(hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:ufnd+10a+2015+type@asset+block/ufnd10a... · 4 modÜl 1 ufnd 10a...

30

Upload: others

Post on 30-Dec-2019

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem
Page 2: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

Üniversiteler bilimsel bilgi yanında çağdaş ve uygar yaşam biçiminin öğrenildiği, üstün nitelikli yaşam alanlarıdır. Bu kapsamda Yaşar Üniversitesi, gerçek yaşam ortamında ortaya çıkan her yeni gereksinimi öğretim programlarına ve mezunlarının yeterliliklerine yansıtmak adına lisans veya ön lisans programları çerçevesinde alacakları ‘uzmanlık’ ve ‘seçimlik’ derslerden farklı ama bu programlarla eşgüdümlü öğrenme alanları çalışması başlatmıştır.

Yaşar Üniversitesi, 2010 yılından bu yana Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) alınmasını ‘zorunlu’ tuttuğu ve ‘seçimli’ olarak sunulan derslerin dışında “Temel Dersler Programı” altında toplanan ve üniversite eğitiminin yüksek niteliğine uygun olarak, bilimin yöntem ve ilkelerini benimseten ve sanat duyarlılığını kazandıran bir takım dersleri öğrencilerine sunmaktadır. Bu amaçla üniversitede temel bilimleri bir yaşam biçimine dönüştürerek tüm yaşamsal sorunların çözümüne yönelik bilimsel teorilere dayanarak kazanımlar sağlamayı hedefleyen, disiplinler arası özelliğe sahip “Bilim Kültürü” bölümü kurulmuştur. Bilim Kültürü Bölümü tarafından Temel Dersler Programı kapsamında İnsan Bilimleri, Araştırma ve Yöntembilim, Tasarım Kültürü, Estetik, Etik, Proje Yönetimi bilim disiplininde ‘felsefe’ ve sosyal sorumluluk alanında ‘etkinlik’ olmak üzere çeşitli dersler verilmektedir. 2012 yılına kadar alan uzmanı, tam ya da yarı zamanlı akademik personel tarafından yüz yüze yürütülen bu dersler sahip olunan fiziki olanakların daha verimli kullanılması ve daha çok öğrenciye öğrenme imkânı sağlanabilmesi adına açık ve uzaktan öğrenme olanakları kullanılarak eYaşar (http://e.yasar.edu.tr/) öğrenme ortamı üzerinden çevrimiçi olarak sunulmaktadır.

Elinizdeki bu çalışma, Yaşar Üniversitesi Bilim Kültürü Bölümü Kurumsal Temel Dersleri için hazırlatılmış ders notlarından oluşmaktadır. Bu derslerin topluma açık olarak sunulan öğrenme içeriklerine Yaşar Üniversitesi “Açık Dersler” öğrenme ortamından (http://hayatboyu.yasar.edu.tr/) erişebilirsiniz. Bu çalışmalarda emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.

Yasin ÖZARSLAN

Yaşar Üniversitesi

Bilim Kültürü Bölüm Başkanı

Page 3: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

Yaşar Üniversitesi

Bilim Kültürü Bölümü Temel Dersler Programı

Bilim Kültürü Serisi

UFND 010A İnsan Bilimleri - Davranış Bilimleri

Her hakkı saklıdır ve Yaşar Üniversitesi’ne aittir. Yaşar Üniversitesi Temel Dersler Programı kapsamında ders notu olarak hazırlatılmıştır. Tümü ya da bölümleri izin alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Kapak ve Sayfa Tasarımı

Duygu Bayrak

ISBN 978-975-6339-48-0

Ekim 2015, İzmir

Yaşar Üniversitesi

Çevrimiçi Öğrenme Ortamı

http://e.yasar.edu.tr

Yaşar Üniversitesi

Açık Dersler: Herkes için, her zaman, her yerde

http://hayatboyu.yasar.edu.tr

Page 4: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

DAVRANIŞ BİLİMLERİ

MODÜL 1: DAVRANIŞ BİLİMLERİ VE PARADİGMALARI

Prof. Dr. Elçin KÜRŞAT Yaşar Üniversitesi

• Sosyoloji• Sosyal Psikoloji• Antropoloji• Toplum• Siyaset Sosyolojisi• Bilgi Sosyolojisi• Sanayi Sosyolojisi• Ekonomi Sosyolojisi• Hukuk Sosyolojisi• Eğitim Sosyolojisi• Kent Sosyolojisi• Köy Sosyolojisi• Din Sosyolojisi• Aile Sosyolojisi• Göç Sosyolojisi• Tarihi Sosyoloji• Gender (Cinsiyet) Sosyolojisi• Gençlik Sosyolojisi• Teori• Paradigma

Anahtar kavramlar• Anomi• Kültür Antropolojisi• Sosyal Antropoloji• Etnografya• Arkeoloji• Fiziki Antropoloji• Genetik• Oaleoantropoloji• Poimatoloji• Katılımcı Gözlem• Örnekleme,• Referans Grubu• Kitle Psikolojisi• Paradigma• Fonksiyonalizm/İşlevcilik• Sosyal Yapılar• Sosyal İşlevler• İhtiyaç Fonksiyonalizmi• Görülebilir veya Açık İşlev• Örtülü veya Latent İşlev

• Fonksiyon Yanlışlığı• Sistem Teorisi• Çatışma Paradigması• Etkileşimcilik Paradigması• Sembolik Etkileşimcilik

Paradigması• Dramaturjik Analiz• Evrimcilik• Modernleşme Teorileri• Spesifik Evrimcilik• Çok Çizgili Evrim• Yapısalcılık• Güdüsel Yaklaşım• Davranışçı Yaklaşım• Edimsel Koşullama• Sosyal Öğrenme• Bilişsel/Kognitif Kuram• Değiştirme (veya Alış-Veriş)

Kuramı

Page 5: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

2

MO

L 1

UFN

D 1

0A

Modülün AmaçlarıBu modülü tamamladıktan sonra;

1. Davranış Bilimleri’ni tanımlayabilecek ve birbirinden ayırt edebilecek,

2. Her Davranış Bilimi’nin bir disiplin olarak ortaya çıkış nedenlerini açıklayabilecek,

3. Sosyoloji, Sosyal Psikoloji ve Antropoloji’nin alt dallarını listeleyebilecek ve uğraş alanlarını tanımlayabilecek,

4. Verilerden teoriye giden araştırma aşamalarını özetleyebilecek,

5. Sosyoloji, Antropoloji ve Sosyal Psikoloji’nin temel yaklaşımlarını sayabilir ve toplumsal soru ve konulara uygulayabilecek,

6. Bu kuramların ortaya çıkışı ve gelişmesiyle ilgili bilim adamlarının/kadınlarının kimler olduğunu ve katkılarını anlatabilecek,

7. Davranış Bilimleri’nin kapsamını ve çok perspektifliliğini izah edebileceksiniz.

İçindekilerGiriş

1.1. Sosyoloji Nedir?

1.1.1. Sosyoloji’nin Bir Bilim Dalı Olarak Ortaya Çıkışındaki Faktörler

1.1.2. Sosyolojinin Alt Dalları

1.1.3. Sosyolojide Bilgi Seviyeleri ve Çeşitleri

1.2. Antropoloji Nedir?

1.2.1. Antropolojinin Alt Dalları

1.3. Sosyal Psikoloji Nedir?

1.4. Davranış Bilimlerinin Ana Paradigmaları

1.4.1. Fonksiyonalizm/İşlevcilik veya Görevselcilik

1.4.2. Çatışma Paradigması

1.4.3. Etkileşimcilik ve Sembolik Etkileşimcilik Paradigmaları

1.4.4. Evrimcilik (Evolusyonizm)

1.4.5. Yapısalcılık/Strükturalizm

1.4.6. Sosyal Psikoloji’deki Diğer Paradigmalardan Bazıları

1.5. Özet

Page 6: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

3

MO

L 1U

FND

10AOku

ma P

arçası

Giriş

Yeşim, bir gençlik grubu olan “Gotik Gençler” e girer (İngiltere’de ortaya çıkan bu akımın orijinal adı “Grofty’dir). Grubun, diğer yaşıtlarına ve topluma kıyasla çok farklı değerleri, davranış kuralları ve kültürleri vardır: Mesela ölüm ve ölümle ilgili her şeye önem vermek, sevmek, siyahtan başka renk giymemek, vampir tipi pelerinler, yüzlerini ölü gibi beyaz renge getirmek için pudra ve göz çevreleri için siyah sürme kullanmak, ölüm özlemini dile getiren müzik dinlemek ve sadece gotiklerin gittiği diskoteklerde buluşmak gibi Yeşim, Grofty’lerin bu akıma özel kurallar ve yaşam biçimi geliştirdiklerinin bilincine varır. Yeşim’in bu gözlemleri Sosyolojik düzeydedir.

Yeşim, bu grup aidiyetinin kendi psikolojisine –duygularına, dünyayı ve başkalarını nasıl gördüğüne, benliğine, vs.- ve davranışlarına da etki yaptığını saptar. Grupla buluşmaya giderken kendini aynada seyreder ve diğerlerinin takdirini kazanacak kadar “groofty” görünüşünde olduğundan emin olmak ister; mesela yüzü yeterince beyaz mı, gözaltları iyice siyah mı? Gruptaki diğer gençler tarafından beğenilince bir gurur, değerlilik ve grup aidiyeti hisseder. Grup ayrıcalığı ona güç, biz duygusu ve benlik kazandırmaktadır. Bu duygusal tecrübeler, yani Yeşim’in düşünsel, duygusal ve davranış biçimiyle gruptan nasıl etkilendiği, Sosyal Psikoloji’nin alanıdır.

Gotik grubunun siyaha gösterdiği bu düşkünlük ve bu renge verdiği anlam Yeşim’de bir merak uyandırır: Yeryüzünde bütün insan toplulukları siyahı ölümle ve matemle mi ilişkilendirir? Bu soruya cevap ararken, Afrika’da Pasifik Adaları’nda ve Güney Doğu Asya’daki birçok insan topluluklarının kültürlerini ve renklere verdikleri anlamları, sembolleri araştırır ve öğrenir ki pek çok yabancı kültürde beyaz, ölümün ve matemin rengidir. Yeşim bu araştırmalarıyla Antropoloji dalında bilgiler elde etmiştir ve daha geniş bir dünya perspektifi kazanmıştır. Belki de en önemlisi, bu soruların ne kadar birbirine bağlı, iç içe geçmiş olduğunu fark etmiştir; Sosyal Bilimlerde interdisipliner bir çalışma ve görüş açısının çok daha verimli olduğunu anlamıştır.

Bu modülde Davranış Bilimleri’ni, ortaya çıkış nedenlerini ve kapsamlarını öğreneceğiz. Sosyoloji’nin, Sosyal Psikoloji ve Psikoloji’nin, Antropoloji’nin yani Davranış Bilimleri’nin hepsinin inceleme alanı insan olduğundan, bu disiplinlerin kesin sınırlarını çizmek de her konuda mümkün değildir. Ancak, insana bakış açılarının ve sorularının farklılığını ortaya koyarak, bu modülde bu farklı bilim dallarını tanımlamaya çalışacağız. Ancak Sosyal Bilimlerde disiplinlerarası yaklaşım, yani bir olayı hem sosyolojik, hem psikolojik ve sosyo-psikolojik veya antropolojik yönden anlamaya çalışmak, daha geniş perspektifli, daha yaratıcı bilimsel üretimi ve toplumsal konuları daha derinlemesine tanımayı sağlayacaktır.

Page 7: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

4

MO

L 1

UFN

D 1

0ABir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem toplumsal statü ve katmanlarını, hem dini inançlarını ve bireysel biyografilerini, Batı’ya duydukları nefretin kaynağını, hem de Ortadoğu toplumlarında şiddet, örgütsel şiddet ve bununla ilişkili daha birçok konuları (aile yapısı, ölüm ve şahadet tutkusu, Arap Dünyası’nın kolektif aşağılık duygusu, vs) bir arada araştırmanız gerekir. Bu konular ise Davranış Bilimleri’nin hepsini içerir; yani interdisipliner bir görüş açısını gerektirir.

1.1. Sosyoloji Nedir?Diğer Davranış Bilimleri’nin adlandırılmasında olduğu gibi sosyoloji de iki ayrı kelimeden türetilmiştir. “Sosyo” toplum, “loji” ise bilim anlamlarını taşır. Böylece Sosyoloji, Toplum Bilimi’dir.

Toplumun temeli, birbiriyle ilişkide bulunan ve belli bir kültürü paylaşan insanlardır. Dolayısıyla Sosyoloji’nin temel odağı insan ilişkileridir. İnsan ilişkilerinin ve bu ilişkiler ağına bağlı olarak biz duygusunun kapsamına göre “toplum” dediğimiz insan grubunun belirlenmesi hem tarih boyunca, ama bugün de ülkelerin gelişme düzeyine göre değişiklik gösterebilir: Ulaşım ve iletişim zorlukları sebebiyle bütün ömrünü köyde geçiren bir Doğu Anadolu köylüsü için toplum kendi köyü, köylüsüdür. Aynı şey bir Güneydoğu aşireti veya Samua Adalarındaki bir kavim mensubu için de söylenebilir. Ama günümüzde, siyasi örgütlenme şeklinin ulus-devlet olduğunu göz önüne alırsak, toplum dediğimiz zaman genelde üst aidiyet duygumuzun odağı ulusu kastederiz. Bir bilim dalı olarak Sosyoloji’nin ortaya çıkışı da ileride göreceğimiz gibi ulus devletin ortaya çıkışıyla sıkı sıkıya bağlı olmuştur.

İnsanlar doğumlarından itibaren bir gruba, yani insan ilişkileri ağına –aileye-, sosyalleştikçe birçok gruba ait olur; çocuk yuvası, okul/sınıf, yaşıtlar grubu, spor kulüpleri, üniversite, çalıştığı firma veya daire vs. insan ilişkilerinin bulunduğu her kurumda ve grupta buna ait değerler, davranış kuralları, semboller (dil, amblem, vs) resmi veya resmi olmayan bir hiyerarşi (alt üst ilişkisi) ve bir kolektif benlik duygusu (biz duygusu) ortaya çıkar. Dolayısıyla Sosyoloji toplumu yalnız makro düzeyde değil, aynı zamanda aile, köy, gençlik grupları gibi daha küçük alt gruplarıyla da inceler.

Bütün Davranış Bilimleri gibi Sosyoloji, Doğa Bilimlerine nazaran daha geç ortaya çıkmış bir disiplindir. Çünkü insanların toplumu ve toplum değişimini, evrimini anlama isteği, Avrupa’da aşağıda göreceğimiz siyasi ve sosyal faktörlere bağlı olarak ancak 18. Yüzyılın sonunda doğmuştur.

Sosyolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkışından önce de filozoflar Antik Yunan Çağı’ndan itibaren “toplum nedir” sorusuyla ilgilenmiş ve eserler vermişlerdir. Ancak Sosyolojiyle Felsefe arasındaki toplum anlayışında çok önemli bir fark vardır: Filozoflar “toplum nasıl olmalıdır, ideal toplum nasıldır?” (normatif ) sorusuna cevap ararken, Sosyoloji başından itibaren “toplum gerçekte nedir, nasıl yapılanmıştır” sorusu üzerinde durmuştur. Sosyolojinin isim babası Fransız “Auguste Comte” (1798-1857) dur. Bu yeni disiplini kurarken amacı, toplum biliminde de doğa bilimleri metotlarını (deney, matematiksel ölçümler, gözlem vs.) uygulamak ve Sosyolojiyi bilimsel bir tabana oturtmaktı. Bu akımdaki sosyologlara pozitivist, akıma da Pozitivizm denir.

Yeni bir disiplin doğarken, güçlü, yerine oturmuş doğa bilimleri gibi olma, onları taklit etme düşüncesinin ortaya çıkması anlaşılır: Güçsüzler güçlüyü daima taklit etme, onun gibi olma eğilimindedir. Ancak inceleme konusu “insan” olan bir bilimin, kimyasal çözeltiler, taşlar veya kurbağalarla uğraşan disiplinlerin (doğa bilimlerinin) metotlarıyla çalışabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla sosyolojinin, kendi inceleme alanına uygun bilimsel metotlar geliştirmesi icap etti ve hala etmekte (anket gibi).

Page 8: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

5

MO

L 1U

FND

10AAncak, bu konuda yeterli yol kat edildiği söylenemez. Sosyolojik araştırmaları diğer disiplinlerden ayıran bir problem de araştırmacının objektifliği sorunudur. İnceleme nesnesi insan olunca, araştırma ne derece kendi hislerini, bilinçaltını, grup aidiyeti ve dünya görüşünü, dolayısıyla da incelediği grupla ilgili olarak ortaya çıkan duygularını kontrol altına alabilecektir. Bu konuda büyük sosyologların farklı görüşleri vardır. Max Weber, araştırmacının kendi değer yargılarından kurtulması gerektiğini öne sürerken, Norbert Elias, insanların kendilerini grup benliklerinden ve buna bağlı olarak önyargılarından kurtaramayacaklarına göre, araştırmacıların bu “yandaşlığın” veya “taraf tutmanın” farkında olmaları ve bu sübjektifliği reddedeceklerine kendi iç dünyalarına bir mesafe koymaları (self detachment) yolunu önermiştir.

Sıra Sizde 1:Sosyolojinin inceleme alanı nedir?

1.1.1. Sosyoloji’nin Bir Bilim Dalı Olarak Ortaya Çıkışındaki Faktörler Endüstrileşme:

18. Yüzyılın sonu, bilhassa Kuzey Batı Avrupa’da şehirlerde fabrikaların arttığı ve köylerde daha önce tarım üretimi yapan nüfusun (serfler) gittikçe artan sayıda evlerinden, ailelerinden, köylerinden ve topraklarından koparak şehirlere göç ederek, fabrika işçisi haline geldikleri bir dönemdir. Fabrika meta üretimini merkezileştirmiştir; enerji kaynağını ve üretimini (önce su değirmenleri, daha sonra buhar enerjisi), makineleri ve işçileri tarihte ilk defa bir çatı altına toplamıştır.

Bugün de endüstrileşmekte olan ülkelerde devam eden bu iç göç, endüstrinin ilk ortaya çıktığı İngiltere’de ancak kısmen bireysel kararla gerçekleşti. Çoğu köylü ise zorunlu olarak göç ettirildi: Bilindiği gibi endüstrileşme ilk tekstil sektöründe ortaya çıkmıştır. Yünlü kumaş imali sebebiyle koyun yününe talebin artışı ve yün fiyatlarının yükselmesiyle beraber Orta Çağ boyunca toprağı ellerinde tutan aristokratlar, senyörler, tarım topraklarını meraya dönüştürerek, toprağı işleyen serfleri köylerinden, topraklarından sürdüler. Arazilerinin etrafını çitle çevirerek koyun yetiştirmeye başladılar (enclosure movement). Evsiz ve topraksız kalan köylüler mecburen büyükşehirlerdeki fabrikalarda çalışmaya gittiler. Bir kısmı ise kendi arzusuyla fabrika işçisi oldu.

Yaşamlarındaki bu köklü değişime alışmak, şehre göç edenler için hiç de kolay olmamıştır: Toprağı işlemek, çalışma saatleri ve hızı olarak büyük ölçüde çalışanı hür bırakırken, fabrika işi insanı makine hızına ve fabrika çalışma saatlerine bağlar, fiziki ve ruhi disiplin gerektirir. Endüstrileşmenin ilk devirlerinde de 18 saat çalışma süresi normaldi. Yorulan ve yavaşlayan işçilerin daha tempolu çalışmasını sağlamak için ustabaşları fabrikalarda ellerinde kırbaçla gezmekteydiler.

Bu çalışma şartlarının yanında ailelerinden, geleneklerinden ve grup bağlarından koparılmış insanlar büyük bir ruhi bunalım, korku ve güvensizlik duygusu yaşamaktaydılar. Geleneksel toplum yapısının bu kadar derin bir değişime uğraması, düşünürleri “toplum nereye gidiyor, bütün bu gelişmeler neden ortaya çıkıyor” sorularına yöneltmiştir.

Page 9: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

6

MO

L 1

UFN

D 1

0AŞehirlerin Aniden Nüfus Patlaması Yaşaması:

Kırsal bölgelerden fabrikalarda çalışmaya gelenler, bu ani nüfus artışına karşılık semtlerde yeterli bir altyapıyla karşılaşamadılar: Pek çok işçi evsiz kaldı, sokaklarda veya çalıştıkları makinelerin yanında uyudular. Endüstrileşmenin başlangıcında çok uzun çalışma saatlerine rağmen işçi ücretleri yeterli beslenmeye olanak kılacak düzeyde değildi.

Sonuç olarak şehirlerde büyük sosyal problemler ortaya çıktı: Evsizlik, açlık ve sefalet, salgın hastalıklar, alkolizm, suçluluk oranının artması vs. Şehirlerdeki bu olumsuz gelişmeler, toplumsal değişim ve sorunlara dikkat çekti. Düşünürler, toplum dinamiklerini anlamaya çalıştılar.

Fransız Devrimi:

Fransız Devrimi (1789) insanları iki yönden büyük bir güvensizlik ve korkuya itti. Devrim kanlı oldu, giyotinde yuvarlanan kafalar insanlara şok etkisi yaptı, hele bunların arasında kral ailesi de bulununca! Devrimi takip eden rejim değişimi, krallıktan cumhuriyete geçiş, toplumun bütün alanlarını etkiledi ve köklü bir değişikliğe sebep oldu. Bütün toplum hiyerarşisi ve sınıf düzeni altüst oldu. Ayrıca, düşünce alanında da büyük değişimler ortaya çıktı: Ortaçağ siyasi ideolojisi, kralın tanrının iradesiyle hükümdarlığa geldiği, dolayısıyla tebaanın ona kayıtsız şartsız itaat etme zorunluluğu ve sosyal katmanların asla değişemez olduğu inancına dayalıydı. İngiltere’den başlayarak (Lock, Hume, Hobbes) ve Fransa’da Rousseau ile devam eden yeni ideoloji daha devrimden önce devletin halkın iradesine dayandığı, bireyin önemi ve vazgeçilmez temel hakları temelinde, geleneksel siyasi düşünceyle taban tabana zıt yönde yapılandı. Yani Fransız Devrimi’nin ve ulus devletin dayandığı bir ideoloji yaratıldı. Bütün bu gerçek dünyada ve düşünce alanında ortaya çıkan derin siyasi değişimler, yine dikkatleri toplumu anlamaya yöneltti. Sosyolojinin bir bilim dalı olarak doğuş zamanı gelmişti!

Sıra Sizde 2: Sosyoloji neden 18. yüzyılın sonunda bir bilim dalı olarak ortaya çıktı ?

1.1.2. Sosyolojinin Alt DallarıSosyoloji, gittikçe uzmanlaşan bir bilim dalı haline gelmiştir:

• Siyaset Sosyolojisi: Güç ve iktidarın toplumsal yapılanması ve sınıfsal/katmansal tabanı, en temel inceleme alanıdır. Mesela serbest pazar düzeninin yerleştiği toplumlarda neden burjuva, komünist blok toplumlarında ise bürokratlar siyasi gücün temel katmanıydılar? Veya bir demokraside siyasi partilerin sınıfsal kökleri nedir?

• Bilgi Sosyolojisi: Toplumların gelişme seviyesi, kültürleri ve sınıf düzenine bağlı olarak bilgi üretme ve yayma sürecini inceler. Mesela daha sekülerleşmemiş toplumlarda ruhban sınıfının bilgi üretimine katkısı; modern toplumlarda bilim adamlarının/kadınlarının hakim sınıflarla veya iktidarla ilişkileri gibi

• Sanayi Sosyolojisi: İşveren-işçi ilişkileri yönetici kadro ve çalışanlar arasındaki ilişkiler en temel konularıdır. Buna bağlı olarak, çalışanların işyerinde karar mekanizmalarına katılmaları, verimliliğin sosyal ve grup aidiyeti faktörleri, sanayi ve toplum ilişkileri ve boş zamanların nasıl geçirildiği konularını da kapsar. Kadınların iş ve aile hayatını/anneliği nasıl koordine ettikleri ve iş yükleri gittikçe önem kazanmış bir alan haline gelmiştir.

Page 10: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

7

MO

L 1U

FND

10A• Ekonomi Sosyolojisi: Toplum-Teknoloji ilişkisi, gelir dağılımı, ekonomi

politikalarının toplumsal etkileri, katman ve tüketim şemaları gibi ekonomiyle toplum ilişkilerinin bitiştiği sınırdaki konuları inceler. Mesela, üst gelir sınıflarının gösteriş tüketimi, donmuş yiyeceklerin yaygınlaşması sonucu kadın çalışanlarda zaman tasarrufu, vs.

• Hukuk Sosyolojisi: Hukuk düzeniyle toplumun etik, ahlak, moral değerleri ve gelenek/görenekleri arasındaki ilişkileri ve suçluluk olgusunu inceler. Mesela gençler arasındaki suçluluğun nedenleri; namus cinayetlerinde kadın-erkek ilişkilerinin ve rollerinin temel niteliği ve Türk toplumundaki “namus” değeri ve yaptırımının, bu cinayetleri cezalandırmada nasıl bir etki yaptığı (mesela eski ceza hukukunda suç indirme sebebi olarak görülmesi) gibi konular sosyolojinin bu alt dalına girer.

• Eğitim Sosyolojisi: Bir taraftan ekonominin gereksinimini karşılayacak insan gücünü, diğer taraftan evrensel ve milli değerleri kazanmış vatandaşlar yetiştirebilecek eğitim sistemini araştırır. Mesela alt sınıf çocuklarına sınıfsal yükselme şansı tanıyan bir okul sistemi, eğitim sisteminde kız-erkek ayrımcılığı, üretim için yeterli mesleki eğitimi örgütlenmesi vs.

• Kent Sosyolojisi: Kentleşme süreci, kent yaşamının ve sorunlarının bireylere ve topluma etkisi, yerleşme düzeni ile sosyal katmanlar arasındaki ilişkileri irdeler. Mesela, mimari stil ile suçluluk arasındaki bağ, yeşil sahaların kent insanının yaşam memnuniyetine etkisi, semtlere göre sosyal katmanların ve grupların yerleşim yoğunluğu vs.

• Köy Sosyolojisi: Kırsalda toplumsal, teknolojik, kültürel değişim ve köy toplumunda hiyerarşik düzen, köy-şehir ilişkileri üzerinde durur. Mesela, genç nüfusun köyden kaçış motifleri, televizyonun köy kültüründe ve değerlerinde yarattığı değişiklikler, büyük toprak sahiplerinin gücünün zaman içerisinde değişim süreci, Avrupa’ya işçi göçünün köylere etkisi vs.

• Din Sosyolojisi: Dinin, toplum yapısına, kültürüne ve kurumlarına etkisini inceler. Ancak dinlerin toplumsal ve sınıfsal kökenleri, dini örgütlenme ve inançların bu kökeni nasıl yansıttığı konusunu da içerir. Mesela, İslamiyet’in tüccar sınıfında ortaya çıkışı bu dinin ticaret, faiz, ekonomik ve hukuki kurallarına nasıl yansımıştır? Veya mesela Max Weber, batı ülkelerinde kapitalizmin doğuşunu ve endüstriyel gelişmeyi Protestan etiğine, yani asketik -zevklerden uzak-, disiplinli, tutumluluk ve çok çalışmayı temel değerler olarak gören bir yaşam ve dünya görüşüne bağlamıştır.

• Aile Sosyolojisi: Aile yapısı ve fonksiyonlarıyla toplum yapısı, kültür ve kurumlar arasındaki ilişkiyi, aile içindeki rol dağılımı (anne, baba, çocuklar) ve bunların toplumsal değişmeyle beraber nasıl bir gelişme gösterdiğini inceleyen sosyoloji dalıdır. Mesela aile içerisinde çocukların eğitimi ve onlara kazandırılmaya çalışılan değerler (otoriter, liberal, vs); anne baba arasındaki görev taksimi, endüstri işçiliğinin veya köyden şehre göçen aile üzerine etkisi (tarım ailesinden farkı) vs.

• Göç Sosyolojisi: Dünyadaki göçmen sayısının artmasıyla hem göç nedenlerinin hem de göç edilen ülkeye uyum sürecinin araştırılması önem kazanmıştır. Gittikçe göçün, göç alan ülkeye etkisi de (mesela çok kültürlülük, 2. ve 3. kuşaklardaki suçluluk oranı gibi) göç sosyolojisinin araştırma alanına girmiştir.

Page 11: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

8

MO

L 1

UFN

D 1

0A• Tarihi Sosyoloji: Amerikan sosyolojisinde görülen, sadece günümüz

toplumlarına indirgenmiş ve toplum değişim sürecini büyük ölçüde göz ardı eden sosyolojik bakış açısının tam tersine, bu bilimi geçmiş toplumlara ve bunların geçirdikleri evrelere uygulayan, “bugünü” ancak “dünü” irdeleyerek anlayabileceğimiz görüşünde olan bir sosyoloji alt dalıdır.

• Gender (Cinsiyet) Sosyolojisi: Kadın-erkek eşitsizliği ve cinsler arası güç dengesizliğinin nedenlerini araştırır. Babaerkil toplumlarda, hem ailede ve özel ilişkilerde hem de iş dünyasında kadınların eşit haklara sahip olmaması ve ayrımcılığa uğrama mekanizmalarını inceler.

• Gençlik Sosyolojisi: Genç kuşakların benlik, dünya ve toplum görüşü, gelecekle ilgili düşünceleri ve sorunlarına eğilir. Kuşaklararası çatışma ve eşitsizlikler yani kuşaklararası ilişkiler, temel konularındandır.

Sıra Sizde 3: Sosyoloji’de neden bu kadar çok alt dal ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

1.1.3. Sosyolojide Bilgi Seviyeleri ve ÇeşitleriSosyoloji en somuttan en soyuta göre şu üç seviyedeki bilgilerin yapılanmasıdır:

• Veriler: En çok kullanılan veri toplama metodu olarak sözlü ve yazılı mülakat (anket), gözlem ve sınırlı olarak kullanılan deney yöntemiyle çeşitli konu ve alanlarda spesifik, tekil ve birbiriyle bir bilgi ağı oluşturmayan bilgiler toplanabilmektedir: Mesela orta sınıf Türk ailesinde kadın/erkek arasındaki ödev paylaşımı, bölgelere göre aile nüfusu, gençler arasında uyuşturucu madde kullanım oranı vs.

• Teori: Ancak bir bilimden bahsedebilmek için, veriler arasında bağlar kuran, sebep-sonuç ilişkisini saptayan genellemelerin var olması gerekir. Bunlara “teori” diyoruz. Mesela, “Bireylerin otokontrol (kendi kendini kontrol edebilme) yeteneğini geliştirebilmeleri toplumun gelişme seviyesine bağlıdır.” şeklinde bir genellemeye teori diyoruz.

• Paradigma: Sosyologların toplumu nasıl tanımladıkları, nasıl gördüklerini açıklayan ekollerdir. Mesela: fonksiyonalist (işlevsel) paradigma, toplumun bütün kurumlarının ahenk içerisinde, birbiriyle uyumlu ve düzenli çalıştığı ve toplumun değişmez ilişkiler ağı olduğu görüşündeyken, çatışma paradigması toplumu, bütün grupların menfaat çatışması içerisinde olduğu ve gruplar arası eşitsizliğin hüküm sürdüğü insan topluluğu olarak tanımlar. Bu konuya ileride tekrar geleceğiz. Paradigmalar büyük ölçüde araştırmaları yönlendirir. Aşağıdaki tarihi bir sosyolojik araştırmanın öyküsü, Emile Durkheim’in intihar üzerine araştırması ve teorisi, bu üç seviyedeki sosyolojik bilginin arasındaki ilişkiyi daha anlaşılır şekilde açıklayacaktır.

Page 12: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

9

MO

L 1U

FND

10AEn Eski Sosyolojik Araştırmanın Öyküsü:

Fransız Emile Durkheim (1858-1917), August Comt’un yanında Sosyolojinin 2. Babası sayılır. Sosyoloji tarihinin bu meşhur “araştırması” intihar üzerinedir. Emile Durkheim, intihar olaylarının sosyal katman ve diğer sosyoekonomik faktörlere dayalı olarak çeşitli gruplar arasında sayıca farklılıklar gösterdiğini gözlemledi. Hipotezi, intiharların bireysel değil, toplumsal şartlara bağlı olduğu, yani sosyolojik bir olay olduğudur. Yöntem olarak, sosyal statü, din, cinsiyet ve medeni durumla ilgili olarak intihar kayıtlarını çıkartmaktı. Bu verileri bilhassa kilise ölüm kayıtlarından toplardı. Verilerin sonuçları şöyledir:

İntihar oranının;

• Kadınlara nazaran erkekler arasında daha yüksek olduğunu,

• Protestanlarda, Katolik ve Yahudilere nazaran,

• Bekârlar arasında evlilere nazaran,

• Üst sınıflarda, alt tabakalara nazaran daha fazla rastlandığını saptamıştır.

Bu varılan sonuçlar daha henüz teori aşamasında değildir. Çünkü veriler arasında ve sebep-sonuç arasında bir ilişki kurulmamıştır. Bir genelleme yapılmamıştır.

Durkheim, yüksek intihar oranı gösteren gruplarla, düşük intihar oranı gösterenleri iki ayrı grup olarak ayırır ve her bir gruptaki ortak özelliği araştırır. Erkekler, bekarlar, Protestanlar ve üst sınıf mensupları daha az kolektif kontrol altında ve toplumsal kaidelerin daha az yönlendirdiği bir yaşam tarzı içindedirler; daha bireycil, bir bakıma toplumla daha az bütünleşmiş insanlardır.

Kadınlar, alt sınıf insanları, evliler ve Katolikler, Yahudiler ise tam tersine daha büyük bir kolektif dayanışma, daha sıkı ilişkiler ağı ve toplumsal kontrolün daha yüksek olduğu bir yaşam tarzı içindedirler.

Durkheim’in, intiharla ilgili bugün de geçerliliğini koruyan Teorisi bu veriler ışığında şudur: “İntihar oranı, kolektif kontrol ve sıkı toplumsal ilişkilerin var olduğu gruplarda daha düşük; davranış ve vicdani kuralların yetersizliği, anominin ortaya çıktığı, (yani insanların davranışlarını, moral değerlerini ve amaçlarını düzenleyen kuralların zayıf yani bireyleri yönlendirmede yetersiz kaldığı) gruplarda ise daha yüksektir.

Böylece sosyolojik araştırmanın şu aşamalardan geçtiğini anlıyoruz;

1. Araştırma konusunun tanımlanması,

2. İkincil kaynakların taranması (şimdiye kadarki literatür, var olan istatistikler vs.),

3. Hipotez,

4. Araştırma metotlarını saptama (deney, gözlem, sözlü veya yazılı mülakat),

5. Verilerin toplanması ve işlenmesi,

a) Hipotezin kabulü (daha büyük bir genellemeye imkan veren TEORİNİN),

b) Hipotezin reddi (tekrar başa dönüş yani yeni bir hipotez kurulması),

6. Yeni verilerle teorinin geçerliliğini sınamak.

Sıra Sizde 4: Toplumsal verilerle teori arasında ve teori ile paradigma arasında ne gibi bir ilişki vardır?

Page 13: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

10

MO

L 1

UFN

D 1

0A

1.2. Antropoloji Nedir?Sosyoloji, Avrupa toplumlarındaki 19.yy değişimlerini anlamak için ortaya çıkan bir disiplinken, Antropoloji Avrupa dışında ve endüstrileşmemiş toplumları araştıran bir bilim dalı olarak doğdu. Avrupa devletlerinin sömürgeciliği ve emperyalizmi sonucu, Afrika, Güney Amerika, Güneydoğu Asya, Avustralya ve Okyanusya’ya yayılan Batı hegemonyası, bu kıtalarda yaşayan ve Avrupa devletlerinin egemenliği altına giren toplulukların, dil ve kültürlerini, toplum yapılarını ve kurumlarını tanıma zorunluluğu doğurdu. Çünkü halklara hükmedebilmek, onları yönetmek ve kontrol edebilmek için Batı Devletleri’nin onları tanıması, anlaması gerekliydi. Ayrıca, yeni insan tiplerinin, lisanları ve Avrupa medeniyetinden çok farklı olan toplumların ortaya çıkması, bilim dünyasında bu “yabancıları” inceleme merakı geliştirdi.

Antropolojik bilgi diyeceğimiz ilk veriler misyonerler ve seyyahlar tarafından kazandırıldı. Daha sonra ise sömürgeci devletler, sistematik bilgi toplamak üzere bilim adamlarını görevlendirmişlerdir.

Başka kıtalarda yaşayan insanların, Avrupalılardan fiziksel farklılıklar gösterdiği görülünce; başka insan türleri, bunların ne zaman, nerede ortaya çıktığı ve nasıl bir evrim geçirdikleri sorusu da bir disiplin olarak yapılanmakta olan Antropoloji’nin odak noktalarından biri oldu. Böylece, “Antropoloji nedir?” sorusunu, “insanların kültürel, toplumsal ve biyolojik olarak çeşitliliklerinin bilimidir.”, şeklinde cevaplandırabiliriz. Zaten, Antropoloji de, diğer Davranış Bilimleri gibi “antropo” yani insan, “loji” yani bilim, şeklinde iki kelimeden meydana gelmiştir.

1.2.1. Antropolojinin Alt DallarıGenel Antropoloji’nin 4 alt bilim dalı vardır:

a. Sosyokültürel veya Kültürel Antropoloji veya Sosyal Antropoloji: İnsan toplumlarının ve kültürlerinin bilimidir ve dünyadaki sosyal kültürel farklılıkları hem de benzerlikleri ve ortak noktaları analiz eder, anlatır. Dolayısıyla antropolog, daima komparatif yani karşılaştırmacı çalışır.

Kuzey Amerika’da Antropoloji, bilhassa rezervasyon kamplarındaki kıta yerlileri üzerine odaklanmıştır ve insan topluluklarını kültürel bakış açısıyla araştırır. Dolayısıyla, Amerika’da Kültür Antropolojisi terimi kökleşmiştir. İngiltere Antropolojisi ise daha ziyade yabancı kıtalarda yaşayan insan topluluklarının toplumsal yapısına ve kurumlarına teksif olmuş ve dolayısıyla Sosyal Antropoloji terimini kullanmıştır.

Küresel kültürel çeşitliliği araştırmak için Kültür Antropolojisi/Sosyal Antropoloji iki metotla çalışır: Etnografya, belli bir topluluk ve kültürün detaylı tasvirini yapar, veriler toplar ve kaydeder. Saha çalışmasında gözlem metodunu kullanır. Geleneksel olarak etnograflar, küçük ölçekli topluluklarda yaşayarak onların davranışlarını, inanç ve geleneklerini, aile yapılarını, ekonomik uğraş, siyaset ve din kurumlarını vs öğrenir. Etnoloji ise, çeşitli topluluklarda yapılmış etnografya çalışmalarının sonuçlarını yani verileri analiz eder, yorumlar ve karşılaştırır. Toplumları karşılaştırmayı ve farklılıkları anlamayı, böylece bütün toplum ve kültürlerin ortak temel niteliklerini bularak genellemeye gitmeyi ve teoriler kurmayı amaçlar. Etnoloji, etnografik verilere dayanarak insan toplumlarının ve kültürlerin işlevlerini daha iyi anlamamızı sağlar.

Page 14: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

11

MO

L 1U

FND

10Ab. Arkeolojik Antropoloji veya Arkeoloji: Tarihi toplumların toprak altındaki

maddi kültür nesnelerinin kazılarla bilime kazandırılmasını amaçlayan Arkeoloji, eski toplumların yaşamını sadece yazı, belgeler, resim ve heykeller vs. vasıtasıyla ortaya çıkarmaz: Bulunan hayvan kemikleri ve tahıl kalıntılarını inceleyerek, toplumun hayvan ehlileştirme, yetiştirme ve toprağı işleyebilme düzeyine ulaşıp ulaşmadığını yani ekonomik yaşamını (üretim ve tüketim) saptar. Başka bölgelerde üretilen nesnelerin, mesela belli bir boyama stili gösteren toprak kapların kazıda bulunmasıyla da Arkeoloji araştırdığı topluluğun başka toplumlarla ticaret ilişkilerini de belirler. Ayrıca, çömlek kalıntılarının sıklığı, nüfus yoğunluğunu hesaplama imkanı verir. Su kanalları, piramitler, tapınaklar gibi büyük yapıların varlığı, incelenen toplumun devlet aşamasına ulaştığına işaret eder. Çünkü, ancak devlet gücü ve yaptırımı bu tip dev inşaatlar için gerekli binlerce kişiyi bir araya, çalışmaya toplayabilir.

c. Fiziki veya Biyolojik Antropoloji: İnsanın, insan vücudunun zaman ve mekan içerisindeki çeşitliliğini ve evrimini inceleyen bir alt bilim dalıdır. Biyolojik Antropoloji’nin çalışma alanları çok geniştir:

• Genetik: İnsan toplulukları arasındaki kalıtımsal benzerlik ve farklılıkları, bunlar arasındaki ilişkileri araştırır. Irkların kalıtımsal yapısını da inceler.

• Paleoantropoloji: Bizim türümüzden önceki insan türlerinin fosillerini inceleyerek insan evrimini anlamaya çalışır.

• Biyolojik Adaptasyon: İnsan topluluklarının çeşitliliği sadece kalıtımsal sebeplerle değil, insanların yaşadığı çevreye fiziki olarak uyumları ve dolayısıyla biyolojik değişikliklere uğramaları nedeniyle de ortaya çıkmıştır. İşte Biyolojik Antropoloji, insanların doğal çevrelerinde büyüme, gelişme ve ısı, rakım, gıda bulma olanağı gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan vücutsal değişiklikleri de inceler.

• Primatoloji: İnsan evrimini daha iyi anlayabilmek için Biyolojik Antropoloji primatların biyolojisini, evrimini ve toplumsal yaşamlarını da inceler. Büyük maymunların beyin ve zeka gelişimleri, insanlarla benzerlik ve ayrılıkları önemli araştırma konularındandır.

d. Dil Antropolojisi: Zaman ve mekân içerisinde dilin sosyal ve kültürel boyutunu, diğer bir deyişle dillerin kültür ve sosyal yapıyla ilişkisini inceler. Bir taraftan dillerin evrensel özellikleri üzerinde durulurken, diğer taraftan farklı kültürlerdeki dünya görüşlerine ve düşünce yapılarına bağlı olarak diller arasındaki farklılıklar üzerinde çalışılmaktadır. Bazı antropologlar ise bugünkü dil kalıntılarından hareket ederek, eski dilleri yeniden oluşturmak veya öğrenmekle uğraşmaktadırlar. Günümüzde, cinsiyete veya etnisiteye (yani azınlık toplumlarına) bağlı olarak konuşulan aynı dilin çeşitliliğe, değişikliğe uğraması veya bölgesel dil farklılıkları, çok dillilik konuları önem kazanmıştır.

Sosyolojik araştırmada, yazılı veya sözlü mülakat dolayısıyla istatistik birimine dayalı olarak seçilen örnekleme ve verilerin istatistikî analizi anahtar metotlar iken, Antropolojide farklı yöntemler kullanmak zorunluydu. Antropoloji, küçük ölçekli, yazısız ve dilleri bilinmeyen toplumları incelediği için temel olarak gözlem metodunu kullanır. Bilhassa, katılımcı gözlem, yani araştırıcının araştırdığı toplumla beraber yaşayarak ve günlük hayata katılarak gözlemde bulunması, kültürel antropolojide sık kullanılan bir yöntemdir.

Page 15: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

12

MO

L 1

UFN

D 1

0AGeçmişte “Sosyoloji”, endüstrileşmiş Avrupa toplumlarını; “Antropoloji” Avrupa dışındaki endüstrileşmemiş, genellikle halen klan veya kabile örgütlenme seviyesinde bulunan küçük insan topluluklarını incelerken, günümüzde bu iki disiplin arasındaki sınır gittikçe kalkmıştır. Bir antropolog, New York’taki bir gençlik grubunu veya bir göçmen grubunun yaşamını inceleyebilirken, artık bir sosyoloğun Kalküta’daki endüstrileşme sebebiyle civar kırsal yerleşim ünitelerinde ortaya çıkan sosyo-kültürel değişimleri araştırdığını görebiliyoruz.

Sıra Sizde 5: Antropolojinin alt dallarını da dikkate alan çalışma ve inceleme alanları nelerdir?

1.3. Sosyal Psikoloji Nedir?Sosyal Psikoloji, Psikoloji’nin bir alt dalı olarak kabul edilmesine rağmen; bu disiplinin bir taraftan Sosyolojiyle, diğer taraftan da bireysel Psikolojiyle sınırlarını çizmek hiç de kolay değildir. Bireysel Psikoloji, tek tek bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarına odaklanırken, Sosyal Psikoloji’nin ana konusu bireyle grup veya toplum arasındaki ilişkidir. Kısaca Sosyal Psikoloji’yi, bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarının diğer insanların varlığıyla nasıl etkilendiğini araştıran bir bilim dalı olarak tanımlayabiliriz. Bu “diğer insanların varlığı” gerçek veya düşsel olabilir: Örnek olarak, köyden şehre veya Almanya’ya göç etmiş ailelerin geleneklere ve geride bıraktıkları köydeki otoritelerin (aile büyükleri, imam vs) emir ve yönlendirmelerine sıkı sıkıya bağlı olarak yaşamaları ve çocukları da bu kurallara göre yetiştirmeye çalışmaları, referans gruplarının halen uzakta kalmış köyleri olması sebebiyledir. Ama bu referans grubunun şimdiki gerçekle alakası yoktur.

Sosyal Psikoloji, toplum veya grup içerisinde ortaya çıkan psikolojik süreçleri de inceler; mesela grup liderliği ve grup üyelerinin lider otoritesine itaati, iletişim, grup içerisinde izlenim oluşumu gibi. Agresyon (saldırganlık), sosyal algı, kalıp ve önyargılar, ayrımcılık, tutumların-izlenimlerin değişimi, itaat ve grup kurallarına uyum, grup davranışı gibi Sosyal Psikoloji’nin incelediği konular, görüldüğü gibi Psikolojiden, grup içerisindeki psikolojik süreçlere eğilimiyle ayrılırken ve grup içerisindeki onun ilişkilerini temel ünite olarak alırken, Sosyoloji’den farkı, bu ikincisinin (sosyoloji) yapısal ve kültürel olarak grubu temel almasıdır. Sosyal Psikoloji, sosyal çevrenin ve etkileşimin, insanların tutum ve davranışlarına etkisini araştırır; Nasıl oluyor da günlük hayatında halim selim, nazik, çekingen ve sessiz bir delikanlı, holigan grubuyla beraber bir maça gittiğinde saldırganlığıyla birden bir canavar kesiliyor? Veya Nazi Almanyası’nda akşamları ailesi yanında çocuklarını kucağından ayırmayan şefkatli baba, ertesi sabah doktor olduğu Yahudi toplama kampında, çocuklar üzerinde tıbbi deneyler yapabiliyor?

Psikoloji ile Sosyal Psikoloji arasında kalan ana konulardan biri de kitle psikolojisi dir. İnsanların kitle ruhu içinde bireyliklerini kaybetmeleri ve bir “sürü” gibi davranmalarının farkına varılması çok eskiye gider, Eflatun’a kadar! Bu kitle ruhunu teorik bir açıklamaya dayandıran en eski ve en temel çalışmalardan biri, Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un 20. yüzyılın ilk yarısında yayınladığı makalesidir (“Massenpsychologie”).

Page 16: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

13

MO

L 1U

FND

10ASosyal Psikoloji ilk ders kitaplarının 19. yy’ın sonunda yazılmasına rağmen ancak 1920’lerden itibaren bir bilim dalı haline geldi. Ancak esas gelişmesi II. Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur; Nazi Almanyası’ndaki Yahudi Soykırımının vahşeti, bilim adamlarını sosyal etki, otoriteye itaat ve uyum gibi konuları incelemeye itti. Sosyal Bilimciler, nasıl olur da medeni bir toplumun (Alman Toplumu’nun) insanlara böyle bir vahşet uygulayabildiğini, bütün vicdani değerleri nasıl bir anda kaybettiklerini anlamaya çalıştılar. Yine, Nazi Almanyası deneyimlerine dayanarak propaganda ve ikna olgularını tanımaya, anlamaya çalıştılar. Bu bağlamda kalıp yargı; ön yargı, ayrımcılık gibi bir grubu marjinalleştirir. Toplumsal veya diğer bir grup içerisindeki kolektif psikolojik süreçler, başından beri Sosyal Psikoloji’nin temel alanlarından biri olmuştur.

Diğer bir alan olarak Sosyal Psikoloji, durum etkenlerinin sosyal davranışı nasıl şekillendirdiğini inceler: Mesela, sıcağın, kalabalığın, gürültünün vs. saldırganlığı arttırması, korku yayan bir ortamda (savaş, ölüm tehlikesi vs) insanların bir gruba ait olma eğiliminin kuvvetlenmesi veya grup baskısının insanların tutumunu ve inançlarını nasıl değiştirdiği gibi.

Sıra Sizde 6: Sosyal Psikoloji’nin araştırdığı hangi konular, kanaatinizce Nazi Almanya’sını ve diğer totaliter ve otoriter rejimleri anlamamıza yardımcı olurlar?

Page 17: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

14

MO

L 1

UFN

D 1

0A

Oku

ma

Par

çası

1.4. Davranış Bilimlerinin Ana Paradigmaları

Cumhuriyet Devri’nde spor, Türkiye’de de gittikçe geliştirilmeye çalışılan ve bilhassa gençlerin sevmesine çalışılan bir serbest zaman uğraşı. Bu konuda işleyeceğimiz paradigmalar sporu nasıl tanımlamakta? Nasıl görmekte?

• Sporun Fonksiyonları:

Fonksiyonalist görüş, sporun toplumun iyi işlemesine nasıl katkıda bulunduğu konusuna eğilir: İnsanları eğlendirme ve stresten kurtarma, bedeni, fiziki kondisyon kazandırmak ve halk sağlığına katkıda bulunmak, agresyonları (saldırganlık güdüsünü) zararsız yolla dışarıya yansıtma belirgin, açık fonksiyonlarıdır. Ama sporun gizli fonksiyonları da var: Sosyal ilişkileri kuvvetlendirmek, pekçok insana iş temin etmek gibi.

Bireyci, kapitalist toplumlarda, sporun belki de en önemli işlevi, gençlere rekabeti ve başarı peşinde koşabilmeyi öğretmesidir.

• Sporun Yarattığı Gerginlik ve Çatışma:

Çatışmacı görüş açısı, sporun sıkıca sosyal eşitsizlikle ilgili olduğunu savunur:

Tenis, golf, yelkencilik, kayak gibi pek çok spor dalı, pahalılığı sebebiyle ancak üst sınıfların, zenginlerin ulaşabileceği bir statü sembolü haline gelmiştir. Futbol, bir derece basketbol ve baseball alt sınıfların da katılabileceği spor kolları. Ama böyle bir ayrım, sporun sosyal katmanlaşmanın bir aracı veya özelliği olduğunu gösterir ve sınıflar arası gerginliğin bir parçasıdır.

Ayrıca spor tarih boyunca erkeklere odaklanmış ve kadınları dışlamıştır: Toplum, erkeklerin atlet, kadınların ise seyirci olmasına neden olmuştur. Yani spor, cinsiyet ayrımcılığının bir unsuru, bir mekanizmasıdır.

• Spor ve Etkileşim:

Bireylerin birbiriyle iletişim ve ilişkisini inceleyen mikro düzeyde, spor takımındaki sporcuların sahada aldıkları yerlere göre farklı rolleri olduğunu ve oyun kuralları içinde birbiriyle bu rollere göre etkileşeceğini, ama davranışlarının sadece oyun kurallarına bağlı olmadığını görürüz. Duygusal bir anda sporcuların takım benliği içerisinde birbirlerine sarılmalarını veya istenmeyen bir davranış olarak karşı takımdaki sporcuyu ittiğini veya çelme taktığını hepimiz seyretmişizdir.

Oyuncuların tutumları ve spora bakış açıları da çok değişik olabilir: Bazıları sporu yarışma ve yenme uğraşı olarak görürken, diğerleri oyun ve takım ruhunu her şeyin üzerinde tutar ve oyun arkadaşlarıyla etkileşimlerinde, takımın sembollerine karşı gösterdiği düşkünlükle (takım marşları, takım rozeti veya kasketi, boyun atkısı gibi) tanınırlar.

Page 18: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

15

MO

L 1U

FND

10AGörüldüğü gibi, hiçbir paradigma, yani toplumsal bir olaya bakış açısı salt doğru veya yanlış değildir. Her biri farklı yorumlar ve analiz derinliği getirir, birbirlerini tamamlar ve toplumsal bir olguyu farklı bakış açılarından, yani daha büyük bir bilimsel zenginlikle araştırmayı sağlar.

Bundan önceki konuda paradigmaların Sosyoloji’de en soyut bilgi veya düşünce seviyesi olduğunu görmüştük. Sosyologlar, toplumu çeşitli paradigmalarla açıklamaya, tanımlamaya çalışmışlardır. Paradigmaların Sosyal Bilimlerdeki en önemli rolü, araştırmacıları yönlendirmesi, araştırma konularını ve ortaya atılan soruları ve hatta teorileri etkilemesidir. Bunun örneklerini aşağıda göreceğiz.

1.4.1. Fonksiyonalizm/İşlevcilik veya GörevselcilikToplum Bilimlerinde ortaya çıkan ilk görüş işlevselciliktir ve August Comte, Emile Durkheim, Herbert Spencer gibi ilk sosyologlar toplumu bu şekilde tanımlıyorlardı. Onlara göre toplum, bölümlerinin beraberce ve birbirine uyum içerisinde olan karmaşık bir sistemdir. Bu sistemdeki sosyal yapılar, aileden tutun, siyasi veya ekonomik yaşam, dine vs. kadar sosyal işlevlerini tam ve dengede duran bir ahenk ve uyum içerisinde yerine getirirler. Toplum hareketsiz değişmez bir sistemdir. Herbert Spencer (1809-1882) gibi bazı toplum bilimciler, toplumu yaşayan bir organizmaya veya insan vücuduna benzetmişlerdir: Nasıl kalp, beyin, ciğerler vs yani, vücudun organları birbirine bağımlı ve uyumlu çalışarak insanı veya organizmayı hayatta tutuyorlarsa, aynı şekilde ortak işlev görmek, toplumun yapısal öğeleri içinde geçerlidir. Emile Durkheim ise, “toplumu bir arada tutan, insanları birbirine bağlayan nedir?” sorusuyla uğraşmış ve toplumların gelişme seviyesine göre sosyal dayanışmanın temelleri üzerinde çalışmıştır. Bronislaw Malinowski (1884-1942) antropologlar arasında fonksiyonalist görüşe bağlıdır: Toplumda bütün adet ve kurumların birbirine bağlı ve bir bütün olduklarına, dolayısıyla toplumda bir unsur değişirse diğerlerinin de değişeceğine inanır. Diğer bir fonksiyonalist görüş de adetlerin insanların çeşitli biyolojik ihtiyaçlarının karşılanması için ortaya çıktığıdır. (ihtiyaç fonksiyonalizmi)

ABD’de Talcott Parsons’un kurduğu Sistem Teorisi, sosyolojiyi günümüzde halen çok yaygın olarak etkileyen bir akım olup köken olarak fonksiyonalist paradigmadan geliştirilmiştir. Bu paradigmanın temel kavramı fonksiyon/işlev Robert Merton tarafından daha derinlemesine incelenmiş ve manifest fonksiyon (görülebilir işlev), latent fonksiyon (örtülü işlev) ve fonksiyon yanlışlığı (dysfunction) şeklinde üç kategoriye ayrılmıştır. Bunları bir örnekle açıklayalım: Toplumsal yapı olarak üniversiteleri alalım; Üniversitelerin açık veya görülebilir fonksiyonu, ekonominin ve diğer kurumların ihtiyacı olduğu eğitimli iş gücünü yetiştirmektir. Ancak araştırmalar, üniversite mezunlarının büyük bir çoğunluğunun eşlerini üniversitede buldukları saptandığından bu kurumun saklı veya örtülü işlevinin gençleri gelecekteki karı ve kocalarıyla tanıştırmak olduğu düşünülmüştür. Üniversitelerin yanlış fonksiyonları ise gençleri siyasi grup ve fikirlere yönlendirmeleri, onları komünist, aşırı milliyetçi/ırkçı veya dini ideolojilerle bir araya getirmeleridir.

İlgi çekici bir soru ise, neden ilk sosyologların işlevci olmalarıdır, neden August Comte’un işlevci fikirleri geliştirdiğidir. 18. yüzyılın sonu 19. yüzyılın başlarında, bundan önceki konuda işlediğimiz toplum düzenini alt üst eden büyük sosyal değişimler karşısında, ilk sosyologların toplumsal entegrasyon, toplumsal düzen ve ahenk düşleri ve ütopyaları, onların topluma bakış açılarına da yansımıştır. Toplumu, arzu ettikleri şekilde, rüyalarındaki gibi görmeye yönelmişlerdir. Bu da toplumu dengede, düzenli ve ahenkli olarak tanımlayan paradigmanın gerçeklerden uzak olduğunu gösterir. Toplum ahenkli, uyumlu değildir; eşitsizlikler sebebiyle çatışmaların sık görüldüğü bir arenadır. Toplum statik (değişmez) bir olgu da değildir.

Page 19: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

16

MO

L 1

UFN

D 1

0AFonksiyonalist Paradigma toplumsal bütünleşmeyi ve dayanışmayı ön plana çıkararak sınıf, ırk, cinsiyet, etnisite ve yaş gibi sebeplerle var olan eşitsizlikleri ve bunun sonucu ortaya çıkan toplumsal çatışmaları göz ardı etmektedir. Toplumsal uyuma, değişmezliğe ve dengeye verdiği önemle tutucu bir görüş açısıdır.

1.4.2. Çatışma ParadigmasıÇatışma paradigması, toplumu gruplar arası eşitsizlikler ve bunların doğurduğu rekabet ve çatışmalar ortamı olarak görür. Gruplar arasındaki bu menfaat ve güç çatışmaları ise toplumsal değişimi ortaya çıkarır. Yani toplum, dayanışma yerine eşitsizlikler sebebiyle bölünmüşlükler gösterir. Sosyal yapı bazı gruplara avantajlar sağlarken diğer grupları toplum kaynaklarından yoksun bırakır. Avantajlı ve dezavantajlı gruplar arasında (kadınlarla erkekler, siyahlarla beyazlar, sermaye sahipleriyle işçiler arasında) önlenemez bir gerginlik, çatışma ve kavga hüküm sürer. Çünkü toplumsal kaynaklardan daha fazla faydalanabilenler, yani üsttekiler, bu konumlarını korumak isterlerken ve kaynakları paylaşmayı reddederlerken, yoksun kalanlar bu kaynaklardan pay almak veya paylarını yükseltmek isterler (Mesela gelirlerini, mal varlıklarını, konut kalitelerini, sağlık ve eğitim kurumlarından yararlanmalarını).

Toplumsal eşitsizliğin kaynakları;

• Sosyoekonomik sınıflar,

• Irk,

• Etnisite,

• Cinsiyet (Gender),

• Yaştır.

Bu kurama göre toplumsal yapı, eşitsizlikleri her yeni kuşakta devam ettirir. Diğer bir ifadeyle, eşitsizlik ve sosyal statü kuşaktan kuşağa geçen bir olgudur. Gerçekten de ABD’de 1970’li yıllarda beyaz-siyah eşitsizliği üzerine yapılan araştırmalarda, siyah Amerikalıların ırkçılık sebebiyle uğradığı bütün ayırımcılığın ve dezavantajların bir anda ortadan kaldırılmasıyla, ancak 5-6 kuşak sonra fırsat eşitliğinin gerçekleşebileceği simule edilmiştir.

Bunun gibi yoksulluk ve alt sınıfa ait olmak da bir kısır döngüdür. Bu “eşitsizliğin sürekliliği” olgusunu örnek olarak eğitim kurumlarında görelim: Yoksul aileler daha ilkokulda çocuklarına gerekli kitap, araç-gereç alamamakta, ev ödevlerini sükûnet içinde yapabilecekleri, çalışabilecekleri kendilerine ait bir oda verememektedirler. Üst sınıf çocukları ise (daha ilkokuldan) seçkin, özel ilkokullara gidebilmekte ve onların bütün eğitim ihtiyaçları karşılanabilmektedir. Bu kaynak ve sonucu olarak başarı eşitsizliği, orta eğitimde daha bariz hale gelir. Üst ve orta sınıf aileleri çocuklarına özel eğitim verdirirken alt sınıf çocukları sık olarak liseyi bitiremeden yoksulluk sebebiyle eğitim sisteminden ayrılıp, para kazanmak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Dolayısıyla zengin ailelerden gelen öğrenciler genellikle kaliteli, prestijli vakıf üniversitelerinden mezun olup ana babaları gibi yüksek statülü ve gelirli mevkiilere gelirken; yoksul aile çocukları iş güvenliği ve kalifiye olmayan, düşük ücretli, bedensel işlere girmekteler, tıpkı kendi babaları gibi! İşte bizzat toplumsal yapının süreklilik kazandırdığı ve kuşaktan kuşağa geçen bu eşitsizlik, çatışma paradigmasının temel konusudur. Karl Marx bu paradigmanın en çok bilinen sosyoloğudur. Diğer taraftan çatışma paradigmasının tek yanlılığı, fonksiyonalist paradigmanın tam aksine, toplumu sadece bölünmüşlük ve mücadele içerisinde görmesi ve paylaşılan değerler, ortak kültür ve insanların birbirine bağımlı olmaları sebebiyle toplumun üyeleri arasındaki bütünleşmeyi ve dayanışmayı göz ardı etmesidir.

Page 20: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

17

MO

L 1U

FND

10ASıra Sizde 7: Fonksiyonalist ve çatışma paradigmalarını karşılaştırdığınızda en önemli farklar ve benzerlikler nelerdir?

1.4.3. Etkileşimcilik ve Sembolik Etkileşimcilik ParadigmalarıHem fonksiyonalist hem de çatışmacı paradigmalar makro düzeydeki kuramlardır, yani toplumun tamamı, diğer bir deyimle toplumu topyekûn şekillendiren sosyal yapılar üzerinde dururlar. Topluma yukarıdan kuş bakışı bakar, sosyal katmanlaşma, kültür, suçluluk, ölüm gibi toplumu bir bütün olarak kapsayan konuları içerirler.

Etkileşimci paradigma ise mikro düzeye yöneliktir ve küçük gruplarda bireyler arasında veya 2 kişi arasındaki etkileşime odaklanır, bu etkileşimi belli durumlarda analiz eder. Mesela, kent yaşamını anlamak için insanların sokaktaki etkileşimleri, sosyal damga ve ayrımcılık mekanizmasını incelemek için, ‘normal’ bir bireyle ‘damgalı’ bir bireyin, karşılaştıkları zaman ne hissettikleri ve birbirine nasıl davrandıkları mikro araştırma düzeyidir. Çünkü bu paradigmaya göre, toplum bir mozaik gibi bireylerin etkileşiminin toplamıdır.

Sembolik etkileşim yaklaşımında insanlar, semboller dünyasında yaşayan ve her etkileşim ve iletişimde anlam ve sembol yaratan yaratıklardır. Realite, çevremizi ve kendimizi nasıl tanımladığımıza bağlıdır. Ancak bu tanımlama bireyden bireye değişen sübjektif bir olgudur. Sonuçta, sembolik etkileşimciler için toplum, sürekli değişen sübjektif, bireysel anlam ve tanımlamaların topyekûnudur.

Bu yaklaşımın alt kuramları, dramaturjik analiz (Ervin Goffman 1922-1982), bireylerin sahnede rollerini oynayan aktörlere benzediğini, sosyal alışveriş kuramı ise bireylerin sosyal ilişkilerinde kazanç ve kayıp (ilişkide ne alıyorum, ne veriyorum?) bilançosuna göre hareket ettiklerini düşünür. Mesela, eş seçerken insanlar güzellik, zeka ve mal varlığı açısından en az kendi seviyelerindeki kadın veya erkek bulmaya çalışırlar. Dramaturjik analiz yaklaşımında ise “… günlük yaşam, bizim çeşitli davranışlarımızı sergilediğimiz bir tiyatro sahnesidir. Değişen seyircilere göre burada farklı roller alıyor ve farklı performanslar sergiliyoruz” (Enver Özkalp 2009, S 33). Mesela, bir üniversite asistanı, verdiği derslerde ve danışmanlık hizmetlerinde, öğrenciye karşı bilimsel bir otorite ve yönlendirici, kendi profesörüne karşı ise öğrenci, profesörü tarafından yönlendirilen, bilim insanı ‘çömezi’ dir.

Page 21: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

18

MO

L 1

UFN

D 1

0A

1.4.4. Evrimcilik (Evolusyonizm)Evrimcilik Davranış Bilimleri’nde 19. yüzyılda ortaya çıktı. Temel görüşü, bütün toplumların tek çizgili ve tek yönlü bir gelişim, evrim sürecinden geçtiğidir. Evrim, büyük zaman dilimlerinde daha ilkelden veya daha az gelişmişten daha ileri ve daha gelişmiş düzeylere doğru olur.

Sosyoloji ve Antropoloji’deki evrimci görüş, şüphesiz ki Charles Darwin’in (1809-1882) biyolojik alanda –canlıların türleri için- getirdiği Evrim Teorisi’nden etkilenmiştir. Antropoloji’de en önemli isimlerden biri, insanın kültürel evrimini, teknolojiyi esas alan devrelere ayıran, teknolojik gelişim ile medeniyet ve kültürel evrimin paralel gittiğine inanan Lewis Henry Morgan’dır (1818-1881). Morgan’ın perspektifine Karl Marx, Friedrich Engels ve daha sonraki Marxist olmayan sosyologlar ve antropologlar da katılmışlardır ki bugün sosyoekonomik gelişme modelleri arasında halen önemli bir yer tutan Modernleşme Teorileri evolusyonizmden kaynaklanır: Yani, geri kalmış toplumlar doğru ekonomi politikaları izleyerek (pazar ekonomisi, dış sermaye yardımı vs), ileri endüstri toplumlarının geçtiği safhalardan geçecekler, kalkınacak ve ileri kapitalizme ulaşacaklardır. Genel Evrimcilik, 20. yüzyılın başında fonksiyonalist görüş ve tarihi sosyoloji (Max Weber) tarafından etkisiz hale getirildi. Ancak evrimcilik de, teorik/deneysel eksikliklerini düzelterek spesifik evrimciliğe, yani her toplumun kendine özgü coğrafi ve çevresel, ekonomik, siyasi, kültürel şartlara bağlı olarak özel bir evrim geçireceği düşüncesine dönüştü. Dolayısıyla her toplumun kendi tarihi gelişiminin incelenmesi gerektiği görüşü hakim oldu. Julian Steward “çok çizgili evrim” kavramını geliştirdi. Toplumların birden fazla yolla geliştiğini, mesela sulu tarım yapan toplumlarla, sulu tarım yapmayan toplumların devlet aşamasına farklı yollardan ulaştıklarını saptadı.

Sıra Sizde 8:Sizin fikrinize göre, Evrimcilik neden 19. yüzyılda Sosyal Bilimlere hakim bir paradigma haline geldi?

1.4.5. Yapısalcılık/StrükturalizmSosyolojide sosyal yapı, süreklilik kazanmış toplumsal davranış biçimi anlamında kullanılır: İnsanların birbiriyle selamlaşma biçimi, aile hayatı vs gibi. “Toplumun, birbiriyle uyum içerisinde bulunan sosyal yapılardan meydana geldiği ve bir toplumu anlamak için bu sosyal yapıları ve kurumları incelemek yeterlidir.” görüşü yapısalcıdır.

Yapısalcılığın fonksiyonalizmden ayrı olarak bir paradigma yaratması daha ziyade Antropoloji’de geçerlidir ve Claude Levi-Strauss’a dayanır. Levi-Strauss (1829-1902), evlilik ve kan bağı kurumlarına ilgiyle başlayıp daha sonra insan aklının yapısını tanıma uğraşıyla devam etmiştir: Bütün insanlardaki ortak mental yapı sebebiyle, insanların hangi kültür ve hangi toplumda olurlarsa olsun benzer şekilde düşündüklerine inanmıştır: Mesela, bütün insanların “sınıflandırma”, dolayısıyla doğa ve diğerleriyle olan ilişkilerine ve doğal çevrelerine “düzen” getirme ihtiyacını duydukları; sınıflandırmanın en sık araçlarından birinin kontrastlar kurma (iyi-kötü, beyaz-siyah, genç-yaşlı vs) olduğu gibi.

İlerideki bölümlerde bu paradigmalara dayalı toplum teorilerini daha yakından göreceğiz.

Page 22: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

19

MO

L 1U

FND

10A1.4.6. Sosyal Psikoloji’deki Diğer Paradigmalardan BazılarıSosyal Psikoloji, diğer Davranış Bilimleri’nin aksine büyük, bütün alanı kapsayan paradigmalar yerine sosyal davranışı açıklayan çok sayıda daha kısıtlı teorilerle yetinmiştir. Burada, diğerleri arasından seçilmiş, sosyal psikolojide 4 teorik bakış açısını inceleyeceğiz.

Güdüsel Yaklaşım:

İnsanların davranış, algı ve tutumları bu kurama göre büyük ölçüde ihtiyaç ve güdüler tarafından şekillenir. Ancak, bu ihtiyaçların ne olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Psikoanalitik ekolün sosyal psikolojiye de yansımasıyla, davranış ve tutumların temelinde doğuştan var olan cinsellik, ölüm tutkusu gibi içgüdülerin yattığı görüşü ortaya çıktığı gibi, pekçok sosyal psikolog ihtiyaçların çok yönlü ve sosyalizasyonla kazanılan daha karmaşık cinsten olabileceğine inanmaktadır. Örnek olarak; psikoanalitik ekol, önyargıların altında şuuraltına itilmiş tatmin edilmemiş libido, cinsel güdülerin veya saldırganlığın bulunduğunu öne sürer. Ama ihtiyaçları daha karmaşık dürtüler olarak görenler, mesela aşağılık duygusu olan bir gencin grup içerisinde bir dışlamayla karşılaşmamak için grup kurallarına en sıkı şekilde uyan bir üye haline geldiği analizini yapacaklardır.

Öğrenim Teorileri/Davranışçı Yaklaşım:

Bu yaklaşımın kökeni Pavlov’un köpekler üzerinde yaptığı koşullandırma deneyleridir. Klasik koşullandırma bilindiği gibi bir zil sesinden sonra yemek verilen köpek, belli bir süre sonra zil sesini duyunca tükürük salgılamaktadır. Sosyal Psikoloji’de ikincil koşullama, Edimsel Koşullama, daha geniş uygulama alanı bulur. Buna göre belli davranışlar, belli uyarıcılar vasıtasıyla ödül kazanmak (para, saygı, ün) ve cezadan kaçmak (grup kritiği, gözden düşme veya statü kaybı, işten atılma vs.) ilkesine göre gösterilir. Mesela kavanozdan annesine sormadan reçel çalan bir çocuğun eline vurulursa, ama bu çocuk annesinden reçel isteyerek isteğine kavuştuğu zaman “aferin” alırsa, çocuk çalmaktan vazgeçecektir, isteyecektir. Sosyal öğrenmede ise davranışlar diğer insanlar gözlenerek, model alınarak ve taklit edilerek ortaya çıkar. Mesela, bir gruba yeni giren bir üye, diğerlerinin birine saygı gösterdiklerini, otoritesini kabul ettiklerini görünce kendisinin de aynı davranışı göstermesi ve kişiye karşı aynı tutumu kazanması gibi.

Kognitif/Bilişsel Kuram:

Son yıllarda kognitif görüş açıları sosyal psikolojide egemen oldu; insanların algı, kodlama (yani hafızalarına kaydetme), bu sosyal bilgileri zihinlerinde depolama, işleme ve hafızalarından geri çağırma süreçleri anlaşılmaya çalışıldı, yani zihinsel işlemler önem kazandı. Bu bakış açısına göre insanlar “sosyal bilgisayarlara” benzetildi. Zaten bu ekolün bilgisayar devrinde egemen oluşu tesadüf değildir. Sosyal psikolojide kognitif teoriler bilhassa sosyal algı, yani başka insanlar hakkında nasıl bilgi edinip hatırlayabildiğimiz konusunda ve önyargı, agresyon, insan severlik olgularını incelemekte kullanılmaktadır. Kognitif bakış açısına bir örnek olarak, önyargı veya kalıp yargının nasıl ortaya çıktığına dair bu kuramda gösterilen bir-iki nedene bir göz atalım:

İnsan zihni, farklılıkları benzerliklere nazaran daha çabuk algılar ve hatırlar. Dolayısıyla farklılık gösteren insanlar (görünüşleriyle, dilleriyle, vs.) yabancılaştırılırlar.

Page 23: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

20

MO

L 1

UFN

D 1

0ABu farklılıklar ne kadar duyularla direk algılanmışsa (görsel, koku, duyma vs), o kadar çok dikkat çeker ve kuvvetli hatırlanır. (Örnek olarak, Almanya’da Türkler’in sarımsak yedikleri için suçlanması, komşuluk ilişkilerinde yabancı müziğin rahatsızlık verdiği suçlaması gibi).

Toplumsal kuralları zedeleyen kendi grubumuzdan (veya milletimizden) biriyse, bunun hata sonucu olduğuna karar veririz ama yabancı ise, hele hele önyargının hedefi bir gruptansa, bu yanlış hareketin, kişinin ve onun grubundaki diğerlerinin kişilik özelliği olduğu hükmüne varırız. Çünkü insanlar sosyal dünyayı “Biz” ve “Onlar” şeklinde ikiye ayırmaya eğilimlidirler.

Değiştirme (Exchange) Kuramı (Alış-Veriş Kuramı):

Aslında ekonomi alanından gelen bu bakış açısı ilişkileri, kişilerin “kazançları” veya “karları” ve “giderleri” yani “verdikleri” açısından açıklamaya çalışır. Bireylerin kazançlarını artırma, kayıplarını azaltma amacıyla hareket ettikleri varsayılır. Dolayısıyla bu yaklaşım bir bakıma bilişsel kuramla ilgilidir. Değiş-tokuş kuramı, aşk, eş seçme, arkadaşlık gibi ikili ilişkilere uygulanmak istenmiştir. Grup aidiyeti konusu da bu kuramla incelenebilinir. (Bir gruba dâhil olunca kazancım ne, grup benden ne istiyor?)

Sıra Sizde 9:Sosyal Psikoloji’nin burada öğrendiğimiz 3 farklı yaklaşımının en temel görüşleri nelerdir? Birer cümleyle özetleyiniz!

Page 24: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

21

MO

L 1U

FND

10A

1.5. ÖzetSosyoloji toplumu ve toplumdaki insan ilişkilerini inceleyen bir Davranış Bilimi’dir. 18. yy’ın sonu 19. yy’ın başında August Comte tarafından isimlendirilmiştir. Başta Comte Doğa Bilimleri’nin metotlarını kullanarak, sosyolojiyi bilimsel bir tabana oturtmaya çalışmıştır ki bu akıma Sosyoloji’de Pozitivizm diyoruz.

Sosyoloji Bilimi’nin ortaya çıkışındaki en önemli nedenler; endüstrileşmeyle beraber göç sebebiyle şehir nüfusunun artması ve bu sebeple ortaya çıkan sosyal problemler, Fransız Devrimiyle beraber (ve fikirsel olarak Devrimi hazırlayıcı) gelişen düşünceler ve radikal rejim değişikliği olmuştur. İnsanlar toplum değişimini anlamaya çalışmışlardır. Sosyoloji bütün insan ilişkilerini ve toplumu incelediği için zamanla pek çok uzmanlaşmış alt disiplinler geliştirmiştir: Siyaset Sosyolojisi, Bilgi Sosyolojisi, Sanayi Sosyolojisi, Ekonomi Sosyolojisi, Hukuk Sosyolojisi, Eğitim Sosyolojisi, Kent Sosyolojisi, Köy Sosyolojisi, Din Sosyolojisi, Aile Sosyolojisi, Göç Sosyolojisi, Tarihi Sosyoloji, Gender (Cinsiyet) Sosyolojisi, Gençlik Sosyolojisi.

Hem Sosyoloji hem de diğer Davranış Bilimleri, tekil verilerden yola çıkarak, bunlar arasındaki ilişkileri, sebep ve sonuç bağını kuran genellemelere, diğer bir ifadeyle, teoriye ulaşırlar. Araştırma ve teorilere yol gösteren paradigmalar ise, toplumu tanımlayan veya topluma nasıl bakıldığını belirten temel düşünce sistemleridir.

Sosyoloji Avrupa’daki 18. ve 19. yy. değişimlerini anlamak için ortaya çıkan bir bilimken, Antropoloji, Avrupa’nın dünya egemenliği sonucu diğer kıtalara yayılması ve kendinden çok farklı insan cinsleriyle, kültür ve dilleriyle karşılaşması sebebiyle gelişmiştir. Kültür Antropolojisi (veya Sosyal Antropoloji) etnografya ve etnoloji alt dallarıyla dünyadaki kültürel çeşitliliği karşılaştırmalı olarak araştırırken, Fiziki Antropoloji insan evrimini, Arkeoloji geçmişteki insan topluluklarını ve Linguistik Antropoloji geçmişte ve bugün dil olgusuna odaklanmıştır.

Sosyal Psikoloji bireyle toplum arasındaki ilişkileri inceler. Grup veya toplumun bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştırır. Nazi Almanyası’nı anlayabilmek için, otorite, itaat, grup baskısı, liderlik gibi konularda yapılan araştırmalar sonucu 2. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük ilerleme kaydetmiştir.

Paradigmalar Sosyal Bilimcileri araştırmalarında yönlendiren ve en soyut düzeyde toplumu tanımlayan genellemelerdir. Sosyoloji ve Antropoloji’deki paradigmalar büyük ölçüde ortaktır. Fonksiyonalizm, toplumu bütün kurumları ahenk içerisinde ve uyumlu işlevlerini gören bir sistem olarak görürken, çatışmacı paradigma tam aksine toplumu, gruplar arası eşitsizlik ve dolayısıyla çatışma ve rekabetin şekillendirdiği bir katmanlar hiyerarşisi olarak tanımlar.

Fonksiyonalist ve çatışma paradigmaları makro düzeyde tanımlar getirirken etkileşimci paradigma, mikro düzeyde insanlar arasındaki etkileşimi ve anlam yaratmayı inceler. Toplum, bu etkileşimlerin bir mozaik gibi bir araya getirilmesiyle ortaya çıkar.

19. yüzyılda etkili olan Evrimcilik, bütün toplumların aynı devrelerden geçerek ve gelişerek sürekli değiştiğini saptar. Daha sonra Evrimci Paradigma, her toplumun özel çevre, coğrafi ve tarihi şartlarına uygun olarak kendine özgü bir evrim çizgisi göstereceğini kabullenmiştir.

Yapısalcı Paradigma, toplumun birbirine uyan sosyal yapı ve kurumlardan meydana geldiğine ve dolayısıyla onu anlamak için bu kurum ve yapıları incelemek gerektiğine inanan bir bakış açısıdır. Genellikle fonksiyonalist-yapısalcı bir kuram olarak kullanılmıştır.

Sosyal Psikoloji kuram ve paradigmaları, daha ağırlıklı olarak psikoloji kaynaklıdır: Güdüsel Paradigma insanların davranış, duygu, algı ve tutumlarının güdü ve ihtiyaçları tarafından şekillendiği görüşündeyken, Davranışçı Yaklaşım (veya Öğrenim Kuramı) ödül veya ceza vasıtasıyla koşullandırma veya diğer insanların model alınarak taklit edilmeleri ile davranış ve tutumların öğrenileceği tezini savunur. Bilişsel Kuram ise zihinsel işlemler üzerine odaklanarak algılama, kodlama ve bilgi depolama gibi beyin fonksiyonlarını ön plana alır.

Page 25: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

22

MO

L 1

UFN

D 1

0A

Kendimizi SınayalımUyarı! Bu modülde Kendimizi Sınayalım soruları arasında birden fazla doğru seçeneği olan sorularda kutucuklar bulunmaktadır. Dikkat ediniz!

1) Sosyoloji, aşağıda belirtilen hangi konularla ilgilenir? ¨ a. Amazon yerlilerinin yaşam biçimi ¨ b. Aile ¨ c. İç ve dış göç olgusu ¨ d. Gençlik grupları

2) Sosyoloji’nin bir bilim dalı olarak ortaya çıkış nedenleri hangileridir? ¨ a. Pozitif Bilimlerin ilerlemesi ¨ b. Endüstrileşme ¨ c. Şehir nüfusunun aniden artması ¨ d. Fransız Devrimi ¨ e. 2.Dünya Savaşı

3) Toplumların bilgi üretme ve yayma işlevini inceleyen Sosyoloji alt dalı hangisidir?a. Eğitim Sosyolojisib. Sanayi Sosyolojisic. Bilgi Sosyolojisid. Siyaset Sosyolojisi

4) Kültürel Antropoloji araştırmalarında hangi temel yöntemler kullanılır? ¨ a. Anket veya mülakat ¨ b. Gözlem ¨ c. Katılımcı gözlem ¨ d. İstatistiki örnekleme ¨ e. Deney

5) Arkeoloji, geçmişteki insan topluluklarıyla ilgili ne gibi bilgileri veya verileri kazandırır?

¨ a. Devletin varlığı ¨ b. Kazı yapılan geçmiş toplumun ekonomik yaşamı (üretim, tüketim, ticaret vs.) ¨ c. Geçmişteki ticaret yolları ¨ d. İnsanların ne zaman dil geliştirdikleri ¨ e. Toplumsal katmanlaşma

6) Fonksiyonalist Paradigmada aşağıdaki hangi özellikler mevcuttur? ¨ a. Toplum rekabet eden gruplardan oluşur ¨ b. Sosyal yapıların işlevleri uyum içerisindedir ¨ c. Toplum sürekli bir değişim içindedir ¨ d. Bu paradigma, bir makro paradigmadır

Page 26: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

23

MO

L 1U

FND

10A7) Aşağıdakilerden hangisi Çatışma Paradigmasının özelliğidir?

a. Mikro paradigmadırb. Toplum eşitsizlikler sebebiyle birbiriyle çatışma içerisinde olan gruplardan

oluşurc. Max Weber çatışma paradigmasını temsil eden bir sosyologdur

8) Mikro düzeyde iki birey arasında veya küçük gruplardaki etkileşimi inceleyen paradigmanın farklı yaklaşım veya yönlenimleri hangilerdir?

¨ a. Sembolik etkileşim ¨ b. Dramaturjik yaklaşım ¨ c. Latent fonksiyon ¨ d. Yapısalcı yaklaşım

9) Sosyal Psikoloji’de psikoanalitik ekol hangi yaklaşıma girer?a. Davranışçı yaklaşımb. Kognitif yaklaşımc. Değiştirme kuramıd. Güdüsel yaklaşım

10) Sosyal Psikoloji’de davranış ve tutumların diğer insanların model olarak alınmasıyla kazanıldığı görüşü hangi yaklaşımdır?

a. Bilişsel kuramb. Kognitif kuramc. Güdüsel yaklaşımd. Davranışçı yaklaşım

Page 27: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

24

MO

L 1

UFN

D 1

0A

Sıra Sizde Yanıt AnahtarıSıra Sizde 1: Sosyolojinin inceleme alanı nedir?

Sosyoloji insan ilişkilerini inceler: Yapısal olarak inceleme alanları makro düzeyde birbiriyle ilişkide bulunan ve bir kültürü paylaşan toplum, mikro düzeyde daha küçük gruplardır; aile, köy, azınlık grupları gibi.

Sıra Sizde 2: Sosyoloji, neden 18. yüzyılın sonunda bir bilim olarak ortaya çıktı?

18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında meydana gelmiş derin toplumsal değişmeler ve bu değişimler sonucu bireylerin yaşamında ortaya çıkan radikal değişiklikler, korku ve güvensizlik duyguları “Toplum nedir? Toplum nereye doğru gidiyor?” gibi soruları ön plana çıkardı. Bu değişiklikler, insanları köy, toprak, aile ve geleneksel yaşamlarından koparıp kentlerdeki fabrikalarda toplayan endüstrileşme, bunun sonucu aniden büyüyen şehirlerde evsizlik, suç, sefalet gibi sosyal sorunların yoğunlaşması ve Fransız Devrimi sonucu siyasi rejim ve düşünce yapısının (bireycilik, vazgeçilmez birey hak ve hürriyetleri, halkın iradesi gibi) köklü değişimidir.

Sıra Sizde 3: Sosyoloji’de neden bu kadar çok alt dal ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

Sosyoloji, bütün toplumu kurumlarıyla (siyaset, bilim, ekonomi, hukuk, eğitim, din), kültürüyle ve alt gruplarıyla (köy, kent, aile, cinsiyet, gençlik, göçmen ve azınlık grupları gibi) inceleyen bir bilim dalıdır. Bu kadar farklı inceleme alanları olan bilim dalında, konularına göre bir uzmanlaşma ortaya çıkmıştır.

Sıra Sizde 4: Toplumsal verilerle teori arasında ve teori ile paradigma arasında ne gibi bir ilişki vardır?

Veriler, anket, gözlem, deney veya ikincil kaynakları (mesela var olan istatistikler) inceleyerek elde edilen, birbiriyle sistematik bir ilişki içinde olmayan bilgilerdir. Bu veriler arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini ve bağları açıklayan soyut genellemelere teori diyoruz. Araştırma ve teorileri yönlendiren paradigmalardır yani sosyologların topluma bakış açıları, onu tanımlama biçimidir ve en soyut bilgi düzeyidir.

Sıra Sizde 5: Antropolojinin alt dallarını da dikkate alan çalışma ve inceleme alanları nelerdir?

Antropoloji, mekan ve zaman içerisinde dünyadaki insan çeşitliliğini inceleyen bir bilim dalıdır. Bir taraftan çeşitli kültürler arasındaki benzerlik ve farklılıkları inceleyen ve bu karşılaştırmalı metot sonucu toplum ve kültürün temel öğeleri ile ilgili genellemelere (teori) giderken (Kültürel veya Sosyal Antropoloji), diğer taraftan geçmişteki toplumları ve kültürleri ortaya çıkarmaya (Arkeoloji) çalışan bir bilimdir. İnsan evrimini, eski insan türlerini, bu türlerin ve toplulukların coğrafi çevreye uymaları sonucu fiziki özelliklerindeki değişimleri ve insan evrimini daha iyi anlamak için bize evrimsel olarak en yakın canlı türü olan primatları inceleyen bir alt dalı ise Fiziki Antropolojidir. Antropoloji, geçmiş ve günümüzdeki dilleri, bunların kültür ve toplumla ilişkileri ve çeşitliliklerini de inceler. (Linguistik Antropoloji)

Page 28: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

25

MO

L 1U

FND

10ASıra Sizde 6: Sosyal Psikoloji’nin araştırdığı hangi konular, kanaatinizce Nazi Almanya’sını ve diğer totaliter ve otoriter rejimleri anlamamıza yardımcı olurlar?

Bu tip totaliter ve otoriter rejimlerde ve toplumlarda, saldırganlık ve şiddet, lidere ve otoriteye itaat, grup/toplum kurallarına uyum, grup aidiyetinin kesinliği, kitlelerin diktatörler tarafından etkilenmesi ve kitle ruhuyla hareket etmeleri, azınlık gruplarına karşı (etnik gruplar, farklı ırklar, farklı din ve mezhep mensupları, homoseksüeller, zihinsel veya bedensel özürlüler vs) ortak bir tutumun, kalıp ve önyargıların ortaya çıkışı ve soykırımına varabilecek kadar basamaklardan geçebilen ayrımcılık temel öğelerdir. Bu sorular tam Sosyal Psikolojinin araştırdığı konulardır ve bilimsel sonuçları totaliter ve otoriter rejimli toplumların psikolojisini anlamamıza ışık tutar.

Sıra Sizde 7: Fonksiyonalist ve Çatışma Paradigmalarını karşılaştırdığınızda en önemli farklar ve benzerlikler nelerdir?

Her ikisi de toplumu makro düzeyde inceler - Her ikisi de 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Fonsiyonalizmin, dengede ve statik (değişmez) bir toplum kavramı varken, Çatışma Paradigması, toplumu sürekli birbiriyle rekabet içerisinde olan grupların yarattığı bir değişim sürecinde görür.

Fonksiyonalizme göre toplumun bütün parçalar birbiriyle uyum içerisindedir ve toplumda dayanışma hüküm sürer. Çatışma Paradigması ise toplumu, var olan eşitsizlikler sebebiyle avantajlı ve dezavantajlı gruplar arasında sürekli bir çatışma, rekabet ve gerginliğin hüküm sürdüğü bir kavga alanı olarak algılar. Toplumda bölünmüşlük hüküm sürer.

Sıra Sizde 8: Sizin fikrinize göre Evrimcilik neden 19. yüzyılda Sosyal Bilimlere hakim bir paradigma haline geldi?

19. yüzyıl endüstrileşmeyle beraber toplumun büyük değişiklikler geçirdiği ve buna paralel olarak toplumsal sınıfların güç dengesinde köklü farklılıkların ortaya çıktığı bir asırdır: Burjuvazi önce ekonomik sonra siyasi gücü ele geçirerek demokrasileri kurmuştur. Aristokrasi de buna paralel olarak ekonomik ve siyasi gücünü, devlet monopolünü kaybetmiştir. Ancak 19. yy da gittikçe güç kazanan ve ekonomik refahtan pay talep eden bir işçi sınıfı ortaya çıkmıştır. Bütün bu süreçler toplumun belli bir yolda, belli devrelerden geçerek, belli bir hedefe doğru ilerlediği görüşüne sebep olmuştur.

Sıra Sizde 9: Sosyal Psikoloji’nin burada öğrendiğimiz 3 farklı yaklaşımının en temel görüşleri nelerdir? Birer cümleyle özetleyiniz.

• Güdüsel Yaklaşım: İnsanların algı, tutum ve davranışları güdüler ve ihtiyaçları tarafından belirlenir.

• Öğrenim Teorileri: Tutum ve davranışlar koşullama ile yani toplumsal olarak istenilen davranışların ödüllendirilerek, istenmeyen davranışların cezalandırılarak, çocuklara öğretilir. Veya çocuk diğerlerini gözleyerek ve model alarak sosyal davranışları ve tutumları öğrenir.

• Bilişsel Kuram: Algı, tutumların ortaya çıkışı ve davranışları büyük ölçüde beyinsel fonksiyonlara ve süreçlere indirgeyerek açıklar.

• Değiştirme (Alış-Veriş) Kuramı: İnsanların, davranışlarını ve ilişkilerini kar ve kayıp/zarar yargılarına göre şekillendirdiklerini açıklayan bir görüştür.

Page 29: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

26

MO

L 1

UFN

D 1

0A

Kendimizi Sınayalım Yanıt AnahtarıSoru 1: Cevabınız b-c-d seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 2: Cevabınız b-c-d seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 3: Cevabınız c seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 4: Cevabınız b-c seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 5: Cevabınız a-b-c-e seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 6: Cevabınız b-d seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 7: Cevabınız b seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 8: Cevabınız a-b seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 9: Cevabınız d seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

Soru 10: Cevabınız d seçeneği değilse, lütfen bir kez daha üniteyi okuyunuz.

KaynaklarAydın, S. Erdal, Y.S. : Antropoloji. 4.baskı, Anadolu Üniversitesi Yayını No: 1761,

Eskişehir, 2007

Browne, K. : An Introduction to Sociology: 3rd Ed., Polity Press, Cambridge, 2005

Emiroğlu, K., Aydın, S. : Antropoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 2003

Franzoi, S.L.: Social Psychology. 5th Ed., McGraw Hill, New York 2009

Giddens, A., Duneier, M., Appelbaum, R. : Introduction to Sociology. 5th Ed., W.W. Norton&Company, Inc., New York 2005.

Giddens, A. : Sociology. 3rd Ed., Polity Press, Oxford 2000

Kırel, Ç., Kayaoğlu, A., Gökdağ, R. : Sosyal Psikoloji, 4. Baskı, Anadolu Üniversitesi Yayını No: 1570, Eskişehir, 2004

Kottak, C.P. (2001) Antropoloji. İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış. Ütopya Yayınları, Ankara 2001

Lewin, R., Leakey, R. : Göl İnsanları, TÜBİTAK yayınları

Macionisi J.J., Plummer, K: Sociology. Aglobal Introduction. Prentice Hall Inc., Essex 1998.

Myers, D.G.: Social Psychology. 10th Ed, McGraw Hill, New York 2010

Özkalp, E., Arıcı, H., BAyrajtar R., Aydın, O., Erkal, B.,

Özbek, M.: Dünden Bugüne İnsan: 1. Baskı: 2000

Sanderson, S.K. : Macrosociology. An Introduction to Human Societies. 2nd Ed., Harper Collins Publishers Inc., New York 2001

Schaefer, R.T. : Sociology. 12th Ed., McGraw-Hill International Edition, New York 2010.

Swingewood, A.: Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi. 2.Baskı, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 1998

Uzunöz, A. : Davranış Bilimlerine Giriş. 10.baskı. Anadolu Üniversitesi yayını No: 1355, Eskişehir, 2002

Taylor, S.E., Peplau, L.A., Sears, D.O.: Social Psychology, Prentice Hall, New Jersey 2000

Page 30: (hayatboyu.yasar.edu.tr/asset-v1:UFND+10A+2015+type@asset+block/UFND10A... · 4 MODÜL 1 UFND 10A Bir örnek verelim: El Kaide olgusunu incelerken, bu örgüte katılanların hem

Copyright © Yaşar Üniversitesi

Her hakkı saklıdır ve Yaşar Üniversitesi’ne aittir. Yaşar Üniversitesi Temel Dersler Programı kapsamında ders notu olarak hazırlatılmıştır. Tümü ya da bölümleri izin alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.