3.1.1. din kelimesinin · 3.1. dİnÎ hİtabet 3.1.1. “din” kelimesinin anlamı arapça da...
TRANSCRIPT
3.1. DİNÎ HİTABET
3.1.1. “Din” Kelimesinin Anlamı
Arapça’da d-y-n kök harflerinden türetilmiş olan din kelimesi sözlükte “adet, durum,
ceza, mükâfat, itaat”1 anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlara “hesap ve İslâm”ı da ekleyen
İbn Manzûr, din kelimesinin d-y-n kök harflerinden türetilmiş bir isim, deyn kelimesinin ise,
aynı kökten masdar olduğunu beyan etmiştir.2 Terim olarak din kavramı değişik şekillerde
tanımlanmaktadır. Bu bağlamda din, “akıl sahiplerini, peygamberin bildirdiği gerçekleri
benimsemeye çağıran ilâhî bir kanun,3 insanların kâinattaki varlıkları müşahede ederek,
duyular üstü ilâhî gerçeklikleri kavraması,4 kişinin kendi çabasıyla öğrenemediği, sadece
vahiy kanalıyla elde edebildiği gerçekler bütünü,5 akıl sahibi insanları bizzat kendi
tercihleriyle hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanun,6 akıl sahiplerini kendi iradeleriyle
şimdiki halde (dünyada) salâha, gelecekte (ahirette) felâha sevk eden, Yüce Allah (cc)
tarafından konulmuş bir kanun,7 akıl sahiplerini hüsn-ü ihtiyarlarıyla bizzat hayır ve nimete
sevk eden bir vaz’ı ilâhî, şeriat ve millet, beşerin ihtiyari fiillerinin hayır ve saadet gayesine
doğru cereyanını temin eden bir yol, bir kanun, bir âmili manevî,8 Yüce Allah’a, doğaüstü
güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum,
bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan
düzen, inanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült,9 insanı gerçeğe bağlayan
şey10” biçimlerinde anlamlandırılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de d-y-n kök harflerinden türetilmiş olan kelimeler değişik formlarıyla
101 defa geçmekte11 ve “itaat etmek, borçlanmak, İslâm, tevhîd, din, hesap, ceza, karşılık,
kanun, yasa, düzen, fıtrat”12 manalarına gelmektedir. Yine Kur’ân’da, müşriklerin
inandıklarına/taptıkla-rına da din adı verilmektedir.13 Bu durum dikkate alındığında,
yukarıda Cürcânî, Tehânevî ve Yazır tarafından yapılan din tanımlarının, özellikle hak din
için geçerli ve dar kapsamlı olduğunu söylemek mümkündür. Zira bu tanımlarda öne çıkan
ortak noktalardan birisi, dinin ilâhî kaynaklı olduğunun vurgulanmasıdır. Bu bakış açısına
göre gerçek din, beşer kaynaklı olamaz. Sözü edilen tanımlardaki ortak noktalardan birisi de
dinin akıl ve irade ile ilişkisinin öne çıkarılmasıdır ki, bu durum dinin, bir bilgi ve tercih
konusu olduğu anlamına gelir. Yine bahsi geçen tanımlarda dinin, Yüce Allah (cc) tarafından
insanları, özü itibarıyla hayır olana yönelten bir kanun olduğu vurgulanmaktadır. Bu vurgu,
1 Isfehânî, Müfradât, s. 323. 2 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. IV, ss. 458-460. 3 es-Seyyidü’ş-Şerîf Ebi’l-Hasen ‘Ali b. Muhammed b. Ali el-Huseynî el-Cürcânî el-Hanefî, et-Ta‘rîfât, Dâru’l-Kütübi’l-
‘Ilmiyye, Beyrut 2000, s. 109. 4 Muhammed Abduh b. Hasan Hayrullah Abduh, Tefsîru Cüz’i ‘Amme, Dâru’l-Me‘ârif, Susety ty., s. 161. 5 Muhammed Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Hakîm (Tefsîru’l-Menâr), Dâru’l-Menâr, Kahire 1954, c. II, s. 69. 6 Ömer Faruk Harman, “Din ve Mahiyeti”, İlmihal, TDV Yay., Ankara 2009, c. I, s. 4. 7 Muhammed A‘lâ b. ‘Ali b. Muhammed Hamîd b. Muhammed Sabr el-Ömer el-Farûkî et-Tehânevî, Keşşâfü Istılâhâti’l-
Fünûnve’l-‘Ulûm, nşr. Lutfi ‘Abdülbedi‘ v.dğr., Kahire 1963, c. I, s. 161; akt. Günay Tümer, “Din”, DİA, TDV Yay., İstanbul
1994, c. IX, s. 314. 8 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul 1935, c. II, ss. 61-64.
9 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, ss. 668-669. 10 Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm: İdealler ve Gerçekler, trc.: Ahmet Özel, İz Yay., İstanbul 1985, s. 15. 11 ‘Abdu’l-Bâkî,el-Mu‘cemu’l-Müfehras, ss. 329-330.
12 Okuyan, Kur’ân Sözlüğü, ss. 337-339. 13 Kâfirûn 109/6.
dinin aynı zamanda bir aksiyon alanı oluşturduğunu göstermektedir. Din kavramına dair
Abduh, Reşid Rızâ ve Hüseyin Nasr tarafından yapılan tanımlar ise, klasik tanımlardan
farklı ve daha kapsamlı tanımlar olarak göze çarpmaktadır.14 Bu verilerden hareketle
diyebiliriz ki, din kavramının evrensel bir tanımı, ancak söz konusu kavramın sınırları kesin
bir biçimde tespit edildikten sonra yapılabilir. Bu bağlamda, Yazır’a göre, İslâm âlimlerinin
geleneksel din tanımlarıyla İslâm kavramı arasında açık bir uyum söz konusudur. Çünkü
geniş anlamda İslâm, “teslimiyet, kurtuluş” manalarının yanı sıra “müsâleme/karşılıklı
güven ve barış” anlamlarına da gelmektedir. Benzer şekilde din de insanlar arasındaki ihtilaf
ve sürtüşmeleri engelleyerek müsâlemeyi sağlayan bir kanundur. Ayrıca din, sadece insanlar
arasında değil, aynı zamanda insanlar ile Yüce Allah (cc) arasında da bir ahid ve barışıklık
temin eder. Böylece Hâlık’ın iradesiyle mahlûkun iradesi arasında uygunluk sağlanmış
olur.15
Tehânevî’ye göre din, kaynağı itibarıyla Yüce Allah’a (cc), tebliği açısından Hz.
Peygamber’e (s), uygulanması yönünden de ümmete nispet edilir.16
Abduh, din kavramıyla ilişkili olarak zikredilen ilâhî gerçekliklerden birisinin de
peygamberlik kurumu olduğunu beyan eder. Bu çerçevede insan ancak, peygamberlerin
ilettiği mesaj yardımıyla ilâhî hakikatin mahiyetini kavrar ve her türlü iyi ve kötü
davranışının karşılığını başka bir âlemde göreceğini öğrenir.17
Seyyid Hüseyin Nasr, dinin iki temel unsurunun varlığından söz eder. Bunlar doktrin
ve metottur. Bu kapsamda din öncelikle mutlak hakikati nisbî olandan ayıran bir doktrin,
daha sonra da hakikat üzerine düşünmeye, mutlak olana bağlanmaya, insan varlığının gaye
ve anlamına uygun biçimde Yüce Allah’ın (cc) iradesine göre yaşamaya elverişli bir
metottur.18
3.1.2. Dinin Kaynağı
İslâm inancına göre, dinin kurucusu ve sahibi Yüce Allah19 (cc), kaynağı ise O’nun
peygamberlere ulaştırdığı vahiydir20 ki o da tevhîd inancını esas almaktadır. Bu bağlamda,
bütün sahih dinler Yüce Allah'tan (cc) gelmiş, insanlara tevhîd akidesi temelinde imanlı ve
ahlâklı bir hayat yaşamayı salık vermiş ve arı-duru safiyetlerini korudukları sürece de
yürürlükte kalmışlardır. Kur’ân’a göre ilk insan olan Hz. Âdem21 aynı zamanda ilk
peygamberdir22 ve ona bildirilen din de tevhîd dinidir. Zarûrât-ı diniyye olarak adlandırılan
ve Yüce Allah’ın varlığı, birliği, zât ve sıfatları açısından mükemmelliği ile nübüvvet ve
ahiret inancı gibi temel itikadî prensipleri içeren hükümler, bütün ilâhî dinlerde değişmez
ilkeler olarak yer almıştır. Bu nedenle İslâm inancına göre, Hz. Âdem’den (s) Hz.
Muhammed’e (s) kadar bütün peygamberlerin getirdiği hak dinlerin ortak adı İslam'dır.23
14 Tümer, “Din”, c. IX, s. 315. 15 Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. II, ss. 61-64.
16 Tehânevî, Keşşâfü Istılâhâti’l-Fünûn ve’l-‘Ulûm, c. I, s. 161. 17 Abduh, Tefsîru Cüz’i ‘Amme, s. 161; akt. Tümer, “Din”, c. IX, s. 315. 18 Nasr, İslâm: İdealler ve Gerçekler, s. 15; akt. Tümer, “Din”, c. IX, s. 315. 19 Âl-i ‘Imrân 3/19; Zümer 39/2-3; Beyyine 98/5; v.dğr. 20 Nisâ’ 4/82; Yûsuf 12/111; Sâd 38/29; Vâkı‘a 56/80; Hâkka 69/40; Tekvir 81/19-21; v.dğr. 21 Bakara 2/30-34; A‘râf 7/11-22; Sâd 38/71-76. 22 Bakara 2/37. 23 Âl-i ‘Imrân 3/19.
Ancak tarihi süreçte insanlar, Yüce Allah’ın elçileri aracılığıyla kendilerine gönderdiği ilâhî
mesajı tahrif edip hak dinden uzaklaşınca, O, peygamberler göndererek insanları ya eski
dinlerini asli şekliyle öğrenip uygulamaya davet etmiş ya da yeni bir din ve şeriat
göndermiştir.24
Bilindiği üzere insanlık ailesine gönderilen son peygamber Hz. Muhammed Mustafa
(s),25 son ilâhî mesaj da Kur’ân’dır. Her ne kadar Hz. Peygamber (s), Arap Yarımadası’nda
Mekke’de elçilikle görevlendirilmiş olsa da onun daveti ve tebliği tüm insanlık ailesinedir.26
Bu doğrultuda Hz. Peygamber (s), risalet görevini yerine getirirken, insanları sadece Yüce
Allah’a (cc), O’nun mükemmel dini İslâm’a27 davet etmiştir.28 Bu durum, günümüz tebliğ ve
irşad faaliyetlerinde çağrının, dinin asıl sahibi ve kaynağı olan Yüce Allah’a ve O’nun dini
İslâm’a yapılması gerektiğini göstermesi bakımından manidardır.
3.1.3. Dinin Önemi
İnsanlar için dinin önemi yadsınamaz. Zira din, insana dünya ve ahiret saadetini
kazandıracak yegâne tutamaktır. Zaten her birey, Yüce Allah’ın (cc) insanlara bildirdiği
tevhîd dinini benimsemeye yatkın bir fıtratta yaratılmıştır.29 Hz. Peygamber (s) de “Her
çocuk (İslâm) fıtratı üzere (Allah’a inanmaya ve İslâm dinini kabule eğilimli olarak) doğar.
Sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yapar.”30 sözleriyle yaratılıştaki bu
üstün değere vurgu yapmıştır. Bu âyet ve hadisten anlaşılmaktadır ki, aslında her insan
mü’min olarak dünyaya gelmekte; daha sonraki süreçte aldığı eğitim, aile yapısı, yetiştiği
sosyal çevre, etkilendiği kişi(ler) vs. onun dine bakışına ve dinî hayatına yön vermektedir.
Yine sözü edilen âyet ve hadisten ve İslâmî bakış açısından anlaşıldığına göre, aslolan Yüce
Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve inanılması gereken
diğer tüm değerlere inanmaktır; kişinin sonraki tercihlerine bağlı olarak bu değerlere
inanmaması ise, arızî bir durumdur. Bu bağlamda din, insanın dünya ve ahiret hayatı
açısından pek çok nedenle büyük önem arz etmektedir. Bu nedenleri şu şekilde sıralamak
mümkündür:31
- Din, kendisiyle karşılaşılması engellenemez bir gerçeklik ve evrensel bir olgu olması
hasebiyle önemlidir.
- Din, insanı içeriden ve dışarıdan kuşatması, onun düşünce, tutum ve davranışlarında
kendini göstermesi açısından önemlidir.
- Din, insana Allah sevgisi ve saygısı gibi iki değerli duyguyu öğretmesi bakımından
önemlidir.
- Din, insanın ruhi ilkelliğini gidermesi açısından önemlidir.
- Din, insana kuvvetli bir irade ve sağlam bir karakter kazandırması nedeniyle
önemlidir.
24 Tümer, “Din”, c. IX, s. 316; Harman, “Din ve Mahiyeti”, c. I, s. 5. 25 Ahzâb 33/40. 26 Ahzâb 33/45; Sebe’ 34/28; Fetih 48/8; v.dğr. 27 Mâide 5/3. 28 Mâide 5/67; Ahzâb 33/46; v.dğr. 29 Rûm 30/30. 30 Buhârî, “Tefsîru’l-Kur’ân (Rûm)”, 2. 31 Tümer, “Din”, c. IX, ss. 317-318.
- Din, toplumsal huzur ve faziletin teminatı olması hasebiyle önemlidir.
- Din, insana hem içgüdülerinin ve madde âleminin esiri olmadığı, hem de sonsuz bir
hürriyet ve bağımsızlık içinde bulunmadığı şuurunu kazandırması sebebiyle önemlidir.
- Din, insana, bencil duygularına, canlı ve cansız tabiata değil, sadece Yüce Allah’a (cc)
kul olması gerektiğini öğrettiği için önemlidir. Dinin insana kattığı bu değer, onu gerçek
hürriyet ve bağımsızlığına kavuşturur. Böylece insan, yaratıklar önünde ve tabiat olayları
karşısında hayret ve dehşete düşmez.
- Din, fertleri mukaddes duygu, ortak şuur ve vicdan etrafında birleştiren bir değer
olduğu için önemlidir. Dolayısıyla din, birey ve toplumu yücelten, onların gelişmesini ve
ilerlemesini sağlayan bir kurumdur.
- Din, aynı zamanda bir ahlâk ve nizam müessesesi olduğu için önemlidir. Bu
kapsamda din, insanı kucaklayan, onu içten ve dıştan kuşatarak kontrol altında tutan ve
tutum ve davranışlarına yön veren bir disiplindir. Bu öneminden dolayıdır ki, bir toplumun
fertleri arasında ve dolayısıyla ilgili toplumda dinin zayıflaması, ahlâkî ve hukuki suçların
çoğalmasına yol açar. Zira din olmayınca, ahlâkın bir yaptırım gücü kalmaz.
- Din, yalnızlık, çaresizlik, korku, keder, hastalık, musibet ve felaketler karşısında
insana ümit, teselli ve güven sağlayan bir sığınak olması nedeniyle önemlidir.
- Din, insanı lüzumsuz ve zararlı meşguliyet, endişe ve kuruntulardan uzak tuttuğu ve
ruhi bunalımlardan koruduğu için önemlidir.
- Din, gerçek dindarlarda Yüce Allah’a (cc) itaat, ana babaya, büyüklere, devlete,
millete saygı ve bağlılık, küçüklere sevgi, canlılara ilgi ve sempati gibi ahlâkî duyguları
geliştirdiği ve görev bilincini güçlendirdiği için önemlidir.
- Din, bir taraftan ölüm gerçeği ilkesiyle, ölüm korkusunun insan psikolojisi üzerindeki
tahrip edici etkisini önlerken, diğer taraftan da ahiret inancı ve uhrevî sorumluluk şuuru
prensipleriyle, insanın içindeki ebediyet duygusuna cevap verdiği için önemlidir. Bu
kapsamda, dünya hayatındaki sıkıntılardan kurtulup ebedî huzura ulaşma ve Yüce Allah'ın
rızasını kazanma ideali, insanda yaşama sevincini kuvvetlendirir, dünyaya dair ıstıraplara
karşı tahammül gücünü artırır.
- Din, insana, geçici dünya isteklerinin tatmin edemediği ulvî zevkler ve manevi hazlar
kazandırdığı için önemlidir.
- Din, insanlık ailesinin manevi ve zihni gelişimine katkı sağladığı için önemlidir. Bu
doğrultuda, Yüce Allah’ın (cc) ilâhî vahyinin peygamberler tarafından insanlara tebliğ
edilmesiyle birlikte insanlık ailesi, birtakım nefsanî arzu, tutku ve alışkanlıklarından
kurtularak daha asil ve daha ulvî fikirlere yükselmişlerdir.
- Din, insanlık ailesini en yüksek hayat seviyesine çıkarmayı amaç edinen bir aksiyon
olması hasebiyle önemlidir. Bu istikamette, dinin istediği ideal hayat bu dünyada yaşanacak,
uhrevî mükâfatlar bu dünya şartları içerisinde kazanılacaktır.
-Din, insanlık ailesini çürümekten, kokuşmaktan ve mahvolmaktan kurtaran bir
medeniyet mimarı olduğu için önemlidir. Bu çerçevede insan ancak, din sayesinde
bencillikten ve kendine tapmaktan kurtulup insana ve insanlığa hizmet etme imkânı
bulabilmiştir.
- Din, insana sevgi, saygı ve nezaketi telkin ettiği için önemlidir. Hiçbir hak din, kişiyi
diğer insanlara karşı kin ve nefrete, intikama ve kan dökmeye sevk etmez, edemez. Bu
bağlamda, kendini dindar addeden bazı kişilerin bayağı duygu ve eğilimleri, aslında dine
rağmen geliştirilmiş olan sapmalardan ibarettir.
- Din, toplum hayatının ürettiği değerlerde kendini göstermesi bakımından da
önemlidir. Bu istikamette din, bir toplumun mimarisi, sanat eserleri ve edebiyatı, kişi ve yer
isimleri, örf, adet ve gelenekleri, hukuki, siyasi, sosyal, kültürel, askeri, iktisadi ve turistik
alanları gibi ayırt edici tüm sahalarda kendini hissettirir.32
Hulasa yukarıda da pek çok açıdan vurgulandığı üzere din, insanlık ailesi için son
derece önemlidir. Bu öneminden dolayıdır ki o, nitelikleri farklı olsa da insanlık tarihinde,
tüm toplumlarda daima varlığını hissettirmiştir. Bu doğrultuda birey, ihtiyaçlarını
gidermeye ve karşılaştığı dünyevî problemlerle baş etmeye tek başına güç yetiremediği için,
tarih boyunca kendisini insanüstü kudreti olan bir güce, yani bir dine inanmaya mecbur
hissetmiştir. Bu nedenle kişinin, kendisini aşan yüce bir kudrete yönelmesi gerektiği
düşünülmüş ve bunun pratikleri de farklı şekillerde tezahür etmiştir. Öte yandan, insanın
yüce bir kudrete gönülden bağlanması, onu manevi açıdan diri tutar, hayat damarlarını
güçlendirir ve yaşama arzusunu zinde kılar. Bu istikamette Yüce Allah’ın rızası için yapacağı
duâ, ibadet ve yönelişler onu ilâhî huzurda yüceltir.33 Bu da Yüce Allah’ın katında tek
makbul din olan İslâm’a inanmayı, onun Kur’ân’da belirtilen evrensel ilkelerini hayata
aktarmayı ve Kur’ân’ın bir insan olarak nasıl okunup anlaşılması gerektiğini insanlık ailesine
öğreten en mükemmel örnek Hz. Peygamber’e (s) tabi olmayı, onu rehber edinmeyi zorunlu
kılar. Zira Kur’ân’da ifade edildiğine göre, Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e (s) indirdiği ilâhî
mesaj, hem Allah Rasûlü (s) ve onun ümmeti için bir hatırlatma ve öğüttür; hem de mahşer
günü sorular bu kitaptan, yani Kur’ân’dan, ona uyulup uyulmadığından, onun emir ve
yasaklarına riayet edilip edilmediğinden sorulacaktır.34 Ayrıca Hz. Peygamber’in (s) bu
ümmet için üsve-i hasene (en güzel örnek) olduğu35 ve Yüce Allah’ın kullarını sevmesinin,
kulların Hz. Peygamber’e (s) tabi olmasına bağlı bulunduğu da Kur’ânî birer hakikattir.36 Bu
yüzden, günümüz insanları ahiretteki büyük kurtuluşa/cennete erişmek için sağlam bir
imana sahip olmak, bu imanın gerekli kıldığı sâlih ameli yapmak, insanlara hakkı ve sabrı
tavsiye etmek zorundadırlar.37 Zaten dünya hayatında ortaya konulacak en kıymetli çaba, bu
sayılan işleri yerine getirmek için gösterilen çabadır. Bunu başarılı bir şekilde ortaya koymak
ise, ancak Yüce Allah’ın (cc) dosdoğru yoluna38 çıkan menzilde sapasağlam tutamak olan39
32 Tümer, “Din”, c. IX, ss. 317-318. 33 Tümer, “Din”, c. IX, s. 317. 34 Tâhâ 20/124; ‘Ankebût 29/45; Yâsîn 36/69-70; Zuhruf 43/43-44; v.dğr. 35 Ahzâb 33/21. 36 Âl-i ‘Imrân 3/31. 37 Sâffât 37/60-61; Burûc 85/11; ‘Asr 103/1-3; v.dğr. 38 Fâtiha 1/6-7; En ‘âm 6/151-153; v.dğr. 39 Bakara 2/256.
Kur’ân’a sımsıkı sarılmak,40 onu tıpkı Hz. Peygamber’in (s) okuduğu gibi okumak, anladığı
gibi anlamak ve yaşadığı gibi yaşamakla mümkündür.
3.1.4. Dinî Hitâbetin Tanımı
Dinî hitâbet, “konusu din olan ve din âlimleri veya din görevlileri tarafından câmii
başta olmak üzere dinî mekânlarda ya da bu mekânların dışında dinî amaçlarla yapılan
konuşmadır.”41 Dinî hitâbet, insan hayatının tamamını kuşatması ve Hz. Âdem’in (s) ilk
insan42 ve ilk peygamber olması43 hasebiyle, hitâbet türlerinin ilki, en önemli olanı, en yaygın
yapılanı, en fazla bilgi, dikkat, titizlik, gayret ve fedakârlık isteyenidir.44 Bu nedenle dinî
hitâbet, insanlara Yüce Allah’ın dosdoğru yolunu göstermek, O’nun âyetlerini ve Hz.
Peygamber’in (s) sahih sünnetini olması gereken şekilde açıklamak, bireyleri cennete varis
olabilecekleri bir ibadet anlayışına sevk etmek ve cehennem azabına karşı uyarmak adına,
tebliğ ve irşadda vazgeçilmez bir etkendir.45 Bu bağlamda, İslâm dinini, Kur’ân ve Sünnet
ekseninde insanlara tebliğ etmek için gerçekleştirilen tüm hitaplar, dinî hitâbettir.
Müslümanlar açısından dinî hitâbetin konusu, insanlara sadece ve sadece İslâm’ı tebliğ
etme adına yapılan hitâbet faaliyetleridir.
3.1.5. Dinî Hitâbetin Önemi
Hz. Âdem’den (s) Hz. Muhammed Mustafa’ya (s) kadar bütün peygamberler hayatta
oldukları sürece, dinî hitâbeti önemsemişler; bu bağlamda İslâm dinini muhataplarına
eksiksiz bir şekilde tebliğ etmek için yoğun bir çaba sarf etmişler ve anılan görevlerini
hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bu çerçevede tüm peygamberler, mümtaz kişilikleri ve
olumlu tutum ve davranışları ile insanlara hem örnek olmuşlar hem de din adına onlara
hitap etmişler, yani dinî hitâbette bulunmuşlardır. Son peygamber Hz. Muhammed’in (s)
dünyadan ayrılmasının ardında da Müslümanlar, dinî hitâbet görevini önemsemişler, onu
aksatmamaya özen göstermişler ve bu görevi Kur’ân’ın rehberliğinde, Hz. Peygamber’in (s)
örnekliğinde icra etmek üzere kıymetli bir gayretin içerisinde olmuşlardır.
Günümüz Müslümanları adına dinî hitâbet, şu açılardan önem arz etmektedir:
- Hz. Peygamber’in (s) hayatta olmaması ve İslâm dininin insanlara tebliğ edilme
zorunluluğundan dolayı dinî hitâbet önemlidir.
- Yüce Allah’ın (cc), “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran
bir topluluk bulunsun.”46 talimatı gereğince dinî hitâbet önemlidir.
- İnsanları tevhîd ekseninde imanlı ve ahlâklı bir hayat yaşamaya teşvik etmek için dinî
hitâbet önemlidir.
- İnananları cennetle müjdelemek ve cehennem azabına karşı uyarmak için dinî hitâbet
önemlidir.
40 Âl-i ‘Imrân 3/103. 41 Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 107; Çakan, Dînî Hitâbet, s. 8. 42 Bakara 2/30-34; A‘râf 7/11-22; Sâd 38/71-76. 43 Bakara 2/37. 44 Çakan, Dînî Hitâbet, s. 8; Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 33. 45 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 107. 46 Âl-i ‘Imrân 3/104.
- İslâm toplumunda kaybolmaya yüz tutan birlik, beraberlik ve kardeşliği yeniden tesis
etmek ve sürdürmek için dinî hitâbet önemlidir.
- Toplumda fitne çıkarmak isteyen kötü niyetli kişilere yaptıklarının yanlışlığını
anlatmak için dinî hitâbet önemlidir. Zira fitne öldürmekten tehlikelidir47 ve etkisi sadece
çıktığı yerle sınırlı kalmaz; tedbir alınmazsa, bütün toplumu sarabilir.48
- İslâm düşmanlarına karşı Kur’ân’ın rehberliğinde, Hz. Peygamber’in (s) örnekliğinde
omurgalı bir dik duruş sergileyebilmek için dinî hitâbet önemlidir.
- İslâmî ve insanî değerleri, ahlâkî ilke ve erdemleri yaşatmak için dinî hitâbet
önemlidir.
- Hulasa, kendisini Müslüman olarak tanımlayan her bireyin Müslümanca bir hayat
yaşaması, Müslümanca ölmesi ve Müslümanca dirilmesi için dinî hitâbet önemlidir.
3.2. DİNÎ HİTÂBET GÖREVLİLERİ
Dinî hitâbet, din görevlileri tarafından gerçekleştirilmektedir. Din görevlisi,
“peygamber varisi olduğu bilinci ile yalnız câmii içerisinde değil, hayatın her alanında dine
hizmet gayesi ile hareket eden kişi”49 demektir. Din görevliliği, “dinî hayatı yaşamada
topluma rehberlik eden ve dîni temsil hizmeti veren müftü, vaiz, imam-hatip, müezzin
kayyım, Kur’ân kursu öğreticisi gibi Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarının ortak unvanı”50
olmakla birlikte, resmi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı personeli olmasa da İlahiyat Fakültesi
öğretim üyesi, İmam-Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmeni ve din kültürü ve ahlâk bilgisi
öğretmenini de din görevlisi veya din gönüllüsü olarak tanımlamanın mümkün olabileceği
kanaatindeyiz. Zira bu görevliler, yaptığı iş itibarıyla, hem bizzat din hizmeti verecek nesiller
yetiştirmekte hem de özellikle câmii dışı dinî hitâbette önemli görevler üstlenmektedirler.
Din görevlisinin nitelikleri şunlardır:
- Din görevlisi sosyal ve manevi bir liderdir.
- Din görevlisi, bilgi sahibi insandır. Bu bağlamda, başta Kur’ân-ı Kerîm, Tefsir, Hadîs,
Akâid, Fıkıh olmak üzere güncel, kültürel, bilimsel, sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda da
bilgi sahibi olmalıdır.
- Din görevlisi, sahih bilgi elde etme yöntemlerini iyi bilmek zorundadır.
- Din görevlisi, yenilenmek, ilim ve irfanını artırmakla mükelleftir.
- Din görevlisi, hedefleri olan insandır.
- Din görevlisi, zamanı iyi yönetmelidir.
- Din görevlisi, hitap ettiği bütün kesimler hakkında bilgi sahibi olmak, görev
mahallinin sosyal yapı ve dokusunu yakından tanımak zorundadır.
- Din görevlisi, sadece görev mahalline gelenlerle değil, gelmeyenlerle de ilgilenmek
zorundadır.
- Din görevlisi, “alan el” değil, “veren el” olmak zorundadır.
47 Bakara 2/191. 48 Enfâl 8/25. 49 Hasan Kâmil Yılmaz, “Din Görevlisinde Bulunması Gereken Nitelikler”, Din Görevlisi Rehberi, DİB Yay., Ankara 2016, s. 17. 50 Yılmaz, “Din Görevlisinde Bulunması Gereken Nitelikler”, s. 18.
- Din görevlisi, dert dinleyen, problem çözen ve insanlara zaman ayıran kişi olmak
zorundadır.
- Din görevlisi, gönüllülük ve adanmışlık duygusuyla hareket etmek/görev yapmak
zorundadır.
- Din görevlisi, sağlam bir inanca ve düzgün bir ibadet hayatına sahip olmalıdır.
- Din görevlisi, huzurlu bir aile ortamına ve yüksek ahlâkî davranışlara erişme çabası
içerisinde olmalıdır.
- Din görevlisi, Yüce Allah (cc) ile birliktelik ve Hz. Peygamber’e (s) gönülden bağlılık
şuuruna sahip olmalıdır.
- Din görevlisi, mesuliyet şuuruna sahip olmalıdır.
- Din görevlisi, dünya malını vasıta görerek hasbi olmalıdır.
- Din görevlisi, insani ilişkilerde doğruluk, güven, vefa, dürüstlük, davranışlarda
tutarlılık ve şahsiyet gibi üstün karakter sahibi olmalıdır.
- Din görevlisi, örnek olmalıdır.
- Din görevlisi, sevgi ve hoşgörü abidesi olmalıdır.
- Din görevlisi, sabırlı ve özverili olmalıdır.
- Din görevlisi, herkese anladığı usul ve üslup ile konuşmalıdır.
- Din görevlisi, empati yapmalı, muhataplarıyla incinmeyen ve incitmeyen bir iletişim
kurmalıdır.
- Din görevlisi, takım çalışmasına ve istişareye önem verir.
- Din görevlisi, özgüven ve toplumsal itibar sahibidir.
- Din görevlisi, dış görünüşüne ve kılık kıyafetine dikkat eder.51
Bu nitelikleri haiz bir din görevlisi, hem iletişimde hem de dinî hitâbette etkili ve
başarılı olur.
Şimdi dinî hitâbet görevlilerini biraz daha yakından tanımak istiyoruz.
3.2.1. İmâm-Hatip
İmam-Hatip, Arapça’da e-m-m kök harflerinden türetilmiş olan imâm kelimesi ile yine
Arapça’da h-t-b kök harflerinden oluşturulmuş olan hatîb kelimesinin birleşiminden
meydana gelmektedir. Terim olarak, imâm kelimesinin anlamları şunlardır: “Cemaate namaz
kıldıran kimse, Müslümanlıkta mezhep kuran âlim, Hz. Muhammed’den (s) sonra onun
vekilliği görevini üzerine alan halifelere verilen unvan, bazı küçük İslâm devletlerinde devlet
başkanı, sahasında otorite ve güvenilir olan hadis ravisi.”52 Hatîb terimi ise, “konuşmacı,
Cuma ve bayram namazlarında câmilerde hutbe okuyan kimse”53 manasına gelmektedir. Bu
bağlamda, günümüzde kullanılan anlamıyla imâm-hatip, “câmide cemaate namaz kıldıran ve
hutbe okuyan kişi” demektir.
51 Yılmaz, “Din Görevlisinde Bulunması Gereken Nitelikler”, ss. 17-48. Din görevlilerinin özellikleri hakkında daha geniş bilgi
için bkz. Cafer Sadık Yaran, İlahiyatçılık ve Din Görevliliği Meslek Ahlâkı, Ensar Neşriyat, İstanbul 2015. 52 Isfehânî, Müfradât, ss. 85-88; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. I, ss. 213-215; Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1181; Abdullah
Aydınlı, “İmam”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2000, s. 190. 53 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. IV, ss. 134-136; Isfehânî, Müfradât, s. 286; Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1060.
Hem câmide cemaate namaz kıldıran kimseye hem de devlet başkanına imâm
denmesinin sebebi, devlet başkanlarının da özellikle Cuma ve bayram namazlarında câmide
cemaate namaz kıldırmaları nedeniyledir. Fakat IX. yüzyılın ortalarına doğru Endülüs’te
devlet başkanıyla namaz kıldıran kişiyi birbirinden ayırmak için namaz kıldıran kimseye
sâhibu’s-salât unvanı verilmiştir.54
Hz. Muhammed Mustafa (s), hem son Peygamber hem de bu ümmetin ilk imamıdır.
Onun imamlık yapmayı Cebrail’den öğrendiği bildirilir. Halifeye imam denmesinin sebebi,
ittibâ ve iktidâ (uyma, tabi olma ve itaat etme) açısından namaz kıldıran imama benzetilmesi
sebebiyledir.55
Günümüzde imam-hatip kadrolarının bir kariyer mesleği olduğu görülmektedir. Bu
kapsamda, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan imam-hatipler; başimam-hatip,
uzman imam-hatip ve imam-hatip biçiminde sınıflandırılmaktadır.56
İmam-Hatibin görevleri, 17.06.2014 tarih ve 29033 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
“Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”nde şu şekilde belirlenmiştir:
a) Câmilerde vakit namazları ile cuma, bayram ve teravih namazlarını kıldırmak.
b) Cuma ve bayram hutbelerini zamanında ve usulüne uygun olarak okumak,
gerektiğinde hutbe hazırlamak, hutbe yazma ve okuma konusunda çalışmalar yapmak.
c) Görevli olduğu câmide vaaz etmek; isteyen vatandaşlara câmilerde veya müftülükçe
uygun görülecek yerlerde Kur’ân-ı Kerim okumayı öğretmek ve dini bilgiler vermek; yaz
Kur’ân kursları ile ilgili görevleri yapmak.
ç) Câmiyi irşat ve eğitim faaliyetleri için hazır bulundurmak.
d) Her gün öğle namazından bir saat önce açıp yatsı namazından sonra kapatmak
suretiyle câmiyi gün boyu açık tutmak.
e) Kur’ân-ı Kerim, meal/tefsir, hadis, siyer ve ilmihal konularının yer aldığı çalışma
programı hazırlamak, müftülüğün onayından sonra bu programı ilan ederek câmide
uygulamak.
f) Dini gün ve gecelerde görev yaptığı câmide program düzenlemek veya müftülükçe
düzenlenecek programlarda görev almak.
g) Câmii ve çevresinin bakım ve temizliğini sağlamak ve bunun için gerekli tedbirleri
almak; şadırvan, abdest alma yeri ve tuvalet gibi yerlerin temizliğinin vakıf, dernek, köy
tüzel kişiliği, belediye veya ilgililer tarafından yapılmasını sağlamak.
ğ) Demirbaş eşyanın bakımını ve korunmasını sağlamak.
h) Câmii içinde ve avlusunda izinsiz yardım toplanmasını engelleyici tedbirler almak.
ı) Görevli bulunduğu câminin yönetimiyle ilgili iş ve işlemleri yapmak, câminin
ihtiyaçlarını giderici tedbirler almak, gideremediği noksanlıkları müftülüğe bildirmek.
i) Türk Medeni Kanununa göre akdedilen nikâhtan sonra isteyenlere nikâhın dini
merasimini icra etmek.
54 Mustafa Sabri Küçükaşcı, “İmam”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2000, s. 181. 55 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 333. 56 17.06.2014 tarih ve 29033 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”.
j) Câmii ziyaretlerinin, İslam adabına ve güvenlik kurallarına uygun bir şekilde
yapılmasını sağlamak; câmilerin avlu ve müştemilatında satıcılık, dilencilik gibi ibadet
huzurunu ihlal eden her türlü davranışı ve faaliyeti önlemek için gerekli tedbirleri almak.
k) Belediye tarafından cenaze hizmeti verilmeyen yerlerde cenaze teçhiz ve tekfin
hizmeti vermek, cenaze namazı kıldırmak ve defin işlemlerini yapmak.
l) Bayram, dini gün ve geceler, doğum, sünnet, düğün, hastalık, ölüm ve benzeri
vesilelerle görev mahallinde ikamet eden vatandaşlara din hizmeti sunmak.
m) Görev mahallinde ikamet eden kimsesiz, yetim-öksüz, engelli ve ihtiyaç sahibi
insanlarla ilgilenerek ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde ihtiyaçlarını gidermeye
çalışmak.
n) İnsanlar arasında ülfet, sevgi, dayanışma ve kardeşliği artırıcı faaliyetler yapmak.
o) Görev mahallinde bulunan çocuklar ve gençlerin dini ve ahlaki eğitimlerini
geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmak.
ö) Müftülüğün bilgisi dâhilinde görev mahallindeki vakıf, dernek ve benzeri
kuruluşların Başkanlığın hizmet alanı ile ilgili konulardaki taleplerine katkı sağlamak.
p) Câmide kadınların ibadetlerini rahat bir şekilde yapabilmeleri amacıyla gerekli
tedbirlerin alınmasını sağlamak.
r) Müezzin-kayyımın bulunmadığı zamanlarda onun görevlerini de yapmak.
s) 442 sayılı Köy Kanunu gereğince köy ihtiyar meclisi tabii üyeliği görevini yapmak.
ş) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak.57
3.2.2. Kur’ân Kursu Öğreticisi
Kur’ân Kursu Öğreticisi, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’ân kurslarında Kur’ân-ı
Kerîm, hafızlık, itikat, ibadet, siyer ve ahlâk dersleri veren görevlidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği’ne göre, Kur’ân kursunda tek
başına görev yapan öğretici, aynı zamanda ilgili kursun yöneticisidir. Birden fazla
öğreticinin çalıştığı kurslardaki öğreticiler, görevlerin yerine getirilmesinde yöneticiye karşı
sorumludur.58
Bugün Kur’ân Kursu Öğreticisi kadrolarının bir kariyer mesleği olduğu ve bu
kapsamda, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan Kur’ân Kursu Öğreticilerinin;
Kur’ân kursu başöğreticileri, Kur’ân kursu uzman öğreticileri ve Kur’ân kursu öğreticileri
şeklinde sınıflandırıldığı görülmektedir.59
“Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”ne göre, Kur’ân Kursu
Öğreticisinin görevleri şunlardır:
a) Kurs öğrencilerine usulüne göre Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumayı öğretmek.
b) Hafızlık yapmak isteyenlere Başkanlıkça hazırlanan Hafızlık Eğitim Programına
göre hafızlık yaptırmak.
57 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 58 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 59 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği.
c) Namaz sureleri ve duâlarını ezberletmek ve meallerini öğretmek.
ç) Başkanlıkça hazırlanan programlara göre öğrencilere itikat, ibadet, ahlak ve siyer
dersleri vermek ve ibadetlerin yapılışını uygulamalı olarak öğretmek.
d) Kursun temiz ve düzenli tutulmasını sağlamak.
e) Müftülük tarafından düzenlenen irşat ve eğitim programlarında görev almak,
gerektiğinde seminer, panel, sempozyum gibi toplantılara katılmak, konferans vermek ve
aile ve dini rehberlik bürolarında görev yapmak.
f) Müftülüğün bilgisi dâhilinde, görev mahallerindeki vakıf, dernek ve benzeri
kuruluşların Kur’ân öğrenme ve irşat taleplerine katkı sağlamak.
g) Yaz Kur’ân kurslarında görev yapmak.
ğ) Yurt ve pansiyonu bulunan kurslarda nöbet tutmak, öğrencilerin iaşe ve ibate
işlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesinde görev almak.
h) Ders saatleri dışında öğrencilere rehberlik etmek ve etüt yaptırmak.
ı) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak.60
3.2.3. Vaiz
Vaiz, “dinî konularda cemaati aydınlatarak manen gelişmesini sağlamak amacıyla
ibadet mahallerinde konuşma yapan kişi”61 demektir.
Günümüzde vaiz kadrolarının bir kariyer mesleği olduğu görülmektedir. Bu
kapsamda, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan vaizler; baş vaiz, uzman vaiz,
vaiz ve cezaevi vaizi şeklinde sınıflandırılmaktadır.62
“Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”ne göre vaizin görevleri
şunlardır:
a) Her türlü vasıtadan yararlanarak toplumu dini konularda bilgilendirmek, irşat ve
rehberlik hizmeti sunmak.
b) Ramazan ayı ve dini günler dışında, haftada beş defa, erkek vaizler için biri cuma
vaktinde olmak üzere, müftülükçe belirlenen yerlerde vaaz etmek, bunlardan en az birini
takrir yöntemiyle veya sohbet şeklinde yapmak.
c) Aile ve dini rehberlik bürosunda, fetva hattında ve irşat programlarıyla ilgili
çalışmalarda görev almak.
ç) Ceza infaz kurumu ve tutukevleri, çocuk eğitim evleri, huzurevleri, sevgi evleri,
sağlık kuruluşları, öğrenci yurdu, fabrika ve benzeri yerlerde vaaz ve irşat hizmetinde
bulunmak.
d) Görevli bulunduğu bölgenin dini, milli, sosyal ve kültürel yapısı ile bu yapının
özelliklerinden doğan fert ve toplum davranışları üzerinde incelemeler yapmak, inceleme
sonuçlarını ve görülen aksaklıkların giderilebilmesi için görüş ve tekliflerini gerektiğinde
yazılı olarak müftülüğe bildirmek.
60 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 61 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 2465; Cirit, “Vaaz”, c. XLII, s. 404. 62 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği.
e) Başkanlığın görev alanına giren konularda inceleme ve araştırma yapmak, proje ve
raporlar hazırlayarak amirlerine sunmak.
f) Görevlendirildiğinde seminer, panel, sempozyum gibi toplantılara katılmak ve
konferans vermek.
g) Müftülüğün bilgisi dâhilinde, görev mahallerindeki vakıf, dernek ve benzeri
kuruluşların irşat taleplerine katkı sağlamak.
ğ) Görevlendirildiğinde Kur’ân kursları ile hizmet içi eğitim kurslarında ders vermek,
komisyonlarda görev yapmak.
h) Müftülükçe belirlenecek konularda hutbe metni hazırlamak.
ı) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak.63
Aile ve dini rehberlik bürosunda, fetva hattında veya irşat kurullarında görevlendirilen
vaizler, buralarda görev yaptıkları her bir gün için bir vaaz görevinden muaf tutulurlar.64
“Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”ne göre cezaevi vaizinin
görevleri şunlardır:
a) Görevlendirildiği ceza infaz kurumları ve eğitim evlerinde Adalet Bakanlığı ile
Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan 10/2/2011 tarihli Tutuklu ve Hükümlülerin Dini
ve Ahlaki Gelişimlerini Sağlamaya Yönelik Protokolde belirlenen görevleri yapmak.
b) Müftülükçe hazırlanan programa göre her hafta cuma vaktinde câmilerde vaaz
etmek.
c) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak.65
3.2.4. Müftü
Müftü, “il ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan ve dinî konularda fetva veren
görevli”66 demektir.
“Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”ne göre müftünün görevleri
şunlardır:
a) İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, ibadet yerlerini
ve dini müesseseleri yönetmek ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenleyip denetlemek.
b) Din konusunda her türlü vasıtadan yararlanarak vatandaşları aydınlatmak, vaaz ve
irşat faaliyetlerinde bulunmak, müftünün de en az haftada bir defa vaaz edeceği şekilde vaaz
ve irşat programları hazırlamak.
c) Görev yaptığı mahallin dini hayatıyla ilgili ihtiyaç ve sorunları tespit etmek, din
hizmetlerini buna göre planlamak ve yürütmek.
ç) İslam dinine mensup farklı dini yorum çevreleri, dini-sosyal teşekküller ve
geleneksel dini-kültürel oluşumlar ile irtibat kurmak ve gerektiğinde Başkanlığın görev
alanına giren konularda ortak çalışmalar yapmak.
63 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 64 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 65 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 66 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1723.
d) İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri, dini yüksek ihtisas ve eğitim merkezi müdür ve
eğitim görevlileri, imam hatip lisesi meslek dersleri öğretmenleri, din kültürü ve ahlak bilgisi
öğretmenleri, emekli Başkanlık personeli ile dini kültür, bilgi ve tecrübeleriyle temayüz
etmiş diğer şahıslardan da yararlanarak din hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde
sunulmasını sağlamak.
e) Batıl inanç, bid’at ve hurafeleri araştırmak, incelemek ve bunlara karşı tedbirler
almak.
f) Hastane, ceza infaz kurumları, yetiştirme yurdu, huzurevleri ve benzeri sosyal
hizmet kurumlarındaki vatandaşlarımıza dini rehberlik yapılmasını ve din hizmeti
verilmesini sağlamak.
g) Personelin kadro, atama, nakil, izin, görevlendirme, emeklilik ve diğer özlük
işlemlerini yürütmek.
ğ) Câmii görevlileri ve câmii rehberlerinin mesai saatlerini ve izin günlerini
düzenlemek.
h) Câmii ve mescidlerin kıblelerini tespit etmek, ibadete açılış beratını vermek, görevli
ihtiyacını belirleyerek Başkanlığa teklifte bulunmak.
ı) Câmilerin temizlik, bakım, onarım, çevre tanzimi ve benzeri iş ve işlemlerini
yürütmek.
i) Câmilerdeki yardım toplama faaliyetlerinin usulüne uygun olarak yapılmasını
sağlamak.
j) Kur’ân kursları ile yurt ve pansiyonların açılış, eğitim-öğretim, yönetim ve denetimi
ile ilgili işleri yürütmek.
k) Görevlilere yönelik hizmet içi eğitim faaliyetlerini yürütmek, gerektiğinde kurslar
düzenlemek.
l) Hac ve umreye gideceklerle ilgili işlemleri yürütmek ve eğitimlerini sağlamak.
m) Dini soruları usulüne göre cevaplandırmak veya cevaplandırılmasını sağlamak.
n) Başkanlık yayınlarının tanıtım, dağıtım ve satış işlemlerini yapmak.
o) İhtida işlemlerini yapmak.
ö) Birden fazla dernek veya vakfı bulunan câmilerde, ilgili dernek veya vakfı
belirlemek.
p) Müftülüğün yıllık bütçesini hazırlayarak Başkanlığa sunmak ve diğer mali iş ve
işlemleri yürütmek.
r) Taşınır mallar ve demirbaş eşya ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
s) Vakıf, dernek ve benzeri kuruluşların Başkanlığın hizmet alanı ile ilgili konulardaki
taleplerine imkânları nispetinde katkı sağlamak.
ş) Başkanlık stratejik planında belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda yıllık eylem
planlarını hazırlamak, uygulamak ve sonuçları hakkında rapor düzenlemek.
t) Müftülüğün sivil savunma, yangın önleme ve söndürme ile afet ve acil durum
hizmetlerini planlamak ve yürütmek.
u) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak.67
3.2.5. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi/Görevlisi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi/Görevlisi, “İlahiyat, İslâmî İlimler ve Din Bilimleri
fakültelerinde profesör, doçent, doktor öğretim üyesi, öğretim görevlisi, okutman ve
araştırma görevlisi kadrosunda görev yapan kişi”68 demektir.
3.2.6. İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni
İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni, İmam-Hatip Liselerinde başta Kur’ân-ı
Kerîm, Arapça, Temel Dinî Bilgiler, Tefsir, Hadîs, Fıkıh, Akâid, Kelam, Hitâbet ve Mesleki
Uygulama, Siyer, İslâm Tarihi olmak üzere din bilimlerinin gerekli kıldığı dersleri vermekle
yükümlü öğretmendir.
3.2.7. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni, ilkokul, ortaokul ve liselerde Din Kültürü ve
Ahlâk Bilgisi, Kur’ân-ı Kerîm (seçmeli), Temel Dini Bilgiler (seçmeli), Peygamberimizin
Hayatı (seçmeli) derslerini vermekle mükellef olan öğretmendir.
3.2.8. Müezzin-Kayyım
Müezzin-Kayyım, “namaz vakitlerini bildirmek için ezân okuyan ve câmii ve çevresinin
bakım ve temizliğinin vakıf, dernek, köy tüzel kişiliği, belediye veya ilgililer tarafından
yapılmasını sağlayan din görevlisi”69 demektir.
Bugün müezzin-kayyım kadrolarının bir kariyer mesleği olduğu ve bu doğrultuda,
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan müezzin-kayyımların; başmüezzin ve
müezzin-kayyım şeklinde sınıflandırıldığı görülmektedir.70
“Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği”ne göre müezzin-
kayyımların görevleri şunlardır:
a) Vakit namazları ile cuma, bayram, teravih ve cenaze namazlarında müezzinlik
yapmak; sala vermek.
b) Güneşin doğmasına bir saat kala sabah ezânını okumak, her gün öğle namazından
bir saat önce açıp yatsı namazından sonra kapatmak suretiyle câmiyi gün boyu açık tutmak.
c) Kur’ân-ı Kerîm, meal/tefsir, hadis, siyer ve ilmihal konularının yer aldığı çalışma
programını câmide uygulamak.
ç) Câmideki ses cihazları ile diğer teknik araç ve gereçlerin bakımını, korunmasını ve
çalışır durumda bulundurulmasını sağlamak, câmii minaresi ve ses cihazının ibadet maksadı
dışında kullanılmasına engel olmak.
d) Câmii ve çevresinin bakım ve temizliğini yapmak; şadırvan, abdest alma yeri ve
tuvalet gibi yerlerin temizliğinin vakıf, dernek, köy tüzel kişiliği, belediye veya ilgililer
tarafından yapılmasını sağlamak,
67 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 68 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1840. 69 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1722. 70 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği.
e) Demirbaş eşyanın temizlik, bakım ve korunmasını sağlamak.
f) İsteyen vatandaşlara Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğretmek ve dini bilgiler vermek
konusunda imam-hatibe yardımcı olmak, müftülükçe yapılacak program gereğince
mukâbele okumak, dini gün ve gecelerde düzenlenecek programlarda görev almak.
g) Türk Medeni Kanununa göre akdedilen nikâhtan sonra isteyenlere nikâhın dini
merasimini icra etmek.
ğ) Câmi ziyaretlerinin, İslam adabına ve güvenlik kurallarına uygun bir şekilde
yapılmasını sağlamak; câmilerin avlu ve müştemilatında satıcılık, dilencilik gibi ibadet
huzurunu ihlal eden her türlü davranışı ve faaliyeti önlemek için gerekli tedbirleri almak.
h) İmam-hatibin bulunmadığı zamanlarda imam-hatiplik görevlerini yapmak.
ı) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak.71
3.3. DİNÎ HİTÂBET MEKÂNLARI
3.3.1. Mihrâb
Mihrâb kelimesi, Arapça'da “çatışmak ve savaşmak” anlamlarındaki h-r-b kök
harflerinden türetilmiş olup, “İslâm sanatında câmii, mescid ve namazgâhlarda duvarda
bulunan, Ka‘be yönünü ve imamın namaz kıldırırken duracağı yeri gösteren ve imama
ayrılmış olan oyuk ve girintili yer”72 anlamına gelmektedir. Kelimenin kök anlamı dikkate
alındığında mihrâb, “her türlü kötülükle savaşılan yer”73 demektir. Bu bağlamda imamın,
bireysel ve toplumsal hayata etki eden her türlü kötülükle mücadele makamında olduğu da
söylenebilir.
3.3.2. Minber
Minber kavramı, Arapça'da “yükselmek, yükseltmek” anlamlarındaki n-b-r kök
harflerinden türetilmiş olup, “Câmilerde cuma ve bayram namazlarında hatibin üzerine
çıkarak hutbe okuduğu basamaklı mimari unsur”74 manasına gelmektedir. Kelimenin kök
anlamından hareketle minber, “bilginin ışığa dönüştüğü yer”75 demektir. Bu doğrultuda
hatibin, toplumu bilgi ile aydınlatması çok önemlidir.
3.3.3. Kürsü
Sözlükte, “üzerine oturulan sandalye, kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde
bulunan yüksekçe yer”76 manasına gelen kürsü, bir hitâbet terimi olarak, “İslâm mimarisinde
câmii, mescid ve namazgâhlarda vaizin cemaate vaaz etmesi için ayrılmış olan ve vaizin,
üzerine genellikle merdivenle çıkıp oturarak hitâbette bulunduğu yer”77 demektir.
71 Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği. 72 Mecdü’d-Dîn Ebi’s-Se‘âdâti’l-Mübârak b. Muhammed Cezerî İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fî Ğarîbi’l-Hadîs ve’l-Eser, Dâru’l-Ma‘rife,
Beyrut 2014, c. I, s. 352; Isfehânî, Müfradât, s. 225; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. III, ss. 101-102; Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük,
s. 1680; Tuğba Erzincan, “Mihrâb”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2005, c. XXX, s. 30. 73 Yılmaz, “Din Görevlisinde Bulunması Gereken Nitelikler”, s. 18. 74 İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, c. II, s. 703; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. XIV, s. 19; Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1686; Nebi
Bozkurt, “Minber”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2005, c. XXX, s. 101. 75 Yılmaz, “Din Görevlisinde Bulunması Gereken Nitelikler”, s. 18. 76 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1563. 77 Isfehânî, Müfradât, s. 706; Yaşar Çoruhlu, “Kürsü”, DİA, TDV Yay., Ankara 2002, c. XXVI, s. 573.
3.3.4. Mahfil
Sözlükte, “toplantı yeri, hikmet, toplanmış kimseler”78 anlamlarına gelen mahfil, “İslâm
mimarisinde başta câmii olmak üzere dini yapılara özel kullanımları olan mekân birimlerine
verilen addır.”79 Câmilerde mahfil ikiye ayrılır:
a. Müezzin Mahfili: Câmii, mescid ve namazgâhlarda müezzinin, müezzinlik görevini
icra ettiği, yerden biraz yüksekçe bölümdür.
b. Hünkâr Mahfili: Câmii, mescid ve namazgâhlarda padişahların cuma ve bayram
namazlarını, ayrıca kandil gecelerinde yatsı namazlarını eda ettikleri bölümdür.80
Günümüzde inşa edilen câmiilerde müezzin mahfili yapılmakta, ancak hünkâr
mahfiline yer verilmemektedir.
3.3.5. Minare
Arapça’da n-v-r kök harflerinden türetilen ve sözlükte, “ışık veya ateş çıkan/görünen
yer”81 anlamına gelen minare, “câmilerde müezzinin ezân okuduğu, salâ verdiği, şerefesi
olan, çoğunlukla taştan yapılmış ince ve yüksek yapıdır.”82 Aynı manayı karşılamak üzere,
bazı bölgelerde “ezân okunan yer” anlamında mi’zene kelimesi de kullanılmaktadır.83
Minarelerin kökeninin nereye dayandığı konusunda farklı kanaatler söz konusudur. Buna
göre; minareler ya Orta Asya ve İran’daki işaret ve haberleşme (ateş) kulelerine, ya
Suriye’deki gözetleme ve çan kulelerine, ya Akdeniz ülkelerindeki deniz fenerlerine ya da
Hint zafer abidelerine dayanmaktadır.84 Minarenin, İslâm’ın şiarı olan ezânın kâinatı inlettiği
yer olması hasebiyle, Müslümanlar açısından ayrı bir önemi vardır.
3.3.6. Avlu
Avlu, “mimaride bir yapının veya yapı grubunun ortasında ya da önünde kalan, üstü
açık ve çevresi duvarla çevrili alan”85 demektir. Avlu kelimesinin aslı, Grekçe auledir. Bu
kelimeden evvel, erken İslâm ve Mısır Memlüklü mimarisinde sahn, Osmanlı mimarisinde
ise, harim kelimeleri kullanılmıştır. İslâm mimarisinde çok önemli bir yere sahip olan avlu,
yapısal özelliklerine göre revaklı avlu, şadırvan avlusu ve dış avlu gibi çeşitli sınıflara ayrılır.
Hem gölgeli revakları hem de birer serinlik kaynağı olarak ortalarında yer alan havuz ve
şadırvanları ile avlular, İslam ve Türk mimarisinin vazgeçilmez unsurlarındandır.86
3.3.7. Şadırvan
Kökeni itibarıyla Farsça’da “büyük tente, çadır, gölgelik” anlamlarına gelen
şâdurbân/şâdurvân kelimesine dayanan şadırvan, Türkçe'ye farklı bir anlamda geçmiştir. Bu
doğrultuda ilgili kelimenin mimari bir terim olarak Türkçe’deki manası, “genellikle câmii
78 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1605. 79 İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, c. I, ss. 399-400; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. III, s. 247; M. Baha Tanman, “Mahfil”, DİA, TDV Yay., c.
XXVII, Ankara 2003, s. 331. 80 Tanman, “Mahfil”, c. XXVII, s. 331. 81 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. XIV, ss. 321-322; Filiz Gündüz, “Minare”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2005, c. XXX, s. 98. 82 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1686. 83 İbrâhîm Mustafâ v.dğr., el-Mu‘cemü’l-Vasît, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul 1972, c. II, s. 962; Gündüz, “Minare”, c. XXX,
s. 98. 84 Gündüz, “Minare”, c. XXX, s. 98. 85 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 192; Tanju Çantay, “Avlu”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1991, c. IV, s. 120. 86 Çantay, “Avlu”, c. IV, s. 120.
avlularında bulunan, ortadaki havuzun çevresindeki fıskiye ve musluklardan su akan ve
üzeri kubbeli olan abdest alma yeri” demektir.87
İslâm dini, temizliğe büyük önem vermektedir. Bu kapsamda, en başından beri
Müslümanlar, hem beden temizliğini hem de ibadet için zorunlu olan abdest, gusül gibi
temizliği dikkate alarak, havuz, kuyu, hamam ve çeşme gibi çeşitli su tesisleri inşa
etmişlerdir. Zamanla, bu tesislere ilave olarak özellikle Türkler, hâkimiyet kurdukları
coğrafyalarda şadırvanlar inşa etmişlerdir. Bu şadırvanların, kervansaray ve han gibi
konaklama tesisleriyle medreselerin avlularında yer alması, insanların seyahat ihtiyaçlarını
kolaylaştırması bakımından son derece dikkat çekicidir. Ayrıca Türklerde bir meydan veya
çarşının içerisinde tek başına inşa edilen ve şadırvan olarak kullanılan çeşmeler de söz
konusudur.88 Hulasa şadırvanlar, Türk su mimarisinin çeşmelerden sonraki en yaygın
eserleridir.
87 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 2195; Ali Kılcı, “Şadırvan”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2010, c. XXXVIII, s. 219. 88 Kılcı, “Şadırvan”, c. XXXVIII, s. 219.