ahmet bozkurt, Şiir tutulması, karayazı, 2008, sayı 2

3
haziran 2 temmuz b ş iir tutulmas ı u s a •• şıı r ı n sonu: son ş a ı r y türk roman ı nda dönemler (tersine okumalar) a manifestolar ş iirimize ne yapt ı ? türk ş iirinde modernle ş me sendromlar ı mehmet m üm taz tuz cu altay öktem osman erkan ersun çıplak hakan arslanbenzer cuma duymaz ha yri ye ünal celal gür ömer aksay bülent keçeli ahmet bozkurt ÖNYAZI İkibin yıl ışiir için gerçekten bir önüm noktası oldu mu? Aradan eçen sekiz buçuk yıl içerisindeki tüm yöneli ş ler, ar ayı ş l ar , İ kinci Yeni'den, 80 ş i ir inden ve 90'larda başlayan ıl ı mlardan farkl ı, müstakil bir yenilik ortaya koyabildi mi? Artık yaşları otuzun üzerine çıkan iki binli y ı llar ı n genç ş a ir leri İ kinci Yeni'yi iy i kavramamn öt es inde kendi algılarını temel alan ve bir dönüşü modeli olu ş turabilecek örnekler verdiler mi? 80 ' ler ve 90'lardan beri yazan Seyhan Erözçelik, Ahmet Güntan, Necmi Zeka, Lale Müldür, Tar ı k Günersel , İ zzet Ya sar, Enis Ak ı n , Birhan Keskin, Osman Konuk gibi yeniliği elden bırakmayan ş airleri n gölgelerinin dü ş medi ği alanlar ke ş fedilebildi mi? Öte yandan Hilmi Yavuz ve İsmet Özel ile yola çıkan gençler kendi diz(e)lerine güvenecek kudrete ula ş t ı lar mı ? Tüm bu soruların cevabın ı net olarak bilmiyoruz. Belki de bilmek için bir buçuk yıl daha beklememiz gerekecek . Ama bir dönüm noktasından ve günümüz şiirinden bahsedilecekse öncelikle bu soruları yanıtlamakla işe ba ş lanmal ı . Bildi ğ imiz ş u ki; ş airler, özellikle genç ku ş ak, internetin imkanlarından çok iyi yararlanıyor . Matbu dergilerin temelolma vasf ı n ı n devam etmesine karşı n, ş iir adı na as ı lf ı rt ı nalar internet guruplar ı ndaki sanal denizlerde kopuyor. Baş döndürücü bir durum . . . Herkes herkesle konuşuyor; herkes herkese sataşıyor; herkes her şeyden haberdar . Çal ı nan mailler , ık unutulan pencereler , yanl ış l ı kla gruba geçilen özel iletiler... Ancak bütün bunlar olup biterken şiirin bu h ı za al ıştığın ı ya da bu trafi ğ in şiiri firesiz ta şı d ığı n ı söylemek çok zor. Kanaatimiz odur ki söz konusu dönüşüm, iletişim olanaklarının baş döndürücü hı z ına alış arak kendi alg ısına dönebilen, şiiri , bilmek ve bilinmek kayg ı s ı d ışı nda de ğ erlendirerek iki binli y ı llar ı n verilerini do ğ ru kavrayabilen genç şairler eliyle gerçekle- ş ecekt ir . İ leti ş im a ğı ve ili ş kiler yuma ğı ndan ş iir fe st ivalleri çıkar; boy boy yı llı klar çıkar; gazete eklerinde çalakalem kitap tan ı t ı mları ç ı kar; dergilerde bold yaz ı lan y ığı nla isim çıkar . . . Ama şiir, ili şkilerini metinler temelinde ve edebi bağlamda kuran; şair iği değil şiiri önemseyen; deneyin ve yenili ğ in kendi hünerini ortaya koyabilmek oldu ğ unun fark ı na varan güçlü bireylerden ç ı kar.

Upload: ahmet-bozkurt

Post on 06-Apr-2018

235 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ahmet Bozkurt, Şiir Tutulması, Karayazı, 2008, sayı 2

8/3/2019 Ahmet Bozkurt, Şiir Tutulması, Karayazı, 2008, sayı 2

http://slidepdf.com/reader/full/ahmet-bozkurt-siir-tutulmasi-karayazi-2008-sayi-2 1/3

haziran 2 temmuz

b ş i i r t u t u lm a s ıu

s

a

•• • •ş ı ı r ı n s o n u : s o n ş a ı r

y

t ü r k r o m a n ı n d a d ö n e m l e r

( t e r s i n e o k u m a la r )a

m a n if e s t o la r ş i i r im i z e n e y a p t ı ?

t ü r k ş i i r i n d e m o d e r n le ş m es e n d r o m l a r ı

mehmet müm taz tuz cualtay öktemosman erkan

ersun çıplakhakan arslanbenzercuma duymaz

ha yri ye ünalcelal gür

ömer aksaybülent keçeli

ahmet bozkurt

ÖNYAZI

İkibin yılı şiir için gerçekten bir dönüm noktası oldumu? Aradan geçen sekiz buçuk yıl içerisindeki tümyönelişler, arayışlar, İkinci Yeni'den, 80 şiirinden ve 90'lardabaşlayan açılımlardan farklı, müstakil bir yenilik ortayakoyabildi mi? Artık yaşları otuzun üzerine çıkan iki binliyılların genç şairleri İkinci Yeni'yi iyi kavramamn ötesindekendi algılarını temel alan ve bir dönüşüm modelioluşturabilecek örnekler verdiler mi? 80'ler ve 90'lardanberi yazan Seyhan Erözçelik, Ahmet Güntan, Necmi Zeka,Lale Müldür, Tarık Günersel, İzzet Yasar, Enis Akın, Birhan

Keskin, Osman Konuk gibi yeniliği elden bırakmayanşairlerin gölgelerinin düşmediği alanlar keşfedilebildi mi?Öte yandan Hilmi Yavuz ve İsmet Özel ile yola çıkangençler kendi diz(e)lerine güvenecek kudrete ulaştılar mı?Tüm bu soruların cevabını net olarak bilmiyoruz. Belki debilmek için bir buçuk yıl daha beklememiz gerekecek.

Ama bir dönüm noktasından ve günümüz şiirindenbahsedilecekse öncelikle bu soruları yanıtlamakla işebaşlanmalı. Bildiğimiz şu ki; şairler, özellikle genç kuşak,internetin imkanlarından çok iyi yararlanıyor. Matbudergilerin temelolma vasfının devam etmesine karşın, şiiradına asıl fırtınalar internet guruplarındaki sanal denizlerdekopuyor. Baş döndürücü bir durum ... Herkes herkeslekonuşuyor; herkes herkese sataşıyor; herkes her şeydenhaberdar. Çalınan mailler, açık unutulan pencereler,yanlışlıkla gruba geçilen özel iletiler... Ancak bütün bunlar

olup biterken şiirin bu hıza alıştığını ya da bu trafiğin şiiri

firesiz taşıdığını söylemek çok zor. Kanaatimiz odur ki sözkonusu dönüşüm, iletişim olanaklarının baş döndürücü

hızına alışarak kendi algısına dönebilen, şiiri, bilmek vebilinmek kaygısı dışında değerlendirerek iki binli yıllarınverilerini doğru kavrayabilen genç şairler eliyle gerçekle-şecektir. İletişim ağı ve ilişkiler yumağından şiir festivalleriçıkar; boy boy yıllıklar çıkar; gazete eklerinde çalakalemkitap tanıtımları çıkar; dergilerde bold yazılan yığınla isimçıkar ... Ama şiir, ilişkilerini metinler temelinde ve edebibağlamda kuran; şairliği değil şiiri önemseyen; deneyinve yeniliğin kendi hünerini ortaya koyabilmek olduğunun

farkına varan güçlü bireylerden çıkar.

Page 2: Ahmet Bozkurt, Şiir Tutulması, Karayazı, 2008, sayı 2

8/3/2019 Ahmet Bozkurt, Şiir Tutulması, Karayazı, 2008, sayı 2

http://slidepdf.com/reader/full/ahmet-bozkurt-siir-tutulmasi-karayazi-2008-sayi-2 2/3

karayazı

şiir tutulması

Ahmet Bozkurt

iŞiiri, yazını salt yaşamsalolana indirgemek ne kadar anzalı

bir dururnsa aynı şekilde yazınsal alana mündemiç tüm biçimleri

de salt tekniğe indirgemek aynı arızalı durumun bir uzantısı olsa

gerektir. Şiir, yazın durdurulamayacak, verili bir dünyaya sahip

olmayan ve hiçbir zaman sınır konulamayacak bir edirndir. Onu

sadecebiçime ya da yoğunluklu olarak teknik bir sonına indirgemek

şüphesiz yazınsal alanın muhtevasından bihaber olmak demektir.

Aslında şiiri sadece teknik olarak görmenin altında yatan temel

unsurlardanbiri de yazınsal alanın o sonsuz coğrafyasından duyulan

ürkeklikten kaynaklanmaktadır. Şiir hem dile getirdikleriyle hem

de dile geldiği uzamın niceliksel ölçüsü bağlamında hep bir poiesis,

yapma edimi içerisinde varolur. Şiirin dile getirdiği sözce'nin

şiirsel bir yönseme içerisinde alımlanması, bizatihi dile geldiğiyazınsal uzamın biricik gerçeklik olarak formüle edilip, sözün

önemsenmediği bir şiirsel biçem de düşünülemez. Çünkü şiirin

varageldiği biçemsel tüm özellikleri özgülleştiren ve yaşatan temel

öncüllerden biri de o yaşam alanıdır. Şiirin yaşam alanı kendinden

menkul bir dünyada varolmaz. Şiirin yaşamsallığını oluşturan şey,

anlamı ve sözce'yi arama çabasındaki bu simbiotik güçten

kaynaklanır.

Şüphesiz başlı başına şiirin bir dil ve biçim olduğunu

görmezden gelerek, tamamen belli bir dünya görüşünün sığ

göstergeler dünyasında evrilen şiirler yazıldığı gibi; yalnızca bir

biçem sorunuymuş gibi yaşanılan dünyayla hiçbir bağı olmayan

şiirler de yazılmıştır. Sorun aslında bu iki yönelişin kaynaklandığı

arızaların bir türlü üzerine gidilememiş olmasında yatmaktadır.

II"Bireysel arayışları ve beslenmeleri bir yana bırakarak"

şiir yazan ve kendilerine de güya bir geçmiş ve kök-dayanak

yaratan bir şiir arayış-sızlığ-ının olduğu acı bir gerçek. İşin tuhafi

-elbette istisnalar vardır- genç kuşak da dahil şiir üzerine konuşan

ve yazan herkeste ciddi bir donanım eksikliğinin göze çarpıyor

olmasıdır. Bu söylediğim şeyelbette sadece şiir için geçerli değil:

aynı durum sanatın, yazının tüm alanları için geçerli. Bu ülkede

halen edebiyat ve sanat yeni bir bilinç ve yaşam alanı sunmaktanuzak, gündelik pop bilgi nümayişinin ayyuka çıktığı bir sıradanlık

ve hamaset içerisinde yürümektedir. Her şeyin dibe vurduğu,

neredeyse sıradan olanın yüceleştirildiği yalnızca 'bize özgü' tuhaf

bir yazınsal ve siyasal-toplumsal iklime sahibiz. Toplumsal

gerçekliğimize nüfuz eden ve bizleri hiç de şaşırtmayacak bir

şekildetüm toplumkatlanna yayılan bir dekadans'ınmeşrulaştınldığı

ve bizatihi sözde eli kalem tutan sanat ve yazın erbabı tarafından

inşa edildiği bir coğrafyaya mukim bir şekilde yaşıyoruz. Güya

bilgi ve sanat üretenAkademya'sından tutun da edebiyat kanon'una

ve kendinden menkul underground edebiyatçılarına kadar bu

sıradanlık ve dibe vurmuşluk her geçen gün daha da şizoid bir hal

almakta. Nihayetinde bu topraklarda, yazık ki, felsefeyi felsefeye,sosyolojiyi sosyolojiye, edebiyatı edebiyata, tiyatroyu tiyatroya

vb. hasreden, birbirinden bağımsızmış gibi gören nev-i şahsına

münhasır bir entelijansiya var. Elbette konumuz şiir ve şairler

olunca işin rengi daha da değişiyor. Divan edebiyatını gericilik;

Halk edebiyatını romantik bir özcülük-devrimcilik; Nazım'ı

ulaşılamayan bir şiir ilahı; Orhan Veli'yi acemi şair; İkinci Yeni'yi

gerçeküstücü; Batı edebiyatını ise neredeyse bilmemişliğin bir

kurbanı olarak tümden yok sayan bakar-kör bir şiir dünyamız var.Kendisini boya fabrikasında zanneden bazı amele zihniyetler ise

ne idüğü belirsiz bir organik-sentetik şiir ayrıştırmasını ya da ne

felsefenin ne de şiirin sınırlarını ve yapısını anlamadan tamamen

spekülatif verilerden hareketle traji-komik bir felsefi şiir poetikasını

önemli ve büyük bir buluşmuş gibi önümüze sermeye pek hevesliler.

Gençlerde durum daha da vahim: Onlar için (istisnaları her zaman

için parantez içine aldığımı eklemeliyim) şiir şu an bir yeraltı

edebiyatıymış, bir Bukovski serencamıymış gibi görülüyor. Sözde

anarşizm tafralan da cabası. Güya cinsel tercihlerin şiirde kendisini

dillendirerek şiirin ve tüm yaratma edimlerinin önüne ve ötesine

geçmesi de yine aynı pragmatizm adına yapılan bir çirkeflik.

Bugün İkinci Yeni adına konuşup onu kutsayan ya da yeren ya da

1980 kuşağı şiirini anladığını ve benimsediğini söyleyen insanların

da bu bağlamda ciddi bir şiir ve bilgi yoksuniuğu içerisinde

olduklannı düşünüyorum. Gerisi lafü güzaf. ..

Aslında İkinci Yeni de dahil bugüne kadar gelen süreçte

Türk şiirinin poetik serüvenini ve yapısal inşasını tamamladığını

düşünmek, bunu bu şekilde hatalarıyla sevaplarıyla kabullenmek,

hoş görmek, bilinci ve şiirsel dilbilgimizi akamete uğratan bir

anlayıştır. Modem Türk şiiri, doğduğu ilk andan itibaren beslendiği

ve ıska geçtiği kaynaklar düşünüldüğünde hep epistemik bir kesinti

içerisinde varolmuştur. Sadece belli şiir kalıplarını ya da belli

poetik yönsemeleri benimseyerek şiir oluşturulamaz. Modem şiire,büyük şiire giden yol bu değildir. Batı yazını hiçbir zaman kendisini

vareden yapısal süreçlerden ve bilişsel katmanlardan, toplumsal

ve siyasal algılardan azade bir poetika devşirmedi. Şiire ve şiirsel

olana bu açıdan bakıldığında ne İkinci Yeni ne de başka bir dönem

şiiri gerçek anlamda bizi büyük şiire, büyük şiirin poetikasına

ulaştıran bir eşikte duramadılar. Fakat şu da bir gerçek: Bugün

bile şiirimizde hala İkinci Yeni ve 80 kuşağı poetikası başat bir

roloynuyor. Artık kuşak ve dönem ayrımlarının da bu anlamda

gereksiz olduğunu düşünüyorum. Zaten bugün Türk şiirinin bir

kuşak oluşturmaya da mecali yoktur. Bugün ve yarın Türk şiirini

ancak bireysel çabalar bir yere götürecektir.

IIIDeneysel ve somut şiir atılımları, her yenilik gibi bizim

yazınımızda yine metinsel düzlemde değil de daha çok şairini ya

da yazarını görünür kılma, onu işaret etme ve ilk yapan olma

amacını taşıdığı için aslında pek de masum girişimler olarak

görülmemeli. Elbette bu alanda oldukça başanlı ürünler verildi.

Fakat son zamanlarda bu "deneyim" kendinden menkul marazi bir

mecraya kaymış gibi görünüyor. Şüphesiz bu şairlerimiz aslında

en büyük avant-garde şairimiz olan Nazım da dahil pek çok

şairimizin ortaya koyduğu birikimlerden habersiz bir şekilde

böylesi deneysel çalışmalara soyunmaktadırlar. Bir metni sadecealt alta dizerek ya da ona geometrik bir tasarım vererek kaligrafik

olanı yakalamaya çalışayım derken deneysel şiirin temel özünün

on dört~'----------------------------------------

Page 3: Ahmet Bozkurt, Şiir Tutulması, Karayazı, 2008, sayı 2

8/3/2019 Ahmet Bozkurt, Şiir Tutulması, Karayazı, 2008, sayı 2

http://slidepdf.com/reader/full/ahmet-bozkurt-siir-tutulmasi-karayazi-2008-sayi-2 3/3

karayazı

ıska geçilmesi bu çalışmalardaki en temel hata. Sanırım bu

şairlerimizin yazma ediminin 'geçişsiz bir eylem' (ecrire est un

verbe intransitit) olduğunu göz ardı etmeden sözün giderek

ideogram'laştığı, zamarı-mekan algısının iç içe geçtiği bir uzamda

biraz daha Apollinaire, Demuth, Kandinski, Ashbery, Pollock,

Rothko, Cezanne, Valery, Mallerme, Perec, Ponge, Phillips'e sil

baştan yeniden, bir göz atmaları gerekecektir.

LV

İspanyol şair Silesius söylemişti: "La rosa sin porque florece

porque florece" (Gülün nedeni yoktur; gül çiçek açtığı için çiçek

açar). Güzellik ve estetik yaratım yazınsal alanın en temel

vazgeçilmezidir. Fakat güzelliğe kurallarla varılmadığı da bir

gerçek. İnsani gerçekliğe ilişkin tüm algılanabilir ve görülebilir

formların dil içerisinde duyumsandığını ve vazgeçilerneyecek bir

dil içerisinde dile geldiğini hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.

Bu anlamda şairin güzel olanı yakalamaya çalışırken çıktığı her

serüvende insana ve gerçekliğe ait tüm önceliklerin aynı zamanda

yaşadığımız hayata mukim bir hakikat bilgisi olduğunu da hiçbirzaman akıldan çıkarmaması gerekir. Zira şair, aynı zamanda, hiçbir

aidiyet duygusuna sahip olmayan bir sürgündür. Tüm biçimlere

ve sınırlara karşı o hep bir ara yerde, bir eşikte durur. Dolayısıyla

dili de, yaşamı da, ürettiklerinin birer toplamı olan tüm yazınsal

yaratıları da, en nihayetinde hep sürgünsoylu bir uzamda varolur.

Şiir, gerçeklik, birey, toplum birlikteliği üzerine söylenecek şey

belki de Derrida'nın bir sözünü tersine çevirmekten ibaret olacaktır:

"La poesia est la disruption de la preserıce" (Şiir mevcudiyetin

kesintiye uğramasıdır). İzzet Yasar'ın bir şiiri ise buna fazlasıyla

yanıt veriyor: "ah sahne mantığım ... sarıl ıp soruluyorsuni bak,

perdene gözler iniyorl işte bu suretle yaralarından sızıyorsun".

V

Önce bir tespit: İslami duyarlılıkların ve İslam

kozmolojisinin bilinç akışlarının ve sanat algısının vahiy, felsefe,

akıl denkleminde dile getirildiği İslami bir şiir olabilir fakat ne

İslamcı şiir ne de İslamcı şair kategorisi, kendi bağlarnı içerisinde·

dahi, bir mevcudiyete sahip olamaz. İslamcılık modern bir

ideolojidir,modem zihniyet dünyasının türettiği tüm diğer ideolojiler

gibi hep yukarıdan aşağıya bir değişimi öngören ikame bir anlayışa

sahiptir. Keza bugün adına İslamcı şiir denilen olgu, bilinci,

moderrıitenin formel tüm çarpıklıklarıyla kirlenmiş marazi ve

hayata geç kalmış bir şiirdir. İslamcı şiir ve İslamcı şair kategorisi,bir kere her şeyden önce, şiiri yedeğine alarak ilerleyen, şiiri

araçsallaştıran pragmatist siyaset diline içkin bir zihniyet dünyasına

sahiptir. Oysa şiirin dünyası hiçbir ideolojik kalıp içerisinde

biçimlenmez; ideolojiler ve dünya görüşleri şairin yaşam alanını

belirler ve dünyaya bakışını, şiire bakışını ancak poetika bağlamında

özgül bir çevrene dayandırabilir. İdeolojiler bu anlamda hiçbir

zaman şiirin dilini kendi dillerine bağımlı kılmamalıdır. Ancak

şiirin dünyasım zenginleştirdiği ve var kılabildiği oranda ideolojiler

şiirin hizmetinde olabilirler. Bu bile aslında pek mazur görülecek

bir durum olmasa gerek. Bu durum çok ince ve tehlikeli bir sınır

çizgisini gerekli kılar. Zira bu dengenin makul bir şekilde

yürütüldüğü şiirsel yapıya rastlamak çok nadir bir durumdur. Oyüzden tüm diğer ideolojik yapılanmalar gibi İslamcı şiir kategorisi

de bizleri oldukça spekülatif ve kırılgan bir alana havale eder.

İslamcı şair tanımlaması bile başlı başına yanlış bir tanımlamadır

ve bizleri onun karşısında yer alan pek çok yeni ve gereksiz şiir

ve şair sımflandırmalanmn i sımrlandırmalannın içerisineçekecektir.Şiirin tek ve evrensel bir dili vardır, bunu unutmamak gerekiyor.

Diğer taraftan bugün İslamcı şair olarak nitelendirilen insanların

ne kadarı acaba İslamiyet'in öngördüğü dil ve duyu Ş içerisinden

hareket etmektedir? Yıllar önce İsmet Özel "Sünni şair olur mu?"

diye sormuştu ve eklemişti: "şairlere yön veren, onları harekete

sevkeden ortodoks ilkedir." Aslında hiç de yanlış düşünmüyor

Özel: şair bu topraklarda algılandığı şekliyle her türlü i 'tizal

hareketine karşıdır; o hep müesses nizamın kurucusu, koruyucusu

ve bekçisidir; o her zaman ulul-emr'e itaat eder, zalime

başkaldıramaz çünkü o kelimenin en arı anlamında Sünni şairdir.

Sormak gerekiyor: bugün hangi İslamcı şairde İslamiyet'in bir

"din" olarak sesini duyabiliyoruz; bir din diyorum çünkü bugün

İslamcı şiir adına duyduğumuz tek şey bir kimlik etrafında kendi

yaşam alanını garanti altına almaya çalışan pragmatist bir dil

siyasetinden başka bir şey değiL. Duyabildiğimiz tek şeyerkekegemen Türk ve Sünni şiirin, modernitenin zihniyet dünyasıyla

kafası karışmış, tarihe ve akla hep geç kalan bütünlükten yoksun

eskil sesi oluyor. Bunun neresinde İslamiyet var. "İslamiyet öldü,

irtica bir nostaljiden ibaret."

VI

Adorno "Ausschwitz'ten sonra şiir yazmak barbarlıktır"

diyordu. İki dünya savaşı arasında gittikçe çözülen ve çöken bir

dünya, şüphesiz yine Adorno'nun öngördüğü gibi, bir açık hava

hapishanesine dönüştükçe her şey bir o kadar bir ve aynı olmuştur.

Böyle bir ortamda da zaten neyin neye bağımlı olduğunu bilmenin

pek de önemi yoktur. Adorrıo'nun yaşadığı ruh iklimi ideolojilerintükendiği bir dünyaya aitti ve dünya da artık hep kendi nesnesi

tarafından sürüklenen bir gerçeklikten başka bir şey değildi. Üstelik

bu durum, tam da Adorno'nun söylediği anlamda, Ausschwitz'ten

sonra şiir yazmama durumunun neden imkansız hale geldiğine

ilişkin bilgiyi de anlamsız hale getiren bir aura'ya sahiptir. Şüphesiz

her daim umut etmek güzel şeydir. Fakat hiçbir şekilde Paul

Valery'nin açık sözlü öngörüsünü de unutmamak kaydıyla: "umut

varlığın kendi tininin kesin öngörülerine karşı kuşkulanmasından

başka bir şey değildir. Varlığın başına gelebilecek her türlü kötü

sonucun kendi tininin bir yanlışı olduğu akla gelir".

Poetik bir olanak olarak Marxist bakış açısının denendiği

ve farklı kanallardan aktığı bir şiir elbette bugünün dünyasında ve

yaşadığımız an'ın zamansal çevrimine yönelik karşı duruşun bir

cephesi olması bağlamında, bizi hamasetten ve günübirlik olandan

kurtarabildiği müddetçe, anlamlı bir girişimdir. Fakat bu girişim

de yine şiir ve ideoloji bağlamında ıska geçilmemesi gereken pek

çok noktayı paranteze aldığı müddetçe bir anlama kavuşacaktır.

O yüzden yıllar önce Cemal Süreya'nın "Yıkıcıdır şiir,

Gayrirneşrüdur. Temizleyicidir. Sürekli bir ihtilaldir" deyip

sözlerine başladığı noktadan şiiri alıp yine onun umut ettiği yere

doğru yani "şiirsel gerilimin dairesi yeniden kurulacaktır" dediği

andan itibaren devralmak.gerekiyor bu mirası.