meragı, Tefsfru'l-Meragi, XXI, 45,46, Mısır 1394/1974, 5. baskı. 23. Rfizi,Mefatihu'l-Gayb; XXV, 119,120, Tahran, tarihsiz.

İsliimf Araştırmalar Ci/ı: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990

Page 7: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR. HALiSALBAYRAK

insanların mantıklı sorularına cevap vermekten aciz kalırız.

Bu balamdan sözün burasında meseleyi, Kur'ani düzlemde tartışmayı bir yana bırakıp mantık platformun­da ele almaya çalışacağız.

Bir kere vahiy, kaynağı itibariyle gaybdır.24 Sayın Açıkgenç'in mantığıyla düşünUrsek, insanoğlunun gayba inanması için vahyin sunduğunu kabul etmesi gerekir. Şu halde vahyi kabul etmesi için ondan, gaybı tanıması, ona inanması istenmektedir.

Peki, vahiyden habersiz veya vahyi henüz kabul et­memiş birisine gaybı sunan vahiy, ona imanı isteyen vahiy, yani Allah'a imanı isteyen vahiy, neye dayanarak kendini mu hatapianna sunacak, kabul ettirecektir?

Vahyin atıfta bulunduğu Allah fikriyle hiç tanışmamış insanoğlu , vahyin söylediğine, vahiy öyle söylediği için mi inanacak; yoksa fıtrat itibariyle yabancısı olmadığı bir Yüce Kudret fikriyle vahye, kendi benliğinde anlam kazandırıp, onun, iıahf kaynaklı olduğunu mu kabul edecektir? Bize göre ikinci şık, daha sağlıklı görünüyor. Yani insanoğlu, önce vahyi, kaynağı ile ve insana sunduğu mesajın niteliğiyle değerlen­direbilir. Vahyin ihtiva ettiği bu iki husus da in­sanoğlunun yabancısı olmadığı olgulardır. Bir bakıma insanın, vahye inanması için, ona değer vermesi gerekir. Ona değer vermesi, onun ait olduğu kaynak hakkında varlığı ve benliği itibariyle fikir sahibi olmasını gerektirir.

Bunu, insana vahyin kazandırdığını söylersek, vahiy, insan karşısında neye dayanarak doğruluğunu, değerliliğirii kabul ettirebilecek ki, insan da onun önerdiği Allah fikrini kabul edebilsin.

, Vahiy, kendisine inanılması için Allah'a, yani insanın varlığındaki, bünyesindeki Allah fikrine muhtaçtır.

Vahyin muhatabı olan insana, "gel sen önce şu veya bu kaynaktan olduğunu hiç düşünmeden vahye iman et, onun Allah katından olduğunu kabullen, sonra onun önerdiği Allah fikrini benimser ve Allah'a iman edersin" mi denilecek?

Kanaatımıza göre Kur'an, insanların, gözü kapalı

olarak birşeylere inanmasını istememektedir. Böyle

birşey isteseydi, körOkörüne bazı saplantılara düşen in­

sanları kınamaz, onları, akletmez, düşünemez varlıklar

olarak nitelendirmezdi.

Şu halde vahye, vahiy olduğu için değil, ona, kaynağına güvenildiği ve bağlanıldığı için iman söz

209

konusudur. Yani aşkın bir Varlık fikri olmasa, vahyin, muhataplarca ka bu Ilenilmesi çok çok daha zordur.

Bu durumda vahye, Yüce bir Kudretin mesajı olduğu için inanıldığından, Allah fikrinin, insanın yaratılışı itibariyle onda mevcut olduğu ve kainattaki bel­gelerin de, bu fikrin gelişmesinde yardımcı olduğu; yani Allah fikrinin, sosyal ve psikolojik temellerinin de bulun­duğunu kabul etmek gerekecektir. Vahiy, Allah fikrinin kaynağı değil, yaratılış gerçeğinin, başJ<a bir yolla destek­lenmesi ve olumsuz şüphelerin, zayıf yaratılışii insan lehinde bertaraf edilmesidir. İnsanın özü vahiyle buluşunca, öz, kendindeki Yüce Yaratıcı fikriyle, vahyin önerdiği Allah fikrinin benzerliğini veya başka bir ifadeyle temelde ayniyelini farkeder. Dolayısıyla iman et­mesi kolaylaşır.

Eğer Allah'a iman, ille de vahiyden geçer derseniz, o zaman vahiy dışından kalkarak önce Yüce bir varlığı tanıyıp sonra onun bilgisine kulak verme yolunu tercih etmiş insanların, belki de olmazı başardıklarını söylemek gerekir.

. Bize göre vahiy, insanla ve Allah'la belirlilik kazanır. Vahiy, insani gerçck:lil<ten bahsettiği için insanla ünsiyet kurar. İnsan gözünde, Allah kaynaklı olma vasfını kazandığı zaman belirsizl.ik:ten kurtulur.

Burada meseleyi es.asen konumuz icabı bir yönüyle ele aldık:. Aslında vahiy bir açıdan, kaynağı olan Yüce Kudretle bağlantılı olarak: insanın ilgisini çekerken, öteki açıdan da insanı hedef aldığı onun yapısal, sosyal ve her türlü gerçekliklerini dile getirdiği ve onunla ilgilen­diği için onun ilgisini çeker.

Eğer vahyin karşısında insan bir değer olmasa, insan, yaratılışı ve tecrübeleri itibariyle bünyesinde bulundurduğu niteliklere sahip bulunmasa, o zaman vahyin, insan gönlünde ve akl-ı seliminde ma'kes bul­ması beklenemezdi. Vahiyle insanın yapısı, düşünme

yetisi, insanın gerçeği ayrı ayrı şeyler değil ki ...

Vahiy, insanı, yaşadığı hayattan, yaratılış biçimin­den soyutlayıp onu başka bir k:ontekst'e çek:miyor. Onu başka bir mahluk olmaya zorlamıyor. Onu yine insan olarak kabul ediyor ve ona, kendisine muhatap olma

değeri biçiyor.

b. Vahiy Sadece Ona Inananlan mı Muhatap Almaktadır?

Eleştirilmesi gereken bir diğer nokta da, Sayın Açıkgenç'in , vahyi, vahyi kabullenen insan açısından

değerlendirmesidir. Nitekim uygulamalı bölümde ayet

24. ~iz vahiyle, ~enelde, Allah'ın, peygamberler vasıtasıyla insanlara gönderdigi ve Kur'an'la bütünlüge ulaştırdıtJ, güvenilir bir yolla bıze ulaşan llahr mesajı; özelde ise, önceki kitaplan tasdik eden, onlara murakıp olan ve vahyin temel esprisi açısından vahiy geleneginin son halkasını oluşturan Kur'an'ı kasdediyoruz.

Journal oflslamic Research Vol: 4, No: 3, July 1990

Page 8: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

210 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADU MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

mealierini sıralayıp, tefsir yaparken hep bu dü§ünceden hareket etmektedir.

Sayın Açıkgenç, vabye kulak vermiş, vahiyden is­tifade etmeğe karar vermiş, Kur'an'a muhatap olmayı kabullenmiş, kısacası Kur'an'a önce ne olup ne olmadığını doşonmeden iman etmiş insanların eğitil­mesinden, yetiştirilmesinden, olgunlaştırılmasından ve gaybı kabule hazır bale getirilmesinden bahsetmektedir.

Kur'an kendi ifadesiyle en doğruya ulaştırır.25

İnsanın, varoluş amacını ost seviyede gerçekleştirmesini sağlar. Ama problem bu değildir. Vahye inanmamış insanı önce vahye körükörüne inandırıp sonra mı Allah fikrini vereceksiniz, gaybla temasını sağlayacaksınız? Şayet Sayın Açıkgenç böyle bir düşüncede ise bunun Kur'an'la bağdaştığın ı nasıl izah edecektir?

Kur'an, insanın, düşünme yetisini kullanarak doğruyu bulmasını ve eşyanın hakikatini araştırmasını is­tiyor. Ona bildikleriyle bitabcdiyor ve bildiklerini gerçekçi bir biçimde değerlendirmesini istiyor. Daha sonra da onun bilemediklerini ve bilemeyeceklerini, mantıki temelini oluşturduktan sonra öğretiyor.

Şu halde meseleyi, sadece vahyi ~inen kabul­lenenler çerçevesinde ele almayıp, vahyin evrensel yanını gözeterek işe koyulmak gerekir. Vabiy, insanlığın bütünüyle ilgilidir. Vahiy sadece ona inananiann in­hisarında değildir. Vabiy, kapalı devre çatışan bir olgu değildir. Vahiy, kendisinin, bütün insanlığa

ulaştırılmasını, müntesiplerine en önemli bir görev olarak yüklemiştir.

4. Uygulamalı Kısırola İlgili Olarak

Metodun uygulandığı bölümde vanlmak istenen sonuca ulaşıldığını söylemek bizim için pek kolay ol­mayacaktır. Anlayabildiğimiz kadarıyla, Sayın Açıkgenç, "nazarf bütünlük"e örnek olarak bilgi problemini ele almak isterken, bu konuda Kur'an'ın öngördüğü bilgi anlayışına ulaşmak amacını taşımaktaydı. Ancak ayetleri alt alla dizme metodu, kendisi için bir handikap olmuş ve bOlünlükten sözederkeo, bütüncil yaklaşımın

önemini vurgularken, kendis~ dağınıklıktan bir türlü kur­tulamamıştır.

ÇOnkü teorik planda problemi ortaya koyarken bi7e göre yanlış temeller seçmişti. Tabiatiyle teorik olarak mesele iyi oturtulamayınca; onun, pratikteki yansıması, daha da içinden çıkılmaz vahim bir hal alacaktı. Nitekim öyle de olmuştur.

25. 17/İsra, 9

Esasen Sayın Açıkgenç'in, yer yer parıldayan ve orijinalile kokan düşünceleri, -üzOierek söylemeliyiz ki- bu düzensizlik ve plansızlık içerisinde kayboluver­miştir. Sonuoda gayb ve şebadet aıemi, bilgi nazariyesi, kalp gibi kavramlarla ilgili bölük pörçük ama güzel fikir­ler kırılma payıyla birlikte okuyucunun zibninde belli belirsiz kırıntılar haline gelmiştir. Bu arada Sayın

Açıkgenç'in, öznellik ve nesnellik anlayışı da ilginç, garip ve çelişkili yanıyla zihinlerde soru işareti olarak asılı

kalmıştır.

Belki böyle bir sonu hazırlayan eo önemli faktör, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi konuyla ilgili olduğu var­sayılan ayet mealierinin peş~e sıralanl.§ı olmuştur.

Kaoaatımıza göre Sayın Açıkgenç'in böyle bir metodla bütünlüğü yakalaması imkansız gibidir. Bu bakımdan, bütünlük problemiyle ilgili bu ilk denemesini bir daha gözden geçirmesini dileriz.

II.KUR'AN'INBÜTÜNLÜCÜMESELESİNE FARKLI BİR YAKLAŞlM*

Aslında Sayın A~iıkgeoç'in makalesini çeşitli açılar­dan eleştirirkeo, tenkit noktalarında kendi fikirlerimizi de yer yer sunmaya çalıştık. Bu itibarla değerli okuyucuların, bütünlük problemine nasıl yaklaştığımız konusunda bir nebze olsun fikir sahibi olduklarını um­maktayız. Ancak yine de bütünlük problemi hakkındaki kendi dOşOnce ve değerleodirmelerimizi, bazan tekcar­Iara rağmen, kısa bir biçimde sunmanın yararlı olacağını doşünüyoruz.

Herşeyden önce, bize göre, bOtünlülc probleminin yukarıda da temas ettiğimiz gibi, "Kur'an'ın Anlaşılmasıoda BUtUnlük Sorunu" veya başka bir ifade ile "Kur'an'ın Kendi Bütün!Oğü İçinde Anlaşılması Meselesi" . olarak vaz'edilmesi daha uygun olacaktır.

Çünkü problem, Kur'an yorumlanırken, onun herhangi bir konudaki tutumu ortaya konmaya çal!§ılırken, onun bütünlüğone riayet edilip edilmediğidir. Problem, Kur'an 'ın Icendi bütünlüğü içinde anl~ılmasında, nasıl bir metodun takip edileceğidir. Tabiidir ki, önce, Kur'an'ın bir bütün olup olmadığı, yine öncelikle Kur'an [!zerinde yapılacak bir çalışmayla incelenebilir.

A. Kur'an'ın Bir Bütün Oluşu

Peygamber (a.s.)'in, Cebrailden aldığı bilgiye göre vahiy katipierine verdiği direktiflerle ayetleri tertip edilen Kur'an,26 biltOn dokularıyla inceden ineeye ele alındığı zaman, onun, yapısı icabı Icesin ve net sınırtarla

26. Bu konudaki hadisler için bkz. Suytıtf, Tenvfru'l-Hava/ik, Matbaatu'I-Halebf, Mısır, tarihsiı; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 57, Beyrut, tarihsiz; Ncvcvf, Sahilıu Muslim bi Şerlıi'n-Nevevt, XI, 57, yersiz, tarihsiz; Tirmizf, el-Cbmiu's-Salıih, V, 272, ei-Mektebetu'I­İslamiyye tarihsiz; Zerkeşf, el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'an, 1, 236. Bu bölüm, yer yer yeni düşünce ve tespitleıimizi ihtiva etmekle birlikte büyük ölçüde doktora tezimizden alınmıştır.

İsltimf Araştınnalar CilJ: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990

Page 9: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR. HALİSALBAYRAK

konulara ayrılmasının ve Kur'an biriınıerinin birtakım

ba!jlıklar altında toplanmasının adeta imkansız olduğu görülür. Çünkü Kur'an'ı teşkil eden parçalar öylesine içiçelik arzetmektedir ki, çoğu zaman birbirlerinden tecrid edilip, sadece belli bir maksada matuf !alınamamaktadır. Bazı durumlarda herhangi bir ayetin bir bölümü, bir yandan o ayetin hedeflediği mana ile yakından ilgili iken, öte yandan başka ayetlerle irtibat­landırıldığında tali derecede tamamen farklı bir hedef gözetebilmektedir.

MeselaMaide Suresi'nin 41. ayetini ele alalım. Bu ayet, bir yönüyle tebliğde ümitsizliğe kapıhnmaması, yılgıalık gösterilmemesi gereğini vurgularken başka bir yönüyle de, YabOdilerin, kitaplarında tabn1' yaptıklarını anlatıyor. Dolayısıyla bu ayet, bir yandan tebliğle ilgili diğer Kur'an birimleriyle irtibatlı iken öte yandan da Yahudiler hakkında taribf bir gerçeği anlatması bakımından, özelde YahOdilerte, ,genelde ise ebi-i lcitapla ilgili diğer Kur'an pasajlarıyla irtibatlıdır.

Kur'an tekrar tekrar okununca, en küçük birimi olan harfler ve kelimelerden terkiplere, yan cqmtecik­lere, ana cümlelere ve dahası cümlelerden müteşekkil ayetlereve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük Kur'an birimlerine kadar her Kur'an cüz'ü, başlıbaşına görevler yüklendiği gibi, Kur'an bütüntoğo içinde, onun iç sis­temini ve yapısını oluşturan bir tamamlayıcı olarak göze çarpmaktadır. Kur'an'i, herhangi bir aygıta benzetirsek, sözünü ettiğimiz irili ufaklı bu parçaları, aygıtı oluşturan a,b,c,d, gibi ögeter olarak düşünebiliriz. Bu parçalar tek başlarına muayyen bir rol üstlenmekle birlikte aygıtın tümünü oluştururken, · onun ahenkli otarak çalı~masını sağlayan unsurtar otarak da fonksiyon icra ederler. 7

Kur'an üzerine yaptığı sernanlik çalışmalarıyla tanınan Japon asıllı Prof. Toshihiko İzutsu, Kur'an'ın billünlüğü ile ilgili olarak şöyle demektedir:

"Kur'an'da kelimeter arası ilişki de son derece ilgi çekicidir. Mesela Allah, setam, · nebf, rman vs . . gibi çok önemli Kur'an kelimelerini toplayıp, Kur'an'da ne anlam verdiklerine bakmalcia mananın kavranabileceği zan­nedilir. Fakat balcikatte mesete, öyle samldığı kadar basit değildir. Çünkü bu kelimeler, Kur'an'da birbirinden ayrı, yalın halde bulunmazlar. Herbirinin, ötekiyle yakın bir ilişkisi vardır. Bu ketimeler, milşahhas anlamlarını, birbirleriyle olan bu ilişki sisteminden alırlar. Diğer bir ifadeyle bunlar, kendi aralarında büyük-küçük çeşitli

gruplar teşkil ederler ve birbirlerine muhtelif yoll:ırla bağlanırlar. Bu suretle sonunda gayet düzenli bir bütün,

27. Bkz. Albayrak, Halis Aynı eser, s. 14. 28. İzutsu, T .Kur'an'daAllah ve lnsarı, ss. 15-16. 29. AJbayrak, H. Aynı eser, s. 17. 30. Albayrak, H. Aynı eser, s. 16.

Journal oflslamic Research Vol: 4, No: 3, July 1990

211

son derece karışık kavramsal bir münasebet ağı kurar­lar. ݧte önemli olan husus, bu anlam sistemini yakalamaktır."28

Biz, önce nazil olan ayetlerden başlayarale Kur'an'ı anlamanın doğru olabileceği görüşünil benirnsemeklc birlikte; tarih farkı olmaksızın, yerine göre ayetler, bir­birini tamamlayan ve açıklayan bir nitelikte oldukları için, Kur'an'ın Mekkfsiyle Medenfsiyle bir bütün olduğunu, dolayısıyla onun, bu bUtUnlUk i~risinde anlaşılmasının daha iyi olacağım belirtmek isteriz.29

Gerçekten bazan Mekkf ayetlerin Medeni ayetleri açıkladığını görmekteyiz. En'am SOresi'nin 146. ayetiyle Nisa Suresi'nin 160. ayetini buna misal olarak verebiliriz. Nisa SOresi'ndeki ayette, yahudilere haram kılınan şeyler sayılmazken, En'am SOresi'ndeki ayette, onlara bütün tımaklı hayvanların, sığır ve koyunların iç yağlarının

haram kılındığı anlatılmaktadır.30

Öte yandan tek tek ayetler veya ayet grupları, ayrı ayrı varlık alanlarından, farklı şartlardan ve durumlar­dan bahsederler. Bu durumlarda ayetlerin, üzerinde durduğu konu, aynı imiş gibi görünse de şartlar, zaman ve mekan farklı olduğu için çok dikkatli olmak gerekir. Nitekim bu gibi hallerde yanlış yorumlarda bulunul­muştur.

Burada farklı durum ve şartlarla ilgili olan Kur'an ifadelerinin yapısına kısaca değinmek gerekir. Kur'an'ın, aynı konuda değişik durum ve şartlardan ötürü takındığı tavır farklı olabilir. Bu, onun, belki de hayatla, hadiselerle, daha doğrusu varlığın, insanı insan olması açısından ilgilendiren bUtUn durum ve görününileriyle il­gilenmesinin göstergesidir. Yani Kur'an'ın kendi iç yapısındaki filcrt bütUnlüğün yanında, onun bir anlamda insanla oluşturduğu bütünleşmeden sözetmek mümlcündUr. O, bazan muhataplarıyla, onların içinde bulundukları psiko-sosyal veya psikolojik şartları

gözeterele bir bütünleşme sağlar. Ama bu sefer, kendi iç yapısının fikri bütüniUğü zedelenmiş görünür. O konuda Kur'an metninde çeli§ki varmış zannedilir. Dysald belki bu durumda insan için indirilen, onun yararını gözeten Kur'an'ın insanla, ama bazan inanan insanla kurduğu ahenkli bir bütünlUk SÖZ konusudur. Şu halde SÖZÜn burasında biraz daha cesaretlenerek, -tabir yerin­deyse- §öyle diyebiliriz: Kur'an'ın iki yönlü bUtUnlüğü vardır; birincisi metnin bütünlüğü, ikincisi metin-insan bütunlüğU .

Mesela Allah'ın emri gelinceye kadar müslüman­ların silaha sarılmamalarının ve düşmanlarıyla iyi geçin-

Page 10: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

212 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

melerinin tavsiye edildiği Bakara SOresi'nin 109. ayetinin, savaş ayetleriyle neshedildiği öne sürülmüştür?1

Bize göre ise belli şartlarda muhataplann, içinde bulundukları sosyo-politik durumun bir gereği, bir sonucu olarak: Bakara SOresinin 109. ayetiyle bütünleşmeleri söz konusu iken, şartların değişmesi halinde de onların, nasih olduğu söylenen ayetlerle bütünleşmelerinden ·baflsedilebilir. Kur'an'da bunun misalleri çoktur.

Şu halde bütünlük meselesini, sadece metnin bütünlüğü olarak: değil, metnin, yaşanan hayatla tesis ettiği veya etmesi gerektiği bütünlük şeklinde de düşünmek gerekir.

B. Kur'an'm Bütünlügüne Ulaşınada Gözönüne Almmasa Gereken Üç Çerçeve

Kur'an'ın ele aldığı konuların, muhataplarının

zihinlerine yerleştirrneğe çalıştığı kavram ve mesajların terkibi bir yakla~ımla Kur'anf bütünlük içinde ele alınıp incelenmesinin,3 üç çerçevede gerçekleştirilebileceğini söyleyebiliriz.

1. Ayet Çerçevesi Sözün sarfedildiği yer olarak düşünebileceğimiz

çerçevedir ki, kelimeleri ve terkipleri, önce bu çerçevede anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü bazan cümlelerin tamamlayıcı unsurlarından herhangi birini gözardı

ettiğiniz takdirde, varacağınız sonuç, Kur'an'ın, o bölümde iletmek istediği fikirden farklı olabileceği gibi, bazan onun zıddı da olabilir.33 Bu itibarla Kur'an'ı an­larken öncelikle cümle ve ayet bazında aniatılmak is­teneni tespit etmek gerekmektedir.

2. Siyak-Sibak Çerçevesi

İkinci çerçeve, herhangi bir ifadeden önceki ve son­raki ifadelerdir ki, biz buna siyak-sibak çerçevesi diyoruz. Kolayca görülebileceği gibi her ne kadar konularına göre tertip edilmiş bir kitap değilse de Kur'an, bazı durumlarda aynı konuyla ilgili ayetleri peşpeşe sıralar. Ardarda gelen bu ayetlerin, çoğu zaman ortak bir hedefi, asıl bir malesadı vardır. Dolayısıyla

ifadeler, hep bu gözetilen malesadın etrafında deveran ederler. Bunun için belli bir ayet grubunun içinden bir

ayetin veya ayetin bir bölümünün çıkarılip müstakil olarak tamamen farklı bir gayeye hizmet ettirilmesinin doğru olmayacağını söylemek gerekir. Çünkü bu tür yaklaşımların, Kur'an'ın, o pasajda anlatmak istediği gerçeği yansıtmak yerine, onun hiç de lcasdetmediği bir

. 34 sonuca ulaşmalan ekseriya kaçınılmaz olur.

Nitekim, kabul ettikleri doğruları, Kur'an'a onayiatmaya çalışanların, ifadeleri, çoğunlukla siyalc­sibak bütünlüğünden soyutlayarak anlamaya çalı§tıklan bir vakıadır.

Gerçekten, "şu ayet veya ayetin şu bölümü, bizim görüşümüzün doğruluğunu gösterir" · yahut "şu kelimeden, şöyle bir hüküm çıkarabiliriz" gibi ifadelerle, Kur'an'ın küçük birimlerini, sevkedildikleri mana orta­mından ve fikd bütüniLikten mücerret olacak değerlen­dirme geleneği, siyak-sibak bütünlüğünün gözardı edil­mesinde, en bilyük faktörlerden biri olmu~tur. Gerek: Tefsir kitaplarında gerekse Ketarn ve isıarn Hukuku'na dair kitaplarda bu tor ifadeleri çokça görmek mümkündilr. Görebildiğimiz kadarıyla ihtilaflan körükleyen en büyük arnillerden birinin bu siyak-sibak çerçevesini nazar-ı itibara almama hatası olduğu or­tadadır.35

3. Kur'an'ın Bütünlügü Çerçevesi

Kelimelerin, çeşitli cümleler ve mana çerçeveleri içindeki lugavf manalannın tesbiti, onların Kur'ant sis­tem içinde kazandıkları yeni manalarıo kavranması, hep Kur'an'ın bütünü içinde mümkün olmaktadır.

Öte yandan Kur'an'ın herhangi bir konudaki zih­niyeti tespit edilirken "Kur'an'ın BütaniUğü" gerçeği

daha bir önem kazanır. Mesela Kur'an'a göre Allah'ın dilemesini,

bütünlük içinde anlarlcen, O'nun yaratıcılığım, kudretini, adaletini, hikmetini ele alan pasajlarla birlikte, insanın sorumluluğu , iradesi, yapıp ettiklerinden dolayı ceza veya mükafaatla lcar§ılaşması gibi hususlardan bahseden ifadeleri de göıönüne almak gerekir.36 Aksi takdirde bazan tam bir cebr anlayışına varmak kaçınılmaz olur. Nitekim El-Eşarr, sadece J::il L. •• uı ı.W. .ı 37

- YJ \r...U. ~ .Y l:.;'l l!.!.} J 38 ı.~ 0i 'll 0 j\.!.; L. J

.uıı 39 ...Uı ~~ 01 )ll lr-t ~yü 01 I.:.J 0 ~L. J ~.

~.r.U JW 41 gibi ayetleri sıralayarak,

31. Taberf, COmiu 'I·BeytJn an Te'vl/i'I-Kur'lln, 1. 490, Matbaatıı'l-Halebf, Mısır 1388/1968. 32. Fazlurrahman,Ana KonuUınyla Kur' an, ss. 30,31. 33. Misaller için bkz. Albayrak. H. "Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri" (basılmamış doktora tezi) ss. 37-38. 34. Albayrak, H. Aynı eser, ss. 38-39. 35. Albayrak, H., Aynı eser s. 39. 36. Albayrak, H., Aynı eser s. 42. 37. 2/Bakara, 253 38. 32/Secde, 13 39. 76/İnsan 30; Sltrekvl'r 29 40. 7/A'raf, 89 41. 11/HOd 107; SS/BürOc 16

İsl4mf Araştımıalar Cilı: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990

Page 11: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR HALiSALBAYRAK

Allah'ın dilemesi hakkındaki görüşOnO ortaya koymuş; muhaliflerini ise hayır ve şer için iki yaratıcı olduğu id­diasındaki MecOsiler'e benzetm~ ve Allah'ın meşietiyle yaratmasını aynı kategoride ele almıştır.42 Bu konuda barieller'in tavırlarının da cebr görüşünden yana olduğunu söylemekte yarar var.43 Halbuki Eşarrnin yaptığı gibi sadece, zikredilen ayetleri biraraya getir­mekle Kur'an'ın, Allah'ın dilcmesi konusundaki tutumunu bütün boyutlarıyla tespit etmek mümkün değildir.

Kur'an'ın bir biltOn olduğu gerçeği, öteden beri bilinen bir husus olmakla birlikte, asrımızda, bilhassa son on yıllarda, üzerinde daha bir yoğunlukla durulmaya başlanan bir konu haline gelmiştir. Kur'an araştırıcıları, artık günümüz insanının zihni ~leyişinin, düşünce

tarzının ve hele beklentilerinin her geçen gün hızla

değiştiğinin farkına vararak, Kur'an'ı, daha doğrusu

onun, hayata, eşyaya, insanlığa ve kainata bakışını daha net, daha anlaşılır ve daha bütüncil bir yaklaşımla in­sanlığa sunma gayreti içine girdiler.

Dolayısıyla Kur'an tefsir edilirken artık sadece kelime, terkip ve cümle bazındaki lisani tahlillerde kalınmayıp, bunların ötesinde Kur'an 'ı bir bütün olarak ele alma ve muayyen konuları , bu bütünlük içerisinde in­celeme ve araştırma faaliyetleri daha bir sıklıkla

müşahade edilmektedir.44

Bunu söylerken eskiden bu kabil çalışmaların hiç yapılmadığını sOylemek istemiyoruz. Pek tabiidir ki, Kur'an'da işlenen konular eskiden de ele alınıp incelen­miştir. Fakat yaşadığımız gOnlerin ilirnde ve teknolojide açtığı yeni ufuklar, gerçekten günümüzde Kur'an'a daha sentezci ve daha bütOncO yaklaşmaya adeta zarOri kılmaktadır.45

Bu arada bu tür çalışmalarla sıhhatli sonuçlara ulaşılabilmesi için birtakım şartlara ve kaidelere riayet edilmesinin de bir gereklilik olduğu aşikardır. Bu sebeple yine son yıllarda bu konuda da metodik teklifler getirilme yoluna girilmiş, esasen yeni olmamakla birlikte, adı yeni olan bir tefsir tarzından ve metodundan bah­sedilir olmuştur. Bu da "Konularına Göre Kur'an Tef­siri"dir.

42. Eşarf, ei-İbane an Usali 'd-Diy4ne, s. 7, Medine 1975.

213

Sözünü ettiğimiz, Kur'an'ın muayyen konularının araştırılması çalışmalarının gerçekten önyargıdan uzak bir biçimde ve Kur'anf bütüniOk:, titizlikle gözetilerek yapıldığı takdirde yararlı ve yerinde olacağı

görüşündeyiz. 46

Ancak, Kur'an'ın muhtevası üzerine yapılan bu araştırmalarla varılan sonuçların, doğru, yani Kur'an'ın ortaya koyduğu biçimde olabilmesi için sadece fihristler­den, aynı kökten türeyen kelimeler bulunarak veya sadece, araştırılan konuyla ilgili olduğu varsayılan ' ayeller biraraya getirilerek, tızerinde düşüncenin

yoğunlaştırılması kesinlikle yeterli değildir. Onun için esasen işlenilmesi istenen konuyla ilgili ayetleri, Kur'an'ın bütünlüğünü gözönüne alarak tespit ettikten sonra öncelikle, bu ayetlerde kullanılan kelimelerin ve kavramların anlamlarını yine ayet, siyak-sibak ve Kur'an'ın tümü çerçevesinde kavramak gerekir. Yani, daha işin başındayken Kur'an 'ın bütününü gözden geçirme zarureti vardır. Çünlcü araştırdığınız konunun anlatıldığı pasajlardaki kelimcler, konuyla muhteva itibariyle ilgili olmayan başka ifadelerde ve mana çerçevelerinde pekala değişik boyutlar kazanabilmek­tedir.47

Görebildiğimiz kadarıyla Kur'an, belli temel konularda, kesin ve şaşmaz ölçüler koymaktadır.48 Bu bakımdan araştırmanın sonucunun bilhassa Kur'an'ın

mihenk taşiari diyebileceğimiz muayyen konulardaki kesin ve şaşmaz belirlemeleriyle çatışıp çatışmadığını

kontrol etmek için konuyu, Kur'an'ın bütünlüğü potasında yeniden ve nihai bir işleme tabi tutmanın zarurf olduğunu söylemek icap eder.49

Söz bu mihenk taşları mesabesindeki şaşmaz

ölçOierden açılmışken bir örnek vermek gerekirse, K • • . •• ,.. 1 a .. so mesela, ur'an'ıo c.s:-' -...!...> <f':' yetını,

Allah'ın, zatı ve sıfaUarıyla ilgili konularda şaşmaz bir ölçü olarak sunduğunu söylemek mümkündür.51

Öyleyse Allah telakkisiyle ilgili olarak söylenecek sözlerin, yapılacak yorumların, bu ölçüye vurulmadıkça,

doğrulukları tartı§ılabilir. Öyle zannediyoruz ki, Kur'an'ın, Kitabın anası olarak sunduğu "muhkem" ayet­lerden birisi, bu ayettir.

43. Ebu Amm~r AbdulkMi,Ar4u'I-Hav4rici'I-Keldmiyye, II, 77, Cezayir 1318/1'918-44. Bu çalışmalann geniş bir listesi için bkz. Güngör, Mevlüt, Tefsirtk Konulu Tefsir Metodu, İsl4mf Araştırmalar, C: ll, S: 7, aynca

öıellikle batı ~lemindeki çalışmalar için bkz. Fazlurrahman,Ano Konulanylo Kur'on, ss. 37-39. 45. Albayrak, H. Kur'an'ın Kur'an la Tefsiri, s. 44. 46. Albayrak, H. , Aynı eser s. 45. 47. Albayrak, H. , Aynı eser s. 45. . 48. ~. Watt, M., Modem Dünyada /sl4m Vahy~ ı;ev. Aydın , Mehmet, s. 112, Ankara 1982. 49. Albayrak, H., Aynı eser, s. 48. so. 42/ŞOn 11, . 51. Şenkıt i, Advbu '1-Beytlrı fi ld4hi'I-Kur'an bi'I-Kur'an, I, 20.

Journal ofislantic Research Vol: 4, .No: 3, July 1990

Page 12: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

214 'TEFSlR USÜLÜNDE BÜI'ÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

•' Yine~~J..!.il.) .:ı J~ t.. AJ 4.ı !l_A .:ıı A 'i .uJI .:ıt

ayeti de52 günahlar ve neticeleri ile ilgili yapılacak yorum­lardaki şaşmaz ölçülerden biri olarak zikredilebilir.

Şu halde denebilir ki, muayyen bir konuyu ara§tıran Kur'an araştıİmacısının, Kur'an'ın bu kendine has ifade özelliklerini bilmesi genel ve sağ)am bir Kur'an bilgisine sahip o.lması icap eder. Çünıctı bütünü, bir bütün olarak bilmek, bütünü oluşturan parçaların ir­tibatlarını daha iyi k:avramamızı sağlar.

C. Kur'an'• Kendi Bütünlügü İçinde Yorumlamaya Engel Faktörler

Kur'anf bütonlüğun, gerek geçmişte gerekse günümüzde, bazan şu veya bu sebepten ihmal edildiği, gözlenen bir husustur. Bu bakımdan biz, insanların,

Kur'an'ı kendi bütunlüğü içinde yorumlamalarını engel­leyen faktÖrlerin neler olabileceğini, bu konuda yapılan hataların altında yatan sebepleri araştırmalcia tespit

· edebileceğimili düşündük. Bunun için önce, Kur'an'ın bütünlüğü problemini, yine Kur'an'ı ·inceleyerek: bir yere oıuruuğumuza kanaat getirdikten sonra konuyla ilgili materyelleri toplayıp sınıflandırınca, temelde iki yanhşla karşıla§tık. Bunlardan birisi, hissi, yani sllbjektif iken, diğeri metodik:ti.

1. Sübjektiflikten Kaynaklanan Hata (Önyargdi Olmak)

Kur'an'ın, kendi bütünlüğü içinde anla§ılmasının

vazgeçilmez esaslarından birisi, belki de en önemlisi,

Kur'an'a önyargısız bir bakış açısıyla yaklaşmaktır. Çünkü önyargıh yaklaşımların, tesadüfler bir yana, doğruyu ve

gerçeği yakalaması oldukça uzak bir ihtimaldir. Bu tür

yaklaşımlar, ekscriya kişileri, önceden kabullendikleri sonuçlara ula§tıracağından, muayyen bir konudaki

yorumlar da, farklı önyargılar taşıyan insanlar adedince

çeşitli ve birbirinden uzak olacaktır. Pek tabiidir ki, o zaman da, herkese göre birtakım doğrular ve gerçekler

söz konusu olacaktır.53

Bu bakımdan hele, kendisini, Allah katından

gerçeğin bizatihi kendisi olarale takdim eden Kur'an'ın54

anlaşılmasında ve yorumlanmasında vazgeçilmez esas­lardan birinin, önyargıdan uzak oluş ilkesi olmak gerek­mektedir. Aksi takdirde en doğruya ulaştırdığı id­diasındaki İlahi Keıam'ın, 55 insanlar tarafından peşin

52. 4/NisA 48,116 53. Albayrak, H.,Kur'an 'uı Kur'an '/Jı Tefsiri, s. 53.

hüıctımler doğrultusunda yorumlanması, onun iodiriliş gayesinin gözardı edilmesi sonucunu doğurur ki, bu da, Kur'an'ın, rehber kitap olma özelliğini zedeler.

Burada önyargılı olmamaktan kastımız, Kur'an'ı .

yorumlayanlarıil, ister kendi şahsi' inanç ve düşüncelerj olsun isterse görüşlerini benimsedikleri önceki aıiriıietJil düşünceleri olsun, bütün bunları esas almak yerine, Kur'an'ı, yine kendi düşünce sistemi içinde anlamalarıdır.

Yeri gelmişken hemen bir hususu vurgulamak gerekir ki, öncekilerin yorum ve düşüncelerinin esas alınmaması ifademiz, o alimierin tefsfr ve yorumlanndan hiç yararlanılmaması anlamına alınmamalıdır. Tabiatiyle Kur'an, Icendi bütünlüğü içinde anlaşıhrken, öncekilerin bu konudaki mesailerinin neticesi olan birikimden is­tifade etmemek de, onların her söylediklerinin, daha başından bir kenara atılması demektir ki, esasen böyle bir tutum da, bir tür önyargıhlıktır. Çünkü Kur'an'ın düşünce yapısına aykırı düşmernek kaydıyla, herhangi bir yorumdan faydalanmakla, o ıorumun körü körOne benimsenmesi ayrı ayrı şeylerdir.5

Ama görünen odur ki, tarihte ve günümüzde Kur'an'ı, kendi fikri temayoneri istikametinde, peşin

hükümcü bir tavirla açıklamak ve tefsir etmek isteyenler eksik olmamıştır. İslam'da bilhassa siyasi ve itikadf fırkalaşma hareketlerinin başlamasıyla Kur'an'ın, kendi bütün!Uğü içinde önyargısız bir yaklaşımla yoruml?.n­

· ması ilkesi zaman zaman zedelenmiş ve yerini, önyargılı . 51

yaklaşırnlara bırakmıştır.

Kur'an'ın üstünlüğü ve yüceliği, biç şüphesiz,

İsıarnı bir gaye ile ortaya çıkan bütün grupların, tartışmasız olarak kabullendikleri bir husustur. Bundan hareketle hemen bütün ilikadi ve siyası, hatta fık.hf fırka mensupları, savundukları fikirlerini ve aolayışlarını,

Kur'an'la temellendirmek, onun tasvibini ve desteğini kazanmak istemişler; dolayısıyla onda kendileri"için bir­takım dayanak noktaları bulma gayreti içerisi~

girmişlerdir. Bu da onları, önce birtakım manaları ve prensipleri önceden, değişmez doğrular otarak kabul edip, kelamıiı sevkedildiği mana ortamına uygun düşÜp düşmediğini Jellle almakSızın, Kur'an lafızlarını o doğrul­tuda te'vil yoluna Sevketmiştir.58

"Çeşitli fırka mensuplarının tuttukları bu yol, bazan doğruya, ama çok: defa da eğriye sürüklemek-

54. Bkz. 2/Bakara 26,144,149,176; 3/Ali İmıin 3,60; 4/NisA 105; 5/Maide 48; 6/En'am 114; 10/YOnus 94; 17/İsıi 105 55. 17/İsıi, 9 56. Albayralt, H., Aynı eser, s. 54. 57. Krş. Ahmed P.nıtn,MenlJhicu't-Teftfruıde'/-Muslimfn, Mecelltu'I-Ezher, XXN,s. 39. 58 . . GazJif, İhyau Ulwni'd·Dfn, I, 292, Matbaatu'l-Halebf, Mısır, ta.rihsiz; İbn Teymiyye, Mulcaddime jf Usfl/i't-Tefsfr, s. 20, Dımaşlt,

İsl/Jmt Araştırmalar Cilı: 4, Sayı 3, Temmuz 1990

Page 13: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR HALiSALBAYRAK

tedir. Hepsinin metodunda mezhep, değişmez, herhangi bir ta'dfle ta br tutulmaz mihver noktası olarak kabul edil­miş, Kur'an ise şu veya bu mezhebe uyması için te\11 edilmiştir. Daha doğrusu, adeta mezhep ve fırkaların fikirleri, Kur'an'ın manasma zorla kabul ettirilmiş ve ona hakim kılınmıştır. Bu durumun tabif neticesi, varoluşlarında, yaşayışlarında Kur'an'a dayanan ve onun, kendi kitabı, fikirlerinin kaynağı olduğunu iddia eden, ona tutunduğum:ı ve onun prensiplerine sarıldığını ileri süren fırlcalar, isıam'a hizmet gayesini gerçekleştir­mek için tek bir fikir etrafında birleşememiş, o mezhebe karşı bu mezhebi desteklemek, bu fırkayı te'yid edip, ötekini çürütmek gibi birbirine zıt fikirleri savun­muşlardır. ,59

Pek tabiidir ki, önyargıh bu yaklaşımlar, Kur'an bütünlilğünün gözardı edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bütünlük nazar-ı itibara alınmayınca, hemen herkesin, Kur'an'da, kendi doğrularıoa asıllar, dayanaklar bulması da soo derece kolaydır. Çüokil Kur'an'ın ifadeleri, birbir­lerinden bağımsız olarak ele alınırsa, bunun için soo derece müsait bir zemin oluşabilmektedir.

Biz Kur'an 'ı, tekrar tekrar bir biltOn olarak ele alıp incelediğimizde, onun, önyargılardan arınmış bir bakış açısıyla ele alındığında, özellikle müslilmanlar arasında derin fikir ayrılıkiarına yol açan ihtilaflann önemli ölçüde azaltılabileceği ve Kur'an'ın ifade ettiği o çelişkisizlik niteliğine ulaşma yolunda büyük ilerlemeler kaydedileceği kanaatını ediediğimizi ifade etmek isteriz.60

Önyargılı yaklaşımlar, batıni tefsir merak.lılarında, adeta son sınırına varmıştır. Esaseo onların yaptığı şeye, Kur'an Tefsiri demek de mümkün değildir.61

Öte yandan önyargıh olmak, şahsi kanaat ve inançları odak noktası yapmak, sadece itikadf, siyası ve fıkhi mezheplerden herhangi birine mensup kimsetere müohasır değildir. Ayrıca öoyargılı bir yaklaşımla Kur'an'ı açıklamaya ve yorumlamaya çalışanların, mut­laka muayyeo bir gruba veya ekole mensup olmaları veya onların liderleri olmaları da gerekmez.

Pek tabiidir ki, insan, yaratılışı icabı, çevresinde olup bitenlerden etkilenen bir yapıdadır. Yaklada da bu etkilenme süreci, hemen hiç durmadan işleyen bir nitelik arzeder. İnsan, öncelilcJe içinde yetiştiği ailenin etkilerini üzerinde taşır. Aldığı eğitim ve öğretim biçiminden et­kilenir. Yaşadığı iş muhitinden, arkadaşlarından, okuduğu kitaplardan, zaman zaman gilndeme gelen

215

moda fikir cereyanlanndan, ilmf ve teknoloji.k gelişmeye paralel olarak her geçen gun değişime uğrayan sosyal yaşantıdan, ilgi alanına giren konu ve sahalardaki gelişmelerden, basılı, ilişkisinin söz konusu olduğu

herşeyden müteessir olabilir.

Kişilerin bu etkileşim ortamı içerisinde değişik

kanaatlar ve göıilşler taşımalan kadar normal bit§ey olamaz. Kur'an'la ilgilenenler, Kur'an'ı yorumlamaya ve açıklamaya çatışanlar da tabialiyle -Kur'an'ın, sunduğu mesajlar bakımından evrenselliği de gözönüne alınırsa­çok değişik muhitlerde, değişik hayat tarzlarının hüküm sordoğu bölgelerde yetişmiş insanlar olarak farklı bakış açılanna ve kanaatlara sahiptirler.

Bizim bu noktada üzerinde hassasiyetle durduğumuz husus, Kur'an anlaşıtırken, Kur'an'ın k?nu edindiği birtakım meselelerle ilgili önceden edinilmiş

bilgi, kanaat ve dUşUncelerio, tartışmasız doğrular olduk­larının kabullenilmesinin, yanlış olduğudur. Herkesin değişik kanaat ve göraşıere sahip olması tabiidir. Fakat herkesin ön kabullerini ve önyargılarını değişmez odak noktası olarak alıp Kur'an'ın, işlerine gelen pasajl~nna sımsılcı sarılarak bir sonuca varmaları yanlıştır.

Fakat bu konuda tek amaç, Kur'an'ın doğrularının doğru olarale atınması ve taşınılan düşünce, kanaat ve inançlann, onun bütünlüğü içinde sağlamasının yapılması olursa, Kur'an, odak nokta olarak alınmış olur ve herkese göre Kur'anf doğrular yerine, Kur'an'ın,

kendi doğrulan ön plana çıkar. Yukanda da ifade ettiğimiz gibi, Kur'an, kendisini, flişkiden uzak bir kitap olarak nan ettiğine göre,6 Kur'an'ı anlamaya çalışanların asıl gayeleri, Allah'ın hedef olarak gosterdiği çelişkisiz tutarlılığa ulaşmak için gayret etmek olmalıdır.63

2. Metoddan Kaynaklanan Hata

a. Kur'an'• Kendi Fikri Sistemi Içinde Yorumlamamak

Kur'an, muayyen konulardaki zihniyetini ve bak.ış açısını verirken muhataplarına, kendine has bir üsiOpla hitap eder. O, bazan insani duygulan CO§turan, gönüllerin derOnuna tercüman olan eşsiz bir şiir ve edebi bir parçanın, ruhlarda icra ettiği te'sirle kıyas­lanamayacak bir Oslupla ka~ımıza çıkarken, bazan mahza alda ve muhakemeye hitap eden ilmi bir eserin gerçekçiliğinden daha üstün bir ifade tarzı sergiler. Bu İlahi Keıam•ın Sahibi, yarattığı insanı bUtUn özellikleri ve

59. Tand, Muhammed, Gaz4/1'ye Göre Kur'an Teftiri, Diyanet Dergisi, 1961, s. 15 60. Albayrak, ~.,Aynı eser, ss. 57 ,58. 61. SuyQtf, el-Jtk4n ft Ulami'l-Kur'arı, U, 235, Matbaatu'l-Halebf, Mısır 1398/1978, 4. baskı. 62. Nisa, s2 63. Albayrak, H., Aynı eser, ss. 70-71.

Journal oflslamic Research VoL· 4, No: 3, July 1990

Page 14: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

216 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

kabiliyetleri ile bildiği içindir ki, Kur'an, insanı, bütün yönleriyle muhatap alır. Onun zaaflarını, duygularını ve aklını birlikte mütalaa eder.

Kur'an, teoriyle pratiği birbirinden_ ayırmaz. O, sadece birtakım nazari bilgileri bavi bir kitap olarak

düşünülmemelidir. Bu bakımdan zaman zaman gerek geçmişte gerek günümüzde rastlanılabildiği gibi Kur'an,

diğer kaynak kitaplar meyanında bir kaynak kitap olarak da telakki edilmemelidir.

Mesela, itikad esaslarını sunarken, sunduklarına inanılmasını, ruhlarda te'sfrini istiyor ve davranışlarda da

tezllhürlerini bekliyor. Yani, inancın, aynı zamanda

hayata aksedişini görmek istiyor.64

Kur'an, Allah bilgisinin edinilmesi için, insanlara dolambaçlı yollar ve sadece nazari planda kalan kuru bil­

giler sunmuyor. Aksine O'nu, tanınması, bilinmesi ve kul­

luk edilmesi gereken,65 yaratan, kollayıp gözeten, sürekli diri olan, herşeyi gören, herşeyden haberdar olan ve herşeyi bilen bir Varlık olarak zihinlere yerleştirmek is­

tiyor.

Biz, bu araştırmamız esnasında Kur'an'ın bu

yönünü, insani platformda zihnf bir tenıele oturtabilmek

için onu, tekrar tekrar incelediğimizde gördük ki, o, kendi

iç yapısında son derece tutarlı ve yer yer insan unsurunun zaaflarını göz önüne alan, ana prensiplerinden taviz ver~

memek şartıyla da esnekliğe sahip bir·sistem oluşturmak­tadır.

Bu yüzden Kur'an'ın; mutlaka yine kendi sistemi

ve kendi terminolojisi içerisinde anlaşılmasının bir zaruret olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü herhangi bir ilim dalına baktığımızda, o ilmin, kendine has ter­

minolojisinin olduğunu ve kendi sistematiğini yine kendi

kalıpları ve prensipleri muvacehcsinde oluşturduğunu

görmekteyiz. Yine her ilim dalının, kendilerine komşu

ilimlerle yakınlıklarına göre münasebetleri olsa da, yine

de belli bir salıayla ilgilendikleri ve birbirlt:rinin sahalarına

tecavüz etmerneğe çalıştıkları da bir viikıadır.

Aynı şekilde her fikir sisteminin, her ideolojinin temel hareket noktaları olduğu gibi, kendi bünyelerini ayakta tutan prensipleri ve bu prensipleri ifade için kul­landıkları ıstılahiarı vardır. Onlar, bu kavramları ken­dileri oluşturmakta, o kavrarnlara çeşitli muhtevalar

64. Albayrak, H., Kur'an'ın Kur'arı:la Teftiri, s. 72. 65. Gölcük, Şerafettin,Kur'lm'ıW JrısamrıDeğer~ s. 45 İstanbul19.83. 66. Albayrak, H., Aynı .eser, ss. 74-75.

yüklemekle ve kendilerini kendi öz kalıpları içinde sun­maktadırlar.

Şu halde mevcut ilimierin ve ·fikir sistemlerinin

prensip, metod ve kavramlarını birbirleriyle

karıştırmanın, bazan gülünç bazan da acı sonuçlar dağuracağı ve sistemleri anlaşılmaz kılacağı açıkken;

acaba özellikle genel prensipler bazında herşeyi

açıkladığını iddia eden İlahi Kitabı, ister müslümanların yaşadığı bir ortamda isterse gayr-ı Kur'ani dinamikleri olan bir ilim ve fikir ortamında gelişip yerini bulsun,

muayyen bir düşilnce sisteminin veya belli bir ilmin ter­

minolojisi, problemleri ve metodu odak noktası

yapılarak incelenirsedurum ne olur?

Vakıada ne olup ne olmadığına bakmadan önce

teorik olarak ne olabileceğini söylemek gerekirse diyebiliriz ki, Kur'an'ın bUtUnlüğü haleldar edilmiş, onun oluşturduğu sistem, olması gerektiği biçimde aksettiril­

memiş, dolayısıyla illlhf mesajın hedefi saptırılmış ve onun

indiriliş gayesi gerektiği gibi tahakkuk etmemiş olur.66

Daha ziyade Aristo metafiziğinin ve onun felsefi metodunun etkisinde kalan İslam filozofları ve kellimcılarının, önceleri Kur'an'ın dışında tartışıtıp olgun­laşan Kur'an dışı problemleri, edindikleri yeni akli ve mantık! metodlarıyla Kur'ani bir platforma çekme gayreti içinde olduklarını rahatlıkla söyleyebileceğimize inanıyoruz. Çünkü kendileri müslümandı. Müslüman bir muhitte yetişmi§ler ve o muhitte yaşıyorlardı: Her müslümanın nezdinde bambaşka yeri olan Kur'an'dan da uzaklaşamazlardı. Tabiatiyle Kur'an'a başvurup, Kur'an harici düşünce ve telakkilerin oluşturduğu

problemleri Kur'an'da çözme gayreti içine gireceklerdi ve girdiler de.67 .

Hal böyle olunca bilhassa kelamcılar, kendilerine Kur'an'ın muayyen ifadelerinde destek bulmuşlar veya bulduklarını zannetmişlerdir. Kur'an duşüncesini,

beşerin bütün varlığına hitap eden, onların bütün ar­zularına karşılık veren, umamı tabiatma uygun olarak müstakil bir kalıba yerleştirmek yerine sadece zihni mantık kılidelerinin içine dökmüşler, kafalarındaki fel­sefi kalıplarla Kur'an arasında bir bağ kurmaya çalışmışlardır.68

Ne yazıktır ki, bu tavırlarıyla Kur'an'ı odak noktası olmaktan çıkarmışlar ve Kur'an dışı kavramlarla

67. Altın taş, Hayranf,.fbrı Sina Meta fiziği, s. 26 Ankara 1985. 68. Seyyid Kutub, is/Om Düşüncesi Esaslan-Hususiyetleri, çev. Akif Nuri, s. 50, istanbul 1979, Sunar, Cavit, isiflm Felsefesi Dersleri, s.

84, Ankara 1967.

İslflmi.Araştınnalor Cilt: 4, Sayı 3, Temmuz 1990

Page 15: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR HALiSALBAYRAK

Kur'an'ı anlamaya gayret etmişlerdir.69 Dolayısıyla zor­lamalı yorumlara başvurarak Kur'anf sistemi zedelemişler ve onun bütünlilğilnil gözardı ederek yanlış tefsir etmişlerdir?0

Gerek felsefeciler, gerekse kelamcılar, Kur'an'ın

fikri sisteminde problem değeri taşımayan konularla uğraştıkları için sistemi zedelemişler ve Kur'an'ın

hedeflerini saptırmışlardır. Bu konuda Gazali'nin yaklaşımı bizce dikkate değerdir. Onun, İslam Fel­sefecilerinin tutarsızlığını ortaya koymaya çalışırken,

tartışmaları hep felsefi platformda tuttuğu ve Kur'anf alana kaydırmamaya son derece itina gösterdiği görülür.71 ·

Pek tabiidir ki, Kur'an dışı meseleleri, Kur'an'da ÇÖZrneğe çalışma işi, sadece felsefi' ve kelamı boyutlu değildir. Milslilmanlar, insanı insan yapan ana özellik­lerini, şöyle veya böyle etkileyecek faktörleri, Kur'an ve sUnnet açısından hep değerlendiregelmişlerdir. Bilhassa kul olması bakımından insanı, doğrudan veya dalaylı

olarak ilgilendiren durumlar, değişiklikler, insan hayatında görillen yeni gelişmeler ele alınarak, Kur'anf açıdan yerleri belirlenrneğe çaiL§ılmıştır. Fakat görilnen o ki, mUslilmanlar, zaman zaman Kur'an'ı rehber olmak­tan çıkarıp, onu, Allah'ın, bülilnUyle insanoğluna

bıraktığı ve kendisine yetki verdiği konulara dahi müdahil bir kitap durumuna sokma hatasına düşmüşler­dir.

Halbuki Kur~an, insanı bir robot olarak görmemekte ve onun, kendi kapasitesini ve kabiliyeı­

lerini geli.ştirmesini istemektedir.

Esasen Kur'an'ı, herşeye müdahil bir kitap durumuna sokmak ne kadar bilyUk bir hata ise, Kur'an dışı faktörlerin belirleyiciliği sonucu oluşan durumları ve meseleleri, temel çıkış noktası alarak, Kur'an'ı yorum­lamaya ~lışmak da, o derece, hatta daha büyük bir hatadır. Birincisi, Kur'an'ın alanını genişletip, onu, Kur'an dışı alanlara müdahil kılmaksa, ikincisi, Kur'an dışı olguların Kur'an'a mildahalesidir. Esasen her ikisiilde de alan tecavUzü söz konusudur ve her ikisi de Kur'an'ın bütünlüğünü zedeler.

Kur'an, fonksiyonel olması hasebiyle mesela, örnek insan ve ideal bir sosyal yapı öiıermekte ve bunun yollarını göstermektedir. Gayet tabiidir ki, belli bir

217

coğrafyada varolanla Kur'an'a göre varolması gereken, her zaman ayniyet arzetmez. Bu bakımdan mesela gayr-ı Kur'anf dinamikleri olan bir çevre, o çevredeki sosyo­kültürel yaşantı ve orada genel kabul gö(mUş değer yargılarının bir kısmı esas alınarak Kur'an'ın anlaşılması ve yorumlan ması, onun bütünlüğünü ihmale yolaçar.72

b. Bütüncü Yaklaşımdan Uzak Olmak

Bilindiği · gibi Kur'an Tefsiri, şitahi nakil sürecini tamamlayıp, çeşitli faktörlerin etkisiyle mUdevven bir nitelig7e bürünürken ilk olarak. rivayet tefsiri tarzında or-73 ,. taya çıkmıştır.

Rivayet tefsirlerinde, görebildiğimiz kadarıyla

görüşler, genellikle ayet çerçevesini taşmamaktadır. Tef­sirler daha ziyade kelimeler ve t$!rkipler noktasında odak­lanmaktadır. Yorumlar da tabiatıyla Kur'an'ın muayyen konulara bakışını yansıtacak ve belli konulardaki zih­niyetini aksettirecek özellikler taşımaktan uzaktır.74

Rivayet tefsiriyle başlayan, çeşitli türlerdeki diğer Kur'an tefsirleriyle süregelen, kelime kelime, terkip terkip, ayet ayet baştan sona Kur'an'ı tefsir geleneğinin oluşmasının ardında İslam toplumunun dini' bilgileome açısından arap olmayan milletlerle bü.tünleşme

sürecinin büyük payı olmuş olabilir. ESasen bu, araştırılması gereken bir konudur.

Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, Peygamber (a.s.)'in, Kur'an hakkındaki açıklamalarında kelime tahlil­lerinin ve cümleterin yapısıyla ilgili izahların yer almadığı bir vakıadır. Onun beyanlarının daha ziyade iletilrnek is­tenen mesajın, muhatabın durumuna göre, değişen

biçimlerde aksettirilmesi · şeklinde olduğunu75

söyleyebiliriz. Fakat Peygamber (a.s.)'den sonra İslam fütuhatının sonucu olarak arap olmayan milletierin de İstam'ı kabulüyle hemen her atanda birtakım değişiklikler olduğu gibi, Kur'an tefsirinde de yeni boyutlar kazanılmıştır.

Nitekim bize kadar ula§:an ilk devirler yazılı tefsir külliyatında, yukarıda kısaca temas ettiğimiz Peygamber (a.s.)'in tefsir metodunun yerini, bol bol arapçayla ilgili kuralların açıklamalarını ihtiva eden ve adeta, Kur'an'ı, arapçaya vakıf olmayan okuyuculara öğretrneğe çalışan bir tefsir geleneğine bıraktığını görmekteyiz.

69. Reşfd Rız!l, Mecel/etu'l-Men{Jr, C: XXV, cüz: 7; Zchebf, Muhammed Hüseyn, et-Tefslr ve'l-Müfessiran, I, 269,270, DlJrru'I-Kütübi'l-HadJse, 1396/1976, 2. baskı. ·

70. ibn Teymiyye,Mecmııatu'r-ResOil ve'l-MesOil, III, 419, Beyrut 1403/1983,1. baskı. 71. Gazfilf, Tehafiitü'l-FelOsife, çev. Karlıga, Bekir, ss. 145,148. İstanbul 1981. 72. Albayrak, H. , Kur'an '!n Kur'an 'la Tefsiri, s. 84; ayrıca bu konudaki misaller için bkz. aynı eser, ss. 85-87. 73. Zerk§nf, MenOhilu'l-JrfOn ft U/ami'l-Kur'an, I, 31, Mısır, tarihsiz; Hasan Hüseyin, Tarihu't-Tefslr, Mecellctu'l-Ezher, XIII, cüz: 10. 74. Albayrak, H., Aynı eser, s. 89. 75. Krş. Hasan Hüseyin, Aynı yer.

Journal oflslamic Researclı Vol: 4, No: 3, July 1990

Page 16: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

218 "TEFSIR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADU MAKALENiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Kanaatımıza göre başlangıçta, ana dilleri arapça ol­mayan veya Peygamber vasıtasıyla Kur'an hakkında ken­dilerine şifabr de olsa birtakım bilgiler ulaşmayan kim­selere, Kur'an'ı, önce, kelime ve cümle bazında

76 . açıklamayı hedefleyen anlayış, bilahare, ısıarn çem-berinin daha da genişlemesi ve Kur'an'ın da evrensel hedefler gözetmesinin tabii bir sonucu olarak bir tefsir geleneği haline gelmiştir.

Bu arada, aynı dönemlerde, arapçanın da dil kural­larının oturtutmaya çalışıldığı, arap dilbilimcilerin filolojik çalışmalarını!'!, Kur'an'la çok yalandan irtibatlı

olarak devam etlirildiği de gözönüne alınırsa arapçanın belli esaslar üzerine dayandırılması, Kur'an'dan ve tabif, Kur'an Tersiri'nden soyutlanamamışıır.77

Bize göre önceleri böyle bir gayenin gerçekleştiril­mesi için ortaya çıkan bu tarz Kur'an tefsiri, bilahare ufak tefek değişikliklerle aynı biçimini sürdürdü ve Kur'an'ı,

baştan sona tefsir geleneği, bu özelliği ile günümüze kadar geldi.

Belki bu tarz tcfsir geleneğinin oluşmasında,

Kur'an'ın, Hı. Osman'dan beri nih4f biçimi verilen sOre tertibi, hele tevkifı'olduğu kabul edilen ayetterin tertibi ve Peygamberden beri Kur'ao'ın, namazlarda ve sair durumlarda bu ayet tertibine riayet edilerek okunınası da önemli bir rol oynamıştır, diyebiliriz.

Bu yerleşik tefsir geleneğinin, Kuran metninin ÇOzümünde, sonraki nesillere zengin materyaller bıraktığını kabul etmek durumundayız. Eğer bugün, Kuran'ı, terkibf bir biçimde konularına göre in­celemenin metodik arayışları ve bu leonuda ortaya konulan tefsir çall§maları varsa, bu çabalara, Sayın

Açılegenç'in de ifade ettiği gibi Fatiha-Nas türü tefsirler gerçekten sağtam bir altyapı görevi göreceklerdir. Aneale bu zengin malzemenin akla, tecrübeye ve Kur'an bütünlüğüne aykırı unsurlarının tenkitçi bir gözle ayıklaomasılüzumu da gözden uzak tutulmamalıdır.

Zaten yeni oluşumlar ve yeni yakla§ımlar, eskilerin­den tamamen bağımsız ve köksüz bir biçimde ortaya çıkamazJar. Kaldıki, yulearıda da ifade ettiğimiz gibi 'Kur'ao'ın Konularına Göre Yorumtanması' olgusu, belki isim olarale yeni olsa da aslında müslümanların

tarihinde, alimierin meçbOIO değildi.

Kur'an'ı baştan sona bilinen ·tertibiyle tefsirin, bütOncü bir yalelaşımı gerçeleleştirmeğe adeta izin ver­memesi, onun kaderidir. Öyleki, Kur'an'ı baştan sona, bütünlüğü gözeterek tefsire çalışan Şenkıtf bile Kur'an'ı,

yine Kur'an'la açıklama konusunda gereleeo azamf itinayı göstermesine rağmen çoğu zaman Kur'an'ı bir bütün olarak değerlendirme noktasında yetersiz kalabil­miştir. Nitekim bazan üzerinde durduğu ayet ve ayet grupları ile sadece doğrudan irtibatlı olan Kur'an pasaj­larını dile getirebilmiş, dotaylı olarak ilgili olan bölümleri oazar-ı it.ibara alamaml§tır?8

ÇOnka bazan bir ayet ve onun ilcttiği mesaj veya işlediği konu, bütün boyutlarıyla ele alınıp bOtüoiOie içinde ortaya konmak istendiğinde gerçekten çok sayıda Kur'an ayetinin biraraya getirilip senteze gidilmesi gereleir. Tabiatiyle Kur'an'ı, bildiğimiz .şu tertibiyle başından sonuna kadar ayet ayet tefsir eden eserlerde bunun gerçekleştirilebilmesi oldukça zor görünmek­tedir. ÇOnkü Kur'an ayetlerinin böyle bir tefsir eserinde, ihtiva ettiği leonuları, ilgili ayetler münasebetiyle Kur'an bütünlüğü içinde, bütün boyutlarıyla ele alıp incelemek, herşeyden önce hem hacmin çok çok geniş olması

sonucunu doğurur bem de tekrarların, baddinden fazla olmasına yolaçar.79

BütOnco yakla§ımı engelleyen eo önemli hususlar­dan biri de hiç şüphesiz hemen her mOfessirio, yaşadığı dönemde revaçta olan birtakım ilimleri, Kur'an tef­sirinde ön plana çıkarmasıdır.

Gerçekten sarf, oabiv gibi ilimlerde söz sahibi olan müfessirler, bu ilimlerle atakalı izahiara dalmışlar,80

maanr, bedi, beyan gibi arap edebiyatıyla ilgili konularda bahir olanlar ise belağatla alaleah açıklamalara ağırlık vermişlerdir.81

Öte yandan fıkıh sahasında derioleşenler, fıkbf

meselelerc,82 kevnf ilimlerle uğraşanlar da ilgi alanlarıyla atakalı leonulara eserlerinde faz.lasıyla yer vermişlerdir.83

Sanki müfessirler, derinlemesine bilgi sahibi oldukları di­siplinlerle ilgili açıklamalarıyla, söı leonusu hususlarda ne kadar engin bilgilere sahip oldulclarını isbata çatışmışlar, tabiatiyle sonuç olarak Kur'an'ın indirili§ gaye ve maksatlarını tahakkule ettinnede yaya

76. Krş., Hasan Hüseyin, Tarih u 't-Tefsir Mecetlctu'I-Ez.her, XIII, cüz: 10. 77. el-Lebdf, Esou'J-Kw'an ve'I-Kıraatjf'-Nahvi'I-Arab~ ss. 63-81, Kuveyt 1978. 78. Al bayrak, H.,Kur'an 'ın Kur'an 'la Teftiri, s. 90. . 79. Krş. Güngör Mevlüt, Tefsirde Konulu Tcfsir Metodu, lsl4mt Arastırma/lu, C: Il, S: 7. 80. Eb O Hayyan ve Neseff gibi müfessirler. 81. Zemabşcrf, Beydavfve Bbussuud gibi milfessirler. 82. Kurtubfve Ccssas gibileri. 83. Tantavf, Cevbeıfvb.

İsi/Jmt Ara11JTmlllar Cill: 4, Sayı 3, Temmuz 1990

Page 17: USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU* ADLI VE FARKLI …isamveri.org/pdfdrg/D00064/1990_3/1990_3_ALBAYRAKH.pdfetmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud ei Hicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza

DR HALiSALBAYRAK

kalmışlardır.84 Bunun sonucu olarak, Kur'an'ı bir bütün olarak ele almak ve onu yine kendisiyle anlamak, daima ikinci planda kalmış veya çoğu zaman böyle bir yak!S§ımın izleri dahi görülememiştir.

Bütüncil yaklaşıma bir ölçüde mani olduğunu söyleyebileceğimiz bir §CY de, Peygamber (a.s.)'in vefatından bir hayli sonra ortaya çıkan Kur'an İlim­leri'dir. Bu ilimlerin, Kur'an'ın, bir bütün olarak anlaşılması noktasında bize göre bazı açılardan olumsuz tesirlerine kısaca temas etmekte yarar olacaktır.

Esasen "Kur'an İlimleri" adıyla anılan ilimierin hepsi, Kur'an'ın bir yönüyle derinlemesine ilgilenmenin sonucu olarak ortaya çılcm!§ ve geli§mi§lerdir. Kur'an İlimlerinin, Kur'an'ın anlaşılması hususundaki fonksiyon­larının tek tek veya bir bütün olarak incelenmesine ih­tiyaç vardır. Acaba bunlar gerçekten sadece müfessire yardımcı olacak, Kur'an'ın çeşitli yönlerine ait hazır ve faydalı birtalam ön bilgiler mi vermektedirler? Yoksa mesela bazan da müfessiri belli noktalarda §Srtlandırabil­mekte midirler? Veya zaman zaman da Kur'an'ı aniayıp açıklamaya başlamadan önce müfessirin gayret ve çabasını gereksiz bilgi yığmlarında tüketmekte midirler? Gerçekten kanaatımızca bu ve buna benzer sorular cevap aramak-tadır. Yani Kur'an ilimleri'nin Kur'an'ı an­lamadaki yerının, öneminin ve eğer olumsuz sayılabilecek yönlendirmeleri varsa, bunların

araştırılmasının ar3§tırmacılar için bir veeibe olduğunu düşünmekteyiz.

Bir yandan bu konunun gün ışığına çıkarılmasını hararetle beklemekle birlikte yine de bu . konuda zih­nimize takılan belli noktaları zileretmekten kendimizi alamamaktayız. Şu kadarını söyleyebiliriz ki, Kur'an ilim­leri, Kur'an'ın muayyen yönlerine ağırlık verme özellik­leriyle zaman zaman kişileri, belli noktalarda §Srtlandırabilmişlerdir. Veya başka bir ifadeyle söylersek eri azından potansiyel olarak şartlandırmada bulunabilecek özelliider taşırlar.

Mesela, Kur'an'ın zamirlerinin, ism-i i§aretlerinin ve ism-i mevsOilerinin, hangi şeylere ve hangi şahıslara racr olduğunu kendisine konu edinen Mübhematu'l­Kur'an İlmi, bir y~nüyle belli bizipiere mensup kişilerin kolaylıkla Kur'an'ı istismar etmelerine kapı aralarken, bir yönüyle de Kur'an araştıncılarını, Kur'an'ın indiriliş gayesinden uzaldaştırarak, Kur'an'ın bir bütün olarak

219

anlaşılmasında veya onun muayyen konulardaki zih­niyetinin kavranmasında en ufak bir katkısı olmayacak konularla uğraşmaktadır. Nitekim Şiiler, bazan kendi arzu ve istekleri doğrultusunda istismar etmişlerdir.

Diğer taraftan Nasih ve MensOh ilmi'nin Kur'an tefsirinde doğurduğu sonuçlar da dilekat çekicidir. öyleld bazan önceldlerin görüşleri, sonraki Kur'an müfessirlerini söz konusu ayetler haklanda önceden şartlandırabilmi§lerdir. Belki bu tür ön bilgiler, onların, Kur'ani bütOniOğe ulaşmaianna bir balama engel olmuşlardır. Ama şunu da söylemek gerekir ki Taberi gibi birçok büyük müfessirin, çoğu zaman gerek ashaptan gerekse tabitn müfessirlerinden nakledilen rivayetleri tenkide tabi tutup nesh ta'birinin yersiz kullanı !ışına engel oldukları da birvakıadır.

Buraya kadar Kur'an'ın kendi bütüniOğü

içerisinde anl3§ılmasına engel olarak gördüğümüz tefsir geleneğinin konumuz açısından göze )Srpan negatif taraflarına temas etmeğe çalıştık.

Sonuç

Biz , ilmi çalışmalarda, hele bizim alanımızdaki

çalışmalarda orijinallik, öncülük peşinde değil, sahamızdaki çabalara, küçük fakat anlamlı katkılarda bulunmaya talibiz.

İlimde şahıslar değil, aslolan tavırlardır. Biz, şahısları tenldd ederken aslında, şahısların, bize göre hatalı olan tavırlarını eleştiriyoruzdur. Dolayısıyla

şahıslarla bir husumetimiz yoktur.

Bizler başkalarını eleştirirken, kendimizi eleştiriden müstağni insanlar grubunda görmüyoruz. Eleştirilmekten nefsimiz adına haz duyduğumuzu söyleyemesek de, ilim adına, ilmi zihniyet ve ciddiyet adına, doğruluk ve hakikat adına zevk duyacağımı.zı da peşincn ifade etmek isteriz. Yapıcı eleştirilerin, ilirnde ve insanlıkta, daha ileriye, daha osı seviyelere tırman­

mamızın vazgeçilmez ön şartı olduklarını kabul ediyoruz.

Bu vesileyle b~im bu yazıyı kaleme almamıza sebeb olan Sayın Açıkgenç•e en derin şOkcanlarımızı

sunar, onun ve benim bu konudaki çabalarımızın ne ilk ne de son olduğunu; bizlerin yaptığının, olsa olsa bu atanda yapılan çabaların yanında değişik bir renk katış olarak değerlendirileceğini umuyoruz.

84. Kış. Abdulmunim en-Nemer, Moıı2hicu 't-Tefstr H4cetu 'I·Muslimtn i/4 Tefsirin Evdah, Mecellctu'I·Ezher, C: XXII.

Journal of Islamic Research VoL· 4, No: 3, July 1990