1-10 ekim 2011

24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011 Yıl: 1 Sayı: 8 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü 26 Eylül 1999’da Ulucanlar Hapishane- si’nde yapılan katliamda 10 devrimci kat- ledildi. F Tipi hücrelerin provası olan Ulucanlar Katliamıyla devrimcilerin teslim alınması poli- tikasına karşı, ON’ların direnişiyle devrimci ira- denin teslim alınamayacağı gösterildi . Nepal devriminin sorunları Çeviri Sayfa 19 Ulucanlar direnişi yolumuzu aydınlatıyor f GÜNCEL 2-3 20 Eylül’de Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda Fenerbahçe-Manisaspor maçına Fenerbahçe’nin ‘seyircisiz oynama’ cezası Futbol Federasyonu’nun kararıyla maçı ‘kadınlar ve çocuklar seyretsin’ ce- zasıyla düzeltildi. Kadınlar ‘maça yenik’ başladı f kadın 10-11 Ortadoğu’nun son ‘halifesi’ TC Başbakanı R.T. Erdoğan, Birleş- miş Milletler 66. Genel Kurulu’na gittiği New York’ta ABD Başkanı Barack Obama ile uzun bir gö- rüşme yaptı. Bu görüşme efendi ile uşağın buluşması olarak okunmalıdır. SF. 17 YENİ DEMOKRASİ İÇİN Uşak efendinin huzurunda Emperyalizmin bölgesel ihtiyaçları doğrultusunda ülkemiz topraklarının talan edilerek, emperyalizme peşkeş çekilmesine son olarak füze kalkanı halkası eklendi. EMPERYALİZME KALKAN OLMA NATO’nun Füze kalkanlarına karşı anti-emperyalist mücadeleyi yükseltelim Ülkemiz ezilen emekçileri her geçen gün sömürü düzeninin saldırılarına maruz kalıyor. Uğruna bedeller öde- yerek kazandığı haklar gasp ediliyor. Yaşamı çekilmez hale getiren bur- juva feodal sistemdir. Bu sistemin dönen çarkları arasında ezilen emekçi halkın kurtuluşu yine kendi elleriyle olacaktır. Bağımsızlık, halk demokrasisi ve insanca bir yaşam için mücadeleyi yükseltelim. 8 Ekim’de alanlara çıkarak sistemin bu saldırılarına dur diyelim. KCK operasyonları yaygınlaşıyor Devletin, BDP’ye ‘Meclise dönüp siyaset yapın’ çağrıları eşliğinde başlatmış olduğu ‘Kürt avı’ kesintisiz devam ediyor. KCK operasyonları adı altında seçilmiş belediye başkanları birer birer tutuklanarak hapishanelere dolduruluyor. Kuzey Kürdistan’da ise devlet terörü hız kesmiyor. SAYFA 04-05 Dersim- Hozat ve Mazgirt Be- lediye Başkanları bir açıklama yaparak KCK operasyonlarına karşı mücadele çağrısı yaptı. BDP Eşbaşkanı Selahattin De- mirtaş yaptığı açıklamayla 1 Ekim tarihinde meclise döne- ceklerini söyledi. KCK yaptığı açıklamayla ya- şanan çatışmalarda sivilleri he- def alma gibi bir politikalarının olmadığını ifade etti. EMEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN GÜNCEL Kürecik halkından direniş çağrısı SF 7-8 HAKLARIMIZ İÇİN 8 EKİMDE ALANLARA Emperyalizmin uşağı Türk hakim sınıflarının sal- dırıları tüm toplumsal muhalefeti ve emek güçlerini hedef alıyor. Bu saldırılar emperyalist politikalardan bağımsız gelişmiyor. Emekçilerin bedel ödeyerek kazandığı tüm haklar tek tek gasp ediliyor. kapak25_Layout 2 9/30/11 4:09 PM Page 1

Upload: ahmet-hakan

Post on 28-Mar-2016

227 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

TRANSCRIPT

Page 1: 1-10 Ekim 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü1-10 EKİM 2011 Yıl: 1 Sayı: 8 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Halkın Günlüğü

26 Eylül 1999’da Ulucanlar Hapishane-si’nde yapılan katliamda 10 devrimci kat-ledildi. F Tipi hücrelerin provası olan UlucanlarKatliamıyla devrimcilerin teslim alınması poli-tikasına karşı, ON’ların direnişiyle devrimci ira-denin teslim alınamayacağı gösterildi .

Nepal devrimininsorunları

Çeviri Sayfa 19

Ulucanlar direnişiyolumuzu aydınlatıyor fGÜNCEL 2-3

20 Eylül’de Fenerbahçe Şükrü SaraçoğluStadyumu’nda Fenerbahçe-Manisaspormaçına Fenerbahçe’nin ‘seyircisiz oynama’cezası Futbol Federasyonu’nun kararıylamaçı ‘kadınlar ve çocuklar seyretsin’ ce-zasıyla düzeltildi.

Kadınlar ‘maçayenik’ başladı fkadın 10-11

Ortadoğu’nun son ‘halifesi’ TCBaşbakanı R.T. Erdoğan, Birleş-miş Milletler 66. Genel Kurulu’nagittiği New York’ta ABD BaşkanıBarack Obama ile uzun bir gö-rüşme yaptı. Bu görüşme efendiile uşağın buluşması olarakokunmalıdır. SF. 17

YENİ DEMOKRASİ İÇİN

Uşak efendinin huzurunda

Emperyalizmin bölgeselihtiyaçları doğrultusundaülkemiz topraklarının talanedilerek, emperyalizmepeşkeş çekilmesine sonolarak füze kalkanı halkasıeklendi.

EMPERYALİZME KALKAN OLMANATO’nun Füze

kalkanlarına karşıanti-emperyalist

mücadeleyi yükseltelim

Ülkemiz ezilen emekçileri her geçengün sömürü düzeninin saldırılarınamaruz kalıyor. Uğruna bedeller öde-yerek kazandığı haklar gasp ediliyor.Yaşamı çekilmez hale getiren bur-juva feodal sistemdir. Bu sistemindönen çarkları arasında ezilenemekçi halkın kurtuluşu yine kendielleriyle olacaktır. Bağımsızlık, halkdemokrasisi ve insanca bir yaşamiçin mücadeleyi yükseltelim. 8Ekim’de alanlara çıkarak sisteminbu saldırılarına dur diyelim.

KCK operasyonları yaygınlaşıyorDevletin, BDP’ye ‘Meclise dönüp siyaset yapın’ çağrıları eşliğinde başlatmışolduğu ‘Kürt avı’ kesintisiz devam ediyor. KCK operasyonları adı altındaseçilmiş belediye başkanları birer birer tutuklanarak hapishanelere dolduruluyor.Kuzey Kürdistan’da ise devlet terörü hız kesmiyor. SAYFA 04-05

Dersim- Hozat ve Mazgirt Be-lediye Başkanları bir açıklamayaparak KCK operasyonlarınakarşı mücadele çağrısı yaptı.

BDP Eşbaşkanı Selahattin De-mirtaş yaptığı açıklamayla 1Ekim tarihinde meclise döne-ceklerini söyledi.

KCK yaptığı açıklamayla ya-şanan çatışmalarda sivilleri he-def alma gibi bir politikalarınınolmadığını ifade etti.

EMEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN

GÜNCEL Kürecik halkından direniş çağrısı SF 7-8

HAKLARIMIZİÇİN 8 EKİMDEALANLARA

Emperyalizmin uşağı Türk hakim sınıflarının sal-dırıları tüm toplumsal muhalefeti ve emek güçlerinihedef alıyor. Bu saldırılar emperyalist politikalardanbağımsız gelişmiyor. Emekçilerin bedel ödeyerekkazandığı tüm haklar tek tek gasp ediliyor.

kapak25_Layout 2 9/30/11 4:09 PM Page 1

Page 2: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011güncel02

26 Eylül 1999’da devrimci tutsaklara faşistdiktatörlük tarafından yapılan katliamlatoplum ve yaşam ‘tecrit’leştirmeye çalışı-yor. F tipi hücrelerin ilk provası olan Ulu-canlar katliamı, faşist TC devletinin Anka-ra merkezinde ‘devrimci tutuklular teslimolmayarak devleti acze uğrattıyorlar’ diye-rek gerçekleştiriliyor. Ulucanlar’da 40 kişilik koğuşta 120 kişi biryıl boyunca birlikte kalmaya zorlanıyor.Faşist diktatörlük yapacağı katliama ze-min hazıramak için binbir türlü manipü-lasyonları medya aracılığıyla topluma du-yururken, Ceza ve Tevkifevleri Genel Mü-dürü Ali Suat Ertosun’un “uygun bir çözümbulacağız. Endişeye gerek yok” demeciylekatliam kurnazca ilan ediliyordu. Bunların ‘Uygun çözüm’leri; halkları men-genede sıkıştırarak, nefes almalarını ya-saklayıp ekonomik, siyasi olarak kuşatmakatliamdır Ulucanlar...Başbakan Bülent Ecevit’in ekonomik istik-rar paketlerini emperyalist ağa-babaları-na yaranmak için ABD’ye hareket ederkentalimatla gerçekleştirdiği tarihsel, sınıfsalve ‘karaoğlan’ diyerek kendisini iktidaragetiren Alevi-Kürt evlatlarına yönelik ger-çekleştirilen siyasi olduğu kadar etnik debir katliamdır. Adalet Bakanı Hikmet SamiTürk, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Em-niyet Genel Müdürü Kemal İskender, Jan-darma Binbaşı ‘minik’ lakaplı DAL işken-cecisi Zahit Engin, Jandarma Genel Komu-

tanlığı Şube Müdürü Jandarma YüzbaşıMustafa Koç ve bunların emrindeki paralıgüruh tarafından gerçekleştiriliyor.26 Eylül 1999 tarihinde dışarıda bir haftaboyunca ‘Ulucanlar hapishane parkı’ndagece-gündüz bekleyen tutsakların sesiolan toplam 41 ana ve tutsak yakını saat02.00 civarı polis otolarıyla Ankara TerörleMücadele Şubesi’ne götürülüyor. Ardındansaat 04.00 sularında ellerinde silahlar,coplar, tüfek ve bombalarla “Allah Allah”nidalarıyla kuleler ve çatıdakiler taş, kire-mit ve kurşun yağdırıyor içerideki 80 yü-reğin tek vücut olmuş, teslim alınamayandevrimci iradelerinin üzerine. Katliam sırasında Ulucanlar Hapishane-si’nde MKP önceli TKP(ML) 12’si erkek 1’ikadın 13, DHKP-C 19’u erkek 11’i kadın 30,TKP/ML 12’si erkek 4’ü kadın 16, TKİP 11’ierkek 3’ü kadın 14, TİKB 8’i erkek 3’ü kadın11 ve MLKP tutsakları bulunuyordu. Saba-hın kör karanlığında başlayan ve yaklaşık7 saat süren katliam vahşeti kadınlara gö-rüş kabinlerinde, erkeklere ise hamam,odunluk vb. yerlerde tutularak işkenceler-le sürdürülüyor. F tipi projeleri için ön pro-va olan en kanlı operasyon sonrası dev-rimci-komünist tutsaklar, Ankara Numu-ne ve İbn-i Sina hastanelerine kaldırılıyor.Yaklaşık 30 tutsak dışındakiler de hedefalınarak kafalarına sıkılan kurşunlarla,akla gelmeyecek işkencelerden geçirile-rek, kemiklere paslı çiviler çakılarak, flora-

san lambasıyla taciz ve tecavüzlerle ak-şam 19.00 civarında türlü türlü işkenceler-den sonra ring arabalarına taşınıyor, sevk-lere çıkarılıyor. Devletin F tipi plan ve projesi kapsamında‘pilot hapishane katliamı’ sonrası yapılanotopsi raporunda, "Ölümlerin çoğununkafa ve kalbe sıkılan kurşunlarla meydanageldiği, cesetlerde ağır darp izleri bulundu-ğu, kemiklerinin kırık olduğu, yedi kişininyivli silah, üç kişinin de av tüfeğinden çı-kan saçmalarla hayatını kaybettiği" belir-tiliyor.Meclis Araştırma Komisyonu'nca hazırla-nan raporda, "asker ve polisin ölüm ve ya-ralanmaya sebebiyet veren aşırı güç kul-

landığı" ifade edilerek, suçluların yargılan-ması isteniyor.Olayla ilgili Ankara 6. Ağır Ceza Mahkeme-si'nde yargılanan askerler beraat ediyor vebaşta Yarbay Ali Öz olmak üzere, katliamıyöneten komutanlara dava açılmıyordu.Mahkumlara açılan davalar ise halen sü-rüyor. Kesintisiz süren devlet katliamlarıDiyarbakır, Buca, Ümraniye, Burdur, Ber-gama, Metris, Mamak uygulamalarıyla us-talaşmasında 19 Aralık için alt provadırUlucanlar...Açılan davalar da devlet kendi katilleriniaklamaya çalışırken her savunma aşama-sında on yıllardır katliamı nasıl gerçekleş-tirdiğinin inkarında itiraf etmeye devam

ON’ların direnişi yolumuzu

Siyasi tutsaklara yöneliktecrit uygulamalarındaher yöntem kullanılıyor.Sürgün sevk ve davalarsırasında daracık hücreleribulunan ring araçlarındagötürülen tutsaklara birde kelepçe takılıyor

Tecrite Karşı Mücadele Platformu(TKMP) F tipi hapishanelerde de-rinleşerek sürdürülen tecrit uygu-lamalarına ilişkin eylül ayı içeri-sinde yaşanan hak ihlalleri rapo-runu açıkladı.Taksim Tramvay Durağı’nda yapı-lan açıklamada hak gasplarıylakimliksizleştirme, teslim alma vekatletme politikasında hiç bir de-ğişiklik olmadığına değinilerek,hapishanelerde inceltilmiş yön-temlerle işkence ve baskılarınsürdüğüne dikkat çekildi.TKMP adına yapılan açıklamada,görüş yasakları, onur kırıcı arama-lar, disiplin ve iletişim cezaları, so-ruşturmalar sürdürülürken, dergi,

kitap, araştırma inceleme yazılarıvs. keyfi bir şekilde yasaklanırken,hapishaneye giden ailelerin ve gö-rüşmecilerin de payına düştüğünüaldığını belirtti. Açıklamada genelolarak sürgün sevklerde, hastane-lere, mahkemelere götürülürkentutsakları havasız bırakma, ringaraçlarını bölümlere ayırarak tecritetme, küçücük hücrelerde kelepçetakılması işkencelerin devam edil-diği belirtildi.Adana Karataş Kadın Hapishane-si’nde 9 Eylül 2011 tarihinde MKPdava tutsağı Özlem Aydın’a verilenhücre içinde hücre hapsinden he-men sonra kaçırılırcasına Denizli DTipi Kapalı Hapishanesi’ne sürgünedildiği ifade edildi. Ayrıca Hopaeyleminde tutuklananların ha-pishane kapasitesinin doluluğugerekçesiyle havalandırması ol-mayan “geçici koğuş”a konulduk-ları ve günde en fazla 3 saat hava-landırmaya çıkarıldıkları da ra-porda yer aldı. Hopa tutsaklarının19 Eylül’e kadar taleplerinin kar-şılanmaması durumunda 21 Ey-lül’de açlık grevine başlayacakları

belirtildi.İmralı’da bulunan Abdullah Öca-lan’ın ve MKP dava tutsağı HakkıAlpan ile birlikte 6 tutsak ailele-riyle ve avukatlarıyla görüştürül-memekte, tecrit edilmektedir.Tutsak mektuplarının ve günlükgazetelerin verilmemesi, gecikti-rilmesi, süreli devrimci yayınlarınve kimi mektupların “örgütsel ha-berleşme” gerekçesiyle, kitap, ga-zete ve dergilerin ya geç verildiğiya da hiç verilmediği ve “üçlü pro-tokol” ile tutuklulara işkenceylegündemden düşmeyen jandarma-ya sözlü izinle yeni saldırı ve katli-am yetkilerinin verildiği açıklandı.Tecrit hücrelerinde devrimci tut-saklara yönelik saldırı ve işkence-lere karşı sessiz kalınmadığı, ka-lınmayacağı ve tüm devrimci, de-mokrat, ilerici kurum ve kişileride yaşanacak hapishane saldırı-larına karşı sessiz kalmamayaçağıran TKMP; “Devrimci tutsak-lar onurumuzdur”, “Tecride son”,“İçeride-dışarıda tecridi parçala”sloganlarıyla basın açıklamasınısonlandırdı.

Hapishanelerde tecridin her türlüsü var

F tipi hücrelerin ilk provası olan Ulucanlar ON’ların direnişine karşılık,faşist TC devletinin Ankara merkezinde ‘devrimci tutuklular teslimolmayarak devleti acze uğratıyorlar’ diyerek gerçekleştiriliyor

2-3_Layout 2 9/30/11 12:57 PM Page 1

Page 3: 1-10 Ekim 2011

03güncel1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

ediyor. F tipi hapishanelerde ‘çıldırtarak öldürme’tecrit hücrelerinde hala sürüyor. Son süreçte Ftipi hapishanelerinde tedavisi engellenerek kat-ledilen tutsaklar ve intihar edenlerin yanı sıra,yapılan hak gasp ve ihlalleri ‘yüksek güvenlik’liyerlerde ağırlaştırılmış müebbet tutsaklarınınhavalandırmaya çıkarılmamaları dahi tecridinboyutunu gösteriyor.Ulucanlar direnişinin 12. yıldönümünde de katli-amda şehit düşen İsmet Kavlaklıoğlu'nun ailesi-nin açmış olduğu ve daha önce açılan tüm dava-larda mahkemelerin kararları niyeti çok iyi açığaçıkarıyor.İdare Mahkemesi, "mahkumların yaşam hakkı-nın devlet yükümlülüğü altında olduğunu" veidarenin "ağır hizmet kusuru" nedeniyle ailenin

5 bin TL tazminat ödemesine karar veriyor. Ada-let ve İçişleri Bakanlığı tarafından temyiz edilin-ce, dosya Danıştay 10. Dairesi'nin gündemine ge-liyor. Danıştay, idare mahkemesinin kararınakarşı olayı hizmet kusuru değil "cezaevinde yıl-larca birikmiş yapısal sorunların bir sonucu" ola-rak değerlendiriyor. Danıştay’ın bu kararına ikibakanlık da itiraz ediyor, bu kez Daire, tam tersi-ne devletin bir kusuru olmadığına hükmediyor.Mahkeme ilk kararında direnince dosya Danıştayİdari Dava Daireleri Kurulu'na taşındı. Kurul da"mahkumların müdahaleye zemin hazırladığını"savunarak idareyi aklıyor.

"Cezaevinde asayişin sağlanması amacıyla zo-runlu hale gelen müdahaleyi idarenin hizmet iş-leyişinde kusurlu davrandığının bir göstergesiolarak kabul etmeye olanak yoktur" diyen yargı,ikiyüzlülüğünü iyiden iyiye açığa çıkarıyor.

TC yargısı Danıştay 10. Dairesi, şehit İsmet Kav-laklıoğlu için açılan davanın kararında 57 kişidenoluşan kurul “aileye tazminat verilmesin” der-ken 12 hakim ise verilen karara muhalif kalarakkarşı oy yazısında “müdahale esnasında kullanı-lan gücün ölçülülük ilkesine uygun olmadığı gö-rülmektedir”şeklinde yazıyor. Ulucanlar şehitle-rinden Önder Gençaslan ile Habip Gül’ün ailesinintazminat davası da geri çevrilirken, aynı Danış-tay daha önce şehit Ahmet Savran için ailesinetazminat ödenmesine karar veriyor.

Ulucanlar direnişinin ölümsüz devrimcileri: Ma-hir Emsalsiz, Önder Gençaslan, Ahmet Savran,Aziz Dönmez, İsmet Kavlaklıoğlu, Ümit Altıntaş,Habip Gül, Halil Türker, Zafer Kırbıyık, Abuzer Çatise geleceği kazanmanın iradesi olarak teslimi-yeti, inkarı, imhayı, asimilasyonu tek silahlarıbedenleriyle tuz-buz ettikleri için ezilen emekçi-lerin ve halkların evlatları olarak tarihe geçiyorve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

aydınlatıyor

Nicesi ölümsüzleşti altınçağ müca-delesinde, kimilerimizin oğulları, ki-milerimizin kızları, kimilerimizin eş-leri, dostları ve kimilerimizin ise yol-daşlarıdır, ölümsüzlüğe uğurladıkla-rımız.Gittiklerinde ardıllarına ezilen halk-ların kurtuluşu olacak bir miras bı-raktılar, bıraktıkları mirası ardıllarıkırkıncı yılına taşımaktalar. Kırk yıl-lık zengin bir mirasa sahip olan biz-lere, sistem tarafından yalnızlaştır-ma, kişiliksizleştirme, yabancılaştır-ma çabalarıyla, belleği silikleştiril-mek ve tarihi unutmak dayatılmış-tır.Peki hakim sınıfınların bu saldırı ça-baları ne derece başarılı oldu, bizle-rin belleklerini silip, tarihimizi bizeunutturabildiler mi? Tabii ki hayır.Kırk yıllık tarihi silemeyecekleri içinbizlere tarihimizi unutturamayacak-lar, fakat her birimiz tarihimizi nekadar bildiğimizin ve tarihimizi nekadar öğrendiğimizin muhasebesiniyapmalıyız.Buna karşı, bizler yitirdiklerimizin,aileleri, dostları, eşleri ve yoldaşlarıolarak güçlü bir şekilde haykırmalı-yız, BELLEĞİ SİLİK VE UNUTANLAROLMAYACAĞIZ. Kırk yıllık bir mücadele tarihindeyüzlerce yoldaşımız mücadelemizdeölümsüzleşti. Biz YeniDemokrasi Aileleri Birliği olarakoğullarımızı, kızlarımızı ve can yol-daşlarımızı artık bedenen anmakiçin değil, onların bizlere bıraktığıdüşüncelerini, mücadelelerini anlat-mak ve neden öldüklerini öğrenmebilinciyle, düşünceleriyle sahiplen-menin elzem olduğunun tekrardanaltını çiziyoruz.Değerli ailelerimiz, dostlarımız, yol-daşlar, bir şeyin daha altını çizmekgerekiyor ki, ölümsüzlüğe uğurladı-ğımız yoldaşlarımızın ölümsüzlükkervanına dahil olmaları asla bir te-sadüf değildir ve kırk yıllık şanlı ta-rih asla bir tesadüfün ürünü değildir.Ölümsüzlükleriyle mücadele tarihi-mizi taçlandıran ve bir birlerindendeğerli olan, her bir yoldaşımızın birdeğer olduğu, gönüllü ve kararlı birşekilde sürdürdüğü o mücadele sü-rüyor. Bizler değerlerimizi bilince çı-kartıp, o değerli köklerimize sarıl-dıkça geleceğe yürüyüşümüz dahakararlı olacaktır.Yeni Demokrasi Aileleri Birliği(YDAB) olarak, BELLEĞİ SİLİK VE

UNUTANLAR OLMAYACAĞIZ şiarıy-la, daha önce yerlerini tespit edeme-diğimiz, ölümsüzleşen yoldaşlarımı-zın mezar ve mezar yerlerinin tespitedilmesi ve adreslerini bilmediğimizailelerimizin adreslerinin tespit edil-mesi, daha önce ulaşamadığımız ai-lelerimize ulaşmak için, ölümsüzle-şen yoldaşlarımızın yaşamları bo-yunca bıraktıkları izleri güne ve ya-rınlara taşımak ve yoldaşlarımızınbıraktıkları görsel vb. anılarını, yap-tıklarını ifade eden ne varsa ulaş-mak için kampanya çalışmalarınabaşlamış durumdayız.

BELLEĞİ SİLİK VE UNUTANLAR OL-MAYACAĞIZ şiarıyla başlattığımızkampanyamızın daha güçlü ve ve-rimli olabilmesi için, ölümsüzleşenyoldaşlarımızın ailelerine, eşlerine,dostlarına, yoldaşlarına kampanyaçalışmaları içerisinde ellerinde yol-daşlarımızı anlatan ne varsa bizlereulaştırmaları için çağrı yapıyoruz.Hep birlikte tek yürek olup kampan-yamızı sahiplenmeye ve kampanyaçalışmalarına katılmaya çağırıyoruz.

Amacımız; zengin bir tarihin ve mi-rasın sahipleri olarak, köklerimizolan tarihimizin yolumuza tuttuğuışıkla, o şanlı tarihimizi her yönüyleyarınlara taşımak ve bilince çıkar-maktır.

Tarihsel tecrübeler bizzat o tarihselkavganın sıra neferi olan insanlartarafından aktarılır yeni nesillere veyeni kuşağın mücadelesine ışık tu-tar. Bu nedenle bütün emek ve yete-neklerini ortaya koyan ve bu çaba-larını ölümsüzleşmekle taçlandırandüşenlerimizin her bir değerini bu-lup ortaya çıkarmalıyız ve bu insan-larımızın bir ideali olan ve bizimseönümüzde görev olarak duran altın-çağı yaratma mücadelesinde kul-lanmalıyız.

Bu konuda her bir yoldaşımızın, kitleilişkimizin, ailelerimizin ve örgütlü,örgütsüz her insanımızın üzerinedüşen görevler vardır;

Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın me-zar yerlerinin tespit edilmesi

Ölümsüzleşen tüm yoldaşlarımızınailelerinin adreslerinin tespit edil-mesi

Yoldaşlarımızın görsel ve yazınsaltüm eserlerinin tespit edilmesi

Yeni Demokrasi Aileleri Birliği

Unutanlar olmayacağız

ÇHD, Çağlayan Adliyesi'ndeavukatların üstlerininaranmasını protesto et-meye devam ediyor

Yeni yapılan ÇağlayanAdliyesi’ne girişlerde avukat-ların da aranmasına tepkigösteren Çağdaş HukukçularDerneği (ÇHD), yasal hiçbir dayanağıolmayan aramaya tepki gösterenavukatların kolluk kuvetleri tarafından tehditedildiğini açıkladı ÇHD arama uygulamasınatepki gösteren avukatlar hakkında soruşturmaaçıldığını belirtti. Çağlayan Adliyesi önünde bir araya gelen ÇHDüyesi avukatlar kendilerine dayatılan üst ara-masına tepki göstermeye devam etti. ÇHD adınaaçıklama yapan Avukat Fatma Elver, kanunsuzaramaya itiraz eden avukatların hakarete maruzkaldıklarını vurguladı. Elver, avukatlıkmesleğinin yürütülmesine ilişkin ilkelerin uygu-lanmasını talep eden meslektaşları hakkındasoruşturma açıldığını kaydetti. Açıklamanın ardından ÇHD üyeleri ve diğeravukatlar çantalarını X-RAY cihazına koymadansadece kimliklerini göstererek adliyeye toplugiriş yaptı. Giriş sırasında önce Özel Güvenlik Bir-

imleri daha sonra sivil polisler avukatlaraengel olmaya çalıştı.

Yasak olmasına rağmen adliyeiçerisinde sivil polislerin video vefotoğraf çekimi yaparak kendi-lerini fişlemesine avukatlar tepkigösterdi. Yaşanan arbedede çevikkuvvet polisleri adliye içerisine

alındı. Avukatların “Polis dışarıadalet içeri”, “Baskılar bizi yıldıra-

maz” sloganlarıyla tepki göstermesiüzerine polisler dışarı çıkartıldı.

‘Vesayet altına girmeyeceğiz’Yaşananlara ilişkin açıklama yapan ÇHD İstanbulŞube Başkanı Taylan Tanay şunları söyledi:“İçeriye kameraların girmesi yasak olmasınarağmen polislerin çekimine izin verilerek bizlerifişliyorlar. Bu suçu işleyen kamu görevlilerininisimlerini, sicil numaralarını istememize rağmenvermediler. Ancak Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğüöncülüğünde suçlu icra müdürlüğünün camın-dan kaçırdılar. Avukatlara karşı çevik kuvvetikullananlar, avukatlara karşı suç işleyenlericamlardan kaçırdılar.” Tanay, “Avukatlar ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında aranamazlar. Avukatların,Adalat Bakanlığı'nın, Türkiye Barolar Birliği'nin,İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın vesayeti al-tına alınmasına izin veremeyeceğiz.” dedi.

ÇHD eyleme devam ediyor

2-3_Layout 2 9/30/11 12:57 PM Page 2

Page 4: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011güncel04

KCK adı altında Kürt siyasetçilerine yöne-lik yapılan gözaltı ve tutuklama terörü hızkesmeden devam ediyor. Gözaltı ve tutuk-lamalara gerekçe olarak yine KCK yapılan-ması öne sürülüyor. KCK’ya üye olmak isehalk toplantıları düzenlemek, basın açıkla-maları ve cenazelere katılmakla delillendi-riliyor.Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının ta-limatıyla Şırnak Belediye Başkanı Rama-zan Uysal, Silopi Belediye Başkanı EminToğurlu ve İdil Belediye Başkanı Resul Sa-dak ile BDP Silopi İlçe Başkanı Bahattin Al-kış evlerine yapılan polis baskınlarının ar-dından tutuklandı.KCK soruşturması gözaltına alınan beledi-ye başkanları özel yetkili Cumhuriyet Sav-cılığı'na ifade verdi. İfadelerinin ardındanüç belediye başkanı ile BDP Silopi İlçe Baş-kanı Bahattin Alkış, 'Yasadışı örgüte yar-dım etmek', Suç ve suçluyu övmek" ve'Yasadışı örgüt propagandası yapmak' id-dialarıyla tutuklandı.

Şırnak’ta 2 haftada 51 kişi tutuklandıSavcılık ifadesinde, BDP'nin tüzüğünde yeralan Kent Meclisi yasadışı, saygı duruşu ise

suç unsuru sayıldı. Uysal'ın Kürtçe ifadeverme istemi de reddedildi. Belediye baş-kanlarıyla birlikte Şırnak ve ilçelerinde ey-lül ayının son iki haftasında gözaltına alı-nan 63 kişiden 51'i tutuklanmış oldu.Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Kimse bizden iyiniyet beklemesin” sözünden sonra Kürt il-lerinde yoğunlaşan ve tüm ülkeye yayılanbaskı teröründe 2 bin 343 Kürt siyasetçigözaltına alınırken, bunlardan 880’i tutuk-landı.

İzmir, İstanbul ve Dersim’de tutuklama terörüİzmir’de BDP Siyaset Akademisi’ne ve Kürtsiyasetçilerin evlerine yapılan baskınlardagözaltına alınan 34 kişiden 30’u ise tutuk-lanmaları talebiyle İzmir 10. Ağır CezaMahkemesi nöbetçi hakimliğine sevk edil-di. Geç saatlere kadar devam eden ifade iş-lemlerinin ardından 30 kişi “örgüt adınaeğitim vermek” ve “örgüt üyeliği” iddiala-rıyla tutuklandı. Savcının, iddialarında BDPSiyaset Akademisi’nden alınan sertifikala-rı “suç delili” olarak sayması da dikkatçekti.Dersim’de aralarında DAKAD Başkanı Ay-sel Doğan’ın da bulunduğu dört Kürt siya-

setçi gözaltına alındı. Malatya’da bulunanözel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaifadeleri alınan dörtkadın Kürt siyasetçi 3.Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen göster-

melik yargılamada "Örgüt yöneticisi ol-mak" ve "Örgüt propagandası yapmak" id-dialarıyla tutuklanarak hapishaneye gön-derildi.

Kürtler sorgusuz sualsiz

Tayyip Erdoğan’ın “kadın da olsa çocuk daolsa gereğini yapın” emrinin ardından er-ken yaşlarda devletin milli zulmüyle tanı-şan Kürt çocuklarımızın arasına parçalan-mış bedeniyle katılan Ceylan Önkol, halensorgulayan bakışlarıyla devleti yargılama-ya devam ediyor.Devlet bilinen failleri gizliyorAmed’in Lice ilçesi Şenlik Köyü XambazMezrası’nda 28.09.2009 tarihinde hayvan-ları otlatırken havan topuyla Ceylan Ön-kol’u katleden devlet, katliamı gerçekleşti-ren askerlerden oluşan tetikçilerini koru-maya devam ediyor. Patlamanın ardındanannesinin kucağında korunan Ceylan’ınparçalanmış bedeni, ‘güvenliğinin olmadı-ğını’ bahane edip inceleme yapmak içingelmeyen savcılığa götürülmesinin üze-rinden iki sene geçti. Savcılar iki sene bo-yunca yapmadığı inceleme üzerinden olayıönce PKK’nin üzerine ardından mayın pat-

laması olarak kapatmak istedi. Yapılanbaskıların ardından kolluk kuvvetleri pat-lamanın mayından meydana geldiğini id-dia eden düzmece bilirkişi raporu hazırla-dı. Savcı ise bu fırsatı değerlendirerek,Ceylan’ın mayına basarak öldüğünü ve bunedenle soruşturma yapılmasına gerekyoktur kararı verip süreci kapattı. OysaCeylan’ın ölümünü araştıran İHD heyetiCeylan’ın ölümüne neden olan patlamanınbıraktığı izler ve bulguların, Ceylan’ın ya-kın mesafeden ve hedef gözetilerek Ta-pantepe Taburu’ndan açılan ateşle vurul-muş olduğunu açıklamıştı.Ceylan mezarı başında anıldıBingöl'ün Genç İlçesine bağlı Demirlibağ(Dolek) Köyü'nde Önkol'un mezarı ziyaretedildi. Mezar ziyaretine, köylülerin yanısıra, Ceylan'ın arkadaşları Ceylan'ın fo-toğraflarından hazırlanan maskeler taka-

rak katılırken, Ceylan gibi katledilen Kürtçocuklarımızın fotoğrafları da taşındı. MAZLUM-DER Diyarbakır Şube BaşkanıAbdurrahim Ay, Ceylan'ın şahsında yaşa-nan bütün çocuk ölümlerini kınadıklarınıbelirterek, yekilileri göreve çağırdı. Önkol'un ağabeyi Rıfat Önkol, kardeşininfaillerinin bulunmamasını kınadığını ifade

ederek, faillerin bulunması ve cezalandı-rılmasını istedi. Önkol, “Bizim Ceylanı-mız gitti başka Ceylanlar gitmesin. AKPiktidar olduğundan beri birçok Kürt ço-cuğu katledildi. Başka ülkelerin çocuk-ları için timsah gözyaşı döken Erdoğan,Kürt çocukları katledilirken sesini çı-karmıyor" dedi.

Ceylan devletiyargılamayadevam ediyorCeylan’ın yaşamı da nice Kürt çocuğumuzun yaşamı gibi devletinkan kusan silahlarıyla sonlandı. Ceylan’ın geride kalan resimdekisorgulayan gözleri devletin Kürt ulusuna uyguladığı milli zulmünyaşattığı acıların ifadesi. Tıpkı bilincimize kazınan Uğur Kaymaz vesayıları 400’ü bulan diğer Kürt çocuklarımız gibi

4-5_Layout 2 9/30/11 1:45 PM Page 1

Page 5: 1-10 Ekim 2011

05güncel1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

İstanbul Esenler ve Bağcılar'da yapı-lan ev baskınları sonucu BDP üyesi15 kişi gözaltına alındı. Baskın düzen-lenen evlerde yapılan aramalardan

sonra gözaltına alınan 15 kişi, VatanCaddesi'nde bulunan polis merkezinegötürüldü.

tutuklanıyor

Sınır ötesi karasaldırısına hazır-lanan Türk devletiiçeride polis veyargı gücünü kul-lanarak Kürt siya-setçilerini, siyasiarenadan tecritetmeye çalışıyor.Devletin son sal-dırısında üç BDP’libelediye başkanıtutuklanarakhapsedildi

Mazgirt ve Hozat Beledi-yesi Şırnak’ta BDP'li be-lediye başkanlarının tu-tuklanmasını kınayarak,“Demokratik haklarımı-za ve halkın mevzilerinesahip çıkacağımızı ilanediyoruz” açıklamasın-da bulundu

DHF'li Mazgirt ve Hozat beledi-yeleri, üç BDP'li belediye başka-nının tutuklanmasına karşı biraçıklama yayımlayarak, daya-nışma ve destek mesajlarını ka-muoyuyla paylaştı.Hozat Belediye Başkanı CevdetKonak, Dersim-Mazgirt BelediyeBaşkanı Tekin Türkel, DersimMerkez Belediye Meclis Üyesi AliMükan, Dersim Merkez BelediyeMeclis Üyesi Yaşar Oğuz tarafın-da yapılan ortak açıklamada,"Belediye başkanları şahsındasaldırıya uğrayan, tutuklananKürt ulusunun haklı ve meşrumücadelesinin yanındayız!” de-nilerek Kürt ulusu üzerindekibaskılara dikkat çekildi.‘Demokrasi’, ‘açılım’ söylemlerieşliğinde yapılan saldırıların,mücadeleyi bitiremeyeceği vur-gusu yapılan açıklamada “De-mokrasi söylemi arttıkça tırma-nan saldırılara yenileri eklenme-ye devam ediyor.” denildi. Açık-lamada “Şırnak Belediye Başka-nı Ramazan Uysal, Silopi Beledi-ye Başkanı Emin Toğurlu ve İdilBelediye Başkanı Resul Sadak ileBDP Silopi İlçe Başkanı BahattinAlkış şahsında saldırıya uğrayanŞırnak halkının iradesidir. Ve ta-rih tanıktır ki hiçbir zulüm politi-

kasının halkın iradesini ve ör-gütlü gücünü tutsak etmeyegücü yetmemiştir, yetmeyecek-tir de.Daha birkaç gün önce, ‘Arap Ba-harı’nı selamlayan ‘ileri demok-rasi’ mimarı Başbakan ErdoğanBM Genel Kurulu’nda yaptığı ko-nuşmada şöyle diyordu: ‘Halkını-zın demokrasi yönündeki çağrı-larına ve sesine kulak verin, ziraher türlü iktidarın meşruiyetininkaynağı, her şeyden önce halk-tır, halkın iradesidir. Halkın meş-ru talep ve beklentilerini karşıla-mayan, kendi halkına silah doğ-rultan, adalet ve hakkı tutupkaldırmak yerine, zulmü esasalan yönetimlerin devri kapan-malıdır.’Peki, soruyoruz, ‘bu ne perhiz bune lahana turşusu’. Aynı andayaşanan bu saldırılarda neyinnesi? Halkın iradesini her geçengün zindanlara tıkarak yapılmakistenen nedir. Başbakan unut-mamalıdır ki o da elindeki silahıKürt halkına doğrultmuştur. Ezi-len halklar ve onların demokra-tik kurumları, Başbakan’ın söz-lerine aynen uyacak ve kendihalkına silah doğrultan zülüm-karlara karşı mücadeleyi büyü-teceklerdir. Belediye başkanlarıve belediye meclis üyeleri olarak,Şırnak’ta halkın temsilcilerineyönelik gerçekleştirilen tutukla-ma saldırısını, onlar şahsındatüm devrimci, demokrat, yurtse-ver belediyelere yapılmış sayı-yoruz.” denildi. Açıklamada son olarak saldırıla-ra karşı tüm devrimci, demokratve yurtsever kurumların birliktemücadele etmesi gerektiği vur-gusu yapılarak, duyarlılık çağrı-sında bulunuldu.

Mazgirt ve HozatBelediyeleri’ndenaçıklama

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarba-kır Şubesi tarafından çalışması yü-rütülen "Türkiye'de Toplu MezarlarRaporu" tamamlandı

İHD Diyarbakır Şubesi'nin bilgi, belge ve tanıklarınifadesiyle hazırladığı rapor 22 Eylül'de yapılan basıntoplantısıyla kamuoyuyla paylaşıldı. Hazırlanan ra-pora göre Türkiye-Kuzey Kürdistan'da 253 toplumezarda 3 bin 248 kişi bulunuyor.Yapılan basın toplantısında konuşma yapan İHD Di-yarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, JİTEM’in kurucu-larından Arif Doğan’ın, ‘PKK’lilere bir de mezar mı ya-pacaktık. Tabii ki toplu halde gömdük’ sözlerinin Tür-kiye-Kuzey Kürdistan'daki toplu mezar gerçeğini pe-kiştirdiğine dikkat çekerek, "Aslında yapılan bu itiraf-lar, toplu mezarlarla ortaya çıkan bu vahşetin bir dev-let politikası olduğunu gözler önüne sermiştir. Rapo-rumuzda da göreceğiniz üzere, binlerce insan topluhalde halen toprak altında. Kimi bir dağın yamacında,kimi bir derenin kenarında, kimi yakılan ormanlık

alanlarda, ya da sahipsiz bir mezarlıkta. Kimi ise Bit-lis’te olduğu gibi insanlık onurunu ayaklar altına alanbir şekilde çöplüklerde ortaya çıkıyorlar. Yoğunlukluolarak 90’lı yıllarda yaşanan bu insanlık dışı uygula-malar, başta ulusal mevzuata, uluslararası sözleşme-lere ve savaş hukukuna aykırıdır. En önemlisi de in-san hakları ve onuruna aykırıdır." dedi.Hazırlanan rapora göre, Van'da 18 toplu mezarda 257kişi, Şırnak'ta 14 toplu mezarda 204 kişi, Batman'da11 toplu mezarda 198 kişi, Mardin'de 14 toplu mezar-da 259 kişi, Dersim'de 5 toplu mezarda 259 kişi, Ela-zığ'da 3 toplu mezarda 55 kişi, Ağrı'da 2 toplu mezar-da 53 kişi, Iğdır'da 1 toplu mezarda 14 kişi, Arda-han'da 1 toplu mezarda 19 kişi, Kars'ta 1 toplu mezar-da 7 kişi, Adıyaman'da 1 toplu mezarda 17 kişi, Malat-ya'da 1 toplu mezarda 5 kişi, Antep'te 1 toplu mezar-da 10 kişi, Hatay'da 1 toplu mezarda 8 kişi, Urfa'da 2toplu mezarda 16 kişi tespit edilerek, 253 toplu me-zarda toplam 3 bin 248 kişinin bulunduğu belirtildi.Ayrıca basın toplantısında tanıtımı yapılan İnteraktifToplu Mezar Haritası sayesinde internet üzerindentoplu mezarların bulunduğu yere yakın koordinatla-ra ulaşılabiliyor.

İHD toplu mezarlar raporunu tamamladı

4-5_Layout 2 9/30/11 1:45 PM Page 2

Page 6: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011güncel06

Sınıflı toplumlarda her sınıf kendi siyasi vesosyal örgütlenmesiyle beraber varlığını ko-rumaya çalışır. Aynı sınıfsal mekanizmayadahil olanlar çeşitli ortaklıklarla bir araya ge-lir, çeşitli çalışmalar yaparlar. Burjuvazi veproletarya arasındaki keskin sınıf mücadele-si de bu realiteden bağımsız değildir. Prole-taryanın varlığı burjuvazinin yok oluşuna,burjuvazinin varlığı da proletaryanın sömü-rüsüne vesiledir. Her iki sınıfta kendi iktidar-ları için mücadele ederken çeşitli ara kat-manlarla ilişkilenerek, ortaklıklar kurarlar.Her ortaklığa damgasını vuran ise hangiideoloji çerçevesinde bir araya gelinip o or-taklığa hangi sınıf ya da sınıfların önderlikettiğidir. Komünist partileri için de aynı du-rum geçerlidir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketiortak mücadele- birlik konularında pek par-lak bir geçmişe sahip değildir. Geçmişten gü-nümüze ortaklaşılan yönlerden çok ayrılıklargündemleşmiş ve şiddet boyutuna varan ça-tışmalar yaşanmıştır. ‘71 devrimci çıkışınınen büyük özelliklerinden olan, farklılıklararağmen devrimci dayanışma çizgisi, maale-sef sonrasında işletilememiş, çoğu örgütselmeselelerden kaynaklı, devrimci hareket sü-rekli olarak bölünmeler yaşamış ve her ay-rışma sonrası karşılıklı suçlamalarla, şiddetboyutları da gelişmiştir. Tarihimizde devrim-ci dayanışma örnekleri olmakla beraber buörnekler yukarıda çizdiğimiz olumsuz tablo-nun gölgesinde kalmıştır. Böylesi bir durumayol açan ana etken MLM bilimi kavrayama-ma-eksik kavrama ve küçük burjuva dar-grup hesaplarıdır. Bu duruma paralel olarakbirlik-ortak mücadele platformları da sürekligündeme getirilmiş, çeşitli öneriler ve çalış-malar yapılmıştır. Fakat arzu edilen ortakmücadele platformlarını bir kenara bıraka-lım, lokal bazı önemli meselelerde dahi or-taklıklar yaratmak oldukça zor bir hale gel-miştir. 1996 yılında Özgürlük ve DayanışmaPartisi (ÖDP)’nin kuruluş sürecinde hedefle-nen “solda birlik”de gerçekleştirilememiştir.Son yıllarda ise Çatı Partisi olarak tarif edilenve esas olarak Kürt Ulusal Hareketi’yle “da-yanışma” pratiğine bürünen bir çalışmayatanıklık etmekteyiz. 2011 genel seçimlerininardından Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blo-

ku; Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) ilegündeme gelen Çatı Partisi girişimlerini yenibileşenleriyle birlikte sürdürüyor. Emek, De-mokrasi ve Özgürlük Bloku’nun 20 Ağus-tos’ta Kongre Hareketi’ne dönüşmesindensonra, Ekim ayı ortalarında yapılması planla-nan kongre hazırlıklarına hız verilmiş du-rumda. 15-16 Ekim 2011’de Ankara’da topla-nacak olan Kongre Hareketi karara bağlan-mak üzere bir program taslağı hazırladı. Or-tak mücadele platformları oluşturmak adınaolumlu bir çalışmayla karşı karşıya kalsakda; birlik-ortak mücadele konularının ele alı-nışı ve sürecin anlayış-işleyiş boyutunun ol-dukça yanlış bir tarzda kavrandığını ifadeedebiliriz.Kısa maddeler halinde özetlemeye çalışırsak;1-Söz konusu parti girişimi kendisini sistemiçi mücadeleyle sınırlayan, iktidar hedefi ta-şımayan, merkezine burjuva-liberal reform-ları koyan bir oluşumdur. Kongre GirişimProgramı olarak açıklanan metnin ilk mad-desinde “Bizler, halklarımıza yöneltilmiş tümbaskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, ba-rış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz birTürkiye’yi kurmak üzere bir araya geldik.”denilerek neden bir aradayız? Sorusunun ce-vabı verilmektedir. Ülkemizdeki baskı vehaksızlıkların yegane sebebi askeri faşistdiktatörlük gerçekliğidir. Zor aygıtı üzerineülkemiz halkının sömürüsüyle şekillenenböylesi bir aygıtı “ortadan kaldırmanın” ye-gane yolu da zor aygıtına başvurarak radi-kal-devrimci-illegal-silahlı bir mücadele yü-rütmekdir. Bu perspektifi merkezine alma-yan her hareket, oluşum sistemin sınırlarıiçinde “demokrasicilik” oyunu oynamaktanbaşka bir misyona sahip olamaz. Gerek prog-ram metninde gerekse bu oluşumun bileşen-lerinin program ve politikalarından devletmekanizmasını “ortadan kaldırma” nın yoluolarak parlamento seçimleri gösterilmekte-dir. Ufku burjuva demokrasisi sınırlarını aş-mayan her hareket devrime değil nihai ola-rak kapitalist sisteme hizmet eder. 2-Demokrasi, emek mücadelesi, kadın vegençlik, ekolojik sorunlar vb. birçok başlıktaan itibariyle mevcut olan bütün meseleleredeğinen Girişim Metni’nde onca “mücadeleedeceğiz” söylemlerine rağmen bu mücade-

lenin hangi araçlarla nasıl yürütüleceğinedair ise tek bir açıklama bulunmamaktadır.Hedeflerin muğlak bırakıldığı, genel söylem-lerle geçiştirildiği böylesi bir deklarasyonunbaştan bir ayağı sakat doğmuştur. Liberalçevrelerin sıklıkla dile getirdiği taleplerinötesine geçmeyen ve ilk maddede de belirtti-ğimiz gibi burjuva ufku aşmayan bu harekethalkımıza özgürlük ve demokrasinin yoluolarak parlamentoyu işaret etmekte ve böy-lelikle devrimci mücadeleyi ötelemektedir.Devrimci-komünistler parlamentonun birmücadele aracı olarak kullanılmasına karşıçıkmamakla beraber kendisini bu alanla sı-nırlayan politikanın da karşısındadır. Parla-mentarizm bataklığına saplanan reformist-revizyonist hareketlerin devrim mücadelesi-ne katkıları artı değil eksi yöndedir. Ki EDPve ESP’yi aynı potada eritecek olan şey de bumetinde yazılanlardan başkası olamazdı.Yine 2010 yılında yapılan referandumdaEVET cephesinde yer alan ve yaptığı açıkla-malarla devrimci hareketin altını oymayaçalışan DSİP ile BDP’yi aynı potada eriten ne-dir acaba?3-Uzun süredir solda tartışılan Kürt UlusalHareketi’yle ilişkilenme meselesinde de is-tisnalar dışında sol-devrimci örgütlenmelerpragmatist-kuyrukçu bir politika izlemekte-dir. Kürt ulusunun devrimci-ilerici her talebidesteklenip güçlendirilmelidir. Bunun yega-ne yolu da ulusal hareketle ortak mücadelealanlarını yaratmak, diğer yandan ise dev-rimci iktidar mücadelesini güçlendirmektir.Fakat destekçilik yarışına girenlerin mesele-ye yaklaşımı oldukça faydacıdır. Komünistideoloji doğrultusunda mücadele ettiği iddia-sında olanların ülke devrimini ulusal hareke-te havale etmesi, önüne esas görev olarakKürt işçi ve köylülerini örgütleyip devrimcimücadeleyi geliştirme yerine ulusal hareketedestek sınırlarını aşamayanların komünist-lik iddiaları da tartışılmalı bir durumdur.Yapılan tartışmalar ve çalışmalarla ilişkilen-memiz göz önüne alındığında “ayrık otu”muamelesiyle karşı karşıya kalmaktayız.Kırk yıllık tarihimizle ulusal sorun ve Kürtulusal sorunu ve hareketiyile ilişkilenmemizorta yerde duruyorken ve bugünde örmeyeçalıştığımız devrimci mücadeleyle meseleye

yaklaşımımız net iken, kimi “güler yüzlü”dostlarımızla aynı ortamda, yanlış bir takımanlayışlarla uyuşmadığımız için ideolojikeleştiri sınırlarını aşan saldırılara muhatapolmamız bizleri pek şaşırtmamaktadır. Bizlerfaşizme karşı ülkemiz devrimci-demokra-tik-yurtsever güçlerinin ortak-birleşik mü-cadelesinden yanayız. Bu mücadelenin vebirlikteliğin ancak ve ancak ilkeli bir tarzda,devrimci bir program etrafında bir araya gel-miş, hedefleri, mücadele yol ve yöntemlerinet olan bir anlayışla mümkün olacağını dü-şünmekteyiz. İktidar mücadelesine tekabüleden görevleri bir kenara koyarak ilkesiz birtarzda birlik adı altında devrimci mücadele-nin altını oyan pratiklere dahil olmayacağı-mız gibi devrimci eleştiri silahını da en etkinşekilde kullanacağız. Farklılıklara çokça vur-guların yapıldığı böylesi bir oluşumun temelomurgasını oluşturan güçlerin en yakın ör-neğiyle parlamento seçimlerinde kendilerinidesteklemediğimiz için eleştiri niyetine orta-ya koydukları pratikler hafızalardadır. Farklıamaçlar ekseninde farklı birliktelikler mut-laka kurulabilir-kurulmalıdır. Fakat ülkedekiiktidar sorununa çözüm iddiasıyla yola çık-mak ve bunun üzerinden bir program etra-fında bir araya gelmek oldukça farklı bir id-diadır. İdeolojik-politik hat olarak tamamenzıt kutuplarda duran bazı dostlarımızın bir-birlerine yönelik eleştiri oklarını kör mah-zenlere saklayarak böylesi bir birlikteliğeimza atmaları uzun soluklu bir çalışma olma-yacaktır. En basitinden son referandum veseçim süreçlerinde birbirlerine hakarete va-ran ithamlarla süren tartışmalar nasıl bir an-layışla sonlandırıldı? Buna benzer belirli so-runların üstü çizilerek ileride daha büyüksorunlara da kapı aralanmış olmayacak mı?Önemle takip ettiğimiz bu çalışmaya ilişkinkısa bir giriş niteliğinde olan bu yazımız dı-şında devrimci eleştirilerimizi sunmaya de-vam edeceğiz. Devrimcilerin görevi sadeceeleştirmek değildir. Bizler sisteme karşı olandevrimci dostlarımızla beraber sokaklarda,barikat başlarında, dağlarda mücadele siper-lerini örmenin sorumluluğunu da sürekli birşekilde omuzlarımızda hissederek bu göreviyerine getirmeye çalışacağız.

Çatı partisinden kongre hareketine...Çatı Partisi ya da bugün tartışılan Kongre Hareketi gibi birliktelikler kabul etmek lazım ki; ilkeli bir tarzda, devrimci birprogram etrafında bir araya gelmiş, hedefleri, mücadele yol ve yöntemleri net olan bir anlayışla mümkün olacaktır

6-7_Layout 2 9/30/11 1:05 PM Page 1

Page 7: 1-10 Ekim 2011

07güncel1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

ABD ve AB'nin askeri örgütüNATO'nun şemsiyesi altında İs-rail'i korumak ve bölge halkları-na saldırmak amacıyla kurul-mak istenen füze kalkanınakarşı anti-emperyalistler veKürecik köylüleri mücadele edi-yor

Emperyalizmin bölgesel ihtiyaçları doğrul-tusunda ülkemiz topraklarının talan edile-rek, emperyalizme peşkeş çekilmesineson halka olarak Malatya-Kürecik’te ku-rulması için anlaşma sağlanan Füze Kal-kanı sistemi oldu. ABD öncülüğünde Orta-doğu üzerinde planlanan politikaların ya-şam bulması için TC devleti taşeron olarakkullanılarak, topraklarımız emperyalizminüssü haline getirilmeye çalışılmaktadır.Açık ve gizli birçok askeri üssün varlığıtartışma ve tepkilere sebepken sözde gü-venlik adı altında İsrail’i korumak amacıy-la Kürecik’e kurulması kararlaştırılan FüzeKalkanı projesine karşı tepkiler de gecik-medi.Füze Kalkanı Projesi’nin Malatya-Küre-cik’e kurulacağının açıklanmasından he-men sonra başta kürecik köylüleri olmaküzere devrimci-demokrat-ilerici kesim-lerden ilk tepkiler de gelmeye başladı.

Füze kalkanına hayır “Kürecik’te Füze Kalkanına Hayır İnisiyati-fi”nin çağrısıyla 25 Eylül’de bir araya gelenyüzlerce kişi Taksim Meydanı’ndan Gala-tasaray Meydanı’na kadar yürüdü. Anti-emperyalistler “Füze kalkanına hayır”,“Kürecik’te füze kalkanı istemiyoruz” ya-zılı pankart açtılar. Kitle adına açıklamayapan İbrahim Duman, bölge halkı olarakfüze kalkanına karşı olduklarını belirtti.Füze Kalkanı Projesi’ni ülkenin ulusal çı-karları için imzaladığını ifade eden AKPhükümetinin yalan söylediğini aktaranDuman, ulusal çıkarlar kisvesi altında sa-vaşla korunan şeyin halkların çıkarı olma-dığını vurguladı. Kürecik'te yaşayan halkınbu gelişmelere sessiz kalmadığını belirtenDuman, halkın tepkisini ortaya koymakiçin eylemlere devam edeceklerini belirtti.

DHF Kürecik’te çalışmalarınıyoğunlaştırıyorGeçtiğimiz aylarda ülke genelinde FüzeKalkanı'na karşı bir siyasi kampanya sür-dürmüş olan DHF, Kürecik köylüleriyle bu-luşarak, Kaypakkayalardan günümüze

devrimci mücadeleyle ilişkilerini sürdürenköylülerle buluşarak, anti-emperyalistmücadele bayrağını yükseltme çağrısınıyineledi.

Kürecik halkıyla ve çeşitli kesimlerle te-maslarını tamamlayan DHF, Yeni Demok-rasi güçlerinin anti-emperyalist mücade-lesini anlatarak, güncel gelişmeler üzerinetartışmalar yürüttü.

Geçmiş dönemde devrimci faaliyetlerinyoğun olduğu bölgede DHF ve Kaypakkayageleneğini yakından tanıyan Kürecik halkı,haklı mücadelelerinin yanında olduklarınıbelirterek, DHF faaliyetçileriyle sohbetlergeliştirdi. Yapılan sohbetlerde köylüler ta-rafından şu vurgular öne çıkartıldı:

Sadece Kürecik halkı değil dün-ya halkları füze kalkanı istemi-yor!“ABD ve AB’nin uşaklığını yapan AKP hü-kümeti ülke topraklarını emperyalizmepeşkeş çekiyor. Bizler Kürecik halkı olarakFüze Kalkanı Projesi’nin savaş ilanı oldu-ğunu düşünüyoruz.

AKP hükümeti kendi topraklarını ABD’yepeşkeş çekerek İran üzerine saldırmayıplanlıyor ve İsrail siyonizminin uşaklığınıyapıyor. Başbakan da çıkıp füze ‘kalkanın’kumandasının bizlerin elinde olduğu pa-lavralarını dillendiriyor. Malatya, Kürecikhalkı olarak bizler bu füze kalkanına karşıeylem ve etkinlikler düzenliyoruz.

Ortadoğu halklarına kan kusturacak birsistemin ülkemiz topraklarında kurulma-sına izin vermeyeceğiz diyen köylüler baş-ta ülkemiz halkı olmak üzere dünya halk-larının buna karşı gelmesi gerektiğini ve 2Ekim de yapılacak olan mitinge katılımınsağlanmasını söylediler.

İlk sınav 2 Ekim’deEmperyalistlerin “Füze Kalkanı Projesi",kurulması planlanan Kürecik’te 2 Ekimgünü büyük bir mitingle protesto edilecek.Kürecik köylüleri ve aralarında DHF'nin debulunduğu devrimci, demokratik ve ilericigüçler birçok ilden bölgeye gelerek, NATOve AKP’ye karşı “Füze kalkanı istemiyo-ruz” protestosu gerçekleştirecek.

Demokratik Haklar Federasyonu’da 2Ekim’de yapılacak olan protesto eyleminebaşta Malatya olmak üzere diğer çevre il-lerden kitlesel katılarak ülkemiz toprakla-rını ABD ve AB’ye peşkeş çeken yerliuşaklarına karşı tüm faaliyetçi ve kitlesiy-le karşı koyacak.

Kürecik halkı Füze Kalkanı istemiyor

NATO ve Füze Kalkanı KarşıtıBirlik Malatya Kürecik’te kuru-lacak olan füze kalkanlarınakarşı eylemlerini sürdürüyor

Çok sayıda kurumun bir araya gelerekoluşturduğu “NATO ve Füze Kalkanı KarşıtıBirlik” geniş katılımlı bir yürüyüş gerçek-leştirdi. İçerisinde DHF’nin de yer aldığıbirlik bileşeni kurum üyeleri GalatasarayLisesi önünde toplandı. “Emperyalizme ve

Siyonizme kalkan olmayacağız” yazılıpankart arkasında kortej oluşturan kitleburadan Dolmabahçe’ye doğru yürüdü.Yürüyüş boyunca “Emperyalizme kalkanolmayacağız”, “Katil ABD, uşak AKP”,“Emperyalizm yenilecek direnen halklarkazanacak” sloganları atıldı.

TC “kalkan” olmakta kararlı!Birlik adına yapılan açıklama da füze kal-kanı projesine imza atan AKP hükümeti-nin, ülke topraklarını emperyalizmin ve si-yonizmin ön cephesi haline getirdiği ifade

edildi. Açıklamada, TC’nin Ortadoğu’da yü-rütülen kirli savaşa “kalkan” olmakta ol-dukça gönüllü olduğunu ortaya koyduğuvurgusu yapıldı. Açıklamada emperyalist-lerin füze kalkanını kurdukları topraklardatehdit istemediğini ve bu nedenle Kürt ha-reketini tasfiye etmek konusunda TC’yedestek sunduğu ifade edildi.

Füze kalkanına karşı mücadeleAnkara Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik,Malatya Kürecik’e kurulacak Füze Kalka-nı’nı protesto ederek, kalkan projesine

karşı Kürecik halkının yanında alanlardaolacaklarını duyurdu.Kurulması planlanan füze kalkanına karşıYüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önündebir araya gelen birlik bileşenleri “Füze kal-kanına hayır” pankartı arkasında toplandı.“Emperyalizm yenilecek direnen halklarkazanacak”, “Füze kalkanı istemiyoruz”,“Kahrolsun ABD emperyalizmi” sloganlarıatan birlik bileşenleri, tüm halkı kalkan pro-jesine karşı tek yumruk mücadele etmeyeçağırdı. DHF Ankara örgütlülüğünün de des-tek verdiği eylem sloganlarla sona erdi.

Emperyalizme kalkan olmayacağız

6-7_Layout 2 9/30/11 1:05 PM Page 2

Page 8: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011emek haber 08

İşçilerin kazanılmış hakkı olankıdem tazminatı sistemininkaldırılması ve yerine fona da-yalı yeni bir sistem kurulmasıyönündeki tartışmalar devamediyor

AKP hükümetinin önümüzdeki dönem-den itibaren uygulayacağı yeni sistemininana hatları netleşmeye başladı. AKP hü-kümeti kıdem tazminatını kaldırmak içinAvusturya modeli olarak bilinen sistemiuygulayacağı ifade ediliyor.

Patronların beklentileri ve talepleri doğ-rultusunda şekillenmesi beklenen kıdemtazminatı konusu, görünen o ki açıklana-cak istihdam paketinin en önemli günde-mi olacak.

Yıllardır işçi haklarıyla ilgili olarak üzerin-de en çok tartışılan konu, kıdem tazmi-natlarının durumu. Sermaye güçleri vehükümetlerin üzerinden ince hesaplaryaptığı bir konu olan kıdem tazminatı, iş-çiler için temel bir hak, işverenler için iseişgücü maliyetini yükselten, işçilerin iştençıkarılmasını zorlaştıran bir uygulamaolarak görülüyor.

AKP’nin model oyunuİşçi ve emekçilerin bedel ödeyerek ka-zandığı kıdem tazminatının kaldırılması-na dönük adımlar atılırken, AKP hükü-metinin Devlet Bakanı olan Cevdet Yıl-maz, geçtiğimiz günlerde bir gazeteyeverdiği röportajda; kıdem tazminatı fonutartışmalarında Avusturya modelini ter-cih ettiklerini, her işçinin kendisine özgühesaplar olacağını ve kişiye özgü hesapolduğu zaman bu hesapların kötüye kul-lanılmasının önüne geçileceğini iddia etti.İşçilerin kendi hesabında biriken tutarlarıuygun şartlar oluştuğunda kullanabilece-ğini, kişisel hesaplardaki parayı, kamununyönetiminde kurulacak bir fon aracılığıylayöneteceklerini söylüyor.

Hükümet temsilcileri kıdem tazminatı ile

ilgili olarak gerçeği yansıtmayan bilgilervererek kamuoyunu yönlendirip, milyon-larca işçiyi yapacakları kıdem tazminatıgasbına ikna etmeye çalışıyorlar.

Eylemler genişletiliyorHükümetin kıdem tazminatını kaldırılma-sına dönük adımlarına karşı çıkan sendi-kalar, bu oyunu boşa çıkaracaklarını ifadeederek, Ankara, Antalya, Edirne, İstanbul,Eskişehir ve Mersin gibi ülkenin birçokyerinde on binlerce işçi alanlara çıktı.

ANKARA- Genel-İş üyesi işçiler, PTT bi-nası önünde bir araya gelerek, kıdem taz-minatının kaldırılmasına dönük adımlarıprotesto ederek, milletvekillerine mektupgönderdi.

PTT müdürlüğü önünde toplanan işçileradına Genel-İş Ankara 1 No’lu Şubesi adı-na basın açıklaması okundu.

Kıdem tazminatı, işçi sınıfının geleceğidir

denilen açıklamada şu ifadelere yer veril-di; “Kıdem tazminatının bugün işçilerinbüyük bir çoğunluğu tarafından alınama-dığını, kıdem tazminatı fonunun kurul-masıyla işçilerin hiçbir ekonomik kaybıolmayacağı yalanının arkasına sığınıl-maktadır. Medya ve yandaş basın kuru-luşlarının, hükümet ve sermaye çevrele-rinin faşizan yaklaşımlarını şirin göster-meye çalışmalarına rağmen işçi ve emek-çileri mücadeleyi büyüteceklerdir” denildi.

ANTALYA- AKP hükümetinin kıdem taz-minatının kaldırılmasına dönük adımları,Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT) GenelMüdürlüğü işçileri tarafından protestoedildi.

Genel-İş Sendikası önünde toplanan işçi-ler, attıkları slogan ve kıdem tazminatınınkaldırılmasına dönük uygulamaları teşhireden dövizler açarak Attalos Heykel ala-nına kadar yürüyüş gerçekleştirdi.

KIDEME KILIF DHF, 8 Ekim’de TMMOB, KESK,DİSK ve TTB öncülüğünde An-kara’da gerçekleştirilecek ey-leme merkezi katılım sağla-yacağını yaptığı yazılı açıkla-mayla kamuoyuna duyurdu

Demokratik Haklar Federasyonu (DHF),8 Ekim’de TMMOB, KESK, DİSK ve TTBöncülüğünde Ankara’da gerçekleştiri-lecek olan mitinge tüm ülkedeki örgütlügüçleriyle katılacağını açıkladı.

DHF yaptığı açıklamasında “TMMOB,KESK, DİSK ve TTB öncülüğünde dev-rimci, demokratik ve ilerici güçler 8Ekim 2011’de Ankara’da bir kez dahahalkın haklı muhalefetinin sesini yük-seltecek. Demokratik Haklar Federas-yonu (DHF), tüm ülkedeki örgütlü güç-leriyle ve bağrında bir araya getirdiğitüm kurumlarla birlikte, alandaki yerinialacak ve bağımsızlık, halk demokrasisive sosyalizm için demokratik haklarmücadelesinin mücadele bayrağını birkez daha yükseltecektir!” dedi.

Ülkemizde ABD ve AB eliyle yaratılanyıkımlara değinilen açıklamada, “HES,RES, Termik Santral vb. sebeplerle evi-mize, toprağımıza, ormanımıza, dağımızagöz dikiyor! Yabancı şirketlere sattığıtoprağımızı, polisin, jandarmanın copu,kalkanı, gazı ve silahıyla elimizden al-maya çalışıyor!” denildi. Birçok yerdeyapılan yıkımları hatırlatan DHF şu ifa-delere yer verdi: “Biz DHF’li topraksızve yoksul köylüler, üretimimizi çökertenve elimizde kalan son topraklara gözünüdiken emperyalistlere ve uşaklarınakarşı mücadelemizi bir kez daha engüçlü şekilde haykırmak; toprak ve hür-riyet kavgamızı büyütmek için tüm top-raksızları ve HES karşıtı direnişçileri 8Ekim’de Ankara’ya DHF saflarına ça-ğırıyoruz!” DHF açıklamasında tüm ke-simlere, işçi-emekçi, gençler, kadınlar,ezilen ulus mensuplarına tek tek ses-lenerek 8 Ekim’de Ankara’da olunmasıgerektiğini vurguladı.

Ankara’da buluşalımAçıklamanın devamında şu ifadeler yeraldı: “Ülkenin dört bir yanından işçiler,köylüler, emekçiler, ezilenler Ankara’dabuluşuyor! ABD ve AB emperyalistlerininOrtadoğu’daki işgal ve siyasi ilhaklarınakarşı! ABD ve AB emperyalistlerininOrtadoğu’da işbaşına devşirdiği burju-va-feodal faşist diktatörlüklerin zul-müne karşı! Ülkemizde Ortadoğu halk-larına ve ülkemiz emekçilerine karşıkurulan Füze Kalkanları’na karşı! Top-rağımızı gasp eden ve emperyalistlerepeşkeş çeken HES yağmasına karşı!Emeğimizi ve geleceğimizi gasp eden“Ulusal İstihdam Stratejisi”ne karşı! Kürtulusuna ve azınlıklara dönük imha vetasfiye saldırılarına karşı! 8 Ekim’de An-kara’da, tüm operasyonlara, tutukla-malara ve baskılara karşı, DHF safla-rında, çok daha güçlü bir demokratikhaklar mücadelesini büyütmek için bu-luşuyoruz!”

DİSK, KESK, TMMOB ve TTBson dönemlerde emekçilere yö-nelik artan saldırıları Dersim’deyaptığı yüryüşle protesto etti

Son zamanlarda artarak devam eden sal-dırıları protesto etmek amacıyla DİSK,KESK, TMMOB ve TTB, AKP önünde basınaçıklaması yaptı. Dersim’de Sanat Soka-ğı’nda bir araya gelen ve aralarında YDSBfaaliyetçilerinin de bulunduğu kitle AKPbinası önüne gelerek basın açıklamasıgerçekleştirdi. 8 Ekim’de Ankara’da ger-çekleştirilecek olan mitinge çağrı yapılanaçıklamada baskıların her geçen gün birazdaha arttığı dile getirdi. Açıklamada “Tür-

kiye’de son dönemlerde emek ve demok-rasi mücadelesi yürüten kesimlere, özel-likle Eğitim Sen şubelerine yönelik yoğunpolis baskısı ve gözaltı uygulamaları ya-pılmaktadır. Geçtiğimiz aylarda Eğitim SenVan Şubesi ve ardından Şırnak şubemizeyönelik olarak gerçekleştirilen baskılar veantidemokratik uygulamaların son durağıŞanlıurfa şubemiz olmuştur ve yapılanbaskında 5 kişi gözaltına alınmıştır.Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklımücadelemizden döndürmeyi amaçlayanbu tür hukuk dışı fiili uygulamaları geç-mişte olduğu gibi, bu günde her türlü bas-kıcı otoriter uygulamaya karşı duracağı-mızın bilinmesini istiyoruz.” ifadelerineyer verildi. Atılan sloganların ardındanaçıklama sona erdi.

8 Ekim’deAnkara’ya

Sendikalardan Ankara mitingine çağrı

8-9_Layout 2 9/30/11 1:06 PM Page 1

Page 9: 1-10 Ekim 2011

1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü 09fendisinden uşağına, işbirlikçisine kadar,sömürücüler bir araya gelerek servetleriningeleceğini konuştular. Yeni stratejilerini,taktiklerini konuşup planlarını yaptılar. Ya-pacakları bütün saldırıları öncesinden baş-layan kulis faaliyetleriyle toplantıda net-

leştirdiler. Şimdi daha hızlı ve koordineli saldırılar için düğ-meye basıldı.Dünya halkları ise ideolojik poltik saldırılar altında ciddibir bombardımanla manipüle ediliyor. Tüm bu saldırılarıgöğüsleyecek örgütlülük ve önderlikten yoksun bir şekildebu mülkiyet tutkunu, sömürücü sınıfların egemenliği altındayok edilmeye çalışılıyor.Bugün bu saldırıların hedefinde olan emekçi kiteleri devrimmücadelesinde birleştirmek zaruri bir ihtiyaçtır. Devrimimizinsosyal ve sınıfsal tabanını oluşturan halk kitlelerinin kendikurmaylarıyla buluşması ve sınıf mücadelesine kanalizeolması en temel ve somut görev olarak icra edilmeyi bek-lemektedir.Ülkemiz halklarının maruz kaldıkları-kalacakları saldırılarınönümüzdeki dönemde daha bir artacağı, efendi uşak iliş-kisindeki gelişmelerden okunmaktadır. Ortadoğu’da yapı-lacak düzenlemelerde aktif rol alan Türk devletinin İsrailile yaşadığı suni gerilim ve Erdoğan-Obama görüşmesi;bu saldırıların boyutunu ve geleceği noktayı işaret ediyor.Keza yine ülkemizdeki hak gaspları en üst seviyeye çıkmıştır.Kıdem tazminatlarının kaldırılması, meslek örgütlerini iş-levsizleştirecek düzenlemeler, sendikaları bulunduğu ze-minde tasfiye etme çabası, demokratik kitle örgütlerinekarşı gelişen saldırılar vs. işte tüm bunlar planlanan poli-tikaların boyutunu resmetmekte.Ortaya çıkacak tablo bugünden belli. Zira bu oyunu yenisahnelemiyorlar. Çeşitli dönemlerde oynadıkları oyununbaşka bir tiradı, bugün sergilenen. Süre gelen bu durumkarşısında yürüteceğimiz mücadelenin birlik ve örgütlülükzemini güçlü olmak zorunda. Efendisiyle, uşağıyla, işbir-likçisiyle halklara karşı birleşen ve ortak hareket edensınıf düşmanalarımıza karşı, halkın safında yer alan tümdost devrimci-demokrat kurumlar ve bireylerle birliktemücadeleyi yükseltmek elzemdir. Bugün dünya gericiliğinialt etmek için atılan her adım önemlidir. Niceliğine bakıl-maksızın kurulacak nitelikli birliktelikler sürecin akışınıbelirleyecektir. Başkan Mao’nun dediği gibi dünya gericiliğineve ülkemiz uşak iktidarına karşı cepheyi geniş tutmalıyız.Bu cephe içerisinde yer alabilecek herkesle, bağımsız tu-tumumuzu koruyarak ve ilkelerimizden taviz vermedeneylem birliktelikleri ve platformlar örgütlemeliyiz. Bu birliktelikler kuşkusuz devrimimiz için önemli olmaklabirlikte, bizim çalışmalarımızda süreklilik tayin edicidir.Devrim salt bir araçla ilerlemez, ilerlemiyor. Onlarca araç,taktik, politika ve yöntemin yaşam bulacağı somut pratikler,işte devrimin ilerlemesinin temel dinamikleri... Bunu hayatageçirecek ise alternatif olmadaki izlediğimiz yöntemle, ön-derlik çizgisindeki pratiğimizdir. Kitlelere önderlik etmek,onlarla aynı alanlarda buluşmakla olur. Bu alanlar vepolitik atmosfer ise fazlasıyla mevcut. Asıl mesele isedevrimin öznelerinin özne olma yükümlülüğünü yerinegetirip getirmeme meselesidir.Evet, önderlik meselesi tayin edicidir. Her alanda önder-leşmek ve devrimin görevlerini yerine getirmek için oldukçauygun zeminler mevcut. Atılacak olumlu somut adımlargüvenin pekişmesine yol açacak ve kitleyle birleşmeninkanallarını genişletecektir. Evet ideolojimiz ve yönelimimizkitleleri örgütleyecek olgunluğa ve güce sahiptir. Pratikiçerisinde daha da güçlenecek ve olgunlaşacaktır. Ülkemizsiyasal atmosferini doğru okuyarak taktik manevralaryapmak, tüm emekçileri ortak bir zeminde harekete ge-çirmek, kitleler içerisinde önderliğin tesis edilmesi görevininyerine getirilmesine bağlıdır. Bu görev ise tüm faaliyetçikitlesinin üzerinden yükselecektir. Tayin edilen yöneliminbaşarısı ve devrimin gelişmesi; işçi, köylü kitleleri içerisindeyaratacağımız kurumsal faaliyetlerin başarısına bağlıdır.

E

DEVRİMİ HEDEFLEYEREK MÜCADELEYİ BÜYÜTELİM

EMEĞİN KÜRSÜSÜ≫ dursun baştuğemek

HAZIRLIGI

Yapılan yürüyüşün ardından işçiler adına basınaçıklamasını okuyan Genel- İş Antalya Şube Baş-kanı Cemal Aybar, hükümetin işçilerin yıllarca be-del ödeyerek kazandığı kıdem tazminatının kaldı-rılmasına dönük çalışmalarını eleştiren Aybar, “75yıllık hakkımız, son kalemiz, kıdem tazminatımızıvermeyeceğiz. Bu nedenle, tüm sendikaları, demo-kratik kitle örgütlerini ve siyasi partileri yarın çokgeç olmadan hep birlikte mücadele etmeye çağırı-yoruz." dedi.EDİRNE- Genel- İş Sendikası Trakya Şubesi'ne üyebelediye işçileri iş bırakarak, kıdem tazminatınınkaldırılmasını ve yapılmak istenen sürgünleri pro-testo etti.DİSK Genel İş Sendikası Trakya Şubesi’nin çağrısıy-la işçiler iş bırakarak Keşan Belediyesi İtfaiye Mü-dürlüğü'nde bir araya geldi.İtfaiye müdürlüğü önünde bir araya gelen işçileradına basın açıklamasını okuyan Salim Şen "Hükü-met özelleştirme ve taşeronlaşma adı altında onbinlerce işçiyi işsiz bırakırken, kriz bahanesiyle bir

o kadarını da bu işsizler ordusuna eklemiştir. Şimdide 166. maddeyle 51 bin işçiyi başka illere sürgünetmek için yeniden çalışmalara başlamış, valilikleraracılığıyla da bu süreç hızlandırılmıştır” sözlerineyer verdi.

İSTANBUL - Nakliyat-İş üyesi işçiler SaraçhaneParkı’nda bir araya gelerek, kıdem tazminatınınkaldırılmasını yaptıkları yürüyüşle protesto etti.Saraçhane Parkı’nda toplanan Nakliyat-İş üyelerisloganlarla SGK Çalışma Bölge Müdürlüğü önüneyürüdü.

İşçiler adına basın açıklamasını yapan DİSK Örgüt-lenme Daire Başkanı ve Nakliyat-İş Genel BaşkanıAli Rıza Küçükosmanoğlu, kıdem tazminatı gaspsı-nın tek başına işçilerin sorunu olmadığına dikkatçekerek, bu soruna karşı tüm işçi konfederasyonla-rının, halk örgütlerinin, gençlik örgütlerinin birliktemücadele etmesi gerektiğini belirtti.

ESKİŞEHİR – DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendi-kasına üye işçiler gelecekleri için yürüdü.

Eskişehir Yediler Parkı’nda bir araya gelen işçileraçtıkları döviz ve sloganlar eşliğinde Adalar'a kadaryürüyüş yaptı.

İşçiler adına basın açıklamasını okuyan BirleşikMetal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğ-lu, devletin kıdem tazminatları konusunda Avus-turya'nın kıdem tazminatları modelini örnek almasıyerine oradaki sendikal hak ve özgürlüklerini ör-nek alması gerektiğini söyledi.

MERSİN - AKP hükümetinin kıdem tazminatınıkaldırmaya dönük çalışmaları, DİSK'e bağlı Genel-İşSendikası ile Liman-İş Sendikası tarafından protes-to edildi. Genel-İş Sendikası ve Liman-İş Sendika-sı’nın çağrısıyla Genel-İş Mersin Şubesi önünde biraraya gelen işçiler Taş Bina önüne yüründü.

İşçiler adına Taş Bina önünde açıklama yapan Ge-nel-İş Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy, AKPhükümeti ve sermaye el ele vererek işçilerin kaza-nılmış haklarına karşı topyekün bir saldırı başlattı-ğını ifade eden Göksoy, "AKP hükümeti sömürüyüalabildiğine dizginsizleştirdiği gelir dağılımındauçurumun, adaletsizliğin derinleştiği ve işsizliğinyoksulluğun yoğunlaştığı kör bir sürecin önünü aç-mıştır. AKP hükümeti sermayenin emrinde işçilerigüvencesiz, sigortasız çalıştırmayı, taşeronlaştır-mayı, sendikasızlaştırmayı resmi bir politika halinegetirmiş durumdadır." dedi.

Diyarbakır Elektrik Da-ğıtım Anonim Şirketi(DEDAŞ) İl Müdürlü-ğü'nde çalışırken iştenatılan Enerji-Sen üyesiişçilerin direnişi 2. haf-tasında

Taşeron firmanın ihaleyi kay-betmesinin ardındanişsiz kalanişçilerin direnişi tüm kararlılı-ğıyla devam ediyor. DEDAŞbünyesindeki taşeron firmadaarıza bakım, onarım ve sayaçokuma işlerinde çalışan işçiler,

ihale yenilenmesinin ardındanişten atılmışlardı. İlk olarak 7taşeron işçiyi işten atan DEDAŞ,arkadaşlarına destek olmakamacıyla iş bırakan işçilerden21'ini daha işten atmıştı.

İşten atılanlardan 26’sı, 19 Ey-lül’de DEDAŞ Genel Müdürlüğüönünde direnişe başladılar.Günlerdir direnişte olan DEDAŞişçilerini çalışan arkadaşlarıyalnız bırakmayarak desteksunuyorlar. Direnişlerini kararlıbiçimde sürdüren işçilere,DİSK'e bağlı sendikalar ve de-mokratik kitle örgütleride des-tek veriyor.

DEDAŞ işçileri haklarını istiyor

-

8-9_Layout 2 9/30/11 1:06 PM Page 2

Page 10: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011kadın10

20 Eylül’de Fenerbahçe Şükrü SaraçoğluStadyumu’nda Fenerbahçe, Manisas-por’la maç yaptı. Fenerbahçe bu maçtaseyircisiz oynama yasağı olduğu için Fe-ner’in tribünleri boş olacaktı! Tabii ta-kımlara verilen seyircisiz oynama ceza-sını Türkiye Futbol Federasyonu (TFF)“cezalı takımların seyircisi kadınlar ve 12yaş altı çocuklar olsun” deyince durumdeğişti... Fenerbahçe, Manisa ile yaptığımaçta tribünlerini kadınlara ve çocukla-ra açtı. Tabii çoğunlukda kadınlara… Sosyal Hizimetler ve Çocuk EsirgemeKurumu bünyesindeki veya denetimin-de olan sosyal amaçlı çocuk yuvaları veyetiştirme yurtlarında kalan, korunma-ya muhtaç 12 yaş ve altı çocuklar da res-mi refakatçileriyle birlikte bu ceza alan

kulüplerin maçlarını tribünden izleye-cekleri ve bunun da futbolda dünyadabir ilk olduğunun afişe edilmesinin ger-çek karşılığı: 12 Eylül Askeri Faşist Cun-tası döneminden bu yana toplumu apoli-tikleştirmek için ‘spor’un siyasetin kar-şısına çıkarıldığı ve orada faşizmin şid-detinin yaratıldığı gerçekliğidir.

Maç başlamadan, başladıktan ve bittik-ten sonra “geyikler” aldı başını gitti. Bur-juva feodel basın haberler yaptı, inter-netten “ekşi sözlükleri”, “twitterleri” ka-dınlara hakaret içeren yorumlarla doldutaştı… TFF’nin takıma “ceza” olarak ka-dınları tribüne “davet” etmesi tüm aşa-ğılamaları da beraberinde getirdi.

Öncelikle TFF maçta çıkan olaylar nede-niyle taraftarsız boş tribünlere oynamacezası veriyor. Bu yaşanan olay her neise bir defa belli ki “erkek” olayı. Buradabir cins ayırma başlıyor. Daha uysal, ha-nım hanımcık, efendi, sakin vs. olmasıgereken-olan kadın doğallığında alandahemen ayrıştırıldı. Erkek sporu olan du-rumda olayı çıkaranlar, erkekler “ceza-landırıldı”…

Boş tribüne oynama cezası, maçı “kadın-lar” seyretsin cezasına dönüştürüldü.Makyaj, temizlik, gezmek, dedi kodu, dır-dır gibi “kadınlara özgü” şeylerden başkabir şeyden anlamayan kadınlar tribün-lerde… “Ofsayt”, “penaltı”, “kale”,“gol”den bir şey “anlamayan” kadınlartribünleri doldurdu.. Bundan daha büyükceza var mıdır “erkek gibi erkek” sporu

Orantılı güç, makul seviye, nor-mal vatandaş, olağan üstü, ola-ğan hal, olağan dışı ve sıradangibi kelimelerin ne kadar ma-sum sözcükler olduğunu söy-leyebiliriz. Ancak mevcut sis-temin her bir sözcükle ve kul-landığı yer, mekan, zaman, ki-şiyle bağı düşünüldüğünde debir o kadar yaşamımızı ne ka-dar etkilediğini söylemekmümkün

Medyanın siyaset diliİnsanın yaşamını belirleyen bir yerde du-ran görsel medyanın kullanıcısı tarafın-dan etkisinin ne olduğunu egemen feodalsistemin yaratmak istediği gündemdenbilmekteyiz. Hizmeti yeniden üreterektüketime sevk ettiği toplumu istediği ko-nularda günlerce tartıştırıp, kararlarındada bir o kadar belirleyici rol oynuyor. Bu-nun en güzel örneğini ‘ılımlı islam’ proje-lerinin yürürlüğe konulduğu günlerdeki“mahalle baskısı” tartışmalarında çok so-mut yaşadık. Ancak devrimci-sosyalistbasında, tartışılan meselenin arka planın-da neler olduğu sorusu hep hatırlatıldı. Yapılan araştırmalara ve anketlere göreneredeyse okumanın hiç olmadığı bir top-lumda televizyon; yaşamda hem kimlikbelirlemede, hem değişimde hem de meş-ruluk kazandırmada kitlelerde düzenleyi-ci bir denetim mekanizması aracı olaraken büyük yerini almış bulunuyor. İzlediğitelevizyon kanalı, okuduğu gazete, dergi,bültene göre düşünce belirleyen, fikir üre-ten bir toplumda yaşıyoruz. Yazılı ve gör-sel medya; mevcut gerici burjuva feodalsistemin ihtiyaçları doğrultusunda gün-demi belirlerken diğer yandan bunun di-ğer tamamlayıcı öğelerini de sırada hazırbekletir. Toplumsal değişimin okur-yazaroranı düşük olduğu bizimki gibi yarı-sö-mürge yarı-feodal ülkelerde etkisi sonyıllarda büyük şehirlerdeki şekilsel deği-şimi olan kılık-kıyafetin en küçük-uzakköylerde de özentili bir şekilde uygulanı-yor olması dikkat çekicidir. Bu durum bir-çok konu için söylenebilir. Çocuk bezireklamına özenip, çocukları olmasınarağmen tekrar çocuk doğuran kadınınkararını etkileyen ve gittikçe uydu ve diji-tal yayıncılığın gelişmesiyle de dünya top-lumlarını aynı benzer etkileşimini söyle-mek mümkündür.Gittikçe apolitikleşen, edilgenleştirilen birtoplamda popüler kültürün gelişmesiylede ‘tekçi resmi ideoloji’nin etkisi bütünamacı ticaret olan ve bu yaklaşımla yük-sek izlenme rekorları kaygısıyla ‘tek ka-nal TRT’ dönemini Özal’ın rekabetçi döne-miyle geride bırakarak ‘star kanal’larla‘çoklu tekçi’ biçimci algı yaratmada olduk-ça etkili ‘star, popçu, topçu kültürü’ yay-gınlaştırıldı.Toplumun nabzını tutan medya, gelenek-sel değerleri değiştirme fonksiyonuylabeslendikçe, merkezi yönetimi elinde bu-

lunduran hükümetlerin diliyle, siyasetiylebütünleşmektedir. Kadın-erkek, iyi-kötü, normal-anormal,makul olan-olmayan, başörtülü-örtüsüz,mahalle baskısı, yemek programları, izdi-vaç, küçük kadınlar, sihirli annem, sa-bahların sultanı, adab-ı muaşeret gibi di-zilerle rekorlar en üst seviyeye ulaştırıldı.Normalleştirme süreci sivil itaatsizlik, be-karet testi, kadın-kız tartışmalarını top-lumun gündemine sivilleşme peçesiyleiktidarı elinde bulunduran savaş kışkırtı-cısı ırkçı, faşist söylemlerle ‘linç kültü-rü’ne dönüştürüldü. Hem seyreden, hem rahatsız olan yakla-şım her konudaki ikiyüzlü yaklaşımı ‘ti-cari medya’da da karşımıza çıkmaktadır.Buna bilinçli bir geri kültür yaratmayı daeklediğimizde devletin sınır berisi- sınır-sız ötesi yaptığı haksız savaşların jet ope-rasyonların canlı yayının 12 Eylül askerifaşist cuntadan beri iyice kullanılır halegetirmesi aşılanan şiddetin dozajını gös-termektedir.

Kıyafete atfedilen cüretkarlıkkadının iç dinamizmidirDerecelendirilerek kademe kademe uy-guladıkları “yeniden yapılandırma” şid-detini, dönemsel politikalarını toplumudizayn etmek için gündeme alır tartışırlar,tartıştırırlar. Devletin geleneksel ayrımcı,ırkçı yaklaşımı kimi zaman asker kabza-sıyla topluma kabul ettirilir, kimi zamanmoda üniformasıyla uygulamaya konulur,kimi zaman da içi boşaltılmış reklamı et-kili kadın görselliğinde sunularak siste-min gerici rolü hep çok bilinçli işletilir. Tu-tarsızca hareket eden sistem söz konusubaskı, şiddet aygıtları olunca, kıyafetlereatfettiği moda defilelerinde ise“gözalıcı”lığıyla cesur, cüretkar niteleme-lerle mücadeleye ilişkin sözlerin de içiniustaca boşa çıkarma ‘ahlaksızlık’ını gayetiyi başarmaktadır.Çünkü tek amacı kar elde etmek olanburjuva feodal sistem, para babalarınahizmet sunmak için insanı metalaştıran,kadını-erkeği ve toplumu pazarlayan,metayı insanlaştırarak reklam eden, tü-keticiyi nesneleştirerek pazara çıkaranbir düzen istemektedir.Kadın, insanların ticaret odasına dönmüşdünyasında, güzelliğiyle öne çıkarılanreklamda tahrik edilen, tahrik eden vekullanılan nesne olarak makul seviyedesıradanlaştırılarak olağanlaştırılmış veuygulanan şiddetle bir seviyeye çekilmiş-tir. İnsanlaşma mücadelesinde bile buçoğu zaman dikkatten kaçabilmektedir.Hem öğretiriz, hem dayatırız, hem överiz,hem severiz, hem öldürürüz anlayışı tamda devletin imha, inkar ve asimilasyonpolitikasına paralel işlemiştir. Sınıflı top-lumlarla birlikte en yakın burjuva yazılıtarihi de dikkate alındığında ülkemizde,1870li yıllardan itibaren şekilsel değişim-lerle birlikte kadın ve kadın kıyafeti deözde değişmeyen tartışmaların konusuolagelmiştir. Kadına ve tüm alanlardakiyaşamına ilişkin özlü değişim de, ancaköz örgütlülüklerin öncülüğünde doğruönderlikle verilecek mücadeleyle yürütü-len bir devrimle çözülebileceğidir.

Resmi ideolojininkadını makbuldür

Kadınlar 1-0

10-11_Layout 2 9/30/11 11:07 AM Page 1

Page 11: 1-10 Ekim 2011

11evrimci olan düşünce benimsenip, eylemiyle bir-leştiğinde burjuvaca-gerici olandan kurtulmak ko-laydır. Ancak yorulmak bilmeyen kararlı birçalışmayla yetenekler ortaklaştırıldığında; emper-yalist-kapitalist sistemin karşısında davamızınkazanması mümkündür.

Mücadele içerisinde güçlüklerin üstesinden gelebilme iradesi ka-dını hem ilerletir, hem de içi boş teorileştirilmiş soyut tanımlama-lardan kurtarır. Devrimci hareketin saflarında çürümüşlüğün,zayıflığın, disiplinsizliğin ve denetimsizliğin yeri yoktur. Pratik ça-lışma içerisinde hem kendimizi hem de kitlelere yön vermemiz bi-linçlerde açıklık yaratır, kitlelerin öğretici filtresi bizi ilerletir. Devrimci kadın kuru laf-sözle erkek egemen köhne sistemin to-pumsal ve cins ezilmişliğini bertaraf edemez. Yaşamın her ala-nında çöreklenmiş erk sisteme ait anlayışın kökünü kazımakisteyen kadın-erkek mücadeleyle bağını sınıf düşmanına karşı ha-rekete geçirdiğinde, sınıfsız bir dünyanın penceresinden temiz birsoluk alacaktır. Bunun dışında hayatı öldüren edilgen-şematik-biçimsel-fanatik dokunuş, mücadelenin kıyısında, köşesinde dö-vünmeye devam ettirir.Kadın yaşamındaki özsel ve özgün niteliğini, devrimci-komünist-maoist özle buluşturdukça özgür olarak yolunu tayin eder, yönalır, yön verir ve ilerler. Pratik deneyimlerini mücadele içerisindesüzdükçe öğrenir-öğretici olur. Buna bağlı olarak da örgütlenir, ör-gütler, öncüleşir, önderleşir, savaşır, savaştırır.Kadının özgürleşmesi onu sistemin ağında oyalayan her gericibağı görmesini ve çözülmesi için de savaşımını gerektirir. Özenti-taklitle, doğrudan doğruya çalışma yöntem ve biçimlerini kopyaettiğinde; (bu ister komünist, ister komünist maoist yöntem olsun)şablon tutmaz, özgünlük korunmadıkça ve somut koşullara uy-gunluğu hesaba katılmadıkça yarar değil zarar görür, verim yerinede tüketir… Öğrenmemiz gereken palavracılığın, basmakalıpçılığın ve pragma-tizmin düştüğü haldir. Bu hale düşmemek için sürekli olarak pra-tikte yer almak, yer alırken öğrenmek ve günden başlayarakmücadele pratiğimizde öğrendiklerimizi değişmek ve değiştirmekiçin kullanalım.Niteli nicelle buluşturamamız konusunda, erkek egemen sistemintüm baskı-zulüm politikalarına rağmen ezilen milyonlarca kitleyikendi ağında avutması ve bağımlı köleler olarak istediği her yöneyönlendirmesinden öğrenmemiz gereken çok derslerin mevcut ol-duğunu görmemiz gerekir. Esaslı ve programatik çalışma yönte-mimizi kullanmayı gözden kaçırıyoruz.Hergün dayak yiyen kadın o ‘cehennem’e dönmüş sistem içi ya-şamdan kopup devrimci mücadelede saf tutmuyorsa bu sadeceonun ve ezenin sorunu değil, biz orada olmadığımızdandır. Ezilenemekçi kadın kitlelerle doğru bağ kuramdığımızdan, yaratıcı ve se-batkar çalışmaya yön verme politikalarımızı ve yeni demokratikcumhuriyet programını uygulayamadığımızdandır.Geleceğin özgür dünyasını yaratma özlemiyle yola çıkanlar olarak;her türlü engellerle karşılayacağımızı bilerek yürüyoruz. Farkın-dalığımızın zorunlu sorumluluklarını tercih ederken biliyoruz. Yo-lumuz futbol sahalarının sanal halı çimleriyle döşeli değildir.Örgütlü mücadelemiz, ölüm-kalım badirelerinden sınanmış tarihinbinlerce muharebe tecrübeleriyle tayin edici önemdedir. Kitleleriniçi geçmiş robotlar misili sisteme gece-gündüz çalışması ve ensevdiğine, yakınına devletin öğrettiği şiddeti sistematik uygula-ması üzerine bile düşünüldüğünde “yorgun demokrat”lardansonra “kurtarıcı oblomov” teorileri üretilemez. Burjuva-feodal sis-temin kadının yaşamına göz dikmiş canilerden kurtulması da dev-rimci-devrim sorunuyken…Devrimci eylem soyut tartışma oyunlarının uzlaşmaz düşmanıdır.Çalışmayla güven vermediğimiz pratiğimiz teoride kimseyle bizibuluşturamaz, buluşturduğunda da eylem kılavuzluğu yapamaz.Kadın-erkek ve toplumun gerçek özgürleşmesinin yolu; devrimcimücadele kararlılığında devrimci-maoist bilinçle donanmak vedevrimci karakterle özdeştirmek, pratikte cüretle daha daha ileriadımlar için öne çıkma arzusudur. Pratik karşılığı olmayan teorizeedilmiş kalıpsal devrimci sözlerin öncelikle kadın açısından vesonrasında ezilen halk kitleleri nezdinde hiç bir geçerliliği ne yazıkki yoktur.Kadın düşmanı her türlü gericiliğe karşı mücadele edelim müca-deleyi kadınlaştıran her türlü anti-maoist çizgi sapmalarına karşıpratik, disiplin ve Maoist çeliklik için çevikleşelim…

DDEVRİMCİ KARARLILIK

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demirkadın

olan futbola… Tribünleri doldurmadan, doldur-duktan sonra, ekran başında küfürlerle, bağıraçağıra seyredilen ve böyle olmazsa “keyfi çık-maz” deyi verilen futboldan kadınlar ne anlar?Küfürlü ağızların “malzemesi” olan kadınlar bu-ralarda birinin anası, bacısı, eşi olduğu için kü-fürlerin doğrudan hedefi, sahibidir. Toplumdaki kadın ve kadına bakış açısındakiaşağılama, sığlık, darlık ve yok sayma-küçüm-semenin en çok göze çarptığı yerlerden bir ta-nesi futbol. Bir spor biçimi olmaktan öteye geçi-rilen, önce büyük bir kar kapısı olan bu alansonra erkek egemenliğinin tavan yaptırıldığıyer… Erkek cinsiyle doğrudan özdeşleştirilen, erkekegemen anlayışıyla kuşatılan emekçi sınıfınıuyutup egolarına tavan yaptıran, “deşarj eden”futbola, “elinin hamuruyla” kadın elinin değdi-rilmesi cezaların en büyüğü! Bu maçın ardındankadınlar bir kez daha bu kadar aleni ve “meşru”bir şekilde doğrudan çeşitli hakaretlere maruzbırakıldı. Başlı başına bir hakaret, küçümseme,yok sayma, ayrımcılığın ürünü olarak alınanTFF’nin kararını internetteki yorumlar takipetti: “Fenerbahçe-Manisaspor maçı girişindeyapılan aramalarda çok sayıda tığ ele geçirildi.”,“Fenerbahçe maçına harem ağası tarzı bir ami-go alınsa bari!”, “Fener maçında kapıdaki gö-revlilere gaz maskesi dağıtsınlar. Parfüm koku-sundan geçilmez...”, “Fener maçında futbolcuolmak istemezdim. Düşünsene her yer kız. Se-vinemezsin, tüküremezsin, üzülsen ağlarlar fa-lan.”, “Bu akşam Fenerium'da topuklu ayakka-bı, babet ve çanta satarsa birkaç saat içerisindeAvrupa’nın en zengin kulübü olur. Bu fırsatı ka-çırmamalı bence.”

Bu hakaretlerle dolu, kadınları aşağılayan, yoksayan, küçümseyen ifadelerin ebetteki temelzemini topluma empoze edilen ve en üstten ge-len bir şey… Sistemin ısrarla varlığını koruduğu,erkekle kadını her alanda ayrıştırdığı, kadınıcinsiyetiyle tarif edip yok saydığı, cinsini heryönü ile sömürü aracına dönüştürdüğü bir or-tamda bu yorumların yapılması kaçınılmaz…Maçın diğer bir öne çıkan durumu ise bir kadı-nın maç sırasında fotoğrafının çekilmesi “maçaerkek sızdı” diyerek yalan yanlış haber yapıl-ması. Birçok burjuva feodel medyanın internetsitelerinde fotoğrafı yayınlanarak, ok çıkartıla-rak “aslında erkek” denilen kişinin aslında ka-dın olduğu da sonradan anlaşıldı. Tabi fotoğraf-ları bu şekilde yayınlanan ve aşağılanan kadın“kapıdan dışarı çıkamıyorum“ diyor. Kadınların doğrudan kişiliklerine, varlıklarına,cinsiyetlerine hakaretlerle dolu bu yaklaşımla-rın önünü açan TFF’nin bu yaklaşımı sessiz se-dasız geçti… Hiçbir tepki gelmedi bu duruma…Fenerbahçe- Manisa Spor maçında takımlar nekazandı ne kaybetti bilemeyiz ama bu “maçtada” kadınlar yine 1-0 yenildi, orası muhakkak…

Kadınlar ceza olsunlar, taraftar,karı, anne, sevgili, tecavüz edilen,öldürülen olsunlar… Fenerbahçe-Manisaspor maçında takımlar nekazandı ne kaybetti bilemeyiz amabu “maçta da” kadınlar yine 1-0 ye-nildi, orası muhakkak…

kaybetti

1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

10-11_Layout 2 9/30/11 11:07 AM Page 2

Page 12: 1-10 Ekim 2011

1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

TARİHTEN NOTLAR VBurjuva eko-politikçiler 20.yüzyılın sonyarımını dünya kapitalizminin altın çağıolarak değerlendirirler. Haksız sayıl-mazlar! Fakat aynı burjuva liberaller bualtın çağın hangi büyük vahşet, ölüm, iş-kence, soykırım, uluslar ve halklarınbaskı altına alınıp sömürülmesi pahası-na korunduğundan hiç bahsetmezler.Oysa altın çağın ışığı çoktan söndü…

Zenginliğin bir avuç şirket ve tekelcidevlete aktığı yoksulluğun ise dünyanınyüzde 80’nini oluşturan ülkelerin halk-larına “bahşedildiği” sistem son sınırınavardırılmıştır. Dünya kapitalizminindoymak bilmez içsel karakteriyle beynipatladı. 2008’de ABD’de başlayan eko-nomik krizin kapıya dayandığı, kitleselişsizliklerin uç vermeye başladığı koşul-lar her geçen gün artıyor ve kitlesel is-yanlar dünya tarihinde hiç olmadığı ka-dar hızla birbirine esin kaynağı oluyor.Evet, açlığın rengi yoktur, dili dünyanınher yerinde aynıdır ve dünyanın ezilensınıfları kulaklarını açmış birbirlerini il-giyle dinliyor. İsyan, mücadele ve gerillasavaşları kendi dilinden dünyayı dolaşa-rak birbirleriyle buluşacaktır.

Avrupa demokrasisi ve altın çağı kanlızalimce temel üzerinden yükselir. Ege-men felsefi düşüncesini anti-komünizmüzerine kuran emperyalist dünyasalsistemin bugün AB demokrasisi olarakdünya ezilenlerine eşitlik ve özgürlükmerkezi biçiminde sunulmasının cazi-besi sonlanmıştır. İşgalci müttefik ordu-lar ve NATO, AB demokrasisini, diğer de-yişle tekelci burjuvazinin düzenini koru-yabilecek mi?

Unutmayalım emperyalist devletler sö-mürgeci geleneğini asla bırakmadılar,

sadece mali sermayenin küresel deği-şen ve gelişen ekonomik sistemi içeri-sinde daha vahşi ve acımasız hale geldi-ler. ‘Demokrasi’ ve ‘özgürlük’ maskesiyledünya halklarına bahşettiklerini iddiaettikleri azgın saldırılarının kılıflanma-sına kananların aksine emperyalist sal-dırganlık bugün daha pervasızca sür-mektedir.

Avrupa’nın en yoksulu sayılan Portekizbile 1960’lı yıllarda Afrika’da ulusal ku-rutuluş mücadelesi veren gerillalarakarşı savaşmaktaydı. Sadece Gine ulusalmücadelesi birçok vahşeti açıklar. Belçi-ka’nın Kongo sömürgeciliği, filmlerekonu oldu. Yine Güney Afrika’nın ba-ğımsızlık mücadelesini vahşetle bastır-mak için her yönteme başvuranlar kim-lerdi? Fransa’nın 1960’larda Cezayir’desömürge rejimi altında, bağımsızlık sa-vaşı veren Cezayir halkına soykırım uy-guladığını ne çabuk unutuyorlar. KaraKıta’da Mozambik, Angola ulusal hare-ketlerinin sosyalizmden etkilenmeleri-nin karşılığı ABD’nin ortak müdahale-siyle kanlı, vahşi bastırmalara dönüş-medi mi? Peki bugün açlık soykırımınauğratılan Somali’nin geçmişinde ve gü-nümüzde emperyalizmin rolünü hatırla-yan var mı?

Emperyalizm dünya halklarının düşmanıdırFransa, İngiltere, Portekiz, ABD’nin, Afri-ka ve Asya’da ulusal bağımsızlığa ve ko-münist, devrimci gerilla hareketlerinekarşı bir bütün olarak halk kitlelerinihedef haline getirdikleri yakın tarih bü-tün canlılığıyla yanı başımızda hafızala-rımızdaki yerini koruyorken burjuvazi

tüm bunları unutturmaya çalışmakta-dırl. Cezayir, Etiyopya, Angola, Mozam-bik, Somali, Kongo, G.Afrika vs. ülkelerdetekelci burjuvazinin düzenini sürdürmeamacı doğrultusunda soykırımcı-kanlıbastırma tarihi asla unutulmamalıdır.Asya’da Vietnam, Laos, Kamboçya’daemperyalizmin ‘demokrasi’ adına 1945-75 arası Fransa’nın, sonrasında iseABD’nin doğrudan savaşa girerek öldür-dükleri Vietnamlı sayısı iki milyonu geç-miştir. Kullanılan kimyasal silahlarla sa-

dece savaşan gerillalara karşı değil, biz-zat Vietnam halkına karşı topyekün sa-vaştıklarını bir kez daha dünyaya gös-termişlerdi. Barbarca saldırıya karşı Vi-etnam halkı emperyalistleri yenilgiyeuğrattı.20. yüzyılda orduların ordulara karşı sa-vaşma geleneğinin terk edildiği; emper-yalist güçlerin ordulara karşı değil ülke-leri ve halk kitlelerini topyekün hedefhaline getirip biyolojik ve teknolojik sa-vaş araçlarıyla halkları soykırıma uğrat-

Dünya üzerinde emperyalizmle ilişki-lenmeyen hiçbir olay yoktur. Nasıl kidünyanın herhangi bir yerinde baş gös-teren devrimci-komünist bir hareket-lenme doğal olarak emperyalizme dar-be vurup, emperyalist-kapitalist siste-min çıkarlarını zedeliyorsa, aynı şekildeemperyalizm de uşak iktidarları aracılı-ğıyla dünyanın dört bir yanını kontrolaltında tutmaya çalışıyor. Emperya-lizmle dünya halkları arasındaki bu ob-

jektif çelişkili durumdan beslenmeyen,bu gerçekliği görmeyen her hareket ye-rel bir başarı kazanıp, kendi iktidarınıkursa dahi nihai olarak emperyalizminkucağına düşmek durumunda kalır. Ül-kemizde dünden bugüne yaşanan hergelişmenin de emperyalizmle direktbağı vardır. Kuruluşu itibariyle emper-yalizme göbekten bağımlı, yarı-sömür-ge yarı-feodal yapı üzerine bina olaniktidar gerçekliği mevcutken dün yaşa-

Egemenlerdençözüm beklemekdevrime ihanettir

Emperyalizm devrimci işçi sınıfının, halkların veezilen ulusların düşmanıdır. Devrimci geleceği büyükfedakarlık ve bedellerle ancak ve ancak kendi elle-rimizle yaratabiliriz. Gerçekten barış ve kurtuluş is-tiyorsak savaşmayı öğrenmeliyiz!

Page 13: 1-10 Ekim 2011

perspektif

E GELECEĞİ KURMAK

ma seviyesine vardırdığı örneklerden birtanesidir Vietnam.BM dünyadaki durum (1983) verilerinegöre 1945-53 yıllarında ABD’nin doğru-dan savaştığı, Türk devletinin de askeryolladığı Kore savaşında öldürülen 4 mil-yon Koreli tekelci kapitalizmin altın çağı-nın madalyaları olarak tarihe kaydedildi.Bu sınıfsal vahşetin amacı Kore’de ko-münist güçleri ne pahasına olursa olsunezmek, 1949’da Çin’de zafer kazanmışdevrimin genişlemesini durdurmaktı.

20. yüzyılın son yarımında tekelci kapi-talizm stratejisi anti-komünizme karşı sa-vaşta kitlesel katliamlarla karakterizeoldu. Elbette 1945’te Japonya’ya atılanatom bombalarını da unutmamak gerekir.Darbe rejimleriyle kitlesel kıyımları yap-mayı başardılar. Ülkeleri doğrudan kim-yasallarla bombaladılar. 1960-70’li yıllardazirve yapan vahşi bir politika ve uluslar-arası komünist hareketin bastırılmasınınküresel biçimi halini almıştır. 1965’te En-donezya’da emperyalist patentli askeri

darbeyle yarım milyon insan komünist yada komünist olduğu ileri sürülerek kitleselbir şekilde öldürüldü, katledildi.

Elbette küresel politikadan Türkiye-Ku-zey Kürdistan ezilen sınıfları da payınadüşeni aldı. Askeri darbelerde komünist,devrimci, yurtsever halk kitlelerinin yüzbinlercesi işkenceden geçirildi, binlercesikatledildi. 20. yüzyılın son elli yılına bak-tığınızda, Asya, Afrika, Latin Amerika veOrtadoğu’da faşist askeri darbelerinbaşlıca yönetim biçimi olduğu görüle-cektir. Dünya boyutunda darbe politika-sının amacı sınıf hareketinin silahla, zor-la ezilmesi, ulusal hareketlerin bastırıl-ması; tekelci burjuvazinin ve yerel işbir-likçilerinin çıkarlarının korunmasıydı.

Kürt ulusu ise dört ayrı ülkede ayrı faşistrejimler altında parçalanmış, Vietnamlı-lardan sonra kendilerine kimyasal gazkullanılan tek ulus olma özelliğini taşı-yor. Emperyalizmin 1988’de Saddam’averdiği gazlarla Kürtlere Halepçe katlia-mı olarak bilinen saldırı başlatıldı ve top-lam olarak 200 bin Kürt katledildi. Bumodern çağın vahşi soykırım biçimiydi.Kürt mücadelecilerin emperyalizm olgu-sunu çok erken unutur oldukları günü-müzde tarih iyi bir öğretmen olabilir.

Saldırıların maskesi; ‘demokrasi’21.yüzyıl barışa değil bilakis 1929 ekono-mik krizi sonrası emperyalistlerin birbi-rini takip eden işgalleriyle dünyayı içineçeken kapitalizm ile sosyalizm arasında-ki savaşa varılan ikinci paylaşım savaşıöncesi koşulları anımsatırcasına işgallerve bölgesel savaşlara, emperyalist dev-letlerin kutuplaşmasına açıldı. Ortadoğuve Afrika yeniden şekillendiriliyor. Afga-nistan, Irak’ın işgal edilmesiyle yetinil-medi. Libya bombalanıyor, Suriye’yi nezaman bombalayacaklarına karar ver-meleri an meselesi… İran işgal planınındevreye girmesi uzun sürmeyecek. İşte21. yüzyılda demokrasinin temsilcileri ol-duklarını ileri süren bir avuç emperyaldevlet eliyle 1960-70’lerde “komünizm-

den korumak için”, bugün ise “diktatör-lerden halkı korumak için” halkı bomba-lıyorlar!Ekonomik krizin ezilen sınıfları yüzde 50daha yoksullaştırdığı ülkemizde hükü-met İsrail ile savaşa tutuşacakmış gibidikkatleri başka yöne çekmeyi başarı-yor. Milliyetçiliği körükleyerek Kürtlerekarşı savaşı daha da tırmandırıyor. Kürtulusunu dört parçaya bölen emperyalgüçler 21. yüzyılda da sağladıkları tekno-loji ve verdikleri onayla kukla işbirlikçidevletlerle Kürtleri bombalamakta, kat-liamlarla tehdit etmektedirler.Emperyalist efendilerinin özel istihbaratörgütlerince yetiştirilen kukla-uşak ik-tidarlar tıpkı efendileri gibi ezilen halkakarşı saldırılarını aynı sinsi ustalıkla,manevralarla sürdürmeye devam ediyor.ABD emperyalizminin öncülüğündeNATO şemsiyesi ile yapılan Afganistan veIrak işgallerinde bura halklarına götürü-len demokrasi ne ise, TC tarafından ezi-len Türk, Kürt emekçilerine vaat edilende aynı demokrasidir. ABD’den aldığı ica-zet ile Ortadoğu’da kahramanlık turlarıatıp bura halklarına diktatörlere, zorba-lara karşı savaşmaları gerektiği naralarıatan Erdoğan’ın Kürt ulusuna yönelik ise‘kadında olsa çocukda olsa gereken ya-pılacaktır’ desturu tıpkı efendileri gibiuşaklarının da gerçek mahiyetlerini an-lama noktasında iyi bir örnektir.Bölgede ‘komşularla sıfır sorun’dan ne-redeyse bütün komşu devletleriyle so-runlu bir evreye ulaşan dış politika, içtede halka bol demokrasili nutuklar eşli-ğinde sınırsız saldırı furyası olarak haya-ta geçiyor. Sadece son bir yıl içinde ezi-len-emekçilerin en ufak bir hak alma ta-lep ve eyleminin dahi zorbalıkla bastırıl-dığı, Kürt ulusal hareketine yönelik bin-lerce tutuklama, onlarca öldürme, katli-am olaylarının yaşandığını göz önünegetirilince ‘açılım’ safsatalarına kanıp fa-şist devlet gerçekliğini görmeden, bura-dan barış ve demokrasi beklentisi içinegirenlerin de içinde bulundukları acı du-rumu görmeleri lazım.

nan bazı gelişmelerle bugün AKPtarafından hayata geçirilenleri al-kışlayıp, kahramanlık olarakövenler emperyalizm gerçekliğinigöz ardı eden liberallerin etkisin-den kurtulamayan aklı evvel ‘dev-rimcilerimizdir.’Burjuva iktisatçıların dünya ve ül-kedeki duruma ilişkin şişirilmiş,yalan-yanlış bilgileriyle gökyüzünesaldıkları balonun patlaması an

meselesidir. Unutmamak gerekir kiemperyalist-kapitalist sistem ya-şadığı her kriz sonrası dünya halk-larına daha azgınca saldırmaktadır.Böylesi bir realite mevcutken halaemperyalizmden medet umanlarıbir kenara bırakarak, devrimci-ko-münist mücadelenin ivmelenerekdünya halklarına yol göstermesigerekmektedir.Tüm tarihsel gerçekliklerden hare-

ketle Kürt ulusal sorunu da bir anbile emperyalizmden bağımsız dü-şünülemez. Yerküre kaynıyor,uğuldayan sesler daha da netleşe-cektir. Komünist hareketin müca-deleyi geliştirmesi için şartlar herzamankinden daha olgunlaşıyor.Egemenlerden çözüm beklemekdevrime ihanettir. Ulusların kar-deşçe birliği; Kürt, Türk halkınınkurtuluş yolu devrimci iktidardan

geçer. 1980’lerden sonra ulusalkurtuluş savaşları, gerilla ve halksavaşlarının tamamının sömürgeve yarı sömürgelerde olması ve 30milyona yakın insanın öldürülme-sinin tarihi anlamı vardır. Devrimcigeleceği büyük fedakarlık ve be-dellerle ancak ve ancak kendi elle-rimizle yaratabiliriz. Gerçekten ba-rış ve kurtuluş istiyorsak savaş-mayı öğrenmeliyiz!

Page 14: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011gençlik14

Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen Me-zopotamya Sosyal Forumu(MSF)’nun ikincisi 21-25 Eylül ta-

rihlerinde "İnsanlık için, kapitalizme vesömürüye karşı, özgürlük kazanacak"sloganıyla Amed’de yapıldı. Yürüyüş vekonserlerle başlayan forumda, alternatifyaşam arayışları, Ortadoğu’da halklarınbaşkaldırısı, Kürdistan’da mücadele yön-temleri, kadın özgürlük mücadeleleri,gençlik gibi çok sayıda konuya ilişkinbaşlıklar altında çeşitli oturumlar ger-çekleştirildi.

Gençlik örgütleri tartıştıForum boyunca çok sayıda konu baş-lıklarından bir tanesi de gençliğe ilişkin-di. Demokratik Gençlik Hareketi (DGH)de dahil çeşitli gençlik örgütleri forumboyunca birçok başlıklar altında bir ara-ya gelerek oturum yaptılar. “Sistemle-rin Oluşumunda Gençlik”, “Kürdistan’daÖzgürlük Mücadelesi”, “Gençlik Demo-kratik Özerkliği Tartışıyor”, “AlternatifSağlık Politikaları”, “Yozlaştırma ve Ge-leceksizleştirme Politikaları” başlıklarıaltında forum boyunca bir araya gelengençlik örgütleri sunumlar geçekleşti-rerek tartışmalar yaptı. DemokratikGençlik Hareketi, Demokratik YurtseverGençlik, Emek Gençliği, Yeni DemokratGençlik, SDP - Dev-Genç, Özgür SağlıkÖğrencileri, Lise Anarşist Faaliyet (LAF)çeşitli başlıktaki oturumlarda bir arayageldiler. DGH, YDG, LAF ve Emek Gençli-ği’nin katıldığı, “Yozlaştırma ve Gele-ceksizleştirme Politikaları” başlığı altın-da gerçekleştirilen oturumda da kap-samlı sunumlar yapıldı.

Gençlik yalıtılıyorLAF temsilcisi gençliğin gelecek algısı-na değinerek sistemin gençliğin algıla-rını kapitalizm ve devletin bir parçasıolma durumuna getirdiğini vurguladı.YDG temsilcisi, emperyalizmin yozlaş-tırma ve geleceksizleştirme saldırılarınıtoplumun bütün kesimlerine uyguladı-ğını aktararak, birlikte mücadele hattı-nın örülmesi gerektiği vurgusu yaptı. Daha sonra söz alan DGH temsilcisi ko-nuşmasına MSF’yi değerlendirerekbaşladı. Yozlaştırma ve geleceksizleş-tirme saldırılarının sınıfsal yönününüzerinde duran DGH temsilcisi, emper-yalizmin yoğun saldırılarının gençliğitoplumsal açıdan yalıtmasına dikkatçekti. Ankara Umut Kültür Derneğitemsilcisi ve Emek Gençliği temsilcileride konuya ilişkin değerlendirmelerinikatılımcılarla paylaştılar.

‘119 Ermeni köyü yakıldı’"Diyarbakır ve Ermenistan" konuluoturuma konuşmacı olarak Batı Erme-nistan Ermeniler Meclisi adına AstğigDağlıyan katıldı. Ermenilerin tarihi hak-kında kısa bir konuşma yapan Dağlı-yan, Ermenilerin bu toprakların kadimhalklarından biri olduğunu ve bin yıl-lardır bu topraklarda yaşadığını dile ge-tirdi. Dağlıyan, Diyarbakır'da Ermeninüfusunun çok fazla olduğunu, 1894-1896 yılları arasında 119 köyün yakıldı-ğını ve Ermeni kiliselerinin camileredönüştürüldüğünü söyledi.

'Dünyada ve Ortadoğu'da Yoksulluk'MSF’de 'Dünyada ve Ortadoğu'da Yok-sulluk' başlığı altında düzenlenen panel-de zorunlu göç ve neo liberalizm politi-kalarının yoksulluğu arttırdığına dikkatçekildi. BDP İstanbul Milletvekili SırrıSüreyya Önder, Sarmaşık Derneği’ndenSelçuk Mızraklı, Batman Belediye Baş-kan Vekili Serhat Temel’in konuşmacıolarak katıldığı panelde yoksulluğun hız-la arttığına, ülkemiz özgülünde özellikleKürtlerin yoksullaştırılarak kimliksiz-leştirilmeye devam edildiğinin altı çizildi.Ayrıca emeğin sermaye karşısındakimücadelesinin son derece zayıflatıldığıda vurgulandı.

‘Dil ve Ulus’"Dil ve Ulus" başlıklı panelde, demokratiközerklik ve eğitim sistemi tartışıldı. Pa-nele, İsveç'te Kürtçe eğitmenliği yapanyazar Amed Tigris, yazar Behlül Zelal, Gü-ney Kürdistan'dan gelen Can Ezin Xelo veyazar Ahmede Bird ile KCK davası savun-ma avukatlarından Meral Danış Bektaşkonuşmacı olarak katıldı. ÜlkemizdeKürtçe’nin bir statüye kavuşturulmasıvurgularının yapıldığı dil panelinde, ulu-sal hareketin vermiş olduğu mücadeleninKürtçe’nin kullanımında bir yaygınlaşmasağladığına değinildi. Kürtçe’nin dünya-nın birçok ülkesinde hala yasaklı bir dilolduğu ifadelerinin yer aldığı paneldeKürtçe üzerindeki asimilasyon politika-larının sonlandırılması talep edildi. ‘Türkiye’de Barış ve Yeni Güvenlik Algıla-maları’ başlıklı oturumda ise Ercan Ak-taş, Rahşan Bataray, Gürşat Özdamar veAlman delegasyondan Michael Back-mund konuşmacı olarak katıldı. Otu-

rumda, ülkemizde barış ve “Yeni Güven-lik Algılamaları” masaya yatırıldı.

‘Mülteci ve Göçmen HaklarıSorunu’ ‘Mülteci ve Göçmen Hakları Sorunu’ ko-nulu panele MAZLUM-DER yöneticile-rinden Nesip Yıldırım ile Uluslararası AfÖrgütü Türkiye Şubesi’nden Volkan Gö-rendağ konuşmacı olarak katıldı. Mülte-cilerden sadece ölümler olduğu zamanhaberdar olunduğuna vurgu yapılanmülteci panelinde, kitleleri olmadığı içindevlet eliyle haklarının ihlale uğradığınadikkat çekildi. Mülteci tarifinden, mülte-cilere uygulanan yasal uygulamalara,haksızlıklara dikkatlerin çekildiği panel-de, ülkemizde de mağdur grupların ba-şında mültecilerin geldiği ifade edildi.Festus Okey’in katledilmesinin de hatır-latıldığı panelde, mülteci sorununun birinsan hakları sorunu olduğunun altı çi-zildi.

“Arap baharı” tartışıldı“Arap baharını okumak; olasılıklar vesonrası” konulu oturumda Kürdistan’da-ki mücadele ve “Arap baharı” tartışıldı.Gazeteci-Yazar Yusuf Karadaş, DicleÜniversitesi öğretim üyesi İrfan Açıkgöz,Özgür Gündem Gazetesi Editörü M. AliÇelebi, Lübnan Komünist Partisi üyesiNidal Chartouny, Filistin DemokratikKurtuluş Cephesi üyesi Osama Tamim veÜrdün Halk Birliği üyelerinin katıldığı pa-nelde Ortadoğu’daki tüm ayaklanmala-rın zulmü ve sömürüyü bitirmek içingerçekleştiğine dikkat çekildi. Halkın di-renme hakkını kullandığı, toplumsal ha-reketin dönüşümünün devam ettiği vehalk ayaklanmalarının kazanacağı gibibirçok ifadelere yer verildi.

Gençik örgütleri Amed’de bir araya geldiMezopotamya Sosyal Forumu’nun ikincisi Amed’de birçok konu başlığında yapılan paneller ve etkinliklerle gerçekleştirildi

MSF başarıyla sona erdiİkincisi de başarıyla gerçekleştirilen MSF’de birçok konuya ilişkin sunumlar yapıldı, tartışmalar sürdürül-dü. 250 kurum, inisiyatif ve oluşumun yer aldığı, yaklaşık 2 bin katılımcının katıldığı forumun ardındantartışılan konulara ilişkin sonuç bildirgeleri hazırlandı. Sonuç bildirgelerinin okunmasının ardından MSFSosyal Hareketler Asamblesi'nin ortak taslak metni okundu. Taslağın okunmasının ardından, katılımcılareksiklikler ve eklenmesini istedikleri konulara değinerek önerilerini dile getirdi.

Ü

Toplumun enson sınıfı olduk ‘Gölge-görünmeyen emek ve ara-yışlar’ konulu panele, Atık Kağıt Top-layıcıları Girişimi’nden Can Baba, Ge-nel-İş Sendikası’ndan Muharrem Tü-mür, İmece Kadın Sendikası Girişi-mi’nden Yıldız Ay, Devrimci Sağlıkİşçileri Sendikası’ndan (Dev-Sağlık-İş) Ferda Koç, İstanbul Anadolu’daYaşam Tüketimi Kooperatifi’ndenHakan Karabulut konuşmacı olarakkatıldılar. Atık kâğıt toplayan insan-ların yalnızlaştırıldığının ifade edildiğipanelde, “Toplumun en son sınıfı ol-duk.” denildi. Görünmez kılınan kadınemeğine ilişkin sunumlar, kadınlarınaile içinde yakınlarıyla ilişkilerindeharcadığı emeğin görünmez olduğuvurguları yer aldı. Kadının emeğiningörünür kılınması için verilen mü-cadeleden aktarımların da yer aldığıpanelde, Kürt işçilerin işçileşme sü-recine ve bugün ki durumlarına dairaktarımlarda da bulunuldu.

‘Kadın Özgürlük Mücadeleleri’MSF’nin son günü gerçekleştirilenpanellerden biri ‘Kadın Özgürlük Mü-cadeleleri ‘başlıklı panel oldu. Panele,ülkemizden, Federal Kürdistan Böl-gesi ve Ortadoğu coğrafyasından çoksayıda kadın katıldı. Kadının durumu,yaşadıkları sorunlara, devletin poli-tikalarına ilişkin bir çok tespitin or-taya konduğu panelde, sorunlarınçözümünün kararlı, örgütlü müca-deleden geçtiği vurgulandı.

14-15_Layout 2 9/30/11 11:17 AM Page 1

Page 15: 1-10 Ekim 2011

15gençlik haber1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Çeşitli üniversitelerden öğretimüyeleri, İstanbul Barosu'ndanavukatlar, Türk Tabipleri Birliğive TİHV bir araya gelerek “Üni-versite İzleme ve Gözleme Biri-mi” kurma kararı aldılar

İstanbul, Kocaeli ve Marmara Üniversite-si'nden bazı öğretim üyeleri, İstanbul Baro-su'ndan avukatlar, Türk Tabipleri Birliği(TTB) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV) temsilcileri, bir araya gelerek Üni-versite İzleme Birimi'ni oluşturdular.Birim ilk olarak "Üniversite Öğrencilerininİfade Özgürlüğünün Toplu Kullanımı" rapo-runu açıkladı. İstanbul Barolar Birliği salo-nunda yapılan basın toplantısında, plat-form adına açıklamayı Adli Tıp UzmanlarDerneği'nden Dr. Ümit Ünüvar, avukat Ye-şim Yeşilyurt, Arzu Becerik, TİHV BaşkanıŞebnem Korur Fincancı ve Prof. Dr. İbra-him Kaboğlu gerçekleştirdi. Basın toplantı-sında öğrencilerin demokratik hak talep-leri eylemleri nedeniyle şiddete uğradıklarıve tutuklandıkları ve eğitim haklarının el-lerinden alındığı vurgusu öne çıktı.

“Şiddet belgelenemiyor”Üniversite öğrencilerine ÖGB, polis ve jan-darma tarafından uygulanan şiddetin ce-zasız kalmasındaki en önemli faktörün"tıbbi belgelemedeki eksiklikler" olduğuifade edildi. Dr. Ümit Ünüvar, öğrencilerinelbiseleri çıkarılmadan, hikayesi alınma-dan yüzeysel olarak kontrol edildiğini söy-ledi. Ayrıca son zamanlarda çok sık ve yo-ğun kullanılan biber gazı gibi kimyasalgazların da insan sağlığına çok ciddi zarar-

ları olduğunu belirten Ünüvar; "Bu gazlarınkısa dönemde göz, solunum ve deriyi etki-lediği bilinse de yoğun kullanımda akciğerödemi, kardiyak ve sinir sisteminde ölüm-cül derecede zararları var. Gazların uzundönemdeki etkileri henüz bilinmiyor amahayvanlarda yapılan testlerde kanserojenetkileri olduğu biliniyor" dedi.

“Öğrencilerin eğitim hakkı gasp ediliyor”Öğrencilerin eğitim haklarının gasp edildi-ğini belirten Yeşilyurt ise son dönemlerdeinsani taleplerini dile getirmek isteyen öğ-rencilerin "terör örgütü üyeliği" ile suçlan-dığına dikkat çekti ve "hükmün açıklan-masının geriye bırakılması" uygulaması ileöğrencilerin aklanma hakkının ihlal edildi-ğini dile getirdi. Yeşilyurt, 150 tane üniver-site öğrencisinin davasına baktığını vehepsinin de beraat ettiğini ifade etti. Ancaköğrencilerin bu sürede mağdur edildikleri-ni belirterek, "Senelerce yargılanan öğren-ciler eğitim hakkından mahrum bırakılı-yor. Beraat ediyor ama bu sürede kredisikesiliyor, yurttan atılıyor." dedi. Korucu daöğrencilere uygulanan şiddetin hapishaneya da işkence hanelerde olmamasının bu-nun işkence olmadığı anlamına gelmedi-ğini, sadece şeklinin değiştiğini söyledi.Kaboğlu ise üniversite öğrencilerinin ifadeözgürlüğü kapsamında yaptıkları eylem-lerin engellenmesi ve öğrencilerin tutuk-lanmasının beğenilmeyen yasaların dahiihlal edilmesiyle gerçekleştiğini söyledi.Toplantıda 2011-2012 eğitim yılında üni-versite öğrencilerine yönelik ihlallerikontrol etmek için "Üniversite İzleme veGözleme Birimi" kurma kararı alındığı bil-gisi verildi.

ÖGB terörü tırmanıyor, po-listen sonra ikinci saldırıaracı olarak kullanılan ÖGB,İÜ’de bir öğrenciye bıçaklasaldırdı

Üniversitelerde adeta terör aracı ola-rak kullanılan Özel Güvenlik Birimi(ÖGB) fırsat buldukça öğrencilere sal-dırmaktan geri durmuyor. Üniversiteidaresinden aldıkları “yetki” ile ÖGBterörü tırmandıkça tırmanıyor. Sonörneği geçtiğimiz hafta İstanbul Üni-versitesi’nde yaşandı. İÜ'de "OkulaHoşgeldin" standı açan devrimci, de-mokrat öğrencilerden biri, ÖGB saldı-rısı sırasında bıçaklandı. Öğrencilerletanışma standı açan devrimci, demo-krat öğrencilere ÖGB'ler saldırdı. Sal-dırı sırasında Ali Coşkun isimli öğrencibacağından bıçakla yaralandı. Coşkunhastaneye kaldırıldı. Sivil polislerinöğrencilerin bulunduğu alanda yığı-nak yaptığı gözlemlenirken, çevikkuvvet de fakülteyi abluka altına aldı.

Üniversitelerde İzleme ve Gözleme Birimi

ÖGB artık bıçakta kullanıyor

İstanbul Üniversitesi (İÜ) yenidöneme soruşturmalarla baş-ladı. Protesto eylemlerine katı-lan 23 öğrenciye İÜ Rektörlüğütarafından soruşturma açıldı

İstanbul Üniversitesi yeni döneme soruş-turmalarla başladı. Soruşturmalara se-bep olan konu ise Yüksek Öğretim Kon-gresi’ni potesto etmek. Bilindiği gibi geç-tiğimiz mayıs ayında Swiss Otel'de “Ulus-lararası Yükseköğretim Kongresi: YeniArayışlar ve Sorunlar” başlıklı kongre dü-zenlenmiş ve toplantıya çok sayıda aka-demisyenin yanısıra sermayedar çevrede katılmıştı. Bologna Süreci dahilindeüniversitelerin ve liselerin adım adım na-sıl özel sermayeye devredileceği görü-şülmüştü ve DGH’nin de aralarına bulun-duğu birçok devrimci, demokratik gençlikörgütleri bu kongreyi protesto etmişti.Öğrenciler, üniversitelerin, öğrenci veakademisyenlerle birlikte, demokratik birzeminde tartışılmasını talep etmişti.Bu protesto eylemlerine katılan öğrenci-lerden 23'üne, İstanbul Üniversitesi yöne-timi tarafından soruşturma açıldı. Üni-versite yönetimi, soruşturma gerekçesiolarak, "öğrencilik sıfatının gerektirdiğivakara yakışmayan tutum ve davranıştabulunmak" olarak gösterdi.

Yeni dönem soruşturmalarla başladı

14-15_Layout 2 9/30/11 11:17 AM Page 2

Page 16: 1-10 Ekim 2011

analiz16

Ortadoğu’nun son ‘halifesi’ TCBaşbakanı R. Tayyip Erdoğan,Birleşmiş Milletler (BM) 66. Ge-

nel Kurulu’na katılmak için gittiği NewYork’ta ABD Başkanı Barack Obama ileuzun bir görüşme yaptı. Efendiyle uşa-ğın buluşması olarak okumamız gere-ken bu görüşme, Kürt ulusal sorunu, İs-rail ile TC arasında yaşanan ‘gerginlik’,Suriye’de yaşananlar, Füze Kalkanı Sis-temi’nin kurulum aşaması, Filistin’indevlet olarak tanınma başvurusu, Kıb-rıs ve başka bazı gelişmeler göz önünealındığında oldukça önem taşıyor. ZiraErdoğan’ın ülkeye dönüşte ayağının to-zuyla Suriye’ye karşı yaptığı sert açıkla-malar ve yaptırım kararları uygulana-cağı sözleri önümüzdeki günlerde tümbu meselelere ilişkin efendinin talimat-ları doğrultusunda yeni gelişmelerin-saldırıların olacağına işaret ediyor. Gö-rüşme sonrası basına yapılan açıklama-lardan da anlaşılmıştır ki; TC’nin bölge-sel misyonu devam ettirilerek içte vedışta yaşanan gelişmelere müdahale sı-nırı aşılacaktır. Bu görüşmenin içeriği-nin daha iyi analiz etmek için belli başlıkonuları kısa kısa değerlendirmeye al-mak gerekiyor.

İsrail-TC ilişkilerinde yaşanan ‘gerilim’Ortadoğu’nun ‘şımarık çocuğu’ İsrail’in60 yıldır devam eden ve emperyalizmetam hizmet ekseninde şekillenen jan-darmalık rolü gelinen aşamada etki gü-cünü yitirmiştir. Özellikle ‘soğuk savaş’döneminde ABD emperyalizminin böl-gesel çıkarlarının en sağlam bekçisiolan İsrail, gün itibariyle emperyalizminyeni dönem konseptinde eski politika-larla anlam ifade etmeyen bir yerdedir.

‘Arap Baharı’ olarak isimlendirilen kitlehareketleri neticesinde belirli değişim-lerin yaşandığı Mısır, Tunus, Libya gibiülkelerin emperyalizmin ihtiyaçlarıdoğrultusunda yeniden dizayn edilmesüreçleri ve Suriye’de yaşanan gelişme-ler ve hedefe İran’ın konması bir süreli-ğine de (özü itibariyle emperyalizminaskeri saldırı politikaları bakidir) olsabölgede ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ kılı-fıyla ‘barışçıl’ bir sürecin yaşanacağınaişaret ediyor. Böylesi bir tabloda İsrailgibi, bölge halklarının gözünde teşhir ol-muş, tepki çeken bir piyonun geri çekil-mesi ve TC gibi hem sosyo-kültürel ya-pısı hem de yaşadığı re-organizasyonlabölgede ‘sempati’ toplayan bir piyonunöne sürülmesi emperyalizmin çıkarına-dır. TC’nin, kadim dostu İsrail’e kafa tu-tarak hayata geçirmeye çalıştığı politi-kaların bir yanını efendinin emirleriniyerine getirip payına düşeni almakoluştururken, diğer yanının ise bu ‘sür-tüşmenin’ sınırlarının yine efendi tara-fından belirlenmiş olması oluşturuyor.Siyasi arenada süre giden TC-İsrail atış-maları kafaları karıştırıp Erdoğan’a alkışgetirirken, alkışlayanların büyük yanılgıiçinde olduklarını da belirtmek lazım.Zira TC-İsrail ilişkileri öz itibariyle tari-hinin en parlak dönemlerini yaşamak-tadır. İsrail ile ticaret hacminin 3 milyardoları geçtiği ve “Türkiye-İsrail SerbestTicaret Anlaşması”, “Ticari, Ekonomik,Sınai, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaş-ması”, “Yatırımların Karşılıklı Teşviki veKorunması Anlaşması” ve “Çifte Vergi-lendirmenin Önlenmesi Anlaşması”ylahukuki ticaret anlaşmalarının ve resmi-yete bağlanmayan askeri anlaşmalarınboyutu milyar dolarları bulmaktadır. İs-rail, ABD emperyalizmi için gözden çı-

EMPERYALİST POLİTİKALAR VE

ERDOGANOBAMAGÖRÜŞMESİ

-

Emperyalist-kapitalist kampta yaşanan geliş-melere karşı, dünya halklarının çeşitli coğrafya-larda ortaya koymuş oldukları kitle hareketlen-meleri iyi okunarak süreç devrimci mücadeleninlehine çevrilmelidir

16-17_Layout 2 9/30/11 11:21 AM Page 1

Page 17: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011

kartamayacağı bir piyondur. Fakat dönemselpolitikalar neticesinde geri planda tutulmak-tadır. Gerçek böyleyken bu durumu TC’ninzaferi olarak lanse etmek en hafifinden fa-şizme hizmet etmekle eşdeğerdir. Her şey biryana İsrail’e kafa tutan TC’nin aynı anda İsra-il’in korunmasına yönelik NATO tarafındankurulan Füze Kalkanı Sistemi’ne ‘izin’ ver-mesi ilişkilerin gerçek amacını göstermek-tedir.

Kardeşlikten düşmanlığa; Suriye-TC ilişkileriDoksanlı yıllarda fiili savaş aşamasına varansorunlu ilişkilenme sonrası AKP dönemindetamir edilen ve muazzam ilerlemeler sağla-nan Suriye ile ilişkiler gelinen aşamada kop-muş durumda. 90’lı yıllarda PKK’nin Suri-ye’deki varlığı ve Abdullah Öcalan’ın bu ül-kede konuşlanması Suriye-TC ilişkilerindeciddi gerilimlere yol açmış ve iş karşılıklı notaverme boyutuna evrilmişti. 1999 yılında Ab-dullah Öcalan’ın Suriye’den çık(artıl)ması ilenormalleşen ilişkiler AKP ile beraber ortakbakanlar kurulu oluşturmaya kadar ilerle-mişti. Daha düne kadar Suriye Devlet Başka-nı Esad’a ‘kardeşim’ diye hitap eden Erdo-ğan’ın Obama ile görüşmesinden sonra “Ar-tık Suriye yönetimine güvenimiz kalmamış-tır.” demesi oldukça manidardır. ABD’nin böl-ge politikalarının önünde İran’dan sonra enbüyük engellerden olan Suriye; Mısır, Tunusve Libya’da yaşananlara benzer şekilde matedilmek isteniyor. İşte emperyalizme hizmetsöz konusu olunca, ‘kardeşin’ düşman ilanedilmesi esasında ülkemiz iktidarının nasılbir karaktere sahip olduğunun da gösterge-sidir. “Türkiye de ABD gibi Suriye’ye karşıbazı yaptırımlar uygulayacaktır.”sözleri önü-müzdeki dönemde Libya benzeri askeri mü-dahalenin de gündeme getirileceğinin işare-tidir. TC üzerinden yürütülen uzun ‘diploma-tik’ baskıların sonuç vermemesi, ABD’nin as-keri araçları sırada tuttuğunun uzak bir ihti-mal olmadığını göstermektedir. Her ne kadarTC yetkilileri böylesi bir müdahalenin kabuledilemez olduğunu ifade etseler de Libya’yayönelik NATO tarafından yapılan saldırılaröncesi ve esnasında TC’nin söyledikleriyleyaptıklarına baktığımızda, emperyalizminçıkarlarının esas olduğu görülecektir. Suriyeyönetimi emperyalizmin politikaları doğrul-tusunda bir ‘dönüşüme’ razı gelmediği tak-dirde işgal de dahil her türlü saldırıyla karşı-laşacaktır. Ve bu saldırıların en etkin piyon-larından biri de TC olacaktır.

Açılımdan imhaya uzanan kürtulusal sorunuTC devletinin yukarıda ifade ettiğimiz ve buyazıda yer ver(e)mediğimiz dış politika ham-lelerini “başarıyla” yerine getirebilmesininönündeki en büyük engellerden birini Kürtulusal sorunu oluşturmaktadır. Bölge vedünya devletlerine demokrasi ve insan hak-ları nutukları atan Erdoğan’ın Kürt halkınakarşı her türlü devlet terörünün uygulanma-sını salık vermesi aslında hedeflenenin nasılbir demokrasi ve insan hakları olduğunun daresmidir. Açılım politikalarıyla “Kürt sorunu-nu” çözeceği iddiasıyla kabaran Erdoğan’ıngelinen aşamada büyük bir çıkmaz içinde ol-duğu aşikardır. Tasfiye ve teslimiyet dayat-malarını boşa düşürecek hamleler geliştirenkürt ulusal hareketi’ne karşı tutuklamalar,parti kapatmalar, askeri operasyonlarla ge-rillayı katletme yönelmeleri ve daha bir çoksinsi saldırıyla tam bir imha hareketi başla-tan hakim sınıflar PKK’ ye diz çöktürterek‘müzakere masasına’ oturtmaya çalışıyor.MİT-PKK görüşmelerinin ses kayıtlarının in-ternete sızdırılması sonrası alevlenen tartış-malarda göstermiştir ki; amaç minimum kı-

rıntılarla “Kürt Sorununu” çözmektir. kürtulusal sorunu’nda 80 yıllık imha ve inkar po-litikası iflas etmiş durumdadır. Bu sorundevletin kırmızı çizgileri ihlal edilmeden enasgari hasarla ‘çözülmek’ durumundadır. Kiyukarıda ifade etmeye çalıştığımız, emper-yalizmin bölgesel politikalarında etkin rol al-mak isteyen TC’nin iç sorunlarını da çözmesigerekmektedir. Fakat evdeki hesabın çarşıyauymaması misali planlanan tasfiye saldırılarıda boşa düşmüştür. Açılım sürecinde etkinbir inisiyatif geliştiren PKK, tüm saldırılararağmen diridir. Politik ve askeri hamleler ileTC’yi zora sokan PKK, müzakere masasındanistediklerini almak için çeşitli hamleler geliş-tirmektedir. Otuz yıllık zorlu bir mücadele-nin, ödenen bedellerin ve savaş gerçekliğininPKK’ ye kazandırdıkları küçümsenmeyecekboyutta bir başarıdır. Fakat ideolojik hattı iti-bariyle PKK de politik bir çıkmaz içindedir.Demokratik Ulus, Demokratik Özerklik vb.politik hamleler Kürt Ulusal Sorununun özlüçözümünden uzak, sistemin kırmızı çizgile-rine dokunmayan reform talepleridir. Andakidurum göz önüne alındığında ileriyi temsileden demokratik özerkliğin, sosyalizm vekapitalizme alternatif tek çözüm adresi ola-rak gösterilmesi büyük bir gaflettir. Ulusalhareket için bir yere kadar anlaşılır olan de-mokratik özerkliğin, kendisine devrimci-ko-münist sıfatını yakıştıranlar tarafından ka-yıtsız şartsız savunulması ayrı bir yazınınkonusu olmakla beraber oldukça düşündü-rücüdür.

Ulusal sorun özgülünde taraflar her alandatam bir çatışma içindedir. Fakat bu çatışmalıortam karşılıklı bazı tavizler verildiği andaani olarak durma potansiyeli de taşımakta-dır. Önümüzdeki dönemde sınır ötesi karaoperasyonu hayata geçirilse dahi karşılıklıuzlaşı ihtimali yüksektir. Meclisin 1 Ekim ta-rihinde açılması ve BDP’nin meclise gidip-gitme tavrı, yeni anayasa çalışmaları vb. me-seleler tekrardan ‘müzakere’ sürecinin güç-leneceğine işaret etmektedir.

Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu üç başlıkdışında TC-İran ilişkileri, Füze Kalkanı Proje-si’nin, Malatya-Kürecik’te kurulması kararı,ABD’den predator uçaklarının alımında anla-şılması ve başka gelişmeler birlikte okundu-ğunda emperyalizmin TC üzerinden ülke vebölge halklarına yönelik saldırılarını yoğun-laştıracağı görülmektedir.

Erdoğan tarafından dile getirilen “Son dö-nemde Mısır, Tunus, Libya’yı kapsayan ziya-retlerimiz ve bunun dışında yine Afganis-tan’daki birlikteliğimiz, Irak’taki gelişmelerindeğerlendirilmesi, bunlar bizim müşterek at-tığımız adımlar oluyor. Temennim odur kiTürkiye-ABD arasındaki bu model ortaklıkneticesini vererek, bundan sonra da devametsin” sözleri uşağın, efendiye hizmette dahacüretli adımlar atacağının göstergesidir.

Emperyalist-kapitalist kampta yaşanan bugelişmelere karşı, dünya halklarının çeşitlicoğrafyalarda ortaya koymuş oldukları kitlehareketlenmeleri iyi okunarak süreç dev-rimci mücadelenin lehine çevrilmelidir. Av-rupa ülkelerinde ekonomik kriz dolayısıylayaşanan kitle eylemlilikleri, Ortadoğu ve Ku-zey Afrika’da baş gösteren kitlesel başkaldı-rılar, Hindistan, Nepal, Filipinler, Peru’da geli-şen Maoist mücadele ve ülkemizde tüm tas-fiye ve teslimiyet saldırılarına rağmen geliş-meye elverişli olan devrimci mücadele geliş-tirilmek, yaygınlaştırılmak durumundadır.

Umutsuzluğun ve karamsarlığın yaygın birruh haline işaret ettiği şu günlerde yüzümü-zü halk kitlelerine dönerek devrim davasınıileri taşımak elzem bir görev olarak omuzla-rımızdadır.

arizmayı Mavi Marmaraolayında çizdiren Erdoğan,İsrail’in de geri adım at-mamasıyla sorunu tırman-dırdı. BM Genel Kurulu’ndaesip tehditler savurdu. Sı-

ranın Ortadoğu’ya geldiğine kanaat getiren“sıfır soruncu” yeni “Nâsır” Erdoğan, Türkiye’yibirkaç cephede birden krizle karşı karşıyabırakmış durumda. İsrail ile ilişkilerin en altdüzeye indirilmesi ve askeri anlaşmalarınaskıya alınması (Nedense ticari ilişkilere do-kunulmuyor) yanında Suriye ile ilişkilerinkopma noktasına gelmesi ve Kıbrıs Cumhu-riyeti’nin adanın batısında doğalgaz arayacakolması başka bir krizin ayak seslerini de şim-diden duyuruyor. Rusya’nın Kıbrıs’a diplomatikdestek verdiği bir an da Başbakan’ın “DoğuAkdeniz’de seyrüsefer serbestliği sağlama”misyonuna soyunduğunu açıklaması ve tümbunların biraz da utangaç bir şekilde “FüzeKalkanı” projesine katılmaya karar verildiğininaçıklandığı ana denk düşmesi ise işin içindeiş olduğu ihtimalini güçlendiriyor.Son zamanlarda belirli çevrelerce imajı iyiceşişirilen Erdoğan’ın, Ortadoğu’nun yeni Nâsır’ıolduğu hatta ondan da büyük olduğu ciddiciddi söyleniyor (örneğin Türk büyüğü ErtuğrulÖzkök vs). Kitleler Nâsır’ın bir zamanlar Arapdünyasının emperyalizme başkaldırışınınsimgesi, üçüncü yol arayan Bloksuzlar hare-ketinin liderlerinden olduğunu, İngilizlerinegemenliği altındaki Süveyş Kanal’ını milli-leştirdiğini, ABD emperyalizminin baskılarınakarşın Assuan Barajını inşa ettiğini bilme-dikleri için ABD elebaşılığındaki emperyalizminArap coğrafyasındaki operasyonlarına katılan,emperyalistler ve onun Ortadoğu’daki stratejikortağı İsrail’in güya İran tehditlerine karşıgüvenliği için AN/TPY 2 erken uyarı radarınıkonuşlandırıp ülkeyi olası bir savaşta cepheülkesi yapan Erdoğan’ın pehlivan tefrikalarınainanıyor, Nâsır ile nasırı karıştırıyorlar.Kıbrıs Cumhuriyeti adanın batısında doğalgaz aramaya başlayacağını açıkladıktan sonraErdoğan’ın etrafa tehditler yağdıran açıkla-malarının ne uluslararası hukuk ne de fiiliyattahiçbir kıymet ifade etmediği kısa zamandaanlaşılacaktır. Bizim Rum tarafı dediğimizKıbrıs Cumhuriyeti BM’de adayı temsil edendevlettir ve Türkiye’nin taraf olmadığı DenizHukuku Sözleşmesi’ne göre Doğu Akdeniz’demünhasır bölge ilan edip doğalgaz aramasıne kadar hukuki ise Türkiye’nin hukuken ta-nınmayan KKTC ile anlaşma yapıp KuzeyKıbrıs bölgesinde arama çalışması yapacağınıaçıklaması da o kadar hukuk dışıdır.Diğer yandan Erdoğan’ın yeni yardım gemi-lerinin korunacağını ve her şeyin göze alındığınıaçıklaması da kof bir tehditten ibarettir. Pra-tikte iki donanmanın çatışması mümkün gö-rülmese de silah teknolojisine bilgisayarlarkumanda ettiği ve onu yöneten “yazılıma”da İsrail hakim olduğu için muhtemel bir sa-vaşta savunma ihalelerinde tercihini İsrail’denyana kullanan Türk ordusunun silah sistemleriçökebilecektir. 2010 kasım ayında hava tat-bikatı ile gövde gösterisi yapmak isteyen İranbir anda kendisini casus yazılımlarla karartmaaltında bulunca bunu İsrail’in yaptığındankimse şüphe etmedi. 2011 ocak ayındakisiber tatbikatın ilk gününde Türk sistemleriçökünce İsrail teknolojisinin gelişmişliği veyıkıcılığı bir kez daha anlaşılmış oldu.YAZILIMI YÖNETEN SİLAHI YÖNETİR.Ortadoğu Müslüman coğrafyasında iç ve dışpolitikalar anti-İsrail söylemler ile meşrulaş-tırılır. Bu söylem birçok şeyin üstünü örtmekve muhalefet alanının tümünü doldurmak

için işe yarar araçtır. Anlaşılan Erdoğan’da buyola girmiş görünüyor. Erdoğan’ın spektakülerçıkışlarına rağmen geçmişte İsrail iye ilişkiyigeliştirecek her fırsatı kullandığına tanık olun-ması, o “çıkışın” iç politikaya dönük olduğukuşkularını güçlendiriyor. 2011 senesinde deiki yanlı ticari ilişkilerin her şeye rağmen ge-lişmesi, Davos’taki “one minute” krizi sonrasıgittiği ABD’de ilk olarak Musevi kuruluşu yet-kilileriyle görüşmesi, Amerikan Musevi Kon-gresi’nden aldığı Cesaret Madalyası’nı iadeyeyanaşmaması birkaç örnektir. İsrail ile çekişme,gerginlik, Kıbrıs’a babalanma, sağa-sola teh-ditler yağdırma iç politika ve İslam dünyasındaRTE’nin itibarını arttırma ve füze kalkanıylailgilidir. Şimdiye kadar “sıfır sorun” değil “bolcasorun” üreten Erdoğan’ın dış politikadaki ba-şarısızlıklarının prestij kaybına neden olma-ması, füze kalkanının alalanması, pehlivantefrikalarının devamı için sert davranmasıgerekiyor. O da onu yapıyor.11 Eylül saldırısından sonra Bush yönetimiyeni bir “savunma stratejisi” açıkladı. Buyeni stratejinin üç ayağını, şiddete dayanandış politika, soğuk savaş bittikten sonra da-ğılmaya başlayan Batı Bloku’nu küresel savaşyoluyla yeniden kanatları altına almak vestratejik enerji bölgesi, jeopolitik alan olanOrtadoğu’yu yeniden ve İsrail’in güvenliğinigüçlendirecek yönde yapılandırmak olaraközetlemek mümkündür. Bu ayaklardan birinci(Irak,Afganistan) ve ikincisinde başarılı olu-namadı. Üçüncü ayak da, İran’ın bölgedekietkisinin artmış olması karşısında çöktü.Bölgenin jeopolitik dengeleri ABD ve İsrailaleyhine değişti. ABD hegemonyasına veonun bölgedeki işbirlikçilerine karşı genç veöfkeli bir Arap dünyası şekillendi. Radikal İs-lamı dengelemek için öne sürülen ve des-teklenen “Ilımlı İslam” fantezisi de genelolarak bölgede özel olarak da Türkiye’de si-yasal İslamın manevra alanını genişletti, et-kisinin artmasına neden oldu. Bu uğurda“stratejik derinlik”, “yeni Osmanlı barışı”, “sıfırsorun”, “Dünyanın akil adamı olmak” gibi tu-haflıklar da ABD tarafından desteklendi. Tür-kiye dış politikası kendisine verilen rol olanİran’ı dengeleme ötesine geçerek “Müslümandünya” nın liderliğine oynama hayaline dö-nüşürken İsrail ile ilişkileri de bu hayalingereği hızla bozuldu.Son 5-6 aylık süreçte Ortadoğu’da cereyaneden gelişmeler analiz edildiğinde kendili-ğinden gelişen devrimci dalganın ABD ele-başılığındaki emperyalizm tarafından denetimaltına alınarak liderliği belirlenip silahlı isyanadönüştürüldüğü, liderliğin NATO’dan yardımistemesiyle askeri müdahale ile otoriter-to-taliter yönetimlerin devrilip yeni tipte sö-mürgeleştirme modelinin uygulandığı anla-şılıyor. Bu gelişmeler emperyalizmin enerjikaynaklarına, doğal zenginliklere ulaşmasınınyanında Africa-Com’un Afrika topraklarındakonuşlanmasına, Akdeniz Birliği’ne, NATO’nunLibya harekatına karşı çıkan Afrika BirliğiÖrgütü’ne ve Çin’in Afrika’da gelişmekte olanetkilerine karşı bir mevzi kurarken, İran-Su-riye-Hizbullah’a karşı bir NATO-Sünni İslamittifakı inşa amacını taşıdığını gösterdi.Ortadoğu’daki bu alt üst oluş sonucundabölgenin günlük işlerinin yönetimi, kaynaklarınkullanımı için gerekli güvenlik emperyalizmadına taşeron bazı bölge devletlerine bıra-kılacaktır. Bu anlamda Osmanlı bakiyesindehak iddia eden Türkiye’ye verilecek en büyükmükafat Erdoğan’ın babalanmasının aksineE.Yıldızoğlu’nun dediği gibi EMPERYALİZMİNbir tımarını yöneten, istendiğinde asker sağ-layan “sipahi” olmak olacaktır.

KERDOĞAN’IN FÜZE KALKANI GÖLGESİNDE TEHDİTLERİ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

16-17_Layout 2 9/30/11 11:21 AM Page 2

Page 18: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011dünya18

Dünyanın leş kargaları bir araya gelerektoprakları üleşmeye başladıklarından beridünya çürümüş etlerle doldu. Bir de buhaydutlar bir cemiyet kurarak bu üleşme-ye “meşru”luk sağladılar. Kendi aralarındayap boz tahtası gibi ülkelerin ve bu ülke-lerde yaşayan halkların kaderini tayin et-meye başladılar. Kimilerini bu cemiyetindışında tutarak, kimilerini de bu cemiyet-lerin içerisine katarak hizmetlerine aldılar.Dünyayı yöneten bir avuç haydut işine ge-lene evet derken, gelmeyeniyse kendi lü-tuflarından uzak tuttular, tutuyorlar.

Bugün adına Birleşmiş Milletler (BM) deni-len haydutlar topluluğu işte bu kuzgun veçakallar sürüsünün içerisinde yer aldığısaldırı mekanizmasını oluşturuyor. Dünyabarışı, bölgesel barış, demokrasi... Hepsidünya halklarına bu haydutların lütfundave sadece onların tekelinde. Sermaye veözel mülkiyeti tekelleştiren bu haydutlar,insanların yaşamlarını da tekelleştirmişdurumdalar. Onların dışında kimse barışve demokrasiyi tesis edemez. Hele halklarasla bunu yapacak güce ve yeteneğe sahipdeğiller.

Ortadoğu’da halk isyanlarının yıktığı ve bubayların uşakları olan diktatörler, ülkeiçinde güçsüzleşip, gitmeleri lazım oluncahepsi koro şeklinde demokrasi taşımayabaşladı. Libya, Tunus, Mısır bu haydutlarınmercek altına aldıkları ülkeler oldu. Ve

emperyalistler efendilerine hizmet yarışı-na giren uşak iktidarlar (Türk devleti vetemsilcisi Erdoğan) soluğu bu ülkeleridealdı.Geçtiğimiz hafta toplanan haydutlar cemi-yeti ilginç tartışmalara sahne olurken he-men her ülke en demokratik ülke olduğu-nu bıkmadan usanmadan anlattı. Hattayeryer efelenenler de oldu.Günler öncesinden başlayan kulis faali-yetlerinde aslında neyin nasıl resmedile-ceği belliydi. Toplantıda ise formalite yeri-ne getirildi. Efendiler ve hizmetindekiuşaklar rollerini sahneleme şansı bulma-lıydı ve bu BM genel kurulda bunun are-nasıydı. Bu toplantıda öne çıkan konularınbaşında Ortadoğu yer aldı. Esas olarak daFilistin ve Filistin’in bağımsızlığı. Füzekalkanları, Oratoğu’nun markajını veİran’ın tecridi bu sahnede sergilendi. İranve Suriye’ye de mesajlar verildi; aklınızıbaşınıza alın!Yine bu sahneden Tayyip Erdoğan’ın efele-nerek demokrasi havarisi kesilmesi alışı-lan bir şov halini aldı. Bugün ülkemizdekatliamlardan, gözaltı, tutuklama gibi birdizi saldırılar orta yerdeyken başkalarınaönerilen nasıl bir barış ve demokrasidir,gayet kolay anlaşılmakta. Hatta bu süreçteObama-Erdoğan görüşmesi olarak servisedilen durumda perdenin arkasında dö-nenlere işaret ediyor.

Filistin BM üyeliği için başvuruyaptıEmperyalizm ve onun Ortadoğu’daki başjandarmalığını yapan Siyonist İsrail devle-tinin imha ve yok sayma politikalarıylakatli vacip ilan ettiği Filistinliler, BM’yeüyelik başvurusunda bulundular.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas,üyelik başvuru mektubunu BM Genel Se-kreteri Ban Kimoon’a sundu. Bunun ardın-

dan Genel Kurul’da konuşmasını yapanMahmut Abbas, BM Güvenlik Konseyi üye-leri ve diğer BM üyesi devletlerin yönetim-lerine seslenerek, Filistin’in BM’ye tamüyeliği için destek olma çağrısında bulun-du. İsrail işgalinin sona ermesi, yerleşimle-re son verilmesi ve 1967 sınırları temelindebağımsız bir Filistin devleti talebini tekrar-layan Abbas, başvuru mektubunun bir fo-tokopisini konuşmasının sonunda GenelKurul’dakilere sundu.

HAYDUTLAR CEMİYETİ

Krizin etkisiyle ekonomisiçöken Yunanistan, faturayıemekçilere çıkarıyor.Emekçiler ise grev ve ey-lemlerle duruma tepkileri-ni gösteriyor

Yunanistan’da yaşanan ekonomikkrizin ardından emekçilerin hükü-mete yönelik tepkisi devam ediyor.Krizin faturasını emekçilere çıkaranYunanistan hükümeti, krizi bahaneederek ücretlerde kesintiye gider-ken, sosyal hakları da gasp etmyeçalışıyor. IMF politikaları eksenindehazırlanan ve tam bir çöküntüyühazırlayan programa işçi ve emek-çiler grev ve eylemlerle cevap veri-yor.

Öğrenciler eylemdeHükümeti meydanlarda protestoeden öğrenciler “Suskunluk duvarı-nı yıkıyoruz”, “Öğrencilerin zaferi,tüm toplumun zaferi” şeklinde slo-

ganların yazılı olduğu pankartlarlaDevlet Radyo Televizyonu NET TV’yibastı. Öğrencilerin canlı yayındaspikerin arkasında dizilmesiyle tel-evizyonun programı kesildi. Öğren-ciler uzun zamandır üniversitlerdeeylemlerini devam ettiriyordu.

Ulaşım felç oldu27-28 Eylül tarihlerinde ulaşım sek-töründe yaşanan krize yüksek katı-lım olurken, taksiciler de greve gitti.Grev başta ulaşım olmak üzere gün-lük yaşamı büyük oranda etkiledi.Hükümetin ekonomik politikalarınatepki gösteren emekçiler önümüz-deki aylarda da grevlerin süreceğiniifade ediyor.

Hükümetin politikalarının yıkımpolitikası olduğunu dile getiren Yu-nanistanlı emekçiler, IMF’nin borç,yardım vb. politikalarla ülkeyi ba-taklığa sürüklediğini ifade ediyorlar.Yaşanan krizle birlikte birçok kişiişsiz kalırken, uygulanan IMF politi-kaları da daha çok kişinin işsizliğeitileceğinin sinyalini veriyor.

Krizin faturası emekçilere kesildi

Birleşmiş Milletler toplantısı emperyalist devletler ve onun yerliuşaklarının bir araya gelerek, efendi uşak ilişkisinde nasıl birbütünlük içerisinde olduklarını göstermenin ötesine geçmedi.Hizmeti beğenilmeyenlerin de uyarılması unutulmadı. Filistin’inbağımsızlığı ve üyeliği de bu toplantıda görüşüldü

18-19_Layout 2 9/30/11 11:25 AM Page 1

Page 19: 1-10 Ekim 2011

19dünya çeviri1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

Filistin sorununun Birleşmiş Milletler’in1948’den bu yana aldığı kararlara bağlı olarakuluslararası sorumluluk alanına girdiğini belir-ten Abbas, o tarihten başlayarak Filistinlilerindevredilemez hakları için BM’de daha etkin roloynama çabalarının olduğunu sözlerine ekledi.

Filistin halkının meşruiyeti içinİsrail ile barış görüşmelerine hazır olduklarınıfakat geçen yıl Washington’da Ürdün ve Mısıryetkililerinin de katılımıyla başlayan barış gö-

rüşmelerinden sadece birkaç hafta sonra İsrailtarafınca bozulduğunu hatırlatan Abbas şöylekonuştu: “Görüşmelerin kısa süre sonra aka-mete uğramasıyla müzakereleri yeniden baş-latmak için yaptığımız girişimlere ise İsrail hü-kümeti yanıt vermedi. Sorun, İsrail’in uluslar-arası hukuka ve BM kararlarına uymamasın-dan kaynaklanmaktadır. 1967 sınırlarının belir-lediği ve Doğu Kudüs’ün başkent olduğu ege-men bir Filistin Devleti için çağrımızı yineliyo-ruz. Bu bağlamda İsrail ile barış görüşmelerinede hazırız. Amacımız İsrail’i yalnızlaştırmak vemeşruiyetini gölgelemek değil, Filistin halkınınmeşruiyetini arttırmaktır.”

İsrail kınanmaktan rahatsızmış!BM Genel Kurul’una seslenen ve Filistin devle-tinin tanınmasına karşı çıkan İsrail BaşbakanıBinyamin Netanyahu ise BM tarafından İsrail’insürekli olarak kınanmasından duyduğu rahat-sızlığı dile getirdi. ‘Ortadoğu’ya barışın tek ta-raflı adımlarla değil, doğrudan görüşmelerle’geleceğini iddia ederek, İsrail’in Batı Şeria’dakibir Filistin devletini tanımaya hazır olduğunuancak Gazze’de ikinci bir devleti kabul etmeye-ceklerini söyledi. İsrail’in sürekli barış içinadımlar attığını ancak Hamas ve İran gibi İs-lamcı radikaller nedeniyle barış yerine savaşınmeydana geldiğini de iddialarına ekleyen Ne-tanyahu, Filistinlilerin bir devlete sahip olma-dan önce İsrail ile barış yapmaları gerektiğini,‘bu durumda İsrail’in, Filistin’i tanıyan ilk ülkeolacağı’ ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Barack Obama’nın da aynı GenelKurul’da Filistin’in başvurusunu veto edecekle-rini kesin bir dille ifade etmesi de Filistin halkı-nın baş düşmanı emperyalist haydutluğun ve işbirlikçilerinin sorunun esas kaynağını teşkil et-tiğini yeniden gözler önüne serdi.

TOPLANDI

Şili öğrencilerin eylemleriyle sarsılı-yor. Yüz binlerce öğrenci ve öğretmenbaşkent Santiago’da alanlara çıktı

Şilili öğrenciler eğitim hakları için yaklaşık dörtaydır sokakları eylem alanına çevirdi. Eğitimdeköklü değişimleri ve işsizliğin giderilmesini talepeden Şilili öğrenciler, 22 Eylül’de başkent Santia-go’da alanlara çıktı.

Kentin birçok yerinde yapılan eylemlere polisinsaldırması sonucu çatışma çıktı. Yaşanan arbede-de yaklaşık 50 kişinin gözaltına alındığı ifade edildi.

Cuntacı eğitim modeliYüz binlerce öğrenci ve öğretmenin başkent San-tiago sokaklarında özel okulların kapatılması veeğitm sisteminde reform taleplerini tekrar dile ge-tirdiler. Taleplerinin yalnız hükümeti değil, neo-li-beral modeli hedef aldığını söyleyen öğrenci ön-derlerinden Camila Vallejo krizin diktatörlük döne-minde yerleştirilen modelin krizi olduğunu belirtti.

Ülke genelinde eylemler devam ederken Pinerahükümetiyse sözlü vaatlerin dışında adım atma-makta ısrarlı. Eğitime daha fazla bütçenin ayrılaca-ğını söyleyen Pinera hükümeti öğrenci ve öğret-menlerin talebi olan özel okulların kapatılarak eği-timin tamamen ücretsiz hale getirilmesi talebineise karşı çıkıyor.

Öğrenciler meydanlara indi

Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leni-nist)/Naxalbari’ Nepal’de-ki duruma ilişkin açıklamayaptı. Çevirisini yaptığımızaçıklamanın metnini ya-yınlıyoruz

BNKP(Maoist)’in kurucu meclis sü-recinde ve hükümette yer alması,partinin önderliği tarafından, partinindevrimci doğasını tasfiye etmek vepartiyi parlamentarizm çukuruna sü-rüklemek için bir fırsat olarak değer-lendirilmektedir. Uzun bir süredir, re-vizyonizmin vücut bulmuş hali olanbu tutum, partiyi yeni demokratikdevrim güzergahında ilerlemektenalıkoymaktadır. Baburam Bhatta-rai’nin, Hindistan yayılmacılığının birajanı olan Madhesi1 cephesi ile imza-ladığı bir antlaşmanın sonucu olarakbaşbakanlık koltuğuna oturması ilebu durum yeni bir derinlik kazan-mıştır. Yeni hükümetin ilk icraatı, karşıdevrimcilerce yazılmış ve BNKP(Ma-oist) önderliğince desteklenen bir se-naryo ile Halk Kurtuluş Ordusu’nunsilahlarının bulunduğu depolarınanahtarlarını düzene teslim etmekolmuştur. BNKP(Maoist) önderliğininson yıllarda izlediği yanlış politikalarınbir sonucu olarak iyice yıpranmış olanHKO’ya karşı artık son bir tezgah ku-ruluyor. Amaç, 10 yıllık Halk Savaşı’nınen hayranlık uyandırıcı kazanımla-rından biri olan halk ordusunun da-ğıtılması. Böylelikle, halkın karşı dev-rimci cellatlara karşı elindeki en güçlüsilah ortadan kaldırılmış olacak.Halkın on yıl boyunca kanı ve canıylaverdiği yiğit savaş, Nepal KomünistPartisi (Maoist)’in uluslararası ölçektetanınmasını sağlamıştı. Bir zamanlar,uluslararası komünist hareketin yiğitbir cengaveri olarak görülen örgüt,gelinen noktada egemen sınıfın par-lamentosunda koltuk kapmaca oy-nayan alelade bir siyasi partiye dö-nüşmüştür. Bugün, bu örgütün li-derleri halkın kurtuluş için çektiğiacıları ve ödediği bedelleri, Hindistanyayılmacılığının takdiri ve üç beşmeclis koltuğu karşılığında satmaçabasına girmiş durumdalar. Attıklarıher adım ile egemenlere, devrim yo-lundan ayrılacaklarını kanıtlamayaçalışıyor gibiler. Komünistler mücadeleyi satıp, çü-rümeye başladıklarında yayılan ko-kudan daha mide bulandırıcı bir şeyyoktur. “Halka hizmet et” sloganı te-petaklak edilir ve “emperyalist-ya-yılmacı efendilere hizmet et” biçiminialır. Partinin sınıfsal yönelimi değiş-tikçe egemen sınıflarının takdirinikazanır. Burjuva ahlakının maskesidahi bir kenara fırlatılır. Pervasız biryozlaşma ve lüks tüketim mallarınaduyulan açlık, mütevazi komünistyaşamın ve devrimci haysiyetin ye-rini alır. Revizyonistler, devrimci saf-lardaki karşı devrimci tohumları veemperyalizm uşaklarıdır. Bunlar, kısasürede örgütü ele geçirir, örgütün

ideolojik gücünü ve devrimci muh-tevasını yok ederler. Leninist partiilkelerinden iğrenen bu kesim, örgütübir tartışma kulübüne çevirmek içincanla başla çalışır. Bir süre sonra ör-gütün işleyişi komplolara ve mani-pülasyona sırt yaslamaya başlar. Buözelliklerin tümü, bugün BNKP(Ma-oist) saflarında görülebilmektedir. On yıl süren Halk Savaşı ile kırlıkbölgelerin çoğunu kurtaran, buralardahalk iktidarını kuran Maoistler, sa-vaşın sonunda stratejik açıdan üstündurumdaydılar. Egemen sınıflarınkendi aralarındaki krizler sayesindedevrimci sürecin daha da yoğunlaş-ması, emperyalist efendileri bir iki-lemde bırakmıştı. Bu durum,2006’daki barış antlaşmasına ve nef-ret edilen zorba kral Gyanendra’nınalaşağı edilmesine zemin sağlamıştı.Bu sürecin sonrasında da, Maoistparti ülkenin önderliğini ele almış,bitirilmemiş devrimci süreci sonunakadar ilerleteceğine inanan genişhalk yığınlarının da kitlesel desteğinikazanmıştı. Ama parti önderleri, partilehine olan şartları değerlendirmekve halkın devrimci özlemlerini kar-şılayacak taktikler benimsemekten-se, stratejik görevleri olan devrimdensapmayı tercih ettiler. Bu sapmanınideolojik ve politik kökleri Nepal Ma-oist hareketinin saflarında olduğukadar uluslararası Maoist hareketarasında da ciddi tartışma konusudur.Partimizin bu konudaki görüşlerinedergimiz Naxalbari’nin üçüncü sa-yısında detaylı biçimde yer verilmiştir; (www.thenaxalbari.blogspot.com)Bu ideolojik mücadele, özellikle deNepalli Maoistler tarafından derin-leştirilmelidir. Ama Nepal’deki Ma-oistlerin ve devrimci halk yığınlarınınönündeki başlıca görev, revizyonistkarargahlara karşı isyan bayrağınıgöndere çekmek ve partiyi sağlamMarksist-Leninist-Maoist bir zeminüzerinde yeniden inşa etmektir. He-def, Kurucu Meclis bataklığından çı-karak bir kez daha devrimin yolundailerlemek olmalıdır. 10 yıl boyunca,binlerce yiğit halk evladının kanı vecanıyla ödediği bedellerin sonucundakazanılan Halk Savaşı, Nepalli Ma-oistlere zengin bir devrimci mirasbırakmıştır. Bu mirasla ve dünyahalklarının kararlı dayanışmasıylahareket eden Nepalli Maoistlerin bumücadeleye girişmekten çekinmeleriiçin hiçbir sebep yoktur. GüneydoğuAsya Maoist Parti ve Örgütleri Ko-ordinasyon Komitesi’nin siyasi ka-rarlarından birinde belirtildiği üzere,“Dünya halkları, Nepalli Maoistlerinbütün iç ve dış komploları parçala-yarak yeni demokratik devrim gü-zergahında ilerlemelerini bekliyor.”

KrantipriyaHKP(ML)/Naxalbari Sözcüsü6 Eylül 20111 Madhesi haklarını savunan MadhesiCephesi’nden söz ediliyor. MadhesilerNepal’in güneybatı şeridinde yaşayanve nüfusun yaklaşık %40’ını oluşturan,etnik olarak Hintli bir halk.

Nepal’de durum ve Maoistleribekleyen zorluklar

18-19_Layout 2 9/30/11 11:25 AM Page 2

Page 20: 1-10 Ekim 2011

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 2011güncel haber 20

Baskıların içeriği her ne kadardeğişse de, yöntem aynı kalı-yor; bütün toplumsal devrimci-demokratik dinamiklerin hare-ket alanını sınırlamak

Alternatifsiz bir toplum sınıflar dünyası-nın temel arzusudur. Bu durumdan vaz-geçmeleriyse imkansızdır. Yani özel mül-kiyet dünyasının yarattığı toplumsal yö-netim mekanizmaları ve bu mekanizmayıelinde bulunduran sınıf ya da sınıflar buimtiyazın nimetlerini kimseye bırakmakistememektedir. Burjuva-feodal sisteminsaldırılarındaki temel hedef de bugünbundan kaynaklanmaktadır... Esasındabu durum sürekli bir politik işleyiştir. Vedevlet özel mülkiyetin korunmasına vekendi imtiyazlarını toplumun üzerinde birbaskı aygıtı olarak kullanmayı gerekli vehatta somut ödev olarak görür ve uygular.Gelişebilecek hiçbir canlı mekanizma buişleyişin dışında olamaz veya dışına çıka-maz. Çıkmak isteyenler de saldırının doğ-rudan hedefi halindedir. Hatta bu işleyişiçerisinde olarak dahi canlı bir dinamikyaratmak sistemi tedirgin eden ve onukabule zorlayan bir tutumla karşılanır.Devletin bugün sendikalar, demokratikkitle örgütleri ve meslek kuruluşları gibioluşumlara saldırması da buradan gel-mektedir. Sistem kendisinin yenilebilece-ği alanları açık tutarak en küçük demok-rasi ve demokratik hak üzerine verilenmücadelelerin dahi büyümesi ve kendikontrolü dışına taşmasına izin vermiyor.Aksi halde kendisine sağladığı meşru sı-nırlar bu gelişimin önünde ezilmek zorun-da kalacaktır.Bu saldırıların boyutu şartlar ve koşullartarafından doğrudan tayin edilmekte veher koşula uygun bir metod ve yöntemgeliştirilmektedir. Bazen gözaltı, tutukla-ma şeklinde cereyan eden durum bazı za-

manlarda ise doğrudan ortadan kaldır-mayla; yani öldürme, infazlarla vuku bu-luyor. Bazı dönemlerde ise yasal mevzu-atlarda yapılacak değişikliklerle bu ku-rumları işlevsizliğin içerisine iterek kenditabanıyla olan bağını kesmiş oluyor. Al-ternatif örgütlenme modelleriyse zatenyasaklı sınırın içerisinde kalıyor. Hattaçoğu kurum bulunduğu zemin üzerindenyani yasal hukuksal zemin kullanılarakkapatılabiliyor, faaliyeti engelleniyor ya daüye ve taraftarları her türlü baskının he-defi halinde olabiliyor.Buradan yola çıkarak TMMOB üzerindenson süreçte yaşanan gelişmelere dairşöyle bir bakmak gerekiyor. Mesleki birörgültenme olan TMMOB mimar, mühen-

dis, şehir planlamacısı vb. meslek dalla-rında tekenolojik gelişmelerin sosyolojikyansımalarına dair araştırma yapan ve budallardan birinde mesleki görevini icraeden bireylerin haklarını savunarak koor-dinasyonu sağlayan bir kurum işlevi gö-rüyor. Aynı zamanda da bu kurum top-lumsal muhalefetin de bir parçası.Her ne kadar geçmişte taban ilişkisiylebugünkü durum arasında fark olsa dayani bugün kendi tabanını sahipleniş açı-sından geri bir noktada dursa da hala di-namik bir pozisyondadır. Tabanla arasın-da bir uçurum bulunmakla birlikte top-lumsal dinamikleri tetikleyen ve muhalifkimliğini muhafaza eden bir yerde duru-yor TMMOB. Kuşkusuz tabanıyla daha

Geçtiğimiz genel seçimler son-rası, AKP hükümetinin Kürtulusal sorunundaki politikala-rını eleştirerek meclise gitmemekararı alan BDP milletvekilleri,DTK’nın da önerisiyle meclisedönme kararı aldı

Bağımsız olarak seçimlere giren Emek,Özgürlük ve Demokrasi Bloğu milletve-killeri, 12 Haziran Genel Seçimleri sonrasıkazanmış olmasına rağmen serbest bı-rakılmayan ve milletvekilliği düşürülenadayların hakkındaki karar kalkıncayave “Kürt sorununda” çözüme dönük adımatılıncaya kadar meclise gitmeme kararıalmıştı. Dillendirilen talepler karşısındadevletin kayıtsızlığına sürekli vurgu yapanblok vekilleri gelinen süreçte taleplereilişkin mücadeleyi parlamentoda sürdürmekararı aldı.Konuya ilişkin basın toplantısı düzenleyenSelahattin Demirtaş 1 Ekim’den itibarenmeclis çalışmalarına katılma kararı al-dıklarını söyleyerek, “12 Haziran seçim-lerinden hemen sonra yeni bir anayasave barış umutları o kadar güçlenmişken,kirli eller bir kez daha devreye girdi. Dic-le'nin vekilliği düşürüldü. Tutuklu vekillerintahliyeleri rededildi. Öcalan'ın protokollerirededildi. Tasfiye hamlesi başlattılar. Bununen öndeki aktörü ve sorumlusu AKP hü-kümetidir. Seçimden sonraki olumlu havabir anda kaygılara yerini bıraktı" ifadelerineyer verdi. Boykot kararını haklı ve meşru bir zemindealdıklarını söyleyen Demirtaş, “Meclis'egitmek için icazet ve izin istemedikAKP'den. Meclis halkındır dedik ve Meclis'egitmek için zaten halkımızdan yetki veicazet almıştık. Boykot kararı nedeniyleBDP'ye saldırmak yerine AKP'ye pratikadım atması için baskı yapılsaydı dahaiyi yapmış olurlardı.” sözlerine yer vererekşunları kaydetti; “Yeniden bir tavır duruşbelirlemek istedik. Bugüne kadar Meclis'edönmemiz konusunda yapılan bütün tar-tışmalara değer veriyoruz. Meclis'e dön-meme konusundaki kaygıları da anlıyor,hepsine değer biçiyoruz. Savaşa karşıbarışı daha fazla savunmak için, bize gü-venen ezilen bütün kesimlere verdiğimizsözü daha iyi yerine getirmek için, direnişcephesini güçlendirmek için, Hatip Dicleile bütün tutsakların özgürlüğü için, AKP'yerağmen ve AKP'yi geriletmek için, 1Ekim'den itibaren Meclis çalışmalarınakatılma kararı almış bulunmaktayız.”

BDP: 1 Ekimdemeclise gideceğiz

DEVLET FERMAN

Gefra Kültür Merkezi Stefri Parkı içe-risinde Bufonata Tiyatro Grubu tara-fından segilenen tiyatro gösterimiyleyeni sezona merhaba dedi

Ülkemiz halklarıyla Yunan halkı arasında bir köp-rü kurma misyonunu üstlenen Gefra (Köprü) Kül-tür Merkezi çeşitli etkinliklerle Yunan halkıyla bu-luşuyor.Eylül ayında, önümüzdeki dönem için çeşitli etkin-likleri gerçekleştirme kararı alan Gefra KültürMerkezi, ilk etkinliğini 27 Eylül günü Stefri Parkıiçindeki açık hava tiyatrosunda gerçekleştirdiği ti-yatro gösterimiyle hayata geçirdi.Yunanistan'da gittikçe derinleşen ekonomik krizve krizin faturasının her geçen gün daha ağır birşekilde işçi ve emekçilere ödetilmesinden hare-ketle "Açık Denizde" isimli tiyatro oyunu tercih

edildi. Slawomir Mrozek’in yazdığı, "Açık Denizde"isimli tiyatro oyunu Bufonata Tiyatro Grubu tara-fından sahnelendi. İlgiyle izlenen oyunun konusuise deniz kazası geçiren üç kişinin çıktıkları sandalüzerinde yiyecek bulmak için içlerinden birini ye-meye karar vermelerini konu alıyor.Zayıf, güçlü ve daha güçlü üç karakterden oluşanoyunda iki güçlü birleşerek zayıf olanını yemeyekarar verirler. Zayıf olan ise her ne kadar bu kararakarşı çıksa da sonrasında diğer iki kişinin yaşama-sı için kendisinin yenilmesi gerektiğine ikna edilir.Zayıf adamı ikna eden iki güçlü ağızlarını şapırda-tarak tuz aramaya koyulurlar. Arama sırasında birkuru fasulye ve sosis bulurlar. Zayıf adamı öldür-meye artık gerek yoktur. Ama güçlü adam, diğeri-ne kutuyu saklamasını emreder. "Fasulye istemi-yorum," diye mırıldanır, "hem zaten... Görmüyormusun? O çok mutlu!" der.Tiyatro gösteriminden sonra müzik dinletisiyle et-kinlik sona erdi.

Gefra yeni sezona

kült

ürsa

nat

f

20-21_Layout 2 9/30/11 1:08 PM Page 1

Page 21: 1-10 Ekim 2011

1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü 21

barışık olsaydı yine aynı saldırılarla karşı-laşmakla birlikte daha güçlü bir karşı ko-yuş sağlayabilirdi. Burjuva-feodal sistemin temel aynası,yaptığı icraatlardır. Bu icraatlarda bugünher alanda bir saldırı biçimi olarak ortayaçıkıyor. Örneğin son çıkarılan yasalar veKanun Hükmünde Kararnameler (KHK),yeni bir saldırının parçası olarak okunabi-lir. Toplumsal anlamda pürüzlerin olmasınıengellemek için kendisine yasal sınırlar ta-nıyan AKP hükümeti meslek kuruluşlarıve sendikaları işlevsiz kılmayı hedefliyor.Keza sendikaların önemli bir kısmı hükü-met yanlısı bir yerde duruyor. Geride kalanve birazda olsa diri kalabilen çok küçük bir

parça da süreç içerisinde eritilerek veyaalanları kısıtlanarak tamamen işlevsiz birpozisyona düşecektir. Meslek odaları için-de durum bundan pek farklı değildir. TMMOB’un bulunduğu alandaki işlevini bi-tirmek, onu ihtiyaç olmayan bir kurum ha-line getirmek ve dolayısıyla hem tabanın-dan hem de bulunduğu zeminin yok olmasıhesabıyla KHK’lerin çıkmış olması, diğerbir kısmının da yolda olması durumu özet-liyor. AKP hükümetinin seçimlerden dörtgün önce 08.06.2011 tarihli Resmi Gaze-te’de yayımlatarak yürürlüğe koyduğu3046 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Ya-pılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararna-me’nin yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre veŞehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevle-ri Hakkında KHK’nin 2. Maddesinde ifadeedilenler bu yasal mevzuatlarla toplumudizginleme ve bunun içerisinde öne çıkankurum ve kuruluşları yok etmeyi amaçla-yan uygulamalar göze çarpmaktadır.Böylelikle muhalif olma, alternatif bazı po-litikalar geliştirme vb. şeklinde ortaya çı-kacak küçücük bir dinamik dahi ortadakaldırılmalıdır ki ‘demokrasi oyunu’ rahatbir şekilde oynanabilsin. Aksi bir durum buoyunun foyasını ortaya çıkarabilir. Bu KHK, Bakanlar Kurulu’nun, Cumhurbaş-kanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK)Meslek Kuruluşları Üzerine Araştırma veİnceleme Raporu doğrultusundaTMMOB’un varlık durumunu ortadan kaldı-rabilecek bir hüküm anlamına gelmektedir. Böylece AKP hükümeti adım adım kendidışında kalanları toplamda ortadan kaldır-mış, bunu yapamamışsa da etkisiz bir po-zisyona sürüklemiş olacak. Baskıların iç-eriği her ne kadar değişse de, yöntem aynıkalıyor; bütün toplumsal devrimci-demo-kratik dinamiklerin hareket alanını sınırla-mak. TMMOB’la ilgili mevzuat da bununyolunu açmaktadır.

aldırganlık, başka ulus-ların ezilmesi, baskı al-tına alınması, fethedil-mesi, egemen ulusunkültür ve dilini diğerulusların dil ve kültü-

ründen üstün sayıp dayatma siyaseti ulu-sal çıkar adına yapılan milliyetçi burjuvaideolojisinin çerçevesini oluşturur. Elbetteulusal çıkarların sadece egemen gerici sı-nıfların çıkarı olduğunu da unutmamakgerekir.Emperyalizm çağında sınıf mücadelesi,burjuva milliyetçiliğin temelindeki ekono-mik ve sınıfsal özü ortaya çıkarmıştır.Sosyalist uluslar çatışmasız ve kardeşçeyaşayabilineceğini dünyaya göstermiş-lerdir. Bunun dışında milliyetçilikten ka-çınabilecek tek devlet dahi yoktur, olma-mıştır.Türk egemen sınıflarının istilacı,yayılmacı, Türk ulusçuluğunun kutsanmışruhuyla Kürt ulusu ve diğer azınlıklarınasimile edilmesi ve katledilmesi politikasısistemlidir. Dünyada Türk egemenliğinikurmak, tüm dilleri Türkçeleştirmek iste-ğinin somutlaşmış ifadesi Kemalizm’dir.Türk devlet yapılanmasının resmi olaraksürdürdüğü politikanın tanımı kısa keli-melerle; Türk olmayan uluslara karşı kat-liam, soykırım, büyük zulümdür, anti-ko-münizm amacına uygun olarak dizginsizşiddet ve tescillenmiş faşizmdir.Bilindiği gibi Türk milliyetçiliği, gerici sınıflarve devlet bürokrasisi Türk ordusunun gü-cüyle, tecrübesiyle övünmektedirler. Tec-rübesini hangi savaşlarda, hangi ülkelerlesavaşarak elde ettiği ise hiç sorgulanmaz!O halde bu deneyim nereden geliyor, tarihikökleri nerededir? Savaştan (1914-18) ye-nilgiyle çıkıp sömürge kertesine inen Os-manlı’nın saraylarına İngiliz, Fransız ge-neralleri yerleştiğinde devlet yönetiminiellerine aldıktan sonra bu güçlerin dene-timinde görevlendirilen Kemal, emperya-lizme karşı savaşı değil, isyan eden Kürt-lerin bastırılmasını örgütlüyordu. Sınıfhareketinin Komünist öncülerini nasıl yokedeceğini planlıyordu.Bazı tarihçiler ‘Lozan’dan hemen sonraTürk ordusunun gücünü (1925) Şeyh Saidayaklanmasında Kürtleri ezerek göster-diğini söyleyerek Kemalizm’in başlangıcınaişaret etseler de bu eksik bir tespittir.Çünkü milliyetçi ittihatçı Kemalistler1920’lerden başlayarak geçiş sürecindekendi rüştünü emperyalistlere kanıtladılar.Anti-komünist kimliğini acımasız azgınsınıf kinini TKP’nin önderi Mustafa Suphive 14 yoldaşın katledilmesini (28-29 Ocak1921) gerçekleştirdi. Bu birincisi. İkincisiise 1920-22 arası Koçgiri isyanında Kürt-lerin vahşi şekilde ezilmesi, köylerin ya-kılması, kitlesel katliama vardırılması aynızamanda bu tarihten sonra olabilecekKürt isyanlarına karşı izlenecek politikanıntemelini oluşturmuş olmasıdır. Nitekim1920 ile 38 arasında Türk ordusunun 20’yeyakın askeri harekatının Kürdistan’da ger-çekleştiğini biraz tarihle ilgilenen herkesbilir.En açık ve anlaşılır haliyle söylersek1920’lerden günümüze Türk ordusu Kürtulusuna karşı fiili olarak savaşmaktadır.NATO bünyesinde çeşitli ülkelerin işgaledilmesinde “barış güçü” olarak belli dü-zeyde asker göndermesini ayrı tutarsakKürdistan Türk ordusunun fiili olarak sa-vaştığı başka savaş alanıdır.1949-52 arasında Kore halkının devrimcimücadelesini bastırmak anti-komünistniteliğini tekelci burjuvaziye kanıtlamakve görevini yerine getirmek için Türk

ordusu ABD ile Kore’de halka karşı savaştı.Kore halkını, devrimci ve komünistlerikatletti. 1974”te Kıbrıs’ı işgal etmesinindışında Türk ordusu 1920 sonrası başkasavaşa katılmamıştır. Fakat Türk ordusudünyada sayılı tecrübeli ordulardandır.Çünkü yüzyıldır Kürt ulusuna karşı fiiliolarak savaşmaktadır.Türk egemen sınıflarının ve siyasi politiktemsilcilerinin tarihi iki yönlü düşünülmekzorundadır. Birincisi emperyalist işbirlikçiniteliğiyken, ikincisi ise anti-komünizmüzerine şekillenen saldırganlıkla sınıf ha-reketini ezmek, Türk olmayan ulus veazınlıkların yok edilmesi, asimile edilmesi,Türkleştirilmesi amacıdır. 1920’lerden 38’e20’ye yakın askeri harekatla Kürt isyanlarınıya da isyan etme potansiyelinden dolayıKürtleri ezen Kemalist diktatörlüğün im-hacı, asimilasyoncu karakterinin görül-memesi demek sadece Türk ezen ulus-çuluğu bakış açısıyla Türkçü ideolojininyedeğine düşmektir. Bu anlamıyla Kemal’inbizzat (1920-38) askeri faşist rejimin kat-lettiği yüz binlerce Kürdü tarihin bir ke-narına bırakarak Kemal’i-Kemalistleri “kü-çük-burjuva devrimcisi”, “anti-emperyalist,“halkçı” olarak görmeye devam edenlerKemalist Türkçü burjuva tarih anlayışınıbenimsemişlerdir. Ayrıca burjuva-feodalsınıfların iktidar olduğu hiçbir devletinemperyalizmden bağımsız olamayacağıanlayışının halen varlığını sürdürüyor ol-ması işçi sınıfı hareketinin nasıl derinburjuva ideolojik etki altında olduğunugöstermesi bakımından önemlidir.Sınırları emperyal güçler tarafından çizilipparçalanan Kürdistan üzerindeki politi-kanın emperyalizmden bağımsız olduğunukimse anlatamaz! Kemalist diktatörlüken azgın faşist karakteriyle emperyalistişbirlikçi bir rejimdir. Günümüzde sürdü-rülen politikanın kökleri 1920’lerde atılanve devlet kimliği haline gelen 21.yüzyılataşınan Kemalist siyasettir. 1920-38 ara-sında Kürdistan’da savaş uçakları Kürtleribombalıyordu. (Ağrı-Dersim) Güney Kür-distan’da ise İngilizler Kürtlere hardal gazıkullandı. 1980’lerden sonra Türk ordusu27 sınır ötesi askeri harekat yaptı. Şimdikapsamlı bir askeri harekata hazırlandığınıilan ediyorlar. Bu arada Kürdistan bom-balanmaya devam ediliyor. Savaş uçakları,Skorsky, Aphaçi, Kobra, helikopterleri veüzerindeki roketler, uçaksavarlar, kimyasaltaşıyıcı silahlar, Heronlar, termal donanımlıtanklar, uydu görüntüsü sağlayan ileriteknoloji tüm hepsi emperyalist güçlereaittir. Yani Türk ordusunun Kürt ulusunakarşı savaşı sürdürmesini tekelci burjuvazi21.yüzyılda desteklemeye devam ediyor.Kandil’i bombalamak için bile ABD iznigereklidir.Ne dün ne de bugün Kürt ulusalsorunu bir dünya sorunu olarak emper-yalizmden bağımsız düşünülemez. Tümtarih bilge bir öğretmen gibi karşımızdadururken 1921 ya da 1924 anayasalarındareformların tarihi köklerini aramaya; gizlioturumlarda Kemal’in Kürtlere ne dediğiniaramaya kalkanlar halkı kandırıp “entegrestratejisi”ne hizmet ediyorlar. Kemalistdiktatörlüğün yaptıkları açıktayken “gizli”olanları aramak niye?! Seyirci ya da destekçi rolünü sonlandırmak,Kürdistan’da kayıp halka olan sınıf hare-ketini örgütlemek için öncelikle tarihi ezilensınıfların devrimci bakış açısıyla değer-lendirmeliyiz. Sınıf hareketi her türlü bur-juva sosyal-şoven zehirden kurtulmadanve ideolojik mücadeleyi süreklileştirmedendevrimci gelecek inşa edilemez.

SKÜRDİSTAN’DA KAYIP HALKA

TUTSAK PARTİZAN ≫ cafer çakmak

VERDi

merhaba dedi

20-21_Layout 2 9/30/11 1:08 PM Page 2

Page 22: 1-10 Ekim 2011

rkadaşlar, tümünüzü sevgiy-le selamlıyor, bana buradakonuşma fırsatı veren Kara-burun Bilim Kongresi Düzen-leme Kuruluna teşekkür edi-yorum.

Konuşmamı, Kongrenizin belirlediği konuyudikkate alarak, biçimlendirmeye çalışacağım;yani, kendi yaşamımdan, sanat pratiğimdenve deneyimlerimden yola çıkarak, “sanat ara-cılığıyla sistem karşıtı bir dil üretmenin ola-naklarına ve biçimlerine, elimden geldiğincedeğinmeye çalışacağım.Sanata veya sanatsal yaratıcılığın gücüne dairanlayışım, 1967’den bu yana değişimler geçir-di. 1966’da Rize Öğretmen Okulun’dan İstan-bul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na geldim.İstanbul’un sanat iklimini tanıyıncaya kadar,yani 1970’e kadar, sanatın, özneyi değişimeuğratan bir araç olduğunu düşünüyordum. İlkromanımı, kitle hareketlerinin yükselişe geç-tiği ve okuma arzusunun hararetlendiği,1967- 69 yılları arasında yazdım. O zamanlarTürkiye İşçi Partisinin ve Fikir Kulüpleri Fede-rasyonu’nun bir üyesiydim ve şöyle düşünü-yordum: Eğer diyordum, yaşadığım köyün ca-nalıcı gerçeğini, yani ağalar ile nökerler ara-sındaki çelişkiyi olduğu gibi anlatırsam, bu,okurların değişimine, tüm melanetlerin kay-nağı olan bu sisteme karşı diklenişine hizmeteder. Estetik bilincim doğalcıydı. Gerçeğin sı-nırlarını aşma diye bir niyetim yoktu. Sanatınzengin iç dünyasına, çok işlevli, değişken do-ğasına henüz nüfuz edememiştim. Algıla-mam ve düşünmem imgesel değildi. Hayaldünyama, somut ve mantıki düşünme tarzı-nın iklimi hakimdi. Biçimlendirmede teşbihi,eğretilemeyi, mübalağa sanatını kullanmıyor,düz, doğaçlama bir anlatıma yaslanıyordum.Tek avantajım, beni yazmaya mecbur eden,yaşadığım köy şartlarının zengin ve uzlaşmazçelişkileriydi; Ekim Devriminden kaçıp gelenve Ermenilerden boşalan evlere yerleşen, iriliufaklı Terekeme ağalarının çoğunlukta oldu-ğu ve Kürtlerle iç içe yaşadıkları bir köydedoğup büyümüş olmamdı. Köyün estetiğini,Ekim Devrimi’ne, Kafkas Tarihine, Ermenilere,Kürtlere ve Malakanlara dair, sonu gelmez hi-kayeler, efsaneler, deyimler ve rengarenk ya-lanlar oluşturuyordu.1970’den sonra, İstanbul’da, sanatsal yaratıcıetkinliğin alanına giren insanların, daha doğ-rusu, iki ayaklı nesnelerin, “kendinde şeyler”olarak kalmadıklarını, dönüştüklerini, incelipözneleştiklerini, daha bir insanileştiklerinigörünce, sanatın, geniş bir sanat tüketen kit-leyle birlikte sanatçıları da yaratmakta oldu-ğunu fark ettim ve bu anlamda sanatın sıra-dan bir araç, hatta bir nesne olmadığını, etkin,yaratıcı bir özne olduğunu düşünmeye başla-dım. Arkadaşlarım, Nazım Hikmet’in, kitapla-rından çıkıp, insan sıfatında hayata karışanşiirleri gibi görünür oldu. Bu benim, sanatsalyaratıcılığa olan ilgimi derinleştirdi. Gelgelelimki ortam, oturup sanat üretmeye pek elverişlideğildi.1969’un sonbaharında, Çorlu’da topraksızköylülerin bir çiftliği işgallerine katılınca, birarkadaşımla birlikte tutuklanıp Silivri Ceza-evine konuldum. İç dünyam, birbirlerini ta-mamlayan, yutan, inkâr eden envai çeşit ses-lerle dolmuştu. Oturup yazmaya karar ver-mişken, tahliye edildim. Bir yandan sanat, di-ğer yandan ise profesyonel devrimci yaşam

bana göz kırpıyordu. İkincisini tercih ettim.Zaten kalcak yerim de yoktu. 1967’de, 6.filo-nun İstanbul’a gelişini kınayan bir bildiridendolayı, Ahmet Kabaklı ile Nihat Sami Banar-lı’nın içinde yer aldığı disiplin kurulu, bizi ÇapaYüksek Öğretmen Okulu’ndan ihraç etmişti.12 Mart darbesine kadar Trakya köylerindesiyasi faaliyet yürüttüm. Çeltik tarlalarındaçalışan Romanların içler acısı durumu bananökerlerin durumunu anımsattı. Roman işçi-lerin yaşamlarında alışılmadık tarzda gülüm-seyen ve estetik değer taşıyan her kıpırtıylailintili bir ruh baharına girince, kalemimin oana kadar, kurallar, kalıplar, klasik tarzlar ta-rafından prangalanmış olduğunu sezinledim.Sanatsal algımın katı, sembolik doğası değişirgibi oldu ve o ana kadar benimsemediğimİkinci Yeni Akımı, çeltik tarlarında zahmeteve zillete meydan okuyan, çamurlu, şenşak-rak Romanlar gibi sempatikleşti. Küllenmişama ateşini yitirmemiş vicdani hassasiyetle-rimin açığa çıktığı, dil bilincimin filizlendiği biranda yakalanıp, cezaevine konuldum. Birbaktım, Uzunköprülü ve Keşanlı köylülerleRomanların arasındayım. İnsanın içini göste-ren gülümseyişler, bakışlar, arasında; gizemli,şeffaf ve şeytani davranışlar arasında üçbu-çuk ay kaldıktan sonra tahliye oldum ve İs-tanbul’a geldim.İstanbul bu sefer kendini, bir kaos yumağıgibi hissettirdi bana. Görünmeyen ve hayatıkendi meşrebine göre kurmaya çalışan mil-yarlarca çelişkinin, inkâr çıngısının delirttiğibir boşluğa düşmüş gibi oldum. Bu Kaosun yada boşluğun özündeki asli ve asil çabayı anla-mak ve onu bir romana dönüştürmek isteğiuyandı içimde. Ne var ki, 12 mart darbesi buisteğimi dağıttı; kendimi Siverek’te ve dahasonra da Dersim mağaralarında buldum. Ge-niş bir alanda köyleri tek tek gezmeye başla-dım. Zengin bir kök-geçmişe sahip olan vekömür gibi içten yanan, ak sakallıların, koca-karıların insana ve insanın mezalimlerine, kı-rımlarına dair anlattıklarını dinledim. İnsanınsahip olduğu yalın enginliği ve acısı karşısın-da suskunlaştım. Özlerini berrak bir şekildegösteren ya da gizleyen sözcükler, güvensiz-likler, korkular, kuşkular, acıma ve bağlanmaduyguları, sahiplenmeler, özveriler, övgüler,beddualar ve ihbarlar aleminin işgaline uğra-mış gibi oldum. Onlara benzedim biraz, dağla-rın anahtarını kaybetme kuşkusu içine gir-dim. Sonlu ile sonsuz, duyum ile duyumötesiarasında, belirsiz bir yere yerleştiğim sanısınakapılıyor ve oradan bakıp düşündüğümde,özgürlüğü acının bilinci olarak algılıyordum.Hiç mübalağa etmeden diyebilirim ki, sanat-sal yaratıcılıkta şiirin, resmin, felsefenin, me-taforik ve lirik anlatım dilinin önemini ben obölgede daha iyi duyumsadım.Sanatsal yaratıcılık alanına, tüm varlığımlagirdiğim dönem, 1973’de başladı. Edebiyatahasredilmiş 13 yıllık cezaevi yaşamım, biçim-lenmemde tayin edici bir rol oynadı. Daha ön-ceki kısa cezaevi yaşamlarım, adapte olmaçabaları ve tahliye beklentileriyle geçmişti.Müebbet hapislik bana, kendimle baş başakalma olanağını sağladı. Bu, sanatsal yaratıcı-lığın vazgeçilmez ilk şartıydı. Çünkü yaratıcı-lığın asıl alanı, insanın iç dünyasıdır. İnsan engüzel, en anlamlı yolculuğunu burada yapar.Kendi iç dünyasını ne kadar tanırsa, sanata dao kadar yaklaşır. Bu bakımdan, insanın sa-natsal yaratıcılık alanına girmesi ve orada birkazıcı, bir yaratıcı olarak çile çekmesi sorunu,

onun kendisini müebbet hapse mahkum edipetmemesine bağlı bir sorun olarak ortaya çı-kar. Cezaevinde sanatsal yaratıcılığın, yaratı-cıyı özgürleştirdiğini duyumsadım. Kendi içdünyama doğru yola çıkınca, dışarı ile içeriarasındaki fark silinir gibi oldu.

Organik ve inorganik dünyanın bir parçası,onun ruhunun bir parçası olarak, insan, kendiiç dünyasının estetik değer taşıyan ışıltılarını,alametlerini, sırlarını, çiçekten çiçeğe gezinenbir arı gibi devşirir, özümler ve onu kendi ya-ratıcı dehasının örsünde döver, biçimlendirir,bir üst seviyede yeniden yaratır ve sonra ya-ratılan bu deccal ateşini, kendine, kendini ku-şatan zillete karşı diker. İnsanın, şirin ve derincinnet halidir bu.

Gerçek yaratıcının ya da büyücünün temeleğilimi, metaforlarını, doğanın derin, insaniözüyle, gizemiyle biçimlendirmek, onları tuğ-la gibi kullanarak, doğal veya iğdiş edilmişresmi gerçeğin üstünde, insan merkezci anla-yışın üstünde, gerçeklikler kurmaktır.

Cezaevinde, yaratıcının, dönüştürmek içinyaratmaması, açık veya gizli vaazdan uzakdurması gerektiğini anlamaya başladım. Dua-ların gökten değiştirmek için indiklerini, inerinmez de vaazcı ruhlarını dile dönüştürdükle-rini ve dolayısıyla sanatın dua olmadığını dü-şündüm. Eğer yaratılan, adı üstünde, bir sanateseriyse; kaliteli, derinlikli, berceste bir eser-se; yaratıcı onu yaratırken ve onun tarafındanyaratılırken, sadece kendi iç dünyasında değil,her yerde gezinmişse; ama öncelikle de varlı-ğın sızlayan, kanayan vicdanında gezinmişse;ve yine yaratıcı onu yaratırken, malzemelerinisadece kendi iç dünyasından değil, varlığıncan alıcı, iğfal edici sahalarından toplamışsa;ama öncelikle de varlığın ürkütücü derinli-ğinden, hassas kuğu çığlığından derip devşir-mişse; tüm bunları, kendi vicdanının ateşindeeritip, estetik bir dehayla biçimlendirmişse, oeser değiştirir; istesek de istemesek de, o eserdoğduğunda, yani büyük serüvenine başladı-ğında değişim başlar.

Evet, tüm bunları anlamaya başladım amauygulayabildim mi? Uygulayamadım. Yaşam-dan aldığım alışkanlıklarım vardı. Nasihatçıbir ailede yetiştim. Bu yetmiyormuş gibi nasi-hat eden, öğreten bir insan olmam için yatılıöğretmen okuluna gönderildim. Bu da yet-medi, geniş yığınları eğitmek, bilinçlendir-mek, sevk ve idare etmek için siyaset umma-nına daldım. Hiç kuşku yok ki bütün bunlargüzel şeylerdi ve beni ve ürünlerimi ruhenzenginleştirdi. Tabi bunun yanında, disiplin vedemokrasi sahasının, örgüt dünyasının, gü-dümleyici, vaazcı, idealci tarzları , alışkanlık-ları, ilk döneme ait eserlerime sindi, onları şuveya bu ölçüde malül, inmeli duruma düşürdü.İyi eserler, derin ve yıkıcı eserler, genellikle,sanatçının varlık alemiyle ve kendisiyle barı-şık olmadığı, bağlılık ve sorumluluk duygu-sunu tamamen yitirdiği zamanlarda ortayaçıkarlar. Bu, özgürlük dediğimiz şeyin gülüm-sediği, gerçekleştiği andır.

1986’da, cezaevinden çıkar çıkmaz kelepçe-lenip, askere götürüldüm ve Firar ettim; ceza-evi yaşamımın son dönemi firar teşebbüsle-riyle geçtiği için alışmıştım. Tabi kendimi Yu-nanistan’da, Almanya’da ve Fransa’da bul-dum. Avrupa’da en önemli etkinliklerimdenbirisi, galerileri ve müzeleri gezmek oldu. Bugeziler bana, resmin görünmeyen edebi dilini,hikayesini berrak bir şekilde hissettirdi. Av-

rupa’da dolaşırken, Cezaevindeki 13 yıllıkedebi çabanın beni örgüt dışı bir yaratık hali-ne getirdiğini fark ettim. Arkadaşlarım dabunu fark etmiş olmalılar ki bana gayet anla-yışlı ve incelikli bir yöntemle mesafenin ya-rarlarını anımsattılar. Kendimi, örgütle özgür-lük arasında bir yerde, işsizlerin, göçmenlerin,ilticacıların ve sahipsiz kedilerin kimseye he-sap vermeden dolaştıkları hoş bir arafta bul-dum. İhtiyaç melaneti, sanat duygumu kamçı-ladı. Zengin semtlerin eşya çöplerinden çer-çeveler, bezler, boyalar, fırçalar topladım vedört ay sonra Köln’de, bir galeride ilk resimsergimi açtım.

Yokluğu imkâna çeviren bir çabanın sonundadoğan sanat, insanı, kayıtsızlık duygusuna,kibire ve büyüklük gururuna karşı çok dahaduyarlı hale getiriyor; onu, sadece, eşyayaverdiği emeğin vicdanıyla değil, aynı zaman-da, eşyanın ona verdiği emeğin vicdanıyla dadonatıyor; bununla da kalmıyor tabi, insanı,zorunluluğun bilgisine taşıyor, özgürleştiri-yor, ve bu anlamda özgürlüğü yaratan bir ey-lem olarak görünüyor.Avrupayı terkedip, Avusturalya’ya yerleşti-ğimde, okaliptüs ağaçlarının kabuklarına, ka-yalara, bezlere ve çıplak gövdelere yaygın birşekilde resim yapan, ressam bir halkla, Abor-cinlerle karşılaştım. Her resmin, onların nez-dinde, onların yaşamını anlatan birer hikayeolduğunu, kabukların, kayaların, bezlerin vegövdelerin üzerinde, renklerin diliyle konuşanbirer yaşam olduğunu gördüm. Ve kulübemi,resimle dilin, başka bir deyişle, resimle roma-nın kesiştiği yere kurdum.

Dili, dini, ailesi, devleti ve vatanı yoktur res-min. Kendisine bakan bakmayan her canlıya,her cansıza gülümser, haz verir, düşündürür.Resim, benim roman dilimi etkiledi. Renklerindil üreten güçlü bir gizeme sahip olduklarınadair düşüncem, biraz da burdan gelir.

Evet sevgili arkadaşlar, sonuç olarak, sanatı,edebiyatı yüceltip, sidre makamına çıkarma-nın, ona olağanüstü roller atfetmenin, onuölümsüzlük payeleriyle taçlandırmanın da biranlamı yok. Ne kadar güçlü olursa olsun, hercanlı gibi her sanat da ölümlüdür. Toplumusarsacak evrensel bir deprem etkisi yaratsada, ruhlara derinlemesine işlese de, değişim,dönüşüm kaosunun içinde eskir, ölür, parça-lanır, silinip gider. Önemli olan, ortaya çıkansanat eserinin, dilini iyi kullanması; dilinden,bilincin ve hayalin sınırlarını aşacak, dilini bileşaşırtacak gizli anlamlar, kıvılcımlar çıkar-ması; eserini bunlarla yaratmasıdır. Sanatçıiçin dil çok önemlidir; çünkü eserini onunlayaratır. Yaratıcı dehanın vicdanı, sanatçınınnasıl bir dil seçtiğine özellikle dikkat eder.Eser var ki, yaralı duygularla fire vermedenağlayan, derisi kemiğine yapışmış aç bir ço-cuğun diliyle karşılaşır ve kendimizi o çocu-ğun yerinde hissederiz. Eser var ki, binlercekez anlatılmış sıradan bir aşkın veya cinaye-tin sıradan diliyle karşılaşırız ve kendimizi odilin, o eserin dışında hissederiz. Eser var kionda keşfettiğimiz dil, bizi yaşamın pek bilin-meyen derinliğine, anlamına, şirin ve şedit,tutsak ve özgür yanına çeker. Eser de var ki,diline yapışırız, kurtarmak istesek de kurta-ramayız kendimizi; o dil, emer özümüzü, tekboyutlu bir biçime dönüştürür bizi.

8-11 Eylül tarihde yapılan Karaburun BilimKongresi’ne M. Oruçoğlu tarafından sunulunmetindir.

ASANATSAL YARATICILIĞIN GÜCÜ

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu

Halkın Günlüğü 1-10 EKİM 201122

22-23_Layout 2 9/30/11 11:27 AM Page 1

Page 23: 1-10 Ekim 2011

23tarih okur1-10 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

ramızdan ayrılışının17.yılındayız. Yokluğu-na alışamadık, alışmakniyetinde de değiliz.Sana dair hep yazmakistediklerim vardı. Nezaman kâğıdı-kalemi

elime alsam sözcükler hükmünü yitirirdi.Ölümsüzlüğünün 17.yılını bir milat kabuledip, başladım yazmaya… Seni anlatma-nın ya da sana yazmanın ne kadar zor za-naat olduğunu bildiğimden nasıl heyecan-landığımı anlatamam. Gidenin arkasındanmethiye dizmek bize göre değil. Böyle birtercihim de yok zaten. Sadece sana yaz-mak geldi içimden. İnan her ölüm yıldönü-münde yapmak isteyip de yapamadığımbir fiildi bu. Çünkü bir güvercin tedirginli-ğiyle seni eksik anlatmaktan çekindim.Ama duygularıma daha fazla gem vura-mayacağımı da biliyorum. Sana yazmakisteğimin zamansız gidişinle doğrudan il-gisi vardı. Çünkü benim sana dair yazmakistediklerim kadar, özlemlerim de vardı.Bu özlemlerimin içimde ukde olarak kal-masını istemedim. Sana yazma isteği bi-raz da bu ihtiyaçtan doğdu. Çünkü ben va-kitsiz bizi-bizleri terk ettiğinden beri se-ninle yaşayamadıklarımla/yaşıyorum.Belki ilk defa ifade edeceğim, ama ben buyanımla hep eksik kalacağım. Bundan do-layı seni suçluyor değilim. Bunun kendiniadadığın “partili yaşamın” doğal bir sonu-cu olduğunun da bilincindeyim. Benimsana olan özlemim de tam da buradanbaşlar. Yaşamının öncesi-sonrası vardı,her komünistin olduğu gibi. Zira sen de ge-leneksel ilişkiler içinde bir hayat idame et-miş olsaydın, Cömert olarak kalır, CENKolma erdemine nail olamazdın. Bunu senyaşayarak göstermiştin. Senin, benim veçevrendeki insanlar için bir model olman,partili olmanla başlar. Çünkü sen eskigömleği çıkarmış, yeni gömleği giymiştin.Kısacası sen CENK olmanı özdeşlik kurdu-ğun ideolojiye ve onun yarattığı değerlereborçlusun. Bu senin politik tercihindenkaynaklanmıştı. İşte benim sana olan hay-ranlığımın dönüm noktası, senin bu düzeniçi ilişkilerden radikal kopuşu gerçekleşti-ren cesaretin oldu. İşte ben de aidiyet kur-duğum dünyanın değerleriyle özdeşimkurduğumdan beri sana olan hasretim zir-veye ulaştı. Dedim ya, seninle yaşadığımızülkenin-toplumun sorunlarını, çelişkilerini,bunun partimize yansımalarını, bu sorun-ların çözümünde partimizin stratejik-tak-tik hattı doğrultusunda üreteceği siyasetivb. Konuşmak, tartışmak ve bunu birliktesomutlaştırmak isterdim. İşte ben bu eksikyanımla yaşamda özne olmaya çalışıyo-rum. Yaşamın nesnesi değil de öznesi ol-mayı sana borçluyum. Çünkü ben bunusenden öğrendim. Sen ve senin gibilerin enbüyük farkı sadece öğreten değil, öğretti-ğini uygulayan da olmasıdır.Hep derdin zaten yaşamadığın düşünce-nin kağıt parçası olmaktan öte değeriyoktur diye. Bu konudaki dirayetinin nekadarına sahip olduğum tartışılır. İşteböyle sevgili yoldaşım. Doğmamış kızınayazdığın mektup bu anımsıyorum. Birisisorsa ne yapıyorsun diyi? Doğmamış kızı-ma mektup yazdığımı söylesem ‘deli mi-sin sen’ derler diye yazmışsın. Ne güzel devurgulamışsın bir devrimcinin duygusalderinliği farklı olur diye. Mantığın har-manladığı duygusallık bir savaşçıya doğ-mamış kızı için mektup yazdırır işte. Çokzor koşullar altında, sık ormanlıklarda,derin kuytuluklarda, sanki kızını göreme-yeceğini bile bile yazmışsın mektubunu, okadar dokunaklı, o kadar etkileyici, o ka-

dar öğretici ki. Bilmeni isterim yazdığınmektubu kızın büyük bir kıskançlıkla ko-ruyor. Korumakla da kalmıyor onu yaşammanifestosu olarak da içselleştiriyor. Mek-tubun kızın için iyi bir yol haritası rolü oy-nadı. Kızın mektubunda belirttiğin “bizleramacı belli olan seferileriz” tespitini o ka-dar benimsemiş ki yaşamanın bir amacıolmalı deyip duruyor. Bir mektup ancak bukadar bir babanın erdemini taşıma aracıolabilirdi. Bunu da ancak savaşın sanatçısıolmuş, senin gibi komünistler başarabilirdi.Zira yazdığın mektuba ortalama bir babaolmaktan çok, komünist bir savaşçının no-taları düşmüştü. Aynı duygusallıkla-man-tığı Baba Erdoğan anısına yazdığın “yol-daşlara mektup” şiirinde de göstermiştin.Ya İstanbul 92’de katledilen Sabahat Kara-taş’lar için yazdığın besteye ne demeliydi?İsmail Bulut’u kaybederken ki ruh halinihiç unutmuyorum. Senin için ciddi bir de-ğerdi İsmail. Her fırsatta anlatırdın, İsmail’ive Komiser Memo’ya benzettiğin Topo’yu(Doğan Karadağ) bir de Hasan Toy’u. Feyzaldığın yoldaşlarındı bunlar. Hepsi de Kara-deniz’de sonsuzluğa yol almışlardı. Onuniçin bir an önce Karadeniz’e gitme sabırsız-lığına sahiptin, yoldaşlarının bıraktığı bay-rağı şerefle taşımak ve değerlerimize kantaşımak için. Bir de ’94 ayrılığına dair anım-sadıklarım vardı. O kaotik ortamda, granitgibi dik duruşunu anlatıyorlardı. 94’te partigüçlerinin bölünmesiyle doğan belirsizlik,bozgunculuk, dejenerasyon örgütsel ilişki-lerde laçkalık ve bunun doğal sonucu kav-gadan kaçkınlığın gırla gittiği bir koşulda,senin Parti’nin irade ve eylem birliği içinnasıl da olağanüstü bir efor sarf ettiğinidinledim yoldaşlarından. Ökkeş (ÖkkeşKaraoğlu) ile bir konuşmamızda konu sen-den açılmıştı. Ökkeş seni tanımadığını, amahep tanımak istediğini söylemişti. Seninlealakalı bir anısını anlatmıştı. ’94 ayrılığındabütün örgütsel ilişkilerin, kadroların deşifreedildiği, herkesin mülteci olarak ülke dışınagitmenin yollarını aradığı, tasfiyeciliğin kolgezdiği, kimsenin kimseye güven duyma-dığı bir iklimde yurtdışında kaldığım evdeCENK’in bir yoldaşımla telefonda yaptığıkonuşmaya denk gelmiş. Ökkeş’in o anakadar kaygı içinde bu işin sonu nereye varırdiye düşünme karabasanını senin içten se-sin, hayat dolu kahkahan ve partinin ideo-lojisine-değerlerine ilişkin yaptığın konuş-ma bozmuş. Kısacası enginleri fethetmeruhun bir yoldaşının mücadele azmini art-tırmıştır. Bu senin için inandığın bir dava-nın insan için bir zorunluluk değil, gerekli-liktir. Sen bu gerekliliği hangi şartlardaolursa olsun yerine getirmekten bir an bileimtina etmedin. Zaten hep derdin bir İbocuböyle olmalı, içten-naif-fedakar-sebatkar.Çünkü sen bin kılıç darbesiyle paramparçaolmaktan korkmayan bir ideolojinin nefe-riydin. İşte böyle can yoldaşım, seni anlatmanınzor zanaat olduğunu söylemiştim. Zira ölü-mü tay dağından yüce olanların ardındanbir şeyler karalamak meşakkatli bir iş olsagerek. Biz sizleri anlatırken sizlerin yoklu-ğuna kendimizi alıştıramadık, alıştırmanınanılarınıza ihanet olacağını da biliriz. Buihanet şerbetinden içmeye niyetimiz yok.Her 6 Ekim’de yoksunluğunu daha derin-den duyumsuyoruz.Bizler ardıllarınız olarak sizlerin gökyü-zünde bize yol gösteren birer kutup yıldızıolarak kaldığınızın bilinciyle bıraktığınızerdemlere sahip çıkmanın kavgasını vere-ceğiz. Hepinizin anısı önünde saygıyla eği-liyorum.

Yoldaşın

Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davayaadayan

CENK’eA

22-23_Layout 2 9/30/11 11:27 AM Page 2

Page 24: 1-10 Ekim 2011

Forûma Civakiya Mezopotamyayêdi nava dîroka 21 û 25’ê Îlanê de liAmed’ê pêk hat. Forûma ku axaKurdistanê jê re mazûvanî kir, dibinê êrişên dewletê yên hemberêneteweyên Kurd de derbas bû. Mija-rên civakî wek sernav hatin bikara-nîn û di forûmê de atmosrefa gen-geşiyên zindî hatin jiyan.Forûma ku beşdarên navnetewî jî têde cîh girtin evan mijana hatin bika-ranîn. Di Kurdistanê de Rêbazên Ça-reseriya Demokratîk û Nexşeya Rê,di Rojhilata Navîn de PêşveçûyînaÇanda Komunala Demokratîk û Sa-zîkirina Nû ya Jiyanê, TeknolojiyênRagîhandinê yên Nû û Şoreşên Ci-vakî,Mafên Civakî û Pirsgirêkan-Av,Tenduristî, Ragîhanî, Hewîn… Di binêsernavên gelek mijarî de, li ser pêş-veçûyînên di welat de, di herêmê deû di cîhanê de hevpevîn û panel pêkhatin.Forûmê de mijarên jin, ciwanî, ten-duristî, têkoşîna ji bo sendîkayê, kê-maran û mijarên wek van di binêserenavên cuda de hatin bikaranînû wek konser, meş û pêşanê jî gelekbername jî pêk hatin. Ji bilî vê Tev-gera Ciwanên Demokratîk (DGH) jîdi qada ciwaniyê de bi pêşgotinaxwe ve beşdarê panel û bername-yan bûn.

Kurdistan’êji MSF’ê re mazûvanî kir

rmanca dewleta tirkewe ku têkoşîna nete-weyê Kurd tasfiye bike.Ji ber vê yekê jî êrişênxwe bi lêz didomîne. Dinava meheke dawî de bisedan siyasetmedarênKur hatin girtin. Ji bilî vê

oprasyonên leşkerî jî bi lêz berde-wam dikin. Lê belê hember van êri-şan jî bi derewên “açilim” û “demok-rasî”yê ve jî hemû civakê dixapîne.BDP’ê û DTK’ê jî ji bo van êrişan da-xuyaniyek dan û waha gotin: “Hûnême hemûyan bigirên? Em bîst milyo-nin, bi girtinan ve hûn nikarin têko-şîna me rawestînin.”Ev êrişana bi hêla gelek saziyan ve bidaxuyaniyan hatin şermezarkirin.Şerokê Şaredariya Dêrsim-Xozat’êCevdet KONAK, Serokê ŞaredariyaDêrsim-Mazgêrd’ê Tekîn TURKEL,Endamên Parlamentoya ŞaredariyaNavenda Dêrsim’ê Alî MUKAN û Ya-şar OĞÛZ ji ber van êrişan daxuyanîpêk anîn.Di daxuyaniyê de hat gotin ku; “Yên

ku şexşê sekorên şaredariyê de li serwan êriş pêk hatine û hatine girtin,em ba van û ba têkoşîna neteweyêKurd ya meşrû û mafdar cîh digirên.Di gotinê ‘Açilima Demokratîk’ û‘Açilima Kurd’ di wê rojê heta vê rojênûnêrên Neteweyê Kurd yên meşrûû bijartî jî di nav de bi hezaran kes bibinçavkirinan ve hatin girtin. Di dîro-ka welat de tu demê de nûnêrên kubi raya gel ve hatine bijartin li serwan bi vî awayî êriş nemeşyabûn.Gotinên demokrasiyê çikas zêde di-bin li hember vê li van êrişan êrişzêde dibin.”

Di daxuyaniyê de hat îfadekirin ku“ev êrişên ku pêşve diçin nikarin tê-koşîna me berbest bikin, ji bilî vê jîhat îfadekirin ku, yên ku dixwazin bigirtin û zordestiyê ve îradeya gel, tê-koşîna daxwazên mafên demokratîkberbest bikin bila bizanibin heta nikaçawa heviya wana dişikest wê dîsaheviya wan bişikê. Çimkî ya ku êriş liser pêk hatiye di şexsê Serokê Şare-dariya Şirnex’ê Ramazan Uysal, Se-rokê Şaredariya Girgê Amo Emîn To-

gûrlû û Serokê Şaredariya Hezex’êResûl Sadak û Serokê Navçeya GirgêAmo yê BDP’ê Bahattîn Alkiş de îra-deya gelê Şirnexê ye. Û wê dîrokê go-vaniyê bike ku tu polîtîkaya zilmêîradeya gel û heza gela bi rêxistî têknebiriye, têk nabe.”

Daxuyaniyê de hat kirpandin ku diveli hember van êrişan hemû raya ge-lemperiya şoreşger, demokrat û peş-veçûyî piştgiriyê bidin hev û hat îfa-dekirin ku “Rêveberiyên ku daxwa-zên gel yên meşrû pêşwazî nake,yênku gula dibarine ser gel, yên ku dew-sa dadî û maf de zordestiye ji xwe redixe armanc dive dewra van rêvebe-riya bê girtin. Ev êrişên ku wek demêdijînê jî çinin. Ji ber çi îradeya gel herroj têdixin heps û zîndanan. Bi vankirinan ve dixwazin çi bikin. Bila se-rokwezîr birva neke ku ew çeka des-tê wî de ye, berbve gelê Kurd kiriye.Gelên bindest û saziyên wî yên de-mokratîk wê gotinên serokwezîraynê bînin cîh û hemberê yên kuçeka berbve gelê xwe dike, hemberêzilmkaran wê têkoşînê mezin bikin.”

Êrişên dewleta tirk yên hember neteweyê Kurd berdewam dike. Operasypnên binçavkirinê ku binê navê operasyonêKCK’ê de didomînin de, di nava meha dawî de bi sedan rêveber, endam û serokên şaredariyên BDP’ê hatin girtin

ROJANEYA GEL

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROYENİ DEMOKRASİ İÇİN Halkın GünlüğüHESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

KAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır Gürz Ya yın Tü rü: 10 Günlük Siyasi Gazete-Bölgesel Sü re li- Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı Sokak NO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len YayımcılıkMahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok. No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A- Blok YenibosnaBahçelievler-İST Tel ( 0212) 654 94 18

Hûn nikarin têkoşîna mafdar ya gel berbest bikin

A

24_Layout 2 9/30/11 1:10 PM Page 1