islam el ve yorumisamveri.org/pdfdrg/du069486/2017_1/2017_1_hackalia.pdf · İslam ve yorum 117...
TRANSCRIPT
El
ISLAM VE YORUM Temel Tartışmalar, İmkanlar ve Sorunlar
" la CiLT
Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
MALATYA İLAHİYAT VAKFI
MALATYA2017 .
Malatya İlahiyat Vakfı İlmi Araştırmalar Serisi No: 1
Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
Takım Numarası
978-605-68015-0-1 (Tk)
ISBN 978-605-68015+8 ( 1.C)
1. Baskı Aralık 2017 Ankara 500 Adet
Editörler Prof. Dr. Mehmet KUBAT Doç. Dr. Mehmet B İRSİN Doç. Dr. Cahit KÜLEKÇi
Yrd. Doç. Dr. Serkan DEMİR Yrd. Doç. Dr. Mustafa BOZKURT Arş. Grv. Zekeriya DOGRUSÖZLÜ
İsteme Adresi İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
44280 Kampüs/ MALATYA Telefon: (0422) 3774999
e :"p:osta: [email protected]
Baskı
TDV!Ml -~nı:.tşuncDI
Serhat Mahallesi 1256 Sk. No: 11 Yenimahalle / Ankara
Tel.: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 0312. 354 91 32
e-posta: [email protected]
Açıklama: Bu eserde" Kitaptan Bölüm" olarak yer alan metinlerin tüm sorumluluğu, yazarlarına aittir.
MAKASID TEORİSİ FIKIH USULÜ YORUM GELENEGİNE YETERİNCE KATKI SUNDU MU?
Prof. Dr. Abdurrahm~ HAÇKALI
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi e-posta: [email protected]
GİRİŞ
Bu tebliğ, V. yüzyılda imamu'l-Harameyn el-Cüveyni ile başlayan ve Ebu
ishak eş-Şatıbi ile bir teoriye_ kavuşarak Fıkıh UsUlü ilmi içer isinde makasıdu'ş
şert'a başlığına konu edilen yaklaşımın, Fıkıh UsUlü eserlerinde yeterince
değerlendirilip değerlendirilmediğini konu edinmektedir. Bu nedenle, konunun
hangi bağlam(Jar)da ele alındığına öncelikle yer verilecektir. Bunun yanında
bildiride, makasıd nazariyesine dair dikkat çekilmesi gereken bazı hususlara yer
verilecektir. Özellikle, makasıd nazariyesinin ortaya çıktığı bağlam, konuyla ilgili
çalışma yapanların bazı katkıları, memzuc meslekten önce ve sonra Hanefilerin
konuya yaklaşımları ve tutumları, Fıloh UsUlü eserlerinde konunun nasıl
incelendiğfgibi meselelere temas edeceğiz.
Makasıdın, hükümlerin anlaşılmasında ve içtihatta ne kadar önemli
olduğuna dair gerek Fıloh usulü ve gerekse diğer alanlardaki eserlerde sıkça
rastlamakta olduğumuz vurguları burada tekrar-etmeyeceğiz.
1-FIKIH USULÜ
"İslam ve Yoruın" 'bQ9hğı altınd.a yapılacak çalışmalarda, ilk akla gelen ilim do.ll ::ı.r.ıı:ı.~an biri, hiç şüphesiz Fıkıh Usulüdür.
P~of. Dr. \ıf.tı.hammed Hamidullah'ın da dikkat . çektiği gibi, insanlık tarihinde, çok eski · dı::-.·-.ı."'J"den beri hukukun izlerine rastlanır. Babil Kralı Hammurabi'nin çıkardığı kanuırı •. ~ .. Hintli Br~anları!l h~kuka ~~ir ç~ş!tl.i metinferi, .~onfüo/lls'un. Ç'!lış~aları, lrahır.':"°\r:ı._Avestaya' ları, Yahudiliğin kutsal kitabi Tevrat'ın · ~u_kti~ hükil~Ieri v.e· Bizans · ım.11~.to,ru · JGstiny~n'in , h~kuk müdevve~atı bize· ka9ar ulaşmıştır. Ancak bunlar, hukukı:ın -~ı..~hııa. yt?rı..~.l~k çeşitli düzenlem~_ler (kanunlar) ·olup, hukuk ilmi sarıJabilecek bir .:ı~...,~~~aya . '
116 İSLAM VE YORUM
sahip değildirler. Hukuk ilminin esaslarına, hukuk metodolojisine ve hukuk felsefesine dair ilk teşebbüs müslümanlara ait olup, insanlık tarihine _
müslümanlar tarafından hediye edilen bu ilmin adı Fıkıh Usulü'dür.1
İslam dünyasında· geliştirilen ve hukukun kaynağını, kaynağın anlaşılması
ve yorumlanmasmı, hukukun amacını, hukfılô akıl yürütmenin metodolojisini,
hukfılô kavramlaştırma vb. konuları içeren Fıkıh Usfilü ilminin anlaşılması, .
İslam entelektüel tarihinin anlaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.
Fıkıh Usfilü İlmi Batı dünyasında, jurisprudence kavramıyla ifade edildiğinde, bu ad altında yayınlanan eserlerin içerik bakımından farldılıkları
nedeniyle, okuyucuda önemli bir zihinsel karışıklığa yol açmaktadır.2 Son
zamanlarda Batıda konuyla ilgili çalışmalarda esaslı bazı değişikliklerin
y~pıldığı görülmektedir. Bu çalışmalar, "Legal Theory", "Theories.ofLaw", "Legal Philosophy" ve "General Theory of Law" başlıkları altında yürütülmektedir.3
Fıkıh Usulü, "şer'i ameli hükümleri tafsili delillerinden çıkararak bilmeyi
sağlayan kaideler" şeklinde tanımlanır. Bu tanım, nass-olgu ilişkisinin (yorum)
nasıl kurulduğunu gösteren ilmin Fıkıh Usfilü olduğunu gösterir. Bunun yanında onun farklı işlevlerinin olduğu da bilinmelidir. Fıkıh Usfilü ilmine, bu açıdan
bakıldığında şu hususların öne çıktığını görmekteyiz:"'
Fıkhi hükümler elde etmek
Mezhebin ortaya koyduğu fıkhi birikimi temellendirm.ek ve tutarlığını · sağlamak ·
İslami ilimlere metodolojik bakımdan örnek olmak
İslam ümmetinin kurucu ilkelerini ve temel değerlerini muhafaza etmek
Fıkıh alanının, siyasi alanın müdahalesinden bağımsız olarak faaliyette
bulunmasını sağlamak. ·
Bildirimizin maksadı Fıkıh Usfüünü bütün yönleriyle tanıtmak
olmadığından, konuyu ilgili çalışmalara havale ederek, giriş anlamında bir bakış
açısı vermekle iktifa ediyoruz.
il. FIKIH USULÜ VE 1':'.AKAsıo NAZARİYESİ
Bildirimizin ana konusu makasıd nazariyesinin fıkıh usufone yaptığı · katkının hangi düzeyde olduğunu anlamaya ç~ışmak olduğundan bu ilmin
1 Muhammed Hamidullah, İslôm'ın Hu~ı..:l( /ı~İne Yardım/an, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1962, s. 11. , .-
2 R. W. M. Dias, furisprujP..~i:e, London: Butteıwords, 1985, s. 3 (nakl. 1. A. K Nyzee, /slamic
jurisprudence, l~\;.rna'bad 2000, s. i-2). 3 bkz.: Nyaie~. /slamic jurisprudence, s. 2 vd.
4 Bkz. Köksat, i.\. tüneyd, iFıkıh Usulünün Mahiyeti ve Gayesi, İstanbul 2008, s.161 vd.
İSLAM VE YORUM 117
gelişim sürecine ve Makasıdi yorumun fıkıh usulünde ortaya çılaşına kısaca
temas ettik.
Fılah Usulü ilminin, İslami ilimlerin ortaya çılaş sürecine paralel bir seyir
takip ettiği ve ilk eserini Muhammed b. İdris eş-Şafi'i (204/819) ile _ortaya
koyduğu söylenebilir. Şafi'i'nin eseri, o dönem için tartışılan konular haklanda
fikir vermektedir ve henüz makasıd ya da maslahata dair bir tartışmaya
rastlanmamaktadır.
Bu ilme dair elimizdeki sistematik ilk eser, el-Cassas'ın el-Fusfıl fi'l-Usfıl
adlı eseri olup, aynı zamanda fukaha metodunas göre de kaleme alınmış ilk eser
olarak addedilir. Debfisi (430/1039), Pezdevi (482/1089) ve Serahsi
(483/1090) ile bu geleneğin klasik eserleri ortaya çıkmış kabul edilmektedir.
Diğer bir Fıkıh Usi11ü telif metodu olan Mütekelimm metodunun temel
eserlerini Mutezm Kadi Abdulcebbar (415/1024 ), Ebu'l-Hüseyn el-Basri
(436/1044),Cüveyni, (478/1085) Gazali ( 505/1110), Razi (606/1209), Amidi
(631/1233) ve İbnu'l- Hacib'in (646/1248) fıkıh usulü çalışmaları oluşturur. Bu
metoda göre telif edilen eserlerin özelliği, sistematik olarak felsefe/mantık
geleneğinden yararlanmış ve mantık kavramlarıyla inşa edilmiş olmalarıdır.
Fılah Usulü eserlerinde makasıdu'ş-şerl'a konusu, önceleri mütekellimin
metoduna göre eser veren müelliflerin eserlerinde yer almıştır. Bu bakış açısını
yansıtan kaidelere eserinde ilk olarak yer veren İmamu'l-Harameyn el
Cüveynl'dir. Ancak ondan önceki sürece de lasaca göz atmakta yarar vardır. Zira
ondan önceki dönemde de maslahata dair kavramsal kullanımlar görmekteyiz.
A-CÜVEYNIÖNCESİDÖNEM
Kur'an ve Sün net yanında sahabenin içtihat konusundaki tutumu, makasıd
ictihadına dair açıklamalarda önemli bir dayapak oluşturur. Her ne kadar adı
konulmuş olmasa da sahabenin ictihadında maslahatı, yani hükümlerin
gayelerini dikkate aldığı genellikle ifade edilir. Sahabenin Kur'an'ın vahyine,
hükümlerinin uygulanışına ve Sünnete bizzat şahit olmalarının, hükümleri
amaçlarıyla birlikte kavramaları hususunda yeterli bilgi ve anlayış sahibi
olmalarına imkan sağladığı kabul edilen bir gerçektir.6 Makasıd ictihaaının prensiplerini eserlerinde ortaya koyan Cüveyni ve Gazan gibi alimlerin, sahabe
uygulamalarına sık sık atıfta bulunmaları bu nedenledir.7
Murteıa Bedir, Fıkıh, Mezhep ve Sünnet, Is tan bul 2004, s. ·34-35.
6 bkz. Şelebi, Mustafa, Ta'li/u'l-Ahkiim, Beyrut 1981. s. 43 vd.
7 Cüveyni, lmamu'l-Harameyn, el-Burhiinfi Usuli'l-Fıkh, Beyrut 1997, il, 30; Gazali, Ebfi Hamid, el
Mustasfii, Beyrut ty., il, 242; Şatıbi, Eba ishak, el-/'tisiim, Beyrut 1991, II, 361.
118 İSLAM VE YORUM
Cüveyni, sahabe dönemi içtihadında hükümlerden ve dinin ruhundan elde edilen manalara/ amaçlara dayanıldığını, bunun loyas ve maslahat gibi delillerin dayanağı olduğılnu ve bu hususta sahabenin icma'ının bulunduğunu iddia etmiştir.8
Cüveyni önce~i makasıd ve maslahatı ifade eden farklı kavramlar vardır. Bu kavramların, terim anlamında olmasa da, kullanımları ilk yazılı kaynaklara kadar iner.9 "İstıslah", "maslahat" ve "makasıd" kavramları, literatürde ancak IV. asrın ortalarından itibaren terim anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Bundan önce, makasıd ictihadını da kapsadığı genellikle kabul edilen "re'y" kavramı, 'maslahat' ve 'maksad'ı ifade eden "ma'na' kavramı ve "illet!' ve "hikmet" kavramlarının kullanıldığı görülür.ıo
. Cüveyni'den yaklaşık yüz yıl önce el-Fusu/ ft'l-Usul adlı eserinde Hanefi fakihi Ebu Bekr el--Cassas (ö. 370/980), maslahata "celbu'l-menfe'a ve defu'lmazarra" anlamı verir11 ve hükümlerin genel amacı olarak eserinin birçok yerinde zikreder.12 Onunla aynı dönemde yaşamış Harizm1'nin (ö. 387 /997) Mefô.tfhu'l-U/Um adlı eserinde, "İstıslah" kelimesinin terim anlamıyla
kullanımlarının en erken örneklerinden birini bulmaktayız.13 Harizm! istıslah'ın ihtilaflı delillerden biri olduğıınu belirterek, ona sadece İmam Malik'in (ö. 179 /795) başvurduğıınu belirtir ve örneklendirir. 14
EbU Zeyd Abdullah b .. Ömer ed-Debüsl, Cüveyni'den yaklaşık elli yıl ~nce, maslahatın loyas içerisinde nasıl dikkate alınacağına dair tartışmalara eserinde yer vermiştir. ı s
Debüsl ile aynı dönemde yaşayan Mu'tezill usulcü Ebu'l-Hüseyn el-Basri'nin (ö. 436/1_044) el-Mu'temed adlı eserinde_ konuyla ilgili ayrıntılı ifadeleri, yukarıda belirttiğimiz gibi, o dönemde konuy_la ilgili l:a:rtışm_a_J~rm durumuE_u ortaya koyar.16 Yukarıdaki örnek kullanımlar, hicri iV. asrın ortalarına
s CüveynJ, el·Burhfin, il, 29- 30.
9 Opwis, F. M. Maria, Maslaha: An lntellectual History ofa Core Concept in lslamic Legal Theory,
Yale University 2001, s. 9 vd.; Özen, Şükrü, "Hicri il. Yüzyılda lstihsan ve Maslahat Kavramları", Marife, 3/1, 2003, ss. 31-57, s 45 vd; Boynukalın, Ertuğrul, İslam Hukukunda Gaye Problemi, (doktora tezi), Mannara Üniversitesi, lstanbul 1998,.s. 15 vd.
ıo Dönmez, i. Kafi, "Maslahat", DİA, XXVlll, ss. 79-94, s. 80; Koca, Ferhat, "Hilonet", DİA, XVII, 514-
. 518; Türcan,Talip, lslam Hukuk Biliminde Norma-Amaç ilişkisi, Ankara 2009, s. 39 vd, 107 vd. 11 Cassas, Ebü .Bekr, el-Fusaı ji'l-UsOI, Kuveyt 1994, iV, 70.
12 Cas*, _a.$.e .. il,~. 71.14~.148, 242,.W, M8.,IV, p, 141. 13 Harizmi, Muhammed b. Ah.med, Me/atflıu'l-Ulum, Mısır 1349, s. 6, 8.
14 .Harizmi, a.9.e., s,. 8.
ıs D~büsi, Takvimu'l-Edi/le, Bey11;1t·2001, s. 3.0~, ·311.
ı6 J;ı,k;z. Bas_ıi, Ebu'l-Hüseyn,_el-Mu'.tem~d, !J!!y_rııt .1 ~Ş.3, ~ •. 315, ıp77, 493;,Qpms •. a:9·!! .. ~· 7t .~d ..
İSLAM VE YORUM 119
ulaşıldığında, hükümlerin amacı olması bakımından maslahat üzerinde, hem
Sünni hem de Mu'tezill alimler arasında genel bir kabul olduğunu ortaya
koymaktadır.
B- CÜVEYNI'DE MAKAsmi İLKELERİN ORTAYA ÇIKIŞI
Fıkıh UsUlünde makasıd nazariyesinin temel ilkelerini ilk defa olarak dile
getirirken Cüveyni nassların ve insan ihtiyaçlarının içtihatta nasıl dikkate alınacağına dajr yeni bir yaklaşım ortaya koymuştur. Bu yaklaşımında o, asılları
(nasları) aklen kavranılabilen bir mana ve maksadı içeren (ta'llll) ve içerdiği
mana ve maksat aklen kavranılamayanlar (taabbudi ) olmak üzere iki guruba ayırmış ve bu ayırımını aynı zaı:nanda ihtiyaç kavramıyla da
bütünleştirebilmiştir. Böylece o, hem içtibadt alanın esaslarmı hem de birey ve
toplum ihtiyaçlarını bir arada değerlendirebilme hususunda bilinen
yöntemlerin yanında yeni bir bakış açısı geliştirebilmiştir. Özetle ifade. edecek
olursak, asıllar /nasslar, aklen kavranılabilen bir mana/maksat/illet içermesi ve buna insanın ihtiyaç derecesi bakımından beş kısma ayırmıştır. Ona göre, birinci
tür asıllar/nasslar ma'külu'l-ma'nıi olup insan için zaruret derecesinde önemi
haiz hususlarla ilgilidir. İkinci grup ihtiyaç olsa da zaruret derecesine
çıkmayanlardır. Her iki gruptaki asıllardan elde edilen illetler/maksatlar ve bizzat zaruret ve hacet derecesinde olan gereksinimler, içtihada medar teşkil
etmektedir. Üçüncü gurup ise (onun eserinde 3. 4. ve 5. guruplar) kendilerinde
ilk iki grupta olduğu gibi içerdikleri maksat ve hikmetler içtihada medar olacak
şekilde aklen kavranılamayan asıllar /nasslardır. Bunların bir kısmında şekle
bina edilen ve çok zayıf bir konumda olan şebeh kıyası uygulanabilirken bir
kısmında herhangi bir akli faaliyet/içtihat yapılamaz. Onun örnek ve tartışmalarının detaylarını ilgili çalışmalara bırakıyoruz. Cüveyni, bu şekilde
~~ - ·-hüküm-gaye-içtihat ilişkisinin ilkelerini ortaya koymuş olmaktadır.
Cüveyni'deki halini, zan1riyyat, haciyyat ve tabbudiyyat olarak tasnif edebileceğimiz onun bu yaklaşımı, Gazali ile birlikte zaruriyyat, haciyyat ve
tahsiniyyat şeklinde bir tasnife konu yapılmış ve ondan sonraki çalışmalar bu
tutumu esas almışlardır.
C- CÜVEYNI'DEN SONRA MAKASID Vf; FIKIH USULÜ
Cüveyni'den sonra makasıdi yaklaşımın, telif edilen eserlerde iki farklı
şekilde muamele gördüğünü ifade edebiliriz.
1. Müstakil Olarak Makasıd/maslahatı Konu Edinen ya da Makasıd Konusunu Öne Çıkaran Çalışmalar Bu çalışmalar, nitelikleri farklı olsa da Gazali'nin Şifüu'l-Galll, İbnu'l
Kayyım'ın İ'lamu'l-Muvakkı'in, İbn Abdisselfun'ın Kavfüdu'l-Ahkfun ve Şa.bbi'nin
el-Muvafakat adlı eserleri gibi mufassal eserlerdir. Zaman zaman daha küçük
120 İSLAM VE YORUM
eserlerde de konu üzerinde odaklaşıldığını görmekteyiz. N ecmeddin et-Tufi'nin,
konuyla ilgili görüşlerine, Nevevi'nin (ö. 676/1277) el-Erba'fn adlı eserine yazdığı şerhte yer vermesi gibi.
Cüveyni ile başlayan ve Gazali, 'İbnuJ-Kayyım, İbn AbdiSselam, Karafi ve Necmeddin et-Tufi gibi alimlerle devam eden bu süreç17 Ebu İshak Eş-Şatıbi'nin
el-Muvafakat adlı eseriyle bir teoriye kavuşmuştur. Bu eserde makasıdi ba~ş
açısı, hiçbir Fıkıh Usulü eserinde ulaşmadığı bir bakış açısına ve öneme
ulaşmıştır.
Adı geçen alimlerin ve Şatıbl'nin detaylı görüşleri için ilgili literatüre
bakılmalıdır. Biz burada, bildirimizin konusuyla bağlantılı olarak Şatıbl'nin Fıkıh
UsUlü açısından dikkate alınması gerektiğini düşündüğümüz, ancak klasik Fıkıh Usillü eserlerinde kendisine yer bulamayan bazı görüşlerine temas edeceğiz. ıs
Şatıbi, makasıdl bakış açısını, şer'i-nakll ilim paradigması içerisinde ve bu
paradigmadaki usil1iddin ve furu'uddine ait temel kabulleri de esas alarak, Fıkıh
UsUlüne hakim bir perspektife ve açılıma kavuşturmuştur.
Onun temel kabulleri vardır. Ona göre nasların tümevarım yoluyla incelenmesinden, maslahatın maksat olduğu anlaşılmaktadır. Maslahat ise
zarüriyytit-hticiyytit ve tahsfniyyat derecelerine ayrılır. Bu üç asıl ve zarilriyyatı
oluşturan beş külli esas! şer'! hükümlerin bütününde dikkate alınmıştır. Bu üç
esas çerçevesinde maslahatın temini İslam'ın en genelamacidır. Dolayısıyla hem
nasların anlaşılmasında ve hem de hükümlerin tatbikinde bu bakış açısı mutlaka dikkate alınmalıdı r.
Şatıbi'nin, şer'! deliller arasında tutarlı bir bütünlüğe ulaşma çabası vardır.
O, bunun temeline, istikra ile ulaşılan külli esasları ve makasıdu'ş-şeri'a'yı koyar.
Ona g.öre dinin ~~~ı kat'! oldı,ığun_a_ göre, onun getirdiği delillerin tümünün incelenmesinden elde edilen asıllar da kat'idir. Bu çabasıyla Şatıbi, fukaha
arsında bitmek bilmeyen ihtilafların sebebi olan ve kat'i ve külll asılları dikkate
almadan sadece cüz'i deliller ile yetinen bakış açısının yetersizliğini de vurgu yapmış olmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak O, cüz'i delillerin külli asıllarla bir arada
değerlendirilmesi gerektiği şeklinde temel bir kural koyar. O, bu yaklaşımının,
aslında selef alimlerinin tutumu olduğuna dikkat çekerek sonraki alimlerin
17 Geniş bilgi için bkz.: Haçkalı, Abdurrahman, "ilgili Literatür Çerçevesinde Makasıd İttihadının
Tarihsel Seyri", Makasıd ve İctihad, Ed. Ahmet Yaman, lstanbul 2010, ss. 259-304. 18 Geniş bilgi için bkz.: Haçkah, Abdurrahman, Şôtıbi'de Makdsıd ve Fıkıh UsD/ü,İstanbul 2010, s. 91
vd.
İSLAM VE YORUM 121
sadece cüz'! delilleri dikkate almak gibi bir yanlışa düştüklerini belirtmiştir. Ona göre külli asıllar ile cüz'i deliller bir arada değerlendirilir.
Fılah Usulü açısından, Şatıbl'nin dikkat çektiği hususlardan birisi de delillerin kat'! ve zannr olarak ikiye ayrılması ve bu husuta talanılacak ~vırdır. O, şeriatte zannı delillerin bulunmasını doğal karşılar. Ancak bunlar, kat'i olan asıllara bağlıdırlar ve ancak onların ışığında değ~rlendirilirler. Bu nedenle zanni delil ile ancak kat'i olan asıllara arz edildikten sonra, yani onlarla birlikte değerlendirildikten sonra amel edilir.
Diğer bir husus, Fılah Usfilü eserlerinde oldukça zayıf bir konuma indirgenmiş olan "maslahatı mürsele" ve "Sedd-i Zerl'a" delilleridir. O, her iki
delili, doğal olarak makasıd bağlamında değerlendirmiş ve özellikle "Maslahatı Mürsele" ile amel etmenin bid'at olmadığını vurgulamıştır.
Şatıbi makasıdi ilkelere ve bu balaş açısına birden çok işlev yükl~miştir. Örneğin o, bu balaş açısını, mezhep taassubu ve taklitçiliğe karşı çılaş yolu olarak görmektedir. Şatıbi, kendinden önce makasıdi geleneğe bağlı saydığımız alimlerde de görülen bir tavrı sürdürmüş ve "mezhebi fetvaları temellendirmek ve açıklamak" yerine "şer'! hükümleri açıklamak" amacını gütmüştür.
Hükümlere maslahat açısından bakan yaklaşımın önemli bir özelliği budur ..
Şatıbl, bu çalışmasıyla Şeriatın bütün şartlarda ihtiyaçlara çözüm üretebileceğini, el-İ'tisam adlı çalışmasıyla da bunun gerçekleşmesi için bidate uymaya ve sünneti terk etmeye gerek olmadığını ortaya koymak isfemiştir. 19
Dolayısıyla O, şer'! ilimlerin, bu ilimlerin zamanın ve zeminin değişimine koşut cevapları ~retebilecek imkanlara sahip oldu~nu ortaya koymuştur.
Ancak ne hazindir ki, .. aşağıda göreceğimiz üzere, Fıkıh UsU!ü geleneği, Şatıbi'nin ortaya koyduğu bu son derece kıymetli değerlendirmeleri dikkate almış görünmemektedir.
2. Fıkıh Usulü Ese.rlerinde Klasikleşen Tutum Yukarıda ele aldığımız ve makasıdi balaşa eserlerinde merkezi bir yer veren
yaklaşımın yanında ikinci tutum, makasıdi yorumu, Fılah Usfılü eşerlerinin Kıyas bahsinde; illeti tespit yollarından biri olarak ele almayı tercih etmiştir. Bu tutumu, mütekellimin usulcüler ile memzuc mesleğe göre eser veren bazı Hanefilerde görmekteyiz.
Gazail'nin el-Mustasfü adlı eserinde konuyu hem Kıyas hem de İstıslah bahsinde ele alması ve muteber maslahatı Jayas bahsinde işlediğini belirtmesi böyle bir tutuma yol açmış olmalıdır. Fahreddin er-Razi (v. 606/1209), Amidi
ı9 Şatıbi, el-İ'tisam, ıı, 196.
122 İSLAM VE YORUM
(631/1233), ibnu'J-Hacib (v. 646/1249) ·ve bunları takip eden mütekellimin
usulcüler bu tutumu benimsemiştir.
Bu tür eserlerde makasıd nazariyesine dair veriler, Kıyas bölümünde ve Münôsebe başlığı altında incelenir. Burada münasebe'nin tanımı, münasip vasfın
çeşitli ~çılardan türleri üzerinde durulur.
Kısaca ifade edecek olursak münasip vasıf, "makasıda raci' olan vasıf'' ya da·
"maslahatı elde etmeyi sağlayan ve mefsedeti gideren vasıf" olarak tanımlanır.
Münasip vasıf, naslarda haklandaki delalet bakımından müessir, mülaim, garip
ve mülga kısımlarına ayrılır. Bu kısımlar hakkında görüşler de farklı farklıdır.
Ayrıca münasip vasıf halôlô ve ikna'i olmak üzere ikiye ayrılır ve ·önemi
bakımından hakiki mesalih zaruri, had ve tahsini kısımlarına ayrılır. Aşağı yukarı konunun özeti böyledir. Detaylı bilgi için ilgili bölümlere bakılması
yeterlidir.
Makasıda, sadece illeti tespit yollarından biri olarak yer veren bu tutum,
konunun, ortaya çıktığı bağlama uygun gibi görülebilir. Ancak, bu yaklaşımın makasıdi yoruma yeterince alan açtığını ve Fıkıh Usı1lünde genel bir bakış
açısına kavuştuğunu söylemek zordur.
Ayrıca, konu zaman zaman "İstıslah" ya da "maslahatı mürsele" başlığı
altında ve aslında pek itibar edilmeyen bir konumda da işlenmiştir. Bunda da,
Gazali'nin yukarıda ifade edilen ve biraz da ikircikli olan tutumunun etkisinin bulunduğunu düşünüyoruz. Zira O, İstıslah bahsini "mevhum deliller" başlığı
altına koymuş, uzun açıklamalarında maslahatın aslında muteber bir delil
olduğunu, bu nedenle kıyas bahsinde illeti tespit yollarından biri olarak ele
alındığını ifade etmiştir. Dolayısıyla, şer'! delil ve ilkelerle ve Makasıdu'ş-Şerl'a
ile bağdaştırılamayan ve kişisel olarak maslahat olduğu düşünülen hususların,
ancak vehmi olacağı ve muteber olamayacağını belirtmiştir. Ancak İstıslah
başlığı altında verdiği bilgiler, mevhum değil muteber bir delilden bahsettiğini
ortaya koyar niteliktedir. Onun bu yaklaşımı birçok usulcü üzerinde etkili olmuş gözülanektedir. Örneğin bütün şer'i hükümleri dünyev1 ya da uhrev1 bir
maslahata yönelik olarak açıklayan ve bu hususta müstakil eserler kaleme alan
İbn Abdisselam, kimsenin mürsel maslahat ile amel edemeyeceğini ve fetva veremeyeceğini söylemiştir.20 Çünkü, ona göre mürsel maslahat, Şer'i hüküm,
ilke ve maksatlarla herhangi bir şekilde bağdaştırılamayan ancak kişisel olarak
maslahat olduğu düşünülen şeylerdir. Bu anlamıyla maslahatın muteber
görülemeyeceği açıktır. Mamafih, mürsel maslahatı, hakkında muayyen bir delil olmasa da, şer'i şerifte cinsi dikkate alınan maslahat olarak tanımlayanlar da
20 lbn Abdisselam, izzeddin, kavtiidu'l-Ahkdm, Beyrut 1990, s. 304.
İSLAM VE YORUM 123
vardır ve bunlar onu muteber bir mevkide görmüşlerdir. Bu anlamıyla maslahat örneğin İbn Abdisselam'a göre zaten muteber maslahat içerisindedir.
Bu yazdıklarımız, mütekellimin metoduna göre telif edilen eserlerin konuyla ilgili tutumudur. Konunun girişinde, zarı1riyyat, haciyyat ve tahsiniyyat
şeklinde formüle edilen ve zarı1nyyatı beş külli maksadın muhafazası ile
anlamlandıran makasıdi balaş açısının Hanefi fıkıh usulü eserlerine memzuc
metot ile birlikte girdiğini belirtmiştik. Zira, Cüveyni'den Şatıbi'ye kadar belirttiğimiz anlamda makiisıd ile ilgili çalışma yapanların Hanefiler dışındaki üç
mezhebe ait alimler oldukları dikkat çekmektedir.
Hanefi usulcülerin bir kısmı, VIJ./XIV. yüzyıldan itibaren, fıkıh usulü
telifinde, mütekellimin metoduna göre eser veren müelliflerin eserlerinde kullandıkları terminoloji ve sistematiği benimseyen ve memzuc metot olarak
isimlendirilen bir metoda yönelmişlerdir.2ı
İbnu's-Sa'atl'nin (v. 694/1295) Nihiiyetu 'l-Vusul ifa ilmi'l-Usul adlı eseri,
memzuc/karma metoda göre yazılan ilk eser olarak kabul edilir. Sadru'şŞeri'a'nın (v. 747 /1347) et-Tenkfh ve şerhi et-Tavzfh adlı eserleri memzuc
mesleğe göre yazılmış diğer öncü eserler olarak görülür. Molla Fenari'nin (v.
834/1431) Fusu/u'l-Bediiyi' adlı eseri bu metodun en başarılı örneği olarak
görülebilir. İbnu'l-Hümam'ın (v . . 861/1457) et-Tahrfr adlı eseri de, bu metoda
göre kaleme alınmıştır. Yine Osmanlı alimlerinden Kirmasô de (v. 906/1500) fıkıh usulü eserlerini bu metoda göre telif etmiştir.
Memzuc eserler ortaya ç.ıkana kadar Fukaha geleneği Debı1si'den itibaren
münasebe'yi "ifa. Peygamber ve seleften gelen illetlere uygun olma" esasıyla
anlamlandıi-mıştır.22 Memzfıc eserlere baktığımızda ise, mütekellimin mesleğinin tesirini açıkça görürüz. Hanefıler arasında müniisebe konusunu
maslahata yönelik olarak ilk anlamlandıran kişi Sadru'ş-Şeri'a'dır.23 Bunun
· sebebi, eserini memzuc metoda göre kaleme almasıdır. Fenari'nin Fusulu'l
Bedayi' ve Kirmasti'nin Usfılu'l-Ahkam adlı eserlerinde, münôsebe'nin ve münasip vasfın tanımlarında Sadru'ş-Şeri'a'yı takip ettikleri anlaşılmaktadır.
Kendinden sonra Osmanlı medreselerinde temel fıkıh usulü ders kitabi
olarak okutulan Molla Hüsrev'in (885/1480), Mir'iitü'l-usul fi şerhi Mirkati'l
vusu/ ismiyle kaleme aldığı eserinde, münasebenin tanımında tekrar klasik
21 Bkz. Karaman, Hayreddin-Köksal, A. Cüneyd, "UsUl-i Fıloh", DİA, c. 42, ss. 201-210; Okur,
Osmanlılarda Fıkıh Usulü Çalışmaları -Hadimi Örneği-, s. 36. 22 Bkz. Okur, Kaşif Hamdi, İsliim Hukuk Metodolojisinde Münôsebet Kavramı, basılmamış yüksek
lisans tezi, Ankara Onv. Sosyal Bil. Ens., Ankara 1997, s. 53 vd. 23 Sadru'ş-Şeri'a, Ubeydullah b. Mes'ud, et-Tavzih fi Metni't-Tenkih, Beyrut 1996 (et-Telvih ile
birlikte), il, 158.
124 İSLAM VE YORUM
Hanefi yaklaşıma döndüğünü ve makasıd yaklaşımına yer vermediğini
görmekteyiz.24 Onunla çağdaş olan Kirmasti'nin UsCılu'l-Ahkam dışındaki-diğer -
eserlerinde de bu tavrı benimsediği anlaşılıyor. Onlardan sonra XVIII. yüzyılda
telif edilen Hadimi'nin. (1176/1762) Mecami'u'l-Hakfük adlı. eseri de aynı yolu
takip etmiş görünüyor.
Bu durumda şöyle bir soru alda gelmektedir. Bu usulcüler, acaba, · Hanefilerin mütekellimin metoduna uygun eser telifine ve bazı görüşlerin
onlardan alınmasına tepki olarak mı böyle bir tutum takınmışlardır. Ayrıca
Mir"atu'l-Usul'ün Osmanlı medreselerinde başlıca ders kitabı olmasında bu
tutumun bir etkisi var mıdır? Bunun yanında makasıdi bakışın yeterince ilim muhitlerinde makes bulmadığını. düşünürsek,25 İslami ilimlerin ve özellikle
fıkhın içerisinde bulunduğu durumda bunun ne derece etkili olduğu üzerinde de
düşünülmelidir.
Bunlar üzerinde çalışılmayı bekleyen sorular olarak duruyor şimdilik.
Fıkıh Usillü eserlerinin konuya sınırlı bir yer vermesi (ya da bir kısmının
yer vermemesi), Şatıbi'nin eseri el-Muvafakat ile diğer Fıkıh Usulü literatürü
arasında, makasıd konusunda ne denli bir farklılığın olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda, Fıkıh Usulü ile ilgili olarak makasıd düşüncesinin
sağlayacağı entelektüel katkı ve açılımın yakalanamadığını üzülerek ifade
etmeliyiz.
Burada makasıdi yorum metodunun Fıkıh Ust11ü literatürüne istenilen
etkiyi yapmaması ya da açılımı sağlamaması açısından bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Birincisi, Fıkıh Ust1lü literatürünün, her ne kadar konuya illeti tespit yolları
bağlamında yer vermiş olsa da, Cüveyni'nin taksimindeki ta'lili-taabbudi ayırımına yeterince dikkat etmediği anlaŞılıyor. Zira Cüv~yni'nin taabbudi
olarak nitelendirdiği !asım Gazfili ile birlikte tahsiniyyat olarak adlandırılmış ve
bu yerleşik bir kabul haline gelmiştir. Bu isimlendirmenin, insan ihtiyaçlarını üç
dereceli bir bakışla sunması son derece mantıki olarak görülse ve aklen hemen kabul edilse de, bu durumda makasıdi yorum, içtihat-makasıd ilişkisi açısından
Cüveyru'deki anlamını kısmen kaybetmiştir. Üstelik, Cüveyni'nin "hadesten
temizlenme" gibi farz olan bir hususu taabbudi olduğu için ilk iki kısma değil de son.raki kısımlar arasında zikretmesine. rağmen, sonraki eserlerde, hadesten
taharetin ya da diğe! taabbudi-ahlaki bir çok meselenin tahsiniyyat altında
zikredilmesi, islam'da son derece önemli olan hususların, fıkıhçılar tarafından
24 Molla Hüsrev, Mehmed b. Feramuz, Mir'ôtü'J-UsO/fi Şerhi Mirkôd'l-VusO/, İstanbul 1296, s. i46.
23 Bu konuda yapılacak çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirtmeliyim.
İsLAM VE YORUM 125
önemsiz bir konuma indirgendiği gibi bir eleştiriye26 de yol açmıştır. Dolayısıyla
bu ayırımın aslında ta'l'ili: zarı1riyyat+ haciyyat ve taabbudi şeklinde olduğu
hususu yeterince dikkate alınamamıştır.
İkinci husus, Gazall'nin maslahatı rriürsele ile amelin şartları ol.arak
maslahatın zaruri, kat'i ve külli olmasını şart koştuğunun ileri sürülmesidir. Bu iddia klasik ve çağdaş pek çok çalışmada yer almaktadır.27 Böyle bir yaklaşımın,
makasıdl içtihada oldukça mesafeli bir tavır geliştirilmesine yol açması şaşırtlcı
sayılmamalıdır.
Gazzali'nin bu şartları ileri sürdüğü bağlam dikkate alındığında, farklı bir
şey söylediği görülür. Zira Gazzali'nin verdiği örnek meşhur teterrus yani canlı
kalkan meselesidir. Buna göre, düşman, müslüman esirleri kalkan yaparak
saldırırsa, bu esirler öldürülebilir mi? Gazzali'ye göre "evet". Çünkü aksi
durumda bütün müslümanların düşman eline geçme ihtimali vardır. Bu durumda kat'i, külli ve zaruri maslahat dikkate alınarak masum bir insanın
öldürülmesini yasaklayan naslar ile amel terk edilir. Dikkat edilirse burada
masum bir müslümanın öldürülmesini yasaklayan naslar ile tüm müslümanların
genel maslahatı çatışmaktadır. Bundan anlaşılıyor ki Gazzali, nas ile maslahatın tearuzu durumunda maslahata itibarın şartlarını ortaya koymaktadır.28 Nite19m
kendisi de burada maslahata itibar etmenin özel bir nassa dayanmasa da dinin
hükümlerinden elde edilen bir sonuç olduğunu, suçsuz yere kimsenin
öldürülemeyeceğini bildiren ayetin amm ifadesinin tahsisi olarak
görülebileceğini belirtmiştir.29 Ancak pek çok usulcünün bu hususa dikkat
etmediği ve ezberci bir tutum sergilediği anlaşılmaktadır.
26 Taha Abdurrahman, "Ru'ye 'ilmiyye li Tecdidi makiisıdi'ş-şeri'a", Mecel/etü kaddyd İsldmiyye
mudsıra, y. 1422/2002, sayı: 18, s. 208-231, s. 217; a. mlf., Tecdfdü'l-menhecji takvimi't-tiirds, Beyrut 1994, 2001, s. 111-112 (nakleden: Maşalı, Münteha, Makasıd Konusu Bağlamında Fıkıh' UsUlü- Ahlak Tedahülü Üzerinden Bütünlükçü Bir Gelenek Okuması: Taha Abdurrahman Örneği, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2015, sy. 39, ss. 181-219, s. 206.)
27 Beydavl, Nasıruddin, el-Minhac, Beyrut 2009, (Nihayetu's-SOI ile beraber) ıv, 350; Sadru'ş
Şeri'a, Ubeydullah b. Mes'Qd, et-Tavzih fi Metni't-Tenkih, Beyrut 1996 (et-Telvih ile birlikte), il, 151; Abdulmecid et-Türki, "Nazariyyetu'l-lstıslah inde'l-Gazzilli", Ebü Hamid el-Gazzali, Rabat 1988, s. 278; Mes'ud, M. Halid, İslam Hukuk Teorisi, çev. Muharrem Kılıç, lstanbul 1997, s. 141; Pekcan, Ali, İsliim Hukukunda Gôye Problemi, İstanbul 2003, s. 97; Türcan, Talip, İslam Hukuk Biliminde Norm-Amaç İlişkisi, s.162.
28 krş. Zerka, Mustafa Ahmed, el-İstıslah ve'l-Mesô/ihi'l-Mürse/e, Dımeşk 1988, s. 71; Seyyid Bey,
Usül-i Fıkıh Dersleri Mebahisinden Kaza ve Kader, Dersaadet 1338, 282-283; Karaman, Hayredddin, Fıkıh Usülü, lstanbul ty., s. 88-89.
29 Bkz..: Haçkalı, "İlgili Literatür Çerçevesinde Makasıd İctihadının Tarihsel Seyri", s. 272 vd.
126 İSLAM VE YORUM
Dikkat çekmek istediğimiz üçüncü husus, "Necmeddin et-Tt1fi'nin maslahatı nassa takdim ettiği" şeklindeki iddiadır. 30
Bu iddia, tarihte dile getirildiği gibi, XX. yüzyılda da, özellikle içtihat
vurgusu yapanlar ve _problemlerimize yeni çözümler bulunması gerektiğini iddia edenler tarafından sıkça dile getirilmiştir. Makasıdi yorumun, istismara
açık bir alan olduğunu düşünüp muhafazakar bir tutum sergileyenler ile bu .
baloş açısını Müslümanların yeniden dünyaya tutunmalarının yolu olarak görenler arasındaki ortak nokta, maalesef yukarıdaki ezberci söylem olmuştur.
Her iki taraf da gerçekte Tt1fi'nin ne dediğine bakmaksızın önyargılarla
değerlendirmede bulunmuşlardır.
Tufi ile ilgili iddia, konu bütünlüğü ve diğer ifadeleri dikkate alınmadan onun "Nas ve icma' maslahata muhalif olursa, nassın ve icma'nın (hükmünün)
iptali yoluyla değil, tahsis ve beyan edilmesi yoluyla maslahatın takdimi gerekir" ifaqelerine dayanır.
Ancak Tı1fi'nin yazdıkları dikkate alınırsa, genel bir nass maslahat
çatışmasından bahsetmediği gibi, maslahatın nassa takdimini önermediği de
anlaşılmaktadır. Öncelikle dikkate alınması gereken husus, onun maslahattan kastının, "zararın giderilmesi" olduğu hususudur. Zira O, görüşlerini "zarar
vermek ve zarara zararla karşılık vermek yasaktır" hadisi şerifinin
açıklamasında dile getirmektedir. O, şöyle der:
Nassın hükmü tatbik edildiğinde eğer zarara yol açıyorsa ve bu zarar nassın medlfilünün tamamı ise nassa uyulur. [Maslahat/zararın
giderilmesi dikkate alınmaz.] Mesela hadleri ve cinayetlere getirilen cezaları öngören naslar böyledir. [Dolayısıyla bu nasların getirdiği losas vb. cezalar uygulanan şahıs bakımından zarar olsa da yine de nassın hükmü uygulanır.] Eğer nassın uygulanmasından doğan zarar onun medlulünün bir kısmı ise ve bunu gerektiren delil "has" ise yine delile/nassa uyulur (hükmün uygulanması zarar gibi görünse de nassın hükmü uygulanır, burada nassa ayları ma~lahat ilga edilmiş demektir]. Eğer medlı'.llünün bir kısmı (bazı durumlarda zarara yol açıyorsa] zarar olan delil "'amm" ise bu delilin " Zarar verilemez ... "
hadisiyle tahsis edilmesi gerekir .. .''31
Dolayısıyla, yukarıdaki ifadeleri, Tufi'nin, mutlak olarak maslahatın naslara takdimini önermediğini açıkça ortaya koymaktadır.
30 Bütl, Davabıtu'l-Maslaha, s. 206; Hallaf, Abdulvehhab, Mesadıru't· Teşrf'i'l·İsl6mi, Kuveyt 1978, s.
97; Bagby, İhsan A., "İslam Hukuk Teorisinde Maslahat", çev. Şükrü Selim Has, Marife, 3/1, 2003, ss. 155-164, s. 162; Mes'üd, İslam Hukuk Teorisi, s. 154; Koca, Ferhat, "Necmeddin et-Tüfı'nin Maslahat·• Mürsele Konusundaki Görüşlerinin Değerlendirilmesi", Makasıd ve İctihad, ed. Ahmet Yaman, ss. 293-316, s. 295.
31 Tufı, Necmuddin, RisOle, (M. Zeyd'in el-Mas/aha fi't·Teşrf'i'l-fs/6mf ve Necmuddin et·Tafi adlı
çalışmasıyla birlikte), Kahire 1954, s. 17-18.
İSLAM VE YORUM 127
Benzeri bir yaklaşımı açık bir şekilde Gazali'de görmekteyiz. Kelime-i
tevhidi telaffuz etse de zındıkların öldürülmesinin caiz olduğunu ifade ederken
Gazzali, bunun ilgili nassın umumunun tahsis edilmesi olduğunu belirtir ve kimsenin buna karşı çıkmayacağını söyler.32 Aynca O, canlı kalkan yapılan
esirler meselesinde "nassa muhalefet" iddiasıyla görüşlerine · itiraz
edilebileceğini, ancak bu gibi meselelerde tahsisin mümkün olduğunu ifade
eder. Bu noktadan balaldığında onun esirler· meselesindeki yaklaşımı ve
yukarıdaki ifadeleri, Necmeddin et-Tufi'nin (716/1316) eleştiriye konu olan görüşleriyle paralellik arz etmektedir ve her ikisinin de maslahatın nassa
takdimini önermedikleri son derece açıktır.
Zira maslahata eserlerinde son derece geniş bir yer veren Gazzali, birtakım
maslahat düşünceleriyle naslara muaraza edilemeyeceğini, kimsenin belirlenmiş hadler ve miktarları değiştiremeyeceğini de belirtir. Ona göre, dinin
getirdiği hükümden başka bir yerde maslahat arayan kişi, dinin güzelliklerini
anlayamamış ve kavrayamamıştır. Çünkü bir konuda var olan nas, ilgili
maslahatları zaten kapsamaktadır. Dolayısıyla, ona göre, hayal ettiğimiz bir talanı mesalih ile nasların getirdiği hükümleri değiştirme cihetine gidemeyiz.33
Konuyla ilgili çağdaş durum çok daha geniş çalışmalara konu edilmel,idir.
Bu tebliğin sınırlarını aşacağından çağdaş duruma ayrıntılı bir şekilde temas
edemeyeceğiz. Ancak, XX. yüzyılın başlarında, maslahat ile ilgili söylemlerin,
tarihindeki en büyük kriz dönemini yaşayan İslam dünyasının, bu durumunun
da etkisiyle, çoğunlukla aceleci ve ezberci bir retorikten öteye geçemediğini üzülerek ifade etmeliyiz. Geleneği ve nasları göz ardı eden bu ezberci söylem ile
buna karşr gelişen muhafazakar tutum arasında makasıd konusu neredeyse
ideolojik bir bakış açısına konu edilmiştir.
Örneğin, Seyyid Bey (1925), makasın bahsinin Fıkıh Usı1lünün en önemli
konusu olduğunu belirtmiş ve konuya ilişkin açıklamalarda bulunmuştur.34
Seyyid Bey Fıloh UsQlü kitaplarında konunun çok farklı şekillerde ifade
edildiğini ve henüz bir netliğe kavuşmadığını ifade etmiş ve Fıkıh Ust1lü
eserlerindeki yaklaşımlarının aksine, alimlerin furG' çalışmalarında ve fetvalarında maslahat ile amel ettiklerini belirtmiştir.35 Necmeddin et-TGfi'nin
(716/1316) fikir ve düşüncelerine hayran kaldığını, onu bu yönüyle çok
J2 Gazali, el-Mustesfô, l, 176.
33 Gazzali, Şifôu'l-Galil, s. 226, 228.
34 Seyyid Bey, Usul-i Fıkıh Dersleri, lI, 243-244.
J> Seyyid Bey, Usul-i Fıkıh Dersleri, ıı. 275.
128 İSLAM VE YORUM
beğendiğini ifa.de eden Seyyid Bey'in,36 bu hususta dikkatli bir yaklaşım sergilediğini ve Tüfi'nin görüşlerine nüfuz ettiğini söylemek zordur.
Klasik Fı~h Usı11ü tasavvuruna sahip olmadığl söylenen37 Reşid Rıza'nın
bakış açısı da, ilmi olı:naktan ziyade ideolojik bir söylem gibi durmaktadır. O,
Tufi'nin cümlelerini, deyim yerindeyse, seçerek almış ve sadece "nass veya icma
maslahata muhaJif olursa maslahata riayetin bunlardan önce olması g.erekir .. .''38 .
kısmına istinad etmiştir. Böyle bir tutumun ilmi bir tutumdan ziyade farklı
amaçlar içerdiğini söylemek abartı sayılmamalıdır.
Bu şekilde, şer'i' nakli ilimler paradigmasını gözardı eden ve pragmatist bir
nitelik taşıyan bu tür tutumlara karşı, muhafazakar çevrelerin de, maalesef,
maslahata karşı tepkili ve .olumsuz bir tavır içerisinde oldukları
gözlemlenmektedir.
SONUÇ
Fıkıh Usulü ilmi çerçevesinde ortaya çıkan ve aslında bu ilme ciddi bir açılım
sağlaması beklenen makasıdu'ş-şerl'a ve makasıdi içtihat ile ilgili Cüveyni ile
başlayan yaklaşımın, bazı usulcüler tarafından benimsendiğini ve eserlerine
konu edildiğini görmekteyiz. Bildiri içerisinde isimlerine temas ettiğimiz bu
usulcülerin meydana getirdiği gelenek, Ebu İshak eş-Şatıbi ile son derece ileri
düzeyde, anlamlı, tutarlı ve muhteşem bir eser üretmeyi başarmıştır. Ancak
klasikleşen Fıkıh Usı11ü müellefütında aynı yaklaşımı gördüğümüzü söylemek
son derece zordur.
Mütekellimin metoduna göre eser veren alimlerin Fıkıh Usı1lü eserlerinde,
kıyas bahsinin münasebe konusunda kendine yer bulan ve maslahatı İnürsele ve
seddi zeria başlıkları altında zaman zaman oldukça zayıf bir.konumda tutulan
bu gayeci yorum metodu,_ hanefi Fıkıh .usulü eserlerinde ancak, memzuc metot
ortaya çıktıktan sonra kendine bir dönemliğine de olsa yer bulabilmiştir.
Görebildiğimiz kadarıyla, yaklaşık beş yüz yıl boyunca Fıkıh Usulcüleri,
Şatıbinin ulaştığl sonuçlan dikkate almamışlardır. Onun nasların tamamının
maslahata yönelik olarak anlaşılması, külli ve cüz'! deliller ile kat'i ve zanni
delillerin bir arada değerlendirilmesi -ki o bunu selefin metodu olarak
görmektedir- ve maslahata riayetin bid'at olmadığlna dair çabası Fıkıh usulü
eserlerinde ma'kes bulmamıştır.
36 Seyyid Bey, Usül-i Fıkıh Dersleri Mebahisinden irade-Kaza ve Kader, s. 89 vd.
37 Kavak, Özgür, Modern /s/am Hukuk Düşüncesi -Reşid Rıza Örneği-, İstanbul 2011, s. 115.
38 Reşid Rıza, Tefsir, Kahire 1947, Vll, s. 194 (nakleden: Kavak, Modern /s/am Hukuk Düşüncesi
Reşid Rıza Örneği-, s. 212.)
İSLAM VE YORUM 129
Yaklaşık beş asır sonra, Müslümanlar, içine düştükleri buhran ve bunalıma
çare ararken Şatıbl'nin görüşleri ve eseri baş tacı yapılmış, ancak konuya
dikkatli ilmi bir usulde yaklaşılmamış olması sebebiyle Müslümanlar bu bakış
açısı haklonda birkaç farklı tavır geliştirmişlerdir.
Bundan sonra kaleme alınacak fılah usulü çalışmalarının makasıd
nazariyesi diyebileceğimiz bu yaklaşım çerçevesinde Müslümanların ulaştıkları
birikimi, şer'! ilimler geleneği ve paradiğmasını da dikkate alarak değerlendirmeleri, hem Müslümanların zihin dünyasına ve hem de hukuk
bilimine ciddi anlamda katla sağlayacaktır.