anadolu kıtası-sayı 16
DESCRIPTION
Anadolu Kıtası-Sayı 16TRANSCRIPT
Sayı: 16 / Haziran 2012
HAFTANIN KONUSU
GÖKTÜRK KAĞANLIĞI
Derleyen: Eyüp AKTUĞ
www.e-aktug.com
2
İçindekiler
Gİ Rİ Ş……………………………..…….........….…..………………..3
Bİ Rİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ……………………..…….5
DÖG Ü GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ…………..…………………6
BATİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ………………………………6
İ Kİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ……………………………...8
KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını
düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz
3
Gİ Rİ Ş
Türk Tarihîndeki Önemi: Türk sözünü ilk defa resmî devlet adı olarak kabul edenler
Göktürklerdir. Böylece devleti ifade etmesi bakımından siyasî bir anlamı olan Türk kelimesi
bu sayede bütün bir milletin adı olmuştur.
Göktürk Menşe Efsaneleri ve Ergenekon Destanı’na Göre Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı
Göktürklerin “Kurttan Türeyiş”lerine dair Çin kaynaklarında da geçen üç efsane vardır.
Aslında bu efsanelerin hemen hemen aynısı M.Ö. 119′da Hunlar tarafından büyük bir
yenilgiye uğratılan Wu-sunlar için söylenir.
Efsaneye göre Hunlar bir taarruz neticesinde Wu-sun kralını öldürmüş, onun oğlu Kun-mo
küçük olduğu için Hun hükümdarı ona kıyamamış ve çöle atılmasını emretmiş. Küçük Kun-mo
dişi bir kurt tarafından emzirilmiş ve bu olayı uzaktan seyreden Hun hükümdarı, çocuğun
kutsal biri olduğuna inanarak, büyüdüğünde onu Wu-sunların kralı yapmış, içinden
Göktürkleri de çıkaran, Çinlilerin Kao-çı (Yüksek Tekerlekli Arabalılar) ve T’ieh-li (Tölös)
dedikleri, Orhun nehrinden Volga kıyılarına kadar geniş bir alana yayılan bu güçlü Türk
kavimler topluluğu için de “kurttan türeyiş” efsanesi aynı motifi işler. Çin’deki Toba sülalesi
devri kaynaklarında efsane özetle şöyle anlatılır:
“Kao-çı kağanının çok akıllı iki kızı varmış. Öyle iyi kalpli ve akıllılarmış ki, babaları onların
ancak tanrı ile evlenebileceklerini düşünerek, kızlarını bir tepeye götürmüş. Ancak tepeye ne
tanrı gelmiş ne de onlarla evlenmiş. Kızlar burada beklerken ihtiyar bir erkek kurt tepede
dolaşmaya başlamış. Küçük kız, kardeşine bu kurdun tanrının kendisi olduğunu söyleyerek
tepeden inmiş ve kurtla evlenmiş. Bu suretle Kao-çı halkı bu kız ve kurttan türemiş.”.
Bu efsanelerin tekamül etmiş şekli, tarihî realiteye de uygun olarak, Göktürk menşe
efsanelerinde ve Ergenekon Destanı’nda görülür. M.S.570′te ortaya çıkan Çin’deki Sui
Sülâlesi devrinde Göktürklerle yakın münasebet kuran Çinliler, Türklerden öğrendikleri
efsaneyi tarih yıllıklarında not etmişlerdir. Efsane şöyledir:
“… (Göktürklerin) ilk ataları Hsi-Hai, yani Batı Denizi’nin kıyılarında oturuyorlardı. Lin adlı bir
memleket tarafından, onların kadınları, erkekleri, büyüklü-küçüklü hepsi birden yok
edilmişlerdi. Yalnızca bir çocuğa acımışlar ve onu öldürmekten vazgeçmişlerdi. Bununla
beraber onun da kol ve bacaklarını kendisini Büyük Bataklığın içindeki otlar arasına
atmışlardı. Bu sırada dişi bir kurt peyda olmuş ve ona her gün et ve yiyecek getirmişti. Çocuk
da bunları yemek suretiyle kendine gelmiş ve ölmemişti. (az zaman sonra) çocukla kurt, karı
koca hayatı yaşamaya başlamışlar ve kurt da çocuktan gebe kalmıştı. (Türklerin eski düşmanı
Lin devleti, çocuğun hâlâ yaşadığını duyunca) hemen kendi adamlarını göndererek, hem
çocuğu hem de kurdu öldürmelerini emretmişti. Askerler kurdu öldürmek için geldikleri
zaman, kurt onların gelişinden daha önce haberdar olmuş ve kaçmıştı. Çünkü kurdun kutsal
ruhlarla ilgisi vardı. Buradan kaçan kurt, Batı Denizi’nin doğusundaki bir dağa gitmişti. Bu dağ,
4
Kao-ch’ang (Turfan)’ın kuzey-batısında bulunuyordu. Bu dağın altında da çok derin bir
mağara vardı. (Kurt) hemen bu mağaranın içine girmişti. Bu mağaranın ortasında büyük bir
ova vardı. Bu ova, baştan başa ot ve çayırlıklarla kaplı idi. Ovanın çevresi de 200 milden fazla
idi.
Kurt, burada on tane erkek çocuk doğurdu. (Göktürk Devleti’ni kuran) A-şi-na ailesi, bu
çocuklardan birinin soyundan geliyordu.”
Efsanede Türklerin yaşadığı ve göç ettiği yer olarak gösterilen Batı denizi, kimi tarihçilere
göre Turfan’ın kuzey batısında yer alan Balkaş gölü veya Aral, hatta Hazar iken kimi
tarihçilere göre de Isık göldür. Isık göl ve civarı, Kırgızların millî destan kahramanı olan
Manas’ın da yaşadığı bir bölgedir. Ancak burada önemli olan menşe efsanesinin, Göktürklerin
“Ergenekon Destanı”nın ilk şekli olmasıdır. Bütün Türk boylarında derin izler bırakan bu
destan, içinde tarihî olayları barındırması bakımından da dikkate değerdir. Destan özetle
şöyledir:
“Türk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktu. Bütün kavimler
birleşerek Göktürklerden öç almaya yürüdüler. Türkler çadırlarını, sürülerinin bir yere
topladılar. Çevresine hendek kazdılar, beklediler. Düşman geldi. Vuruş başladı. On gün
vuruştular, Göktürkler üstün geldi.” Düşman, Türkleri er meydanında yenemeyeceklerini
anladığından hileye başvurur ve Göktürkleri gafil avlayıp, çadırlarını basar. Büyük bir katliam
gerçekleşir. İl Han’ın küçük oğlu Kayan (Kıyan) ve yeğeni Tukuz (Negüz) kadınlarıyla birlikte
düşmanın elinden kaçar ve onların bulamayacağı bir yere “Ergenekon” a (Sarp Dağ Beli)
gelirler. Burası geçit vermez, sarp dağlarla çevrili orta yeri düz, verimli bir ovadır. Burada bir
müddet sonra nüfusları gittikçe çoğaldığında, birbirine akraba, ayrı ayrı “oba”lar oluşturdular.
Nihayet dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri Ergenekon’a sığamaz oldu. Kurultay toplayıp,
Ergenekon’dan çıkma kararına vardılar. Çıkış için tek bir geçit vardı fakat burası da
demirdendi. Bir demirci ustasının fikriyle demir dağ büyük bir ateş yakılıp, devasa körüklerle
harlandırılarak eritildi. Nihayet, Börteçene (Bozkurt) adlı bir başbuğun liderliğinde, Türkler
Ergenekon’dan çıkıp bütün dünyaya yayıldılar.
Özetlenen bu destan, İlhanlı tarihçisi Reşideddin tarafından nakledilirken, araya Moğollar da
serpiştirilerek, büyük ölçüde tahrif edilmiştir. Ancak destanda geçen motifler ve
çağrıştırdıkları olaylar, destanın Göktürklere ait menşe efsanelerinin tekamül etmiş hâli
olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim Börteçene, Göktürklerin soylarını dayandırdıkları
Asena gibi mübarek ve yol gösteren bir kurttur. Hun birliği dağıldıktan sonra, destanın
girişinde belirtildiği gibi, Türkler Altay dağları civarına çekilmişler ve bir müddet Juan-
Juanlar’ın hâkimiyeti altında yaşamışlardır.
Demircilikte ileri giden Göktürkler, Juan-Juan hükümdarının “Sizler demircilikle uğraşan
kölelerimsiniz” diye aşağılanmalarını hazmedemeyerek, onlara savaş açmışlar ve yaklaşık
dört yüz yıl süren suskunluktan sonra, 545 yılında büyük bir zafer kazanarak istiklâllerinin
temelini atmışlardır. Reşideddin’in de Camiü’t-Tevarih’te yazdığı üzere, Ergenekon’dan çıkış,
5
bir bayram olarak kutlanmış, önce Türk kağanı, ardından beyler, bir parça demiri ateşe salıp
kızdırdıktan sonra, örs üstünde çekiçleyerek, Ergenekon’u Türk an’anesinde canlı
tutmuşlardır.
Göktürk hükümdarlık ailesi Aşına soyundan gelmekteydi. Yukarıda ifade ettiğimiz efsanelere
göre Aşına soyu dişi bir kurttan türemişti ve bu inanış sebebiyle de Göktürk Devleti alâmeti,
altından kurt başlı sancak olmuştur.
Ergenekon efsanesi, Hun devletinin yıkılmasından sonra, Türklerin yaşadığı zorlukları
anlatmaktadır.
Dolayısıyla, tarihen yaşanmış olaylar, Göktürklerin, Hun devletinin bir devamı olarak ortaya
çıktıklarının bir delilidir. Nitekim devlet yapılanmasının Hunlarla aynı olması da bu fikri
kuvvetlendirir.
6
Bİ Rİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ
Göktürkler’in tarih sahnesine çıktıkları sıralarda Orta Asya Moğol asıllı Juan-Juanların
hâkimiyetinde idi. Göktürkler de Altay dağları civarında, önemli bir siyasî güç hâlinde onlara
bağlı olarak yaşıyorlardı. Bu esnada geleneksel sanatları demircilikle uğraşan Göktürkler, Juan
Juanların silâhlarını imal etmekteydiler.
Göktürkler, daha 534 yıllarında Çin ile diplomatik ilişkiler kuracak güce erişmişlerdi. Bu
sıralarda başlarında Bumın bulunuyordu. Bumın, bir Türk boyu olan Töleslerin isyanını
bastırması karşılığında Juan Juan Kağan’ının kızı ile evlenmek istedi. Ancak bu isteğinin
kabaca geri çevrilmesi üzerine Bumın, üst üste vurduğu darbelerle onların bütün topraklarını
ele geçirmiş ve kağanlarını da öldürmüştür. 552 yılında meydana gelen bu olayla Göktürk
devleti de kurulmuş oluyordu. İl-Kağan ûnvanını alan Bumın, devletinin merkezî olarak da,
Büyük Hun devletinin merkezinin bulunduğu Ötügen’i (Orhun ırmağının hemen batısı) seçti.
Türk devlet geleneğine göre devlet doğu ve batı olmak üzere iki kanat hâlinde
teşkilâtlanmaktaydı. Devletin batı kanadı doğunun yüksek hâkimiyetini tanımak
durumundaydı.
Bumın doğuda kağan olduğu zaman, küçük kardeşi İstemi de Yabgu unvanıyla devletin batı
kanadının başına geçti. (552-576). Bumın Kağan’ın devleti kurduğu yıl içerisinde ölmesi
üzerine yerine oğlu Ko-lo (Kara) kağan olmuştur. Ancak O’nun da erken ölümü ile kısa süren
kağanlığının ardından, Bumın’ ın diğer oğlu Mukan Kağan’ı (553-572), devletin doğu
kanadının başında görüyoruz. Onun zamanında İstemi Yabgu batı kanadını yönetmeye devam
etmiştir. Mukan Kağan, devleti daha da güçlendirerek, hâkimiyetini genişletmiş ve Çin
üzerinde baskı kurmuştur.
Devletin batı kanadını idare eden İstemi Yabgu, kısa zamanda, Altayların batısını Isık göl ve
Tanrı dağlarına kadar hâkimiyeti altına aldı. batıdaki faaliyetleri sonucunda, Orta Çağ’ın en
büyük iki devleti Sasani ve Bizans imparatorlukları ile ilişkiler kuruldu. İpek Yolu’nu ellerinde
tutan Akhun (Aftalit) devleti, Sasanilerle iş birliği yapılarak ortadan kaldırıldı . Toprakları
Ceyhun nehri (Amuderya) sınır olmak üzere iki devlet arasında paylaşıldı (557). Böylece
Göktürkler egemenliklerini Kuzey Hindistan’daki Keşmir bölgesine kadar uzatacaklardır.
Göktürkler’le Sasaniler’in arası İpek Yolu meselesinden dolayı bozuldu. Sasanilere karşı
Bizans ile iş birliğine yönelen İstemi, İstanbul’a bir elçilik heyeti gönderdi.
İmparator II. Justinos tarafından kabul edilen bu heyet, aynı zamanda Orta Asya’dan Doğu
Roma’ya giden ilk resmî heyetti (568). Bizans da ipek ticaretinde Sasaniler’in aracılığından
memnun değildi. Bu sebeple Göktürklere karşı bir elçilik heyeti göndererek iki devlet
arasında ittifak yapıldı (571). Bu ittifak neticesinde 571 yılında 19 yıl sürecek olan Sasani-
Bizans savaşları başlamıştır. Bu savaşlar her iki devleti de sarsmış ve İslâmiyet’in İran’da
7
yayılıp yerleşmesinde büyük rol oynamıştır. Dünya tarihinde çok önemli gelişmelere yol açan
bu duruma, İstemi’nin batı siyasetinin katkısı büyüktür.
Mukan Kağan’ın 572 yılında ölmesi üzerine Göktürk tahtına kardeşi Ta-po geçti. Ağabeyinden
sağlam bir devlet düzeni devralan Ta-po, daha çok kültür meseleleri ile uğraşmıştır. O’nun
zamanında, Çin edebiyat ve fikir eserleri Türkçeye tercüme edilmiştir. Ta-po devri Göktürk
kağanlığının en parlak devri olmakla birlikte çöküşün de başladığı devirdir. O kağanlığın kendi
idaresinde bulunan doğu kanadını ikiye ayırarak doğu tarafındaki kısma kardeşi Ko-lo’nun
oğlu İşbara’yı, batıdaki kısma küçük kardeşi Jo-tan’ı tayin etti. Ayrıca Türk töresi ile çelişen
Budizm’i benimsemiş olması hata olarak kabul edilmektedir. Çünkü büyük sürülere sahip
olan atlı ve savaşçı Türklerle, et yemeyen, hayvanları bile öldürmeyen Budistler’in temel
inançlarının uyuşmasının hiç imkânı yoktu.
Göktürk Kağanlığının doğu kanadında bu zayıflama belirtilerinin görüldüğü bir sırada batı
kanadının başında bulunan İstemi Yabgu öldü (576).
İstemi’nin yerine kağanlığın batı kanadının başına oğlu Tardu geçti (576- 603). Kağanlığın
doğu kanadında ise Tapo Kağan’ın 581 yılında ölmesi üzerine yerine kardeşinin oğlu İşbara
kağan oldu.
İşbara’nın kağanlığı devrinde, batı kanadında görev yapan Tardu, ihtirası yüzünden doğunun
üstünlüğünü tanımaması üzerine devlet 582 yılında resmen ikiye ayrılmış oldu.
DOĞU GÖKTÜRK KAĞANLIĞI
İşbara’nın kağanlığı zamanında Çin’in Doğu Göktürk Devleti üzerinde baskısını artırdığını
görüyoruz. Onun 587 yılında ölümünden sonra, başa geçen kağanlar zamanında bu baskı ve
Çin’e has entrikalar artarak devam etmiştir. Devlet Şi-pi Kağan devrinde (609-619) toparlanır
gibi olmuş ise de, onun ölümü ile Çin tehdidi kendini tekrar göstermiştir. Nihayet Kie-li,
kağanlığı zamanında, 630 yılında yapılan bir savaşta yenildi ve yakalanarak Çin’e gönderildi .
Bu tarih, Doğu Göktürkleri’nin istiklalinin de sonu kabul edilir.
630 yılında başlayan Çin hâkimiyeti yarım yüzyıl sürdü. Bu süre içerisinde Çin’e karşı birçok
ayaklanma gerçekleşmesine rağmen, bunların hepsi Çinliler tarafından kanlı bir şekilde
bastırılmıştır. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni, Kürşad isimli bir Türk prensinin 39 arkadaşı
ile kalkıştığı ayaklanmadır. Bu ayaklanma hepsinin kahramanca ölümü ile sonuçlanmıştır.
Ancak bu tür hareketler, Türklerin hürriyet ve istiklâl arzularını sürekli canlı tutmuştur.
BATI GÖKTÜRK KAĞANLIĞI
582 yılında ikiye ayrılan bu iki Göktürk kanadı, hâkimiyet mücadelesi yüzünden birbirlerinin
düşmanı hâline gelmişlerdi. Batı Göktürkleri’nin başında bulunan İstemi Yabgu’nun oğlu
Tardu, bir yandan doğuya üstünlüğünü kabul ettirmek için uğraşırken, bir yandan da batıda
yeni fetihlere girişmişti. Bu faaliyetleri neticesinde Maverâünnehir ve Harezm bölgesi
8
yanında Ötügen, Kuzeybatı Moğolistan ve Kaşgar’a kadar hâkimiyetini genişletti. Ancak
Tardu, Göktürk birliğini sağlamak için çok şiddetli davranıyordu. 601 yılında Çin başkenti
yakınlarında yapılan savaştan sonuç alınamaması pek çok Türk ve yabancı kavimlerin isyanına
sebep oldu. Tardu, bu isyancılar ile baş edemeyerek 603 yılında tarih sahnesinden çekildi.
Tardu’dan sonra Batı Göktürkleri’nde iç karışıklıklar uzun yıllar devam etti. Bir ara Tardu’nun
torunu olan Tong-Yabgu zamanında (619 -630) devlet nizamı sağlanmış ise de 630 yılında bir
mücadelede ölmesi, Batı Göktürklerinin sonunu hazırlamıştır. 630 yılı Göktürk tarihî için kara
bir yıl olmuş, her iki Göktürk devleti de aynı yıl içerisinde Çin’e bağlanmıştır.
9
İ Kİ NCİ GÖ KTÜ RK KAG ANLİG İ
630 yılında başlayan 50 yıllık esaret döneminde Çin, Türk kavimlerini durmadan yerinden
oynatır, parçalar ve böler. Yapılan ayaklanmalar da çok kanlı bir şekilde bastırılır. Ancak bu
baskı ve şiddet dönemi Türklerin millî benliklerini yok edemez. Aksine Türklerdeki millî şuuru
daha da perçinler. Türklerin bu devirde içine düştükleri hüzün ve kederin, acıklı ve ibret dolu
ifadelerini Orhun Kitabeleri’nde görmek mümkündür.
II. Göktürk Kağanlığı, baskı ve zulüm devirleri ardından 681 yılında Göktürk hanedan soyu
Aşına’dan gelen Kutlug tarafından kuruldu. Kutlug, az zamanda akıl hocası Tonyukuk ile
kağanlığı, Ötügen başkent olmak üzere yeniden teşkilâtlandırmıştır. Bu sebeple Kutlug
Kağan’a İl’i=devleti derleyip toplayan manasına İlteriş ûnvanı verildi. Ordu ve diplomasi
işlerini Bilge Tonyukuk’a bırakan İlteriş Kağan, kardeşi Kapagan’ı da şat tayin etti. Devlet
kurulduktan sonra, elli yıllık esaret hayatının acısını çıkarmak ve Türklerin kırılan gururlarını
tamir etmek için Çin’e karşı sayısız akınlar yapıldı. Hatta bu akınların birinde 23 Çin şehrinin
tahrip edildiği ve Okyanus’a kadar ulaşıldığından bahsedilmektedir. Orhun Kitabeleri’nde
İlteriş Kağan’ın en büyük destek ve yardımcılarından birinin eşi İlbilge Hatun olduğu
belirtilmektedir.
İlteriş Kağan 692 yılında öldüğü zaman Göktürk Devleti eski haşmet ve gücüne erişmiş
bulunuyordu. Yerine biri 8 yaşında Bilge, diğeri 7 yaşında olan Kül Tigin adlı oğullarının
yaşlarının küçüklüğü sebebiyle, kardeşi Kapagan, kağan oldu (692-716).
Kapagan Kağan devri, fetihlerin devam ettiği ve Türk birliğinin kurulduğu bir devir olmuştur.
Kapagan, bu birliği gerçekleştirmek için gerektiğinde çok şiddetli davranmıştır. Bu sebeple
Kırgızlar, Türgişler ve Basmıllar itaat altına alınmış, Karluklar ve Oğuzlar cezalandırılmıştı.
Ayrıca onun zamanında tarım reformu ve tohum ıslahı gibi hareketlere de girişilmişti. Bu
amaçla gelişmiş Çin tarımının tekniklerinin uygulanması için Çin ile savaşılmıştır.
Kapağan Kağan 716 yılında öldüğü zaman şiddet politikasının bir neticesi olarak devlet
içerisinde büyük karışıklıklar baş gösterdi. Yerine geçen oğlu İnal bu meselelerle baş edecek
kabiliyette olmadığı için idareyi İlteriş’in oğulları Bilge ve Kül Tigin almak zorunda kaldılar.
Her ikisi de amcaları Kapagan’ın kağanlığı zamanında önemli devlet görevlerinde
bulunmuşlar ve başarı göstermişlerdi. Bilge, şat ûnvanı ile devletin Batı ( Sol) kanadının
başında bulunmuştu. 716 yılında Bilge, Kağan olunca küçük kardeşi Kül Tigin, ağabeyinin
yerine devletin batı kanadının başına geçti. Kül Tigin aynı zamanda ordunun düzenlenmesi
işini de üzerine almıştı. Babalarının başveziri olan Bilge Tonyukuk tecrübeli bir devlet adamı
kimliği ile aynı görevine devam etti.
10
Eski Türk devlet anlayışına göre iyi bir kağanın başlıca iki özelliği olmalıydı: Bilgelik ve alplik.
Bu iki kardeşten Bilge Kağan, bilgelikle; Kül Tigin ise alpliği, cesareti ile şöhret kazanmıştır.
Bilge Kağan zamanında devlet, eski güç ve itibarına kavuştu. Çin ile ittifak hâlinde olan güçlü
Moğol kabileleri ve Basmılların oluşturduğu tehdit ortadan kaldırıldı . Böylece doğuda ve
batıda kağanlık sınırları doğal sınırlarına kavuşmuş oldu. Bilge Kağan devri (716-734), İkinci
Göktürk Devleti’nin en parlak devri olmuştur. Bu başarılar, üç Göktürk büyüğünün; Tonyukuk,
Bilge ve Kül Tigin’in azim, gayreti ve hepsinden önemlisi uyumlu çalışmaları ile elde edilmişti .
Önce Tonyukuk’un 725, sonra Kül Tigin’in 731 yılında ölümü üzerine, iki büyük yardımcısını
kaybeden Bilge Kağan da 734 yılında öldü. Bu üç Türk büyüğü adına ayrı ayrı dikilen kitabeler,
bu çağın ölmez hatıralarıdır.
Göktürk Kitabeleri’nde de söylendiği gibi, küçükler, büyükler gibi yaratılmadığı için, Bilge
Kağan’dan sonra gelen Türk devlet adamları da bilgisiz ve kötü olmuşlardı. Ayrıca Dokuz
Oğuzlar yani Uygurlar, Karluklar ve Basmıllar gibi Türk kavimleri de güçlenmişlerdi. İşte 743
yılında bu üç Türk kavminin, Basmıl Türklerinin başkanlığında toplanıp, Göktürk Devleti’ni
yıkmalarıyla Göktürk devri de sona ermiştir.
Başlangıçta yalnızca akın ve savaşlar için kurulmuş gibi görünen Göktürk Kağanlığı, artık VIII.
yüzyılda, bir kültür devleti olma yoluna girmişti. Ayrıca Türkçe konuşan ve kendilerini
birbirine yakın hisseden bütün Orta Asya halklarını bir araya getirmişti .
Göktürklerin kurup geliştirdiği yüksek devlet anlayışı Orta Asya Türk boylarının kolay kolay
hafızalarından çıkmamıştır. İşte bu açıdan 744′te kurulan Uygur devleti Göktürklerin bir
devamı gibidir.