yürüyüs 305

54
Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İstiyoruz, Halkların Katili NATO Defol! Ülkemizde Dev-Genç’liler Var! Emperyalistler ve Uşakları Elini Kolunu Sallayarak Gezemeyecek! Engin Çeber'in Katili Devlettir! Engin Çeber'in Ömrüne 36 Bin Lira Değer Biçildi BURASI TÜRKİYE! Bu Ülkede Devletin Katletme Özgürlüğü Var! Bu Ülkenin Hapishanelerinde Karakollarında 36 Bin Liraya Öldürme Özgürlüğü Satılıyor Hanım Gül A. Rıza Ağdoğan Rıza Poyraz Yunus Güzel Engin Çeber Seher Şahin Birtan Altınbaş Hayrettin Eren Mazlum Güder Ahmet Karlangaç www.yuruyus.com [email protected] [email protected] Haftalık Dergi / Sayı: 305 26 Şubat 2012 Fiyatı: 1 TL (kdv dahil) www.yuruyus.com

Upload: age-age

Post on 25-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Turkish-language weekly magazine

TRANSCRIPT

Page 1: Yürüyüs 305

Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İstiyoruz,

Halkların Katili NATO Defol!

Ülkemizde Dev-Genç’liler Var!Emperyalistler ve Uşakları Elini

Kolunu Sallayarak Gezemeyecek!

Engin Çeber'inKatili Devlettir!

Engin Çeber'in Ömrüne 36 Bin Lira Değer Biçildi

BURASI TÜRKİYE!Bu Ülkede Devletin Katletme Özgürlüğü Var!

Bu Ülkenin Hapishanelerinde Karakollarında36 Bin Liraya Öldürme Özgürlüğü Satılıyor

Hanım GülA. Rıza Ağdoğan Rıza Poyraz Yunus Güzel Engin Çeber

Seher ŞahinBirtan AltınbaşHayrettin ErenMazlum GüderAhmet Karlangaç

www.yuruyus.com

[email protected]

info

@yu

ruyu

s.com

Haftalık Dergi / Sayı: 30526 Şubat 2012

Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)

ww

w.y

uru

yu

s.c

om

Page 2: Yürüyüs 305

PROGRAM

1. GÜN 2 MART 2012 CUMA10:00-12:00 Kayıt12:00-13:00 Yemek13:00-15:00 Açılış KonuşmasıSaygı DuruşuSinevizyon Gösterimi

1. OTURUM15:30-18:00Emperyalizmin Devrimcilere Yönelik Saldırıları Ve TecritPolitikasıKATILIMCILAR:ÇHD: Av. Selçuk KOZAĞAÇLITAYAD: Av. Behiç AŞÇI

RUSYA: Alexander CHEBOTARYOVİRLANDA: June KELLYALMANYA: Av. Fatma SAYINİNGİLTERE: Fevauz Gaza HİLMİ

2. GÜN 3 MART 2012 CUMARTESİCUMARTESİ - 1. OTURUM

10:00-12:30: Latin Amerika, Uzakdoğu Halklarının Mücadelesive Emperyalist SaldırganlıkKATILIMCILAR:HALK CEPHESİ: Cihan KEŞKEKFİLİPİNLER: DAN BORJAL BANGLADEŞ: Faizul HAKİMHOUNDURAS: Guillermo MONCADAHİNDİSTAN: Manik MUKHERJEE

2. OTURUM13:30-15:00: Emperyalizmin Ortadoğu ve Kuzey AfrikaHalklarına Yönelik SaldırılarıKATILIMCILAR:HALK CEPHESİ: Özlem KÜTÜKLÜBNAN: Muhammed SAFAİRAN: Mahali EGHRARİANSURİYE: DR.Cevat FARİS FİLİSTİN: Davut AHMETSURİYE: İbrahim Habip ALGUCAYKELÜBNAN: Mahmut KHALİLIRAK: Ali Hüseyin DEHŞEN

3. OTURUM15:30-18:00: ANTİ EMPERYALİST BİRLİKKATILIMCILAR:HALK CEPHESİ: Gamze M. KEŞKEK ÜLKELER’DEN GELEN TÜM KATILIMCILAR18:30-19:00: GRUP YORUM KONSER

3. GÜN 4 MART 2012 PAZAR10:00-12:00 SONUÇ DEKLARASYONU14:00 BASIN AÇIKLAMASI

HALK CEPHESİMecidiyeköy Kültür Merkezi

Kat Otoparkı Kat:6Mecidiyeköy-İstanbul

Sahibi ve Sorumlu YazıişleriMüdürü: Mustafa DOĞRUAdres: Katip Mustafa Çelebi Mah.Billurcu Sok. No: 20 / 2 Beyoğlu/İSTANBUL

Ofset Hazırlık: Ozan Yayıncılık

Adres: Gülbahar Mah. Cemal SahirSok. Kral Apt. 7/1 B Blok No: 17Daire: 6 Mecidiyeköy / İSTANBULTel: (0-212) 216 41 78

Faks: (0-212) 216 41 79

Yurtdışı Büro: Vakıf EFSANE

Pieter de Hoochstr. 303021 CS Rotterdam/Nederland

ISSN: 1305-7944

Baskı: Ezgi Matbaacılık-SanayiCad. Altay Sok. No: 10Çobançeşme / Yenibosna / İST.Tel: (0-212) 452 23 02

Dağıtım: Turkuvaz DağıtımPazarlama San. ve Tic. A.Ş.Tel: (0-216) 585 90 00

Avrupa: 4EuroAlmanya: 4EuroFransa: 4 Euroİsviçre: 6Frank

Hollanda: 4Euroİngiltere: £ 3Belçika: 4EuroAvusturya: 4Euro

www.yuruyus.com [email protected]ık Süreli Yerel Yayın

Siyasi Dergi Fiyatı: 1 TL

Tel: (0-212) 251 94 35

ÖÖğretmenimizğretmenimiz

Gerisi hayat...Gerisi hayat...

Sade düşünmek

İddialı olmaktır.

Hiçbir şeyi belirsiz

bırakmamaktır.

Sade olmak,

gece ve gündüz arasındaki

fark kadar net olmaktır.

Sorun varsa çözümü de vardır!

Baskı varsa, direniş de vardır!

Page 3: Yürüyüs 305

İİ ç i n d e k i l e r36 Gençlik Federasyonu’ndan:

Dev-Genç bağımsızlıkmucadelesinin ön safındadır

37 Gençlikten haberler...

39 Liseliyiz Biz: Geleceğiyaratacak olanlar, düzeninküçümsediği liselilerdir

41 Halkların katili NATO defol!

42 Sanatçıyız Biz:“Fado Fiesta Futbol” veburjuvazinin sanata bakış

44 Savaşan Kelimeler:“Teslim olmak”

45 Halk Düşmanı AKP: Doğalolmayan felakete önlemalmayan halka düşmandır

46 Röportaj: İşçilerin güveni,mücadele içinde ısrarcıolunarak kazanılır

49 Dünden Bugüne Halkİsyanlarımız: Hallac-ı Mansur

51 Avrupa’daki Biz...

52 Yitirdiklerimiz...

54 Berkan...

55 Öğretmenimiz

6 Burası Türkiye! Bu ülkenin

hapishanelerinde,karakollarında 36 bin lirayaöldürme özgürlüğü satılıyor

8 Adalet Bakanlığı önce “özür” diledi

şimdi işkenceyi inkar ediyor!

9 Toplu mezarı açtırdık Ali’mizin

cenazesini aldık, şimdi de yoldaşlarınınomzunda toprağa vereceğiz

10 Düşman oyunlarla-yalanlarla

geliyor evlerimiziyıktırmayalım

13 “Yıkım değil yerinde

ıslah istiyoruz” Yıkımlara karşıörgütlenme çağrısı!

15 Tecritten haberler

17 Haberler

19 Özgür Tutsak: Düşmanın

dayatmasını kelime dahi olsakabul etmeyiz

4 Engin Çeber’in ömrüne 36 bin lira

biçildi! Bu düzen alçaklarındüzenidir! Bu düzen yıkılacak!

Engin Çeberin Katili Devlettir!

35 Gençliğin Gündeminden:

Emperyalist çıkarlara göreeğitim sistemi belirlenemez!

21 Partiler, cemaatler,tarikatlar arası ilişkileri,çelişkileri, ittifaklarıbelirleyen çıkarlarıdır!

24 Hepsi adaletsiz ve halkaduşman mahkemelerdir,adaleti halk sağlayacaktır!

27 Devrimci Okul: Biz kimiz?Ne istiyoruz? (4)

29 Kaçak Güreş: İnsanlarımızaemek vermektenvazgeçmek, devrimyapmaktan vazgeçmektir

30 Duzen partilerine bağımlıolmak sendikaların temelzayıflıklarındandır (1)

33 Hayatın Öğrettikleri:Ailelerimizi ve halkımızı

kazanacağız!...

34 Devrimci İşçi Hareketi: "Dil,duşuncenin aynasıdır!"Dilimiz, sınıfsal olmalıdır

Ülkemizde Gençlik

Haydi Çocuklar Halk OkulunaGidiyoruz

Çocuklarımızı düzeninkirine, adaletsizliğine teslim

etmeyeceğiz. Öğreteceğiz onlara hakkı,adaleti, emeği, paylaşmayı,

dayanışmayı, umudu!

Umudun çocukları olacakbizim çocuklarımız. Halkınısevmenin ustası olacak bizim

çocuklarımız.ÇOCUKLARIMIZ

BÜYÜYECEK, BÜYÜTECEKUMUDU…

Feridun Çelik mah. 1705.sok.No: 27 Altındağ/ANKARA

Bor

an Y

ayın

evi’

nden

tem

in e

debi

lirsi

niz.

..İl

etiş

im iç

in T

el:

0-21

2 25

1 94

21

e-m

ail:

bor

anya

yinc

ilik@

gmai

l.com

Page 4: Yürüyüs 305

Evet, bu düzen alçakların düzeni-dir. Hak, hukuk, adalet onların

yağma, soygun ve talan düzenlerininsürmesi içindir. Halkın onlara yangözle bakması ‘suç’ sayılır. Onlarınkatliamları, işkenceleri, soygunları,yağma ve talanları suç sayılmaz.

Bu düzende halk için adalet yok,halkın ne ölüsünün ne dirisinin

değeri yok. Adalet istemek de suç...

Engin Çeber’in işkenceyle katle-dilmesi üzerine Çeber’in ailesi-

nin açtığı tazminat davasında mah-keme Engin Çeber için 36 bin 270 liradeğer biçti.

Ey, bizim ömrümüze değer biçenalçaklar! Siz kendinizi ne sanı-

yorsunuz? İstediğinize işkence yapar,istediğinizi katleder, istediğinizi kay-bedersiniz. Katlettiklerinize ömür bi-çersiniz. Siz kendinizi tanrı mı sanı-yorsunuz?

Zulmün tanrıları... Katlettiklerinedeğer biçiyorlar: 36 bin 270

lira... Parasını verir katlederim mi di-yorsunuz?

Bunların unutulacağını mı sanı-yorsunuz? Bunların hesabının

sorulmayacağını mı sanıyorsunuz? Si-zin de canınız yandığında göreceksi-niz Enginler’in ömrüne değer biç-meyi...

“Tazminat talebi zenginleşmenedeni olmamalı” diyor

bu düzenin yargısı? Engin’i katle-den bu düzenin polisi ve gardi-yanlarıdır. Sanki Çeber’in ailesi“zengin olayım” diye açtı bu taz-minat davasını. İşte düzenin al-çaklığı: Bu düzenin dini, imanı, na-musu, ahlakı... her şeyi paradır. Herşeyin parayla alınıp satılacağınısanıyorlar. Halkı kendileri gibi sa-nıyorlar. Uludere’nin Roboski kö-yündeki çocuklarını katlettikleriyoksul halkı da parayla satın ala-

caklarını sanmışlardı. Tazminat veripsusturacaklardı.

Ey, alçak düzenin temsilcileri...Para için kendini dahil her şeyi-

ni satan burjuvalardır. Sizler satarsınızancak. Halkı parayla kandıramazsınız.Satın alamazsınız...

Engin Çeber’in ailesi “tazminatalayım, zengin olayım” diye

açmadı o davayı. Paranız sizin olsun.Paraya ancak sizin gibi din tüccarla-rı tamah eder.

Engin Çeber’in babası Ali Çeberneden tazminat davası açtıkları-

nı şöyle açıklıyor: "Ben oğlumu ne pa-rayla satın alırım ne de satarım. Bendevletten adalet bekliyorum. Tazmi-nat davasını caydırıcı olması mak-sadıyla açtım. Bilirkişi raporu cay-dırıcı olmayı bırakın insan hayatınınkastına teşvik eder nitelikte. Devlet-ten kan parası istemiyorum. Türki-ye'de işkenceden öldürülen bir insa-nın değeri ne acıdır ki, 36 bin 270 li-raymış. Hukuk devleti, demokrasi veözgürlükler deniliyor. 36 bin lira de-ğer biçmek inasanlığa sığar mı? Be-nim oğlum işkence yüzünden yaşamınıyitirdi. Bu karar beni ve oğlumu birkez daha işkenceyle öldürdü. Aile-mizin derdi para koparmak değil. taz-

minat davasını kazansak da O PA-RAYI İSTEMİYORUZ. Devletten taz-minat talebimiz yok. Biz bu davayı ör-nek olsun, bir daha insanlar işken-ceden ölmesin diye açıtk."

İşte AKP iktidarı tam da bu nokta-da 36 bin 270 lira para cezasıyla iş-

kencecilerini sahipleniyor. ÇünküAKP, işkence sürecek diyor. Enginlerölmeye devam edecek diyor. “Cay-dırıcı” nitelikte para cezası verirsembir daha işkence yaptıracak adamı ne-reden bulurum diyor.

Engin Çeber kararında ve bütün iş-kence davalarında görülmesi ge-

reken budur. Hiçbir işkence polisin,jandarmanın, gardiyanların kişiselöfkeleri ya da görevlerini kötüyekullanmaları sonucunda yapılma-maktadır. Devletin iddia ettiği gibi“münferit” bir olay değildir. İşken-celer, katliamlar, kayıplar, toplu me-zarlar Osmanlı’dan bugüne devletinhalkı yönetme biçimidir.

İşkencelere başvurmadan faşist dü-zenler sömürü, yağma ve talan dü-

zenlerini sürdüremezler. Engin Çe-ber’in dava süreci faşist devlet gerçeğiiçin çok öğreticidir.

Engin Çeber, 17 yaşında Yürüyüşdergisi satarken AKP’nin polis-

leri tarafından sırtından vurulup felçedilen Ferhat Gerçek için adalet is-terken gözaltına alındı. İşkencedaha gözaltına alma esnasında baş-ladı. Gözaltına alındıktan sonrapolis karakolunda sürdü. Karakol-da çok ciddi işkence görmesine rağ-men ne savcılıkta, ne hakimlikte“işkence gördük” denilmesine rağ-men işkenceci polisler için hiçbirişlem yapılmadı. Engin tutuklan-dıktan sonra götürüldüğü MetrisHapishanesi’nde jandarmalar ta-rafından da işkence sürdürüldü.Metris’in hücrelerine konuldu-ğunda bir hafta boyunca gardi-

Engin Çeber'in Ömrüne 36 Bin Lira Değer Biçildi!

Bu düzen alçakların düzenidir!Bu düzen yıkılacak!

Hiçbir işkence polisin,jandarmanın,

gardiyanların kişisel öfkeleriya da görevlerini kötüyekullanmaları sonucunda

yapılmamaktadır. Devletiniddia ettiği gibi “münferit” bir

olay değildir. İşkenceler,katliamlar, kayıplar, toplu

mezarlar Osmanlı’dan bugünedevletin halkı yönetme

biçimidir

44

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

Page 5: Yürüyüs 305

yanlar Engin’i öldürüne kadar devametti işkenceye... 10 Ekim 2008’de En-gin’i işkenceyle katlettiler.

Engin’in katledilmesinden sonraişkenceci gardiyanlar görevlerine

devam etti. Ta ki Halk Cepheliler iş-kencenin peşini bırakmayıp Engin’inkatledilmesi gündem olup halkın tep-kisini çekinceye kadar AKP işkence-cilerine dokunmadı. Soruşturmanınaçılması ve işkencecilerin tutuklanmasıancak halkın tepkisi sonucunda ger-çekleşti, AKP’nin Adalet Bakanı hal-kın tepkisi sonucunda işkenceyi kabuletmek zorunda kaldı ve “özür” dile-yerek tepkileri etkisizleştirmeye çalıştı.

Adalet Bakanı’nı “özür”ü, liberal,reformist bir çok küçük-burjuva

kesimde etkili de oldu. AKP yalaka-ları adeta “bu bir ilk” diyerek AKP ilebirlikte devletin artık eski devlet ol-madığına, değiştiğine delil olarakgösterdiler. AKP’nin yapmak istedi-ği tam da buydu. İşkence devlet ta-rafından desteklenmiyor. Yapılanlar da“münferit” olaylar olarak gösterilmekisteniyordu. AKP “özür”le hem ken-di suçunun üzerini örtmüş oluyorduhem de kamera görüntüleriyle iş-kence yaptığı tespit edilen gardiyan-lar tutuklanarak işkenceye karşı mü-cadele eden bir iktidar görüntüsüvermeye çalışıyordu.

Oysa Engin’i katleden AKP ikti-darıydı. Katilleri korumak

için delilleri yok etmek için elindengeleni yapan AKP iktidarıydı. Çe-ber’in işkence davası boyuncaAKP iktidarı işkencecileri aklamakiçin elinden geleni yaptı. Yargıla-ma sırasında dosyaya sahte belge-ler sokulmaya çalışıldı. Sahte bi-lirkişi raporları düzenlendi, tanık-lar tehdit edildi, kamera kayıtları si-linmeye çalışıldı.

İşkencecilere ceza verilmesinede bir çok kesim faşist devlet

gerçeğini gözardı ederek şaşırdı.“İlk kez işkencecilerin cezalandı-rıldığı” söylendi. Bu da yineAKP’nin “demokrat”lığına, ya damahkeme heyetinin “olumlulu-ğu”na bağlandı.

Oysa bunun ne mahkeme he-yetinin “olumluluğu”yla ne de

AKP farkıyla ilgisi yoktur. Tam ter-sine işkencenin delillerini yok et-mek için 40 türlü oyun çevirdiler.Devletin her türlü oyunlarına karşıHalk Cephesi’nin ve dava avukatla-rının ısrarla davayı takip etmesi ve sa-hiplenmesi sonucunda mahkeme iş-kencecilere ceza vermek zorundakalmıştır. İlk kez Engin Çeber dava-sı 1000 civarında avukat tarafından sa-hiplenilmiştir. Kaldı ki verilen ceza-larda işkenceyle katletme suçununkarşılığı değildir. Çünkü birçok iş-kenceci esasen cezasız bırakılmıştır.Karakolda işkence yapan polislere so-ruşturma açılması bizzat İçişleri Ba-kanlığı tarafından engellenmek is-tenmiştir.

Sonuçta görülmektedir ki, AKP’ninişkencecilerini koruma, kollama

çabası bitmemiştir. İşkencecilere ve-rilen ceza yargıtay tarafından bozul-du. Mahkeme şimdi tekrar görülecek.Ve AKP iktidarının tüm çabası tutukluişkencecilerini bir şekilde serbest bı-rakmak olacaktır. Engin Çeber’in iş-kenceyle öldürülmesine ilişkin açılantazminat davasına verilen 36 bin 270liralık para cezası da işkenceye veri-len bir ödüldür.

Hayır, buna izin vermeyeceğiz.AKP’nin ne söylediğinin, ne

yapmak istediğinin bizim açımızdanbelirleyici bir yanı yoktur. AKP’dekendinden önceki iktidarlar gibi hal-

ka yönelik işkencelerle, katliamlarla,tutuklamalarla baskı ve terör politi-kalarıyla iktidarını sürdürmektedir.

AKP dün Engin Çeber için özürdilerken “demokrat”tı da bu-

gün işkencecileri aklarken değiştimi? İşkencelerin, katliamların, ka-yıpların kimi zaman daha çok, kimizaman daha az olması faşist devletiniktidardaki partilerin niteleğini de-ğiştirmez.

Bu devlet faşizmin devletidir. Budüzen alçakların düzenidir. Bizim

yaşamımıza değer biçen bir düzen.‘Yoksuldu’ diyor en fazla 67 yıl ya-şardı. Ölmeden önce doğru düzgün birişi yoktu, en fazla asgari ücret kadarbir maaş alırdı diyor ve 36 bin 270 liradeğer biçiyor. 36 bin 270 lira verir öl-dürürüm diyor. Çoğu zaman bu değeride biçmiyor. Katlediyor ve cesedinikaybediyor. Toplu mezarlara gömüyor.

DHKP-C gerillası Ali Yıldız’ınDersim Çemişgezek’teki toplu

mezardan çıkartılan kemiklerin DNAtesti sonucunda ona ait olduğu kesin-leşti. O toplu mezarda 19 gerillanın ce-sedi var. 19 gerilla bu devlet tarafın-dan katledildi ve ailelerine teslimedilmesi gerekirken hiç bir hukuki, ah-laki dayanağı olmadan toplu mezaragömüldü. Onları kimlerin katlettiği,kimlerin gömdüğü devlet kayıtların-da biliniyor. Düne kadar halktan giz-lendi. Ama bugün bilinmesine rağmenbu düzenin mahkemeleri 19 gerillanıncesedini yasadışı bir şekilde toplu me-zara gömenler hakkında henüz hiç birişlem yapmış değil. Kemiklerin otoplu mezardan çıkartılması için bileAli Yıldız’ın ağabeyi aylarca ölümorucu yapmak zorunda kaldı.

Onun için diyoruz ki, bu düzen al-çakların düzenidir. Bu düzenden

hak, hukuk, adalet beklenmez. Bu dü-zende işkencecileri ancak aylarca, yıl-larca ısrarla sürdürdüğümüz müca-delemiz sonucunda yargılatabiliriz. İş-kencecileri bu düzen cezalandırmaz.Ancak halkın adalet anlayışıyla ce-zalandırabiliriz. Bu düzende cesetle-rimizi almak için bile ölüm orucu yap-mak zorunda kalıyoruz. Bu düzen zu-lüm düzenidir. Bu düzen yıkılmalıdır.Yıkılmak zorundadır. YIKACAĞIZ!

Bu devlet faşizmindevletidir. Bu düzen

alçakların düzenidir. Bizimyaşamımıza değer biçen birdüzen. ‘Yoksuldu’ diyor en

fazla 67 yıl yaşardı. Ölmedenönce doğru düzgün bir işi

yoktu, en fazla asgari ücretkadar bir maaş alırdı diyor

ve 36 bin 270 lira değerbiçiyor. 36 bin 270 lira verir

öldürürüm diyor. Çoğuzaman bu değeri de biçmiyor.

Katlediyor ve cesedinikaybediyor. Toplu mezarlara

gömüyor.

55

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

Page 6: Yürüyüs 305

İşkencelerle, katliamlarla, terörleayakta duran bir devlet. Burası Tür-kiye! Yukarıdaki resimler bu devletinişkencehanelerinde, hapishanelerinde,okullarında, sokaklarında katledilenbir kısım devrimciye aittir. Bunlargibi yüzlercesi bu devlet tarafındankatledilmiştir.

Osmanlı’dan bugüne işkence dev-letin halkı yönetme geleneğidir. İş-kence devletin “terbiye” aracı ol-muştur. Meydan dayağı, falaka, kamçıcezası Osmanlı’da halka yönelik gün-lük sıradan uygulamalardır. “... Tezdensıçradı Beyazıt... ‘Tez davranın’ dedi...Cellatlar hemen bir çarmıh hazırlar.Ve dahi, otuzdan fazla yaralı DedeSultanımızın soyup ustune yatırdılar.Beyazıt uzaktan gözlemekte... Sağelini, çarmıhın ucuna getirip avucununortasına çivi çaktılar. (...) Ellerinden,ayaklarından çivilediler çarmıha...”

(Azap Ortakları, Erol Toy, Cilt 3, s.383)

Bu işkenceler, Osmanlı’ya karşıBedreddin ayaklanmasında BörklüceMustafa’ya yapılan işkenceydi. Tümhalka ders olsun diye meydanlardayapılıyordu işkence. Cumhuriyet’inKemalist döneminde de, oligarşininiktidarında da işkenceler devletinhalkı sindirmesinin en temel araçla-rından birisi oldu. Sansaryan Han,Harbiye Askeri Hapishanesi Kemalistiktidarın zulmüyle nam salan işkencemerkezlerindendi.

Oligarşinin iktidarında ise Ame-rika’da CIA tarafından eğitilen MİT,Kontrgerilla gibi özel eğitilmiş iş-kenceciler tarafından işkence çokdaha sistematik olarak yapıldı. 12Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbele-rinden sonra askeri kışlalar, karakollar,okullar, DSİ, Et Balık Kurumu, Ha-

pishaneler işkence merkezleri olarakkullanıldı. Selimiye kışlası, ZiverbeyKöşkü, Metris, Gayrettepe, AnkaraDAL, Mamak, Elazığ’da 1800 Evlergibi işkence merkezlerinde faşizmsadece işkenceleriyle değil, zulmüylebilinen işkence merkezleriyle de halküzerinde korku oluşturuyordu.

Bu devlet, her dönem işkenceci-liğiyle mahkum olmuş bir devlettir.Bugün “işkence yok” demeleri, yap-tıklarını savunamayacakları kadar iş-kencecilikleri tescilli olmasındandır.

Ah met Kırlangaç, 1980 yı lın daNi hat Erim’in ce za lan dı rıl ma sı ola -yıy la il gi li gö zal tı na alın dı ve 12Eylül faşist cuntası tarafından işken-ceyle katledildi.

Hay ret tin Eren, 20 Ka sım1980’de İs tan bul’da gö zal tı na alın-dı. Gayrettepe işkence merkezindeişkence gördüğüne dair çok sayıda

Hanım Gül

A.Rıza Ağdoğan

Rıza Poyraz Yunus Güzel Engin Çeber

Seher ŞahinBirtan Altınbaş

Baki Erdoğan

Mazlum GüderAhmet Kırlangaç

BURASI TÜRKİYE!Bu Ülkede Devletin Katletme Özgürlüğü Var!Bu Ülkenin Hapishanelerinde, Karakollarında

36 Bin Liraya Öldürme Özgürlüğü Satılıyor

6

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 7: Yürüyüs 305

tanık vardı. İş ken ce ci ler ta ra fın dankay be dil di. Dev rim ci Sol’un ilk ka -yıp la rın dan dı.

Maz lum Güder, 3 Mart 1983’deEla zığ ce za evin den tah li ye ol ma sıge re kir ken ce zae vi ida re si ta ra fın-dan iş ken ce de kat le dil di.

Bir tan Altınbaş, 9 Ocak’ta Ha -cet te pe Üni ver si te si Bey te pe Kam -pü sü’nün çı kı şın da gö zal tı na alın dı.Ankara DAL’da ağır iş ken ce le re ma -ruz kal dı ve işkenceyle katledildi.

Ali Rı za Ağdoğan, 16 Şubat 1991yılında İstanbul’da Beyoğlu PolisKarakolu tarafından gözaltına alındıve aynı gün em ni ye tin 3. ka tın danaşa ğı ya atıl arak katledildi.

Se her ŞA HİN, Mi mar Si nan Üni -

ver si te si öğrencisiydi. Reh ber lik veda ya nış ma ça lış ma la rı sı ra sın da po-lis bas kı nın da ağır ya ra lan dı ve ay nıgün po lis ler ta ra fın dan üni ver si te ninüçün cü ka tın dan aşa ğı atıl dı. Beşgün ko ma da kal dık tan son ra 8 Ey lül1991’de ya şa mı nı yi tir di.

Ba ki Erdoğan, Ay dın Tu rizmMes lek Yük sek Oku lu öğrencisiydi.11 Ağus tos 1993’de Ay dın polisi ta-rafından gözaltına alındı ve 10 günsü ren iş ken ce ler so nu cun da katledildi.

Ha nım Gül, 1996 Ölüm oruçla-rında Gül te pe’de polisle çatışmayagiren Cephe savaşçılarının kaldıklarıevin sahibiydi. Yaralı yakalandıktansonra götürüldüğü hastanede polislertarafından katledildi.

Rıza Poyraz, 1998 yı lın da İstan-bul polisleri tarafından gözaltına alın-dı. İşkenceyle sonuç alamayan polislerVatan işkence merkezinin 5. katındanaşağı attılar. Ayakları kırılan RızaPoyraz 19 Aralık hapishaneler kat-liamında ağır yaralandı ve 02 Ocak2001’de yaşamını yitirdi.

Yu nus Güzel 23 Ekim 2001

İs tan bul Em ni yet Mü dür lü ğü’ndeiş ken ce de kat le dil di.

Engin Çeber’e yapılan işkence28 Eylül 2008’de gözaltına alındığıandan itibaren başladı. Tutuklandıktansonra işkence Metris Hapishanesi’ndesürdü. 8 Ekim’de hastaneye kaldırılanEngin, 10 Ekim 2008’de yaşamınıyitirdi.

28 Eylül 2008 tarihinde Yürüyüş dergisi dağıtırkengözaltına alınıp tutuklanarak hapsedildiği Metris Ha-pishanesi’nde, 10 Ekim’de işkenceyle katledilen EnginÇeber’in katillerinin yargılandığı davanın duruşması 20Şubat günü Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörüldü. Katillerin “İşkenceyle adam öldürmek” ve “İş-kence yapmak” suçlarından cezalandırılmalarına kararverildiği; ancak Yargıtay tarafından usül yanlışlığı ge-rekçesiyle bozulan dava dosyası 16 ay bekletildi.

Mahkeme öncesinde Halk Cephesi tarafından basınaçıklaması yapıldı. “AKP Engin Çeber’in KatilleriniKoruyor Katledenlerden Hesap Soracağız” pankartınıntaşındığı eyleme 40 Halk Cepheli katıldı. “Bedel ÖdedikBedel Ödeteceğiz”, “Halkız Haklıyız Kazanacağız”,“Katil Devlet Hesap Verecek”, “Engin Çeber Ölümsüzdür”sloganlarının atıldığı eylemde açıklama yapan Tülay

Eski, Engin Çeber’in işkencede katledilmesiyle beraber“işkenceye sıfır tolerans” yalanlarının ortaya çıktığınıve şimdi de katilleri tahliye ettirmeye çalıştıklarınısöyledi. Katillerin peşinde olmaya ve adalet istemeyedevam edeceklerini de belirten Eski, “Tüm halkımızıbu davada işkencecileri, katilleri koruyan AKP iktidarınakarşı adalet mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.” dedi.

Çağdaş Hukukçular Derneği adına Av. Barkın Timtiktarafından da bir açıklama yapılarak, makeme sürecianlatıldı ve “Biz, işkenceye ceza istedik. Bugün Engin’inişkencede katledilmesinin üzerinden üç yıl dört aygeçmiş bulunuyor. Dosya bir yıl altı ay sonra bitirilmezsekatiller tahliye olacaklar. Çünkü CMK 102. maddesinegöre atılı suçun en uzun tutukluluk süresi beş yıldır…Bugüne kadarki yargılama pratiği yargının Engin’in ka-tillerini tahliye etmek istediğini gösteriyor. İşkence, in-sanlığa karşı işlenmiş bir suçtur, insanlık suçlarında za-manaşımı olmaz. Ancak işkencenin en yetkili ağızlardameşrulaştırılmaya çalışıldığı, işkencecilerin sahiplenildiğibir ülkede, tüm dünyada kabul edilen bu gerçeğin birhükmü var mıdır?” denildi. Timtik’in konuşmasının ar-dından kısa bir açıklama da DİSK Genel Başkanı ErolEkici tarafından yapıldı. Ekici bu davayı sahiplendiklerinive sonuna kadar takipçisi olacaklarını söyledi. EnginÇeber’in babası Ali Tekin ve beraber gözaltına alındığıAysu Baykal ile Özgür Karakaya da duruşmaya katıldı.

Mahkeme 19 Mart 2012 tarihine ertelenirken, dahaönce tahliye edilen sanıklar Murat Çise ve YavuzUzun’un mahkemeye adreslerini bildirmedikleri ve buyüzden de mahkemenin sanıklara ulaşamadıkları öğre-nildi.

AKP Koruyor, Biz Hesap Soracağız Katillerin Peşini Bırakmayacağız!

77

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 8: Yürüyüs 305

Engin Çeber polis kurşunu ilevurulan Ferhat Gerçek’in sesini du-yup, onun için adalet isterken işken-ceyle gözaltına alındı. Gözaltınınher aşamasında işkence gördü veişkence gördüm dediği için tutuk-landı. Tutuklanıp gönderildiği Metrishapishanesinde işkenceyle katledildi.Engin Çeber’in katili devletin şiddetaraçları olan karakol ve hapishanelerinişkence merkezi olduğunu bir kezdaha gösterdi bize. Çünkü karakol-larda ve hapishanelerde kişinin biatetmesi ya da diz çökmesi için teröruygulanır. Bu terör insanları sindir-mek, onları sessiz ve ruhsuz bırakmakiçindir.

Engin Çeber AKP iktidarının ‘de-mokratik açılımları’ döneminde yaniliberalleri, sahte solcuları yanına çek-meye çalıştığı dönemde katledildi.Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,Engin Çeber’in işkence gördüğünükabul etti. ‘Devletim ve hükümetimadına özür diliyorum’ dedi. ‘İşken-ceye sıfır tolerans, ileri demokrasi’söylemlerinin Engin Çeber’in katle-dilmesi ve arkadaşlarına yapılan iş-kenceye ilişkin yargılamanın her aşa-masında sahte olduğunu, halkı ya-lanlarla yönetmenin bir aracı oldu-ğunu gördük. Soruşturma, halkın ye-terli bilgi almasını engellemek ama-cıyla gizli yürütüldü. Failler kameragörüntülerini silmeye çalıştıkları gibitutuklu ve hükümlü olan tanıkları,gerçeği söylememeleri yönünde tehditettiler. AKP İktidarı, bilirkişileresahte raporlar hazırlatıp işkence sa-nıklarını özel hapishanelerde tuttu.Bu hapishane müdürleri, hakkını ara-yan aileyi, ‘terörist’ ilan eden resmiyazıları art arda mahkemeye gönderdi.Türkiye hapishanelerinde ‘meslekidayanışma’ adına katiller için paratoplandı.

Yapılan yargılama sonunda sa-nıkların ‘işkenceyle adam öldür-mek’ ve ‘işkence yapmak’ suçla-rından cezalandırılmalarına karar ve-

rildi. 1 Haziran 2010 tarihinde verilenbu kararın Yargıtay tarafından bo-zulmasıyla işkencecilerin tahliye-sinin önü açılmış oldu.

Öte yandan Adalet Bakanlığı En-gin Çeber’in ailesinin açtığı tazminatdavasına verdiği cevapta, Engin Çe-ber’in 28 Eylül 2008 tarihinde gös-teriye katıldığını, GBT sorgusundaDHKP-C üyesi olmaktan kaydınınbulunduğunun tespit edildiğini, göreviyaptırmamak için direnme nedeniylegözaltına alındığını ve tutuklandığını,7 Ekim 2008 tarihinde rahatsızlanmasıüzerine Şişli Etfal Eğitim ve AraştırmaHastanesi’ne sevk edildiğini ve trav-maya bağlı beyin kanaması teşhisiile yoğun bakıma alındığını ve bunedenle öldüğünü anlatmaktadır.

Görüldüğü gibi Adalet Bakanlı-ğı’nın cevabında işkence yapıldığınailişkin tek kelime yok. “Beyin trav-ması” deniliyor, ama beyin travma-sının neden kaynaklandığı sorusununcevabı yok.

Hani Adalet Bakanı karakol vehapishanede işkence yapıldığını kabuletmiş, bakanlığı ve hükümeti adınaözür dilemişti? Buna rağmen Ba-kanlık adına verilen dilekçede ger-çeklik çarpıtılarak işkence yapıldığıyok sayıldı. Bakanlık birkaç yıl öncedilediği özrün yerine inkarı seçti.Engin Çeber temel ve vazgeçilmezbir hakkını kullandığı için haksızyere gözaltına alınmıştı. Elbette haksızgözaltına direnecek ve hakkını sa-vunacaktı. Haksız yere gözaltına alın-dığı gerçeğini gizlemek için, ‘aramasıolması sebebiyle’ gözaltına alındığısöylendi. Ortaya çıkan belgeler polisingerekçesini de yalanladı.

Yine Adalet Bakanlığı’na göreEngin rahatsızlandığı için hastaneyekaldırılmıştı. Peki, Engin neden ra-hatsızlanmıştı? Hapishane ve kara-kollarda işkence yapılmıyor muydu?Engin’i kim, neden öldürdü, AdaletBakanı özür dilememiş miydi? Bu

soruların hiç birisi yanıtlanmamıştır.Adalet Bakanlığı’nın dava dilekçe-sinde yazdığı cevap, AKP iktidarınıngerçek yüzüdür. Halkı yalan ve sah-tekarlıkla yönetiyor, riyakarca kar-şımızda duruyorlar.

Engin’in ailesinin açtığı tazminatdavasında bilirkişinin tespit ettiği36,200 TL maddi tazminat bedeliise yargının işkenceye nasıl yaklaş-tığını gösteren bir başka örnektir.Yaralama olayında dahi tespit edilentazminat bedeli bu değerin çok üs-tündedir. Oysa açılan tazminat davasıaynı zamanda işkenceyi mahkumeden bir anlayışla değerlendirilmeli,maddi ve manevi tazminat miktarıda ona göre belirlenmeliydi. Belir-lenen tazminat değerinin ne kadaryüksek olduğu Engin Çeber’in kat-linin yarattığı öfke ve acıyı azaltma-yacaktır. Ancak işkencenin mahkumedilmesi olacaktı. Fakat 36.200 TL’liktazminat bedeli bir kez daha göster-miştir ki, işkence devletin tüm ku-rumları tarafından sahiplenilmektedir.

Bu devletin yargısı, devletin iş-kencelerini, katliamlarını aklayan,‘hukuki’ zemine oturtan bir işlevgörmektedir. Bu kararın “işkenceyedevam edin” demekten başka biranlamı yoktur. “Ben parasını veririşkence yaparım” demekten başkabir anlamı yoktur. Bir kaç işkenceciyegöstermelik cezalar verilirken diğertüm işkencecilere “arkanızda devle-tiniz var, korkmayın, işkenceye de-vam” demektir.

Adalet Bakanı’nın ekran karşı-sında özür dilediği günden bu yana‘özür değil adalet istiyoruz’ de-miştik. Engin Çeber’in işkenceylekatledilmesi ve arkadaşlarına işkenceyapılması hakkında gerek ceza davasıgerek tazminat davası bir kez dahadüzenin yargısının işkencelerin birparçası olduğunu ve adaletin yargıeliyle değil, halkın adalet mücade-lesi ile sağlanacağını göstermiştir.

Adalet Bakanlığı Önce ‘Özür’ DilediŞimdi İşkenceyi İnkar Ediyor!

88

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 9: Yürüyüs 305

11 Nisan 1997 tarihinde Dersim’inÇemişgezek ilçesinde katledilen veiçlerinde DHKC gerillası Ali Yıldız’ında bulunduğu 19 gerillaya ait toplumezarın açılmasının ardından yapılanDNA testinin sonuçları belli oldu.

Toplu mezar, Ali Yıldız’ın abisiHüsnü Yıldız tarafından Dersim’deyapılan 66 gün süren ölüm orucueylemi ve TAYAD’lı Aileler’in ön-cülüğünde ülkenin birçok yerinde veyurtdışında yapılan eylemlerin so-nucunda 12 Ağustos 2011 tarihindeaçtırılmıştı. İlk kez Adli Tıp Uzman-ları, arkeolog, avukatlar ve ailelerinkatılımıyla açılan bir toplu mezardabulunan 15 farklı kişiye ait kemiklerAdli Tıp Kurumu tarafından incelendi.Hazırlanan rapora göre cenazelerdenikisinin DHKC gerillası Ali Yıldızile PKK gerillası Neşirvan Yasinoğ-lu’na ait olduğu tespit edildi.

Halkın Hukuk Bürosu 20 Şubattarihli yaptığı yazılı açıklamada ge-lişen bu süreci anlatarak, “Ne yazıkki, Mezar hakkı için bile ölümü gözealmanın zorunlu olduğu bir ülkedeyaşıyoruz. Müvekkilimiz Hüsnü Yıl-dız kardeşinin ölüsünü bulmak içinölüme yatmıştır. Ölülerine sahip çık-manın bedeli ölümse, ölmeyi gözealanların vatanıdır Anadolu toprakları.İşte hak ve adaleti sağlayacak olan

bu azim ve cürettir. Ölü-müne verilen mücadeledir.”ifadesinde bulundu.

Çağdaş HukukçularDerneği İstanbul Şubesi debir açıklama yaparak, 24Şubat günü İstanbul BarosuOrhan Adli Apaydın Salo-nu’nda Hüsnü Yıldız, TürkTabipler Birliği (TTB), AdliTıp Uzmanları Derneği(ATUD) ve Türkiye İnsanHakları Vakfı (THİV) tem-silcileriyle birlikte basınaçıklaması yapacaklarınıduyurdu.

Direndik, Kazandık!Şehidimizin CenazesiniToplu MezardanÇıkardık! Ali YıldızÖlümsüzdür!

Ali Yıldız’ın cenazesi 25 Şubatgünü yapılan törenle toprağa verile-cek. TAYAD’lı Aileler tarafından ya-pılan açıklamada, sabah saat 11.00’deAli’nin ailesinin “Örnektepe Mah.Zafer Cad. Kocaçınar Sok. No:5 Be-yoğlu” adresindeki evinin önündetören yapılarak, helallik alınacağıbilgisi verildi. Ardından saat 13.00’te

Gazi Cemevi’nde yapılacak törenle,Ali Yıldız’ın toplu mezardan çıkar-tılan cenazesi Gazi Mezarlığı’ndatoprağa verilecek.

TAYAD’lı Aileler, kaybedilen, toplumezarlara gömülen evlatlarını asla sa-hipsiz bırakmadıklarını belirttikleriaçıklamalarında şu çağrıda bulundular:“O’nu, o çukurda bırakmayacağız de-dik. Direndik ve kazandık. Kayıpları-mızın hesabını sormaya devam edi-yoruz. Şimdi, Ali’mizi sonsuzluğauğurluyoruz. Ali Yıldız; toplu mezarlarave kayıplara karşı mücadele çağrısıdır.Tüm halkımızı şehidimiz Ali Yıldız’ıncenazesine katılmaya kaybedenlerden,toplu mezarları yaratanlardan hesapsormaya çağırıyoruz.

Size de AhıryaraşırMarx boşuna burjuvazinin parla-mentosu için "ahır" dememiş.

Ankara İl Jandarma Komutanlığı,

Mamak ilçesi Başak Mahallesi'ndebulunan bir çiftliğin bahçesindekiahıra kumar oynatıldığı gerekçesiyleoperasyon yaptı. Yapılan operasyonda80 kişi gözaltına alındı. Gözaltınaalınanlar arasında ise tanınmış "işadamları" ile Başbakanlık İletişim

Dairesi ile Milli Eğitim Bakanlığı'ndayönetici konumda görev yapan me-murların da bulunduğu ortaya çıktı.

İşte "dindar" AKP'nin memurlarıbunlar. Ülkemizi yöntenler bunlar.Biri Başbakanlık İletişim Dairesi’ndediğeri Milli Eğitim Bakanlığı’ndaçocuklarımızın, gençlerimizin eği-timleri hakkında karar veriyorlar.Bunlarla sınırlı olduğunu sanmayın.Bu düzenin bürokratlarının hangisibuna benzer kumarın, uyuşturucunun,fuhuşun, hırsızlıkların içinde değil-lerki. Layık oldukları yerde yaka-lanmışlar. Onlara tam da ahır yara-şırdı.

9

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Toplu Mezarı Açtırdık, Alimizin Cenazesini AldıkŞimdi de Yoldaşlarının Omuzunda

Vereceğiz Toprağa

Page 10: Yürüyüs 305

"Afet Riski Altındaki AlanlarınDönüştürülmesi Hakkında KanunTasarısı" önümüzdeki hafta meclistegörüşülecek. Tasarının yasalaşmasıylabirlikte Kentsel Dönüşüm saldırısıdaha bir hız kazanacak ve yasal da-yanakları da güçlenecek. Bu yasayıayrıca ele alacağız.

Kentsel Dönüşüm'ün diğer yasaldayanakları ise, 3 Temmuz 2005 ta-rihli ve 5393 sayılı Belediye Kanu-nu’nun 73. maddesindeki 17 Haziran2010’da yapılan değişiklik ile 648sayılı Kanun Hükmünde Kararna-me.

Belediye Kanunu'nun 73. maddesişöyle diyor: "Belediye, belediyemeclisi kararıyla; konut alanları,sanayi alanları, ticaret alanları,teknoloji parkları, kamu hizmetialanları, rekreasyon alanları veher türlü sosyal donatı alanlarıoluşturmak, eskiyen kent kısımlarınıyeniden inşa ve restore etmek, ken-tin tarihi ve kültürel dokusunu ko-rumak veya deprem riskine karşıtedbirler almak amacıyla kentseldönüşüm ve gelişim projeleri uy-gulayabilir. Bir alanın kentsel dö-nüşüm ve gelişim alanı olarak ilanedilebilmesi için yukarıda sayılanhususlardan birinin veya bir kaçınıngerçekleşmesi ve bu alanın belediyeveya mücavir alan sınırları içeri-sinde bulunması şarttır."

AKP, yasal dayanaklarını ya-ratarak halkın konut hakkına yö-nelik bir gasp hareketi başlatıyoraslında. Evlerimiz sorgusuz sualsizelimizden alınarak bize şehir dışınasürgün yolu gösteriliyor.

Kentsel Dönüşüm saldırısınınİstanbul'da ilk başladığı yerlerdenbirisi de Tarlabaşı oldu. 73. mad-deye dayanılarak yapılan bu saldırıgizli-saklı başlatıldı. Halkın cangüvenliğini sağlamak için yapıldığıöne sürülen bu dönüşüm, tamirciolduğunu söyleyen Beyoğlu Bele-diyesi yıkım ekipleri tarafından 12Ağustos 2010'da başlatıldı.

Tarlabaşı'nda bir eve giren yıkım

ekipleri, tamirci olduklarını söyle-yerek asıl amaçlarını gizlediler. Halkıntepki göstermesi üzerine ise yıkımıyarıda bırakmak zorunda kaldılar.Ertesi gün tekrar gelen ekipler, halkıntepkisinden korktukları için girdikleribinayı içten yıkmaya başladılar, dışiskeletine dokunmadılar.

Korkuyorlar, çünkü yasalara dadayansalar haklı ve meşru olmadık-larını biliyorlar.

Beyoğlu Belediye Başkanı AhmetMisbah Demircan, "Yıllardır ihmaledilen, yok olmaya yüz tutan Be-yoğlu'nun Tarlabaşı semtini yenidenayağa kaldırmak için 'Tarlabaşı Ye-

nileme Projesi'ni hazırladıklarını"söylüyor. Ayağa kaldırılan halkın ya-şam standartları değil, tekellerin karıoluyor.

Tarlabaşı'nı Yenileme Projesi'niihaleyle alan tekel ise Çalık Holding.Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dama-dının yönetimindeki Gap İnşaat'ınihalesini aldığı proje 278 yapıyı kap-sıyor. Çalık Holding Belediye ile 4Nisan 2007'de anlaşma imzaladığında,mahalle halkının bundan henüz bilgisiyoktu. Proje halka daha sonra duyu-ruldu; ihalenin detayları da halktangizlendi.

Belediye yalan söylemeye devamediyor ve basına verdiği bilgilerdemülk sahiplerinin %75'i ile anlaş-tıklarını söylüyor. Oysa bu haberinçıktığı dönemde %1 ile dahi an-laşma yapılmamıştır. Amaç psiko-lojik olarak baskı altına almak,"herkesin malını aldım, seninkinide alacağım" düşüncesini yarat-maktır.

Nitekim, yalanlarla, baskıyla,korkutmayla halkın tapusu alınmışve Çalıklara peşkeş çekilmiştir.Amaç halkın can güvenliği, depremönlemi almak değil; halkı İstan-bul'un göbeğinden sürüp kendilerineyeni gelir alanları açmaktır.

Sağlıksız ve güvenliksiz evlerdeoturan Tarlabaşı halkı, evlerininyenilenmesini istemektedir, bunaihtiyaç vardır. Ama halkın içindeolmadığı bir yenileme değil, bizzathalkın mülk sahipliğinin devamettiği, yaşama hakkının korunduğubir yenileme istenmektedir. Bununiçin 2008 yılında belediyeye gidenmahalleli, kendi önerilerini sunarakyenileme yapılmasını istemiştir.Ama belediye bunu reddetmiştir.Böylelikle yenilemenin ardındakiçıkar savaşı da bir kez daha açığaçıkmıştır.

Çalıkların uygulayacağı projeTarlabaşı'ndaki Bülbül, Çukur veŞehit Muhtar mahallerini kapsıyor.Projeye göre, Gap İnşaat 21 binmetrekare alanda, 63 bin metrekare

AKP Bir Milyon EviYıkacak! Yıkımlara KarşıBirleşelim Direnelim!

Zengine Tapusuz VillaYoksula Polis ZabıtaMafya! EvlerimiziYıktırmayacağız!

İşgalci Değil, Halkız

Biz Halkız YıkımlaraKarşı Barikatız.!

Halkız Haklıyız EvimiziYıktırmayız.!

Yıkım Değil,Tapularımızı İstiyoruz,İşgalci Değiliz! HalkızHaklıyız Kazanacağız!

Yıkımlara KarşıBirleşelim Direnelimİktidara Halkın YenilmezGücünü Gösterelim

Halk Cephesi

Düşman Oyunlarla-Yalanlarla Geliyor Yalanlarına İnanmayalım, Evlerimizi Yıktırmayalım

10

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 11: Yürüyüs 305

inşaat yapacak. Bina altlarına dört,beş katlı otoparklar açılacak. İçindealışveriş merkezleri, restoranlar, otel-ler, butikler yer alacak. Arka sokaklarkonut alanı olacak. Tüm bunlarınbedeli 100 milyon dolar (Yaklaşık150 milyon TL). Yenileme çalışmalarıtamamlandığında, Tarlabaşı birincietabın değerinin yarım milyar dolarıaşması bekleniyor.

"Tarlabaşı Yenileme Projesi, yol-lar dahil, yaklaşık 23 bin 400 metre-kare. Yenileme projesinde üretilen13 bin 333 metrekare otel dışında,satılabilir 45 bin 202 metrekare konut,7 bin 846 metrekare apart - rezidansalanı ile 30 bin 76 metrekare çarşıve ofis oluşturulacak. Bu alanlar dı-şında, 49 bin131 metrekare otopark,depo ve sığınak da var." (TempoDergisi Ağustos 2010 Sayısı)

Tempo'nun haberinde Çalıklara,bu projeden ne kadar kazanacaklarısoruluyor. Çalıklar cevap vermiyorsoruya. Ama yukarıdaki alıntı, ortadadönen parayı, rant hesaplarını gör-meye yeterlidir.

Sömürü ve talandan pay almaya-cak tek kesim, arazilerin gerçek sahibiolan halktır. Halkın elindekini deoyunlarla, yalanlarla alıyorlar.

Tarlabaşı'nda oturan İzzettin De-mir'in yaşadıkları da buna örnektir.Demir'in 109 metrekare oturumlu(parsel alanı) zemin artı 3 kat 436metrekare kullanım alanı olan binası,yenilendiği zaman ona; bu binadandeğil, arka taraflardan 91 metre 24santim pay verileceği söyleniyor.

Demir'in halihazırda kendisineait 436 metrekare kullanım alanı var.Yapılan imar değişikliği ile Demir'inevinin oturduğu toprağa yerin altında

4 kat ve yerin üs-tünde 8 kat olmaküzere 12 kat yapıla-cak. Demir'in 109metrekarelik arsası-na 1308 metrekareyapı inşaa edilecekve Demir'e sadece91 metre 24 santimpay verilecek.

Bunun adı gaspdeğil de nedir?

Üstelik 91 metreye 296 bin TLdeğer biçiyorlar ve bu parayı öneri-yorlar Demir'e. Oysa Demir'in evinin60 adım ötesinde Tarlabaşı Bulvarı'nınBeyoğlu tarafında Erdoğan Demirö-ren'in yaptığı yenileme binası içinAğa Lokantası'nın 94 metrekare parselalanlı yerine 10 milyon 884 bin TLdeğer biçiliyor. Adalet, eşitlik, hak,hukuk yok... Bildiğimiz zorla el koy-ma yani gasp var.

Mahalleli tehditle, baskıyla teslimalınmaya çalışılıyor. İşyerlerine gidenzabıtalar, ruhsatları olmasına rağmen"ruhsatın yok" diyerek işyerini mü-hürlüyor. Mühürü açarak işine devamedenler ise yasadışı duruma düşmüşoluyor.

2 bin 650 kişinin yaşadığı projealanını ele geçirmek için oyunlarbitmiyor.

Evini satmayanlara kamulaştırmayapılıyor. Ve bu kamulaştırmaya itirazetme süresi 30 gün olarak veriliyor.30 gün içinde itiraz edilmediğinde,on yıllardır oturduğu evin artık ken-disine ait olmadığını öğreniyor ma-halleli. Okuma-yazması olmadığıiçin kamulaştırma tebligatını okuya-mayan ve itiraz edemeyen çok sayıdakişi var üstelik.

Oyunlara devam: Yenileme adıaltındaki peşkeşin hazırlık çalışmalarıdaha 2005 yılında başlıyor.

2005 yılında, Tarlabaşı Caddesiüzerindeki tapu sahipleri tek tek te-lefonla aranarak, belediyeye çağrılı-yor."Buraları güzelleştireceğiz; herkesön cephesini boyatsın." deniyor.Rengi bile kendileri seçiyor. Mahalleliboyatıyor.

2006'da, tapu sahipleri 30-40 ki-

şilik gruplar halinde Belediye'ye çağ-rılıyor ve "Biz Anıtlar Kurulu'nuaradan çıkardık. Parası olanlar bi-nasını restore etsin. Maddi durumuuygun olmayanlar için Dünya Ban-kası'ndan 20 milyon dolar düşükfaizli para alacağız, bize müracaatederseniz, borç karşılığında tapuyaşerh düşeriz." deniyor. Toplantıyagidenlerden, geldiklerine karşılıkimza alınıyor. Sonra da "biz herkesleanlaştık" diye bu imzalar gösteriliyor.Beyoğlu Belediye Başkanı'nın"%75'iyle anlaştık" dediği olay dabudur.

Böl-parçala-yönet taktiği kentseldönüşümde de kullanılıyor yani. Güç-süz bırakmak için, korkutmak içingruplara bölüyor. Bu oyunları görmelive dersler çıkartmalıyız. Onlar bö-lüyorsa biz birleşmeliyiz.

Tarlabaşı'nda cadde üzerindeki35 yıllık ve 11 katlı Akdeniz Otel'ialmak isteyen Çalıklar, buraya beşyıldızlı otel yapmak istiyor. Binanınüzerine kat çıkılacak, altına dört-beşkatlı otopark inşa edilecek, hemenyanına, alışveriş merkezi konduru-lacak. Otel sahibi, Belediye BaşkanYardımcısı Arif Köklü ile Gap İnşa-at'ın Koordinatörü Nilgün Kıvırcık'lagörüşmesinde kabul edersem ne ve-receksiniz diye soruyor. "Ön cephedenbir metrekare veremeyiz. Biz orayıünlü bir işadamına sattık" cevabınıalıyor. Otel sahibinin haberi yok,arazisi Çalıklara satılmış çoktan."Başkasının binalarını nasıl satarsın?"denildiğinde, "Ben değerleme şirke-tine senin binan için değerlemedebulunmasını istedim. 948 bin liraverdi. Arka sokaktaki altı katlı beto-narme binaya ise de 265 bin lira de-ğer biçildi. Bu parayı al çık. Binayı,yenileme karşılığında Çalık'a vere-ceğim." deniliyor.

Satmak istemediğini söyleyen otelsahibi bu kez, "Acele kamulaştırmayasasına göre alırım" denilerektehdit ediliyor.

Rızanız aranmıyor yani. Devletonların, yasa-kanun onların, sizekabul etmek düşüyor. Etmeseniz deönemli değil.

Evleri bu oyunlarla gasp edilen

11

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 12: Yürüyüs 305

571 aile Tarlabaşı'ndan göç etmekzorunda kaldı. Para karşılığında konutsahibi olacakları yalanıyla da, Çingenehalkımızın kültürüne, sosyal yaşan-tısına uygun olmayan, çalıştıklarıalanlara uzak yerlere yerleştirildiler.Ve kiralarını ödeyemediği için çoğuburadan da ayrılmak zorunda kaldı.

Gap İnşaat, "Tarlabaşı YenilemeProjesi"ni tanıtırken, "semtin metrukve suç merkezi" olduğunu söylüyor.Yani şehrin merkezini suçtan temiz-leyeceğiz, itiraz ederseniz suçlularıdestekler görünürsünüz diyor. Teh-ditler, baskılar burada da devam eder-ken; Çingene halkımız adi suçlularolarak gösteriliyor. Bu da yine böl-parçala-yönet politikasının bir uy-gulamasıdır. Çingene halkımıza karşıbir öfke yaratarak, kendi meşruluk-larını sağlamak istiyorlar. Bu oyunlarakanmamalıyız.

27 Ağustos 2007'de Radikal ga-

zetesinde Pınar Öğünç'e röportajveren Beyoğlu Belediye Başkanı Ah-met Misbah Demircan, "Oturanlarınzarar görmesini istemiyorsam da kirayardımı yaparım, yapacağız da. Amabunun mekanizması var. Devlet yoksasıradan vatandaşa para vermez. Bizilla yer göstermek zorunda değiliz,kent büyük. Nasıl buraya sıfırdangelip yerleştiyseniz, aynen başka biryerde devam edeceksiniz." diyerekhalka bakış açısını da ortaya koyu-yordu.

Onlar halk düşmanıdır. Düşün-dükleri bizim can güvenliğimiz de-ğildir. Kendi güvenliklerini, kendikazançlarını düşünürler. Halkı güçsüz,örgütsüz bırakmak isterler ki, itirazsızbir şekilde istediklerini yapabilsinler.

Tarlabaşı bölgesini Fransa'nınChamps-Élysées Caddesi haline ge-tireceklerini söylüyorlar. Hayallerinebakın! Bu hayalde halka yer yok...

Bizi ezerek, üzerimize basarak, bizievsiz-yersiz-yurtsuz bırakarak dike-cekler rezidansları. Tarlabaşı'nda ya-pılanlar yarın başka semtlerde deyapılacak. Çingene'lere karşı değilbelki Kürtlere, belki Alevilere yönelikfarklı yalanlar söylenecek, halk kış-kırtılacak. Suç merkezi değil de, bukez "terör" merkezi diyecekler. Yık-mak için yalanın, dalaveranın sonuyok...

Bu yalanları görmeli ve tek çıkaryolumuzun örgütlenmek olduğunukabul etmeliyiz. Örgütlenmezsek ya-sası, mahkemesi, zabıtası, polisi, be-lediyesi... yani topyekün devlet iletek başımıza mücadele edemeyiz.Kentsel Dönüşüm yasalarını kaldır-mak elimizde. Direniş, halk düşman-larını teslim almak, onlara geri adımattırmak için tek yoldur. Bizi parça-lamak istiyorlar. Biz de diyoruz ki,BİRLEŞELİM, DİRENELİM, KA-ZANALIM...

İzmir’de, Devrimci Alevi Komitesi (DAK), 20Şubat günü Çiğli istasyon, Kasaplar Meydanı’nda“İnanç Özgürlüğü İstiyoruz” kampanyası için imzamasası açtı; bildiri ve broşür dağıttı. 5 DAK’lı “ZorunluDin Dersleri Kaldırılsın”, “Alevi Köylerine Cami Ya-pılmasın, Madımak’ın Sorumluları Cezalandırılsın”taleplerini dile getirerek imza topladı.

Masaya gelen insanlara, Alevi halkın uğradığı asi-milasyon politikaları anlatıldı. Halkın yoğun ilgisivardı. Mahallelere de gelinmesini ve bildiri dağıtılıpmasa açılmasını istediler. 5 DAK’lı tarafından 3 saatte290 imza toplandı, 150 broşür ve 450 bildiri dağıtıldı.

Anadolu Federasyonu; Almanya'da 8'i Türkiyeli ve1'i Yunan toplam 9 esnafın Anayasayı Koruma Örgütü'nünde içinde olduğu bir çete tarafından öldürülmesi üzerinebaşlattığı “Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek” kampanyasıkapsamında, 24 Mart günü büyük yürüyüş düzenleye-cek.

Köln Mülheim Bahnhof'ta yapılacak yürüyüşle ilgiliduyuru yapan Anadolu Federasyonu, "Irkçılığın So-rumlusu Alman Devletidir" başlıklı duyurusunda şöyleseslendi: "Yıllardır faşist terör çetelerinin saldırılarınamaruz kaldık.

Bu insanlık düşmanı çeteler sokaklarda zayıf bul-dukları çocuklarımızı ve kadınlarımızı linçlerden ge-çirdiler. Yüzlercemizin evlerini gece yarılarında yakarakbizleri katletmeye çalıştılar. Son olarak dokuz esnafımızıalçakça katlettiler... Can güvenliğimiz ve ögrütlenmeözgürlüğümüz için:

- Sokağımızda faşist çete istemiyoruz

- Nazi çetelerine karşı gücümüz örgütlülügümüz-dür

- Irkçı saldırıları püskürtmek için güç olalım,

Güç örgütlenmektir

Sıra bize gelmeden... Sıra sana gelmeden...

Irkçılığa karşı tek ses, tek yürek olalım."

HALKIN İNANÇLARINAKİMSE YASAK KOYAMAZYASAKLARA KARŞI İNANÇÖZGÜRLÜĞÜ İSTİYORUZ

IRKÇILIĞA KARŞITEK SES TEK YÜREK OLALIM

24 MART'TAKİ YÜRÜYÜŞE KATILALIM

12

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 13: Yürüyüs 305

“Yıkım Değil Yerinde Islah İsti-yoruz” Sempozyumu 18-19 Şubattarihlerinde Okmeydanı AltınsarayDüğün Salonu’nda yapıldı. Açılışkonuşması ve sinevizyon gösterimiylebaşlayan sempozyumda “BarınmaHakkı ve Konut Sorunu”, “Ülkemiz-deki Gecekondulaşma Süreci”, “Kent-sel Dönüşüm Nedir, Neyi Hedefle-mektedir?”, “Barınma Hakkı ve Kent-sel Dönüşümün Hukuksal Boyutu”başlıklı 4 ayrı oturum yapıldı.

“Barınma Hakkı ve Konut Soru-nu” başlıklı ilk oturuma konuşmacıolarak Gazi Mahallesi Yıkım Komi-tesi, ikinci oturum olan “ÜlkemizdekiGecekondulaşma Süreci” konusu ileilgili Devrimci Mücadelede Mimar-Mühendisler Grubu'ndan MehmetGöçebe; üçüncü oturum olan “KentselDönüşüm Nedir, Neyi Hedeflemek-tedir?” konusu ile ilgili Alibeyköyve Okmeydanı'ndan halk temsilcilerikonuşma yaptı.

Yemek ve çay aralarının ardındanİdil Çocuk Korosu sahne aldı ve tür-külerini söyledi. Dördüncü oturumolan “Barınma Hakkı ve Kentsel Dö-nüşümün Hukuksal Boyutu” konu-suyla ilgili de Halkın Hukuk Büro-su'ndan Avukat Oya Arslan sunumyaptı.

Sempozyumun 2. günü sinevizyongösterimiyle başladı. Günün ilk otu-rumunda, Armutlu Halk Komitele-ri'nden konuşmacılar, “Kentsel Dö-nüşüm mü, Yerinde Islah mı?” ko-nusuna değindiler. Yıkım yerine ye-

rinde ıslahın olması gerektiği, yoksulhalkın evlerinden başka barınacakbir yerleri olmadığını anlattılar. “Yı-kımlara Karşı Örgütlenme ve Mü-cadele” konusunda Halk Cephesitemsilcisi bir konuşma yaptı. Yıkım-lara karşı mahallelerimizde komitelerkurulmadan, birleşmeden sonuç alı-namayacağından bahsedildi. Zeytin-burnu, Tozkoparan ve Fener-Balat'takomiteler oluşturulması, gelen ko-nuklar tarafından talep edildi.

İkinci oturumun ardından mahal-lelerin verdiği önergeler, somut ta-lepler oylamaya sunuldu ve dahagüçlü, daha net taleplerle bir sonuçbildirgesi hazırlandı.

Sonuç bildirgesinin de okunma-sından sonra İdil Tiyatro Atölyesi“Yıkım Var” adlı oyunlarıyla sahnealdı. Armutlu’nun çocukları “Sevcan”türküsünü söyleyerek sahneyi GrupYorum'a bıraktı. Grup Yorum'un tür-küleriyle halaylar çekildi, marşlarsöylendi. İki gün süren sempozyumatoplam 350 kişi katıldı.

Sempozyumun sonuçbildirgesinde şunlar ifade edildi:

“YIKIM DEĞİL YERİNDEISLAH İSTİYORUZSEMPOZYUMU”SONUÇ BİLDİRİSİ

İki gün süren “Yıkım Değil YerindeIslah İstiyoruz Sempozyumu”ndaKentsel Dönüşüm’ün emperyalizmve yerli işbirlikçi tekellerin bugün ik-

tidarı olan AKP'nin talan, yağma,rant, yıkım ve sürgün politikası olduğuvurgulanmıştır. Sempozyum, “KentselDönüşüm” ve “Yıkım” proje ve uy-gulamalarına karşı aşağıdaki kararlarıalmıştır:

1- Tüm halkın sağlıklı bir konutasahip olma hakkı vardır. Konut vebarınma sorunu bir toplumsal sorunolduğu kadar, aynı zamanda bir eko-nomik kalkınma sorunudur. Bir sistemsorunudur. Konut ve barınma sorunudevlet tarafından bedelsiz olarak kar-şılanmalıdır. TOKİ (Toplu Konutİdaresi) konut sorununa çözüm de-ğildir. TOKİ, tekellerin hizmetindebir rant aracıdır.

Yıllardır “Gecekondu sorunu"olarak tartışılan olgu, ekonomik, sos-yal ve siyasal temellerinden soyut-lanarak tartışılamaz. Her şeyden önce"gecekondu sorunu" yoksulluk so-runudur. "Gecekondu sorunu", ba-ğımlılık sorunudur, bugün için IMFpolitikalarının tartışılması sorunudur."Gecekondu sorunu", faşizm ve de-mokrasi sorunu demektir. "Gecekondusorunu", tüm Türkiye'nin konut, sağ-lık, eğitim politikalarının tartışılmasısorunudur. “Gecekondu sorunu” em-peryalizme bağımlı kapitalist sisteminoluşturduğu çarpık sanayileşme, çar-pık kentleşmenin bir sonucudur. İk-tidarların tüm bunları gözden kaçı-rarak sorunu "kaçak yapılaşmaya",“depreme dayanıksız yapılar”a in-dirgemek istemesi temelde gecekondusorununu egemenlerin, zenginlerin

Yıkımlara Karşı ÖrgütlenmeÇağrısıdır!

13

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

“Yıkım Değil Yerinde Islah İstiyoruz” Sempozyumu,

Page 14: Yürüyüs 305

güvenliği ve kar sorunu olarakgörmesidir.

Bu nedenle, gecekondu ma-hallelerinde barınma hakkı içinyaptıkları konutların meşru veyasal sahibi de bu konutlardaoturan halktır. Bu hakkın tümyasalarla güvence altına alın-ması için devlet bu konutlardaoturanlara bedelsiz olarak ta-pularını vermelidir. Bu tapuların ih-tiyaçları karşılamanın dışında kar verant aracı olarak kullanılmasına izinverilmez.

2- “Kentsel dönüşüm projeleri”sömürüye dayalı kapitalist sisteminihtiyaçları, emperyalizm ve yerli iş-birlikçilerin çıkarları doğrultusundauygulanmaktadır. Bu projenin uygu-lanmasının önündeki yasal-anayasalengelleri kaldıranlarda, anayasanınve yasaların yapıcısı ve uygulayıcısıda işbirlikçi egemenlerin bugünküiktidarı olan AKP’dir. “Kentsel dö-nüşüm” yasa ve uygulamalarına karşı,emekçilerin, yoksulların barınma so-rununun çözümü için halkın en meşruhakkı DİRENME HAKKI'dır. EV-LERİMİZİ YIKTIRMAYACAK,DİRENECEĞİZ.

“Kentsel Dönüşüm” projeleri ileevlerimiz ve mahallelerimiz boşaltı-larak işbirlikçi tekellere peşkeş çe-kilmek isteniyor. Bunu yaparken di-renişle karşılaşmamak için sinsiceoyunlar oynuyorlar. Mahallemizi ken-di içinde yıkmak için “anlaşma”oyunlarıyla, “tapu veriyoruz” aldat-macalarıyla, komşularımızı kandırıpişbirlikçileştirme çabalarıyla daya-nışmamızı yok etmeye çalışıyorlar.Provokatörlere kanmayın diyerek hertürlü aldatma ve oyalama yönteminihayata geçiriyorlar. Birliğimizi, be-raberliğimizi bozmak için Kürt-Türkayrımını, mezhep farklılıklarını kış-kırtıyorlar. Mahallerimizde kumarı,uyuşturucu ve fuhuşu yaygınlaştırıphalkımızı yozlaştırmak istiyorlar.

EMPERYALİZME KARŞI ÜL-KEMİZİ, KENTSEL DÖNÜŞÜ-ME KARŞI KENTLERİMİZİ VEMAHALLERİMİZİ SONUNAKADAR ÖRGÜTLÜ OLARAKSAVUNACAĞIZ.

3- “Kentsel Dönüşüm” ve bununsonucu olarak yıkımlar, AKP’nin,işbirlikçi tekellerin çözümüdür. Buçözüm kentin genişlemesi ile mer-kezde kalmış gecekondu mahallele-rinden halkın çıkartılıp kentin dışınasürülme çabasıdır. Bunun karşısındahalkın çözümü, yaşadığımız yerlerihalksızlaştırmadan, halkı evsiz bı-rakmadan, tüm halkın sağlıklı konutsahibi olmasını hedefleyen halk içinüretilmiş YERİNDE ISLAHTIR”.

“YERİNDE ISLAH” PROJE-LERİNİN HER TÜRLÜ MALİ-YETİNİN DEVLET TARAFIN-DAN KARŞILANMASI GERE-KİR. BU GECEKONDU BÖLGE-LERİNDE YAŞAYAN YOKSULHALKA DEVLETİN BİR ÖZÜRBORCUDUR

4- “Kentsel Dönüşüm projeleri”ile yıkımları uygulayabilmek içinbarınma hakkını kullanan hak sa-hiplerini korkutarak veya aldatarak“rıza almak” adına “Kentsel DönüşümSözleşmesi” adı verilen sözleşmeimzalatılmak istenmektedir. Bu tip“sözleşmeler” halkın tek taraflı olarakbütün hak ve geleceğini elinden alanbelgelerdir. Bu “tek taraflı” olan söz-leşme belgeleri ne kadar “iyileştiri-lirse” iyileştirilsin özü itibariyle haksahibi halkın mahallelerinden kovul-ması veya ödemesi mümkün olmayanoranda büyük borçlar altına sokulmasıamacını taşımaktadır. BUNA KARŞIELİMİZDEKİ TEK GEÇERLİYOL, HER ŞEYDEN ÖNCE BUSÖZLEŞMELERİ ASLA İMZA-LAMAMAKTIR.

5- “Kentsel Dönüşüm” projeleriile yıkımları gündeme gelen mahal-lerde yaşayan HALK, ÖNCELİKLEİÇİNDE KENDİLERİNİN SÖZ VEKARAR SAHİBİ OLMADIĞI, MA-

HALLE HALKINA HİZ-MET ETMEYEN HİÇ-BİR PROJEYİ KABULETMEZ.

Yıkımlara karşı tek veen önemli silahımız ör-gütlenme ve mücadeledir.Bunun dışındaki tüm öner-meler ve yöntemler, en te-mel hakkımız olan barın-

ma hakkımızın elimizden alınmasını,konutlarımızın başımıza yıkılarakmahallelerimizden kent dışına sü-rülmemizi engelleyemez. Onun içinYIKIMLARA KARŞI ÖRGÜTLEN-ME VE MÜCADELE TEMEL ALI-NIR.

6- Konut sorunu da, barınmahakkı da kapitalist üretim biçimi ileortaya çıkmış bir kent sorunudur. Busorunun özü de eğitim, sağlık, iş,ulaşım, deprem, göç, beslenme, suyunticarileştirilmesi, yeraltı ve yerüstüvarlıklarının özelleştirilmesi, yağ-malanması gibi temel sorunların özü-nü oluşturan emek-sermaye çelişki-sinin ete kemiğe büründüğü kapitalistsistemdir. Sorunun kaynağı olan birsistemin sorunu çözmesi de mümkündeğildir. Barınma hakkı için yıkımlarakarşı mücadele de sınıfsal temeldekapitalizme karşı verilen mücadeleüzerinde yükselmelidir. Sorunları-mızın kökten ve kalıcı çözümü ise,ezen ve ezilenin olmadığı, insanıninsan tarafından sömürülmediği, tümekonomik, siyasal, kültürel, bilimselve teknolojik gelişimin insanlığınhizmetine sunulduğu, bütün toplumsaldüzenin temelden halkın çıkarlarıdoğrultusunda yeniden şekillendiril-diği; bağımsız, demokratik ve halkındevrimci iktidarına sahip bir Türki-ye’nin yaratılmasıdır.

Evlerimizi yıktırmayacak, barınmahakkımızı güvence altına alan birülkenin yaratılması için sonuna kadardireneceğiz, mücadele edeceğiz…”

Divana sunulan komite önerge-lerini ve Yıkım Değil Yerinde Islahİstiyoruz Sempozyumu'nun sonuçbildirgelerini önümüzdeki sayılardayayınlamaya devam edeceğiz.

-Sürecek-

14

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 15: Yürüyüs 305

TAYAD’lı Aileler, “Tecrite Son! Hapishanelerde 10Saatlik Sohbet Hakkı Uygulansın!” talebini haykırmakiçin 23 Şubat günü Ankara’ya gidiyor. Ankara’da AdaletBakanlığı önünde eylem yapacak olan TAYAD’lı Aileler,22 Şubat günü İstanbul Okmeydanı’ndaki Sibel YalçınParkı’ndan yola çıkacaklar.

Ankara eylemiyle ilgili duyuru yapan TAYAD’lı Aileler,“AKP iktidarı F Tipi hapishanelerde uyguladığı tecritleevlatlarımızı, yakınlarımızı sessizce imha etmeye çalışıyor.Aylardır, tecritin son bulması ve hapishanelerde 10 saatliksohbet hakkının uygulanması için imzalar topluyor, eylemleryapıyoruz. Tecrit tutsakları hasta ediyor, hasta tutsaklarıda öldürüyor. Yasemin Karadağ örneğinde olduğu gibi

AKP iktidarı, hasta tutsakları ölüme mahkum etmeye çalı-şıyor. Hatırlanacağı gibi 122 evladımızın canı pahasınayayınlanan ve 10 tutuklunun haftada 10 saat görüşme yap-masına olanak tanıyan 45/1 sayılı genelge, hapishanelerdehala uygulanmıyor. Aradan geçen 5 yıla rağmen, ‘yer yok,personel yok’ gerekçeleri ile evlatlarımızın bu hakkı gaspediliyor. Bizler TAYAD’lı Aileler olarak topladığımız binlerceimzayı vermek ve tecritin kaldırılmasını haykırmak için birkez daha Ankara’ya gidiyoruz. Halkımızı ve duyarlı herkesitecrite karşı sesimize ses olmaya çağırıyoruz.” dediler.

18 Şubat günü de Taksim Galatasaray Lisesi önündemasa açarak eylem yapan TAYAD’lı Aileler, halka tecritteyaşananları anlatarak 23 Şubat’ta Ankara’da olma çağrısıyaptılar. “Sohbet Hakkı Uygulansın, Tecrite Son” talebiylesürdürdükleri kampanya dahilinde topladıkları imzalarıAdalet Bakanlığı ve TBMM’ye götüreceklerini, milletve-killeri ile bu konuda görüşeceklerini anlattılar ve bildiridağıttılar. Eylemde ayrıca 30 Yürüyüş dergisi de halkaulaştırıldı.

TAYAD’lılar Yasemin Karadağ için 20 Şubat günübir kez daha Bakırköy Hapishanesi önündeydiler. “Ya-semin Karadağ’ın Öldürülmesine İzin Vermeyeceğiz-TAYAD’lı Aileler” pankartının açıldığı eylemde, TAYADadına Nagehan Kurt bir açıklama yaparak, Karadağ’ınsağlık durumu hakkında bilgi verdi. 28 Şubat günü Ba-kırköy Hapishanesi önünde yapılacak eyleme çağrıyapan Kurt, Yasemin Karadağ’ın mektubundan da birbölüm okudu. Açıklama, “Bizler bir evladımızın dahatecrit zulmüyle, tedavisi engellendiği için öldürülmesineizin vermeyeceğiz. Yasemin’i tahliye ettirene kadar mü-

cadelemizi sürdürece-ğiz.” sözleriyle sonaerdi.

“Yasemin KaradağSerbest Bırakılsın”,“Devrimci TutsaklarOnurumuzdur” slogan-larının atıldığı eyleme20 kişi katıldı.

21 Şubat günü de 1Mayıs Mahallesi'nde es-nafların camlarına ve duvarlarına çağrı ilanı yapıştırılarak,Yasemin Karadağ'ın serbest bırakılması için 26 Şubatgünü saat 19.00'da Taksim Tramvay Durağı’nda yapılacakyürüyüşe katılım çağrısı yapıldı.

TAYAD’lı Aileler; gözaltında kaybedilen Ayhan Efe-oğlu’nun mezarını bulmak için başlattıkları kampanyaçalışmaları çerçevesinde, 17 Şubat günü İstanbul Tak-sim’deki Galatasaray Lisesi’nin önünde bildiri dağıttılar.Megafonla yapılan konuşmalar eşliğinde yapılan dağıtımda300 bildiri halka ulaştırıldı.

TAYAD’lı Aileler; bildiri dağıtımının ardından, AyhanEfeoğlu için yapılacak yürüyüşe katılmak için TaksimTramvay Durağı’na geçtiler. 44 kişinin katıldığı yürüyüşünsonunda Galatasaray Lisesi’nin önünde basın açıklamasıyapıldı. Açıklama, destek için eyleme katılan CezmiErsöz tarafından yapıldı. Ersöz, konuşmasına “Nasıl birülkede yaşıyoruz?” sorusuyla başladı. Ayhan Çarkın’ın,Ayhan Efeoğlu’nu nasıl katlettiklerini anlatmasına rağmen

hiçbir sonuç alıcı, araştırma-soruşturma yapılmadığınıbelirten Ersöz, “Geleceğimize sahip çıkacak, Ayhan Efe-oğlu’nun mezarını bulana kadar mücadelemize devamedeceğiz.” dedi. Atılan sloganların ardından, eylemedestek verilen herkese teşekkür edilerek, haftaya aynıgün ve saatte buluşmak üzere eyleme son verildi.

TAYAD’lı Aileler, 19 Şubat günü de afişleme çalışmasıyaptılar. “Ayhan Efeoğlu’nun Mezarı Nerede? Açıklansın”,“Tecrite Son” ve 3. “Eyüp Baş Uluslararası EmperyalistSaldırganlığa Karşı Halkların Birliği Sempozyumu”nunafişlerinden olmak üzere, beş saat boyunca 320 afiş asıldı.Feriköy Dere yolu, Taksim Elektrik İdaresi yolu, Cihangir,Beşiktaş Barbaros Bulvarı, Beşiktaş Yenimahalle, IhlamurCevahir yolu, Ihlamur Beşiktaş yolu ile Maçka’dakiİstanbul Teknik Üniversitesi önüne afişleme yapıldı.

Ihlamur Beşiktaş yolunda afişleme yapan TAYAD’lılarapolis tarafından keyfi olarak kimlik kontrolü yapıldı.Kontrolün ardından TAYAD’lılar afişlemelerine devamettiler.

TAYAD’LI AİLELER BİR KEZDAHA ANKARA YOLUNDATECRİT KALKANA KADAR

DİRENİŞ SÜRECEK

ALİ YILDIZ’IN BULUNDUĞU TOPLU MEZARINASIL AÇTIRDIYSAK, AYHAN EFEOĞLU’NUN

MEZARINI DA ÖYLE BULACAĞIZ

YASEMİN KARADAĞ TAHLİYE EDİLENEKADAR MÜCADELEMİZ SÜRECEK

115

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 16: Yürüyüs 305

Tecrite Karşı Mücadele Platformu (TKMP), hapis-hanelerdeki ağır tecrit koşullarının kaldırılması talebiyleyeni bir kampanya düzenlediklerini açıkladı. 13 Şubatgünü İstanbul Sütlüce’deki AKP il binası önünde yapılankafes ve kefenli eylemle kampanyanın duyurusu yapıl-dı.

“Tecrit İşkencesine Son” pankartının açıldığı eylematılan sloganlarla başlarken, TKMP üyeleri kefen giydi.Tecriti anlatmak amacıyla da eylemde bir de temsilihücre yer aldı. Kefenleriyle hücrenin içine giren TKMP’li-ler, tecrit gerçeğini temsili olarak canlandırdılar.

Eylem Feridun Osmanağaoğlu’nun yaptığı konuşmaylabaşladı. Osmanağaoğlu, “Ağırlaştırılmış tecrit koşullarısürdükçe, biz de tecriti ve tecritin koşullarını anlatacağız”diyerek sözü Veysel Şahin’e bıraktı. Basın açıklamasıyapan Şahin, “Hapishanelerde son 10 yılda Adalet Ba-

kanlığı’nın kendi rakamlarıyla 1758 kişi hayatını kay-betmiş; daha doğrusu devlet tarafından katliamlarla, iş-kencelerle, tedavisi engellenerek katledilmiştir. Bu ra-kamların her biri bir hayatı anlatıyor ve tabii ki devletinhapishane politikasını... Tecrite karşı mücadele, insanlıkonurunun işkenceyi yeneceğine dair umutları büyütenbir mücadeledir. Tecrite karşı mücadele, faşizme karşımücadeledir. Gelin sesimize ses katın! Gücümüz birli-ğimizdir!” diye konuştu. Eylem, kampanyanın merkeziyerlerde kurulacak imza masalarıyla devam edeceğininduyurulmasıyla sona erdi.

TKMP, 16 Şubat günü de Mecidiyeköy Metrobüsçıkışına, tecriti simgeleyen maket hücre koyup, imzamasası açtı. “Tecrite Son” yazılı önlükler giyen TKMPüyeleri bildiri dağıttılar.

3 Halk Cepheli’nin yer aldığı program, temsilihücrenin içinden yapılan konuşmalarla 2 saat sürdü.Türkiye’de tecrit işkencesinin devam ettiğinin, hastatutsakların tedavisinin engellenerek ölüme terk edildik-lerinin, 45/1 sayılı genelgedeki sohbet hakkının uygu-lanmadığının, AKP hükümetinin yalan söylediğinin an-latıldığı konuşmalarla imza toplandı. 8 TKMP üyesi ta-rafından 2 saatte 300’e yakın imza toplandı.

19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı’nı Ümraniye Ha-pishanesi’nde yaşayan, 5 devrimci tutsağın katledildiğioperasyondan sağ çıkabilen devrimci tutsaklar, 10 yıldıryargılandıkları davanın karar duruşmasına katılmaküzere, 15 Şubat günü Üsküdar Adliyesi’ne getirildiler.

Bakırköy, Gebze, Tekirdağ ve Kocaeli hapishanele-rinden getirilen özgür tutsaklar, hem birbirleriyle hemde yakınları ile hasret giderdiler. Bunların arasında, 19Aralık 2000 sonrası birbirlerini görmemiş olan tutsaklarda vardı; biri Bolu F Tipi, diğeri Gebze M Tipi’ndetutsak olan ve uzun yıllardır birbirlerini göremeyen kar-deşler de…

Tutsakların duruşma salonuna getirileceği sırada,polis ailelerin önüne barikat kurdu. Tutsaklarla yakınlarınıbirbirlerine göstermeme çabalarına karşılık; özgür tutsaklar“Katil Devlet Hesap Verecek” sloganını atarak salonagirdiler; aileler de onlara eşlik etti.

Ayakta durmakta zorlanan yaşlı ana–babaların bile

duruşma salonuna girmesini engellemeye çalışan polisler,ailelerin direnmesi sonucunda bunu başaramadılar.Fakat salonun küçük olması nedeniyle çoğu aile duruşmasalonunun dışında kaldı.

Salonun küçük olması nedeniyle duruşma görülemedi.Avukatlar, duruşmanın daha büyük bir salonda görülmesinitalep etti. Bu talep üzerine mahkeme, duruşmanın 6Temmuz 2012’de, Kartal Adliyesi’nde görülmesine kararverdi.

Daha sonra Adliye’nin önüne gelen TAYAD’lı Aileler,“19-22 Aralık Katilleri Hala Cezalandırılmadı” yazılıpankartı açarak basın açıklaması yaptılar.

TAYAD’lı Aileler adına Nagehan Kurt’un yaptığı;“10 Yıldır Süren Dava, Katledenleri Aklamak İçindir!”başlıklı açıklamada; “Katledilenler değil, katledenleryargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Katliamın sorumlularıhakkında halkın vicdanındaki dava, katliamcılardan hesapsorulana kadar devam edecek.” denildi.

Bu sırada ring araçlarına bindirilen tutsaklar, polisintüm engelleme çabalarına rağmen, TAYAD’lı Aileler ta-rafından “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur” sloganıylauğurlandılar.

KATLİAMCILARA DUYDUĞUMUZ KİN, KATLİAMINHESABI SORULANA KADAR SOĞUMAYACAK

TECRİT, BİZ TESLİM OLMADIKÇABAŞARIYA ULAŞAMAZ

TESLİM OLDUĞUMUZU DA KİMSEGÖREMEYECEK

16

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 17: Yürüyüs 305

Halk Cephesi’nin düzenlediği 3.Eyüp Baş Uluslararası EmperyalistSaldırganlığa Karşı Halkların BirliğiSempozyumu, 2-3 Mart 2012 tarih-lerinde İstanbul’da Mecidiyeköy Kül-

tür Merkezi’nde yapı-lacak.

Sempozyum önce-sinde yapılan bildiri dağıtımlarıyla,sempozyumun duyurusu yapılırken;katılım çağrısında da bulunuluyor.Halk Cepheliler, 17 Şubat günü Tak-sim Tramvay Durağı’ndan başlayarakGalatasaray Lisesi önüne kadar bildiridağıtımı yaptılar. Bir saat süren bil-diri dağıtımında halka seslenilerek,sempozyuma çağrı yapıldı. 15 kişininkatıldığı bildiri dağıtımında 1000adet bildiri halka ulaştırıldı. ÇağrıTramvay Durağı’nda sonlandırıldı.

Halk Cepheliler, 21 Şubat günü de1 Mayıs Mahallesi’nde sempozyumunafişlerini astılar.

ÜCRETLİ OTOPARKUYGULAMASISOYGUNDUR

Trakya Halk Komitesi çalışanları,Kırklareli Belediyesi’nin 2 yıl öncebaşlattığı ve 3 ay önce özel bir firmayadevrettiği parkmetre uygulamasına kar-şı imza kampanyası başlattı. Kırklarelihalkının destek verdiği kampanyada, birhaftalık süre içerisinde 1050 imza top-landı. Toplanan imzalar, oluşturulanbir komisyonla Kırklareli Belediye Baş-kanı Cavit Çağlayan'a iletilerek, park-metre uygulamasının kaldırılması tale-bi dile getirilecek.

Neredeyse her sokakta elinde maki-nesiyle parkmetre görevlisi beklediğinibelirten Komite çalışanları, konuyla il-gili hazırladıkları broşürlerini dağıtarak,imza topluyorlar.

KESK ÜYELERİ DERHALSERBEST BIRAKILSIN!

Mersin’dekiKESK üyeleri, 9üyelerinin tutuk-lanmasını protes-to etmek amacıyla18 Şubat günü ey-lem yaptı. KESKbinasından Taşbi-na’ya yürümek is-teyen KESK’lilere polis saldırdı ve 35kişiyi gözaltına aldı. Yaklaşık 13 kuru-mun katıldığı yürüyüşe Halk Cephesi dedestek verdi. Halk Cephesi’nden MuratTürkmen de gözaltına alınanlar arasın-daydı.

Gözaltına alınan 35 kişi 20 Şubatgünü Adliye’ye çıkarılarak serbest bı-rakıldı. Gözaltına alınanlara destek ver-mek amacıyla da Adliye önünde slo-ganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğindebeklendi.

Emperyalizmin Saldırganlığına KarşıUluslararası Direnişi Örgütleyeceğiz

Hatay’da 19 Şubat günü, “Orta-doğu’da Emperyalist MüdahaleyeSon! Suriye, Irak ve Libya Gibi Ol-masın!” şiarlarıyla bir miting yapıl-dı. Halk Cephesi’nin de 150 kişilikgörsel kortejiyle katıldığı miting,çevre il ve ilçelerden gelen katılım-cıların alana girmesi ve kortej oluş-turmasıyla başladı.

Ulus Alanı’na doğru yürüyüşe ge-çen 5 bin kişi, “Ortadoğu’da Emper-yalist Müdahaleye Son!”, “Suriye,Irak ve Libya Gibi Olmasın!” yazılıiki pankartın ardında büyük bir coş-kuyla yürüdü. Kortejde Suriye bay-rakları ve Beşer Esad resimlerinin ol-masına polisler engel olmaya çalışsada; ne komite ne de halk buna izinverdi. Armutlu, Gündüz Caddesi, Va-lilik ve Köprübaşı güzergahı boyun-ca coşkusunu hiç kaybetmeyen kitleyekatılım yol boyunca devam etti. UlusAlanı’na gelindiğinde, katılımcılaralana sığmadığından Saray Caddesi,Künefeciler ve Valilik önü kısmi ola-rak trafiğe kapatıldı.

Alana yerleşmede yaşanan ak-saklıkların ardından platform adınaHatay Eğitim-Sen Başkanı AyhanErkal bir açıklama yaptı. Erkal yap-tığı açıklamada Ortadoğu’daki geliş-melerden bahsetti. AKP iktidarının,emperyalizmin çıkarları doğrultu-sunda başta Suriye olmak üzere Or-tadoğu ülkelerinin yeniden şekillen-dirilmesi için görev başında olduğu-

nu söyledi. Ayrıca Erkal “Suriye’ningeleceğini Suriye halkı belirlemeli”diyerek Türkiye halklarına “Halkla-rın kardeşliği için mücadele alanları-na! Ülkemizi ve kentimizi bu ateşçemberi içerisine sokmaya çalışanlarakarşı mücadele alanlarına! Emper-yalizmin ve işbirlikçilerinin maskesinidüşürmek için mücadele alanlarına!”şeklinde çağrıda bulundu.

Eylemde Hatay Valiliği’nin mitingiçin yaptığı baskılar ve Mersin’deKESK eylemine yapılan saldırı kı-nanarak: “Bizleri sindirmeye çalı-şanlar bilmelidir ki sinmeyeceğiz.Baskılar, saldırılar, gözaltılar, tutuk-lamalar bizi yıldıramaz. Demokrasiözgürlük ve bağımsızlık mücadelemizartarak devam edecek. Bunu herkesbilmelidir.” denildi.

Eğitim-Sen, SES, DİSK, BDP,EMEP, ESP, ÖDP, TÖP-G, SDP, Hal-kevleri, AKA-DER, Sosyalist Parti,Partizan ve Halk Cephesi’nin dü-zenlediği miting, atılan sloganların ar-dından bitirildi.

Ortadoğu’da Emperyalist Müdahaleye Son!

17

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 18: Yürüyüs 305

İstanbul Küçükarmutlu’da Yıkımlara Karşı Halk Ko-mitesi, 16 Şubat günü “Kentsel Dönüşüm Değil YerindeIslah İstiyoruz” talebiyle mahallenin meydanında direnişçadırı kurdu. Öncesinde Armutlu Cemevi önünde toplananKomite üyeleri, “Uyuşturucu, Fuhuş ve Hırsızlığa İzin Ver-meyeceğiz Evlerimizi Yıktırmayacağız/Yıkımlara KarşıHalk Komitesi” pankartı açarak yürüyüş düzenledi.

“Evimizi Yıkanın Villasını Yıkarız”, “Yıkımlara Kar-şı Gücümüz Birliğimizdir”, “Armutlu Bizimdir Bizim Ka-lacak”, “Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz”, “Devrimci Tut-saklar Onurumuzdur”, “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mü-cadelemiz” sloganları atılarak Armutlu meydanına kadaryürüyüş yapıldı. Yürüyüş sırasında halka seslenilerek “AKPiktidarı yağma ve talan saldırısına başladı. Evlerimizi yık-mak istiyorlar. AKP iktidarı bizleri çıkarıp mahallemizi zen-ginlere peşkeş çekmek istiyor. Armutlu bedellerle kaza-

nılmıştır. Kadınından erke-ğine, gencinden yaşlısınabizler, Armutlu için bedellerödedik. Armutlu vatanımız-dır. Armutlu namusumuz-dur. Armutlu Hüsnü İşeri’dir,Sevcan’dır, Gülsüman’dır,Şenay’dır. Armutlu bizim-dir. Armutlu’yu vermeyece-ğiz. Evlerimizi yıktırmaya-cağız.” denildi ve eylemekatılım çağrısı yapıldı.

Armutlu meydanına gelindiğinde, yıkımlara karşı aç-lık grevi çadırının kurulduğunun duyurusu yapılarak ça-dıra geçildi. 50 kişinin katıldığı eylem çadırın önünde çe-kilen halaylarla bitirildi.

Türkiye’nin, ezilen dünya halk-larının katili ABD emperyalizmininbaşını çektiği emperyalist ülkelerve işbirlikçileri tarafından kurulanNATO’ya girişinin 60. yıldönümüolan 18 Şubat günü, NATO ve FüzeKalkanı Karşıtı Birlik bileşenleri ta-rafından ABD Konsolosluğu’na biryürüyüş düzenlendi.İstinye Park Alışveriş Merkezi

önünde toplanarak, “NATO’ya veFüze Kalkanına Hayır! Emperyaliz-me ve Siyonizme Kalkan Olmaya-cağız!” pankartının arkasında kortejoluşturan Birlik bileşenleri, slogan-lar eşliğinde ABD Konsolosluğu’nadoğru yürüyüşe geçtiler. Konsolos-luğa giden yol trafiğe kapatılarak yü-rünürken, yoldan geçen arabalarınkornalarıyla yürüyüşe destek ver-dikleri, kimi insanların da zafer işa-reti yaptıkları görüldü.

Sloganlarla ve marşlarla konso-losluğun önüne gelen Birlik bile-şenleri, burada polis barikatıyla kar-şılaştılar. Dört sıra bariyerin ardındagaz maskeleriyle, robokop kıyafet-leriyle tam teçhizat donanmış onlar-ca polis sıralanmıştı.

Birlik adına basın açıklamasınıokuyan Veysel Şahin, emperyalist-lerin saldırı ve katliam örgütü NA-TO'nun, 1949 yılında kurulduğunu veTürkiye'nin 60 yıl önce üye olduğu-nu ifade ederek, NATO’nun yaptığıkatliam ve işgallerden Türkiye'nin desorumlu olduğunu söyledi.

NATO'nun 63 yıllık tarihinin kat-liamlarla, işgallerle dolu olduğunukaydeden Şahin, NATO'nun Irak veLibya'ya yönelik işgal ve saldırıları-nı hatırlatarak, Suriye ve İran'ın em-peryalistlerin yeni hedefleri oldu-ğunu vurguladı. Şahin, şöyle devam

etti: "Başta ABD olmak üzere tümemperyalist güçler ağızlarından sal-yalar akıtarak Suriye'nin bir an öncekendi avuçlarına düşmesini bekliyor.ABD emperyalizminin has elemanıolan işbirlikçi oligarşi, AKP iktidarıeliyle misyonuna uygun yeni gö-revler yüklenmeye hazırlanıyor. Kat-ledilen her bir Suriyeli’nin katiliolma onursuzluğu, AKP'nin suçları-na eklenecektir."

Açıklama, "Her ülke halkının ken-di kaderini tayin etme hakkının sonu-na kadar arkasında durmaya ve em-peryalizme karşı savunmaya devamedeceğiz. Herkesi bu onurlu kavgayaçağırıyoruz.” denilerek bitirildi. Yapılanaçıklamadan sonra eylem bitirildi.

Elazığ Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, 9 Şubat günü

Hızır cemi düzenledi.

Fevzi Çakmak, Esentepe ve Yıldız Bağları’nda yapı-

lan afişleme ve kapı çalışmalarıyla günler öncesinden halk

Hızır cemine çağrıldı. Perşembe günü kurulan mahalle pazarında toplu ola-

rak el ilanları dağıtılıp, duyurular yapıldı. Fevzi ÇakmakMahallesi’nde bulunan bir taziye evinde yapılan ceme 300kişi katıldı. Rızalık alındıktan sonra deyişler eşliğinde sazçalınıp semahlar dönüldü. Cemin sonunda halkın getirdiğilokmalar toplanıp, herkese pay edilip dağıtılarak cem bi-tirildi.

Dozerler Evimizi Yıkmasın,Tapularımız Gasp Edilmesin İstiyorsak Direneceğiz

Yıkımlara Karşı Halk Komitesi Gücümüzdür

18

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

NATO VE İŞBİRLİKÇİSİ AKP,SURİYE HALKLARINA SALDIRIYA HAZIRLANIYOR,

İZİN VERMEYELİM!

LOKMALAR ORTAK, SEMAHLAR ORTAK İNANÇÖZGÜRLÜĞÜNE KARŞI DİRENİŞ ORTAK

Page 19: Yürüyüs 305

Merhaba,Bir söz vardır. “Göz görür, dil

söyler.” Biz de söyleriz. Cepheli’nindili keskindir. Sözü ile özü birdir.Sözü eylemdir. Söylediğini yapar,yaptığını savunur. Dili savaş çizgisi-ni oluşturur. Savaş çizgimizi belir-lerken, kullandığımız kelimeler çokönemlidir. Seçtiğimiz kelimeler bizimhangi politik çizgide olduğumuzugösterir. Biz devrimciyiz. Düşma-nın saldırıları sonucu hapishanedeyiz.Düşman bizi her şekliyle yıldırmaya,teslim almaya çalışır. Her yöntemi de-ner. Bu yöntemlerden birisi de düş-manın dilidir. Biz bu dili kullanmaz,devrimci değerlerimizin yansıtıldığıkendi dilimizi, kendi kelimelerimizikullanırız. Bunlardan bir kaçını elealalım: Tutsak-mahkum, hücre-oda,hapishane-cezaevi…

‘Mahkum’ ya da ‘Mahpus’ De-ğil, Tutsak: Evet, biz düşmanın sal-dırıları sonucu hapishanedeyiz. Bi-rinin bizi herhangi bir şeye mah-kum etmesi mümkün mü? Değil!Hele ki bu düşmansa hiç mümkün de-ğil. Düşman bizi bu koşullarda ancaktutsak edebilir. Özgürlüğümüz eli-mizden, bilincimizden alınamaz. Düş-man kavramı net olmayanlarda, düş-manın dayattığı her şeye boyun eği-lir. Her şeye mahkum olunur. Düşmano zaman gerçekten mahkum etmişolur. Biz bu durumun faşizmin da-yattığını, düşmana boyun eğmeye-ceğimiz konusunda netleşeceğiz. Net-leşeceğiz ki savaşımız zaferle so-nuçlansın.

‘Oda’ değil, hücre: Biz dilimizikorur ve buna göre hareket ederiz.Düşman dayatmalarına dilimizde de,savaşımızda da hayata karşı çıkaca-ğız. Bakın düşmana; ısrarla hücrele-re “oda” diyor. “Tecrit” odasına “ka-

rantina” diyor. Oligarşi böylece tec-riti yumuşatmaya ve gizlemeye çalı-şıyor. Ki zaten halkımıza böyle pro-pagandasını yapmadı mı? Biz o za-manlar bunun tecrit uygulaması ol-duğunu söyledik. Uzlaşmaya açıkolanlar çabuk kabullendiler. Üsteliko zamanlar propagandasını yapanlarşimdi ne haldeler? F Tipi tecritinin,hücrelerin uygulamasını bilmeyenleriçin odadır, kişisel alanlardır. Buna eniyi örnek Tuncay Özkan. 19 Aralıköncesi F Tiplerinin reklamını yapanTuncay Özkan, tecritin ne demekolduğunu öğrendi. Artık hücrelere“oda” diyemiyor. “Tecrit”i anlatan ki-taplar yazıyor.

Neden? Çünkü hayatı hücrelerebölmenin ne demek olduğunu öğ-rendi. Herkese “televizyonlu, banyoluayrı oda, özel yaşam alanları” diyepazarlanan odalarınız şimdi hücremi oldu? Olur tabi ki. Siz vatanı sev-meyi; vatan için, halk için bedelödemeyi bilmediğiniz için bir gün bilekalamıyorsunuz. Hastane hastane ge-ziyorsunuz. Her gün yeni bir hastalı-ğınız çıkıyor. Bizlerse 11 yıldır F Tipihücrelerde direniyoruz.

Bizler, özgür tutsaklar, düşmanı ta-nıyoruz. Onun dayatmalarını, kelimedahi olsa kabul etmeyiz. Bu tecrit vedüşman olgusunu muğlaklaştırır. Di-renişi kırar. Biz Cepheliler olarak ko-lektivizmi hayatımızın her alanındayaşama geçiririz. Düşmanın amacı;bizi birbirimizden ayırıp direnişi kır-mak, örgütlülüğü sekteye uğratmak.Halbuki ne kadar uğraşsalar da ya-şamımızı hücrelere bölemiyorlar.

‘Cezaevi’ değil, hapishane: Ce-zaevinin kelime anlamı, suç işleyen-lerin cezalarını çekmeleri için, yatı-lı olarak kaldıkları korunaklı yerler!Düzenin sözlüğü böyle söyler. Bu ta-nım üzerinden düşünürsek, bizimcezaevinde olmamız için önce bir suçişlememiz lazım. Biz suç mu işledik?Hayır! Vatanımızı, halkımızı sev-mek, değerlerimiz uğruna ölmek suçdeğildir. Halkımızın dürüstlük, ahlaklı

olma, inandığının peşinden sonunakadar gitme gibi değerlerini korumaksuç değildir. Bizler inancı uğrunaölüme gidenleriz. Burjuvazinin ya-sasında adımız suçludur; ancak ger-çek bu değil. Bizim iktidar hedefimizkorkutur onları. Bundandır bizimmeşruluğumuzu bitirmeye çalışma-sının sebebi. Biz de düşmanın sözle-rini kullanırsak meşruluğumuza inan-madığımız anlamına gelir. Biz haklı,doğru ve meşru olanız. Bu nedenle bizözgür tutsağız. Özgürüz çünkü hap-sediliyoruz. Ve direncimizi kırmakiçin bizi hücrelere hapsetmeye çalı-şıyorlar.

Düşman bizim siyasi yanımızıgörmezden gelip, yok saymaya çalı-şır. Böyle yapar ki, bizi insan yerinekoymadığını göstermeye çalışır. Düş-manın bizi siyasi yanımız konusun-da tescillemesine, onaylamasına ih-tiyacımız yok. Bizler burjuvazinin de-mesiyle devrimci ya da onların de-mesiyle suçlu olmayız. Bizler meş-ruluğumuzu biliyor, inanıyor ve di-reniyoruz. Düşman, kendi ifadeleri-ni kabullenmemizi dayatır. Dayat-malarını kabullenmeye zorlar. Budüşmanın teslim alma politikasının biryanıdır. Özgür tutsağın bilincini muğ-laklaştırmaya ve yerine kendi bakışaçısını yerleştirmeye çalışır.

Düşman bilincimizi çarpıtama-yacak, bizi muğlaklaştırmayı başa-ramayacak. Boş ifadeleri bilincimizeyerleştiremeyecek. Onun ifadelerinikullanmayacağız. Biz kendi dilimizikullanacağız. O insan diyor, bizHALK diyoruz. O bireyin özgürlü-ğü diyor, biz kolektivizm diyoruz…Mücadelemizin her evresinde, heranında tüm zaferlerimizi ödediğimizbedellerle kazandık. Düşmanımıznet, düşmanın taktikleri, stratejisinet. Bizim de mücadelemiz, ödedi-ğimiz bedeller, şehitlerimiz net. Şe-hitlerimizin izinden yürüyecek, düş-manın hiçbir ifadesini kabul etme-yecek, direneceğiz.

Bakırköy Hapishanesi

Düşmanın Dayatmasını KelimeDahi Olsa Kabul Etmeyiz

19

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 20: Yürüyüs 305

İSTANBUL-OKMEYDANI19 Şubat günü, Yürüyüş dergisi

okurları, İstanbul’un OkmeydanıMahallesi’nde Yürüyüş dergisinin303. sayısının tanıtımını yaptılar.Yürüyüş dergisi okurları yaptıklarıkonuşmalarda “Mahallelerimizdeuyuşturucuya, yozlaşmaya izin ver-meyeceğiz. AKP 150 bin kişilikGrup Yorum konserine tahammüledemediği için Grup Yorum bileti sa-tanları cezalandırmaktadır. Grup Yo-rum konserinde bizler Bakırköy’de300 bin kişiyle AKP iktidarına cevapvereceğiz.” dediler.

Tanıtım sırasında “Yürüyüş Der-gisi Susturulamaz” sloganını atan20 Yürüyüş okuru toplam 20 dergiyihalka ulaştırdılar.

ADANAYürüyüş dergisi okurları, 15 Şu-

bat günü Arap halkımızın yoğunolarak yaşadığı Adana Akkapı Ma-hallesi’nde, Yürüyüş dergisinin 302.sayısının tanıtımını ve dağıtımınıyaptı. İki Yürüyüş okurunun katıldığıçalışmada ABD'nin AKP'yi yanınaalıp Suriye halklarına saldırı hazırlığıiçinde olması teşhir edildi. 3 saat sü-ren çalışmada 40 dergi halkaulaştırıldı.

18 Şubat günü de Meydan Ma-hallesi’nde, Yürüyüş dergisinin 303.sayısının tanıtımı yapıldı. 6 Yürüyüşokurunun katıldığı çalışmada GrupYorum’a yapılan baskının, AKP’yemuhalif her sesi susturma amaç-larının bir parçası olduğu anlatıldı. 3saat süren bu çalışmada da 58 dergihalka ulaştırıldı.

HATAY11 Şubat günü, Samandağ ilçesi

Tomruksuyu Beldesi’ne giden 2Yürüyüş okuru, esnafları dolaşarak1,5 saatte 45 adet Yürüyüş dergisidağıttılar.

12 Şubat günü de derginin yine

302. sayısı Harbiye Yeşilpınar Bel-desi’nde tanıtıldı. Tanıtım sırasında,AKP’nin Amerika ile işbirliği yapıpSuriye halkını katlederek Suriye’yibölmek istedikleri anlatıldı. 3 saat sü-ren tanıtımda 80 adet dergi halkaulaştırıldı.

13 Şubat’ta ise Serinyol Belde-si’nde, 50 adet dergi halka ulaştırıldı.

21 Şubat’ta da Tavla ve Subaşıbeldelerinde 2 ayrı Yürüyüş okurugrubu tarafından dergi dağıtımıyapıldı. Tavla’da 61, Subaşı’nda 64dergi halka ulaştırıldı.

ANKARA16 Şubat günü Ankara Tuzluçayır

Meydanı’nda Halk Cepheliler tar-afından Yürüyüş dergisinin 302.sayısının tanıtımı yapıldı. 5 HalkCepheli'nin katıldığı Yürüyüş dergi-si tanıtımında, Grup Yorum çalışan-larına yapılan baskılar ve tutukla-malar, Malatya'da Grup Yorum kon-seri bileti sattıkları için 13'er yıl“ceza” alan Halk Cepheliler anlatı-larak AKP'nin adaleti halka teşhiredildi. Üç saat süren dergi tanıtında82 dergi halka ulaştırıldı.

Tuzluçayır’da, 19 Şubat günü de4 Halk Cepheli’nin katılımıyla birbuçuk saat süren dergi dağıtımıyapıldı; 32 Yürüyüş dergisi halkaulaştırıldı.

17 Şubat günü de Sakarya Cad-desi'nde, 14 aydır tutuklu bulunanYürüyüş çalışanlarının serbest bı-rakılması için eylem yapıldı. Ey-lemde, devrimcilerin asla yola gel-mediği ve devletin bunu asla başa-ramayacağı bir kez daha söylendi.Yürüyüş dergisinin 26 yıllık de-vrimci basın geleneğinisürdürdüğünün belirtildiği açıklam-ada, “AKP demokrasisi Malatya'daGrup Yorum konseri bileti satan, 8Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'-ne katılan, aşure dağıtan devrimcilere13'er yıl hapis cezası veriyor. AKP'-

nin adaleti halkı sindirmek için varoluyor. Yürüyüş dergisi bürosunubasarak çalışanlarını tutuklayaraksusturmaya çalışanlara buradan birkez daha haykırıyoruz: Yola Gel-meyeceğiz! Islah Olmayacağız! Yinebaşaramayacaksınız! Yürüyüş dergisihalkın, haklının, sesini haykırmayadevam edecek. Grup Yorum umuduntürküsünü yüz binlerle söylemeye de-vam edecek.” denildi.

38 kişinin katıldığı eylemde “De-vrimci Tutsaklar Onurumuzdur”,“Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mü-cadelemiz”, “Adalet İstiyoruz”,“Yürüyüş Halktır Susturulamaz”,“Yürüyüş Çalışanları Serbest Bı-rakılsın”, “Halkız Haklıyız Kazan-acağız” sloganlarıyla bitirildi.

İZMİRYürüyüş dergisi okurları, 19 Şu-

bat günü İzmir’in Yamanlar Mahal-lesi’nde ve Menemen Mahallesi’ndeYürüyüş dergisinin tanıtımını yaptı-lar.

Halka, Grup Yorum’a yönelikbaskılar, kentsel dönüşümün ar-kasındaki rant anlatıldı. İki mahalledetoplam 68 dergi halka ulaştırıldı.

ÇORUMÇorum’da Dev-Genç'liler, 19-20-

21 Şubat günlerinde Bahabey Cad-desi ve Emek Caddesi’nde esnaflarıdolaşarak Yürüyüş dergisinintanıtımını yaptılar. Toplam 74 dergihalka ulaştırıldı.

Çorum'da yıllar sonra Dev-Genç'in çalışmasının başlamış ol-duğunu duyan halkımız çok sevindi.Dev-Genç adını duyunca dergi alan-lar oldu. Gidilen kahvehanelerdemasalar gezilerek dergi tanıtımıyapılırken, ayağa kalkıp kahvehane-deki insanlara “Dergiyi hepiniz alın,almayacaksanız da parasını verin.”diyerek sahiplenenler de oldu.

ENGİN ÇEBER YÜRÜYÜŞ DERGİSİNİ DAĞITMAKTAN TUTUKLANMIŞTI

ONU KATLETTİLER AMA YENİ ENGİNLER MAHALLELERDE,SOKAKLARDA YÜRÜYÜŞ’ÜN ADINI HAYKIRIYOR

220

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 21: Yürüyüs 305

Bugün, AKP ve Cemaat arasındayaşanan çatışmaları, kapitalist sömürüsisteminin işleyiş kurallarından ba-ğımsız değerlendirmek, düzen içi ik-tidar kavgasından ayrı düşünmek vetaraflardan birinin yenilgisini ya dabaşarısını istemek doğru değildir.Biri diğerinden daha az suçlu dahaaz hırsız olmayan halk düşmanı ikigüç arasındaki çatışmada taraf olu-namaz.

Geçmişte farklı çıkar grupları ara-sında bir çatışma yaşanırken, bugünİslamcıların farklı politik güçleri ara-sında bir çatışma yaşanıyor. Arala-rındaki çıkar ilişkileridir. Halka vedevrimcilere düşmanlıkta, saldırıdaittifak olanların kendi aralarında bü-yük çıkar çatışmaları vardır. Halkave devrimcilere karşı birliktirler amasöz konusu çıkarları olunca birbirleriniyer, birbirlerinin gözünü oyarlar.

Her iki tarafın da “İslamcılığı”kapitalist sömürü düzenini meşru-laştırmaktır. İslam, bunun için ideo-lojik bir araçtır. Bu araç, bugün “İs-lamcı” kimlikleriyle tekelleşen, ce-maat, tarikat ve holdinglerin temsilcisiAKP ve Gülen Cemaati’nin elinde-dir.

AKP’nin de Gülen Cemaati’ninde savundukları sistemin öz olarakdiğer düzen partilerinden hiçbir farkıyoktur. Çünkü İslam’ın kapitalizmdışında bir ekonomi politikası yok-tur. AKP’nin iktidar pratiği ve GülenCemaati’nin de savundukları kapitalistsömürü politikalarını uygulamaktanbaşka bir şey değildir. Tek yaptıkları,sömürü sistemini meşrulaştırmakiçin, hak arama yerine şükürcülüğü,adalet ve eşitlik mücadelesi yerinekaderciliği örgütlemek ve bu dün-yadaki zenginler ve fakirler şeklindekiayrımın Allah’ın takdiri olduğunukabullendirmektir. Sadaka kültürü-nü yaygınlaştıran “hayır işlerini”kurumlaştırmaktır. Diğer bir yanıylada yine bu “kurumlaşmalar” üzerin-

den halkın diniinançlarını vevicdani duygula-rını sömürerekhalkı soymaktır.

AKP veCemaatGüçleriArasındaMisillemeSaldırıları DevamEdiyor

Günlerdir basın, devletin stratejikkurumlarını ele geçiren Gülen Ce-maati ile Erdoğan arasında artık ay-yuka çıkan iktidar çatışmasını yazıyor.Gülen’in Erdoğan için yayımladığıkasette, Gülen, Erdoğan’ı, “Banaitaat et etmezsen büyük tokadı yersin”diyerek açıkça tehdit ediyor. 7 Şu-battan bu yana da, Gülen Cemaatisoygunda büyük payı kaptırmak is-temeyen Erdoğan’a ve AKP’ye teh-ditlerini fiilen uygulamaya geçirmeyebaşladı. Erdoğan da iktidar olma ola-naklarıyla karşı saldırıya geçti. Ege-menlerin iktidar için, çıkarlarını ko-rumak için yapamayacakları hiçbirşey yoktur. Ne dostluk, ne ortaklıktanırlar.

Polis teşkilatının, İstihbarat, Or-ganize Suçlar, Personel Dairesi vb.birimlerinin Gülen Cemaati’nin kont-rolünde olduğu, Işık Evleri’nde dev-şirdikleri gençleri gönderdikleri poliskolejlerindeki ve polis akademile-rindeki gücü bilinir. 20 Şubat 2012tarihli hemen hemen bütün gazeteler,AKP’nin, Gülen Cemaati’nin Em-niyet’teki gücünü kırmak için yaptığıdeğişiklikleri “İstanbul Emniye-ti’nde 3. dalga” olarak yazdı. Budalga, Cemaat-AKP çatışmasının dışavurumu, bir misilleme ve tasfiyeoperasyonun bir parçasıdır.

İlk tasfiye, 8 Şubat 2012’de, MİT

Müs-teşarı Hakan Fi-dan’ın ve 4 MİT görevlisininÖzel Yetkili Cumhuriyet Savcılığıtarafından ifadeye çağrılmasının he-men ardından İstanbul Emniyeti’ndeyaşandı. Terörle Mücadele Şube Mü-dürü, İstihbarat Şube Müdürü ile İs-tihbarattan Sorumlu İstanbul EmniyetMüdür Yardımcısı görevden alındı.İstanbul Emniyeti’ndeki ikinci tasfiye15 Şubat’ta, yine Terörle MücadeleŞube Müdürlüğü’nde, İstihbarat ŞubeMüdürlüğü’nden 10 yetkili müdür,komiser görevden alındı. Tasfiyeninüçüncü aşamasında da Terörle Mü-cadele, Organize Şube ve İstihbaratŞubesi’nde görevli  700 polis me-murunun tayini İstanbul dışında 7ile dağıtıldı. İstanbul Emniyet MüdürüHüseyin Çapkın, boşalan yerlerehızla AKP’ye yakın olanları atadı.Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’neMali Şube Müdürü Ömer Köse,İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne ErolDemirhan’ın yardımcılığını yapanSerdar Güldalı getirildi.

Hanginiz Temiz ki? Yiyin Birbirinizi!

Daha MİT krizi son bulmamışken,Gülen Cemaati, öyle kolay lokmaolmadıklarını, sinmeyeceklerini gös-termek için, AKP’nin büyük vur-

Partiler, Cemaatler, Tarikatlar Arası İlişkileri,Çelişkileri, İttifakları Belirleyen Çıkarlarıdır!

Dökün Birbirinizin Pisliklerini!

21

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 22: Yürüyüs 305

gunlar yaptığı, yandaşlarını ihya ettiğiihale yolsuzluklarını deşifre edenoperasyonla yeniden saldırıya geçti.Kamu ihalelerindeki usulsüzlüklerisoruşturmakla görevli Kamu İhaleKurumu (KİK) yapılan polis baskınıve yöneticilerinin gözaltına alınması,Cemaat-AKP hesaplaşmanın kolaydurulmayacağını gösteriyor. Çünküortada paylaşılamayan büyük bir yağ-ma var. Gülen Cemaati de halkınparasının, devletin olanaklarının yağ-malanmasına karşı çıktığı için değil,tam tersine kendi yağma payını bü-yütmek içindir bu operasyon. Kamuİhale Kurumu’na yapılan baskın so-nucu ortaya çıkan tablo buz dağınıngörünen kısmıdır. İhale yasasını 18kez değiştiren AKP iktidarının, Ka-rayolları, Devlet Su İşleri gibi ku-rumların da içinde olduğu 100’eyakın devlet ihalesinde 1 milyarlıkvurgun yaptığı ortaya çıkıyor.

Taraf Gazetesi’nden ARZU YIL-DIZ’ın 17 Şubat tarihli haberinde;“Kamu İhale Kurumu’na (KİK) yö-nelik operasyonda ele geçen belgelerve polisin teknik takibiyle görüntü-lediği fotoğraflar, “rüşvetin belgesimi olur” tezini çürüttü. Görüntüleregöre müteahhitler, işlerinin daha ko-lay ve rahat yürümesi için KİK Yö-netim Kurulu Üyesi Ali Kaya ve KİKraportörü Osman Turna’ya kargoylagönderdiği kolilerde zarflar içindeparalar, saat ve çeşitli hediyelerçıktı.” yazıyordu.

Daha dün birlikte başkalarının te-lefonlarını dinleyenler, kameralarakayıt yapanlar, kasetler yayınlayanlar,bunları medyaya pazarlayanlar bugün birbirlerine aynı yöntemle sal-dırıyorlar.

Yine, AKP iktidarının ihale yol-suzlukları üzerine, CHP’nin Yolsuz-luklarla Mücadele Komisyonu üyesi,milletvekili Aykut Erdoğdu, basınayansıyan açıklamalarında; en büyükyolsuzluğun TOKİ, Enerji Bakanlığıve belediyelerde olduğunu ve 1,5 yılboyunca çalışarak hazırladıkları ra-porda 400 milyar lira tutarındakiihaleleri incelediklerini ve bu ihalelerineredeyse hepsinin AKP’ye yakın30-40 şirket tarafından kazanıldığını

belgelediklerini söylüyordu.

Ahmet Altan da, 15 Şubat tarihliTaraf gazetesindeki köşesinde, Kamuİhale Kurumu’na yapılan baskınailişkin yazısında “devlet ihaleleri birçiftlik” diyerek AKP iktidarının yan-daşlarının ihalelerde nasıl ihya edil-diğini şöyle yazıyordu: “Fesat ka-rıştırılan ihale sayısının yetmişe yük-seldiği açıklandı. Bu iddialarla ilgiliolarak iki büyük müteahhit hakkındayakalama kararı çıkarılmış, sınırlaruyarılmıştı.

Aranan müteahhitlerden biri Ka-sımpaşa Spor Kulübü’nün ikincibaşkanıydı. Diğerinin kuzey Irak’tabir milyar dolarlık yatırımı olduğusöyleniyordu. Ankara-Konya Kara-yolu gibi kapsamlı ihaleler almışlardı.Herkes başka işlerle uğraşıyorduama bu dev ihaleler sistemin karadeliklerini oluşturuyordu (…) Çünküsiyasetin finansmanı önemli ölçüde“müteahhitler” tarafından karşıla-nıyordu.”

‘Çatışmanın Faydası Yok,Sömürüyü KardeşçePaylaşarak YolumuzaDevam Edelim’

MİT, yargı, polis üçgeni içinde,her iki tarafında etki alanlarında,karşılıklı misillemelere girişmelerisonucu oluşan tablo, AKP ve Gülençevresi tarafından uzun vadeli çıkarlaraçısından tehlikeli görünmüş olacakki, aralarındaki çatışmayı gizlemeye,inkara yöneldiler. AKP ve Cemaatyanlısı basın manşetlerinde “birbi-rimizi yemeyelim” “düşmanları-mızı sevindirmeyelim” içerikli baş-lıklar atmaya, sahibinin sesi köşeyazarları ise, “aramızda çatışmayok” manalı yazılar yazmaya başla-dılar.

Gülen Cemaati’nin sesi olan Za-man gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce,15 Şubat tarihli yazısında bir yandan“Bu hükümet, Cumhuriyet tarihiningördüğü en icracı, en uyumlu, engayretli, en başarılı hükümettir. De-mokratikleşme konusundaki siyasiiradesi, başta Sayın Başbakan olmaküzere şimdiden tarihe geçmiştir. Ül-

kesini seven, insaf ve vicdan sahibihiç kimse, bu hükümetin tökezlemesiniistemez. Bunun Türkiye’nin gelece-ğine, istikrarına, demokratikleşmesinemalolacağını bilir.“ diyerek hemAKP’ye barış çağrısı yapıyor hemkamuoyunu Cemaat ile AKP arasındasorun olmadığına inandırmak istiyor.Fakat diğer yandan da “Öfke ile kal-kan zararla oturur. Hele bu öfke,yeni kanun düzenlemelerine alelaceleyansırsa”diyerek AKP’yi uyarıyor.

Hüseyin Gülerce ve onun gibiFethullah Gülen Cemaati’ne yakın-lıkları ile bilinen birçok yazar veçevre ortaya çıkan tablodan rahat-sızlığını belirtiyorlar ve sağduyu çağ-rısı yapıyorlar. Şöyle diyor HüseyinGülerce;. “Bence tam da bugün iti-dale, sağduyuya, ortak akla ihtiyaçvar. Klasik bir talep ama başka yolbilen varsa söylesin. Yargısı, istih-barat teşkilatı ve emniyet güçleritartışmanın odağına oturmuş, hükü-met ile yargısı karşı karşıya gelmişgörüntülü bir Türkiye’nin kime nefaydası var”

Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı ve Yeni Şafak’ta “YasinDoğan” takma adıyla yazılar yazanYalçın Akdoğan da “Hükümet ve ce-maat çatışması” demenin “fitne çı-karmak” olduğunu söylüyor.

Yine, Fethullah Gülen’e yakınlığıile bilinen Zaman gazetesinin yazarıAli Bulaç, 13 Şubat 2012 tarihli ya-zısında MİT- Savcılık krizi üzerineAKP’ye Cemaat’in sayesinde iktidarolduğunu, yerel ve genel seçimlerdeki,referandumdaki başarısını, askeri-bürokratik vesayetten kurtulması yö-nünde büyük başarıları Cemaat’eborçlu olduğunu hatırlatarak şöylediyor. AKP’nin geleneksel Milli Gö-rüş çizgisini gözden geçirip iktidarayürümesi, eşzamanlı cemaatlerin -tek bir cemaat değil- ona toplumsalolarak da destek vermesiyle mümkünoldu” diyor ve devam ediyor AliBulaç; “Bugünkü olaylara yakın, daraçılardan değil, 300 yıllık bir pers-pektiften bakmalıyız. Üçüncü şahıs-ların, iç ve dış güçlerin körüklediğifitne ülkenin tamamına ve Ortado-ğu’nun geleceğine dönüktür. Hepimize

222

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 23: Yürüyüs 305

büyük sorumluluklar düşüyor. “Fitnekatilden beterdir”. Kardeşçe, adaletle,paylaşarak ve fedakarlık yaparakyolumuza devam etmekten başkaseçeneğimiz yok.”

Ali Bulaç’ın yazdıkları düşünceve niyetlerini açıkça ortaya seriyor.Yani, yağma ve sömürüde ve de yö-netimde kardeşçe bir paylaşım ya-palım diyor.

AKP’ye yakınlığı ile bilinen Ab-dülkadir Selvi de, 20 Şubat 2012tarihli, Yeni Şafak gazetesindeki ya-zısı, her ne kadar gizlemeye çalışsalarda artık her şeyin su yüzüne çıktığınınişaretidir. AKP-Gülen Cemaati iliş-kilerinde hiçbir şeyin, 7 Şubat önce-sindeki gibi olmayacağını, güvenduygusunun sarsıldığını ve ilişkilerintest edileceği, taşların yerine oturtu-lacağı bir sürece girildiği söyleyerekbir yandan AKP adına Gülen Ce-maati’ne meydan okuyup tehditlersavuruyor, diğer yandan da “yaşa-nanlardan rahatsız olan, “Akil isimler”devreye girmeye başladı.” diyerekuzlaşma yollarının arandığını belir-tiyor. Yine yazısında AKP’li yetkilibiriyle yaptığı görüşmeden alıntılarlaCemaat’e göndermeler yaparak şöyledevam ediyor Selvi: “Herkes Baş-bakan Erdoğan’ın kararını bekliyor.Ama hem Başbakan Erdoğan’ın hemde MİT Müsteşarı Fidan’ın, bir ha-tadan dolayı, olaya bir intikam his-

siyle yaklaşıp, iktidar gücünü üstlerinesevk etmeyeceği biliniyor.

(…)Nasıl bir süreç. AK Parti’ninetkili bir isminin ağzından aktarmakistiyorum bunu. “Görüldü ki, bu dö-nem operasyonlara açık bir dönem.”Sonra bir ekleme: “Bu iş buradakalmayacak. Farklı noktalardan bizebaşka operasyonlar çekilecek.” AKParti bunun farkında. Daha ötesindebilgilere sahip olduklarını düşünü-yorum. Peki bu durumda ne yapa-caklar? Vazoyu kırmamaya özen gös-terecekler. Müslüman merhametiylehareket edecekler. Ama BaşbakanErdoğan’ın Ankara’ya dönüşü bukez biraz farklı olacak. Hasta yata-ğından yönettiği sürece bizzat el ko-yacak. Başbakan’ın bu tür kriz an-larında ne kadar kararlı olduğu bi-liniyor. Dünyada dik duruşuyla ünlübir lider Recep Tayyip Erdoğan.

Şu satırlara dikkatinizi çekmek is-tiyorum. “Önümüze 367 engeli çıka-rıldı, aştık. Anayasa’yı değiştirip, Cum-hurbaşkanı’nı halkın seçtiği bir sistemgetirdik. 27 Nisan muhtırası verildi.28 Nisan’da sivil muhtıra ile yanıtınıverdik. Partimiz hakkında kapatmadavası açıldı, kapattırmadık. HSYKkrizi çıkarıldı, HSYK’yı değiştirenAnayasa değişikliği gerçekleştirdik.Şimdiye kadar önümüze çıkarılan en-gelleri tersine çevirdik. Hiçbirineboyun eğmedik.” Aktaracaklarım bu-

rada bitmiyor tabii ki. Devamı var:“Bu kez önümüze özel yetkili mahke-meler krizi çıkarıldı. Ülkemiz terör veçetelerle mücadele ettiği sürece butür mahkemelere ihtiyaç olduğunu dü-şünüyoruz. Ama bunu bizimle bir he-saplaşmaya çevirmek isterlerse, 1maddelik bir yasa çıkarır ve özelyetkili mahkemeleri kaldırırız.”

Sahibinin sesi yazarların yazıla-rından da anlaşılacağı üzere karşılıklıkılıçların çekildiği, ama aynı zamandada, bunun her iki tarafın yararına daolmayacağı vurgulanıyor. Bu çatış-madan göreceli olarak bir taraf dahagüçlü çıkmış bir tarafın gücü zayıf-lamış olabilir. Bu sonucun halkınyararına bir tarafı yoktur. Yine ka-zanan sömürü düzenidir. Egemenlerarası çatışmalarda halkın çıkarı onlarınçelişkilerini ve çatışmalarını daha dabüyütmektedir. Emperyalizmin uşağıher iki tarafında bütün pisliklerini,yolsuzluklarını, hırsızlıklarını ve dinistismarcılıklarını her fırsatta teşhiretmeliyiz. Bu nedenle “yesinler bir-birlerini” deriz. Onlar ki, halkın hakve özgürlük, adalet ve eşitlik, de-mokrasi ve ekmek taleplerini baskıve işkence ile, hapishaneler ve zulümile boğanlardır. Bu dünyada kendilericenneti yaşarken halkımıza bu dün-yayı cehenneme çevirenlerdir. Bizimolanı onlardan alıp onlara bu dünyayıcehenneme çevirmeliyiz.

Cemaatler, tarikatlar bu düzen içinde düzenin parti-lerini iktidar yapacak, iktidardan indirecek güce sahip,herkesin bildiği, faaliyetleri açık “illegal” yapılardır.Düzenin tüm kurumları, partileri, örgütleri onlarla ilişkiiçindedir ve işbirliği yaparlar. Fakat ne onların varlığınıne de bu ilişkiyi ve işbirliğini hiçbir zaman resmileştir-mezler. Gülen Cemaati de böyledir. Hatta bu tür yapılariçinde en güçlülerinden biri de denilebilir.

12 Eylül cuntası, halkın devrimci mücadelesine karşı,tarikatların ve İslamcı örgütlerin devlet denetimindegüçlenmesini ve yaygınlaşmasını sağladı. Bu güçlenme,cuntanın ve daha sonra da diğer iktidarların bilgisi veonayı dahilinde, İslamcılar’ın ABD, Suudi Arabistantarafından finanse edilmesiyle sağlanmıştır. Peş peşeSuudi sermayeli bankalar, holdingler, yatılı okullar, ko-lejler, dershaneler açıldı. Fethullah Gülen Cemaati de ogünlerde doğdu. AKP’nin kökleri o yıllara dayanır.

Özal’a iktidar yolunu açan Amerika’ydı, kitle desteğiİslamcılar’dan geldi. Bu dönem, halk açısında her türlüyozlaşmayı, çürümeyi, kapitalizmin dizginsiz sömürüsünü,baskıyı, zulmü, özelleştirmeleri beraberinde getirirken;İslamcılar desteklerinin karşılığını, siyasi ve ekonomikgüç haline gelerek aldılar. Bu süreç aynı zamanda, Fet-hullah Gülen Cemaati’nin güçlendiği bir süreçtir. Eko-nomik güçlenmeyle birlikte, İslamcı kalburüstü bu ke-simin, kapitalist sistemle bütünleşmeleri, “yeşil sermaye”diye adlandırılan, özünde ise kapitalist sermaye olan,holdingleşmeleri dönemi başlamıştır. İslamcı partiler,cemaatler bu holdingler tarafından finanse edilmiş veiktidara taşınmıştır.

1980 sonrası hem ticari, hem siyasi olarak palazlananFethullahçılar, RP’den ANAP’tan DYP’ye, DSP’denAKP’ye kadar birçok düzen partisini desteklemiştir.

Gülen Cemaati de AKP’de 12 Eylül’ün Çocuğudur

223

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 24: Yürüyüs 305

“Nasyonal Sosyalizm karşısındahukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğinizher kararda önce kendinize şunu so-runuz: 'Benim yerimde Führer olsanasıl karar verirdi?'” (Nazi yargıla-maları sırasında adalet müşaviri olanHans Frank’ın yargıçlara seslenişi)

İşte faşizmin yargı anlayışı buşekilde oluşturulmuştur. Bunu alıpülkemizdeki mahkemelerle kıyasla-dığımızda hiç de farklı olmadığınıgörebiliyoruz. Özel Yetkili Ağır CezaMahkemeleri’nin hakimlerinin deErdoğan veya bir başka oligarşi tem-silcisinin ağzına bakıp o ne kararverirdi diye düşünmediklerini özel-likle bugün kimse söyleyemez. Ta-mamıyla oligarşinin ihtiyaçlarınagöre şekillendirilen bu mahkemelerindelil tartışması bile yapmaya gerekgörmeden, iktidarın emriyle polissenaryolarını temel alarak kararlarverdiğini artık burjuva basın dahilherkes tartışmaktadır.

Fakat tüm tartışmalara ve çıkansorunlara rağmen bu tür mahkeme-lerden vazgeçmeye hiç de niyetli ol-madıklarını, bu tür mahkemelerinkendileri için bir ihtiyaç, zorunlulukolduğunu da dile getiriyorlar.

Bugün ACM’lerden, son MİT ka-rarıyla, deyim yerindeyse canı yanmışolan AKP buna rağmen bu tür mah-kemelerden vazgeçmek istemiyor.Çünkü her ne kadar kendi içlerindekiit dalaşı nedeniyle kimi zaman bukurumları birbirlerine karşı kullanıyorolsalar da bu tür mahkemelerin esasişlevi oligarşinin kendi içindeki ça-tışmalar değil, halka karşı yüklendiklerimisyondur. Bu, oligarşinin halkı düş-man gören bakışını ve iktidarını kay-betme kaygısının göstergesidir.

İktidarı kaybetme korkusu ve bunedenle mahkemeleri halka karşı enacımasız biçimiyle kullanma geleneğide yeni değildir. Ülkemizde bu ge-lenek cumhuriyetin ilk yıllarındanbu yana uygulana gelmektedir.

İstiklal Mahkemelerinden Günümüze

Cumhuriyetin kurul-duğu ilk yıllarda Kemalistyönetim iktidarı korumakaygısı içinde olduğu dö-nemde İstiklal mahkeme-lerini kurmuş ve iktidarakarşı muhalif olan veyamuhalefet yapma potan-siyeli olan herkesi bumahkemelerden geçirerekhizaya sokmuştur… Dahasonra Kürt halk isyanla-rının patlak verdiği yıl-larda ise Takriri SükunYasası ve yeni dönem İs-tiklal mahkemeleri ile ola-ya müdahale edilmiştir. Bu mahke-meler küçük burjuva diktatörlüğüiçin iktidarını sağlamlaştırmanın araç-ları olmuştur.

İstiklal mahkemeleri 1920 ile1927 arasında kurulan mahkemelerdir.Bu mahkemelerin en önemli özelliğiyargılananların temyiz (itiraz) hak-larının bulunmamasıdır. Mahkeme-lerde yargılananların birçoğu aynıgün- hafta içerisinde tutuklanır, yar-gılanır ve cezaları infaz edilir. Bumahkemelerde delil aramak diye birşey yoktur.

İstiklal mahkemelerinden sonraKürt isyanlarının devam ettiği ko-şullarda daha çok askeri mahkemeleriş görmüş ve yine bunları besleyenözellikle Dersim isyanı dönemindeUmum Müfettişlik Kurumu oluştu-rulmuştur. Dördüncü Umum Müfet-tişlik esas olarak Dersim isyanınakarşı kurulan ve bu isyanı bastırankurumdur ki başında Abdullah Alp-doğan isimli askeri komutanın bu-lunduğu, komutanlık ve valilik yet-kilerine sahip aynı zamanda mahkemekararlarını imzalama yetkisi de bu-lunan bir kişidir. Günümüzde Ola-ğanüstü Hal Valiliği gibi bir işlevi

olan bu kurumun o dönemki uygu-lamaları da hukuk ve adaletin işle-tilmeyip, halkın zorla baskı altınaalınmasına dönük uygulamalardır.

İşte küçük burjuva diktatörlüğübu şekilde kendi iktidarını sağlam-laştırmış ve bu arada da kurduğuoligarşik ittifak ile emperyalizmlegirilen ilişkileri de hızlandırmayabaşlamıştır…

Oligarşik iktidarın 1950 sonra-sındaki iktidarlarının hepsinde de as-lolan baskı ve zor olmuştur. Oligar-şinin emperyalizme bağımlı çarpıkkapitalist yapıyı oturtabilme ve halkıngiderek gelişen hak taleplerine cevapverebilme gücü yoktur. Bu nedenlebir yandan emperyalizmle ilişkilerigeliştirirken diğer yandan da halkıntepkilerini boğacak yapılara her za-man ihtiyaç duymuştur. Bu amaçlayargı alanındaki ilk uygulamalardanbiri Devlet Güvenlik Mahkemeleriolmuştur.

DGM’ler ilk olarak 1973 yılında1961 anayasasına eklenen bir maddeile gündeme gelmiş ancak o dönemyasalaştırılıp uygulamaya sokulama-dan kalmıştır. 1970’lerin sonlarındaönce sıkıyönetim mahkemeleri ku-

İstiklal Mahkemeleri, DGM, ACM ve Sonrası…

Hepsi Adaletsiz ve Halka DüşmanMahkemelerdir, Adaleti Halk Sağlayacaktır!

24

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 25: Yürüyüs 305

rulmuş ve devrimcilere karşı, halkakarşı bu mahkemeler eliyle adaletsiztüm kararlar verilmeye başlanmıştır.Ardından 12 Eylül faşist cuntası dö-neminde yargılamalar askeri mah-kemelere devredilirken yeniden “si-vil” yönetime geçilen 1983 yılındanitibaren ise DGM’ler 1982 anayasa-sıyla yasal bir zemine oturtulmuş veuygulamaya sokulmuştur. Olağanüstüyetkilerle donatılan bu mahkemelerinüç üyesinden biri de askerdir vemahkemeler devlete karşı işlenensuçlar adı altında esas olarak dev-rimcilere karşı kurulan ve devrimci-lerin, düzene muhalif olan kesimlerinyargılandığı kurumlar olmuştur.

Yıllar içinde verdikleri haksız vehukuksuz kararların giderek dahafazla tartışılır olması, devrimcilerinDGM’lerin kapatılması için yıllarayayılan mücadelesi nedeniyle öncemahkemelerdeki asker üyeler çıka-rılarak tepkiler yumuşatılmaya çalı-şılmıştır. Ancak adaletsizliğin her bi-çimiyle sürdüğü bu mahkemelerinsorunu asker üyenin olmasından değilmahkemelerin faşist bir yargılamasisteminin ürünü olmasından kay-naklanıyordu. Verdikleri tüm kararlaradaletsiz ve hukuka hiçbir şekildeuymayan kararlardır. İşkence altındaalınan ifadelerin delil kabul edildiği,zorlama bilgi ve belgelerle insan-ların cezalar aldığı mahkemelerdir.Bu nedenle teşhir olmuş ve artık de-ğiştirilmesi bir zorunluluk haline gel-mişlerdir.

Sonuç olarak, DGM’ler 2004 yı-lında çıkarılan bir yasa ile kaldırıl-mıştır. Ancak bu kez de yerine Özelyetkilerle donatılmış Ağır Ceza Mah-kemeleri kurulmuştur. Çünkü oli-garşinin bu tür kurumlara ihtiyacıvardır. Kendi iktidarını güvence altınaalmak, halkın tepkilerini bastırmak,devrimcilerin susturulmasını sağla-mak için bunlara ihtiyaçları vardır.

İşte son tartışmalarda bu konudaaçıkça yapılan itiraflar:

Başbakan yardımcısı Bekir Boz-dağ, “Özel görevli mahkemeler Tür-kiye'de olmazsa olmaz şeyler değil.Bunları savunan bir yaklaşımı daortaya koymuyoruz. Türkiye'nin ih-

tiyaçları, Türkiye'de terörle 30 yılıaşkındır süren mücadele, organizesuç örgütleri ve başka organize ya-pılar nedeniyle böyle bir mahkemeyeihtiyaç duyulmuş geçmişten beri vebu ihtiyaç varlığını sürdürüyor.”diyor.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek;“Bunlar örgütlü suçlara bakıyor.Türkiye’de yargılanan örgütlerinde önemli bir kısmının 20-30-40yıllık geçmişi var. Bunun tarihini,terminolojisini, çalışma tarzını, yön-temlerini, sanıklarını, haberleşme-sini, olaylara bakış açısını bilen birmahkeme ve savcı ile bilmeyen, işisıfırdan başlayarak bakacak. İhti-saslaşmamış bir mahkeme, o türdavalarda ciddi zorluklarla karşılaşır.Olaya sorumlu, sağlıklı bakan kesim,bunların lüzumuna inanıyor amauygulamadaki bir kısım hususlarsebebiyle itirazları var. O da ka-nundan kaynaklanmıyor, söylediğimsebeplerden kaynaklanıyor.”

Evet, işte bu nedenlerle vazgeçe-miyorlar. Ne zaman ki halkın tümtepkileri son bulur, ne zaman ki dev-rimciler tarih sahnesinden silinir deoligarşinin iktidarı istikrar kazanır ozaman bu mahkemelere duyulacakihtiyaçta ortadan kalkar!

Peki, bu ne zaman olacak? Elbettebizim gibi yeni sömürge bir ülkedeoligarşi açısında hiçbir zaman olma-yacak… Çünkü ne oligarşi sömürüyeve emperyalizmle girdiği ilişkilereson verir ve krizi biter ne de bunakarşı halkın büyüyen tepkileri ve is-yanı… Ve bu nedenle devrimcilerinmücadelesi de hiçbir zaman bitmez,bitirilemez. Dolayısıyla bu tür yetkilimahkemeler de iktidarı sona erenekadar oligarşinin ihtiyaç duyacağımahkemeler olacaktır.

ACM’ler Kimi Neden,Nasıl Yargılıyor, AKP’ninSorunu Nedir?

Özel yetkili ACM’ler, DGM’lerinkaldırılması üzerine onların yerinekonulan ve yasayla da düzenlenenmahkemelerdir. Bu mahkemeler kap-sam olarak DGM’lere göre daha da

genişletilerek düzenin kendi ürettiğisuçlardan dolayı da birçok insanınyargılandığı mahkemeler haline dön-üştürüldü. Ve bu mahkemeler gidereküyelerinin değişikliği ve iktidarınkendi denetimi ve yönlendirmesinide artırmasına paralel olarak artıkhukuk ve yasanın hemen hiç uygu-lanamadığı yerler haline gelmiştir.Öyle ki geçmişin DGM’lerinde dahi“suç” olarak görülmeyen birçok konuburada suç kapsamı içine sokulmuştur.DGM’lerde hukuksuzluk diz boyuolmasına rağmen ACM’ler ona rah-met okutacak boyutta hukuksuz ka-rarların altına imza atmaya başla-mışlardır. Pankart asmak, sloganatmak, Grup Yorum konser biletisatmak, anma yapmak gibi hertürlü demokratik eylem “suç” olarakgörülmüş ve bu nedenle onlarca yılıkcezalar verilmeye başlanmıştır. Dahasıbu “suçlar” için öyle çok fazla delilebelgeye de ihtiyaç duyulmaz olmuştur.Polis fezlekeleri doğru dürüst araş-tırılmaya bile ihtiyaç duyulmadansavcılık iddianamesi haline getirilippolis komplosu, telefon dinlemeleri,ve gizli tanıklar üzerinden de yargı-lamalar yapılmakta ve cezalar kesil-mektedir.

Son dönemde oligarşinin kendiiçindeki hesaplaşmalara da sahneolan ACM’ler esas olarak halk vedevrimcilere karşı kurulan ve halkıdüşman olarak gören mahkemelerdir.Ve yukarıda AKP’li Bozdağ ve CemilÇiçek’in açıklamaları da zaten bunuortaya koymaktadır.

Ama kurulan bu ACM’ler bir güngelip de iktidarın kendisini de vur-maya başladığında sorun oldular. İk-tidarın kendi içindeki çatışması so-nucu ACM’lerin AKP’ye ters yöndebir karar alarak MİT’i yargılamayakalkmaları karşısında AKP hızla ha-rekete geçerek yeni bir yasal düzen-leme yoluna gitmiştir.

Çünkü bir yandan devrimcilerin,halkın muhalefetinin ezilmesi içinACM türü mahkemeler bir zorunlulukiken diğer yandan ise bu tür mahke-melerin bir gün kendilerine karşı dakullanılabiliyor olması yeni düzen-lemeleri de zorunlu hale getirmektedir.

225

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 26: Yürüyüs 305

İşte son çıkarılan MİT’le ilgiliyasa da bunun sonucudur. Oligarşikendi çetelerini işleri bittiğinde har-camakta hiçbir sakınca görmez elbetteama ihtiyacı olduğu süre içinde iseonları korumak ve kollamak için ge-rekli çabayı gösterir… İşkencecilerinimahkemelerde aklamak, yargılan-malarının önüne geçmek, kontrgerillaelemanlarının yargılamalardan muaftutulmasını sağlamak için de gerekliyasal düzenlemeleri yapmış, yasalarınyetmediği yerde ise her türlü hukuk-suzluğu yapmaktan geri durmamıştır.DGM, ACM türü mahkemeler aynızamanda bu işi yapan mahkemelerdurumundadır.

Çünkü Cemil Çiçek'in SusurlukçuKorkut Eken için, "Benim nazarımdaonlar birer kahramandır. Böyle da-vulla zurnayla ifşa edilmesi doğrudeğil, yoksa bir daha devlet için ça-lışacak insanları nerden bulacağız."sözleri bu korumacılığın nedenlerinide açıklar. Oligarşinin katliamlarınıyapacak, devrimcileri katledecek,halkı sindirecek katillere, kontracılaraihtiyacı vardır.

Bugün benzer sözler MİT’çileriçin de sarf edilmektedir.

Başbakan Yardımcısı Bekir Boz-dağ, ''Örgütlerin içine sızmış MİTgörevlileri canı pahasına, şehitliğigöze alarak görev yapıyorlar. Onlarıterörist, terör örgütüyle işbirliği ya-

par göstermek, bunu kim, hangi sa-ikle yapıyorsa yapsın bu ülkeninbirlik, beraberliğine, güvenliğine,bekasına iyilik değil, kötülüklerinen büyüğünü yapıyor.''

Bu kurumu seçkin bir kurum ola-rak da gösteren Bozdağ kurumu nasılkorumaya aldıklarını da açıkça ortayakoyuyor.

Oysa MİT ki, kurulduğu gündenbugüne her türlü komplonun, provo-kasyonun ve katliamın içinde yer al-mış, Türkiye ve Ortadoğu’da bir çokkatliama ve halka karşı harekata ka-tılmış bir kurumdur. Daha kısa süreönce Suriye’de 49 MİT görevlisininyakalandığı haberi yayınlandı… Nearamaktadır bu görevliler Suriye’de?Elbette, emperyalizm adına Suriye’yekarşı gerçekleştirilen operasyonuntezgahlanmasından başka bir görevleriyoktur. Yani MİT emperyalizm veoligarşi adına Ortadoğu halklarınakarşı suç işleme görevini yerine ge-tirmektedir. Bu görev AKP’nin bu-günkü politikalarıyla örtüşen bir gö-revdir. Ve bu görevleri alanları koru-mak için de ihtiyaç duyulan yasaldüzenlemeler hemen yapılmaktadır.

AKP, devrimcilere ve halka karşıkendi kontrgerillasını oluşturdu veMİT için özel olarak çıkardığı yasa-larla da onları korumaktadır. Kendisiiçin çalışan tüm kontra elamanlarınınyargılanması böylece izne bağlan-

maktadır.

Ve bu konuda AKP’nin politikasıda açıktır, kontra elemanlarının yar-gılanmasının önüne geçemezse, yaniACM’leri denetimi altına alamazsa,ACM’leri tek bir yasayla değişti-rebileceklerini de söylemektedirler.Ama aynı zamanda ACM gibi birkuruma ihtiyaç duyduklarını da be-lirtmektedirler.

Bu olayda görüldüğü gibi, oligarşiiçin yasalar kendi hukuksuzluklarına,terörlerine “yasal” kılıf uydurmaktır.

Bu durumda yapacakları en fazlaACM’leri değiştirip yerine başka birisimde ama yine aynı işlevi görecek,halka ve devrimcilere karşı kullanı-lacak bir organ yaratmak olacaktır.

Sonuç olarak oligarşinin kurduğuACM gibi yargı kurumları esas olarakhalka karşı kurulmuş ve halkı vedevrimcileri yargılayan kurumlardır.Buraların adaletle, hukukla bir ilgisiyoktur. Tek dertleri sömürü düze-ninin devamı ve emperyalizmin veoligarşinin ülke ve dünya ölçüsün-deki çıkarlarının güvence altınaalınmasıdır.

Bu nedenledir ki gerçek adaletiancak ve ancak halk sağlayabilir.Halka düşman olan kurumlara karşıda onların besleyip büyüttüğü kontr-gerilla elemanlarına karşı da adaletisağlayacak olan halktır…

Malatya Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde 19Şubat günü Halk Cephesi tarafından “Damında ŞahanGüler Zere” belgeselinin gösterimi yapıldı. Güler Zereve şehitliğinin yıldönümü olan Ulaş Bardakçı nezdindetüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşununyapılmasının ardından Güler Zere’nin hayatını anlatanbir konuşma yapıldı.

Konuşmadan sonra, büyük direnişte şehit düşenFeride Harman’ın babası Asaf Harman, Güler Zere’ninkendilerine yazdığı mektupların bir kısmını okudu. Bel-

gesel gösterimine60 kişi katıldı.

Belgesel, 19Şubat günü deTrakya KültürMerkezi tarafın-dan LüleburgazPetrol-İş ToplantıSalonu’nda gös-terildi. Gösterim,

19 Şubat 1972’de İstanbul Arnavutköy’de yiğitçe çarpı-şarak şehit düşen THKP-C savaşçısı Ulaş Bardakçı nez-dinde tüm devrim şehitleri anısına yapılan bir dakikalıksaygı duruşuyla başladı.

Güler Zere’nin yaşamının anlatıldığı ve “GülerZere’ye Özgürlük” kampanyası sırasında Lüleburgazve Babaeski’de yapılan çalışmalara dair kısa bir konuş-manın ardından belgesel izlendi. Gösterime 15 kişi ka-tıldı.

Af DilemedikYüz Sürmedik Eteklerine

Güler’in ÖzgürlüğünüDirenerek Biz Kazandık

26

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 27: Yürüyüs 305

Sevgili Yürüyüş okurları, geçenhaftaki dersimizde “Silahlı mücadele-yi temel alacağız” deyip bitirmiştik. Buhafta kaldığımız yerden devam edip bukonuyu bitireceğiz.

Silahlı mücadeleye başvuracağız,fakat devletin büyük askeri, örgütsel,politik gücü karşısında güçsüzüz...Devletin ordusu, polis gücü karşısındabizim, bir avuç insanın, görünüşte hiç-bir şansı yoktur. O halde hem savaşmakdurumundayız, hem de baş-langıçta çok küçük bir güç-le savaşmak durumunda-yız... Zaman içinde güçlen-me durumumuz var amadüşmanın gücünü alt edecekbir güce ulaşmamız uzunbir süreç alacaktır.

Bu Durumda Nasıl BirSavaş Yürütmeliyiz?

Güçlü yanlarımızı esas alıp, düş-manın güçsüz yanlarına yüklenerekuzun süreli bir gerilla savaşı verme-liyiz. Gerilla savaşı, küçük bir gücü düş-man karşısında yenilmez bir güç hali-ne getirir. Hatta bu küçük güç zamaniçinde gelişerek düşmanı alt eder. Bu sa-vaşta bizim güçlü yanlarımız: İdeolo-jimizin sağlam ve güçlü olması, inan-cımız, haklılığımız, kararlılığımız,halkın çıkarlarını savunmamız vedevrimci durumun varlığı, yani düş-manla halk arasındaki çelişkilerin de-rinliği ve devrimci savaşla bu çeliş-kilerin daha da derinleşeceği gerçe-ğidir. Düşmanın güçsüz yanları ise bi-zim tam tersimizdir. Yani düşman saf-larındaki insanların inançsız, ne için sa-vaştığını bilmeyen, halktan gelme kişilerolmalarına rağmen halka karşı savaş yü-rüten insanlar olması, devletin halkın ta-leplerini karşılayacak durumda olma-ması, halka baskı ve terörden başka ve-

rebi leceğ ihiçbir şeyinolmamasıdır.Bu durum bi-zim küçük veinisiyatifligruplar ha-linde uzunsüreli bir sa-

vaş vermemizi ve bu savaş içinde hal-kı örgütleyerek, savaşa katarak güç-lenmemizi olanaklı kılarken, düşmanınuzun süreli savaşa dayanamamasını, gi-derek halktan tecrit olmasını ve güç kay-betmesini sağlar. İşte politik amaçlar içingerilla savaşı temelinde yürütülen buuzun süreli savaşa Halk Savaşı denir.Bu savaş stratejisini devrimci müca-deleye ilk uygulayan ve başarıya ulaş-tıran ve dolaysıyla doğruluğunu, Mark-

sist-Leninist bir savaş stratejisi olduğunukanıtlayan MAO'dur..

Mao'nun halk savaşı, Çin'deki şart-lar ve bizdeki şartlar arasında birçokfark vardır:

- Çin'de kırda feodal ilişkilerin ha-kim olması,

- Nüfusun büyük çoğunluğunun, (%80) kırda olması,

- Köylülerin feodallere karşı yaygınolarak silaha sarılması,

- Devrimci durumun daha derin ol-ması,

- 1911'den beri ayaklanmaların ol-ması,

- Komünist Partisi'nin bu ayaklan-malar içinde doğması,

- 1923-1927'de büyük bir ayaklan-mayı yönetmesi ama yenilmesi ve kırıesas alan bir mücadele anlayışına yö-nelirken bile bir gerilla ordusuna sahipolması,

- Kırlarda kızıl siyasi üsler- kurta-rılmış bölgeler- yaratmanın mümkünolması, devrimin bu üslere dayanarakgelişmesi ve savaşı sürdürmesi gibi biz-deki durumdan tamamen farklıdır.

- Bizdeki şartlar gereği, küçük birgüçle savaşa girerek, gerilla savaşıtaktikleri uygulayarak, savaş içinde biryandan halkı kazanacağız, bir yandanda savaşı basitten karmaşığa doğru ge-liştirerek halk ordusunu kuracağız.Halk ordusunu kurana kadar savaşesas olarak öncülerin, yani bizzat dev-rimcilerin savaşı olarak gelişecektir.

- Bizde, şehirlerde de devriminbüyük bir potansiyel gücü vardır. Sa-dece kırlara dayanılarak savaş kazanı-lamaz. Şehir ve kırda silahlı mücade-leyi birlikte ele almak ve bu temelde ge-liştirmek gerekir. Yani kırlardan şe-hirlerin fethi değil, kır-şehir birliğiiçinde savaş... Buna BİRLEŞİK DEV-RİMCİ SAVAŞ diyoruz.

Bu savaşta can alıcı nokta, halkı sa-vaş içinde kazanmaktır. Herşey buna bağlıdır. Halkı ka-zanmanın yolu ise halkınsomut taleplerini dikkate ala-rak yürütülecek olan propa-gandadır. O halde silahlı mü-cadeleyi de propagandanınbir aracı olarak kullanmak

gerekir. - Silahlı mücadelenin politik pro-

pagandanın aracı olarak kullanılması,

- Eylem tarzının, halkın taleplerinidikkate alması,

- Halkı somut eylemler etrafında tar-tıştırarak devrimcilerin haklılığınainandırması,

- Devletin gerçek yüzünü göstere-cek hedeflere vurması,

- Halkın düzene karşı olan mem-nuniyetsizliğini açığa çıkartması.

- Devletin göründüğü gibi güçlü ol-madığını, gücünün yaygara ve gözda-ğına dayalı olduğunu, halka göstermesive suni dengenin kırılmasına hizmetetmesi,

- Halkın silahlı temelde örgütlenirve mücadele ederse devletin yenilebi-leceğini göstermesi işlevlerini yerinegetirecek bir anlayışla ele alınmasıdemektir.

Kısaca silahlı mücadelenin, gerillasavaşının siyasi gerçekleri halkaaçıklamanın aracı olarak uygulan-ması demektir. Bu savaşta her şey hal-kın beynine, ruhuna hitap etmelidir...

Ders:Biz Kimiz?Ne İstiyoruz ?(4)

NASIL BİRSİLAHLI MÜCADELE?

227

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 28: Yürüyüs 305

Devrimciler savaşta da halkakahramanlıklarıyla, direnişle-riyle, şehitlikleriyle, her şey-leriyle örnek olmak ve halkınderin saygısını ve sempatisinikazanmak durumunda olmalı-dırlar... Halk örgütün ciddiye-tini, gücünü, adalet anlayışını,tutarlılığını yaptığı eylemlerdegörür... Kısacası eylem, devri-min mesajını halka taşımaktabir araçtır.

İşte silahlı mücadelenin bumuhtevasıyla ele alınmasınaSİLAHLI PROPAGANDAdiyoruz...

O halde bizim halk savaşımız Si-lahlı Propaganda temelinde gelişenbir halk savaşı olacaktır.

- İşte Silahlı Propaganda’yı temeldiğer politik, ekonomik demokratikmücadele biçimlerini bu temel müca-dele biçimine tabi olarak ele alan savaşstratejisine, POLİTİKLEŞMİŞ AS-KERİ SAVAŞ STRATEJİSİ diyoruz.Ve bu strateji bizim ülkemizde devrimstratejisidir. Meselenin böyle ortaya ko-nulması aynı zamanda öncü savaşınında muhtevasının ortaya konması de-mektir...

Diğer AnlayışlarlaFarklarımız Nedir,Siyasi Ayrılıklar Niye Çıkıyor?

Sosyalist olmayanlar: Mücade-leyi ve devrimi sınıf temelinde ele al-mayanlar. Dolaysıyla Marksisit-Leni-nist olmayanlar, örneğin Kürt milli-yetçileri... Bunların üretim araçlarıüzerindeki özel mülkiyeti kaldırma, sö-mürüye son verme diye bir hedefleriyoktur. Tek amaçları, Kürt halkı üze-rindeki milli baskıya son verilmesidir.Bunu da sınıfsal temelde ele almazlar.Yani Kürt halkı üzerindeki baskının, oli-garşinin ve emperyalizmin eseri oldu-ğunu görmez veya görmek istemezler.Bu nedenle içlerinde savaşanlar sava-şı oligarşi ve emperyalizmle halkarasındaki bir savaş olarak ele almaz-lar. Türk-Kürt savaşı olarak ele alırlar.Bu nedenle halka da saldırmaktan çe-kinmezler. Politik, ideolojik olarak

güçsüz ve kararsızdırlar. Onları sü-rükleyen güçlü bir devrimci hareket, sır-tını dayayabileceği bir sosyalist güçyoksa devrimci değerlerden kolaylık-la vazgeçerler. Her şeylerini belirleyençıkarcılık olur. Ne kadar devrimcilik-ten söz etseler de sonunda milli hak-larımızı versin de kim verirse versin an-layışına gelirler. Bu çerçevede oligar-şi ve emperyalizmle uzlaşmaya açık-tırlar. Bu da devrimciliklerinin lafta daolsa kalmaması demektir. Kürt milli-yetçilerinin geldiği nokta bugün budur...

Reformistler: Bunlar devrimden vesosyalizmden bahsetseler de devrimleve sosyalizmle alakaları yoktur. Dev-letin yıkılarak devrim yapılmasınıesas almazlar. Barışçıl yollarla devle-tin demokratikleşmesini ve bu yolla kit-lelerin örgütlenerek devrime yöneltil-mesini savunurlar. Bu nedenle genel-likle parlamenter yolu ve pasif eylembiçimlerini esas alırlar. Tabi bu yollavarlıklarını sürdürmek için de oligar-şiden icazet almaları zorunludur. Bu ne-denle devrimcilerden ve hatta devrimcisöylemlerden bile uzak dururlar. Silahlımücadeleden oligarşinin terörü artacakdiye büyük korku duyarlar. Silahlımücadeleyi soldan mahkum etmekiçin her yolu denerler. Kitlelerin radi-kal mücadelesinden de korkarlar, bunuengellemeye, kitle eylemlerini pasif sı-nırlar içinde tutmaya çalışırlar... Bu an-lamda oligarşinin ve emperyalizminsoldaki uzantısı gibidirler. Devrimin vedevrimci mücadelenin gelişmesine beşkuruşluk yararları dokunmaz, tam ak-sine zarar verirler...

Sosyalist, devrimci olduğunu id-dia edenler: Bunlar genellikle dog-

matiktirler. Ülkemizin ve dün-yamızın içinde bulunduğu şart-ları somut, gerçekçi olarak tah-lil etmezler. Somut durumauygun bir devrim programlarıve mücadele anlayışları dayoktur. Her şeyleri taklitçidir.Taklitçilik ruhlarına işlemiş-tir...

Kimileri 1917 Rusyası’nıörnek alır, Lenin Rusya'yı nasıltahlil etmişse Türkiye'nin deöyle olduğunu savunur, Leninnasıl bir mücadele vermişseaynısını Türkiye'de de uygula-

maya çalışırlar. Bunlar genellikle Tür-kiye'de bugün sosyalist bir devrim ya-pılması gerektiğini savunarak, imkan-sız bir şeyi gerçekleştirmeye çalışırlar.Bu devrimin de doğal olarak şehirler-de işçi sınıfının ayaklanarak gerçek-leştireceğine inanır ve o yönde hazırlıkve mücadele geliştirmeye çalışırlar...Tabi ne kadar bekleseler de işçi sınıfı birtürlü ayaklanmaz. Bu durumda genel-likle umutsuzluğa düşerler ve sağasavrulurlar. Kitleselleşemezler. Dargruplar olarak kalırlar. Kısmen kitle-selleşenler de zor süreçlerde daralırlarve mücadele edemez duruma düşerler.İdeolojileri gerçekleri yansıtmadığı,hep hayal kırıklıkları yaşadıkları için saf-larında yeni arayışlar eksik olmaz ve sıksık ta bölünmeye uğrarlar...

Kimileri de 1920 Çini’ni örnekalırlar. Mao, Çin'i nasıl tahlil etmişseTürkiye'nin de öyle olduğunu savunurve Mao nasıl mücadele vermişse onutaklit etmeye çalışırlar. Türkiye'yi yarısömürge, yarı feodal bir ülke olarakgördükleri için Milli Demokratik Dev-rim (MDD)'i hedeflerler. Kırları temelalan ve kurtarılmış bölgeler yaratma-yı amaçlayan bir silahlı mücadele yü-rütürler. Gerilla mücadelesini klasik birgerilla savaşı olarak ele alırlar. Tabi bu-nun da Türkiye gerçekleriyle ilgisi ol-madığından ne savaşı geliştirebilirler nede kurtarılmış bölge yaratabilirler. Yıl-larca Dersim gibi dar bir alana kurta-rılmış bölge hayaliyle sıkışıp kalmış-lardır... Tabi bu gerçekleşmeyince bun-larda da hayal kırıklıkları ve bölünmelersık yaşanır... Teorileri uymayan hare-ket tarzlarına zorlanırlar. Nitekim yıl-larca Dersim'de sıkışıp kaldıktan son-

Bu savaşta her şey halkın beynine,ruhuna hitap etmelidir...

Devrimciler savaşta da halkakahramanlıklarıyla, direnişleriyle,şehitlikleriyle, her şeyleriyle örnek

olmak , halkın derin saygısını ve sempatisini kazanmak durumunda olmalıdırlar...

Halk örgütün ciddiyetini, gücünü,adalet anlayışını, tutarlılığını yaptığı

eylemlerde görür...

28

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 29: Yürüyüs 305

ra, kurtarılmış bölge yaratmanın hayalolduğunu görmüşler ve başka şehirle-re de açılarak varlıklarını korumaya ça-lışmışlardır. Bir kısmı da şimdilerde ey-lem çizgisini yeni bir anlayış temelineoturtmaya çalışmaktadır. Silahlı Pro-paganda anlayışına yaklaşmaktadır,ama bütünsel bir anlayıştan ve plandanyoksun bir anlayıştır. MDD'yi hedef-lediklerinden sınıf ittifaklarına yakla-şımları da farklılaşır. Türkiye'de bir mil-li burjuva olduğunu ve onunla ittifakagirmek gerektiğini savunurlar. Oysaböyle bir sınıf yoktur. Ülkemizde bur-juvazi milli özelliğini tamamen kay-betmiştir. Bunlar gerilla savaşı ver-dikleri için diğerlerine göre bize daha

yakındırlar, ama neticede başarıyaulaşmayacak bir savaş anlayışları var-dır ve hedefleri de farklıdır.

Bunlarla görüldüğü gibi, dünyayabakışımız, hedeflerimiz, mücadeleanlayışımız, dolaysıyla örgütlenme-miz farklı olduğu için aynı parti ça-tısı altında örgütlenmemiz mümkündeğildir. Ancak ortak yönümüz en ge-nelde devrim ve demokrasi mücade-lesi içinde olmamızdır. Anti-faşist,anti-emperyalist olmamızdır. Bu ne-denle cephe ya da eylem birlikleriiçinde ortak hareket etmemiz müm-kündür. Bunu hedeflemeliyiz.

Peki neden gerçekleşmiyor sorusu-

na ise kısaca cevap vermek gerekirse;

Kürt milliyetçileri, her şeyi milli-yetçi çıkarlarına alet etmek istiyor,milliyetçi çıkarlarına zarar verecekbizim gibi örgütlerin gelişmesini değil,yok olmasını istiyor.

Reformistler, oligarşiden icazet di-lenmek için devrimden ve devrimci ör-gütlerden uzak duruyor. Oportünistler,çıkarcı, rekabetçi, kararsız, kendine gü-vensiz, bizimle birlik olduklarındayok olacakları tedirginliği içindelerdir.Bu nedenle bizimle birlik olmaktansaKürt milliyetçilerinin bile peşine ta-kılmayı yeğlerler.

(BİTTİ)

Eğitim üzerinde ısrarla duruyoruz.Çünkü insanlarımızı dönüştürme-nin, onları eğitmenin zorluklarınıbiliyoruz.

Basit bir alışkanlıktan vazgeçmekdahi iradi ve kararlı olmayı gerekti-rirken; düzende yaşayan bir insanı-mızın devrimcileşmesinin ne kadaremek isteyen bir süreç olduğu aşi-kardır.

Bu nedenle bu kadar ısrarcıyız.

Peki ısrarımızın ve sabrımızınsınırı nedir?

Çoğu kez "kimseden vazgeç-meyiz" desek de pratikte emek ver-mekten kaçıldığını, yani kaçak gü-reşildiğini görürüz. "Ondan bir şeyolmaz" deriz örneğin. "Niyeti baş-ka" deriz, "anlamıyor" ya da "de-ğişmek istemiyor" deriz.

Tüm bu dediklerimiz gerçek dahiolsa o insanlarımızdan vazgeçmelüksümüz var mı?

Elbette hayır. Çünkü emek ver-mekten vazgeçmek devrim yap-maktan vazgeçmektir. Bu konudada bize düşen kaçak güreşmeyi bı-rakıp insanlarımıza adım attırma-nın, onları eğitip dönüştürmenin yol-larını bulmaktır.İstemek, yoğunlaşmak demektir.

Yoğunlaştığımızda yaratıcılığımız

da gelişe-c e k t i r .B ö y l e c edaha iyi sonuçlar almamız da müm-kün olacaktır.

Öncelikle insanlarımızla ilgile-nirken kolaycılıktan vazgeçeceğiz.Kolaycılıktan vazgeçmek insanlardanvazgeçmekten daha zordur ama dev-rimci olandır.

İnsanlarımızı tanıyacağız. Olum-lu yanlarını ön plana çıkarıp oözelliklerini geliştirerek eğiteceğiz.Bize doğru attığı her küçük adımın de-ğerini bilecek, o adımları büyüteceğiz.

Kolaycılar kendilerini de tanı-mazlar. Nasıl değişip dönüştüklerini,hangi basit zaafları zamanında ne ka-dar zor aştıklarını unuturlar. Sihirli birdeğnek beklerler.

Biz böyle olmayacağız. Kendi ge-lişimimize, insanlarımıza ve onlarınyaşamlarına vakıf olacağız.

İnsanlarımız ne kadar anlatsak daçoğu zaman kendi deneyimleri ile öğ-renme eğilimindedir. Bize inadına ya-pıyor gibi gelebilir. Buna rağmen,"yaşasın, görsün" demeyeceğiz. Birelimiz hep omzunda olacak, yanın-da olduğumuz güvenini hissedecek.Deneyimin yıkıcılığından koruya-cak ama eğiticiliğinden faydalan-

masını sağlayacağız.

Yaşamlarına girmek, mesafelerikaldırmak öncelikli görevimizdir.Bu konularda ısrarcı olmalıyız. Is-rarımızınsa sınırı olmamalı. Düzenidüşünelim örneğin. Her anlarında in-sanlarımızı kuşatmaya çalışıyor.Evinde, işinde vitrinlerle; kitap, der-gi ve gazeteleriyle; ideolojisi, rekla-mı, dizisi, filmi ile, sanat anlayışı ileher an kuşatmayı yoğunlaştırıyor.Tüm bunları yaptıran devrim kor-kusudur. Biz de devrim isteğimizle ıs-rarcı olacak ve verdiğimiz emekler-le devrimci bir halk yaratacağız.

Dayı, "Örgütlemeyen devrimcideğildir." diyor.

Vazgeçmeyecek, örgütleyeceğiz.

Israrcı olacak ama mükemmelli-yetçi olmaktan da kaçınacağız. Yaniinsanlarımızdan gerçekliklerine uy-gun sorumluluklar istemeyi bileceğiz.

En büyük motivasyonumuz bir in-sanımızı YENİ İNSANA bir adımdahi olsa yaklaştırabilmektir.

Bir insan kazanmak zafer kazan-maktır. Bu coşkuyla çalışmalı yara-tıcılığımızı ve emekçiliğimizi ge-liştirmeliyiz.

İnsanlarımıza Emek VermektenVazgeçmek, Devrim

Yapmaktan Vazgeçmektir

Kaçak Güreşerek DeğilDevrimci Doğrularla

Yaşamalıyız

29

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 30: Yürüyüs 305

Maltepe Belediyesi’nde taşeronişçi olarak çalışan bir grup işçi baştasendikalaşma talebi olmak üzerekadrolu işçilerle aynı haklara sahipolmak temelinde direniş başlattı.Maltepe Belediyesi bu haklı talebigörmezden geldi. İşçilerin belediyeönünde direnişlerini sürdürmelerinetahammülsüz davranan belediye za-bıtalarını direnen işçilerin üzerinegönderdi. İşçiler yılmadılar direnmeyedevam ettiler.

“Üç beş kişilik grup” vb diyerekdirenen işçileri küçümsemeye çalışanCHP’li belediye direniş karşısındaiyice sıkışırken işçilere ve direnişeolan düşmanlığını açıklamalarıylada ortaya koydu.

“15 Aralık itibari ile belediyemizetaşeron hizmeti veren firma eleman-larından örgütlü bir grubun (abç)iş akitleri ile ilgili hiçbir sorun ol-mamasına rağmen belediyenin aslikadrolarında çalışanların yıllardırkazanılmış sendikal hakları ile taşeronçalışanlarının da ücret ve sosyalhaklarının eşitlenmesi talebinde bu-lunarak eylem yaptıkları bilginiz da-hilindedir. (...) Maltepe halkına hiz-meti sunarken üç-beş kişilik örgütlügrubun (abç) farklı amaçlara hizmetuğruna huzur, sükun ve çalışma ba-rışını bozmak için ücreti ve sosyalhakları bahane etmelerinin hiçbirhaklılığı yoktur.” (Maltepe BelediyeBaşkanlığı imzalı açıklamadan)

CHP’li belediyenin bu açıklama-larındaki işçi düşmanlığına bakın.Bu açıklamalarındaki örgüt düşman-lığına bakın. Bunlar huzur bozucu-lardır diyor hakkını isteyen işçiye...

İşçiler işbarışını bo-zuyorlar-mış! Hangiiş barışın-dan sözedi-yorsunuz?Ne barışın-dan sözedi-yorsunuz?Sömürü-

nün olduğuyerde barışmı olur? Hakgasbının ol-

duğu yerde barış mı olur? Köleceçalışma koşullarının olduğu yerdebarış mı olur?

CHP’li Maltepe Belediyesi’ninişçilere bir “terörist” demediği kal-mıştır.

AKP’nin polisini de göreve ça-ğırıyor belediye, “Saldırın, işçileritemizleyin” diyor. Sözde sosyal-de-mokrat. Kimilerince sol diye tanım-lanan CHP ve onun belediye başkanı.

“Maltepe halkına hizmet yüküm-lülüğü olan Belediye Yönetimi olarakhak arama eylemi adı altında ısrarısürdürenler hakkında yasaların gereğiMülki Amirlik ve Cumhuriyet Sav-cılığına suç duyurusunda bulunul-muştur. Hak ve hukukun aranmasınoktasında yasal gereklilikleri hiçesayarak kamu düzenini bozmaya yö-nelik eylem sorumlularına gerekliişlemin ilgili makamlarca yerine ge-tirilmesini beklediğimizi basın ve ka-muoyunun bilgisine sunuyoruz.”(Maltepe Belediye Başkanlığı imzalıaçıklamadan)

Kışkırtıcılık, MuhbirlikDüzen PartilerininGenel Karakteridir

Açıklamalarındaki demagojiye,kışkırtıcılığa bakın:

"Belediyenin asli kadrolarındaçalışanların yıllardır kazanılmış sen-dikal hakları ile taşeron çalışanlarınında ücret ve sosyal haklarının eşit-lenmesi talebinde bulunarak eylemyaptıkları" diyor.

Kadrolu işçileri taşeron işçilerekarşı kışkırtıyor belediye. Bakın diyorsizin haklarınızı almak istiyorlar. Si-zinle aynı haklara sahip olmak isti-yorlar. Bu yaklaşım hiçte yabancısıolmadığımız bir yaklaşımdır. ANAP’ı,DYP’si, AKP’siyle düzen partilerininhak arayan, hakkını isteyen emekçileribirbirine kışkırtma siyasetine çokbenzemektedir. İşçi mi direniyordiğer halk kesimlerini işçiye karşıkışkırtıyor "sizin hakkınızı istiyor"diyerek. Memur mu hak talep ediyorbu kez diğer halk kesimlerini memurakarşı kışkırtıyor.

Bunlar “örgütlü bir grup” diyerekmuhbirlik yapıyor. Belediye başkan-lığının “örgüt”ten neyi kasdettiğiaçıktır. Ve gereğini de yapıyor. Cum-huriyet Savcılığı’na suç duyurusuyapıyor. Bakmayın siz onların “işçi”gibi göründüğüne, onlar “örgüt üye-sidir” diyor. Evet, bunları yapanCHP’li belediyedir. Düzen partilerininbirbirlerinden hiçbir farkları olma-dığını hep söylemişizdir. İşte buörnek bunu bir kez daha kanıtlamak-tadır. Benzerlikleri elbette sadecekışkırtıcılıkla sınırlı değildir. Örgüte,örgütlülüğe düşmandırlar. Direnmeye,hak talebine düşmandırlar. İşçiye,emeğe düşmandırlar. Emekçileri, di-renenleri küçümsemekte, aşağıla-makta, hakaret etmekte benzerdirler.Zorbalığa başvurmakta benzerdirler.Demagoji yapmakta, yalan söyle-mekte, aldatmak benzerdirler.

Her söylediğimiz ispatlıdır, bel-gelidir.

CHP’li belediye emeğe saygıdansözediyor. İşçilerin hakkından söze-diyor. Yalan söylüyor. Taşeron sistemidaha fazla sömürü demektir. İşçilerinörgütsüzleştirilmesidir. Kazanılmışhakların gasbıdır. Taşeron sistemi te-kellerin, patronların tercihidir. Ve düzenpartileri de bu sistemin gönüllü uygu-layıcılarıdır. Çünkü düzen partileri te-kellerin, patronların hizmetindedir.

Direnen İşçiye SahipÇıkmayan SendikacılıkBitmiş Bir Sendikacılıktır

Maltepe Belediyesi’nde yaşanan

Düzen Partilerine Bağımlı Olmak Sendikaların Temel Zayıflıklarındandır (1)

Sendikalar Sınıf Örgütüdür, DüzenPartilerinin Arka Bahçesi Değildir

30

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 31: Yürüyüs 305

taşeron işçilerin direnişi ve belediyenin işçilere yöneliksaldırgan yaklaşımı karşısında sendikalarda taraf oldular.Ancak yanlış tarafta oldular. Yetkili ve yetkisiz işçi sen-dikalarının belediyenin işçi düşmanı açıklamasına imzaattılar ve belediyenin tutumuna destek verdiler.

"Belediye çalışanları olarak; eylemin sabırla sonuç-landırılması çabalarına katkı sağlayan örgütlü, yetkilive yetkisiz sendika yetkilileri ve temsilcileri olarak yö-netimin uygulamaya esas almış olduğu karara katıl-dıklarını beyan etmişlerdir." (Maltepe Belediye Başkanlığıimzalı açıklamadan)

Belediye başkanlığı açıklamasında belediyenin buyaklaşımına yetkili ve yetkisiz sendika yöneticilerinin dedestek verdiği söyleniyor. Maltepe Belediyesi’nde yetkilisendika TÜRK-İŞ’e bağlı Belediye-İş sendikasıdır. Yetkisizsendika ise DİSK’e bağlı Genel-İş 2 nolu Şube’dir.

Bu nasıl bir işçi sendikacılığıdır? İşçilerin talepleriningerçekçi olup olmadığı ayrı bir sorundur. İşçilerin sendikalıolup olmadıkları ayrı bir sorundur. Bunlar hiçbir şeyi de-ğiştirmez. Patrona karşı işçisinden yana olmayan, patrondanyana olan, işçisini suçlayan bir sendikacılık bitmiştir. Budüzen sendikacılığından başka bir şey değildir. İşçisininhakkını, çıkarını değil belediyenin çıkarlarını korumaktadır.Sendika sendika olmaktan çıkmıştır.

Böyle bir sendika, kendi üyesinin haklarını koru-yabilir mi? Böylesi bir sendika işçileri örgütleyebilirmi? Böyle bir sendika ne için direnebilir? Direnmez,tersine direnenlere "terörist" damgasını vurur, "örgütelemanları" der, belediyenin yaptığı gibi işçiyi ihbareder, işten attırır. Bunlar yapmadıkları şeyler değildir.

Maltepe Belediyesi’nde yaşananlar, DİSK’in 14.Genel Kurulu’nda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçda-roğlu’nun devrimci işçiler ve direnişteki taşeron işçilertarafından protesto edilmesi sendikalarla düzen partilerininilişkisinin nasıl olması ya da olmaması gerektiğini birkez daha tartışmaya açmıştır.

Bu KürsülerdeDüzen Partileri Değilİşçiler Konuşmalıdır!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun DİSK14. Genel Kurulu’nda protesto edilmesi, Devrimci İşçiHareketi adına bir delegenin kongrede yaptığı konuşma

DİSK Kongresi’ne sayılı günler kaldı. Kongreler sen-dikaların geçmiş ve bugünlerini değerlendirip, gelecekpolitikalarını ve mücadele hatlarını belirledikleri günlerdir.Geçmişte yaratılan değerleri sahiplenmenin, direnişleribüyütüp saldırıları püskürtmenin ve kazanımlara yenihalkalar eklemenin yol ve yöntemlerinin tartışıldığıyerlerdir. Bu nedenle de çok önemlidir. İşçi sınıfına yönelikemperyalizmin son yıllardaki saldırıları göz önünde bu-lundurulduğunda bu kongrenin önemi daha da artmaktadır.

Böylesine önemli olan 14. Kongresini DİSK, ku-ruluşunun 45. yıldönümünde gerçekleştirecek.

Türk-İş işçi sınıfının sömürüye karşı mücadelesiniengelleyip denetim altına almak amacıyla bizzat ABDtarafından 7 Nisan 1952'de kurdurulmuştur. Hepimizbiliyoruz ve gördük ki; Türk-İş'in kuruluş amacı,kurulduğu günden itibaren faaliyetleri ve ABD empery-alizmiyle girdiği ilişkiler sonucu katıksız bir Amerikancısendikadır. İşte, 13 Şubat 1967’de DİSK'in kuruluşuişçi sınıfının haklarının oligarşi ve emperyalizme peşkeşçekilmesine, sömürü politikalarına karşı boyun eğişe,Amerikancı sarı sendikacılığa karşı dur demekti.

DİSK’i DİSK yapan ilkeleri hatırlamakta, hatırlatmaktafayda var. Çünkü DİSK bu ilkelere sarıldığı oranda işçisınıfını kucaklamış, direnişler, gelenekler yaratmış,hakları korumuş, işçi sınıfı mücadelesini daha ileriyetaşımıştır. DİSK ilkelerinden uzaklaştığında ise işçisınıfından uzaklaşmış, Türk-İş’leşmiş olacaktır.

DİSK, programında nihai amaç olarak sömürünün or-tadan kaldırılmasını belirlemiştir. Bu nihai amaca ulaşılanakadar da işçi sınıfının ücretlerinin insan onuruna yakışırbir düzeyde arttırılması yaşam koşullarının düzeltilmesive geliştirilmesi yani sömürünün sınırlandırılması mü-cadelesi de DİSK'in kuruluş amacı olmuştur.

Bunlar DİSK’i DİSK yapan temellerdir.

DİSK kuruluşunu izleyen günlerde sendikal anlayışınısınıf ve kitle sendikacılığı olarak net bir şekilde ifadeetmiştir. DİSK'i DİSK yapan ve diğer tüm ilkelerin dekaynağı olan temel ilke, sömürüyü ortadan kaldırma vesömürüyü sınırlandırma mücadelesinin bir bütün olduğudur.Sömürünün ortadan kaldırılması işçi sınıfının diğer emekçi-lerle birlikte siyasal iktidar olmasından geçer. Bu nedenlebütün emekçiler politikada söz ve karar sahibi olmalıdır.

DİSK, içinde bulunduğumuz sömürü düzeninin sorum-lusu olan yerli ve yabancı tekelci sermayeye karşıdır.Emperyalizm ve kapitalizme karşı mücadele verir. Çünkü,bağımsızlığın en kararlı savunucularından biri, işçisınıfıdır. DİSK bu temel ilkelerin yaşama geçirilmesiningüçlü bir örgütlenme ile olanaklı olduğundan hareketleörgütsel ilkelerinin temeline de tabanın söz ve kararsahibi olması ilkesini koymuştur.

Bu ilkelerden hareketle kurulan DİSK’in ilk kurul-duğunda 30 bin üyesi vardı ancak üç yılda patronlarınkorkulu rüyası oldu. Tüm eksikliklerine rağmen DİSK il-

DİSK’in 14. Kongre’sine Giderken!

Eminönü Belediyesi direnişinden, Yıl:1995

26 Şubat2012

31

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 32: Yürüyüs 305

çeşitli tepkilerle karşılaştı.

Kimileri görmezden geldiler. Pekçokları ise olayıişten atılan işçilerin basit bir “protestosu” olarak yan-sıtmaya çalıştılar. Oysa olay çok daha köklü bir sorununsonucudur. Üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.

Sendikalar sınıf örgütüyse dahası bu misyonunuyerine getirecekse düzen partileriyle ilişkisi doğru ta-nımlanmalıdır. Daha açık ifadeyle sendikalar; düzenpartilerden bağımsız olmalıdır.

O halde sendikalarla düzen partilerinin özellikle deDİSK ve CHP’nin ilişkisi pekçok noktada sorgulan-malıdır.

Örneğin, her genel kurulda düzen partilerinin tem-silcilerini davet etmek, o kürsülerde onları saatlercekonuşturtmak adet olmuştur. Adeta seçim meydanın-daymışçasına o kürsülerden konuşurlar düzen partilerinintemsilcileri. Parlementolarında çektikleri nutukları çe-kerler o kürsüden. Kambersiz düğün olmaz misali on-larsız da sendika genel kurulları olmaz.

Neden? Olmazsa Olmazlar mıdır? Delege olmayan, sendika başkanı vb. olmayan

örneğin bir işçi aynı şekilde konuşabilir mi okürsüde? HAYIR! KONUŞTURULMAZLAR!

Düzen partilerini genel kurullara davet eden, kürsülerionların hizmetine sunan anlayış sıradan bir işçiye ko-nuşma hakkını tanımaz.

Sorun sendika genel kurullarının düzen partilerininat oynattığı yerler haline gelmesi, genel kurullarakimin nasıl baktığı sorunudur. Yıllar önce yazdıklarımızbugüne de ışık tutmaktadır:

“4 Eylül'de DİSK Genel Merkezi'nde yapılan birtoplantıda ÖDP'li Mete Sönmez, Aynur Karaaslan'a"İşçiyle kongre mi olur, bunlar nasıl şube başkanı?Kongre delegeyle yapılır değil mi?" diye sorarken;Çetin Uygur sinirli bir halde "İşçiyle kongre yapıldığınerede görülmüştür, siyasi propaganda yapıyorsunuz"diyordu. MGK sendikacılarının kuyruğundan ayrılmayanbir diğeri, EMEP’li Aşur Kurgen ise, işyerlerinde GenelKurul'a ilişkin işçilerle yapılan toplantılardan duyduğurahatsızlığı "Birileri işyerlerinde toplantı yapıyor.DİSK'i rencide ediyor. Siyasi çalışma yapılıyor" diyerekdile getiriyordu. (…) Genel Kurul'da seçilecek olan iş-çilerin temsilcileridir. Oy kullanacak delegeler de işçileritemsilen oy kullanmaktadır. Orada tartışılan, tartışılmasıgereken doğrudan işçiyi ilgilendirmektedir. Onun adınakararlar alınmaktadır. Dolayısıyla işçilerin kendi genelkurullarını izlemesi, tepkilerini, düşüncelerini dile ge-tirmesi en tabii hakkıdır. Ama sendika ağaları onyıllardırşu veya bu yolla öyle bir statü oluşturmuşlar ki vekillerinoy kullandığı salonlara asli unsurun yani işçilerin alın-maması olağan, yönetimin meşru bir hakkı gibi görülürolmuştur. Ama işin daha da vahim yanı bu durumunsol, muhalif kesimler tarafından da adeta kanıksanır

kelerini uyguladıkça işçi sınıfı DİSK etrafında birleşiyordu.

DİSK'in kurulması, başlangıçta sınırlı sayıda bir üyeyesahip olmasına rağmen, işçi sınıfının bilinç ve örgütlen-mesinde bir sıçrama yaratmıştır. Bu sıçrama mücadeleyede yansımakta gecikmemiş, yeni ve daha kararlı işçi di-renişleri ortaya çıkmıştır. Bu direnişlerin doruğu, ülkemizdevrim mücadelesi üzerinde de önemli etkilerde bulunmuş,devrimci politikanın doğruluğunun ve haklılığının kitlelercekabul görmesinde önemli etkilerde bulunmuş 1970'teki15-16 Haziran direnişidir. 15-16 Haziran direnişindeDİSK'in toplam üye sayısı 35 bindir. Ama sadece İstan-bul'da yüz binler harekete geçmiştir.

Aynı DİSK 12 Eylül 1980’e gelindiğinde 500 binüyeye sahipti. Yani ilk kurulduğunun 15 katına. İlkelerindefaşizme karşı mücadele olan DİSK, 12 Eylül faşizminekarşı hiçbir direniş tavrı göstermemiş, DİSK yöneticileri12 Eylül’de teslim olma kuyruğuna girmiş, mahkemekürsülerinde DİSK ve işçi sınıfının mücadelesi savunul-mamış, işçiler adeta faşizme terkedilmiştir. Bunu yapanDİSK’in başındaki reformist, uzlaşıcı sendika yöneticileridir.

‘70 ve ‘80’li yıllardaki bu iki gerçek bize sayınınazlığının çokluğunun önemli olmadığını önemli olanınhaklılık, meşruluk temelinde militanca mücadele etmekolduğunu, işçi sınıfına doğru önderlik etmek olduğunugöstermektedir.

Ve bir gerçek daha vardır ki, DİSK’in kurulduğundanbugüne kadar ki gidişatının olumlu değil olumsuz olduğugerçeğidir. TÜRK-İŞ’e alternatif olarak kurulan DİSK“çağdaş sendikacılık” anlayışıyla birlikte giderek TÜRK-İŞ’e benzeyen bir DİSK olmuştur. Bugün gerek DİSK'eegemen olan "çağdaş sendikacılık" anlayışı, gerek TÜRK-İŞ'e ve diğer sendikalara egemen olan işbirlikçi-gerici-devletçi sarı sendikacılık, işçi sınıfının mücadelesiönündeki asıl engel konumundadır.

Bu gerçekler kabul edilmeden, görülmeden; DİSK’ingeçmişteki olumluluklarına saplanıp kalınarak, onlarlaavunarak bir yere varılamaz.

Bizim sorunumuz, DİSK’in programında, tüzüğündeyazılı ilkelere ne kadar uyup uymadığıdır. DİSK’in adınalayık olup olmadığıdır. Geçmiş direnişleri büyütecek birpratiğe sahip olup olmadığıdır. İşçi sınıfı mücadelesiiçinde sendikal mücadelenin bir mevzisi olan DİSK’inmisyonunu yerine getirip getirmediğidir.

Ne yazık ki bu noktada DİSK olması gerekeninoldukça gerisinde ve taşıdığı uzlaşıcı, reformist, siviltoplumcu sendikacılık anlayışıyla belirttiğimiz gibi işçisınıfı mücadelesinin önünde bir engel durumundadır.

Bu engelin tek çözümü sınıf ve kitle sendikacılığıdır,başka bir ifadeyle devrimci sendikacılıktır.

(DİSK 14. GENEL KURULUNA GİDERKENGÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ DEVRİMCİ İŞÇİ

HAREKETİ Broşüründen alınmıştır)

332

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 33: Yürüyüs 305

hale gelmiş olmasıdır. Bu ülkede yıl-lardır konfederasyon genel kurullarıyapılmaktadır. Türk-İş, Hak-İş ya daDİSK, hangisinin genel kuruluna ba-karsak bakalım bu sendikaların üyesiolan yüz binlerce işçinin genel kurul-lara adeta ilgisiz kaldığını görürüz.Büyük bölümü genel kurullarda neolup bittiğini, yeni yöneticilerinin kim-ler olduğunu ancak gazeteden ya datelevizyondan öğrenir. Elbette bu du-

rum kendiliğinden oluşmamıştır. Düzensendikacıları zaten işçinin genel ku-rullarla ilgilenmesini istemezler. İl-gilenmelerini engellemek için de el-lerinden ne geliyorsa yaparlar. Çünküonların oluşturdukları sendika ağalığısistemi içinde kongreler sadece hukukiolarak yerine getirilmesi gereken birformaliteye dönüşmüştür.” (27.09.1997- Halk İçin KURTULUŞ sayı 48,“DİSK Genel Kurulu’nda İşçiler Kay-

betmemiştir Genel Kurulları Devrim-cileştirelim” başlıklı yazıdan)

Sendikalar düzen partileriyle iliş-kilerinden genel kurulları ele alışına,ideolojisinden programına tepedentırnağa yeniden gözden geçirilmelive yerli yerine oturtularak gerçeksınıf örgütü kimliğini kazanmalıdır.

(Devam Edecek)

Gemlik’te dergi tanıtımı için mahalleleri geziyorduk.Bu gezdiğimiz mahallelerden birinde ise bir tutsağımızınailesi oturuyordu. Yoldaşımız tutsak düştükten sonradefalarca gidip görüşmeye çalıştık, ancak özellikle babakesinlikle görüşmek istemiyordu. Ana ise kızıyor vehakkımızda olumsuz şeyler konuşuyordu. Ancak bizyine de nerede görürsek görelim konuşmaya çalışır,selam verirdik.

Dergiye çıktığımızda anayı kapının önünde otururkengörürdük. O kayıtsız kalsa da, selam verir halini sorardık.Böyle haftalar geçti. Artık, dergi satışı için ısrarla o so-kaktan geçerken bir arkadaşımız mutlaka kapılarınıçalar, selam verirdi. Bir gün bu ısrarımızın sonucunualdık. Ana bizimle konuştu. Biraz dert yandı, ısrarla

gelip gitmemizi merak etti. Biz de sa-bırla dinleyip, mücadelemizin haklı-lığını anlattık. Oğlunun devrimci ol-masından gurur duyması gerektiğinianlattık. Daha sonra hapishane sorunları

için neler yapıldığını, neler yapılması gerektiğini anlattık.Ana “Benim okur yazarlığım yok, bir başıma ne yapayım”dedi. Bizler de yalnız olmadığını anlattık ve TAYAD’lıAileler’den örnekler verdik.

Daha sonraları bayramlarda ve anmalarda daha sıkgitmeye başladık. Bizi kapıdan çeviren ana, artık içeridavet ediyor ve bağrına basıyordu. Hatta, bir gün tutsakyoldaşımızın haftalık telefon görüşünde eve gittik.Babası da evdeydi. Hatta kızdı bize. Bir daha eve gel-mememizi söyledi. O sıra Ana bizi sahiplendi. “Onlaroğlumun yoldaşları” dedi. “Tabi gelecekler.” Tutsakyoldaşımızla telefonla konuşurken yoldaşımızın mutlu-luğunu ve ananın sahiplenişini gördük. Israrlı çabamızınilişkimizi nasıl geliştirdiğini gördük. Baba’yı da kaza-nacağız bir gün!

Ailelerimizi ve HalkımızıKazanacağız!

“DİSK yeniden açıldıktan sonrayorgun düşmüş, zayıflamış, bocala-mış, savrulmuştu. Hatta içinden“emek-sermaye çatışması artık bit-miştir” diyebilen yöneticiler bileçıkmıştı. Son DİSK Genel Kuru-lu’nda genel başkanlığa seçilen ErolEkici’nin konuşması, örgütün yenidenyüzünü emeğe, akla ve bağımsızlığadöndüreceğinin ipuçlarını verdi.

Emek-sermaye çelişkisini ve sö-mürüyü göz ardı eden tezle sendi-kalara yüklenen işlevsizliğin bellibir süre etkili olduğunu vurgulayanErol Ekici, DİSK’in yeni yolununhangi yönde olacağını kesin bir dillesomutlaştırdı:

“Sivil toplum ya da sivil toplum-culuk, ilgili örgütün demokratik vekitle örgütü niteliğini bir kenara bı-rakmakta, örgütlerin sınıfsal niteliğive emek-sermaye ilişkilerindeki yerive işlevi göz ardı edilmektedir. Ör-gütlerin emek-sermaye çelişkisi bağ-lamında niteliği göz ardı edilince,ortaya işlevleri aynılaşmış-benzeşmişörgütler çıkmaktadır. İşlevleri aynı-laştırılan, birbirine benzeyen örgüt-lerin düzenin değiştirilmesi, düzenindönüştürülmesi iddiaları gündemdendüşecek, bütün örgütler düzenin ye-deği olacaklardır. DİSK, sivil top-lumculuk kavramlarını elinin tersiyleitmiştir.”

Erol Ekici, DİSK’te Kürtler ko-nusunda var olmayı sürdüren kafa

karışıklığını da büyük ölçüdegiderdi. “Kürtlerle hep birlikteeşit koşullarda ve kardeşçeçözeceğiz” dedikten sonra ol-

ması gereken çizgiyi koydu: “Kürtsorununun çözümünün emperyalgüçlere mesafeli durularak, feodalbağların çözüldüğü, ezilen-ezen ay-rımının yapıldığı, sınıf-emek müca-delesi içinde mümkün olacağı ger-çeğini baştan kabul etmeliyiz. Kürtsorununun çözümsüzlüğü devam et-tikçe milliyetçi saflaşmalar yüksel-mektedir. Kürt sorununda açılımdanbir yıl sonra Kürt siyasi hareketininimhası noktasına gelindi. Çünkü,her iki projenin sahibi de ABD’dir.Kürt sorunu, ancak emperyal proje-lerden uzak durularak ve kendi yurt-taşlarımızın mutluluğu esas alınarakdaha kolay çözülebilir.” (Cumhuriyet,20 Şubat 2012, Işık Kansu)

Basından DİSK Ayağa Kalkıyor

26 Şubat2012

33

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 34: Yürüyüs 305

DİSK 14. Genel Kurulu geride ka-lırken, akıllarda kalan şeylerden biri-si de genel kurulun başında, zaman za-man salonda konuşmalar sırasında vegenel kurulun sonunda atılan slogan-lardı.

"İNADINA SENDİKAİNADINA DİSK!"

Kongrenin sonlarına doğru atılan“Dünya Yerinden Oynar, İşçiler Bir-lik Olsa” gibi sloganlar da DİSK kon-gresinde duyulan sloganlardandı..

Slogan Nedir? “Bir grup, örgüt veya kurumun

amaç ve araçlarını genel olarak ta-nımlayan bir deyiş veya sözcük toplu-luğuna verilen isimdir.” Bir başkaifadeyle de slogan “Kısa ve çarpıcı pro-paganda sözü” olarak tanımlanabilir.

Halkın örgütlü olan her kesimininderdini, düşüncesini, talebini ve bu ta-lebin gerçekleşmesi için ne yapacağı-nı bu sloganlardan çıkarmak müm-kündür. Bu kadar kısa ifade edilen slo-ganlar bu kadar uzun sorulara cevapverebilir mi diye düşünülebilir. Evet,verebilir! Şu ve ya bu cümlelerle dilegetirilen sloganlar, düşüncelerin enözet halidir.

Slogan, dilimizdir. Dilimiz ise dü-şüncelerimizdir.

Bir slogan nedir ki diye basitçe elealmıyoruz meseleyi. Çünkü bir slogandüşüncelerimizin toparlanıp en yalınhaliyle ifade ediliş biçimidir. O nedenlesloganın eleştirisi esas olarak düşün-ce yanlışlığının, mücadeleye bakışıneleştirisidir. “İnadına Sendika İnadınaDİSK” sloganı bu nedenle yanlıştır.

Çünkü; mücadele bir inat mesele-si değildir. İnat, sebepsiz gösterilenve çoğu kez gururdan kaynakla-nan bir ketumluktur. İşçilerin örgütlüolmak istemeleri, sendikaların ortayaçıkışı, mücadelenin sendikal alanda ve-rilişi bir inat meselesine indirgenecekkadar yüzeysel değildir.

Sorun inat değil, ihtiyaç meselesi-dir! Sendikalar, konfederasyonlar nezaman, kim için kurulmuştur ve nedenörgütlülük sürdürülmek istenmektedir? İşçiler tarih boyunca ürettiklerinin

karşısında karnını bile doyuramamışlardıryani üretimden aldıkları pay hiçbir dö-

nem onları ne ekonomik ne de sosyal ha-yatta ayakta tutmaya yetmemiştir.

Üretim araçlarını kullanan işçidir,hatta üretim araçlarını kendileri yaparama ona sahip değildir. Ve hep ezilendurumundadır. Karşısındaki güç, yanipatronlarsa ortaya çıkan üretimdenasıl payı alıp işçinin sırtından zengin-leşendir. Bu durumdayken mücadele-yi ilk başlatan işçilerin oluşturdukla-rı ilk örgütlenmelerdir sendikalar. Yaniezen sermaye sahiplerinin karşısındaezilen işçi sınıfının kendi yarattıklarıörgütlenmeleridir. Sendikalar işçi sı-nıfının ezenlere karşı mücadele örgü-tüdür. Bu durumda DİSK’in genelkurulunda atılan “İnadına Sendika,İnadına DİSK” sloganı mücadeleyiyüzeyselleştiren, önemsizleştiren, mü-cadelenin sınıfsal niteliğini gizleyen biryan taşımaktadır. Mücadenin bir inatdeğil, bir ihtiyaç ve zorunluluk oldu-ğunu vurgulamaktan uzaktır.

Düşüncelerimizde de, mücadele an-layışımızda da, mücadele hattımızınözetlendiği sloganlarımızda da net ol-malıyız, muğlak ifadeler kullanmama-lıyız. Ancak bu öncelikle mücadeleçizgsinde net olmakla doğrudan ilgilidir.

Reformizm, devrim solu içindedüzene en yakın yerde durmaktadır.Doğal olarak da düzen (burjuva) ideo-lojisinden en çok etkilenendir. İşçiiçin en tehlikeli anlayış reformist an-layıştır. Mücadeleyi en çok belirsiz-leştiren, yumuşatan, sınıfsal özünügizleyip, işçiyi, sınıfının düşmanlarıylamücadeleye yönelteceğine, onunlakolkola takan anlayıştır. Bu yanıyla dü-zene hizmet eder. DİSK’in bünyesinesızan da bu anlayıştır.

Taşıdığı pankartından, attığı slo-ganına, kullandığı resim ve görselmalzemeye kadar pek çok şeye yansırbu anlayış ve sınıfsallıktan uzaklık.

Oysa işçi sınıfı tarihinde görürüz ki,bu mücadele hiç de kolay verilmemiştirve dümdüz bir yol da izlememiştir. İş-çinin bugün hak olarak kullandığı veelinden alınmak istenen ne kadar ka-zanımı varsa uzun, zor ve kanlı mü-cadeleler sonucu kazanılmıştır

Sendikal mücadeleyi sırf ekonomikbir mücadele olarak düşünsek bile (kideğildir) işçinin yaşadığı sorunları;çocuklarının kursağına bir şey koya-mamasını, ev kirasını veremeyişini, eve

giderken bile sıkıntı duyuşunu, ayağınaayakkabı alamayışını, borçlarını öde-yemeyişini, yaşadığı öfkeyi bu slo-ganlarla mı anlatacağız, sınıf düş-manlarmızı böyle mi teşhir edeceğiz,taleplerimizi böyle mi isteyeceğiz?Hele hele atılan sloganlarda kararlı-lıktan öte bir sululuk, bir hoplama zıp-lama hali bu anlayışın çivisinin çıktı-ğının ifadesidir.

Hoplama zıplama kültürsüzlüğünüsola yerleştiren reformizmdir. Medyadaeylemlerinin yer bulması adına soyu-nup dökünen de reformizm olmuştur.Taleplerindeki haklılıkla, yarattığı et-kiyle, örgütlediği güçle değil soyun-masıyla gündem olmayı başarmış(!) vemedya maymunu olmuştur. Sol hane-ye de utanç diye kazınmıştır.

Burjuvazinin her yönden ve herşekliyle saldırdığı ( ki bunlar genel ku-rulda da hemen her konuşan tarafındansaatlerce anlatıldı) bir ortamda, halkakarşı her yönüyle açılan bir savaşa kar-şı mücadelenin değil de “barışın” esasalınması işçinin boynunu hızar ma-kinesine vermekten başka bir şey de-ğildir. Bu durumda yerden yere vur-duğumuz TÜRK-İŞ’ten farkımızı na-sıl ortaya koyacağız?

Bu anlayıştan çıkılmalıdır. Talep-lerimiz haklılık, meşruluk ve mücadeleüzerine kurulmalı, dilimizde de, slo-ganlarımızda da ifadesini böyle bul-malıdır. “İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KA-ZANACAĞIZ” sloganı o nedenleburjuvazinin karşısında haklılığı vemeşruluğu temel almış ve mücadeleylekazanılacağını göstermiş bir slogandır.Hemen her kesim tarafından benim-senmesi ve tüm halka mal olması da bunedenledir.

Yöresi, dili, siyasi eğilimi, işi neolursa olsun burjuvazinin karşısındatüm halkı birleştiren ve ezilenlerinhaklılığını anlatan ve mücadeleylekazanılacağını vurgulayan, sınıfsal te-melli bir slogandır HAKLIYIZ KA-ZANACAĞIZ… Ezilen sınıfın slo-ganıdır! Sınıfsal bakmalı, sınıfsal dü-şünmeli ve sınıfsal konuşmalıyız. Sı-nıf düşmanlarımızla ve onun çeşitli bi-çimlerdeki yansımalarıyla aramızadüşüncede ve dilde çekeceğimiz kalınçizgiler bize mutlaka kazandıracaktır.Kazanç, işçi sınıfınındır, kazanç tümhalkındır.

"Dil, düşüncenin aynasıdır!" DİLİMİZ, SINIFSAL OLMALIDIR

Devrimci İşçiHareketi

34

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 35: Yürüyüs 305

Ülkemizde Gençlik

İşbirlikçi AKP iktidarı, eğitimi ken-dine uygun bir şekilde düzenlemeye yeni yaptığı deği-şikliklerle devam ediyor. Bu değişikliklerin hiçbiri öğrencigençliğin yararına olmadı hiçbir zaman. Son uygulama-da bunu gösteriyor. AB’ye uyum süreci adı altında söz-de yükseköğrenimde kaliteyi artırmak, Avrupa üniversi-teleriyle uyumu sağlamak amacıyla Kocaeli Üniversite-si’nde ders geçme notu 65’e yükseltildi. Ayrıca bütünle-me sınavları kaldırılarak öğrencilerin derslerini geçme ola-nakları ellerinden alındı. Değişiklik Kocaeli Üniversite-si dışında birçok üniversite ve fakültede kademe kademeuygulamaya konuluyor. Kocaeli Üniversitesi’nin öğren-cileri, “Bizde ne çan eğrisi, ne yaz okulu ne de bütünle-me sistemlerinin hiçbirisi yok. Bu sistem bize hiçbir şeygetirmediği gibi bizden çok şey götürdü. Ayrıca arka-daşlarımızdan okulu bırakanlar oldu...” dediler.

Eğitim sistemindeki çarpıklık ve eğitim sisteminin ti-carileştirilmesi AKP iktidarı ile en yüksek seviyeye ulaş-mıştır. Eğitimdeki kaliteyi artırmadan, eğitim sistemini te-melden değiştirmeden not sisteminde değişiklik yapmakgeçici bir çözümdür. Ayrıca, yeni not sistemi ile öğrencileryeni zorluklarla karşılaşacaklar. Bu not sistemiyle okulunuuzatan, mağdur durumda birçok öğrenci olacaktır. Oku-lunu uzatan öğrenciler tekrar tekrar harç yatırmak duru-munda kalacaktır. Bunun sonucunda harç paraları katla-nacak, üniversite okumak zorlaşacaktır.

Soruyoruz, bu ülkede sınavlarını geçemediği için in-tihar eden kaç genç var? Psikolojik sorunlar yaşayan, ev-

den kaçan, okulu bırakan kaç genç var? Sınav sistemi, notsistemi gençlerin boşluğa düşmesine, hayattan ümidini kes-mesine neden olmaktadır. Ama bu iktidarın ve sorumlu-ların umurunda değildir. Egemenler eğitim sisteminde ya-şanan sorunlar ile ilgilenmezler. Çünkü sorunu yaratan on-ların sadece kar üzerine kurulu düzenleridir. Açıkça de-mektedirler ki, “kafanızı dersten kaldırmayın, başkahiçbir şeyle ilgilenmeyin, ülkenin sorunlarına kafa yor-mayın.” “Avrupa ülkelerindeki üniversitelerle uyumu sağ-lamak” amacıyla yaptıkları bu değişiklikler, emperyaliz-me yedeklenmenin, onun uşağı olmanın kılıfıdır. Öğren-cileri yaşanan adaletsizliklerden, gerçeklerden uzak tut-manın bir yoludur. Gençliği de tek tipleşmeden, yozlaş-madan kurtarıp, devrim mücadelesine katacak olan dev-rimci gençliğin gerçekleri ulaştırma azmi olacaktır. Dü-zen tarafından eğitim hakkı elinden alınan gençlik alter-natifsiz değildir.

Peki Bize Düşen Görev Nedir? Biz haksızlıklara başkaldırmalıyız. Kazanılmış hak-

larımızın elimizden alınmasına izin vermemeliyiz. ÖR-GÜTLENMEK; HAKSIZLIKLARA BAŞKALDIR-MAKTIR. Örgütlenerek, daha çok öğrenciye ulaşarak hak-sızlıkları sabırla anlatmalıyız. Ancak bu şekilde düzeningençliği etkisi altına almasını engelleriz.

GençliğinGündeminden

Emperyalist Çıkarlara GöreEğitim Sistemi Belirlenemez!

29 Şubat – 6 Mart 2-6 Mart 1996: Liseli Dev-Genç’liler Kocaeli Tüpraş

50. Yıl Lisesi’nde idare baskısını, sivil faşistlerin ve ida-re tarafından 4 arkadaşlarının dövülmesini protesto etti-ler. Protestoda 7 öğrenci gözaltına alındı ve daha sonra okul-da işgal gerçekleştirildi.

4-5 Mart 1992: Kırşehir’de Gazi Üniversitesi’nebağlı Eğitim ve Meslek Yüksek Okulu’nda yemek zam-larına karşı TÖDEF’li (Türkiye Öğrenci Dernekleri Fe-derasyonu) öğrenciler boykot yaptılar ve zamlara karşıokulda alternatif yemekler verdiler.

5 Mart 1996: Liseli Dev-Genç’liler Aydın/Söke YavuzSelim Lisesi’nin duvarına “Sivas Şehitleri Ölümsüzdür”,“Paralı Eğitim Değil Halk İçin Eğitim İstiyoruz Liseli Dev-Genç” yazılı pankartlar astılar. Aynı zamanda lise duvarınada “Liseli Dev-Genç” yazılamaları yaptılar.

gençliğin tarihindenBolu Anadolu Lisesi'nde aralarında öğretmenlerin

de bulunduğu 12 kişide verem hastalığına rastlandı.Bolu Valisi İbrahim Özçimen, Bolu Anadolu Li-

sesi'nde görevli hizmetlinin verem hastalığına rast-lanmasının ardından okulda yapılan tüberkülin cilt tes-ti ve Verem Savaş Dispanseri'nde çekilen akciğer film-leri sonucu aralarında öğretmenlerin de bulunduğu 12kişide verem hastalığına rastlandığını, temizlik gö-revlisinin işine son verildiğini söyledi.

Milli Eğitim Bakanlığı özel şirketlere sattığı sağ-lık sistemi ile halkın canına kastediyor. Sağlık siste-minde sürekli "halkın çıkarına" değişiklikler yap-tığını söyleyen devlet, okullarda bir olay yaşanmadanhiçbir şeye müdahale etmeyerek Bolu'da yaşandığıüzere insanların hayatları hiçe saymaktadır. Devlet,temizlik görevlisini işten atarak olayın sorumluluğunugörevlinin üstüne yıkmış kendi suçluluğunu gizlemeyeçalışmıştır.

Bolu Anadolu Lisesi'nde Verem Alarmı!

35

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 36: Yürüyüs 305

Emperyalizm yalnız topu, tüfeği,açık-gizli üsleri ile girmiyor ülkemi-ze. Yoz kültürü ile giriyor. Halkı yozkültürü ile pasifleştiriyor. Kültüreldeğerlerini unutturuyor, yozlaştırıyor.Kendi kültürüne uygun; düşünme-yen, bunalımlı, kendini düşünen, bur-juvaziye özenen insanlar yetiştiriyor.Bunun karşısında durabilmek için al-ternatif bir kültür yaratmak ve bukültürü halka taşımak gerekiyor. Bizdevrimci gençlik olarak bu alternati-fe sahibiz. Halkını, vatanını seven, ada-letsizliklere karşı haklının yanındayer alan, dünya ve ülke sorunlarına du-yarsız kalmayan Anadolu kültürününtaşıyıcısıdır devrimci gençlik. Ve 42yıldır yarattığı değerler, geleneklerile bunu kanıtlamıştır.

Emperyalistler, kendi politikaları-na boyun eğmeyen ülkelere karşı,komplo, ajan faliyetleri, provokas-yonlar, halklar arasında çeşitli farklı-lıkları körükleyerek halkları birbirinedüşürme, işbirlikçileri aracılığıylaülke yönetimini değiştirmek gibi hertürlü zorbalıklara başvuruyor.

Emperyalistler bunun için kendiaralarındaki çelişkileri bir tarafa bıra-kıp birleşiveriyorlar.

Halkların gerçek düşmanlarınınemperyalizm ve işbirlikçileri oldu-ğunu görmesini engelliyorlar. Bu po-litikanın karşısında dünya halkları da

ortak düşmanları emperyalizme karşıbirlik olmak zorundadır. Dünya halk-ları; katliam, sömürü ve zulümde bir-lik olmuş emperyalist devletler karşı-sında birlik olduklarında kazanacak-lardır! Gençliğin bu mücadeledeüstleneceği rol, ülkemizde ve dün-yada emperyalizme karşı direnişi ör-gütlemektir. Ki Dev-Genç tarihi, dün-ya halklarıyla dayanışma içerisinde ol-duğunu, aynı amaç uğruna savaştık-larını pratiği ile kanıtlayan bir tarihtir.Emperyalist kurumları işgal etmeler,anti-emperyalist kampanyalar örgüt-lemeler ve daha birçok faaliyet bunungöstergesidir. Tüm bu eylemlerin yanısıra emperyalizmin ve işbirlikçilerinsürekli hedefinde olmak, Dev-Genç’inmücadelesinin yarattığı bir sonuçtur.Nitekim füze kalkanına karşı eylem-ler yapan Dev-Genç’lilere onlarcakez saldırılar oldu. Ve oligarşinin“füze kalkanına karşı hiçbir çatlak sesçıkmayacak” açıklaması yapması Dev-Genç’in gücünün karşısında çaresiz-liğin somutlanmasıdır. Çünkü Dev-Genç’in yaptığı eylemler yalnız vata-nın bağımsızlığını istemekle kalma-maktadır. Aynı zamanda başta Amerikaolmak üzere tüm emperyalist devlet-lerin sömürüsünü, zulmünü hedef al-maktadır. Dünya halklarının yanındamücadelesini sürdürmektedir.

Gençlik yalnız ülkemizde değildünyada da anti-emperyalist müca-

delenin ön saflarında savaşmıştır, sa-vaşıyor. Çin'de, Vietnam'da, Filis-tin’de, Sovyetler'in emperyalizme vefaşizme karşı savaşında gençlik ön saf-tadır. Vatan ve halk sevgisi ile dolu olanbu gençliğin mücadele azmiyle en-geller bir bir aşılmaktadır. Hiçbir fe-dakarlıktan kaçınmadan savaşmakta-dırlar. Daha genç yaşlarında kendile-rini halkları için feda etmektedirler.Yine ülkemizde 7 yıl süren ölüm oru-cu direnişinde devrimci gençlik halkıve vatanı için şehit düşmüştür. Dünyahalklarının ve ülkemizin tarihinde di-renişler yaratan gençliğin mücadele-si bizim omuzlarımızda daha da bü-yüyecektir.

2-3 Mart 2012 günlerinde yapıla-cak olan 3. Uluslararası Eyüp Baş Em-peryalist Saldırganlığa Karşı Halkla-rın Birliği Sempozyumu, dünyanın bir-çok ülkesinden anti-emperyalist mü-cadele verenleri buluşturan bir sem-pozyum olacak. Sempozyum emper-yalizme karşı tüm dünyada birlik ol-mak için atılan önemli bir adımdır.Özellikle emperyalizmin saldırılarınınarttığı son dönemde halkların birliktemücadele etmeleri, dayanışmayı art-tırmaları gerekmektedir. Gençlik isebağımsızlık mücadelesinin her za-man ön safında olduğundan bu daya-nışmada, mücadelede büyük sorum-luluklar üstlenmektedir. Bu sorumlu-luğun gereği olarak Dev-Genç’lilersempozyuma katılmalı ve Halkımızı dasempozyuma katmaya çalışmalıdır.Bizler “Vatanı sevmenin ustası” Dev-Genç’liler olarak, emperyalizme kar-şı mücadeleyi büyütecek ve halklarınçektiği acıların hesabını soracağız.

Ölçme, Seçme ve YerleştirmeMerkezi (ÖSYM)'nin sadece bu sı-nava girenlerin 2011 yılında yaptığıödemenin toplamı 20,2 milyon lirayıaştı.

İstanbul Arel Üniversitesi ÖğretimGörevlisi Zeki Yüksekbilgili tara-fından yapılan araştırmaya göre 2010yılında ALES sınavına 455 bin 780kişi katıldı. Bu sınava giren aday sa-

yısı 2011 yılında ise yaklaşık yüzde10 artış ile 505 bin 967 kişiye çıktı.2011 yılında yapılan sınavların girişücreti ÖSYM tarafından 40 TL ola-rak belirlenmişti. Dolayısıyla adaylarALES'e girmek için ÖSYM'ye 2011yılında toplam 20 milyon 238 bin 680TL'lik ödeme yaptı.

Yüksekbilgili, bu rakamın 200 binkişilik bir şehrin bütçesine denk ol-

duğuna işaret ederek, "Örneğin; Si-nop İl Özel İdaresi'nin 2012 yılıbütçesi 20 milyon TL idi." dedi. Buülkede yaşayan herkesin anayasadada varolan "Parasız Eğitim Hakkı"vardır. Ülkemizde zaten paralı eğitimyok diyenlere bu meblanın sadece birsınav yaparak bu parayı öğrenciler-den ve velilerinden çaldığını göste-riyor. Parasız eğitim hakkını isteyendevrimci-demokrat öğrencilere sal-dıran yine faşist AKP iktidarıdır.

Gençlik Federasyonu’ndan

Dev-Genç BağımsızlıkMücadelesinin Ön Safındadır

ÖSYM'ye Sadece Ales'ten 20,2 Milyon TL...

Ülkemizde Gençlik

36

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 37: Yürüyüs 305

20 Şubat günü, İstanbul’daki Aydın Üniversitesi'nde,Türkiye'nin NATO'ya üyeliğinin 60. yılı nedeniyle dü-zenlenen “NATO'nun 21. Yüzyılda Değişen Rolü ve TürkUlusal Savunma Politikası” konulu sempozyumda MilliSavunma Bakanı İsmet Yılmaz konuşma yaparken, 2 Dev-Genç’li “Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İstiyoruz,Halkların Katili NATO Defol!” yazan Gençlik Federas-yonu imzalı pankart açtılar. Pankartı açtıktan sonra slo-gan atan, konuşma yapan Nilay Keten ve Cem Yılmaz“Bizler Gençlik Federasyonlu öğrencileriz. Sizler Ame-rikan uşağısınız!” dediler.

Pankartı açtıktan sonra onlarca polisin saldırısına uğ-rayarak işkence ile gözaltına alınan Keten ve Yılmaz “Ame-rika Defol Bu Vatan Bizim” ve “Füze Kalkanı Değil TamBağımsız Türkiye İstiyoruz” sloganlarını haykırdılar.Eylemi hazmedemeyen Amerikan uşağı Bakan İsmet Yıl-maz ise, “Her görüşün söylenmesine açığız. Ama bu şe-kilde değil. Tepkilerimizi daha demokratik bir şekilde dilegetirmeliyiz.” diyerek işkenceciliğini ve halk düşmanlı-ğını gizlemeye çalıştı.

Eylemin ardından kürsüye gelen Aydın Üniversitesi

Rektörü,“Böyle birdu rumlakarşı karşıya kaldığımız için Bakan’dan ve tüm konuk-lardan özür diliyorum. Daha önceleri bunun gibi birçoketkinlik düzenledik ve bunların bir çoğuna başbakanımız,bakanlarımız da katıldılar. İlk defa böyle bir eylemle kar-şılaşıyoruz. Okulumuzdan olmayan insanlar. Muhteme-len güvenlik zaafiyetinden kaynaklanan bir eksiklik. Bu-nun için de özür diliyorum.” diyerek uşaklığını gösterdi.Sempozyumda konuşma yapanlar, eyleme ve Dev-Genç’lilere saldırmaktan geri durmadılar. NATO’nunhalkların katili olmadığını, füze kalkanının Ortadoğu’daistikrar için kurulduğunu söylediler. Korkularını ve te-dirginliklerini saklayamadılar.

Öte yandan gözaltına alınan Keten ve Yılmaz serbestbırakıldı.

Aynı gün İstanbul Küçükçekmece’de Beşyol Metro-büs Durağı karşısına “Füze Kalkanı Değil Tam BağımsızTürkiye İstiyoruz! Halkların Katili NATO Defol!” pankartıasıldı. Pankart 25 dakika süresince asılı kaldı.

ÜÜlkemizde Gençlik

GELECEĞİMİZİ MUSTAFA AYDINGİBİ ZİHNİYETLERİN ELİNE

BIRAKMAYACAĞIZErzurum'da Yakutiye Emniyet Müdürlüğü tarafından dü-

zenlenen “Huzur toplantısı”nda konuşan Dumlupınar İlköğre-tim Okulu Müdürü Mustafa Aydın’ın "Emniyette suçluların ka-nını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra ana-lizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yokedilsin.” sözleri Dersim Liseli Dev-Genç tarafından yapılan ya-zılı açıklamayla protesto edildi.

“Böyle bir eğitimci olabilir mi?” diye soran Dersim Liseli Dev-Genç’in açıklamasında, “Tam AKP zihniyeti. Bu insan bir eği-timci, bir okulun müdürü ve bizim çocuklarımız bu eğitimcininelinde. Peki bu eğitimci nasıl eğitecek çocuklarımızı? Ne öğ-retecek çocuklarımıza? Bir kere doğuştan suçlu gözüyle bakannasıl eğitebilir, eğitime bile inanmıyor… Eğer bir suçlu arıyorsanönce birlikte toplantıya katıldığın yüzlere bak. Sonra aynaya bak.Ve sizleri kimin yetiştirdiğini, kimlerin eğitimci yaptığına. Evetsuçlu malum, suçlu kesin emperyalizm ve işbirlikçi iktidarları.Ama unutmayın hiçbir zaman sizin verdiğiniz eğitimle şekil-lenmeyeceğiz. Biz kendi eğitimimizi geçmişimizden, tarihimizdenöğreniyoruz. Zulme boyun eğmeyen, adaletin sesi olan Pir Sul-tanlardan, Mahirlerden öğreniyoruz.” denildi.

DİRENİŞİMİZİNYARATTIĞICOŞKUYU

ŞENLİĞİMİZLEKUTLAYACAĞIZ

Liseli Dev-Genç’liler, “Füze KalkanıDeğil Demokratik Lise İstiyoruz” kampanyasıçerçevesinde 26 Şubat tarihinde yapacaklarıalternatif şenlik için 22 Şubat günü Okmey-danı’na afiş astılar.

Şenlik afişlerinin yanında aynı zamanda2-3 Mart 2012 tarihinde düzenlenecek olan “3.Eyüp Baş Uluslararası Emperyalist Saldır-ganlığa Karşı Halkların Birliği Sempozyu-mu”nun afişlerini de yapıştıran Liseli Dev-Genç’liler, mahalle halkını yapılacak olan sem-pozyuma davet ettiler.

İstanbul 1 Mayıs Mahallesi’nde de 3001.Cadde üzerine ve mahallenin çeşitli yerleri-ne afişleme yapıldı.

EMPERYALİZM VE UŞAKLARI HALKLARASALDIRIRKEN ÖNLERİNDE ENGEL İSTEMİYORLAR

AMA DEVRİMCİLER VAR,DEV-GENÇ’LİLER VAR

HALK DÜŞMANLIKLARINITEŞHİR ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ

37

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 38: Yürüyüs 305

Dev Genç’liler “Parasız Eğitim, Sınavsız Gelecek İs-tiyoruz Alacağız!” kampanyasının çalışmalarına devamediyorlar. İstanbul’da 18 ve 19 Şubat günleri Cevahir Alış-veriş Merkezi (AVM) önünde masa açılıp imza toplan-dı. Parasız eğitim istedikleri ve Malatya’da kurulan füzekalkanına karşı pankart açtıkları için tutuklanan öğren-ci arkadaşları Gülşah Işıklı ve Meral Dönmez’in serbestbırakılmasını da talep eden Dev-Genç’liler, vatansevergençliğin mücadelesinin önünde hiçbir engelin durama-yacağını ifade ettiler.

Özel üniversitede okuyan bir öğrenci, imza masasınagelerek imza verdi ve özel okulda okuduğu için utandığınısöyledi. Daha sonra annesini de getirerek, ona da imzaattırdı. Paralı eğitim nedeniyle okuyamayıp çalışmak zo-runda olan gençler de imza verdiler. 450 bildiri dağıtı-lan masada, 383 de imza toplandı.

Dev-Genç’liler, 18-19 Şubat tarihlerinde Okmeyda-nı’nda yapılan “Yıkımlara Karşı Gücümüz BirliğimizdirSempozyumu”nun 2. gününde stant açarak 102 imza top-ladılar.

21 Şubat günü de Okmeydanı’nda afişleme yaparak,kampanyanın duyurusu yapıldı. 2 saatlik afişleme ça-lışmasıyla Dev-Genç’liler, parasız eğitimi ve sınava da-yalı eğitim sistemini teşhir ettiler.

THKP-C önderlerinden Ulaş Bardakçı, katledilişinin40. yıldönümünde, 19 Şubat günü Ankara Karşıyaka Me-zarlığı'nda bulunan mezarının başında Dev-Genç'liler ta-rafından yapılan törenle anıldı.

Karşıyaka Mezarlığı’nın 2 Nolu kapısının önünde top-lanan Dev-Genç’liler, “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür” pan-kartını açarak, ellerinde Dev-Genç flamaları ve Ulaş Bar-dakçı'nın fotoğrafları ile mezarlığa doğru yürüyüşe geç-tiler. Yürüyüş sırasında “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür”,“Ulaş Bardakçı Ölümsüzdür”, “Yaşasın Dev-Genç Yaşa-sın Dev-Genç'liler”, “Mahir Hüseyin Ulaş KurtuluşaKadar Savaş” sloganlarını haykıran Dev-Genç’liler, öncemezarı temizleyip, kızıl karanfillerle süslediler.

Ulaş Bardakçı ve tüm devrim şehitleri için bir dakikalıksaygı duruşuyla başlayan törende yapılan konuşmada,“Ulaş Bardakçı, Türkiye halklarının kurtuluş savaşının ön-derlerinden biridir. Ulaş Bardakçı ve diğer devrimci ön-derlerimizin ortaya koyduğu anti-emperyalist ve anti-fa-

şist savaş geleneği-ni yaşatmaya devamedeceğiz. Ülkemiziemperyalizme veuşaklarına teslim et-meyeceğiz. Türki-ye halklarının kur-tuluş savaşını bü-yütecek, Mahir Ça-yan, Ulaş Bardakçı,

Hüseyin Cevahir ve tüm devrim şehitlerimizi mücadele-mizde yaşatacağız.” denildi. Ardından direniş şiirleriokunarak, devrim marşları söylendi.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın me-zarlarını da ziyaret eden Dev-Genç’liler, mezarları te-mizleyerek, karanfillerle süslediler. Ardından kortejleri-ni yeniden oluşturan Dev-Genç'liler, sloganlar eşliğindeMahir Çayan'ın mezarına doğru yürüyüşe geçtiler. MahirÇayan'ın mezarının temizlenmesi ve kızıl karanfillerle ha-zırlanmasının ardından bir dakikalık saygı duruşunda bu-lunan Dev-Genç'liler, Kızıldere türküsünü söylediler. 36kişinin katıldığı anma, başladığı gibi kortej halinde ve slo-ganlarla yürünerek bitirildi.

Ankara’daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ndeki Dev-Genç’liler de 19 Şubat günü Ulaş Bardakçı'yı anma prog-ramı düzenlediler. “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür / Anka-ra Gençlik Derneği” pankartının taşındığı 2. yurttan başlayanmeşaleli yürüyüş, yurtlar bölgesinden geçilerek, rektörlükbinası önünde yapılan açıklama ve Commer’in arabasınıntemsili olarak yakılmasının ardından son buldu.

Eylemde yapılan açıklamada ise, “Ulaş Bardakçı, Tür-kiye halklarının kurtuluş savaşının önderlerinden biridir.Ulaş Bardakçı ve diğer devrimci önderlerimizin ortaya koy-duğu anti-emperyalist ve anti-faşist savaş geleneğini ya-şatmaya devam edeceğiz. Ülkemizi emperyalizme ve uşak-larına teslim etmeyeceğiz. Türkiye halklarının kurtuluş sa-vaşını büyütecek; Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, HüseyinCevahir ve tüm devrim şehitlerimizi mücadelemizde ya-şatacağız.” denildi.

25 kişinin katıldığı eylem, “Ulaş'a Ağıt” türküsününhep bir ağızdan söylenmesi ve atılan sloganlarla sona erdi.

Ulaş’ın Elindeki Mavzer KurtuluşaKadar Savaş Şiarımızdır

SINAV SİSTEMİ ÖĞRENCİ GENÇLİĞİNEĞİTİM HAKKINI GASP EDİYORBU GASBA İZİN VERMEYECEĞİZ

38 ENGİN ÇEBER’İN

Ülkemizde Gençlik

Page 39: Yürüyüs 305

Biz devrimciler "Gençlik gelecek-tir" diyoruz ve bunun gereğini yapı-yoruz. Bu deyimi her sınıf ve tabaka-dan kişi, işine geldi mi sakız misali alırkullanır ve sonra atar kenara. Onlara ku-lak verilirse istisnasız tüm toplumsal ta-baka ve sınıfların gençliğe büyük önemverdiği ve geleceği onlara bıraktığısanılır. Ama söz sahipleri sisteminiçinde belli kesimleri temsil etseler vekariyer sahibi olsalar dahi ağızlarındangençlik üzerine çıkan olumlu sözler, içiboş, uçup giden balondan farksızdır. Osözlerin yaşamda karşılığı yoktur, uçanbalon gibi havada süzülüp gider.

Gençliğin önemi ve geleceği temsilettiği üzerine bu ya da buna benzer söz-leri en çok kullananların başında bu-juvazi gelir. Hatta burjuvazinin tem-silcileri kameralar karşısında “gençle-rimiz bizim göz bebeğimiz” der. Gen-çliği, halkı ve ülkeyi çok sevdiklerinide anlatırlar. Yalan, sözlerinin gerçek-le uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu-juvazi gençliğe, özellikle de devrimcigençliğe zerre kadar değer vermediğigibi, onlardan iliklerine kadar korkar,onları ne pahasına olursa olsun baskı al-tında tutmaya, değişik yöntemlerle çü-rütmeye çalışır.

Düzen, gençliği, özelikle de liseligeçliği geleceği kurma faaliyetinin dı-şında tutar. Geleceğe dair onlara sözhakkı dahi vermez. Onlara göre gele-ceğin sahibi olan gençlik düşünmemeli,üretmemeli, ve önlerine ne konuluyorsaona razı olmalılar. Zaten onların sözü-nü ettiği gelecek de yoksulun daha dayoksullaşması, zenginin daha da zen-ginleşmesidir. O yüzden gençliği üre-time-yönetime katması doğasına aykı-rıdır.

Liseli gençlik için "küçüksünüz","önce okulunuzu bitirin", "siyaset-le uğraşmayın" vs. derler. Oysa lise-li gençliğin okullarını bitirmeleri ya daokuyup okumamaları umurlarında de-ğildir. 7-14 yaş arasındaki 1 milyon ço-cuk yoksulluktan dolayı okula gide-

miyor. 1 milyon çocuğun okuma hak-kını gasp edenler “gençlerimiz bizimgöz bebeğimizdir” diyenlerdir.

Vatanımızda yoksulluk, baskı, zu-lüm ve sömürü her geçen gün daha faz-la artıyor. Bu sömürü düzenini devamettirmek için gençliği devrimci müca-delenin dışında tutmak istiyorlar. Çün-kü gençlik, özellikle de ülkenin her ta-rafına yayılmış olan ve milyonlarıkapsayan liseli gençlik, geniş şekildekendi yaşadıkları sorunlara, halkın veülkenin sorunlarına sahip çıkmayabaşladığı zaman egemenlerin saltana-tı da sarsılmaya başlar. Onlar, salta-natlarını korumak için liseli gençliği de-ğişik yöntemler kullanarak mücadele-den uzak tutmaya çalışıyor.

Liseli Dev-Genç’liler ise, gençliğeve halka düşman olan egemenlerinsaltanatını yıkmak ve yerine halkın ik-tidarını kurmak için örgütlenmeli vedaha çok mücadele etmelidir.

Biz "gençlik gelecektir" diyoruzama bizim sözlerimiz içi boş sözler de-ğildir. Devrimcilik düzeni ve dünya-yı değiştirme, yani geleceği inşa etmemücadelesidir. Kurmak için kavgası-nı verdiğimiz yeni sistem şimdiki gibibir avuç egemenin çıkarına hizmet et-meyecek; tüm halkın çıkarlarını savu-nacak ve sömürüsüz bir düzen olacak.

Bu mücadelenin belirleyici güçle-rinden birisi de gençliktir. Türkiyedevrim tarihine bakıldığı zaman mü-cadelenin geçmişten bugüne asıl olarakgeçliğin öncülüğünde yükseldiği gö-rülür. Devrim için ödenen bedellerde veyapılan fedakarlıklarda da gençlik başıçeker. Anadolu tarihine damgasını vur-muş, umut haline gelmiş, devrimcideğerler, gelenekler yaratmış bir Dev-Genç vardır.

Devrimciler liseli gençliğe "siz ço-cuksunuz", " önce okulunuzu biti-rin" dememişlerdir. Geleceği kurma,kendi kaderlerini ve halkın kaderini be-lirleme mücadelesinin içinde yer al-maya çağırmışlardır. Liseli Dev-

Geleceği Yaratacak Olanlar, DüzeninKüçümsediği Liselilerdir

Bu ülkede yaşıyoruz... Bu halkın çocuklarıyız... Ezilen, sömürülen, katledilen bir halkın çocuklarıyız... Bu halkın kavgasında biz de varız!

Liseliyiz Biz

39

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 40: Yürüyüs 305

Liseliyiz BizGenç’liler bu mücadelenin her alanında yer almışlar ve Tür-kiye devrim tarihine yazılmış kahramanlıklar yaratmış-lardır. Çok daha fazlasını yaratacak güçleri, cesaretleri vepotansiyelleri de vardır.

Gelecek Liseli Dev-Genç’lilerin de içinde yer aldık-ları dinamik bir kitleyle yaratılacaktır. Düzenin küçüm-sediği, yok saydığı gençlik asıl gücüne devrimci saflar-da görecektir. Onlara bunu göstermeli ve ikna etmeliyiz.

Liseli gençlik, görev aldığı zaman onu yerine getirmekiçin canla başla çalışır. Coşkuludur, olmazcı değildir. Na-sıl yaparım diye düşünür. Yeter ki onlara güvenelim, öğ-

retelim, görev verelim. Düzen halk çocuklarının yeteneklerini ve zekalarını kü-

çümseyerek, onları yoz kültürün içine atıyor. Ama biz gen-çliğin nasıl bir yaratma gücüne sahip olduğunu göstere-ceğiz. Bunu, astığı pankartın indirilmesini geciktirmek içinyaratıcılığını kullanan liselilerle göstereceğiz... Polis-ida-re-aile baskısı altında olmasına rağmen, yağmur-kar-ça-mur demeden imza masalarında bekleyen liselilerle gös-tereceğiz… Dernek basıldığında pencereden slogan-larımızı haykıran, işkenceye direnen liselilerimizle gös-tereceğiz.

Düzen, liseli gençlik üzerinde sürekli yeni politika-lar üretme çabası içindedir. En büyük politikalarından biriise yozlaştırma politikasıdır. Bu politikayla gençliğin bey-nini uyuşturmaktadır. Bu politika gençliği özellikle liseligençliği hayattan soyutlamaktadır.

Düzen liseli gençliği hedef almaktadır. Çünkü liseligençlik daha ilköğretimden yeni mezun olmuştur ve hayatıyeni yeni tanımaktadır. Tanımak için ise araştırma, sor-gulama genel itibariyle öğrenme çabası içerisindedir. Geç-mişini araştırdığı ölçüde de bu düzenin çarkının nasıldöndüğünü öğrenecektir. İktidar, yarattığı pis düzeni kim-se öğrenmesin diye çarkını döndürmek için liseli genç-liğin beynini internet sayfalarında, televizyonlarda yoz-luğun hakim olduğu diziler yayınlayarak, liseli gençliğiuyuşturmakta ve yalnızlaştırmaktadır. Gençliğin ufkunuküçültmekte, düzen içerisinde düşünmesini sağlamaktadır.Ancak, liseli gençlik zamanını bilgisayar başında değilokullarda örgütlenme çabası içinde geçirendir, kendini eği-tendir, geçmişini öğrenen, sürekli okuyandır.

Liseli gençlik düzenin sunduğu yozlaştırma politi-kasına karşı kitaplarıyla alternatif olmalıdır. Liseli genç-lik kitap okumayı seven ve sevdirendir. Çünkü bilir ki ki-tap eğitir, kitap liseli gençliğin ufkunu açar. İktidara karşıdaha büyük düşünür, iktidara karşı yeni politikalar üre-tir. Ancak bu demek değildir ki her kitabı okuyaca-ğız. Liseli gençliğin okuyacağı kitaplar düzenin sunduğu

kitaplar olmamalı. Çünkü düzenin bize okumak için sun-duğu kitaplar bizim ihtiyacımız olan bilgileri değil, dü-zenin ihtiyacı olan bilgileri içeren kitaplardır. Böylece dü-zen için tehlike olmayan, tek tip bir gençlik yetişmektedir.Bunun içindir ki liseli gençlik halkı anlatan, halkların di-renişlerini yazan kitaplar okumalıdır. Geleceğe dairumut taşıyan kitaplar okumalıdır. Bu kitaplar bizi yenilmezkılar.

Okuyan, sorgulayan ve beyninde yeni ufuklar açanliseli gençlik yenilmez olur. Düzenin gençliği teslim almapolitikasından etkilenmez. Bunu nedenle liseli gençlik sü-rekli okumalı, başkalarına okutturmalı, okumada seçi-ci olmalıdır.

Liseli intihar edenler;

Eğitim sistemi intihar eden öğrencilerin katilidir!

Erol Akçalı 16 yaşında bir gençti. Hayalleri, umutlarıvardı. Ancak 15 Ocak 2012 günü teşekkür belgesi alam-adığı için intihar etti. Ailesinin teşekkür belgesi alamadığıiçin baskı yapmasından korkuyordu. Erol’da teşekkür al-mamasına üzülmüş, tek umudu intiharda görmüştür.

Erol, 8. sınıfı bitirdikten sonra bir sene berber çırağıolarak çalıştı. Sonra ailesinin isteği üzerine Akhisar Kay-han Endüstri Meslek Lisesi’ne girdi. Ve daha 1. sınıftaintihar etti. Gençleri intiharı düşünmeye sevk eden ve birkurtuluş olarak sunan, gençlerin katili, kapitalist eğitimve sınav sistemidir.

OKUYAN, SORGULAYAN VE BEYNİNDE YENİUFUKLAR AÇAN LİSELİ DEV-GENÇ’LİLERFAŞİZMİN KARŞISINDA YENİLMEZ OLUR

Ankara'da çalışmalarını sürdüren Hüseyingazi Kültür Araş-tırma Derneği, Halkokulu çalışması başlattı. Çocukları-mızın bu düzenin kültürüyle, ahlaksızlığıyla, bencilliği veyozluğuyla değil, halkın kültürü ve değerleriyle büyümesiniamaçlayan, çocuklara derslerinde ve eğitimlerinde yardımcıolabilmek için çalışma yürüten Halkokulu, 19 Şubat günüdüzenlenen film gösterimi ve kağıt katlama programıylabaşladı.

Halkokulunun çalışmaları, asılan afişler, okul önlerindedağıtılan el ilanları ve kapı kapı dolaşılarak yapılan çağ-rılarla duyurulmuştu. Halkokulunun ilk gününde, okula ge-len çocuklar ve aileleriyle tanışılıp film gösterimine baş-landı. Kung-Fu Panda 1 filminin izlenmesinin ardındançocuklarla kağıt katlama çalışması yapıldı. Ailelere ve ço-cuklara bundan sonra düzenli bir şekilde ders çalışma, korogibi programların olacağı anlatıldı.

Düzenin Yozlaştırma Saldırılarına Karşı Kendi Alternatiflerimizi Yaratacağız!

40

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 41: Yürüyüs 305

NATO temsilcilerinin 20 Şubat2012’de İstanbul Aydın Üniversite-si'nde; Türkiye'nin NATO'ya üyeli-ğinin 60. yılı nedeniyle düzenlenen“NATO'nun 21. Yüzyılda DeğişenRolü ve Türk Ulusal Savunma Poli-tikası” konulu sempozyumda MilliSavunma Bakanı İsmet Yılmaz ko-nuşma yaparken iki Dev-Genç’li NilayKeten ve Cem Yılmaz “Füze KalkanıDeğil Demokratik Lise İstiyoruz, Halk-ların Katili NATO Defol!” yazan Genç-lik Federasyonu imzalı pankart açtılar.

Pankartı açtıktan sonra slogan atanve konuşma yapan Dev-Genç’liler“Bizler Gençlik Federasyonlu öğ-rencileriz. Sizler Amerikan uşağısı-nız!” dediler.

Bu vatan bizim! Kendi vatanımızdahalkımız açlık, yoksulluk, zulüm altındayaşarken, vatanımız 73 milyon halkı-mıza kapalı bir hapishaneye çevrilirken,Amerikan ajanları cirit atıyor ülke-mizde. Halkların katili NATO temsil-cileri cirit atıyor!

Gençlerimiz kendi üniversitelerinesokulmazken, Amerikan uşakları üni-versitelere gelip halkların katili NATOhakkında seminer veriyor. Yalan yanlışbilgilerle gençliği kandırıyor.

Üniversite gençliğine ne anlatacaksınız?Amerikan uşaklığınızı mı? ÜlkemiziAmerikan ve NATO üsleriyle doldur-duğunuzu mu? Neyi anlatacaksınız?NATO’nun halkları nasıl katlettiğinimi? Ortadoğu’da Amerika’nın maşasıolarak nasıl kullanıldığınızı mı? Hayır,bunların hiç birini anlatmazsınız...

Yalanlarınızla gençliği kandıracak-tınız. İşbirlikçiliğin, uşaklığın, Ame-rika’nın maşası olarak kullanılmanın“bölge liderliği” olduğunu anlatacak-tınız. Halkların katili NATO’nun “barış,demokrasi, özgürlük” getirdiğini an-latacaktınız...

Hayır! Buna izin vermedik. Amerikanajanlarına ve uşaklarına ülkemizde el-lerini-kollarını sallaya sallaya geze-meyeceklerini gösterdik.

BİZ DEV-GENÇ’LİYİZ

Önlemlerinizin bizim için hiçbir hük-mü yoktur. Efendilerinizi koruyama-yacaksınız. Hiç beklemediğiniz, ken-dinizi en güvende hissettiğiniz yerlerdekarşınızda bizi bulacaksınız.

Aydın Üniversitesi Rektörü, Dev-Genç’lilerin pankart açmasından dolayı“çok üzülmüş”, efendilerine karşı“mahcup” olmuş. Özür üstüne özürdiliyor.

“İlk defa böyle bir eylemle karşıla-şıyoruz. Muhtemelen güvenlik zaafi-yetinden kaynaklanan bir eksiklik”diyor.

Hayır güvenlikten kaynaklı bir “zaaf”değil. Özel güvenlikleriniz, MİT’iniz,polisiniz, çevik kuvvetiniz, işkencecipolisleriniz, Amerikan uşaklarının özelkorumaları... hepsi oradaydı. Daha netür “güvenlik önlemleri” alacaktınız?

Güvenlik önlemleriyle Dev-Genç’li-leri engelleyemezsiniz.

Amerikan uşakları! Siz vatanımızıemperyalizme peşkeş çekerken, Conileriçin pezevenklik yaparken Dev-Genç’li-

ler vatanımız için canını veriyorlardı.Onlar 43 yıldır anti-emperyalizminbayraktarlığını yapıyorlar. BağımsızTürkiye istiyorlar!..

Rektör, efendilerine kendini affettir-mek için pankart açan Dev-Genç’lilere“okulumuzdan olmayan insanlar”diyor. Tabi ki, yoksul halkın çocuklarıkendi vatanlarında istedikleri okullaragidemezler. Onlara yasak. Ama Ame-rikan ajanları vatanımızı babalarınınçiftlikleri gibi kullanırlar. İstedikleriüniversiteye girip sempozyuma katı-labilirler. Gençlerimizi yalan ve de-magojilerle kandırırlar.

Neymiş NATO’nun 21. Yüzyılda yenirolü? Halkları katletmeyecekler mi?Libya’da tüm dünya gördü NATO’nunyeni rolünü. 11 yıldır Afganistan’dada görüyoruz NATO’nun rolünü.

Bakın o gençlerin açtıkları pankarta:“Füze Kalkanı Değil, De- mokratiklise İstiyoruz” yazıyor. 7-14 yaş arası1 milyon çocuğumuz yoksulluk yü-zünden okula gidemiyor. Amerikayauşaklık yapacağınıza Gençlerimizin,çocuklarımızın parasız eğitim hakkınıverin.

NATO Genel Komutanı Rassmussen;Türkiye’nin gelecekte bölgede muh-temel NATO "operasyonlarında" yeralacak bir numaralı ortak ülke oldu-ğunun ilanını yapmıştı. Yani gençleri-mizin Ortadoğu halkarına karşıNATO’nun paralı askerleri yapılacağınısöylüyor.

O pankartı açanlar vatanımızın enonurlu gençleridir. Gençlerimizin NA-TO’nun kiralık katili olmayacağınısöylüyor.

Dünyanın en katil ordularının en kat-liamcı programlarını bozan Dev-Genç’liler... Dev-Genç’lilerden aslakurtulamayacaksınız. Her yerde kar-şınıza çıkacaklar. Alacağınız “güvenlik”tedbirleriyle hiçbir sonuç alamayacak-sınız.

Öyle şaşırıp kalacaksınız: Yumurta-larla değil, katil olduğunuzu yüzünüzehaykırarak karşılayacaklar sizi.

Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İstiyoruz!

Halkların Katili NATO Defol!

Ülkemizde Dev-Genç’liler Var! Emperyalistler ve Uşakları Elini Kolunu Sallayarak Gezemeyecek!

441

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 42: Yürüyüs 305

1933’ten 1968’e kadar 35 yıl Por-tekiz’in başında bulunan faşist dik-tatör Antonio de Oliveira Salazar,kendisine, uzun süre, çok az direnişlekarşılaşarak Portekiz'i nasıl yönettiğisorulduğunda: “Üç F sayesinde"demiş, "Fado, Fiesta, Futbol..."

Futbolun spordan çok nasıl halkıuyutmanın aracı olarak kullanıldığınıbugün de “şike davası” üzerindençok açık bir şekilde görüyoruz. Askeridarbe zamanı Arjantin’de binlerceinsanın, önemli futbol maçları sı-rasında uçaklardan denize atılarakkatledildiğini biliyoruz. Diğer birfaşist diktatör Franco, stadyumlarıbeşik olarak tanımlamıştır; ve nekadar çok insanı stadyumlarda top-larsa, ülkeyi o kadar engelsiz yöne-tebileceğini söylemiştir. Salazar yö-netiminde ise Portekiz halkı haftasonları stadyumlara doldurularak,tribünlerde bağırıp çağırmaları sağ-lanarak öfkeleri törpülenmiştir.

Diğer bir F ise fiestadır. Yanişenlikler… Yoksul Portekizliler fi-estalarda dans edip, içip, sarhoş olupcoşarak yoksulluklarını, acılarını birsüreliğine unutmuşlar. Eğlenceleracılarına ilaç olmamış ama gözlerineperde inmesini sağlamış... Sömürüyü,açlığı, işsizliği, yoksulluğu, neden-lerini, niçinlerini unutmuşlar eğlen-diklerini sandıkları sırada.

Gelelim fadoya. Fado, 1800’lüyıllardan bugüne geldiği bilinen Por-tekiz halk şarkıları. Fadonun kelimeanlamı kader ve alınyazısıdemekmiş.Lizbonlu denizciler sefere çıkıp dadönmediklerinde, geride kalan eşle-rinin yaktığı acı dolu, kederli, halkşarkılarıdır, ağıtlardır fado…

Portekiz’de Salazar’dan önceanarşistler tarafından da söylenenfadolar olmasına rağmen; fado de-nilince akla ilk gelen isim Salazaroluyor. Halk şarkıları faşizmin elindebir uyutma aracına dönüşüyor. "Kü-çük ve yoksul bir ülkeyiz, ama çokmutluyuz" şarkıları yazdırıyor Salazar.Kadercilik işleniyor bu şarkılarda.

Acı öylesine yüklü ki şarkılarda, acıçekmeyenin güzel fado söyleyeme-yeceğine hükmediliyor. Faşizmin kolgezdiği bir dönemde, halkın sorun-larına çözüm yerine, umut yerine,kaderci bir kabullenişi dayatıyorfado.

Direniş değil teslimiyet; mutlulukdeğil gözyaşı, hesap sorma değil rızagösterme var şarkılarda. Türkiye’de’80 cuntası sonrasında körüklenenarabesk müziğin farklı bir versiyonuaslında fado.

İşte faşizmin halkı yönetmedekullandığı formüller bunlar. Yazı ko-numuz asıl olarak sanat olduğu için,3F içinden fadoların yani aslındamüziğin, sanatın faşizm tarafındannasıl kullanıldığını göstermek isti-yoruz. Faşizmin sanata ve sanatçıyabakışını görüyoruz Portekiz örne-ğinde. Şarkılar, politik bir araç olarakkullanılıyorlar. Halkı nasıl yönlen-dirmek isteniyorsa, müzik de onagöre şekil alıyor. Faşizmin elindemüzik halkı uyutan bir ninniye dö-nüşüyor. Ninni dinledikçe uykusugeliyor halkın. Ve o olmadan uyu-yamıyor artık.

Müzik her kapıdan içeri selamsızsabahsız girebiliyor. Düğünlerde ha-lay, cenazelerde ağıt, direnişlerdemarş oluyor. Antakyalı bir dokumaustasının dilinde “Dulabe” (tezgahım)sözüyle üretim aletine yakılıyor türkü.Beşikte yatan bebenin geleceği üze-rine hayaller kuruluyor ninnilerde.Madencinin öfkesini de dillendiriliyor.Faşizmin elinde halkı uyutmanın,bir aracı olarak kulanılan müzik, bi-zim elimizde uyandırmanın, coşku-nun, umudun, isyanın bir aracınadönüşmelidir.

Madenci indiğinde yerin yüzlercemetre altına bizim şarkılarımızı ku-şanmalıdır. Öyle hınçla dolmalıdırki kazarken madeni, yaptığı işe ya-bancılaşmak yerine bilincine çıkart-malıdır sömürü çarkını.

Konfeksiyon işçisi tek başına ol-madığını hissetmeli, anlamalıdır.

Tarlasını sel suları basan Edirneliçiftçi sele değil düzene yöneltmelidiröfkesini.

Sloganvari müzik diye eleştirigetirenler, düzenin ürettiği tüm ürün-lerin de aslında sloganvari olduğunubilinçli olarak gözardı ediyorlar yada gerçekten göremiyorlar.

Bizzat düzenin elinde yozluğun,ahlaksızlığın, soysuzluğun üstünlüğüyayılıyor çocuklarımıza kadar. Birçok pop müziğin sözlerine bakın:Burjuvazinin sloganlarla beyinleri-mize soktuğu kirlenme değildir denedir?

Hiçbir şey masum değildir. Düzenbesleyip, büyütüp önümüze getiri-yorsa, ne olursa olsun şüpheyle kar-şılamamız gerekir. İnceden inceyeişlenen düşünceler halkımızın dilindesöylenirken kanıksanan somut dü-şüncelere, yaşam şekillerine dönü-şüyor.

Biz kendi düşüncelerimizi anla-tacağız tabi ki. Halkın değerlerinebiz sahip çıkacağız. Ve öylesine kıs-kançlıkla koruyacağız ki onları yoz-laştıran kimse karşısında bizi bulacak.

Kullandığımız her kelimeyi özenleseçeceğiz. Her notanın bir taş, birpankart, bir slogan olduğu gerçeğiniunutmayacağız.

Sanat tarafsız olmamıştır hiçbirzaman, olamaz da… Halkın sanatınıyapmayanlar burjuvazinin sanatınıyapıyor demektir. Bu konuyu köşe-mizde sıklıkla işliyoruz. Bu temelgerçek üzerinden baktığımızda ancaksanatın görevini de daha iyi anlaya-biliriz.

Faşizm uyutmanın aracı olarakkullanıyor sanatı, biz UYANDIR-MANIN aracı yapacağız…

Karanlıkta bir meşale, kara der-yalarda bir deniz feneri olacak şar-kılarımız.

Duyguyla bilgi arasında birköprü olacak, sloganlarımızla aça-cağız perdeleri…

“Fado Fiesta Futbol” ve Burjuvazinin Sanata Bakışı

42

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 43: Yürüyüs 305

Grup Yorum, bir kez daha Gala-tasaray Lisesi önünde dinleyicileriylebir araya geldi. Her hafta daha dakitleselleşen eylemine bu kez GrupYorum’a destek olmak için sanatçıdostları Ruhan Mavruk ve İbrahimKaraca da katıldı.

Tutuklu elamanları Seçkin Aydo-ğan’ın serbest bırakılması, kendilerive dinleyicileri üzerindeki baskılarınson bulması talebiyle her hafta Pazargünü Taksim’de konser veren GrupYorum, 19 Şubat günü yine yüzlercedinleyicisiyle birlikte şarkılar söyle-di.

Saat 18.00’de başlayan konserlibasın açıklaması yaklaşık bir saatsürdü. Üçüncü haftasında Grup Yo-rum’u yalnız bırakmayan dinleyicilereteşekkür ederek konuşmasına başla-yan Grup Yorum elemanı İnan Altın,Pertek Belediye Başkanı Kenan Çetinhakkında Grup Yorum konserine ka-tıldığı için 2 yıl hapis cezası istendi-ğine değindi. Altın, Kocaeli konser-lerinin de önce Valilik tarafından en-gellendiğini, ardından da belediyetarafından konser afişlerinin asılma-sına izin verilmediğini belirtti. Bile-tix’le yaşanan sorunların yaşananbaskı ve engellemelerin yanında, sü-recin asli unsuru olmadığını belirtenGrup Yorum; asıl meselenin eleman-ları Seçkin Aydoğan’ın tutuklu ol-masının ve dinleyicilerine yağdırılancezaların olduğunu söyledi.

Grup Yorum, seslerinin susturu-lamayacağını, tüm bu baskılara karşıasıl cevabı 15 Nisan’da BağımsızTürkiye konserinde 300 bin kişi ilebirlikte vereceklerini belirten Altın,“Geçen sene konserimize gelen 150bin dinleyicimizi, yanına birer kişialarak 15 Nisan 2012’de BakırköyHalk Pazarı Alanı’nda yapacağımızBağımsız Türkiye konserine katıl-maya, 300 bin kişiyle bağımsızlıktürküleri söylemeye davet ediyoruz.”diyerek açıklamasını bitirdi.

Açıklamanın ardından şair RuhanMavruk ve İbrahim Karaca konuş-malarla ve şiirleriyle Yorum’a des-teklerini sundu.

Halaylar ve marşlarla yaklaşıkbir saat süren eylemde Grup Yorum,40 yıl önce yaşamını yitiren devrimciönder Ulaş Bardakçı’yı anarak, onunanısına “Ulaş’a Ağıt”ı söyledi.

Hep birlikte Çav Bella'nın söy-lenmesinin ardından, bir sonraki haftatekrar aynı saatte ve yerde buluşmaküzere, 500’ü aşkın kişi alandan tür-külerle, marşlarla ayrıldı.

Grup Yorum’un GücüHalkın GücüdürCezalarla, Yasaklarla BuGücü Bitiremezler

Pertek Belediye Başkanı Av. Ke-nan Çetin hakkında, Grup Yorum

konserine katıldığı için soruşturmaaçıldı. Çetin’in 2 yıla kadar hapiscezası isteniyor.

10 Temmuz 2011 tarihinde Der-sim’in Merkez ilçesindeki AtatürkStadyumu’nda yapılan Grup Yorumkonserine katıldığı için hakkında so-ruşturma açılan Çetin’in, konser sı-rasında atılan sloganlar ve açılanpankartlar sebebiyle “suçu ve suçluyuövdüğü” gerekçesiyle 2 yıla kadarhapsi isteniyor.

Çetin, konuyla ilgili bir açıklamayaparak, “2012 yılında bir yerel ma-halli temsilciye bu tür isnatlarla so-ruşturma açılmasına, hukukun veadaletin hak ve özgürlükler kapsa-mında, anlam vermek kanımca güçtürve gülünçtür… Biz de halk tarafındanseçilen insanlarız, öz itibariyle sadeceyasalarla da değil halktan gücümüzüalırız. Gerek Dersim gerek Pertekhalkı da Grup Yorum’u sever, dinler.Belediye Başkanı olarak da, bireyKenan Çetin olarak da Grup Yorumgibi gruplarımızla, değerli sanatçı-larımızla etkinliklerimizde buluşmayadevam edeceğiz.” dedi.

Grup Yorum TümEngellemelere RağmenDinleyicileriyle Buluşuyor

Kocaeli Gençlik Derneği üyeleri,Grup Yorum’un 26 Şubat günü Ko-caeli’de gerçekleştireceği konser ön-

Grup Yorum ElemanıSeçkin Aydoğan

Derhal Serbest Bırakılsın!

443

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 44: Yürüyüs 305

cesinde 22 Şubat günü tanıtım ça-lışması yaptılar. Konserin duyurusunuyapmak ve halkı davet etmek için,Kocaeli merkezde 30 adet afişlemeyapıldı ve 5 adet de pankart asıldı.

Türküler Susmaz,Halaylar Sürer

Grup Yorum, 10 Mart günü deErzincan’da konser verecek. Konseröncesinde çalışma yapan Dev-Genç’liler, 19 Şubat günü Geçit Bel-desi'nde afişleme yaptılar. 12 Dev-Genç’li, “Türküler Susmaz, HalaylarSürer” yazılı önlükleriyle belde gi-rişinden itibaren afişleme yaptı.

20 Şubat günü ise Geçit Belde-si'de kapı kapı gezilerek konser du-yurusu yapıldı, el ilanı dağıtıldı.Geçit Beldesi’nde toplamda 140 afişyapıştırıldı ve 400 adet el ilanı da-

ğıtıldı.

21 Şubat’ta merkez Barbaros ve

Cumhuriyet mahallelerinde konser

çalışmalarına devam edildi. Dondu-

rucu soğuya rağmen Dev-Genç’liler

çalışmalarına hız kesmeden devamettiler. 22 Şubat günü yine aynı ma-hallelerde afiş ve el ilanı çalışmalarıyapıldı. 14 kişilik ekiple yapılan ça-lışmalarda iki günün sonunda 250afiş ve 600 el ilanı halka ulaştırıldı.

Grup Yorum’un 24 Şubat günüYalova’da vereceği konser öncesinde,Yalova Uğur Mumcu Kültür Merkeziönünde stant açıldı. Açılan stanttaGrup Yorum’un Yalova konserineçağrı yapılarak, 25.Yıl konser DVD’leri ve konser biletleri satıldı.

Standı ziyaret edenlere Grup Yo-rum üzerindeki baskılar anlatılarak,afişlerimize bile tahammül edemey-enlere en iyi cevabın sahiplenmeyibüyütmekten geçtiği vurgulandı.Grup Yorum parçalarının çalındığı

ve akşam saatlerine kadar açık kalanYorum standı Yalova halkı tarafındanilgiyle karşılandı.

Şarkıların Sesi Barikata Çarptıkça Yükselir!Grup Yorum Yasaklandıkça Daha Çok Dinlenir

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, George WashingtonÜniversitesi’nde yaptığı konuşmada “…Biz Esad’ınSuriye’nin Gorbaçov’u olmasını istedik ama o Suriye’ninMiloşeviç’i olmayı tercih etti.” dedi.

Gorbaçov, Sosyalist Sovyet Cumhuriyetler Birliği’ninbaşkanlığını yaptığı sırada, birliğin dağılmasından, so-syalist düzenin yıkılmasından bire bir sorumlu, empe-ryalizmle işbirliği yapan, vatan haini, sosyalizm düşmanıbir devlet başkanıdır. Dolayısıyla Gorbaçov demek,vatan haini demektir.

Miloşeviç, NATO uçakları Yugoslavya’yı bomba-larken, emperyalizmin dayatmalarına teslim olmayanve yakalanıp Hollanda’da yargılanmak üzere mahkemeyeçıkartıldığında: “Bu mahkeme emperyalizmin mahke-mesidir, mahkemenizi tanımıyorum” diyen bir devletbaşkanıdır. Tutuklu bulunduğu Hollanda hapishanesinde,hücresinde ölü bulunduğu açıklanmıştı…

SSCB de, Yugoslavya da dağıldı. SSCB BaşkanıGorbaçov, ülkesi dağılırken Amerika’ya sığındı. Yug-oslavya parçalanırken, Miloşeviç halkına sığındı… Ya-kalandığında da direndi.

Konumuz bu iki isim değil. Konumuz, ülkemizinDışişleri Bakanı’nın, Suriye Başbakanı’na söylediği

sözlerin gerçek anlamı: Teslim ol!Davutoğlu kimdir, hangi konumuyla bu

“öneride” bulunur, onu görmek, açıklamakistiyoruz.

Ülkemizde süren faşizmin bugünkü uygu-layıcısı AKP’dir. Ve faşizm bize defalarca

teslim olun çağrısında bulunmuştur. Kızıldere’de ilkcevabı verdiğimiz günden beri değişmedi cevabımız.“Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik..”

Teslim olmak, tüm benliğini çıkarıp atmaktır. Teslimolmak, katile “iyi ki öldürdün” demektir. Teslim olmak,hırsıza “eline sağlık” demektir. Teslim olmak, düşmana“onurumsun” demektir. Teslim olmak kendini satmaktır,onurunu satmaktır, güzel olan ne varsa kirletmektir.

Davutoğlu, üniversite öğrencilerine “teslim olma”çağrısını anlatıyor. Emirler almak için gittiği Amerika’dakendini satıyor. Kendini satarken de teslim olmayı meş-rulaştırmaya çalışıyor. İşte buna izin vermeyiz. Kendinisatabilir, satmıştır da Davutoğlu ve partisi ama gençler-imize bu düşünceyi normal bir davranışmış gibi anlat-malarına, aşılamalarına, vatanımızı satmalarına, halkımızsöz konusu olunca işte buna izin vermeyiz.

Hiç kimseye, hiçbir güce teslimiyeti meşrulaştırmasınaizin vermeyiz. Sömüren, ahlaksızı, yozlaşmayı, insantacirini, hırsızı yaratan ve besleyen bu düzene teslimolmadık, hiç kimsenin de teslim olmasına seyircikalmadık. Direndik ve direnişe çağırdık. Emperyalizminmerkezinden konuşan ülkemizin celladına da bu to-praklarda teslimiyeti meşrulaştırmasına izin vermeyeceğiz.Davutoğlu nezdinde faşist iktidara cevabımızı bir kezdaha haykırıyoruz: Asıl siz halkın adaletine teslim olun!

“TESLİM OLMAK”

44

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 45: Yürüyüs 305

B u l g a r i s -tan'ın Harmanlıbölgesindekiİvonova Bara-

jı'nın 7 Şubat 2012'de çökmesi sonucuEdirne yine sular altında kaldı. Arda, Tun-ca ve Meriç nehirlerinin taşması sonu-cunda, Edirne’nin Lozan Caddesi'ndekiJandarma Şehitliği, Kent Ormanı, aske-ri tesis, kafeteryalar, bağ evleri, Çevre veOrman İl Müdürlüğü ile nehir kıyısındakiTrakya Üniversitesi, Askeri Meriç Ga-zinosu, Öğretmenevi sular altında kaldı.Taşan suların, havanın soğuk olmasınedeniyle don yapması tarlalara, ürünlerezarar verdi. Çiftçiler zarar etti.

Her sene yaşanan ve yaşanacağı bi-line biline önlem alınmayan sel taşkın-ları Edirne halkının can ve mal kaybınaneden olmaktadır. Bunun sorumlusu iseAKP’dir.

Meriç, Arda ve Tunca nehirleri ik-limsel, coğrafi ve üzerlerindeki barajla-rın doğru işletilememesi yüzünden ön-lem alınmadığı için her sene taşıyor. Üçnehirde de kış, ilkbahar ve sonbahar ay-larındaki aşırı yağışlar yüzünden baraj-ların taşması nedeniyle bölgede tarım vehayvancılıkla uğraşan halk milyonlarcaliralık zarara uğruyor.

Edirne’deki ilk büyük su taşkını1509 yılında yaşanmış.

5 yüz yılı aşkın zaman geçmiş, sene2012… Edirne’de yine sel baskını ya-şandı.

- İlk sel baskını Eylül 1509... Edir-ne’de Büyük Su Taşkını...

- 1845 yılındaki taşkın, şehrin her ye-rini basarak, hayatı felç etmiş ve büyükzararlara yol açmıştır. ...

- 14 Mart 2006 Edirne büyük bir fe-laketin eşiğinde... (Edirne su baskınlarıkronolojisi)

- Etkili yağış nedeniyle Trakya'da selmeydana geldi. Selde bir kişi hayatınıkaybetti. 200 kadar ev ve işyerini su bas-tı, çok sayıda araç da yollarda kaldı. (18Kasım 2007 Hürriyet)

- Edirne Belediyesi, yaptığı anonslarlaEdirnelileri olası su baskınlarına karşıuyardı (10 Eylül 2009 Hürriyet)

- Trakya suya gömüldü. Bu sırada Yu-

nanistan'a kaçak yollardan geçmek iste-yen bir grup mülteci sel sularında mah-sur kaldı. (15 Şubat 2010 Hürriyet)

Coğrafi olarak yüksek dağlar etra-fında kalan Meriç, Arda ve Tunca ne-hirleri bu nedenle deniz seviyesindekalmaktadır. Bu duruma önlem alınma-dığından, yağan yağmurun barajları dol-durmasına ve dolan barajların sel olarakşehir içine akmasına neden oluyor. Bu türnehirler üzerinde barajların daha detay-lı projelerle inşa edilmesi gerekiyor.Ama halkı düşünmeyen iktidarlar bugünekadar hiçbir şey yapmamışlardır.

Bulgaristan'da Arda, Meriç ve Tun-ca nehirleri üzerinde çoğu elektrik üre-timi amaçlı olmak üzere 14 büyük barajbulunuyor. Bu üç nehir ve kollarında ay-rıca 50'nin üzerinde de küçük tip su bent-leri yer alıyor.

Kış aylarında özellikle çok daha sıkduyuyoruz Edirne’de yaşanan sel bas-kınlarını. Bulgaristan kendi önleminibarajları açarak alıyor. Bulgaristan, yük-selen su nedeniyle baraj duvarının yı-kılmasını engellemek için baraj kapak-larını açarak nehir yataklarına daha faz-la su vermek zorunda kaldığını belirtiyor.

Bu durum Bulgaristan, Türkiye veYunanistan’da hemen hemen her yıl selbaskınlarının yaşanmasına neden oluyor.

Türkiye–Yunanistan ve Bulgaristansel baskınlarını engelleyebilecek proje-ler geliştirdiklerini açıklıyorlar, bu pro-jelerin hiçbirisi kalıcı bir çözüm getir-memiştir şimdiye kadar.

Erken uyarı sistemleriyle gelecekbir sel baskınında halk ancak canınıkurtarabilir. Malını temelli koruyacak birdüzenleme yapılmamaktadır. Çünkü hal-kın çıkarını düşünen, halkın sorunlarınıçözme çabasında olan bir iktidar yoktur.

2008 yılında “Türkiye-Bulgaristan Sı-nır Ötesi İşbirliği Bölgesinde TaşkınTahmini İçin Kapasite Geliştirilmesi veTaşkın Kontrolü” adlı bir proje başlatıl-mış. Bu proje için Avrupa Birliği Fo-nu’ndan 4 milyon yardım dahi alınmış.En son 7 Şubat 2012’de yaşanan sel bas-kınında da görüyoruz ki henüz bir adımdahi atılmamış.

Edirne Belediye Başkanı Hamdi Se-

defçi, Edirne halkının su taşkınlarındanzarar görmesinin sorumlusu olarak Bul-garistan’ı göstermiş: "Edirne'yi su bas-mıyor. Aslında su baskını diye de bir ris-kimiz yok bizim. İki sedde arasında ka-lan ekili alanlarımızı su basıyor. Edir-ne'nin 24 mahallesinde sel baskını var-mış gibi bir hava yaratılıyor ve Edir-ne'nin imajı sarsılıyor. Yatırımcı bura-ya gelmek istemiyor. Bu olayda en azüzülen ve gerilen biziz. Bulgaristan veYunanistan bizden daha fazla üzülü-yor. Yunanistan'ın ekili arazileri sular al-tında, Bulgaristan'da da insanlar öldü."

Zihniyete bakın! Durum abartılıyor,abartıldığı için de yatırımcılar yeni bir ya-tırım yapmaktan korkutuluyormuş. Bizdendaha çok zarar görüyormuş Yunanistan veBulgaristan. Ölmediysen şükret yani...

Bölgede araştırma yapan kişilerinçözüm olarak sundukları projeler, yeterlimaddi katkı yapılmadığı için hayata ge-çirilemiyor. Edirne bölgesindeki su bas-kınlarının engellenmesi için geliştirilenönemli projelerden biri de Türkiye-Bul-garistan sınırında Tunca nehri üzerindekurulması planlanan Suakacağı Barajı.1968 yılından beri gündemde olan pro-je yıllardır uygulamaya geçirilemiyor. İs-teseler sellerin olmasının önüne geçebi-lecekken, yapmıyorlar. Oysa uzmalar,projenin Tunca Nehri'nden kaynaklananselleri engelleyeceğini sölüyor. Öte yan-dan bu proje Meriç ve Arda'nın taşma-sına bir önlem olmayacak.

Bölgedeki sellerin engellenebilmesiiçin alınacak en önemli tedbirlerdenbiri de nehir yataklarının temizlenmesi.Nehir sularının dağlardan sürüklediğikum, toprak ve taşlar özellikle MeriçNehri’nde Türkiye ve Yunanistan sınırıboyunca birikerek, nehrin yatağından taş-masının başlıca nedenlerden birini oluş-turuyor. Bir diğer alınacak önlem ise ba-raj duvarlarını yükseltmek.

AKP’nin çözüm yolu ise halka düş-manlığının bir göstergesidir.

Çiftçinin toprağındaki ürünü çöpe atan,emeklerini heba eden, halkın evine-malı-na-canına zarar veren ve her yıl yeniden ye-niden bunların yaşanmasına sebep olanlarAKP ve geçmiş tüm iktidarlardır.

DüşmanıHalk

AKP

Doğal Afet Değil, Doğal OlmayanFelakete Karşı Önlem Almayan

AKP Halka Düşmandır

45

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 46: Yürüyüs 305

DİSK’in 14. Genel Kurulu’ndaDİSK Genel Başkanı seçilen ErolEkici ile DİSK’in görevleri ve eylemprogramı üzerine yaptığımız röportajıyayınlıyoruz:

Yürüyüş: AKP'nin, işçi sınıfınınkazanılmış haklarına ve sendika-lara yönelik çok kapsamlı bir sal-dırısının olduğu dönemde GenelKurul yaptınız. Süreçle birlikteGenel Kurul'un değerlendirmesiniyapar mısınız?

Erol Ekici: AKP’ye muhalifolan herkes bu saldırıları yaşıyor.Biz de bu saldırıların yaşandığı dö-nemde DİSK'in 14. Genel Kuru-lu’nda, kuruluşunun 45. yılının kut-landığı bir genel kurul süreci yaşadık.Genel Kurul’da gerek dışarıdan davetedilen yabancı konuklarımızın ko-nuşmaları, gerekse bizim delegele-rimizin de söyledikleri farklı dillerdede olsa aynı şey. Yabancı konuklar,kendi ülkelerinde yaşanan taşeron-laştırma ve özelleştirme ile sağlıkhaklarını kaybettiklerini ve 50-60yıl önceki kazanımlarını kaybet-mekle yüz yüze olduklarını söylü-yorlar. Kendimize döndüğümüz za-man, yaşananlar AKP'nin 10 yıllıksüreci ile sınırlı değil; özellikle 12Eylül sonrası 24 Ocak Kararları,Turgut Özal ile başlayan TansuÇiller ile devam eden ve TayyipErdoğan ile finali yapılan bir süreçyaşıyoruz.

Nedir bu? Özelleştirme, taşeron-laştırma… Tabir yerinde ise, Cum-huriyet döneminde yaşanan tüm ka-zanımların haraç mezat satılmasındaAKP sınır tanımıyor. Bu anlamıylaemperyalist tekellere karşı dünya

halklarıyla ortak bir direnişten sözedilmeli. Dünyanın hiçbir yerindesermayenin saldırıları farklı değil.Özellikle çalışma koşullarının es-nekleştirilmesinden başlayıp ör-gütsüzleştirmeye varan bir saldırısüreci var. 14. Genel Kurul’da öneçıkan konular bunlar. Bunların öte-sinde tabii saldırıların nasıl bertarafedileceği var.

DİSK 13 Şubat 1967’de kurul-duğundan bu yana kendini bu ülkedetarif ederken, sınıf ve kitle sendi-kacılığı yapacağını söylüyor. Sen-dikacılık sadece toplu iş sözleşmesiyapmak değil. O dönem çok duy-duğumuz “Tam Bağımsız De-mokratik Türkiye” talebiyle ülkenintüm kesimlerini kucaklayan anti-em-peryalist mücadeleyle ete kemiğebürünerek tüm saldırıların ortadankaldırılabilineceğini söylüyordu. Be-ğensek de beğenmesek de, 12 Ey-lül’de kapatılana kadar belki söyle-dikleri ile toplumun bütün kesimlerinikucaklayamayan ancak o süreçte iş-çilere bir sınıf bakış açısı kazandıranbir sendika DİSK.

DİSK nasıl bugün AKP politikalarıile yok edilmek isteniyorsa, o dö-nemde de böyle saldırılar ile karşıkarşıyaydı. O dönemde toplumuntüm kesimiyle örgütlü örgütsüz her-kesle başlattığı 15-16 Haziran Dire-nişi’yle kendine yönelik saldırılarıbertaraf etti. Faşizme ihtar eylemleri,DGM’lere karşı eylemleri MES iş-verenlerine karşı yaptığı eylemleriile toplumun tüm kesimlerinin sen-dikal mücadeledeki demokratik ta-lepleri ile siyasal taleplerini birleş-tirdi. 12 Eylül sonrası ne kadar farklıtartışmalar yaşansa da, (çağdaş sen-dikacılık, sivil toplum sendikacılığıgibi) en kısa zamanda bunları safla-rımızdan uzaklaştırmaya çalışıyoruz.Bugüne baktığımızda DİSK geçmi-şinden ders çıkartarak, geleceğineyön vermeye çalışarak başta ülkeninbağımsızlığı, anti-emperyalizm mü-

cadelesi yükseltilerek ancak, işçi sı-nıfının çıkarları sağlanır. Bağımsız-lığın olmadığı yerde, demokrasininolmadığı yerde özgürlük olmaz.Bundan sonra DİSK olarak, ekono-mik demokratik sınıfsal mücadeleyibirleştirerek, yönelen saldırılarıbertaraf etmenin öncülüğü, önder-liği ve mücadelesi içinde olacağız.Genel Kurul’u bu perspektifte de-ğerlendiriyoruz. Kendi temsil ettiğimizkitle açısından da toplumun tüm ke-simleri açısından da beklenti büyük.Biz bu beklentiyi, toplumun bütünkesimlerinde mücadeleyi ortaklaştı-rarak aşabileceğimize inanıyoruz.Bundan sonrasında bu ülkede de-mokrasi diyen, hak diyen, adaletdiyen her kesimle bu süreci birlikteyaşayıp ete kemiğe birlikte büründürenbir mücadeleyi önümüze koyacağız.

Yürüyüş: AKP, düzen partilerin-den tutun da derneklere, sendika-lara kadar, ya bana hizmet edersi-niz, ya da yok ederim diyor. Sendi-kalarda da asıl hedef DİSK veKESK. Siz bu saldırıları nasıl boşaçıkartacaksınız?

Erol Ekici: AKP, on yıllık ikti-darında sermayenin tüm taleplerinisağlamak için çalıştı ve bunlara karşıçıkan herkesi de yok etmek için ça-lışıyor. Muhalif olan herkesi kendinetabi kılmak istiyor. Bununla da bur-juva partilerinden tutun yöre der-neklerine, spor kulüplerine kadarherkesi kalıba dökmek istiyor.

Kendi düşüncelerini hayata ge-çirmede hiçbir muhalif unsurla kar-şılaşmamak AKP’nin birinci önceliği.AKP’nin bu politikalarına karşı çı-kılmalıdır. Korkunun ecele faydasıyoktur. Korkarak, sinerek hiçbirşey elde edilemez. Tam tersine, AKPpolitikalarına karşı insanca yaşamakisteyen herkes kendisi için bir işinhak olduğuna inanmalı, bu işte in-sanca çoluğu çocuğu ile yaşayacakbir ücretin hakkı olduğuna inanmalı

Röportaj

Erol Ekici

İşçilerin Güveni, Mücadele İçinde Israrcı Olunarak Kazanılır

46

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 47: Yürüyüs 305

Röportaj

ve bunun kendi için bir hak, devletiçin de bir görev olduğuna insanlarıinandırmalıyız. Tabi bu söylendiğikadar kolay değil. Bu kadar baskı-lanmanın olduğu süreçte bunlar nasılolacak? Bunlar ısrar, irade, karar-lılık ve talep etme ile olacak.

Talep etmediğimiz, verilenle ye-tindiğimiz sürece AKP her geçengün baskılarını artıracak. Bunun sınırıyok. Öyle bir aldatmaca ile karşıkarşıyayız ki, bu noktada sendikalarkendi kendini sorgulamalı. Tabloyabaktığımızda AKP bu ülkeye demok-rasi getirecekti. AB'den demokrasibekleyenler AKP’den de demokrasibeklemeye başladılar. AKP’nin na-sıl bir demokrasi hedeflediği günlüksüreç içerisinde görülmektedir.AKP’ye muhalif olan herkes bundannasibini alıyor. O zaman bu cepheyedüşen yan, o saldırıları bertaraf ede-bilecek bir örgütlü mücadeleyi ya-ratmaktır. Sokakta herkes bunu söy-lüyor, tüm bunlar biliniyor ancakbunları kaldıracak iradi bir örgütlenmeyaratılmıyor. Bunun bedelleri varsa,bu bedelleri ödeyecek bir örgütlülükyaratılmalı. Füze kalkanına karşıçadır açıldığında çadırı durdura-biliyor mu? Hayır saldırıyor amayine kuruluyor. Ya da toplu mezar-ların açtırılmasında TAYAD'lı Aile-ler’in ısrarı var. Israr sonucundakazanılıyor. Ya da Türkan Albay-rak'ın direnişi, “tek kişilik ordu”denildi. Israrı ile yine işini kazanmasıvar. Sonuçta ısrar ile ete kemiğebüründürülen bir mücadele birincigörev olmalı. DİSK olarak mücadeleprogramımız sendikalar üzerindekibaskıları kaldırmak, çalışanların mü-cadele ile sağladıkları kazanımlarınınüzerindeki baskıyı kaldırmak olma-lıdır. Saldırılar tüm işçi sınıfına yö-

nelik. Bu saldırıların kaldırılma-sında DİSK öncülük yapacaktır.Halkın tüm sorunlarını sahiplenenbir mücadeleyi önümüze hedef ko-yacağız. Hapishanelerdeki devrimcitutsakların tecrit sorunlarını önü-müze hedef olarak koyacağız...DİSK’in geçmişi de geleceği deböyle tarif edilir.

Yürüyüş: Sendikalı işçi rakam-larının 500 bin civarlarında ol-

duğu söyleniyor. Buna karşı mil-yonlarca işçi örgütsüz. Hatta kayıtdışı çalışıyor. Örgütlü, örgütsüz iş-çilerin sendikalara karşı bir gü-vensizliği var. Buna rağmen bir-çok işyerinde işçiler sendikalı ol-mak istiyor. Bu girişimlerin büyükçoğunluğu da sendikaların sahip-lenmemesi sonucunda işçinin iş-ten atılmayla sonuçlanıyor. Birin-cisi siz işçinin güvenini nasıl sağ-layacaksınız? İkincisi, işçileri na-sıl örgütleyeceksiniz?

Erol Ekici: Sendikalardaki örgütlüişçi rakamlarını Bakanlık bugüne ka-dar, AB'ye “iyi” gözükebilmek için,“AKP demokrasi getirdi” diyebilmekiçin açıklıyordu. Katliamları, hapis-hanelerde yaşanan tecriti gizlemekiçin “ileri demokrasi” adı altında açık-lamalar yapılıyordu. DİSK, Avrupa'dayaptığı görüşmelerde bunun böyle ol-madığını, 12 Eylül'ün baskıcı yöneti-mini, Avrupa'da nasıl sendikal çalış-malara engel olunuyorsa Türkiye'dede öyle olduğunu anlatıyordu. AB'ninson uygulamada kara listeye alma-sından sonra gerçekler gün yüzüneçıktı. 2007'de çıkan yasa ile işçilerinsayısının Bakanlığa göre mi yoksaSGK'ya göre mi belirleneceği açık-landı. İstatistikçilere göre rakamlarınSGK'ya bağlı açıklanması gerekmekte.Ancak 2007'de yayınlanan hiçbir ra-kam yok. En son açıklanan rakamlarise SGK'ya göre 11 milyon, bakanlığagöre ise 5,5 milyon. Bu durumda 100sendikadan 80 tanesi toplu sözleşmehakkını kaybediyor. AKP bu şekildeyaparak Avrupa'yı oyaladı.

Sermaye talepleri, kıdem tazmi-natı, özel istihdam büroları, kural-sızlaştırarak çalışmayı esnekleştirmegündeme gelirken “Demokles’in kı-

lıcı” gibi AKP bu rakamları elindebulundurdu ve sendikalar itiraz et-medi. Bu noktadan bakıldığında Ge-nel-İş dışında DİSK’in sendikası kal-mıyor. 11 milyon çalışan varsa, kayıtdışı ile 20-22 milyon çalışan olur.Ülkemizde hukukun nasıl keyfi birşekilde işlediğini biliyoruz ve iş hu-kuku daha çok keyfiyetle işliyor. Birişyerinde toplu sözleşme hakkını al-mak için oradaki işçilerin %51’ininsendikaya üye olması gerekiyor vebakanlığa yapılan başvuruya, 6 işgünü içerisinde işveren dahil kimseninitiraz etmemesi gerekiyor. Eğer itirazolursa yerel mahkeme bilirkişi atıyor.Bilirkişi raporu olumlu ise mahkemeve Yargıtay süreci işliyor ve bu süreç2-3 yıl sürebiliyor. Genel–İş’in işkolunda 130 bin kadrolu işçi varken,657 bin taşeron işçi var. Taşeron iş-çilerin olduğu yerlerde sendikalaşmasağladığımızda bu sendikacılık birsene sürüyor. Bir senenin sonundabaşka bir şirkete ihalenin devri ileyeniden sendikaya üye kaydı gere-kiyor. Zaten bir işyerinde sendika-laşma 2-3 yılı bulabiliyor. Bunun buşekilde olmasının tek nedeni, işyer-lerinde sendikalaşmanın önünde engelolmaktır. Sendikalaşmanın önündekibu engeller çalışan ve işçi adaylarınaiyi bir şekilde anlatılmalıdır. 12 Ey-lül'ün hukuku ve yasakları devamettiği sürece engellere karşı ortakmücadele edilmelidir. Kim ne dersedesin, sendikal örgütlülük başka ola-maz. AKP bir iki ay içinde özel is-tihdam büroları ile örgütsüzleştirmeyeyönelik hazırlık yapıyor. Bu saldırıyakarşı toplumun bütün kesimleri bir-likte mücadele etmeli. Ete kemiğebürünmeli başka çaremiz yok. İn-sanlara mücadele edildiğinde, di-renildiğinde kazanılıyor güveninivermeliyiz. Önümüzdeki çalışmala-rımız başta kıdem tazminatına yönelikolacak bu şekilde. KESK de benzersaldırılar yaşıyor. Referandumdagrevli toplu sözleşme hakkı çıkarken,yıllardır var olan toplu pazarlık hakkıbile engellenmeye çalışılıyor. KCKbaskınları bahane edilerek KESK'esaldırılıyor.

Yürüyüş: İşçiler, memurlar ta-rihinin en büyük saldırılarıyla karşı

47

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 48: Yürüyüs 305

karşıya. Aynı şekilde AKP, halkındiğer kesimlerine de saldırıyor. İş-çilerin talepleriyle halkın diğer ke-simlerinin taleplerini nasıl birleşti-receksiniz?

Erol Ekici: Halkın tüm talepleriaslında aynı, sorunlar farklı değil.Eli kana bulaşmamış, emperyalizmkarşısında olan herkes halk. Heryerde saldırılar acımasız. Katliamlar,kayıplar, işkenceler var. AKP'ye karşıolmanın bir bedeli var. Bedel öde-mediğimizde karşı koyamıyoruz.Topyekün saldırıya topyekün cevapvermek gerekiyor. İşçiler ve kamuemekçileri açısından açlık, sefalet,yoksulluk ortak saldırı. Emperyalisttekeller tüm yönleriyle saldırıyor.Halka, doğada dönüşen her şeyi bizyapıyoruz o yüzden her şey bizimolmalı dedirtebilmeliyiz. Faşizminsaldırılarına maruz kalan kimseyidışlamadan ortak mücadele hattındabirleşmeliyiz.

Yürüyüş: Amerika ülkemizi Orta-doğu’ya saldırının üssü, AKP'yi demaşa olarak kullanıyor. Füze kal-kanı faaliyete geçti, yeni üslerinyapılacağı söyleniyor. Emperyaliz-min ülkemizdeki politikalarına veAKP'nin uşaklık politikalarınaDİSK ne diyor?

Erol Ekici: DİSK bu konulardademesi gerekeni en başta kurulurken“Tam Bağımsız Türkiye”den yanaolarak demişti. Anti-emperyalizmin

mücadele öncüsü DİSK olmalı. Bü-yük Ortadoğu Projesi ve ABD em-peryalizmi yeni bir saldırı değil. Coğ-rafi olarak Anadolu toprağının stra-tejik önemi zaten biliniyor. ABD'ninIrak'ı işgalinde de bu stratejik durumyaşandı. Toplumun tepkisi ile tezkerebelki meclisten geçmedi ancak askeriüslerimiz ve limanlarımız kullanıldı.Körfez işgalinde Özal'ın “bir koyupbeş alacağız” mantığında AKP. Hiçsınır tanımadan ABD emperyalizminehizmet ediyor. Suriye ya da İran'dankalkacak bombalar okyanusu aşarakABD'yi vuracak değil. ABD'nin füzekalkanı ile korumak istediği İsrail.İktidar bu konuda sınır tanımayaraktopraklarımıza füze kalkanını kur-durdu. Kaddafi ile bir dönem çokiyi ilişkileri olan Başbakan o zamanNATO'ya karşıydı. Ancak NATO ge-milerini Libya'ya ilk yollayanlardanoldu. Libya ekonomik olarak yok-sulluğun çok fazla yaşandığı bir yerdeğildi. ABD, Libya’da dünyanın enkaliteli petrollerine sahip oldu. Em-peryalizmin çıkarlarına uygun olankurallar Libya'da yaşanan katliamıgörmüyordu. Suriye ile bir dönemortak bakanlar kurulu toplantısı alı-nırken, şimdi Suriye ile savaş halinegelindi. Hani Müslüman bir ülkeyekarşı olamayız diyorlardı. AKP, ABDçıkarları için çaba harcıyor ve kraldandaha çok kralcı kesiliyor. Ortadoğu’daolanlar halkların kendi iradesi ileemperyalizme sessiz kalınmayarak

ancak çözüme ulaşır.

Yürüyüş: Ağır Ceza Mahkemeleri,parasız eğitim isteyen öğrencileri 2sene hapiste tutup, 15 yıl ceza isti-yor. Grup Yorum konserinin çalış-masını yaptığı için Gençlik Derne-ği öğrencilerine 14 yıla kadar cezaverildi. MİT müsteşarı Hakan Fi-dan için de savcıların yetkisini sı-nırlayan özel kanun çıkartıyorlar.Bu gelişmeleri nasıl değerlendiri-yorsunuz?

Erol Ekici: Devrimcilere saldırılarvarken bir taraf korunuyor. “İleri de-mokrasi” dedikleri bu. Kendisine de-mokrat devrimci diyen herkesle ortakmücadele ile süreç aşılır. Herkesinbirleşerek ortak mücadele etmesi ge-rekmektedir. Füze kalkanına hayır di-yen öğrencilere olan saldırılara, kat-liamlara, kayıplara karşı mücadeleedenlerle, Malatya'da Grup Yorumkonseri bileti sattığı için 13'er yıl cezaalan öğrencilerle, HES'lere karşı köy-lerini savunan köylülerle birlikte temelhak ve özgürlüklere sahip çıkmalıyız.

Yürüyüş: Sizin ayrıca eklemek is-tediğiniz bir şey var mı?

Erol Ekici: İşçilerin güveni mü-cadele içinde ısrarcı olunarak kaza-nılır. Açlık, yoksulluk ve sefaletiçinde güvensizlik olur. Doğru prog-ram, doğru hedefler ve doğru önderlikve bütün değerlerimize sahip çıkarakhalkın güvenini sağlayacağız.

Halk Cephesi, 13 Şubat günü Ankara’da KESKGenel Merkezi ve TÜM BEL-SEN'e yapılan polis bas-kınlarıyla ilgili olarak yazılı bir açıklama yaptı. AKP'ninpolisinin "KCK operasyonu" adı altında yaptığı sendika,parti, dernek ve ev baskınlarında 35 kişi gözaltınaalması hakkında yapılan açıklamada, “Amerikancı AKPiktidarı faşist saldırıları kanıksatır hale getirmek istiyor.Saldırı başta Kürt halkımıza ve Kürt ulusal hareketineyönelik olmakla birlikte tüm halklarımıza yapılmaktadır.Saldırı demokratik haklarını talep eden, özgürlük isteyen

herkesedir. Devrimciler,ilericiler, halktan yanaolan herkes bu saldırınınhedefindedir.” denildi.

Uludere Katliamı ilegözdağı verenlerin şimdide "KCK operasyonları"

ile saldırdığını belirten Halk Cephesi, açıklamasını şusözlerle bitirdi: “Oligarşi, Kürt halkımıza, halklarımızakarşı her türlü şiddeti uygularken, halklarımızın özgürlükve hak talebini ‘şiddet’, ‘terörizm’ diyerek boğmaya ça-lışıyor. Oligarşinin sözcülerinin açıklamaları, dizginsizsaldırıları halkların nasıl, neden ve kime karşı mücadeleetmeleri gerektiğini de gösteriyor bize. Saldırılara karşıdirenmek, mücadele etmek tek yoldur. Bu mücadelededüşmanımız oligarşi ve emperyalizmdir.”

Röportaj

AKP DİRENEN TÜM KESİMLERİ TESLİM ALMAYA ÇALIŞIYORDİRENMEYENLER YOK OLACAKTIR BİRLEŞELİM,

DİRENELİM, FAŞİZMİ YENELİM

448

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Page 49: Yürüyüs 305

“Bugüne dek ne zaman kalabalı-ğın içinde biri sivrilse, onun sonuya asılmak ya zindana atılmak, yada -en iyi durumda- iftira ve dedi-kodularla cezalandırılma olmuştur.Ve siyaset de o veya bu şekilde daimabu işin içindedir.”

Bu sözler egemenlerin adaletsiz-liğini anlatır. Egemenlerin düşünene,kendi düzenine karşı çıkana düş-manlığını anlatır. İlk okuduğumuzdayaşadığımız çağı, bizim ülkemizi an-lattığını bile düşünebiliriz. Ama söy-leyen, bugünü anlatmak için değil,yüzyıllar öncesindeki bir olayı ta-nımlamak için kullanmıştır bu sözleri.Çünkü adaletsizlik yüzyıllardır zali-min silahı olmuştur. Bu adaletsizliğekarşı çıkanlar da hep var olmuştur.İşte Hallac-ı Mansur bunlardan biridir.Yukarıdaki sözler onu anlatır.

Bir derviş, bir düşünür, düşünceleriuğruna ölüme yürüyen biridir o. Tarihsayfalarında adı El Hüseyin İbniMansur diye geçer. Ama halk onuHallac-ı Mansur diye çağırır. Hallacadı, yaptığı işten gelmektedir. Pa-muğu, yünü, yay ya da tokmak gibibir araçla kabartma, ditme işini yapanustaya denilir hallaç.

Hallac-ı Mansur, 858 yılındaİran’da doğar. Küçük yaştan itibarenokumaya merak salar. Kuran ayetle-rini yorumlamaya, ezberlemeye baş-lar. Çocuk denecek yaşta KuranHafızı olarak anılır hale gelir. Arapdili ve yapısı üzerinde çalışır. Oku-dukça amacını hayatın sırrına ermek,insanları tanımak olarak belirler. Vebu noktada kendine sınır çizmez.

Abbasi Hanedanlığı’nın hükümsürdüğü yıllarda yaşar. Yaşamı içindebir yandan Allah sevgisi denilen ilahisevginin sırrına ermeye çalışırken,bir yandan da düzeni sorgulamayabaşlar. Bu özellikleri onu din bilgini

olmaktan, “Al-lah'a küfür edi-yor” denmesinekadar getirir.

Bir arayıştıronun ömrü. Bilgi-

ye susamışlığıyla birlikte, diyar diyargezer. Tek bir öğretiyle yetinmez.Gerçeğin peşindedir. İran’dan sonraIrak'a gider ve orada dönemin ünlüdin alimlerinin öğrencisi olur. Bağ-

dat'ta Cüneyd-i Bağdadî Hoca'nınyanındayken Mekke'ye hac yolculu-ğuna çıkar. Ama onun asıl yolculuğukendi içine doğru olanıdır. Hallac,Allah sevgisine, yani ilahi aşka uza-nan gerçek yolun böyle yapmaktangeçeceğine inanır. “İmanın çekirdeğiaşktır” der. İnsanın Allah'a, insanıninsana duyduğu aşk üzerine, onaulaşmak üzerine düşünür. Günler vegecelerce düşünür. Öyle zamanlaryaşar ki; bazen kendini küçük birtoz tanesine ben-zeterek hiçleştirir.Bazen de, ruhununyıldızlara kadarulaşabilecek geniş-likte olduğuna ina-nır. Öğrendikçetartıştıkça düşün-celeri daha da ber-raklaşır. Tanrı ileinsan, yaratan veyaratılan arasında-ki farkın konuşul-duğu bir gün Hal-

lac, “Ben ilahi sevgiyi kavradım,ben yaratıcı gerçeğim! Ben mutlakgerçeğim! En-el Hak!” diyerek dü-şüncelerini anlatır. İşte o an Hallac-ıMansur'un, ilk kez, çevresindekilereyüzyılların düşüncesine, dinin öğre-tilerine meydan okuduğu andır.

Temel amacı din dışına düşmek,İslam’ı kötülemek değildir. Ama varolan da onu tatmin etmemektedir.Ve bu nedenle de oluşturduğu budüşünceyi açıklamak, bu uğurda birömür boyu yol gitmek onun içingörev haline gelmiştir. İşte bu andanitibaren de 'tehlikeli insan' damgasınıyemeye başlar.

Bağdat’ta kendine karşı oluşantepkilerin ardından yine yollara düşer.Hindistan’a, Türkistan’a gider. Başkadinleri tanımak, onların inanç sis-temlerini anlamaya çalışarak, kendidüşüncelerini yaymaktır amacı. İkiyıl süren bu gezilerin ardından Bağ-dat'a döndüğünde, Abbasi Hanedan-lığı’nın çürüme dönemiyle karşılaşır.Dinsel anlamda farklı düşünceleresahip olmasının yanında sosyal ya-şamla ilgili eleştirilerini de ulu ortasöylemeye başlamasıyla “tehlikeli”damgasını yer. Halkın arasında dur-madan dolaşan, onların sorunlarınıdinleyip, çözümler üretmeye çalışanbiri olarak 'yönetimin adil olması'gerektiğine inanır. Şii ve Sünni mez-hebi arasındaki çatışmaların gün geç-tikçe arttığı dönemde, zengin ve fakirarasındaki uçurum da derinleşmiştir.

Tarihten Olaylar KişilerHallac-ı Mansur

Bu Halk, Bu Vatan Bizim! Kahrolsun Faşizm Kahrolsun Emperyalizm!

DDünden Bugüne Anadolu'daDünden Bugüne Anadolu'daHALK İSYANLARIHALK İSYANLARI

HALK KAHRAMANLARIHALK KAHRAMANLARI

Zalimler Oldukça İsyan Edenler,Zulüm Sürdükçe İsyanlarda Sürecek!

Hallac-ı Mansur, var olanla, kendisine su-nulan bilgilerle asla yetinmemiş. Hep öğrenmekiçin gerçeği aramış. Gerçeğe inanmış. Gerçeğibulmuş ve canı pahasına gerçekleri savunmuş.Ve inandığı doğrulardan asla vaz geçmemiş.Gerçekler uğruna canını vermiştir.

Hallac-ı Mansur 1090 yıl öncesinde tarihebu mirası bırakmıştır. Cepheliler Mansurlar’ınbu mirasını “savunduğunu yapan, yaptığınısavunan” pratiğiyle geleceğe taşımaktadır.

Tarihten Günümüze

49

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 50: Yürüyüs 305

Hallac-ı Mansur, Abbasi Hanedanıiçin her açıdan yok edilmesi gerekenbirisidir artık. Düşüncelerinden vaz-geçmek gibi bir niyeti yoktur. Birkez ferman ilan edilmiştir. Komploişletilmeye başlanır. Hanedan vezir-lerinin büyük çabalarıyla Hallac,“Büyücülük, hak yolundan ayrılmakve halkı yönlendirmekle” suçlanarak913 yılında yakalanır. Uzun yıllarhapislikle boşuna, “ıslah” olacağınıbekler egemenler. Hallac-ı Mansur,direnişi, baş eğmeyişi, düşüncele-rinden dönmeyişiyle egemenlerin yü-züne tarihin attığı tokattır. Hallac'ınbaşı hep diktir. Pes etmez, vazgeçmez.İlk başta kendi evinde göz hapsindetutulan Hallac, bir süre sonra kendiiçin yapılan hapishaneye götürülür.

Abbasi Hanedanlığı’nın çöküşünüiçerden izler. Hallac hapishanede deyazmaya devam eder. Şiir ve vaazbütünleşir onda. Düşüncelerini yayma,ulaştırma aracıdır şiir. Ölene kadarda kalemini elinde bırakmaz. Şiirleribugüne kadar kalır.

“Bütünümle bütün sevgini sardım/Sen ki kimdesin ey mukaddesim/Yardır ve kalbim bazen gayrına/Kor-kuyla titrerim, tutulur sesim/Ürpererekgene dönerim sana”

Sekiz yıllık hapislikten sonra,Bağdat Temyiz Mahkemesi’nde yar-gılanması başlar. Bir oyundur bu sü-reç. Hallac-ı Mansur’u ölüme gö-türmek için hangi sorulara, nasılcevap verebileceği bile hesaplanır.Sonuç baştan bellidir. Yargılanmasıusul gereği yapılır. Hallac-ı Mansurbüyük kalabalık önünde yine düşün-celerini savunur. “Bunu söyledimve bugün de söylüyorum. En-el Hak.

Ben yaratıcı gerçeğim. GerçeğinTanrısallığı benim insanlığımda öyleaçık bir şekilde zuhur ediyor ki, in-sanlığın buna sevinmesi lazım” der.Dinsel yöndeki düşünceleri bilinenHallac için asıl tehlike ise siyasaldüşünceler taşıdığının öne sürülme-siyle ortaya çıkar. Çünkü Abbasi Ha-nedanlığı’nda ‘kul’un siyaset yapmasıyasaktır. Siyaset ancak Hanedan veçevresinin işidir. Onun halk arasınakarışarak gerçekleri söylemesi ise'bölücülük' olarak adlandırılır.

Mahkemede “Bize hangi davranışbiçimlerinin adil olduğunu öğretenbir şeriata sahibiz. Fakat şeriata ger-çekten uyuluyor mu? Her tarafta ada-letsizliğin ve baskının hüküm sürdüğübir gerçek değil midir? “Barış şehri“adı verilen şu Bağdat’a bir bakın!Burası uzun zamandır bir kavga şehrihalini almadı mı?”diyerek hanedanlığısuçlaması ve “Her türlü isyanın ge-rekçesi genellikle adaletsizliktir. Sonyıllarda isyanların artması, adalet-sizliğin boyutlarının da çok büyükolduğunu gösterir” diyerek yaptığısavunması “Devlet işlerine karışmayanasıl cüret edersin?” denilerek kesilir.Mühür zalimin elindedir. İbreti alemolsun diye cezalandırılması istenir.Hallac, egemenlerin mahkemesindeboyun eğmemiş, secde etmemiştir.Tam tersine düşüncelerini anlatmakiçin kullanır kürsüyü. Kadıların, “Birtakım güzel konuşan insanlar, kendiadalet ve ilahi aşk anlayışlarını dilegetirdiler diye, köleler bir kez dahaayaklanıp devlet otoritesini parça-lasın mı?” sözleri korkularının daitirafıdır.

Hallac-ı Mansur’un bir meydanda

işkence edilerek öldürülmesine kararverilir. “Yüceltilen bir kimsenin mut-laka aşağılanması” gereklidir onlarındüşüncesine göre. Oysa Hallac büyükçoğunluğun gönlünde çoktan yeredinmiştir. O yeri yok etmek için iseişkenceyle sindirmek isterler. Üç günboyunca işkenceyle parça parça edilenHallac kahkahalarla direnir cellada.“Aşk her şeydir” diyendir o. Bilir kiçektiği acı onu aşkına daha da ya-kınlaştıracaktır. Celladın her kestiğiparça karşısında tek söylediği “Öldürbeni çünkü ben öldükten sonra ya-şayacağım”dır.İşkenceler sonucu zayıflamış, sarı

buruşuk derili bembeyaz saçlı o adamolan Hallac, son gücünü toplar vehalka seslenir; “Emin olun ki, insanruhu aslında hayal bile edemeyeceğişeyleri yapmaya kadirdir. Gözleri ol-madan görebilir ve bacakları olmadanyürüyebilir. Ölüm korkusunu, ruhuaracılığıyla yenen bir kimse yenidenhayata dönmüş sayılmaz mı?” Busözler onun son sözleri olarak geçertarihe. İşkencelerin ardından idamedilir. Tanınamayacak haldeki vücuduibret olsun diye yakılır. 922 yılının26 Martı’na denk gelen o gün, Hallacölümün üstüne korkusuzca yürümüşve sevgilisine kavuşmuştur.

Yazılan eserleri ölümünden sonrayok edilmeye çalışılır. Ama başara-mazlar bunu. Ve kendinden sonragelen nice düşüncelere kaynak olurgüç verir. Ölüm karşısındaki dik dur-manın, düşüncelerinden taviz ver-memenin, yolundan dönmemenin odönemki sembollerinde biri olur Hal-lac-ı Mansur.

İstanbul’da 1 Mayıs Mahalle-si’nde, İstanbul Halk Komiteleri’nin18-19 Şubat tarihlerinde düzenlediği“Yıkım Değil Yerinde Islah İstiyoruz”sempozyumunun afişlerini asan KaanNakay ve Özgür Karakaya gözaltınaalındı.

16 Şubat günü, 30 Ağustos İlk-öğretim Okulu’nun yanında afişlemeyapan Komite çalışanlarının önü polis

tarafından kesildi. Polisin keyfi birşekilde kimlik kontrolü yapmak is-temesi karşısında, Nakay ve Karakayahukuksuzluğu teşhir eden konuşmalaryaptılar. Bunun üzerine azgınca sal-dıran AKP’nin polisi, 2 kişiyi zorlaarabaya bindirmeye çalıştı. Bir taraftanda direksiyon başındaki polise hitaben:“Oğlum bas gaza hemen, burada dahafazla oyalanmayalım.” diyerek, ma-

halleden iki devrimciyi kaçırdılar.6 saat keyfi bir şekilde Çakmak

Karakolu’nda tutulan Nakay ve Ka-rakaya savcılığa çıkarıldıktan sonraserbest bırakıldı.

Devrimcilerin yıkımlar karşısındahalkı bilinçlendirmesine tahammüledemeyen AKP’nin polisi azgıncasaldırıyor. Saldırırken de halkın tep-kisinden korktuklarından, mahalle-lerde gözaltına alırken her şeyi elle-rine yüzlerine bulaştırıyorlar.

Polisin Korkularını Büyüteceğiz

550

Yürüyüş

26 Şubat2012

Sayı: 305

ENGİN ÇEBER’İN

Bizi Gözaltına Alırken Gözleri Çevrede Ayakları Gazda Olacak

Page 51: Yürüyüs 305

Avrupa’da ırkçılık bütün kurum-larıyla birbirini tamamlıyor. Birbir-leriyle yarış halindeler, herkes üzeri-ne düşen görevi yerine getiriyor.

İstisnasız her alanda ırkçılıklakarşılaşıyoruz. Belediyelerde me-murlardan, okullarda öğretmenler-den öğrencilerden, otobüsde şoförden,marketde kasiyerden , doktorda bunungibi yaşadığımız her yerde karşıla-şıyoruz ırkçılıkla.

Kimi zaman vuruluyoruz güpegündüz. Kimi zaman yakılıyoruz diridiri. Kimi zaman dövülüyoruz kara-kollarda. Kimi zaman birbakış oluyor bu. Kimi za-man sözlü aşağılama.

Beynimizle, ruhumuz-la hissediyoruz , yaşıyo-ruz. Sürekli kendimizi ka-nıtlamaya çalışmakla geçi-yor hayatımız.

İşte bunlardan biri demedya. Çok önemli bir ya-nını oluşturuyor ırkçılığın.Bizzat onların sayesindegelişiyor, palazlanıyor ırk-çılık.

Son olarak öldürülen 8 insanımı-zın bizzat Anayasayı Koruma Örgü-tü’nün eliyle olduğunun ortaya çık-masından sonra, daha geri adım at-maları gerektiği düşünülürdü. Med-yanın ırkçılığı mahkum eden yayın-lar yapması gerekirdi. Doğrusu buy-du. Ama böyle olmadı.

Son olarak Almanya’da bununbir örneği yaşandı. Alman Birinci Te-levizyonu ARD'de 2 Şubat'ta, te-levizyonun en çok izlendiği saatte ya-yınlanan karnaval programında sah-neye Ayşe tiplemesini koydular. Es-prileriyle Türkiyeliler, müslümanlaraşağılandı. En fazla seyircinin te-levizyon izlediği saatte ırkçı bir gös-teriye dönüştürüldü.

Bir de Uyum Meclisi buna “Türk-ler şakadan anlar” diye bir açıkla-ma getirdi.

Skeçde espiri adı altında geçen ırk-çılık şu şekildeydi;

Alman bayrağı üzerinde Türkbayrağı ile sahneye çıkan türbanlıAyşe konuşmasında, 'Uyum nedir'

sorusunu sorduktan sonra bayrağıindirerek mini eteğini gösterip, 'Uyumbudur' diyor. Medya ile ilgili tecrübesiolduğunu da belirten Ayşe, "Ne deolsa ZDF'de (televizyon kanalı) te-mizlik yapmıştım. Kardeşim Ah-met'in de kapalı devrede tecrübesivar. Oda Weiterstadt'ta (Hapishanekastediliyor) tecil edilmemek üzere 10yıllık sözleşmesi var" diyor. Espriler24 saat Döner TV uyum alışverişi ka-nalı esprisi ile devam ediyor. Bu ka-nalda Tayyip Erdoğan'ın sözde bur-ka ile ilgili yazdığı kitap da tanıtılı-

yor. Daha sonra karnaval paketi ta-nıtılıyor. Pakette karnaval burkası, sa-rımsaklı sucuk, ve sanatçı Mürgit'insevilen karnaval şarkısı, 'Ramazan'dapazartesi günü sabahında doğdum'şarkısı yer alıyor. Bunlar espri değil,asalak Alman emperyalistlerinin küs-tahlıklarıdır. Alçaklıklarıdır. Bizlerinalınterlerini sömürerek zenginliklerinezenginlik katıyorlar. Sonra dönüp bi-zim kültürümüzle, değerlerimizleküstahça alay ediyorlar.

Bırakın kanalın kınanmasını, uya-rılmasını Türkler şakadan anlar diyeaçıklamalar yapılıyor. Ve skeçin ya-zarı ve kanal “amacımız Türkler’irencide etmek değildi. Eğer biz kar-naval derneği olarak, 'Aman böyle birşey yapmayalım. Türkler tepki gös-terir' diye düşünseydik, asıl o zamanTürkler'i toplumdan dışlamış olurduk"dedi.

Ama Türkiyeliler rencide olduk,bu ırkçılıkdır, siz bizim değerlerimi-ze, inançlarımıza küfür ediyorsunuzaşağılıyorsunuz diyor.

Buna cevapları Ayşe skeçini 19

Şubat’ta tekrarlamak oluyor. Bizi top-lumunuza bu şekilde katmak istiyor-sanız biz istemiyoruz. Bizim kültü-rümüz, inançlarımız, alınterimiz sizinağzınıza alamayacağınız kadar güç-lü, değerli ve onurludur.

Size şimdiye kadar kimse öğret-memiş olabilir, veya bunları unutmuşolabilirsiniz. Ama halkımızın uğrun-da ölecek kadar değer verdikleriinançları, ve değer yargıları ile espi-ri adı altında aşağılanamaz.

Irkçılığın adı televizyon kanalınadüşünce espri oluyor.

Bu ilk kez yaşan-mıyor Avrupa’da. De-falarca bu tür yayınlaryapıldı. Bunun adı ba-sın özgürlüğü oluyorbu arada. Danimar-ka’da Hz. Muham-med’in karikatürü çi-zildi aşağılamak için.Müslümanların terö-rist olduğunu çizdi-ler. Muhammed’inelinde bomba ile ka-rikatürleri çizildi.

Yine Almanya’da bir dizide A-levileri aşağılayan bölümler yayın-lanmıştı.

Medya devletin bir parçası ol-muştur her zaman, Hitler faşizmini te-keller yaratmıştır.

Almanya’daki medya patronları-da büyük tekellerindendir. Tekellerinçıkarları her zaman faşizmden yanaolmuştur.

Onlar görünüşte demokrasidenyanadır.

Avrupa basını ırkçılığı körükleyenyayınlardan vazgeçmelidir.

Siz Alman devletinin Nazileri na-sıl desteklediğinin filmlerini, haber-lerini yapın. Bunu anlatabilmek içinyol bulun.

Mesela şöyle bir espiri olabilirdi:Biz emeğimizle burada çalışıyoruz buülkeye vergi ödüyoruz, o vergi ile Al-man Nazi partisine yardım ediliyor.Onlar silahlanıp gelip bizi vuruyor.

Bu gerçek olan örneğin.

AVRUPA’dakiBİZ

Avrupa Basını BizimDeğerlerimizeKüfredemez,

Aşağılayamaz!Irkçılık Medya Eliyle de

Sürüyor!

51

26 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 305

KATİLİ DEVLETTİR!

Page 52: Yürüyüs 305

YitirdiklerimizBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

3 Mart - 9 Mart

Fedaya 72 saat

30 yaşımı doldurduğum günaldım bu defteriİlla merak edenler içinse kısaca"evet kutlanır" diyeceğimKutlanır! Hem de nasıl kutlanırAsıl şimdiDüğün bayram gibiTüm yaşayanları kıskandıracak denli kutlanır! 'Jübile için'Teşekkür içinHiçbir şey olmazsaYaşam için! Yalan değil, çok sevdim yaşamı

-Aşkta sınır yok ya-öyle kutluyorum aşkımı30 yaşımı doldurduğum günaldım bu defteridaha doğrusu

arkadaşların hediyesiBayağı da süslü ha! Süs gibi durdu zatenuzun zaman masadane yapacağımı bilemedim onunla beni bilemedi sanırım o daVelhasıl100 gün sürdü tanışmamızBugün 130. günümdeyimÖnce epey bir bakıştıkyani ben ve defterimSonra - ayıplamayın ama-defterime bir güzel geçirdimbana yazılan şiirleribenimle ilgili olanları yaniŞanslı bir ölüm benimki zor bulabilir kimiÇünkü uzun süreliBelki bir nefeste verilen can ister kimi Kansız ağrısızbir ölüm belkiSorarsanız banamemnunum ölümümdenHiç olmazsa aşkımla vedalaşmayafırsat tanıdığı için

Belki benden sonra denebilecekleri duyabildiğim için Hatta cenazemi dahihazırlama olanağı tanıdığı için AnlayacağınızYaşam bana karşı hala bonkörSanırım o da beni seviyor! Dedim yaŞanslı bir ölüm benimkioturup okuyorumarkamdan okunacak şiirleriinceliyorum. Ama satırlarınıza bir şey yapmadımDedim, sık dişini kızımher şeye karışmak zorunda mısınüstelik yarınkileri hiç duymayacaksınDedim ya bunları130. günde yazmaya başladım sonradefterimle tanışma fasıllarımAma fazla oyalanmayayımçok iş var yapacağımyeni dergi hazırlanacaksohbetler kurulacakbir çift laf edemedim daha. Nasıl oldu ben de bilemedimbu gece ilham geldibu ilk gelişitam da gider ayak açlığın 130. gecesikovamadım kendisini

Günay Öğrener26 Şubat 2004

“Tecrit, izolasyon ve baskı altında yaşamakistemiyorum. İnsan yüzü görmek, sohbet etmek, dertleşmekistiyorum... Konuşmayan, düşünmeyen bir birey olmamakiçin direniyorum.”

Yusuf KUTLU

Anıları Mirasımız

1979’da mücadeleye katıldı. Mücadele eder-ken, 1980’de Kars’ta bir evde ölü olarak bu-lundu.

Mevlüt ÇINAR

Liseli Dev-Genç örgütlenmesi içindeydi. Fe-dakar çalışmalarıyla tüm Dev-Genç’lilerin sev-gisini, saygısını kazanmıştı. Kadri genç yaşın-da her şeyiyle mücadelenin içindeydi. 1980’deİstanbul Kuştepe’de jandarmalar tarafındankatledildi.Kadri GÜLDÜ

Günay, 18 Kasım 1973’te Mersin'de doğdu. As-len Burdurlu’dur. Erdemi ve adaleti savunmak içindevrimci oldu. Ege Bölgesi’nde illegal alanda çe-şitli görevler aldı. 1995’te tutuklandı. 20 Ekim2003’de ölüm orucuna başladı ve tereddütsüz sür-dürdüğü 134 günlük direnişinin sonunda 4 Mart2004‘te bedenini tutuşturarak şehit düştü.

Günay ÖĞRENER

1957’de Elazığ’da yoksul bir Kürt ailesininçocuğu olarak dünyaya geldi. Devrimci müca-deleyle çok genç yaşlarda tanıştı. Mücadele için-de tutsak düştü. 3 Mart 1983’te Elazığ Hapis-hanesi’nden tahliye olması gerekirken hapishaneidaresi tarafından işkencede katledildi.Mazlum GÜDER

1973’de Antakya’nın Ekinci Beldesi’ndedoğdu. Arap Alevilerindendi. Yaşamını biremekçi olarak kazandı yıllarca. Oto boyacısıy-dı. Sömürüyü ve eşitsizliği yaşayarak devrimcimücadeleye katıldı. 1995’te tutsak düştü. 19 Ara-lık Hapishaneler Katliamı sırasında Bartın Ha-pishanesi’ndeydi. Katliamın ardından Sincan F

Tipi hücrelerine atıldı. 5. Ölüm Orucu Ekibi’nde yer aldı. Di-renişini 279 gün boyunca kararlılıkla sürdürdü. 9 Mart2002’de Ankara Numune Hastanesi’nde şehit düştü.

Yusuf KUTLU

Günay Öğrener'in fedaeyleminden önce yazdığı şiir:

Page 53: Yürüyüs 305

Josef Vissarionoviç Cu-gaşvili, 21 Aralık 1879'da Tif-

lis’te Gürcü bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 1894'te ilahi-yat okuluna başladı. Stalin, emperyalistlere korku salan ön-derliği ile dünya halklarına birçok zaferler kazandırdı.Emperyalistler tarafından kuşatılan genç Sovyetler Birliği’ninboğulmaya çalışıldığı koşullarda sosyalizmin zaferinin ka-zanılmasına önderlik etti. Faşizmin dünya çapında yenilgi-sinde onun önderliği belirleyici olmuştur. Josef VissarionoviçCugaşvili, tarihe bu adıyla değil, örgüt içinde aldığı kod adıStalin ile geçti. Ve Stalin, sosyalizmi savunmada tavizsiz-lik, sınıf düşmanlarına karşı uzlaşmazlık demekti.

15 yaşında Marksist eğitim gruplarında yer aldı. 1900’deIskra gazetesinden okuduğu Lenin’nin düşüncelerini be-nimsedi. 1902'de tutuklandı. Bu dönemde Kafkasya Birli-ği Komitesi'ne seçildi. Partide yaşanan Bolşevik-Menşevikayrışmasında safını Bolşevikler’in içinde belirledi. Defalarcatutukluluklar, sürgünler yaşayan Stalin, 1910'dan itibaren gö-revlerini partinin Merkez Komite üyesi olarak sürdürdü.

Devrimde teorik ve pratik bir önder olarak yer aldı. Dev-rimden sonra da başta ulusal sorunların çözümü olmak üze-re bir çok görevler üstlendi. 3 Nisan 1922'de Lenin’in öne-risiyle, Merkez Komitesi Genel Sekreterliği'ne seçildi.Aramızdan ayrıldığı 5 Mart 1953’e kadar Sovyet ve dünyahalklarına sayısız zaferler kazandırdı.

Şenol Şener, 1961 yılı doğumludur. Yıldızİstanbul Devlet Mimar Mühendis Akademisi(İDMMA) öğrencisiydi. Anti-faşist mücadele-de büyük bir kararlılık ve coşkuyla yer aldı. 8Mart 1979’da kaldığı eve polisin yaptığı bas-kın sırasında rahatsızlanarak aramızdan ayrıl-dı.

Şenol ŞENER

1947 doğumlu Koray, ODTÜ öğrencisiy-di. Dev-Genç içinde yer aldı. Bu süreçteTHKP-C’li oldu. Birçok yılgının mücadeledenkaçtığı 12 Mart faşizmi koşullarında müca-delesini sürdürdü. Mahir Çayanlar’ın Malte-pe Hapishanesi’nden firar etmesinden sonra datereddütsüzce görev üstlenerek, onlara yer bul-

maya, ilişkilerini sağlamaya çalıştı. Bu görevini yerine ge-tirirken 8 Mart 1972’de Ankara’da polis tarafından kuru-lun pusuda katledildi.

Koray DOĞAN

Mersin’de 18 Şubat günü Devrimci Alevi Komite-si (DAK) adına bildiri dağıtan 5 kişiyi polis işkencey-le gözaltına aldı. “İnanç Özgürlüğü İstiyoruz” başlık-lı bildiriyi dağıtan DAK’lıların önü “Şikayet var insanlarrahatsız oluyor” diyen sivil polislerce kesildi. DAK’lı-lar “Halkımız bizden şikayetçi olmaz, olan varsa da ge-lip bize söylerler zaten, biz bu bildirileri dağıtmaya de-vam edeceğiz.” diyerek bildiri dağıtmaya devam etti-ler.

Polisin tutumunu halka teşhir eden DAK’lıları po-lis, “Emniyet Müdürü sizinle görüşecek” deyip zorlaEmniyet Müdürlüğü’ne götürmeye çalıştı. Kolkola ke-netlenerek “Biz hiçbir yere gelmiyoruz, emniyet mü-dürünüz ne görüşecekse kendi gelsin” diyen DAK’lı-lar, halka seslenerek polislerin yaptığı bu hukuksuz vekeyfi tutum ile neden bildiri dağıttıklarını anlattılar. Buesnada Emniyet Müdürü gelerek “Sizleri emniyete da-vet ediyoruz, zorluk çıkarmayın ve arabaya binin.” dedi.DAK’lıların cevabı, “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yene-cek”, “Baskılar Bizi Yıldıramaz” oldu. Bunun üzerinesaldıran polis, Murat Türkmen, Sevgi Şah, Ercan Fırat,Seval Aracı ve İnan isimli DAK’lıları işkenceyle göz-altına aldı. İşkenceler Emniyet Müdürlüğü’nde desürdü. DAK’lılar aynı gün serbest bırakıldılar.

Aynı gün Hastane Caddesi’nde eylem yapan DAKüyeleri, gözaltıları protesto ettiler. Kendisi de gözaltı-na alınan Seval Aracı tarafından yapılan açıklamada,“AKP hakkını arayan her kesime, her sese saldırmayıkendine görev edinmiş ve bu görevin başına da polisigetirmiştir. Direneceğiz. Zulme boyun eğmeyeceğiz.Asla teslim olmayacağız.” denildi. Eylemin ardından200 bildiri dağıtıldı. Bildiri dağıtımı sırasında gelen si-vil polis, “Milleti rahatsız etmeyin” diyerek halkı tek-rar tedirgin etmeye çalışsa da, DAK’lılar “Halk bizdenrahatsız olmaz, siz işinize bakın” diyerek bildirileri da-ğıtmaya devam ettiler.

Dünya HalklarınınKurtuluşu

İçin, SosyalizmeAdanmışBir Yaşam

Josef STALİN

İnanç Özgürlüğü TalebineSaldıranlar Halkın

Öfkesinden Kurtulamazlar

53

Page 54: Yürüyüs 305

Mizah Mazlumun Zalimden İntikam Alma Aracıdır

NEE!ADALET HA! 

BU TALEPTENVAZGEÇENE KADAR

İÇERİDE TUTULMASINA...

NE İSTİYORSUN?

ADALET!