usulÜnde bÜtÜnlÜk sorunu* adli ve farkli...
TRANSCRIPT
"TEFSİR USULÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU"* ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ VE FARKLI BİR YAKLAŞlM
Some Rejlections on the Article "The Problem of Unity in Tafsir Methodology" and a Different Approach
Dr. Halis ALBAYRAK
A. Ü. ilahiyat Fak. Arş. Görevlisi
GIRIŞ
Soo yıllarda Kur'an'ıo, isıarn Dünyasının gündeminden hiç iomeyişi, şüphesiz müslümanlar açısından soo derece önemli bir gelişmedir. Ancak tabiidir ki vahyin ilahi soluğunun insanoğlunca hissedilmesi, duyulması ve onun varlık dünyasındaki yerinin belirlenmesi, Kur'an'ın ne olduğu, nasıl an13§ılması gerektiği ve daha önemlisi nasıl bir Kur'an anlayışına sahip olunması icap ettiği gibi hassas konularıo ara§tırılmasına yönelik gayretiere bağlıdır.
Bu hedefe yönelik çabaların, Kur'an'ın hedefleri nokta-i nazanndan sağlıklı bir mecrada yürüdüğünü söylemek için vakit henüz erken gibi görünüyor. Yalnız, Kur'an'ın nasıl yorumlanması gerektiği konusunda ilerisi için olumlu sinyaller veren ciddi ve va kOr yeni metodik arayışların olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gerek Arap aleminde, gerek Türkiye'de ve gerekse dünyanın çeşitli bölgelerinde -Kur'an'ın muhtevasıyla ilgili çalışmalardan sayıca daha az olsa da- sözünü ettiğimiz metodik arayışlar, yine de ka1d~ değer bir yekün teşkil etmektedir. Fazl'ur-Rahman, Izutsu,2 M.Mahmud eiHicazf ve Emin ei-Hıll~ aldımıza gelen ilk isimlerdir. Ayrıca Doç.Dr. Mevlüt Güngör5 adını da hatırlamak gerekir. Esasen özellilde Türkiye'de, akademik çevrenin dışındaki insanlarımızın da bu konu üzerinde kafa yarduklarını ve fikir ürettiklerini bilmekteyiz.6 Bu arada değerli ilim adamı Doç.Dr. Alparslan Açıkgenç'in de bu kervana katıldığını görmekteyiz. Biz bu yazımııda
onun, Tefsir Usulünde Bütünlük Sorunu adlı
makalesini tenkitçi bir gözle değerlendirrneğe çalışacağız. Esasen beni bu konuda yazmaya sevkeden en büyük amil, -itiraf etmeliyim ki-, konuyla doktora tezim m onasetietiyle ilgilenmiş olmamdır?
I. 'TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞPNDÜRDÜKLERİ
A. Sayın Açıkgenç'in Makalesinin Takdir Edilecek Yanlan Üzerine Birkaç Söz
Her§eyden önce Sayın Açıkgenç'in, bu makalesiyle, Kur'an'ın anlaşılmasında bütünlüğü gözetmenin önemini dile getirmesi ve bu konuda metod geliştirrneğe çalışması, onun takdir edilmesi için kafidir. Konu gerçekten, sadece müslümanlar açısından değil, bütün insanlık açısından önem taşımaktadır. Çünkü mesele, Kur'an'ın daha iyi anla§ılması ve vabyin.,
.asrımızın insanına, onun zihnf işleyişine ve yapısına
uygun biçimde sunulabilmesidir.
Sayın Açıkgenç'in, bUtOnlUk konusundaki çıkışına, bazı tespitlerine ve önerilerine temelde katıldığımızı
söyleyebiliriz. Çünkü o, temelde, Kur'an'ın
bütünlilğünün gözardı .edilmesinin ve onun terkipçi bir yalda§ımdan uzak bir biçimde yorumlanmasının mahzurlarına işaret etmekte; Kur'an 'ın , konularına göre, Kur'an bütünlüğü içinde ele alınmasının gerekliliği üzerinde durmaktadır. SayınAçıkgenç, Rivayet-Dirayet tefsirlerinde, belli konularda, Kur'an'ın bir bütün olarak
• Makale, Doç. Dr. Alparslan Açıkgenç'e ait olupİsiiJm!Arapınnalar Dergisi'nin 3. Cilt 3. Sayısında neşredilmiştir . 1. Ana Konulanyla Kıu'an, çev. Açıkgenç, Alparslan Ankara 1987; Islam andModmıity (özellikle giriş bölümü). 2. Kıu'an'daAllah ve İnsan, çev. Ateş, Süleyman, A.Ü.İ.F.Y. Ankara 1975. 3. e/-Vahdetu'l-Mı:vdtJiyyefi'I·Kur'ani'I-Kfflm, Kahire 1970. 4. '7efsir ve Tefsirde EdebfTefsir Metodu", çev. Güngör, Mevlüt, İslamf Araştırmalar Dergisi C: ll, Sayı 7 5. '7efsirde Konulu Tefsir Metodu~. Aynı Dergi, Cilt ve Sayı. 6. Bize göre her ne kadar il mf açıdan yeterli denebilecek bir seviyede olmasa da,:-takibedebildigimiz kadanyla - mesela Kalem Der
gisi'nde zaman zaman konuyla ilgili metodik yaklaşırnlara rastlamaktayız. 7. Söz konusu tezin adı: "Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri"dir. Tezin özellikle giriş ve birinci bölümü, Kur'arı'ın Kendi Bütünlügü İçinde
Anlaşılması hakkındadır.
loumal oflslıımic Research VoL· 4, No: 3, July 1990
204 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
göroşanon ne olduğunun sergilenernediğini ifade ettikten sonra §Oy!~ devam etmektedir:
"İşte bu durumda nazari bOtOnlüğOn önemi ortaya çıkar. ÇünkO nazari olarak ve bir bütün halinde yapılan böyle bir çalışma, Kur'an'ın o konudaki görOşOnü sistemli bir şekilde ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek: tarzd<ı hem de yeterli olarak açık:layabilmektedir. İşte Kur'an'ın bu şekilde bir bütün olarak ele alınmasına bir tefsir usulü (metodu) olarak nazarf bUtOnlUk denmek-tedir".8 ·
Diğer taraftan Sayın Açıkgenç, uygulamalı kısımda ayetleri yorumlarken yer yer Kur'an'ın bakış açısını
başarılı bir şekilde yakalamakla ve sunmaktadır. Mesela Kur'an'ın, insanları içe dönmeye yönlendirdiğini dile getirirken §Oyle demektedir:
"Dikkat edilirse gerek önyargıyı temizlernede gerekse kötO hasletleri kaldırınada Kur'an'ın metodu, içe dönmeyi teklif etmektedir. Bu içe dönme, dünyadan ilişiğini kesme anlamında değildir. Ancak kendi benliğimize dönmek ve kendi mahiyetimizi anlamaya çall~mak söz konusudur. Bu yazden gaybı anlamak için gerelcen ön şart, nefsimizin tahlil edilmesidir..."
9
BUtUn bunlar bir yana, Sayın Açıkgenç'in,
Kur'an'ın BUlünlüğü gibi önemli bir konuda görUş, tesbit ve önerilerini ilim aleminin görüşlerine açık bir biçimde sunması da bizce şayan-ı takdirdir. Ancak bu takdire değer yanlarının yanında makalenin tenkide açık bazı noktaları da bulunmaktadır.
B. Makale lle İlgili Eleştiri Noktaları
1. Kavramlarla İlgili Sıkıntılar
Şunu kabul etmek gerekir ki, herhangi bir konu
hakkında yeni bir teori geliştiriliyorsa özellikle kavramların yerli yerinde kullanılamaması ihtimali daha da
artar. Sayın Açıkgenç'jn makalesinde de yer yer de olsa kavramsal tutarsızlıklara rastlanıldığını söylemek
mümkün.
Söz konusu sıkıntılara, makalenin adıyla başlamak istiyoruz. Herşeyden önce şunu söylemek gerekir ki, 'Tefsir UsOIU", bir kavramdır ve konuyla ilgili olanların zihinlerinde ·çağrıştırdığı bir muhtevası vardır. Bu kavram, tarihi süreç içerisinde İstarn Alimlerince bulunmuş, bir disipline ad olarak verilmiş ve bu adla eserler vücuda getirilmiştir. 10 Bu eseriere baktığımızda, tefsir-te'vil, kıraat, nasih-mensOh, muhkem-müteşabih, mucmelmübeyyen, re'y ile tefsir, garibu'l-Kur'an vb. gibi
8. Bkz. İs14mt Araştımıalar Dergisi İli, S. 7, s. 96.
Kur'an'ın anlaşılması için sahip olunması gereken ön bilgiler ve Kur'an tersirlerinde karşılaşılan problemler ele alınmaktadır. Dolayısıyla "Tcfsir Usulü" denilince ilk bakışta akla bunlar gelir. Sayın Açıkgenç'in makalesine baktığımızda onun, bilinen anlamıyla bir Tefsir Usulü'yle hiç . ilgilenmediğini görmekteyiz. Kendisi, makalesinde, "munfasıl" ve "muttasıl bUtünlük" adı
altında "fatiha"dan başlayarak "nAs" suresiyle biten tefsir geleneğinin yerleşik metodundan bahsetmekte ve bilahare "nazari bütünlük" adı altında, Kur'an'ın,
konularına göre tefsirini öngörmektedir. Bu durumda kendisi, "Tefsir UsOIO" kavramından farklı birşey anlamaktadır. Dolayısıyla oturmuş bir kavramı tersyüz etmekte ve ona başka bir anlam yüklemektedir. Ama bunu yaparken en azından okuyucuya, "Tefsir Usulü" kavramının içini boşaltıp, onu yeni bir muhteva ile dotdurduğunu açıklaması gerekirdi. Okuyucu ilk etapta, bilinen "Tefsir UsOIU"nde Bütünlük Sorunu gibi bir muhteva beklerken, birdenbire çok daha başka birşeyle karşılaşıyor. Belki Sayın Açıkgenç bu tavrıyla ''Tefsir UsOiü" 'diye bir olguyu, taptancı bir anlay•şla yok saymış da olabilir. Bu konuda kendisinin haklı gerekçeleri de bulunabilir. Fakat sonuç itibariyle ortada yanlış anlamaya meydan verecek bir durumla karşı karşıya
kalınmıştır.
Bize göre makalenin adı, "Kur'an'ın Anlaşılmasında
· Bütünlük Sorunu", "Kur'an'ın Yorumlanmasında
Bütünlük Sorunu" veya "Kur'an'ın Kendi BütUniUğü
İçinde Anlaşılmasında Metod Üzerine" olabilirdi. Yeri
gelmişken bir hususu ifade etmek gerekir ki, belki Sayın Açıkgenç'in, mevcut Tefsir UsOiü'nun Kur'an'ın
anlaşılmasındaki yeri hakkında haklı kaygıları vardır. Şu
andaki Tefsir UsOJü'nün ele aldığı problemierin tek. tck,
Kur'an'ın anlaşılmasındaki yer ve önemlerinin tesbiti asıl hedef alınarak. onların, tenkitçi bir gözle yeniden ele
alınmalarının gereğine biz de inanıyoruz. Ancak biz Tefsir UsOiü'nU ve onun problemlerini bir çırpıda yok far
zedecek cesareti kendimizde bulamıyoruz.
Öte yandan Sayın Açıkgenç, anlayabildiğimiz kadarıyla Tefsir Usulünde bütünlük sorunuyla ilgili olarak üç türlü bütünlükten bahsetmekte ve bunları,
"Muttasıl", "Munfasıl" ve "Nazari" diye üç ayrı kavramla
karşılamaktadır. Yalnız bu bütünlükler, Kur'an'ın üç tUrlü bUtUniUğU mUdür? Yoksa Kur'an mUfessirlerinin
bütünlük anlayı.şları mıdır? Bu, pek. açılk: bir biçimde anlaşılamamaktadır. Eğer Kur'an'ın bütüniUğünden bah-
9. Aynı Dergi ve Sayı, s. 98. 10. İbn'Teymiyye'nin "Mukoddime fi Ustlli't-Tefsir"~ Muhammed b. Süleyman el-Kafiyeci'nin "/(jtabu't-Teysfr fi KaviJidi İlmi't-Te[sfl'i
ve Prof.Dr. İsmail Cerrahoglu'nun 'Tefsir Ustılü" bu konuda misal olarak verilebilir.
İsMmf Araştınnalar CilJ: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990
DR HALISALBA-YRAK
sediliyorsa, onun, muttasıl, munfasıl, nazari gibi birkaç bütünlük türüne sahip olduğunu söylemek anlamsızdır.
Kur'an, en küçük birimlerinden daha büyük pasajlara
kadar birbiriyle irtibatlı parçalardan müteşekk.il fikrf bütünlüğü olan bir kitaptır. Bu üç türlü bütOnlükle, tefsirin, tarihi seyri içinde ortaya çıkan ve kullanılagelen tef
sir tarzlarından bahsediliyorsa o zaman Kur'an'ın
bütünlüğünden sözedilmiyor demektir. Eğer Kur'an Ter
siri geleneğinin üç türlü biltünlilk anlayışından bah
sediliyorsa bu takdirde de bunlardan, bütünlük diye sözetmenin anlamını kavramakta güçlük çektiğimizi ifade
etmek isteriz.
Konuyu daha iyi kavramak için Sayın Açıkgenç'in,
bu oç tür bütünlükten ne anlad ığını, kendi ifadeleriyle vermek gerekir:
"Rivayet-dirayet usulilnde yapılan tefsirlerde Kur'an'ın bütilnlilğü iki şekilde açıklanır, birincisi "muttasıl billünlük" diyebileceğimiz yaklaşımdır ki, bir ayeti ba§ka ayetlerle açıklamaktır. Böylece iki veya daha fazla ayet arasında görünüşte bir çelişki veya uyumsuzluk varsa, diğer ayetlerin yardımı ile bunlar giderilir. Diğer taraftan bir ayette antaşılmayan bir nokta varsa veya muğlak kalan bir kelime varsa açıklığa kavuşturulmuş
olur .. .''11
Bu ifadelerden anlaşaldağına göre, adına "muttasıl bütünlük" denen bu yaklaşım, bUtOncil bir yaklaşımın
gereklerini bütün yönleriyle yerine getirememektedir. Çünkil belli bir konunun Kur'anf bütünlUk içinde in
celenmesi amacını taşımamaktadır. Açıkgenç'in de ifade ettiği gibi Fatiha'dan başlayıp Nas'da biten ve ayet ayet
yapılan tefsirlerde bu amaca ulaşmak adeta imkansızdır. Şu halde bu tUr bir tefsir biçimine "muttasıl bütünlilk"
adını vermek, bütünlük kavramının asıl anlamını gözden kaçırmak olur. Burada müfessir ya Kur'an'ın fikrf
bütünlilğilne riayet etmiştir veya etmemiştir. Müfessir,
Kur'anl' büiOnlüğün icaplarına bilyük ölçüde ve istenilen biçimde yerine getirmemişse ki, -Sayın Açıkgenç de
ileriki sayfalarda onların bu esası yerine getiremedik
lerini söylemektedir- o zaman nasıl bir bütünlUkten bahsediyor ve adına da "muttasıl bütünlük" diyoruz.
Bize göre kavram yerli yerine oturmamaktadır.
Kanaatımızca bu kavram, bir durumu adiandırma ih
tiyacının sonucu olarak ortaya atılmış ve o durumu karşıtamaktan uzak kalmıştır.
"Munfasıl bütünlük" de Sayın Açıkgenç'in
ifadesiyte, bir fıkrin, bir ayet etrafında, fakat diğer ayet-
ll. Bkz. İslbmt Araştınnalar lU, S. 3, s. 95.
205
lere de müracaat edilerek: gel~tirilmesidir. Ona göre asıl
önerdiği "nazari bütilnlüğe" en yalon olan da budur. Bütünlüğün muttasıl (bitişik)ı belki bir yerde mantıkl'
çerçevede makul karşılanabilir, ama munfasıl (ayrık)
bütünlük: kavramının bütüntilkle anlamlı bir irtibatını
k:urmak:ta güçlük: çekilmektedir. Esasen burada "mut
tasıl" ve "munfasıl" bütünlük gibi iki kavramın ,
karşıtadakları düşünülen muhtevalara giydirilecek uygun
elbiseler olduğunu düşünemiyoruz. Bu kavramların
oluşturulmasıoda yeni terimler üretme gayretinin doğurduğu aceleci bir tavrı sezmek: zor değildir.
Sonuç itibariyle kavramlarla ilgili söylenecek tek şey, onların mevbOrn, muğlak ve karşıtadakları durumun gerçek mahiyctini aksettirmekten uzak olduklarıdır.
"Muttasıl" ve "munfasıl" bütünlUk gibi kavramlarla Kur'an'ın bütünlilğil sorunu arasında bağlantı kurmak ve mescleyi bu biçimde vaz'etmek, problemi, iyiceproblem haline getirmektir.
2. Önerilen Metodu Temelleodinnede Yetersizlik
Sayın Açıkgenç, "Ancak bu defa belli bir konu etrafında ayetlerin mantıkf sıra ile dizilişi vardır .. " gibi ifadelerle "nazari biltünlilk"ün gerçekleşebileceğini söylemekte. Nitekim metodunu uygularken ayet meal~erini alt alta sıralama ktadır.
Bir kere Sayın Açıkgenç'in dediği gibi sadece ilgili ' ayetleri alt atta mantıki bir silsite içinde sıralamakla bütünlilğe ulaşıtmış olmaz. Onun için esascn i§lenmesi istenen konuyla ilgili ayetleri Kur'an i bütüntilğü gözönüne alarak tesbit ettikten sonra öncelikle bu ayetlerde kullanılan kelimelerin ve kavramların anlamlarını yine ayet, siyak-sibak ve Kur'an'ın biltilnil çerçevesinde kavramak gerekir. Yani daha işin başındayken Kur'an'ın
bütününil gözden geçirme zarureti vardır. Çilnkü araştırdığınız konunun anlatıldığı pasajlardaki kelimelcr, konuyla muhtcva itibariyle ilgili olmayan başka
ifadelerde ve mana çerçevelerinde pekala değişik boyutlar kazanabilmektedir! 2 Gerçi Sayın Açıkgenç, makalesinin bir yerinde bahsettiği iki tefsir (rivayetdirayct)in, "nazari biltünlük"e temel kaynağı teşkil ettiklerini söylemektedir. Fakat bize göre mesela günilmüz Kur'an araştırmacısının sadece önceki tefsirıere
dayanarak biltünlüğe ulaşması beklenemez. BütüniOğü, büyük ölçilde kendisini~ yakalamaya çalışması daha doğru Ç>lur. Çünkü bazan önceki müfessirlerin, belli noktalarda "nazarf bütüolük"O amaçlayan araştırınacıyı şartlandırması söz konusudur. Bu bakımdan Kur'an'ı,
12. Albayrak, Halis, Kur'an 'm Kur'an 'la Tefsiri, basılmamış dol(ıora tezi, s. 45 Ankara 1988, Aynca mis;. ller için bkz. ss. 45-48.
Jounuıl of Islamic Research Vol: 4, No: 3, July 1990
206 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
konularına göre yorumlamak isteyen uzmanın sadece eski tefsirlerin kelime, terkip ve ayet çerçevesindeki açıklamalanna dayanarak asrının insanına Kur'an'ın
mesajını, kamil manada ula§tırabilmesini beklemek, fazla iyimserlik olur. Onun için böyle bir ·ara§tırmacının, Kur'an'ı doğru ve sağlıklı yorumlamak için gereldi donanıını sağladıktan sonra bizatihi kendisinin, Kur'ani' bütünlUk içinde bir sonuca varıiıası arzulanır. Bu, önceki müfessirlerin metin çözUmlemesiyle ilgili tespitlerinden hiç yararlanılmaması anlamında alınmamalıdır.
Şimdi Sayın Açıkgenç'in teklif ettiği "nazari bUtünlük" anlayışı azerinde durmak istiyoruz. Makalede şöyle bir ifadeyle kar§ılaşmaktayız:
"Yoksa ileri atılan yeni yorum veya fikri, Kur'an çerçevesinde açıldama endişesi yoktur .. " Sayın Açıkgenç bu ifadesiyle "munfasıl" bütünlüğon, Kur'an'ın yorumlanmasında böyle bir amacının olmadığım söylerken, bunun, kendisinin · geli§tirmeğe çalıştığı "nazari butünlUk"ün ulaşmak istediği hedef olduğuna işaret etmektedir.
Halbuki Kur'an'ı yorumlarken, onu açıklarken, onu anlarken amaç, Kur'an'ı açıklamaktır ve odak nokta da Kur'an olmalıdır. Herkes ileri atılan yeni bir yorum veya fikri, ~ur'an çerçevesinde açıklamaya çall§ırsa o zaman asıl metodsuzluk başlar. O zaman Kur'an, görüşlerin onay mercii olur. Önce, belki de Sayın Açıkgenç bu ifadesiyle, bu yeni yorum veya fikirlerin, Kur'an'ın fikri yapısı içinde ne ölçüde Kur'ani olup olmadıklarının bir bakıma sağlamasının yapılmasından bahsetmiştir diye dUşündük. Fakat daha sonraki ifadelere . ve hele uygulamalı kısımdaki bUtUnlüğü ihmal eden yaklaşımiarına muttali olunca iyimser olmaya imkan olmadığını farkettik.
Eğer yanlış anlamadıysak Sayın Açıkgenç, "nazari bütUnlUk"ün .nazari ve izafi' olduğunu ifadeyle, müfessirin geliştirdiği fikrin bir nazariye olduğunu söylemekte ve adeta· her müfessirin, Kur'an'ı kendi düşüncesine ve geli§tirmek istediği nazariyesine göre istediği §ekilde yorumlama hakkına sahip olduğunu ifade etmektedir. Peki bu durumda savunduğumuz bütünlük nerede kalacaktır? BütünÜiğe riayet, başlıbaşına bir kıstas değil midir?
Bize göre Kur'an'ın fikri insicamı ve bütünluğu vardır ve hiÇbir müfessir ve Kur'an araştırmacısı, bu bütünlüğU ihmal etme hakkına sahip değildir. Kur'an'ın kendi bUtOnlüğü içinde anlaşılmasının bir bakıma metodunu ortaya koyabilmenin yollarını arayan biri
·olarak biz, Kur'an'ın bUtünlüğU fikrinin ve onun
çeli§lciden uzak bir kitap oluşu hüviyetinin, müfessirlerin ve her türlü Kur'an araştırıcılarının gözardı edemeyecekleri, taviz ver~meyecekleri ve ula§maları gereken asıl
hedef olarak telakki etmekteyiz. Aksi takdirde Kur'an, doğrunun, hakkın ve halcikatın ölçüsü olmaktan çıkar, kişilerin ve grupların doğrularının onay makamı olur.
3. Kur'an Bütünlüğü Açısından Tartışmaya Açak Görüşleri
a. Allah Fikri ve Gayba Dair Tüm Kavram ve Fikirlerjn Temeli Vahye mi Dayanmaktadır?
Anladığımız kadarıyla Sayın Açıkgenç, Allah fikrinin vahiy kaynaklı olduğunu ileri sürmekte ve bu görUşünü Hz. Adem'in yaratılışını, ona isimlerio öğretilişini dile getiren ayet grubuyla irtibatlandırmaktadır. Bu hususu onun ifadeleriyle okuyucunun görüşüne sunmak istiyoruz:
"Bütün bunlardan şu sonuç çıkar: Allah fikrinin kaynağı vahiydir; bu fikir insanlar tarafından akıl yürütme ile veya psikolojik ve sosyal ya da tabiatın etkisiyle çıkarılmış bir fikir değildir. Ama bu fikrio psikolojik, aklt, sosyal ve tabiiyönlerini inkar etmek istemiyorum. Yalnız bu yönlerin böyle bir fikri doğurmada yetersiz kaldıklarını, ancak vahyin ışığında bu yönlerin o fikre delaletinin anla§ılacağını savunmak istiyorum."
Burada kanaatımızca Sayın Açık:genç, Allah fikrinin vahiy kaynaklı olduğu temel görüşünü muhafaza etmekle birlikte, diğer faktörleri de tamamen inkar edememektedir. Onun bu kararsız tutumu, bizim, onun bu konuda hangi görüşünü daha bjr kuwetle savunduğunu belirleyebilmemizi güçleştiriyor.
Bir kere Hz. Adem'e isimlerio öğretili§inden sözeden ayetleri,. siyak-sibaıc çerçevesi içinde ele aldığımızda, iietilmek istenen temel fikirterin şunlar
olduğu görOlür:
Allah'ın ilmi, yarattığı varlıkların ilmiyle kabil-i kıyas değildir. İnsanın . yaratılışında taşıdığı kabiliyetıer ve apriori bilgiler yanında .eşyayi ve onların aralarındaki
bağları ilk insana öğreten Allab'tır. İnsanoğlu, kendisine verilen kabiliyetler ve ilk: bilgiler açısından meleklerden farldı ve ı,em üstünlUkler, ayrıcalıklar taşımaktadır. Sonuç itibariyle Allah herşeyi bilir ve ber~yi dilediği gibi yapar.
İşin aslına bakılırsa Adem'e isimlerio öğretilişinin, sonra onların, meleklere sunuluşunun nasıl gerçekleştiği konusunda herhangi bir bilgimiz yoktur. Bu bakımdan Adem'e öğretme işinin, insanları uyarmak, onlara doğruyu göstermek, onları, zaaflarının ve hevfllarının düşürdüğü aşağılıklardan kurtarmak içirı gönderilen vahiy geleneği ile aynileştirilmesi mümkün görUnmemek:-
İsMint Araştırmalar Ci lt: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990
DR HALİS ALBA YRAl<
tedir. Çünkü anlatılan hadiselerin içinde varlık torlerinden, isyan edebilme özelliği taşımayan melekler13 vardır. Yani henüz ıstılahi anlamıyla bir vahiyden sözetmek kolay değildir. Çünkü o zaman gözönüne alınırsa
peygamberlik görevinin verilmesi için gerekli ortamın oluştuğundan sözedemeyiz. Kur'an'ın peygamberlerle ilgili söylediklerine bakılırsa, onlann, hep bir topluluğa gönderildiklerini görmekteyiz. Dolayısıyla Adem'in yaratılışından, meleklerle Allah ve Adem arasında geçen hadiselerden bahseden bu pasajdan, yola çıkarak insanlığı uyarmak için gönderilen vahiyden sözetmek kolay olmasa gerektir.
Çünkü o zaman peygamberfiği gerektirecek bir
durum söz konusu değildir. Bununla Hz. Adem'in, peygamber olmadığını söylemek istemiyoruz. Ama
onun, en azından isimlerio öğretildiği dönemde peygamber olması için bir sebep olmadığını söylemek istiyoruz.
Bu pasaj da Allah'ın, Adem'e isimleri öğretmesi, her ne kadar peygamberlik görevi o an için söz konusu ol
masa da vahiy yoluyla olmuştur deniyorsa, o zaman durum biraz değişir. Çünkü bu takdirde "vahiy" kavramı, genel anlamıyla ele alınmış olur. Kur'anl bütünlük
içinde v-b-y kökünün çeşitli tUrevlerinin geçtiği pasajlara
bakuğımızda bu kökteki ortak yönün, bir varlığın diğer
varlıklarla irtibat kurması, iletişimde bulunması olduğunu
görürüz. 14 Bu durumda Adem'e isimlerio öğretilişinde lügat anlamıyla bir vahiyden sözedebiliriz. Ama şunu
1
açıklıkla ifade etmek gerekir ki, Sayın Açıkgenç,
makalesinin biçbir yerinde vahiy kavramını kullanırken böyle birşeyi kasdetmemektedir. Eğer yanlış anlamıyor
sak, kendisi, "vahiy" kavramından, insanları doğruya
ulaştıran, önceki peygamberlerden başlayarak Hz.
Muhammed'de son bulan vahiy geleneğini anlamaktadır.
Bu durumda onun görüşünü bir an için kabul edelim ve bu öğretme işinin, ıstılahi anlamda vabiyle
gerçekleştiğini ve bu vahiyle Adem'e Allah fikrinin de
öğrctildiğini benimseyelim. Ancak bunu söylerken,
Alla~'ın, Adeın'e Allah fikrini öğretmediğini söylemek istemiyoruz.
Peki acaba tariben, bütün insanların istispasız
vahiyle, hem de bozulmamış, tabrife uğramamış ·vabiyle buluştuklarını söyleyebilecek durumda mıyız? Öyle zan
nediyoruz ki, bunu, ne Kur'an metnine dayanarak
13. 66/Tahrim, 6
207
söyleyebiliriz ne antropolojiyc ne arkeolojiye ne de
tarihe ... Kur'an'a göre her ümmete peygamber gönderilmiştir!5 Fakat bu, peygamberlerin her köye ve her kabileye gönderildiği anlamına gelmez. Nitekim Allah
Teaıa, "Dileseydik her köye bir uyarıcı gönderirdik".16
buyurmaktadır.
Şu halde vahiyle boluşamayan insanlar, insan olarak sorumlu olmayacaklar mı? Bu insanların, akl-ı
seliQ_~leri, duyguları, kalpleri varsa ve bunlar bir müddet dü,nyada yaşamışlarsa, herhalde ahlaki açıdan evrensel iyilerden habersiz, tamamen hayvanf bir hayat sürdürmemişlerdir. Kaldıki Kur'an, Allab'ın, bütün insanları, kendine kulluk etmeleri için yarattığından bahsetmektedir.17 Bu durumda bütOn insanlar, vabiyle buluşma imkanı bulamamışlarsa veya bulamazlarsa, Allab'a kulluktan başka bir gaye için mi yaratılmış olacaklardır. Bize göre böyle bir anlayış, bizi, insanın, vabiysiz bir biç olduğu, onun adeta robot olduğu, sorumluluk taşıyabilmesi için vahyi kabullenmesinin ön şart olarak düşünülmesi gerektiği sonucuna götürür. Halbuki vabyi kabul etmek başlıbaşına bir sorumluluktur. Yani insan vahyi kabul etmekle sorumluluğunu kazanmıyor. O, yaraulışının gerçeğiyle, taşıdığı niteliklerle vahyi kabul etmekle sorumlu tutuluyor. Şu halde sorumluluk, vahiyden öncedir.
Vahiy, dahili (tutku, ibtiras, nefret, cimrilik,
nankörlük ve bunların belki bir bakıma toplamı olan
heva) ve Mricf (arkada§ ve iş çevresi gibi) olumsuz faktörlerin 'etkisiyle, akl-ı selimini, davranışiarına hakim kılamayan insanoğlunun varolu§ amacını en üst seviyede
gerçekleştirmesi hususunda elbette fonksiyon icra etmektedir. Ama bu, hiçbir zaman insanın yaratılışı icabı
sorumlu oluşu gerçeğini unuıturmamahdır.
Bu düşüneelerle biz, Sayın Açıkgenç'io, Allab'ın, .Adem'e isimleri öğretmesiyle ilgili Kur'an ayetlerin..den kalkaraR ula§tığı gayba dair tüm kavram ve fikirlerin, Allah fikrinin, vahye dayandığı yolundaki görüşünü kabul edemiyoruz. Böyle bir sonucun Kur'aniliğini söylemenin, Kur'an'ı, kendi ~ütüniUğü içinde anlamamak olduğu görüşündeyiz.
Çünkü Kur'an'ın, bize böyle bir fikri verdiğini söyleyebilmek için, onun, insana yOldediği sorumluluğu belirten, 18 onu, araştırmaya, düşünrneğe ve Icendi doğrularını ispata çağıran, onun mantığına bitabcden ve
14. Bkz. 3/Aii imran 124-126; 5/Maidc lll; 6/Enam 121; 8/Enfat 12; 19/Meıyem 11 15. 35/Fatır, 24 16. 25/Furk§n,51 17. 51/2:ariyat, 56 18. 6/Enam 94,164; 17/İsra 1;5; 33/Ahuib 72; 39/Zümer 7
Journal oJ Jslnmic Researclı Vol: 4, No: 3, July 1990
208 "TEFSİR USÜLÜI\'DE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
düşündüren ayetlerini19 görmezlikten gelmemiz gerekir. O zaman sorumluluğu izah güçleşeceği gibi, insanları vabye mubatap lcılmak da zorlaşır.
Bütün bunlar bir yana, Yüce Yaratıcı fikrinin, insanın içinde, deranunda mevcut olduğunu gösterdiğini zannettiğimiz birkaç ayet üzerinde durmak istiyoruz.
Konuya A'raf Saresi'ndeki ayetlerle başıayabiliriz.20 Allah, bu ayetlerde A.demoğlunu, kendilerine şabid kılarak, onların Rabbi olduğu konusunda söz aldığını açıklamakta ve bu sözü, kıyamet günü 'biz bundan habersizdik' dememeleri ve suçu babalarına ve çevrelerine atmamaları için aldığını ifade etmektedir. Bu, ister insanloğlunun, net olarak hatıriamadığı ve fakat gerçekten vukubulmuş bir badise olsun, isterse ayetin yeni bir yorumuna göre ayet, Allah'ın, insanoğlunu yaratırken Allah fikrini, onun özüne yerleştirdiği, onu, Allah'a iman edebilecek nitelikte yarattığı anlamında alınsın, ortada son derece açık olan bir husus vardır ki, o da, Memoğlunun, bu konuda herhangi bir mazeret ileri süremeyeceğidir. Şu halde bu ayete göre sonuç olarak, insanoğlu, Rabbini tanıyabilecek, O'nu sezebilccek bir nitelikte yaratılmıştır, diyebiliriz.
Şimdi Hz. İbrahim'in gözlemlerini ve çıkardığı sonuçları dile getiren ayetlerin mealierini verelim:
<<Gece basınca bir yıldız gördü, "işte bu benim Rabbim" dedi. Yıldız batınca, "batanları scvmem" dedi Ay'ı doğarken görünce, "iştç bu benim Rabbim" dedi, batınca, "Rabbim beni doğruya eriştirmeseydi andolsun ki sapıklardan olurdum" dedi. Güneşi doğarken
görünce, "işte bu, benim Rabbim, bu, daha büyük" dedi, batınca, "Ey milletim! Doğrusu ben ortak koştuklarınızdan uzağım" dedi. "Doğrusu ben yüzümü, sadece gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben puta tapanlardan değilim."» "(6/En'am: 74-79).
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre Hz. İbrahim, hayatının bilemediğimiz bir döneminde gerçek Rabbini bulmak için düşünmüş, araştırmış; kafa yarmuş ve nihayet ilk bakışta Rab olmaya layık bulduğu varlıkların geçiciliğini görünce, onları da yaratan Yüce bir Kudrete özünü çevirmiş ve O Varlığa ortak koşma batağına düşmemiştir. Bu da bize, insanoğlunun, vahiy olmaksızın Yaratıcısını, ortak koşmayacak bir biçimde bulabileceğini gösterir.
Bu pasajla ilgili yorumlardan biri de Hz. İbrahim'in, kavmini ikna etmek için böyle bir metoda
başvurduğu şeklindedir.21 Ama isterse durum böyle olsun, sonuç itibariyle, insanlar, düşünrneğe çağrılmakla ve geçicilerin, tapınmaya layık olmadıkları bizzat gösterilerek anlatılmaktadır. Bu bakundan ayetleri, bu şekilde de algılasak, Allah fikrinin vahiy kaynaklı
olduğunu söylemek yine zordur. Çünkü bu durumda Hz. İbrahim, Allah fikrini vahiyden edinmiş olsa bile, muhataplanna bunu sunarken, onlarıo akl-ı selimlerine mantık! bir tarzda Rab fikrini aniatma mecburiyeti hissetmiştir. Yani Allah fikrine düşünerek, sezerek varmalarını amaçlamış ve vahyi doğrudan devreye sokmamıştır. Öyleki, İbrahim, sonuoda özünü, Allah'a, Rabbime yönelttim gibi ifadeler kullaomamış, özünü, göklerin ve yerin Yaratıcısına yönelttiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla· vahyin öngördüğü Allah fikrinden değil, Yüce ve Kudretli bir Yaratıcı Varlıktan bahsetmiştir.
Öte yandan Rum SOresi'nin 30. ayetinde Peygambere hitaben, özünü yalnızca gerçek dine, Allah'ın insanları yarattığı fıtrata çevir derken, Allab'ın, onları, tevhidi kabul edebilecek, özümseyebilecek, bulabilecek bir kapasitede yarattığı ifade edilmektedir. Yani insanlar, tevhide muhtaçtır ve onunla huzur bulurlar. Çünkü gerçek din, onların akıUarınıo, sağlıklı düşüncelerinin gösterdiği şeyden başka birşey değildir.22 Nitekim ~ahruddin er-Razi de, buradaki ifadeyle, biraz önce sözünü ettiğimiz A'rat saresi'nin 172. ayetini irtibatlandırarak, her iki ayetin de, insanın, Allah'ı ve O'nun dinini kabul edebilecek bir biçimde yarattığını anlatmalctadır.23 Buna göre, insandaki Tanrı fikrinin kaynağı Allah'tır ve Allah, bu fikri, insanoğlunu yaratırken ona yerleştirmiştir, onun varlığına, benliğine işlemiştir. Belki de Sayın Açıkgenç, meseleye, sadece "bilgi problemi" açısından baktığı için konunun yaratılışla ilgili yanını atlamış ve dolayısıyla
Allah fikrinin kaynağını sadece vahyeyüklemiştir.
Secde Süresi'nin 9. ayetinde ise Allaıi'ın, insana uygun biçimini verdikten sonra ona, Kendi ruhundan üflediği ve buna ilave olarak işitme, görme, anlama ve idrak etme özelliklerini bahşettiği anlaşılmaktadır. Bu ayet, bizi, insanın, Yaratıcısının ruhundan bir parça taşıması cihetiyle O'nunla yakınlık kuramamasının, O'nu tanıyamamasının uzak bir ihtimal olacağı düşüncesine ulaştırmaktadır.
Bu durumda Kur'an'ın Bütünlüğü içinde Allah fikrinin vahiy kaynaklı olduğu fikrine ulaşmanın son derece zor olduğu anlaşılmaktadır. Kanaatımızca Sayın Açıkgenç'in görüşünü kabul edersek vahye inanmayan
19. 2/Bakara 170; 6/En'flm 19; 17/İsra 42; 21/Enbiya 22; 25/Furkfln 3; 30/Rüm 50; 35/Ffltır41; 37/Sflffflt 73; 46/Ahkflf 4; 67/Mülk3; 88/Öflşiye 17-20
20. 7/A'raf172,173 21. Mera~,Tefsi'ru'l-Merl1ğf, Vll, 170, Mısır1974, 5. baslo. 22. Krş. Meragı, Tefsfru'l-Meragi, XXI, 45,46, Mısır 1394/1974, 5. baskı. 23. Rfizi,Mefatihu'l-Gayb; XXV, 119,120, Tahran, tarihsiz.
İsliimf Araştırmalar Ci/ı: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990
DR. HALiSALBAYRAK
insanların mantıklı sorularına cevap vermekten aciz kalırız.
Bu balamdan sözün burasında meseleyi, Kur'ani düzlemde tartışmayı bir yana bırakıp mantık platformunda ele almaya çalışacağız.
Bir kere vahiy, kaynağı itibariyle gaybdır.24 Sayın Açıkgenç'in mantığıyla düşünUrsek, insanoğlunun gayba inanması için vahyin sunduğunu kabul etmesi gerekir. Şu halde vahyi kabul etmesi için ondan, gaybı tanıması, ona inanması istenmektedir.
Peki, vahiyden habersiz veya vahyi henüz kabul etmemiş birisine gaybı sunan vahiy, ona imanı isteyen vahiy, yani Allah'a imanı isteyen vahiy, neye dayanarak kendini mu hatapianna sunacak, kabul ettirecektir?
Vahyin atıfta bulunduğu Allah fikriyle hiç tanışmamış insanoğlu , vahyin söylediğine, vahiy öyle söylediği için mi inanacak; yoksa fıtrat itibariyle yabancısı olmadığı bir Yüce Kudret fikriyle vahye, kendi benliğinde anlam kazandırıp, onun, iıahf kaynaklı olduğunu mu kabul edecektir? Bize göre ikinci şık, daha sağlıklı görünüyor. Yani insanoğlu, önce vahyi, kaynağı ile ve insana sunduğu mesajın niteliğiyle değerlendirebilir. Vahyin ihtiva ettiği bu iki husus da insanoğlunun yabancısı olmadığı olgulardır. Bir bakıma insanın, vahye inanması için, ona değer vermesi gerekir. Ona değer vermesi, onun ait olduğu kaynak hakkında varlığı ve benliği itibariyle fikir sahibi olmasını gerektirir.
Bunu, insana vahyin kazandırdığını söylersek, vahiy, insan karşısında neye dayanarak doğruluğunu, değerliliğirii kabul ettirebilecek ki, insan da onun önerdiği Allah fikrini kabul edebilsin.
, Vahiy, kendisine inanılması için Allah'a, yani insanın varlığındaki, bünyesindeki Allah fikrine muhtaçtır.
Vahyin muhatabı olan insana, "gel sen önce şu veya bu kaynaktan olduğunu hiç düşünmeden vahye iman et, onun Allah katından olduğunu kabullen, sonra onun önerdiği Allah fikrini benimser ve Allah'a iman edersin" mi denilecek?
Kanaatımıza göre Kur'an, insanların, gözü kapalı
olarak birşeylere inanmasını istememektedir. Böyle
birşey isteseydi, körOkörüne bazı saplantılara düşen in
sanları kınamaz, onları, akletmez, düşünemez varlıklar
olarak nitelendirmezdi.
Şu halde vahye, vahiy olduğu için değil, ona, kaynağına güvenildiği ve bağlanıldığı için iman söz
209
konusudur. Yani aşkın bir Varlık fikri olmasa, vahyin, muhataplarca ka bu Ilenilmesi çok çok daha zordur.
Bu durumda vahye, Yüce bir Kudretin mesajı olduğu için inanıldığından, Allah fikrinin, insanın yaratılışı itibariyle onda mevcut olduğu ve kainattaki belgelerin de, bu fikrin gelişmesinde yardımcı olduğu; yani Allah fikrinin, sosyal ve psikolojik temellerinin de bulunduğunu kabul etmek gerekecektir. Vahiy, Allah fikrinin kaynağı değil, yaratılış gerçeğinin, başJ<a bir yolla desteklenmesi ve olumsuz şüphelerin, zayıf yaratılışii insan lehinde bertaraf edilmesidir. İnsanın özü vahiyle buluşunca, öz, kendindeki Yüce Yaratıcı fikriyle, vahyin önerdiği Allah fikrinin benzerliğini veya başka bir ifadeyle temelde ayniyelini farkeder. Dolayısıyla iman etmesi kolaylaşır.
Eğer Allah'a iman, ille de vahiyden geçer derseniz, o zaman vahiy dışından kalkarak önce Yüce bir varlığı tanıyıp sonra onun bilgisine kulak verme yolunu tercih etmiş insanların, belki de olmazı başardıklarını söylemek gerekir.
. Bize göre vahiy, insanla ve Allah'la belirlilik kazanır. Vahiy, insani gerçck:lil<ten bahsettiği için insanla ünsiyet kurar. İnsan gözünde, Allah kaynaklı olma vasfını kazandığı zaman belirsizl.ik:ten kurtulur.
Burada meseleyi es.asen konumuz icabı bir yönüyle ele aldık:. Aslında vahiy bir açıdan, kaynağı olan Yüce Kudretle bağlantılı olarak: insanın ilgisini çekerken, öteki açıdan da insanı hedef aldığı onun yapısal, sosyal ve her türlü gerçekliklerini dile getirdiği ve onunla ilgilendiği için onun ilgisini çeker.
Eğer vahyin karşısında insan bir değer olmasa, insan, yaratılışı ve tecrübeleri itibariyle bünyesinde bulundurduğu niteliklere sahip bulunmasa, o zaman vahyin, insan gönlünde ve akl-ı seliminde ma'kes bulması beklenemezdi. Vahiyle insanın yapısı, düşünme
yetisi, insanın gerçeği ayrı ayrı şeyler değil ki ...
Vahiy, insanı, yaşadığı hayattan, yaratılış biçiminden soyutlayıp onu başka bir k:ontekst'e çek:miyor. Onu başka bir mahluk olmaya zorlamıyor. Onu yine insan olarak kabul ediyor ve ona, kendisine muhatap olma
değeri biçiyor.
b. Vahiy Sadece Ona Inananlan mı Muhatap Almaktadır?
Eleştirilmesi gereken bir diğer nokta da, Sayın Açıkgenç'in , vahyi, vahyi kabullenen insan açısından
değerlendirmesidir. Nitekim uygulamalı bölümde ayet
24. ~iz vahiyle, ~enelde, Allah'ın, peygamberler vasıtasıyla insanlara gönderdigi ve Kur'an'la bütünlüge ulaştırdıtJ, güvenilir bir yolla bıze ulaşan llahr mesajı; özelde ise, önceki kitaplan tasdik eden, onlara murakıp olan ve vahyin temel esprisi açısından vahiy geleneginin son halkasını oluşturan Kur'an'ı kasdediyoruz.
Journal oflslamic Research Vol: 4, No: 3, July 1990
210 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADU MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
mealierini sıralayıp, tefsir yaparken hep bu dü§ünceden hareket etmektedir.
Sayın Açıkgenç, vabye kulak vermiş, vahiyden istifade etmeğe karar vermiş, Kur'an'a muhatap olmayı kabullenmiş, kısacası Kur'an'a önce ne olup ne olmadığını doşonmeden iman etmiş insanların eğitilmesinden, yetiştirilmesinden, olgunlaştırılmasından ve gaybı kabule hazır bale getirilmesinden bahsetmektedir.
Kur'an kendi ifadesiyle en doğruya ulaştırır.25
İnsanın, varoluş amacını ost seviyede gerçekleştirmesini sağlar. Ama problem bu değildir. Vahye inanmamış insanı önce vahye körükörüne inandırıp sonra mı Allah fikrini vereceksiniz, gaybla temasını sağlayacaksınız? Şayet Sayın Açıkgenç böyle bir düşüncede ise bunun Kur'an'la bağdaştığın ı nasıl izah edecektir?
Kur'an, insanın, düşünme yetisini kullanarak doğruyu bulmasını ve eşyanın hakikatini araştırmasını istiyor. Ona bildikleriyle bitabcdiyor ve bildiklerini gerçekçi bir biçimde değerlendirmesini istiyor. Daha sonra da onun bilemediklerini ve bilemeyeceklerini, mantıki temelini oluşturduktan sonra öğretiyor.
Şu halde meseleyi, sadece vahyi ~inen kabullenenler çerçevesinde ele almayıp, vahyin evrensel yanını gözeterek işe koyulmak gerekir. Vabiy, insanlığın bütünüyle ilgilidir. Vahiy sadece ona inananiann inhisarında değildir. Vabiy, kapalı devre çatışan bir olgu değildir. Vahiy, kendisinin, bütün insanlığa
ulaştırılmasını, müntesiplerine en önemli bir görev olarak yüklemiştir.
4. Uygulamalı Kısırola İlgili Olarak
Metodun uygulandığı bölümde vanlmak istenen sonuca ulaşıldığını söylemek bizim için pek kolay olmayacaktır. Anlayabildiğimiz kadarıyla, Sayın Açıkgenç, "nazarf bütünlük"e örnek olarak bilgi problemini ele almak isterken, bu konuda Kur'an'ın öngördüğü bilgi anlayışına ulaşmak amacını taşımaktaydı. Ancak ayetleri alt alla dizme metodu, kendisi için bir handikap olmuş ve bOlünlükten sözederkeo, bütüncil yaklaşımın
önemini vurgularken, kendis~ dağınıklıktan bir türlü kurtulamamıştır.
ÇOnkü teorik planda problemi ortaya koyarken bi7e göre yanlış temeller seçmişti. Tabiatiyle teorik olarak mesele iyi oturtulamayınca; onun, pratikteki yansıması, daha da içinden çıkılmaz vahim bir hal alacaktı. Nitekim öyle de olmuştur.
25. 17/İsra, 9
Esasen Sayın Açıkgenç'in, yer yer parıldayan ve orijinalile kokan düşünceleri, -üzOierek söylemeliyiz ki- bu düzensizlik ve plansızlık içerisinde kayboluvermiştir. Sonuoda gayb ve şebadet aıemi, bilgi nazariyesi, kalp gibi kavramlarla ilgili bölük pörçük ama güzel fikirler kırılma payıyla birlikte okuyucunun zibninde belli belirsiz kırıntılar haline gelmiştir. Bu arada Sayın
Açıkgenç'in, öznellik ve nesnellik anlayışı da ilginç, garip ve çelişkili yanıyla zihinlerde soru işareti olarak asılı
kalmıştır.
Belki böyle bir sonu hazırlayan eo önemli faktör, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi konuyla ilgili olduğu varsayılan ayet mealierinin peş~e sıralanl.§ı olmuştur.
Kaoaatımıza göre Sayın Açıkgenç'in böyle bir metodla bütünlüğü yakalaması imkansız gibidir. Bu bakımdan, bütünlük problemiyle ilgili bu ilk denemesini bir daha gözden geçirmesini dileriz.
II.KUR'AN'INBÜTÜNLÜCÜMESELESİNE FARKLI BİR YAKLAŞlM*
Aslında Sayın A~iıkgeoç'in makalesini çeşitli açılardan eleştirirkeo, tenkit noktalarında kendi fikirlerimizi de yer yer sunmaya çalıştık. Bu itibarla değerli okuyucuların, bütünlük problemine nasıl yaklaştığımız konusunda bir nebze olsun fikir sahibi olduklarını ummaktayız. Ancak yine de bütünlük problemi hakkındaki kendi dOşOnce ve değerleodirmelerimizi, bazan tekcarIara rağmen, kısa bir biçimde sunmanın yararlı olacağını doşünüyoruz.
Herşeyden önce, bize göre, bOtünlülc probleminin yukarıda da temas ettiğimiz gibi, "Kur'an'ın Anlaşılmasıoda BUtUnlük Sorunu" veya başka bir ifade ile "Kur'an'ın Kendi Bütün!Oğü İçinde Anlaşılması Meselesi" . olarak vaz'edilmesi daha uygun olacaktır.
Çünkü problem, Kur'an yorumlanırken, onun herhangi bir konudaki tutumu ortaya konmaya çal!§ılırken, onun bütünlüğone riayet edilip edilmediğidir. Problem, Kur'an 'ın Icendi bütünlüğü içinde anl~ılmasında, nasıl bir metodun takip edileceğidir. Tabiidir ki, önce, Kur'an'ın bir bütün olup olmadığı, yine öncelikle Kur'an [!zerinde yapılacak bir çalışmayla incelenebilir.
A. Kur'an'ın Bir Bütün Oluşu
Peygamber (a.s.)'in, Cebrailden aldığı bilgiye göre vahiy katipierine verdiği direktiflerle ayetleri tertip edilen Kur'an,26 biltOn dokularıyla inceden ineeye ele alındığı zaman, onun, yapısı icabı Icesin ve net sınırtarla
26. Bu konudaki hadisler için bkz. Suytıtf, Tenvfru'l-Hava/ik, Matbaatu'I-Halebf, Mısır, tarihsiı; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 57, Beyrut, tarihsiz; Ncvcvf, Sahilıu Muslim bi Şerlıi'n-Nevevt, XI, 57, yersiz, tarihsiz; Tirmizf, el-Cbmiu's-Salıih, V, 272, ei-Mektebetu'Iİslamiyye tarihsiz; Zerkeşf, el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'an, 1, 236. Bu bölüm, yer yer yeni düşünce ve tespitleıimizi ihtiva etmekle birlikte büyük ölçüde doktora tezimizden alınmıştır.
İsltimf Araştınnalar CilJ: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990
DR. HALİSALBAYRAK
konulara ayrılmasının ve Kur'an biriınıerinin birtakım
ba!jlıklar altında toplanmasının adeta imkansız olduğu görülür. Çünkü Kur'an'ı teşkil eden parçalar öylesine içiçelik arzetmektedir ki, çoğu zaman birbirlerinden tecrid edilip, sadece belli bir maksada matuf !alınamamaktadır. Bazı durumlarda herhangi bir ayetin bir bölümü, bir yandan o ayetin hedeflediği mana ile yakından ilgili iken, öte yandan başka ayetlerle irtibatlandırıldığında tali derecede tamamen farklı bir hedef gözetebilmektedir.
MeselaMaide Suresi'nin 41. ayetini ele alalım. Bu ayet, bir yönüyle tebliğde ümitsizliğe kapıhnmaması, yılgıalık gösterilmemesi gereğini vurgularken başka bir yönüyle de, YabOdilerin, kitaplarında tabn1' yaptıklarını anlatıyor. Dolayısıyla bu ayet, bir yandan tebliğle ilgili diğer Kur'an birimleriyle irtibatlı iken öte yandan da Yahudiler hakkında taribf bir gerçeği anlatması bakımından, özelde YahOdilerte, ,genelde ise ebi-i lcitapla ilgili diğer Kur'an pasajlarıyla irtibatlıdır.
Kur'an tekrar tekrar okununca, en küçük birimi olan harfler ve kelimelerden terkiplere, yan cqmteciklere, ana cümlelere ve dahası cümlelerden müteşekkil ayetlereve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük Kur'an birimlerine kadar her Kur'an cüz'ü, başlıbaşına görevler yüklendiği gibi, Kur'an bütüntoğo içinde, onun iç sistemini ve yapısını oluşturan bir tamamlayıcı olarak göze çarpmaktadır. Kur'an'i, herhangi bir aygıta benzetirsek, sözünü ettiğimiz irili ufaklı bu parçaları, aygıtı oluşturan a,b,c,d, gibi ögeter olarak düşünebiliriz. Bu parçalar tek başlarına muayyen bir rol üstlenmekle birlikte aygıtın tümünü oluştururken, · onun ahenkli otarak çalı~masını sağlayan unsurtar otarak da fonksiyon icra ederler. 7
Kur'an üzerine yaptığı sernanlik çalışmalarıyla tanınan Japon asıllı Prof. Toshihiko İzutsu, Kur'an'ın billünlüğü ile ilgili olarak şöyle demektedir:
"Kur'an'da kelimeter arası ilişki de son derece ilgi çekicidir. Mesela Allah, setam, · nebf, rman vs . . gibi çok önemli Kur'an kelimelerini toplayıp, Kur'an'da ne anlam verdiklerine bakmalcia mananın kavranabileceği zannedilir. Fakat balcikatte mesete, öyle samldığı kadar basit değildir. Çünkü bu kelimeler, Kur'an'da birbirinden ayrı, yalın halde bulunmazlar. Herbirinin, ötekiyle yakın bir ilişkisi vardır. Bu ketimeler, milşahhas anlamlarını, birbirleriyle olan bu ilişki sisteminden alırlar. Diğer bir ifadeyle bunlar, kendi aralarında büyük-küçük çeşitli
gruplar teşkil ederler ve birbirlerine muhtelif yoll:ırla bağlanırlar. Bu suretle sonunda gayet düzenli bir bütün,
27. Bkz. Albayrak, Halis Aynı eser, s. 14. 28. İzutsu, T .Kur'an'daAllah ve lnsarı, ss. 15-16. 29. AJbayrak, H. Aynı eser, s. 17. 30. Albayrak, H. Aynı eser, s. 16.
Journal oflslamic Research Vol: 4, No: 3, July 1990
211
son derece karışık kavramsal bir münasebet ağı kurarlar. ݧte önemli olan husus, bu anlam sistemini yakalamaktır."28
Biz, önce nazil olan ayetlerden başlayarale Kur'an'ı anlamanın doğru olabileceği görüşünil benirnsemeklc birlikte; tarih farkı olmaksızın, yerine göre ayetler, birbirini tamamlayan ve açıklayan bir nitelikte oldukları için, Kur'an'ın Mekkfsiyle Medenfsiyle bir bütün olduğunu, dolayısıyla onun, bu bUtUnlUk i~risinde anlaşılmasının daha iyi olacağım belirtmek isteriz.29
Gerçekten bazan Mekkf ayetlerin Medeni ayetleri açıkladığını görmekteyiz. En'am SOresi'nin 146. ayetiyle Nisa Suresi'nin 160. ayetini buna misal olarak verebiliriz. Nisa SOresi'ndeki ayette, yahudilere haram kılınan şeyler sayılmazken, En'am SOresi'ndeki ayette, onlara bütün tımaklı hayvanların, sığır ve koyunların iç yağlarının
haram kılındığı anlatılmaktadır.30
Öte yandan tek tek ayetler veya ayet grupları, ayrı ayrı varlık alanlarından, farklı şartlardan ve durumlardan bahsederler. Bu durumlarda ayetlerin, üzerinde durduğu konu, aynı imiş gibi görünse de şartlar, zaman ve mekan farklı olduğu için çok dikkatli olmak gerekir. Nitekim bu gibi hallerde yanlış yorumlarda bulunulmuştur.
Burada farklı durum ve şartlarla ilgili olan Kur'an ifadelerinin yapısına kısaca değinmek gerekir. Kur'an'ın, aynı konuda değişik durum ve şartlardan ötürü takındığı tavır farklı olabilir. Bu, onun, belki de hayatla, hadiselerle, daha doğrusu varlığın, insanı insan olması açısından ilgilendiren bUtUn durum ve görününileriyle ilgilenmesinin göstergesidir. Yani Kur'an'ın kendi iç yapısındaki filcrt bütUnlüğün yanında, onun bir anlamda insanla oluşturduğu bütünleşmeden sözetmek mümlcündUr. O, bazan muhataplarıyla, onların içinde bulundukları psiko-sosyal veya psikolojik şartları
gözeterele bir bütünleşme sağlar. Ama bu sefer, kendi iç yapısının fikri bütüniUğü zedelenmiş görünür. O konuda Kur'an metninde çeli§ki varmış zannedilir. Dysald belki bu durumda insan için indirilen, onun yararını gözeten Kur'an'ın insanla, ama bazan inanan insanla kurduğu ahenkli bir bütünlUk SÖZ konusudur. Şu halde SÖZÜn burasında biraz daha cesaretlenerek, -tabir yerindeyse- §öyle diyebiliriz: Kur'an'ın iki yönlü bUtUnlüğü vardır; birincisi metnin bütünlüğü, ikincisi metin-insan bütunlüğU .
Mesela Allah'ın emri gelinceye kadar müslümanların silaha sarılmamalarının ve düşmanlarıyla iyi geçin-
212 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
melerinin tavsiye edildiği Bakara SOresi'nin 109. ayetinin, savaş ayetleriyle neshedildiği öne sürülmüştür?1
Bize göre ise belli şartlarda muhataplann, içinde bulundukları sosyo-politik durumun bir gereği, bir sonucu olarak: Bakara SOresinin 109. ayetiyle bütünleşmeleri söz konusu iken, şartların değişmesi halinde de onların, nasih olduğu söylenen ayetlerle bütünleşmelerinden ·baflsedilebilir. Kur'an'da bunun misalleri çoktur.
Şu halde bütünlük meselesini, sadece metnin bütünlüğü olarak: değil, metnin, yaşanan hayatla tesis ettiği veya etmesi gerektiği bütünlük şeklinde de düşünmek gerekir.
B. Kur'an'm Bütünlügüne Ulaşınada Gözönüne Almmasa Gereken Üç Çerçeve
Kur'an'ın ele aldığı konuların, muhataplarının
zihinlerine yerleştirrneğe çalıştığı kavram ve mesajların terkibi bir yakla~ımla Kur'anf bütünlük içinde ele alınıp incelenmesinin,3 üç çerçevede gerçekleştirilebileceğini söyleyebiliriz.
1. Ayet Çerçevesi Sözün sarfedildiği yer olarak düşünebileceğimiz
çerçevedir ki, kelimeleri ve terkipleri, önce bu çerçevede anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü bazan cümlelerin tamamlayıcı unsurlarından herhangi birini gözardı
ettiğiniz takdirde, varacağınız sonuç, Kur'an'ın, o bölümde iletmek istediği fikirden farklı olabileceği gibi, bazan onun zıddı da olabilir.33 Bu itibarla Kur'an'ı anlarken öncelikle cümle ve ayet bazında aniatılmak isteneni tespit etmek gerekmektedir.
2. Siyak-Sibak Çerçevesi
İkinci çerçeve, herhangi bir ifadeden önceki ve sonraki ifadelerdir ki, biz buna siyak-sibak çerçevesi diyoruz. Kolayca görülebileceği gibi her ne kadar konularına göre tertip edilmiş bir kitap değilse de Kur'an, bazı durumlarda aynı konuyla ilgili ayetleri peşpeşe sıralar. Ardarda gelen bu ayetlerin, çoğu zaman ortak bir hedefi, asıl bir malesadı vardır. Dolayısıyla
ifadeler, hep bu gözetilen malesadın etrafında deveran ederler. Bunun için belli bir ayet grubunun içinden bir
ayetin veya ayetin bir bölümünün çıkarılip müstakil olarak tamamen farklı bir gayeye hizmet ettirilmesinin doğru olmayacağını söylemek gerekir. Çünkü bu tür yaklaşımların, Kur'an'ın, o pasajda anlatmak istediği gerçeği yansıtmak yerine, onun hiç de lcasdetmediği bir
. 34 sonuca ulaşmalan ekseriya kaçınılmaz olur.
Nitekim, kabul ettikleri doğruları, Kur'an'a onayiatmaya çalışanların, ifadeleri, çoğunlukla siyalcsibak bütünlüğünden soyutlayarak anlamaya çalı§tıklan bir vakıadır.
Gerçekten, "şu ayet veya ayetin şu bölümü, bizim görüşümüzün doğruluğunu gösterir" · yahut "şu kelimeden, şöyle bir hüküm çıkarabiliriz" gibi ifadelerle, Kur'an'ın küçük birimlerini, sevkedildikleri mana ortamından ve fikd bütüniLikten mücerret olacak değerlendirme geleneği, siyak-sibak bütünlüğünün gözardı edilmesinde, en bilyük faktörlerden biri olmu~tur. Gerek: Tefsir kitaplarında gerekse Ketarn ve isıarn Hukuku'na dair kitaplarda bu tor ifadeleri çokça görmek mümkündilr. Görebildiğimiz kadarıyla ihtilaflan körükleyen en büyük arnillerden birinin bu siyak-sibak çerçevesini nazar-ı itibara almama hatası olduğu ortadadır.35
3. Kur'an'ın Bütünlügü Çerçevesi
Kelimelerin, çeşitli cümleler ve mana çerçeveleri içindeki lugavf manalannın tesbiti, onların Kur'ant sistem içinde kazandıkları yeni manalarıo kavranması, hep Kur'an'ın bütünü içinde mümkün olmaktadır.
Öte yandan Kur'an'ın herhangi bir konudaki zihniyeti tespit edilirken "Kur'an'ın BütaniUğü" gerçeği
daha bir önem kazanır. Mesela Kur'an'a göre Allah'ın dilemesini,
bütünlük içinde anlarlcen, O'nun yaratıcılığım, kudretini, adaletini, hikmetini ele alan pasajlarla birlikte, insanın sorumluluğu , iradesi, yapıp ettiklerinden dolayı ceza veya mükafaatla lcar§ılaşması gibi hususlardan bahseden ifadeleri de göıönüne almak gerekir.36 Aksi takdirde bazan tam bir cebr anlayışına varmak kaçınılmaz olur. Nitekim El-Eşarr, sadece J::il L. •• uı ı.W. .ı 37
- YJ \r...U. ~ .Y l:.;'l l!.!.} J 38 ı.~ 0i 'll 0 j\.!.; L. J
.uıı 39 ...Uı ~~ 01 )ll lr-t ~yü 01 I.:.J 0 ~L. J ~.
~.r.U JW 41 gibi ayetleri sıralayarak,
31. Taberf, COmiu 'I·BeytJn an Te'vl/i'I-Kur'lln, 1. 490, Matbaatıı'l-Halebf, Mısır 1388/1968. 32. Fazlurrahman,Ana KonuUınyla Kur' an, ss. 30,31. 33. Misaller için bkz. Albayrak. H. "Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri" (basılmamış doktora tezi) ss. 37-38. 34. Albayrak, H. Aynı eser, ss. 38-39. 35. Albayrak, H., Aynı eser s. 39. 36. Albayrak, H., Aynı eser s. 42. 37. 2/Bakara, 253 38. 32/Secde, 13 39. 76/İnsan 30; Sltrekvl'r 29 40. 7/A'raf, 89 41. 11/HOd 107; SS/BürOc 16
İsl4mf Araştımıalar Cilı: 4, Sayı: 3, Temmuz 1990
DR HALiSALBAYRAK
Allah'ın dilemesi hakkındaki görüşOnO ortaya koymuş; muhaliflerini ise hayır ve şer için iki yaratıcı olduğu iddiasındaki MecOsiler'e benzetm~ ve Allah'ın meşietiyle yaratmasını aynı kategoride ele almıştır.42 Bu konuda barieller'in tavırlarının da cebr görüşünden yana olduğunu söylemekte yarar var.43 Halbuki Eşarrnin yaptığı gibi sadece, zikredilen ayetleri biraraya getirmekle Kur'an'ın, Allah'ın dilcmesi konusundaki tutumunu bütün boyutlarıyla tespit etmek mümkün değildir.
Kur'an'ın bir biltOn olduğu gerçeği, öteden beri bilinen bir husus olmakla birlikte, asrımızda, bilhassa son on yıllarda, üzerinde daha bir yoğunlukla durulmaya başlanan bir konu haline gelmiştir. Kur'an araştırıcıları, artık günümüz insanının zihni ~leyişinin, düşünce
tarzının ve hele beklentilerinin her geçen gün hızla
değiştiğinin farkına vararak, Kur'an'ı, daha doğrusu
onun, hayata, eşyaya, insanlığa ve kainata bakışını daha net, daha anlaşılır ve daha bütüncil bir yaklaşımla insanlığa sunma gayreti içine girdiler.
Dolayısıyla Kur'an tefsir edilirken artık sadece kelime, terkip ve cümle bazındaki lisani tahlillerde kalınmayıp, bunların ötesinde Kur'an 'ı bir bütün olarak ele alma ve muayyen konuları , bu bütünlük içerisinde inceleme ve araştırma faaliyetleri daha bir sıklıkla
müşahade edilmektedir.44
Bunu söylerken eskiden bu kabil çalışmaların hiç yapılmadığını sOylemek istemiyoruz. Pek tabiidir ki, Kur'an'da işlenen konular eskiden de ele alınıp incelenmiştir. Fakat yaşadığımız gOnlerin ilirnde ve teknolojide açtığı yeni ufuklar, gerçekten günümüzde Kur'an'a daha sentezci ve daha bütOncO yaklaşmaya adeta zarOri kılmaktadır.45
Bu arada bu tür çalışmalarla sıhhatli sonuçlara ulaşılabilmesi için birtakım şartlara ve kaidelere riayet edilmesinin de bir gereklilik olduğu aşikardır. Bu sebeple yine son yıllarda bu konuda da metodik teklifler getirilme yoluna girilmiş, esasen yeni olmamakla birlikte, adı yeni olan bir tefsir tarzından ve metodundan bahsedilir olmuştur. Bu da "Konularına Göre Kur'an Tefsiri"dir.
42. Eşarf, ei-İbane an Usali 'd-Diy4ne, s. 7, Medine 1975.
213
Sözünü ettiğimiz, Kur'an'ın muayyen konularının araştırılması çalışmalarının gerçekten önyargıdan uzak bir biçimde ve Kur'anf bütüniOk:, titizlikle gözetilerek yapıldığı takdirde yararlı ve yerinde olacağı
görüşündeyiz. 46
Ancak, Kur'an'ın muhtevası üzerine yapılan bu araştırmalarla varılan sonuçların, doğru, yani Kur'an'ın ortaya koyduğu biçimde olabilmesi için sadece fihristlerden, aynı kökten türeyen kelimeler bulunarak veya sadece, araştırılan konuyla ilgili olduğu varsayılan ' ayeller biraraya getirilerek, tızerinde düşüncenin
yoğunlaştırılması kesinlikle yeterli değildir. Onun için esasen işlenilmesi istenen konuyla ilgili ayetleri, Kur'an'ın bütünlüğünü gözönüne alarak tespit ettikten sonra öncelikle, bu ayetlerde kullanılan kelimelerin ve kavramların anlamlarını yine ayet, siyak-sibak ve Kur'an'ın tümü çerçevesinde kavramak gerekir. Yani, daha işin başındayken Kur'an 'ın bütününü gözden geçirme zarureti vardır. Çünlcü araştırdığınız konunun anlatıldığı pasajlardaki kelimcler, konuyla muhteva itibariyle ilgili olmayan başka ifadelerde ve mana çerçevelerinde pekala değişik boyutlar kazanabilmektedir.47
Görebildiğimiz kadarıyla Kur'an, belli temel konularda, kesin ve şaşmaz ölçüler koymaktadır.48 Bu bakımdan araştırmanın sonucunun bilhassa Kur'an'ın
mihenk taşiari diyebileceğimiz muayyen konulardaki kesin ve şaşmaz belirlemeleriyle çatışıp çatışmadığını
kontrol etmek için konuyu, Kur'an'ın bütünlüğü potasında yeniden ve nihai bir işleme tabi tutmanın zarurf olduğunu söylemek icap eder.49
Söz bu mihenk taşları mesabesindeki şaşmaz
ölçOierden açılmışken bir örnek vermek gerekirse, K • • . •• ,.. 1 a .. so mesela, ur'an'ıo c.s:-' -...!...> <f':' yetını,
Allah'ın, zatı ve sıfaUarıyla ilgili konularda şaşmaz bir ölçü olarak sunduğunu söylemek mümkündür.51
Öyleyse Allah telakkisiyle ilgili olarak söylenecek sözlerin, yapılacak yorumların, bu ölçüye vurulmadıkça,
doğrulukları tartı§ılabilir. Öyle zannediyoruz ki, Kur'an'ın, Kitabın anası olarak sunduğu "muhkem" ayetlerden birisi, bu ayettir.
43. Ebu Amm~r AbdulkMi,Ar4u'I-Hav4rici'I-Keldmiyye, II, 77, Cezayir 1318/1'918-44. Bu çalışmalann geniş bir listesi için bkz. Güngör, Mevlüt, Tefsirtk Konulu Tefsir Metodu, İsl4mf Araştırmalar, C: ll, S: 7, aynca
öıellikle batı ~lemindeki çalışmalar için bkz. Fazlurrahman,Ano Konulanylo Kur'on, ss. 37-39. 45. Albayrak, H. Kur'an'ın Kur'an la Tefsiri, s. 44. 46. Albayrak, H. , Aynı eser s. 45. 47. Albayrak, H. , Aynı eser s. 45. . 48. ~. Watt, M., Modem Dünyada /sl4m Vahy~ ı;ev. Aydın , Mehmet, s. 112, Ankara 1982. 49. Albayrak, H., Aynı eser, s. 48. so. 42/ŞOn 11, . 51. Şenkıt i, Advbu '1-Beytlrı fi ld4hi'I-Kur'an bi'I-Kur'an, I, 20.
Journal ofislantic Research Vol: 4, .No: 3, July 1990
214 'TEFSlR USÜLÜNDE BÜI'ÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
•' Yine~~J..!.il.) .:ı J~ t.. AJ 4.ı !l_A .:ıı A 'i .uJI .:ıt
ayeti de52 günahlar ve neticeleri ile ilgili yapılacak yorumlardaki şaşmaz ölçülerden biri olarak zikredilebilir.
Şu halde denebilir ki, muayyen bir konuyu ara§tıran Kur'an araştıİmacısının, Kur'an'ın bu kendine has ifade özelliklerini bilmesi genel ve sağ)am bir Kur'an bilgisine sahip o.lması icap eder. Çünıctı bütünü, bir bütün olarak bilmek, bütünü oluşturan parçaların irtibatlarını daha iyi k:avramamızı sağlar.
C. Kur'an'• Kendi Bütünlügü İçinde Yorumlamaya Engel Faktörler
Kur'anf bütonlüğun, gerek geçmişte gerekse günümüzde, bazan şu veya bu sebepten ihmal edildiği, gözlenen bir husustur. Bu bakımdan biz, insanların,
Kur'an'ı kendi bütunlüğü içinde yorumlamalarını engelleyen faktÖrlerin neler olabileceğini, bu konuda yapılan hataların altında yatan sebepleri araştırmalcia tespit
· edebileceğimili düşündük. Bunun için önce, Kur'an'ın bütünlüğü problemini, yine Kur'an'ı ·inceleyerek: bir yere oıuruuğumuza kanaat getirdikten sonra konuyla ilgili materyelleri toplayıp sınıflandırınca, temelde iki yanhşla karşıla§tık. Bunlardan birisi, hissi, yani sllbjektif iken, diğeri metodik:ti.
1. Sübjektiflikten Kaynaklanan Hata (Önyargdi Olmak)
Kur'an'ın, kendi bütünlüğü içinde anla§ılmasının
vazgeçilmez esaslarından birisi, belki de en önemlisi,
Kur'an'a önyargısız bir bakış açısıyla yaklaşmaktır. Çünkü önyargıh yaklaşımların, tesadüfler bir yana, doğruyu ve
gerçeği yakalaması oldukça uzak bir ihtimaldir. Bu tür
yaklaşımlar, ekscriya kişileri, önceden kabullendikleri sonuçlara ula§tıracağından, muayyen bir konudaki
yorumlar da, farklı önyargılar taşıyan insanlar adedince
çeşitli ve birbirinden uzak olacaktır. Pek tabiidir ki, o zaman da, herkese göre birtakım doğrular ve gerçekler
söz konusu olacaktır.53
Bu bakımdan hele, kendisini, Allah katından
gerçeğin bizatihi kendisi olarale takdim eden Kur'an'ın54
anlaşılmasında ve yorumlanmasında vazgeçilmez esaslardan birinin, önyargıdan uzak oluş ilkesi olmak gerekmektedir. Aksi takdirde en doğruya ulaştırdığı iddiasındaki İlahi Keıam'ın, 55 insanlar tarafından peşin
52. 4/NisA 48,116 53. Albayrak, H.,Kur'an 'uı Kur'an '/Jı Tefsiri, s. 53.
hüıctımler doğrultusunda yorumlanması, onun iodiriliş gayesinin gözardı edilmesi sonucunu doğurur ki, bu da, Kur'an'ın, rehber kitap olma özelliğini zedeler.
Burada önyargılı olmamaktan kastımız, Kur'an'ı .
yorumlayanlarıil, ister kendi şahsi' inanç ve düşüncelerj olsun isterse görüşlerini benimsedikleri önceki aıiriıietJil düşünceleri olsun, bütün bunları esas almak yerine, Kur'an'ı, yine kendi düşünce sistemi içinde anlamalarıdır.
Yeri gelmişken hemen bir hususu vurgulamak gerekir ki, öncekilerin yorum ve düşüncelerinin esas alınmaması ifademiz, o alimierin tefsfr ve yorumlanndan hiç yararlanılmaması anlamına alınmamalıdır. Tabiatiyle Kur'an, Icendi bütünlüğü içinde anlaşıhrken, öncekilerin bu konudaki mesailerinin neticesi olan birikimden istifade etmemek de, onların her söylediklerinin, daha başından bir kenara atılması demektir ki, esasen böyle bir tutum da, bir tür önyargıhlıktır. Çünkü Kur'an'ın düşünce yapısına aykırı düşmernek kaydıyla, herhangi bir yorumdan faydalanmakla, o ıorumun körü körOne benimsenmesi ayrı ayrı şeylerdir.5
Ama görünen odur ki, tarihte ve günümüzde Kur'an'ı, kendi fikri temayoneri istikametinde, peşin
hükümcü bir tavirla açıklamak ve tefsir etmek isteyenler eksik olmamıştır. İslam'da bilhassa siyasi ve itikadf fırkalaşma hareketlerinin başlamasıyla Kur'an'ın, kendi bütün!Uğü içinde önyargısız bir yaklaşımla yoruml?.n
· ması ilkesi zaman zaman zedelenmiş ve yerini, önyargılı . 51
yaklaşırnlara bırakmıştır.
Kur'an'ın üstünlüğü ve yüceliği, biç şüphesiz,
İsıarnı bir gaye ile ortaya çıkan bütün grupların, tartışmasız olarak kabullendikleri bir husustur. Bundan hareketle hemen bütün ilikadi ve siyası, hatta fık.hf fırka mensupları, savundukları fikirlerini ve aolayışlarını,
Kur'an'la temellendirmek, onun tasvibini ve desteğini kazanmak istemişler; dolayısıyla onda kendileri"için birtakım dayanak noktaları bulma gayreti içerisi~
girmişlerdir. Bu da onları, önce birtakım manaları ve prensipleri önceden, değişmez doğrular otarak kabul edip, kelamıiı sevkedildiği mana ortamına uygun düşÜp düşmediğini Jellle almakSızın, Kur'an lafızlarını o doğrultuda te'vil yoluna Sevketmiştir.58
"Çeşitli fırka mensuplarının tuttukları bu yol, bazan doğruya, ama çok: defa da eğriye sürüklemek-
54. Bkz. 2/Bakara 26,144,149,176; 3/Ali İmıin 3,60; 4/NisA 105; 5/Maide 48; 6/En'am 114; 10/YOnus 94; 17/İsıi 105 55. 17/İsıi, 9 56. Albayralt, H., Aynı eser, s. 54. 57. Krş. Ahmed P.nıtn,MenlJhicu't-Teftfruıde'/-Muslimfn, Mecelltu'I-Ezher, XXN,s. 39. 58 . . GazJif, İhyau Ulwni'd·Dfn, I, 292, Matbaatu'l-Halebf, Mısır, ta.rihsiz; İbn Teymiyye, Mulcaddime jf Usfl/i't-Tefsfr, s. 20, Dımaşlt,
İsl/Jmt Araştırmalar Cilı: 4, Sayı 3, Temmuz 1990
DR HALiSALBAYRAK
tedir. Hepsinin metodunda mezhep, değişmez, herhangi bir ta'dfle ta br tutulmaz mihver noktası olarak kabul edilmiş, Kur'an ise şu veya bu mezhebe uyması için te\11 edilmiştir. Daha doğrusu, adeta mezhep ve fırkaların fikirleri, Kur'an'ın manasma zorla kabul ettirilmiş ve ona hakim kılınmıştır. Bu durumun tabif neticesi, varoluşlarında, yaşayışlarında Kur'an'a dayanan ve onun, kendi kitabı, fikirlerinin kaynağı olduğunu iddia eden, ona tutunduğum:ı ve onun prensiplerine sarıldığını ileri süren fırlcalar, isıam'a hizmet gayesini gerçekleştirmek için tek bir fikir etrafında birleşememiş, o mezhebe karşı bu mezhebi desteklemek, bu fırkayı te'yid edip, ötekini çürütmek gibi birbirine zıt fikirleri savunmuşlardır. ,59
Pek tabiidir ki, önyargıh bu yaklaşımlar, Kur'an bütünlilğünün gözardı edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bütünlük nazar-ı itibara alınmayınca, hemen herkesin, Kur'an'da, kendi doğrularıoa asıllar, dayanaklar bulması da soo derece kolaydır. Çüokil Kur'an'ın ifadeleri, birbirlerinden bağımsız olarak ele alınırsa, bunun için soo derece müsait bir zemin oluşabilmektedir.
Biz Kur'an 'ı, tekrar tekrar bir biltOn olarak ele alıp incelediğimizde, onun, önyargılardan arınmış bir bakış açısıyla ele alındığında, özellikle müslilmanlar arasında derin fikir ayrılıkiarına yol açan ihtilaflann önemli ölçüde azaltılabileceği ve Kur'an'ın ifade ettiği o çelişkisizlik niteliğine ulaşma yolunda büyük ilerlemeler kaydedileceği kanaatını ediediğimizi ifade etmek isteriz.60
Önyargılı yaklaşımlar, batıni tefsir merak.lılarında, adeta son sınırına varmıştır. Esaseo onların yaptığı şeye, Kur'an Tefsiri demek de mümkün değildir.61
Öte yandan önyargıh olmak, şahsi kanaat ve inançları odak noktası yapmak, sadece itikadf, siyası ve fıkhi mezheplerden herhangi birine mensup kimsetere müohasır değildir. Ayrıca öoyargılı bir yaklaşımla Kur'an'ı açıklamaya ve yorumlamaya çalışanların, mutlaka muayyeo bir gruba veya ekole mensup olmaları veya onların liderleri olmaları da gerekmez.
Pek tabiidir ki, insan, yaratılışı icabı, çevresinde olup bitenlerden etkilenen bir yapıdadır. Yaklada da bu etkilenme süreci, hemen hiç durmadan işleyen bir nitelik arzeder. İnsan, öncelilcJe içinde yetiştiği ailenin etkilerini üzerinde taşır. Aldığı eğitim ve öğretim biçiminden etkilenir. Yaşadığı iş muhitinden, arkadaşlarından, okuduğu kitaplardan, zaman zaman gilndeme gelen
215
moda fikir cereyanlanndan, ilmf ve teknoloji.k gelişmeye paralel olarak her geçen gun değişime uğrayan sosyal yaşantıdan, ilgi alanına giren konu ve sahalardaki gelişmelerden, basılı, ilişkisinin söz konusu olduğu
herşeyden müteessir olabilir.
Kişilerin bu etkileşim ortamı içerisinde değişik
kanaatlar ve göıilşler taşımalan kadar normal bit§ey olamaz. Kur'an'la ilgilenenler, Kur'an'ı yorumlamaya ve açıklamaya çatışanlar da tabialiyle -Kur'an'ın, sunduğu mesajlar bakımından evrenselliği de gözönüne alınırsaçok değişik muhitlerde, değişik hayat tarzlarının hüküm sordoğu bölgelerde yetişmiş insanlar olarak farklı bakış açılanna ve kanaatlara sahiptirler.
Bizim bu noktada üzerinde hassasiyetle durduğumuz husus, Kur'an anlaşıtırken, Kur'an'ın k?nu edindiği birtakım meselelerle ilgili önceden edinilmiş
bilgi, kanaat ve dUşUncelerio, tartışmasız doğrular olduklarının kabullenilmesinin, yanlış olduğudur. Herkesin değişik kanaat ve göraşıere sahip olması tabiidir. Fakat herkesin ön kabullerini ve önyargılarını değişmez odak noktası olarak alıp Kur'an'ın, işlerine gelen pasajl~nna sımsılcı sarılarak bir sonuca varmaları yanlıştır.
Fakat bu konuda tek amaç, Kur'an'ın doğrularının doğru olarale atınması ve taşınılan düşünce, kanaat ve inançlann, onun bütünlüğü içinde sağlamasının yapılması olursa, Kur'an, odak nokta olarak alınmış olur ve herkese göre Kur'anf doğrular yerine, Kur'an'ın,
kendi doğrulan ön plana çıkar. Yukanda da ifade ettiğimiz gibi, Kur'an, kendisini, flişkiden uzak bir kitap olarak nan ettiğine göre,6 Kur'an'ı anlamaya çalışanların asıl gayeleri, Allah'ın hedef olarak gosterdiği çelişkisiz tutarlılığa ulaşmak için gayret etmek olmalıdır.63
2. Metoddan Kaynaklanan Hata
a. Kur'an'• Kendi Fikri Sistemi Içinde Yorumlamamak
Kur'an, muayyen konulardaki zihniyetini ve bak.ış açısını verirken muhataplarına, kendine has bir üsiOpla hitap eder. O, bazan insani duygulan CO§turan, gönüllerin derOnuna tercüman olan eşsiz bir şiir ve edebi bir parçanın, ruhlarda icra ettiği te'sirle kıyaslanamayacak bir Oslupla ka~ımıza çıkarken, bazan mahza alda ve muhakemeye hitap eden ilmi bir eserin gerçekçiliğinden daha üstün bir ifade tarzı sergiler. Bu İlahi Keıam•ın Sahibi, yarattığı insanı bUtUn özellikleri ve
59. Tand, Muhammed, Gaz4/1'ye Göre Kur'an Teftiri, Diyanet Dergisi, 1961, s. 15 60. Albayrak, ~.,Aynı eser, ss. 57 ,58. 61. SuyQtf, el-Jtk4n ft Ulami'l-Kur'arı, U, 235, Matbaatu'l-Halebf, Mısır 1398/1978, 4. baskı. 62. Nisa, s2 63. Albayrak, H., Aynı eser, ss. 70-71.
Journal oflslamic Research VoL· 4, No: 3, July 1990
216 "TEFSİR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADLI MAKALENiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
kabiliyetleri ile bildiği içindir ki, Kur'an, insanı, bütün yönleriyle muhatap alır. Onun zaaflarını, duygularını ve aklını birlikte mütalaa eder.
Kur'an, teoriyle pratiği birbirinden_ ayırmaz. O, sadece birtakım nazari bilgileri bavi bir kitap olarak
düşünülmemelidir. Bu bakımdan zaman zaman gerek geçmişte gerek günümüzde rastlanılabildiği gibi Kur'an,
diğer kaynak kitaplar meyanında bir kaynak kitap olarak da telakki edilmemelidir.
Mesela, itikad esaslarını sunarken, sunduklarına inanılmasını, ruhlarda te'sfrini istiyor ve davranışlarda da
tezllhürlerini bekliyor. Yani, inancın, aynı zamanda
hayata aksedişini görmek istiyor.64
Kur'an, Allah bilgisinin edinilmesi için, insanlara dolambaçlı yollar ve sadece nazari planda kalan kuru bil
giler sunmuyor. Aksine O'nu, tanınması, bilinmesi ve kul
luk edilmesi gereken,65 yaratan, kollayıp gözeten, sürekli diri olan, herşeyi gören, herşeyden haberdar olan ve herşeyi bilen bir Varlık olarak zihinlere yerleştirmek is
tiyor.
Biz, bu araştırmamız esnasında Kur'an'ın bu
yönünü, insani platformda zihnf bir tenıele oturtabilmek
için onu, tekrar tekrar incelediğimizde gördük ki, o, kendi
iç yapısında son derece tutarlı ve yer yer insan unsurunun zaaflarını göz önüne alan, ana prensiplerinden taviz ver~
memek şartıyla da esnekliğe sahip bir·sistem oluşturmaktadır.
Bu yüzden Kur'an'ın; mutlaka yine kendi sistemi
ve kendi terminolojisi içerisinde anlaşılmasının bir zaruret olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü herhangi bir ilim dalına baktığımızda, o ilmin, kendine has ter
minolojisinin olduğunu ve kendi sistematiğini yine kendi
kalıpları ve prensipleri muvacehcsinde oluşturduğunu
görmekteyiz. Yine her ilim dalının, kendilerine komşu
ilimlerle yakınlıklarına göre münasebetleri olsa da, yine
de belli bir salıayla ilgilendikleri ve birbirlt:rinin sahalarına
tecavüz etmerneğe çalıştıkları da bir viikıadır.
Aynı şekilde her fikir sisteminin, her ideolojinin temel hareket noktaları olduğu gibi, kendi bünyelerini ayakta tutan prensipleri ve bu prensipleri ifade için kullandıkları ıstılahiarı vardır. Onlar, bu kavramları kendileri oluşturmakta, o kavrarnlara çeşitli muhtevalar
64. Albayrak, H., Kur'an'ın Kur'arı:la Teftiri, s. 72. 65. Gölcük, Şerafettin,Kur'lm'ıW JrısamrıDeğer~ s. 45 İstanbul19.83. 66. Albayrak, H., Aynı .eser, ss. 74-75.
yüklemekle ve kendilerini kendi öz kalıpları içinde sunmaktadırlar.
Şu halde mevcut ilimierin ve ·fikir sistemlerinin
prensip, metod ve kavramlarını birbirleriyle
karıştırmanın, bazan gülünç bazan da acı sonuçlar dağuracağı ve sistemleri anlaşılmaz kılacağı açıkken;
acaba özellikle genel prensipler bazında herşeyi
açıkladığını iddia eden İlahi Kitabı, ister müslümanların yaşadığı bir ortamda isterse gayr-ı Kur'ani dinamikleri olan bir ilim ve fikir ortamında gelişip yerini bulsun,
muayyen bir düşilnce sisteminin veya belli bir ilmin ter
minolojisi, problemleri ve metodu odak noktası
yapılarak incelenirsedurum ne olur?
Vakıada ne olup ne olmadığına bakmadan önce
teorik olarak ne olabileceğini söylemek gerekirse diyebiliriz ki, Kur'an'ın bUtUnlüğü haleldar edilmiş, onun oluşturduğu sistem, olması gerektiği biçimde aksettiril
memiş, dolayısıyla illlhf mesajın hedefi saptırılmış ve onun
indiriliş gayesi gerektiği gibi tahakkuk etmemiş olur.66
Daha ziyade Aristo metafiziğinin ve onun felsefi metodunun etkisinde kalan İslam filozofları ve kellimcılarının, önceleri Kur'an'ın dışında tartışıtıp olgunlaşan Kur'an dışı problemleri, edindikleri yeni akli ve mantık! metodlarıyla Kur'ani bir platforma çekme gayreti içinde olduklarını rahatlıkla söyleyebileceğimize inanıyoruz. Çünkü kendileri müslümandı. Müslüman bir muhitte yetişmi§ler ve o muhitte yaşıyorlardı: Her müslümanın nezdinde bambaşka yeri olan Kur'an'dan da uzaklaşamazlardı. Tabiatiyle Kur'an'a başvurup, Kur'an harici düşünce ve telakkilerin oluşturduğu
problemleri Kur'an'da çözme gayreti içine gireceklerdi ve girdiler de.67 .
Hal böyle olunca bilhassa kelamcılar, kendilerine Kur'an'ın muayyen ifadelerinde destek bulmuşlar veya bulduklarını zannetmişlerdir. Kur'an duşüncesini,
beşerin bütün varlığına hitap eden, onların bütün arzularına karşılık veren, umamı tabiatma uygun olarak müstakil bir kalıba yerleştirmek yerine sadece zihni mantık kılidelerinin içine dökmüşler, kafalarındaki felsefi kalıplarla Kur'an arasında bir bağ kurmaya çalışmışlardır.68
Ne yazıktır ki, bu tavırlarıyla Kur'an'ı odak noktası olmaktan çıkarmışlar ve Kur'an dışı kavramlarla
67. Altın taş, Hayranf,.fbrı Sina Meta fiziği, s. 26 Ankara 1985. 68. Seyyid Kutub, is/Om Düşüncesi Esaslan-Hususiyetleri, çev. Akif Nuri, s. 50, istanbul 1979, Sunar, Cavit, isiflm Felsefesi Dersleri, s.
84, Ankara 1967.
İslflmi.Araştınnalor Cilt: 4, Sayı 3, Temmuz 1990
DR HALiSALBAYRAK
Kur'an'ı anlamaya gayret etmişlerdir.69 Dolayısıyla zorlamalı yorumlara başvurarak Kur'anf sistemi zedelemişler ve onun bütünlilğilnil gözardı ederek yanlış tefsir etmişlerdir?0
Gerek felsefeciler, gerekse kelamcılar, Kur'an'ın
fikri sisteminde problem değeri taşımayan konularla uğraştıkları için sistemi zedelemişler ve Kur'an'ın
hedeflerini saptırmışlardır. Bu konuda Gazali'nin yaklaşımı bizce dikkate değerdir. Onun, İslam Felsefecilerinin tutarsızlığını ortaya koymaya çalışırken,
tartışmaları hep felsefi platformda tuttuğu ve Kur'anf alana kaydırmamaya son derece itina gösterdiği görülür.71 ·
Pek tabiidir ki, Kur'an dışı meseleleri, Kur'an'da ÇÖZrneğe çalışma işi, sadece felsefi' ve kelamı boyutlu değildir. Milslilmanlar, insanı insan yapan ana özelliklerini, şöyle veya böyle etkileyecek faktörleri, Kur'an ve sUnnet açısından hep değerlendiregelmişlerdir. Bilhassa kul olması bakımından insanı, doğrudan veya dalaylı
olarak ilgilendiren durumlar, değişiklikler, insan hayatında görillen yeni gelişmeler ele alınarak, Kur'anf açıdan yerleri belirlenrneğe çaiL§ılmıştır. Fakat görilnen o ki, mUslilmanlar, zaman zaman Kur'an'ı rehber olmaktan çıkarıp, onu, Allah'ın, bülilnUyle insanoğluna
bıraktığı ve kendisine yetki verdiği konulara dahi müdahil bir kitap durumuna sokma hatasına düşmüşlerdir.
Halbuki Kur~an, insanı bir robot olarak görmemekte ve onun, kendi kapasitesini ve kabiliyeı
lerini geli.ştirmesini istemektedir.
Esasen Kur'an'ı, herşeye müdahil bir kitap durumuna sokmak ne kadar bilyUk bir hata ise, Kur'an dışı faktörlerin belirleyiciliği sonucu oluşan durumları ve meseleleri, temel çıkış noktası alarak, Kur'an'ı yorumlamaya ~lışmak da, o derece, hatta daha büyük bir hatadır. Birincisi, Kur'an'ın alanını genişletip, onu, Kur'an dışı alanlara müdahil kılmaksa, ikincisi, Kur'an dışı olguların Kur'an'a mildahalesidir. Esasen her ikisiilde de alan tecavUzü söz konusudur ve her ikisi de Kur'an'ın bütünlüğünü zedeler.
Kur'an, fonksiyonel olması hasebiyle mesela, örnek insan ve ideal bir sosyal yapı öiıermekte ve bunun yollarını göstermektedir. Gayet tabiidir ki, belli bir
217
coğrafyada varolanla Kur'an'a göre varolması gereken, her zaman ayniyet arzetmez. Bu bakımdan mesela gayr-ı Kur'anf dinamikleri olan bir çevre, o çevredeki sosyokültürel yaşantı ve orada genel kabul gö(mUş değer yargılarının bir kısmı esas alınarak Kur'an'ın anlaşılması ve yorumlan ması, onun bütünlüğünü ihmale yolaçar.72
b. Bütüncü Yaklaşımdan Uzak Olmak
Bilindiği · gibi Kur'an Tefsiri, şitahi nakil sürecini tamamlayıp, çeşitli faktörlerin etkisiyle mUdevven bir nitelig7e bürünürken ilk olarak. rivayet tefsiri tarzında or-73 ,. taya çıkmıştır.
Rivayet tefsirlerinde, görebildiğimiz kadarıyla
görüşler, genellikle ayet çerçevesini taşmamaktadır. Tefsirler daha ziyade kelimeler ve t$!rkipler noktasında odaklanmaktadır. Yorumlar da tabiatıyla Kur'an'ın muayyen konulara bakışını yansıtacak ve belli konulardaki zihniyetini aksettirecek özellikler taşımaktan uzaktır.74
Rivayet tefsiriyle başlayan, çeşitli türlerdeki diğer Kur'an tefsirleriyle süregelen, kelime kelime, terkip terkip, ayet ayet baştan sona Kur'an'ı tefsir geleneğinin oluşmasının ardında İslam toplumunun dini' bilgileome açısından arap olmayan milletlerle bü.tünleşme
sürecinin büyük payı olmuş olabilir. ESasen bu, araştırılması gereken bir konudur.
Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, Peygamber (a.s.)'in, Kur'an hakkındaki açıklamalarında kelime tahlillerinin ve cümleterin yapısıyla ilgili izahların yer almadığı bir vakıadır. Onun beyanlarının daha ziyade iletilrnek istenen mesajın, muhatabın durumuna göre, değişen
biçimlerde aksettirilmesi · şeklinde olduğunu75
söyleyebiliriz. Fakat Peygamber (a.s.)'den sonra İslam fütuhatının sonucu olarak arap olmayan milletierin de İstam'ı kabulüyle hemen her atanda birtakım değişiklikler olduğu gibi, Kur'an tefsirinde de yeni boyutlar kazanılmıştır.
Nitekim bize kadar ula§:an ilk devirler yazılı tefsir külliyatında, yukarıda kısaca temas ettiğimiz Peygamber (a.s.)'in tefsir metodunun yerini, bol bol arapçayla ilgili kuralların açıklamalarını ihtiva eden ve adeta, Kur'an'ı, arapçaya vakıf olmayan okuyuculara öğretrneğe çalışan bir tefsir geleneğine bıraktığını görmekteyiz.
69. Reşfd Rız!l, Mecel/etu'l-Men{Jr, C: XXV, cüz: 7; Zchebf, Muhammed Hüseyn, et-Tefslr ve'l-Müfessiran, I, 269,270, DlJrru'I-Kütübi'l-HadJse, 1396/1976, 2. baskı. ·
70. ibn Teymiyye,Mecmııatu'r-ResOil ve'l-MesOil, III, 419, Beyrut 1403/1983,1. baskı. 71. Gazfilf, Tehafiitü'l-FelOsife, çev. Karlıga, Bekir, ss. 145,148. İstanbul 1981. 72. Albayrak, H. , Kur'an '!n Kur'an 'la Tefsiri, s. 84; ayrıca bu konudaki misaller için bkz. aynı eser, ss. 85-87. 73. Zerk§nf, MenOhilu'l-JrfOn ft U/ami'l-Kur'an, I, 31, Mısır, tarihsiz; Hasan Hüseyin, Tarihu't-Tefslr, Mecellctu'l-Ezher, XIII, cüz: 10. 74. Albayrak, H., Aynı eser, s. 89. 75. Krş. Hasan Hüseyin, Aynı yer.
Journal oflslamic Researclı Vol: 4, No: 3, July 1990
218 "TEFSIR USÜLÜNDE BÜTÜNLÜK SORUNU" ADU MAKALENiN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Kanaatımıza göre başlangıçta, ana dilleri arapça olmayan veya Peygamber vasıtasıyla Kur'an hakkında kendilerine şifabr de olsa birtakım bilgiler ulaşmayan kimselere, Kur'an'ı, önce, kelime ve cümle bazında
76 . açıklamayı hedefleyen anlayış, bilahare, ısıarn çem-berinin daha da genişlemesi ve Kur'an'ın da evrensel hedefler gözetmesinin tabii bir sonucu olarak bir tefsir geleneği haline gelmiştir.
Bu arada, aynı dönemlerde, arapçanın da dil kurallarının oturtutmaya çalışıldığı, arap dilbilimcilerin filolojik çalışmalarını!'!, Kur'an'la çok yalandan irtibatlı
olarak devam etlirildiği de gözönüne alınırsa arapçanın belli esaslar üzerine dayandırılması, Kur'an'dan ve tabif, Kur'an Tersiri'nden soyutlanamamışıır.77
Bize göre önceleri böyle bir gayenin gerçekleştirilmesi için ortaya çıkan bu tarz Kur'an tefsiri, bilahare ufak tefek değişikliklerle aynı biçimini sürdürdü ve Kur'an'ı,
baştan sona tefsir geleneği, bu özelliği ile günümüze kadar geldi.
Belki bu tarz tcfsir geleneğinin oluşmasında,
Kur'an'ın, Hı. Osman'dan beri nih4f biçimi verilen sOre tertibi, hele tevkifı'olduğu kabul edilen ayetterin tertibi ve Peygamberden beri Kur'ao'ın, namazlarda ve sair durumlarda bu ayet tertibine riayet edilerek okunınası da önemli bir rol oynamıştır, diyebiliriz.
Bu yerleşik tefsir geleneğinin, Kuran metninin ÇOzümünde, sonraki nesillere zengin materyaller bıraktığını kabul etmek durumundayız. Eğer bugün, Kuran'ı, terkibf bir biçimde konularına göre incelemenin metodik arayışları ve bu leonuda ortaya konulan tefsir çall§maları varsa, bu çabalara, Sayın
Açılegenç'in de ifade ettiği gibi Fatiha-Nas türü tefsirler gerçekten sağtam bir altyapı görevi göreceklerdir. Aneale bu zengin malzemenin akla, tecrübeye ve Kur'an bütünlüğüne aykırı unsurlarının tenkitçi bir gözle ayıklaomasılüzumu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Zaten yeni oluşumlar ve yeni yakla§ımlar, eskilerinden tamamen bağımsız ve köksüz bir biçimde ortaya çıkamazJar. Kaldıki, yulearıda da ifade ettiğimiz gibi 'Kur'ao'ın Konularına Göre Yorumtanması' olgusu, belki isim olarale yeni olsa da aslında müslümanların
tarihinde, alimierin meçbOIO değildi.
Kur'an'ı baştan sona bilinen ·tertibiyle tefsirin, bütOncü bir yalelaşımı gerçeleleştirmeğe adeta izin vermemesi, onun kaderidir. Öyleki, Kur'an'ı baştan sona, bütünlüğü gözeterek tefsire çalışan Şenkıtf bile Kur'an'ı,
yine Kur'an'la açıklama konusunda gereleeo azamf itinayı göstermesine rağmen çoğu zaman Kur'an'ı bir bütün olarak değerlendirme noktasında yetersiz kalabilmiştir. Nitekim bazan üzerinde durduğu ayet ve ayet grupları ile sadece doğrudan irtibatlı olan Kur'an pasajlarını dile getirebilmiş, dotaylı olarak ilgili olan bölümleri oazar-ı it.ibara alamaml§tır?8
ÇOnka bazan bir ayet ve onun ilcttiği mesaj veya işlediği konu, bütün boyutlarıyla ele alınıp bOtüoiOie içinde ortaya konmak istendiğinde gerçekten çok sayıda Kur'an ayetinin biraraya getirilip senteze gidilmesi gereleir. Tabiatiyle Kur'an'ı, bildiğimiz .şu tertibiyle başından sonuna kadar ayet ayet tefsir eden eserlerde bunun gerçekleştirilebilmesi oldukça zor görünmektedir. ÇOnkü Kur'an ayetlerinin böyle bir tefsir eserinde, ihtiva ettiği leonuları, ilgili ayetler münasebetiyle Kur'an bütünlüğü içinde, bütün boyutlarıyla ele alıp incelemek, herşeyden önce hem hacmin çok çok geniş olması
sonucunu doğurur bem de tekrarların, baddinden fazla olmasına yolaçar.79
BütOnco yakla§ımı engelleyen eo önemli hususlardan biri de hiç şüphesiz hemen her mOfessirio, yaşadığı dönemde revaçta olan birtakım ilimleri, Kur'an tefsirinde ön plana çıkarmasıdır.
Gerçekten sarf, oabiv gibi ilimlerde söz sahibi olan müfessirler, bu ilimlerle atakalı izahiara dalmışlar,80
maanr, bedi, beyan gibi arap edebiyatıyla ilgili konularda bahir olanlar ise belağatla alaleah açıklamalara ağırlık vermişlerdir.81
Öte yandan fıkıh sahasında derioleşenler, fıkbf
meselelerc,82 kevnf ilimlerle uğraşanlar da ilgi alanlarıyla atakalı leonulara eserlerinde faz.lasıyla yer vermişlerdir.83
Sanki müfessirler, derinlemesine bilgi sahibi oldukları disiplinlerle ilgili açıklamalarıyla, söı leonusu hususlarda ne kadar engin bilgilere sahip oldulclarını isbata çatışmışlar, tabiatiyle sonuç olarak Kur'an'ın indirili§ gaye ve maksatlarını tahakkule ettinnede yaya
76. Krş., Hasan Hüseyin, Tarih u 't-Tefsir Mecetlctu'I-Ez.her, XIII, cüz: 10. 77. el-Lebdf, Esou'J-Kw'an ve'I-Kıraatjf'-Nahvi'I-Arab~ ss. 63-81, Kuveyt 1978. 78. Al bayrak, H.,Kur'an 'ın Kur'an 'la Teftiri, s. 90. . 79. Krş. Güngör Mevlüt, Tefsirde Konulu Tcfsir Metodu, lsl4mt Arastırma/lu, C: Il, S: 7. 80. Eb O Hayyan ve Neseff gibi müfessirler. 81. Zemabşcrf, Beydavfve Bbussuud gibi milfessirler. 82. Kurtubfve Ccssas gibileri. 83. Tantavf, Cevbeıfvb.
İsi/Jmt Ara11JTmlllar Cill: 4, Sayı 3, Temmuz 1990
DR HALiSALBAYRAK
kalmışlardır.84 Bunun sonucu olarak, Kur'an'ı bir bütün olarak ele almak ve onu yine kendisiyle anlamak, daima ikinci planda kalmış veya çoğu zaman böyle bir yak!S§ımın izleri dahi görülememiştir.
Bütüncil yaklaşıma bir ölçüde mani olduğunu söyleyebileceğimiz bir §CY de, Peygamber (a.s.)'in vefatından bir hayli sonra ortaya çıkan Kur'an İlimleri'dir. Bu ilimlerin, Kur'an'ın, bir bütün olarak anlaşılması noktasında bize göre bazı açılardan olumsuz tesirlerine kısaca temas etmekte yarar olacaktır.
Esasen "Kur'an İlimleri" adıyla anılan ilimierin hepsi, Kur'an'ın bir yönüyle derinlemesine ilgilenmenin sonucu olarak ortaya çılcm!§ ve geli§mi§lerdir. Kur'an İlimlerinin, Kur'an'ın anlaşılması hususundaki fonksiyonlarının tek tek veya bir bütün olarak incelenmesine ihtiyaç vardır. Acaba bunlar gerçekten sadece müfessire yardımcı olacak, Kur'an'ın çeşitli yönlerine ait hazır ve faydalı birtalam ön bilgiler mi vermektedirler? Yoksa mesela bazan da müfessiri belli noktalarda §Srtlandırabilmekte midirler? Veya zaman zaman da Kur'an'ı aniayıp açıklamaya başlamadan önce müfessirin gayret ve çabasını gereksiz bilgi yığmlarında tüketmekte midirler? Gerçekten kanaatımızca bu ve buna benzer sorular cevap aramak-tadır. Yani Kur'an ilimleri'nin Kur'an'ı anlamadaki yerının, öneminin ve eğer olumsuz sayılabilecek yönlendirmeleri varsa, bunların
araştırılmasının ar3§tırmacılar için bir veeibe olduğunu düşünmekteyiz.
Bir yandan bu konunun gün ışığına çıkarılmasını hararetle beklemekle birlikte yine de bu . konuda zihnimize takılan belli noktaları zileretmekten kendimizi alamamaktayız. Şu kadarını söyleyebiliriz ki, Kur'an ilimleri, Kur'an'ın muayyen yönlerine ağırlık verme özellikleriyle zaman zaman kişileri, belli noktalarda §Srtlandırabilmişlerdir. Veya başka bir ifadeyle söylersek eri azından potansiyel olarak şartlandırmada bulunabilecek özelliider taşırlar.
Mesela, Kur'an'ın zamirlerinin, ism-i i§aretlerinin ve ism-i mevsOilerinin, hangi şeylere ve hangi şahıslara racr olduğunu kendisine konu edinen Mübhematu'lKur'an İlmi, bir y~nüyle belli bizipiere mensup kişilerin kolaylıkla Kur'an'ı istismar etmelerine kapı aralarken, bir yönüyle de Kur'an araştıncılarını, Kur'an'ın indiriliş gayesinden uzaldaştırarak, Kur'an'ın bir bütün olarak
219
anlaşılmasında veya onun muayyen konulardaki zihniyetinin kavranmasında en ufak bir katkısı olmayacak konularla uğraşmaktadır. Nitekim Şiiler, bazan kendi arzu ve istekleri doğrultusunda istismar etmişlerdir.
Diğer taraftan Nasih ve MensOh ilmi'nin Kur'an tefsirinde doğurduğu sonuçlar da dilekat çekicidir. öyleld bazan önceldlerin görüşleri, sonraki Kur'an müfessirlerini söz konusu ayetler haklanda önceden şartlandırabilmi§lerdir. Belki bu tür ön bilgiler, onların, Kur'ani bütOniOğe ulaşmaianna bir balama engel olmuşlardır. Ama şunu da söylemek gerekir ki Taberi gibi birçok büyük müfessirin, çoğu zaman gerek ashaptan gerekse tabitn müfessirlerinden nakledilen rivayetleri tenkide tabi tutup nesh ta'birinin yersiz kullanı !ışına engel oldukları da birvakıadır.
Buraya kadar Kur'an'ın kendi bütüniOğü
içerisinde anl3§ılmasına engel olarak gördüğümüz tefsir geleneğinin konumuz açısından göze )Srpan negatif taraflarına temas etmeğe çalıştık.
Sonuç
Biz , ilmi çalışmalarda, hele bizim alanımızdaki
çalışmalarda orijinallik, öncülük peşinde değil, sahamızdaki çabalara, küçük fakat anlamlı katkılarda bulunmaya talibiz.
İlimde şahıslar değil, aslolan tavırlardır. Biz, şahısları tenldd ederken aslında, şahısların, bize göre hatalı olan tavırlarını eleştiriyoruzdur. Dolayısıyla
şahıslarla bir husumetimiz yoktur.
Bizler başkalarını eleştirirken, kendimizi eleştiriden müstağni insanlar grubunda görmüyoruz. Eleştirilmekten nefsimiz adına haz duyduğumuzu söyleyemesek de, ilim adına, ilmi zihniyet ve ciddiyet adına, doğruluk ve hakikat adına zevk duyacağımı.zı da peşincn ifade etmek isteriz. Yapıcı eleştirilerin, ilirnde ve insanlıkta, daha ileriye, daha osı seviyelere tırman
mamızın vazgeçilmez ön şartı olduklarını kabul ediyoruz.
Bu vesileyle b~im bu yazıyı kaleme almamıza sebeb olan Sayın Açıkgenç•e en derin şOkcanlarımızı
sunar, onun ve benim bu konudaki çabalarımızın ne ilk ne de son olduğunu; bizlerin yaptığının, olsa olsa bu atanda yapılan çabaların yanında değişik bir renk katış olarak değerlendirileceğini umuyoruz.
84. Kış. Abdulmunim en-Nemer, Moıı2hicu 't-Tefstr H4cetu 'I·Muslimtn i/4 Tefsirin Evdah, Mecellctu'I·Ezher, C: XXII.
Journal of Islamic Research VoL· 4, No: 3, July 1990