kent imgesi ankara ornegi
Post on 20-Feb-2016
36 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 2
KENT VE İMGESİ ............................................................................................................................ 3
KENT İMGESİNİN TEMEL UNSURLARI ........................................................................................... 3
İMGESEL HARİTALAR VE GÖRÜŞME ANALİZLERİ ........................................................................... 5
Sorular ve Cevaplar ....................................................................................................................... 5
Haritalar ....................................................................................................................................... 5
SONUÇ YERİNE .............................................................................................................................. 6
EK (Haritalar) ................................................................................................................................ 7
1
GİRİŞ
Sosyal antropoloji disiplini genel kabul gören, en beylik ifadesiyle insanın kültürel
evrimine odaklanan bir disiplin olarak tanımlana gelmiştir. Özellikle antropolojinin
ilk dönemleri sömürgeciliğin bir aracı olarak, kurucu babaların da etkisiyle modern
öncesi toplumlara odaklanmıştır. Ancak sömürgeler çağının ardından özellikle
yirminci yüzyılda doğa bilimlerinin etkisinden nispeten kurtulmaya başlayan sosyal
bilimlerde disiplinler arası keskin ayrımlar belirli oranlarda ortadan kalkmıştır. Bu
bağlamda antropoloji sadece modern öncesi toplumları konu aldığı araştırma alanını
genişleterek insanın olduğu her yerde var olabilecek bir araştırma alanına doğru
yayılma göstermiştir. Kent çalışmalarına büyük ölçekli toplumsal grupları araştırma
sahasına alan sosyolojinin içinden bakma eğilimi, özellikle yirminci yüzyıla
damgasını vuran göç hareketleri neticesinde ortaya çıkan ve kentte varlığını sürürden
daha ufak çaplı toplumsal ve kültürel grupların incelenmesine duyulan ihtiyaçla
aşınmıştır. Nitekim kent, homojen bir toplumsal ya da kültürel yapıdan mürekkep
değildir. Kent ile bireyler ya da topluluklar arasında birçok ilişki türü mevcuttur.
Kent insan arasındaki ilişkiye odaklanan bu çalışma tam da bu zeminden yola
çıkarak bireylerin zihin dünyasındaki kent tahayyülüne dair ufak bir resim çıkarmayı
amaçlamaktadır. Resmi okuma çabasının bir aracı olarak daha çok yorumsamacı bir
bakış açısı kullanılmıştır. Bu amaca hizmet ve kaynaklık edecek eser ise Kevin
Lynch’in 1960’larda ABD’de üç büyük şehir üzerine kaleme aldığı Kent İmgesi’dir.
2
KENT VE İMGESİ
“Işıltı şehirlerden, bilgelik çölden gelir.”
Modern kentlerin geçmişleri tarihsel açıdan ortaçağa kadar uzanmaktadır. Ortaçağın
ticaret merkezleri, yeniçağın ise sermaye birikimine ev sahipliği yapan burgları
olarak kentler, bugün dünyada en fazla insan nüfusunun barındığı, J. J. Rousseau’nun
deyimiyle içinde “toplumsal kasırgalar” (le tourbillon social) kopan mekânlar olarak
insanların sadece gündelik yaşamlarında değil aynı zamanda zihin dünyalarında da
önemli bir yer kaplamaya devam etmektedirler. Kentler sürekli gelişen dinamik ve
canlı özellikleriyle birbirinden çok farklı insanları ve toplulukları birbirine bağlayan
mekânlardır. Bunun yanında kentler sadece insanları değil aynı zamanda çeperinden
merkezine doğru mekânları da birbirine bağlamaktadır. Esasen bugün anlaşıldığı
anlamıyla büyük ve modern kentlerden devasa, kompleks ağlar (network) olarak
bahsetmek yanlış değildir.
Bütün karmaşık ve farklı kimlikleri bir arada bulunduran ve sosyal aktörlerin
onu, içinde bulundukları kültürel, sınıfsal, toplumsal pencerelerden farklı farklı
tahayyül ettiği heterojen niteliğine rağmen kent, içinde yaşayan bu farklı kimlikler
tarafından ortak bir takım imgelerle de tariflenebilmektedir. Bu kategoriler ya da
gerçeklikler sosyal aktörlerin bakış açılarında değişiklik yapsa da, özellikle Ankara
gibi nispeten planlı kentlerde ortak bir takım imgeler kendisini gösterebilmektedir.
Kentin üzerine kurulu olduğu coğrafi yapı da bu ortaklaşımda önemli bir yer
tutmaktadır. Söz gelimi Ankara gibi bozkır üzerine kurulu, görece dairesel bir
bütünlük arz eden bir şehirde merkezi tariflemek, İstanbul gibi doğudan batıya
uzanan ve içinden deniz geçen bir şehirde çok daha zor olabilmektedir. İstanbul gibi
şehirlerde merkez sembolik yapılarla ya da mekânlarla tariflenirken (Taksim gibi),
Ankara’da doğrudan şehrin ortası gerçek anlamıyla “merkez” olarak
tanımlanabilmektedir.
Dune isimli bilim-kurgu serisinden. Burada “gelişme” kavramına olumlu bir atıfta bulunulmamış, kavram sadece bir nitelik
amacıyla kullanılmıştır.
3
Her bireyin içinde yaşadığı şehre dair somut nesneler temelinde oluşturduğu
bir takım zihinsel imgeler mevcuttur. Yol bulma sürecinin bir parçası olarak ifade
edilen eylem, esasen tam da bu zihinsel imgeler ya da haritalar aracılığıyla
gerçekleşmektedir. Kevin Lynch yol bulma sürecinin stratejik halkası için, dış
dünyanın zihinde genellendiği bir resim olarak çevresel imge kavramını
kullanmaktadır:
“… Bu imge, hem anlık duyuların hem de geçmiş deneyimlerin bir ürünüdür;
edinilen malumatı yorumlamak ve hareketi yönlendirmek için kullanılır. Çevreyi
tanımak ve modellemek ihtiyacı, hem pratik hem de duygusal açıdan birey için
hayati önem taşır ve kökleri çok eskilere dayanır.”1
Çevresel bir imge kurma ihtiyacı kişilerin çevresiyle uyum sağlaması ve
kendilerini güvende hissetmesi bakımından da önemlidir. Esasen Kevin Lynch’in de
ifade ettiği gibi bu durum kentle kurulan duygusal bir ilişkiye karşılık gelmektedir.
Bireyler yarattıkları çevresel imgeler sayesinde dış dünya ile kendileri arasında
uyumlu bir ilişki kurarlar ve “yuva”nın tanıdıklıktan dolayı yarattığı sıcaklık hissinin
ayırt edici olmasından kaynaklı olarak güven hissi daha da güçlenir.2 Şu halde kentte
yaşayan tüm sosyal aktörlere rehberlik edecek olan zihinsel haritaların oluşmasında
kullanılabilecek en önemli kavram “imgelenebilirlik”3 (imageability) olmak
durumundadır. İmgelenebilirlik, herhangi bir gözlemcide güçlü bir imge yaratma
olasılığı taşıyan fiziksel objenin niteliği olarak tanımlanmaktadır. Kavram, kentsel
mekânlar ve kentte yaşamını sürdüren insanlar açısından anahtar bir nitelik taşır.
Çalışmanın belirleyicisi olan kentsel mekânları bu kavram dâhilinde analiz etmek
gerekmektedir. Netice itibariyle tüm bu mekânlar imgelenebilirlik yetenekleri
sayesinde kentte yaşayan insanlar tarafından bir kimliğe büründürülürle
1 Kevin Lynch, Kent İmgesi, İş Bankası Yayınları, 2010, s.42 Kevin Lynch, (a.g.e.), s.53 İmgelenebilirlik başlığı için bkz. Kevin Lynch, (a.g.e.), s.10-14
4
KENT İMGESİNİN TEMEL UNSURLARI
Kent kompleks bir ağ olarak bireysel imgelerin bir araya gelmesiyle oluşan “halk
imgeleri”ni içinde barındırmaktadır.4 Bireylerin kendi öz yaşamları, içinden
geldikleri kültür ya da kentle kurdukları ilişki sonucu elde ettikleri deneyimler ne
kadar birbirinden farklı olsa da bir arada yaşıyor olmanın getirdiği bir takım değerler
veya kabuller ortak kent imgelerinin oluşmasında önemli yerler tutarlar.
“Fiziksel unsurlardan yola çıkılarak oluşturulan kent imgesinin içeriği,
kolayca beş farklı başlık altında toplanabilir.”5 Çalışmaya yol gösterecek temel
unsurlar olarak yollar, sınırlar/kenarlar, bölgeler, düğüm/odak noktaları ve işaret
öğeleri sayılabilir:
1. Yollar: “Yollar, gözlemcilerin alışkanlık ve olanaklara bağlı olarak ara sıra
kullandıkları alanlardır. Bunlar; sokaklar, yaya yolları, toplu taşıma alanları,
kanallar ve demiryolları olabilir. Bu öğeler pek çok kişinin imgesinde baskındır.
İnsanlar hareket halindeyken kenti gözlemler ve bu yollar üzerinde diğer çevresel
öğeleri algılayabilir ve bütünle ilişkisini kurarlar.”
2. Kenarlar: “Kenarlar gözlemciler tarafından ulaşım aksları gibi
kullanılmayan öğelerdir. İki bölge arasında sınır işlevi görür, sürekliliği doğrusal
olarak bölerler. Kıyılar, demiryolları, gelişme bölgesi sınırları ve duvarlar kenar
öğelerine örnektir. (…)”
3. Bölgeler: “Bölgeler, iki boyutlu alanlar olarak algılanır ve kentin orta
ve/veya büyük ölçekli bölümlerini oluştururlar. Gözlemci, psikolojik olarak bu
alanların içine girdiğini hisseder. (…)”
4. Düğüm/Odak Noktaları: “Düğüm noktaları; gözlemcinin kente
girebilmesini sağlayan stratejik noktalardır ve bir noktadan diğerine yol alırken
kullandığı yoğun odak noktalarıdır. Öncelikle… kavşaklar olabilir; kentin bir
bölümünden diğerine geçiş noktalarını oluştururlar. Düğüm noktaları, köşe başı
faaliyetlerini barındıran veya kapalı bir meydanı oluşturan alanlarsa…
4 Kevin Lynch, (a.g.e.), s.515 Kevin Lynch, (a.g.e.), s.51
5
kullanımların yoğunlaştığı alanlar olma özelliği taşırlar. Bu toplanma noktaları…
faaliyet merkezini oluştururlar. Bir semboldürler ve etkileri mekâna yayılır. (…)”
5. İşaret Öğeleri: İşaret öğeleri, diğer bir noktasal referans kaynağını
oluşturur. Ancak, harici öğeler olduklarından, gözlemci bu oluşumların içine
giremez. (…) Bunlar çoğunlukla kolay tanımlanabilen fiziksel oluşumlardır; bir
bina, bir işaret levhası, bir dükkân veya bir dağ gibi. Kentin içinde veya belli bir
uzaklıkta olabilirler. Bu şekilde her türlü pratik kullanış için sabit bir yönü
sembolize ederler. Kentin ayrıksı kuleleri, altın kubbeleri ya da yüksek tepeleri
gibi. (…)”6
Kevin Lynch’in kentsel mekânı oluşturan bir çeşit harç olarak sunduğu bu
bileşenler birbirinden yalıtık bir halde bulunmazlar. Tüm bu bileşenler aynı zamanda
birbirleriyle etkileşim ve temas halindedirler. Bazen birbirlerini keser, bazen
birbirlerinin üstünden ya da altından geçebilirler. Nitekim kent metaforik açıdan
birbirine eklemlenmiş mekanik bir bütünü değil, daha çok birbiri ile iç içe geçmiş
organik bir bütünü temsil etmektedir. Kente bu bileşenler altında bakmak onu daha
okunaklı kılmakta, aynı zamanda görüşmecilerin zihinlerindeki kent imgesini
anlamak konusunda da oldukça destekleyici olabilmektedir.
6 Kevin Lynch, (a.g.e.), s.52-53 (Vurgular bana aittir.)
6
İMGESEL HARİTALAR VE GÖRÜŞME
ANALİZLERİ
Sorular ve CevaplarKentte yaşamını sürdüren her bireyin aklında şehre dair bir harita bulunmaktadır.
Kentle kurulan ilişkiye göre şekillenen bu haritalar kişisel deneyimler bağlamında
her ne kadar özel bir nitelik taşısa da kentin ortak simgelerini ya da kentin iyi/kötü
karakterini ortaya koyan mekânlarla karşılaşmak olasıdır. Bu çalışmaya kaynaklık
edecek harita çizimleri ve temel bazı sorular için toplam sekiz kişiyle görüşülmüş ve
kenti karakterize eden imgeler ve mekânlar bu yolla tespit edilmiştir.
Görüşmecilere yöneltilen “Ankara’yı nasıl tanımlarsınız? Ankara sizin için ne
ifade ediyor?” sorusuna hemen herkes “düzenlilik”, “tekdüzelilik”, “monotonluk”,
“basitlik”, “koyu renk” gibi cevaplar vermişlerdir. Şehrin daha çok belirli bir
düzenliliğe sahip olduğu, ancak bu düzenliliğin aynı zamanda bir miktar da sıkıcı bir
yaşam akışına neden olduğu yönünde bir eğilim, görüşmecilerin neredeyse
tamamında göze çarpmaktadır. Nitekim her ne kadar göç ve gecekondulaşmayla
beraber sapma göstermiş olsa da, modern Cumhuriyetin simgesi ve başkenti olan
Ankara, Türkiye’de modern anlamda belirli bir kent planına sahip ender yerleşim
yerlerinden biridir. Bu bakımdan bireylerin gündelik yaşamlarının büyük bir kısmını
geçirdiği kent merkezinin bu derece düzenli ya da düzenliliğin bir göndergesi olarak
okunabilen sıkıcı/tekdüze niteliği anlaşılabilmektedir.
Görüşmecilerden cevaplanması istenilen ikinci soru olan “Sizce kentin merkezi
neresidir?” sorusuna istisnasız her görüşmeci ağız birliği etmişçesine “Kızılay”
cevabını vermiştir. Her ne kadar modern Cumhuriyetin başkentinde Ulus Meydanı
“eski merkez” sanılıyor olsa da, 1925’te yayınlanan Lörcher Planları Çankaya’yı
17 Ekim 1923 tarihinde Ankara Belediyesi başkent belediyesi özelliği ile yeniden örgütlenmiş ve Falih Rıfkı Atay İmar İdare Heyeti başkanı seçilmiştir. Bu da gösteriyor ki, başkent olmadan önce küçük bir orta Anadolu kasabası özelliği taşıyan Ankara, o tarihlerden başlayarak bir “imar” ve “idare” planına sahiptir. Nitekim 1923 yılında Berlinli mimar Dr. Carl Christoph Lörcher’e kent planı için bir rapor hazırlatılmıştır. (Ayrıntılı bilgi için Goethe Enstitüsü’nün internet sayfasında bulunan “Bir Başkentin Oluşumu” isimli makaleye bakılabilir: http://www.goethe.de)
7
hızlı nüfus artışının yarattığı baskıyla yeni bir merkez olarak tasarlamıştır.
Dolayısıyla kentin bireylerin zihninde oluşturduğu haritada merkez Kızılay olduğu
gibi bunun ardından sorulan “Referans noktanız neresidir?” sorusuna bütün
görüşmecilerin yine Kızılay cevabını vermesi merkez-referans noktası örtüşmesini
göstermiştir. Ankara coğrafi bir belirlenime (dağ, deniz, ırmak, göl) sahip olmadığı
için görüşmeciler kendilerine sorulan referans noktası sorusuna kentin hem en yoğun
noktası hem de merkezi olması nedeniyle Kızılay cevabını vermekte bir beis
görmemişlerdir. Daha özel bir referans noktası istendiğinde ise genellikle “YKM’nin
önü”, “Dost Kitabevi”, “Güven Park” gibi odak/düğüm noktalarını işaret eden
cevaplar verilmiştir. Bunlar aynı zamanda toplanma noktaları ve faaliyet alanlarıdır.
Odak noktaları olmalarının neticesinde etkileri mekâna yayılmaktadır. Şimdiki
karşılığıyla özellikle ticari açıdan bu bölgeler birer “cazibe merkezi”dirler.
Kenti daha bütünsel bir perspektiften görmek amacıyla görüşmecilere “Sizce
kentin giriş kapısı neresidir? Dışarıdan Ankara’ya dönüş yaptığınızda nereye
geldiğiniz zaman kente vardığınızı düşünürsünüz?” soruları sorulmuştur. Burada
cevaplar birbirlerinden biraz farklı olmakla birlikte batıdan girişlerde görüşmecilerin
dördü “Ümitköy” cevabını vermiştir. Bunun dışında üç kişi “Aşti”, iki kişi de
“Armada”yı kentin girişi olarak tasvir etmiştir. Ümitköy cevabı görüşmecilerin kenti
bütünsel bir biçimde algıladıklarını göstermektedir. Kenti sadece merkezden ibaret
görmediklerini, gitmedikleri halde kentin uzak bir bölgesini “giriş” olarak
tanımlamaları ele vermektedir. Ümitköy bu yönüyle bir gelişme bölgesi izlenimi
vermektedir ve kenar olarak tanımlanabilmektedir.
HaritalarGörüşmecilerin kafalarında kente dair oluşan zihinsel kent imgelerini çıkarmak için
haritalandırma (mapping) adı verilen yöntem kullanılmıştır. Görüşmecilerden kenti
hiç bilmeyen bir yabancıya evlerinden varış noktasına kadar olan güzergâhı
haritalandırmaları istenmiştir. Ancak haritalandırma işlemi için güzergâh üzerinde
kendileri için önemli olan bir takım mekânları da haritaya eklemeleri istenmiştir.
Görüşmecilerin ortak noktası, varış mekânının kentte merkezi bir yere sahip olan
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) olmasıdır. DTCF,
8
Kızılay’a yaklaşık 5-10 dakikalık bir yürüme mesafesindedir ve eski merkez olan
Ulus ile Kızılay’ı birbirinden ayıran, sembolik bir öneme sahip Sıhhiye köprüsünün
hemen yanında konumlanmaktadır.
Haritalandırma işleminin sonucunda, farklı noktalardan hareket ediyor
olmalarına rağmen görüşmecilerin kenti daha çok yollar yardımıyla
haritalandırdıkları görülmektedir. Nitekim kent imgesinin temel unsurları başlığında
da yer aldığı üzere yollar pek çok kişinin imgesinde baskın bir rol oynadığından bu
pek de beklenmeyen bir sonuç değildir. Ancak dikkat çeken noktanın özellikle
Sıhhiye köprüsünün bütün haritalarda görülebilmesidir. Varılan nokta DTCF’nin
yanında yer alması, birçok kişi otobüs durakları aracılığıyla hareket noktası olması
ve belirgin biçimde sembolik bir ayrım özelliği taşıması Sıhhiye köprüsünü tüm
haritalarda belirgin kılmıştır. Öyle ki, bu köprü bir bölge olarak Kızılay ile Sıhhiye
ve Ulus’u birbirinden ayırmaktadır. Bölgeler iki boyutlu alanlar oldukları için Kevin
Lynch’in de ifade ettiği gibi bireyler bu bölgelere giriş yaptıklarını hissederler.
Dikkat çeken bir diğer özellik Sıhhiye köprüsü başta olmak üzere üst
geçitlerin ve kavşakların güzergâhlar üzerinde ayırt edici bir nitelik taşımasıdır.
Hemen her görüşmeci kimi en belirgini olmak üzere üst geçitleri önemli bir unsur
olarak haritalandırmayı uygun görmüştür. Ankara’da üst geçitler hem çok fazla
olduğu hem de belli bölgeleri birbirinden ayıran birer işaret imgesi olarak algılandığı
için görüşmeciler açısından önemli sayılmışlardır. Benzer bir biçimde Türkiye’deki
diğer büyük şehirlere göre nispeten daha yeşil bir çehreye sahip Ankara’da
görüşmeciler açısından parklar da (Gençlik, Kurtuluş, Kuğulu, Göksu, Meclis parkı)
haritalarda yerini almıştır. Buradan yola çıkarak Ankara’da kent dokusunu oluşturan
temel unsurlardan birinin kentin içinde kalan farklı boyutlardaki parklar olduğu
söylenebilir.
Kent dokusunun en belirleyici diğer unsurları olarak büyük devlet binaları ve
alışveriş merkezleri sayılabilmektedir. Zira haritalandırma işleminden önce
görüşmecilere sorulan “Ankara’yı nasıl tanımlarsınız?” sorusuna sekiz görüşmecinin
altı tanesi “beton” ya da “betonarme” yanıtını vermiştir. Binaların büyüklüğü ve
9
kentin çok belirgin coğrafi bir takım referans noktalarından yoksun oluşundan dolayı,
yapılar ön plana çıkmaktadır. Adliye Sarayı, Migros, Optimum ve Armada bunlardan
bazılarıdır. Öyle ki, kentin en önemli odak noktası eskiden Gima İş Merkezi’nin
olduğu binayken şimdi de bir kitapçının (Dost kitabevi) önüdür. Bu açıdan sayıları
her geçen gün artan devasa alışveriş merkezleri ve iri cüsseli devlet binaları (Adliye
Sarayı, Bakanlıklar, Meclis) Ankara’da yaşayan görüşmeciler açısından işaret öğesi
özelliği taşımaktadır.
Haritalar üzerinden okunabilecek bir diğer unsur büyük kavşakların çok açık
bir şekilde resmedilmesi olmuştur. Kentte büyük meydanların çok az olmasından
dolayı, kavşakların nispeten geniş alanlar olarak resmedilmesi mümkündür. Zira
sadece bir görüşmeci Sakarya meydanını betimlemiştir. Görüşmeler esnasında
Ankara’yı betimleyen “sıkışık” tabiri bu durumu olumlamaktadır. Geniş ölçekli ve
kentte önemli bir yere sahip parkların bile kenti bu durumdan kurtarmaya yetmediği
görülebilmektedir.
10
SONUÇ YERİNE
Dünya nüfusunun büyük bir kısmına ev sahipliği yapan kentler her geçen gün
büyümeye devam etmektedir. Özellikle bu büyümeye neden olan nüfus yoğunluğu ve
göçlerin yol açtığı konut sorunu kentlerin çeperinde oluşmaya başlayan yeni konut
alanlarıyla çözülmeye çalışılsa da kentin merkeziyle ilgili başka bir takım sorunlar
ortaya çıkmaktadır. Kent, dev bir organizma gibi devingenliğini ve dinamizmini
sürdürürken bireyler tarafından sadece işlevsel bir bütün olarak değil onların aynı
zamanda duygusal olarak da algı dünyalarında yer almaktadır. Bu açıdan “çevrenin
sadece iyi düzenlenmiş olması artık yeterli değildir. Şiirsel ve sembolik olmalıdır.
Bireylerini ve karmaşık toplum düzenini, isteklerini ve tarihsel geleneklerini, doğal
ortamın ve kent yaşamının karmaşık işlev ve hareketlerini yansıtmalıdır.”7 Oysa
genel olarak bakıldığında bugün içinde yaşanılan kentler yaşadıkları ve yaşattıkları
birçok sorun yüzünden kentliler tarafından yaşanılacak mekânlar olmaktan çok uzak
olarak ifade edilmektedirler. Öyle ki, eski kent romantizmi yok olmuş, onun yerini
artık hemen herkesin gitmek istediği “deniz kıyısında bir balıkçı kasabası”
romantizmi almıştır. Kentler sadece kronik sorunlarıyla anılmaktadır. Farklı
kimliklerin bir arada bulunduğu mekânlar olarak kentler bu farklı kimliklerin iç içe
geçtiği değil birbirinden izole edildiği yerler olarak tanımlanmaya başladı.
Kapitalizmin doğal bir sonucu olarak sermayenin kentlerde yığılmasıyla kent sadece
egemen sınıfların etki edebildiği ya da en azından estetik açıdan üzerinde söz sahibi
olduğu yaşam alanları haline getirdi. Bireyler ya da bir takım toplumsal gruplar tek
başlarına kentle diyalektik ve dönüştürücü bir ilişki kurmaktan uzaklaştılar. Kent,
“kentli için hem müthiş hem de korkutucudur. (…) Kent sahnesi, okunaklı ve
görünür olsaydı, korku ve karmaşanın yerini mekânın zenginliklerinin zevki ve
görünümlerin gücü alabilirdi.”8 Ankara’nın, görüşmecilerin zihnindeki betonarme ve
koyu renkli resmi belki de bu sayede aşılabilir.
7 Kevin Lynch, (a.g.e.), s.1328 Kevin Lynch, (a.g.e.), s.133
11
EK (Haritalar)
12
13
14
15
KAYNAKÇA
Kevin Lynch, Kent İmgesi, İstanbul, İş Bankası Yayınları, (Çev. İrem Başaran), 2010
Ali Cengizkan, Türkiye İçin Modern ve Planlı Bir Başkent Kurmak: Ankara 1920-
1950, Goethe Enstitüsü, Ankara, http://www.goethe.de
16
top related