yfa genç analiz ekim 2011
DESCRIPTION
En İyi Gençlik DergisiTRANSCRIPT
GENÇ ANALİZ YOUNG FUTURE ACADEMY GENÇLİK VE KARİYER DERGİSİ
EKİM 2011
SAYI : 19
GENÇ GELECEK KÜNYE
Dergi Editörü ġeyda KAYA
Kapak Tasarım Melike GÜNEġ
Yurt DıĢı iliĢkiler Adem BAKAN
Ceren BAKICI
Yurtiçi ĠliĢkiler Fulya SAVAġIR
Proje Koordinatörü Yiğit AKKOCA
Dergi Kadrosu
Burçin TOKSÖZ
Ceren BAKICI
Hamdi AYAR
Kaan TÜRKELĠ
Kunter COġKUN
Miraç NALBANTOĞLU
Melike GÜNEġ
ġeyda KAYA
Yiğit AKKOCA
ĠÇĠNDEKĠLER
. UNUT BENĠ ……….………………………..…1
. O’NU ANLAMAK ….……..……………… 5
. ÜÇ DĠREK ARASI YALNIZLIK………….…9
. CESARET ……………………….……..… 11
. PROJE KÖġESĠ …….………………….. 13
. SPOR ………………………………...….……….. 19
. BĠR FĠLM , BĠR KĠTAP ….…..………… 23
Hazırlayan:
Young Future Academy
Website: www.youngfutureacademy.tr.gg
Adres: Cumhuriyet Bulvarı No:219
Kalyon Apt. Daire:5 35220
Alsancak, İZMİR
Tel:05065882913
NOT : Her türlü eleştiri ve yorum için
[email protected] adresine
mail atabilirsiniz. Ya da yazarlarımızın
yazılarının altındaki mail adreslerinden
direkt onlara ulaşabilirsiniz. İyi okumalar
UNUT BENi…!
Geçenlerde bir yerde duydum çok ilginç geldi kulağıma,
böyle çiçek ismi mi olur dedim, ne ki bu ya diye biraz
araştırdım, sizlerle de paylaşayım istedim… Çiçeğimizin adı
“beni unutma” .
Bu küçük şirin mavi
çiçeğimizin adının nereden
geldiği konusunda farklı
efsaneler vardır. Örneğin
efsanelerden ilkine göre
,bu bir Alman efsanesidir,
Tanrı bir gün tüm çiçekleri
adlandırır ancak ismi
konmayan ufak bir çiçek
bağırır tanrıya “unutma beni ey tanrım” tanrı cevap verir ;
”bu senin adın olacak” işte „beni unutma‟ ya da „unutma
beni‟ çiçeğinin adının geldiğine inanılan ilk efsane böyledir.
Bir diğer rivayet der ki; Adem ile Havva cenneti terk
ederken bir çiçek haykırır: "Beni unutmayın!" ikinci efsaneye
göre de işte böylelikle bu şirin çiçeğin adı dünyaya geldikten
sonra hep bu şekilde anılır.
En çok anlatılan efsane ise 3. Efsanedir. Ortaçağ
yıllarında bir Avusturya prensesi ve onun şovalye sevgilisi
varmış. Şovalyenin prenses için yapamayacağı şey yokmuş,
aşkı çok büyükmüş. Bir gün birazcık baş başa kalabilmek
umuduyla kırlarda dolaşmaya çıkmışlar. Gelecekle ilgili
hayaller kurarak ilerlerken Tuna Nehri‟nin kenarına
gelmişler. Prensesin gözü karşı kıyıdaki minik mavi kır
çiçeklerine takılmış. “Ne kadar da güzeller” demiş. Şovalye
hemen o çiçeklerden toplamak için ayaklanmış. Zar zor
karşıya geçmiş ama çok yorulmuş. Çünkü şovalyenin zırhı
çok ağırmış ve hareket kabiliyetini olumsuz yönde
etkiliyormuş.
Bu şirin ortası beyaz, kenarları mavi kır
çiçeklerinden güzel yüzlü sevgilisine bir demet toplayan
şovalye geldiği yoldan sevinçle geri dönmeye başlamış.
Kayadan kayaya atlayarak diğer kıyıya geçen şovalyenin
ayağı bir kaya üzerinde kaymış ve Tuna Nehri‟nin akan
sularına düşmüş. Üstündeki zırhın ağırlığı yüzünden her an
dibe doğru çekildiğini hisseden şovalye elindeki çiçekleri
son anda sevgilisine doğru savurmuş ve son nefesinde çok
sevdiği prensese tüm gücü ile seslenmiş :
- Unutma beni, unutma beni…
Tabi ki bunların efsane olduğu yani gerçek olmadığı
ortadadır çünkü bu devirde sevgilisine çiçek almaktan bile
utanan odun neslinin erkekleri kayadan kayaya atlama
zahmetine girmezler, velev ki girdiler düştükten sonra
unutma beni diyene kadar “hay senin çiçeğine de sana
da….” diye saydırmaya başlarlar :)
Zaten unutulmamak çok mu önemlidir? Niye tüm
şarkılarda beni unutma diye feryat eder ki eski sevgililer?
Oysa ki ben asla beni unutma demiyorum. Çünkü biliyorum
ki karşımdaki için beni unutmak onun en büyük cezası
olacak.
Ey eski sevgili, beni unut! Öyle bir unut ki yaşadığımız
tek bir an bile gelmesin hatırına. Farzet ki ben hiç yoktum,
hiç girmedim hayatına, senin günlerine güneş hiç doğmadı,
sen hiç mutlu olmadın, soluk alırken cenneti yaşamadın hiç,
güllerle bezenmiş bir bahçeye dönüştürmedi hiç kimse
hayatını.
Beni unut ki ; yaşadığın (bir daha asla
yaşayamayacağın) tüm güzellikler sana uzak olsun. Ömrün
boyu böyle sevilemeyeceksin nasıl olsa, seni sevdiğimi unut
ki sevginin yokluğunu çek ömrünce. Eğer beni unutmazsan
her zaman benim hayalimle avunacaksın, pişman olacaksın
ama “en azından bu kadar çok sevildim şu fani dünyada”
diyeceksin. Beni unut ki aşksız sonlanacak hayatının son
anlarında kendi gözyaşlarında boğul teselli olacak anılarının
eksikliği ile.
Unut beni, unut seni sevdiğimi, unut mutlu yıllarımızı,
unut gözbebeklerinin içinin güldüğünü, unut seni iliklerine
kadar huzura ve güvene boğduğum günleri, unut sana aşkla
bakan güzel gözlerimi.
Farzet ki ellerimin sıcaklığını hiç hissetmedin, ve farzet
ki senin göz kenarındaki çizgilerine bile tapan bir sevgilin hiç
olmadı. Farzet ki yaşamının en güzel yıllarını ben
yaşatmadım sana.
Unut beni anladın mı unut! Her saniyesini, başlangıcını,
var oluşunu ve bitişini unut. Bu kadar onurlu duruşumu unut.
Seni el üstünde tutuşumu unut, üzerine toz kondurmadığımı
unut.
Ey zavallı, seni yokluğumla terbiye ediyorum, unut
beni, unut bir ara insan olabildiğini, insanca sevebildiğini…
Şeyda KAYA
Dergi Editörü [email protected]
O’NU ANLAMAK
“ İnandık… Saat gecenin kaçı bilmiyorum, belki de sabah…
Güneş o kadar uzun zamandır doğmuyor ki! Bu puslu hava, silah
sesleri, ölü bedenlerin kokusu, kadın çığlıkları; insanı deli
edercesine… Sonu gelmeyen karmaşa; inancımızın peşine düştük.
Esaret kabul edilemezdi. Bağımsızlık savaşımızın bilmem kaçıncı
günü… Çoğumuz yaralı, kardeşlerimizi kaybettik. Geleceğimizi
kurabilmek için hiç tanımadığımız, yüzünü görmediğimiz bir
kahramana inandık. Biz Osmanlıydık, biz sultanlar çağındandık.
Boyun eğmek ne demek, gerekirse hepimiz ölür vatanın devamını
sağlardık!
Gönüllü olduğum gün dün gibi, oysaki burada kaç günüm geçti
emin bile değilim. Düşman yakındı, esir düşmemek için
direnmeliydik. Asker yoktu, tek bir şey vardı; inancımız. Silahımız
da yoktu, ama korkmadık; yüreğimiz vardı, bir de kör
cesaretimiz.“
.
.
.
“ Bugün durum biraz daha farklı; yemek tükenmek üzere, kış
geliyor. Çok garip ama üşümüyorum, içim alev alev… Tüm
yokluğa, yoksulluğa rağmen direniyoruz. Dün içimizden en genci,
tazecik bir fidan henüz 14ünde kapadı gözlerini. Onu görünce
daha da arttı hırsım, artık eminim ki tek yol hürriyet! İnsan,
insandan ne ister merak ediyorum. Adını, iklimini, dilini, dinini
bilmedikleri bir ülkede ne ararlar? Medeniyet dedikleri bu
mudur? Medeni olmamalıyız belki de. Bağımsızlığımızı bir alalım
da hele, kolay gerisi hallolur her şey.”
§§
Bu ülkenin ne zorluklarla kazanıldığı anlaşılabilse keşke.
Savaşların verdiği acıyı, yokluğu ve yine de var olan iradeyi
herkes kavrayabilse. Bu değeri görebilse. Kendini küçük bir doğu
toplumu olarak görmenin ezikliğinden kurtulabilse insanımız,
gururunu duyabilse Türk olmanın. Öyle eften püften iki cümleyle
değil; iliklerine kadar işleyerek hissedebilseler bu ruhu, kıymetini
bilse.
Bu ülke zor şartlar altında bağımsızlığını kazandı. Türk’ü,
Çerkez’i, Laz’ı, Kürt’ü omuz omuza savaştı bu toprakları için.
Kimse yadsımadı o günlerde bu kardeşliği. Bir de şimdi…
Şimdiye bakın, kardeş kardeşi katlediyor. Hem de ne için;
kocaman bir hiç için. Atalarına ihanet ediyor bu ülkede herkes;
Kürt’ü de, Türk’ü de Laz’ı da Çerkez’i de…
O günleri anlamayan birbirine karşı kan döken herkes bu büyük
ayıbın, ihanetin parçası. Cumhuriyet ne zorluklarla kazanıldı,
şimdi nerdeyiz. Sahte bir demokrasi çağı yaşıyoruz gözümüz
kapalı. Söylenene inanıp göz yumuyoruz. Modern zaman
kölesiyiz hepimiz. Hiç birimizin bir diğerinden farkı yok.
Birbirimizi tanımadan anlamadan hüküm veriyoruz, bir çürük
elma için tüm kasayı döküyoruz.
Ülkeyi batırmak için öğretmen kaçırıyoruz, askeri öldürüyoruz,
askeri suçlayıp yargılıyoruz. Kurtuluş döneminde mumla
aradığımız düzenli orduyu bilinçli olarak yıkıyoruz. O günleri
anlamaktan bahsetmesin kimse bana, yüreğinin yandığını da
söylemesin. Ucuz yalanlara inanmayan bir avuç da olsa yaşıyoruz
hala.
Hedef 2023, yüzüncü yılında bir cumhuriyetin olmayışı hedef.
Tek suçlusu yok bunun… Hedefi belirleyene çemkirmeyin
boşuna! Sözde sahip çıktığınız cumhuriyetin gidişine el sallayın
demedi kimse size! Anlayamadınız yıllarca değerini. Sömürülere,
baskılara göz yumdunuz. Biz Atatürk çocuğuyuz demekle
yetindiniz. O adı ağzınıza almaya nasıl cüret ettiniz. O’nu bu
kadar anlamamışken, O’nu bu kadar çarpıtmışken. Adını
kirlettiniz, eseri paramparça. O, hep birlik olmaktan bahsetmedi
mi? Anlayabildiniz mi O’nun ilkelerini gerçekten? Bu elinizdeki
O’nun cumhuriyeti mi, inanıyor musunuz sahiden?
BURÇĠN TOKSÖZ
Üç Direk Arası Yalnızlık…
Küçükken hemen her erkek çocuğunun mahalle arasında top
oynamışlığı, mahalle maçları yapmışlığı vardır. Herkesin kendini
birer Pele, Maradona, Ronaldinho’ya benzettiği bu maçlarda
herkes forvet oynamak ister kimse kaleye geçmek istemezdi.
Aralarında nispeten kötü oynayanlara defansta durma, daha da
kötü hatta zar zor oynayanlara ise kaleye geçme görevi verilirdi.
Kaleci olmak adeta dışlanmak demekti. Öyle ki maçlarda kimse
kalecilere adı ile seslenmez, seslenileceği zaman “Kale” diye
çağırırlardı. Kimi zaman iki taştan kurulu kalede, kimi zamansa
üç direkle yapılmış kalelerde kaleciler hep topun kendilerine
gelmesini bekler, asla kaleyi terk edemezlerdi. Top geldiğinde ise
onu tutmalı ve hemen ileri oynamaları gerekirdi. Beklerdiler
sürekli…
Futbol tarihinde her zaman takdir gören oyuncular forvetlerin
olması kazanmanın gol ile doğrudan bağlantılı olduğu bir oyunda
kaçınılmaz tabi. Bu nedenle de futbol tarihinde büyük
futbolculardan bahsedilirken mutlaka forvet oyuncuları da
bulunur; Pele, Messi, Ronaldo, Inzaghi, Puskas vb… ama nadiren
kalecilerden bahsedilir. Ben bu yazıda futbol maçlarında belki de
en büyük sorumluluğun sahibi kalecilerden bir kaçını sizlere
sunmak istedim.
Luis Felix Chilavert ismi çoğunuza yabancı gelebilir. Serbest
vuruşlarda tam bir usta olan Paraguay’lı kaleci kariyeri boyunca
62 gole imza atmıştır.
Dünyanın en uzun süre gol yemeyen kalecisi rekoru 1193
dakika gol yemeyen Dino Zoff’a aittir. Bir başka ilginç özellik ise
40 yaşında İtalya Milli Takım kaptanı olarak dünya kupasını
kaldırmış olmasıdır.
Lev Yashin dünya tarihine Avrupa’da yılın futbolcusu ödülünü
kazanan tek kalecidir. Aynı zamanda futbolda kaleci kavramına
yeni bir soluk getirmiştir. Yashin, kalesine gelen topları
uzaklaştırmak için kalesini terk eden ilk kalecidir ve ondan sonra
da bu yöntem sürekli kullanılacaktır.
İngiliz kaleci David Seaman ise tam 731 maç oynayarak güç
bir istatistik tutturmuştur. Bunun 405 maçını Arsenal forması ile
çıkaran Seaman, 13 yıl bu takımın formasını giymiştir.
Bunlar gibi daha pek çok örnek sıralamak mümkün. Daha adını
yazamadığım pek çok da efsane kaleci mevcut. Dünyanın hemen
her noktasında oynanan ve izlenen bir oyunun en vazgeçilmez
parçası olan kalecileri hep hatırlamanız dileğiyle…
Hamdi AYAR [email protected]
CESARET…
Bu ay kısacık yazım. Zaten aylardır yazamıyordum ama
kendimce sebeplerim vardı... Yepyeni bir dünyaya girdim yepyeni bir
şeyler yaşamaya başladım. Kendimce cesur bazılarına göre aptalca bir
seçim yaptım… Ne olursa olsun benim seçimim hep arkasındayım.
Evet çok yoruluyorum ama hayır pişman değilim hatta ziyadesiyle
mutlu haldeyim. O zaman bu yazı bir tavsiye yazısı olsun. Size zararın
neresinden dönerseniz kar olduğunu fısıldasın. Hatta yapmak
istedikleriniz için cesaret, umut versin.
Çok fazla değil kuracağım cümleler. Üniversitenin 3 yılını,
anamı babamı, ortaokul , lise , üniversite arkadaşlarımın tamamını
arkamda bırakıp İstanbul’a geldim . Elimde bıçağım bütün gün tava
tencere başındayım. İşletme derslerinde 3 senede yorulmadığım
kadar yoruldum 3 ayda belki . Hala her sabah 6 da mutlu uyanıyorum
istediğim şeyi yapmanın verdiği şevkle. Gün sonunda formamı
değiştirene kadar kendimi yorgun hissetmiyorum bile… Mutfak benim
olmam gereken yegane yermiş aslında. Liseden mezun olduğumda
daha hiçbir şey bilmezken işletme seçmeye karar verdim (ne kadar
ben verdim bu kararı tartışılır ) Yanlışın tam o noktada başladığını
şimdi anlıyorum… Ama yine de 3 yıl sonra olsa da doğruyu bulmuş
olmanın mutluluğu var üstümde… 100 kişiden nasihat dinledim bir
100 kişiden daha dinleyebilirim ama umurumda değil ben ilk defa
kendim için önemli , büyük bir karar verdim. Eğer gün gelir bu
yaptığım işten pişman olursam suçlayabileceğim tek kişi benim ve bu
bana mutluluk veriyor… Kendi hayatım için başkalarını suçlamak
faydasız olurdu… Ben demiyorum ki şimdi hepiniz bölümlerinizi
bırakın , koşa koşa dağılın okullardan. Ama biraz daha cesaretli olun
yapmak istediğiniz işler için... Bazen birilerine karşı çıkmak demek
olsa bile hemen yılmayın. Bu yaşta cesur olmazsak hangi yaşta daha
cesur olabiliriz ki? Şimdi enerjimiz olmazsa savaşmak için herhangi bir
şeylere karşı ne zaman daha enerjik olabiliriz ki…? O zaman bu sene
boş durmayın kendiniz için bir şeyler yapın . Mesela gitar çalmak
isteyen kursa gitsin ya da fotoğraf çekmeyi öğrenmek isteyen okulun
topluluğuna kayıt yaptırsın , dağcılığı merak eden eksik kalmasın
falan filan … Bu sene olmasa da koca üniversiteyi yani 5 yılı hatta belki
6 yılı boş geçirmeyin... Mutlaka bir yerlerden yakalayın hayallerinizi…
Şimdi yemek üzerine küçücük bir blogum bile var.
“bohcacigeldihaniim.tumblr.com” Hatta yakında görüntülü tarifler
yayınlamaya başlıyorum . Eğer inanırsanız , isterseniz olur. Denendi,
onaylandı :D
Melike GÜNEŞ
PROJE KÖġESĠ
Gönüllü Hizmeti ile İrlanda'da fırsatı Haziran 2012'de başlayacak olan
bir senelik proje ile İrlanda'da gönüllü
hizmeti katılmak, yaşlılarla birlikte
çeşitli aktivitelere katılmak ister
misiniz? Aralık 2011'e kadar başvuru
alacak olan proje ile ilgilenen adaylar,
ilgili kurumun sitesini ziyaret edebilir,
ayrıntılı bilgiye ulaşabilirler.
Friends of the Elderly works to alleviate loneliness and isolation in
the lives of older people in Dublin. We work to achieve this mission
through the management of a home visiting programme, as well as
through a variety of clubs and activities that are held at our Bolton
Street Centre. The visitation programme targets older people who are
housebound and/or socially isolated by matching them with part-time
volunteers who can visit them on a regular basis, in order to provide
regular social contact and friendship. We are referred new cases by
social workers, doctors, health centres and hospitals. We then assess
the social contact needs of the older person and identify a volunteer
willing to make a regular visit in that area. The social clubs, which
include our weekly Wednesday Club, as well as other activities such
as film and karaoke clubs, are enjoyed by people who are able to
travel to our location in the city centre. In addition, throughout the
year we organise holidays, day trips and outings to concerts and the
theatre.
Our activites are organised and carried out through the work of two
salaried staff members, three full-time volunteers, and 300 part-time
volunteers. The Public Relations Manager / Fundraiser works to raise
awareness about Friends of the Elderly to potential clients, as well as
to potential volunteers and donors. This is done by contacting media,
advocating for policy changes on behalf of older persons, and
planning fundraising activities and publicity events centred around
celebrating the role of older people in society. The Coordinator's role
is to manage the administration of the organisation and to support the
full-time and part-time volunteers in the provision of friendship and
social contact to isolated elderly people.
Friends of the Elderly has been running a Full Time Volunteering
programme for over 10 years. As a small charity we recruit three full-
time volunteers for a period of 12 months to support our work to
combat loneliness and social isolation amongst elderly people. We
would like to ensure that our volunteering opportunities are open to as
many European volunteers as possible and view the EVS programme
as a means to increase the number of European applicants to our
programme. 2010 is our first year to be involved in the EVS
programme.
Tasks
The volunteers receive excellent experience in the provision of
support for older people. The volunteers have the scope to develop
publicity materials for the charity and to implement their ideas in
raising awareness and improving the services provided. It is a fully
immersive experience, with lots of one to one access to older people,
events and activities. Full time Volunteering is an opportunity to gain
skills that are transferrable to any field, such as filling out paperwork,
recordkeeping, managing, event planning, and conducting interviews.
Area Coordinators also gain experience specifically in the field of
social care. By building relationships with our members, volunteers
develop their interpersonal skills such as listening and communicating
empathy. In addition, it provides the experience of performing needs
assessment, researching services, and advocating in order to meet the
needs that people might have. A typical weekly schedule would
include: Monday: Contacting older people via telephone, to see how
they are doing, updating files and information about their needs and
wellbeing. preparing posters and decorations for club activities
Tuesday: Volunteers meeting to discuss outcomes from Monday,
planning and organising an event for older people/identifying other
volunteers to participate, household chores and preparation for
Wednesday activities Wednesday: Supervising other volunteers and
set up for Wednesday activities, including refreshments, microphones,
musical instruments Managing attendance ang engaging one to one
with older people, identifying issues/problems experienced by older
people and assessing how we can help Thursday:Weekly meeting with
manager to update on activities planned and wellbeing of older
people, updating website and work on publicity activities with Public
Relations manager,volunteer meetings to interview new volunteers
and reference checking Friday: Working in charity shop including
shop stock including second hand clothes, visiting older people
referred to Friends of the Elderly at home and in hospital The
volunteers will receive 15 days holidays and work 9-5pm every
weekday. On occasion the volunteer will be asked to work some late
evenings until 8pm but will receive time-in-lieu of these late evenings.
Criteria
Although our application process is open to all over the age of 21+,
we ask applicants to explain their reasons for wanting to volunteer
with older people and during the interview, provide a series of
challenging situations for them to consider how they would respond.
We would ideally prefer candidates who has some experience with
older people and who are interesting in or currently studying in a
social care field. The older people that we work with are in need of
emotional support, it is important that all successful volunteers have a
certain maturity and ability to cope with people occasionally in
distress. A high level of English is required and a background in
Social Care/Social work is ideal.
Procedure
Volunteers are currently recruited online via our website. We have an
open recruitment process and consider all applications. Telephone
interviews are conducted with the best candidates, based on CV and
cover letter of application via email.
http://www.friendsoftheelderly.ie/
Romanya'da Uluslararası Gençlik Semineri Romanya Ulusal Ajansı tarafından
Romanya'da 15-19 Şubat 2012
tarihlerinde 'Appetiser in Romania,
An Introduction to International
Youth Work' isimli etkinlik
düzenlenecektir.
Son başvuru tarihi 13 Kasım 2011'dir.
Etkinlik dili İngilizce'dir. Etkinlik
esnasında çevirmenlik hizmeti verilmemektedir.
*Tüzel kişiliği olan ve kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları,
üniversite toplulukları, Gençlik Merkezleri, Gençlik Meclisleri adına
başvuru yapılabilir (İngilizce başvuru formunda "organisation"
kısmına kurum / kuruluş isimleri yazılacaktır).
Bir kuruluştan en fazla 1 kişiye destek verilecektir. Türkiye'den
toplam olarak 3 kişi etkinliğe katılım sağlayabilecektir.
Başvuruları kabul edilenlerin yeme-içme, konaklama masrafları
Romanya Ulusal Ajansı tarafından, ekonomik sınıf yolculuk
masrafları, seyahat sigortası ücreti, yurt dışı çıkış harcı ücreti ve vize
masrafları Merkez Başkanlığımız tarafından karşılanacaktır.
Değerlendirme, başvuru formları üzerinden yapıldığından, başvuru
formunuzu açık, anlaşılır ve net olarak doldurduğunuzdan ve sizi, bu
etkinliğe katılımınızla ilgili motivasyonunuzu, somut hedeflerinizi en
iyi şekilde aktardığınızdan emin olunuz.
Sorularınız için
Letonya'da burslu gençlik semineri Letonya Ulusal Ajansı tarafından Sigulda, Letonya'da 29 Kasım - 4
Aralık 2011 tarihlerinde 'Active Participation ? Do It With Euromed!'
isimli etkinlik düzenlenecektir.
Ek belge gönderilmesine gerek yoktur. Son başvuru tarihi 10 Ekim
2011'dir.
Eğitim dili İngilizce'dir. Etkinlik esnasında çevirmenlik hizmeti
verilmemektedir.
*Tüzel kişiliği olan ve kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları,
üniversite toplulukları, Gençlik Merkezleri, Gençlik Meclisleri adına
başvuru yapılabilir (İngilizce başvuru formunda "organisation"
kısmına kurum / kuruluş isimleri yazılacaktır).
Her kuruluştan bir gençlik çalışanı ve bir genç olmak üzere
Türkiye'den toplam olarak 2 kişiye destek verilecektir.
Başvuruları kabul edilenlerin yeme-içme, konaklama masrafları
Letonya Ulusal Ajansı tarafından, ekonomik sınıf yolculuk masrafları,
seyahat sigortası ücreti, yurt dışı çıkış harcı ücreti ve vize masrafları
Merkez Başkanlığımız tarafından karşılanacaktır.
Değerlendirme, başvuru formları üzerinden yapıldığından, başvuru
formunuzu açık, anlaşılır ve net olarak doldurduğunuzdan ve sizi, bu
etkinliğe katılımınızla ilgili motivasyonunuzu, somut hedeflerinizi en
iyi şekilde aktardığınızdan emin olunuz.
Sorularınız için [email protected]
İzlanda'da burslu eğitim kursu: Coach to Coach İzlanda Ulusal Ajansı tarafından İzlanda'da
27 Kasım-3 Aralık 2011 tarihlerinde 'Coach
to Coach: Coaching for Youth Participation'
isimli eğitim kursu düzenlenecek.
Son başvuru tarihi 18 Ekim 2011'dir.
Eğitim dili İngilizce'dir. Eğitim kursu esnasında çevirmenlik hizmeti
verilmemektedir.
* Tüzel kişiliği olan ve kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları,
üniversite toplulukları, Gençlik Merkezleri, Gençlik Meclisleri adına
başvuru yapılabilir (İngilizce başvuru formunda "organisation"
kısmına kurum / kuruluş isimleri yazılacaktır).
Bir kuruluştan en fazla 1 kişiye destek verilecektir. Türkiye'den
toplam olarak 2 kişi eğitim kursuna katılım sağlayabilecektir.
Başvuruları kabul edilenlerin yeme-içme, konaklama masrafları
İzlanda Ulusal Ajansı tarafından, ekonomik sınıf yolculuk masrafları,
seyahat sigortası ücreti, yurt dışı çıkış harcı ücreti ve vize masrafları
Merkez Başkanlığımız tarafından karşılanacaktır.
Değerlendirme, başvuru formları üzerinden yapıldığından, başvuru
formunuzu açık, anlaşılır ve net olarak doldurduğunuzdan ve sizi, bu
etkinliğe katılımınızla ilgili motivasyonunuzu, somut hedeflerinizi en
iyi şekilde aktardığınızdan emin olunuz.
Sorularınız için [email protected]
Young Future Academy Ekibi
ALEX DAHA İYİ Kendi attığı kornerin golünü de yaptı ,Sanırım bir tek bunu yapmamıştı bugüne kadar.O da oldu.Kaçırdığı penaltıya bakmayın, o penaltıya yol açan asist asıl bakılması gereken. Çünkü Alex bu sene daha farklı, Alex bu sene her yıl yaptığından daha farklı bir işi başarıyor. “85 dakika ortada görünmez, bir çıkar her şeyi değiştirir” rolüyle geçen yıllardan sonra artık o her daim lider...Fenerbahçe‟nin içinde bulunduğu krize karşı duran isyan eden bir lider... O şimdi Fenerbahçe‟nin ağır adamları arasında en eski olan...An itibarıyla atan da o attıran da... Kimsenin hakkını yemek istemem... Kimse kırılmasın, alınmasın ama sanki başkan da o, hoca da, kaptan da... Alex bu sene her şeyden önce mağrur bir isyankar... Futboluyla söylediği de demeçlerindeki gibi. Konuşmadan anlatıyor...Saygı katıyor... -Antep M ilgi çekici olan Alex‟e henüz ikinci lig maçına çıkan Ziegler‟in katılışı oldu. Kendi kanadından Antep‟in gelişini sürekli ileri çıkarak engelledi sanki. Ona kariyerinin en iyi oyunlarından biriyle destek veren Caner‟i de unutmamak lazım. Türkiye standartlarının üzerinde bir tek top oyunu oynadı. Topuz‟u ilk dakikalarda işleten oydu. Ama bir pasının kısa kalması da arkadaşının sakatlanmasına yol açtı. Bunun dışında Semih Alex ikilisinin Ziegler ve Caner‟in katılımıyla kurduğu bağ ligin en zor deplasmanlarından biri için yeterli oldu. Semih çıktıktan sonra uygulanan Alex‟in en ileride olduğu santrforsuz oyunda ise neredeyse hiç pozisyon vermemeyi başardılar. Geçen seneye nazaran daha iyi kontratak yaptıkları da gerçek.
-Şampiyonluk adaylığını daha da kuvvetli olarak ortaya koydular böylece. Fenerbahçe için sadece iki temel defodan bahsedebiliriz. Uğur girene kadar, ya da Olcan sakatlanarak oyundan düşene kadar sağ kanat iki yönde de döküldü. Selçuk kendi standardının da gerisinde kaldı. Ki bunda Cristian‟ın ona yardım etmeyişinin de payı var kuşkusuz.Ancak bunun sonucu vahim olmadı. İlk yarıda Antep çok rahat bir şekilde Fenerbahçe orta sahasını geçti ama pozisyon bulmakta zorlandı. Yani Fenerbahçe‟nin defansta çok sorunu yoktu ama defansif olarak sorun yaşadı. CARVALHAL DEGİL KOCH Genel kamuoyu Bursaspor‟un en değerli iki oyuncusunun Volkan ve Sercan olduğunu düşünüyordu desek herhalde çok yanılmış olmayız. Bu iki oyuncuyu bırakmasına rağmen, ligin en iyi „eski şampiyon‟ performansını ilk 30 dakika onlardan seyretmiş olmamız ne olacak peki?
Ülkenin yıldız tarifinde mi sorun var?
Dün 11‟e 11 oyunda ev sahibi sahaya enine çok iyi ve geniş yayıldı. Bu yönleriyle ligin üzerindeler. Eksik olan orta ya da pas kalitesiydi.
Kanattan sıfıra iniyorlar. Ceza sahası içine yeterince adam sokuyorlar. Ama asist şablonları yok gibi. Çok iyi, hızlı çıkıyorlar...
Ancak net kontratak planları/şablonları da yok gibi. Biraz fazla doğaçlama oynuyorlar sanki.
Tüm bu tabloya rağmen ilginç olan, eksik kalmalarına rağmen yine rakiplerinden daha net ve fazla pozisyona girmeleri oldu. Farkı açmaları, maçı erkenden, ilk yarıda bitirmeleri işten değildi. Bunu övmeliyiz. Kolay bir iş değil...
Ancak oyunun kaderini/sonucunu etkileyen 3 temel unsurdan da bahsetmek lazım:
-3 senedir standart düşürmeden bu takımı bu seviyede tutan Ertuğrul Sağlam‟ın, bu sezon üzerine koyan ve çok iyi oynayan Batalla‟yı oyundan çıkarması takımı etkiledi... Eğer bir sakatlık yoksa, oyunu ileride tutabilen, oyun planın bu çok önemli parçasının oyundan alınmasını anlayamadığımı söylemem lazım. Yokluğu Bursa‟yı çok geri düşürdü.
-Beşiktaş‟ın asla bir oyun planı yok. Ama güçlüler... Roland Koch bu takımı fizik olarak iyi hazırlamış. Rakip daha uzun süre eksik oynayarak yorulsa da arada ciddi bir fizik farkı olduğu görülüyor.
Bursa macında Beşiktaş şanslı bir finalle oyun içinde tahmin edilemez bir galibiyet aldı. Ama fizik olarak bu kadar iyi olmasalar şansları yetmezdi.
BERABERLİK "1" DEGİL "0" PUAN
lk iki haftada Galatasaray için yapılamayacak tek eleştiri sanırım mücadele etmedikleri olabilirdi. Yapısal sorunlar, oyuncu tercihleri, diziliş vs. hakkında birçok şey söylemek mümkün olabilirdi. Ama haklarını yememek lazım şu ana kadar mücadele etmişlerdi.
Dün ise belki de en çok eleştirilmesi gereken bu oldu:
Erken eksik kalmalar genelde takımlarda konsantrasyon artışına yol açar. Ama onlarda bu hiç olmadı. Mücadele sıfırlandı. Notlarım beni yanıltmıyorsa Muslera‟nınki dahil sadece 2 faul yaparak maçı tamamladılar. Hem de rakibin yüzde 60‟a yakın bir yüzdeyle maça hakim olduğu bir oyunda.
Daha doğrusu bu oran onların mücadelesiz oyununun sonucuydu demeli.
Muslera‟nın Beşiktaşlı Cenk‟den hallice çıkış hatasıyla kırmızı kart görmesinin ardından Ufuk‟un kaleye geçişi Karabük‟ü de etkiledi.
İlk yarıda Karabük‟te en çok göze çarpan Emenike‟nin varlığıyla şekillenmiş bir takımın Shelton‟la bocalamasıydı. Cernat‟ın form düşüklüğü dışında aynı oyunu oynayan takım, Nijeryalı‟nın gücünü, oyun görüşünü, süratini ve vuruş becerisini fazlasıyla arıyor. Yücel İldiz‟in yeni bir Emenike aramaktansa yeni bir yöntem ve sistem bulması lazım sanki.
Özellikle ikinci devredeyse Karabüklü oyuncular “kaleyi gören vursun” talimatıyla sahaya çıkmış gibilerdi. Galatasaray savunma ve orta sahası da bilinçli olarak buna müsaade etti. Ancak golde kimsenin yerinden bile kıpırdamadan duruşunu bu klasmanda değerlendiremeyiz.
Herkes yerleşikken, 6 kişi bölgesinde dizilmişken herkes kıpırdamadan seyretti. Hakan‟ın 3 metre geriden yalan takibi dışında. Ve Taffarel‟in iki numarası da Erdem‟in Hagivari bu vuruşunu seyretti sadece.
Beraberliğe yol açan penaltı ise Baros‟un prestijini kurtarması açısından önemli. Rıdvan bu inanılmaz hamlesiyle hem Baros‟u hem de Muslera‟yı kurtardı.
Galatasaray‟ın dün uyguladığı 4-4-2 varyasyonunda tek artı notu ilk 2 maçta en çok eleştirdiğim oyuncuya vermeliyim. Kazım genlerine işlemiş bu sistemde ne yapacağını çok daha iyi biliyor. Ama bunun dışında gerçekten bu maç hakkında iyi bir şey söylemek mümkün değil. TFF yenilikçi ve her şeyi kolayca değiştirebilen bir kuruma dönüştü. Eğlenceli bir durum bu. Her gün yeni bir karar çıkıyor.
Futbol böyle olduğunda herkese 0 puan verilsin. Bu futbola 1 puan da fazla. İki takım için de...
Kunter COŞKUN
AGORA
O, tarihin gördüğü en etkileyici ve ilgi çekici kadınlardan biriydi.
Hem belinden aşağıya kadar uzanan sarı saçlarıyla göz kamaştıracak,
nefes kesecek kadar güzel, hem de adını matematikçi, filozof ve
astronom olarak tarihe yazdıracak kadar zeki bir kadın. Ve ne
trajiktir ki ölümüyle bile unutulmayacak bir kadın. Üzerine çullanan
onlarca erkeğin darbeleriyle son nefesini veren, cesedi sokaklarda
sürüklenip, eti kemiklerinden midye kabukları yardımıyla ayrılan ama
ne olursa olsun tarihin unutulmazları arasına giren bir kadın. Yani 45
yaşındayken bu dünyadan göçüp giden İskenderiyeli Hypatia.
Filmde Hypatia'yı Oscar ödüllü oyuncu Rachel Weisz
canlandırıyor. Rol arkadaşları ise iki yıl önce yaşama veda eden
yönetmen Anthony Minghella'nın oğlu Max Minghella ile Oscar Isaac.
İşte bu filmle bir kez daha hatırlanan İskenderiyeli Hypatia'nın
trajik öyküsü.
Din ve bilim arasındaki çatışmanın nedenlerini ve sonuçlarını
irdeleyen tarihi bir film. Senaryo bir bilim kadınının dogmaya karşı
verdiği onurlu mücadeleyi anlatıyor. Hıristiyanlığın ilk yayıldığı
zamanlarda Roma’daki bilimsel eserlerin nasıl yok edildiğini, bilimin
cahil insanlar tarafından nasıl Tanrıya karşı bir şeymiş gibi
gösterildiğini açıkça filmde izliyoruz.
CEREN BAKICI
≈≈≈
Suyun Gizli Mesajı
Su kristallerinin düşüncelerimizden, duygularımızdan,
kullandığımız olumlu ve olumsuz sözcükler karşısında şekil
değiştirdiğini biliyor muydunuz? İşte size oldukça değişik
araştırma alanı ve onun ilginç sonuçları. Japon araştırmacı
Dr.Masaru Emoto; suyun söylenen sözlere, hissedilen duygulara,
görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim
gösterdiğini ve tüm bunları hafızasına kaydettiğini birbirinden
güzel su kristalleri fotoğraflarıyla kanıtlamıştır.
Dr.Emoto mikroskop altında çekilen fotoğraflarda insan eli
değmemiş suların olağanüstü güzellikte kristaller oluşturduğunu
görmüş, kirli su kaynaklarından veya musluk suyundan aldığı
numunelerde ise deforme olmuş kristaller görüntülemişti.
Nasıl ki insanoğluna güzel sözler söylediğiniz zaman morali
yerine geliyor, kötü sözler söylediğiniz zaman ise morali
bozuluyorsa suya da kötü şeyler söylediğinizde adeta üzülüyor,
güzel sözler söylediğinizde ise seviniyor. Su şişelerinin üzerine
bazı kelimeler yazıldığında dahi suların şeklinin etkilendiğini ileri
sürüyor Dr. Emoto. Ortaya çıkan fotoğraflara göre “teşekkürler”,
“sevgi ve şükran" yazılı kağıtlarla sarılan şişelerde bulunan su
kristalleri dantel gibi ince motiflerle süslü; “Beni hasta ediyorsun.
Seni geberteceğim.” veya emir kipleri içeren kelimeler yazan
şişelerdeki sularda ise ya kristal oluşmuyor ya da oldukça kaba
hatlara sahip yarı karanlık kristaller görülüyor.
Donmuş su kristallerinin fotorafları, insanlığa bilgeliğin kapılarını
açabilir mi?
Yaklaşık 15 yıl önce sudaki değişimlerin ölçümüyle ilgili bir
araştırmanın sonucunda kendisini pek çok farklı biçimlere
sokarak insanlığa çeşitli mesajlar verdiğini gözlemleyen Dr.
Masaru'nun söylemiyle:
"Hayretle fark ettim ki, buz kristali fotoğrafları insanlığa büyük
bir bilgeliğin kapılarını açıyordu. Musluk suyunun aksine, doğal
kaynak suları olağanüstü güzellikte kristaller oluşturuyordu; hele
ki hoş bir müzik çalındığı sırada fotoğraflanmaya görsünler. Daha
da büyüleyici olanı, "iyilik" ya da "kötülük" ile ilişkili sözcükler
karşısında suyun bu kelimelere birbirinden tamamen farklı
biçimde buz kristalleriyle tepki vermesiydi. Fotoğraflarını çektiğim
buz kristalleri bize, hayatımızı nasıl sürdürmemiz gerektiği
konusunda önemli bir ders veriyordu."
Dua etmenin de su üzerinde olumlu etkisi olduğunu
gözlemleyen Dr.Emoto, bir gölün dua etmeden önce ve duadan
sonra su örneklerini fotoğrafladı. Duadan sonra su kristali daha
berrak ve net bir şekil almıştı. Suyun yanında dua ettiğinizde
güzelleşiyor ve su da meydana gelen bütün bu değişimler de
fotoğraflara yansıyor. Araştırmacıya göre, hem dünyamız hem
de bizler büyük ölçüde sudan meydana geldiğimiz için suyun
mesajı hepimizin bireysel sağlığı, doğanın yenilenmesi ve dünya
barışı açısından muazzam bir önem taşıyor. Zaten su üzerine
yapılan araştırmalar ve yapılan son yayınlarda bu konuyu
bilimsel olarak destekleyen sonuçlar ortaya çıkartmaya devam
ediyor.
Müziğin de suyun üzerinde etkisi büyük. Masaru Emoto’nun
çektiği fotoğraflara göre bazı müzik türleri bozuk kristaller
ortaya çıkartırken, bazıları muazzam şekiller ortaya çıkartıyor.
Mesela klasik müzik veya halk ezgileri dinletilen sularda
yumuşak şekilli, güzel kristaller oluştururken; metal türü müzik
dinletilen su örnekleri kristal oluşturmuyor.
Japon araştırmacının kendi internet sitesinde değişik
konularda yapmış olduğu yeni çalışmaları görmemiz mümkün
(http://www.masaru-emoto.net/english/e_ome_home.html).
Araştırmacı müziğin su üzerindeki etkisini göstermek için 22
ülkenin milli marşını suya dinleterek ve etkilerini de gözlemleyip
video olarak bu internet sitesinde sunmuştur. Japonya, ABD,
Rusya, Suudi Arabistan, İtalya, Şili, Kolombiya, Arjantin, Almanya,
Tayland, Endonezya, Bulgaristan,Kanada ve İspanya gibi
ülkelerin milli marşıları yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin milli
marşı da yer alıyor. Video görüntülerinde İstiklal Marşı’nın
oluşturduğu kristaller ile yunus görüntüsünün oluşturduğu
kristal oldukça benzer. Ayrıca marşın kelimelerine göre şekillerin
aldığı biçim de teorisine oldukça uyuyor.
Japon Araştırmacı Dr. Masuru Emoto’nun 2004 yılında
yayınlanan “Suyun Gizli Mesajı” adlı kitabı Kuraldışı yayınları
tarafından 2005 yılında Yonca Hancıoğlu’nun Türkçe çevirisi ile
yayınlanmış ve büyük yankı uyandırmıştır.
Kitap beş bölümden oluşuyor:
"Evrenin yapı taşı”
"Farklı bir dünyaya açılan kapı"
"Şuur her şeyi yaratır"
"Dünya bir lahzada değişir”
"Dünyayı saran gülümseme”
Kitabın her sayfasında ilginç güzellikler var. Buz kristallerinin
kelimelere verdiği şekiller ise görülmeye değer.Suyun, yüzde
yetmişi sudan ibaret olan bedenimiz üzerinde büyük bir etkisi
vardır. Ruhları ve bedenleri yaralanmış, kötü davranışlara maruz
kalmış insanların daha fazla hasta oldukları ve daha erken
öldükleri kanıtlanmıştır. Hem yaşadığımız evren hem de
canlıların büyük ölçüde sudan oluşması sebebiyle, suyun verdiği
mesajı dikkate almak ve çeşitli sözcükler karşısında değişen o
muhteşem buz kristallerinin fotoğraflarını hepimizin görmesi
gerekir.
“Suyu bilmek, evreni bilmek demektir; doğanın ve yaşamın
mucizesini anlamak demektir. Yaşamın kaynağı suyun önünde
saygıyla eğiliyor ve evrene şükran duyuyorum.” Dr. Masaru
Emoto
Aslı ASUTAY