anadolu kıtası-sayı 16

10
Sayı: 16 / Haziran 2012 HAFTANIN KONUSU GÖKTÜRK KAĞANLIĞI Derleyen: Eyüp AKTUĞ www.e-aktug.com

Upload: eyup-aktug

Post on 10-Mar-2016

219 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Anadolu Kıtası-Sayı 16

TRANSCRIPT

Page 1: Anadolu Kıtası-Sayı 16

Sayı: 16 / Haziran 2012

HAFTANIN KONUSU

GÖKTÜRK KAĞANLIĞI

Derleyen: Eyüp AKTUĞ

www.e-aktug.com

Page 2: Anadolu Kıtası-Sayı 16

2

İçindekiler

Gİ Rİ Ş……………………………..…….........….…..………………..3

Bİ Rİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ……………………..…….5

DÖG Ü GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ…………..…………………6

BATİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ………………………………6

İ Kİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ……………………………...8

KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını

düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz

Page 3: Anadolu Kıtası-Sayı 16

3

Gİ Rİ Ş

Türk Tarihîndeki Önemi: Türk sözünü ilk defa resmî devlet adı olarak kabul edenler

Göktürklerdir. Böylece devleti ifade etmesi bakımından siyasî bir anlamı olan Türk kelimesi

bu sayede bütün bir milletin adı olmuştur.

Göktürk Menşe Efsaneleri ve Ergenekon Destanı’na Göre Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı

Göktürklerin “Kurttan Türeyiş”lerine dair Çin kaynaklarında da geçen üç efsane vardır.

Aslında bu efsanelerin hemen hemen aynısı M.Ö. 119′da Hunlar tarafından büyük bir

yenilgiye uğratılan Wu-sunlar için söylenir.

Efsaneye göre Hunlar bir taarruz neticesinde Wu-sun kralını öldürmüş, onun oğlu Kun-mo

küçük olduğu için Hun hükümdarı ona kıyamamış ve çöle atılmasını emretmiş. Küçük Kun-mo

dişi bir kurt tarafından emzirilmiş ve bu olayı uzaktan seyreden Hun hükümdarı, çocuğun

kutsal biri olduğuna inanarak, büyüdüğünde onu Wu-sunların kralı yapmış, içinden

Göktürkleri de çıkaran, Çinlilerin Kao-çı (Yüksek Tekerlekli Arabalılar) ve T’ieh-li (Tölös)

dedikleri, Orhun nehrinden Volga kıyılarına kadar geniş bir alana yayılan bu güçlü Türk

kavimler topluluğu için de “kurttan türeyiş” efsanesi aynı motifi işler. Çin’deki Toba sülalesi

devri kaynaklarında efsane özetle şöyle anlatılır:

“Kao-çı kağanının çok akıllı iki kızı varmış. Öyle iyi kalpli ve akıllılarmış ki, babaları onların

ancak tanrı ile evlenebileceklerini düşünerek, kızlarını bir tepeye götürmüş. Ancak tepeye ne

tanrı gelmiş ne de onlarla evlenmiş. Kızlar burada beklerken ihtiyar bir erkek kurt tepede

dolaşmaya başlamış. Küçük kız, kardeşine bu kurdun tanrının kendisi olduğunu söyleyerek

tepeden inmiş ve kurtla evlenmiş. Bu suretle Kao-çı halkı bu kız ve kurttan türemiş.”.

Bu efsanelerin tekamül etmiş şekli, tarihî realiteye de uygun olarak, Göktürk menşe

efsanelerinde ve Ergenekon Destanı’nda görülür. M.S.570′te ortaya çıkan Çin’deki Sui

Sülâlesi devrinde Göktürklerle yakın münasebet kuran Çinliler, Türklerden öğrendikleri

efsaneyi tarih yıllıklarında not etmişlerdir. Efsane şöyledir:

“… (Göktürklerin) ilk ataları Hsi-Hai, yani Batı Denizi’nin kıyılarında oturuyorlardı. Lin adlı bir

memleket tarafından, onların kadınları, erkekleri, büyüklü-küçüklü hepsi birden yok

edilmişlerdi. Yalnızca bir çocuğa acımışlar ve onu öldürmekten vazgeçmişlerdi. Bununla

beraber onun da kol ve bacaklarını kendisini Büyük Bataklığın içindeki otlar arasına

atmışlardı. Bu sırada dişi bir kurt peyda olmuş ve ona her gün et ve yiyecek getirmişti. Çocuk

da bunları yemek suretiyle kendine gelmiş ve ölmemişti. (az zaman sonra) çocukla kurt, karı

koca hayatı yaşamaya başlamışlar ve kurt da çocuktan gebe kalmıştı. (Türklerin eski düşmanı

Lin devleti, çocuğun hâlâ yaşadığını duyunca) hemen kendi adamlarını göndererek, hem

çocuğu hem de kurdu öldürmelerini emretmişti. Askerler kurdu öldürmek için geldikleri

zaman, kurt onların gelişinden daha önce haberdar olmuş ve kaçmıştı. Çünkü kurdun kutsal

ruhlarla ilgisi vardı. Buradan kaçan kurt, Batı Denizi’nin doğusundaki bir dağa gitmişti. Bu dağ,

Page 4: Anadolu Kıtası-Sayı 16

4

Kao-ch’ang (Turfan)’ın kuzey-batısında bulunuyordu. Bu dağın altında da çok derin bir

mağara vardı. (Kurt) hemen bu mağaranın içine girmişti. Bu mağaranın ortasında büyük bir

ova vardı. Bu ova, baştan başa ot ve çayırlıklarla kaplı idi. Ovanın çevresi de 200 milden fazla

idi.

Kurt, burada on tane erkek çocuk doğurdu. (Göktürk Devleti’ni kuran) A-şi-na ailesi, bu

çocuklardan birinin soyundan geliyordu.”

Efsanede Türklerin yaşadığı ve göç ettiği yer olarak gösterilen Batı denizi, kimi tarihçilere

göre Turfan’ın kuzey batısında yer alan Balkaş gölü veya Aral, hatta Hazar iken kimi

tarihçilere göre de Isık göldür. Isık göl ve civarı, Kırgızların millî destan kahramanı olan

Manas’ın da yaşadığı bir bölgedir. Ancak burada önemli olan menşe efsanesinin, Göktürklerin

“Ergenekon Destanı”nın ilk şekli olmasıdır. Bütün Türk boylarında derin izler bırakan bu

destan, içinde tarihî olayları barındırması bakımından da dikkate değerdir. Destan özetle

şöyledir:

“Türk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktu. Bütün kavimler

birleşerek Göktürklerden öç almaya yürüdüler. Türkler çadırlarını, sürülerinin bir yere

topladılar. Çevresine hendek kazdılar, beklediler. Düşman geldi. Vuruş başladı. On gün

vuruştular, Göktürkler üstün geldi.” Düşman, Türkleri er meydanında yenemeyeceklerini

anladığından hileye başvurur ve Göktürkleri gafil avlayıp, çadırlarını basar. Büyük bir katliam

gerçekleşir. İl Han’ın küçük oğlu Kayan (Kıyan) ve yeğeni Tukuz (Negüz) kadınlarıyla birlikte

düşmanın elinden kaçar ve onların bulamayacağı bir yere “Ergenekon” a (Sarp Dağ Beli)

gelirler. Burası geçit vermez, sarp dağlarla çevrili orta yeri düz, verimli bir ovadır. Burada bir

müddet sonra nüfusları gittikçe çoğaldığında, birbirine akraba, ayrı ayrı “oba”lar oluşturdular.

Nihayet dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri Ergenekon’a sığamaz oldu. Kurultay toplayıp,

Ergenekon’dan çıkma kararına vardılar. Çıkış için tek bir geçit vardı fakat burası da

demirdendi. Bir demirci ustasının fikriyle demir dağ büyük bir ateş yakılıp, devasa körüklerle

harlandırılarak eritildi. Nihayet, Börteçene (Bozkurt) adlı bir başbuğun liderliğinde, Türkler

Ergenekon’dan çıkıp bütün dünyaya yayıldılar.

Özetlenen bu destan, İlhanlı tarihçisi Reşideddin tarafından nakledilirken, araya Moğollar da

serpiştirilerek, büyük ölçüde tahrif edilmiştir. Ancak destanda geçen motifler ve

çağrıştırdıkları olaylar, destanın Göktürklere ait menşe efsanelerinin tekamül etmiş hâli

olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim Börteçene, Göktürklerin soylarını dayandırdıkları

Asena gibi mübarek ve yol gösteren bir kurttur. Hun birliği dağıldıktan sonra, destanın

girişinde belirtildiği gibi, Türkler Altay dağları civarına çekilmişler ve bir müddet Juan-

Juanlar’ın hâkimiyeti altında yaşamışlardır.

Demircilikte ileri giden Göktürkler, Juan-Juan hükümdarının “Sizler demircilikle uğraşan

kölelerimsiniz” diye aşağılanmalarını hazmedemeyerek, onlara savaş açmışlar ve yaklaşık

dört yüz yıl süren suskunluktan sonra, 545 yılında büyük bir zafer kazanarak istiklâllerinin

temelini atmışlardır. Reşideddin’in de Camiü’t-Tevarih’te yazdığı üzere, Ergenekon’dan çıkış,

Page 5: Anadolu Kıtası-Sayı 16

5

bir bayram olarak kutlanmış, önce Türk kağanı, ardından beyler, bir parça demiri ateşe salıp

kızdırdıktan sonra, örs üstünde çekiçleyerek, Ergenekon’u Türk an’anesinde canlı

tutmuşlardır.

Göktürk hükümdarlık ailesi Aşına soyundan gelmekteydi. Yukarıda ifade ettiğimiz efsanelere

göre Aşına soyu dişi bir kurttan türemişti ve bu inanış sebebiyle de Göktürk Devleti alâmeti,

altından kurt başlı sancak olmuştur.

Ergenekon efsanesi, Hun devletinin yıkılmasından sonra, Türklerin yaşadığı zorlukları

anlatmaktadır.

Dolayısıyla, tarihen yaşanmış olaylar, Göktürklerin, Hun devletinin bir devamı olarak ortaya

çıktıklarının bir delilidir. Nitekim devlet yapılanmasının Hunlarla aynı olması da bu fikri

kuvvetlendirir.

Page 6: Anadolu Kıtası-Sayı 16

6

Bİ Rİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ

Göktürkler’in tarih sahnesine çıktıkları sıralarda Orta Asya Moğol asıllı Juan-Juanların

hâkimiyetinde idi. Göktürkler de Altay dağları civarında, önemli bir siyasî güç hâlinde onlara

bağlı olarak yaşıyorlardı. Bu esnada geleneksel sanatları demircilikle uğraşan Göktürkler, Juan

Juanların silâhlarını imal etmekteydiler.

Göktürkler, daha 534 yıllarında Çin ile diplomatik ilişkiler kuracak güce erişmişlerdi. Bu

sıralarda başlarında Bumın bulunuyordu. Bumın, bir Türk boyu olan Töleslerin isyanını

bastırması karşılığında Juan Juan Kağan’ının kızı ile evlenmek istedi. Ancak bu isteğinin

kabaca geri çevrilmesi üzerine Bumın, üst üste vurduğu darbelerle onların bütün topraklarını

ele geçirmiş ve kağanlarını da öldürmüştür. 552 yılında meydana gelen bu olayla Göktürk

devleti de kurulmuş oluyordu. İl-Kağan ûnvanını alan Bumın, devletinin merkezî olarak da,

Büyük Hun devletinin merkezinin bulunduğu Ötügen’i (Orhun ırmağının hemen batısı) seçti.

Türk devlet geleneğine göre devlet doğu ve batı olmak üzere iki kanat hâlinde

teşkilâtlanmaktaydı. Devletin batı kanadı doğunun yüksek hâkimiyetini tanımak

durumundaydı.

Bumın doğuda kağan olduğu zaman, küçük kardeşi İstemi de Yabgu unvanıyla devletin batı

kanadının başına geçti. (552-576). Bumın Kağan’ın devleti kurduğu yıl içerisinde ölmesi

üzerine yerine oğlu Ko-lo (Kara) kağan olmuştur. Ancak O’nun da erken ölümü ile kısa süren

kağanlığının ardından, Bumın’ ın diğer oğlu Mukan Kağan’ı (553-572), devletin doğu

kanadının başında görüyoruz. Onun zamanında İstemi Yabgu batı kanadını yönetmeye devam

etmiştir. Mukan Kağan, devleti daha da güçlendirerek, hâkimiyetini genişletmiş ve Çin

üzerinde baskı kurmuştur.

Devletin batı kanadını idare eden İstemi Yabgu, kısa zamanda, Altayların batısını Isık göl ve

Tanrı dağlarına kadar hâkimiyeti altına aldı. batıdaki faaliyetleri sonucunda, Orta Çağ’ın en

büyük iki devleti Sasani ve Bizans imparatorlukları ile ilişkiler kuruldu. İpek Yolu’nu ellerinde

tutan Akhun (Aftalit) devleti, Sasanilerle iş birliği yapılarak ortadan kaldırıldı . Toprakları

Ceyhun nehri (Amuderya) sınır olmak üzere iki devlet arasında paylaşıldı (557). Böylece

Göktürkler egemenliklerini Kuzey Hindistan’daki Keşmir bölgesine kadar uzatacaklardır.

Göktürkler’le Sasaniler’in arası İpek Yolu meselesinden dolayı bozuldu. Sasanilere karşı

Bizans ile iş birliğine yönelen İstemi, İstanbul’a bir elçilik heyeti gönderdi.

İmparator II. Justinos tarafından kabul edilen bu heyet, aynı zamanda Orta Asya’dan Doğu

Roma’ya giden ilk resmî heyetti (568). Bizans da ipek ticaretinde Sasaniler’in aracılığından

memnun değildi. Bu sebeple Göktürklere karşı bir elçilik heyeti göndererek iki devlet

arasında ittifak yapıldı (571). Bu ittifak neticesinde 571 yılında 19 yıl sürecek olan Sasani-

Bizans savaşları başlamıştır. Bu savaşlar her iki devleti de sarsmış ve İslâmiyet’in İran’da

Page 7: Anadolu Kıtası-Sayı 16

7

yayılıp yerleşmesinde büyük rol oynamıştır. Dünya tarihinde çok önemli gelişmelere yol açan

bu duruma, İstemi’nin batı siyasetinin katkısı büyüktür.

Mukan Kağan’ın 572 yılında ölmesi üzerine Göktürk tahtına kardeşi Ta-po geçti. Ağabeyinden

sağlam bir devlet düzeni devralan Ta-po, daha çok kültür meseleleri ile uğraşmıştır. O’nun

zamanında, Çin edebiyat ve fikir eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir. Ta-po devri Göktürk

kağanlığının en parlak devri olmakla birlikte çöküşün de başladığı devirdir. O kağanlığın kendi

idaresinde bulunan doğu kanadını ikiye ayırarak doğu tarafındaki kısma kardeşi Ko-lo’nun

oğlu İşbara’yı, batıdaki kısma küçük kardeşi Jo-tan’ı tayin etti. Ayrıca Türk töresi ile çelişen

Budizm’i benimsemiş olması hata olarak kabul edilmektedir. Çünkü büyük sürülere sahip

olan atlı ve savaşçı Türklerle, et yemeyen, hayvanları bile öldürmeyen Budistler’in temel

inançlarının uyuşmasının hiç imkânı yoktu.

Göktürk Kağanlığının doğu kanadında bu zayıflama belirtilerinin görüldüğü bir sırada batı

kanadının başında bulunan İstemi Yabgu öldü (576).

İstemi’nin yerine kağanlığın batı kanadının başına oğlu Tardu geçti (576- 603). Kağanlığın

doğu kanadında ise Tapo Kağan’ın 581 yılında ölmesi üzerine yerine kardeşinin oğlu İşbara

kağan oldu.

İşbara’nın kağanlığı devrinde, batı kanadında görev yapan Tardu, ihtirası yüzünden doğunun

üstünlüğünü tanımaması üzerine devlet 582 yılında resmen ikiye ayrılmış oldu.

DOĞU GÖKTÜRK KAĞANLIĞI

İşbara’nın kağanlığı zamanında Çin’in Doğu Göktürk Devleti üzerinde baskısını artırdığını

görüyoruz. Onun 587 yılında ölümünden sonra, başa geçen kağanlar zamanında bu baskı ve

Çin’e has entrikalar artarak devam etmiştir. Devlet Şi-pi Kağan devrinde (609-619) toparlanır

gibi olmuş ise de, onun ölümü ile Çin tehdidi kendini tekrar göstermiştir. Nihayet Kie-li,

kağanlığı zamanında, 630 yılında yapılan bir savaşta yenildi ve yakalanarak Çin’e gönderildi .

Bu tarih, Doğu Göktürkleri’nin istiklalinin de sonu kabul edilir.

630 yılında başlayan Çin hâkimiyeti yarım yüzyıl sürdü. Bu süre içerisinde Çin’e karşı birçok

ayaklanma gerçekleşmesine rağmen, bunların hepsi Çinliler tarafından kanlı bir şekilde

bastırılmıştır. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni, Kürşad isimli bir Türk prensinin 39 arkadaşı

ile kalkıştığı ayaklanmadır. Bu ayaklanma hepsinin kahramanca ölümü ile sonuçlanmıştır.

Ancak bu tür hareketler, Türklerin hürriyet ve istiklâl arzularını sürekli canlı tutmuştur.

BATI GÖKTÜRK KAĞANLIĞI

582 yılında ikiye ayrılan bu iki Göktürk kanadı, hâkimiyet mücadelesi yüzünden birbirlerinin

düşmanı hâline gelmişlerdi. Batı Göktürkleri’nin başında bulunan İstemi Yabgu’nun oğlu

Tardu, bir yandan doğuya üstünlüğünü kabul ettirmek için uğraşırken, bir yandan da batıda

yeni fetihlere girişmişti. Bu faaliyetleri neticesinde Maverâünnehir ve Harezm bölgesi

Page 8: Anadolu Kıtası-Sayı 16

8

yanında Ötügen, Kuzeybatı Moğolistan ve Kaşgar’a kadar hâkimiyetini genişletti. Ancak

Tardu, Göktürk birliğini sağlamak için çok şiddetli davranıyordu. 601 yılında Çin başkenti

yakınlarında yapılan savaştan sonuç alınamaması pek çok Türk ve yabancı kavimlerin isyanına

sebep oldu. Tardu, bu isyancılar ile baş edemeyerek 603 yılında tarih sahnesinden çekildi.

Tardu’dan sonra Batı Göktürkleri’nde iç karışıklıklar uzun yıllar devam etti. Bir ara Tardu’nun

torunu olan Tong-Yabgu zamanında (619 -630) devlet nizamı sağlanmış ise de 630 yılında bir

mücadelede ölmesi, Batı Göktürklerinin sonunu hazırlamıştır. 630 yılı Göktürk tarihî için kara

bir yıl olmuş, her iki Göktürk devleti de aynı yıl içerisinde Çin’e bağlanmıştır.

Page 9: Anadolu Kıtası-Sayı 16

9

İ Kİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ

630 yılında başlayan 50 yıllık esaret döneminde Çin, Türk kavimlerini durmadan yerinden

oynatır, parçalar ve böler. Yapılan ayaklanmalar da çok kanlı bir şekilde bastırılır. Ancak bu

baskı ve şiddet dönemi Türklerin millî benliklerini yok edemez. Aksine Türklerdeki millî şuuru

daha da perçinler. Türklerin bu devirde içine düştükleri hüzün ve kederin, acıklı ve ibret dolu

ifadelerini Orhun Kitabeleri’nde görmek mümkündür.

II. Göktürk Kağanlığı, baskı ve zulüm devirleri ardından 681 yılında Göktürk hanedan soyu

Aşına’dan gelen Kutlug tarafından kuruldu. Kutlug, az zamanda akıl hocası Tonyukuk ile

kağanlığı, Ötügen başkent olmak üzere yeniden teşkilâtlandırmıştır. Bu sebeple Kutlug

Kağan’a İl’i=devleti derleyip toplayan manasına İlteriş ûnvanı verildi. Ordu ve diplomasi

işlerini Bilge Tonyukuk’a bırakan İlteriş Kağan, kardeşi Kapagan’ı da şat tayin etti. Devlet

kurulduktan sonra, elli yıllık esaret hayatının acısını çıkarmak ve Türklerin kırılan gururlarını

tamir etmek için Çin’e karşı sayısız akınlar yapıldı. Hatta bu akınların birinde 23 Çin şehrinin

tahrip edildiği ve Okyanus’a kadar ulaşıldığından bahsedilmektedir. Orhun Kitabeleri’nde

İlteriş Kağan’ın en büyük destek ve yardımcılarından birinin eşi İlbilge Hatun olduğu

belirtilmektedir.

İlteriş Kağan 692 yılında öldüğü zaman Göktürk Devleti eski haşmet ve gücüne erişmiş

bulunuyordu. Yerine biri 8 yaşında Bilge, diğeri 7 yaşında olan Kül Tigin adlı oğullarının

yaşlarının küçüklüğü sebebiyle, kardeşi Kapagan, kağan oldu (692-716).

Kapagan Kağan devri, fetihlerin devam ettiği ve Türk birliğinin kurulduğu bir devir olmuştur.

Kapagan, bu birliği gerçekleştirmek için gerektiğinde çok şiddetli davranmıştır. Bu sebeple

Kırgızlar, Türgişler ve Basmıllar itaat altına alınmış, Karluklar ve Oğuzlar cezalandırılmıştı.

Ayrıca onun zamanında tarım reformu ve tohum ıslahı gibi hareketlere de girişilmişti. Bu

amaçla gelişmiş Çin tarımının tekniklerinin uygulanması için Çin ile savaşılmıştır.

Kapağan Kağan 716 yılında öldüğü zaman şiddet politikasının bir neticesi olarak devlet

içerisinde büyük karışıklıklar baş gösterdi. Yerine geçen oğlu İnal bu meselelerle baş edecek

kabiliyette olmadığı için idareyi İlteriş’in oğulları Bilge ve Kül Tigin almak zorunda kaldılar.

Her ikisi de amcaları Kapagan’ın kağanlığı zamanında önemli devlet görevlerinde

bulunmuşlar ve başarı göstermişlerdi. Bilge, şat ûnvanı ile devletin Batı ( Sol) kanadının

başında bulunmuştu. 716 yılında Bilge, Kağan olunca küçük kardeşi Kül Tigin, ağabeyinin

yerine devletin batı kanadının başına geçti. Kül Tigin aynı zamanda ordunun düzenlenmesi

işini de üzerine almıştı. Babalarının başveziri olan Bilge Tonyukuk tecrübeli bir devlet adamı

kimliği ile aynı görevine devam etti.

Page 10: Anadolu Kıtası-Sayı 16

10

Eski Türk devlet anlayışına göre iyi bir kağanın başlıca iki özelliği olmalıydı: Bilgelik ve alplik.

Bu iki kardeşten Bilge Kağan, bilgelikle; Kül Tigin ise alpliği, cesareti ile şöhret kazanmıştır.

Bilge Kağan zamanında devlet, eski güç ve itibarına kavuştu. Çin ile ittifak hâlinde olan güçlü

Moğol kabileleri ve Basmılların oluşturduğu tehdit ortadan kaldırıldı . Böylece doğuda ve

batıda kağanlık sınırları doğal sınırlarına kavuşmuş oldu. Bilge Kağan devri (716-734), İkinci

Göktürk Devleti’nin en parlak devri olmuştur. Bu başarılar, üç Göktürk büyüğünün; Tonyukuk,

Bilge ve Kül Tigin’in azim, gayreti ve hepsinden önemlisi uyumlu çalışmaları ile elde edilmişti .

Önce Tonyukuk’un 725, sonra Kül Tigin’in 731 yılında ölümü üzerine, iki büyük yardımcısını

kaybeden Bilge Kağan da 734 yılında öldü. Bu üç Türk büyüğü adına ayrı ayrı dikilen kitabeler,

bu çağın ölmez hatıralarıdır.

Göktürk Kitabeleri’nde de söylendiği gibi, küçükler, büyükler gibi yaratılmadığı için, Bilge

Kağan’dan sonra gelen Türk devlet adamları da bilgisiz ve kötü olmuşlardı. Ayrıca Dokuz

Oğuzlar yani Uygurlar, Karluklar ve Basmıllar gibi Türk kavimleri de güçlenmişlerdi. İşte 743

yılında bu üç Türk kavminin, Basmıl Türklerinin başkanlığında toplanıp, Göktürk Devleti’ni

yıkmalarıyla Göktürk devri de sona ermiştir.

Başlangıçta yalnızca akın ve savaşlar için kurulmuş gibi görünen Göktürk Kağanlığı, artık VIII.

yüzyılda, bir kültür devleti olma yoluna girmişti. Ayrıca Türkçe konuşan ve kendilerini

birbirine yakın hisseden bütün Orta Asya halklarını bir araya getirmişti .

Göktürklerin kurup geliştirdiği yüksek devlet anlayışı Orta Asya Türk boylarının kolay kolay

hafızalarından çıkmamıştır. İşte bu açıdan 744′te kurulan Uygur devleti Göktürklerin bir

devamı gibidir.