bu daha başlangıç - birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi,...

80
SAYI: 2013 136 ENTERNASYONAL ŞALALA Bu daha başlangıç HER YER TAKSİM HAZİRAN-TEMMUZ 2013 7 TL KIBRIS FİYATI: 8.5 TL (KDV DAHİL) #gezidirenişi #gezidirenişi HER YER DİRENİŞ ÖZEL SAYI

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

SAYI:2013136

E N T E R N A S Y O N A L Ş A L A L A

Bu daha başlangıç

HER YER TAKSİM

HAZİRAN-TEMMUZ 2013 7 TL KIBRIS FİYATI: 8.5 TL (KDV DAHİL)

#gezidirenişi#gezidirenişiHER YER DİRENİŞ

ÖZEL SAYI

Page 2: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Ticarethane Sokak, No: 53 Cağaloğlu 34110 Fatih/İstanbul Tel: 0212 513 34 20 (Pbx) Faks: 0212 519 93 00 [email protected] www.alfakitap.com

ilan bilim tarih.indd 1 11.06.2013 16:51

Page 3: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

HİCRANYARASI

« 3 »

Gel de Kramp’ı anma: “Lan n’oldube?” Ne söylense ya eksik kalır yamübalağa olur. Marx’ın Avrupa’yı

kasıp kavuran 1848 isyanları için söyle-diği, Türkiye’yi derinden sarsan Gezi di-renişi için de geçerli: “Hakikat sözü aştı.”

Hakikat deyince... 1930’larda bir gruptıp öğrencisi Viyana’ya gönderilmiş, ruh-bilimindeki gelişmeleri, özellikle Fre-ud’un çığır açan kuramını tahsil etmeküzere. Dönüşlerinde, önde dönemin Eği-tim Bakanı Hasan Âli Yücel, arkada Fre-ud’un ilminden nasiplenen çiçeğiburnunda ruhbilimciler, Çankaya’ya çık-mışlar. Rivayet o ki, o resmikabulde birara İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel’e sor-muş: “Ne diyorsun Freud’un nazariye-sine?” Yücel, “Valla paşam” demiş, “birhakikat bulmuş, ama abartmış.” Paşaiçini çekmiş: “Keşke biz de bir hakikatbulsak da abartsak.”

Şimdi, 30-31 Mayıs’tan beri, öyle birhakikat var ki önümüzde –üstelik kendielimizle ortaya çıkardığımız bir hakikatbu– gönül rahatlığıyla abartabiliriz.Gönül rahatlığıyla, çünkü dünyanın dörtbir yanında Gezi direnişi yankılanıyor,alkış kıyamet. Tabii, ister istemez insanınaklına takılıyor: Hakikat sözü aşmıştı,şimdi de söz mü hakikati aşıyor? Gelgele-lim, sözüne çok kıymet verdiğimiz birdüşünürün, üstüne üstlük hakikat kavra-mını teorize etmesiyle namlı bir ismin,Alain Badiou’nun Gezi için söyledikle-rine mim koyalım:

“Bu, ‘Tarihin Uyanışı’ adını verdiğimönemli bir andır. Yaşasın geleceğin siyase-tinin yeni yuvasının yaratılışı!”

Hakikaten, “Lan n’oldu be?”... 12 Ey-lül’ün üzerimizden silindir gibi geçişinianlatan o şarkı, 12 Eylül’ü halefleriyle bir-likte Taksim’e gömen haziran günlerine,“Her Yer Gezi”ye nida oldu. Nâzım’ın ku-lağı çınlasın, ne müthiş bahtiyarlık. Abi-din nasıl çizsin? Ancak şarkılar anlatabilir.Anlattılar da: Duman’la başladı, KardeşTürküler’le devam etti, Marsis, NazanÖncel, Boğaziçi Caz Korosu derken sayıyüzleri aştı... Dış mihrakların da maşal-lahı vardı. Tom Morello’dan Thom Yor-ke’a, Roger Waters’dan Patti Smith’e,verdikleri destekle şarkıları bağlam değiş-tirip direnişin soundtrack’i oldu.

Hepsini temsilen Pink Floyd ve arka-daşlarından Gezi direnişçileri için gelsin:“Shine On You Crazy Diamond”.

O cenahta hislere tercümanlıkta zir-veyi Cream’le Mano Solo paylaştı: “I’m soglad, I’m so glad, I’m glad, I’m glad, I’mglad” (Çok bahtiyarım, çok) ve “Interna-tional Sha la la”. Hele Mano Solo’nun o al-bümünün kapağı için yaptığı, alâmet-ifarika edindiğimiz “kafa”... “Her yer Gezi,her yer direniş” için yapmış sanki. Kafakıyak, gözler çakmak... “Y kuşağı” diyor-

lar, Y’den kasıt “Yağma Yok”sa, olabilir,ama Y’ye gelene kadar, Ç var. Çarşı’dan“Çare Drogba”ya, Fenerbahche’ye ...Mahir Çayan’lı sloganlarıyla ünlü An-kara’nın Çinçin’inden “ağaç” kelimesininvurgulu ç’siyle çevreye ve onların hepsinibuluşturan Gezi’deki çadırlara... Ernes-to’ya selâm (Behzat’a göz kırpmaca), şar-kıya devam: “Çapulcu musun vay vay,eylemci misin vay vay...”

Çapulcunun Ç’siyle eylemcinin E’siAKM’nin cephesine asılan Deniz’de bulu-şuyor. Alfabenin A’sı –Çarşı pankartında-kine ilaveten– Deniz’in bedeninde yazılı:“Yaşasın Türk ve Kürt halklarının mücade-lesi”. Sehpada herkesi sayamazdı. Gezi ça-dırlarında tek tek sayılıyor. “Çapulcumusun vay vay, eylemci misin vay, vay...”

Evet, “Lan n’oldu be?”Aynen Badiou’nun dediği gibi oldu. Ve

aynen şarkıdaki gibi. Arkadaş Z. Özger’inanısına, Zeki Müren’den gelsin: “Bir ha-dise var can ile canan arasında / Kaldımyine bir ateş-i hicran arasında.” Makam“hisarbuselik”. Hem iktidarın hisarlarınıyıkan hem de can ile cananı diriltenhayat busesi. “Hadise” bu. Badiou’nunfrenkçede “event” dediği şey.

27 Mayıs’ı 28 Mayıs’a bağlayan gece-den beri yaşanan olaylar, “olay” değil,“hadise”. Tam da Badiou’nun dediği gibi:“Esaslı bir tarihî dönüm noktası ya da za-manda ve mekânda bir kopuş ânı; dünyayayeni bir şey getiren an. Bir doğum günü, birspor müsabakası, hatta ölüm gibi sıradanbir olay değil, nizamı bütünüyle bozan birvukuat. Nadir görülen ve öngörülemezolan bir vaka. ‘Hadise’ler verili durum-larda, cari şartlarda kolay teşhis edilemez.Dolayısıyla, iyi tanımlanmış lokasyonları,adresleri yoktur.”

Evet, Gezi neresi? O park, evet. Ama“her yer Gezi”. Verili durumda, Mayıs2013 Türkiye’sinin cari halinde teşhis edi-lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni(iktidarın yönetim tarzını) bütünüylebozdu. Türkiye’ye ve hatta dünyaya yenibir şey getirdi (“Geleceğin siyasetinin yeniyuvası”). Bir kopuş ânı oldu (“TarihinUyanışı”). Gezi “hadisesi” buydu.

Ama Gezi, soyut bir ilkenin kendi ken-disini sentezlemesi değildi, somut insan-ların, canla başla, hayatlarını ortayakoyarak gerçekleştirdiği bir hadiseydi.

Peki, Gezi’yi “her yer Gezi” hadisesi ya-panlar kimlerdi? “Özneler” yani... Kimdi

bu Y veya Ç kuşağı? Nasıl oldu da sah-neye çıktı, nizamı bozdu? Ve nasıl olduda bozmakla kalmayıp o “yeni şey”i, “ge-leceğin siyasetinin yeni yuvasını” yarattı?Geleceğin siyaseti neydi? Cevapları kolayolmayan sorular... Ama, iki anahtar kav-ram var elimizde: Sadakat ve hakikat.Özne denen varlık, varlığını bu iki kav-ramla kuruyor: “Her birey her zaman öznedeğildir. Bazı bireyler özne haline gelir.İçinde bulundukları durumu bozan bir ha-diseyle yüz yüze gelince, sadakatle davran-dıklarında özneleşirler.”

Gezi’deki ilk çadırları kuran bir avuçinsan, o ağaçlara, o parka ve onların tem-sil ettiği kent tahayyülüne, kent hakkınasadakatle bağlı olmasalardı... Çadırlarınyakılıp yıkılması üzerine Gezi’yle kenet-lenen insanlar o sadakatle kendi bireyselve kolektif sadakatleri arasında bir bağkurmasaydı... Habire karalanan örgütler,oluşumlar bunca yıldır irili ufaklı gruplarhalinde, bıkmadan usanmadan, hak ta-leplerini sadakatle dile getirip Taksim’i,İstiklâl’i aşındırmasaydı, polis şiddetineşerbetlenmeseydi... Turgut Uyar’ın dize-lerindeki gibi, “bir suyun bir başka suyakarışması”, o sevinç olmasaydı... “Her yerGezi” olabilir miydi?

Manic Street Preachers’dan gelsin:“This is my truth, tell me yours.” (Benimhakikatim bu, seninki ne?”) Gezi direnişçi-leri hakikatlarini haykırdı durdu. Ba-diou’dan devam edelim (mealen): “Birvaka, bir olay, ona atfedilen öznel önem öl-çüsünde hadiseleşir. Bireyleri sadakate vedolayısıyla özne olmaya davet eden, bir ha-disenin barındırdığı tekil hakikattir.”

Gezi’deki tekil hakikat malûm. O ağaç-lar, o park, o tekil hakikat, öyle dallı bu-daklı ki, ona sadakat başka sadakatleri depeşine takıp getiriyor. Taksim Dayanış-ması’nın açıklamalarında vurgulanan“bizi biz yapan değerler” ifadesinde dilegelen özsaygı, özneleştiriyor. Ve bu özne-leşme Gezi’yi “hadise”leştiriyor.

Badiou’dan devam: “Hadise bedenlerinolağan duruşunda ve bir durumun olağanhallerinde, kurallarında yaşanan kırılma-dır. Durumun kendisinde zaten varolan birihtimalin gerçekleştirilmesi ya da değiş-mesi değildir. Yeni bir ihtimalin yaratılma-sıdır. Hadise, sadece gerçeği değil, ihtimalide değiştirir.”

Gezi’de olan, her yeri Gezi yapan dabuydu. Ve bu daha başlangıç. Yol haritasıbelli: Tekil hakikatler... Hakikatlere sada-kat... Geleceğin siyasetinin yeni yuvala-rını yaratmak... Diğer potansiyelaktörlerle yakınlaşacak adım-ları atmak... “Hadise”yi kendisosyal varlıklarımızın dışınayaymak... Her yeri Gezi kıl-mak... Ezcümle, mücadeleyedevam!

Can ile canan

Abdullah Cömert

Ethem Sarısülük

HADİSE

katkıda bulunanlar: Ah met Gü ra ta, AhmetÖztürk, Ali Bektaş, Ali Ekber Doğan, Ali canTay la, Altuğ Akın, Aras Çiltepe, Ars lan Eroğ lu,Aylin Kuryel, Ayşe Akalın, Ay şe Çav dar, AyşegülOğuz, Baybars Külebi, Begüm Ö. Fırat, BerkayUluç, Berrin Karakaş, Bilge Ceren Şekerciler,Betül Kadıoğlu, Carlos Ramirez, Cem Semerci-oğlu, Çiğ dem Öz türk, Demet Dinler, DeryaBengi, Di dem Da nış, E. Aras Ergüneş, EmrahGöker, Emre Terekli, En der Er gün, Er dir Zat,Eren Barış, Er tan Kes kin soy, Ethemcan Turhan,

Evrensel Belgin, Ezgi Bakçay, Fatih Kızıltaş,Fev zi can Aba cı oğ lu, Fı rat Genç, Gaye Eksen,Gökhan Akçura, Gök sun Ya zı cı, Gülnaz Can,Ha kan Lo ka noğ lu, Hakan Mertcan, İlker Aksoy,İr fan Ak tan, Kerem Eksen, Ko ray Lö ker, Mer veErol, Muh sin Ak gün, Mu rat Me riç, MustafaSönmez, NarPhotos, Neslihan Akdaş, NilüferŞaşmazer, Ozan Kamiloğlu, Özay Sel mo, ÖzgürEren, Özgür Gökmen, Pe lin Özer, Ragıp Du ran,Sa ner Şen, Serhat Köksal, Ser kan Sey men,Serra Torun, Si ren İde men, Sonyel Oflazoğlu,

Şa han Nu hoğ lu, Şule Camadan, Tan Morgül,Tur gut Yük sel, Uğur Bir yol, Ulaş Özdemir, UlusAta yurt, Ümit Altaş, Ümit Kartal, Yaşar Adanalı,Yi ğit Atıl gan, Yü cel Gök türk, Zey nep Nu hoğ lu bas kı: Ez gi Mat ba acı lık, Sa na yi Cad de si Al tay Sok. No:10 Ye ni bos na / İs tan bul Tel: 0.212.452 23 02 ba sım ye ri ve ta ri hi: İs tan bul, Haziran2013da ğı tım: Tur ku vaz Da ğı tım Pa zar la ma A.Ş. yö ne tim ye ri: Ku loğ lu Mah. Ga ze te ci Erol

Der nek Sok. no: 11/4 Oda 3 Be yoğ lu, İs tan bultel-faks: 0.212.251 87 67 e-ma il: ex press@bir dir bir.org abo ne lik: abo ne lik@bir dir bir.org yıl 11 sa yı 136 Haziran-Temmuz 2013im ti yaz hak kı: Özay Sel mo so rum lu ya zı iş le ri mü dü rü: Mer ve Erol ilan ir ti bat: Özay Sel mo (0.533.514 90 49) YE REL SÜ RE Lİ YA YIN DIR. AY DA BİR YA YIN LA NIR. ISSN 1307 - 461X

MERAM

Mehmet Ayvalıtaş

“Daha kardeşçe bir dünya özlemiyle sokaklara hak arayışınaçıkan Abdullah Cömert,Mehmet Ayvalıtaş,Ethem Sarısülük savaş sırasında bile görülmeyen bir vahşet,nefret ve şiddetin kurbanları olmuşlardır.Yaşamlarının baharındaaramızdan koparılıp alınan canlarımızın anıları önünde saygıylaeğiliyoruz. Onurlu ve kararlı duruşları mücadelemize her zaman ışık tutacak, yolumuzu aydınlatacaktır. Unutmayacağız,Unutturacağız!”TAKSİM DAYANIŞMASI22 Haziran 2013

Page 4: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

G ünlerden cumartesi, tarih 22 Ha-ziran. Gezi direnişinin 27. günü.Saatler 19:00’a ayarlı. Taksim Da-

yanışması’nın çağrısı var: “Taksim Mey-danı ve Gezi Parkı’nda yarattığımızözgürlük şarkısı bütün engellemelere karşıntüm dünyaya dalga dalga yayılmaktadır.Yurdun dört bir yanında parklarımız vemeydanlarımızda yeşeren forumlar demok-rasi, dayanışma ve barış içinde yeni biryaşam için yol gösteren umut ışıklarımız ol-muştur. Taleplerimizden ve kazanımları-mızdan vazgeçmedik ve vazgeçmeyeceğiz.Kayıplarımızı anmak, taleplerimizi tekrarhatırlatmak ve tüm Türkiye’de yaşananşiddeti kınamak üzere Cumartesi günü saat19:00’da karanfillerimizle Taksim Mey-danı’mızda buluşuyoruz. Yaşasın dayanış-mamız! Her yer Taksim, her yer direniş!”

HHÜRRİYETİN İLK ŞARKISIÇağrı dedik, davet demek daha uygunolur herhalde. Nâzım’ın dizelerindekigibi: “Bu davet bizim / Yaşamak bir ağaçgibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçe-sine / bu hasret bizim.”

Ve mayıs sonundan beri olanları özet-ler şekilde İstiklâl Caddesi’nin girişindekigrafitiye Nâzım portresiyle birlikte akse-den davet: “Bu kavga hürriyet kavgasıdır.”

Ve “Şaban Oğlu Selim ile Kitabı”ndakidavet: “Hürriyetin ilk şarkısı anlamaktır /Ve Selim, / ve Şaban oğlu Selim şarkı söylü-yor /.../ tırnaklarında kan / omuzlarındaaltın çuvalları / rap, rap, yürüyorlar / Neçok insan öldürüyorlar, Selim / ne çok insanöldürüyorlar / Korkma, günler bizimdir /.../Anladığını anlatmayan alçaktır / Ve Selim /ve Şaban oğlu Selim / Ayaklarının üstünebasamıyor / ve sol gözü kan içinde.”

Davetin özeti “Beş Satır”: “Annelerinninnilerinden / spikerin okuduğu haberekadar / yürekte, kitapta ve sokakta yenebil-mek yalanı / anlamak, sevgilim, / o, müthişbir bahtiyarlık, / anlamak gideni ve gel-mekte olanı.”

Hiphop’çu, eski Cartel’ci Erci E. bo-şuna “Bize Nâzım gibi hikmetler lâzım”rap’i yapmamıştı. 31 Mayıs’tan beri Tür-kiye sokakları yazılı-sözlü hikmetlerlenefes alıp veriyor.

“Bu kavga hürriyet kavgasıdır” grafiti-sinden bir sigara içimi mesafede, 27Mayıs 1995’ten beri her hafta olduğu gibi,Cumartesi Anneleri saat 12:00’den itiba-ren oturma eyleminde. Bu 430. hafta. Ev-

latları devlet tarafından yok edilen anne-ler, yaptıkları basın açıklamasında, Gezidirenişçilerinin aynı akıbete uğramamasıiçin gözaltılara dikkat çekiyor. Sayı meç-hul, tutuldukları yerler meçhul, gördük-leri muamele meçhul. Bunlar “failimeçhul”lerin yol işaretleri. Bunu en iyibilenler Cumartesi Anneleri.

Cumartesi 19:00’daki davet, polis şid-detinin katlettiği üç canı, Abdullah Cö-mert, Mehmet Ayvalıtaş ve EthemSarısülük’ü anmaya davet öncelikle. Şeh-rin dört bir yanında karanfiller hazır edi-liyor. Ama bu buluşmanın bir anmatoplantısından ibaret olmayacağı bes-belli; sloganlar ve şarkılar yedekte.

Taksim ve çevresi giderek kalabalıkla-şıyor, saatler 19’u gösterdiğinde, meydanve İstiklâl Caddesi, bir haber kanalı mu-habirinin boş bulunup dediği gibi, “iğneatsan yere düşmez” vaziyette. The Guardi-an’ın kullandığı ifade “on binler”.

Taksim Meydanı’nda polis şiddetiylehayatını kaybedenler anısına mumlar ya-kılıyor, karanfiller bırakılıyor. Saygı duru-şunun ardından, Turgut Uyar alıyor sözü:“Ve bizim bir haziranımız / Bir yıl kadar ye-tecektir dünyaya / Çünkü yoğun ve ateşleyaşanmış /.../ Ölülerimiz toplanacaktır /Doldurulan bir kıyı gibi.”

Taksim Dayanışması’nın “Bir Daha” di-zeleriyle başlayan basın açıklaması özetleşöyle devam ediyor: “Yurdumuzun dört biryanından, meydanlardan, parklardan, ev-lerden, derneklerden, meslek odalarından,sendikalardan, partilerden, kısacası yüreğiGezi Parkı’ndan atan her yerden sesleniyo-ruz, Taksim Meydanı’ndan sesleniyoruz.Hükümete ilettiğimiz taleplere hâlâ yanıtalamadığımız gibi, taleplerimizi haykıran-lar şiddet, gözaltılar ve tutuklamalar ilesusturulmak isteniyor. Abdullah Cömert,Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük sa-vaşta bile görülmeyen bir vahşet, nefret veşiddetin kurbanları olmuşlardır. Anılarıönünde saygıyla eğiliyoruz. Unutmayaca-ğız, unutturmayacağız. Taksim Dayanış-ması olarak bu süreçte öğrendiğimiz enönemli şey, mücadelenin zaman ve mekânlasınırlandırılamayacağı, bundan sonra dahayatın, kentin ve ülkenin her metrekare-sinde ve her ânında devam edeceğidir.”

Sonrası, Salazar’ı tarihe gömen “karan-fil devrimi”nden sahneler gibi. Namlularadeğilse de polis barikatlarına iliştirilenkaranfiller, eğlenceli sloganlar, şarkılar.

Führer’in, Duce’nin, Franco’nun işbirlik-çisi Salazar’ın kurucusu olduğu dikta re-jimi ‘33’ten ‘74’e Portekiz’in anasınıağlatmıştı. Pis sırıtışıyla iktidarını “3 F”(fado, fiesta, futbol) sayesinde sürdür-mekle böbürlenen Salazarist rejim, o “3 F”ve karanfiller eşliğinde alaşağı edilmişti.Türkiye de 31 Mayıs’tan beri fado’su, fies-tası ve futboluyla sokaklarda. 22 Hazi-ran’da “3F”ye karanfiller de eklendi.

SIK BAKALIM, YALA BAKALIM...Polis, barikatlarına iliştirilen karanfilleriyakasına takacak değildi elbette. ‘74 Liz-bon sahnelerine ve “Polis, simit sat, onurluyaşa!”ya cevapları gecikmedi. WilliamBurroughs haklı çıkacaktı: “Bir polise çiçekvermenin en güzel yolu, yüksek bir pencere-den saksısıyla birlikte bırakmaktır.”

20:30’da ilk anons geldi. 16 Haziran’ınhaber bültenlerini (“Halka açık bir mey-danı işgal ediyorsunuz.”) yankılarcasına:“Gezi Parkı halka açıldı, polis kimsenin gir-mesine izin vermiyor.”

Anonsların sonrası malûm. Önce, TO-MA’lar su sıkmaya başladı. Haber kanal-ları, polis henüz gaza başlamadığı için,“yarabbi şükür” makamındaydı. Amapolis, yeni bir “destan” (bkz. Erdoğan’ınPolis Akademisi’ndeki söylevi) yazmayahazırlanıyordu. NTV muhabiri “Polis sa-dece suyla müdahale ediyor” derken öksü-rüğe boğuldu, görüntüden çıktı. Az sonra,“sıkılan su ilaçlı olabilir, ama öyleyse biledüşük bir dozda” tanısı kondu. İstiklâlCaddesi üzerindeki gaz bulutu ekranlardasaklanamaz olunca, muhabir debelendi:“Polis gaz kullanmıyor, ama bir bulut var.”Derken, Necati Şaşmaz’ın “Kurtlar Va-disi”nin Polat Alemdar’ı sıfatıyla başba-kanla görüşmesinin ardından yaptığıkonuşma üzerine başlayan “direntürkçe”kampanyasını pes ettirecek cümle geldi:“Gaz olabilme olasılığı olan bir şey atıldı.”

22 Haziran gecesi ekranlara yansıma-yan polis şiddeti 15-16 Haziran’ı aratmaya-cak barbarlıktaydı. İlaçlı suya, gazbombalarına, İstiklâl’in yan sokaklarında,Tarlabaşı’nda, özellikle de Cihangir’deplastik mermi eklendi. Ortalık savaş ala-nına dönünce haber kanalları stüdyola-rına, “Master Mind” yarışmasına, “EğrisiDoğrusu”na, “Tarihin Arka Odası”na çe-kildi. Taksim’deki kalabalığın “sık baka-lım”ını, “faşizme karşı omuz omuza”sınıverecek değillerdi. Anaakımın penguen-liği, AKP medyasının düpedüz yalancılığı–en başta cami yalanı– ve “algı yönetimi”adına fantastik komplo teorileri üfürük-çülüğü, Taksim’deki “Yala yala nereyekadar?” grafitisini yankılıyordu. Fakathepsi bir yana, şampiyonluk yine “BüyükGazete”nindi. Hem Tarık Ali gibi birisimle söyleşi yapıp yayınlıyorlar, hem deen oturaklı sözleri makaslıyorlardı. Allah-tan, Tarık Ali Hürriyet’in yazılı sorularınaverdiği cevapları CounterPunch’ta da ya-yınlamıştı ve böylece nelerin “cız” olduğuortaya döküldü:

GEZİ DİRENİŞİ: BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM

17, 18, 19, daha fazla haziran

« 4 »

Hükümet pusuya yattı, 15 Haziran akşamı hava kararırken çeviklerini meydanasaldı. Biber gazı, ilaçlı su, plastik mermi... Çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden yapılantaarruz dünya çapında bir demokrasi timsali haline gelen Gezi Parkı’nı yerle bir etti.Ama, nefsi müdafaa diye bir şey var, bu barbarlığa 15 Haziran’ı 16 Haziran’a bağlayan gece boyunca tarihî bir direnişle karşılık verildi. 17 Haziran’dan tibaren ise Gezi ruhu yeni mecralar, yeni mekânlar yaratmaya başladı. “Duranadam”lar vepark forumları sahneye çıktı. “Bu Daha Başlangıç” sloganı hayatın ta kendisi oldu,başka bir hayatın, başka türlü bir ülkenin ihtimali doğdu.

Page 5: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

1. “Erdoğan kültü bana biraz Mübarekve Esad’ı hatırlattı.” 2. “Rejim tarafındanseçilen 60 akil adama ne oldu? Kolektif vic-danları öldü mü?” 3. “Türkiye’de gerçek birmuhalefet yok, çünkü muhafazakâr İslâm-cılıkla muhafazakâr ulusalcılık neolibera-lizmde uzlaşıyor.” 4. “Türkiye medyaüzerindeki sıkı denetim ve hapsedilen gaze-teciler alanında altın madalya sahibi.”

O cümleler olmadan Gezi direnişi an-laşılabilir mi? 1. İstiklâl’deki duvar yazısıboşuna mı “Sonun Mübarek olsun” di-yordu? 2. Kürt sorununun çözümü içinmedet umulan akiller Gezi sorunununçözümü için herhangi bir girişimde bu-lundu mu? 3. Gezi direnişi tam da TarıkAli’nin kastettiği anlamda “gerçek” mu-halefet değil mi? 4. Bkz. “Yala yala nereyekadar?” (AKP seçmeni bir kadının ekran-lara yansıyan “biz Erdoğan’ın...” diye baş-ladığı cümlede söylediği yere kadarolabilir mi? Akla bazı isimler gelmiyordeğil.) “Hapisteki gazeteciler” bahsin-deyse, “onlar gazetecilik faaliyetlerindentutuklanmadılar ki.”

ŞŞİİRSEL ADALET: “BİR SUYUN BİR BAŞKA SUYA KARIŞMASI”Taksim Dayanışması’nın 22 Haziran’daki“karanfil eylemi”nde basın açıklamasıTurgut Uyar’ın “Bir Daha”daki dizeleriylebaşlıyordu: “Bizim bir haziranımız...” O di-zelerin bir de öncesi vardı: “kullanmamucuz özgürlüğü sana sığınırım /... / bir ça-resizlik sanırım, öfkem büyür uğunurum /oysa bir çiçek bir güzel dünyaya bakmalıdır/ ve kuytulardan, unutulmaktan tek tekölülerimiz toplanacaktır. / senin yıldızlarıngüneşlere dönüşür / en karışık en bozgunbir öğle uykusunda bile / ve sonsuz sevinçtaşıyan bir çığlıktır / bir suyun başka birsuya karışması / ... / haberlere yorumlarave büyük tirajlara / asalak otlara karşı, tü-reyip giden / bir suni ilkahla üreyip giden /bir soya, bir sanrıya karşı /... / diri bir sugibi gidenleri hatırlarım /... / ölülerimiztoplanacaktır.”

“Bir Daha”, Türkiye solunun 15-16 Ha-ziran’da başlayıp Deniz’lere, Mahir’lere,Kızıldere’ye uzanan, upuzun iki yıla yayı-lan milâdına tanıklıkla yazılmıştı. 15-16Haziran’ın 43. yıldönümü yeni bir milâtoldu. “Şiirsel adalet” bu herhalde. Tıpkı,Nâzım’ın 50. ölüm yıldönümünün, 3 Ha-ziran’ın, Gezi direnişinin boy vermesinedenk gelmesi, “Bir ağaç gibi”den “yürekte,kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı”na,“hürriyetin ilk şarkısı”ndan “bu davet, buhasret bizim”e, Nâzım’ın ruhunun eylem-lere eşlik etmesi gibi.

Hem 31 Mayıs’ta hem 15-16 Haziran’dadirenişçilerin polis saldırısına karşı ko-yuşlarına sahne olan Hayyam Geçidi deelbette kendi ruhunu üfleyecekti. Ge-zi’nin yerle bir edildiği gecenin ardından,17 Haziran sabahında, Türkiye Hayyam’ındizelerine uyanıyordu: “Tam yatmasınaklın hiçbir şeye / Bu sabah başka bir sabah/ Bu aydınlık başka bir aydınlık.”

Hükümetin anaakım borazanları bile15 Haziran gecesi olanlara, polise verilen“Gezi’yi yakın-yıkın” talimatına akıl erdi-remiyordu. Onların bile aklına yatmayan,kamuoyunun aklına nasıl yatacaktı? Hü-kümet de farkındaydı, kimi vantriloglarındediği gibi, “akıl tutulması” filan yoktu,akılları her zamanki gibi işliyordu. Fakatbir sorun vardı. Teşhisi Beşir Atalaykoydu: “Algı yönetimini iyi yapamadık.”

Maharetle kullandıkları “modern” ve“postmodern” silahların süngüsü düşm-üştü. Karşılarındaki cumhuriyet miting-leri değil, sokak sokak demokrasidirenişiydi. Geleneksel silahlara müra-caat ettiler. Cephanelerinde şairleri, şiir-leri de vardı: “Camiler kışlamız, minarelersüngümüz.” Ağır topları, başbakanın “üs-tadım” dediği Necip Fazıl’dı tabii. Onundiliyle konuşuyordu zaten: “Dininin, ilmi-nin, kininin davacısı bir gençlik istiyoruz.”

Dinden ve ilimden ne anladığınıbeyan için seçim meydanlarında Alevîleriyuhalatmakla, üçüncü köprüye göğsünügere gere “Yavuz” adını vermekle kalmadı,

14 Haziran’daki söylevinde “Reyhanlı’da53 Sünnî vatandaşımız öldü” buyurdu. Kinbahsinde ise yelpaze genişti: Malûm “ça-pulcular”dan arasıra bir kadeh içen “alko-likler”e, “ayakları baş, başları ayakyapmak isteyenler”den “kanlarındaCHP’lilik olanlar”a, “aşırı sendikacı”lar-dan Kadıköy vapurlarındaki “uygunsuzkıyafetli kadınlar”a... Ona uymayan herşey, herkes uygunsuz zaten. Kendisini“aynı zamanda imam” ilan etmesi boşunadeğil. Türkiye’yi kendine uydurmaya ka-rarlı. Şimdilik –ustalık döneminin ba-şında– yarısı, “evde zor tuttuğu” yüzdeelli tamam. “Bir salarsam üzerinize” de-

meye getiriyor, twitter’da cevap geliyor:“Sana oy verdik diye av köpeğin mi sandınbizi?” Bir tweet ne yazar, “onlar milyon-larca tweet atsınlar, bizim tek bir besmele-miz oyunları bozar”. 23 Haziran’dakiSamsun nutkunda böyle demişti. Devamıda vardı: “Bizim tek bir lâhavlemiz bütüntuzağı bozar. Onlar camiye ayakkabıylagirsinler, camilerimizde içki içsinler, başör-tülü kızlarımıza el uzatmaya kalksınlar, bumilletin bir duası onların bütün hesaplarınıaltüst eder.” İmam böyle deyince cemaatdurur mu? O daha leb demeden cemaatanlar kestaneyi. Kuzey Afrika gezisi dö-nüşünde, onu karşılayan bindirilmiş kıta-lar havaalanını “Ya Allah bismillahAllahuekber” diye inletecekti tabii.“İmam” dedik, kendisi öyle dediği için.“Ben bu şehrin aynı zamanda imamıyım”

«5»

FOTO

ĞRA

F:SA

NER

ŞEN

/ H

AR

PH

OTO

S

Maharetle kullandıkları “modern” ve“postmodern” silahların süngüsü

düşmüştü. Karşılarındaki cumhuriyetmitingleri değil, demokrasi direnişiydi.Geleneksel silahlara müracaat ettiler.

“Camiler kışlamız, minareler süngümüz.”

Page 6: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

demişti belediye başkanıyken. “İnsanlarıngünaha girmesini engellemek de görevlerimarasında.” Artık Türkiye’nin imamı. Veşimdi, “kardeşi Esad”a açtığı cihadla,Yavuz köprüsüyle Ortadoğu’nun daimamlığına soyunuyor. Egemen Bağış bo-şuna mı diyor: “Başbakanımız rabbimininsanlığa müjdesidir.”

“Müjde”, Sincan’da başlattığı Millî İra-deye Saygı Mitingleri’nde “cami” dedi,“başörtüsü” dedi, “faiz lobisi” dedi, “dışgüçlerin tuzağı” dedi, dedi, dedi... Aklıyatan oldu mu? Olmuştur maazallah. On-lara “tam yatmasın aklın hiçbir şeye”demek mânâsız. Zaten Hayyam da onlaraseslenmiyor. Ne onlara, ne onların kur-maylarına, şu veya bu cemaatten temsil-cilerine, kanaat önderlerine, ne de omuktedirlerle saf tutmuş şu veya bu va-sıftaki, unvandaki kalem ve kürsü sahip-lerine sesleniyor. Onların aklı zaten yatık,kimisi “dininin, kininin davacısı” olduğuiçin, kimisi rüzgâra kapılıp sersemlediğiiçin, kimisi devre ayak uydurup sebeplen-mek için. “Davacı”lara bin lâhavle yetmez,rüzgârdan sersemleyenlere biber gazı iyigelmiş olabilir, ama “devir değişiyor”uhissedip sol şeride yanaşanlara bir tweetyetti: “Ticarî, sağa çek!”

““BAŞKA BİR SABAH”Hayyam onlara değil, 31 Mayıs’tan beri“her yer Gezi, her yer direniş” diyenleresesleniyor: “Tam yatmasın aklın hiçbirşeye.” Gerisini Erkin Koray’ın “Hayyam-yam”ı getiriyor: “Fakat sen / yürü yavrum /gerisi beter / gerisi malûm.”

Victor Hugo’nun Avrupa’yı altüst eden1848 ayaklanmalarının başında söylediğisözün akıllara düşmesi boşuna değil:“Halk ne istemediğini biliyor, ama ne iste-diğini bilmiyor.” Gezi direnişine fiilen (2.5milyon kişi olduğu söyleniyor) ve ruhenkatılanlar için de öyle. Ve tabii ki, ne is-tenmediği, ne istendiğinin ipucunu veri-yor: Demokrasi. Ama nasıl bir demokrasi?Temsilî? Katılımcı? Doğrudan? Demokra-

tik özerklik? Özyönetim? Bütün bunlarıenine boyuna kesen sınıflar, sınıf ittifak-ları... Sınıfları enine boyuna kesen kim-likler, kimlik siyasetleri... Örgütlenmemodelleri, mücadele yöntemleri... Neyapmalı, nasıl yapmalı? “Tam yatmasınaklın hiçbir şeye... Fakat sen / yürü yavrum/ gerisi beter / gerisi malûm...”

17 Haziran sabahı Hayyam’ın dizelerigibiydi: “Bu, sabahtan başka bir sabah, ay-dınlıktan başka bir aydınlık.” 17 Haziran“duranadam”larıyla, park forumlarıylabaşka türlü bir hayat, başka türlü bir ülkeihtimalinin sahaya çıkışıydı. Halbuki, ye-nilgi duygusuyla girilmişti yatağa.

Futbol tabiriyle söylersek, maçın kı-rılma ânı 13 Haziran’dı. O âna kadar, bir

duvar yazısının dediği gibi, “Allahınıseven defansa gelsin” kıvamıydı. Defans,Allahı var, dört dörtlüktü. O sayede ortasaha bile ele geçirilmişti. Ama 13 Hazi-ran’da, “ben top oynamam, penaltı ata-rım” diyen başbakan sahaya çıktı. KuzeyAfrika gezisi sonrasında, ayağının tozuylayaptığı yolüstü mitinglerde yeterinceısınmıştı. 13 Haziran’da başlayan topye-kûn saldırıya 16 Haziran gecesi itibarıylakesin galibiyet zannıyla son verildiğinde,maç aslında yeni başlıyordu.

13 HAZİRAN: GERÇEKLERİ KONUŞMAK13 Haziran gecesi nefesler tutulmuş, Baş-bakanlık’taki görüşmenin neticesi bekle-niyordu. Başbakan Hasan Kaçan (“Gezisidik kokuyor”), Necati Şaşmaz (“Türki-ye’ye nazar değdi”) ve Hülya Avşar’la(“Bana animasyon gösterdi, çok güzeldi”)yaptığı görüşmelerle başlattığı “sanatçıaçılımı”nı genişleterek bir grup tanınmışismi huzuruna çağırmıştı. Ve bu sefer,nasıl olmuşsa olmuş, Taksim Dayanışma-sı’ndan temsilciler de heyete dahil ol-muştu. Başbakan, o güne dek“çapulcular” diye andığı Gezi direnişinintemsilcileriyle yüz yüze gelecekti.

Sabaha karşı, önce Hüseyin Çelik geçtimikrofonların karşısına, Gezi Parkı içinyargı kararının bekleneceğini, karar lehteçıksa bile hükümetin halk oylamasına gi-deceğini açıkladı, eylemcilerin temsilci-lerinin ve sanatçıların da görüşünün buistikamette olduğunu söyledi. Çelik’in ar-dından Halit Ergenç heyetin sözcüsü sıfa-tıyla anlattı “müzakere”de gelinennoktayı. Yüz ifadesinin donukluğu, ola-bildiğince nötr ifadeler kullanma çabasıdikkat çekiciydi. Kısaca görüşmeyi veçıkan sonucu nakledip sözü Dayanışmatemsilcilerine bırakmak istedi. Heyetüyelerinden Sunay Akın’ın mikrofonukapıp başladığı “yapıcı” vaaz bitmek bil-mezken (“adam Türkiye’nin yarısını evdetutuyor, biz bir Sunay Akın’ı tutamadık”yollu tweet’lere konu olurken) nihayetpunduna getirilip Taksim Dayanışma-sı’ndan Türkiye Şehir Plancıları Odası İs-tanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman’asöz verildi. Ekran başındakiler dikkat ke-sildi. Nihayet, hükümetin doğrudan mu-hatabı konumundaki TaksimDayanışması’nın toplantının içeriğine vedolayısıyla sürecin muhtemel seyrinedair izlenimi temsilcilerinden birinin ağ-zından duyulacaktı.

Kahraman “pozitif” dedi, “bizim buradagördüğümüz tablo pozitif”... Sonra da an-lattı “pozitif tabloyu”: 1. Mahkeme kararıbeklenecek; karar proje aleyhine çıkarsa,uyulacak. Lehine çıkarsa, halk oyuna su-nulacak. 2. Orantısız güç kullanan kollukkuvvetleri ve buna meydan veren idarîmakamlar hakkında soruşturma açılacak.

Hepsi bu. Beş saat süren görüşmedegelinen nokta bu. Peki, “pozitif” olanneydi? Belki içerideki hava öyleydi, gün-lerdir ateş püsküren başbakan farklı birtutum sergilediği için bu iki lütuf –her-hangi bir hükümetin aksini yapması dü-şünülemeyecek, demokrasinin alfabesiiki temel kaideye uyulması– pozitif gel-miştir diye düşünülebilirdi. Ama çok geç-meden, içerideki havanın da hiç öyle

olmadığı ortaya çıktı. Ertesi gün, Genişletilmiş İl Başkanları

Toplantısı’nda başbakanın Gezi direni-şine verip veriştirirken kullandığı “aşırısendikacı” ifadesi, o toplantının ve ülkeyiyöneten zihniyetin içyüzüne ışık tuta-caktı. “Aşırı sendikacı” DİSK Genel Sekre-teri Arzu Çerkezoğlu’ydu, o ifadeninkaynağını açıklamak zorunda kaldı:“Sorun sanki sadece ağaçlar, sadece bir mi-marî meseleymiş gibi konuşuldu. Bir süresonra söz aldım. ‘Bu görüşmeyi 25 Mayıs’tayapıyor olsaydık, bunları konuşabilirdik.Ama haftalar geçmiş, insanlar sokaklaradökülmüş, dört kişi ölmüş. Eğer çözüm içinburaya geldiysek, gerçekleri konuşmak zo-rundayız. Bu kadar insan sokaklarda gecegündüz size bir şeyler söylüyor. Bunları ko-nuşmamız gerekmez mi? Bu artık bir sosyo-lojik, toplumsal olaydır, sadece bir mimarîmesele değildir’ dedim. Sık sık sözlerimemüdahale eden Başbakan, ‘sosyolojik, top-lumsal meseledir’ dediğimde çok sert tepkigösterdi. Sesini yükselterek, ‘Siz kim oluyor-sunuz da bize sosyoloji öğretiyorsunuz? Bizsosyolojiyi de, psikolojiyi de biliriz. Sizinhaddinize mi bize bunları söylemek’ dedi.Ben de ‘o zaman bunu konuşalım diyoruz’dedim. Bu sözlerime daha çok sinirlendi.Tepkisini ayağa kalkarak sürdürdü. ‘Böyletepki gösterirseniz çözemeyiz’ dedim. Baş-bakan, ‘Haddinizi bilin, sizin haddinize mibize sosyoloji öğretmek’ dedi. Yanındakilersakinleştirmeye çalışıyorlardı, ama sakin-leşmedi. Sümeyye Erdoğan babasının ya-nına geldi ve odadan çıkardı. Başbakan’ıntoplantıyı terk etmesinin ardından HüseyinÇelik’le birlikte 15 dakika daha orada kal-dık. Herkes şoktaydı.”

Böyle biten bir görüşmeden nasıl bir“pozitif tablo” çıkabilirdi? Dahası, kame-ralar karşısında niye öyle konuşulmuştu?

14 HAZİRAN: “MÜCADELEYE DEVAM”Elbette, son söz söylenmiş değildi. 14 Ha-ziran sabahı Taksim Dayanışması’nınbasın açıklaması geldi: “Taleplerimizin ta-kipçisi olmaya devam edeceğiz. Tüm yurdave hatta dünyaya yayılan mücadelemizdengelen dinamizmle ve gücümüzle her türlühaksızlığa ve mağduriyete direnişi devamettireceğiz. Şu anda 18 gün öncesine oranlaçok daha güçlü, örgütlü ve umutluyuz. Budaha başlangıç, mücadeleye devam!”

Bu açıklamanın ardından, Taksim Da-yanışması’nın toplantı ve forum mara-tonu başladı, nasıl bir yol izleneceğicuma ve cumartesi uzun uzun tartışıldı.Cuma akşamı gelen habere göre, Gezi’desadece bir çadırın, Taksim Dayanışma-sı’nın ortak çadırının kalması eğilimiağırlık kazanmıştı. DİSK, KESK, TMMOB,TTB, HDK, BDP, CHP, EMEP, TKP, ÖDP’ninkararı bu yöndeydi. Hatırı sayılır bir kesi-minse aklı yatmamıştı buna. Başbakanvekili Arınç’a önşartlar bildirildiği halde,apar topar başbakanla görüşmeye gidil-mesi, görüşme sonrasındaki yadırgatıcı“pozitif”lik ve nihayetinde “tek çadır” eği-limi, bileşenlerin bir kısmında, onca mü-cadelenin kazanımsız sonuçlanacağıendişesine yol açmıştı. Nefesler tutul-muş, Dayanışma’nın yol haritası bekleni-yordu. Ama onun yerine, saat 20:30’dapolis anonsu geldi. Alandakiler de ekran

« 6 »

İlahi tesadüf herhalde.Yoksa bu da mı “şiirseladalet”? Kuzey Afrikagezisi dönüşünde ayağının tozuyla yap-tığı Ankara mitingle-rinde tanıdık bir kılıklaortaya çıktı, Aziz Nesin uyarlaması “Zübük”ünceketiyle. 15 Haziran’a gelindiğinde, bahisleriyükselttiği görüldü. Sincan mitingindegömleği de Zübük markaydı. Çıkardığınısöylediği Milli Görüş gömleği neydi derseniz, o da aynımarkaydı, sadecemodel ‘95’ti. 2013 modeli için bkz.söylevler ve demeçler

17 Haziran’ı müteakip üç gün içindeİstanbul’un 34 ayrı noktasında

parklar forum alanlarına dönüştü.Hızla başka kentlere sirayet etti. Üstelik

“bu daha başlangıç”...

Page 7: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

başındakiler de şaşakaldı. Hükümet 24saat mühlet vermemiş miydi?

115 HAZİRAN: PUSU VE KARA GECEHer fırsatta İstanbul’un fethinden,2023’ten, 2071’den dem vuran, Çamlıcacamiinin kubbe yüksekliğini — Romanaçılımının dumanı tüterken— 72.5 metreolarak belirleyen AKP’nin dindar-kindar-akıncı sembolizmi Millî İradeye Saygı Mi-tingleri’nin 15-16 Haziran’a denkgetirilmesinde de devredeydi herhalde. 15Haziran’da, öğle saatlerinde, Taksim Da-yanışması’nın nihaî kararı beklenirken,“ne hikmetse” ilki Sincan’da düzenlenenmitingde Erdoğan esip gürlüyordu: “Yarınİstanbul mitingimiz var. Çok açık, net söy-lüyorum. Taksim Meydanı boşaldı, boşaldı.Boşalmadığı takdirde bu ülkenin güvenlikgüçleri boşaltmayı bilir.”

Gezi’nin yakasını hiç bırakmayan mü-dahale endişesi, yerini bir günlük rahat-lığa bırakmıştı. Zaten taleplerin doğrudürüst dile getirilemediği, yarıda kalanbir görüşmenin ardından Taksim Daya-nışması gibi geniş bir yapılanmanın birgün içinde cevap vermesini beklemekabesti. Yüzlerce bileşenin, örgütsüz vebağlantısız onbinlerce insanın ortak ar-zusunu temsil edecek bir kararın zamanalacağı aşikârdı. Erdoğan’ın açıklaması enerken pazar sabahını işaret ediyordu. Cu-martesi akşamı binlerce insan günlerdirtemel aksesuarlar haline gelmiş gaz mas-kelerini, deniz gözlüklerini, Talcid’lerinidahi almadan Gezi’yi doldurmuştu. 16Haziran sabahından önce bir müdahaleolasılığını kimse aklına getirmiyordu.

Ama cumartesi akşamı 20:00’de, biriAKM, diğeri Cumhuriyet Anıtı önündeniki sivil polis megafonla parkı boşaltmaanonsuna başladı. Tüm dünyanın gözüGezi’deyken, tam da haber saatlerinedenk gelecek şekilde, tazyikli su ve gazbombalarıyla harekât başladı. Polis birlik-leri askerî nizamda, akrepler eşliğindeparka girdi, önüne çıkan her şeyi ezip da-ğıtarak ilerledi. Binlerce savunmasızinsan, can havliyle kendisini parktan dı-şarı attı. 15 Haziran’ı 16’ya bağlayan gece,Gezi’deki benzersiz dayanışma ve demok-rasi ortamı böyle paramparça edildi. VeAKP hükümeti, yalnız Yavuz’ların değil,‘70’lerin Milliyetçi Cephe’sinin, Demirel-Erbakan-Türkeş koalisyonunun ve “ça-pulcular derslerini alacak” şiarlı 12Eylül’ün halefi olduğunu ispatladı.

15-16 Haziran, 31 Mayıs’ı katlayan biröfke ve şiddete sahne oldu, başbakanındediği gibi, “polis destan yazdı”. 1 Hazi-ran’da, elinden geleni ardına koymama-sına rağmen, polis Taksim Meydanı’nıterketmek zorunda kalmıştı. Bu sefer ba-rikatlar kaldırılmış, meydan boşaltılmış-ken polis saldırı dozunu alabildiğineyükseltti. Artık TOMA’lardan bambaşkabir su sıkılıyor, valinin deyişiyle bu “ilaçlısu”, biber gazıyla karışınca insanları has-tanelik ediyor, akreplerden plastik mermiyağıyor, eli sopalı sivil polisler demir mis-ketli sapan kullanıyordu. Bu sefer, ilk he-defler arasında revirler de vardı:Parktakiler dağıtıldı, direnişçiler polistenözenle sakladıkları sekiz yeni revir aç-mayı başardı. Divan’daki revire ise görül-

memiş bir şidetle saldırıldı. Polis, kapalıalanda attığı gazın altında, insanların gazmaskelerini çekip alıyordu. İlerleyen sa-atlerde hukuk hepten lağvedildi. Taksimcivarındaki herkesin çantası aranmaya,korunma gereçlerine el konmaya, dire-nişçilerin saklandığı düşünülen apart-manlara girilmeye başlandı. Cevahir AVMpolis tarafından, CHP İl Başkanlığı sivilkişilerce basıldı, Ermeni ve Katolik me-zarlıklarına girildi, Alman Hastanesi gazaboğuldu. Doktorlar kelepçelenerek gözal-tına alındı, onları avukatlar ve gazetecilerizledi, yüzlerce kişi bilinmeyen yerlerdetutuldu. Jandarmayla beraber Kasım-paşa’dan, Tophane’den ellerinde satır vesopalarla AKP komandoları sokaklara sa-lındı. Kafatası kırığı, beyin kanaması va-kaları hastaneleri doldurdu. Sadece pazargünü, sadece Şişli Etfal’e dördü ağır kafatravması, 60 yaralı taşınmıştı.

16 Haziran’da, İstanbul’un polis şidde-tine sokak sokak direndiği saatlerde, Kaz-lıçeşme mitingi başladı. Vapurların,belediye otobüslerinin bedava yolcu taşı-dığı, kitlenin yol+yemek vaadiyle doldur-duğu meydanda, Sincan mitingindekiMHP bayraklarının ardından bu defa daçakma Çarşı flamaları vardı. Aynı saat-lerde, Çarşı üyeleri evlerinden toplanıpgözaltına alınıyordu. Cadı avı Çarşı’yla sı-nırlı değildi. Onlarca sosyalist parti veörgüt üyesi gözaltına alındı, tutuklandı.Cadı avı İstanbul’la da sınırlı değildi, ülkesathında kol geziyordu.

Kazlıçeşme mitingi, AKP’nin –“StarWars”un ünlü sahnesi misali– kendi yö-rüngesinde “galaktik imparatorluğun”ilânı gibi kurgulanmıştı. Dev Erdoğan fo-toğraflarıyla çerçevelenen sahnede otan-tik faşizm gemi azıya almıştı.

17 HAZİRAN: GÖĞE BAKMA PARKLARIAma Taksim’deki grafiti, “Nerede iktidarvarsa, orada direniş vardır. Fuko” hük-münü icra ediyordu. ‘70’in 15-16 Hazi-ran’ında işçiler sokağa dökülüp Türkiyesolunun ufkunu açmıştı. 2013’ün 15-16Haziran’ında İstanbul halkı göğsünü TO-MA’lara siper etmekle kalmadı, yepyenibir siyasallığın tohumlarını attı. DİSK,KESK ve meslek örgütlerinin bir günlük iş

bırakma eylemiyle başlayan 17 Haziran’ınseyri ‘70’in 15-16 Haziran’ı gibi, 2013’ünkide gazla, suyla, mermiyle, kanunla bastı-rılacak cinsten olmadığını gösterdi.

Gün biterken, direnişin izleri duvarlar-dan temizlenir, insanlar köşelerine çeki-lip şoku atlatmaya çalışırken, bir adamTaksim Meydanı’nın orta yerinde dur-maya başladı. Erdem Gündüz tek başı-naydı, bir ağaç gibi. Birkaç saat sonra,başkaları da durmaya başladı. Taksim“duranadamlar”la doldu. Devlet aklı du-

mura uğradı. Evleri basılan, polis zoruylasemtine sıkıştırılan Çarşı da aynı saat-lerde Abbasağa Parkı’nda toplandı. Beşik-taş maçları öncesinde taraftar ağırlayanAbbasağa bir forum alanıydı artık.

Gezi’yi ezip geçtikten sonra faşizminikutsayan, “polisimiz destan yazdı” diyeböbürlenen, aklı ucuz sembollerle düşün-meye ayarlı iktidar “bu daha başlangıç”sloganının gerçekliğini idrak edememişti.

17 Haziran’ı müteakip günlerde dahafazla insan öylece durmaya başladı, parkforumları yayıldı. Üç gün içinde İstan-bul’un 34 ayrı noktasında parklar forumalanlarına dönüştü. Hızla başka kentleresirayet etti. Nâzım’ın dizeleri ete kemiğebüründü, Gezi ruhu yeniden ülkeyi kap-ladı, devlet aklını dumura uğratan “du-ranadam” eylemleriyle, mahallemeclislerine evrilmeye yüz tutan forum-larla, devletin tepeden inen sopasınakarşı, aşağıdan örgütlenmeye başladı.Üstelik, “bu daha başlangıç”...

YÜCEL GÖKTÜRK - MERVE EROL

« 7 »

Abbasağa’da başlayanpark forumları “duranadam”lar hızıyla çoğaldı... Forumlarınortak özelliği alkış yerine elleri dalgalan-dırmak. Fotoğrafta Yoğurtçu Parkı’nda toplanan halk meclisikonuşmacının sözlerinemukabele ediyor

FOTO

ĞRA

F:ESRA

DA

NIŞM

AN

Direnişin izleri duvarlardan temizlenir,insanlar köşelerine çekilip şoku atlatmayaçalışırken, bir adamTaksim Meydanı’nınorta yerinde durmayabaşladı. Birkaç saatsonra, Erdem Gündüz’ekatılanlar oldu. Çokgeçmeden Taksim “duranadamlar”ladoldu. Devlet aklı dumura uğradı

Page 8: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Direnişlere ve sokak mücadelele-rine dair cümlelere başlarken ku-rulabilecek en tehlikeli kalıp

şudur: “Dışarıdan bakıldığında...” Bu-günlerde, hayatı boyunca kendini solun,demokrasinin, özgürlüğün ya-nında görmüş insanların böylebir kalıbı kullanma lüksü yok.İşte tam da bu yüzden herkesleberaber benim de ta başındanberi kendimi içinde olduğumGezi Parkı eylemine, Tahrir denliihtişamlı olan Taksim’e ve isya-nın kendini gösterdiği Ankara’ya,Dersim’e, Eskişehir’e, Adana’yadair bir şeyler söylerken bunudünya örnekleriyle karşılaştırarak yap-mak işin kolayına kaçmak oluyor.

Aşağıdan gelen böyle bir dalganın birkez ortaya çıkışı, bizim kuşak için bir ha-yali yeniden ve daha geniş tecrübelerleyaşamak anlamına geliyor. Ama bu ha-yali “okuyup yazmak” 2000’lerin getir-diği teknolojiye ve iletişim pratiklerinebakmadan mümkün gözükmüyor.

““SİYASET ÜSTÜ” DEĞİL, “SİYASETLER ARASI”Medyada boy gösteren birçok milletveki-lini ve yazarı ne ismen ne de sima olaraktanıyan çocuklardan, gençliğinden itiba-ren sol pratiğin ya da radikal demokrasipratiğinin içinde olmayı kafasına koyan-lara, birçok insanın kolektif aklının ör-gütlediği bir eylem bu. Konuyu “siyasetüstü” gibi bir kavramla ifade etmek,basit ve siyasetten kaçan bir argümanbence. Tam da bu genç kuşakların “gayrısiyasî” eğilimler içinde olduğunu dü-şünmek gibi. Bu, politik bir direniş. Sıra-dan bir protesto veya çevreye yönelik birvicdan hareketi olarak ele almak yanlış.

Burada örgütlenen bir öfke var ve öz-neler artık birbirlerine yalnızca pratik-teki tanışıklıklarıyla değil, ağlarla bağlı.Ama bu ağlar geleneksel ve kendini hergün yenilemekte olan siyasal pratiğinyerini almış da değil. Sanıyorum, ilk aşa-mada “biz kimiz” sorusunun karşılığı,“siyaset üstü” bir “biz”den ziyade, “siya-setler arası”, seküler yaşam temelinde,hak ve özgürlükler etrafında birleşen bir“biz”e denk geliyor.

Hak ve özgürlüklerin kapitalizmin ol-duğu bir ortamda varolamayacağı “teorikbir bilgi” sahibi olunmadan da artık farkedilmiş durumda. Seküler yaşama dairkaygılarsa, kendilerini ne asker tankınane de İslâmîleşen bir yaşantının kolla-

rına bırakmaya hevesli olan, açık bir bi-çimde kendi özgürlüklerini kendileriinşa etmek isteyen kitlelerin.

Bu bağlamda, İstanbul özelinde ko-nuşursak, hem 1 Mayıs alanını iyi tanı-

yanların, hem de Taksim’eyalnızca haftasonları ya daboş günlerinde İstiklâl’işöyle bir dolaşmak için gi-denlerin sahip çıktığı Tak-sim’in ve Gezi Parkı’nın –kibence halkın alanları ol-duğu için bu iki alan ara-sında ayrım yapmaya çok dagerek yok– tarihsel rolü,

medyanın iki tarafa dair kar-şılıklı önyargıları beslemesiyle oluşanhavayı dağıtması oldu. Birçoğu mizahdergilerinden ve internet forumlarındansiyasal anlayışlarını edinen çocuklar, el-lerinde Lenin’in, Negri’nin, Zizek’in ki-tapları olan çocuklarla –burada çocuklarkelimesi bir yaş belirteci değil– bir arayagelip bir şeyler yapıyorlar. Bir tenteninkurulmasından mutfağın dönmesine,insan zincirleri boyunca taşınan malze-melere, insanların Kartal’dan Taksim’etaşıdığı erzaklara baktığımızda göreceği-miz asıl şey, toplumsal bir kalkışma, birdayanışma hali.

Başbakanla görüşmeye gidenlerdenbiri “Gezi Parkı idrar kokuyor” demiş;hayatında bu kültürü tatmamış, orayagelmeyi bile kendine zulüm gören in-sanlar için Gezi Parkı fiziksel koşullarıdışında bir şey ifade etmiyor. Zaten butür insanlar Gezi Parkı meselesini ço-ğunlukla hükümeti nasıl da sevdiklerinigöstermek için kullandılar. Oysa GeziParkı’nda durum farklı.

“ÇOKLUK”Bu bir kent mücadelesi ve tarihsel an-lamda “birilerine yaranmak” amacı güt-müyor. Yani bu, Türkiye’deki “bildiğimizpolitikanın sonu”. Elbette, partiler ve fla-malar var ve alanın kazanılmasındanalandaki örgütlenmenin yürütülmesinebirçok konuda muhteşem katkılar sun-dular; ama, hepimiz biliyoruz ki, oradaolan, gecelerini oraya bağlayan herkesartık ortak bir kültürün ve bakış açısınınparçası. Belki de uzun zamana yayılangelenekleri olan bir hareketin, beraberhareket etmeye alışmış bir hareketindiğer hareketlerle bir arada durması dahibizim açımızdan büyük bir şanstı.

Eylemin Taksim Meydanı ve GeziParkı ile sınırlı kalmaması, bu çokluk du-

rumunun kapsayıcılığını bazı illerde az-altır mı diye endişe edenler olabilir.Ancak, diğer eylemlere, başka şehirler-deki kalkışmalara bakınca da, gördüğü-müz çokluk kavramını karşılayabilecekbir birliktelik. Her ne kadar AKP’ye yakınmedya bu işi CHP seçmenine indirge-meye çalıştıysa da, tarihimizin gördüğüen büyük politik blok dipten gelen birakıntıyla oluştu. Hükümet ve temsilcilerihariç herkes farkında ki, bu ayaklanma yada direniş yukarıdan gelen bir emirledeğil, dayanışma duygusuyla başladı. Bukadar güçlü, bu kadar istikrarlı olmasınınsebebi bu. Faiz lobisinin sosyalist grup-larla aynı yerde ne işi olabilir? Medya aya-ğına daha sonra değineceğim, amasanıyorlar mı ki, o meydandaki insanlaronları öldürmeye çalışanları yücelten ka-nalları affedecek? Farkında olmadıklarınokta şu: Bu kitle, aralarındaki farklılıklarne olursa olsun, kendisine gaz bombasıatanların sırtlarını sıvazlayanların, ken-dilerini marjinalize edenleri övenlerinisimlerini, yüzlerini asla unutmayacak.İktidara yakın kurumlarda çalışıp istifaetmek isteyen yazılımcılar için bazı yazı-lım şirketleri kadro açma kampanyasıbaşlattı. Bu bile, basit anlamıyla, onlarınekonomik ağına alternatif bir ağ oluşabi-leceğinin bir işareti. Elbette bu, anti-ka-pitalist anlamda, bize tek seferde çok şeysöylemiyor, ama ileride yaratabileceği-miz paralel ekonomik modellerin çokşeyi değiştirebileceğini açıkça gösteriyor.

“BİZ”Belki de “biz”le ilgili biraz daha konuş-mamız gerekiyor. Çünkü burada, büyüle-yici “biz” olduk. Elbette, simgeleşenisimler ve gruplar oldu, ama ayağı kırılansevgilisini hastaneden kucağında dışarı

çıkarırken sloganlar atan çocukların, sı-rayla gaz yiyen, ama bundan bir an olsunşikâyet etmeyenlerin, alanlarda barışanküslerin hikâyesi ihale koparmak içinhaysiyetlerini ortaya serenlerin hikâyele-rinden her zamanki gibi daha büyük biryer tutuyor bizim defterimizde. Özellikle,polisin saldırdığı anlarda elde edilen tec-rübeyi asla unutmamalıyız.

Hem ahlâkî hem siyasî bakımdan çokşey öğrendiğimiz bu direnişe “apolitik”demek tam da bu nedenle yanlış geliyorbana. Michel de Certeau’nun açısındanbakacak olursak, bu eylemin yakın tari-himizde gördüğümüz en politik şey ol-

BDP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SIRRI SÜREYYA ÖNDER’İN GÖZÜYLE GEZİ DİRENİŞİ

Bildiğimiz siyasetin sonu

« 8 »

Direnişin işaret fişeği Sırrı Süreyya Önder’in 28 Mayıs sabahı Gezi Parkı’na taarruz eden vandalizme bedenini siper etmesiydi. O dramatik andan itibarenTaksim Dayanışması’nın direnişi ivme kazandı, 31 Mayıs sabahı gelen vahşi müdahaleyle çığ gibi büyüdü, onca zamandır biriken öfke Gezi’de buluştu, örgütlendi ve ülke sathına yayıldı. 14 Haziran itibarıyla gelinen noktada, Sırrı Süreyya Önder’in Express için kaleme aldığı yazıya bağlanıyoruz...

“Biz kimiz?” sorusununkarşılığı “siyaset üstü”

bir “biz”den ziyade“siyasetler arası”, seküleryaşam temelinde ve hak ve özgürlükler etrafında

birleşen bir “biz”e denk geliyor.

Page 9: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

duğunu, devletin “rutinimizi” sağlaya-madığında deliye döndüğünü gördük.Artık eve gideceksek bile uğrayabileceği-miz bir nokta var ve bu noktaların art-ması gerekiyor. İnsanlar artıkbirbirlerini küresel kahve zincirlerindetanımak zorunda olmadıklarını anladı-lar. Kapitalizmin akvaryumlarından ta-mamen kurtulduk demiyorum, amacam kürenin dışındaki yaşamı da keşfet-mediğimizi kimse söyleyemez.

Belki de kolektif tartışma ve hareketetme konusunda hız kazandık. Örneğin,parktaki besin ve sağlık merkezlerininörgütlenmesi noktasında “örgütçülük”değil, ortak bir “örgütlenme” halininaktif olması gerçek anlamda başarılı ol-mamızı sağladı. Bu, sanıyorum, son za-manlarda başımıza gelen en önemli şey.Üstelik radikal bir demokratik anlayışyaratıldı. Saatlerce süren tartışmalar, herne kadar alışılmış karar mekanizmala-rında ve yukarıdan gerçekleşen yönetimsüreçlerinde “lanetlenmiş” olsalar da.

““ONLAR”Şimdi “biz” kısmından uzaklaşıp“onlar”a gelelim. “Onlar” derken, hükü-met ve arkasına takılan sermaye kuru-luşlarını ve medyayı kastettiğim aşikâr.Verdikleri zararı tek başına kolluk kuv-vetlerinin “orantısız kuvveti” üstündenyorumlamak, her anlamıyla dev bir ri-yakârlığı sineye çekmek olacaktır. Poli-sin “halkın polisi” olduğuna dair devyanılgının özellikle alanda bulunan vedevletçi gelenekten gelenlerce yıkıl-ması, polisin holdinglerin, medya bina-larının ve hükümetin önünde nöbettutmaktan ve ayaklanan insanları öl-dürmekten başka bir işlevinin artık kal-madığının anlaşılması, onlaraverilebilecek derslerin sadece birinci-siydi. Ama ötesi de var.

Emir-komuta zincirine dahil olankimseye güvenemeyeceğimiz de, başba-kanın siyasetinin kendi “benliğinin” et-rafında “zikr’eden” bir siyaset olduğu dabütün dünyaya aktarılmış oldu. Bazı ga-zetelerde, sanırım bu kalkışmaya fazla-sıyla bozulmuş kimi insanlar, “buemperyalistlerin işine gelir” diye yazı-yordu. Türkiye’nin yakın dönem neoli-beral politikalarına baktığımızda,Suriye’ye olan emperyal ilgiye baktığı-mızda, Somali’ye yönelik fazlasıyla em-peryal ilgiye baktığımızda bizimgördüğümüz emperyalizmi göremeyenkimi gözler nasıl olup da Türkiye’yebakıp emperyalizmi görüyor? Ya o göz-lerde bir sorun var, ya o akıllarda. O akıl-larda sorun olduğu konusundahepimizin anlaştığına eminim.

O meydanda ne “keşke darbe olsa” di-yenler vardı ne de de NATO müdahalesifalan isteyenler. Zaten bu eylemin bukadar büyümesi, Türkiye’nin kendimedyasının bu olayda yine tarihsel ro-lünü yerine getirip üç maymunu oyna-masıyla gerçekleşti. Kimi gazete veTV’lerdeki cesur arkadaşlarımız elbetteellerinden geleni yaptılar, ama bizimmedyanın vicdanı patronun cüzdanındakatlı durduğundan Reuters muhabirininsorduğu soru bile hepimize “işte gazete-

cilik bu” refleksi verdirdi. Ama bu birazda bizim kaygan iletişim reflekslerimiz-den kaynaklanıyor. Yıllardır Özgür Gün-dem orada durmuyor muydu? YıllardırEvrensel, Birgün orada durmuyor mu?Hayat TV, IMC TV gibi kanallar nedenburadalar? Alandaki en anlamlı pankart-lardan biri, “Kürtler yıllardır neden ikianten kullandı, şimdi anladınız mı?” idi.Biz kendimize ait yeni bir yaşam, yenibir çalışma modeli yaratmamız gerekti-ğini bu direnişte bir kez daha tecrübeettik. Üstelik, bu tecrübede bu seferKürtler yalnız kalmadı. Bu noktadan

sonra vicdanî retçilerin, sosyalistlerin,Kürtlerin, LGBT bireylerin, kadınlarınkendilerini ifade edecekleri bu alanadaha büyük bir özgüvenle sarılacaklarınıgöreceğiz.

Peki, ya onlar ne olacak? Onlar elbetteizlenmeye devam edecekler. Belki arala-rından birkaç cesur isim çıkıp sözlerinisöyleyecek ve işinden olacak, ama anaa-kım medyada bu ülkenin sermaye yapısıve dünyanın sermaye yapısı dahilindeözgürleşmeden kolay kolay bahsedeme-yiz. İstanbul’u görüp Filistin’i, Diyarba-kır’ı görmezden gelmek tek başınadünya medyasına da meşruiyet kazan-dırmaz, yalnızca araçsal ve propagandabakımından yararlı olduğu anlamınagelir. Kendi iletişim ağlarımızı kuracakgücümüz olduğunu kanıtladık. Birçokinsan farklı dillerde yurtdışına habergeçti. Gelişen teknolojiyle korkak medyapatronlarından hem daha zeki hem dahacesur iletişimcilerimiz olduğu kanıt-landı. Sanıyorum ki bu, sermayeye karşıelde ettiğimiz en büyük değerdir.

Direnişin bir prekarya boyutu olduğuda aşikâr. Beyaz yakalıların ve orta sını-fın direnişe katılması, plazalardan taşaneylemler, bana kalırsa, Türkiye için sınıfmücadelesinin bu yeni boyutunun daasla inkâr edilemeyecek biçimde tekrarortaya çıkışının en açık göstergesi. Bu,plaza sahiplerinin en korktuğu şeydi.Artık insanlar patronlarına karşı çıkar-ken ellerinde geçmiş direnişlerindenedindikleri tecrübeler olacak. O alanınen büyük önemi, sendikaların ya da solgrupların ulaşamadığı prekaryanın ta-mamına erişebilmesi oldu. Bir GSM fir-ması çalışanı gömleğini ve pantolonunuçıkarıp tişörtü ve şortuyla sabaha kadaralanda çatıştıysa, burada devrimci biryönelim vardır ve sermaye açısından enbüyük tehdit budur.

Boykot hareketleri çok büyük önem

kazandı. Daha bir ay önce çok mühim birihale aldığı bilinen Doğuş Grubu baştaolmak üzere birçok medya devinin yıkı-lışına, bazı “yalancı prens ve prensesle-rin” medyaca yaratılmış hanedanınınyıkılışına tanık olduk. Adalet ve Kal-kınma Partisi gidip Twitter’ın yanlış ya-zılmış hallerinin domain’lerini satınalacak noktaya geldi. Sermayelerinin ge-nişliğinin önemi yitip gitti. Vizyonları-nın arasında sıkışıp kaldılar.

Uluslararası televizyonlarda “rezilolduk” deniyor ya, evet ,rezil oldular,ama bunun başlıca sebebi kendi becerik-sizlikleriydi. AKP bu olaya bir “kriz yöne-timi” olarak baktı. Ama Türkiye bir şirketdeğil, biz de onların hissedarları değiliz.Kaybettikleri paralar bizim cebimizdençıkmıyor ve birkaç büyük patronun nekadar kaybettiği gerçekten o alandaki öğ-renim kredisi borcunu ödemeye çalışançocukları hiç, ama hiç ilgilendirmiyor.

“O”Belki de “biz” ve “onlar” bölümündensonra “o” ile bu meseleyi tamamlamaktafayda var. Zira, başbakan AKP'nin tama-mına atfedilemeyecek bir özne. Ve buözne, parça tesirli bir bomba gibi üstü-müze her daim kendini fırlatmaya hazırdurumda. Alanı marjinalize etmesininyanısıra, oynadığı iletişim oyunlarıyla‘90’ların Amerikan iletişim stratejilerinianımsatan stratejileriyle bu “kriz”i yöne-teceğini sandı. Naomi Klein’in bahset-tiği “şok doktrini” işlemedi, çünkü ilkkez biz proaktif davrandık ve iktidarı ha-zırlıksız yakaladık.

Böyle bir şeyi beklemiyorlardı, çünkübizi tanımıyorlardı. Halkını tanıdığınıiddia edip sadece ekonomik verileri ta-nıyanların, otoriterliğin tahtında yükse-lenlerin olası sonu herkes içinmalûmdur. Başbakanın uğradığı hayalkırıklığı için kendisinden özür dileyecekdeğiliz. Etrafında sürekli ellerini önle-rinde kavuşturup kendisine “evet efen-dim, sepet efendim” havası çekenlerözür dilemeli. Arkasında bir danışmanordusu barındıran bir insanın her şeyibu kadar kötü yönetmesi sadece kendikusurundan kaynaklanıyor olamaz.

Biz bu durumu üslûp problemine in-dirgeyemeyecek kadar politiğiz. Gerçek-ten bu insanlar yalnızca “bize iyi davran”demek için mi sokağa çıktılar, ya da me-sele yalnızca ağaçlar mı? Sonsuz otorita-rizm, görünmez bir ekonomik buhran veneoliberalizmin işgalciliğinin hiç mipayı yok? Roboski’nin hiç mi payı yok?4+4+4’ün hiç mi payı yok? Akılla izanlabağdaşmayan kürtaj yasağının hiç mipayı yok? İnsanları böylesine yıpratanbiri elbette vakti geldiğinde yıpranacaktı.Sokaklardaki yazılamalara, meydanlar-daki sloganlara yansıyan öfkeyi belediyeişçilerinin boyalarıyla silmek artıkmümkün değil. İnsanların ölmesineneden olan emirlerin altında imzası bu-lunanlar, siyahların küresel mücadelesiüstünden “biz zenciyiz” pozları kese-mezler. Zira, bugün gördüğümüz tek si-yahlık, otoriter rejimin üyeleriningözlerine yansıyan karanlıktır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER

«9 »

Kolektif tartışma vehareket etme konusunda

hız kazandık.“Örgütçülük” değil, ortakbir “örgütlenme” halinin

aktif olması başarılıolmamızı sağladı. Üstelik

radikal bir demokratikanlayış yaratıldı.

Page 10: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

İST. � GAZİ MAHALLESİ

Her yer Gazi

Medya uzun süre yok saydı, sonrayurttaş gazeteciliği, sosyal medyave uluslararası basın sayesinde

Gezi direnişi görünürlüğe kavuştu. Aynışey Gezi’ye destek veren Gazi Mahallesiiçin söylenemez. Ankara’yla birlikte şid-detin en çok yaşandığı yerdi, medya yinede uzun süre oraya gitmedi. Sonradan gi-denler de daha çok yabancı basındı.

10 Haziran’da Gazi’ye giderken mahal-ledeki eylemler hakkında aşağı yukarışöyle bir fikrim vardı: 12 Mart 1995’te,Alevî yurttaşların gittiği bir kahveye ateşaçılmasıyla başlayan ve polis tarafındanonlarca kişinin katledilen olaylar sonra-sında, mahalledeki polis karakolu ve halkarasındaki gerilim bir daha hiç çözülme-yecek şekilde yerleşmişti. Sonraki yıl-larda da Alevî kimliği, kentsel dönüşümya da siyasî konular üzerinden yaşanansorunlara verilen tepkiler, polis ve Gazisakinleri arasındaki çatışmalarda cisim-leşmişti. 31 Mayıs’tan itibaren, her günyapılan yürüyüşlerle mahallede tarihselolarak birikmiş öfke Gezi protestolarıüzerinden yeniden sahneleniliyor gi-biydi. Diğer bir deyişle, yerel çelişkiler ye-niden su yüzüne çıkmıştı.

Bu izlenimimi ters-yüz eden olgularlakarşılaştım. Birincisi, ‘95’ten beri yapılanpek çok eylemin aksine, olağanüstü birkalabalık vardı. Onca yıl sonra neden bir-denbire bu kadar kitleselleşmişti Ga-zi’nin isyanı? İkincisi, gittiğim günyapılan toplantılar sonucu eylemin yönüve biçiminin değiştirilmesine karar veril-mişti: Eylemler artık karakola doğru ol-mayacaktı, zira polis şiddeti iki kişiyi çokağır yaralamış, gaz evlere kadar girmiş,yaşlı ve çocukları da etkilemişti. Ayrıca,eylemin ülke sathına yayılan direnişlebağlarını sıkılaştıracak bir içerik almasıarzu ediliyordu. Üçüncüsü, bu eyleminbir “halk hareketi” olduğu vurgusununöne çıkması, hiçbir örgütün flama vepankartına izin verilmemesiydi.

Evet, Gazi Mahallesi ‘95 olaylarınıdanbağımsız düşünülemezdi. ‘90’larda dün-yaya gelenler o tarihin “içine” doğmuştu.Ama yıllar sonra, bu 20-30 bin kişilik kit-lesel eylemin mahallenin özgül perfor-mansının çok ötesinde bir anlamı vardı.Sloganlarıyla, vurgularıyla Gazi halkı gö-zünü Taksim’e çevirmişti. Uzun yıllar alt-yapı hizmetlerinden, temel yurttaşlık

haklarından dışlanan Gazi kendi içinekapalı kalmak istemiyor, Gezi Parkı’ylabirleşmek istiyordu. Bir yanıyla istediğioldu. Devlet İstanbul’un her yanını GaziMahallesi’ne çevirdi. Her yer Taksim ol-madan önce her yer Gazi olmuştu.

Anlatılanlara göre, 10 Haziran’a kadareylemler Gazi’de şu şekilde gelişti: Akşam21.00 sularında, halk pencerelerden ten-cere ve tavalarla ses çıkarmaya başlıyor.Bu ses toplanma çağrısı gibi. Herkes evin-den çıkıyor. Gazi girişinde su kemerin-den yukarı çıkan yoldan gelenlerlecemevinin önünde bekleyen grup birleşi-yor. Karakol, İsmet Paşa Caddesi’nin so-nunda karşınıza çıkan caddede karşıhizada. Tencere tava seslerini duyan polisde TOMA ve akrepleri caddenin başınagetiriyor. Grup İsmet Paşa Caddesi’ninsonuna gelmeden polis müdahaleye baş-lıyor. Gaz bombası atılıyor. Yaşlılar, ka-dınlar 12’ye doğru eve dönerken, gençlerbarikat kurup sokakta kalmaya devamediyor. Gündüz temizlenen barikatlar ogece ne bulunursa onlarla yapılıyor. Ev-lerden eski koltuklar dahi getiriliyor. TO-MA’ların arkasına saklanan polisakreplerle caddeye girerek evlerin camla-rına bile gaz bombası atıyor. Özellikle ka-rakol çevresindeki pek çok ev zarargörüyor. Hiçbir örgüte bağlı olmayan ikigenç, Murat Çetinkaya ve Turan Akbaş,başlarına isabet eden gaz kapsülleri ne-deniyle ağır yaralanıyor.

10 Haziran günü, 12 kurum/örgütü içe-ren Gazi Mahallesi Taksimle DayanışmaKomitesi gençlerin daha fazla zarar gör-memesi ve halkın katılımının artması,Taksim’le bağın güçlenmesi için eylemle-rin yönünü değiştirmeye karar veriyor.Muhtarlığın önünde kitlesel bir mitingdüzenleniyor. Muhtarlığın önündeki boşalana Gezi Parkı’yla dayanışma çadırı ku-rulması fikrinde ortaklaşılıyor. O geceGazi çok coşkulu, rengârenk, kalabalık;

karnaval havasında. Mahallenin Taksim’egözünü daha fazla çevirmek istediğineiyice emin oluyorum.

Gazi Mahallesi yıllardır eylemleresahne oluyor: Gecekondu yıkımlarınakarşı, ünlü Nalbur çetesine karşı, siyasîoperasyonlara karşı… Sol örgütlerin ma-hallede ciddi bir varlığı var. Ancak, uzunzamandır eylemlerde 20-30 bin kişilik birkitlesellik yok. Ülke geneline hâkim olansiyasî atalet ve umutsuzluk kadar, muha-lefet güçlerinin bölünmüşlüğünün debunda etkisi var. Konuştuğum yaşlıca ki-şiler Gezi çadırlarındaki ve komünündekidayanışmadan ders almaları gerektiğinisöylüyor. Bölünmüşlüğü eleştirmek içinböyle söylediklerini seziyorum.

Bu seferki eylem, uzun aradan sonra,kanaat önderlerinin ve mahalelinin be-lirttiği gibi, “bir halk hareketi” olarak geli-şiyor. Halk hareketi derken, siyaseti ayrı,halkı ayrı bir yere koymuyorum. Daya-nışma Komitesi’nde de siyasî örgüt üye-leri var. Örgütlerin bir kısmı eylemlerbaşladığından beri diğer mahallelerdekiüyelerini Gazi’ye yollamış. Halk inisiya-tifi derken, örgütlü-örgütsüz herkesin, ai-leler dahil, arkasında durduğu kapsayıcıbir oluşum söz konusu. Bu kolektif rızayasaygı gösterildiği ve siyasî önceliklerinbunun önüne geçmesine izin verilmedi-ğinde ortak hareket edilebiliyor.

15 Haziran’da, polisin Gezi’yi dağıttığıve görülmemiş bir vahşet uyguladığıgece, Gazi Mahallesi sadece otoyolu ka-patmakla kalmayıp Taksim’e yürümeyebaşladı. Yürüyüşçülerin bir kısmı elbetteki yolda yoruldu, ama kalanlar Şişli’yegiriş yapmayı başardı. Giriş haberi geldi-ğinde, aynı bölgede yaralılar için gizlicekurulan revirlere ilaç ve tıbbî malzemetaşımaya çalışıyordum. Gazi’den gelendestekten büyük heyecan duyuldu. Gazigençleri yıllardır polis şiddetine karşımücadele ediyorlardı, deneyimliydiler;

« 10»

HER

YER

TAK

SİM

HER

YER

DİR

ENİŞ

FOTO

ĞRA

F:JE

NN

A P

OPE

Page 11: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 11 »

onlar varken daha güçlü olacaktık sanki.O gece, İsmet Paşa Caddesi Şişli, Gazi Tak-sim oldu. Birbirine o güne kadar karışma-mış gençler aynı barikatın arkasına geçti.

SSINIFSAL ÖFKE Kim peki Gazi’nin gençleri? Yaptığım soh-betlerde kuşaktan kuşağa aktarılan yok-sulluk, işçilik, işsizlik ve güvencesizliköyküleri anlatılıyor. Gençlerin çoğu liseyegidemeden ya da liseyi bitiremeden ken-dilerini tekstil atölyelerinde ya da kargofirmalarında düşük ücretle çalışır bulu-yor. Liseyi bitirenlerse en fazla asgari üc-rete muhasebeci olmayı, borçlanarakevlenmeyi hayal edebiliyor. Üniversiteyegidebilenlerin bile geleceği belirsiz.

Gazi’de yoğunluklu bir Alevî nüfus var.2007’de CHP 50.7, AKP 19.53, bağımsızlar12.8, MHP 2.36 oranında oy almış. 2011’deise AKP yüzde 20 alırken, CHP 66’ya yük-selmiş. CHP oyları Alevîlik ve CHP arasın-daki tarihsel bağdan kaynaklı görünüyor;eylemlerde bir tek ulusalcı slogana ya dabayrağa rastlanmıyor. Gazi’deki öfke, etni-siteden ayrışmayan bir sınıfsal öfke.

Mahallenin yerel talepleri var elbette.Üçüncü köprünün isminin Yavuz olmasıtepkiyle karşılanıyor. Okulların eğitim ka-litesi, katkı payları, dışarıdan getirilen çe-teler, ulaşım güçlükleri gibi yıllardırsüregiden sorunlar var. Öte yandan, işsiz-lik, hükümet politikaları, özgürlüklerin kı-sıtlanması ülkenin dört bir yanındakiprotestocularla Gazili gençleri birleştiriyor.

Gezi’nin Gazi, Gazi’nin Gezi olması,“beyaz Türk”, orta sınıf diye adlandırılan,üniversite mezunu, ama güvencesiz ko-şullarda çalışan genç eylemcilerle yıllarcamarjinal olarak nitelendirilen, etnik kim-liği yok sayılmış, meslek lisesini bitirmeşansı bile az olan örgütlü ya da örgütsüzgençlerin buluşması, sürekli bölerek yö-neten iktidara önemli bir meydan okuma.

DEMET DİNLER

İST. � NİŞANTAŞI

Bir semt uyanıyor

Çokluğun evi Taksim’de kıvılcımı ça-kılmış Gezi direnişinin ikinci gü-nünde, komşusu Beşiktaş’ta

barikatlar kurulurken, semtinin adının“şevk verme” kökünden çok uzakta, Teş-vikiye Saray Muhallebicisi’nde sabahkahvaltısını ediyordu kalabalık. Yoldangeçen rasta saçlı genç, uğultuyu kesi-yordu: “Biliyor musunuz az ötenizdeneler oluyor?” Bilmiyorlardı. Beşiktaş’ta,Taksim’de polis şiddetine maruz kalanlarsokaklarından geçtikçe, kesif gaz kokusuaşağıdan yukarıdan semti sardıkça vakıfolacak, çok geçmeden tencere tavayla is-yana dahil olacaklardı; çınlayacaktı so-kaklar, bayraklarla donanacaktıbalkonlar. Bayrağı ele alan, torunu önekatan akşam gezmesine Gezi’ye meylede-cekti, sakin ve şenlikli festival zamanla-rını seyre...

Gezi direnişi duvarların dili olmuştu;Taksim en dilbazıydı, Beşiktaş peşin-deydi. Nişantaşı, komşularına kıyasla,Gucci’sinden Prada’sına yazılayacak oncabereketli duvara rağmen, hayli sessizdi.Öyle kendisine yakışır, öyle zarif dahil ol-muştu yazılama işine de. Direniş ikincihaftasına girerken, Valikonağı’nın köşe-sindeki trafoda “Eşşek Erdoğan” diye biryazı belirmişti. Taksim’den Beşiktaş’a, Be-şiktaş’tan Taksim’e kaçışanlar, üzerindenşöyle geçmişlerdi: “Taksim bizim, tek yoldevrim.”

Beyoğlu ve Beşiktaş’ta çatışmalar tümhiddetiyle sürerken, Hüsrev Gerede’ninen işlek köşesindeki tekel bayiinin kasa-sındaki beyefendi “buralarda da çatışmaoldu mu?” sorumu “biz bedenimizledeğil, fikirle destek veriyoruz” diye ce-vaplayacaktı. “Fikir derken?” “Bütün köşeyazarları buralarda.” “Yazmak için mi do-laşıyorlar”ın cevabıysa, “amma da safsı-nız” diyen bir bakış ve gururlaharmanlanarak gelecekti: “Hepsi buradaoturuyor.”

İBB Başkanı Kadir Topbaş’a ataların-dan kalma Saray Muhallebicisi “tadilat

sebebiyle” masalarını içeride tutmayagayret ederken, kimi Nişantaşı ahalisi birsivil itaatsizlik olarak kahvaltıları içinartık Saray’ı değil, az ötedeki Galata’nınbahçesini tercih ediyordu. Mustafa Sarı-gül’ün büyük bir onurla trafiğe kapadığıAtiye Sokak’ın girişini çıkışını tutmuşkırmızı sütunlar “Coca Cola ile şehrin ta-dına bak” buyuruyordu. Sütunların ikiyanından sarkan dev bayrağın altındangeçerek, bir o yana bir bu yana koşturansokak çocuğunu masalardan uzak tut-maya bakarken garsonlar, çocuğa “ne se-vimli ama ” bakışını attıktan sonraellerindeki telefonlara dönüyordu AtiyeSokak lokanta, bar ve kafe sakinleri. İkigenç kız telefon ekranında bedenini TO-MA’nın tazyikli suyuna açan gencin cesa-retini yorumluyordu: “Vauvv”. O “vauvv”henüz ne asitli biber gazına, ne TOMA su-yuna maruz kaldıklarını gösteriyordu.

“SOSYETE UYUMA, ÇAPULCUNA SAHİP ÇIK”8 Haziran’da Çarşı “Sosyete uyuma, çapul-cuna sahip çık!” sloganıyla yürüyordu Ni-şantaşı’nda. Ve semt, birçoklarını şaşırtanbüyük uyanışını Pangaltı’dan, Akaret-ler’den, Harbiye’den gazların en keskininiyiyenlerin kurduğu barikatlar ardında gaz-landıkça gerçekleştirecekti. 16 Haziran öğ-leden sonrası Nişantaşı halkı da, ‘68kuşağından olup Che tişörtünü sırtına ge-çirmiş kocasına “kalbin var Necdet, uzakdur” diyen teyzeden “2013-2014 İsyan Mo-dası” başlıklı bir moda kataloğunda kapak-tan yer alabilecek genç kızlara, “PKKbayrağı açana gaz atmazsınız ama!” haykı-rışını tencere sesine katık etmiş öfkeliapartman sakininden House Cafe tayfa-sına, isyanın aktif bir parçasıydı.

16 Haziran’da “Teşvikiye-Nişantaşı İs-yanları”na dair en popüler tweet’lerdenbiri, bir semt sakininin polisin üzerineüzerine yürüyüşüydü. “Çıkın mahallemiz-den, çocuklarımızı rahat bırakın!” diye si-nirlenirken semt sakini, “yoktu buradaböyle şeyler!” diye bağırmayı da ihmal ede-memişti. Evet, yoktu burada, ama Anka-ra’da vardı, Adana’da, Dersim’de, İzmir’devardı iki haftadır. O kadar uzaklara gitmeye

FOTO

ĞRA

FLAR

:BU

RA

K SU

Polisin Taksim savunmasının en genişsınırlarına kavuştuğuanlardan: TeşvikiyeCaddesi üstünden Harbiye’ye ulaşmak isteyen gruplar ardı arkası kesilmeyen gaz bombalarıyla cebelleşiyor

Page 12: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 12 »

gerek yok, Beyoğlu’nda vardı, Beşiktaş’tavardı. Biraz “uzaklaşırsak”, Gazi’de vardı…

Çatışmalı gecenin sabahı, sezonun mo-dası neon renklerde turuncu ve yeşil kıya-fetliler temizliğe başlamışlardı.Turuncular barikatları topluyor, yazıları si-liyor, yeşiller Sultan Abdülmecid’in yaptır-dığı neoklasik Harbiye Karakolu’nunönünde birikiyor, bir gece önce gaza boğ-dukları, yine bir Abdülmecid eseri neo-barok Teşvikiye Camii’nde namaz kılıyor,bir nevi Nişantaşı’nın Demirören AVM’siCity’s’de, Saray’da yemek yiyor, Nişanta-şı’nın Gezi’si Maçka Parkı’nda çay içiyor,bir yandan da dertli vatandaşı dinliyordu.

Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”ında bahsigeçmesi sebebiyle de ünlü Bakkal Alaad-din’in önünde büyük uyanışını hâlâ ger-çekleştirememiş bir hanım, barikatları vehafif yaralı vitrinleri kastederek “Nedir bu!Yeter ama” diye serzenişteydi polise. Med-yanın dokuz yaşındaki yeğenini polistenkorkar hale getirmesinden yakınıp soru-yordu: “Ne yapıyorlar bunlar Taksim’de?Niye gidiyorlar?” Polis, “ama buranın halkıda destek veriyor” dedikten sonra ekli-yordu: “AKM’yi biliyor musunuz? İşteoraya Apo bayrağı asmaya gidiyorlar.”

HHÜRRİYET EN MÜHİM ŞEYCity’s’in arkasına denk düşen parka yürü-yorum. Her masa politize; içki yasağı, kür-taj yasağı, din istismarı, bu olaylarboyunca Nişantaşı esnafının 70 milyonTL’lik kaybı… Yan masada kendi tabirleriyle“Nişantaşı’nda beş jenerasyona tâbi” ikihanımefendiyle sohbete başlıyorum; ikikardeş, biri 90’a, diğeri 80’e merdiven da-yamış. Abla yaşananları iç harp olarak de-ğerlendiriyor. Kısa bir sessizlik sonrası“polis misiniz yoksa ?” diye soruyor. Kar-deşi “biz partizan değiliz” diyor: “Yaptıklarıiyi şeyleri de takdir ediyoruz. Ama, hürri-yet dediğiniz en mühim şey. O çocuklaraağladım dün. Perperişanlar. Kapıyı açtık,ihtiyaçlarını giderdiler, ağladım.”

Akşam oluyor, tehlikeli vakitler yaklaşı-yor. Sendikalar eylem yapacak Taksim’de.Cadde üstü pahalı mağazalar erkenden ka-patıyor. Akşam ezanı yaklaşırken TeşvikiyeCamii imamına “camiye gaz atmak ne de-mektir?” diye sormak istiyorum. Kapıdanbakınırken bir polis yakalayıveriyor ko-lumu, sıkarak hafiften “cami burası, ayak-kabıyla girilmez” diyor. Başbakanın“camiye ayakkabıyla girdiler” feryadı ku-laklarıma doluşurken “imama bakıyor-dum” diyebiliyorum. Ezan başlayıncaayakkabılarımı çıkarıp giriyorum bayanlar

bölümüne. Namaz bitimi, içinde olduğu-muz günlerin anlam ve önemine dair “İn-fitar” suresini okuyor imam: “Halbukiüzerinizde gözetleyici güçler vardır, değerlikaydedici(ler), yaptığınız her şeyin farkındaolan!” İmamın “muhafız melekler” olarakaçıkladığı kaydediciler, MuhammedEsed’in meal-tefsirinde şöyle: “Her insanınbaşına dikilen gözetleyici güç onun bilinçal-tında yatan bütün saikleri ve eylemlerinikaydeden kendi vicdanıdır. Bu insan yapısı-nın en temel unsuru olduğundan değerli ola-rak tanımlanmıştır.” Namaz çıkışı sorumusormaya imama yaklaştığımda, camiye gi-rerken kolumdan yakalayan çıkışta da pe-şimde, kaydediyor.

PARKLARA GEL, PARKLARA22 Haziran... Her semt parkını belirlemiş,forumlar kuruluyor. Beşiktaş Abbasağa’yaiğne atsan yere düşmez. Maçka Parkı’ndasaysan sayarsın kalabalığı. Ramazan’daiftar çadırı öneren de var, stand up göste-risi yapmak isteyen de. “Poğaçalarla Gezi’yiaçmaya gidelim” diyen ev hanımı da var,bir parti çıksa buradan, çekinmeden oy ve-receğiniz gençler de. Ve ama en güzeli,komşu semtten gelen, eli sargılı gencin(büyük ihtimal gaz bombasını geri atarkenyanmış) “Nişantaşı’nda toprağa eli biledeğmeyenler yanımızda taş söktüler” sö-zünü alkışlayanlar. En güzeli, Nişantaşıiçin de, sınırların devrilme vakti.

BERRİN KARAKAŞ

� ADANA

Bereketli topraklar

Güneşli bir coğrafyadır Adana, kanıkaynar. Duruşuyla sabır taşlarını kıs-kandırır. Cehennem yürekli, hafif

külhan, yiğidi bol. Her kimliğin biraz öte-sinde “Adanalı” kimliğiyle bilinir. Gezi di-renişinin Adana’daki yansımasında da bugörüldü. 31 Mayıs’tan itibaren, polisin

yoğun müdahalesine, yüzlerce gözaltınarağmen, sınıfsal, etnik, dinsel ve ideolojikbakımdan oldukça farklı kesimler kentmerkezindeki Atatürk Parkı’nda bir arayagelmeyi başardı.

Ülke genelinde protestolarda yer alansiyasî grupların yanısıra, nicel olarak bugrupların çok üzerinde, politik bilinçtenuzak görülen yoksul emekçiler, işsizler, ta-raftar grupları, seküler orta sınıf mensup-ları, feministler, eşcinseller, öğrenciler,genelleyici bir ifadeyle, teknolojik dönüşü-mün kuşağı atik ve öfkeli gençlik, siyasî ik-

tidarın büründüğü kibre, kullanılan dil veyöntemlere, baskı rejimine, kapitalist şid-dete “yeter artık” demek için şaşırtıcı,umut verici bir biçimde caddeleri dol-durdu. Burası İnce Memed’lerin yurdu,kolay “eyvallah etmez” denir. Ayrıca burasıburam buram Akdeniz, rahatlığı sever,insan ilişkileri, sözü, özü rahattır. Fazla sı-kıya gelmez, disipline etmesi kolay değil-dir. Nice Abdi Ağalar, Arif Saim Beylergörmüş, nice Yavuzlar gelip gitmiş… Şimdide yatak odasından mutfağına, ne giyip neiçeceğine, neye inanıp ne düşünmesi ge-rektiğine, her şeyine karışılmasına, hayattarzlarının muktedirlerin isteklerine göredizayn edilmesine kolay eyvallah etmeye-ceğini gösteriyor. Yoksulluğun baskısı al-tındaki insanlar da, farklı sınıflardan gelenve düşünceleri, inançları, cinsel yönelim-leri, yaşam biçimleri aşağılanan, ötekileş-tirilen insanlar da alanları doldurarakbardağın taştığını işaret ediyor. Arzu ettik-leri sonucu alamasalar da, bu insanlarözne olmanın tadına vardı. İçlerine yerleş-tirilen korkuyu, etraflarında salınan hort-lakları parçalayıp atmanın gururundalar.Başlı başına bu, artık işlerin eskisi gibi yü-rümeyeceğinin kanıtı olarak görülebilir.

Polisin Gezi Parkı’na müdahalesinin ar-dından, 1 Haziran’da binlerce insan Ata-türk Parkı’nda bir araya gelerek yürüyüşegeçti. Polisin yoğun müdahalesi Adanalı-ları yıldırmaya yetmedi ve direniş ertesigün, 2 Haziran’da, Ziya Paşa, Atatürk Bul-varı, Sular, Gazi Paşa, Baraj Yolu gibi semt-lere yayıldı. Sonraki günlerde katılımcısayısındaki dalgalanmalara karşın eylem-ler devam etti ve hafta sonu (8-9 Haziran)binlerce kişinin yoğun katılımıyla gösteri-ler yapıldı. Kimi zaman eylemciler ara-sında sürtüşmeler görülse de, bunlarbüyük kavgalara dönüşmeden son buldu.İlk günlerde dikkat çeken üç hilâlli ülkücü-ler sonraki günlerde gözükmedi. Kürt siya-sal hareketinden genel bir katılımolmamakla birlikte, protestolara gelenlerin

militan bir duruşsergiledikleri göz-lemlendi. Baştanberi alanlarda ulu-salcı simge ve slo-ganlar görmezdengelinemeyecek bi-çimde yer alsa da,alana ulusalcı grup-ların hâkim olduğuanlamına gelmiyorbu. Alanda hâkimolan Erdoğan’a istifaçağrıları, faşizme di-reniş ve Taksim’ledayanışma sloganla-

rıydı. Üstelik, alandaki ulusalcı simge vesloganlar, yılların resmî ideolojisinin etki-leri, AKP karşıtlığı ve tepkiselliğin yanısıra,eylem deneyimi ve siyasal bilinci olgun-laşmamış kesimlerin en kolay yoldan sa-rıldığı araçlar olarak değerlendirilebilir.

ARAP ALEVÎLERİN CANINA TAK DEDİŞehrin önemli bir nüfusunu oluşturan,sükut içinde yaşam sürdüren Arap Alevîle-rin eylemlere kitlesel katılımlarının dik-kate değer düzeyde olduğunu vurgulamakgerekiyor. Cumhuriyet tarihi boyunca

Adanalı gençler GeziParkı direnişine destekveriyor: “Gaza geldik”

Teşvikiye’de barikat faaliyetleri: Çok değil, iki hafta önce kim inanırdı?

HERYERTAKSİMHERYERDİRENİŞ

Page 13: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 13 »

Kızılay’da Ziya GökalpCaddesi’nde barikatlarkuruldu

kimliği kabul edilmemiş, asimilasyon po-litikalarına maruz bırakılmış bu topluluk,AKP’nin mezhepçi politikaları, Suriye ko-nusunda izlenen siyaset, Alevîlere karşıyükseltilen nefret söylemi ile iyice nefesalamaz hale getirilmiş, üçünçü köprününadının Yavuz olacağının ilan edilmesi kay-gılarına tuz biber ekmiş. Kolektif bilinçle-rinde en olumsuz imgelerden biri olanYavuz’un bu şekilde zikredilmesinin bel-leklerindeki kadim yaranın eşelenmesi an-lamına geldiği aşikâr. Genci yaşlısı, kadınıerkeği, binlerce Arap Alevînin sokaklarainmesi, birçoğunun ilk defa maruz kaldığıpolis gazına rağmen direnmesi bunu netolarak gösteriyor.

SSÜNNÎ BÖLGEDE TAŞLI SALDIRIArap Alevîlerin bu kitlesel eylemliliği “bi-rilerini” oldukça öfkelendirdi. 8 HaziranCumartesi günü, eylemlerin başından beriolduğu gibi, Akkapı’daki Şeyh Cemil Ko-nağı önünde toplanıp yürüyen kitle, Ha-vuzlubahçe’deki katılımlarla birlikteSaydam Caddesi’nden eylem alanınadoğru akarken, AKP’li Sünnî ailelerin bu-lunduğu bölgede bir grup gencin taşlı sal-dırısına uğradı. Çıkan kargaşanınardından grubun bir kısmı Atatürk Par-kı’na doğru gitmeyi başarırken, geriye ka-lanlar Havuzlubahçe’de yükselen birtansiyonla protestolarına devam etti. Ak-şamın ilerleyen saatlerinde park tarafın-dan geri gelen kitleye aynı yerde dahakalabalıklaşan bir grup tekrar saldırdı.Polis gazlı müdahaleyle saldırgan grubudağıtarak insanların yoldan geçişini sağ-ladı. “Evlerimize saldıracaklar” kaygısınınkol gezdiği gergin gecenin ardından, pazargünü (9 Haziran) öğle sularında, Alevîlereait bir işyerine saldırıldığı haberi insanla-rın öfkesini besledi. Öğleden sonra Akka-pı’dan yürüyüşe geçen kalabalık kitleninönü, muhtemel bir provokasyon gerekçe-siyle, Havuzlubahçe’de polis tarafındankesildi. Geceye doğru tekrar yürüyüşegeçen kitleye polis gazla müdahale etti vebir süre çatışma yaşandı. İki tarafın ilerigelenleri görüşmeler yaparak olayların ya-tıştırılması hususunda anlaştıktan sonra,10 Haziran akşamı, Akkapı’dan gelen bin-lerce kişilik grup parka doğru olaysız birbiçimde yürüdü. Görülen o ki, Hatay’dayaratılmaya çalışılan Alevî-Sünnî gergin-liği Adana’ya taşınmaya çalışıldı. Bu arada,emniyet yetkililerinin de bu olaylar vesile-siyle eylemlerin tamamen sona erdiril-mesi için büyük gayret içinde olduğuhaberleri geldi. Neticede, aralarında CHPAdana milletvekili Ümit Özgümüş’ün deolduğu Alevî toplumunun bazı ileri gelen-lerinin katkılarıyla da Akkapı’dan kitleselyürüyüşler sonra erdirildiyse de, buradakiinsanların Atatürk Parkı’ndaki eylemlerekatılımları bütünüyle engellenemedi. Çe-şitli semtlerden ve gruplardan insanlarınAtatürk Parkı’nda başlayan ve çevre cadde-lere yönelen gösterileri, polisin gaz ve sumüdahalesine rağmen, 16 Haziran gecesiitibariyle devam ediyordu. Önümüzdekigünlerde, siyasal iktidarın uyguladığı şid-det ve tansiyon görece düşürülse de,Adana sokakları artık daha çok eylem veeylemciye tanıklık edecek gibi görünüyor.

HAKAN MERTCAN

� ANKARA

Direnmeyek mi?

Mathieu Kassovitz’in Paris banliyö-lerindeki isyanı anlatan “LaHaine” (Nefret) filmi Bob Mar-

ley’nin “Burnin’ and Loothin”i eşliğindeaçılır. Ankara’daki direnişe en uygunşarkı ise, punk grubu Doom’un “PoliceBastards” şarkısı olmalı.

Ankara’da olayların başladığı ilk günolan 31 Mayıs’ta iş sebebiyle Amed’de bu-lunduğumdan eylemleri internettentakip etmek zorunda kalmıştım. Olaylarıhafif sinirle takip ederken, gece Gençler-birliği-KaraKızıl taraftarı Murat Özde-mir’in gözünün çıktığı haberini alıncabeynimden vurulmuşa döndüm. O gecesabaha kadar gözüme bir damla uyku gir-medi. Yol yorgunluğu dışarı çıkmamı,olaylar ise uyumamı engelledi.

1 HAZİRAN: “MAD MAX” PLATOSU1 Haziran’da güneşli bir bahar sabahınauyandık. Küçükesat’tan Tunus Cadde-si’ne, oradan Akay Caddesi’ne doğru sa-kince yürüdük. Duvarlar iktidar partisineve liderine küfürlerle dolu. Akay’daki ka-labalık zaman zaman dalgalansa da, üze-rimizden alçak uçuş yapan helikopterlereorta parmaklarını gösterip “Biber gazıoley!” diyerek onlarla dalga geçmeyiihmal etmiyordu. TKP binası önündeayaküstü mevcut durum üzerine laflarkenKızılay’daki çatışmadan peşpeşe yaralılargetirilmeye başlandı. Kızılay’ın alındığı,ama çatışmaların yoğun şekilde devamettiği haberi geldi. O tarafa doğru, ODTÜdevrim yürüyüşündeymişiz gibi, sakinsakin yürümeye koyulduk. “Mad Max” fil-minin platosuna dönmüş olan MeşrutiyetCaddesi’nin Atatürk Bulvarı’yla kesiştiğiköşede hâlâ çatışmalar sürerken, belediyeotobüsüyle yapılan barikatlar ve yazıla-malar dikkatimizi çekti. Klasik devrimcisloganlar küfürlere karışmış, Çinçin’in ef-sanevî “Faşizme Kayan Mahir Çayan”ınabenzer yazılamalar oluşmuş.

Meşrutiyet’te polis saldırı yoğunlu-ğunu artırıp gaz bombasıyla kalabalığıtırpanlamayı planlıyordu. Soluklanmakiçin bir kafeye oturduk. Tam sigaramızı

yakmışken Yüksel Caddesi barikatı düşü-yor ve Konur Caddesi gaz altında kalı-yordu. Hemen Meşrutiyet’e yöneldik.Meşrutiyet’in bulvar çıkışındaki barikatdüşmüş ve kalabalık Selanik Caddesi’nekadar çekilmiş, gestapoları bekliyordu.Kennedy Caddesi’nde ise saldırıdan kaça-bilenler ve Kuğulu Park’tan gelenlerdenoluşan büyük bir kitle vardı. Bütün yollar,duvarlar yazılamalarla donatılıyor, apart-manlardan gaz bombalarını etkisiz halegetirmeleri için direnişçilere beş litrelikboş su şişeleri atılıyordu. Caddenin girişve çıkışına barikatlar kurulduktan sonracaddenin ortasında yakılan büyük ateşetrafında toplanıyordu insanlar. Birisievinden büyük bir Atatürk portresi getir-miş, kalabalığın ortasında duruyordu.Çevresindeki insanlarsa dans edip poliseküfür yağdırıyordu. Her şey birbirine gir-miş halde, yabancılaşıyorum bu durum-dan. Ertesi gün öğreniyoruz ki, çayiçtiğimiz kafedeki insanlar saldırı yüzün-den sabaha kadar içeride mahsur kalmış-lar ve sabah erken eve giderlerken de birkişi çantasında tişört var diye gözaltınaalınmış. Kendilerince can sıkacaklar.

2-4 HAZİRAN: TABİAT ANA SAĞOLSUNPazar günü (2 Haziran) Tabiat Ana da bi-zimleydi. Polis, mevzilendiği Çiçekçilerolarak bilinen üst geçitten çiçek değil, gazatıp duruyor, ama attığı gaz rüzgâr saye-sinde kendilerine doğru gidiyordu. Kala-balık gaz kapsüllerini polise her geriyolladığında çılgınca alkış kopartıyor,Ankara Babil’in tahtını her salladığındamoraller yükseliyordu. Fakat Karanfil So-kak’ta ve Meşrutiyet’te polisin binalarınüzerinden attığı söylenen ses bombalarıyüzünden yaralanan insanlar oluyordu.Akşam Kuğulu önünde barikat kurmayaçalışan eylemciler o kadar deneyimsiz ki,rögar kapaklarını dikip TOMA’yı durdura-bileceklerini sanıyorlardı. Arkadaki in-sanlarsa çıkan kokudan dolayı çöplerinateşe verilmesine tepkiliydi. 3 ve 4 Hazi-ran’da da Ankara sokaklarında gündüz li-selilerin, akşam Kennedy’de toplanankalabalığın eylemleri devam ediyordu.

5 HAZİRAN: “GÖZLER EVRİMLEŞTİ”İlk Genel Grev günü (5 Haziran) Kızı-

FOTO

ĞRA

F:DİH

A

Page 14: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 14 »

lay’da bir yandan Meşrutiyet tarafına ko-nuşlanan polisleri takip ediyor, bir yan-dan da miting alanını gözlüyorduk.Miting alanından üç çocuk yaklaştı; ön-deki Diyarbakırspor forması giymiş, güle-rek yürürken, arkadakiler gözlerindenyaşlar aka aka geliyordu. Diyarbakır for-malı “Abi sütünüz var mı? Bizi eylemegötür deyip durdular, getirdim, iki dakikadayanamadılar” dedi gülerek. Kürt çocuk-larından öğreneceğimiz daha çok şey var.Polisin o gün Kızılay’a saldırısı gayetplanlı bir av gibi gerçekleşti. Meydanıgaza boğduktan sonra kaçış yolu olarakgörülen Yüksel Caddesi’ni kesen sokak-ları sağlı sollu kapatıp, kitleyi bir gaz ko-ridorundan ilerletip Seyranbağları ileİncesu arasında kalan 96’lar bölgesineyönlendirmeyi başardılar. Koridorun or-tasında Amedli bir arkadaşı ve babasınıgörüp selamlaşıyoruz. Sağdan soldan gazyağarken, kibarlıktan ödün vermeden ba-basıyla tanışmaktan, hal hatır sormaktangeri durmuyoruz. Bizim gözler yaşarmayabaşlamış, yüzümüzde atkılar, tülbentler,onlarsa gayet sakin. Aklıma Kürt arkadaş-ların “bizim gözler evrimleşti, gözlük biletakmıyoruz” lafı geliyor.

66-16 HAZİRAN: EYLEM RUTİNİAnkara’da eylemler ilerleyen günlerde ru-tine bağlıyor. Sabah 5’te Kuğulu’daki pasifdirenişçi çadırcılara baskın ve bütün eş-yalara el koyma, öğlen Kızılay civarındaçatışma, akşama doğru Kuğulu’da forumve halkın çadırcılara destek malzemesitaşıması, gece mahallelerden yürüyüş veKennedy’de kıyasıya çatışma.

Kuğulu Park’ta 14 Haziran’da yapılanBarış ve Demokrasi Forumu izlediklerimarasında en kafa açıcısıydı. Bir kaynak iş-çisinin kendi yaşadıkları üzerinden yaşa-nan olaylar ve çözüm süreci üzerineyaptığı konuşma sırasında dillendirdiği“halkların kardeşliği” kelimelerini PKKpropagandası olarak algılayan bir “Çan-kaya Teyzesi”, “Burada PKK propagandasıyapamazsınız. Buna asla izin vermeyece-ğiz” diye konuşmaları sabote etmeyekalksa da, forum alanındaki insanlarınseslerini yükseltip “kendi adına konuş”demesiyle yalnızlaşıp parktan uzaklaş-mak zorunda kaldı. Parkta kurulan stant-

lar ise Kemalist/liberal ÇankayalılarıMarksist solla tanıştırdı. Ellerinde Mark-sist dergileriyle gösteriş yaparcasınageçen “Çankaya Teyze ve Amcaları” eyle-min en komik ve güzel görüntüleriydi.

15 Haziran’da yağmur eylemleri sek-teye uğratıyor derken, Gezi’ye saldırı ha-berinin gelmesiyle Ankara kendiniyeniden sokağa atıyordu. Kennedy’dentaşan yaklaşık on bin kişilik kalabalık TO-MA’ların önünde oturan milletvekilleri-nin sayesinde uzun süredir ilk defasaldırıyla karşılaşmadı.

16 Haziran Pazar günü Ethem Sarısü-lük anmasına gitmeye hazırlanırken aldı-ğım telefon beni olduğum yere çiviledi.Kızılay’daki anmaya polisler saldırmış vearkadaşlarım Kurtuluş Parkı’na kadarkaçmışlar. Tunalı’da buluşmak üzere söz-leşiyoruz. Arkadaşlarla telefondan haber-leşiyoruz. Tunalı’ya doğru gelirlerkenpolis sebepsiz yere Konur’dan başlayarakbütün ara sokaklara saldırmış. Arkadaşla-rım Olgunlar’da bir bara zor atmışlar ken-dilerini. Telefonda arkadaşım vaziyeti birgerilim filmi gibi anlatıyor: “Masalardanbirinin arkasına eğildim, sessizce konu-şuyorum. Geliyorlar. Geldiler. Barikat ku-ruyorlar, sanırım buraya da girecekler.Karşıdaki barın içine gaz atıp kapıyı kitle-diler, içeride birisi varsa boğulmuştur.Sokağın başına barikat kurdular, gelenigeçeni gözaltına alıyorlar. Onlar gidenekadar bekleyeceğiz, başka çare yok.” Birsüre sonra sokağın boynuna geçirdikleriilmeği biraz gevşetmişler ve arkadaşlarımçıkıp gelebilmiş. Kuğulu’daki vuvuzelasesinden bunalıp Kennedy’ye doğru gidi-yoruz. Polis her zaman saldırdığı Bulvartarafına ek olarak Esat tarafından da geli-yor bu sefer. Geri çekiliyoruz. Kıskaçtakalırsak kaçış yollarını düşünüp, kitlenindeneyimsizliğini de hesaba katıp en kısayoldan evlere dağılmaya karar veriyoruz.Evde canlı yayınları izlerken polisin bir-kaç gündür artırdığı şiddette azalma ol-maksızın acımasızca saldırdığınıgörüyoruz. Ama Ankaralı tüm deneyim-sizliğine rağmen sokaklardan çekilmiyor.Eylem her yerde bitse bile Ankara’da bite-ceğe benzemiyor. Ankaralı “ne edek gar-daş, direnmiyek mi la?” diyor birbirine.

CORTO RAMİREZ

� BODRUM

Meşrep başka

Gezi direnişi Bodrum’da da yankıbuldu, tabii Bodrum meşrebince biryankıydı bu. Çevreci oluşumların

öncülüğüyle ilk dayanışma eylemi 31Mayıs saat 19.00’da Belediye Meydanı’ndabirkaç yüz kişinin katılımıyla gerçekleşti.Türk bayraklarının ölçülü varlığına karşıntek bir tane bile başka kimlik belirleyicibayrak / flama yoktu. Kısa bir dayanışmametni okundu, Taksim’le uyumlu (ayrıca,olmazsa olmaz laiklik ve Atatürkçülük vur-guları olan) sloganlar atıldı ve toplananlarolaysız dağıldı. Gezi’yle dayanışmayı vur-gulayanların yanısıra, “Parfümümün adıbiber gazı!” ya da “Bize biber gazı yok mu?”gibi dövizler de vardı. Ama etrafta, uzaktankitleyi seyreden, eylem bitmeden de çekipgiden iki “yunus”tan başka polis yoktu.

Katılımcı ve Türk bayrağı sayısının kat-lanarak arttığı ertesi akşam polis bu isteğiikiletmedi ve eylemin başlamasından bir-kaç saat sonra meydana gelen “istenmeyenolaylar”da (AKP İlçe Teşkilatı’na siyah çe-lenk koymakla yetinilmeyip camların kı-rılmasını neden göstererek) bolca bibergazı kullandı. Eylemciler polise işaret fi-şeği atarak karşılık verdi, 29 kişi gözaltınaalındı, ikisinin durumu ciddi olmak üzere23 eylemci polis dayağı ve ölçüsüz bibergazı kullanımı sonucu hastanelik oldu.

BAYRAKSIZ EYLEM VE SONRASIÖnceki akşam yaşananlar ve gerek slogan-larda, gerekse döviz ve pankartlarda kulla-nılan milliyetçi, cinsiyetçi, militarist veötekileştirici dil nedeniyle çevreci oluşum-lar ve Bodrum Kadın Dayanışma Derneğiortak eylemlerden çekildi. BKD ile birliktehareket eden çevreciler (Mavi Yol Girişimişemsiyesi altında), YSG, HDK ve TicaretOdası, bir komisyon oluşturarak 5 Hazi-ran’da Dünya Çevre Günü münasebetiyleve “Tabiatı ve Biyo-çeşitliliği Koruma Ka-nunu”nun Meclis’te görüşülmesini engel-lemek için bir “bayraksız eylem”

HERYERTAKSİMHERYERDİRENİŞ

Ethem Sarısülük’ü

anma töreni

Page 15: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

düzenledi. Saat 11.00- 17.30 arası BelediyeMeydanı’nda tuttukları nöbette tek bir bay-rak olmamasına şaşıranlar vardı.

Gezi ile dayanışmanın dördüncü günülise öğrencileri, siyah tişörtlerle BelediyeMeydanı’na geldi; bazı öğretmenlerin, veli-lerin ve ilçe millî eğitim müdür yardımcı-sının da katıldığı bu dayanışma eylemindeöğrenciler (ve diğer katılımcılar) İstiklalMarşı’nı ve “Gençliğe Hitabe”yi okudu,“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” ve “Tür-kiye laiktir, laik kalacak!” sloganı atıp da-ğıldı. Onların dağılmasından sonra esasolarak ADD, TGB, İP, TKP ve ÖDP’den olu-şan, araya biraz CHP’lilerin ve kendilerine“asi gençlik” diyen, ancak fazlasıyladinci/milliyetçi bir söylem benimsemişolan Bodrum (tipi) Çarşı’nın da karıştığıdayanışma grubu meydanı Atatürk ve Türkbayraklarıyla donattı.

Bodrum’un Gezi direnişiyle dayanışma-sına, bayrakların yanında her daim gör-meye ve duymaya alışkın olduğumuzpankartlar ve sloganlar eşliğinde 5 Mayısakşamüzeri Miraç Kandili münasebetiylesimit, lokma ve lokum dağıtılarak son ve-rildi. Bodrum’da cumartesi gecesi gözal-tına alınanlar salı ve çarşamba günleriserbest bırakıldı. Yedi eylemciden oluşanbir grup perşembe günü ilçe emniyet mü-dürünü ziyaret ederek çiçek götürdü veözür dileyip “arayı ısıtmak” istediklerinisöyledi. Müdürün de onlara “burası zatensıcak memleket” tarzı şakalar yaptığı bildi-rildi. Burası Bodrum, meşrebi farklı…

FÜSUN ÖZLEN

� ERZİNCAN

Sihirli değnek gibi

Toplumsal dinamiklerin Alevî veSünnî kimlikleri üzerinden daha çokşekillendiği Erzincan, AKP’nin top-

lumu dizayn çalışmalarının en keskin şe-kilde hissedildiği illerden biri. Buradadevlet hâlâ 1930’ların misyonuna sahip; iş,aş, yol, hayata dair ne varsa müdahil olmayave yandaşları üzerinden şekillendirmeyeçalışıyor. Büyük şehirlerin kalabalığında vegündem yoğunluğunda iktidarın müdaha-leleri göze batmayabilir, ama taşrada bumüdahaleler çok açık ve gizlenmeden yürü-tülüyor. On yıl içinde Erzincan’da tüm dev-let kurumları Alevîlerden arındırıldı. Tümkadrolar AKP yandaşlarıyla dolduruldu.Alevî köyleri “terör” bahanesiyle boşaltıldı,kalanlar göçe zorlandı. Süregelen bu güç vegörünümleri, şehirde çoğunluğu Alevî olanmuhalif nüfusu sinizme sürükledi. Yakınzamanda şehirde neredeyse hiçbir muhalifgösteri olmadı. Öyle ki, Munzur Dağları’ndamantar gibi bitmeye başlayan HES inşaatla-rına bile pek ses çıkarılamadı.

Tüm bunlar sanki sihirli bir değnekdeğmişçesine Gezi olaylarıyla birlikte de-ğişti. Abartı gibi gelebilir, ama gerçektendurum böyle. 1 Haziran’da Eğitim-Sen, Der-simliler Derneği, Hacıbektaş Cem Evi, PirSultan Derneği, CHP ve diğer sivil toplumkuruluşlarının çağrısıyla yüzlerce insanGezi direnişine destek göndermek içinşehir meydanında toplandı. İnsanların bukadar kalabalık, umutlu ve heyecan doluoldukları bir eylemi uzun süredir görme-

miştim. Direnişin sivil oluşu, hiçbir grubave partiye indirgenmemesi, şiddetten uzakbir yol izlenmesi, doğayla ve hayatla barı-şık olması kalabalığın toplanmasındakitemel etkendi. Destek eylemi süresince“Her yer Taksim, her yer direniş”, “Hükü-met istifa” sloganları atıldı.

MMERALARA “TAKSİM” YAZILAMASIElbette, iktidarın baskısının en fazla hisse-dildiği taşrada bu umudu ve heyecanı sü-rekli kılmak ve en önemlisi, korkudankurtulabilmek hiç kolay değil. Ama bunadair bir umudun belirdiğini söylemeklâzım. Öyle ki, yapılan basın açıklamasınınertesi günü, tamamen kendiliğinden dire-nişe selam göndermek için köylüler dağ-lara ve köy meralarına “Taksim” yazdı. VeMunzur Dağı Gaban Vadisi’nde yapılacakolan HES’e karşı kitlesel bir eylem hazırlık-larına başlandığı duyuruldu.

İlk iki gün Gezi’ye destek eylemlerindeherhangi bir sorun olmadı. Fakat üçüncügünde, 4 Haziran’da, yaklaşık beş saatsüren ve bir kişinin tutuklanmasına nedenolaylar yaşandı. Hacıbektaş Cemevi’ninçağrısıyla üçüncü köprüye verilecek YavuzSelim adını protesto etmek için toplanankalabalığın bir bölümü şehir meydanınayürümek isteyince olaylar çıktı. Polisinizin vermediği grup, “Her yer Taksim, heryer direniş” sloganı atarak bu kez cumhu-riyet mahallesinde toplandı. Beş saat sürençatışmaların ardından iki kişi gözaltınaalındı ve bir kişi molotof kullandığı iddia-sıyla tutuklandı.

Taşrada umudu sürekli kılmak, büyük-şehirlerin gündemine dahil olmak zor iş.Yaratılan bu kıvılcımı sürekli kılmak,Munzur Vadisi’nde yapılan HES’lere ve in-sanların inançlarından ötürü ayrımcılığauğramasına “dur!” diyebilmek için başla-yan bu direnişin desteğinin artarak taşra-lara da akması gerekiyor. Yıllardır sürensavaşın, yoksulluğun ve ezilmişliğin yarat-tığı ölü toprağını bir daha geri gelmemeküzere üzerimizden atabilmek ve “başka birdünya mümkün” diyebilmek için.

SEZAİ DEMİRBİLEK

� ESKİŞEHİR

Kent hakkı talebiezi direnişinin 31 Mayıs’ta ayaklan-maya dönüşmesi üzerine art ardayayınlanan “İcraatın İçinden”lerden

birinde başbakan hiddetle soruyordu: “Nealâkası var İstanbul’un Ankara’yla, İz-

mir’le?” Onlarca rabıtadan biri kent hakkıtalebi olmasın?

31 Mayıs’tan sonra Eskişehirlilerin,özellikle de gençlerin dönüp dolaşıp bu-luştukları tek bir yer vardı: Espark. Adı ya-nıltmasın. Park değil, AVM. Malûm,bunların bir kısmı sadece varlıklarıyladeğil, adlarıyla da ruha sıkıntı veriyor, in-sanlarla alay ediyor: İzmir Balçova’dakiAgora, Bornova’dan Kapadokya’ya ülke sat-hına yayılmış on adet Forum ve hepsininşahikası, Bursa Osmangazi’deki Kent Mey-danı. Espark da onlardan biri. AVM inşaatıbaşlamadan Eskişehir’de cılız bir direnişyaşandı. Bir yanıyla eski fabrikalar bölge-sine ve tren garına, diğer yanıyla AnadoluÜniversitesi’ne giden caddeye dayanan,eskiden bir kiremit fabrikasının oturduğubu devasa alan, merkezî konumuyla dörtdörtlük bir şehir meydanı olabilirdi. 1 Ha-ziran’dan sonra Espark’ın Üniversite veFabrikalar caddelerinin kesiştiği köşedekiüçgenin kamulaştırılıp direniş alanınadönüştürülmesi rastlantı olmasa gerek.

Eski kiremit fabrikası, Eskişehir içinkaybedilmiş bir dava. Şimdi şehir, stadyu-mun da içinde bulunduğu Atatürk SporKompleksi’ni de kaybetmemek için uğraşı-yor. Mesele basit: Stadyumun yenilenmesi

« 15 »

G

Bodr

um

Erzincanlılar yurdundört köşesini saran ajitasyon-propagandafestivaline dağa “Taksim” yazarak eşlik etti

Eskişehir direnişinönemli merkezlerindenbiriydi

Page 16: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

şart. Bugüne dek hiçbir adım atılmamış.En son, Es-Es’lere 2016 için devlet tarafın-dan verilen sözler de tutulmamış. Stadınesasen mevcut yerinde yenilenmesini arzueden taraftar, “yeter ki yeni bir stadımızolsun” pozisyonuna sıkıştırılmış. Ancak, işartık Es-Es taraftarını aşan, tüm şehri ilgi-lendiren bir vaziyet arzediyor. Zira, şu anTOKİ şehrin çeperindeki Sazova’da inşaedeceği stad karşılığında, sözüm ona mas-raflarını karşılamak üzere, kent merkezin-deki emlâk değeri en yüksek bölgelerdenbirinde bulunan 54 bin metrekarelik kom-pleksin tamamını talep ediyor, ticarîamaçlı imar değişikliğiyle birlikte. Elbette,süreç merkezden yürütülüyor ve kimse Es-kişehir’e ne düşündüğünü sormuyor.

Gezi’deki direniş tüm ülkeye yayılma-dan kısa bir süre önce şehrin muhtelifSTÖ’lerini bünyesinde toplayan EskişehirKent Konseyi, “Kent Stadyumunu Tartışı-yor” başlıklı bir toplantı düzenledi.

Amaç, şehrin ortak aklının üretilmesinekatkı sağlamaktı. Davetli olmalarına rağ-men ne merkezi ne de yereli temsil eden-lerin katılma gereği duyduğu toplantıdasorulan ve cevapsız kalan iki soru şu: Heryere inşa edilebileceği söylenen stadneden mevcut yerinde yenilenmiyor?(İnşaat Mühendisleri Odası, bununmümkün olduğunu gösteren bir plan ha-zırlayıp kamuoyu ile paylaştı.) Amaç şeh-rin müşterek alanını ranta açmak değilse,bu 54 bin metrekare için TOKİ neden ikibuçuk emsal istiyor?

Kent Konseyi’yle birlikte EskişehirKüçük Millet Meclisi ve Eskişehir SivilYerel Oluşumu’nun içinde yer aldığı Eski-şehir’e Sahip Çıkıyoruz Platformu, kom-pleksin nasıl değerlendirilmesi gerektiğinebizzat Eskişehir’in karar vermesi gerekti-ğini söylüyor. Genel yaklaşım, bu alanınTOKİ’ye asla terkedilmemesi ve eğer stadburada yenilenmeyecekse, boşalacak ala-nın şehir meydanı olarak düzenlenmesi.

AANLAMAMAK DEĞİL, TERCİHTE ISRARİktidarın 31 Mayıs ayaklanmasını anlama-dığı söylenip duruyor. Anlaşılmayacak birşey yok. Ayaklananlar kadar, iktidardakilerde neyin ne olduğunu gayet iyi anlıyor.Buna rağmen diretilmesi, tercih edilmişbir siyasette ısrardır. Mazallah, İzmir,Adana, Şanlıurfa, Antalya, Samsun, Hataygibi şehirlerde TOKİ projelerine karşı in-sanların mevcut stadları oldukları yerdekoruma arzusu birleşiverirse, ne olur? Üs-telik mesele sadece TOKİ’yle bitmiyor. İkti-dar da bunu gayet iyi biliyor.

Kent Konseyi toplantısının ardından ta-raftar derneği mensubu bir tanıdığımdandinledim. “Abi, bitti o iş,” diyordu. Baka-nın, “Biz Sazova’da maçımızı seyrederken,onlar daha konuşuyor olacaklar. Konuş-sunlar, dursunlar” dediğini duymuş. 3 Ha-ziran gecesi Espark’ın önündeki direnişalanının “AVM istemiyoruz!” diyerek coş-kuyla stadın önüne akması bu sözlerin sa-hibini mahçup edecek mi, göreceğiz.

ÖZGÜR GÖKMEN

� HATAY

Abdullah ne demişti?bdullah Cömert “ Neden insanlarbirbirini öldürür ki!” diye yaz-mıştı,“baş belası” sosyal medya-

daki hesabında. Çok geçmedenHatay’daki Gezi’ye destek eyleminde vu-ruldu o genç fidan.

Vuruldu Hatay’ın tüm anneleri yürekle-rinin tam ortasından, boğazı düğümlenditüm direnenlerin, kanı çekildi evinden di-renişe destek verenlerin. Başta Reyhanlı,İskenderun, Erzin, Harbiye, Samandağ vebirçok ilçeden, Gezi’ye destek eylemindeaktif rol alan / almayan, on binler katıldıAbdullah’ın cenaze törenine. Reyhanlı’dakihain saldırıdan sonra bir kez daha acı, şaş-kınlık ve tarifsiz bir endişe kaplamıştı yüz-leri. Ancak, kimse hazırlıklı değildi bibergazına ve anlaşılması imkânsız bu aşırımüdahaleye. Cenaze töreninden dönerkenuygulanan orantısız gücün, içinde hep stra-tejik ve hassas dengeler barındıran Hataygibi bir ilde bilinçaltında yaşanan tüm kur-guların dışavurumundan başka bir amacahizmet etmeyeceği aşikârdı. Nihayetindehalk, Armutlu’nun giriş ve çıkışlarına bari-katlar kurdu, kayıplarının acısını bile yaşa-madan direnmeye devam etti, her gün veher gece...

SURİYE POLİTİKASININ YANSIMALARIGezi için başlayan direnişte, Hatay eylem-cilerinin profili, eylemlerin olduğu tüm il-lerdeki gibi, herhangi bir örgüt veya siyasîparti üyeliği olmayan, bilâkis, ilk defa bireyleme katılan genç, yaşlı ve çocuklardanoluşuyordu. Öte yandan, Hatay’daki dire-nişin yine diğer illerde olduğu gibi baş-lama nedeninin Gezi Parkı’na desteği,özgürlüklere yapılan müdahaleleri, kısıtla-maları, iktidarın politikaları ve dayatmala-rını da barındırdığı gerçeğinin yanısıra,herkesin medyadan “eksik” ya da ilgisi dâ-hilinde takip ettiği yadsınamayacak başkafaktörleri de içeriyordu: Son zamanlarda

« 16 »

AFOTO

ĞRA

FLA

R:D

İHA

Polis darbeleriyle öldürülen Abdullah Cömert’in memleketiHatay’da Reyhanlı katliamına ve AKP’ninSuriye politikalarınatepkiler de etkili oldu

HERYERTAKSİMHERYERDİRENİŞ

Page 17: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Suriye’de yaşananların Hatay’daki olumsuzsosyo-ekonomik yansımaları, Suriye’dengelen mülteciler için oluşturulan kamplarve son olarak Reyhanlı’daki bombalamaolayının da direnişin zeminini hazırladığıaçık bir gerçekti.

Farklı etnik kökenlerin bir arada barışiçinde yaşadığı Hatay’da Abdullah’ın ölü-müyle alevlenen sürecin “iç savaşa” dö-nüşme tehlikesinin “şimdilik” bertarafedilmiş olması, bölgede hâkim olan sağ-duyu ile yerel aktörlerin inisiyatif alarak,halkı provokasyonlardan ve kendilerineyönelik tehdit algısından uzaklaştırmayıbaşarmış olmalarından kaynaklanıyor.

Ülke genelinde olduğu gibi, halkınhaklı talepleri yerine gelene kadar Hatay,“sivil halk” direnişine devam ediyor. Tümtahriklere ve tüm ideolojik, sınıfsal, etnikfarklılıklara rağmen, aynı amaçla tek mey-danda toplanmayı başarabilen, direndikçe“varolduğunu” gören halk, bundan vazge-çecek gibi görünmüyor. SONYEL OFLAZOĞLU

� KAYSERİ

Ayar vermek lâzımdıylem alanına gitmek üzere her gün buluş-

tuğumuz yerde, esnafla konuşuyo-ruz. “Helâl olsun size gençler,birilerinin bunlara ayar vermesi lâ-

zımdı” diyorlar. Büyük çoğunluğu AKP yada MHP’ye oy veren Kayseri esnafı, böylebir tepkinin en son 2001 krizinde verildi-ğini, Kayseri esnafının tamamının odönem şehrin en büyük caddesi Sivas’ı tra-fiğe kapadığını anlatıyor. Kasap ekliyor:“Şimdi daha beteriz. İş çıkışında bir Al-lah’ın kulu gelip de akşam yemeği için etalmaz mı? Almıyor, alamıyor!” Bir diğeri,“Neden gençler sokağa çıkıyor diyorlar?Neden çıkmasın, burasına kadar gelmiş”diyerek boğazını gösteriyor.

İlk gün sokağa çıktığımızda, “yaşı bü-yükler” neye tepki gösterildiğini anlayamı-yordu. Zira, yaygın medyayı takip edenlerne olup bittiğini bilmiyordu. Zaytung’un“Hiçbir şeyden haberi olmayan TV izleyi-cisi başbakanın konuşmalarına (Afrika’yagiderken) anlam veremiyor” haberi, komikolduğu kadar gerçek de…

KKİBİRE, ŞİDDETE VE ZULME KARŞITaksim’deki olaylardan sonra Kayseri’degençler sabahın erken saatlerinden itiba-ren bildiri dağıtmaya başladı. Bildiri aynenşöyle: “ Kıyametin kopacağını bilseniz eli-nizdeki fidanı dikiniz (Hadis-i Şerif). Orma-nımdan dal kesenin başını keserim (FatihSultan Mehmet). Kıyamet kopsa o ağaçlarkesilecek (Recep Tayyip Erdoğan). ‘Haksızlıkkarşısında susan dilsiz şeytandır’. İktidarsarhoşluğuyla yaptıkları kibire karşı, ‘benderim olur, kimseyi dinlemem’ anlayışınakarşı, ağaçların kesilip yerine alışveriş mer-kezi yapılmasına karşı, Taksim Gezi Par-kı’ndaki şiddete ve zulme karşı toplanıyoruz.Bir ağaç deyip geçmeyin. Altında rant var,hırsızlık, yolsuzluk var. Haydi Kayseri!”

1 Haziran günü Kayseri Meydanı’na onbinler toplanıyor. Neye karşı olduğunu çokiyi bilen, ama ne yapacağı konusunda fikriolmayan on binler, bunu suiistimal etmeye

çalışanlara da tepki gösteriyor: Eyleme bay-raklarıyla katılarak orada toplananların gü-cüyle meydanı “Cumhuriyet Mitingi”neçevirmeye çalışan TGB yuhalanırken, alanagelerek seçim şarkılarını çalan CHP’ninaracı da hurdaya dönüşmekten zor kurtulu-yor. Herkesin bir taraftan çekiştirmesinekarşı, on binler AKP il binasına yürüyor. “YaAllah Bismillah Allah-u Ekber” diyenler midersiniz, bozkurt işareti yaparak “Faşizmekarşı omuz omuza” sloganı atanlar mı….

En önde gençler var. En öfkeli olanlar,Tayyip Erdoğan dışında hiçbir başbakangörmemiş olanlar… Korkmadıkları kesin!Polise ve saldırısına karşı da hazırlıklı gel-mişler. AKP il binası önünde polisin saldı-rısı oluyor. Saatlerce dağılmayan gençler,Kayseri Meydanı’nda yolu trafiğe kapatı-yor. İlk gün 200 kişi gözaltına alınıyor.Yüzlerce insan emniyet müdürlüklerininönünde nöbet tutarken, Kayseri Baro-su’ndan otuz civarında avukat ifadelere gö-nüllü katılıyor.

Sonra yine… Birçok mahalleye yayıla-rak, Sivas Caddesi’nde on kilometre, altısaat yürüyerek, kandilde simit dağıtarak,“biz göstericilere su sıkmadık, onlar park-taki fiskiyelerin altına girip kendileriniıslattı” diyen valiye tepki göstererek, sivilpolislerin arkasına konuşlandırılan elidemir sopalı “sivillere” öfkelenerek, slo-ganlarını sadeleştirip tek hedefte birleş-meye başlayarak, gecenin 12’sindebinlerce kişiyle “Genel grev, genel dire-niş” sloganıyla sözleşerek, dört gündearasına sızan dört provokatörü tekmetokat kendi içinden atarak, “Erciyes’inkarı, Kayseri’nin kârı” diyen BüyükşehirBelediye başkanına tepki göstererek, Kay-seri yerel medyasına “satılmış medya”adını takarak…

Eylemlere katılan gençler, Erdoğan’ınAfrika’ya giderken “aslında cami yapacak-tık” açıklamasının ne anlama geldiğini,“Mustafa Kemal’in askerleriyiz; Ordu Gö-reve” sloganlarının Erdoğan’ın işini nasılkolaylaştırdığını şimdi daha iyi anlıyor.

NİCEL BİRİKİM, NİTEL DÖNÜŞÜMOlayların ilk günlerinde sosyal medyadansadece “nerede ve ne zaman buluşuyoruz”yazılarını yazan ve okuyan gençler, şimdibirleşince neleri değiştirebileceklerini,nasıl bir birliği kuvvetlendirmeleri gerekti-ğini tartışarak kendilerine yol arıyor. Şimdi

gençler, her gün onlarca kişiyle tartışmalaryapıyor, gazeteleri takip ediyor, toplantılarorganize ediyor, birbirlerine kitaplar öneri-yor. İlk gün ne yapacağı konusunda hiçbirfikri olmayan on binler, şimdi ne yapmasıve ne yapmaması gerektiğini netleştiriyor.Anlaşılan o ki, Erdoğan, asıl bundan sonrabaşına büyük bir bela alıyor!

Ülkenin her yerinde ve sık kullanılanifadeyle “Kayseri’de bile” sokağa dökülenöfke, Marx’ın deyişiyle “niceliksel birikim-lerin niteliksel dönüşüme sebep oldu-ğunu” bir kez daha gösteriyor. Yapılaneylemlerden sonra, AVM’leri tartışmayabaşlayan esnaf da, eylemlerden iki günönce fabrikadaki yoğun baskıya başkaldı-ran ve arkadaşlarını döven mafyöz mü-dürü döverek fabrikadan atan ve iş bırakanişçiler de, her geçen gün “yeni bir yol” ara-yan gençler de Marx’ın hem bu sözüylehem de bir bütün olarak ne kadar haklı ol-duğunu kanıtlıyor.

Eylemler sonrasında, fotoğrafların sos-yal medyada paylaşıldığı “Kayseri bildiği-niz gibi değil”, “Böyle bir Kayseri gördük”ifadeleriyle Kayseri Olay gazetesinin “Ta-rihe Not” manşeti bu konunun daha çoktartışılacağını gösteriyor. ÜMİT KARTAL

� KEMAH

Aygül ruhuürüyüşe başlamamızdan yaklaşıkon dakika sonra bizden ayrılıp birçiçeği usulca köküyle birlikte top-

raktan çıkardı. Kökü ıslak toprakla sıvayıpcebinden çıkardığı mendille sardı. Kuru-maması için gerekli önlemi aldığına ka-naat getirdikten sonra, koşarak elindekiçiçekle HES protestosu yapan arkadaşları-nın arasına katıldı. Yaklaşık beş saat sürenprotesto boyunca bu çiçeği elinden düşür-medi. Taşeron şirketin protestolar sonu-

« 17 »

Kayseri’deki güçlü çıkışpek çok kişi için sürprizoldu ≠direnkayseri

Kemahlı avukatlar dadirenişe destek verdi

E

Y

Page 18: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

cunda “çalışmayı durdurduğunu” ilan et-mesi sonucunda da iş makinesinin önünegeçip şöyle dedi: “ Sen bilmezsin. Bu elimdetuttuğum Munzur Dağları’nın efsane çiçeğiaygüldür. Üzerine nice türküler yakılmıştır.Yaylaya çıktığımızda âşık olduğumuz kızlarabu çiçeği toplardık. Şimdi sana soruyorum:Hangisi güzel? Arkada duran bu makine mi,yoksa elimde tuttuğum bu çiçek mi? Ben bugüzelliği bu makineye kurban etmem!”

Konu tanıdık: HES. Mekân farklı bukez: Munzur Dağları Gaban Vadisi, Kemah,Erzincan. İsyan aynı: Toprağımızı, suyu-muzu, belleğimizi elimizden almayın. İşmakinelerin arkasına saklanan ve kâr hır-sıyla doğayı katledenler de bilindik: Eskimilletvekili, bürokrat ve bunların hısımla-rının kurduğu şirketler. Gaban vadisindeyapılacak HES’in yüklenici firması ASEnerji, AKP eski Muğla Milletvekili HasanÖzyer’in de ilişkili olduğu Özyer Grubu.

Karadeniz’den sonra HES’lerin yeni ad-resi Munzur Dağları. Güvenlik nedeniylebugüne dek özel şirketlerin pek istekli ol-madığı dağlar, çatışmaların durmasıylatalep patlaması yaşıyor. Son bir yıl içinde20’nin üzerinde HES projesinin MunzurDağları’nın Erzincan ve Dersim yüzündeyapılacağının ve bunların birçoğunun daihalesinin gerçekleştiği söylendi. Köylerdegenç nüfusun neredeyse hiç kalmaması,insanların devletten korkularının ve onunkarşısında durduğu zaman nelerle karşıla-şacağına dair belleklerinin taze olması,başlamış projelere protestoların cılız kal-masına ve büyük şehirlerin gündeminedahil olamamasına neden oluyor.

HES protestosuna İnsor Köyü’nden ka-tılan 82 yaşındaki Hüseyin Gölçek yörenintarihini şöyle özetliyor: “Köyümüzün isminibir günde değiştirdiler, ‘Ermenicedir’ deyipOlukpınar yaptılar. Alışamadık. Ekonomiknedenlerle çocuklarımız gurbete gitti. Azal-dık. Bu sefer dağlarımızda çatışmalar baş-ladı. Askerdi, gerillaydı, yayla yasaklarıydıderken, kalanlarımızı da gurbete gönderdik.Kala kala iki-üç yaşlı kaldık. Barış sürecibaşladı, silahlar susacak dediler; gidenleri-miz belki geri döner, yaylalarımıza çıkarızdiye düşündük, şimdi de karşımıza HESçıktı.”

İşin hukuk kısmı tam bir trajedi. Şirket“ÇED olumludur” raporunu mayısın ilkhaftası almış, fakat çalışmalara başlayalıtam altı ay olmuş. Kamulaştırma henüz ya-pılmamış, ama insanların özel arazilerin-den yol geçirilmiş. Orman Müdürlüğü’ne“teminat” yatırılarak ağaçlık alana şantiyekurulmuş. Hafriyat olduğu gibi dere yata-ğına dökülmüş. Tüm bunların karşısındakaymakamın söylediği ise ibretlik: “Bun-lara takılmayın. Bütün yasal prosedürlerinasıl olsa en kısa zamanda tamamlarlar.”

Yapılan eylem sonucunda HES şantiyealanındaki çalışmalar iki günlüğüne dur-duruldu. Sonrasında ne mi oldu? Jan-darma koruması altında şirket çalışmayadevam etti. Hukuk mu? Ne işe yaradığınıbilen varsa beri gelsin.

Son söz, “Aygül” çiçeğini götürüp evi-nin önüne diken Binali Duman’ın: “Bu gü-zelliği yok etmeyin. Yazıktır!”

““AYNEN TAKSİM’DEKİ ÇOCUKLAR GİBİ”Yukarıdaki satırlar yazıldığında, Gezi dire-

nişi başlamamış, “yapabiliriz, durdurabili-riz” umut ve inancı insanlara henüz değ-memişti. Söz konusu HES protestosunakatılım yüksek değildi. Bu nedenle, eylemsonrasında öfkeyle karışık bir moral bo-zukluğu vardı. Katılımcılara, bir sonrakiprotestonun ne zaman ve ne şekilde olaca-ğını sorduğumda kimse net bir cevap ve-remedi. “Bir sonraki” sorusu herkesinzihninde askıda duruyordu. Yazıyı nokta-lamadan önce, “yeni bir gelişme var mı?”diye köy muhtarını aradım. “Önümüzdekihafta (15 Haziran) İstanbul’dan gelecekköylülerimizle aynen Taksim’deki çocuklargibi şantiye alanına çadır kuracağız, çalış-malar durmadıkça da kaldırmayacağız”dedi. “Aynen yazıyorum, ekleyeyeceğin birşey var mı?” dedim. “Biz de direne direnekazanacağız. Selam söyle tüm çocuklara”dedi. Bir ay önce yüzünde umutsuzluk vekorku gördüğüm muhtar sözünü sloganlabağlayıp hiç tanımadığı insanlara “çocuk-lar” deyip selam gönderiyorsa, direnişinkazanan tarafı çoktan belli. ÜMİT ALTAŞ

� KOCAELİ

Damlaya damlaya...ktidarın toplumu dizayn projesinde valiler

kilit rol üstleniyor. Gebze ile birlikte enkalabalık ilçe olan İzmit’in ortasındangeçen, eskinin tren yolu, şimdinin yü-

rüyüş yolu boyunca gösteri ve yürüyüşleryapılır, örgütler, sendikalar ve odalar du-yarlılıklarını dile getirirdi. Ancak, Vali

Ercan Topaca ile birlikte “Toplantı ve Gös-teri Yürüyüşleri Kanunu” takviye çevikkuvvet güçleriyle çok sert bir biçimde uy-gulanır oldu. Önce gösteri yürüyüşlerininmesafesi, AKP il binasına yaklaşılmamasıiçin yürüyüş yolunun ortasına kadar kısal-tıldı, ardından da Topaca yetkisini keyfîolarak kullanmaya başladı. Ölüm oruçları,sendikal haklar, eğitim reformunu pro-testo eylemlerini gaz ve copla bastırırken,polis haftası, Türkçülük günü, şampiyon-luk kutlamaları gibi nümayişlere izinverdi. Topaca’nın sert uygulamalarının birdiğer odağı ise üniversite gençliğinin mu-halefetiydi. Kocaeli Üniversitesi’nde (KOÜ)resmî rakamlara göre 60 binin üzerindeöğrenci eğitim görüyor. Yurtsever ve sol

örgütlerde, partilerde görev alan öğrencile-rin sayısı bakımından da hayli zengin. Ör-neğin, mesnetsiz KCK iddialarıyla tutsakedilen öğrenci sayısı bakımından DicleÜniversitesi’nden sonra en fazla tutsak öğ-renci Kocaeli Üniversitesi’nde. Üniversiteyönetiminin valiye ve dolayısıyla iktidarayakın gözükmek adına KOÜ’yü kolluk kuv-veti yuvası haline getirmesi, merkezdekipolis şiddetini gözlerden uzak KOÜ kam-püsünde katmerledi.

OTORİTER ZİHNİYETE ÖFKEDepremin ardından nüfusu tam iki katınaçıkarak 1.5 milyonu aşan Kocaeli, haliha-zırda sahip olduğu orta ve büyük ölçeklisanayi üretiminin odağı olma konumunaimar rantını da ekledi. Hâkim dilin “çö-küntü alanları” diye adlandırdığı yoksulmahalleleri, şehrin yeni imar planının bü-yüme akslarına denk düştüğü oranda yı-kıldı ve yerlerine TOKİ ya da Kent Konut(Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin TopluKonut İştiraki) marifetiyle çok katlı yapılardikildi. Kocaeli’nin kent merkezinde yeralan eski SEKA arazisi tüm tepkilere karşınpeyderpey rant alanı olarak tanzim edildi.İstanbul odaklı rant projelerinin Kocaeli’nietkileyen tarafları (hızlı tren, Kuzey Mar-mara otoyolu) depreme dair hafızanın biranda sıfırlanmasına ve rant odaklı bir inşafaaliyetine yol açtı.

Artan nüfus, demografik çeşitlilik, üni-versite gençliğinin muhalefeti, imar rantıve yüksek oranlardaki esnek çalışma nede-niyle kümülatif bir tepkinin sokağa dökül-mesiydi yaşananlar. 31 Mayıs’ta, öğlesaatlerinde Facebook üzerinden örgütlen-meye başlayan genç bir kitle, akşam saat19’da birkaç bin kişi olarak (1 Mayıs’tansonra son zamanlarda Kocaeli’nin gördüğüen büyük kalabalık) Cumhuriyet Parkı’nıtepkinin merkezi olarak ilan etti. Kitleninheterojen karakteri diğer illerdeki gibiydi,çoğunluk genç ve örgütlü olmayan insan-lardı. Örgütlü ya da değil, genç ya da ortayaşlı, kadın ya da erkek, herkesi ortaklaştı-ran nokta iktidarın otoriter tutumuydu.Kocaeli’nin alt orta sınıf mahallelerinde,kesintili işlerde zor bela geçinmeye çalışaninsanlar Kocaelispor’a destek dışında ilkkez sokaklara çıkmıştı. 31 Mayıs gecesibüyük bir kalabalık yürüyüş yolunu de-fakto olarak eyleme açarak AKP il binasınayürümeye çalışınca çevik kuvvetin şidde-tiyle karşılaştı. 1 Haziran’da ise Taksim’inpolis şiddetinden arındırılmasının mora-liyle Cumhuriyet Parkı’ndaki kitlenin sa-yısı birkaç binden onbinlere yaklaştı. Geceyürüyüşlerinin ikincisi 1 Haziran’da ya-pıldı, polis her seferinde Gezi direnişininilk günlerini aratmayan sertlikle gösterici-lere müdahale etti.

3 Haziran’da eylemlerin merkezi bu kezKOÜ Umuttepe Kampüsü oldu. Öğrenciler,üç gündür polis müdahalesinde yaralananve gözaltına alınan arkadaşları için final sı-navlarının ertelenmesi talebiyle rektörlüğeyürüdü. Bu kez karşılarında çevik kuvvetyoktu, ancak rektörlük özel güvenlik güç-leriyle barikat kurmaktan geri durmadı.Öğrenciler barikatları yıkıp talepleriniiletti, üç gün boyunca protestolarını sür-dürdü. Bu kararlılık rektörlüğe geri adımattırdı ve final döneminde sınava girme-

« 18 »

İ

HERYERTAKSİMHERYERDİRENİŞ

Kemah’tan sevgilerle...

Page 19: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

yenler için mazeretsiz sınavların uygula-nacağı belirtildi.

Mülkî idarenin baskıcı şiddeti, şehrinneoliberal çalışma düzeni ve imar rantıaçısından sahip olduğu kilit konuma işaretediyor. Otoriter zihniyetin çalışma haya-tını, eğitimi, yaşam tarzlarını dizayn etmeçabasına karşı kümülatif öfkenin Gezi di-renişiyle kitleselleşmesi, tüm bu neden-lerle Kocaeli’nden de geniş destek buldu.

E. ARAS ERGÜNEŞ

� MERSİN

Umut iklimiiç beklenmedik bir biçimde zuhur eden “o

an”, Mersin’de 1 Haziran akşamıbaşladı. Fitilin ateşlendiği yerin sonyıllarda şehrin en sosyal mekânı

haline gelen Forum AVM önü olmasınınsefaleti üzerine düşünerek gittiğim bu-luşma noktasında hafif bir şok yaşadım.Buradaki binler, Taksim’dekilere hiç ben-zemiyordu.

Ellerindeki Atatürklü Türk bayrakları vedövizlerle yolu trafiğe kapatan binlerceinsan, “Her yer Taksim, her yer direniş”diye haykırıyordu. Taksim direnişinin ya-nında yer almak isteyenler, solun çağırdığıyere kendi sembolleriyle gelmişti. Kendideğerleri ve sembolleriyle... Bundan dolayıalanı terk eden arkadaşlar bile oldu.

İlk iki gün boyunca on bini aşkın insanForum’dan topluca yürüyerek, deniz kıyı-sındaki Adnan Menderes Bulvarı’nın Pozcukısmını trafiğe kapattı ve Barış Meyda-nı’nın kontrolünü ele almaya çalıştı. Aynıgünlerde, meydanın az ilerisinde Fethul-lah Gülen okullarının “Türkçe Olimpiyat-ları” yapılıyordu. Genç göstericilerinönemli bir kısmı, “olimpiyatlara biz de ka-tılmak istiyoruz” diyerek şehrin yeni gözdeAVM’si Marina’ya doğru yürüyüşe geçince,polisle Pozcu semtinin tamamına yayılançatışmalar yaşandı. Üçüncü gün çatışma-lar, aynı bölgede bir üst anayol olan GMKBulvarı’na taşındı. Göstericilerin burayayerleşme çabası polislerce geri püskür-tüldü. O gün yaşanan çatışmalardan sonraMersin’deki kitlesel buluşmanın tek adresiBarış Meydanı oldu. Polisin bu bölgeyi gös-tericilere bırakmasında, orta sınıf semtleriolan Pozcu ve Mezitli, biraz da yoksulArap-Alevî Bahçe-Kiremithane mahallele-rinin ayağa kalkması, tava-tencerelerle yolkesip yürüyüşler yapması, balkonlardansivil-resmî polislere patates, soğan atmasıbelirleyici oldu.

Mersin’de bazı günlerde on binleribulan topluluğun sayısı hafta sonunadoğru iki-üç bine kadar düştüyse de, baş-bakanın Mersin’e geldiği (9 Haziran) pazargününden sonra mücadele tekrar yükse-lişe geçti. Eylemciler sabah kahvaltısınımükellef Çapulcu sofrasında yaptıktansonra, 12:00’de Forum önüne doğru yü-rüdü. Forum önüne vardığında bini bulankalabalık, yapılan konuşmaların ardındanGMK bulvarını trafiğe kapatarak, TOKİ ta-rafından yıkılıp yerine AVM yapılması dü-şünülen Tevfik Sırrı Gür stadına doğruuzun bir yürüyüş yaptı. Evlerin balkonla-rından, pencerelerinden, yoldan geçenaraçlardan yoğun ilgi ve destek gören yü-

rüyüşçülerin sayısı beş bine ulaştı.

KKORKU DUVARININ AŞILMASIBir hafta öncesine kadar Mersin’i sürükle-yen dinamik, Taksim Meydanı’nın özgür-leşmiş haliyle, Gezi’de kurulan çadırlar veKızılay’dan gelen müdahale ve çatışma ha-berleriydi. Mersin’deki hareketin dili vedavranışını ağırlıkla İstanbul ve Anka-ra’nın direniş mekânlarından yayılan tem-sil, sembol ve söylemler şekillendirdi.Bundan güç alan sol çevreler de gün geç-tikçe daha fazla inisiyatif kullanıp yönlen-dirici hale gelebildi. Taksim ve Gezi’yemüdahale edildiği 15 Haziran’a kadar du-rulmaya başlayan halk hareketi yenidenetkin hale geldi. 15-16 Haziran akşamlarıBarış Meydanı’ndan GMK Bulvarına çıkaniki bin kişi Muğdat Camii’nden geçtiğinde“Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam”diye haykıran öfkeli-coşkulu kalabalığınsayısı beş bini geçmişti. O iki günde mey-dana gelenlerin, açılan çadırların sayı-sında ve burada oluşturulan kömüne halkkatkısında büyük artış oldu.

Sosyal profile bakıldığında, eyleme ren-gini ve dinamizmini verenin liseli gençlerolduğu görülüyor. Bunda üniversitenin 17Mayıs’tan beri tatilde olmasının rolü ol-duğu düşünülebilir, ama genç liseliler son1 Mayıs’ta da en kalabalık ve coşkulu kesimolarak dikkat çekiyordu. Ağırlıkla orta sınıfailelerden gelen bu gençler, Guy Fawkesmaskeleriyle, sıkılı yumruklarını kaldırıp“İsyan, Devrim, Özgürlük” sloganını atıyor,Türk bayrakları sallayıp “Mustafa Kemal’inaskerleriyiz” diye bağırıyor. Radikal bir slo-ganın arkasından sistem-içi bir meşruiyetsığınağına kaçıyor gibi gözükseler de, ger-çek durum bundan fazlasına işaret ediyor.Öfkesini nereye yönlendireceğini bilme-mekle birlikte, korku duvarını yıkmış,hızla bir araya gelme arzusu hisseden,doğal önderlerini çıkaran, yaratıcı bir gençkuşak bu. Bazen solun kimi sloganlarınamesafeli dursalar, Kürtçe halaylar duyuncaduraklasalar da, nereye geldiklerini, neyaptıklarını biliyor, ırkçılık ve cinsiyetçi-likten uzak duruyorlar. Samut Karabu-lut’un sendika.org’da yazdığı gibi, Türkbayrağı taşımalarının nedeni, kendilerineait hissettikleri başka bir simgenin olma-yışı. Gecede bir-iki kez “Onuncu Yıl”ı oku-yorlarsa, “Çaw Bella”yı, Gündoğdu Marşı’nıen az beş-altı kez söylüyorlar.

POTANSİYELLERİN AÇIĞA ÇIKMASIMersin yerelliğini de katarak, bu eylem sü-recinin ardındaki en önemli sosyal dina-miğin, ülkenin sosyal-entelektüel

zenginliği ve dinamikleriyle neoliberal İs-lâmcıların muhafazakâr hegemonya proje-sinin darlaştırıcı çerçevesi arasındakiasimetri olduğu görülüyor. Bu dinamik vedinamizmle solun 1960-70’lerde kalmışkültürel kodları ve refleksleri arasında daciddi bir asimetri var. Sol çevrelerin 8 Hazi-ran’dan sonra kendi kabuklarını kırmayaçalıştıkları, halkla buluştukça potansiyel-lerini görmeye başladıkları görülüyor. Bir-kaç gündür oluşturulan “#direnmersin”platformu, toplanan insanların ulusal veyerel taleplerini sol bir programa kavuştur-masının yanında, alanda çadırlarla, kolek-tif mutfakla, sinevizyon gösterimi veatölye çalışmalarıyla filizlenen yaşam ala-nının uyumunu sağlamak bakımındanfaydalı görünüyor.

Sevindirici ve umut verici olan, süreçilerledikçe eylem alanında –şimdilik sınır-ları belirsiz olsa da– bir siyasallaşma yaşa-yan gençlerle sol çevrelerin birbirindenöğrenmeye, birbirini dönüştürmeye başla-ması. İki taraf da bir haftada direnme, pay-laşma, eğlenme, dinveya millet temelinedayanmayan yenibir ortak yaşamalanı yaratma, yenibir siyaset dili oluş-turma noktalarındabir yenilenme ya-şadı. Böylesine gözkamaştırıcı bir tarih-sel hadisenin birparçası olma şansı Mersin’de ne kadar hak-kıyla kullanılıyor, tartışılır belki, ama mey-danlardan yükselen özgürlük çığlıklarıylaşenlik ateşlerinin herkesi ferahlattığı, yüz-leri güldürdüğü, alana gelen genç ve yaşlı-ların yetenek ve potansiyellerini açığaçıkardığı, kavrayışlarını genişlettiği rahat-lıkla söylenebilir. İçine girdiğimiz umut ik-limi Mersin’i de daha yaşanılır bir yerkılacak… ALİ EKBER DOĞAN

« 19 »

FOTO

ĞRA

FLAR

:DİH

A

H

Mersinliler direnişekentsel alanı Gezi Parkı’na dönüştürerekkatıldı

Türkiye’nin pek çok yerinde rastlanan LGBTvurgusu Mersin’de degüçlüydü

Page 20: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

� TARSUS

Kilikya’da isyan

Romalıların deyişiyle Kilikya’nınkalbi Tarsus ‘90’ların ortasındanberi MHP’li belediye tarafından yö-

netiliyor. Doğunun ve batının dillere des-tan medeniyetlerinden biriykenmilliyetçi-muhafazakâr bir Orta Anadolukentine dönüştü, taşralaştı, çoraklaştı.

2 Haziran Pazar gününden beri yapılanGezi’ye destek eylemleriyse 20 yıllık milli-yetçi tasallutun ardından Tarsus’tan hâlâümitvar olunabileceğini gösterdi. Tarsus-lular her gün, kentin tek yaya bölgesi Ya-renlik Alanı’nda toplanıyor. İkinci gündenitibaren kalabalığın artmasıyla topluluk bualanın da dışına taşıyor. İstasyon Caddesive Kleopatra kapısının bulunduğu caddeilk defa gösterilere sahne oluyor.

Eylemcilerin çoğunluğu liseli gençler,ama diğer kesimlerin de sayısı az değil.“Ben de buradayım” diyen emekli bir po-lisin halktan alkış almasına tanık oluyo-ruz. İnisiyatif ÖDP, TKP ve Eğitim-Sen’de.Eskinin efsanevî solcu mahallesi MusallaMahallesi halkı üzerindeki ölü toprağınıatarak ilk günden beri eylemlere katılı-yor. 7-8 Haziran’da Musalla halkı Gözlü-kule mahallesiyle birleşerek alana geldi.Yeşiltepe ve Doğatepe mahallesi gençleride pankart ve dövizleriyle eylemlere ka-tılmaya başladı. Eylemlere topluca katı-lan köylerden ilki, Musalla gibi ArapAlevi ağırlıklı nüfusu olan Ali Efendi’ydi.Ali Efendi’yi 9 Haziran’da HES karşıtı mü-cadelesiyle adını duyuran Boğazpınar iz-ledi. Daha sonra Yeşiltepe, Yeşilkuyu,Kelahmet ve Bağlarbaşı köyleri de eylem-lere katıldı.

Yarenlik Alanı’nda 8 Haziran Cumartesiakşamı gençler kitap okuma etkinliği dü-zenledi. Ardından, Devrim Market hizmetegirdi. Evlerde hazırlanıp getirilen yiyecek-ler her akşam ücretsiz dağıtıldı. Esnafındesteği de her geçen gün artıyor. Tanınmışbir pizzacı Devrim Market’e 20 paket pizzagönderdi. Bazı zincir markalarsa Taksimolaylarındaki tutumlarından ötürü öfkeçekiyor. Tarsus Mado protesto edilen fir-malardan.

Eylemin en canlı olduğu saatler gece 21ile 24 arası. Her akşam farklı gruplar sahnealıyor. Korsan konser veren gençler eksikolmuyor. İnsanların önemli bir kısmıalana Atatürk posterleri ve Türk bayrakla-rıyla geliyor. Fakat, Türkiye Gençlik Bir-liği’nin ilk iki günkü etkinliği kırıldı, artıkpek esameleri okunmuyor. Çarşı grubu bu-rada da yoğun ve renkli bir katılım gösteri-yor. Eylemler Eğitim-Sen’in kontrolündegözükse de, eylemleri sendika ve diğer de-mokratik kitle örgütlerinin oluşturduğukomite yönlendiriyor. Gezi’ye yapılan sonsaldırı sonrasında, ülkenin her yerinde ol-duğu gibi Tarsus’ta da AKP ‘ye ve Erdoğan’ayönelik büyük bir öfke hissediliyor. Pazargecesi, Tarsus’ta bugüne kadar görülme-miş bir kalabalık yürüdü. İnsanlardakienerji gün geçtikçe azalmak yerine artıyor.Herkes “bir şey yapmalı” diyor. Ne yapıl-mayacağı belli –AKP’ye destek verilmeye-cek– ama ne yapılacağına dair soru havadaasılı. AHMET ÖZTÜRK

DIŞHATLAR� AMSTERDAM

Artık yeni biriyiz

Amsterdam’da, evraksız göçmenleriçin yapılan bir işgal eylemindeydik.Telefonlarımıza haber düştü; Türki-

ye’ye bir destek eylemi düzenleniyordu.Gezi’yi polisin ikinci kere bastığı geceninertesiydi (31 Mayıs), Türkiye’de insanlarfarklı şehirlerde toplanmaya başlamıştı.Amsterdam Facebook (FB) üzerinden top-landı; slogan ve pankart çeşitliliği kendiniilk günden gösteriyordu. Eylem şehir mer-kezinde, daha önce Amsterdam Occupykampının olduğu Beursplein’deydi. Alanaapar topar hazırladığımız büyük “OccupyTaksim” pankartıyla girerken polis “siz buinsanlarla birlikte misiniz?” diye sordu. Bizonaylayınca “ama Occupy yazıyor burada”dediler. Meydanın hafızasındaki Occupyile Taksim’e destek eylemini kafalarındabir araya getiremedikleri belliydi. Belki deOccupy hareketinin yeniden hortladığınıdüşünüp endişelenmişlerdi.

İlerleyen günlerde de Beursplein’deher akşam 8’de eylem düzenlendi. Eylem-ler diğer şehirlere de yayılmış, medya olay-lara geniş yer ayırmaya başlamıştı.Çevremizdeki insanlar arasında olanlarıbilmeyen yoktu. Arkadaşlarımız her saniyeyaptığımız FB iletilerinin Türkçe olmasın-dan yakınıyordu. Bir işgal evinde, dahaçok Türkiyeli öğrencilerin ve Hollandalıaktivistlerin katıldığı bir bilgilendirme ge-cesi düzenledik. Kentsel dönüşümden 1Mayıs’a, Tekel direnişinden gündelik haya-tın her yönden baskılanmasına, bu direni-şin nasıl bir bir arka planı olduğunutartıştıktan ve İstanbul’daki iki arkadaşı-mıza bağlandıktan sonra birçok konu ko-nuşuldu: Hükümetin istifa etme olasılığıya da erken seçim durumunda ne olabile-ceği, Gezi’nin örgütlenme şekli, direnişindilinde Erdoğan figürüne bu kadar vurguyapılmasının verimli olup olmadığı, Kürt-lerin katılımı, Arap devrimleri ve Occupyhareketi ile ilişki, uluslararası dayanışma-nın nasıl kurulabileceği...

Hollanda medyası konuya çok genişyer ayırıyor. Her ne kadar Batı medyasın-daki genel eğilimi yansıtır şekilde bunun

İslâm’a karşı seküler bir ayaklanma olduğugibi sınırlı bir çerçeve hâkim olsa da, dahanüanslı haber ve analizler de mevcut.Genel olarak, apolitik gençleri içeren birorta sınıf ayaklanması olduğu ve seküler,hükümet karşıtı karakteri vurgulanıyor.Ender olarak, konuyu sınıfsal çerçevedeele alan, kapitalizm ve neoliberalizm bağ-lamında tartışan, dünyanın diğer direniş-leriyle bağlantı kuran yazılara rastlanıyor.

4 Haziran’da Türkiye Konsoloslu-ğu’nun önünde eylem yapmak üzere Rot-terdam’da toplandık. Kırık bir Türkçekonuşan Hollandalı bir polisle pazarlıklarsonucunda bize ayrılan uzak ve küçükalanda değil, konsolosluğun tam karşı-sında durma izni aldık. Bir saatten fazlasüren eylemde, Taksim Dayanışma’nın ta-leplerini, Müştereklerimiz’in hislerimizetercüman olan “bugün artık yeni bir insa-nız” metnini okuduk ve “Çav Bella”yı söy-ledik. Konsolosluğa girip çıkanlardan biri“kaç kişisiniz ulan” diye bağırırken, diğerisol yumruğunu havaya kaldırıp selam veri-yordu. Bu eylemden içime en çok işleyen,iki taraftar formalı gencin “MustafaKemal’in askerleriyiz” diye bağırması üze-rine, bizim iki kadın olarak dönüp “bu slo-ganı atmayalım, kimsenin askeri değilizcanım” dediğimizde aldığımız cevaptı:“Değil miyiz abla, tamam.” Sonra, “fa-şizme karşı omuz omuza”... Başka bir dil,başka bir imgenin dışında düşünme ve ey-leme fırsatı bulamamanın getirdiği alışıl-mışa sarılma refleksinin ne kadar kolay altedilebilir olduğunu, ya da yeni bir politizeolma ânında, yeni bir birliktelik ve dil ku-rulduğunda başka şeylerle dolma ihtima-lini görmek heyecan vericiydi.

O heyecana ilerleyen günlerde endişeeklendi. 7 Haziran’da, Amsterdam eyle-minde daha önce kendini göstermiş, fakatinsanları henüz ayrıştırmamış olan kutup-laşma alenî ve fiziksel bir hal aldı. Diğergünlerden farklı olarak bu sefer alandaDDIF (Demokratik İşçi Dernekleri Federas-yonu), Sosyalist Parti, International Socia-list, HAKDER (Hollanda Alevî BirlikleriFederasyonu) ve HTIB (Hollanda Türkiyeliİşçiler Birliği) vardı. Eylem kürsüden söy-lenen Grup Yorum şarkılarıyla devamederken, en önde Öcalan bayraklarıyladuran grupla ilk günden beri meydandaolan, büyük oranda örgütsüz, Türk bayrağıve Atatürk çevresinde bir araya gelen top-luluk arasında gerginlik çıktı. Türk bayrak-

« 20 »

HERYERTAKSİMHERYERDİRENİŞ

Taksim’deki bayrak çeşitliliği Amsterdamve Hollanda’nın diğer şehirlerindeki eylemlerde de görülüyordu

Page 21: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 21 »

ları meydanın diğer köşesine çekildi vesamba grubu çevresinde kendi eylemleriniyapmaya başladılar. Kaypakkaya ve Öcalanbayrakları kürsünün önünde kaldı. Biz birgrup insan, meydanın diğer ucuna gidip“zaman, ortak talepler çevresinde birleş-mek, birbirini dinlemek zamanı” minva-linde ikna konuşmaları yapmaya çalıştık.Ama konu Öcalan bayrağına geldiğindesınır net bir şekilde çiziliyordu; herkesleomuz omuza durulurdu, “ama Apo ileasla”. Bir ara meydanın iki köşesi arasındabir şerit oluşturarak “yaşasın halkların kar-deşliği, kurtuluş yok tek başına” dedik,ama bu köprü metaforu çabuk çöktü.İçimde,” bu birlikteliği ânın büyüsüylefazla mı romantize ediyoruz, tarihsel vedüşünsel bariyerler barikatlardan daha mıbüyük acaba?” diye bir endişe kaldı. Öteyandan, daha önce aynı meydanda olmasıdüşünülemeyecek insanlar bir aradaydı vehenüz bir yere varmasa da, yapılması tah-min edilemeyecek tartışmalar yapılıyor,karşılaşmalar yaşanıyordu. 9 Haziran’dakieylemi Kemalist, milliyetçi Hollanda TürkGençlik Kuruluşları Federasyonu düzenle-mişti ve alan yine ikiye bölünmüştü. Bizkendimizi ayırdığımız köşeden kimseninaskeri olmayacağımızı bağırırken, diğerköşede İstiklal Marşı çalıyordu.

Utrecht, Leiden ve Rotterdam’da da ey-lemler, film gösterimleri ve bilgilendirmegeceleri yapıldı. Leiden’deki kültür festiva-linde açılan Türkiye masasına pankart,limon ve gaz maskesi kondu. Limonlara enbüyük desteğin Mısır ve Yunanistan masa-larından gelmesi içimizi ısıttı. Şu andaHollanda’da insanların mobilize olduğu veiletişim kurduğu birçok FB sayfası var.Bizim kullandıklarımız: İlk kurulan ve2500 küsur üyeli “Dutch Support for Tak-sim Occupy” ve daha sonra kurduğumuz,milliyetçi damardan uzak “Hollanda-Tür-kiye Sokak Dayanışması”.

ÖÖFKEYİ AŞAN DEVRİMCİ NEŞESon olarak yakınımdaki birkaç insanın dapaylaştığı bir halet-i ruhiyeden bahsetmekistiyorum. Daha önce yan yana düşünül-meyecek insanların bir aradalığı, geceninbir vakti barikat kuranların görüntüsü,kendi yaşam alanını, dilini ve direncinikurmuş olan Gezi Parkı’nın varlığı, dire-nişe destek veren şehirlerin haberleri, so-kaklardan ve sosyal medyadan durmadanakan yaratıcılık ve mizah, olağandışılıkduygusu ile birleşen devrimci bir neşeyesebep oldu bizde. Korkunç polis şiddetininve iktidarın otoriter çıkışlarının yarattığıöfke ve endişeyi aşan bir neşe. Gündelik vesiyasî hayatın kısıtlanmışlığının yarattığıgerginliğin çözüldüğünü ve bu çözülme-nin gidebileceği yerlerin heyecanını hisse-diyoruz. Orada olamamanın karın ağrısını,saatlerce ekrana bakmanın baş ağrısını buheyecan gideriyor. Politik fikir ve çabaları-mızın sıklıkla çarptığı sinizm duvarının yı-kıldığını, iktidarın kıskacının, hiyerarşi vesınırların görece ortadan kalktığı zaman-larda insanların iyilik ve yaratıcılıklarınınortaya çıktığını, kendine ve başkalarınaolan yabancılaşmanın azaldığını görmekinanılmazdı, hâlâ öyle. Gerçekten debugün artık hepimiz yeni biriyiz.

AYLİN KURYEL

� BARSELONA

“Bilin ki sizinleyiz”

30 Mayıs sabahı, Gezi Parkı’nda çakmaOsmanlı motifli AVM inşaatı içinçadır yakan ve uyuyan insanlara gaz

sıkan polis devleti haberine uyandık. İs-panya İç Savaşı’ndan bu yana barikat veişgal denince dünyada akla ilk gelen simge-lerden Barselona’nın Gezi Parkı’na kulak ke-silmesini daha da ilgi çekici kılan, benzerbir polis şiddetinin bu şehri 27 Mayıs 2011günü sabah 06:45’te Öfkelilerin (İndigna-dos) #15M rumuzlu meydan işgali sırasındavurmuş olmasıydı. 2013’ün ilk çeyreği itiba-riyle yüzde 46.6’ya varan işsizlik oranıylason yılların sokak direniş hareketlerinin enönemlilerinden birine ev sahibi olan Barse-lona’da krizin sarpa sarmasıyla meydanlaraçıkan halk, 15 Mayıs 2011’de şehrin merke-zini işgal edip yaklaşık bir buçuk ay sokaktamüşterek bir yaşam kurgulamıştı. Belki deişte tam bu yüzden İstanbul’dan gelen ha-berler, şimdilerde mahallelere çekilip iki yılönceki kitleselliğini (belki de somut taleple-rin de eksikliğinden) kaybetmiş görünenBarselona toplumsal muhalefetine yeni birdireniş nefesi üfleme potansiyeli taşıyordu.

İstanbul’dan ve diğer illerinden haberleraktıkça, özellikle Katalan basınında, l’Ara veVillaweb gibi ilerici medya organlarındabaşlayan haberler merkez sağ La Vanguar-dia’nin kapağına erişti. Direnişin ilk hafta-sonunda, bütün küresel haber kaynaklarıgibi, İspanya’nın ünlü anaakım gazetesi ElPais de konuyu derinlemesine inceliyordu.En güzel dayanışma örnekleri Katalan sos-yalist bağımsızlıkçı parti CUP’un milletve-kili Quim Arrufat’ın mecliste yaptığı Türkçekonuşma (goo.gl/tocCC) ve DersimNews si-tesinde #DirenDersim’in taleplerinin Kata-lanca (goo.gl/Adqrk) yayınlanması oldu.

“ÖRGÜTLÜ HALK YENİLMEZ”Barselona’daki Türkiyeliler olarak ilk daya-nışma eylemimizi, saldırıların şiddetini artır-dığı 1 Haziran Cumartesi, sembolik birmekânda, şehrin kalbinde yer alan, eski biraskerî hapishane olup yıkıldıktan sonraparka dönüştürülen Ciutadella Parkı’nda or-ganize ettik. Katalan Parlamentosu’na da evsahipliği yapan Ciutadella’da saat 13:30 itiba-riyle toplanan 200-250 kişi, direnişe selamgönderen pankartlar, “faşizme karşı omuzomuza” diyen Katalanca, Türkçe ve İspan-yolca dövizler taşıyordu (iğneyi kendimizebatıralım, bir tane “Êdî Bese” pankartımızvardı). Tulumdan yükselen Karadeniz ezgile-riyle sıkılmış yumrukların Türkiye’de bari-katlarda, parklarda, sokaklarda direnendostlarımız için havaya kalktı.

O günün bir başka sürprizi, 1 Haziran’daAvrupa’nın bütün büyük kentlerinde ol-duğu gibi, Barselona’da da düzenlenen, Av-rupa Komisyonu, IMF ve Avrupa MerkezBankası’ndan oluşan kemer sıkma politika-larının müessibi Troika’ya karşı eylemdi.Hem Plaza Catalunya işgalini koordine eden#15M grubunun hem de direnişe görsel des-tek sağlayan Fotomovimiento’nun Türki-ye’yle dayanışma içinde yürüyeceğiniaçıklamasından sonra biz de yürüyüşe katı-larak “Her yer Taksim, her yer direniş!” slo-ganını neoliberalizmin sillesini yemiş

Barselona sokaklarına taşımış olduk. Yanla-rından geçtiğimiz, eski tüfek Öfkelilerdenoluşan iaioflauta grubu, “El pueblo unido,jamás será vencido” (örgütlü halk asla yenil-mez) sloganıyla bizi selamlıyordu.

MAHALLE MECLİSLERİBarselona’daki Türkiyeliler olarak her gün19-21 arası konsolosluğun önünde toplanı-yoruz. Bir yandan Katalan televizyonu TV3,BarcelonaTV, Madrid radyosu Cope ve RàdioCatalunya’nın La Tribu programı gibi anaa-kımda, bir yandan da alternatif Bask rad-yosu Info7, La Directa gazetesi gibi alternatifmedya organlarında direnişin sesini aktar-maya devam ediyoruz. Bu hem Katalunya’daTürkiye’deki direnişin tanınmasına yarar-ken, hem de #15M hareketi ile ortaklaşma-mıza vesile oluyor. Buna belki en güzelörneklerden biri, Taksim Dayanışma’nın ta-leplerinin çevrildiği üçüncü dilin Katalancaolması. Önceki yılların işgal ve “özyönetim”deneyimine sahip mahalle hareketlerininyoğun ilgisine cevap vererek tüm Barse-

lona’daki mahalle “assemblea” örgütleritoplantısına katılarak o meclisi olan bitenhakkında bilgilendirmek bizi mutlu edenşeylerden biri oldu. Lâkin, bütün bunlarınötesinde, en çok aklımızda kalan, konsolos-luk önündeki eylemimizin beşinci günündebir süre dikkatlice izledikten sonra yanaşıpaslen Kıbrıslı Rum olduğunu, ama Katalun-ya’da doğup büyüdüğünü söyleyen teyzenincümlesiydi: “Belki sesimiz yeterince çıka-mıyor buradan, ama bilin ki sizinleyiz!”

BAYBARS KÜLEBİ-ETHEMCAN TURHAN

� BERLİN

Dönecek memleketbırakmadın Tayyip!

Almanya’da hemen herkesin Türkiyelibir dostu, iş arkadaşı, komşusu var.Türkiye’yi sarsan olayların Al-

manya’da başka ülkelerdeki direnişlereoranla daha duygusal karşılanması ve top-lumsal hafızada büyük bir iz bırakmasısürpriz sayılmamalı.

Almanya’da öncelikle Türkiyeliler kız-gınlığını dile getiriyor, düzenlenen eylem-lerde sayısal olarak da onlar baskın. Genede Alman solunun ilgisi azımsanmamalı.Dil engeli de, Yunanistan, Portekiz ve İs-panya polislerinin dayak partileriyle kıyas-lanınca daha kolay aşılabilir gibi. Geçenhafta sonu #occupygezi, #direngeziparkıgibi hashtag’ler Alman Twitter-timeli-ne’ında çok önlerdeydi.

FOTO

ĞRA

F:GÜ

RA

Y ÖZEN

Barselona’daki Gezi eylemleri Öfkeliler hareketini de kıpırdattı

Yönetmen Fatih Akınve oyuncusu Sibel Kekili direnişe Berlin’den destek verdi

Page 22: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Solun eylemlerdeki rolü şaşırtıcı değil. 1Haziran’da İstanbul’la eşzamanlı yürüyenFrankfurt’taki blockupy eylemindeki kitle-nin devlet şiddetiyle tanışıklığı eski. ‘80darbesinden sonra Türkiye’den kaçmak zo-runda kalanlarla Alman solcular berabermücadele etti. Ama, onlarca şehre yayılaneylemleri tamamen eski tüfek solcularamâletmek yanlış olur. Almanya’daki Tür-kiye kökenlilerin siyasî yelpazesi çok geniş;başlatıcılar da daha çok gençler. Köln’deaynı anda iki dayanışma eylemi vardı me-sela. CHP gençlik kolları tarafından düzen-

lenen ve Türk bayraklarıyla dolu olan dahakalabalıktı, sol grupların katıldığı eylemdaha küçüktü. İkisinde de, eski mücadele-lerden hatırası olmayan, Almanya’da doğupbüyüyen insanlar ağırlıktaydı.

Protestoların 12. gününde Berlin’de okadar çok dayanışma eylemi yapıldı ki,hepsine katılmak ve takip etmek mümkündeğildi. Platformlar kuruluyor, tam sayfagazete ilanları veriliyor, farklı yerlerde, aynıanda eylemler yapılıyor, basın açıklamalarıokunuyor, şarkılar söyleniyordu…

İstanbul’da olduğu gibi, burada da, biranda birbirimizi buluverdik. Taksim’deki geri-lim tırmanırken, 31 Mayıs 18:00’de KottbusserTor’da yaklaşık 400 kişilik bir grup buluştu.Farklı siyasî fikirlerden gençler, özellikle öğ-renciler çoktu. Meğer hepimizin sabrını taşı-ran son damla olmuş şu “beş ağaç”.

EENTERNASYONAL ŞALALAErtesi gün beş bin kişi oluverdik. Yanına in-sanlığını ve yaratıcılığını alan herkes gel-mişti. Bir ağızdan haykırdığımız “Faşizmekarşı omuz omuza”, patladığımız noktayıgayet açık özetliyordu. “Dönecek memleketbırakmadın Tayyip!” pankartındaki gibi tra-jikomik sloganlar, paylaştığımız ortak his-siyatı yansıtıyordu. Yaklaşık elli grubundesteklediği eylemde Türkçe, Almanca,Kürtçe sloganlar atıldı, entarnasyonal daya-nışma sürekli vurgulandı.

İlerleyen günlerde ortak bir platformkurabildik ve birçok işi “Her Yer Taksim,Her Yer Direniş Berlin İnisiyatifi” üzerin-den halleder hale geldik. Elden geldiğincekamuoyunu bilgilendirmeye, ortada çokciddi bir demokrasi ve özgürlükler sorunuolduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

5 Haziran akşamı Kreuzberg’de bireylem daha gerçekleşti. Kendilerini “DirenGezi Avrupa Dayanışma Hattı” olarak tanı-tan gençler, sosyal medya aracılığıyla aşağıyukarı 1500 kişiyi örgütlemişti.

Sağ ya da sol ana akım basın, devlet rad-yosu, nitelikli gazete ya da ticarî yayın:

Medya İstanbul’da olup bitenlere 31 Ma-yıs’tan itibaren her gün yer veriyor. Ge-nelde objektif ve vakaların özünü yansıtanbir ton kullanmaya çalışılıyor. Protestolarınarka planına odaklanan gazeteciler ise, Tak-sim’deki “çapulculara” sempati duydukla-rını açıklamaktan kaçınmıyor. AYŞEGÜL-ECE-JULIA-KNUT- TUBA-WALERIJ- YILDIZ

� BUENOS AIRES

Obelisco’dan Taksim’e

B inlerce kilometre uzakta olmak, altısaatlik fark ve burada mevsimin kışolması, bazen Türkiye gündemini

kaçırmamıza ya da geriden takip etmemizeneden olabiliyor. Ancak, Taksim’e atılangazların kokusunun buralara ulaşması pekzaman almadı. Malûm, eylemciliğiylemaruf Arjantin’deyiz. Belki de bu yüzdenGezi direnişine destek eylemi Güney Ame-rika’da bir tek burada yapıldı.

Altı saatlik farktan ötürü, perşembe sa-bahı uyandığımızda, Gezi parkında çadır-lar çoktan yakılmış, Taksim ve Beşiktaşsokakları biber gazına boğulmuş durum-daydı. CNN Türk gibi kanalların penguen-lere ilgisi yüzünden, bütün günümüzFacebook ve Twitter’a yapışık geçti haliyle.

“Türkler cumartesi günü Obelisco’da(Dikilitaş) eylem yapacakmış” twitti üze-rine o Türkleri aramaya başladık, ama bu-lamadık. Bunun üzerine, “biz kendimizyapalım” diyerek duyurulara başladık.

Cumartesi saat 17’de birkaç kişi Obelis-co’daydık. Bir saat içinde sayımız 30’aulaştı. Obelisco Meydanı’nda başka eylem-ler de vardı. Bilmedikleri bir dildeki slo-ganlar epey ilgilerini çekti. Arjantinlilerinmerakını aramızdaki Arjantinliler giderdi.

Türkiye’deki çatışmalar, cumartesi gü-nüne kadar, sadece Arjantin devlet televiz-yonunda kısa bir süre gösterilmişti. GüneyAmerika’da dünyada olan bitenler herzaman biraz geç duyuluyor. Bunun etkisin-den olacak, birçok insanın Türkiye’de olanbitenden haberi yoktu. Ancak, cumartesi-den itibaren, yazılı ve görsel basında Tür-kiye haberleri Arjantin standartlarına göre

oldukça fazla yer tutmaya başladı. Hatta,Buenos Aires’te soyulan Kayserisporluoyuncu Pablo Mouche, çok sinirlenip hı-zını alamayarak Arjantin’e Twitter üzerin-den küfredince, Türkiye’ye dönüp bibergazı yemeye bile davet edildi. CANAN KARA

� LONDRA

Yabancıdan izlemek

Gezi’ye destek gösterileri 1 HaziranCumartesi başladı. Aslında, Tür-kiye’dekine benzer bir süreçte iler-

ledi eylemler. Önce Hyde Park’ta toplanıpkitap okumaya karar verdik. Ancak o günedek İstanbul’da yaşananlar, protestonunyerini de, içeriğini de değiştirdi. MarbleArch’ta, izin almanın en kolay olduğuSpeaker’s Corner’da açıklama yapmak içintoplandık. Sonrası çorap söküğü gibi..

1 Haziran’dan bu yana her gün Lon-dra’da birkaç noktada protestolar düzenle-niyor. Bunun kıymetini başta anlayamadıkpek. İlk gün bir freelance Alman gazetecidışında basından kimse gelmedi. Üzüldükbuna. Ancak Facebook ve Twitter’da pay-laşmaya başlayınca fotoğrafları ve top-lanma detaylarını, gelen tepkilerdenuyandık. Benim için çok yeni bir şeydiböyle bir örgütlenme ve dayanışma pratiği.

Elimi sosyal medyadan iki dakika çeke-bilsem daha efektif bir yazar yahut eylemciolabilirdim. Başbakan belki de haklı. Haki-katen baş belası şu Twitter, Facebook. Tele-fonlarına bakmaktan çoğunluk başıönünde slogan attı.

“Hyde Park - Gezi Park omuz omuza”sloganı doğma büyüme Londralı Kas-per’dan çıktı. Hayatında ilk kez bir protes-toya katılan Kasper, sanatçı titizliğiyle çoksayıda döviz yazdı, dizlerini kırıp HydePark’ın çimenlerinde. “Parkımı geri verin”,“Kimyasal Biraderler”, “Yalnız değilsin Is-tanbul, Londra yanında”, “Türkiye medyasısıçık” türü pankartlar dikkat çekti. ÇarşıLondra, ilk günün en renkli ekibiydi.

İki kez büyükelçiliğe yürüdük, önündeeylem yaptık, bir kez Başbakanlığın olduğuDowning Street karşısında ve her gün Tra-falgar Meydanı’nda toplandık.

İngiliz basını 1 Haziran akşam saatle-rine kadar görmedi haberi. Fakat o gece,özellikle Beşiktaş’ta yaşanan vahşetin ar-dından, BBC News başta olmak üzere, ga-zeteler, televizyon kanalları haberlerde“Türkiye Baharı”ndan bahsetmeye başladı.Böyle demediler her seferinde, ancak birsivil halk ayaklanması olduğundan ve gi-derek yayıldığından bahsedildi. Polisinşiddeti defalarca vurgulandı. Türkiye med-

« 22 »

FOTO

ĞRA

F:CA

NA

N K

AYA

Hyde Park,Londra

HERYERTAKSİMHERYERDİRENİŞ

Taksim direniyor, Berlin dayanışma gösteriyor

Brezilya patlamadanönce Latin Amerika’daki ilk gösteri Buenos Aires’teydi

Page 23: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

yasının hâlâ sessiz olduğu günlerde BBCNews, İstanbul’dan her saat başı canlıyayın yaptı. 24 dakika süren bir yayınını iz-ledim, konuklarla…

Dün ise artık The Sun’da bile bahsedili-yordu Türkiye ve direnişten. Gösterideneve dönerken trende karşımda oturan birkadın, elindeki The Sun’dan bir ara kafa-sını kaldırıp, tek kaşı havada, Türkçe “Tay-yip Londra’ya da çaya bekleriz” yazanpankartıma inceleyen gözlerle baktı yeni-den. Anlamadı da, sormadı da…

Bir önceki gün ise Tayyip Erdoğan’ı Hit-ler’e benzeten bir döviz vardı elimde, iştebuna Londralıların tepkisi oldu. Dönüpdönüp bakmanın, “aa Erdogan” demeleri-nin yanısıra, üç-beş kişi alkışladı beni Lon-don Bridge’den girdiğim peronda.

Bunda Londra’da metro ve tren giriş veçıkışlarında ücretsiz dağıtılan gazetelerinpayı yüksek. Her yaştan, meslekten insa-nın elinde görebileceğiniz The EveningStandard, Metro ve City AM gazetelerihafta içi basılıyor, günün değişik saatle-rinde dağıtılıyor. 3 Haziran tarihli Metrogazetesinde tam sayfa Erdoğan’ı ciddi bi-çimde eleştiren bir yazı vardı. “Türkiyesavaş alanına döndü: Atarlı başbakan şid-deti durdurmaya da protestocuları dinle-meye de yanaşmıyor” başlığıyla…

Bir İngiliz arkadaşım, aylardır süren Su-riye haberleriyle artık ilgilenmediklerinianlattı: “Ortadoğu’da çatışma haberleri nor-mal geliyor artık, ama Türkiye daha moderngibi. Din ve yönetimle ilgili sorunları yok sa-nıyorduk.” Londra gazetelerinden birinde“Seküler Türkler vazgeçmiyor!” yazıyordu.

Anaakım medyada ise The Guardianöne çıkıyor. Birkaç hafta önce Roger Wa-ters’a ülkesindeki demokratikleşmeyi göğ-sünü gere gere anlatan Elif ShafakGuardian’daki yazısında bu kez giderekotoriterleşen hükümetten bahsediyor.

SSPİKERE VE RUSSELL BRAND’E ŞAPKACumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de belirt-tiği gibi, “yabancıdan seyretseniz kaygılana-bilirsiniz”. Yabancı basın fena değildi buaçıdan. Kaygılandırmaktan kaçınmadı. Üs-tüne bir de “Türkiye Baharı” mıdır bu diyetartıştı. Başbakanın “yok öyle bir şey” deyi-şini de manşetten verdi.

Bu kaygılandırıcı yaklaşımı ben de, 1Haziran gecesi BBC Radio 5 Live’da, saatbaşı haberlerinin ilk sırasında verilen Be-şiktaş ve Ankara’daki müdahaleleri dinle-diğimde anladım. Spiker, “İstanbul veAnkara’da ellerinde bayraktan başka bir şeyolmayan barışçıl halka polis sert müdaha-lede bulunuyor. Gaz bombalarıyla onları vu-ruyor” diyordu: “Başbakan açıklama yaptıve gösterilerin demokrasi karşıtı olduğunuiddia etti.” Bu son cümleyi spiker, absürd-lüğünü özellikle vurgulayarak, müstehzibir tonlamayla okudu. Haberde “Türk Ba-harı” denmese bile, haberin dili Türkiye’deolanların birkaç yıl önce Arap ülkelerindeolanlar gibi anlaşıldığını gösteriyordu.

Bu süreçte bir İngilizin ilgisini ise fazla-sıyla çektik. İngiliz komedyen RussellBrand’in Twitter desteği teşekküre şayandı.Günlerce doktor numaralarından, revirnoktalarından fotoğraflara, “Akaretler’e git-meyin, polis orada saldırıyor” türü anlıkaçıklamalara kadar her şeyi retweet etti.

Kendisinin an itibariyle 6.589.116 takipçisiolduğunu belirtelim.

Bir de, ateş düştüğü yeri yakıyor. So-kakta elimizdeki pankartları görüp yolu-muzu kesenler Filistinli, İrlandalı, İranlıçıktı. Facebook’ta bile Goldsmiths Ortado-ğulular grubu hem etkinliğe hem de olay-lara en büyük ilgiyi gösteren gruptu.

GÜLNAZ CAN

� PARİS

Unutma, affetme!

30 Mayıs’ı 31 Mayıs’a bağlayan geceninsabahında polisin Gezi’deki çadırlarasaldırmasıyla birlikte, gurbette yaşa-

yanların da başlarını bilgisayardan ve akıllıtelefonlarından ayıramayacakları günlerbaşladı. O gurbetçiler, ilerleyen günlerdeyapılacak toplantı ve eylemlerde uykusuz-luktan ve bilgisayar karşısında oturmaktankızarmış gözleriyle bir araya geleceklerdi.

31 Mayıs günü kendiliğinden oluşan 100küsur kişilik bir mesajlaşmanın içinde bul-duk kendimizi. Bir şeyler yapmak gerekti-ğinde hemfikirdik de, ne yapacaktık,nereye gidecektik? Küçük bir grup elçilikönünde toplandık, ancak polis tarafındanoradan uzaklaştırıldık. Ardından neler ya-pabileceğimizi konuşmak üzere Champsde Mars’ta toplandık. Burası, Eiffel’in yanı-başında devasa bir park. Turistlerin enyoğun olduğu yerlerden. Bu kalabalığıniçinde ayaküstü hazırladığımız pankart-larla bir boş alana oturduk. Eiffel’in fotoğ-rafını çekenler, tam olarak ne olduğunuanlamasalar da, bizim fotoğrafımızı da çe-kiyorlardı, vardır bir hikmeti diyerek. Olupbitenleri tartışır ve tanışmadıklarımızla ta-nışırken, Paris’teki Türkiyeli YurttaşlarMeclisi’nin (ACORT – Assemblée Citoyennedes Originaires de Turquie) 4 Haziran Salıgünü için eylem izni aldığı haberi geldi.Acort’un yaptığı eylem çağrısına Tunuslu,Faslı, Cezayirli dernekler, Fransa Kürt Der-nekleri Federasyonu (FEYKA), uluslararasıinsan hakları organizasyonları (FİDH-LDH), Amnesty International, Demokratikİşçi ve Gençlik Dernekleri Federasyonu(DİDF), çeşitli kadın hareketleri de çağırıcıoldu. Kısa zamanda yayılan çağrı Sol Parti,Fransız Komünist Partisi, Yeni Antikapita-list Parti, Yeşiller gibi partilerin, pek çokSTK’nın ve sendikalar konfederasyonuCGT’nin de desteğini aldı. Çağrı metnindepolis şiddeti kınanırken, bu mücadeleninulusal bir mücadele olmadığı, yeni birdünya için uluslararası bir mücadele oldu-ğunun altı çiziliyor, metin halklar arasındadayanışma ve enternasyonal mücadele çağ-rısıyla bitiyordu.

4 Haziran eylemi için hazırlanırken biryandan da Fransa basınıyla iletişime geç-mek gerektiğini düşünürken, onlar biziçoktan bulmuştu. Oysa, direnişin başladığıgünlerde Fransa medyası yaşananları kü-çümseyen, çok yetersiz birkaç haber yap-mıştı. Beşiktaş ve Ankara’da şiddetlisaldırılar yaşanırken pek çok televizyon ka-nalı olayların durulduğunu duyuruyordu.İlk günlerdeki bu umursamaz suskunluk-tan sonra Fransa’daki tüm gazete, dergi vesosyal medya Türkiye’de olup bitenleri an-lamaya çalışıyordu 3 Haziran günü. Sosyalmedya ve ağlardan bize ulaşan gazetecilerinen çok sorduğu soru, hareketin nasıl tanım-lanması gerektiğiydi. Mağrip örneklerindenyola çıkarak bahar mı demeliydik, İspanyaörneğine benzeterek Indignados yahut WallStreet eylemlerine benzeterek Occupy mıdemeliydik? Libération gazetesinin 3 Hazi-ran nüshasının kapağı tam sayfa Türki-ye’deki direnişten bir kareydi: “Türkiye: Birbahar havası”. Spotta “Hafta sonu İstan-bul’da gerçekleşen eylemler 2011 yılındakiArap devrimlerini hatırlatıyor” deniyordu.Aynı gün Le Figaro’da “Türkler Erdoğan’ınotoriterliğine karşı ayaklandı” diye yazı-yordu. 4 Haziran’da Le Monde direnişintüm ülkeye yayılmasını “Erdoğan’ın kibri”ile açıklıyor ve mücadeleyi “mevcut iktidarakarşı olan herkesin mücadelesi” olarak ta-nımlıyordu. Hamit Bozarslan, Le Mon-de’daki yazısında iktidarın beden, zaman vemekân üzerindeki baskısının, bu baskınınçeşitli hukukî ve toplumsal enstrümanlarıkullanarak yapıldığının altını çiziyordu.Özellikle Fransa’da çok kabul gören “demo-kratik, laik, Ortadoğu’ya model olabilecekülke” imajı da medyadaki Türkiye analiz-leri, şiddet ve baskı haberleriyle kırılmayabaşlamıştı. En çok vurgulananlar Erdo-ğan’ın tavrı/kibri, direnişçilerin çeşitliliğive birliği, polis şiddetiydi. Le Monde’dakiyazısında Pınar Selek şöyle diyordu: “İstan-bul’dan esen direniş rüzgârı, Paris komünü-nün seslerini, ‘68 Mayısının şarkılarını veArap baharının sloganlarını da beraberindegetiriyor.” Selek, Fransız basınının sık sıkkullandığı “Türk baharı” tanımına ise karşıçıkıyor, “Türkiye ile ilgilenenlerin bildiği gibi,aynı zamanda bir Kürt baharı olan bu bahar15 yıl önce başladı” diyordu. Ve ekliyordu:“Ermeniler, feministler, anti-militaristler,LGBT’ler… Politikadan özel hayata, her alanahükmetmeye çalışan Türk otoriter sistemi bugrupları, insanları bir araya getirdi. Mevcutdirenişin gücü çoğulculuğundan, özerkliğin-den ve yaratıcılığından geliyor.”

MUTLULUKTAN YERİNDE DURAMAMAK4 Haziran sabahından itibaren eylem hazır-lıkları için Acort’un lokalinde toplandığı-

« 23 »

Paris’te bir Yunan militan: “Bu, Türkiye’deki yoldaşlarlailk ortaklaşmamızdeğil. Tarihimiz ortaklıklarla dolu. Egemenler bunları yok etmeye çalışsa da,görüyorsunuz ki bizbuna izin vermiyor ve yenilerini inşa ediyoruz.”

Page 24: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

mızda pek çok gazeteci de bizimle birlik-teydi. Bir ekip bilgisayar başında son geliş-meleri takip ediyor, bir yandan da akşamsaatlerinde gerçekleşecek eylemin duyuru-sunu yapıyordu. Lokalin sokağa açılan kapı-sından sürekli birileri giriyor, kimibastırdığı fotoğrafları, kimi pankartlar içinalınan çıtaları getiriyordu. Hazırlananbüyük bez afiş lokalin önünde kurutulur-ken, gazeteciler de oradan oraya koşturarakgörüntü alıyor, küçük söyleşiler yapıyor-lardı. Saat 17.30 gibi pankartlarla, afişlerle,marşlarla, sloganlarla yola çıkıldı. Eyleminyapılacağı alanda insanlar toplanmaya baş-lamıştı bile. Chatelet’deki bu meydan, tamortasındaki büyük çeşme ve ağaçlarla as-lında pek de eyleme uygun bir alan değildi,yine de saat daha 19 olmadan epey bir kala-balık toplanmıştı. Bu meydanın Arap baharısırasındaki tüm eylemlerin de mekânı ol-duğunu belirtelim. Afişler asıldı, pankartlardağıtıldı, sloganlar yükselmeye başladı. Ka-merasıyla gelen bir arkadaşla eylem ala-nında söyleşiler yaptık. Otuz yıldırFransa’da yaşadığını söyleyen Türkiyeli birkadın “Türkiye’de olup bitenleri takip etmeyihiç bırakmadım, ama hep daha da umutsuz-luğa kapılıyordum. Bırak otuz yılı, hayatımdahiç böyle bir şey görmedim, görmeyi de bekle-miyordum. Şimdi mutluluktan yerimde dura-mıyorum” diyordu. O sırada söze giren birbaşkası onu şöyle destekledi: “Vallahiparam olsa gideceğim. Gidip o tanımadığımyoldaşlarla birlikte direnmek istiyorum, on-larla birlikte gülmek istiyorum. Her gün ucuzbilet arıyorum internetten!” İstisnasız herkesen büyük mutluluğun orada herkesi birarada görmek olduğunu söylüyordu: “So-nunda ne olursa olsun, bu insanlar bir arayagelmiş, bunca gündür direniyor, hem de dire-nişi, mücadeleyi yeniden inşa ediyorlar, bizimbildiğimizden bambaşka şekillerde… Bundandaha büyük bir umut olabilir mi ?”

Paris eyleminde Türkler, Kürtler, Alevîler,Ermeniler, ulusalcılar, sol parti ve dernekler,Türkiyeli dernekler, çeşit çeşit Avrupalıvardı. Memleketten uzakta olmanın, oradakihavayı soluyamamanın bizi zorlayan etkileride oldu muhakkak. Bunca farklı insan birarada bir eylem yapıyordu, ama yine de“kendi” eylemlerini yapmak isteyenler vardıve dolayısıyla gerilimler yaşanıyordu arasıra. Acort’un çağrısındaki “Bu bir ulusaleylem değil, enternasyonal bir eylemdir” vur-gusu Türk bayrakları ve Atatürk portreleriylegelen kimi destekçileri rahatsız etmişti. Bugerginliğin üzerine alanda dolaşırken denkgeldiğimiz bir öğrenci arkadaş, “Mustafa Ke-mal’in askerleriyiz” diye bağıran bir katılım-cıyla konuşmaya çalışıyordu. “Bayrağımızın,

Atatürk posterimizin nesini istemiyorsunuz?”diyen bayraklı-posterli katılımcıya “Biz kim-senin askeri olmak istemiyoruz, ölmek de, öl-dürmek de istemiyoruz, siz bunun nesindenrahatsız oluyorsunuz ?” diye soruyordu cevapalamasa da. Neticede, gerginliğin tırmanma-sına mahal verilmedi, enternasyonal daya-nışma sloganları, “faşizme karşı omuzomuza”lar, “kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz”ler, “her yer Taksim heryer direniş”ler gerginliğin önüne geçmeyi ba-şardı. Ancak, ilerleyen saatlerde eylemin bü-tününden memnun olmayanlar alan içindebaşka bir köşeye gidip kendi sloganları, bay-rak ve posterleriyle eylemlerini sürdürdü.Söyleşilere devam... Konuştuğumuz birbaşka kadın çok umutlu olduğunu anlatı-yordu bize: “Bu sadece bir ağaç kıyımı mese-lesi değil. Türkiye’de yıllardır halkların kıyımıvar. Ama önceden Kürtlerin direndiği şeylereşimdi Türkler de ses çıkarıyor.” Paris’teki Er-meniler de Ermenice ve Türkçe pankartlarlagelmişlerdi: “Biz varız ve sizinleyiz!” Konuş-tuğumuz genç bir Ermeni kadın “Türk arka-daşlarımdan biliyorum bunun yeni birmücadele olmadığını, mücadele eden gençle-rin nasıl yeni bir sayfa açmak, demokratik birülke inşa etmek istediklerini… Elbette ben deyanlarındayım” diyordu. Hemen ardındanyanımıza gelen Yunan militan çok heyecan-lıydı: “Bu, Türkiye’deki yoldaşlarla ilk ortak-laşmamız değil. Tarihimiz ortaklıklarla dolu.Egemenler bunları yok etmeye çalışsa da,buna izin vermiyoruz, yenilerini inşa ediyo-ruz.” Destek konuşmaları ve dayanışma me-sajlarının ardından, enstrümanlarıyla alanagelen Collectif Medz Bazar Türkçe-Erme-nice-Kürtçe halaylar söylemeye başladı. Tamda hep sözü edilen umuda misal olacak ko-caman bir halay ekibi oluştu meydanda.Türk Kürt, Ermeni, Arap, Fransız, Yunan, Ka-talan… Halaylar sloganlarla, alkışlarla, zılgıt-larla bölündü sık sık. Saat 22 olduğundahalaylar hâlâ sürüyordu.

EETHEM’DEN CLEMENT’EBu eylemden bir gün sonra, sendikacı veanti-faşist militan, 19 yaşındaki ClementMeric’in aşırı sağcılar tarafından saldırıyauğradığı ve hayatını kaybettiği haberigeldi. Tüm sol örgüt ve dernekler ortak bireylem çağrısı yaptı. Türkiyeliler de o ey-lemdeydi elbette. Eylemde Türkiye’dekidirenişi de selamlayan örgütler “Faşizm fa-şizmdir, Paris’te, Türkiye’de ve her yerde”diyor ve ekliyorlardı: “Direniş de her yerde!Devletin, aygıtlarının ve yandaşlarının şid-detinden kat be kat güçlü, direneceğiz, mü-cadele edeceğiz, kazanacağız!”

8 Haziran’da Gezi’yle dayanışma eylemi

izni alan Türk-Kürt örgüt ve dernekler aynıgün Clement Meric için toplanılacağını öğ-renince eylemler birleşti. Paris sokakla-rında Clement Meric için sessiz bir yürüyüşyapılırken, bir yandan da Türkiye’deki dire-niş için sloganlar atılıyordu. Türkiye’de ha-yatını kaybedenler de bu yürüyüşte anıldı.Ellerinde direniş fotoğrafları olan Türkiye-liler bu fotoğrafların arasına Clement Me-ric’i de eklemişti. Yürüyüşün sonundaherkes yere çöktü ve iki dakika boyuncakimseden çıt çıkmadı. Clement Meric’in ar-kadaşları kucaklaşıyordu, kimileri sessizceağlıyordu. “Unutmuyoruz, affetmiyoruz”sloganı defalarca yankılandı.

Clement Meric’ten Abdullah Cömert’e,Ceylan Önkol’dan Uğur Kaymaz’a, Ro-boski’den Reyhanlı’ya, Hrant Dink’tenParis’te katledilen Sara’ya, Rojbin’e, Ro-nahi’ye… Unutmuyoruz, affetmiyoruz!

ALİCAN TAYLA - SERRA TORUN

� SAN FRANCİSCO

Evet isyan, evet işgalstanbul’daki isyanın başlamasınınhemen ardından dünya çapında dü-zenlenen destek eylemlerinden ikisi,

art arda 1 Haziran günü San Francisco’dadüzenlendi. Oakland’lı anarşist dostlarlahazırladığımız “Asıl Kentsel Dönüşüm Tak-sim İsyanıdır / Istanbul Keep FightingACAB” afişimizle San Francisco körfezinindiğer tarafındaki eylemlere katıldık.

İlk miting yaklaşık 400 kişiyle SanFrancisco Valiliği önünde, Civic Center’dayapıldı. Alandakilerin çoğu Türk bayrak-larını kapıp gelmişlerdi. Pankartımızı aç-tığımızda içlerinden daha sol eğilimliolanlar yanımıza yaklaştı ve tanışma fır-satı bulduk. İkinci eylem, yoğunluklaanarşistlerin örgütlediği bir eylemdi.Pankartımız sayesinde tanıştığımız arka-daşların bir kısmını da yanımıza katıpikinci buluşma noktasına vardık.ABD’nin bu bölgesinde Occupy macera-sından elimizde kalan az sayıda kaza-nımdan biri, Berkeley Üniversitesi’ninotoparka çevirmeyi düşündüğü araziyibir seneyi aşkın şehir tarımcılığı içinişgal eden Occupy the Farm (Çiftliği İşgalEt) ya da Liberate the Land (Toprağı Öz-gürleştir) oluşumu. İstanbul’da isyan baş-layınca zaten cumartesi için planladıklarıeylemi Taksim’deki yoldaşlarıyla daya-nışma içinde yapma kararını aldılar.Yaklaşık yüz kişi San Francisco’nun enişlek caddelerini trafiğe kapatarak bir saatboyunca yürüdü. Çarşı taraftarı dört kişi depankartlarıyla en önden katıldı. Yürüyü-şün sonunda, eskiden ismi Hayes ValleyFarm (Hayes Vadi Çiftiği) olan, lüks binalardikilmek istenen bir araziyi işgal edip is-mini Gezi Gardens olarak değiştirdik.

Gezi Gardens’da Türkiye’de olanlar hak-kında çeşitli sunumlara ilaveten mahalleahalisi için de etkinlikler düzenlendi. Yak-laşık iki hafta süren işgal maalesef 13 hazi-ran günü polisin müdahalesiyle bitirildi.

İstanbul’da olan bitenler burada birazpısırıklaşan toplumsal muhalefeti yenidencanlandırıyor. Gezi Gardens’dan GeziParkı’na dayanışmayla: Direne direne kaza-nacağız! ALİ BEKTAŞ

« 24 »

Gezi direnişçileriSan Franciscosokaklarınıda kapattı

İ

Page 25: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

#gezidirenişigüncesi

#gezidirenişigüncesi

#gezidirenişigüncesi

29 MAYIS - 14 HAZİRAN 29 MAYIS - 14 HAZİRAN 29 MAYIS - 14 HAZİRAN

« 1 »

Page 26: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Taksim’i geri aldığımız 1 Ha-ziran Cumartesi günündenberi Gezi Parkı’nda nöbettutan ve örgütlenme faali-yeti yürütenlerin pek çoğu-

nun edindiği bir alışkanlık var: Sehervakti, güneş henüz Boğaz tarafındandoğmadan, ışık huzmeleri ortalığı nefisbir pusla aydınlatmaya başlarken parkıtavaf etmek. İrili ufaklı “çapulcu” kafe-ler, pastaneler, yemekhaneler henüz ser-vise başlamamış; ancak, nöbetçilerekıyak mahiyetinde el altından ufak tefekikramlarda bulunuluyor. Postası, video-cuları, tv’leri ve radyosuyla parka yayılanöz-medya da daha faaliyete geçmemiş.İki revirin çalışanları usul usul sohbetediyor, kütüphanedekiler kitapları tasnifetmekle meşgul. Taksim Dayanışmasıyelekli güvenlikçiler ağır adımlarla parkıarşınlayıp etrafı kolaçan ederken bu“naif çevreci” topluluğun hafsalayı zor-layan örgüt çeşitliliğine şahit oluyor.

Örgüt, dernek, grup ve bireylerin par-kın ve Taksim mıntıkasının kamulaştırıl-masından sonra park ve civarına hangisırayla yerleştiğinin kronolojisini çıkar-mak neredeyse imkânsız. Sabah turu-muzdan izlenimlerimizi aktarırken

ıskaladığımız pek çok kolektif ve dernekolacaktır, şimdiden özür dileyerek hafı-zayı konuşturalım: Mete Caddesi’ndekirevir tarafından sağa doğru ilerliyoruz.Kabataş Liseliler ve Dersim’deki barajlaradirenenlerin toplandığı çadırların ara-sından Divan Oteli istikametinde, soldabüyükçe bir alana Çarşı yerleşmiş. Ardın-dan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’ninstandı ve vegan hareketin çadırı geliyor.Köşeden sağa kıvrılıyoruz. Tarla TabanGrubu’nun öncülüğünde kotarılan bos-tan çıkıyor karşımıza. Nükleer KarşıtıPlatform’un, İSMMMO’nun (İstanbul Ser-best Muhasebeci ve Mali MüşavirlerOdası), Çocuk Gezim Atölyesi’nin ve ge-nişçe bir çadıra yerleşen Dershane’ninönünden geçiyoruz. Üniversite sınavınahazırlananların mekânı bu çadır. Cum-huriyet Caddesi’ne paralel meydan isti-kametinde ilerlerken Kütüphane’yevarana kadar, Hotel Rwanda’dan açık kür-süye, satranç kulübüne kadar gözümüzeilişen bütün mekânlar bacaklarımızaşevk aşılıyor. Kütüphane’nin hemen ya-nına, genişçe bir alana TGB (TürkiyeGençlik Birliği) konuşlanmış. Kütüphanedeyince bir parantez açalım: İrtibatta ol-duğumuz Öfkeliler hareketinden arka-

daşlar hayretler içinde soruyor: “Biz ay-larca alanları işgal ettik, ama Taksim’dekigibi müşterek mekânlar tesis edemedik.Nasıl yaptınız?” Kuşkusuz “bu tarihi ser-bestçe kendi seçtiğimiz parçaları biraraya getirerek değil, geçmişten devre-den verili koşullarda” nasıl yaptığımızıdaha sonra idrak edeceğiz. Ama Öfkelilerhareketinden arkadaşların sevinçli hay-retinin bize güç kattığı kesin.

Kütüphane’nin ötesi, küçük bir ram-payla ulaşılan ortadaki geniş havuzmeydanı; burası artık Pınar Selek Mey-danı diye anılıyor. Havuzun Taksim’ebakan sol kısmında Dayanışma’nınbüyük sahnesi yer alıyor. Meydanın et-rafında DSİP, ÖDP, İşçi Mücadelesi Der-neği, EMEP, Çocuk Kütüphanesi,Feminist Kolektif ve Lambda-LGBT ko-nuşlanmış. Lambda-LGBT hareketininkonumu dikkat çekici: Pınar Selek Mey-danı’nı diklemesine kesen Hrant DinkCaddesi’nin ağırlık merkezine yerleşe-rek sanki iktidarın tüm yaftalama ve ka-ralama çabalarına (çevreci, aşırı, illegal,ulusalcı, CHP’ci, darbeci vs.) queer birmuvazeneyle karşılık veriyor, “biz sizintanımayacağınız kadar yeni bir demok-rasinin sözcüleriyiz” diyorlar. Havuzun

HAZİRAN GÜNLERİ: GEZİ PARKI VE ÖTESİ

Demokratik cumhuriyetin ilk 15 günü

« 26 »

1 Haziran akşamından 15 Haziran akşamına, Taksim Meydanı’nı ve İstiklâl Caddesi’ni de içerecek şekilde, Gezi Parkı’nda devlet yoktu. Polis yoktu, zabıta yoktu, belediye dahi yoktu. Gezi ve Taksim en güvenli, en neşeli günleriniböyle geçirdi. Erdoğan ve yandaşlarının Goebbels propagandasıyla yüklendiği Gezi Parkı ve Taksim Meydanı, orayımesken tutan, her gün ziyaret eden on binlerce insanla, tarihî bir öz-örgütlenme yaşadı. Ve 15 Haziran’da, hükü-met Gezi’yi ve temsil ettiği her şeyi yerle bir etmek için bütün vandallığıyla harekete geçti. 16 Haziran itibarıyla,NTV’nin deyişiyle, “Gezi halka açıldı, kimsenin girmesine izin verilmiyor” noktasına gelindi. Gezi Parkı’nın hükü-mete üç buçuk attıran, sis dağılınca daha da hayretle anacağımız manzarası 1-15 Haziran’da şöyleydi...

Gezi Parkı'na şafak operasyonu emrini kimverdi? #cevapver

Ethem Sarısülük'ü vuranpolis kim? #cevapver

Abdullah Cömert nasılöldü? #cevapver

Mehmet Ayvalıtaş'ı kimöldürdü? #cevapver

Polis Mustafa Sarı'nınölümüne kim veya kimler sebep oldu? #cevapver

Vedat Oğuz, Muharrem Dalsüren,Burak Ünveren, SelimPoyraz, Yusuf Murat Özdemir, Necati Metin,Erdal Sarıkaya, MahirGür gözlerini nasıl kay-betti? #cevapver

Faiz lobisi tam olaraknedir? #cevapver

Polislerin kask numara-ları neden kapatıldı?#cevapver

Neden insanları azarla-maktan vazgeçmiyor vebu konuda değişme-mekte ısrar ediyorsu-nuz? #cevapver

Sümeyye niye bu kadartiki? #cevapver

Çağlayan Adliyesi'ndeavukatlar neden yer-lerde sürüklenerek göz-altına alındı? #cevapver

Reyhanlı'nın sorumlusukim? #cevapver

FOTO

ĞRA

F:MEH

MET K

AÇM

AZ / N

AR

PHO

TOS

#gezidirenişi güncesi

Page 27: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

yanından Cumhuriyet Caddesi’ne doğrudevam eden yolda, parkın tek paralı me-kânı Gezi Cafe, onun önündeyse GençUmut, Kolektif ve Halkevleri...

Meydana yaklaştıkça SYKP (SosyalistYeniden Kuruluş Partisi), TMMOB,HDK’nin (Halkların Demokratik Kon-gresi) arkasında, meydana bakan sağ kö-şede BDP’nin çadırı. Bir dostumuzuntespiti kulaklarımızda çınlıyor: “Bak-sana, hewaller yine vadiye yerleşmiş.”BDP çadırının yanındaki derin inşaat çu-kurunu kastediyor. Hani 1 Mayıs’ın Tak-sim’de kutlanmasının yasaklanmasınagerekçe olarak öne sürülen, ama Tak-sim’in kamulaştırılmasından beri tek birkişinin burnunun kanamasına bileneden olmayan o derin yarık. BDP’ninsolundan meydana açılan merdivenlere,kamulaştırılmış eski polis merkezineyöneliyoruz: Geride Dev-Lis, merdivenbaşında Devrimci Anarşist Faaliyet veAnti-kapitalist Müslümanlar kolkola.Merdivenlerin hemen altında, mey-danda ise BDSP (Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu), Kaldıraç, Mücadele Birliği,ESF, TÖPG (Toplumsal Özgürlük Parti Gi-rişimi), Genç-Sen yan yana.

Seher vakti yürüyüşlerinde dikkat et-tiğimiz bir nokta var. Her sabah, Öca-lan’ın resimleriyle donatılmış, önünde“Ne Kemalist ne de AKP’ci faşizme geçitvar” pankartının yer aldığı BDP çadırın-daki arkadaşlara bir tasallutla karşılaşıpkarşılaşmadıklarını soruyoruz. Sol örgüt-ler tarafından ihtimamla sarmalanmışizlenimi veren uçurumun kenarındakiçadıra konuşlanan arkadaşlar, senelerinmücadele deneyimiyle tek tük olaylarıkaale almadıklarını dile getiriyor. Ger-

çekten de, bir-iki kere şahit olduğumuzüzere, TGB tarafından münferit kargaşameraklıları arada bir ses yükseltiyor,ancak “Gezi’nin çevreci güruhu” olayla-rın büyümesine izin vermiyor. Taksim’inkamulaştırılmasının sekizinci günü, baş-bakanın giderek yükselen tehditkâr tav-rına karşı yapılan ve yüz binlerinkatıldığı Dayanışma mitinginde BDP’yeyönelen küçük bir TGB’li grup, başta ÖDPve Halkevleri olmak üzere sol tarafındankolaylıkla ekarte edildi. Sahneden yapı-

lan Kürtçe ve Türkçe “biji biratiya gelan”(yaşasın halkların kardeşliği) sloganıylaiş tatlıya bağlandı.

Meydandan Mete Caddesi boyuncageriye, başladığımız yere yürürken Öğ-renci Dayanışması, Sine-Sen, EHP

(Emekçi Hareket Partisi), Sen-Der, KentHareketleri ve Fenerbahçeli taraftargruplarına uğruyoruz. Müşterekler çadı-rına vardığımızda artık gün ağarmış. Ça-pulcu Kafe çay servisine başlamış.Ihlamur ve çınar ağaçlarının dalları ara-sından süzülen ışınlar çadırları ısıtıyor.

RRUH ZENGİNLEŞMESİParkın müşterekleştirilmesinin ardından,geceyarısı civarı barikatları dolaşmak veyardım götürmek, nöbet devralmak daeylemcilerin âdeti oldu. Gümüşsu-yu’ndan stada, oradan yukarı, çatal şek-linde iki yoldan Taşkışla’ya uzanan enyoğun barikat alanını düzenli olarak do-laşıyoruz. Gümüşsuyu Caddesi’ndenaşağı inerken barikatları saymaya başlıyo-ruz, ama askerî hastaneyi geçerken say-mayı unuttuğumuzu fark ediyoruz. 10, 11?George Orwell “Katalonya’ya Selâm”da,1936’da gazeteci olarak geldiği Barcelo-na’da nasıl da doğallıkla milis kuvvetle-rine katıldığını anlatır. Şaşkınlığı ilkgünlerden başlar. Kolektifleşmiş taksiler,“sizli bizli” konuşulduğunda kızan ber-berler, “bir sigara istediğinizde, bütün pa-keti vermek için ısrar edenler”, “dahaderinlere inen, gerçek bir ruh zenginleş-mesine” işaret ederler. Taksim’de gördü-ğümüz manzaraların bu satırlarıhatırlatması boşuna değil. Burada da sizlibizli konuşanlar uyarılıyor, kadın pedin-den gaz maskesine, kedi mamasındantıbbî yardıma, dünyadan çığ gibi akandestek mümkün olduğunca kolektif kul-lanılıyor. Barikatlar ise Orwell’gillerin do-ğallıkla katıldığı bir alana işaret ediyor.

Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe sta-dına inen barikatlar, özellikle ilk kez zi-

« 27 »

Dolmabahçe Camii imamına ne oldu? #cevapver

Opera neden birden popüler oldu? Baroktarzı tavsiye eden kim? #cevapver

Emek sineması ile ilgiliyargı kararına nedenuyulmadı? #cevapver

Başörtüsü sorunu 10 yıldır neden çözülmedi?#cevapver

Hrant Dink cinayeti ka-nıtlarını karartan kim?#cevapver

Neden siyasî partiler yasasını değiştirip partiiçi ön seçim yapmıyor-sunuz? #cevapver

Tekerlekli sandalye kul-lanan bir insan tazyiklisu sıkacak vicdana sahipkaç kişi yaşıyordur dün-yada? Yedi? Sekiz? #cevapver

Toplantılardan birindekişu tartışma ne yabanaatılır ne de naif: “Bu

ayaklanmaya TaksimKomünü diyelim mi?”

Elbette kimse ParisKomünü’yle bir tutmuyor

bu direnişi. Daha çok“Gülüşün ve Unutuşun

Kitabı”ndaki kahramanınsözlerine tanık oluyoruz.Solun sindirilmiş hafızasıhaklı bir cüret kazanıyor.

27 Mayıs Pazartesi • Gece 22’de işmakinelerinin Divan Oteli’nin karşı-sından Gezi Parkı’na girmesi, beşağacı sökmesi üzerine toplanan in-sanlar yıkımı durdurdu, gece nöbe-tine karar verildi.

28 Mayıs Salı • Öğle saatlerinde yıkımekibi yeniden geldi. Polis biber gazıylailk saldırısını yaptı, kitlelerin infialinesebep olan “kırmızılı kadın” fotoğrafıda bugün çekildi. BDP milletvekili SırrıSüreyya Önder’in iş makinelerininönüne geçip ruhsat sorması üzerineyıkım durdu. Sendikalar, odalar ve mil-letvekilleri destek ziyaretinde bulundu. 29 Mayıs Çarşamba • Adı Cumhur-başkanı Abdullah Gül tarafından YavuzSultan Selim olarak açıklanan üçüncüköprünün temel atma töreninde Baş-bakan Erdoğan Gezi Parkı için “ne ya-

parsanız yapın, biz kararı verdik” dedi,CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluparkı ziyaret etti. Gezi Parkı’na çadırlaryeniden kuruldu, yıkılan ağaçların ye-rine fideler dikildi.30 Mayıs Perşembe • Saat 5’te,sabah ezanının hemen ardından polisuyuyan insanlara biber gazlarıyla sal-dırdı, eylemcilerin çadırları yakıldı, üçağaç daha söküldü, yıkımı öğle saatle-rinde yeniden Sırrı Süreyya Önder dur-durdu. Tekmelenen Hazar Tuncahastaneye kaldırıldı. Akşam saatlerindeGezi Parkı’nı on binler doldurdu, halkparkı bir şenlik alanına dönüştürerekdirenişi sahiplendi.31 Mayıs Cuma • Kalabalığa rağmensabah 5’te daha yoğun bir saldırı ya-pıldı, park polis tarafından tamamenişgal edildi. Saat 13’te Taksim Mey-

danı’nda DİSK açıklamasını oturma ey-lemi yaparak izleyen kitleye vahşicesaldırıldı, Sırrı Süreyya Önder gaz bom-basıyla hedef alındı. Polisin anlamsızşiddetinin dozu Taksim’de ve İstiklalCaddesi’nin çevre sokaklarında artar-ken, bölgeye gelenlerin sayısı azalmı-yor, artıyordu. Ankara’dan İzmir’e,Konya’dan Zonguldak’a uzanan destekgösterileri de şiddetle karşılaştı. İstan-bul 6. İdare Mahkemesi, Toplu Kışlasıprojesi için yürütmeyi durdurma kararıverirken Erdoğan, “polis orada bugünde var, yarın da olacak” dedi, AKM’yi deyıkacaklarını ekleyerek el yükseltirkenTopçu Kışlası için “şehir müzesi de ola-bilir” diyerek AVM ısrarında geri adımattı. Taksim’de gün boyu süren polis te-rörü sonucu yaralanan yüzlerce insanarasında durumu halen kritik olanLavna Allani de vardı. Akşam saatle-rinde NTV binasının önünde protestoeylemi yapıldı. Artık tüm Türkiye ayak-taydı. İstanbul’da ulaşım hakkı engelle-nen Kadıköylüler dahil tüm ilçeler, artıkbir savaş alanını andıran, tamamen gazbulutu altında kalan Taksim’e yürü-yordu. Geceyarısı İstanbul’un bazısemtlerinde evlerden tencere tava ses-leri yükselmeye başlarken, Çarşı’nınçağrısı üzerine bütün futbol taraftargrupları biraraya geliyordu.

1 Haziran Cumartesi • Taksim civa-rındaki çatışmalar hiç durmadandevam etti, meydan çevresinde, İstiklâl,Tarlabaşı, Harbiye, Gümüşsuyu istika-metlerinde sabaha kadar on binlerceinsan yoğun gaz saldırısı altında di-rendi. Sabahın ilk saatlerinden itibarenbarikatların arkası kalabalıklaşırkenCHP’nin Kadıköy mitingi iptal edildi.Eylemler artık neredeyse bütün şehir-lere yayılmış, Ankara, İzmir, Adana gibişehirlerde saldırılar yoğunlaşmışken,Taksim Meydanı’na açılan caddeler ye-niden doldu. Gezi Parkı’na 15:40’ta gi-rilmesinin ardından meydandasaldırısını sürdüren polis araçlarını,alet-edevatını bırakarak Taksim’i ter-ketti. Sokakları dolduran on binlerce

TARİHE KRONOLOJİ

Page 28: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

yaret edenlerin bir güvercin tedirginliğiduymasına neden oluyor. Aşağı indikçe,karanlıkla beraber sivil polis tehdidi artı-yor. Barikatlarda, özellikle örgütlü sol-dan gelmeyen gençlerin nasıl son andatutuklanmaktan kurtulduğu anlatılıyor.Bu tedirginlik içinde stadın oradandönüp Taşkışla’ya doğru çıkarken yinebir düzine kadar barikat bizi karşılıyor.Burada, yaşları 16’ya kadar inen kızlı er-kekli gençler kimi zaman 60-70 saatnöbet tutuyor.

Taksim mıntıkasının “devletsizleşti-rilmesi”ni müteakip ilk üç günde örgüt-lenme açısından büyük bir kaos yaşandı.Kendiliğinden örgütlenen temizlik faali-yetleri dışında, Taksim Dayanışması’nınhemen refleks gösteremediği pek çokmesele birikti. Feministlerin haklı ola-rak isyan ettiği maço dil, özellikleAKM’de bir eylemcinin düşerek yaralan-masıyla sonuçlanan denetimsizlik, mal-zeme dağıtımında ihtiyaç önceliklerinintam örgütlenemeyişi, irili ufaklı yangın-lara müdahale mekanizmasının yerleş-memesi, siyasî örgütlenme geçmişiolmayan kitlenin eğlence havasına faz-laca bürünmesi ilk akla gelen sorun-lardı. Zamanla gerek Dayanışma’nın,gerekse örgüt ve bireylerin çabalarıylabu sorunların önü alındı.

Taksim’in ele geçirilişinin beşinci gü-nünden itibaren otonom üniversite fo-rumlarından geri dönüşüm atölyelerine,zorunlu askerlik sırasındaki hak ihlâlle-rinden devrimci tiyatro atölyelerine, sa-yısız faaliyetle “proaktif” birörgütlenmeye geçildi. Demokratik GeziForumu filizlerini vermeye başladı.

Örgütlenmenin sancılarının çekil-

diği ilk günlerde, özellikle siyasî hare-ketlerden gelmeyen genç barikatçılarla“yukarıdaki” Gezi Parkı hayatı arasındabir gerilim de ortaya çıktı. GeceyarısıTaşkışla’nın altındaki “Harikat 2” bari-katından iki gençle konuşuyoruz. “Yu-karda yoga yapıyorlarmış abi” diyorbiri. Bir diğeri “biz bir halk hareketiyiz,bu flamaların ne işi var burada” diyor.Bir diğeri “biz burada örgüt istemiyo-ruz, kimseden emir almak istemiyoruz”diye ekliyor. 17 yaşında, ilk defa barikattecrübesi yaşıyorlar; zihinlerini meşguleden çok soru var. Ancak, şunu da farkediyoruz: Mete Caddesi tarafındaki re-virde konuşlanan birkaç “Kemalist abi”,ilk günlerin hercümercinden de fayda-lanarak “Dayanışma’nın tahakkümüne

karşı” yeni bir “halk hareketi” yarat-maya çabalıyormuş. “Siyasetlerdenmuaf”, sadece Türk bayrağıyla sembo-lize edilmesini murad ettikleri bu hare-ketin ham hayal olduğu tez zamandaanlaşılıyor. Revirdeki abilerin “revireTürk bayraklarıyla gelin” çağrısı kulak-larda ekşi bir yankı bıraksa da, barikat-larla park arasındaki sunî ayrımbarikatları gezen örgütlerce yavaş yavaşortadan kaldırılıyor. Bu sunî ayrımdakuşkusuz Dayanışma’nın günlük top-lantılarında “barikatların kaldırılıp kal-dırılmaması”nın çok tartışılmasının,Meclis ile koordinasyon arasındaki ile-tişimsizliğin rolü de mevcut. Ancak, za-manla Dayanışma bu kararı tek başınaveremeyeceğinin farkına varıyor.

« 28 »

insan Gezi Parkı, Taksim ve İstiklal Cad-desi’nin devletsiz günlerini kutlamayaniyetlenirken Beşiktaş’taki saldırılar gö-rülmemiş boyutlara ulaştı, biber gazı-nın niteliği değiştirildi.2 Haziran Pazar • Eylemcileri vandal-lıkla suçlayan Habertürk’ün ikindi bül-teninin ardından Fatih Altaylı’nın TekeTek programına katılan Erdoğan, “içkiiçen herkes alkoliktir” gibi laflarıyla, Ka-dıköy vapurundaki gençlerin ahlâksızlı-ğından baş belası Twitter’a kadaruzanan filtresiz, prompter’sız düşünce-

leriyle gerginliği iyice yükseltti, “ça-pulcu” sözünü literatüre kattı.. Gezi’dekitlesel sabah temizliğinin ardından ör-gütlenme, koordinasyon, mutfak, iskançalışmaları sürerken başta Beşiktaşolmak üzere İstanbul’un çeşitli ilçele-rinden, Türkiye’nin pek çok başka şeh-rinden çatışma haberleri gelmeyedevam etti. Hedef gözetilerek atılanplastik mermiler insanların gözünü çı-karmaya başladı. Ümraniye’de MehmetAyvataş, bir taksinin kalabalığın arasınadalması sonucu öldü. Erdoğan, “evindetuttuğumuz yüzde 50 var” diyerek dörtgünlük Kuzey Afrika ziyaretine başladı. 3 Haziran Pazartesi • Borsa güneyüzde 7’lik düşüşle başladı. Beşiktaş’taçatışmalar devam etti, Ankara’da mü-cadele sertleşti, yüzlerce gözaltı oldu,İzmir’de sivil görünümlü şahıslar çivilisopalarla polisin yanında saf tuttu. Ha-tay’ın Armutlu ilçesinde 22 yaşındakiAbdullah Cömert, polis müdahalesi es-nasında aldığı darbe sonucu hayatınıyitirdi. Abdullah Gül “Demokrasi da-sece sandık değildir” derken Erdoğan“Demokrasi sandıktan geçer” diyeFas’tan laf yetiştirdi. NTV önündeki pro-testocuların sayısı binleri buldu. Çarşıcı-lar POMA’yı icat ederken AKM’ye“Boyun eğme” pankartı açıldı, Dolma-bahçe Camii geçici revir haline getirildi.

4 Haziran Salı • Beşiktaş ve GaziMahallesi’nde, Ankara’da, Dersim’de,İzmir’de çatışmalar arttı. Ankara’dapolisler kask numaralarını sildi,İzmir’de 38 kişi attıkları tweet’ler ge-rekçe gösterilerek gözaltına alındı.Tansiyon düşürme görevi BülentArınç’a kaldı. KESK yarım günlük iş bı-rakma eylemi yaptı. Polis AbdullahCömert’in cenazesine saldırdı.5 Haziran Çarşamba • KESK, DİSK,TTB ve TMMOB bir günlük grev ilanetti, tüm ülkede insanlar sokağa çıktı.Ankara’da grevcilere saldırılırken,Rize’de eylemcilere linç girişiminde bu-lunuldu. Gezi Parkı’na yönelik MiraçKandili dolayısıyla başlayan propa-ganda itinayla def edildi. Adana’da ko-miser Mustafa Sarı eylemcilerikovalarken düşerek öldü. Taksim Daya-nışması taleplerini Arınç’a iletti.6 Haziran Perşembe • FethullahGülen eylemcileri “çerik çürük hale gel-miş, enkaz halinde bir nesil” olarak tarifetti, yeni neslin beyinlerine, nöronla-rına girmek gerektiğini söyledi. Yurdadönüşü beklenen Erdoğan, Tunus’takışla ısrarını sürdürdü. 7 Haziran Cuma • Erdoğan’ı havaa-lanında “Yol ver geçelim, Taksim’iezelim” diyen bir kitle karşıladı, Erdo-ğan olaylardan “faiz lobisi”ni sorumlu

tuttu. İktidar destekçisi yedi gazeteaynı manşetle yayınlandı. AbdullahÖcalan, BDP’li milletvekilleri aracılı-ğıyla “Gezi direnişini selâmladığını”açıkladı. Parkta Gezi Bostanı kuruldu,Anti-kapitalist Müslümanlar Cumanamazını parkta kıldı.8 Haziran Cumartesi • Beşiktaş, Fe-nerbahçe ve Galatasaray taraftar grup-larının çağrısıyla Taksim Meydanı enkalabalık günlerinden birini yaşadı. Cu-martesi Anneleri Gezi’ye selâm yolladı.Parkın gazetesi Gezi Postası ve GeziRadyo yayın hayatına başladı.9 Haziran Pazar • Gezi Parkı’na kala-balıkların akını sürdü, Taksim Dayanış-

Lobna Allami'yi kimvurdu? #cevapver

Polisleri 60 saate varansürelerde çalıştırmanızinsan haklarına uygunmu? #cevapver

Vicdani retçilere nedeneziyet ediyor, onlarıneden defalarca ceza-landırıyorsunuz? Nedenbu hakkı kabul etmiyor-sunuz? #cevapver

Bu ülkede kamu malıneden insan hayatındanönemli? #cevapver

Kadrolaşacağım diyesakat çocuğu olan anababaları bile şehirdenşehire sürüyorsun. Bumudur sosyal devlet?#cevapver

Bir soru da RaymondCarver’dan: "Lütfen, ses-siz olur musun, lütfen?"#cevapver

1 Haziran, 16.00 suları: Parka ilk giriş...

FOTO

ĞRA

F:N

AZI

M S

ERH

AT

FIR

AT

#gezidirenişi güncesi

Page 29: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

““TAKSİM KOMÜNÜ”Çoğunlukla geceyarısından sonra başla-yan barikat ziyaretleri, mevzilere mal-zeme tedariki ve nöbet değişimindenbirkaç saat önce eylemciler Beyoğlu’nunara sokaklarına yayılıyor. Gece henüzyeni başlamış. Bazı eylemciler iki hafta-dır park ve barikatlar civarında günde ikisaat uykuyla mücadeleye devam ettiğiiçin, devletin çekildiği Beyoğlu’na açıl-mak onlar için ne olup bittiği hakkındabilgilenme ve soluklanma fırsatı. Devlet-siz Beyoğlu’nda salınmak, zaman vemekân duygusunu hizaya sokmak içinkeyifli bir vesile.

Akşamın karanlığı bastırırken Beyoğ-lu’na girmek, en azından biz gazetecileraçısından ister istemez devrimsel süreç-

lerin eşsiz yazarı gazeteci Ryszard Kapus-cinski’yi akla getiriyor. Etiyopya diktatörüHaile Selasiye’nin ya da İran şahı RızaPehlevi’nin iktidarlarının sonlanışınıadım adım anlatan Kapuscinski’nin gö-zünden, Erdoğan’ın iki hafta içinde tümdünya nezdinde nasıl da “makûl muhafa-zakâr demokrattan” Carl Schmitt’in “istis-nayla tahakküme karar veren despotikyasa koyucusuna” geçişini okumayı ister-dik elbette. Ama yalnız o kadar da değil;yaşasaydı Kapuscinski devletten azadeTaksim mıntıkasını nasıl anlatırdı? Neleronu heyecanlandırırdı? Biz, yani “sol”,nasıl umut mekânları yaratıyoruz?

Taksim’in kamulaştırılması sonra-sında, meydana ve parka gelip giden her-kes uzun zamandır vücutlarını sıkan darbir gömlekten kurtulup ferahlamışçasınayeni bir insana dönüşmüş gibi. Toplum-sal örgütler, meslek birlikleri, konaklamalistesine ismini yazdıran yüzlerce Be-yoğlu sakini mekânlarını, evlerini ey-lemcilerle paylaşıyor. Uzun zamandırsolun toplaşma mekânlarından olanSüslü Saksı, Bekâr, Mis gibi sokaklar, Be-yoğlu Koruma Planı’nın turizm ve kültürendüstrileri yoluyla gerçekleştirmeyi he-deflediği yeni metalaştırma dalgasıylaalay edercesine hararetli müşterekleş-tirme tartışmalarına ve faaliyetlerinesahne oluyor. Dahası, yeni umut mekân-ları pıtrak gibi çoğalıyor. Bekâr Sokak’takiboş bir alan park ve tarlaya çevriliyor.“Mücadelesi henüz yeni başlayan” EmekSineması’nın yıkılan arazisi tekrar kamu-laştırılıyor; Tünel’e yakın, İtalyan Konso-losluğu’nun arkasındaki boş bir bina dakamulaştırılarak evsizler ve eylemcilerleberaber değerlendiriliyor. Orhan Veli’nin

selamıyla: “Şimdi evime girsem bile / Birazsonra çıkabilirim / Mademki bu esvaplarlaayakkaplar benim / Ve mademki sokaklarkimsenin değil…”

Her gece yeniden yeşeren “devletinşiddet kullanma tekelinden” azade Be-yoğlu’nda, sabahları güçlerini yenidentoplayanlar Dayanışma’nın TMMOB’dakitoplantısına intikal ediyor. Bu meclistoplantılarından birindeki şu tartışma neyabana atılır ne de naif: “Bu ayaklanmayaTaksim Komünü diyelim mi?” Elbettekimse ciddi bir kıtlığa maruz kalmış,kendi silahlı milis kuvvetini hayata ge-çirmiş ve solun en hararetli tartışmaları-nın zemini olmuş Paris Komünü’yle birtutmuyor bu direnişi. Burada daha çokMilan Kundera’nın “Gülüşün ve Unutu-şun Kitabı”nda kahramanın ağzındansöylediği “İktidara karşı savaş, unutmayakarşı savaştır” sözlerinin yeşerdiğinetanık oluyoruz. Solun sindirilmiş müşte-rek hafızası haklı bir cüret kazanıyor.Bavyera Cumhuriyeti’nin kısa ama etkilihatırasına gönderme yapan, Taksim içinmalzeme toplayan Marsilyalı yoldaşlarınmail’i geliyor: “Taksim Cumhuriyeti’neselâm olsun.”

Dayanışma toplantısından çıkıp nö-beti devrederek Karaköy’den karşıya geç-mek üzere meydandan iskeleyeyürüyoruz. Yolda tek bir devlet görevlisiyok. Herkes herkesten mesul, herkes her-kese madun. Uzun zamandır devlet - siviltoplum karşıtlığına sırtını yaslamış Bi-rinci Cumhuriyet - İkinci Cumhuriyet tar-tışması dudaklarımızda tebessümeneden oluyor. Çünkü biliyoruz, demokra-tik cumhuriyetin ilk on gününü yaşadık.

ULUS ATAYURT

« 29 »

ma’nın mitinginde talepler tekrarlandı,ölenler anıldı. Her gün konuşmayı alış-kanlık edinen Erdoğan, Mersin’e gider-ken altı ayrı yerde mikrofonu eline aldı. 10 Haziran Pazartesi • Ankara’da 26yaşındaki Ethem Sarısülük’ün polis kur-şunuyla yaralandığı kesinleşti. YeniŞafak, “Mi Minör” adlı oyun nedeniyleMehmet Ali Alabora’yı hedef gösterdi.Gül, alkol düzenlemesini onayladı.11 Haziran Salı • Polis sabahınerken saatlerinde barikatları temizle-yerek, gaz bombaları eşliğinde Tak-sim Meydanı’na girdi, Erdoğan’ın

“paçavra” olarak nitelediği pankart veflamalar AKM ve anıt üzerinden te-mizledi, AKM’nin üzerine iki devasaTürk bayrağı ve bir Atatürk resmiasıldı. Meydanda yaşanan çatışmala-rın ardından polis SDP binasını bastı,59 kişiyi gözaltına aldı. Vali Mut-lu’nun aksi yönde açıklamalarına rağ-men polis Gezi Parkı’na girdi, gazbombaları parktan eksik olmadı. Yaşa-nanları protesto etmek için ÇağlayanAdliyesi’nde toplanan 75 avukat göz-altına alındı. 12 Haziran Çarşamba • CNN, BBCgibi dünya kanallarında Gezi Parkı’nasaatler ayrıldı. Çağlayan Adliyesi’ndebinlerce avukat toplandı. AKP sözcüsüHüseyin Çelik Gezi için referandumagidilebileceğini açıkladı. Erdoğan,Gezi’yle ilgili olarak Necati Şaşmaz,Hülya Avşar gibi ilgisiz insanlarla gö-rüşmeye başladı.13 Haziran Perşembe • Avrupa Parla-mentosu’nda Gezi Parkı tasarısı kabuledildi, AKP hükümeti uyarıldı. Valinin“çocuklarınızı alın, can güvenliklerinisağlayamam” tehdidi üzerine annelerGezi Parkı’nda güvenlik zinciri oluş-turdu. Direnişin başından beri yayınyapan Hayat TV kapatılmak istendi.14 Haziran Cuma • İstanbul ValisiMutlu kimi direnişçi gençlerle Twit-

ter’dan duyurduğu toplantıyı yaparken,00:45’te Erdoğan Taksim Dayanış-ması’yla toplantıya girdi. Sonradan“aşırı sendikacı” diye niteleyeceği DİSKGenel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’na si-nirlenerek masayı terkettiği ortaya çıktı.BBC, NTV’yle ortaklığını askıya aldı. İkigün önce beyin ölüm gerçekleşenEthem Sarısülük hayatını yitirdi. 15 Haziran Cumartesi • Erdoğan,Ankara - Sincan’da düzenlenen vedüzmece MHP bayrakları sallananMillî İradeye Saygı mitinglerinin il-kinde “Yarın İstanbul’da mitingimizvar, Taksim Meydanı boşaldı boşaldı,yoksa güvenlik güçleri boşaltmasınıbilir” diyerek tehditler savurdu. Erdo-ğan’ın sözünden 24 saat müdahaleolmayacağını anlayan insanlar Gezi’yikadın erkek, genç yaşlı doldurmayısürdürdü. Erdoğan’la toplantı notlarınıbileşenlerine ve kitleye aktaran Tak-sim Dayanışması, forumlardan çıkacakortak kararı beklemeye koyuldu. Tekbir Dayanışma çadırında uzlaşılacaktıki, AKM önünden yapılan uyarılarınardından 20:50’de, cumartesi gecesi-nin yoğunluğunda, kitle hazırlıksızkenpolisin korkunç saldırısı başladı. Gazbombalarını savurarak ilerleyen polisönüne çıkan her şeyi parçalayarak kit-leyi Harbiye tarafına sürdü. Olayların

başından beri yaralılara kapısını açanDivan Oteli başta olmak üzere revir-lere ve kapalı alanlara gaz atıldı, dok-torlar kelepçelenerek gözaltına alındı.Olaylara Jandarma da müdahil olur-ken, eli sopalı ve satırlı, sürekli tekbirgetiren bir güruh polis nezaretindeBeyoğlu’nu bastı.16 Haziran Pazar • Taksim civarında,Nişantaşı ve Beşiktaş’ta, İstanbul’unbaşka yerlerinde direnişler sürer, kala-balıklar toplanmaya çalışırken, polisinyöntemleri ve biber gazlarının içeriğisürekli sertleşirken, AKP’nin ikinci İs-tanbul mitingi Kazlıçeşme’de düzen-

lendi. Türk Tabipleri Birliği’ninaçıklamasına göre, olayların başındanbu yana dört kişi hayatını kaybetti, revirve hastanelere 59’u ağır olmak üzere7822 yaralı başvurdu, 100 kişi kafatravmasına uğradı, 11 kişi gözünü kay-betti, bir kişinin dalağı alındı. Altı kişi-nin hayatî tehlikesi sürüyor.

Camide içki içilip grupseks yapıldığına dair görüntüler nerede? #cevapver

Engelliler için yol, kaldı-rım yapmak yerine ağaçkesmek, AVM açmaklameşgul olduğunuzagöre, sizin % 50'de en-gelli yurttaşın da mı yeriyok? #cevapver

Taksim'e Topçu Kışlasıneden gerekli, insanlarıöldürecek kadar hemde? #cevapver

Yeşil kart, gss, sağlıkocağı, asm, reform, he-kimlere suç duyurusuderken biz, hepimiz ye-terli sağlık hizmetini nezaman alabileceğiz?#cevapver

Page 30: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi Parkı meselesi bu aşamaya nasılevrildi?Can Atalay: Bu mesele bütün bölgeyidönüştürmeye yönelik 2009 tarihli1/5000 ölçekli Beyoğlu nazım imar pla-nıyla başladı. İstanbul’un bütünündekikentsel dönüşüm uygulamalarında, yaniSulukule’de, Tarlabaşı, Gülsuyu, Fener-Balat’ta yaşananların bir başka biçimi deBeyoğlu’nda yaşandı. 2011’de, TaksimMeydanı ile ilgili Mete Caddesi-Gümüş-suyu aksı, Tarlabaşı-Cumhuriyet Caddesiaksı ve Sıraselviler Caddesi girişinde tra-fiği yeraltına almayı öngören yeni birimar planı geldi. Bu planda öngörülenbir başka şey de, Gezi Parkı’nın ortasın-daki bir yapılaşmaydı. Bu bölgenin dön-üştürülmesiyle ilgili ilk adımTarlabaşı’dır. Bedrettin mahallesiyle ilgilihazırlık biliniyor, Galataport ve Per-şembe Pazarı biliniyor; bu liste böyledevam eder. Olan bitene yönelik ilkönemli adımlardan biri, MimarlarOdası’ndan Mücella Yapıcı’nın inisiyati-fiyle, Mimarlar ve Şehir PlancılarıOdası’nın çağrısıyla bir yapılan toplan-tıydı. Bu toplantıda yayınlanan bir dekla-rasyon metniyle talepler dile getirildi veTaksim Dayanışması kuruldu. Burada,başta Mücella Yapıcı, şehir plancısı AkifBurak Atlar, Derya Karadağ, Peyzaj Mi-marlar Odası’ndan Başak Özer’i isimisim anmak istiyorum; tırnaklarıyla ka-zıyarak bir buçuk yılda mücadeleyi biryere kadar getirdiler. Sol kesim o ânakadar bu işi pek de önemsemedi. Ancak,bu davaya ilgi gösteren yurttaşlar daoldu, çok çeşitli eylemler yapıldı. Sonrabir anda, kış aylarında Cumhuriyet Cad-desi tarafında paravanlar yükseldi. Bubaşlı başına bir hukuksuzluktu, Büyük-şehir Belediyesi’nin kiracıları hukukihlâl edilerek dükkânlarından çıkartıldı.Bir eylem yapılarak esnafların öncülü-ğünde barikatlar yıkıldı. O eylem sonra-sında da nöbet tutulmaya başlandı. Çokyorucu olmasına rağmen nöbetleri birdolu insan sırtlandı. Nöbetler devamederken Taksim Dayanışma başka ey-lemler de yapmaya çalıştı. Gel zaman gitzaman, Divan Oteli tarafında, kendi ha-zırladıkları plan ve projede dahi yer al-

mayan, “biz bunu bir gecede hallederiz”düşüncesiyle başladıkları hukuksuz ağaçyıkımı karşısında insanlar pozisyon aldıve engel olmaya çalıştı. Salı (28 Mayıs)sabahı tekrar yıkıma gelmeleri üzerine,insanlar yine engel olmaya çalıştı vesonra film koptu. Ondan sonrası, mem-leketteki tüm toplumsal kurtuluş talep-lerinin Taksim Gezi Parkı’nın arkasınadizilmesinden ibarettir. Bu vesileyle in-sanlar tüm taleplerini sokaklarda haykır-dılar ve hükümet derli toplu bir adımatmazsa, haykırmaya devam da edecek-ler. Hukukî olarak, belediyenin DivanOteli tarafında yapmaya çalıştığı faaliye-tin hiçbir dayanağı yoktu. İkincisi, cuma

günü (31 Mayıs) ikinci saldırının hemensonrasında Gezi Parkı’nın yurttaşlara ka-patılma çabasının da hiçbir hukukî daya-nağı yoktu. Polislere söylemiştim, onlarda bunun farkındaydı. Dolayısıyla, İdareMahkemesi’nin yürütmeyi durdurmakararı alması önemlidir, fakat ona bilegerek yoktu. Yürütmeyi durdurma kararımeseleyi rahatlatmak için hükümetinarkasına dizilebileceği, başbakanın yar-gının değil de kendi ağzından çıkmış sözgibi kullanabileceği bir imkândır. Amabaşbakan onu da kullanmadı, yargıyafırça attı. Mimarlar ve Şehir PlancılarıOdası’nın ve Peyzaj Mimarları Odası’nınaçtığı bir dava var, meselenin bütününeilişkin iptal kararı bekliyoruz. İlk itiraz eyleminin bu kadar büyüme-sini ve yayılmasını nasıl değerlendiri-yorsunuz?Burada her görüşten insanın beraber dur-ması çok sevindirici. Hayatta konuşma-yacağım siyasetlerle görüşmeler yaptım.Şu âna kadar herkes çok sorumlu dav-randı. Buradaki bütün siyasetlerin topla-mından çok daha büyük bir durum var.Kitleler kendi eylemleri sırasında öğreni-yorlar, bu çok kıymetli. Yepyeni bir kuşakçıktı ortaya. Bu durumun devam edip et-memesi toplumsal muhalefetin alacağıpozisyonla ilgili. Ucuz radikalliklerdenuzak durulması önemli. Bu mücadeleninbir ileri aşamaya taşınması, toplumsalmuhalefetin meşruiyeti düzenin meşre-binde aramayıp kendi eyleminde ve fik-rinde kurmasıyla mümkün olabilir.Koordinasyonun bundan sonraki adım-ları ne olacak?Mesele şu ki, barikatları devrimcilertuttu, insanlar arkalarına yığıştı. Koordi-nasyonun durumu da böyle. Evet,önemli işlevleri var koordinasyonun,ama olayların sadece bir kısmına şekilverebiliyor; yangın çıkmasına engel ola-biliyor, insanlar AKM’ye çıkıp tepesin-den düşmesin diye çalışıyor. Onundışında, bir yurttaş hareketi var ortada,insanlar kendileri karar veriyor. Kitlelerhakikaten kendi eylemlerinde öğreni-yorlar. Solun bu meseleyi ciddi bir şe-kilde değerlendirmesi lâzım.

SÖYLEŞİ: YİĞİT ATILGAN

SOSYAL HAKLAR DERNEĞİ ÜYESİ CAN ATALAY

Hukuksuzluğa karşı yurttaş hareketi

« 30 »

En başa saralım: Bu hareket nasıl başladı? Gezi Direnişi’nin ibret dolu bir evveliyatı var; Sulukule direnişi var, yoksul halk kesimlerinin yerlerinden edildiği Tarlabaşı, Gülsuyu, Fener-Balat direnişleri var. AKP iktidarının “kentsel dönüşüm” adı altında yürüttüğü büyük rant vurgununun karşısına dikilen “üç beş çapulcu” belki Tarlabaşı’nın ve Emek Sineması’nın yıkılmasını engelleyemedi, ama yüz binleri Taksim’e çıkarmayı başardı. “Direne direne kazanacağız” sloganını hayata geçirenlerden Can Atalay’a bağlanıyoruz...

Bu mücadelenin bir ileriaşamaya taşınması,

toplumsal muhalefetinmeşruiyeti düzenin

meşrebinde aramayıpkendi eyleminde vefikrinde kurmasıyla

mümkün olabilir.

Oksijene bu düşmanlıkneden? Darwinist birelement mi ki? #cevapver

Birbirine parayla bağla-nan onca insanın karşı-sında duran kardeşliklebağlanmış kalabalıködünüzü kopartıyordeğil mi? #cevapver

Yaz geliyor, yine orman-lar yanmaya başlayacak.Bu ormanlar kendi ken-dine mi yanıyor? #cevapver

Hipokrat yemini nedir?#cevapver

Uludere’de "bombala-yın" emrini kim verdi?#cevapver

17 milyonluk şehrin kullandığı iskeleyi 100odalı otele satmak bir anbile mantıksız gelmedimi? #cevapver

Sigaramıza neden karışıyorsunuz? "Sağlık"balonunu yer miyiz sanı-yorsunuz? #cevapver

İçkime neden karışıyor-sun? #cevapver

FOTO

ĞRA

F:ŞA

HA

N N

UH

LU

#gezidirenişi güncesi

Page 31: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 31 »

Gezi Parkı’nda ağaçların sökülmeye baş-landığını nasıl haber aldınız ve hareketegeçtiniz? Deniz Özgür: Taksim Dayanışma adlı ağtipi bir örgütlenmemiz var. Meydana pa-ravanlar kurulduğunda aylarca nöbet tut-muştuk. Meydana, Gezi Parkı’na yönelikbir müdahalede bir araya gelme potansi-yelimiz vardı. 27 Mayıs Pazartesi akşamı,23:30 gibi, Gezi Parkı Derneği’nden bir ar-kadaştan haber geldi. Gezi Parkı Derneği de Taksim Daya-nışma’nın bir parçası, değil mi?Evet, bazı davalar ve çeşitli işlerin yürü-tülmesinde kurumsal bir kimlik gerektiğiiçin oluşturuldu; içindeki birçok kişi Tak-sim Dayanışma’nın üyesi... Durumugören arkadaşlar diğerlerine haber veri-yor. Kepçenin çalıştığını gören bir arka-daşımız üzerine oturarak kepçeyidurdurmayı başarıyor. Haberi önce cid-diye almadım, zaten hafriyat vardı. Parkabu kadar kolay girebileceklerini aklımagetirmemiştim. “Ağaçlara girdiler” diyetekrar telefon gelince, gecenin bir vaktiparka koştuk. Vardığımızda 10-15 kişivardı. Makine durmuştu. Operatörün veşantiye sorumlusunun da içinde olduğubir ekiple tartışılıyordu. Gezi Parkı’nın sı-nırlarını belirleyen duvarın bir kısmınınyıkıldığını, üç-dört ağacın kepçeyle par-çalandığını, büyük bir çukurun kazılmışolduğunu gördük. Israrla, “makineleri ça-

lıştırtmayacağız” dedik. Bir-iki saat içindesayımız 50-60’ı buldu. Operatörle görev-liyi ikna etmeye çalışıyoruz. Görevli par-kın ne kadar güvenliksiz bir yer olduğunusöylüyor. Biz de ona anlatıyoruz: “Biz yıl-lardır bu parktayız. Ayrıca, karar vericisen değilsin. Halk sana karşı bir duruşsergiliyorsa, senin işin saygı gösterip çe-kilmektir.” Böylece kepçeyi gönderdik.“Sabah sekizde yeniden geleceğim” dedi.“Seni buraya sokmayız” dedik. Elli kişitoplantı yaptık; o alanı gece tutmaya kararverdik. Evlerden çadır, battaniye, yiyecek,çay taşındı. Gezi Cafe’nin sahibi, oradaçalışan arkadaşlar bize alanlarını açtılar,sonuna kadar destek oldular. İlk gece orada bulunanların hepsi TaksimDayanışma’nın bileşenleri miydi? Evet. Genel olarak kent meselesine duyar-lılık gösteren, Emek Sineması, kamusalalan eylemlerinde tavıralan insanlardı. Sabahakadar nöbet tutmamız ge-rektiğine karar verince birzaman çizelgesi yaptık.Ben sekiz-on kişiyle ilkkalanlardandım. Sabah7’ye çağrı yaptık. O çağrıyayüksek bir katılım olmadı.70-80 kadar kişi geldi. Sabah dozer geri geldi mi? Gelmedi. Biz zaten saat 8’ekadar kanalizasyon taşla-

rıyla barikat yapıp yolları kapattık, pan-kartlarımızı astık. Alana yerleştik.AKP’nin meydanda, sokakta, Meclis’te,grevde gece operasyonlarına alışkın oldu-ğumuz için, parkı yıkabilir kuşkusuylatepkimizi en baştan göstermemiz gerekti-ğine karar verdik. Bu müdahalenin TopçuKışlası’yla ilgisinin olmadığını biliyor-duk. Argümanları da buydu: “Bu, sadeceyolla ilgili bir çalışma.” Orada çalışanlarKalyon İnşaat’ın bir alt taşeronunun ele-manlarıydı. Biz de şunu söyledik: “Bizi il-gilendiren Topçu Kışlası olup olmamasıdeğil, Yayalaştırma Projesi dediğiniz ça-lışmadaki hata yüzünden park alanınıalıyorsunuz. Bunu kabul etmiyoruz.” Ya-yalaştırma Projesi’nde yayaları unutmuşolmaları onların problemi. Bir yıldır “buprojede yayalara yer yok” diyorduk. Gelelim ikinci güne, 28 Mayıs’a; makine-ler gelmedi ve siz kamptasınız... Öğlen 12’ye doğru, yemek almak içinalandan çıkmaya çalışıyorduk, ortada dasivil görünümlü polisler, zabıta görü-nümlü insanlar, şirketin elemanlarıvardı... Ardından bir tabur çevik geldi.Parka girdiklerini görünce geri döndük.Çadırların başında beklemeye başladık.Yavaş yavaş geldiler. Başlarındaki kişi “Buçadırları kaldırmanız lâzım. Biz buradasizin güvenliğiniz için varız” dedi ve bize

İMECE / TOPLUMUN ŞEHİRCİLİK HAREKETİ’NDEN DENİZ ÖZGÜR

Gerçek katarsisGezi Parkı’na yönelik saldırılar savunulamayacak boyuta gelince“o ilk eylem başka, masum çevrecileri ayırıyoruz” demeyebaşladılar. Peki olaylar nasıl gelişmişti, ilk saldırıda kimlerGezi’deydi? Dozerlerin ilk girdiği âna ve sonrasına bakıyoruz...

FOTO

ĞRA

F:ŞAH

AN

NU

HO

ĞLU

FOTO

ĞRA

F:M

UH

SİN

AKG

ÜN

Mehmet Ayvalıtaş,Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert nasılöldü? Bir şeyi 40 kez sorarsan cevap gelir mi? #cevapver

Serhat Köksal'ın kollarınıkim kırdı? #cevapver

Polis kask nolarınıneden kapattı? #cevapver

bu bebeğin adı ahmet.babası esenyurtta çadırda yanarak öldü-ğünde anasının karnın-daydı. ahmetin babasınıkim öldürdü? #cevapver

Haydarpaşa Garı nasılyandı? #cevapver

Bizi neden insan yerinekoymuyorsunuz? #cevapver

Yaşadığımız kentin dö-nüşmesini istediğimizekim karar verdi? #cevapver

Vatandaşın bakkala giderken bile "amankimliğimi yanıma alayımn’olur n’olmaz" demekorkusu neden?#cevapver

Batı direnişine katılandostum, kendine #ce-vapver. Şimdi anladın mıbu medya yüzünden yıllaaarca “Güneydoğu”konusunda nasıl yanıltıl-dığını? #cevapver

Barok'a olan ilginiz nereden geliyor? #cevapver

Page 32: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Kabataş'ta başörtülü kadına kim saldırdı? #cevapver

Ceylan'ın fotoğrafındakibakışları rüyanıza girmi-yor mu? #cevapver

Neden keyifli/mutlu/hu-zurlu olalım istemiyor-sunuz? #cevapver

31 Mayıs'ta 13:00'daTaksim Meydanı'nda ya-pılan basın açıklamasınamüdahale emrini kimverdi? #cevapver

Beyoğlu'nda dışardakimasaları neden kaldırdı-nız? #cevapver

Reyhanlı'da Mobese'lerikim kapattı? #cevapver

Sevag Balıkçı'nın katilikim? #cevapver

Aynaya bakmakta zorlanıyor musunuz?#cevapver

« 32 »

saldırdılar. Çadırlar parça-landı. Yani ilk saldırı öğlen1’e doğruydu. Etraftan tepki geldi mi? Henüz kimse mevzuyauyanmamıştı. O saldırıdansonra iş makinesinin geldi-ğini gördük. Oyalama takti-ğiyle hemen makineyiçalıştıracaklarının farkın-daydık. Dozerin geleceğialana barikat kurmuştuk.Beş-altı arkadaş barikatın ar-kasında durdu. Dozer çalış-maya başlayınca, polis ikiyebölündü, bir kısmı bizimdurduğumuz yere geldi, birkısmı da aşağı inen gruba

müdahale etti. Siviller ve çevik bir yandanbizi iterken biber gazı sıkmaya da başladı-lar. Dozeri aşağıda da, yukarıda da dur-durduk. İki tarafta da çok sert müdahaleettiler. Bir alan bulup üç-beş kişi dozerinönüne çıktık. Parkın içindeyiz, önü-müzde siviller ve çevik. Dozer iki saat bo-yunca yıkabildiği kadar alanı yıkmayaçalıştı. Kepçeyi o kadar tehlikeli atıyor ki,polislerin kafasına geliyor, onlar için ha-yatî tehlike oluştu. Sonra su borusunupatlattılar. Yaptıkları vandalizmden başkabir şey değildi. Polisin müdahalesi baştanberi çok sert oldu. O arada polis doğrudangözüme biber gazı bastı. İptaldim! Gazıinsanların doğrudan gözüne sıktılar, tek-melediler. İki arkadaşımız hastaneye kal-dırıldı. Verilen mücadele basında “üç-beşağaç için çevreci kavgası” olarak sunuldu.Böylece hükümet “biz daha çok ağaç diki-yoruz” diyerek meşruiyet yaratabilecekti.Siz mücadelenizi kent hakkı mücadelesiolarak mı görüyorsunuz? Kent hakkı mücadelesinin bir parçası,evet, ama daralttığımızda bir kamusalalan mücadelesi olarak bakıyoruz. Varlı-ğını sürdürdüğün, sana ait bir alana birirade el koyuyor, kendi sembollerini da-yatıyor. Bu hem yaşam tarzına hem de ya-şadığın alana, kamusal alan kullanımınamüdahaledir. Kamusal alana müdaha-leyle seküler ve sol bir yaşam tarzı dahedef alınıyor; insanlar bir araya gelme-sin isteniyor. Hükümetin, Beyoğlu ve Bü-yükşehir Belediyesi’nin birbiriyleparalellik gösteren uygulamalarının sonhalkasıydı bu. Meydan gitti. Gezi Parkıson alandı. Olanlar biraz da bu durumailişkin öfkenin göstergesi. Saldırı akşamolsa yüz kişi daha fazla olurduk diye dü-şünüyorduk, fakat ortaya çıkan kararlılıkinanılmazdı. İnsanlar üç saat boyuncagaz yedikleri halde oradan ayrılmadılar.Üzerlerine kepçe, çevik, sivil geliyor,onlar gitmiyor! Vuruyor, çadırını yıkıyor,gözüne biber gazı sıkıyor. Gaz bombası daattılar bu arada! Emek Sineması için mücadele edenler“başka hiçbir sorunla ilgilenmeyen insan-lar” olarak gösterilmeye çalışıldı. Gelinennokta bu tür yaftaları değiştirir mi sence?Emek Sineması için verdiğimiz mücadeleprofiterolle, sinemayla, belli bir yaşamtarzıyla çok ilişkilendirildi. Derdimizi an-latamadık. Hâlâ naif bir ilgi var. Bununkentsel, kamusal mücadele olduğunu in-sanların gerçekten kavrayabildiğini

henüz düşünmüyorum, çünkü insanla-rın öfkeleri çok farklı noktalardan ortayaçıktı. Yaşam tarzına müdahale, Tayyip Er-doğan’la simgeleşen baskıcı otoriter re-jime karşı yükselen öfke, AKP’ninyarattığı polis şiddetine karşı bir tepki sözkonusu. Otoriteye karşı mücadeleyle bir-likte, o naif algı devam ediyor. Otoriterrejim naif algıya vurdukça mevzu büyü-yor. Politik, sistem karşıtı mücadeleyleilişkilenebilecek bir kent, kamusal alanmücadelesi algısı henüz yerleşmedi. “Derdimizi tam anlatamadık” desen de,beş-on kişiyle başlayan Emek Sinemasıeylemleri beş-altı bin kişinin defalarcatoplandığı gösterilere dönüştü… Gezi Parkı meselesi çok başka bir noktayaevrildi. Komün günleri yaşanıyor şuanda, en azından bulunduğumuz böl-gede. Onun sarhoşluğu içindeyiz. Ortadainanılmaz bir akış var. Derdimizin ne ol-duğunu anlatmanın yolu da bu akışı iyiyönlendirmekle, insanlara temas etmekleolabilir. İnsan kendisini iyi anlatamadığıiçin kötü hissediyor, argümanlarda bireksiklik mi var diye düşünüyor. Ama biryandan da mücadelenin bir seyri var.Tak-sim Meydanı’nın proje alanı olması ba-hane edilerek 1 Mayıs’a izin verilmedi. 3Mayıs’tan sonra, tüm Taksim bölgesinde,İstiklal Caddesi’nde eylem yasağı geti-rildi. Bütün örgütlerin gündemi Taksimyasağıydı. Haziranın ilk haftasına kitleselbir eylem konmuştu. Onur Yürüyüşü’nüyapacak arkadaşlar da haftalar öncesin-den çalışmaya başladılar. Gezi Parkı me-selesi patlak vermese bile tüm sol ve

toplumsal örgütler haziran ayı itibariyleburadaki kamusal alanı ele geçirmek içinuğraşacaktı. Biz Gezi Parkı için daha kalıcıişler yapmayı düşünürken, öngörmediği-miz bu saldırı oldu. Biz o alana el koyduk.Vurdukça büyüyen bir süreç yaşadık. 28 Mayıs’a dönelim; gaz, buldozer, üçsaat direndiniz… Sonra ne oldu? Şiddeti deşifre eden bir çağrı yaptık. Bek-lediğimizin çok ötesinde çağrıya icabeteden insan oldu. Çadırlar kurulmaya baş-landı, forumlar düzenlendi, medya ma-sası oluştu. Alana yerleştik. O gece parktakalmaya karar verdik. Sırrı Süreyya dagündüzden geldi. Barikatı yarıp alanagiren dozeri durdurduğunu duyduk. Oçok iyi moral oldu. Kepçe durdu. Bir günsonra sabaha karşı ikinci operasyon oldu.Bu sefer sabaha kadar kalan 80-100 kişivardı. Sabah 5’teki şafak operasyonunu,kamuoyunda bu kadar anlaşılır gözükenmesele üzerine kolluk kuvvetinin sertmüdahalesini beklemiyorduk. Aramızda

refleks olarak devlete hiçbir şekilde gü-venmeyenler vardı, ama beklemiyorduk,hazırlıklı değildik. Alandan sürüldük.Sonra bir araya geldik. Geri döndük. SırrıSüreyya’nın yine çalışma alanına gittiğinigördük, tekrar durdurmuş makineyi.İşlem bittikten sonra polis çekildi. Geldi-ğimizde çadırlar yakılmış, arkadaşımızHazar (Berk Büyüktunca) ağır yaralanmış,ameliyat edilmek üzereydi. Hazar dahaönce Emek Sineması’nda da gözaltınaalındı, darp edildi. Ondan önce, TaksimDayanışması eyleminde barikatları yıkar-ken beraber gözaltına alındık. Mimlendikyani. Müdahaleler sırasında öfkeyi de gö-rüyorsun. Zarar verme, cezalandırma tak-tiği uyguladılar. Hazar’ı hastaneyegönderdikten sonra çadırları yenidenkurduk. Üç-dört ağacı göstermelik bırak-mışlardı. Akşama yeniden çağrı yaptık.Karadenizli müzisyenler gelip konserverdi ve alanda fidan dikti. Büyük birkürsü kuruldu. İnanılmaz bir miting ka-labalığı oluştu. O akşamın sonunda 1000,1500 kişi sabahladı. Taksim Dayanış-ması’ndan arkadaşlarla ekip kurduk. Oekip hem dışarıdaki insanlarla iletişimi,hem alana gelecek lojistiğin, gıdanın, ih-tiyaçların listelenmesini, iş üstlenmek is-teyenlerin yönlendirilmesini hem dealanın güvenliğini sağladı. İnanılmaz birdayanışma duygusu, özgüven patlamasıyaşandı. Herkes sürekli birbirini kolladı.İkinci gün saldırı beklemiyorduk. Ama yanılmış oldunuz… Bir gece öncesinden daha fazla çeviğingeldiğini gördük. Meydanda 10’un üze-rinde otobüs, iki-üç TOMA vardı. Polisgelmeden alanı tutmaya çalıştık. Ön bari-katta arkadaşlar durdu. Arkadan, Divan

Gezi Parkı’nın girişitamamen polis

karargâhıydı. Arkatarafa da el konmuştu.

Pratikte, polis, arabasını bile alamadan orayı terk

etmek zorunda kaldı,park halka iade edildi.

FOTO

ĞRA

F:ŞA

HA

N N

UH

LU

#gezidirenişi güncesi

Page 33: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

En basit soru: Yargı kararını bekleyeceksen,parkı niye şimdiden boşaltın diyorsun? #cevapver

Camii'yi bile yalanlaraalet etmek hiç miyüzünüzü kızartmadı?#cevapver

Yalanınızdan daha ağırbasan tek bir değerinizbile mi yok? #cevapver

Ankara'da zulüm nedendinmiyor? #cevapver

Madımak sorumlularınasıl yargılandı? #cevapver

N.Ç davası sanıklarıneden en az cezayı aldı?#cevapver

Darwin’den ne istiyorsu-nuz? Adamın teorisi sizikorkutacak kadar gerçekmi? #cevapver

Oteli tarafından da geleceklerini varsayı-yorduk. Bu sefer daha kalabalıktık. DivanOteli tarafındaki yükseltiden insanlarındüşmesi ihtimali vardı; tahliye merdiveniçok dardı, zaten çöktü. Önlemimizi ikitaraf için de aldık. Saldırı ortadan geldi vebizi aşağı sürdüler. Çok yoğun gaz bom-bası attılar. Ağaçlara çıkan üç-dört kişiyigözaltına aldılar. Yine alandan çıkmakdurumunda kaldık. Bir grup Kabataş’a, birgrup Harbiye’ye kadar sürüldü. Taşkışlatarafı devam etti. Biz Taksim’i dolandık,geldik. Meydanda gazı da, suyu da yedik.Tekrar toplanıp parka geldik. Açıklamayaptık, yeni insanları davet ettik. O günparkı çevirmeye başladılar. Gürsel Tekin,Mücella Yapıcı gibi parkta olan kişilere degaz sıkmışlar. Biz geldiğimizde işçilerpolis barikatlarını çeviriyordu. İşçileridurdurduk. Sonra polis bizi yine sürdü.Bütün parkı bariyerlerle kapatmaya başla-dılar. Artık park kapanmıştı. Evvelki gün meydana gelen binlerce kişi-nin profili de değişmişti... Taksim Dayanışması ve soldan kişilerindışında da insanlar gelmeye başladı. Ken-dilerine dayatılan baskı rejiminden hoş-nut olmayan insanlar, milliyetçisi,ulusalcısı... Ama en önemlisi, büyük birgençlik kesimi ve taraftar grupları, özel-likle de Çarşı belirleyici oldu. İnanılmazbir dayanışma içindeydi insanlar. İlk gün-lerde olmayan bir hal söz konusuydu. Bu arada koordinasyon da kürsüde birulusalcı söylemin ya da din karşıtı söyle-min patlamaması için uğraşıyordu, sencebu başarılabildi mi?Mümkün olduğu kadar öyle söylemlerinyayılmasını engellemeye çalıştık. Kılıçda-roğlu ve CHP’li vekiller ziyarete geldi,

ama kürsüye çıkmalarına izin vermedik.Solcu aydınlardan konuşma yapanlaroldu. Dine dil uzatıldığında, Anti-kapita-list Müslüman arkadaşlar kürsüye davetedildi. Seksist ifadeler kullanıldığında,LGBT hareketi müdahalede bulundu.Anti-kapitalist Müslümanlar’la İşçi Parti-si’nin gençlik örgütü TGB’nin yan yanaçadır kurduğunu gördük! Yaşam tarzınamüdahale edildiği için orada olan, apoli-

tik olduğu iddia edilen genç kesim deoradaydı. Bu dinamik hakkında gerçektendüşünmek lâzım. Kimileri çok fazlaönem atfediyor; tesis edilmeye çalışılanbarış sürecinin bu tür yan yana gelişlerlekurulabileceğine dair çıkarımlarda bulu-nanlar bile var. Bunu aşırı iyimser biryorum olarak görüyorum, ama o yan yanageliş bu havayı verdi insanlara. Farklı pro-

fillerden insanlardan birinin parkın birköşesinde, diğerinin diğer köşesinde dur-masından değil, gerçekten yakın olmak-tan bahsediyorum. Anti-kapitalistMüslümanlar alkol alanlara kötü gözlebakmadılar mesela. Perşembe akşamüstübir çağrı yaptık. Meydana toplandığı-mızda gaz yedik. Sabah 5’teyine gazımızı yedik. Saat 10’abir basın açıklaması koyduk.O beş saat boyunca da çatış-malar sürdü. Fakat daha bizçağrıyı yaparken muazzambir kitlenin Gezi Parkı’na aktı-ğını gördük. Semtte yaşayan-lar destek verdi, yoldan geçenotomobiller korna çalarakdesteklerini gösterdi. İETT şo-förleri bile korna çaldı. İçer-deki yolcular zatenalkışlıyordu. Hepimiz sokak-lardaydık ve bir coşku halivardı. Sonra, aralarında CHPvekillerinin de olduğu kalaba-lığın parka yöneldiğini görüp yaklaşık binkişi parka yürüdük. İçeri girer girmezhemen gaz yedik ve dağıldık. Yaklaşık üçsaat boyunca Divan Oteli’nin önündebekleyenler oldu. Biz Şişli’de TOMA’larlaçarpıştık. O sırada, DİSK insanları mey-dana çağırdı. Alana “İktidar hayatı hedefaldığında, hayat iktidara direniş olur”pankartıyla girdi DİSK. Ama daha konuş-malar bitmeden müdahale hazırlığınıgördük. Çok yakın mesafeden üzerimizesaldırdılar. Kalabalığa ölümüne gaz attı-lar. Genellikle insanlara gaz atılırken biryere yönlendirilir, bir yerde açıklık bırakı-lır. Oysa Halaskârgazi’yi kapatmışlar, Sıra-selviler’i, Gümüşsuyu’nu, İstiklâl’i, heryeri kapatmışlar. İnsanlar ezilme tehli-kesi geçirdi. Direnişçilerin kafalarınıhedef almaları bir yana, sadece o mik-tarda gaz bile insanların ölümüne nedenolabilirdi. Ben baygınlık tehlikesi geçir-dim, sürünerek Vakıflar Müdürlüğü’ne sı-ğındım. Orada kafası yarılmışbiriyle karşılaştım. Yarımsaat çıkamadık oradan, öle-ceğimi sandım. Bu saldırı-nın, meydanda sadece basın açıklamasıyapmak üzere bir araya gelen, saldırgan-lıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan in-sanlara yapıldığının altını çizmek gerek.Bunların arka arkaya gelmesi müthiş birbirikim yarattı. Saat 19 için herkesi çağır-dık. Evlere dağılıp biraz dinlendik. Yediyedoğru Sıraselviler’e indim ve inanılmazbir sahneyle karşılaştım. Halk sokağa in-mişti. Taksim’de yaşayanlar, Cihangir’deoturanlar, taraftar grupları ile Sıraselvi-ler’de müthiş bir topluluk olduk. Bir mik-tar endişe vardı, bilenler bilmeyenleregaz maskesi kullanmayı, limon ve sirketaşımaları gerektiğini, nasıl solüsyon ha-zırlanacağını anlattı. Tam bir halk ayak-lanması ve dayanışması! Herkes gibi bende ilk defa böyle bir şey görüyordum. İna-nılmaz bir meşruluk vardı, insanlar yüz-lerinde gaz maskeleriyle kafelere giriyor,marketlerden alışveriş yapıyordu. Buarada, İstiklâl’in yıkıldığı mesajları geli-yordu. Bir yandan oraya yönelmek istiyo-ruz, bir yandan da Sıraselviler’intutulması gerekiyor ki, polisin gücü dağı-

« 33 »

Harbiye tarafındanbarikatların yıkılıp Gezi

Parkı’na girildiği haberinialmamızla büyük bircoşkuya kapıldık. Bir

yandan da kulağımızdabaşbakanın açıklamaları

var: “Polis orada herzaman vardı, her zaman

da olacak.” Buna rağmen,bir baktık yürüyoruz. O an

her şeye değerdi.

Page 34: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

labilsin. Böylece insanları Sıraselviler’ibırakmamaya ikna edebildik, siperlerinoraya kadar gittik. Artık o noktada, bununbir halk ayaklanması olduğunu düşünü-yordu herkes. İstiklâl Caddesi boyunca onbinlerce insan var. Durmadan sloganlaratılıyor. Açık bir öfke ifadesi! Oradakilerbasın açıklamasına değil, doğrudan kol-luk kuvvetlerine direnmeye gelenlerdi.Aralarında ilk defa bir eyleme katılanlarıda görüyorsun. Perşembe akşam yediden

cuma dört buçuğa kadar Tak-sim meydanına bir hayli yakınbir mevzide direndik. Dördedoğru, Taksim tramvay dura-ğına kadar ilerlemeyi başardık.Muazzam bir dayanışma vardı.Sağlık ekipleri çok iyi çalıştı.Apartmanlara sığınarak insan-lara yardım ettiler. Polis doğru-dan hedef alarak ateş etti.İzdiham yaratarak yaralamaya

çalıştılar, plastik mermiler atıldı. Polis ne zaman geri çekildi?Sabaha kadar saldırılarına devam ettiler.Direniş sabah beşe kadar sürdü. Saat 15için bir çağrı yaptık. Yeniden sokağa çıktı-ğımızda, olayın tüm Türkiye’de patladı-ğını gördüm. Halk evlerinden tencere vetavalarla destek veriyordu. Sokaklar hın-cahınç doluydu. Sıraselviler’de iki taraf-tan gaz yedik ve kendimizi Taksimİlkyardım’a attık. O sırada bir kadın pen-cereden tencere-tavayla polislerin yanı-başında protestoya başladı. Direnişçileredestek verenlerin ev olsun, dükkânolsun, polisin şiddetine maruz kaldığınıbile bile yaptı bunu. Korku eşiği aşılmıştı.Binlerce insan gelmeye devam etti. Gü-müşsuyu’nda, Harbiye’de çatışmalar tamgaz devam ediyordu. Dört bir yandan in-sanlar akın ediyordu. Sonunda polis da-ğılmaya başladı, çünkü o kadar geniş biralana bu kadar uzun süre müdahale ede-mezsiniz. Bu arada, Harbiye tarafındanbarikatların yıkılıp Gezi Parkı’na girildiğihaberini almamızla büyük bir coşkuyakapıldık. Bir yandan da kulağımızda baş-bakanın açıklamaları var: “Polis orada herzaman vardı, her zaman da olacak.” Bunarağmen, bir baktık yürüyoruz. O an herşeye değerdi. Böylece polisi büyük birmücadeleyle oradan uzaklaştırdık. Başba-kanın söylediklerini de suratına çarpmışolduk. Yavaş yavaş Gezi Parkı’na doğru ak-maya başladık. Parka sığacak gibi değil-dik, net rakamı bilmiyorum, ama yüzbinlerce insan alandaydı. Tekrar gaz attı-lar. Sanıyorum, çekilirken üzerlerine ge-linmesinden korktular. Savaş gibiydi. 1Mayıs’ın Taksim’de kutlanmamasına yö-nelik tezlerinin dayanakları teker tekeryerle bir oldu. Polis barikatlarını yıkıpkaldırdık. Böylece Gezi Parkı ve TaksimMeydanı halk denetimine girdi. Taksim Dayanışması’nda o sırada organi-zasyon açısından neler tartışılıyordu, nekadar önünüzü görebiliyordunuz?Barikatların nereye yapılacağı önemliydi,örneğin hastanelerin konumlarını dik-kate almalıydık. İnsanlar biraraya gelipgerekli yerlere barikat yapıyordu, bunla-rın tek merkezden idare edilmesi söz ko-nusu değildi. Zaten bize o kadar çokmalzeme bırakmışlardı ki, kendi malze-

melerini onlara karşı kullanmış olduk.İnşaat alanını kamulaştırdık. Muazzambarikatlar kuruldu. Bu durum insanlaragüven verdi. İçimizde tartışmalar da oldutabii, barikatların kaldırılması gerektiğinidüşünenler de vardı. Bazı yerlerde bari-katları ihtiyacımız olan malzemelerinsağlanması ya da ambülansların geçebil-mesi için açık bırakırken, diğerlerini sabittuttuk. Doğrusu, genel olarak süreci nasılyönetebileceğimize dair bir öngörümüzyoktu. Bunu yapabilecek ekip zaten gün-lerdir çok yoğun bir şekilde sabahlarakadar çatışmaların içinden çıkmıştı. Sağ-lıklı karar alabilmek için herkesin durupbiraz dinlenmesi gerekiyordu. Bir yandanda her şey çok kendiliğinden gelişti. He-pimiz ayaklanmanın büyüsüyle karşı kar-şıyaydık. Birileri ses sistemi kurdu, orayıbir miting alanına çevirmek için herkes elbirliğiyle hareket etti. Herkese söz verili-yordu. Siyasetler temsil edilmiyordu,anonimlik korunmaya çalışılıyordu. Bir “ulusalcı” hareket yaftası var… Gazetelerde benzer iddialar gördüm, bir-takım ulusalcılardan, hükümeti devir-mek isteyen insanlardan söz ediliyordu,ancak herhangi bir grubun öyle bir ağır-

lığı yoktu. Sıradan halkın, apolitiklikleitham edilen gençlerin, hayatlarında ilkkez eyleme katılanların, taraftarların,kentleşme üzerine kafa yormuş insanla-rın, tiyatrocuların, sinemacıların, yaşamtarzlarına müdahale edildiği için sokak-lara dökülenlerin biraraya geldiği bir top-luluk söz konusu. Öyle ki, birbirine tezatpolitik görüşlere sahip insanlar bile birbi-riyle çatışmadı. İşin başlangıcında, biravuç insanın durdurmaya çalıştığı bir in-şaat var. Ama ülkenin içinde bulunduğudurumun yarattığı öfkenin bir dominotaşı gibi şehri bu kadar ayağa kaldıraca-ğını, meydana bu kadar insan toplayarakburayı asi şehir, asi meydan haline getire-ceğini tahmin etmemiştim. Bu sürecinasıl okuyabiliriz, nasıl yönlendirebiliriz,hâlâ bilmiyoruz. Bizi çok güçlendiren birşey yaşadığımız ortada, ama uçmamak dagerek. Stratejimizi sonuna kadar sürdür-mek niyetindeyiz, ama bunları politik bir

talep olarak ortaya nasıl koyabileceğimizhakkındaki tüm soru işaretlerini yanıtla-yabilmiş değiliz. Aslında biz bu direnişigöstererek fiilî olarak şu işlere son verdik:Öncelikle, Topçu Kışlası’nı suratlarınaçarptık. Ağaç sökmenin küçük bir yaya-laştırma projesinin parçası olduğu iddiaediliyordu, AVM ile, kışlayla ilgisi yok de-niyordu. Ama artık o aşıldı, sorunun oto-riter tavırla ilgili olduğu ortaya çıktı.Ardından, oradaki polis ablukası dağı-tıldı. Gezi Parkı’nın girişi tamamen poliskarargâhıydı. Arka tarafa da el konmuştu.Pratikte, polis, arabasını bile alamadanorayı terk etmek zorunda kaldı, parkhalka iade edildi. Bu ikinci kazanımdır.Sokaktan, meydandan, tüm alandan polisçekildi. Bölge bir haftadır bir nevi “devlet-siz” yaşıyor. Üçüncüsü, Taksim Mey-danı’nda yıllardır süren gösteri, yürüyüşyasağı delindi. Şu an İstiklâl, sokaklarıyla,duvarlarıyla halkın elinde. Topbaş’ın sa-hibi olduğu Saray Muhallebicisi param-parça. Belli yerler hedef alındı, ama asılzarar veren polislerin müdahalesiydi,zaten vitrinlerde gaz bombalarının kap-süllerini görmek mümkün. Artık onlarcayürüyüş yapılıyor, polis baskısından kur-tulduk. Taksim’deki polis baskısı geri gelir mi? Mümkündür, çok daha geri, çok daha fa-şizan bir dalgayla karşılaşabiliriz. Bugünolanları doğrudan ilişkilendirebilecekleriKCK gibi, Ergenekon gibi bir hedef yok.Sol üzerinden marjinalize etmeye çalışı-yorlar. Ancak, bunun karşılığının olmadı-ğının, bu hareketi kamuoyunun önündekriminalize edemeyeceklerinin farkında-lar. Gerçi daha önce, HES mücadelesiveren hareketlerin, yerel halkın, plat-formların nasıl kriminalize edildiğinetanık olduk. Aynı şeyin burada olmamasıiçin hiçbir neden yok. Bizi kriminalizeetmek için kafa yordukları sanıyorum.Bekleyip göreceğiz, tabii biz de boş dur-mayacağız. Şartlarımızı ortaya koyduk. Şuâna kadar elde ettiğimiz kazanımlar bileçok ciddi. Bu işe bunca zamandır emekveren insanların özgüven kazanmasınısağladı. Şu anda Taksim Meydanı’na ya-yılmış bulunuyoruz, ama asıl Gezi Par-kı’na yerleşmek, orayı direnişçilerinkendilerini ifade edebilecekleri bir meclishaline getirmek, üç yıl önce Tekel direni-şinde yaşadığımız gibi bir sürece dönüş-türmek bizim için çok önemli. TopçuKışlası projesinin iptal edildiğinin açık-lanmasını istiyoruz. Son günlerdeki hislerini nasıl özetlersin?Sabaha kadar nöbet tuttuk, gece boyuncabazı sıkıntılarla uğraşmak durumundayız,ama sabah olduğunda, tüm yorgunluğu-muza rağmen mutluyuz. İnsanların yara-tıcılığını görmek hepimizi çok motiveetti, yan yana olmanın tadına vardık. Birhalk ayaklanması yaşadık. Şu ömrümdebunu yaşayabildiğim için çok mutluyum.İlk defa böyle bir şey yaşadım ve ifade et-mekte zorlanıyorum. Polis saldırıları sıra-sında biber dolması dağıtan teyzelergördüm ya, muazzam bir sarhoşluk için-deyim. Meydanda gördüğüm topluluköyle bir şeydi ki, gözyaşlarımı tutamadım.Gerçek bir katarsis diyebiliriz.

SÖYLEŞİ: ULUS ATAYURT

« 34 »

Uludere'de emri kimverdi? #cevapver

Kadın, lgbt, çocuk, azınlık olmak nedensuç? #cevapver

Vedat Oğuz’un gözünühangi polis kör etti? #cevapver

Dolmabahçe Camii'yekim gaz bombası attı?#cevapver

Biz iki hafta öncesinekadar burada sadecegeyik yaparken nasıl delirip böyle bilinçli oluverdik? #cevapver

Pozantı'da çocuklarakimler tecavüz etti? #cevapver

Bu soruların birine bilecevap alabilecek miyiz?#cevapver

#gezidirenişi güncesi

Page 35: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

metis'ten yeni

‹ P E K S O K A K 5 , 3 4 4 3 3 B E Y O ⁄ L U , ‹ S T A N B U L T 2 1 2 2 4 5 4 5 0 9 F 2 1 2 2 4 5 4 5 1 9 E b i l g i @ m e t i s k i t a p . c o m W m e t i s k i t a p . c o m

metis

Theodor W. Adorno Max HorkheimerTeori ve Pratik ÜzerineBir Tart›flma (1956)Çeviri: Orhan K›l›çMetis Edebiyatd›fl›72 sayfa

Markus MiessenKat›l›m KâbusuÇeviri: Bülent O. Do¤anMetis Edebiyatd›fl›200 sayfa

Haz›rlayan: Berfu fieker Baflkald›ran BedenlerTürkiye'de Trans Olmak ve Transkimlik Çal›flmalar› Metis Siyahbeyaz264 sayfa

Gerbrand BakkerDolambaçÇeviri: Türkay Yaln›zMetis Edebiyat | Roman200 sayfa

Devrim DirlikyapanÖlümü Gömdüm, GeliyorumEdip Cansever fiiirindeVarolma BiçimleriMetis Elefltiri224 sayfa

Duygu TürkÖteki, Düflman, OlayLevinas, Schmitt ve Badiou'da Etik ve SiyasetMetis Edebiyatd›fl›352 sayfa

Jean-Philippe PierronGaston Bachelard'›nHülyas›Resimleyen: Yann Kebbi Çeviri: Haldun Bayr›Küçük Filozoflar16 x 24 cm, 64 sayfa

Yan MarchandEpikür'ün Kahkahas›Resimleyen: JérémieFischerÇeviri: Ayfle Deniz TemizKüçük Filozoflar16 x 24 cm, 64 sayfa

Marguerite YourcenarAtefllerÇeviri: Sosi Dolano¤luMetis Edebiyat120 sayfa

Henry BauchauÇevre YoluÇeviri: Sosi Dolano¤luMetis Edebiyat | Roman216 sayfa

Defne Sandalc›Ah!Metis Edebiyat80 sayfa

Haz›rlayan: Do¤an Yaflat Bilge Karasu'yu OkumakMetis Edebiyatd›fl›240 sayfa

Bilge KarasuHalûk'a MektuplarHalûk Aker (Haz.) Metis Edebiyat280 sayfa

David HarveyAsi fiehirlerfiehir Hakk›ndan Kentsel DevrimeÇeviri: Ayfle Deniz TemizMetis Edebiyatd›fl›224 sayfa

Benjamin SteinBeyaz TuvalÇeviri: Fikret Do¤anMetis Edebiyat | Roman336 sayfa

Page 36: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi direnişinin ilk gününden beri alanıörgütleyen ekip kim? Bu ekibin direnişöncesinde de bir ortak mücadele zeminimevcut muydu?Zehra Fırat: İlk gece parka giden grup,Taksim Dayanışması üzerinden birbirinitanıyan insanlardan oluşuyor. MimarlarOdası’ndan insanlar da vardı, Taksim Da-yanışması'nın dışında kalan, farklı hare-ketlere ait aktivistler de. Kentselmücadele, ekoloji, göçmen hakları gibialanlardaki örgütlerin içinde olanlar var.Bu insanlar birbirlerini tanıyor, dört-beşsenedir yolları sık sık kesişiyor. Gezi Par-kı’na ilk geceden itibaren sahip çıkan in-sanların bir kısmı daha önceTarlabaşı’nda, Emek Sineması’nda ve za-manında Sulukule’de, Ayazma’da verilenmücadelelerin de içindeydi. Taksim Da-yanışma bir çatı olarak düşünülürse, çokfarklı mücadelelerden gelmiş insanlarınortaklaştığı bir an oldu park meselesi.Taksim Dayanışması nasıl bir platform?Taksim yayalaştırma ve Topçu Kışlasıprojelerine karşı bir buçuk sene kadarönce bir araya gelen ve 80 kadar bileşeniolan bir platform. Odalar, sendikalar,konfederasyonlar var, sekreteryasını Mi-marlar Odası ve Şehir Plancıları Odasıyürütüyor. Her platform gibi temsilci ba-zında işliyor. İçinde kent hareketlerin-den aktivistler de yer alıyor. Dayanışmaen başından beri Taksim Meydanı veGezi Parkı’nı mekânsal, toplumsal ve po-litik bölünmez bir bütün olarak ele aldı;meydandan başlayıp dalga dalga bütünşehre yayılacak bir kentsel dönüşümhamlesiyle mücadele edecek şekilde ko-numlandırıyor kendini. Öngörülen yaya-

laştırma, AVM verezidans projesininneye benzeyeceğini,meydan inşaatının ba-riyerleri yerle bir edil-dikten sonra iyiceanlayabildik. Devasadalış tünelleri, göz ala-bildiğine uzanan betonbir alan açıldı önü-müzde. Proje tamamla-

nırsa, meydanın kamusal bir karşılaşmamekânından ziyade, denetlenen, çitlen-miş, insanı ezen bir alan olacağını şuanda bile hissedebiliyoruz. Çağlayan Ad-liyesi önündeki meydanda yürürken nehissettiğinizi düşünün, oraya göre mis-liyle yalnızlaştıran, anti-sosyal bir me-kânsal boşluktan bahsediyoruz. Ayrıcameydanın toplumsal ve politik belleğinisilen bir proje bu. Dayanışma, “yayalaş-tırma” projesini gündemine almayansendika, konfederasyon ve sol yapılarasürekli çağrı yaparak meydan ve parkın

insansızlaştırılmasına, kimliksizleştiril-mesine, belleksizleştirilmesine, kamuyakapatılmasına karşı mücadeleye davetetti. Maalesef, bu davet Gezi direnişinekadar çok fazla karşılık bulmadı. 1 Mayısve sonrasında devam eden Taksim ablu-kasının bu gecikmeli tepkide payı büyükelbette. Saldırının ilk gecesinden sonra alandanasıl örgütlenildi?27 Mayıs gecesi saat 10 civarında İMECE -Toplumun Şehircilik Hareketi’nden“ağaçlar kesiliyor” diye bir mail yayıldı.Hemen parka 10-15 kişi yerleşti, ertesigün 7’den itibaren parka destek çağrısıyapıldı, gelenler çoğunlukla bahsettiğimağın içinde yer alan insanlardı, ertesisabah 30 kişi filandık. İlk aşamada neolacağını bilmiyor, ama burada oturmakgerekli diye düşünüyorduk. Şunun da al-tını çizmek lâzım, biz orada ilk kezânında tepki verebildik, örneğin Tarlaba-şı’ndaki yıkımlarda bunu başaramadık, oyıkımlar gözümüzün önünde oldu. EmekSineması’nda da benzer bir şey yapmayaçalıştık, yıkılacağını anladığımızda işgalettik, ama binayı tutamayacağımızı dü-

şündük. Ama Emek Sineması’nda birkapı açıldı: O zamana kadar o kapılar kı-rılamaz ya da kırarsak başımıza şunlargelir diye düşünüyorduk. Kapılar açıldık-tan sonra zihinsel bir bariyer yıkıldı. Gi-diyorsun, suçüstü yapıyorsun ve herkesegösteriyorsun. Bir nevi kamusal ifşa veaynı zamanda çok meşru bir eylem, zirakamusal bir alanı tekrar özgürleştiriyor.Bu bizi güçlendiren bir ândı, insanlarınarkamızda olabileceğini, meşruiyeti sağ-layan şeyin de o kitlesel duruş olduğunugördük. Gezi Parkı’nda ilk 15-20 kişidensonra kitle artarak büyüdü, ama en çokartışı sağlayan 11:30 civarında polisinalana girmesi oldu. Hayatımızda dahaönce görmediğimiz insanlar oraya yığıl-maya başladı. 28 Mayıs Salı günü işten çıkanlarla parkkalabalıklaştı. Amaç sadece parka sahipçıkmak mıydı, yoksa bunun başka birtepkiselliğe dönüşebileceğine dair biremare oluşmuş muydu?Aslında, ilk giden insanların aklında yinebir suçüstü hali vardı. Kimse sadece “üç-beş ağaç” için gitmedi oraya. Ağaçlara el-bette sahip çıkılıyordu, ama buradaki bu

GÖÇMEN DAYANIŞMA AĞI / MÜŞTEREKLERİMİZ’DEN ZEHRA FIRAT

Sonuç ne olursa olsun biz kazandık

« 36 »

Bir seneyi aşkındır farklı toplumsal sorun alanlarında çalışan, tartışan grup, yapı ve bireylerin ortak platformu ve iletişim ağı işlevini gören Müştereklerimiz’in gündeminde kent hakkı mücadeleleri önemli bir yer tutuyordu. İş makineleri Gezi’ye girdiği anda kendini parka atan Müştereklerimiz bileşenlerinin çadırı ilk andan itibaren parkın merkezlerinden biri oldu, direniş boyunca yardımlar ve yapılacak işler buradan organize edildi, forumlar ve atölyeler düzenlendi. Gezi’den bir an olsun ayrılmayan Müştereklerimiz’den Zehra Fırat’a kulak kesiliyoruz...

FOTO

ĞRA

F:M

EHM

ET K

AÇM

AZ

/ N

AR

PH

OTO

S

Yayındasınız, haberinizvar mı? #cevapver

AKM’nin renovasyonuiçin Sabancı'dan alınanparalar ne oldu?#cevapver

Dilan Alp'i gaz fişeğiylebaşından vuran kim?#cevapver

Medyayı bu hale nasılgetirdiniz? #cevapver

Geceleri nasıl uyuyorsu-nuz? #cevapver

—anons!)))Müştereklerimiz hakkında bilgi edinmek için mustereklerimiz.org ad-resine müracaat edilebilir. Gezi direnişiesnasında yayın hayatına başlayan Gezi Radyo da 101.9 frekansından ve geziradyo.org adresinden yayın yapıyor.

#gezidirenişi güncesi

Page 37: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

durum tüm kentsel dönüşüm hadisesi-nin nasıl işlediğini çok net bir şekildegösterdi. Biz bunu daha önce Emek’te,Tarlabaşı’nda, Ayazma’da, Başıbüyük’tegördük. Sürecin en görünür hale gelebi-leceği nokta ise Gezi. İstanbul’un mer-kezi, kamusal bir mekân, tamamenusûlsüz ve hukuksuz bir muamele görü-yor. Taksim Dayanışması’nın yaptığı ilkaçıklamada da birçok kentsel projeden,vadilerdeki HES karşıtı mücadelelerden,taşeronlardan, güvencesizleştirmeden,okulların ve hastanelerin satışından, eği-timin özelleştirilmesinden bahsediliyor.

Tam da bunların görünür hale getirilebi-leceği bir noktaydı Gezi. İlk gelenler busaikle buradaydı. Sonra gelenler ise farklınedenlerle oradaydı. Ağaçlar kesilirkenhüngür hüngür ağlayan da orada, “Mus-tafa Kemal'in askerleriyiz” diye bağıranda, anarşisti de, sosyalisti de... O suçüstühali birçok farklı bireyi ve grubu farklıduygusal, politik ya da ideolojik sebep-lerle parka çekti. Ortaklaştıkları teknokta, iş makinelerinin yıkımı başlatıyorolmasıydı. Polis eşliğinde makinelerintekrar çalışmaya başlaması, kepçelerinağaçları parçalaması, bunun insanlarıngözü önünde, polisin sürekli tacizi al-tında yapılıyor olması herkesi öfkelen-dirdi. O gün onca gaza, fiziksel saldırıyarağmen insanların dağılmayıp sayıları-nın artması, onlarca insanın kendini işmakinelerinin önüne atması alışık olma-dığımız bir durumdu elbette.İlk iki günde bir koordinasyon oluştu,kürsüde konuşmalar yapıldı, şarkılarsöylendi. O iki günde alana hâkim olabil-mek için izlenen yaklaşım neydi? Müşterekler ağı olarak ikinci günkü yıkı-mın durdurulmasının ardından insanla-

rın kalabilmesini sağlamak için çadırayarladık. Bu çadırlar, alanın sahiplenil-mesi ve burada bir yaşam kurulması açı-sından önemliydi. Kürsü kurulmadanönce küçük forumlar yapmaya başladık,“neden buradayız”, “Gezi Parkı nedenönemli” gibi konuları konuştuk. Yıkımınhukuksuz olduğunu bilmeyen birçokinsan vardı, neye karşı bir arada olduğu-muzun altının çizilmesi gerekiyordu. İn-sanlar böyle durumlarda bir araya gelippolisle karşı karşıya kalıyorlar, amabütün bunlar bittikten sonra, en çok ihti-yaç duyulan şey konuşmak. Parktakiönemli meselelerden biri de bu oldu. İlkyapmaya çalıştığımız şey konuşmak, in-sanların tanışmasını sağlamaktı. Park

geri kazanıldıktan sonra forumlar orga-nize etmeye çalıştık. Kürsü, çadırların ya-kıldığı ilk şafak müdahalesinin ardındankuruldu. Sahneyi kurumların ve siyaset-lerin propaganda alanı kılmayan bağım-sız bir zemin haline getirmeyeçalışıyorduk. Olabildiğince farklı sesinduyulması, alandaki coşkunun yükseltil-mesi için kürsü önemli bir vazife gördü. Perşembeyi cumaya (31 Mayıs’ı 1 Hazi-ran’a) bağlayan gece çok vahşi bir müda-hale oldu, işin içine ciddi bir güvenlikboyutu girdi. Bu sizin için bir kırılmanoktası mıydı?O gece bir müdahale bekliyorduk as-lında. Hiç umulmadığı kadar kalabalık,insanların eğlendiği, sürekli sloganlarınatıldığı bir ortamdı. Gece 3 sularında, du-yurular yaptık, alandaki yaklaşık dört binkişi müdahale olasılığına karşı yavaşyavaş organize olmaya başladı. Maskeler,sirkeler ve Talcid’ler çıktı; kitle yarım saatiçinde endişeli, ama kendinden eminbeklemeye başladı. İnsanlar terörize ol-madı, kaçmadı. Çıkışların sadece DivanOteli’ne giden iki yoldan yapılabilmesin-den, izdihamdan korkuyorduk. Ancak,uzun süre gaz yemelerine rağmen insan-lar alandan ayrılmadı. Ayrılırken de ko-şuşturmadan ve birbirine yol vererekyaptılar. Demek ki, korku eşiği bir yerdeaşılmış. Daha sonra aşağı inenler ve TO-MA’lar arasında çatışma oldu, alanı tut-maya çalışanlar oldu. Polis bariyerlerinin

dikilmesiyle parktan uzaklaşıldı, amagün boyunca parkın etrafında dolanıldı.Bu kadar ağır bir müdahale beklenmi-yordu, buna tepkinin boyutu çok büyükoldu. İlk müdahale ertesinde, parka bin-lerin yığılmasından sonra, “bir dahaböyle bir şey olmaz” diye düşünüyorduinsanlar, ama direnişçilerin sokakta sü-rüklenmesi gibi şeyler kırılma yarattı. İlkönce meydanda anlık ve insanları doğru-dan hedef alan müdahaleler vardı, saat13’te meydanda DİSK’in çağrısıyla birbasın açıklaması yapıldı, yine müdahalegeldi. Akşam 7 için bir çağrı yapıldı. Bu-raya binler gelmişse, parka tekrar yükle-nilir diye düşünüyorduk, ama bu kadarbüyük bir direniş olacağı aklımızdan geç-miyordu. “Kalabalık toplanır, gazlanır,sonra da dağılır” diye tahmin ediyordum.Demek ki, o gün hakikaten bir kırılmanoktasıymış. Müdahaleden sonraki 36 saatte parktakimse yoktu, herkes sokaklarda direni-yordu. O esnada neler yaptınız?Taksim Dayanışması TMMOB’de koordi-nasyonunu yapmaya çalışıyordu. Amaonun dışında olanlar sürekli sokaklarda,neresinden tutarlarsa, nerede durabilir-lerse, orada varolmaya çalışıyordu. Her-keste bir şok hali vardı, bu kadar insanınnereden çıktığını anlama çabası vardı.Sokak sokak alan tutmaya ve bir yerin-den İstiklal’e çıkılmaya çalışılıyordu o ikigün boyunca. Pek koordinasyon olmu-yordu, ancak Mimarlar Odası’na gidipbilgi alma, revirin varlığını insanlarailetme gibi şeyler yapılabildi. Park cumartesi akşamı geri alındı. Biryandan hiçbir örgütsel bağı bulunmayaninsanlar, bir yandan sosyalistler, anti-ka-pitalist Müslümanlar, ulusalcılar, taraftargrupları vardı alanda. Bütün bu gruplarınarasında nasıl bir dayanışma oluştu, alanne kadar koordine edilebildi?Bu, çok farklı kesimlerin bir arada olduğubir halk ayaklanması. Kısa bir süre sonraalan ayrışması oldu. Sol siyasetler ağır-lıklı olarak meydanı tuttu, içinde kendi-lerini apolitik olarak tarif edenlerin veulusalcıların da olduğu daha heterojenbir topluluk parka yerleşti. Kusursuz işle-meyen, ama insanların mümkün olma-yanı gerçekleştirmenin heyecanıylakurduğu bir düzen oluştu parkta. Buradaönemli olan, alanda herkesin tanıdığı ye-gâne yapı olan Taksim Dayanışması’nındurumu. Park ele geçirildikten sonra top-lantılar devam etti, alana gelen birçok si-yaset oraya dahil oldu. Bu durumplatformu nicelik ve politik olarak el-bette zenginleştirdi, fakat tartışmaları il-keler düzeyinde kilitledi de. Hareketinniteliği ve potansiyeline dair farklı poli-tik kavrayışlar nedeniyle saatler sürentartışmalar bağımsız bireylerin ve çeşitli

« 37 »

İnsanlar kentseldönüşümün ne olduğunubilmiyor, ekolojik yıkımı

ve üçüncü köprüyüanlamıyor diye

düşünüyorduk. Yanlışyerden bakıyormuşuz. Bu olaylara karşı öfke

birikmiş. Tabii doğrudangündelik hayatımıza,

bedenimize tehditler var:Kürtaj, üç çocuk, alkol

yasağı... Yasakçı ve otoriter zihniyet,

polis şiddeti...

Biz neden böyle olduk?#cevapver

Murat İzol'u ezen polisaracını kullanan kimdi?#cevapver

Yaşam hakkıyla proble-miniz ne? Niye bu kadarhırslı ve acımasız oldu-nuz? #cevapver

Salı günü saat 19.30'daortada hiçbir şey yokkenbinlerce kişinin üstünebiber gazı bombalarınısallama emrini kimverdi? #cevapver

Roboski ailelerine kimsoruşturma açıyor? Kim bu insansızlığa gözyumuyor? #cevapver

Cuma oldu, camidekiiçki görüntüleri hazırmı? #cevapver

Cumartesi Anneleri'ninevlatları nerede? #cevapver

SDP İl Binasına girmeemrini kim verdi? #cevapver

Şerzan Kurt'un katille-rine ne oldu? #cevapver

Ceylan Önkol'u, UğurKaymaz'ı kim öldürdü?#cevapver

Page 38: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

grupların seslerini duyurmalarını engel-ledi açıkçası. Dayanışma’nın altyapısaldüzenlemeleri yapabilmesi de zamanaldı. Bu durum ilk birkaç gün kriz gibi ya-şansa da, insanların alanı kendi istedik-leri gibi ve ihtiyaçları doğrultusundadönüştürmelerine, yaratıcı çözümlerüretmelerine yol açtı. İnsanlar inisiyatifaldı, birdenbire yiyecek stantları ortayaçıkmaya başladı, mutfak açıldı, revirdegönüllü sağlıkçılar bir araya geldi. Kütüp-hane, kreş, Gezi bostanı da benzer bir şe-kilde ortaya çıktı. Parkın ele geçirilmesi,önceden varolan kişisel ilişkileri başka-larını içine katacak şekilde bir örgütlen-meye yönelti. Önceden varolan farklıtipte örgütlenmelerin de türlü biçimdealana dahil olmasına yol açtı. BoğaziçiTarla Taban’dan arkadaşlar hemen bos-tanı kuruyor, Documentarist film göste-rimlerine başlıyor, Tarlabaşı’ndakiGöçmen Dayanışma Mutfağı her günyemek yapmaya girişiyor... Bu hal parkındışına da sıçrıyor. Bekâr Sokak’ta yıllardırboş duran Manukyan’a ait metruk alanagiriliyor, “Manukyan Park” adlı bir minipark ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Anaa-kım medyaya karşı alternatif park med-yası ortaya çıkıyor. Dezenformasyonproblemini aşmak için Taksim Dayanış-ması kendi twitter hesabını daha etkinkullanmaya başladı, onun dışında yinekentsel hareketler çerçevesinde birbirinitanıyan bir ekip istanbuldaneoluyor.comüzerinden doğru bilgi akışını sağlamayaçalıştı. Revoltistanbul ekibi canlı yayınyapmaya başladı ilk günden itibaren.Müşterekler’in de içinde yer aldığı birgrup Gezi Radyo’yu açtı. Tabii bilgiyi ta-mamen temizlemek çok zor. insanlarbiraz da adrenalin arıyor. O yüzden sü-rekli şurada şu olmuş, burada bu olmuşgibi haberler ortaya çıkıyor. Bunun içinmegafonlarla insanlara parkı terket-memelerini, Beşiktaş’ı kurtaracakşeyin parkı tutmak olduğunu, meşruolanın burası ve buradaki dayanışmaolduğunu söyledik. Buradaki meşruvaroluşumuz diğer illere de selamediyor ve oraları da meşrulaştırıyor.Taksim Dayanışması’nın taleplerinasıl ortaya çıktı?Talepler tartışıldı ve üzerlerinde azçok uzlaşıldı. Herkesin ortaklaşabile-ceği, daha sonra genişletilebilecektemel talepler olarak dile getirildi. El-bette ki bunlar dışında pek çok farklıtalep olabilir, ama önemli olan, kap-sayıcı, toplumsallaşacak bir dizitemel talebi dile getirmekti. Birçok örgütsüz insan yardım etmekistiyordu alanda, parktaki dayanış-maya nasıl dahil olabildiler?İnsanlar orada varolmak için üretmek is-tiyorlar, sadece çimlere uzanmak için ge-linmiyor. Yemek, insanları bir yerdetutan, aynı zamanda doğru dürüst bes-lenmelerini sağlayan şeylerden biri vekolektif bir eylem. Şu anda bir mutfakvar, ama çok da kolektif bir şekilde işle-miyor. Keza atölyeler gibi, insanların bir-biriyle konuştuğu, birbirinden bir şeyleröğrendiği alanları artırmak lâzım. İnsan-ları sadece orada oturtmak yerine bera-ber bir şeyler yapmaya sevketmek bileönemli. Sadece tek başına gelen değil,üç-beş kişilik bir arkadaş grubu olarak

gelenler bile ne yapacaklarını bilemiyor.İnsanlar kendileri inisiyatif alıp gördük-leri problemler üzerine sloganları değiş-tirebilir, pankart yapabilir, atölye veforum düzenleyebilir, ama bunlar insan-ların alışıldık olmadığı şeyler. Parktakien önemli kazanımlardan biri de, insan-ların inisiyatif alarak yeni alanlar açma-ları, varolanları dönüştürmeleri, yeniaraçlar geliştirmeleri oldu. Şu an koordinasyonun stratejisi ve gele-cek ufku ne? Her an yeni bir müdahale olur mu duy-gusuyla yaşıyoruz. Park yeniden düzen-lendi, ama her an tehdit altında. Butehdit, alandaki yaşamı militarize ediyor.Kask ve gaz maskesiyle dolaşmak olağanhale geldi. Parkın geleceği hakkında ko-nuşmak pek mümkün değil. Burayı öz-gürleştirilmiş, kamusal müşterek biralan olarak kurmak ve tutmak herkesinarzusu. Parkı sonuna kadar savunmakgerekli elbette, ama boşaltılması da birkayıp olmayacak. İnanılmaz bir deneyimve özgüven biriktirdik. Sonuç ne olursaolsun, biz kazandık bu mücadeleyi.

Kişisel olarak en öğretici şey neydi?Kentsel dönüşüm alanında çalışan insan-lar olarak aramızda hep “insanlara olanbiteni daha iyi anlatmak lâzım” diyorduk.İnsanlar kentsel dönüşümün ne oldu-ğunu bilmiyor, ekolojik yıkımı ve üçüncüköprüyü anlamıyor diye düşünüyorduk.Yanlış bir yerden bakıyormuşuz. Bu olay-lara karşı bir öfke birikmiş ve biz bunuanlamlandıramamışız. Tabii doğrudangündelik hayatımıza, bedenimize yöne-len tehditler var: Kürtaj, üç çocuk mese-lesi, alkol yasağı... Yasakçı ve otoriterzihniyet, polis şiddeti de var. Emek Sine-

ması eylemlerine hiç kimsenin bekleme-diği müdahale, arkasından 1 Mayıs ve onutakip eden şiddet olayları gibi şeylerinhepsi birikmiş. Kişi kültüne, Tayyip Erdo-ğan’ın baskıcı ve kibirli tavrına yönelikbir öfke de var. Elbette bu doğrudan kent-sel dönüşüme ve HES’lere karşı değil,ama konuştuğun zaman insanlar neyinne olduğunun farkında. Bir diğer husus,dayanışma meselesi. Müşterekler olarak“Bugün artık başka biriyiz” diye bir metinyazmıştık, gerçekten de bugün herkesbaşka biri. Kimse böyle bir şey yaşamadıdaha önce. Hiçbir eylem tecrübesi olma-yan insanların sokakta direnmesi, bari-katları tutması çok önemli. Takımtaraftarları büyük bir deneyim biriktir-miş, barikatın nasıl tutulacağını, nasıldevir daim yapılacağını, nasıl hareketedileceğini öğrenmişler. Sadece çatışmaaçısından değil, ama örgütlenme, sloganüretme, alandaki dayanışmayı diri tutmaaçısından taraftar grupları çok önemliydi.Yolda yürürken insanların birbirine çar-pınca yol vermesi, özür dilemesi, insan-ların sürekli birbirine aç olupolmadıklarını sorması bilinmedik bir şey.O kadar çok erzak yollanması afet sonrasıbir tavra da benziyor, o dayanışma duy-gusu oradaymış ve ortaya çıkmayı bekli-yormuş. İki laf ediyorsun, üçüncüsündeağlayanlar oluyor. Bu, bir şey başarmış ol-manın, imkânsız zannedilenin mümkünolduğunu görmenin duygusallığı. Çokbüyülü bir hadise. Kolektif bir çılgınlıkânı, kolektif bir umut haline dönüşüyor.Birçok örneği epey cinsiyetçi olsa da, ina-nılmaz bir mizah ve ironi ortaya çıkıyor.Bu da yaşananların baskıya karşı büyükbir hayal gücünü tetiklediğini gösteriyor.Bir de sonunda gaz maskesi, Talcid gibişeyleri kullanmak zorunda olduğumuzunöğrenilmesi var, bunları çatışmadan öğ-

renemiyorsun. Bundan sonra her-hangi bir durumda insanlar tepkiverebileceklerini, bu tepkinin bü-yüyebileceğini biliyorlar. Bu gençlikbizim o yaşlarda bilmediğimiz birdeneyim ediniyor ve bunu büyütüpaktarma ihtimaline sahipler. BizMüşterekler olarak bir tartışma ze-mini, farklı alan mücadelelerini ke-siştiren bir eylem zemini, bir ağolarak çalışıyoruz. Bütün o odalarınve siyasetlerin çaresiz kaldığı nok-tada, bizim gibi yapısız yapılarınçok hızlı hareket edebildiğini, çokfazla insanı çekebildiğini gördük.Kendi aramızda bir türlü örgütlene-miyoruz diye konuşuyorduk, meğerepey örgütlenmişiz. Hem hızlı ha-reket edebiliyoruz, hem söz ürete-biliyoruz, hem diğer insanları da

örgütleyebiliyoruz. Odalar ve siyasetlergibi yapıların biraz atıl olduğunu, bizimkigibi örgüt yapılarının çalıştığını gördük.Bu da epey öğretici oldu. Müşterekler me-selesinin yaklaşık bir sene önce ortayaçıkmış, sürekli toplantı yapmış, başka in-sanlara ulaşmaya çalışmış olması direnişesnasında yardımcı oldu. Ama şu andabulunduğumuz an gerçekten bir başlan-gıç. Mücadele, parkı kaybetsek de süre-cek. Burada biriktirdiğimiz tecrübeylenasıl bir politik dil ve pratik geliştireceği-miz üzerine düşünmek zorundayız.

SÖYLEŞİ: YİĞİT ATILGAN

« 38 »

Burayı özgürleştirilmiş,kamusal müşterek bir alanolarak kurmak ve tutmak

herkesin arzusu. Parkısonuna kadar savunmak

gerekli elbette, amaboşaltılması da bir kayıp

olmayacak. Sonuç neolursa olsun, biz zaten

kazandık bu mücadeleyi.

Medyaya "haberi görmeyin" diye telefonaçan kim? #cevapver

Dink cinayeti sorumlula-rını terfi ettiren kim?#cevapver

Çağlayan Adliyesi'ndeavukatları yaka paçagözaltına alma talimatını kim verdi?#cevapver

Kabataş'ta başörtülü kadına kim saldırdı, görüntüler varkenneden hâlâ yakalan-madı? #cevapver

İnsanların öldürülmesi-nin, gözlerini kaybetme-sinin, birbirine karşınefretle dolmasının başsorumlusu olmaktanutanacak yüzün var mı?#cevapver

Ne zaman istifa ediyor-sunuz? #cevapver

Pozantı'da çocuklarakim tecavüz etti? #cevapver

Tüm bunlar yaşanırkenmedya neredeydi? #cevapver

Diren Basan nasıl öldü?#cevapver

Ankara’da direniş saatlerinde elektriklerikim kesti? #cevapver

Ogün Samast'ın arkasında kimler var?#cevapver

Ceylan Önkol'u kim öldürdü? #cevapver

Komiser Mustafa Sarı'nın düştüğü köprü inşaatında önlem almayanlar kim? #cevapver

#gezidirenişi güncesi

Page 39: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 39 »

Yaşı müsait olanlar benzeri sahne-leri yaşamışlardı. Mesela 68’de benortaokul son sınıf öğrencisiydim,

hayal meyal hatırlıyorum. Ama kitaplara,filmlere bin şükran, mesela Jacques Tar-di’nin “Halkın Çığlığı” başlıklı çizgi ro-manı sayesinde 1871 Paris Komünü’ndeya da William Klein’ın “Grands Soirs, Pe-tits Matins” (Şahane Akşamlar ve ErkenSabahlar) başlıklı belgeselinde 1968 Ma-yıs’ında Paris’te neler olup bittiğini öğre-nebildik. Gezi’de cereyan edenleri görüpokuyunca, onları hatırladım.

TTHANK YOU ERDOĞAN!İsyan, müthiş bir çözücü, dağıtıcı, hertürlü engeli berhava eden bir ortam, biraraç, bir düğme… Henüz 31 Mayıs gece-sinde başladı boşalma. Zincirlerinden,yularlarından, tabu ve yasaklarından kur-tuluverdi insanlar, gençler, orta yaşlılar veyaşlılar. Üstelik de, Thank you Erdoğan,binbir dert sıkıntı biriktirmişti gönül, vic-dan ve beyinlerimizde. Dindar gençlikemretti, imam-hatip reklamı yaptı, eğitimsistemini altüst etti. “İçki içme” diyordu.“Kız ya da erkek arkadaşını öpme” bu-yurdu. Kürtaj yoktu, sezaryen bile yasaktı.Fazıl Say’la Nişan Sevanyan’ı “Allahsızlıkyaptılar” diye mahkûm ettirdi. KCKlileri,gazetecileri hapise tıktı. Suriye’ye bulaştı,onlarca insan öldü. Padişah sanıyordukendini. Mağrurdu, kibirliydi, üst perde-den konuşuyordu hep. Ama isyan, başkal-dırı, red, spontane ve hırt muhalefet öylebir şey ki, sadeve perde değil, bütün ti-yatro yıkıldı üstüne. Onun çapulcu dediğiinsanlar, kendi bireyselliklerine, özgür-lüklerine, bağımsızlıklarına o kadar düş-kündüler ki, uzun süre, ses çıkarmadılar.Başlarını bilgisayardan kaldıracak halleriyoktu. Ama öyle bir raddeye getirdi ki işiErdoğan, Thanks again, artık sanal dünya-dan ayrılıp sokaklara, hakiki gerçeğe ka-vuşmanın zamanı gelmişti. Nirvana…

Böyle ortamlarda, insanlar doğalınadönüyor. Nezaket, ayıp, ahlâk gibi kav-ramlar yepyeni anlamlar kazanıyor. Gala-tasaraylı ile Fenerli dost oluyor, daha neolsun? Yakın çevremde de gözledim: Gezieylemcileri ve tabii ki eylemi sayesinde,kızlarla erkekler, gençlerle yaşlılar, çocuk-larla ebeveynler arasındaki ilişkiler de de-ğişti. Daha rahat, daha özgür, daha gırgırbir ilişki başladı. Bireyler hâlâ birey, amabeklenmedik, plansız programsız küçüktopluluklar oluştu/oluşuyor. Penceresininpervazına limon ve su bırakan teyze ileGezi’deki ya da Kızılay’daki eylemci ilkkez, hiç tanışmadan tanışmış oluyor.

Şimdi herkes “N’olacak bu işin sonu?”diye soruyor. Çok anlamlı bir soru değilbu. Sonucu ben de merak etmiyor deği-lim. Ama aslında bu iş çoktan oldu bittibile. Devrim, isyan, ayaklanma bir anmeselesidir. Ve o an çoktan yaşandı. Ölütoprağı serpilmiş gibi görünen toplum,apolitiktir denen gençlik, hiçbir şeye ka-rışmaz denen sıradan vatandaş akılalmaz bir şekilde silkindi, oturduğu yer-den kalktı, gaz yedi, cop yedi, Toma suyualdı, sendelemedi bile. Gülerek aştı karşıtarafın her hamlesini… İşte bu sayedebundan sonra padişah artık padişah gibidavranamayacak, o kesin…

Egemen medya üç gün sustu, gözle-rini ve ağzını kapattı. Sonra mecburenaçılan gedikler, aldığı yaralar sayesindeGezi’den söz etmeye başladı. Yarımağızla. Gezi’deki çocuklara göre değişen

bir şey yok. Çünkü onlar zaten eskidende Hürriyet ya da Habertürk okuyup Starya da Samanyolu izlemiyorlardı. Amagenel okur ve TV izleyicisi nezdinde deönemli bir yarık çizdi Gezi Çocukları.Artık onlar da egemen medyaya başkagözle bakıp, başka kulakla dinleyecek.

TABİİ SENATÖRLER-“BU ÇOCUKLAR”Sansür gevşedikten sonra, ne hakla bil-mem, yine eski, yani 50-70 yaş grubununinsanları, ekranlardaki yerlerini aldılar.‘80 öncesinin “Tabii Senatör”leri gibi…Mecburen, meslek gereği birkaç tartışmaizledim büyük (kih kih!) medyada. Adam-lar, kadınlar, Gezi’nin sosyolojik ve demo-grafik anatomisini çıkarmaya çalışıyorlar.Kim çocuklar? Utanmasalar “Nereden çıktıbu veletler?” diyecekler. Öyle bir söylemhakim ki bu konuşmalara, sanki Gezi’deki-ler uzaydan gelmiş. “Bu gençler” diye baş-layan ukala ve oryantalist bir söylem.

Üstelik, onlarla hiçbir empati kurmadık-ları için, onları hiçbir şekilde anlamamış-lar. Azılılar “bu gençleri” Ergenekonla,darbeyle, CHP’yle, global karanlık güçlerleişbirliği yapmakla ya da hiç olmazsa onla-rın ekmeğine yağ sürmekle bile suçladı.Erasmus’la gelen yabancı öğrencileri ajan-lıkla suçlayan polis gibi…Bu görüşleri sa-vunanlar, belli ki Gezi’nin uzağından bilegeçmemişler, o yaşta çocukları olmasa da,kendi mahallelerindeki gençleri, akrabala-rının çocuklarını filan da tanımamışlar. Yada iktidar mecbur eder, göz göre göreyalan söyleyip, yazıyorlar.

Yakın çevremde de 15-25 yaş grubunayönelik bazı önyargılar vardı: Hiç kitapokumuyorlar, politika ile ilgilenmiyor-lar, filan falan… Ben kendimi şanslı ad-dediyorum: Beş yıl öncesine kadarGalatasaray Üniversitesi’nde haftada 10-15 saat ders veriyordum. Altı yıldır Bil-kent’de bir master sınıfım var. Buradanyola çıkıp kendimi “bugünkü gençlik ku-şağının sosyolojik, psikolojik, antropo-lojik uzmanı” ilan edecek değilim, amaonlardan çok şey öğrendim. (TeşekkürlerMutlucan, Ece, Dağhan, Nilay, Pınar, Ci-hangir ve diğerleri…)

Evet, kimse bu arkadaşların böyle patdiye günün birinde devasa bir şekildeayağa kalkacağını öngörmemişti, öngö-remezdi. Ayağa kalktıktan sonra da eşedosta, düşmana ona buna “Mizahla mu-halefet nasıl yapılır?” dersi vereceğinide bilemezdi. Üstelik de bu dersi çaktır-madan veriyorlardı, dersin hocası, kür-süsü, programı filan yoktu.

O LİSELİ KIZGeçen akşam bu “Halk Çocuklarının İs-yanı”nı konuşurken bir arkadaş, “mizahdergilerini gördünüz mü, ne yapmışlar buhafta?” diye sorunca herkes dudak büktü.Mizah dergileri, mutlaka üzerlerine dü-şeni yapıyorlardır, yapmışlardır, ama artıkGezi, mizah dergilerini filan aştı, geçti.

Şimdi düşünüyorum da, kendimi birazda o liseli kız gibi hissediyorum. Elindekipankarta “bir slogan bulamadım!” yazanliseli kız. Ne kadar içten, ne kadar temiz,ne kadar dürüst ve ne kadar gerçekçi değilmi? İşte ben de, klavyelerin karşısında,Cumhuriyet tarihinin en muhteşem hadi-sesi karşısında, Gezi’nin ve bütün Türki-ye’nin arslanları baskı, polis, Erdoğan gibifani unsurları iplemeden direnirken yazı-nın ne kadar da güçsüz bir araç olduğunuhisseder gibiyim.

Varsın yazı güçsüz olsun, çocuklargüçlü ya… RAGIP DURAN

Artık hiçbir yazı duvarlardaki yazılamalar kadar etkili ve ilginç olamaz. Efsanevî bir tarih yazılırken, sokağa çıkmak, gaz ve su yemek, eylemcileri desteklemek, eylemci olmak yazıyı ikinci sınıfa düşürür / düşürdü. Bugünün eylemcileri kırk yıl sonra torunlarına “biz vakti zamanında grayderle Tomakovalamıştık” diyecek. Torun da “atma dede!” diyemeyecek.

MAVİ DAKTİLO / GEZİ GENÇLİĞİ

Geç kaldın Tayyip!

Ölü toprağı serpilmiş gibigörünen toplum, apolitik

denen gençlik silkindi,kalktı, gaz yedi, cop yedi,

Toma suyu aldı,sendelemedi bile. Gülerek

aştı karşı tarafın herhamlesini. Bu sayedepadişah artık padişahgibi davranamayacak. Metin Lokumcu'yu

kimler öldürdü? #cevapver

Metin Göktepe'yi kimunuttu? #cevapver

Neden ağaçları sökmeişini geceyarısı yaptınız?Neden sabahın beşindegaz operasyonu yaptı-nız? #cevapver

İzmir'deki eli sopalı siviller kim? #cevapver

İnsansızlaştırılmış Beyoğlu'nda tekbir getirerek polise destekveren eli sopalı Kasımpaşa formalı tosuncukları kim yolladı? #cevapver

Ogün Samast'ın arkasında kimler var?#cevapver

Page 40: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi direnişi bildiğimiz, gördüğümüz hiçbireyleme benzemiyor. Yaşamakta olduğumuz“şeyi” nasıl adlandırıyorsun? Foti Benlisoy: Gerçekten de eşi benzeri gö-rülmemiş bir ayaklanma haliyle karşı karşı-yayız. Günlerdir Türkiye’nin en büyükşehrinin en büyük meydanında devlet güç-leri yok! Yurtdışındaki arkadaşlarla konuş-tuğumuzda bu durumu idrak edemiyorlar.Daha önemlisi, ömrü hayatımızda görmedi-ğimiz bir kalabalıkla karşı karşıyayız. Bukadar büyük bir kitlenin, üstelik büyükkısmı daha önce herhangi bir siyasal eyle-min içinde bulunmamış bir kitlenin böylesisokak eylemlerine girişmesi, barikat kurupmücadele vermesi devleti afallatan birdurum oldu. Kimler var bu büyük kalabalıkta? Nişantaşı’ndan da, İstanbul’un kenar ma-hallerinden de gelen gençler var. Gençlikayaklanması karakterine sahip; tam olaraksınıfsal bir ayrım yok. Duvar yazılarında gör-müşsünüzdür, “zenginlerin daha iyi maske-leri var, kıskanıyoruz” gibi ifadeler var.Özellikle, Beşiktaş’ta çatışmaya giren gençlerbildiğimiz politik kalıplara sığmıyor. KezaTaksim alanının içinde de benzer bir profilsöz konusu. Aslında, genel profil Yunanis-tan’daki ayaklanmaya benziyor. Ama meselaen son İsveç’te yaşanan, daha önce İngil-tere’de ya da Fransa’nın banliyölerinde ya-şanmış olaylar gibi değil. Marjinalize olmuşgençlerin isyanı değil bu. Orta sınıf da var,alt sınıf da var, çalışan da var. Gençliğin herkesiminin burada bulunduğuna inanıyo-rum ve bu nedenle bunu gençliğin sürükle-diği bir halk ayaklanması olarak görüyorum.Mevcut siyasette böylesi bir hareketin karşı-lığı yok. “Dağ başını duman almış” marşısöyleniyor örneğin –bu arada, ben beğen-dim, güzel bir marşmış. (gülüyor)Siyasetle ilgili görünmeyen bu gençliği so-kaklara döken ne oldu? Gençlerin sokağadöküldüğü birçok Avrupa ülkesinde, işsizlikoranlarının çok yüksek olması, geleceksizlikduygusu gerekçe gösteriliyor. Buradaki ha-

reketi açıklayan bu değil galiba… Yunanistan’da, Portekiz’de ya da İspanya’daortaya çıkan Öfkeliler hareketi tamamen gü-vencesizlik ve geleceksizliğe dayanıyor.Emeğin güvencesizleştirilmesine, bir öncekikuşağın kazandığı sosyal haklardan yoksunbırakılmaya, dolayısıyla dışlanmaya ve mar-jinalize edilmeye tepki duyuluyor. Aslında,onların tepki gösterdikleri koşullar bizde demevcut, özellikle 2000 yılındaki krize vehatta öncesine dayanıyor. Bugün Portekiz,İspanya ve Yunanistan’da gençlerin tepkiverdikleri şeyler bizde az çok kanıksanmışdurumda. Belki bu kanıksamanın yol açtığısıkışma hissi rol oynamıştır. Fakat yine de,ben bunu anti-otoriter bir ayaklanma olarakgörüyorum. Bugün faal olan iki-üç kuşakTayyip Erdoğan’la yetişmiş, dolayısıyla ha-yatlarında baskılayan, zorlayan, sindiren hertürlü otoriteyi Tayyip Erdoğan figürüyle öz-deşleştiriyorlar. Bu anlamda bizden çokfarklılar, biz ‘90’ları da yaşamış bir kuşak ol-duğumuz için Tayyip Erdoğan bizim için öy-lesi bir otorite figürü değil. Taraftar gruplarının durumunu nasıl değer-lendiriyorsun?Taraftar grupları –özellikle de Çarşı– alanaruh veren, belli kritik durumlarda inisiyatifalarak kurtarıcı rol üstlenen gruplar olaraköne çıkıyor. Bu durumu 1 Mayıs’ta da göz-lemlemiş, arkadaşlarla aramızda konuş-muştuk. 1 Mayıs’ta Beşiktaş’taydım. Önlerdesolcu gruplar ve örgütler polisle çatışma ha-lindeydi, ama bu defa, alanda örgütler dı-şında inisiyatif kullanan grup Çarşı’ydı,hatta aslolan Çarşı’ydı. Bu da ilginç birdurum tabii. Sınıf örgütlerinin, sol örgütle-rin cılızlığı başka aktörleri ortaya çıkarıyor. Bu ayaklanmada sol örgütlerin hareket tar-zında bir farklılık gözlemliyor musun? Fikrî olarak böyle bir hadiseye hazırlıklı ol-madığımızı düşünüyorum. Hazırlıklıolmak mümkün müydü diye sorulabilirbelki, ama bu olay hepimizi çok ani bir bi-çimde yakaladı. Fakat reflekslerimiz çokzayıf, şu anda ancak durumu idare ediyo-

ruz. Hemen her kanat –militan ve çatış-macı olan, barikatlarda sabahlayan sol ör-gütler de öyle, “bitse de eski rutinimizedönsek” diyenler de– aslında topu birbi-rine atıyor. Elbette, bir ayaklanmayı idareetmek mümkün değil, ama inisiyatifalmak, yol yordam göstermek, alanda bulu-nan örgütsüz kesimle bir ortak dil kur-maya, onunla konuşmaya çalışmakkonusunda çok zayıfız, bunu çok da dertetmiyoruz. Bu ayaklanma içerisinde inisi-yatif göstermek ve toparlayıcı olmak nokta-sında her gün vakit kaybediyoruz. Neyse ki,şöyle avantajlarımız var: Gezi Parkı öncekidönemlerden devraldığımız bir sosyal mü-cadele olduğundan, bu mücadeleyi zatensolcu insanlar yürütmüş olduğundan, ay-rıca Taksim tarihsel ve simgesel bir önemesahip olduğundan, Gezi’nin ve Taksim’inalınmış olması solu daha fazla görünür kı-lıyor. Ama mevcut örgütsüzlüğü nedeniyle,solun bu ayaklanmada bir tür inisiyatif al-ması, bir aktör olarak öne çıkması çok güçgörünüyor. Gezi Parkı’na bir ses sistemininkurulması bile dünü (4 Haziran) buldu me-sela. Gezi Parkı’nın biraz daha örgütlen-mesi, siyasî, kültürel, sosyal meselelerintartışıldığı devasa bir forum alanı halinegelmesi gerekir. Ayrıca, ülke çapında hare-ketleri eşgüdümleyen ya da en azından ey-lemlerin sesine ses katan bir –tırnakiçinde– “merkez” olarak örgütlenmesi çokönemli. Biz bunu yapmaktan imtina ediyo-ruz, daha ziyade eski rutinle idare ediyo-ruz, yani ajitasyon yapıyoruz, bildiridağıtıyoruz, AKM’ye pankart asıyoruz…Bunun yeterli olduğunu düşünmüyorum,hatta bazen ters teptiğini de düşünüyorum.Örneğin, Gümüşsuyu’ndaki barikatlardagençlerle konuşurken bize biraz tepki gös-terdiklerini gördüm. Bazıları “siz orada, yu-karıda siyaset yapıyorsunuz, bizse buradamücadele ediyoruz” diyordu. Siyaset onla-rın gözünde negatif bir şey. Sorun burada.Biz o dili anlayacak bir inisiyatif göstermekonusunda eksik kalıyoruz. Kuşkusuz ha-zırlıklı değildik, ama artık bunun için hare-kete geçmeliyiz. Bu hareketin sönmemesi için kısa vadedenasıl adımlar atılması gerekiyor?Öncelikle alanı salt bir festival alanı gibi kul-lanmak yerine, bir forum alanına çevirmek,insanların siyaset konuşabildiği, tartışabil-diği, ortak kararlar alabildiği, karar alma me-kanizmalarına katılabildiği bir yer halinegetirmek üzere çalışıyoruz. İlk günlerde po-lisin sürekli saldırıları böyle şeylerin kurul-masını engelledi, fakat önümüzde nefesalma süresi var, muhtemelen daha birkaçgün polis saldırmayacak. Bugünleri iyi de-ğerlendirmek gerekiyor. On senede biriktire-mediğimiz siyasal deneyimi yedi-sekizgünde biriktirmiş olan bu kitleyle ancakböyle mekanizmalar yaratarak birleşebiliriz.Bunun dışında, solun Gezi Parkı’nı birazdaha örgütlü kılmak ve iyi bir eşgüdüm sağ-lamak üzere çalışması gerekiyor. Mesela,Taksim Dayanışması’nın sadece bir müza-kere heyeti olmaktan çıkıp direnişin bütün-sel çıkarlarını gözeten bir eşgüdümüsağlaması gerekiyor, ama bu da oldukça zorbir iş. Bu hareketi Gezi Parkı’yla sınırlı tutmaksana daha mı uygun ya da gerçekçi görünü-yor?

« 40 »

MÜŞTEREKELER’DEN FOTİ BENLİSOY

Anti-otoriter ayaklanmaGezi direnişi nasıl bir siyasal seyir izledi, bugüne ve yarına dairhangi siyasal sinyalleri verdi? En başından beri direnişin ortayerinde olan toplumsal mücadele ağı Müşterekler’den Foti Benlisoy’u dinliyoruz...

FOTO

ĞRA

F:A

YŞEG

ÜL

UZ

Sevim Tanürek'in katiline ne ceza verildi?#cevapver

Pozantı'da ne oldu? #cevapver

Sabah 5'te çadırlarıyakma emrini kim verdi?#cevapver

Cumartesi annelerininçocukları nerede? #cevapver

Ethem Sarısülük'ü vuran polis, amirlerinihangi bilgileri paylaş-makla tehdit ediyor?#cevapver

Vali Mutlu'nun Silopi'dekaymakamlığı sırasındakaybolan çocuklar nerede? #cevapver

Köprüye Yavuz adınıveren, Reyhanlı'da ölensünni vatandaşlarımızdıdiyen kişi mezhep çatışmasının temelleriniatmıyorsa ne yapıyor?#cevapver

Roboski'de soruşturma-nın üzerini kim örttü?#cevapver

#gezidirenişi güncesi

Page 41: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi Parkı’yla başlanır, buradan hale hale ya-yılır. Ama mevcut durumu güçlendirerekilerlemek gerekiyor. Hepimiz şu anda GeziParkı’ndaki şu durumdan çok memnunuz:Burası devletin olmadığı bir yer, herkeskendi istediği şekilde yaşıyor ve insanlar çokbilinçli ve örgütlüler. İnsanlar festivale gelirgibi gelmiyor, herkes bir ucundan tutmak is-tiyor, insanlar çöp toplamaktan aklınıza ge-lebilecek pek çok işe kadar her konudagönüllü. Yoldaşlık hâkim. Tanımadığımızinsanlar çadırlarını almış gelmiş, çalışmayabaşlamış, kim olduğunu bile bilmiyoruz,ama orada işte! Sohbet ettiğinde anlıyorsunki, solcu falan değil, ama herhangi bir solcu-dan daha fazla enerjiye sahip. Solun vazifesibu enerjinin akabileceği mecralar yaratmak,bu insanların daha iyi örgütlenebileceği me-kanizmalar, formlar yaratmak, buradaki in-sanların kendilerini daha iyi ifadeedebilecekleri zeminler yaratmak olmalı.Bunlar yapılabilirse, Gezi Parkı meselesindeyenilsek bile bu enerji kalıcı olacaktır. Siya-sallaşmış yeni bir kuşak çıkıyor buradan, buçok önemli ve bundan sonraki siyasal iklimibelirleyecek bir durum. Artık yeni bir siyasaldurum var. Geçmiş siyasal durum kitle mü-cadelelerinin uzun dönemli geri çekilişiylekarakterize oluyordu. ‘90’ların ortasında ya-şanan KESK ve öğrenci hareketinden sonraciddi kitle mücadeleleri görülmedi. Şimdikarşı karşıya olduğumuz mücadele beklen-medik ve alışılmadık nitelikte, ama bütünbir kuşağı siyasallaştıran bir patlama bu. Bukuşakla nasıl iletişim kurulacağı düşünüle-cek artık. Mesela pazar günü (2Haziran) alanda yapılan mi-ting trajikti. Sloganıyla, türkü-süyle, her şeyiyle geleneksel 1Mayıs mitingi gibiydi. Oalanda olanı yansıtıyordu as-lında, çünkü orada sol vardı,ama alan dışında olan biteni,direnişe dahil olan insanlarınhavasını, ruhunu yansıtmı-yordu.Kürt siyasî hareketi bu isyanınneresinde duruyor? Tereddütler dolayısıyla birayağı içeride, bir ayağı dışarıda.Tabii “çözüm süreci” adı veri-len son gelişmeler bu tereddü-dün önemli bir sebebi. Sürecehalel gelmesini istemiyorlar.Bu nedenle Kürtlerin şu anda“hükümet istifa!” gibi bir slo-ganı can-ı gönülden benimse-yebileceklerinidüşünmüyorum. Onlar dahaziyade “bu hükümet gider, ye-rine CHP-MHP koalisyonugelir, çözüm süreci akameteuğrar” diye düşüneceklerdir.Taban ise tabii ki meydanlar-daki Türk bayrağından ya daulusalcı sloganlardan rahatsız olacaktır.Fakat ne olursa olsun, Kürt hareketi bu mü-cadeleye daha çok dahil olursa ulusalcı etkide kırılır. Bu anlamda hareketin aktif tutumalması ve kitlesini davet etmesi çok iyi olur.Buradaki bir avantaj, Sırrı Süreyya Önder’in,yani Kürt hareketine angaje olmuş bir siya-sînin aktif tutum alması oldu. CHP’li birmilletvekili aynı etkiyi yaratmazdı. Uzunlafın kısası: Kürtlere “siz niye gelmiyorsu-

nuz?” diye sızlanmanın pek anlamı yok.Bence gelmemeleri çok doğal, ama gelme-leri için çaba göstermek gerekiyor. Arınç’ın da sık sık dile getirdiği gibi “vatan-daşın çevreci hassasiyeti”nin vurgulanma-sına ne diyorsun? Biz Gezi Parkı için verilen mücadelenin den-diği gibi “üç-beş ağaç için” verilmediğini,aynı zamanda kentsel dönüşüme, doğanınmetalaştırılmasına vb. karşı verilen bir dizimücadelenin parçası olduğunu söylüyoruz.Yani, naif ve çocuksu talepler değil bunlar,çok daha büyük siyasî meseleler söz ko-nusu. Üstelik, artık ekolojik mücadeleningiderek radikalleşeceği bir dönemdeyiz. Es-kisi gibi kentli orta sınıfların mücadelesideğil bu; doğası itibariyle anti-kapitalist yö-

nelimi olan militanca bir mücadele. Önü-müzdeki dönemde bunun örneklerini dahafazla göreceğiz. Yeşil ve çevreci söylemi naifbir söylem olarak görüp hafife almak yanlışolur. Özellikle sosyalist hareketin böyle bireko-sosyalist perspektifi daha çok içselleş-tirmesi gerekiyor. Bu on küsur yıllık iktidar döneminde Robos-ki’den 4+4+4’e çok daha “vahim” bulunabi-lecek şeyler yaşandı; bu olaylarda bir

kitlesel hareketlenme yaşan-mamışken Gezi Parkı’nın sim-geleşip isyana yol açmışolması bu meselenin insanlaraçok “masum” görünmüş ol-masıyla mı ilgili? Yoksa bunubir birikimle mi açıklamalıyız? Aslında, “neden o zaman değilde şimdi oldu?” sorusunu sor-mak zor. Örneğin Tunus’taMuhammed Buazizi’den öncede kendini yakanlar vardı. Ayaklanmanınneden onunla başladığını pek bilemiyoruz.Kapuscinski “Şahların Şahı”nda “korku du-varının aşıldığı” o ânı çok güzel anlatır. Biran birisi bir başkasına tokat atar, tokadıyiyen geri çekilmez ve insanlar toplanırlar.Neden özellikle o ânın belirleyici olduğunumuhtemelen hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Beş-altı gündür burada gece gündüz çokbüyük bir kalabalık, büyük bir coşku var veneredeyse hiç saldırganlık yok. Taksim’enasıl bir duygu hâkim oldu? Okuduğumuz kitaplarda görmüşüzdür hep,bu tür devrim ya da ayaklanma süreçlerindeinsanların gerçekten haysiyet kazandıkları,güzelleştikleri ve güçlendikleri büyük birdayanışma ve kardeşleşme hali oluyor. Her-kes birbirine yardım ediyor, birbirini koru-yor... Okuduklarımızın gerçektenyaşandığını gördük. İnsanın aklına dahaözsel tanımlamalar geliyor böyle bir du-rumda: Gerçekten de insanda bir sosyal var-lık olarak yaşamaya, kendi sosyal yaşamınıyâreniyle birlikte kurmaya ve örgütlemeye

yönelik içkin eğilimler var.Bu süreçte bu açığa çıktı vebizim için en büyük kaza-nım bu. O yüzden bunun ya-rınında yepyeni bir siyasaliklimle karşılaşacağımızıdüşünüyorum. Yapmamızgereken, insanların bu ko-lektif öz-güçlerine dair, ko-lektif öz-örgütlenmekapasitelerine dair özgüvenideğerlendirmek ve destekle-mek. Ancak insanlar kendihayatlarına sokakta sahip çı-kabileceklerini öğrendikle-rinde büyüyebiliriz. İnsanlarkolektif olarak güçlü olabile-ceklerinin bilgisini aldılar.Bu his herhalde uzun zamankalacak. En çok hoşuna giden sloganhangisi oldu? Biraz cinsiyetçi bir sloganama, Çarşı’nın “sık bakalım”sloganını başarılı buldum.Bir mücadele ruhu veriyorinsana. Tabii daha önce çık-mış olan “Bu daha başlangıç,mücadeleye devam!” sloga-nının da hakkını yememeli.

O da bu hareketin sloganlarından biri oldu.Son bir nokta: İnanılmaz bir uluslararası da-yanışma var. 2010 sonundan itibaren, Tu-nus’la başlayıp İspanya’yla devam eden birhareketlilik vardı, fakat son altı ay içeri-sinde, Portekiz’i saymazsak, Akdeniz havza-sında bir yorgunluk başgöstermişti.Buradaki hareket uluslararası hareketliliğide güçlendiren bir dinamik oldu.

SÖYLEŞİ: SİREN İDEMEN

« 41 »

Bugün Portekiz, İspanyave Yunanistan’da

gençlerin tepki verdiklerişeyler bizde az çok

kanıksanmış durumda.Belki bu kanıksamanın

yol açtığı sıkışma hissi roloynamıştır. Yine de, bunu

anti-otoriter birayaklanma olarak

görüyorum.

—anons!)))Foti Benlisoy’un“21. Yüzyılın İlk Dev-rimci Dalgası —Fransave Yunanistan’dan ArapDevrimi, The OccupyHareketleri ve Kürtİsyanına” başlıklı kitabı geçtiğimiz seneAgora Kitaplığı’ndan yayımlandı

FOTO

ĞRA

F:G

ÜR

CAN

ÖZT

ÜR

K

KCK davası rehineleri nezaman serbest kalacak?#cevapver

Özgür Arda'nın faili kim?#cevapver

Ölünün mezhebi olurmu? #cevapver

Öldürülenler, kör olan-lar, komada olanlar içinneden tavır almıyorsun?#cevapver

Mahir Gür'ün tek gözünü kör eden poliskim? #cevapver

Sağlık hizmetlerinin vatandaşa maliyetiniher geçen gün artır-mana ve devleti bir sigorta şirketine dönüştürmene sessiz mikalalım? #cevapver

Obama tarafından padişahlar gibi ağırlan-makla övünürken, Gezi'nin çocuklarını ABD işbirlikçisi olmaklaitham etmeye utanma-dın mı? #cevapver

Ağzın neden bu kadarbüyük? #cevapver#cevapver

Page 42: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gerilla ve sokak mücadelesiyle geli-nebilecek en ileri noktayı yakala-mış olan Kürt hareketinin devletle

pazarlık masasına oturduğu bir dö-nemde patlak veren Gezi Parkı isyanı,Kürtler açısından geç kalınmış bir müca-dele birliği mesajı olarak görülebilir.

2006’da, Diyarbakır’da, aralarında ço-cukların da olduğu onu aşkın kişininTayyip Erdoğan’ın “kadın da olsa, çocukda olsa müsamaha gösterilmeyecektir” sö-zünden sonra polis kurşunuyla öldürül-mesine benzer yüzlerce olayda, Roboskikatliamında, Batı’dan güçlü bir itirazınyükselmediğini hatırlayan Kürtlerin,Gezi direnişine ilk etapta temkinli yak-laşması, Kürt illerindeki dayanışma gös-terilerinin zayıf kalması olağan.

Ancak, bizzat devlet tarafından Kürt

karşıtlığıyla zehirlenen kitlelerin eşitliğisindirebilmesi de Gezi direnişi gibi top-lumsal kalkışmalarda kitlelerin birbi-riyle temas kurabilmesiyle mümkünolabilir. Bu temasın çeşitli gerilimlerlede olsa Gezi direnişi boyunca yaşandığıbiliniyor. Bir Kürt gencinin dediği gibi,“Biz hem anadilde eğitim istiyoruz, hemrahatça içki içebilmeyi, ağaç gölgesindeserinleyebilmeyi. Dolayısıyla, AKP politi-kalarına tepkili Türklerle aynı noktadayız.Ama onlar bizimle aynı noktada değil.”

Kürt hareketinin talepleri üzerindenyaşanan sosyal ve siyasal ayrışma, ezi-lenlerin devlete karşı ortak hareket etmekabiliyet ve olanaklarını zayıflatsa da,başta BDP olmak üzere Türkiyeli sosya-listler bu konuda yürütülen çalışmalar-dan geri durmuyor. Kürt hareketi,

devletle yapılacak olası bir anlaşmanıntoplumsallaşmadan çözüme varılamaya-cağını, herkes özgürleşmeden kimseninözgürleşemeyeceğinin farkında. “Barışıntoplumsallaşması” ise AKP, CHP veyaMHP’nin tabanları ile devletin yanındasaf tutan kitlelerin, Kürtlerin eşit haklarasahip olduğunu sindirmesi ve hattatalep etmeye başlamasıyla mümkün. Ge-linen aşamada böyle bir noktanın yaka-landığını söylemek ise mümkün değil.

KKÜRTLER GEZİ’NİN NERESİNDE?Fakat Abdullah Öcalan’ın son yıllardaTürkiye ve Ortadoğu’ya dair kurgula-maya çalıştığı tahayyül, tam da Gezi di-renişinde –daha önce de HalklarınDemokratik Kongresi’nde– somutlaşanbir fikriyattan besleniyor: İktidarlar za-

GEZİ DİRENİŞİ VE HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ

Teröristler veçapulcular birleşsin

« 42 »

Kürt hareketi Gezi’de başlayıp ülke sathına yayılan direnişin neresinde? Tersinden de sorulabilir:Toplumsal muhalefet Kürt hareketiyle ilişkisinde hangi noktada? Bu soruların cevabı için alanlarave Kürt hareketinin sözcülerine bakalım...

FOTO

ĞRA

F:ER

HA

N A

RIK

Boynun neden eğri?#cevapver

2003'te Irak'a ABD ile birlikte gireceğin tezkereyi hazırlarken ve biz sana o zaman dahayır derken kimdi ABDişbirlikçisi? #cevapver

Gezi Parkı'nı yok etmearzunun gerçek sebebine? Yeminle öğrenmekistiyorum, hiçbir fikrimyok. #cevapver

Ethem Sarısülük'ün avukatlarını neden engelliyorsun? #cevapver

Uğur Kaymaz'ın katili kim? #cevapver

Seçim barajı neden düşürülmüyor? #cevapver

"Başörtünü evinde tak"cümlesiyle, "içkinievinde iç" cümlesininarasındaki fark nedir?#cevapver

Avukatlara, üstelik adliye sarayında yapılanzulüm ve gözaltılarınemrini kim verdi? #cevapver

Hasankeyf en az Topçu Kışlası kadar tarihî değere sahip değilmidir?! #cevapver

Camide içki içildiğiningörüntüsünü bekliyor-duk bugün, ne oldu o?Sahi, niye bugüne kadarbekliyorduk ki? Yeni miçekiyorsunuz? #cevapver

#gezidirenişi güncesi

Page 43: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

yıfladıkça, halklar kardeşleşir! Taksim’dedevlet iktidarının hükümsüz kılınma-sıyla birlikte oluşan direniş karnavalı biranlamda halkların demokratik kongre-siydi. Farklı ideolojik eğilimlerden, etnikve dinî kimlikten veya cinsel yönelim-den, esas olarak sol cenahın oluştur-duğu bu halk direnişinde Kürthareketinin konumlanışına dair bazı sı-kıntılar ise irdelenmeye muhtaç.

Gezi Parkı talanına ilk günden itiba-ren itiraz eden BDP’li Sırrı Süreyya Önderbu açıdan sembolik bir öneme sahip.Zira Önder, farklı etnik, dinî ve sınıfsalkatmanların sempatiyle yaklaştığı sos-yalist bir siyasetçi ve “Taksim ruhuyla”da özdeşleşen bir kişi. Direnişin fitiliniateşleyenlerden biri olması hasebiyle deönemli. Zira, aynı zamanda, Kürt hare-ketinin önemli aktörlerinden biri.

Ne var ki, Gezi direnişinin ülke gene-line yayılmasıyla birlikte, AKP’nin uygu-lamalarından başka sebeplerden ötürürahatsız olan milliyetçi-ulusalcı kitlele-rin de sokaklara dökülmesi, BDP’yi vegenel olarak Kürt hareketini temkinli ol-maya itti. Sokak mücadelesinin en diriunsuru olan Kürt hareketinin Gezi dire-nişinden çekildiği iddiası da bu ulusalcı-milliyetçi cenaha ait. Bu cenah Kürthareketini AKP’nin yanında konumlan-

dırmak için özel çaba sarfederken, AKPde Gezi direnişinde BDP’nin yer almadı-ğını gerek Erdoğan gerekse Arınç’ın de-meçleriyle “ilan etmeye” çalıştı.

Ancak, Gezi direnişinde yer aldığıiçin Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan’la gö-rüşen BDP heyetine dâhil edilmemesi,hükümetin Kürt hareketine verdiğiönemli mesajlardan biriydi. Öcalan veBDP bu “mesaja” sert yanıt verdi. Sela-hattin Demirtaş, “bir daha böyle bir şeyolursa, tepkimiz farklı olacak” dedi.

KKAPİTALİST MODERNİTEYE KARŞIDEMOKRATİK MODERNİTEAslında, hatırlanacağı gibi AbdullahÖcalan, Milliyet’e sızan BDP heyeti gö-rüşmesinde, Kürt sorununun çözü-müne karşı AKP’nin hegemonyasınaonay vermeyeceklerini ve radikal de-mokrasiyi esas çözüm olarak gördü-ğünü vurgulamıştı. Öcalan,avukatlarıyla yaptığı sondan bir öncekigörüşmede (18 Temmuz 2011) şöyle biranaliz yapmıştı: “Biliniyor, kapitalistmodernitenin sacayağı vardır. Ulus-dev-let, kapitalizm ve endüstriyalizm. Bunakarşı demokratik modernitenin de saca-yağı var demiştim; ulus-devletçiliğe karşıdemokratik ulus; endüstriyalizme karşıekolojik toplum, kapitalizme karşı isesosyal piyasa ya da komünal ekonomi.”

Gezi direnişi her yönüyle Öcalan’ınörmek istediği toplumsal muhalefet mo-deline uyuyor. Ne var ki, PKK militanla-rının sınır dışına çekilmesiyle devameden “çözümü” tamamen bölgesel çıkar-ları hesaplayarak kabullenen AKP, bu sü-reçte BDP’yi yanına çekmeye çalışırken,ulusalcı-milliyetçi cenah da bu konudaözel bir çaba sarfetti. Özellikle, Ankarave İzmir gibi illerdeki eylemlerde İstiklalMarşı, 10. Yıl Marşı ve kemalist sloganla-rın öne çıkması, Kürtlerin katılımınıönemli ölçüde azalttı. İddialara göre,sivil polis de muhtelif yerlerde ulusalcıkitleleri Kürtlerle çatıştırmaya özel gay-ret gösterdi, lakin başarı sağlayamadı.

PYD POZİSYONUNUN İZDÜŞÜMÜAslında, yaşanan durumun Suriye’de-kiyle benzer yanları var. Bilindiği gibi,Suriye’de de Esad rejimine karşı ayakla-nan muhalifler, Kürt örgütü PYD’ninözerklik taleplerini reddetmiş, bununüzerine PYD hem laik Esad’a hem de İs-lamcı Özgür Suriye Ordusu’na karşı

üçüncü yolu tercih etmişti. İslamcı mu-halefet, Kürtlerin “etnik temelli taleple-rinin” İslam’da yeri olmadığını ilerisürerek Türkiye’nin de desteğiyle sos-yalist Kürt hareketinin silahlı birliğiolan YPG’ye saldırılar düzenlemişti.ÖSO çetelerinin Kürtlere yönelik saldı-rılarının hâlâ devam ettiği, ancakAKP’nin PKK’yle müzakere sürecine gir-mesiyle bu saldırıların bir parça durul-duğu söylenebilir.

Türkiye’deki “İslamcı” hükümetekarşı muhalifler ise “laik” bir yapı arze-diyor. AKP’nin başta alkol yasağı olmaküzere yurttaşların hayat tarzına ve kent-sel dönüşüm politikalarıyla tüm boşalanları betonla kaplamasına direnen-lerin motor gücünü yine sol hareketleroluşturuyor. Sol hareketlerle Kürt hare-keti arasında süregelen ittifakta birsorun olmasa da, Gezi direnişine ek-lemlenen ve iktidarı zayıflatmaktan/da-ğıtmaktan ziyade yeniden elegeçirmeye odaklanan, devletle değilAKP’yle sorunu olan ulusalcı-kemalistyapılar öne çıkmaya çalışınca, Kürt ha-reketi en azından rezervlerini ilan ede-rek direnişe dâhil oldu ve bir yandan daDiyarbakır merkezli yeni sivil mücadelealanlarını örme çabalarına devam et-meyi tercih etti. Gezi direnişinin başla-dığı ilk günlerde gerek BDP gereksePKK’den net bir açıklama gelmemesininde örgütlü Kürt gençlerini birkaç günbeklemede bıraktığı biliniyor. Zira, Kürthareketinin çözüm konusunda devletibelli noktalara getirdiği her dönemdebirtakım engeller ortaya çıkarıldığını,33 askerin şaibeli bir biçimde öldürül-mesi gibi olayların yeni savaş konsept-lerine kapıyı araladığını hatırlayan Kürthareketi, Gezi’de patlak veren isyanında benzer bir netice yaratmasındankaygı duymakta haksız sayılmazdı.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş,beş gün sonra (4 Haziran), Gezi direni-şini desteklediklerini, ancak bu dire-nişe eklemlenen ulusalcı-ırkçıgruplarla aynı eylemsellik içinde yer al-mayacaklarını açıkladı. Aynı gün, PKKyöneticilerinden Mustafa Karasu daÖzgür Politika gazetesine yazdığı maka-lede benzer bir değerlendirmede bu-lundu. Karasu, AKP’nin merkeziyetçipolitikalarına direnen kitlelerin ya-nında olduklarını vurgularken, kalkış-mayı kendi siyasî emelleri içinkullanmaya yeltenenleri de uyarıyordu: “Hangi saikle olursa olsun Gezi Parkı’nınyerine başka bir bina yapılmasına karşıçıkmanızı yanlış bulmu yoruz. İstanbullu-ların oturacağı ve nefes alacağı parklarında korunması çok değerleridir ve bunadeğer veriyoruz. Ancak bir halkın varlığı;özgürlüğü, anadilde eğitimi, kültürel ya-şamını özgürce sürdürmesi konusundaneden bu kadar hassas değilsiniz? Kürtle-rin kimlik, dil, kültür özgürlüğü ve kendikendisini yönetmesine ve demokratiközerkliğine neden karşısınız diye sormahakkımız vardır. Başta Gezi Parkı eyle-mine katılanlar olmak üzere tüm demok-rasi güçleri Kürt sorunun çözümüneolumsuz bakan, tek millette ısrar eden ke-simlere bu soruları sormalılar.”

« 43 »

Demokrasi ve BarışKonferansı’nda SebahatTuncel’in şu sözleri Gezi

direnişine öncedengönderilmiş bir mesaj

gibiydi: “Sadecedemokratik, özerk

Kürdistan değil, özerkMarmara da istiyoruz.

Bunun mücadelesini hepberaber vermeliyiz.”

Vergimle alınan bibergazlarının ihalesindekimlerin cebi doluyor?#cevapver

Senin diktatör olup ol-madığına sen karar ve-remezsin ki, yok eğersen karar veriyorsan...Anlaşıldı mı? #cevapver

Neden her konuşmanı-zın büyük bölümünüsize oy vermeyenlerehakaret etmeye ayırıyor-sunuz? #cevapver

Biz neden herşeyin he-sabını sana sormak zo-runda kalıyoruz?#cevapver

cehape, sen de muhale-fet nasıl yapılır öğreni-yor musun? #cevapver

Ethem Sarısülük'ün kızına ne diyeceksiniz?#cevapver

4+4+4 kaç eder? #cevapver

demokratik olduğunuiddia eden bir ülkede bu kadar yüksek seçimbarajı normal mi? #cevapver

Page 44: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

AANKARA KONGRESİ’NDEN GEZİ DİRENİŞİNE Öcalan’ın önerisiyle Ankara’da gerçek-leştirilen ve milliyetçi, ulusalcı, milita-rist eğilimli muhalif gruplar dışındakihemen tüm sol siyasî yapıların dâhil ol-duğu Demokrasi ve Barış Konferansı’nınikinci gününde (26 Mayıs) söz alan BDPİstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’inşu sözleri de dört gün sonra patlak vere-cek olan Gezi direnişine önceden gönde-rilmiş bir mesaj gibiydi: “AKP sanki hepiktidarda kalacakmış gibi konuşuyoruz.AKP de böyle düşünüyor. Başbakan da hepbu edayla konuşuyor. Yok böyle bir şey!AKP’yi iktidardan indirecek olan bizimeşitlikçi ve özgürlükçü mücadelemiz ola-cak. AKP’ye göre değil, istediğimiz yaşambiçimine göre kendimizi konumlandırma-lıyız. Demokratik, özgürlükçü bir yaşamistiyoruz. Sadece demokratik, özerk Kür-distan değil, özerk Marmara da istiyoruz.Herkesin kendi kendini yönetebileceği bir

Türkiye istiyoruz. O zaman bunun müca-delesini hep beraber vermeliyiz.”

Gezi Parkı başta olmak üzere çevre-nin ve hayat tarzlarının talan edilmesinekarşı direnirken devletin otuz yıldırKürtlere uyguladığı şiddet politikasınıdeneyimlemek durumunda kalan Türki-yeli muhaliflerin de önemli bir bölümü,Tuncel’in bu beraberlik mesajını nihayettartışmaya başlıyor. Gezi direnişinin ile-tişim aracı haline gelen Twitter üzerin-den pek çok kişi, bu süreçte Kürtleridaha iyi anlamaya başladığını ifade etti,ediyor. Diğer yandan, Kürtlerin örgütlü

mücadelesinin çok büyük bedelleresebep olsa da sonuç alıcı olduğunugören devletin baskılarından mustaripkesimlerin, biraz da bu örneğin etkisiyleharekete geçtiğini, polisin her türlü sal-dırgan politikasına rağmen meydanlaradökülmesinin altında bu örneğin de yat-tığını söylemek abartı olmaz.

ÖCALAN VE ATATÜRK POSTERLERİFakat şöyle bir mesele de var ortada: Di-reniş sürecinde Abdullah Öcalan’la Mus-tafa Kemal’in posterleri yan yanaolabilecek miydi? “Taraflar” buna taham-mül edebilecek noktada mı? Taksim’debunun örnekleri basına yansıdı. KezaAdana ve Köln’deki gösterilerde de Öca-lan ve Mustafa Kemal’in posterlerini ta-şıyanların yan yana geldiği görüldü. Bukarelerin istisnaî olduğu malûm. Öteyandan, 1999’da, Türkiye’ye getirildi-ğinde, bayrak önünde fotoğraflanan Öca-lan’ın posterinin şimdi aynı bayrakla

yan yana gelmesiKürtlerde ve Türk-lerde nasıl bir his-siyat yarattı,yaratıyor?

Kürt hareketi-nin taleplerininyerine getirilmesiiçin istikrarlı birbiçimde ortak mü-cadele ağını örmeçalışmalarına des-tek vermiş olansosyalistler, Gezi

direnişine Kürt hareketinin arzulanandüzeyde destek vermediği görüşünde.Bu görüşü destekleyen en önemli gös-terge olarak da BDP Eş Genel Başkanı Se-lahattin Demirtaş’ın direnişin üçüncügününde (2 Haziran) sarfettiği sözler da-yanak gösteriliyor. O sözleri hatırlaya-lım: “Halkın direnişini destekliyoruz. Amaherkesin dikkatli olması gerekir… Tak-sim’de, Türkiye’nin dört yerindeki AKP’ninzulmüne karşı herkesin direnişi meşru vehaklıdır. Gezi Parkı’nda yaşananları barışmüzakerelerinin karşıtlığına çevrilmesineizin vermeyeceğiz. Çünkü biz onlarla hare-

ket etmiyoruz. Kesinlikle ırkçı ve faşistlerleaynı etkinlikler içinde olmayız.”

Demirtaş’ın bu sözleri 5 Haziran’daKCK tarafından yapılan açıklamayla dadesteklendi. KCK’nin açıklamasındaGezi direnişine yönelik polis saldırısı-nın “çözüm süreci” ruhuna aykırı ol-duğu da vurgulanarak, Türkiye’ninBatısındaki antidemokratik uygulama-lara da son verilmesi çağrısı yapıldı. İkigün sonra (7 Haziran) BDP heyetiyle gö-rüşen Öcalan da Gezi direnişini selam-larken, KCK’nin çağrısını onaylarcasınaKürtlerin ve sosyalistlerin direnişte ini-siyatif alarak ulusalcı-milliyetçi cena-hın hakimiyetine izin vermemesigerektiğini vurguladı.

PKK yöneticilerinden Duran Kalkanise (10 Haziran) daha net bir değerlen-dirme yaparak Kürt hareketinin Gezi’ninneresinde olduğunu izah etti: “Ulusalcıblok ile AKP blokunun kendine göre bir ça-tışması da oluyor. Toplum bunun dışında-dır. Demokratik güçler bunun dışındadır.Biz bu iktidar çatışmasının içinde ya dabir tarafında kesinlikle değiliz. Üçüncü ta-rafız. Toplum tarafıyız, demokrasi tarafı-yız. Bu bakımdan da toplumun tepkilerinesahip çıkmak, demokrasi istemlerini ör-gütlemek, örgütlü eyleme dönüştürmekbizim görevimizdir. Bütün demokratikgüçler, Türkiye’nin tüm demokratik çevre-leri, aydınları, siyasi çevreleri bunun kar-şısında büyük sorumluluk duymalı.”

Gezi direnişi vesilesiyle hareketegeçen BDP dışı kitlelerin de Kürtler içineşitlik, adalet ve özgürlük talep etmeyebaşlaması, ancak direniş sürecindeki te-maslarla, deneyimlerle mümkün olabi-lir. “Taksim ruhunun” halkların daimidemokratik kongresine dönüşmesininsağlanması sadece AKP’nin veya devle-tin değil, ülkenin batısının da Kürt soru-nunun çözümünde pozitif rol oynamayazorlayacak veya ikna edecek. Yine Seba-hat Tuncel’in dediği gibi "Bizim 30 yıldırgördüğümüz zulmü, yıllarca size yanlışanlattılar. Bugün de 30 yılın teröristlerişimdi çapulcu oldu. 'Teröristler' ve 'Çapul-cular' birleşsin bu ülkeyi özgürleştirelim!”

İRFAN AKTAN

« 44 »

FOTO

ĞRA

F:SERR

A A

KCAN

/ NA

R PH

OTO

S

Ankara'da Ethem Sarısülük'ün vurulduğuan Kanal D kamerası kayıtta olmasaydı, ateşeden polis bulunur soruşturma açılır mıydı?#cevapver

ilk gün Gezi olaylarında200 kişilik PASİF DİRE-NİŞÇİLERE, GAZ+SU veÇADIRLARI YAK emirlerivererek MİLYONLARINtepkisini çeken kim?#cevapver

Turgut Özal cuntanınbaşbakan yardımcısıydı.Nasıl oluyor da hemcunta karşıtı hem deÖzalcı olunabiliyor? #cevapver

13 yaşındaki N.Ç'nin 26 tecavüzcüsünü hangiyargı serbest bıraktı?#cevapver

Hopa'da protestoya katılan Halkevleri MYKüyesi Dilşat Aktaş içinneden 'o kadın kız mıdır,kadın mıdır?' dediniz?#cevapver

Gaz bombalarının havaya atılması gerekirken neden direktinsanlar hedef alındı?#cevapver

Batan Karaköy İskelesineden bir türlü yenilen-medi, yeri gelmişkenonu da soralım #cevapver

Nefretin hiç dindi mi?Hakkını çiğnemediğin birileri var mı? Bu dünyakimseye kaldı mı? Şimdicevap beklenir. #cevapver

Polis Hakları Grubu@polishaklari:#cevapver dediniz,CEVAP VERİYORUZ ;GEZİ OLAYLARINDA“Orantısız ilk müdahaletalimatını İÇİŞLERİ BAKANI verdi. ÇevikŞube Müdürü uyguladı#cevapver

#gezidirenişi güncesi

Page 45: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 45 »

Gezi Parkı’ndaki müdahalenin ikinci gü-nünde siz de oradaydınız, bu sürece nasıldâhil oldunuz?Sezgin Tanrıkulu: 29 Mayıs’ta, öncekigünkü müdahale dolayısıyla Gezi Parkı’nagittim. İnisiyatifle, platformla görüştüm,destek vermemizi istediler. Müdahaledeniki-üç ay öncesinden kendileriyle bir kon-tağımız vardı. Mart ayında Taksim ve GeziParkı’ndaki dönüşümle ilgili Meclis’e araş-tırma önergesi vermiştim. Maalesef, oönerge Meclis gündemine gelemedi. GeziParkı’yla benim özel bir ilişkim de var, evimoraya 500 metre. İstanbul’dayken o parktangeçerek Taksim’e giderim. Parkın adımadım nasıl yok edilmeye, bakımsızlaştırıl-maya çalışıldığına, nasıl polis üssü halinegetirildiğine bizzat şahidim. İnsanları oparktan soğutmak için bir yıldır her şeyiyaptılar. Perşembe gecesi saat ikiye kadarorada kaldım. Sabaha doğru arkadaşlar te-lefon açtı, yine müdahale olmuştu. Parkagittim, polisle tartıştık, kavga ettik. O ara,bize doğrudan gaz sıkmaya başladılar. Ogün, beni gördükleri her yerde gaz sıktılar.O sırada bir gaz fişeği üzerimize geldi, beneğildim, ama hemen yanımda bulunanAhmet Şık’ın başına isabet etti. Diğer mil-letvekillerine de gaz sıktılar. Valiyle cumagünü görüştüğümde, kendisine “insanlarınbarışçıl tepkilerine tahammül göstermekzorundasınız. Parkın etrafını çevirirseniz,yarın ne olacağını görürsünüz” dedim.Siz hangi arada hastanelik oldunuz?Sürekli gaz sıkıyorlardı. Cuma günü ko-nuyu Cemil Çiçek’le telefonda görüştüm.Hemen akabinde, yine gazlı saldırı başladı.Bir fişek tam yanımda patladı ve gazın etki-siyle nefes alamaz hale geldim. Arkadaşlarhastaneye götürdü. Doktorun dediğinegöre, kalp damarımdaki tıkanıklık yüzde 60civarında olsaymış, gazın etkisi kalp kri-zine neden olurmuş; Metin Lokumcu’nunbaşına geldiği gibi. CHP’nin bu süreçteki tutumunu nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?Doğru bir tutum alarak bu mücadeleninsahibi gibi görünmeye ve bu hareketi kul-lanmaya çalışmadık. Ama, Taksim Daya-nışması’nın taleplerini doğru bulduk,buluyoruz. Orada CHP’li kimliğimizle yeralmadık. Yurttaşlar olarak o parkın sahi-biyiz. Milletvekili değilken, Diyarbakır’dada çok gazlı müdahaleye Bu uygulamayayabancı değilim. Mekân, zaman, iktida-rın sahipleri değişebilir, ama hak talepettiğinizde maruz kalacağınız muameledeğişmez. Gezi’deki farklılık, tüm Türki-ye’nin, özellikle yeni kuşağın bu uygula-maların farkına varmasıydı. Etnik,inançsal bir talep olmadığı halde bu uy-gulama yapıldı. Batı’daki genç kuşağın bu kadar direnişçiolabileceğini öngörebilir miydiniz?‘90 kuşağı kavramından ilk söz eden

benim. Mart 2006’da Bilgi Üniversite-si’ndeki bir konferansta, bu kuşağın alame-tifarikasından söz etmiştim. Bu kuşağıntalepleri ve dilleriyle, şu anda siyaset ya-panların dili uyuşmuyor. Nitekim, tam da okonferanstan sonra, 28 Mart’ta, Diyarba-kır’da olaylar patlak verdi ve bu kuşak so-kağa indi. Bölge’deki atmosfer daha çocukyaşlarda bu kuşağın özelliklerini ortaya çı-

kardı. Batı’da ise Gezi Parkı bir vesile oldu.Türkiye genelinde birikmiş tepki düzeylibir biçimde, üstelik siyasî partilerin etkisi-nin dışında ortaya çıktı. Gezi direnişi sürecinde, bu tepkinin öncü-sünün hangi siyasî yapı veya parti olabile-ceğine dair tartışmalar da yürütüldü.Tayyip Erdoğan sık sık CHP’yi hedef gös-terdi, ama Kemal Kılıçdaroğlu açıkça bugösterilere parti olarak dahil olmayacağı-nızı ifade etti…Biz bu hareketin tüm taleplerini sahipleni-yoruz, ama hareketin sahibi değiliz. Hare-keti parti olarak sahiplenmek doğru daolmaz. Aksi halde hareketin kendisi daralır.Bu, farklı siyasetlerden gelip ortak taleptebulunan insanlara da haksızlık olur. Amasokağa çıkanların taleplerini biz daha önceçeşitli vesilelerle TBMM gündemine taşıdık. Gezi direnişi Kürtlerden antikapitalist Müs-lümanlara, ulusalcılardan sosyalistlere,

LGBT’lerden takım taraftarlarına, hiçbir si-yasî partinin ortaklaştıramadığı kesimleriTaksim’de buluşturdu…Bu birlikteliği herhangi bir siyasî parti yara-tamaz. Çünkü her partinin kendi programı,çerçevesi, rezervleri var. Siyasî partilerinyapısının ne kadar yanlış olduğu da bu ve-sileyle ortaya çıktı. Talep skalanızı daralttı-ğınız ölçüde tabanınızı da daraltırsınız. Gezi direnişi siyasî partilerin yapısını da et-kileyecek mi?Elbette etkileyecek. Artık kimse eskisi gibisiyaset yapamayacak. Biz CHP olarak, bu ta-leplerin sözcüsü olabileceğimizi Taksim’edökülen gençlere anlatamamışız. Partilerde değişmek, yeni durumu doğru okumak,buna göre yeni bir dil, yeni bir siyaset tarzıgeliştirmek zorunda. Yurttaşlara yukarıdanbakan, her konuya sığ milliyetçi bakışlayaklaşan zihniyete artık yer kalmadı. Yenikuşağın öncelikleriyle mevcut partilerinöncelikleri örtüşmüyor. Bu kuşak Türki-ye’nin büyük bir kazancıdır. Algılar, siyase-tin tanımı, 1 Haziran itibariyle değişmiştir.Bu gençleri, bunu başlattıkları için kutlu-yorum. Türkiye’yi ‘90 kuşağı değiştirecek. Başbakan havalimanındaki mitingde ta-raftarlarının “yol ver gidelim, Taksim’iezelim” sloganını sessiz kalarak onayladı.Sizce hükümet bu direnişten bir ders çı-karır mı?Başbakan çoğulculuğu, katılımcılığı içsel-leştirmiş, aldığı dersten sonuç çıkarabile-cek bir siyasetçi değil. Ders veren,yukarıdan bakan, kibirli bir duruş sergili-yor. 31 Mayıs’tan itibaren Türkiye yeni biriklime girmiştir. Beyaz ve temiz bir sayfaaçılmıştır. Geleceğimiz bu beyaz sayfaya neyazabileceğimize bağlıdır. CHP sol-sosyaldemokrat değerleri önemseyen bir parti, budile uygun bir politik tutum geliştirecektir.Başka seçeneği de yoktur. Fakat CHP’de, örneğin Kürtlerin taleplerinireddeden ulusalcı bir kesim var…Herkes değişecek. Herkes bir diğerinin nedediğine, ne istediğine kulak kesilecek.Herkes özgürlükler temelinde buluşmakzorunda. Şu anda Diyarbakır’dasınız. Orada Gezi di-renişine dair yaklaşım nasıl?İki Kürt genci Van gölü kenarında oturupviski içiyor ve “ne olacak bu Batı’nın hali”diye muhabbet ediyormuş. (gülüyor)Süreç sekteye uğramasın diye bu mese-leyi önemsiz görmek yanlıştır. Elbettesüreç sekteye uğramasın, ama Gezi dire-nişi de sekteye uğramasın. İkisini beraberyürütmek niye mümkün olmasın? HemGezi’yle dayanışma içinde olmak hem deKürt meselesinde barışı inşa etmek niyebirbiriyle çelişsin? “Taksim’de ırkçılar davar” diyerek kendini oradan uzak tutmakyanlıştır. Bunu yaparsan, ırkçıları gö-zünde büyütmüş olursun.

SÖYLEŞİ: İRFAN AKTAN

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SEZGİN TANRIKULU

90kuşağıTürkiye’yi değiştirecekÜç ay önce Gezi Parkı için önerge vermişti, 2006’da ‘90 kuşağına dikkat çekmişti. Direnişin enbaşında oradaydı, biber gazından hastanelik olanlardandı; Sezgin Tanrıkulu’nu dinliyoruz...

Hem Gezi’yle dayanışmakhem de Kürt meselesinde

barışı inşa etmek niyeçelişsin? “Taksim’de

ırkçılar da var” diyerekkendini uzak tutmak

yanlıştır.

PSY - GANGNAM STYLE( ) M/V parktakilerin anlayacağıdil bu mu? #cevapver

Saddam'ın kimyasalsilah kullandığını iddiaedip 2003'te Irak'ı işgaleden ABD bugüne kadarhiçbir kanıt sunabildimi? #cevapver

ABD'li yetkililer Suriye'de 'Esad'ın sarin gazı dahil kimyasalsilah kullandığının kesinolduğunu' iddia etti. Bir koyup üç alacakmısın? #cevapver

Size ölü ve yaralıları anlatan heyete "özür dilemem neden dileyimTürkiye aleyhine tablovar" dediğiniz doğrumu? #cevapver

Sanatçılar neden tehditaltında? #cevapver

Bu halk o kadar da balıkhafızalı değilmiş, değilmi? #cevapver

Page 46: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

“İstanbul’da Gezi Parkı’nda başla-yan gösteri ve direnişin ilk so-nucu, tümü bu büyük şehirde

konuşlanmış olan büyük sermaye medya-sının habercilik ve özgür yorumculuk ko-nusunda yolun sonuna geldiğini, editoryalolarak tamamen iflas ettiğini öfke içindeanlaması oldu.31 Mayıs 2013, afra tafralı patronları pekçok farklı büyük iş alanında top koşturan,kendisini ‘merkez’ diye adlandıran medya-nın görkemli binalarının içinin medenî ce-saret, profesyonel kavrayış ve meslekahlâkı açısından ne denli boş olduğunugösteren bir milâttır.”

Bu iki paragraf yurtdışında yayınyapan Al-Monitor sitesinde yayınlandı.Yazarı Yavuz Baydar. Sabah’ın ombuds-manı, yakın zamana kadar AKP iktida-rını savunan yazılarıyla tanınırdı. ArtıkYavuz bile illallah demiş, pes etmiş,beyaz bayrak çekmiş. Çok geç de olsatebrikler Yavuz! Şimdi bir de belkiAKP’nin medya icraatlarını ifşa eden biryazı dizisi bekleriz Yavuz’dan!

31 Mayıs akşamı Istanbul’un göbe-ğinde Gezi Direnişine karşı polisin oran-tısız güç kullanması ayyuka çıkmışken24 saat haber kanalı olarak bilinenCNNTürk’ün üç saat boyunca Penguenbelgeseli yayınlaması, Kanada’dan Tay-van’a kadar bütün dünya medyasının il-gisini çekti. NTV ise aynı saatlerdeyemek tarifi veriyordu. Afiyet olsun!

İlk günden bir kare:– Abi televizyonu aç, Gezi’den canlıyayın var.– Yok bir şey yahu, ben bütün kanallarıgezdim göremedim. Sen nereden seyre-diyorsun canlı yayını?– Norveç televizyonu veriyor abi!

CNNTürk de, NTV de, başbakan her-hangi bir yerde herhangi bir konuşmayaptığında, bir etkinliğe katıldığında,yayın hemen kesilir, konuşma başındansonuna kadar naklen yayınlanır. Erdo-ğan’ın otomatik, kontenjandan yücehaber değeri var, Türkiye çapında yüz-lerce muhalifin polis saldırısı altındakalmasının haber değeri yok!

“Gezi’deki eylemciler /protestocular,anaakım medyaya eskiden beri kızgındı.Zaten ilk gün hiçbir foto muhabirini, hiç-bir kameramanı parka bile sokmadılar’’diyen Bianet muhabiri Nilay Vardar, göz-lemlerini aktarıyor: “NTV’nin naklenyayın aracını devirdiler. Ve üzerine ‘TayyipNTV’yi seviyor’, ‘Satılık’ yazdılar. Hemenyanında üzerinde amblem bulunmayan ElCezire’nin naklen yayın aracını da devire-ceklerdi, El Cezire’deki arkadaşlar hemenkendilerini tanıttı, halen naklen yayındaolduklarını söylediler, biz de devreye giripikna ettik gençleri, araç kurtuldu.”

İlginçtir, El Cezire Türkçe neredeyseiki yıl oldu, her şeyleri hazır, kadroyukurdular, deneme yayınları da yaptılar,ama hâlâ burada yayın yapabilmek için

hükümetten ruhsat alamadılar. Yöne-timden bir meslekdaş “ee tabii, Erdoğandoğrudan denetleyemeyeceği bir televiz-yonu pek istemiyor” şeklinde açıklamıştıbu yayın öncesi engellemeyi.

Göstericiler, ilk üç gün boyunca üçmaymunu oynayan ve sözümona 24 saatkesintisiz haber yayınlayan kanalları,NTV, CNNTürk ve Habertürk’ü bu medyaorganlarının merkezlerinin önünde pro-testo etti. Bir tek NTV bu haberi verdi,hatta naklen yayınladı ve sunucu “şuanda bizi protesto ediyorlar” şeklinde biranons yaptı.

NTV, daha sonra medya grup başkanı-nın ağzından özür diledi. “Hata yaptık”dedi. NTV’nin de parçası olduğu DoğuşGrubu’nun bankasının genel müdürü,“Ben de çapulcuyum. Mesaiden sonra ar-kadaşlarla Gezi Parkı’na dayanışmaya gi-diyoruz” diye bir açıklama yapmıştı, amabu duyuru Garanti Bankası müşterileriniikna etmedi. Yaklaşık 40 milyon liralıkhesap geri çekildi, 1500 kadar da kredikartını iptal etti müşteriler. NTV’ninsansürcülüğü kardeş şirket Garanti Ban-kasına pek yaramadı.

“Evet, bu kuşağın mensupları anaakımmedyayı, günlük gazeteleri okumaz, TVkanallarını pek izlemez. Akademik alandabu kuşağa ‘Dijital Yerli’ deniyor. Ama buçocuklar, ki genel olarak iyi eğitim almış,en az iki yabancı dil bilen çocuklar, as-lında her şeyin farkında. Çünkü internet

ANA AKIM NAL TOPLARKEN, HOLDİNG KANALLARI APIŞIP KALIRKEN...

Benim güzel ve fırlama medyam

« 46 »

Gezi direnişi sadece siyasi, sosyal, ekonomik dünyayı değil medya dünyasını da salladı ve çalkaladı:Rock and Roll. Herkes bu direniş sayesinde şunu açık bir şekilde gördü: Egemen medya egemenlerinmedyasıdır, üstelik tüm topluma da egemen değildir. İsteyen kendi medyasını, kendi iletişimini kurar,kendi gazeteciliğini bağımsız ve özgür bir şekilde yapar. Gezi’den medya manzaraları...

#gezidirenişi güncesi

Page 47: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

gibi anaakım medyaya oranla çok dahazengin, çok daha büyük ve çok daha farklıkaynaklardan haber ve bilgi alıyor” diyorBilgi Üniversitesinden Doç.Dr.EsraArsan: “Bu kuşak kendilerinden önceki ku-şaklara oranla farklı bir birey, toplum, si-yaset, ideoloji tanım ve uygulamasınasahip. Apolitik diyorlar ama değil, ya da40-50 yaş kuşağına göre belki apolitik.Halbuki onların kendilerine has bir siyasî,hatta ideolojik kavramları var. Bir de müt-hiş yenilikçi ve yaratıcılar. Çok zeki birmizah anlayışları var. Tabu tanımadanher şeyle çok rahat, çok güzel dalga geçe-biliyorlar” diye ekliyor.

Gerçekten de duvarlarda, pa-nolarda, pankartlarda ve twe-et’lerde neredeyse bütünolayı üç-beş kelimede,üstelik derinlemesineanlatan sloganlarçok ilgi çekiyor:“Televizyon bu dev-rimi yayınlamaya-cak”, “Sokağa çık,Gezi’ye gel”, “Tay-yip al sana gün-dem!”, “Bir debana hâlâ gazeteoku diyorsun!”

Twitter’da, du-avrda ya da gazi birToma’nın üstündecıvıl cıvıl yazılama-lar. Onlar kendi med-yasını yarattı. “Her yerTaksim, her yer direniş” slo-ganı “her şey medya” eklentisiile sürdü. Ve bu mecra akıllı idi, güzelidi, fırlama idi.

“Dolmabahçe civarında egemen med-yada çalışan arkadaşlara rastladım. İsimvermeyeyim, sorun çıkmasın. ‘Madem ga-zeteci olarak haber yapamıyoruz, ozaman biz de vatandaş olarak Gezi’ye da-yanışmaya gidelim dedik’ dediler. Yanla-rında fotoğraf makinesi, kamera, teyp,

bloknot filan yoktu. Ben izliyorum, ege-men medyada yazı işlerinde çok sıkıntıvar. Patronlar ve yönetimle çelişkilerarttı.” Bunlar da Ahmet Şık’ın gözlem-leri. Gülen grubu hakkında bir kitap yaz-dığı için aylarca hapiste kalan Şık, Gezigösterilerinin ikinci gününde başına al-dığı bir gaz bombasıyla yaralandı.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fa-kültesinden Prof. Yasemin İnceoğlu,Galatasaray ve Ankara Üniversitesi İleti-şim hocalarının birer bildiri yayınlaya-rak Gezi Direnişini desteklediklerini,ayrıca Gezi’nin anaakım medyaya karşı

mücadelesini ve kendi medyalarını,iletişimciliklerini, gazete-

ciliklerini yaratmala-rını

selamladıklarınıaktardı. İnce-

oğlu, yurtdı-şında eğitimgören kendikızının ha-vaalanındaneve gitme-den Gezi’yekoştuğunu,gaz yediği

için yarımgün hasta-

nede tedavigördüğünü de

anlattı. Bu kuşakgençlerin gerek ebe-

veynleri, gerekse top-lumla olan ilişkilerini

anlatan İnceoğlu, “yepyeni,pırıl pırıl, zeki, afacan, korkusuz, kendibireysel özgürlüklerine dokundurtmayanbir kuşak bu” dedi.

Gezi eylemcilerinin sosyal medyayıçok iyi kullandığını herkes biliyor. Üste-lik de tedbirliler. Mesela “Sosyal MedyayıDoğru Kullanma Kılavuzu”nda iletişi-min sağlıklı olması için önlemler öneri-liyor. Bilginin doğruluğunun

denetlenmesi, ayrıca bu teknolojiye bu-laşan polise karşı tedbirler de bu kıla-vuzda mevcut. Bilgi kirlenmesine karşıGezi Direnişçileri, bazı bölümleri İngi-lizce olan kendi internet sitelerini dekurdu: istanbuldaneoluyor.com...

Başbakan Erdoğan, twitter’i “baş be-lası” olarak niteledi. Haksız değil.Çünkü twitter Erdoğan için hakikatenbir bela… Başbakan vekili, ki “iyi” po-lisi oynadı, “bakın biz aslında çok de-mokratız, yetkimiz de, gücümüz devar, ama interneti kesmiyoruz” mea-linde cümleler sarfetti. Çakma demo-kratın tehdidi demek ki böyle oluyor.Velek ki, interneti kesti. Ne olacak?1789’da Fransızlar Büyük İhtilâli yapar-ken twitter mı vardı?

Direnişin başladığı andan itibarensadece CHP’ye yakın Halk TV ile İşçiPartisi’ne yakın Ulusal TV, 24 saat ke-sintisiz naklen yayın yaptı Taksim Mey-danı’ndan. Hem Gezi’yi hem de ülkeninçeşitli kentlerindeki polisin orantısızgüç kullandığı sahneleri gösterdiler. Üçgün sonra sansür büyük ölçüde gevşedi.Anaakım medya kanalları da Gezi’yi ek-ranlara taşımaya başladı. Ama akşam-ları tartışma programlarında yaşları50-70 arasında değişen kontenjan yo-rumcuları oryantalist bir söylemle“Yeni Gezi gençliğini” keşfetti. Oysa kibu çocuklar öyle uzaydan filan gelme-mişlerdi. En az 15-20 yıldır burada yaşı-yorlardı. Akrabalarımızın,komşularımızın çocuklarıydı. Onlarhâlâ anaakım medyasında yoktu.

“Bundan sonra, medya için söylüyo-rum, sansür filan her şey daha zor olacak.Yani Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen haber-ler daha rahat yayınlanabilecek. Patronlarda ürktü bu akımdan. Hava dönüyor gibi.Ben iyimserim’’ diyen Ahmet Şık, son ola-rak hâlâ gaz kokan Gezi Parkı duvarın-dan bir yazılama hatırlatıyor: “Tayyip,yalnızlığın kokusunu duyuyor musun?”

RAGIP DURAN

« 47 »

Page 48: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Tayyip pabucu yarım, çık dı-şarıya oynayalım” sloganı,Emek Sineması eylemle-

rinde dillere dolanmıştı.Güncel politik eleştirinin en

hasını Penguen ve Uykusuzsayfalarından okuyorduk. Melih

Gökçek sosyal medyada cezalan-dırılırken, Beşiktaş’ın taraftar grubu 1Mayıs’a damgasını vurmuştu. İstanbulBienali “Kamusal Simya” başlığıyla kent-sel-kamusal alanı konu almış, memle-kette bir çağdaş sanat etkinliği ilk kez bukadar tartışılmıştı. Sulukule’den gence-cik Tahribat-ı İsyan, rap müzikle kentselpolitikaya sövüyordu. “Sokakları hack’le-mek” ne demek, henüz anlamamıştıkama, Redhack kahramanımızdı. Tümbunlar, eşi benzeri olmayan bir ayaklan-manın habercisiymiş. Oysa biz hâlâ im-kânsızı istemenin gerçekçiliğine iknaolmamıştık.

Gezi Parkı direnişi öncesinde sanatınve siyasetin kesiştiği alanda yaratıcılığınkokusunu almıştık. Bu hiçbir şeye benze-meyen, dili, bedenleri, insan ilişkilerini,kamusal alanı değiştiren eylemleri ta-nımlamak için “estetik politik eylem”kavramını önermiştik. 31 Mayıs’tan öncekısıtlı örneği olan bu eylemler, artıkayaklanmanın karakteristik eylem setinioluşturuyor. Yeni bir direniş estetiği do-ğuyor. Bedenin güçlerini harekete geçi-

ren, “anestetik” toplumsal uzlaşmalarıaskıya alan, dünyayı duyumsama biçimi-mizi değiştiren, spontane gelişen, karşıtkamusallıklar yaratan, “sanat” olarak ad-landıramayacağımız, bildiğimiz siyasîeylemlere de benzemeyen durumlar ya-ratılıyor. Mizah ve kolaj gibi stratejileribarındıran bir devrimci eylem biçimi bu.Özellikle ‘90 kuşağı kentli gençlerin ko-lektif belleğinden ve popüler kültürünrepertuarından besleniyor. Geleneksel ilepopüleri, yerelle evrenseli melezleyenbir imge dünyası yaratıyor. Önce şaşırtı-yor, sonra gülümsetiyor ve işte o gülüm-seme, zihni yepyeni duyusal, zihinsel,politik olasılıklara açıyor.

Ülkede polise gaz, eylemcilere isesprey boya yetişmiyor. Her köşede birperformans, her duvarda bir şiir, her so-kakta yerleştirmeler, kolajlar var. Ayak-lanma henüz devam ederken biz dedirenişin imge montajlarına, ses miksaj-larına, kelime oyunlarına bir göz atalım.

YYENİ BİR DİLGezi Parkı’nın tetiklediği direnişi özgünkılan, kendiliğinden, örgütsüz, lidersizve geveze oluşu. Önüne geçilmez bir sözsöyleme, yazma isteği var. Taksim dahaçatışmalar sırasında sözcükler ve imge-lerle donanmıştı. Şimdi her köşe başı birserbest kürsü, yanmış polis arabasınınüstü bir sahne, polis barikatları dilek

ağacı. Kâğıt, karton, bez, boya alanıntemel ihtiyaç listesinde. Böyle olunca or-taya çoğul, karmaşık, ideolojik karşıtlık-larla dolu bir dil çıkıyor.

Yılların Penguen ve Uykusuz okurudirenişçilerin baştan sona yazıladığı İs-tiklal Caddesi dev bir mizah dergisi gibiokunabilir. “Sinirlenince çok güzel oluyor-sun Türkiye” sözüyle durumu özetleyenMetin Üstündağ, “Penguen’i hazırlarkenaklımıza bir espri geliyor, ‘çocuklar yap-mıştır’ deyip kontrol ediyoruz” diyor. Üste-lik onlar boş sayfalara değil, doğrudansokağa yazıp çiziyorlar. Yazılamalar me-kânların niteliğine ve belleğine göre de-ğişiyor. Fransız Konsolosluğu’nun girişkapısında, Fransızca “Şiir Sokakta” yazı-yor. Kelimeleri ve hayatı olası başka an-lamlara açmak demek şiir: GarantiBankası’nda “Hiçbir şey Garanti değil” ya-zıyor. Beşiktaş Starbucks’a ise “Yaşasıntam bağımsız Kuru Kahveci MehmetEfendi” notu düşülmüş.

Çekilen tüm acılara rağmen ironi buayaklanmayı terketmedi. Mizah önce-likle eril, narsisist, kibirli iktidarı ve si-lahlarını güçten düşürmek içinkullanılıyor. Tayyip Erdoğan ismi şekil-den şekle girdi, Toma, tazyikli su, bibergazı bolca alaya alındı: “Bu gaz bir harikadostum!” “TOMAtes, biber, patıcCOP!”“Abi tam olarak kaçta başlıyacaksınız gazsıkmaya arkadaş karşıdan geliyo da yetişe-mem diye endişeli.” Ayrıca mizah, direni-şin savunma araçlarını güçlendiriyor:“Kız olursa Rennie, erkek olursa Talcid.”Adile Naşit ve Münir Özkul defansa geçti;“Neşeli Günler” filminden bir sahne: “Li-monnn... Sirkeeee...” Psikolojik şiddetlemücadele etmekte tüm o duvar yazıları-nın etkisine şahit olduk.

Tribünden beslenen dilin cinsiyetçive eril olduğu bir gerçek. Ama uyarılartutum değişiminin işaretini veriyor. Fe-ministler küfürlü sloganlara tepki gös-

« 48 »

ALLAHINI SEVEN DEFANSA GELSİN: DİRENİŞİN İMGELERİ, SESLERİ, SÖZLERİ

Orantısız hayal gücü1 Haziran akşamı Taksim'de polisin çekilmesiyle dağılan gaz bulutlarının altındanİstanbul mizahının ve öfkesinin en nadide örnekleri çıktı. Bir kamusal simya hasılolmuştu. İstiklal Caddesi'nden Harbiye'ye koca bir galeri 11 Haziran'a kadar gezgez bitmedi. Enstalasyonundan şarkısına, karikatüründen aforizmasına, İstanbulhalkı sesini çıkardı, kendi sözünü söyledi. O havuz, içerden şöyle gözüküyordu..

POMA: Polisiye Olaylara Müdahale Aracı

—anons!)))Tek bir cümlemizle kalelerini başlarına yıkabiliriz. Ve bundan korkuyorlar. Korksunlar da. Bu birkültür devrimi. Bu daha başlangıç, sonunda bizkazanacağız.Patti Smith

FOTO

ĞRA

F:N

AZI

M S

ERH

AT

FIR

AT

#gezidirenişi güncesi

Page 49: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

teriyor ve anlayışla karşılanıyorlar:“Pardon abla, alışkanlık işte, bunu da de-ğiştireceğiz.” İstiklal’de cinsiyetçi slo-ganlar, feministler tarafından beyaz,mor boyalarla düzeltildi. Alanlarda ikti-dar karşıtı söylem, farklı kesimlerinhassasiyetlerine göre kendini yenidenüretmeye devam ediyor.

Kendi özgün dil ve imge dünyasınıyaratan bir direniş bu. “Memur bey, birşey düşürdünüz” diyerek atılan gazı sahi-bine iade eden “eldivenciler” gibi, başba-kanın eylemciler için kullandığı“çapulcu” kelimesi de ânında iktidarageri fırlatıldı. Bu yaratıcı şiirsel hamle birhalk hareketinin adını koydu. Şimdi “ça-pulcu” kalabalığı birleştiriyor. Çapulcu-luğun bir tanım değil, eylem olduğuanlaşıldı ve sözcük derhal bir fiile dön-üştü. Gösteri yapmak, hakkını aramak,baskıya direnmek anlamındaki “Çapul-ling” uluslararası literatüre girdi: “Every-day I’m çapuling.” Bir kitap kapağıtasarımı: “The Art of Chapulling —Intro-duction of Turkish Sociology.” Tabii ki Pen-guen Yayınları’ndan. “Çapulling” fiilihareketin sermaye karşıtı küresel müca-delenin bir parçası olduğunu vurguladığıiçin de önemli. Küresel direnişin mizahı,Erdoğan’ın Kuzey Afrika gezisinde “DirenAfrika” sloganıyla da ifade bulmuştu.

Hareketin son ürünü “Faşinismus” ise“Faşist düşüncenin beyinde sıkışması vebeynin başka bir ‘düşünce’yle ilişkiye gire-memesi” anlamına geliyor. Halk sadeceegemen söylemi tersine çevirmiyor, ta-nımlama ve kavram yaratma iradesinigeri alıyor.

Eylemler sol örgütlerin yıllanmış mi-litan dilini popüler kültürün ve sokağınrepertuarı ile melezleyerek dönüştürü-yor. Muhalif söylemi homojenlikten vetekillikten çıkarıyor. Ortak talepleri farklıkentlerin, kültürlerin, cinsel tercihlerinjargonlarıyla çeşitlendiriyor: “Diren laAnkara!” “Diren Angara!” ”İzmir’de to-maya tomat diyolar!” “Ay resmen devrim!”“Her yerdeyiz ayol!”

Televizyonla büyümüş bir neslin ko-lektif hafızası açığa çıkıyor: “YalanDünya” dizisinden “Ne çektin be Tayyip”.İçki yasağından sonra sahiplenilen “Bi-zimkiler” dizisinden Sarhoş Cemil’insözü “Sevil koş, katil geldi”. İktidarı delieden anti-kahraman “Behzat Ç.” için“Ç.’nin açılımı açıklandı: Çapulcu”. “Game

of Thrones” dizisinden: “Tayyip winter iscomming” Siyasî tarihten değil, Amerikanfilmlerinden referanslarla açıklananayaklanma direnişçi kitlesinin profilinedair fikir veriyor: “Ulan hayatımız fightclub gibi oldu, gündüz mesai, akşampark.” “Gündüz Clark Kent, akşam Super-man.” “Lanet olası Federaller.” “Polistikonsvs Dirensformers.”

Sosyalist kültürün imgelem dünya-sına yabancı olan neslin zihninde, ül-kede yaşananlar aksiyon filmlerine,fantastik romanlara, bilgisayar oyunla-rına benziyor. “Taksim Komünü” sözüdirenişin 11. gününde dile getirilir oldu.Oysa “Yıldız Savaşları” ve “Yüzüklerin

Efendisi” ilk günden beri üretilen söylemve imgelere yansıyor: “5. günün şafağındadoğuya bakın.” “7 gün oldu hala yoksunGandalf.” Eylemciler orantısız hayal gücükullanıyor: Darth Vader Taksim sokakla-rında direnişçileri selamlıyor. Üstelikelinde Türk bayrağı var. Gündelik hayatınperdesi polis şiddetiyle yırtıldığında fan-tezi dünyası gün yüzüne çıkıyor. Vegençler izlemeyi bırakıp oynamaya başlı-yorlar: “Güç sizinle olsun.”

OOYUNUN GÜCÜ“Oynamazsan kazanamazsın dostum.”Yeni nesil bilgisayarda polis arabası veotobüs yakmaya alışmış, tankları bekli-yor. “6 yıldız oldu tanklar gelecek GTA.”“GTA’da polis döven nesle sataştın.” Bil-gisayar oyunlarıyla büyüyen ‘90’lılar vesokakta oynama şansı bulmuş ‘80’lilerdireniş sırasında yan yana gelmiş. “Bizsinek ilacı aracının peşinden koşmuş ne-silleriz.” Sokak arası futbolu jargonu

yine ‘80’lilerden: “Allahını seven defansagelsin.”

“Beşiktaş’ın şövalye ruhlu semt ço-cukları” ele geçirdikleri inşaat maki-nesinin adını Poma koymuşlar: “PolisOlaylarına Müdahale Aracı.” 3 Hazi-ran’da Beşiktaş’ta Toma’yı kovalayanPoma yaramaz çocukların elinde devbir oyuncak gibiydi. Oysa biz onu dahaönce Sulukule’yi, Ayazma’yı parçalarken,Gezi Parkı’nda ağaçları sökerken görmüş-tük. Direnişçiler onu evcilleştirmiş. İkti-darın en önemli finansal ve politikdayanaklarından inşaat sektörünün sim-gesi dozer, yenik bir düşman gibi Tak-sim’de yatıyor şimdi. Gecekondumahallelerine korku salan, yuva yıkancanavarın yüzünü pembeye boyamışlar.Üzerinde “Yanıyor bu gönlüm” yazıyor.

Taksim’de çatışmalar durulduğundabelediye otobüsü enkazları oyun alanıoldu. Şimdi direksiyonda biz varız:“Akbil basmadan geçme Tayyip.” Heli-kopterleri aşağı çağırdık. Taksim Mey-danı’na daire içinde koca bir H harfi,helikopter iniş pisti boyadık. ÇarşıTwitter’dan sordu: “Helikopter kullan-mayı bilen var mı?” Hiç oyuncağı olma-mış sokak çocukları gibi otobüslerle,dozerlerle, helikopterlerle, polis araba-larıyla oynamaya doyamıyoruz. “Bizimgibi üç çocuk ister misin Tayyip?”

Zeki, oyuncu, geveze, asi, duygusalbilgisayar çocukları, deneyimli abla veabilerin yanında bir günde öğrendilerişi. 3 Haziran tarihli bir tweet’e göre ba-rikatlarda “taktiksiz, kinsiz, inandığı şeyiçin direnen şaşkın savaşçılardı”. Bu sa-vaşçılar önceki nesilden farklı olarak iyiaile çocuğu olduklarını gizlemiyorlardı.Onlar, kendisiyle dalga geçmeyi bilenyeni bir direnişçi kimliği yarattılar. Oto-riter babayla çatışırken anneleriniüzmek istemiyorlardı: “Kahvaltımı yap-tım, öyle geldim.” “Ailenize gerekirse‘Mervelerdeyim’ deyin, ama evde durma-yın!” “Bir de gazete okumuyorsunuz der-ler.” “Babanelerimizi evde zor tutuyoruz.”“Gaz sıkmana gerek yok, zaten duygusalçocuklarız.”

SESÖnce sessizlik, sonra polis telsizi, To-ma’nın sesi, atılan ilk gaz fişeğinin sesi,sonra tekrarı. Çığlıklar ve küfürler.Buna karşın direnişin ses miksajı: Ke-

« 49 »

Kelimeleri ve hayatı olasıbaşka anlamlara açmak

demek şiir: GarantiBankası’nda “Hiçbir şeyGaranti değil” yazıyor.Beşiktaş Starbucks’a ise“Yaşasın tam bağımsızKuru Kahveci Mehmet

Efendi” notu düşülmüş.

≠Ulrike Meinhof: "Bir kişi devlete taş atıyorsa bu adi bir suçolabilir, ama bir toplumtaş atıyorsa bu politikbir eylemdir!"

#Bingöl’de çocuğa teca-vüz eden beş uzman ça-vuşa tahliye verenadalet Mersin’de ey-leme katılan çocuğa 92yıl 6 ay hapis cezası ka-rarı verdi.

#Boykot! Boykotu cid-diye almalı, tüketimi enaza indirmeli, tasarrufetmeli, avm projeleriçökertilmeli.

Page 50: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

sintisiz slogan, inatçı şarkılar, tenceretava havası ve alkış. Çarşı’dan çok şeyöğrendik. En zor anlarda bile asla şarkısöylemeyi bırakmamayı mesela. Gazbulutu altında gözden kaybolan Beşik-taş’ı “Biber gazı oley!” diye inleten bugörünmez güç karşısında polisin deh-şete düşmediğini söyleyebilir misiniz?Bu çoğul ses, henüz melodisini bulma-mış bu gürültü, Chaplin’in sessiz fil-minde konuşmaya başlayan büyükdiktatörün tekil sesinin tam karşıtı. İk-tidarın sesinin akışını kesmek ise yara-tıcılık gerektirir. Polis telsizinden Çarşıanonsu: “Merkez beyaz desene…”

MMELEZ İMGELERDireniş yepyeni bir imgelem dünyasıyarattı: İktidarın ölçüsüz zalimliğininsembolü kırmızı elbiseli kız, protestocuimgesini dönüştürdü. Artık tüm ağaçlarsermayenin açgözlülüğünü temsil edi-yor. V maskeli teyze, küresel ölçekte birhalk ayaklanmasını müjdeliyor. Gazmaskeli semazen “kim olursan ol gel”diyen hoşgörü kültürünün nefes ala-

maz hale geldiğini an-latıyor. Yerelinküreselle harmanlan-dığı, karşıtlıklardanbeslenen imge montaj-ları, Türkiye’de yaşa-nan ayaklanmanınözgünlüğünü gözlerönüne seriyor.

CNN Türk’ün ülke sallanırken pen-guen belgeseli yayınlaması ile ana akımmedya tüm güvenilirliğini yitirdi. Fakatbu kez sadece öfkelenmedik. Penguen-leri de direnişe kattık: “Antarktika dire-niyor.” Penguenler “mesele eriyenbuzlar değil” diye açıklama yaptı.NTV’nin AKP’nin ampulüyle birleşenlogosu her şeyi anlatıyor. “Devrim tel-evizyondan yayınlanmayacak.”

Destek için son derece yaratıcı anaakım medyaya sızma eylemleri gerçek-leştirildi (3 Haziran tarihli KelimeOyunu). Fakat daha önemlisi, iletişimiyeniden tasarlamak ihtiyaç halinegeldi. Temiz haber için yüzlerce blogve internet sitesi kuruldu. ParktakiGezi Radyo ve Çapulcu TV, yaratıcı fi-kirlerin akacağı mecralar olarak yayınabaşladı.

BEDEN-PERFORMANS“Ah be Tayyip, o son birayı yasaklamaya-caktın.” Bu başkaldırı her şeyden önce ik-tidarın kişisel özgürlükler ve bedenlerüzerinde kurmaya çalıştığı tahakkümekarşıydı ve ifadesini yine bedenlerdebuldu. Maskeler, deniz gözlükleri, kask-larla bedenler adeta mutasyona uğru-yordu. Aç, susuz, uykusuz, nefessizkalarak kapitalizmi tenlerinde hissetti di-renişçiler. Orta sınıf yaşamının uyuştur-

duğu bedenler uyanmaya başladı. Sağlıkve güzellik kaygısıyla esir alınmışlardı.Özgürlüğü yoga salonlarında ararkenkimyasal gaz bulutu içinde buldular.Gündelik kaygılar, alaya alınır oldu:“Haydi bayanlar, hepimiz sahaya iniyoruz.Tazyikli suyu öncelikle bacaklara ve popoyayönlendirmeye çalışın. Zira basınçlı su selü-litlere çok iyi gelir… Tayyipcim canımsın ya,sayende hepimiz yaz sonunda taş gibi olu-caz inşallah, kucak dolusu sevgilerimizle.”“Bibergazı cildi güzelleştirir.”

Eylemlerde pek çok performans izle-dik. En örgütlüsü, THY emekçilerininmeslek alanlarından getirdikleri koreo-grafiydi. Bazı ofis çalışanları işe denizgözlükleriyle gidip polis şiddetini gör-mezden gelen arkadaşlarına sokağın im-gelemini taşıdılar. Kırmızı sutyenindengaz maskesi yapan genç kadın, kadın be-deniyle mücadeleyi özdeşleştirdi.

Direniş, bedenlerimizi toplumsal-laştırarak özgürleştirdi. Hareketiniçinde yer alan insanlara bakın. Nasılkendilerine güvenli yürüyorlar, nasılözgürce giyiniyorlar. Ve sokakta kendi-lerini evlerinde hissediyorlar. Çünküartık birbirlerine güveniyorlar.

HARİTALAMAKentte bir haritalama çalışması yürütü-lüyor. Fizik mekânın koordinatları,adalet duyusu etrafında yeniden düzen-leniyor. Eylemcilere destek olan me-kânlar, işbirlikçi mekânlar, doğaya veişçi haklarına saldıran sermaye gruplarıteşhir ediliyor, işaretleniyor.

İzmir’de ve Ankara’da tabelalar Tak-sim’i, Taksim’de Devrim’i işaret etmeyebaşladı. Tunalı Hilmi “Tomalı Hilmi”,“çalışma alanı” “çatışma alanı” oldu. Yenikentsel kamusal alanlar yaratılıyor. Boğa-ziçi Köprüsü yaya yolu, Gezi Parkı kampalanı, Valide Sultan Camii’nin kristal avi-zesinin altı revir oldu. Barikatlara, pan-kartlara, çadırlara göre yapılıyor yoltarifleri. Buluşma ve direnme noktaları-mızla işaretlenen bu kent şimdi “bizim”.

YARATICILIKGezi Parkı’nda bugün mutfağı, kütüpha-nesi, reviri, bağımsız televizyonu, rad-yosu, atölyeleri, bostanı, sahnesi,alternatif enerji kaynaklarıyla yeni biryaşam örgütleniyor. Burada para geçmi-yor, hiyerarşi, otorite, polis yok. Yaratıl-makta olan kolektif yaşamın sembolü,parktan kente yayılan çöp toplama ritüeli.“Kıyamet koptu, gaz yediler, eli sopalı sivil-lerden dayak yediler, polis gitti, AkaretlerCaddesi’ni temizlediler.” Temiz, adil, in-sanca bir kent ve yaşam yaratmak içinbirbirlerinin çöpünü topluyorlar. Neşeyleve keyifle yapıyorlar bu işi. Bu kolektif ya-şamın bir parçası olmaktan gurur duya-rak. Gezi Parkı bir salgın başlattı. Çöptorbaları, elma sirkesi, talsit ve tweet’lebulaşıyor, hızla tüm ülkeye yayılıyor.

Gezi direnişiyle başlayan, Türkiye’ninher yerine yayılan bu halk hareketi dahaşimdiden ağır bedeller ödedi. AbdullahCömert’i, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Ethem Sarı-sülük ve Murat Sarı’yı kaybettik. Yüzlerceyaralımız var ve süreç tüm şiddetiyledevam ediyor. Neler olacağını öngörmekzor. Yarın Gezi Parkı’nı bizden geri alabi-lirler. Fakat belleklerimize kazınmış buumut imgelerini, barikatların ve parkınduygusunu geri alamazlar. Onları bizdensonraki nesillere taşıyacağız. Bundansonra tüm iktidarların ayağı hep o bari-katlara takılacak. Yaşadığımız sürece heran parktaki özgürlüğü tekrar solumakiçin mücadele edeceğiz. EZGİ BAKÇAY

« 50 »

“Taksim Komünü” sözüdirenişin 11. gününde dilegetirilir oldu. Oysa “YıldızSavaşları” ve “YüzüklerinEfendisi” ilk günden beri

üretilen söylem ve imgelereyansıyor: “5. günün

şafağında doğuya bakın.”

—anons!)))Yunanistan, İspanya,ABD'de İşgal hareketi…Bence tüm bu hareket-ler genel küresel birtepkinin parçalarıdır. Butepkiler, şimdiye kadardayatılan ve ekonomikzenginliğin büyük birkısmını elinde bulundu-ran küçük bir zümreninçıkarına hizmet eder-ken, dünyanın dört biryanındaki halklar üze-rinde korkunç etkileryaratan sosyal ve eko-nomik politikalara karşıbaşlatılmış bir mücade-ledir. Başlangıçta bu di-reniş, İstanbul'unmerkezindeki halka açıkson alanın, bir yandantarihî kışla ve cami ya-pımı, diğer yandan tica-rîleşme ve kentseldönüşüm adına talanedilmesi ve şehrin gele-neksel karakterinin yokedilmesi girişiminrtepki olarak doğmuş

olsa da, şimdi artıkdaha geniş mücadelealanlarına yayılmakta-dır. Bu hareket, uluslar-arası düzeyde, insanhakları, adalet, özgürlükve halkların refahı içinsorumluluk hissedenherkez için bir destekve dayanışma sebebi vefırsatı olmalıdır. Aynızamanda Türkiye'dekibu hareket, kendisiyledayanışma gösterenle-rin kendi mücadeleleriiçin de bir ilham kay-nağı olmaktadır. Ben deçapulcuyum! Dayanış-mayla! Diren İstanbul!Noam Chomsky

Gezi Bostanı

#gezidirenişi güncesi

Page 51: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 51 »

Olayların patladığı cuma akşamından(31 Mayıs) başlayalım. O zamandanberi olayların içinde misin? Barış Baykal: (22, İTÜ öğrencisi) Evet.Cuma akşamı bir arkadaşımın İstik-lal’deki ofisine gidiyordum. Zaten dahao esnada polis şiddeti başlamıştı. Arka-daşımın ofisine ulaştıktan sonra da ken-dimizi dışarı attık. İnanılmaz bir bibergazı ve ses bombası saldırısı vardı. Biryandan da plastik mermiler… İstiklal’inher tarafı bembeyaz bir dumana bü-ründü. Biz de yapılan müdahaleyi geripüskürtmeye çalıştık. Caddede nasıl bir insan profili vardı? İlk gece birkaç gündür Gezi Parkı’ndaeylem yapan kitle ve onu destekleyen solgörüşlü insanlar ağırlıktaydı. Sonraki geceler daha mı farklıydı? Sonraki gecelerde hayalini bile kurama-yacağım manzaralar oluştu. Futbol ta-kımlarını bir kenara bırakıyorum, BDPseçmeniyle ulusalcıların ya da sağcıla-rın bir arada direndiği bir durumoluştu. Apo bayrağı açılırken biraz uza-ğında direnişe destek veren ülkücüleroldu. Görmeden inanılacak bir şey de-ğildi... Koyu bir Galatasaraylı olaraksöyleyebilirim ki, tek örgütlü kitle Çar-şı’ydı. Onun dışında toplu hareket edenörgüt yoktu. Herkes oraya kol kola geldive kol kola mücadele verildi. Ortak yanıAKP karşıtlığı olan bir kitleydi bu. Senin arkadaş çevrende bu olaylar nasılyankı buldu?Sosyalist diyebileceğim çok fazla arkada-şım yok. Arkadaşlarım daha ziyade çe-şitli nedenlerle AKP’den bıkmış insanlar,ama hiçbiri örgütlü eylemlere katılan in-sanlar değil. Bu süreçte de meydanlardabulundular, daha çok da Gezi Parkı’ndabekleyenler arasında oldular. Sen hiç örgütlü siyasete katıldın mı?Ben hep sosyalist örgütlerde bulunmayaçalıştım, ama açıkçası hiçbiri benim ka-fama uygun olmadı. Çevre örgütleriylemitinglere katıldım zaman zaman, okadar. Bu olaylar sende bir dönüşüme yol açtımı, ne dersin?O günleri, o dayanışmayı, o birlikteliğigörmüş olan bir insan artık aynı insanolamaz. Siyasî görüşü bir tarafa bıraka-lım, bir kere insan olarak aynı kalamaz.Eylemler sırasında defalarca –gözleri-min yaşarmasını bırakın– hüngür hün-gür ağladım. Hiçbir ayrımıngözetilmediği inanılmaz bir dostlukvardı çünkü. Birdenbire nasıl ortaya çıktı bu daya-nışma? Bu dayanışma, AKP iktidarının yol açtığı

on küsur senelik birikimin sonucuydu.Tayyip Erdoğan’ın kendi seçmeni dışın-daki her kesimi karşısına almasının so-

nucuydu. Bu kadar apolitik insanlarsokağa döküldüyse, bu bir acının işareti-dir bence. Yoksa böyle bir halk dayanış-masının ortaya çıkması herhalde ancakLatin Amerika’da görülebilecek bir şey.

SÖYLEŞİ: KEREM EKSEN

İnsanca yaşam istiyorumNeden bu eylemdesiniz? Cemal: (33, işçi) Başka bir dünya müm-kün. Bunun için buradayım. Yaşananları Gezi Parkı’yla sınırlandır-mıyorsunuz, öyle mi?Hayır. Sırf Gezi Parkı’yla sınırlandırabile-ceğim bir eylem değil. Bakın, Van Er-ciş’te 2500 ağaç kesiliyor. Üçüncüköprüde üç milyon ağaç kesilecek.Üçüncü havaalanında yine aynı şey. Ka-nalistanbul bütün hayatı değiştirecek.

Sadece bu da değil, AVM’ler,rezidanslar, kentsel dönü-şüm, örgütlenme önündekiengeller, bunlar beni burayagetirenler. AKP sizin için ne ifade edi-yor?Direkt vatanı satıyor. Nasılsatıyor? Mesela Türk Tele-kom satıldı, satılmadanönce kullanma bedeli 6 li-raydı. Yaklaşık bir buçuksene önce telefonu kapattı-ğımda sadece kullanma be-deli 30 liraya çıkmıştı. Sizcebu nedir? Nasıl bir vergi sis-temidir? Ben bunun içinburadayım. Hiçbir örgütebağlı değilim. Bunun bilin-cinde olduğum için burayageldim. Olay bundan iba-rettir. Bu eylemin devamına, evri-leceği noktaya dair beklen-tiniz ne?Ben çok açık ve net bir şe-kilde Kanalistanbul’u iste-miyorum, üçüncü köprüyü,üçüncü havaalanını istemi-

yorum. İnsanca yaşamak istiyorum.Akşam eve ekmek götüreceğim diye dü-şünüp ödemediğim faturaların birikmişborçları altında ezilmek istemiyorum.İnsanca yaşamak istiyorum. Galata-port’u istemiyorum. Bu kadar yağmayıistemiyorum. Kentsel dönüşüme karşı-yım, çünkü insan eksenli değil, para ek-senli. Bunları kazanmadığımız sürecebu sadece bir halk ayaklanması olarakkalacaktır.

Direniş sonuçlarını verdiNiye buradasın?Gencay: (17, öğrenci) Buraya gelenlerinamaçları birbirinden farklı. Cemal abi“başka bir dünya mümkün” diye geldi-ğini söylüyor. Ben polisin uyguladığışiddete karşı insanların yanında olmakiçin geldim. Fiziksel gücümü kullanmakiçin, yardım etmek için.Bir örgütle ilişkin var mı?Yok. Ama burada Kaldıraç’la tanıştım, şuan onlarla beraberim. Bu ilk eylemim. Kaç gündür buradasın?Cumartesi sabahı Taksim’e ilk girildi-ğinde geldim, iki gece Beşiktaş’taydım,diğer günler buradaydım.Beklentin ne? Bu direniş neyle sonuçla-nacak, nereye doğru evriliyor?Bu direniş vereceği sonuçları verdi diyedüşünüyorum. Bu saatten sonra da çokfarklılık olmayacak. Ne olacak?En azından halk birleşebileceğini vebunlara en sert şekilde tepki verebilece-ğini gösterdi, bence bu yeterli. Çok dafazlasının olacağını düşünmüyorum.

SÖYLEŞİ: ARDA ÇİLTEPE-NİLÜFER ŞAŞMAZER

DİRENİŞİN ÜÇ KAHRAMANI: BARIŞ, CEMAL, GENCAY

Bunu yaşayan insan aynı kalamazDirenişten üç eylemci, üçü deörgütsüz... Niye oradalar, niyedireniyorlar, hadiseye nasıl bakıyorlar? Kulak kesiliyoruz...

—anons!)))Gezi eylemcilerine yö-nelik polis saldırısı hak-kında MonoKLdergisinin başlattığı,“Polis Şiddetine Son Verilsin” imza kampan-yasına çok sayıda filo-zof da destek verdi.Kampanyanın metnindepolis şiddetinin durmasıve uluslararası kuruluş-ların ve dünyada de-mokrasi savunanherkesin Türkiye hükü-metinden hesap sor-ması istendi:“İstanbul'un merke-zinde, Taksim'de, birparkın yıkımıyla ilgiliprotesto, birkaç güniçinde bir halk ayaklan-masına dönüştü. İdeo-lojik bölünmelerinötesinde, toplumun de-ğişik kesimleri biraraya geldi."Bunun nedeni, iktida-rın ve onun başının,başbakan R.T.Erdo-ğan'ın uzlaşmaz tu-tumu. Çoğu barışçılolan göstericilerin kar-şısında polisin sergile-diği şiddet aşırıdır.Kimisi ağır, çok sayıdayaralı bulunmaktadır.“Polisin şiddetinin dur-masını istiyoruz. Ulus-lararası kuruluşların vedünyada demokrasiyisavunan herkesin otori-ter ve laiklik-karşıtı ta-vırları çoğaltan vetotaliter bir rejimedoğru yönelerek Türki-ye'nin geleceği için hiçiyi şeyler vaad etmeyenbir hükümetten hesapsormasını istiyoruz.”

Çağrı Metnini Destekleyen ve İmzalayan Filozoflar:Marco AssennatoEtienne BalibarGerard BensussanGuillaume S. BlancSimon CritchleyJodi DeanPeter HallwardIan JamesRene MajorJacques-Alain MillerJean-Luc Nancy Antonio NegriFrederic NeyratJacques RanciereJelica Sumic RihaJacob RogozinskiFrançois David SebbahBernard StieglerMichael TaussigGianni VattimoSlavoj Zizek

FOTO

ĞRA

F:N

AZI

M S

ERH

AT

FIR

AT

BDP seçmeniyleulusalcıların

bir arada direndiği birdurum oluştu.

Apo bayrağı açılırkenbiraz uzağında direnişedestek veren ülkücüler

oldu. Görmedeninanılacak bir şey değildi.

Page 52: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 52 »

Neden buradasınız? Alican: (21, öğrenci) Halkımız için. Bizikandırdıkları için. Roboski’yi kürtajlakapattıkları için. Reyhanlı’yı alkol yasa-ğıyla kapattıkları için. Biz marjinal deği-liz, biz halkız. Bir partiye mensupdeğiliz. Ercan: (30, esnaf) Tayyip İstanbul’u satı-yor. Üçüncü köprü için bilerek orman-ları yok ediyorlar, onun için buradayım.Burama geldi artık. Buradaki insanlarınburasına kadar geldi. Üçüncü köprü niyeolsun? Ormanlar niye yok edilsin? Dire-neceğiz.Davut: (32, işsiz) Topçu Kışlası bardağıtaşıran damla oldu. Buradaki insanlar te-rörist değil, cumhuriyetin bekçileri. Eğercumhuriyet için terörist olacaksak, evet,bu cumhuriyetin bekçileri olarak terö-ristiz.Bedri: (20, öğrenci) Bana çapulcu diyen,Ata’ya ayyaş diyen bir adam halkımdanolamaz. Biz Ata’mızı da savunuyoruz,milletimizi de, halkımızı da. Hiçbirhalka sert bir müdahalede veya kırıcı birsözde bulunmuyoruz. Cengiz: (22, öğrenci) Çocuklarımız, to-runlarımız için buradayız. 11 gündür bu-radayız. Eve üç günde bir uğruyoruz,burada yatıp kalkıyoruz. Bu artık Ge-zi’deki ağaçlar meselesinden çıktı. Her-kes için bu böyle. Bedri: Yarın sınavım var, sınavıma gidipyeniden buraya geleceğim. Direnmekbizim amacımız. Halktan bizim yanı-mızda olmalarını, tencelerini tavalarınıalıp gelmelerini istiyoruz. Cengiz: Cahil insanlar değiliz. Buradahepimiz okumuş, belli bir bilgi seviye-sindeki insanlarız. Bu insanlar böyle birtepki veriyorsa, on gündür burada yatıpkalkıyorsa, cidden bir sorun var demek-tir. Bilkent’te okuyorum. Bütünlemeleregitmedim, buradayım. Okulum bir seneuzadı, ama feda olsun. Yeter ki rahat veözgür bir ortamda okuyalım, üniversite-lerimize polis girmesin, polis müdaha-lesi olmasın. Daha evvel örgütlü müydünüz? (hep bir ağızdan) Hayır!Cengiz: Ben Çarşı taraftarıydım.Davut: Ben Galatasaraylıyım.Bedri: Ben Bursalıyım, Bursaspor taraf-tarıyım. Gerçekten holiganım, holiganolarak tabir ediliyoruz. Çatışmalara dagidiyorum, maç zamanları Beşiktaş’takiolaylara da geldim. Bursa’daki bütünolayların içindeydim. Bu arkadaşların dahepsi taraftar. Atkımı atıp yanlarında ra-

BARİKATLAR: VİŞNEZADE / BEDRİ KARAFAKİOĞLU CADDESİ

Polis devleti olmak istemiyoruz Gezi’de, Taksim’de herkes vardı. Yüzde 50 değil, memleketin yüzde 100’ünün temsilcileri, öyle ya da böyle, bir biçimde oradaydı. Öğrencisi, işçisi, esnafı, solcusu, ulusalcısı, dindarı, güncel politikaya yan gözle dahi dönüp bakmayanı Taksim’e aktı. Galatasaraylıyla Fenerlinin, Beşiktaşlıyla Bursasporlunun, Göztepeliyle Karşıyakalının dayanışmasını kimse rüyada görse inanmazdı. Peki kurulan onlarca barikatta kimler vardı, o barikatları sadece tecrübe sahibi devrimci örgütler mi kurdu? “Marjinal” denenler kimlerdi? Barikatlara bağlanıyoruz. İlk durak BeşiktaşIn Vişnezade semtindeki Bedri Karafakioğlu Caddesi...

FOTO

ĞRA

FLA

R:Ş

AH

AN

NU

HO

ĞLU

Tarlabaşı

#gezidirenişi güncesi

Page 53: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 53 »

hatlıkla gezebiliyorsam, hiçbiri bana lafatmıyorsa, demek ki bu bölge özgürleş-miştir. Cengiz: Arkadaşım demin gönül koydu,“her yerde Çarşı yazıyor, bir yere de Tek-sas yazalım” diye. Ben kendi ellerimleTeksas yazdım otobüsün üstüne. Bursataraftarıyla Beşiktaş taraftarının ne du-rumda olduğunu herkes bilir. Hatta ar-kadaşa takıldım, “kardeş, bugünleri demi görecektik” dedim. (gülüyor) Davut: Rüyamda görsem inanmazdım.Cengiz: Bu arkadaşa burada bir şey olsa,Beşiktaş taraftarı olarak ilk ben kapanı-rım üstüne. Ama lig başlayınca tribün-deki yerimizi alacağız, onda bir sıkıntıyok. Ama dost olacağız, küfür etmeyece-ğiz. Kimse kimseye zor kullanmayacak.Biz marşlarımızı söyleyeceğiz, onlarkendilerininkini söyleyecekler. Böyledostluk kardeşlik içinde devam etmesiniistiyoruz biz. Sağ görüşlüsü de var, solgörüşlüsü de var, burada her türlü insanvar. Dindar devrimciyim diyenler de var,milliyetçiyim diyenler de var, sol dev-rimci de var. Ama hepsi bu cephede be-raber savaşıyorlar. Belki buradançıktıktan sonra yine karşı karşıya gelipçatışacaklar, ama önemli olan burada tekbir amaç için beraber savaşabilmek.

Bunu çok iyi gerçekleştirdik. Umuyorumki bu dostluk ortamı hep devam eder.Alican: Biz Galatasaray ve Beşiktaş taraf-tarı olarak elli Fenerliyi polisin elindenkurtardık. Medyada şu an çok kirlilik var.Burada otobüsler yakıldı, ağaçlar yakıldı,bunları bizim yaktığımız söyleniyor.Ama bunlar sivil polisler tarafından ya-kıldı. Biz söndürmeye gittiğimizde deaşağıdan TOMA’lar geldi, bize saldırmayabaşladı. Bir arkadaşımız ellerini kaldıra-rak ağaçları söndürmek için yardım iste-meye yanlarına gitti. O çocuğu aldılar,dövüp gönderdiler. Bu bilgi kirliliğiniönlemek istiyoruz. Biz yakmıyoruz.Ağaçlar için buradayız biz. Halkımızınşunu bilmesi lâzım: Biz terörist değiliz.Nasıl Millî Müdafaa döneminde Lazı,Çerkezi, Türkü, Kürdü birleştiyse, biz deaynı şekilde birleşmiş durumdayız.Bunu halkın görmesi lâzım artık. Cengiz: Yanımdaki arkadaşımın gözle-rinde korku görmüyorum hiç. Umut gö-rüyorum, ışık görüyorum, kardeşlikgörüyorum gözlerinde.Bu eylemin devamı için beklentiniznedir? Nereye evrilecek sizce?Cengiz: Erken seçim bekliyorum.Alican: Biz son çare olarak bile orduyagüvenmiyoruz. Çünkü ‘60’ta da, ‘80’de deçok acı yaşattılar. Askere karşı antipati-ğim. Benim ailemde de Diyarbakır Ceza-

evi’nde yatmışlar var, idam cezasındandönenler var. Ben askeri istemiyorum.Sadece erken seçimle bu hükümetin de-ğişmesini istiyorum. Her darbe bizi ge-riye götürüyor. Türkiye Cumhuriyeti şuanda gelişmekte olan ülke gibi görünü-yor, ama aslında geriliyoruz. Çünkü herşeyimiz satılıyor. Ben Ankara’dan geliyo-rum; Tekel işçileri için orada bir haftayatma eylemi vardı, yattım. Polisin bizeçok kötü müdahalesi oldu. Metro zam-ları için de eyleme katıldık. Ankara da şuan çok zor durumda. Benim bir aklımorada, bir aklım burada. Cengiz: Biz aslında semtimizi, şehrimizibırakıp buralara geldik. İstanbulluyum,ama Ankara’da yaşıyorum. Ankara’yı bı-rakıp buraya geldim. Semtim dediğim,Beşiktaşlılarda semt aşkı başkadır. Artıkbir çözüm bekliyoruz. Ne olacaksaolsun, ne kopacaksa kopsun.Alican: Siz de gözlemlemişsinizdir, bu-rası artık özgür bir alan. Burada para ge-çerli değil. Halkımız bize öyle yardımlaryapıyor ki, evimizde yemediğimiz yiye-cekleri, giyemediğimiz kıyafetleri gön-deriyorlar. Ayakkabılarımız yırtılmıştı,bize yeni ayakkabı alıp gönderiyorlar.Burası özgür bir alan, biz burayı savunu-yoruz. Alanımızı daha da genişleteceğiz,buna eminiz.Gezi Parkı’nın içinde kuvvetli bir koor-dinasyon var. Yemekler geliyor, ihtiyaç-lar hemen karşılanıyor. Barikatlara dayansıyor mu bu?Cengiz: Evet, ilk önce bize geliyor. Po-lisle ilk karşılaşacak öncü gruplar oldu-ğumuz için ilk bize geliyor. Davut: Günlerden beri buralarda yatan-lar, evine gitmeyenler var. Ben 11 gündürburadayım. Evliyim, üç çocuğum var, 11gündür göremiyorum onları. Bu olaylarsonuçlanana kadar da gitmeyi düşün-müyorum. Niye buradayız? Ben çocukla-rıma daha güzel bir gelecek bırakmakiçin buradayım. Hiçbir partiye bağlı de-ğilim. Ben Ultraaslan’dayım. Bir Galata-saraylı olarak bir Fenerliyi yerdegördüğüm zaman bir tekme de ben vura-

bilirdim, ama şimdi bir Fenerlinin canıiçin kendi canımı atarım ölüme. Cengiz: Burada gece yatıyoruz; sabahkalkıyorum, yine onların yüzünü görü-yorum. Yani burada kocaman bir aileyizaslında. Bunun farkına varmalı insanlar. Barikatlarda nerede yatıyorsunuz? Ercan: Çadırlar var. Battaniyemiz var, herşeyimiz var.Davut: Halkımız bizi yalnız bırakmadı,her zaman yanımızda oldu. Çünkü Tür-kiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defaböyle bir ayaklanma oluyor. Yüzyılınayaklanması, yüzyılın başkaldırısı oldubu. İnsanlar artık “yeter” dedi. Benimailem iki sezondur AK Parti’ye oy veri-yordu, bu sezon annem artık “elim kırıl-saydı da vermeseydim” diye isyan etti.Ya halk kazanacak ya halk kazanacak. Cengiz: Buradan yaşlı teyzeler, amcalargeçiyor, “bizim ‘80’de yapamadıklarımızısiz burada yapıyorsunuz, biz hayatı-mızda böyle barikatlar kuramadık, böylebir güçle karşılık veremedik” diyorlar.Bizden önceki neslin bunu gerçekleştire-memesinin nedeni olarak sosyal med-yayı görüyorum. Sosyal medya bu olaydaçok büyük bir rol oynadı. Bela dedi ya! Bir Başbakan “Facebook’un iletişiminikesin” dediğinde, Facebook’un iletişimikesilmez, Twitter’ın iletişimi kesilmez.Davut: Başbakan ne derse o yapılıyor.Biz artık polis devleti olmak istemiyo-ruz. Özgürlükler ülkesi olmak istiyoruz,bu yüzden buradayız. Alican: Sabahları hep birlikte bir temiz-lik yapıyoruz. Bu beni duygulandırıyor,çünkü gencinden yaşlısına herkes elineeldivenini çekip buradaki çöpleri toplu-yor. Çok büyük bir yardımlaşma var. Bu-rada kolektif bir yapı var. Eline taş alanbizim barikata getiriyor ve barikatımızıgüçlendirmeye çalışıyor. Herkes buradabizi destekliyor. “Halkımızın yüzde50’si” deniyor ya, o yüzde 50 kesimineminiz bizden olanları da var. Artık bir-birimizi anlamış durumdayız. İnşallahzafere ulaşacağız.

SÖYLEŞİ: ARDA ÇİLTEPE - BERKAY ULUÇ

Son çare olarak bileorduya güvenmiyoruz.

‘60’ta da, ‘80’de de çok acıyaşattılar. Erken

seçimle bu hükümetindeğişmesini istiyorum.

Gümüşsuyu

#Gezi eylemlerinin bilançosu açıklandı: 79 ilde 2.5 milyoninsan eylemlere katılmış.

#Siz de fark ettiniz mi,bir süredir sokakta insanlar birbirine daha saygılı, hatta gülümsüyor.

#Cenevre Anlaşması,biber gazını kimyasalsilah saydığı için savaşta kullanımını yasaklıyor!

#Sağlığa zararlı olanbütün bu gaz falandeğil, bütün bu yalandolana maruz kalmak!Yalancılar ülkesinde, iyiki sokaktakiler var.

#Recep Tayyip Erdoğan:İster Yahudi sermayesiolsun, ister Batı sermayesi olsun, öperbaşımın üstüne koyarım.

#Neden faiz lobisininlordlarını gözaltına almıyorsunuz da, cebinde halk otobüsüparası bile çıkmayangençleri toplayıp duruyorsunuz?

#TRT'de yayınlananbayrak yakma görüntü-leri iki yıl öncesine aitti.Camiye konan biralıfoto operasyondu. Binajan cirit atıyor.

Page 54: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 54 »

Diktatörlüğe son!Nedim: (İşçi, 20’li yaşların sonlarında) Barikatlar polislere, özellikle TOMA'larakarşı korunma amaçlı yapıldı. Barikatla-rın temel sebebi polisin biber gazı kulla-nımı. Gezi Parkı bardağı taşıran sondamla. Halkın bir birikimi var, çünkü or-tada diktatörlük var. Diktatörlük başlığıaltında 50 tane madde var. Biz buradahükümete bir uyarı niteliğinde duruyo-ruz. Ben önce protesto amacıyla bura-daydım, ama artık olay isyana ve şiddetedönüşmeye başladı. Bunun da temel se-bebi şu: Polisin işkencesi var, buna şahi-diz. Yeri geldi muhabbet de ettik polisle,“Neden bunu yapıyorsun, abartıyorsun”diye sorduk. Adamın ağzından çıkan şu:“Ben emir kuluyum.” Doğru, ama banaon cop atma, iki tane at. Elli tane bibergazı değil de yirmi tane at. Yaralılarımızda oldu, sakat kalanı da, bunlara şahitolduk. Bunu polis yaptı, biz yapmadık.Beni buraya getiren esas şey geleceğedair kaygı. Net bir şekilde görüyoruz,Taksim yok edilmek isteniyor. Suriye’yemüdahaleye de karşıyım. Hâlâ çöptenekmek toplayan vatandaşlar varken,bizim vergilerimizle Suriye’deki muha-liflere yardım ediyorsun. Reyhanlı daonların parmağının işin içinde olduğuolaylar. Bu halk artık onların sandığıkadar saf ve geri kalmış değil. Diktatör-lüğe son versinler. Burada Alevisiyle,

Kürdüyle, Sünnisiyle, Lazıyla, Çerkeziyletanışıyoruz, sohbet ediyoruz. Her ırktan,dinden insanlar var. Provokasyonlar yokdeğil, toplumu farklı alanlara taşımak is-teyenler de var. AKP'nin sandığı gibi,cahil ve geri kalmış bir toplum olsaydıkbu olay çok daha farklı gelişirdi. Artıkkarşılarında bilinçli insanlar olduğunugörsünler. Biz direneceğiz.

Kısıtlamalara karşıyızZiya: (İşçi, 20’li yaşların sonlarında) Kamu malına zarar vermek değil amacı-mız. Sadece özgürlüğümüzün, demokra-sinin peşindeyiz. Modern ülkelerdekigibi yaşamak istiyoruz. Kısıtlamalarakarşıyız; alkol kısıtlamasına, insanlarınrahat gezememesine, polisin şiddet gös-termesine. Bunları istemiyoruz. Camiyekarşı değilim, elhamdülillah hepimizMüslümanız, Herkes rabbini sever,namaz kılsın kılmasın. Her şeyde bis-millah der. Taksim'in ortasına camiiyaptırmanın manası var mı? Okul yaptır,kültür merkezi, tiyatro, sinema yaptır.Öğrencilerin ya da bizim gibi insanlarındaha çok bilgi alabileceği, gelişebileceği,sosyal aktivitelerde bulunabileceği güzelbir şey yaptır. Camii yaptırmanın anlamıvar mı? Barikatlere gelirsek, caydırıcı an-lamı var, TOMA’ların girmesini engelli-yorlar. Burada sadece bir şeyleri dilegetirmeye çalışıyoruz. Cam kırmak,

mekân dağıtmak, kamera patlatmak,bankalara zarar vermek değil amacımız.Sadece özgürlüğümüzü, bazı şeylerintekrar masaya getirilmesini ve normal-leştirilmesini istiyoruz.

Barikat zaman kazandırırSalih: (Öğrenci, 20’li yaşların başında) Burada iktidarın diktatörlüğüne karşı birdireniş var. Türkiye Cumhuriyeti tarihiilk defa böyle bir direnişle karşı karşıya.Burada olmamın sebebi iktidarın git gidediktatör olmasına, Büyük Ortadoğu Pro-jesi’ne, Amerikan emperyalizmine karşıdurmak. Savaş politikalarına da karşıyız.İktidarın halk için iktidar olduklarını vebu halk bir şey istemediği zaman yapıl-maması gerektiğini anlaması lâzım.Halk istemiyorsa, bu iş olmaz. Barikatlarinsanlara zaman kazandırıyor, TOMAiçeri giremiyor. Barikat sembolik bir şey-dir, cesarettir, güçtür. Büyük bir müda-hale olsa meydandakilerin dağılmasınazaman kazandıracak bir işlev görür. Çokişe yaradı barikatlar. Biz de burada mili-tanlar olarak barikatları tutuyoruz, bu-nunla mükellefiz.

Barbarca uygulamalarSerdar: (Öğrenci, 20’li yaşların başında) Öncelikle Gezi Parkı için buradayız. Te-kellerin ve burjuvaların oradaki ağaçlarave meydanlarımıza verdikleri zarardandolayı alanlardayız. Taksim yıllardanberi işçi sınıfı mücadelelerinin verildiği,

BARİKATLAR: TAKSİM / KAZANCI YOKUŞU

Özgürlüğün, demokrasinin peşindeyizİkinci durağımız Kazancı Yokuşu... Bu durakta barikatçılara ayrı ayrı mikrofon tutuyoruz... Neden buradalar, ne yapmak istiyorlar, beklentileri ne?

Taşkışla

—anons!)))Türkiye’deki protestolarİstanbul’un göbeğindekiküçük bir parkın ticarîamaçlarla tahrip edil-mesi ile ilgili yerel meseleden kaynaklı gibigörünse de, aslındaaçıkça çok daha derinbir öfkeye işaret ediyor.Yaygın bir şekilde "ılımlıİslâm" ülkesi modeliolarak algılanan ve ekonomisi hızla gelişenbir ülkede bu öfkeninpatlak vermesi, hastalı-ğın nedenlerini deaçıkça ortaya koyuyor.Bu tepkinin nedeni,vahşi neoliberal eko-nomi ile dinî-milliyetçiotoriterliğin kaynaştırıl-ması girişimidir. Bu ikisürecin de kurbanlarıaynıdır: Dayanışma ru-huna ve kültürel hoşgö-rüye sahip bağımsızsivil toplum anlayışı. Bu protestolar, serbestpiyasanın toplumsal özgürlük anlamına gelmediğinin, ancak,otoriter politikalarlagayet güzel bir aradabulunabileceğinin canlıkanıtıdır. İşte bu nedenle bu protestolardünya çapında kuruludüzeni sarsan aynı küresel galeyanın birparçasıdır. Özgürlüklereve özgürleşmeye önemveren tüm insanlar, Türkiye halkına şöyleseslenmelidir: “Hoşgeldiniz! Artık hepimiz aynı küreselmücadelenin parçaları-yız. İspanya, İsveç, Yunanistan, Türkiye…Ve ancak birlikte savaşırsak bir şansımızolabilir!"Slavoj Zizek

#gezidirenişi güncesi

Page 55: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 55 »

tarihsel gerçekliği olan bir yer. Onun ko-runması için buradayız. Doğa talanınakarşı buradayız. Doğayla insan iç içedir,ayrılmaz bir bütündür. Biz sosyalistgençleriz, Marx'ın dediği gibi “Kapita-lizm gölgesini satamadığı ağacı keser.”Bunun farkındayız, doğa mücadelesi,alan mücadelesi, işçi sınıfı mücadelesibir arada sürmelidir. İnsana değer veri-yoruz, insan tarihin öznesidir, değişir,değiştirir. Meydanlar insanlarındır,parklar ve sokaklar insanların eylemle-rini ortaya koyduğu ve konuştuğu, ken-dini serbestçe ifade edebildiği yerlerdir.Onların korunması insanın insan ol-ması için önemlidir. Barikatlarımızı dapolisin orantısız ve barbarca uygulama-sından dolayı kuruyoruz. Barikatlar onu-rumuzdur, kendimizi ve birbirimiziburada savunuyoruz. Siyasi düşüncelerbazen geride kalıyor, öncelikle insan di-yoruz ve omuz omuza mücadele veriyo-ruz. Gezi direnişinin ilk gününden berisokaklardayız, eve gitmedim, banyo yap-madım, ama mühim değil. Banyo yap-masak da olur. Kazanımlarımızgerçekleşene kadar alanları savunmayadevam edeceğiz. Taleplerimiz var, hükü-metin, emniyet müdürünün ve valininistifa etmesi lâzım. Gezi Parkı yıkılmaya-cak, AKM yıkılmayacak. Taksim 1 Mayısalanıdır, bunu kabul edecekler. Orayı ka-zananlar kararı verir, biz kazandık, bizdirendik, bu alana da ismimizi verece-ğiz. Emperyalist yağmaya ve kapitaliz-min alçakça saldırılarına karşı

duracağız, bunları bertaraf edeceğiz. Bu-rada çok değişik fikirlerden insanlar var,ulusalcılar var, devrimciler var, bunlaromuz omuza çatıştı, bu önemli bir şey.Bir noktadan sonra siyaset farklılıklarıortadan kalkıyor. Karşı kaldırımdan bu-raya kadar insanlar omuz omuza, el elevererek taşları taşıdı, barikatları kurdu.

Saygı şartOrhan: (İşçi, 20’li yaşların sonlarında) İş doğadan başladı, ama sadece doğadankaynaklanmıyor. Tayyip Efendi’nin bizidiktatörlükle yönetmesi, halka hiçbirşey sormaması esas sebep. O zaman daolanları görüyoruz. Bu sefer de gaz bom-bası, plastik mermi; kaç arkadaşımın su-ratı paramparça. On beş gün sonradüğünü olan bir arkadaşım var, suratı-nın yarısı yok şu anda. Bu yüzden bura-dayız. Sabah 7’de işe giden bir adamım,6’ya kadar buradayım, bir saat sonra işegidiyorum. Akşam 6’da çıkıyorum, tek-rar buraya geliyorum, sabaha kadar dire-niyorum. Bir-iki gün olaylar duruldu, ogünler dinlenme molası oldu, onun dı-şında çok sert geçti çatışmalar. O yüzden50 metre arayla diktik barikatları ve baş-larında durmaya başladık. Buradaki ça-lışmalar 50 kişi toplana toplana, eldenele taşları geçire geçire oldu. Tek sebepdiktatörlük, Tayyip’in kendini padişahzannetmesi. Bir birikim var ortada. 17 ya-şındaki kızlar burada, türbanlı kadınlarburada. Bir de tutturmuş CHP. Ben CHP’li

değilim ve burada bir taneCHP bayrağı göremezsi-niz. Tutturmuş “Kılıçda-roğlu kızıştırıyor, milletigaleyan getiriyor”. Hiç alâ-kası yok. Burada örgütsüz,hiçbir partiye üye olma-yan bağımsız insanlar var,her kesimden halk var. Ençok oy aldığı kendi memleketi Rize’debile AKP ilçe binasına yürüyorlarsa,demek ki ortada orantısız bir şiddet,orantısız bir haksızlık var. Zaten polislerde bu durumdan şikayetçi, işi bırakanlarvar. Gittik konuştuk, onlar da şikayetçi.Ama şimdi biri sana yumruk atsa sen degeri yumruk atarsın. Ben gaz bombası yi-yorsam tepki vermek zorundayım. Bazıpolislerin tek yaptığı şey insanların ka-fasına gaz bombası sıkmak. Her şey tekbir yere çıkıyor: Benim alkolüm, kaççocuk yapacağım kimseyi ilgilendirmez.Senin bunu söylemeye hakkın yok. Bun-lar toplana toplana buraya vardı. Gençlersadece özgürlüğünü istiyor. Bu benimözgürlüğüm, kendi kişiliğim, onu ilgi-lendirmez. O namaz kılar, ben alkol içe-rim. Bana saygı duymak zorunda. Tekelbayii de senin halkın. O adam evine ek-meğini götürüyor, oradan geçiniyor,sana vergi veriyor. Madem böyle birkanun geçiriyorsun, o adama da bir ola-nak sunacaksın. Adamın işini neden bi-tiriyorsun? Ben bir haftadır buradayımve kendimi halkımı savunmakla yü-kümlü görüyorum. SÖYLEŞİ: YİĞİT ATILGAN

Gümüşsuyu

#Parka hırsız, bira satıcısı gönderen, camkırıp binip kaybolan,dergah basarken yakalanınca durun bengörevliyim diyen hepaynı odaktır.

#2 saat sonra dağılacak,ellerinde karanfillerolan insanlara hangivicdanla saldırdınız? Tomaya karanfil bırakaninsanlara nasıl su sıktınız?

#Yalana besmele ilebaşlayana, inşallah diyeküfürler savurana, hamdolsun diye iftiraatana muhafazakârdenir.

#Bizi Halk TV’ye mahkum edenleri aslaaffetmiycem.

Page 56: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Çarşı hangi noktada direnişe dahil oldu?İlk geceden itibaren oradaydık. Pankartlara,flamalara ya da bayraklara gerek yok. For-masını üstüne geçiren, işinden okulundandönen, işini gücünü, okulunu, sınavını bı-

rakan ve Taksim’de bu-lunan arkadaşlarımızgece-gündüz Ge-zi’deydi. Müdahalelerbaşlayıp iş çığrından çı-kınca Taksim-Beşiktaşarası mekik dokumayabaşladık. Boşu boşuna“Çarşı her yerdedir” de-miyoruz. Semtte herkeskulaktan kulağa “Beşik-taşlılar Gezi Parkı’na”diye fısıldıyordu zaten.Organize bir şekilde gi-debilmek içinse, taraf-tarlara ilk çağrımızı 29Mayıs Çarşamba günü“Kapitalizm gölgesinisatamadığı ağacı keser.Gezi Parkı için Tak-sim’e” dedik ve bütün

Beşiktaşlıları Gezi Parkı’na sahip çıkmayaçağırdık... 30 Mayıs Perşembe “Halkın Ta-kımı Gezi Parkı Direnişi’ni kazanacaktır”diye duyurduk. Bütün Beşiktaşlılara sürekliçağrı yapıyorduk zaten. Çarşamba ve per-şembe de pankartlarımızla oradaydık. Bazı-larımız yer bulamadığı için ŞairlerParkı’nda sabahladı. Bu arada sinirlerimizibozan bir olay yaşandı Şairler Parkı’nda.Sivil polisler elleriyle parkı yakmaya kalktı-lar, ama gereken cevabı verdik, sivilleri en-gelledik. Hepimizin uykusu vardı, amavicdanımız uyumadı. Direnişimizde hiçgeri adım atmadık. Mesela cuma günü Be-şiktaş Çarşı Gezi Parkı’na gelmesin diyeTaksim-Beşiktaş arası polisler tarafındankapatıldı, ama Harbiye’den çıkmayı başar-dık ve hep bir ağızdan “Eşkiya dünyaya hü-kümdar olmaz” sloganlarıyla tepkimizigösterdik. “Bize 100 gaz maskesi verin, Gezi

Parkı’nı geri alalım’’ diyecek kadar kararlıy-dık zaten bu süreçte.Gelelim 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayangeceye. Beşiktaş, Galatasaray, Fener taraf-tarları kol kolaydı. Neydi sizi bir araya geti-ren?Bizi bir arada tutan şey tek cümleyleşuydu: Haksızlığa karşı direniş. Cumartesi(1 Haziran) saat 13:00’de Kazan’da toplanıpHarbiye’den Taksim’e yürüyüşe geçecek-tik. Sanıyorduk ki sadece Beşiktaşlı kar-deşlerimiz gelecek. Ama o gün Kazan’daFenerlisi, Cimbomlusu, Trabzonlusu,Adana Demirlisi, Bursalısı –ki bir tane-siyle günlerce beraber her şeyimizi paylaş-tık, birbirimizi de ötekileştirmedik–,Es-Es’lisi, Göztepelisi, Karşıyakalısı, hattaYunanistan’dan AEK’lisi bile vardı. Omuzomuza verdik, direndik, kazandık. Hepi-

mizin aklına, fikrine, yüreğine, mücadele-sine sağlık. Birkaç hafta önce anaakımmedyada, futbol taraftarlığını holiganlık,çapulculuk, boş iş olarak gören ve AKP ik-

tidarını stadlara müdahale etmeye daveteden, sözde spor ve futbol yorumcularınakapak olur umarım bu birlik ve beraberli-ğimiz... Bir Fenerli gazdan etkilenip krizegiriyor ve bir Galatasaraylı “dayan karde-şim, daha Kadıköy’de bizi yeneceğiniz çokmaç var” diyorsa, gerisini siz getirin. Bukahrolası kapitalist düzen bizi her nekadar ayırmaya çalışsa da, direnişimizbütün renkleri birleştirdi. Aslında işin özüburda. Haksızlığa karşı vicdanıyla direneninsanın rengi olmaz, sadece isyanı olur.Temennimiz, bu dostluk hep sürsün.Emekten, adaletten, haktan ve halktanyana olan, birbirini ötekileştirmeyen in-sanlar direndiği ve dünyaya başka birgözle baktığı sürece bu dostluk da süre-cektir. Yeter ki bizler para, kâr hırsı, sözdefair-play adı altında yasaklamalara ve bas-kılara karşı birlik olalım. Bu direnişle be-raber Fener taraftarları da bir çağrı yaptı:“Süper Kupa maçında polis güçlerini istemi-yoruz. 31 Mayıs itibariyle daha güçlü şekildeortaya konan birlik beraberlik resmini Olim-piyat Stadı tribünlerine yansıtmak istiyoruz.Gezi Parkı’nda gösterilen direnç ve kardeş-liği bir adım daha taşıyarak, Süper Kupa’dakarışık şekilde tribünlerde yer almaya davetediyoruz. Polis olmadan, yöneticileri ara-mıza almadan, beraber direndiğimiz, renkfarketmeksizin tek çatı altında kucaklaştığı-mız insanları bekliyoruz. Süper Kupa ile oy-nayacağımız maça, gerekirse Beşiktaştaraftarlarını da davet ederek, Türk futbo-lundaki kötü tabloya son vermek istiyoruz.”Beşiktaş taraftarları bu çağrıya uyacaktır.Bize uzatılan hiçbir dost elini geri çevir-medik biz. Kısacası anaakım medya, yöne-ticiler, iktidar, para babaları ve onlarınyalakalarının oyunlarına gelmediğimizsürece bizi kimse bölemez, bu dostluk dadevam eder. Renklerimizden bağımsızolarak tuttuğumuz yegâne takım “Emeks-por”dur. Çarşı zaten sokaklarda doğdu. Bizsokakların dilini konuşarak varolduk hep.Hayata hiçbir zaman localarda, lüks araba-

GEZİ DİRENİŞİNİN “BLOKLAR ARASINDAKİ” DÖRT DÖRTLÜK BAĞLANTISI: ÇARŞI

Semt bizim, aşk bizim, isyan bizim

« 56 »

“Sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım. Kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım...” Günlerce dilimizepelesenk olan, Çarşı tribününden alanlara inen, direnişin sembollerinden marşla Beşiktaş’tan Teşvikiye yokuşunuçıkıyoruz. Pencerelerden tencere-tava çalanlar, kornasıyla ses verenler, sokaktan kalabalığa karışanlarla kalabalık hızlabüyüyor. Çarşı çığ gibi Gezi’ye akıyor. Fenerbahçeli, Galatasaraylı, hatta Bursasporlu taraftarlar Çarşı yürüyüşünde.Agos’un önünden geçiyoruz. En son Hrant Dink’in anmasında bu cadde böyle dolup taşmıştı. Taksim Meydanı’ndaÇarşı’ya ilgi büyük, alkışlar, gelip tebrik edenler, fotoğraf makineleri, kameralar... Üç takımın taraftarıyla, direnişe destekvermek için İstanbul’un, yurdun dört bir yanından gelenlerle meydan hıncahınç dolu. Ve karşımıza Fenerbahçelitaraftarların pankartı çıkıyor: “Çarşı’ya her şey feda”... Peki, neden Fener veya Galatasaray taraftarı değil de, Beşiktaş’ınÇarşı grubu damgasını vurdu direnişe? Ayrıca neden evleri basıldı, tutuklamalarla bunca üzerine gidildi, neden AKPmitinglerinde çakma flamalarla Çarşı ruhu ele geçirilmeye çalışıldı? Çarşı’nın sıradışılığı (duruşu, koparıcı mizahı,gözükaralığı) biliniyor. Ama semti direnişe hazırlayan etkenler vardı: Başbakanlık binasının Beşiktaş’ta olması nedeniylesemtteki sıkıyönetim, kördüğüm trafik, güvenlik gerekçesiyle kaldırılan üstgeçit ve çay bahçeleri... Son olarak dakapanan iskele yolu... Tabii bir de İnönü’ye veda maçında polisle çıkan çatışma, yerin göğün biber gazı olması... TaksimMeydanı’ndaki direniş kutlamalarından semte indik, Çarşılıların arasına karıştık, direnişi ve Çarşı’yı onlardan dinledik.

İnönü Stadı’nın yıkımçalışmaları içingetirilen iş makinesiniele geçirip polisin TOMA’larını kovalayan

Çarşı’nın çağrısıyla 8 Haziran günü TaksimMeydanı’nı doldurantaraftar gruplarını AKM üzerinde dev birpankart karşıladı:2007’de, henüz 38 ya-şında hayata gözleriniyuman, şimdi artık Taksim kitlesini kucak-layan Optik Başkan(Mehmet Işıklar),Çarşı’nın kurucu isimle-rinden, ona ruhunu üfleyenlerdendi. DenizGezmiş, Mahir Çayanve İbrahim Kaypakka-ya’nın arasında, sankidoğal ortamındaydı

Çarşı sokakta mendilsatarken akan burnunu

koluyla silen bir çocuğunyaşadığı hayata isyanıkadar siyahtır. Hayatı

boyunca ezilmiş, itilmiş,kakılmış, ancak yine dedüzene boyun eğmeyen

bir çocuğun umudukadar da beyaz.

Bizim renklerimizisokaklarda ezileninsanlar özetler.

#gezidirenişi güncesi

Page 57: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

larda, yatlarda, villalarda oturanların gö-zünden bakmadık. Çarşı, sokakta mendilsatarken akan burnunu koluyla silen birçocuğun yaşadığı hayata isyanı kadar si-yahtır. Aynı zamanda, hayatı boyunca ezil-miş, itilmiş, kakılmış, cebinde beş kuruşparası olmayan, ancak yine de düzeneboyun eğmeyen bir çocuğun umudu kadarda beyaz. Bizim renklerimizi sokaklardaezilen insanlar özetler. Hayatın her ala-nında haksızlığa ve adaletsizliğe karşı di-renmeye çalışan insanların bu süreceuyum sağlamakta zorlandığını düşünmü-yoruz. Biz de sözümüzü her zaman söyle-dik. Direnmek Çarşı’nın ruhundavar. Çarşı, esas itibariyle “Aman si-yaset yapma. Sus, kendi cebini dol-dur, isyan etme, otur oturduğunyerde, maçını izle, bol bol alışverişyap, tüket, sakın üretme; senin der-dini anlatmana gerek yok, localardaoturan zenginler her şeye kararverir, üsttekine yalakalık yap, altta-kini ez” diyen bu düzene karşı Be-şiktaş taraftarının temel biritirazıdır.Ve cumartesi (1 Haziran) Geziaçıldı, tam bayram havası derkenBeşiktaş patladı. Niye öyle oldu,iki gün boyunca neler yaşandı?Hep savunduğumuz bir şey vardı.Meşru müdafaa hakkımızı kullanmamızıgerektirecek bir durum olmadığı sürece,kaba kuvvet kullanmamaya karar vermiş-tik. Gezi Parkı’nı hep beraber geri kazan-dıktan sonra akşamüstü Beşiktaş’ayürüyüp itirazlarımızı orada dile getirmek

istedik. Kazan’da toplanıp isteklerimizihaykıracaktık. Aklımızın ucunda ne polisetaş atmak ne de herhangi bir yere zarar ver-mek vardı. Ancak ortada hiçbir sebep yok-ken polis terör estirdi, gaz bombaları vecoplarla saldırdı. İnsanlara nişan alarakgaz bombalarını ateşlemeye başladılar. Bir-kaç arkadaşımız gözünü kaybetti, insanla-rın kolu bacağı kırıldı, Tomalarını halkınüzerine sürdüler. O gün yanımda olan ar-kadaşım hâlâ hastanede. O gün sabahakadar semtteydik. İnsanlara, esnafa, semtezarar gelmesin diye mücadele ettik. Hiçbiryeri yakıp yıkmadık, inanmayan semte

gider bakar. Aynı olayları “Şeref Stad-yumu”ndaki son Beşiktaş - Gençlerbirliğimaçında da yaşamıştık. Polis ortada hiçbirsebep yokken ve yol açıkken havaya ateşetti; insanları tahrik etti. Zaten haftalardırherkesin öfkesi malûmdu. O gün haykırdı-

ğımız tek şey “polis, halkına ihanet etme,hükümet istifa”ydı. Polis, sırf Başbakanlıkofisi orada diye, hükümete olan yalakalı-ğını halka zulmederek gösterdi. Başbaba-kanlık ofisinin yanıbaşında haksızlığaisyan eden insanları görmek istemediler.Olayların Beşiktaş’a sıçramasının tek ne-deni budur. Ve pazar gecesi TOMA-POMA mücade-lesi... Ele geçirdiğiniz iş makinesine “Poli-siye Olaylara Müdahale Aracı” adınıkoydunuz... Beşiktaşlı kardeşlerimizle hep beraber ora-daydık. Başbakanın ofisinin yanıbaşında

hükümeti protesto eden insanlarıgörmeye dayanamayan güçler yinesaldırdı bize. O gün de olaylar sa-baha kadar sürdü. Amacımız,semtte protestolarımızı devam ettir-mek ve semte sahip çıkmaktı. Hiçkimsenin masum insanlara ve yaşa-dığımız yere gaz bombalarıyla, To-malarla zarar verme hakkı yoktur.Hava karardıktan sonra polis Toma-lar ve sivil kıyafetli, eli sopalı, silahlısivil polislerle üstümüze gelmeyebaşladı. Biz sadece onları geriye püs-kürtüp halkı korumaya çalıştık.Stadı yıkmak için getirilen dozeroradaydı; yeni açık tribünününe ya-

kındı. Aramızdan bir arkadaşımız kul-lanabileceğini, ancak ehliyetininolmadığını söyledi. Biz de problem olmaya-cağını söyledik, üstümüze gelen ve öl-dürme kastıyla süren Tomaları geripüskürtmeye çalışalım, yeter dedik. Kıs-men başarılı olduk. Başbakanlık ofisinin

« 57 »

FOTO

ĞRA

F:MEH

MET K

AÇM

AZ / N

AR

PHO

TOS

—anons!)))Türkiye’deki bütündostlarım, baskı veotokrasiye karşı diren-mekte çok haklısınız.Sizi, özgürlük mücade-lenizi destekliyoruz.Unutmayın, mücadele-niz dünyanın geri kalanıiçin de çok önemli. Nezaman ki bir kadın,erkek, çocuk sokağaçıkıp insan hakları için,demokrasi için, kendikaderini kendi belirle-mek için, özgürlük içinayağa kalksa, dünyanıngeri kalanı ona borçlu-dur. Fiziken yanınızda,tazyikli sular, gaz bulut-ları içinde değiliz ama,ruhen sizinleyiz. Direni-şinizi alkışlıyor ve kolay olmadığını biliyoruz.Harika ülkeniz batı iledoğu arasında konum-lanmış. İstanbul, uygarlıktarihinin efsanesidir.Bugün direnişiniz hepimiz için bir dönüm noktası olabilir. Bugünsizin yaptığınızdan daha önemli olan hiçbir şey yok!  Roger Waters

Page 58: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

oraya kadar iki Tomayı kovaladık ve yol bi-razcık açılmış oldu. Ancak, polis attığıgazın oranını artırınca geri çekilmek zo-runda kaldık. Polis sinirden deliye dö-nünce dozeri yaktı, sonra da suçu bizimüzerimize attı. Biz kendi dozerimizi nedenyakalım ki, o dozer (Poma) daha bize lâ-

zımdı. Orada o hareketi yapmasaydık, polisdaha da vahşice saldıracak ve tahmin edile-meyecek zararlar verecekti insanlara.Pazartesi (3 Haziran) akşamı semt dur-gundu. Çarşı olaya nasıl el koydu? Kısmen durgundu. Dolmabahçe’de ve arasokaklarda ufak çaplı olaylar yaşansa da,biz semte ve orada yaşayan insanlara sahipçıkmaya çalıştık. Polislere sadece “insanlarıprovoke etmeyin, gaz sıkmayın, önünüzegelen her yere Tomayla su sıkmayın; bıra-

kın insanlar tepkisini göstersin” dedik. Sö-zümüze de geldiler.Salı (4 Haziran) ve cumartesi (8 Haziran)Başbakanlık ofisini teğet geçip Nişantaşıüzerinden Gezi’ye çıktınız. Yolda katılan-larla birlikte, kalabalığın bir ucu Nişan-taşı’ndayken diğer ucu Taksim’e ulaşmıştıneredeyse. Çarşı aslında günlerce Taksim’e çıkış yoluolarak Akaretler-Teşvikiye-Harbiye’yi kul-landı. O yolu kullanmaktaki amacımız,semti baştan aşağıya gezerek insanların dakatılımını sağlamak ve Taksim’e güçlü birşekilde çıkabilmek. Dönüşte de genellikleağaçlı yolu kullanıyoruz. Zaten çıkan olay-lar da hep bizim semte dönüşümüzle baş-ladı. İçlerine sindiremediler o yolukullanmamızı, ama biz geri adım atmadık.Bundan sonra da atmayacağız. Semt bizim,aşk bizim, isyan bizim.Çarşı hayranları, fanları çoğaldı. Çarşılı er-keklerle evlenmek isteyen kızlar var artık...Açıkçası, popüler olmak bizi biraz korku-tuyor. Biz popülist bir taraftar grubu deği-

liz, genellikle ezilen insanların isyanlarınıve umutlarını sahiplenerek yol alıyoruz.Bu ilgi artsa da, anti-popülist ve düzenekarşı bir tavrımız olduğu gerçeği yadsına-maz. Hiçbir zaman da yüreğimizde barın-dırdığımız erdemlere bir ad koymadık,insanların gözlerine sokmadık. Sadecehayat görüşümüzü sokaklara yansıtmayaçalıştık, o kadar. Burada değinilmesi gere-ken esas konu Çarşı’nın popüler olmasıdeğil, Gezi Parkı eylemlerinin güçlü bir şe-kilde herkes tarafından dillendirilmesiydi.Bu o kadar büyük bir ayaklanmaydı ki, kı-yısından köşesinden kim bu ayaklanma-nın içindeyse, adı geçmeye vekonuşulmaya başlandı. Dediğiniz doğrutabii ki, ama sadece bize olan sempatideğil, bizim de birçok takım taraftarınaolan sempatimiz arttı. Özellikle şu süreçte“Çarşı parti kursun, oy verelim” diyen çokinsan oldu. Öyle bir düşüncemiz hiçbirzaman olmadı, olamaz da. Ancak AKP’yebir teklif yapabiliriz: Holosko artı bir mik-tar para verelim, hükümeti bize versinler. Başbakanın “Tencere tava, hep aynı hava”açıklamasını yaratıcı buluyor musunuz?Valla sayın başbakanımıza, Ankaralı Tur-gut’tan “Kaymak Lâzım” isimli şarkıyı ar-mağan ediyoruz. Bol bol dinlesin. Halkladalga geçeceğine, o tencere-tavaların nedeniçi boş, bence biraz onun üzerine kafa yor-sun. Yoksa biz daha çok başını ağrıtmayadevam edeceğiz. Biz Ekrem Dağ’a soluylagol attırdık; AKP de kimmiş! Ancak, bizemarjinal demekte haklılar. Sayelerinde Be-şiktaş sokaklarında gecenin 1’inde denizgözlüğü, maske ve limonla geziyoruz. Mar-jinalin allahı olduk.Gelecekte Gezi eylemleri konuşulduğundaÇarşı’dan nasıl bahsedilecek, gelecek nesilenasıl anlatılacak? Çarşı nasıl yer alacak butarihî direnişte?Herkesle beraber bu işin bir parçası oldu-ğumuzun bilinmesi bize yeter. Kimse tekbaşına kahraman değil, ama hep berabertarihe geçecek bir direnişe imza attık. Asılkahramanlık, bütün renkleri bir araya geti-rebilmekteydi. Başlı başına bunun bir par-çası olmak bile güzel. Vicdanımıza ihanetetmediğimiz sürece, insanların bizdennasıl bahsedeceğinin önemi yok.

SÖYLEŞİ: NESLİHAN AKDAŞ - CEM SEMERCİOĞLU

« 58 »

FOTO

ĞRA

FLA

R:N

AR

PHO

TOS

Çarşı, bir mektupla Gezi direnişçilerine teşekkür etti.

“Bir bahçeye giremezsen / Durup seyran eyleme / Bir gönül yapamazsan / Yıkıp viran eyleme...” Gördüğü şiddet yüzünden yaralanmış tüm insanlarımıza geç-miş olsun der, yaşamını yitirmiş olan insanlarımızın ailelerineve yakınlarına başsağlığı dileriz. Mekânları cennet olsun, hatı-raları yaşasın...İstemeden de olsa kimilerine bir zararımız dokunmuşsa... Ge-ride bıraktığımız tek bir çöp için dahi halkımızdan ve dünya-nın en onurlu işini en az ücret karşılığı yapan tüm temizlikişçilerimizden özür dileriz...Bilenler bilir bizi: Gerektiği zaman özür dileyenleri severiz.Hayatı futbol değil, futbolu hayata feda edenler olarak, yaşa-dığımız bu süreç zarfında, çocukluğumuzdan beri vurmalıçalgıların ustası analarımıza... Kapısını arkadan sürgülemeyen semtimizin güzel sakinlerine...“Direnmeye gittim, gelicem” diyen esnafına... “Semt bizim, aşkbizim” şarkısının hakkını verirken, yere düşen insanlara korku-suzca kalkan olan delikanlılarımıza... Seccadesini sedye yapancami imamına, su taşıyan kilise papazına... Başka renkleregönül verip rekabetini maneviyata saklayanlara... Dualarını, iyi niyetlerini bizden esirgemeyen Antarktika’dakipenguenlere... Şerefini patronlarına devreden medyaya karşıkalemini kırıp onurlu tavır sergileyen basının tüm emekçile-rine... Duyarlılıklarını esirgemeyen sanatçı, yazar/şair ve dü-şünürlere... Emekçi ve emeklilere... Starbucks’ın alnınınortasına “Yaşasın tam bağımsız Kurukahveci Mehmet Efendi”yazan zekâya... “Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiyem”diyen dikkate, haksızlığın, kibrin fırlattığı taşlara karşı göğ-sünü siper eden kadınlarımıza...Gönüllü doktor ve avukatlarımıza... “Bi başına çoraplarınıbile giyemez, eksantrik kitaplar dışında kitap, dergi okumaz;etliye, sütlüye, dertliye, asgari ücrete, evin ekmeğine karış-maz, yanında bomba patlasa umurunda olmaz” denilen,herkese çalımını atıp rövaşatasını yapan gençliğimize...Selam veren tüm dostlara... Yolda bize eşlik eden Beşiktaşsahilinin martılarına ve gölgesini bizden esirgemeyen ağaç-lara teşekkür ederiz...”

ÇARŞI’NIN TEŞEKKÜR MEKTUBU

Rövaşatanın âlâsı

“Çarşı parti kursun,oy verelim” diyen

çok insan oldu. Öyle bir düşüncemiz hiçbir

zaman olmadı, olamaz.Ancak AKP’ye bir teklif

yapabiliriz: Holosko artıbir miktar para verelim,hükümeti bize versinler.

#gezidirenişi güncesi

Page 59: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

« 59 »

—anons!)))

#occupygezi Kalbim sizinle. #direnbesiktasYalnız değilsin. Yaşasın Çarşı!Manuel Fernandes

Arkadaşlarım Necati Şaşmaz'dan daha iyi Türkçe konuştuğumu söylüyor.Pascal Nouma

Bütün Beşiktaş Çarşıgrubuna ve orada bulu-nan diğer bütün insan-larımıza da helal olsun.Ersan Adem Gülüm

"Taksim'deki Drogba çılgınlığını kelimelerveya kitaplar açıklaya-maz. Bu futboldan dahaönemli. Burası Türkiye." Didier Drogba

Kalbim hakları için mücadele eden Türkiyehalkıyla. #occupygezi#direngeziparki #direntaksim #direnankaraWesley Sneijder

Bu, kendi halkınısırtından vurmaktır!!!"Cehennemin en karanlık yerleri, buhranzamanlarında tarafsızkalanlara ayrılmıştır."#direngeziparkiYekta Kurtuluş

Demokratik eylemlereher zaman destek veririm. Gezi Parkı içinbaşlayan eylemlerin sebebini merak ettim ve çevremdeki insanlarasorduktan sonra bu eylemin ne kadar haklıve doğru olduğunu anladım.Dirk Kuyt

Protestolar başladığında neredeydin?Önder Abay: İlk saldırının olduğu sabah,Gezi Parkı’ndaydım. Tek başıma gitmiştim,ama oradaki çoğu insanı tanıyordum. SonraBeşiktaş’tan arkadaşlarımız geldi, Çarşı veHalkın Takımı. Ben Halkın Takımı’yla birlik-teyim. Bazı ideolojik farklardan dolayı ayrıl-dık, yine de Çarşı’yla birlikte hareketediyoruz. Ama çatışmada en önde ve en ör-gütlü Çarşı davrandı. Kaç kişiydiniz çatışmalar boyunca?En ön cephede 40-50 kişiydik. Çatışma bu-raya cuma akşamı sıçradı. Ortaköy’den birgrup Beşiktaş’a geldi. Beşiktaş’tan da büyükbir grup Dolmabahçe’ye indi. Taksim’e çıka-caktık. Beklerken Başbakanlık Ofisi’ninönünde büyük bir kalabalık oluştu. Polismüdahale etti. Cuma akşamı saat 10’da baş-layan çatışma sabah 7’ye, 8’e kadar sürdü.Birçok barikat vardı. Biz bir barikatta iki saatkadar çatıştık, öyle ki arkadaşımız mola işa-reti yapmak zorunda kaldı. Çünkü çok yo-rulduk. Polis de durdu, sonra geri geldi.Birçok arkadaşımız yaralandı. Beşiktaş’ta buolaylara alışkınız. 1 Mayıs’ta da en şiddetliçatışma orada oldu. 1 Mayıs’tan 31 Mayıs’akadar zaten dört-beş çatışma olmuştu. Başka kimler vardı?60-70 yaşındaki teyzeler dahil, bütün semthalkı oradaydı. MHP’liliğiyle övünen bir abivar, o bize limon, sirke getirdi. Maskesiniverdi. Herkes vardı yani.Sokak çocukları da senin yanındaymış.Onlar nasıl katıldı eylemlere?Onlar zaten çatışmaya yabancı değil, polislegeçmişe dayalı hesapları var. Polis onlarınen büyük belalısı; birikmiş bir öfke var. Maç-lara da onlarla birlikte gidiyoruz. Aslında,Gezi’nin gerçek sahipleri olan çocuklar par-kın durumundan rahatsız, çünkü yaşamalanları ellerinden alınmış durumda. Tarlabaşı’ndan eyleme katılım oldu mu?İlk gece Tarlabaşı’nda barikattaydık. En iyidurduğumuz barikatlardan biridir. Saatlercebir adım geri gitmedik. Bu çok kozmopolitbir eylem. Polisten çok eylemciler müdahaleetti bize. Kafalarındaki polis algısının dı-şında bir polisle karşılaştılar. Kürt çocuklaraterörist diyenler, “barikat kurmayın” diyen-

ler vardı. Kafaları karıştı. Ama Beşiktaş içinbu geçerli değil. Beşiktaş ne zaman ne yapa-cağını, ne zaman duracağını bilir.Bundan sonrası için ne öngörüyorsun?Kazanım olması için gidişatı tartışmakgerek. 78 günlük Tekel direnişindeki altı ki-şilik komitedeydim. Sonlara doğru bir zaferhavası estirilmişti. Ve eylem bitirildi. Sonra-dan 4C’li işçilerin bir kısmı intihar etti. Ora-daki zafer sarhoşluğunu bugün burada dagörüyorum. İç örgütlenmenin bir bildiri ya-yınlaması, bütün grupların imzalaması, biryürütücü komitenin seçilmesi gerek.Taksim Dayanışması’nın talepleri veaçıklamaları bunları karşılamıyor mu?Altı talep var, ama bu durum Gezi ve Tak-sim’i aştı. Taşeronlaşmadan bıkmış işçininde söyleyeceği söz var, kocasından şiddetgören kadının da. Sadece Gezi değil, An-kara’nın, diğer yerlerin de sorunlarını ortak-laştıran bir bildiri olmalı. Sadece fizikseldayanışma değil, beyinsel dayanışma dagösterilse ortak maddeler bulunulabilir.Bir direniş onca talebi karşılayabilir mi?Karşılayamaz, ama en azından bundan son-rasına dair hedefi belirler. Bizim insan ola-rak ne gibi taleplerimiz var? Devlet şunu herzaman yapar: “Tamam, ağaçlar sizin olsun,hatta Divan otelini yıkayım, oraya da ağaçdikeyim.” Ama sorun demokratikleşmeninönünün açılması, işçi kıyımlarının son bul-ması. Yoksa AVM’leri yıkar, yeniden yapar.İşçilerin taleplerinin buranın daha fazlaparçası olması için daha fazla işçininburaya gelmesi gerekmez mi?Çekmeköy’deki inşaat işçisi gelemiyor ola-bilir, ama buradakiler de işçi statüsünde. Yaşortalaması 25 üstü. Üniversite mezunu, amaiş bulma şansı olmayan işsizler de var. Bun-ların da geneli işçi sınıfı. Burası bir emekatölyesi, bir ekonomi atölyesi kurulmasınaçok müsait. Buradaki tartışmalardan böyletalepler çıkabilir. Kabul edilip edilmemesibaşka konu. Biz net olmalıyız. Kaç yaşından beri eylemlerin içindesin?15 yaşımdan beri.Örgütlü müydün?Kısa dönemlerde oldum, ama daha çok geridönüşüm işçileriyle çalışmalar yaptım.

Sokak çalışmasını karşılayacak örgüt anla-yışı olmadığı için örgütlü kalamadık. Örgütlenmede neler değişmeli ki, böyleisyan anlarında kararlı ve iradeli davra-nan, talepleri net bir kitle oluşsun?Örgüt kişilerle oluyor. Kişilerin kendileriniifade edebilecekleri bir örgüt olması gerek.Beşiktaş bizim üst-kimliğimiz değil, onudevleştirmiyoruz ya da ütopik hale getirmi-yoruz. Onunla birlikte hareket ediyoruz. Ha-yatın içinde çünkü. Beşiktaşlılık, içerken“Şerefine Tayyip” dedirtecek kadar rahat. Ör-gütlerin eleştiri-özeleştiri mekanizmasıkadar sıkboğaz eden bir durum değil. Zarar-ları da var tabii, ama yararlarını bu eylemdegördük. Bu defa herkes gördü.Sence örgütlenme nasıl olmalı?Yatay ilişkilerle olmalı. Beşiktaşlılar ara-sında hiyerarşi yok. Beşiktaş’ta semt kültü-rüyle yetişirsin. Barikattan kaçmakarkadaşını satmaktır, o da bize ağır gelir.Tarlabaşı da öyle mi?Beş-altı yıldır Tarlabaşı’ndayım. Hiçbir kav-gada ne dayak yedik ne de geri çekildik. Tak-sim çatışmasından Tarlabaşı’na giderim, enaz yüz ev kapısını açar. Güvene dayalı ilişki-lerin varsa, sokağı hareket ettirebilirsin.Ama öğretmen tavrıyla “ben öğretmeye gel-dim” dersen, kültürel olarak sana saygı duy-ması gerektiği için dinler, sonra da unutur.Gerçek bir güven ilişkisi kurabilirsen arkansağlamdır. Öğretmen tarzından çıkan örgüt-lenme göremiyorum. Yoksulluk üzerinden bir sınıf hareketiyaratılabilir mi doğru örgütlenilirse?Bu işin kaçınılmaz olduğunu biliyorum. Şuanki ayaklanma biraz daha bilinçli orta sınıf,ama yoksulların ayaklanması bu kadar ses-siz sakin, müdahaleye açık olmaz. İnsan ençok birbirini yaralarından tanır. Bir yoksullabir yoksulun yarası birbirine benzer. Bunutanıdıktan sonra, başka türlü bir ayaklanmaçıkar. Mesele, bunu hızlandıracak neler ya-pabiliriz? Yıkıcı bir ayaklanma olmalı, amaşu eksiğimiz var: Yıktıktan sonra ne kuraca-ğız? Beni en çok korkutan, buranın kendikendine sönümlenmesi. Bu çok umut kırıcıolur. Ama polis burayı yıkıp evlerimize gön-derirse, o muhteşem olur. Çünkü bir kezdaha savaşmak için bir nedenimiz olur. Bizim amacımız “polis gelse, şiddet uygu-lasa, biz de yanıt versek” değil. Ama biziboğmak isteyen, beyni yıkanmış polislervar. Gezi Parkı’nın gerçek dayanışmasını ba-rikatın önünde yaşadım, yemek dağıtarakdeğil. Panzer bize su atıyor, ama bizim geriçekilmememiz lâzım. Bizi arkadan itenlervar, geri gelmeyin diye. İşte bu dayanışma.Hiç tanımadığın insanlarla dayanışma.Yazdığın hikâyeler çocukluktan beri bi-riktirdiklerinin ürünü mü? Evet. Sokakta büyüdüm. Bilinçli olduğumzamandan beri de yazıyorum. Tiyatroyaptım, sinemayla ilgilendim. Sokaktakavganın içindeyken Fransız sinemasınıda tartışabiliyordum. Sokak örgütlenme-lidir diye değil, kendimi sokağın içinderahat hissettiğim için oradayım.

SÖYLEŞİ: DEMET DİNLER

OT DERGİSİ YAZARI, HALKIN TAKIMI BEŞİKTAŞ ÜYESİ ÖNDER ABAY

İnsan birbirini yaralarından tanırÖnder Abay, birçok eylemde olduğu gibi, Gezi direnişininön saflarındaydı. Tanıklıklarına kulak kesiliyoruz...

Önder Abay sağdan üçüncü

Page 60: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi Parkı’nı dönüştürme projelerine karşıuzun süredir mücadele veriliyor. LGBT Blokbu büyük mücadelenin neresinde duruyor? Boysan Yakar: LGBT Blok uzun zamandırTaksim Dayanışması’nın destekçisi ve bile-şeni. Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ın yasak-lanması ve İstiklal Caddesi’nin gösterilerekapatılmaya çalışılması üzerine 21. LGBTOnur Yürüyüşü’nün İstiklal’de yapılmamaihtimali de ortaya çıktı. İlk kez İstanbul’dayürüyememek demekti bu. Geçen senekiOnur Yürüyüşü’ne 20 bin kişi katıldı. Birkez olsa bile yürüyememenin bize ve Ana-dolu’ya, yani örgütlü mücadelemize yapa-cağı kötü etkinin ne kadar büyük olacağınıbildiğimiz için Taksim ve çevresi birincigündemimizdi. Sadece Taksim Dayanışma-sı’yla değil, diğer hareketlerle de ilişki kur-duk. Ayrıca Gezi Parkı çok uzun zamandanberi bizlerin parkıdır. Bu parkın LGBT bi-reylere ait olduğunu, geceleri bu parkı biz-lerin kullandığını unutan ve unutmakisteyen çok insan var, fakat bu park bizlerinpartner bulduğu, transların çarka çıktığı biryer. Gündüz nüfusu çekildiğinde bu parkgeceleri bizlerindi. Bu yüzden kepçelergirdi, biz de ânında parkımıza gittik. Levent Pişkin: Onur Haftası’nın bütün et-kinlikleri Beyoğlu’nda yapılıyor. Onur Yü-rüyüşü bu haftanın en önemli parçası. İlkkez sokağa çıkan, çıkabilen ve “velev ki ib-neyiz” dövizi taşıyabilen LGBT bireyler içinkendilerini olumlayabilmenin en önemliyolu. Onur Yürüyüşü’nün İstiklal’de yasak-lanması durumunda, alana çıkmak ve en-gellemelerle karşılaşılaşılırsa pasif olarakdirenmek kararı almıştık. Beyoğlu, LGBTbireyleri için çok önemli. Burası bizim çarkalanımız. Biz bu anlamda da “Taksimbizim, İstanbul bizim” diyoruz. Boysan: Zeki Müren Maçka Parkı’ndan sözederdi, bu alanlar bizlerindi, şimdi bunlarelimizden alınyor. Şehir merkezinden sü-rülüyoruz. Zeliha Deniz: Bundan seneler evvel bironur haftamızın teması “mekân”dı. Kent-sel dönüşüm ayyuka çıkmadan önce bun-ları konuşuyorduk. Bizler için kamusalalanlar çok önemli ve hepsini sahipleniyo-ruz. Bu seneki Onur Haftası temamızı ocakayında “direniş” olarak belirlemiştik. Bu te-mada kentsel dönüşüm önemli bir yer tu-tuyor. LGBT bireylerin görünürlüğü tekbaşına bir direniş, örgütsüz olsa bile bir di-reniş. Gezi Parkı direnişine hiç tanımadığı-mız LGBT bireyler geldi ve örgütlenmekistediklerini söylediler. Gökkuşağı bayra-ğını görür görmez geldiler. Gezi Parkı’ndakiörgütlenmede daha önce tanımadığımızLGBT bireyler büyük rol oynadı. Boysan: Taksim Dayanışması bileşenlerinedaha önce söylemiştik, dilinizde LGBT söz-

cüğü olsa çok daha fazla kişi gelir diye. Biz-lere direnmek için çok geç kaldınız den-mişti, kentsel dönüşüm aldı başını gidiyordediler. Fakat bizler kaybın farkındaydık vebu kayba karşı ne yapsak devlet terör gibiüzerimize geliyordu. Emek Sineması eyle-minden beri her protestoda gaz yiyoruz.Artık en kişisel noktalardan karar verme-miz gerekiyordu. Son dönemde olanlarkadar ağır uygulamalara, ‘80’lerde Tür-kiye’nin batısında doğmuş birisi olarakmaruz kalmamıştım; Türkiye’nin doğu-sunda çok daha ağırları yaşanıyordu el-bette. Kürt bileşenler bizlere “biz ogazlardan çok yedik” diyorlardı. Fakat eş-cinsel bir erkek olarak bu şiddetle karşılaş-tığımda en alt sınıftan olduğumu anladım.

Levent: Gündemimiz kentsel dönüşüm.‘96’da Ülker Sokak, 2001-2002 Eryaman An-kara, şimdi Avcılar, Bayram Sokak. Kentseldönüşümü yapanlar, “çöplüğü süpürmeye”çalışıyor –yani bizleri. Onlara göre, dönü-şümün ilk çıkarması gereken, seks işçiliğiyapan translar ya da ibneler, lezbiyenler.Toplumun en alt tabakası olarak, ilk öncetrans bireylere dokunuyor bu uygulamalar,sonrasında diğer kesimlere doğru ilerliyor.Translardan sonra, eşcinseller, lezbiyenler,sokak çocukları ve köpekler geliyor. Kent-sel dönüşüm politikası bunların hepsiniçöplük olarak görüyor.

İş makinelerinin parka girişi haberini du-yunca LGBT Blok ne yaptı? Levent: İlk günden beri gökkuşağı bayrağıGezi Parkı’nda, diğer muhalif gruplarlabirlikteydi. Gezi’de çadırların kurulduğuilk gece bazı “erkek” gruplarla küçük sür-tüşmeler yaşandı. Bize jöle dediler, biz dehemen sahiplenip biz jöleyiz dedik. Zatensloganımız “velev ki ibneyiz, alışın heryerdeyiz”. Fakat Taksim Dayanışması ogrubu dışarı çıkardı, çünkü Gezi Parkı di-renişinde cinsiyetçi, homofobik, transfo-bik, lezbiyenfobik söylemlere yerverilmeyeceği, bunların hoş görülmeye-ceği hep söylendi. Boysan: Gezi direnişinde, hep filmlerde gö-rülen, uzakta olan şeyler artık birçok insaniçin yakın oldu. Burada iki erkeği ya da ka-dını öpüşürken görebiliyorlar. Kafaların-daki kareler kırılıyor. Hiçbir örgütlülükiçinde görmeyi düşünemeyeceğim LGBTarkadaşlarım da şimdi burada. Zeliha: LGBT hareketinin her zaman büyükbir dayanışma arzusu var. Biz her zaman“ne yalnız ne de yanlışsın” sloganı üzerin-den örgütlendik. Komün hayatını da hepyaşarız. Gezi direnişinde örgütlenmemizihızlandıran ve bizleri dik tutan bir özelliği-miz bu. Biz yaşamı böyle görüyoruz. Diğerhareketlerle eylem birlikteliğimiz vardı,ama ilk defa bir direnişin içinde hep birlik-teyiz. Önce direniş sembolikti, ama şimdibir alanda birlikte yaşamaya başladık. Ete-ğimizdeki her şey döküldü ve herkes birbi-rini daha iyi tanımaya başladı. Öncelerihomofobik tavırlar oldu, lezbiyenler var-mış denildi. Fakat ne zaman ki biz 31 Mayısgecesindeki saldırılarda geri çekilmedik, ozaman daha iyi gördüler. “Bunlar ibnedir,en önce kaçarlar” önyargısı hep vardı. Ege-men söylem LGBT bireyleri kadınlık ve yu-muşaklığın aşağılanmasıyla okuduğu içinriya, döneklik olarak görüyordu. Fakat bari-katlarda gördüklerinde, yine delikanlı söy-lemiyle “vay be, adammış” diyenler oldu. Levent: Çarşı “ibne” diye sloganlar atıyorduya, sonra bizden özür dilediler. “Biz ibne di-yoruz ama, size demiyoruz, siz başkasınız,onlar başka türlü ibne” dediler. (gülüyor) 31 Mayıs’ta Lambda sabaha kadar açıktı... Zeliha: Sabah şafak operasyonunda buluşa-madık, dağıldık. Kimimiz sokaklarda kal-dık, kimimiz de Lambda’yı bir an önceaçalım istedik. Müthiş gaz vardı. İnsanlarayardımcı olmamız gerekiyordu. Hızlı birşekilde Facebook, Twitter ve kişisel iletişi-mimiz üzerinden organize olduk.Lambda’ya yardımlar gelmeye başladı. So-kağa çıkıp gazı yiyoruz, sonra yineLambda’ya dönüyoruz. Sadece LGBT’leredeğil, herkese açıktı, duyurusunu da yap-mıştık. Baktık ki evine günlerce gidemeye-cek insanlar var, Lambda’yı yatıya da açtık.Bir fotoğraf çekimi için aldığımız iki yatakvardı, o yataklar büyük önem kazandı.Onur Yürüyüşü’nde kullandığımız 40 met-relik bir bayrak var, insanlar onun üzerineyatmış, diğer yarısını yorgan gibi üzerineçekmiş. Bu süreci gökkuşağının altında ya-

LGBT BLOK: GÖKKUŞAĞININ ÇOCUKLARI

Velev ki ibneyiz, alışın her yerdeyiz

« 60 »

Direnişin ilk ânından itibaren gökkuşağı bayrağı Beyoğlu sokaklarında, GeziParkı’ndaydı. Barikatlara yardım malzemesi taşıyan “etekli oğlan” direniş sırasında hiçtacize uğramadı. Direnişe katılan LGBT bireylere “helaller” okundu, erkek diliyle iltifatedilip “adamdan daha adamsın” dendi. Lambda’cılara bağlanıyoruz...

#Ortadoğu'ya modelolacaktık, yanlışlıklaBrezilya'ya modelolduk.

#Bambi ve Burger Kingpolislerin dinlenme mekânları. Kaçarkenbile bu ikisinden uzakdurun. İçerisi sivil polisdolu!

#Homofobik çocukları!

#Güya halka açtıklarıparka ancak özel izinlegirilebiliyor; güya yaya-laştırdıkları meydanıtrafiğe açmak için halkısürüyorlar.

#Gözaltına alınırken yanınızda olanlara adınızı ve soyadınızı bağırarak söyleyin. 444 52 71'e gözaltılarılütfen bildirin.

Biz her zaman “ne yalnızne de yanlışsın” sloganıüzerinden örgütlendik.Komün hayatını da hepyaşarız. Gezi direnişinde

örgütlenmemizihızlandıran ve bizleri diktutan bir özelliğimiz bu. 

—anons!)))LGBT Onur Haftası yürüyüşü bu sene 30 Haziran Pazar günü17.00’de Taksim’de: “Aşk örgütlenmektir bebeğim!”

#gezidirenişi güncesi

Page 61: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

#Metroda el ele tutuşançiftlere ahlak anonsuyapan devlet 16 yaşın-daki kıza tecavüz eden4 iğrenç insanı serbestbırakır.

#Tomanın su sıktığıbüyük bir kalabalık Hüloğğğ diye bağır-maya başladı. Bu şart-larda bile espriüretebilen zekâ, sen yenilmezsin...

#Demokrasiniz göz ya-şartıyor. Nefes kesiyor.

#Özür dileriz! Karanfilin sizi bu kadar korkutacağını düşünemedik!

—anons!)))

Türkiye'deki saldırılarason verin! Bir sevgi devrimi başlatın! Hoşgörü = İnsan onuruve saygı!Madonna

İstanbul'un merkezindekalan az sayıda yeşilalandan birinin, TaksimGezi Parkı'nın yıkımınıprotesto ediyorum.Neil Gaiman

Herkes bilsin: Türkiye medyası işiniyapmıyor. Sokaklardainsanlar mı ölüyor? Türkiye acı çekiyor! Tweet'leyin lütfen: #dayangeziparkiBruce Willis

#prayforturkeyKALPPPPMiranda Kerr

Sevgili dünya vatandaşları, şu andapolis İstanbul’da vatandaşlarına şiddetle saldırıyor.Tilda Swinton

şamak herkes için unutulmaz bir şey. Ör-gütlü olmayan LGBT de bu süreçte örgüt-lenmenin değerini anladı. Boysan: Bir kültür merkezinin varlığı okadar önemli ki. Yıllardır üç kuruşu biraraya getiremediğimiz için kirasını vere-mediğimiz, maddî destek bulamadığımıziçin kapatılan yerler oralar. Olağanüstü birhalde herkesin gidebileceği bir mekânın nekadar önemli olduğunu gördük. Lambda’nın İstiklal’in ortasında olması ko-laylaştırıcı oldu mu? Zeliha: Tabii. Arkamızda Mor Çatı, hemenyanımızda SFK (Sosyalist Feminist Kolek-tif), sokağı dönünce İHD var. Diğer örgüt-lerle dayanışma halindeyiz, birbirimizeuğruyoruz. Ama karakola da çok yakınız,bu bizi korkuttu. İstiklal’de 100 binin üze-rinde insanın meydanı zorladığı o gün ve ogünün gecesi, camlar bantlı, perdeler inik,içerisi karanlık... Karartma yapıyorduk. Herşey bittiğinde, üzerimizden akan o gaz son-rasındaki sabahlardan biri çok güzeldi.Herkes uyandı. “Haydi arkadaşlar, hep bir-likte meydana” dedik. Hiç tanımadığımızinsanlarla birlikte meydana geldik. Çocuk-ların biri gitmiş bir masa bulmuş, diğerikırık dökük sandalyeler. Bayraklar asıldıağaçlara. Bir baktık, orada bir şey var artık. Boysan: Türkiye ayılarının inanılmazemeği var bu süreçte. İstanbul’da seferber-likte gibiler, her şeyin peşinden koşuyorlar.Yemekler, dolmalar, börekler, çörekler... Ensert çatışmaların yaşandığı yer Dolmabah-çe’ydi, cumartesi gecesi. Polis Beşiktaş’ıikiye ayırmıştı, grupların bir araya gelerekTaksim’e çıkmasını engellemeye çalışı-yordu. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik.Bir süre sonra çok sert bir gaz kullanmayabaşladılar. Kalabalıkta beş-altı kişiyiz, eli-mizde LGBT bayrağı var. Bu bayrağın işlevi-nin bu kadar önemli olacağınıdüşünmemiştik. Bayrak bir görünürlükmeselesi tabii, ama galiba hayattan çekmiş-lik insanı öne atan bir şey. Bizler daha ön-cesinde de sürekli polisle karşı karşıya

gelen insanlarız zaten. Gezi’de olsun, başkayerlerde olsun, kamusal alanların hemenhepsinde. Örgütlüyseniz zaten polisledaimî bir ilişkiniz hep var. Trans komşu-nun başında bir bela var, polisle karşı kar-şıya gelmek zorundasın, bu durumlardanasıl konuşacağını, ne yapacağını biliyor-sun. O yüzden öne atılıp barikatların dibinegittik. Grup için çok erkekçe bir şey o savaşhali, ama bir taraftan bizim için çok onurluda bir durum var. O bayrak tonlarca insanınbuluşma noktası oldu. Birbirlerinin neredeolduğu öğrendiler, o bayrak sayesinde bul-dular birbirlerini. Benim üstümde etekvardı. Bir laf yayıldı ortalığa, “etekli oğlandailkyardım malzemesi var” diye, o da çok işeyaradı. Soğutucularla falan inmiştik aşa-ğıya yardıma. Çok güzel bir dayanışma halisergiledik. Defalarca bize helal olsun dendi. Levent: Cumartesi gecesi Çarşı Lambda’dakaldı. Barikatta küfrediyorlar ibne diye,sonra dönüp kusura bakmayın diyorlardı.Bence bu eylemin en güzel tarafı bu etkile-şim. Bu direniş üzerine çok yazılıp çizile-cek, ama en çok konuşulacak mesele, bubeş benzemezin bir araya gelmesi. Buradamükemmel bir temas var, ibnesinden Kür-düne, Kürdünden ulusalcısına, anarşistin-den sosyalistine, anti-kapitalistMüslümanına. AKP’lisi de burada, bir sürüinsan bir arada. Bir patlamaydı bence 31Mayıs direnişi. AKP’nin durduğu neoliberalmuhafazakâr ve kendine demokrat yerdenve yüzde 51’i arkasına aldığını varsayarakkimseye sormadan uyguladığı politikalarınpatlaması gibiydi. Bizler bir ağacın gölgesi-nin nelere kadir olduğunu bir kez daha gör-dük. Şu alana bakıp da duygulanmamakmümkün değil. 23 yaşındayım, şimdiyekadar gördüğüm tek direniş Tekel direnişi. Boysan: Böyle dev bir parti veriyor olsakTaksim’de, o gün giydiğim etekten neler çe-kerdim, kafa sağlam evime dönemezdim.Öyle bir kalabalığın içindeyiz ki, hayat boyukendimizi onlardan sakındık, uzaklarındakalmak için elimizden geleni yaptık, evleri-

mize tıkıldık, aynı apartmanlarda yaşamayagayret ettik, domatese iki katı para verip, ikikat kira ödeyip belli mahallelerde oturmayaçalıştık, iki işte çalıştık, kimimiz bu pahalıhayata dayanabilmek için seks işçiliği yap-mak zorunda kaldı. Direnmekse bu da birdirenme; kiraya direnmek, pahalı şeye di-renmek... Beyoğlu’nda öğrenilmiş bir ahlâkvar, birçok insana ev veriliyor, kapı açılı-yordu zaten, ama şimdi mevzu toplumsalbir boyuta yayıldı, tahmin etmediğimiz ka-labalıklarla helalleştik. Tokalaşmanın hayalolduğu yerde birbirimizin sırtını sıvazladık.Böyle şeyler inanılmaz güç verdi bize. Hepi-miz devrimci babaların hikâyeleriyle büyü-dük, ama insanın kendisinin hikâyeyazması ne kadar mütevazı ve çok tatlı. Daha çok direniş sizden öğreniyor gibi...Levent: Karşılıklı öğreniyoruz. Boysan: Biz bir de mahallemizi tanıyoruz.Bu mahalle de, bu park da bizim. Sabahişine gideni, akşam sokağa çıkanı biliyoruzyıllardır. Buranın ruhunu, o alfabeyi zatenbiliyorduk, şimdi anlatıyoruz. HacettepeÜniversitesi’nin yaptığı “kimi komşu iste-mezsin” araştırmasında yüzde 84 eşcinselcevabını yüzde 70’e indirmişizdir. Sadeceİstanbul’da değil, her yerde. Ankara, İzmir,Adana’da da indiler LGBT’ler alanlara. Kay-seri de inmiş. Çocuk annesini aramış,demiş “al gökkuşağı bayrağını, inaşağıya”. Teyze de 2 bin kişilik ka-sabayı gökkuşağı bayrağıyla ka-saba meydanına indirmiş. Teyzene kadar farkındadır, bilmiyoruzama, o bayrakların hepsi meydan-lara indi. Levent: Elinde Türk bayrağıyla BDP’li grubulinç etmeye çalışan grup bugün burada “fa-şizme karşı omuz omuza” sloganı atıyor.Burada büyük bir kırılma var. Bence özneolmayı anladı insanlar. Bu daha başlangıç,mücadeleye devam diyoruz. 30 Haziran’da,saat 17’de herkesi Taksim Meydanı’ndaOnur Yürüyüşü’ne bekliyoruz.

SÖYLEŞİ: GÖKSUN YAZICI

« 61 »

FOTO

ĞRA

F:SAN

ER ŞEN

/ NA

RPH

OTO

S

Page 62: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Feministler ilk geceden itibaren Ge-zi’de. Neden?Mehtap: Bu hepimizin yaşam alanına birmüdahale. Gece 12’de dozerlerle yıkımabaşladılar, hepimizin kullandığı bir yolunişgali söz konusuydu ve elbette ki femi-nistlerin de orada olması gerekiyordu.Tanja: Parka müdahaleden önce de süreciizliyordum, ilk gece de Müşterekler, Dire-nişin Ritimleri, Lambda gibi gruplar ara-sında hızlıca haberleşildi ve hemenkoştum, çünkü bu bizim yaşam alanları-mıza müdahaleydi.Kadınların katılımının çok yüksek olma-sına ne diyorsunuz?Selin: Kadın meselesinin toplumsal mese-leleri yatay kesen bir mesele olduğudemek hâlâ tam bilinmiyor ki, “kadınlarneden var?” diye sorulabiliyor. Çok söy-lendi: Kamusal alanın otoriter yönetimi,yargıdaki hukuksuzluklar, cinsiyetçi dü-zenlemeler, üst üste gelen üçüncü köprü,Kadıköy iskelesinin kapatılması, Beşik-taş’taki çay bahçelerinin ortadan kaldırıl-ması, Taksim projesi… Bardağı taşırandamla Gezi’deki polis müdahalesi. Elbettebu konuların hepsi kadınları da ilgilendi-riyor; doğal olarak kadınlar da orada. Do-zerin önünde kadın ve erkek eşit olarakdurduk, geceledik en başından beri. Belkitemsil düzeyinde çok fazla kadın göreme-dik ve bu da bir tartışma konusu oldu,ama aslında başından beri olayı örgütle-yenler arasında pek çok kadın vardı. Git-tikçe arttılar diye bir durum yok, gittikçegörünür oldular, medyanın ilgisini de oçekti. Kadınların varlığı ile feministleringörünürlüğünü ayrı ayrı düşünmek gere-kiyor. Geçtiğimiz cumartesi, yani meydanalındıktan sonra, feministler örgütlü ola-rak yer aldılar, çadır kuruldu, bildiriler ya-zıldı…. Sonra da dövizler, sticker'lar,konuşmalar aracılığıyla feministlerinsözü parkın sözünün bir parçası halinegeldi. Yürürken taşıdığımız dövizlerde yada çadıra astığımız sözlerde kadınlardançok büyük bir destek gördük. Kadınların bu kadar çok olmasının negibi sonuçları oldu?Selin: Olay kamusal alan üzerinden gidi-

yor, ama iktidarın sadece kamusal alanamüdahalesi yok, kadın-erkek ilişkilerinidüzenleme biçimine karşı da insanlartepki duyuyor. Erkekler kadar çarpışmayameraklı olmamalarına rağmen kadınlarınburada kalmalarında bunun bir etkisi ol-duğunu düşünüyorum. Bu alanın bu halegelmesinde kadınların nasıl bir katkısıoldu diye düşünürsek, hem kitlesel an-lamda hem bireysel anlamda kadınlarınvarlığının gerilimi azaltıcı yanı var. Ulu-salcılar Kürtlere saldırdığında, kadınlarınbizzat orada olmaları gerilimi azalttı. Bi-reysel anlamda da, erkeklerin gaz atıldı-ğında maskesiz, gözlüksüz direnebilmeinatlarını da kırdı kadınların ellerindespreylerle, eşarplarla varolmaları. Polisekarşı çarpışan, delikanlı, gerekirse korun-mayan, gerekirse çıplak giden erkek figü-rünü biraz daha yumuşattı.Tanja: BDP bayrağı indirilmişti bir gece,hemen kadınlar gitti, ortam sakinleşti,“yaşasın halkların kardeşliği” sloganıatıldı, beraber halaylar çekildi. Öznur: Kadınlar politik özne olmaya baş-lıyor bu süreçte. Mehtap: İlk yıkım gecesinin ertesi günübirçok insan geldi Gezi’ye. Kürsüden ko-nuşmalar yapılıyor, tanınmış simalar davar, feminist çevrede hiç görmediğim ka-dınlar vardı, erkekler vardı, cinsiyetçi yada homofobik konuşma yapıldığında“bunu düzeltmeniz lâzım, bunu kabuledemeyiz” diyorlardı. Başından itibarenfeminist anlayış yer buldu Gezi’de.LGBT’ler de çok görünürdü. Mesela Çarşıgrubu cinsiyetçi küfürler ediyordu, amaonların dahi anlamaya çalışır bir tavrıvardı. Kürsüden de sürekli uyarılar geldi.Oluşan bir ortama feministler sonradandahil olmadı yani, zaten oradaydılar.Selin: Yıllardır sürdürdüğümüz mücade-lenin toplumsal muhalefette bir karşılıkbulduğunu gösteriyor bize bu deneyim.Bu mücadelenin etkisini belki ilk defa bukadar net bir biçimde Gezi Parkı protesto-suyla görüyoruz.Alanda taciz hikâyesi de pek duymadık. Tanja: Taciz hikâyelerini Gezi Parkı’nın,alanın dışında duydum. Erkekler parkta

daha hassas gibi geldi bana. Seher: Tacizin Gezi Parkı’nda da olmadı-ğını düşünmüyorum. Belki kadınlara karşıçok temkinliler, ama başından beri oradaolan LGBT’lere karşı elle kaba taciz yoksada, psikolojik taciz var. Rencide edici ba-kışlarla, sözlerle çok fazla taciz ettiler.LGBT gruplar bizim varlığımızı destek ola-rak görüyorlar, rahatlıyorlar. Toplumsalmuhalefet kurumları ise işlerine geldi-ğinde farkına varıyor. Biz buradayız diyeçok fazla tırmalamak zorundayız bizi gör-meleri için. Milliyetçiliğe, ırkçılığa karşıoradaki tüm kurumlar, biz de dahil, hepbirlikte tek yumruk olabiliyoruz. BDP'yesaldırıldığında, sol gruplar orada, femi-nistler orada, Platform orada. Cinsiyetçisöylemlerin, küfrün ortadan kalkması içinbizim dışımızda kimse elini taşın altınakoyamıyor. Orada tek yumruk olamıyoruz.Kurumlar için itici güç biziz, çok söyleme-mizden de rahatsızlar, “tamam, feminist-ler burada, ne söyleyeceklerini debiliyoruz” halindeler, baymış durumdayızonları, bir yandan da bu iş bizim onlaragöre. Ankara'ya destek, her gün anmalaryapıyoruz, ama bunlar görünmez, çünkübunlar diğer toplumsal muhalefet alan-ları. Bizden farklı bir laf duyduklarında,toplantılara da gidiyoruz, irite oluyorlar.Toplumsal muhalefeti bu konuda dönüş-türebileceğimiz konusunda umutsuzum.Öznur: Ben farklı düşünüyorum. YıllardırTürkiye’de varolan feminist mücadeleninkazanımlarını görüyoruz gibi geliyorbana. Normalde İstiklal’de asla güvendehissedemezken kendimi, burada yine mu-hakkak taciz, şiddet, her türlü şeyi yaşaya-

FEMİNİSTLERİN GÖZÜYLE GEZİ DİRENİŞİ

AKPelini bedenimden çek!

« 62 »

Gezi Parkı direnişi kalıcılaştıkça temizlik faaliyetleri de arttı, yüzlerce duvara yayılan cinsiyetçi küfürler tek tek mor boyalarla silindi. Bu hassasiyet tezahüratlara, sloganlara da yansıdı, feministlerin ikazları parkta hâkim oldu. Sadece parkta değil, ilk günlerin gaz bulutları altında da feministler vardı...

FOTO

ĞRA

F:N

ALA

N Y

IRTM

#Emma Goldman: Hayatlarımız çalınma-dan hayallerimiz buluşmalı.

#Cadı avında gözaltınaalınanlar kemalistler / flamasız direnişçiler / apolitikler olsaydı,SDP'liler / ESP'liler aslasessiz kalmazdı.

#Direnişte en çok atılanslogan "Kurtuluş yoktek başına, ya hep bera-ber ya hiçbirimiz"di,ama o HEP sosyalistlerikapsamıyor demek ki.

#Devlet Kürtlerin anadilini yasakladığındakarşı çıkarsanız, devletne içeceğinize karışmacesareti bulamaz kendinde!

#Gezi direnişine katılan dev kalabalıkçArsı'dakilerin gözaltınaalınmasına haklı olarakkarşı çıkıp sesini çıkardı. Aynı kalabalıknedense gözaltına alınan/tutuklanan devrimcilere dair çıtınıçıkarmıyor. SosyalistlerçArşı kadar "esprili"değil diye mi?

#gezidirenişi güncesi

Page 63: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

biliriz ama, farklı bir hava, farklı bir güvenvar. Asla yan yana duramayacağımız grup-larla yan yana olmaktan kaynaklı belki de.Akıllarında şu var: Kadınlar burada, femi-nistler burada, burada taciz, şiddet olmasıbu mücadeleye zarar verecek bir şey. Bubir kazanım bence. Mehtap: İlk başlarda, bir yandan gazla uğ-raşıyorsun, bir yandan da bu sloganlardanmüthiş rahatsızlık duyuyorsun. Geçen-lerde, gece dörtte, bizim kadınlar uyuyor-lar, tek başımayım. Yan tarafta bir gruperkek şarkı söylüyordu, sözlere küfür deeklemişlerdi, müthiş de eğleniyorlardı.Normalde, öyle bir durumda gidip de “yaarkadaşlar, siz n’apıyorsunuz?” diyemem.Hele gecenin dördünde, içkili, erkek özgü-veniyle bağıra çağıra küfür edip müthişkeyif alıyorlar. Gidip “şurada bir yazı yazı-yor, bir okuyun lütfen” dedim sadece, okadar. Hepsi hemen özür diledi, şarkı dabitti; keyiflerini de bitirmiş oldum, amahiç itiraz etmediler. Normal koşullardaolamayacak bir şey yaptık ve birilerininbunu sorgulamasını sağladık. Biri “femi-nistleri ciddi şekilde eleştiriyorlar, sloganatamaz hale geldi insanlar” dedi. “Biz yıl-lardır bu küfürlere maruz kalıyoruz”dedim, “biz şimdi anlıyoruz” dedi. Bubana önemli geliyor. Selin: Burası aslında bir siyasî vakum, birlaboratuar ortamı, gündelik hayatımızınbiraz dışında bir ortam ve burada ektiği-miz tohumların meyvelerini hemen er-tesi gün göremeyebiliriz. Feministlerincinsiyetçiliğe şu anki gibi rahat müda-hale edebiliyor olması, feministlerin sö-zünün daha çok kaale alınıyor olmasını

da gerektiriyor. Tırmalıyoruz diyorsunsen, bu da biraz “sen konunun sınırındakal, başka konuda söz etme” hali. Hal-buki feminizm aslında bir dünya görüşü,her konuda söz üreten bir ideoloji.Henüz böyle görülemiyor belli ki. Busosyal vakum ortamı aslında feminizminsözünün çok daha geniş olduğunu kabulettirmek için iyi bir fırsat. İşimizin çokzor olduğunu teslim ediyorum, amasenin kadar umutsuz değilim.Seher: Gece istediğimiz saatte, istediğimizkadar rahat olabilmek hepimizin idea-sıydı, on gündür hayatımız böyle, ama 15gün sonra bu olmayacak. Nihayetinde, buhareket biraz delikanlılık ve ti'ye alma ha-reketi oldu, bunu tribünlere borçluyuz.Slogandaki gibi: “Bu daha başlangıç.” Önü-müzü pek göremiyoruz. Kadınların gündelik hayatı açısındanbaşka neler var? Feministler çadırı ku-ruldu, geleni gideni çok, kadınlar bu-rada oturuyor, sohbet ediyor…Öznur: Yüzlerce çadır var, kadınlar otur-maya, dinlenmeye bizimkine geliyor.Tanja: Feministler ve LGBT çadırının ol-ması hayatı kolaylaştırıyor. Kendimdensöyleyeyim, evim gibi neredeyse! Tak-

sim'de, gece, çimlerde uyuyabilmek, kork-mamak, rahatsız edilmemek, LGBTarkadaşlarla birlikte olmak güzel bir güvenduygusu yarattı.Seher: Çok merak ediliyor. Solcuların nedediği az çok biliniyor, feminizme tepkilikadınlar bile gelip oturuyor, soru soruyor.Mehtap: “Kadınlar ne ister” diye bir panoyaptık. Oraya yazılar yazıldı, bir sürü erkekgeldi, okudu. Kadınlarla temas açısındaniyi oldu, feminizme dair bazı önyargılarıkırdı. Mail adresleri bırakanlar, soru so-ranlar, bizi slogan yazarken görüp havu-zun orada bu yok, bana sprey verir misin,ben de yazayım diyenler...Öznur: Feminizm nedir, neler okuyabili-rim diyenler oldu. Ama bizim çadıra ençok uluslararası basın geldi, sürekli yazıistediler. Slogan atölyesi oldu, “küfürledeğil, inatla diren” çok yaygınlaştı mesela,“ibneyim, dönmeyim, lezbiyenim, seks iş-çisiyim, Gezi’de direniyorum” da. Stencilyapıldı, herkes tişörtünü getirdi, tişörtlerebaskı yapıldı. “Gezi'de tacize yer yok” stic-ker’ları tüm Gezi’ye dağıtıldı. Cinsiyetçiyazılamalara stencil ve karşı yazılamalarlamüdahale edildi. En çok ilgiyi ise “küfüratölyesi” gördü, cinsiyetçi ve homofobikolmayan alternatif feminist küfür nasıl

olabilir diye tartıştık, çok kalabalıktı, bolcaöneri geldi, atölyelere devam etmeyi dü-şünüyoruz.Seher: Anmalarımız da çok ilgi çekti. Biz-den beklenmeyen bir hareketti, bizim sü-rekli “Kadınlar vardır” marşıyla dansetmemizi bekliyordu herhalde insanlar! Öznur: Bizim için de değişik bir tecrübe,“konforlu” evlerimizden çıkıp günlerdirçadırlarda bir hayat sürüyoruz, orada bu-rada yatıp sabahları şarkılarla uyanarak...Evim yok gibi hissediyorum şu ara, evlekurduğum ilişki değişti.Selin: Feminizmin öcü olma hali kırıldı.“Tacizsiz ve Tayyipsiz hava sahası”, “Benimgibi üç çocuk daha ister misin” gibi sözlerfeminizmin gündelikleşmesi gibi.Seher: Adamların çadıra en fazla bir metreyaklaşması da çok ilginçti!Gezi’den yola çıkarak bu hareket genelbir AKP protestosuna dönüştü, herkesbir birikimden söz ediyor. Feministlerneye karşı çıkıyor?Selin: Kamusal alan Türkiye’de gitgide da-ralıyor ve bu daralan alan da büyük orandaerkeklere kalıyor, alanlar daha erkek olu-yor. Türkiye’de kamusal alanlar hiçbirzaman kadın dostu değildi, ama şimdikadın düşmanı bir kamusal alana dönüşvar. Gezi Parkı gibi, kadınların sadece so-kağa çıkmaları için değil, kadın-erkek birarada olabilecekleri yerlerin geri kazanıl-ması kadınlar açısından erkeklere görebiraz daha hayatî, çünkü erkekler sonundabelki sokakta içki içemiyor, ama varolabi-liyor. Kadınların daha büyük bir çıkarı varkamusal alanların geri kazanılmasında.İkincisi, biz mesela başörtülü kadınlarayönelik tacizleri protesto etmek için ortakeylem yaptık, kadınlar olarak büyük biryürüyüş yaptık. “AKP elini bedenimdençek” diyoruz, park taleplerinden ötesi bu.Biz kamusal ve özeli ayrı ayrı gören bakışaçısını da yıkmaya çalışıyoruz. Bütün top-lumsal hayatın AKP tarafından baskılan-masına bir karşı çıkış bizimkisi. Kürtajdüzenlemesiyle, kadınları aileye hap-setme çabasıyla, “üç çocuk doğurun” söy-lemiyle, tüm uygulamalarıyla Gezi Parkıdüzenlemesini aynı bütünün parçalarıolarak gören bir perspektif bizimki.

SÖYLEŞİ: CEMRE BAYTOK

« 63 »

“AKP elini bedenimdençek” diyoruz, park

taleplerinden ötesi bu.Biz kamusal ve özeli ayrı

ayrı gören bakış açısını dayıkmaya çalışıyoruz.

Bütün toplumsal hayatınAKP tarafından

baskılanmasına bir karşı çıkış bizimkisi.

#Hayat bi acayip. İstiklal karman çorman,Nevizade’de müzik tam gaz.

#Huloggggh diyerek kaçıyor herkes. Yeminederim gülmekten ağlıycam koşarken.

#İstiklal Caddesi’ndehalk ''Polis simit sat,onurlu yaşa!'' sloganıatıyor.

#Midye satan bir çocu-ğun midyeleri devrildi,insanlar yere dökülen,dağılan midyelerin parasını ödüyorlar,çarpmamış olsalar bile.umut :)

#Galatasaray Lisesi civarındaki 1000 kişislogan atıyor, çocuklargibi şen: "Polis gaz sık-tıkça kafa yapıyor." :)

#Atatürkçü, laik bir Türk olarak, demokrasiisteyen halka uygulananşiddet, Kürtlere olanönyargımı yıktı.

#Polisin anonsu: "Halka açık alanı işgalediyorsunuz, boşaltın."Halkın tepkisi: "Nasıl yani?"

#İtiraf ediyoruz, okyanus ötesinden destek alıyoruz. BugünBrezilyalı 2 kişi direnişidesteklediler. Bayrakla-rını açtılar.

—anons!)))Bu, Türkiye'deki protestocuların düngece çekilmiş bir fotoğrafı. Erdoğan dışında herkesin kalbini kazanıyorlar.Massive Attack

Page 64: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi’ye nasıl geldiniz? Mustafa Emin Büyükcoşkun: Hep Ge-zi’deydik. İki sene evvel gelmiştik. Lüksotel iftarlarına karşı İstanbul’daki çeşitliotellerin önünde bir dizi iftar gerçekleş-tirdik. Bunlardan biri de Gezi Par-kı’ndaydı. İslâmî bir ibadet olan iftarıaslına rücu ettirmek üzere bir çaba gös-terdik. Menüsü bilmem kaç yüz lirayaiftar yemeklerine karşı mütevazı bir sof-rada, parkta bulunan herkesle bir simidinetrafında buluştuk. Hurmayı, zemzem su-yunu paylaştık. Parkın evsizleri, tinerci-leri bizimle aynı sofraya oturdu. İşçiler,bahçıvanlar çaylarını paylaştılar. Gezi Par-kı’yla mazimiz buraya dayanıyor. Bu sonolayların başladığı, çatışmaların ortayaçıktığı dönemde sürecin çok içinde değil-dik. Zira, kentsel dönüşüm meselesi vebuna dair muhalefet belli bir bilgi türüneihtiyaç duyuyor. Sürecin kendisiyle ilgili,bu konuda belli bir teknik birikim, teoriktartışma yapılmış olması gerekiyor. Kent-sel muhalefet genelde şehir plancılığı,mimarlık, mühendislik gibi teknik bilgi-ler gerektirdiği için, halihazırda bagajı-nızda yoksa ve siyasal tedrisatınız dabuna müsait değilse, katılmak kolay ol-mayabiliyor. Bununla birlikte, gündemi-mizde olan, ufak girişimlerdebulunduğumuz meselelerden biriydi.Gene de olayların inanılmaz hızına mü-dahale etmekte yavaş kaldık. Çünkü okadar hızlı ideolojik refleksler üretebilenbir ekip değiliz. Bir örgüt de değiliz. Ba-şından itibaren bileşenlerimizin bir kısmıalanda varolmaya çalıştı. Öte yandan,Gezi direnişinin kimi sonuçları, özellikleTürkiye ve toplumsal muhalefetin bir kıs-mında, İstanbul, İzmir, Ankara gibi kent-lerde göründüğü bir kısım hal, Türkiyesiyasetinin bir yarısını tedirgin ettiği gibi,bizde de bir miktar soru işareti yarattı.Ama bunu aşmamız gerektiğine inanıyo-ruz. Ne türden soru işaretleri?Mevcut siyasal iktidar mahir bir şekildebu kalkışmayı CHP’ye ve Kemalizan, ulu-salcı, darbeci bir girişime indirgedi. Bu-rada haksız noktalar çok, fakat mevcutreflekslerin başka bir düzleme çekildiğinide görüyoruz. Son on seneki siyasal deği-şim Kemalizmin bir kısım aktörlerini tas-fiye ettiyse de, toplumsal anlamda bugerilimi, bu siyasal kültürü başka bir şeyedönüştüremedi. Barış yaratamadı. Bu danasıl olup da insanların bir anda sokak-larda “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” slo-ganları atabildiğini, kimi zamanasparagas, kimi zaman bizim de şahit ol-

duğumuz başörtülü kadınların taciz edil-diğini açıklıyor. Böyle tacizler oldu mu? Şahit olduklarımız da var, birinci eldenaktarılanlar da. Kimler taciz edenler?Ulusalcı, bayraklı teyzeler... Gençler devardı. Gene de orada kaldınız...Kalmayı tercih ettik. Biliyoruz ki, kalmakbize dönüştürme potansiyeli tanıyor veaçıkçası, bu potansiyelden başka da ina-nabileceğimiz bir şey yok. Biz başka türlübir şey yapmaya çalışıyoruz. Emek veAdalet Platformu’nu inşa eden, oluşma-sına imkân tanıyan siyasal tecrübe de bucesaret ve inançla edinildi. Dolayısıyla,elimizdeki tek sosyal ve siyasal sermaye

buna dair bir şeyler yapmak. Onun için,alanda bulunmanın dönüştürücülüğüne,insanların yan yana gelmesinin ve hakikitecrübeler yaşamasının imkânına inana-rak burada olmaya karar verdik. Bundanhoşnutsuz sayılmayız. Kapitalizm ve emperyalizm karşıtı Müs-lüman kafası nasıl bir kafa? Yeni bir kafa, ama o kadar da yeni değil.Böyle bir damar vardı. Belediye deneyim-lerinden sonra iyice unutuldu. Sosyal, sa-yısal olarak marjinal durabiliriz, amageleneği hatırlatmak gibi bir iş yapıyoruz.Bu itibarla muhafazakâr bile sayılabiliriz.Bu bize düşmemeliydi. Bir sürü cemaatvar. Onlar söyleyemediği için bize kaldıbu laf. İnsanlar aktif olarak iştirak etme-seler de, bu sözün güçlü olduğunun far-kındayız. Şu konjonktürde bu sözsahipsiz kaldı, biz sahip çıkmak zorundakaldık. Neden abiler, ablalar değil de siz? Radikal İslâmcı abiler bir anda aks değiş-tirdi. Etnografinin gücüyle iktidar olduk,iş bitti biraz. Komünizm korkusu çokmajör. Komünizm korkusundan kapita-lizme yapışmak gibi bir durum var. Bu an-lamda, kapitalizm ile İslâm’ın uyumluolmadığını anlatabileceğimiz bir evreyegiriyoruz. İslâmcılığın AKP sonrasında söyleyebi-leceği bir söz, bir umut kaldı mı? Hem İslâmcılığa hem de İslâm’a en büyükdarbeyi AKP vurdu. Bugüne kadar üretil-miş siyasal mirasın gelecek kurma, vaattebulunma kapasitesini yok etti. Bununlabirlikte, İslâmcılık kendini başka vaad-lerle, sözlerle kurabilir. AKP tecrübesininde bir sonluluğu var ve bu sonluluk kendieleştirisini üretme imkânı taşıyor. İsmiİslâmcılık da olmayabilir. Ama İslâmcı ta-lepler kendini tüm nesillerde, tüm çağ-larda yeniden üretebilecek taleplerdir.Temel İslâmî kaidelerle, ayakları yerebasan içtihatlarla bu siyaseti sürdürebile-ceğimizi düşünüyorum. AKP’nin ürettiği türden İslâmcılıklamücadele nasıl olacak? Belli bir zamana kadar sağcılık vardı, İs-lâmcılık onun altında bir yerde kodlan-mıştı. Oysa İslâmcılık kendini hepüçüncü bir yol olarak önermişti. ‘80 önce-sinde “Ne emperyalizm ne komünizm”diye bir tekerlemeyle ifade ederdi ken-

ANTİ-KAPİTALİST MÜSLÜMANLAR: EMEK VE ADALET PLATFORMU

Fatih-Harbiye’ninyapısökümü

« 64 »

Gezi’de Miraç Kandili... “Müslüman çocuklar” abilerini, ablalarını, babalarını şaşırtmakla kalmadı, onları hiç tanımayan siyasetleri de kendileriyle ve İslâm’lailetişime teşvik ettiler. Onları lüks otel iftarlarına karşı düzenledikleri simitli iftareylemleriyle tanımıştık. Sonra 1 Mayıs Meydanı’na Fatih yönünden dahil oldular.Emek Ve Adalet Platformu’ndan Mustafa Emin Büyükcoşkun’u dinliyoruz.

“İslâmcılıktan, neoliberaldüzenin Türkiye’de

kendi kodlarıyla yenidenüretilmesini anlamıyoruz.

Adil üretime, bölüşüme ve paylaşıma dayanan bir siyasal ekonomiyi

anlıyoruz. İslâmcılığıntoplumsal özgürlükalanında kendisini

dayatmayan, kültürelçoğulculuğu benimseyen

bir mantığı olduğunudüşünüyoruz.

—anons!)))Sevgili Türkiye halkı,kültürünüzdeki çokrenkliliği, toprağı-nızdaki güzelliği, insanınızdaki iç zengin-liğini canlı tutmak içinverdiğiniz barışçıl veyürekli mücadeleyi sürdüren vatandaşlara,avukatlara, doktorlara,gençlere, ailelere, öğrencilere, inançlı insanlara olan deste-ğimi tüm kalbimle ifade etmek istiyo-rum. Dünya sesiniziduydu ve ben de buradan sizleri selamlıyorum.Joan Baez

#"Polis sadece suylamüdahale ediyor" derken caddeden gelen biber gazıyla öksürmeye başlayanNTV muhabiri medya-nın acınacak halininözetiydi.

#Artık gazdan mutantvatandaş türeyecek. Yeterrr!

#Şimdi yurdun her yeriTaksim, Her yer Direniş!Sokaklar bizim Evimiz!

#İmtiyaz kaybeden,eşitliğe, barışa alerjisiolanın derdiyle; imtiyazıreddeden, eşitliğe say-gılı, barışı özleyeninderdi başka.

#gezidirenişi güncesi

Page 65: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

dini. Ama sağ gelenekten koptu, ayrıştı.Bu kopuşçu tavır, bu radikal siyasal çabaher zaman İslâmcılığa içkindir. AKP tec-rübesiyle bir kopuş imkânı daha çıktı or-taya. Bugün de bunu yaşıyoruz. On yıldırkendimize ve etrafımıza AKP’li olmadığı-mızı, ama İslâmcı olduğumuzu anlat-maya çalışıyoruz. Burada Taksim’e sahip çıkıyorsunuz.Ama bir de Beyazıt Meydanı ve Fatihvar. Beyazıt ile Taksim arasında iletişimkurulması ihtimali var mı? Aslında bir ilişki var. Aradaki kopukluğuneridiğini düşünüyorum. Belki de Taksimartık Fatih’e gidiyor. Bu bariyerler, mesa-feler dönüşüyor ve kırılıyor. Son on yıldırmütedeyyin insanlar biraz buna alıştı.Bütün bu talepler, arzular bunun emare-leri. Siyasal olarak bunun izdüşümününyaşandığı kimi alanlar var. Mesele kişiselhikâyelere geliyor. Ben bir tür kolejde,sonra iyi bir üniversitede okudum. Siyasîmaceram deplasmanda şekillendi. Hiçbirzaman kendi mahallemde siyaset yapmaimkânı bulamadım. Hep başkalarına ken-dimi nasıl ifade edebileceğimi, kendi il-kelerimden vazgeçmeden başkainsanlarla beraber nasıl hareket edebile-ceğimi düşünmek zorundaydım: Ne yapa-bilirim, nasıl eylerim, bu meseleleri nasılçözeriz? Kimi zaman kendimi Taksim’de

daha fazla mahallemde hissettim, amasonunda döndüğümüz, ait olduğumuz biryer var. 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na Fa-tih’ten çıkan kortej, Fatih-Harbiye’nin ya-pısökümü gibi. Tabii ki, halen Taksimlervar, halen Fatihler var. Onlar da sembolikkapasitelerini sürdürüyor. Mesele nasıliletişim kuracağımızla ilgili. İslâm fıkhı-nın yapısı gereği çoğul bir bilgi türü oldu-ğunu ve bu çoğul bilgi türünün de, bugünanladığımız türden bir kültürel çoğulcu-luğu içermese de, başka türlü içtihatlaraimkân tanıyan bir yapısı olduğunu düşü-nüyorum. Bundan hareket eden bir fıkıhusûlüyle üreteceğimiz bilgi, birbirimizlene yapacağımız konusunda da yol göste-recektir. Nasıl bir toplum, nasıl bir ce-maat olabileceğimizi böyle bulabiliriz.Bunun farkında olursak, Fatih’le Taksimarasında kurulacak bağlantıların daha azkırılgan, daha mutedil bir hale dönüşebi-leceğini düşünüyorum. Emek ve Adalet Platformu ne zaman,nasıl kuruldu?Yaklaşık üç sene evvel, bir grup sosya-list ve bir grup İslâmcının yan yana gel-mesiyle kuruldu. Dikotomik siyasalyelpazeyi kırmak, sosyal adalet müca-delesinde solun tecrübesini ve biriki-mini, İslâmî hareketin ise butopraklardaki karşılığını, köklerini, de-

ğerini ve kitlelerle olan ilişkisini buluş-turmak ve buradan bir tecrübe yarat-mak amacıyla yola çıkmış bir arayışEmek ve Adalet Platformu. Üç yıldır,özellikle emek mücadeleleri etrafındakendi çeperini örgütlemeye çalışan, bumeseleyle ilgili teorik arayışını sürdü-ren, bir yandan da toplumsal muhale-fetten, sokaktan ayağını çekmemeyeçalışan, kendisini salt teorik, akademikbir çevre olarak tanımlamayan bir olu-şum. Emek ve Adalet bileşenleri olarak,yalnızca İslâmcılığın siyasal alandakitemel iddialarını hatırlıyor ve hatırlatıyo-ruz. İslâmcılığın siyasal iktidardaki tecrü-besinin taşıyamadığı bir siyasal miras bu.İslâmcılıktan, neoliberal düzenin Tür-kiye’de kendi kodlarıyla yeniden üretil-mesini anlamıyoruz. Adil üretime,bölüşüme ve paylaşıma dayanan bir siya-sal ekonomiyi anlıyoruz. İslâmcılığıntoplumsal özgürlük alanında kendisinidayatmayan, kültürel çoğulculuğu benim-seyen bir mantığı olduğunu düşünüyo-ruz. İslâmcılığın, bulunduğumuzcoğrafyada, hem barışı ve kardeşliği tem-sil edecek, hem de insanlara küresel kapi-talizmin yıkımına ve talanına karşı başkabir imkân ve ihtimal sunacak, bunun yo-lunu açabilecek bir mirası olduğunu dü-şünüyoruz. SÖYLEŞİ: AYŞE ÇAVDAR

« 65 »

FOTO

ĞRA

F:M

UH

SİN

AKG

ÜN

FOTO

ĞRA

F:GÖ

KH

AN

AKÇU

RA

#Kask numarası silinmişpolisler, basından arın-dırılmış sokaklardahalka saldırıyor.

#Şu an İstiklal Cadde-si’ne Sarı basın kartıylagiremiyorsunuz! Artıkİstiklal’de neyi gizli-yorsa polis.

#Var ya Allah'tan kork-muyorlar, Tayyip'tenkorktukları kadar.

#Numarasız kask ne zamandan beri yasal?Değilse, huguk devletibuna şey yapsın.

#Polis terörünü görüntüleyebilen herkes çekim yapsın ltf!

#Wiiliam S. Burroughs:Bir polise çiçek verme-nin en güzel yolu, yüksek bir penceredensaksısıyla birlikte bırakmaktır.

#Bundan böyle dindarlar "dindarımama vicdanım temiz"demek zorunda kalacaklar AKP'nin onlara yıktığı şu suçlar-dan arınmak için.

#Takside CNNTürkRadyo “polisin dağılınuyarısına zamanındacevap vermeyen toplu-luğa...” dedi. Binlerceinsan ışınlanacak mıy-dık? Bu neyin kafası?

#CNNTürk: "Polis gazkullanmıyor, ama birbulut var…"

#NTV muhabiri canlı yayında "Polis sadecesuyla müdahale ediyor"derken biber gazındanetkilenip öksürdü.

Page 66: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi direnişine nasıl dahil oldunuz? Aytaş Kolçak: (23, CHP Beyoğlu Gençlik Ör-gütü Başkanı) Başından beri takip ediyoruz.Taksim Platformu’nun toplantılarına katıl-dık, sürecin parçası olmaya çalıştık. İki ayönce Gezi Parkı Festivali yapılmıştı, CHPGençlik Örgütü olarak destek olduk. CHP’lihiçbir birey Gezi’de yaşananlara uzak kal-madı. Diğer partilerle de elimizden geldi-ğince bir araya gelip sorunun çözümü içinçalıştık. İlk müdahale sabah 5 sularındaydı,çadırda uyuyorduk. Sonraki olaylarda par-tili arkadaşlarımızın kimi parkta, kimi Gü-müşsuyu’nda, kimi Beşiktaş’taydı. Şahsîtepkiyle eylemlerin her yerinde olduk. Atatürklü bayrak yanında Öcalan posterisallanıyor. Bundan rahatsız mısınız, yoksabirlikte mücadele ettiğiniz insanlar olarakmı görüyorsunuz?Aytaş: Apo kısmından rahat değilim, amaBDP’lilerin gelmesine, bayrak taşımasınada karşı değilim. Biz demokrat insanlarız,söylemimizle yaptıklarımız bütünlük oluş-turmalı. Cüneyt Eşberk: (27, CHP Beyoğlu Gençlik Ör-gütü) Buraya sivil bir vatandaş olarak gel-dim. Sürecin başından beri hiçbir siyasîkuruluşun, STK’nın, Türk bayrağı hariç bay-rak dalgalandırmasını istemiyorum. Bu birsivil direniş ve o şekilde kalmalı. Arada tey-zelerimiz, amcalarımız CHP bayrağı taşı-yor, engelleyemiyoruz, ama partinin kararıkesinlikle bu yönde.Polisin ilk saldırısında ne düşündünüz?Aytaş: İlk dozerin müdahalesini twitter yo-luyla duyurduk. O sırada yanımdaki arka-daşıma “Taksim düştü” dedim. Derya Erbaş: (25, CHP Beyoğlu Gençlik Ör-gütü) O gazdan, seslerden etkilenince pozi-tif düşünecek durum olmuyor tabii. Aytaş: Feciydi. Arkadaşımıza silah doğrul-tuldu. Bizi Harbiye’ye doğru sürdüler.Gençlik Muhalefeti’nden bir arkadaş Hil-ton’a doğru gidip polisle söz dalaşına girdi.Daha sonra iki arkadaşımız video kaydı al-maya başladı. İşte o esnada polis silahınıçıkardı, arkadaşlarımıza yöneltti. O sabahdozerleri Sırrı Süreyya durdurdu, sonra dapolisin attığı gaz bombasının kartuşuylaomzundan yaralandı. Sırrı Süreyya’ya nasıl bakıyorsunuz?Aytaş: Sırrı abi bence çok iyi iş çıkardı.CHP’li milletvekilleri o iki-üç saatlik sü-reçte biraz uzak kaldı. Derya: Sırrı Süreyya’ya oy vermedim, amadestekledik. Son günlerde CHP’ye karşıyapmış olduğu konuşmalardan ötürü pekdesteklemiyorum. Aytaş: Sırrı Süreyya’yı insan olarak çok se-viyorum, ama CHP’ye karşı haksız tutumlar

sergiledi. Bunun sebebi CHP’nin barış süre-cindeki tutumu olabilir.CHP milletvekilleriyle ilişkiniz nasıl?Aytaş: Şafak Pavey, Aykut Erdoğdu, Mah-mut Tanal’la ilişkimiz çok iyi. Birlikte Cu-martesi Anneleri etkinliğine katılıyoruz.Her hafta birlikte oturduğumuz için ilişki-lerimiz gelişiyor. Saldırı olduğu sabah, gel-sinler diye mesaj attım. Bir saat içinde 15milletvekili geri dönüş yaptı; Gürsel Tekin,Umut Oran ve Çetin Soysal geldi. Cüneyt: Son dört-beş yılda milletvekille-riyle ilişkilerimiz çok değişti. Eskiden on-ları göremezdik, bugün cep telefonundanrahatça ulaşıp görüşebiliyoruz, arkadaş gibikonuşabiliyoruz. Kılıçdaroğlu’nun başagelmesiyle alâkalı bir gelişme.Ne zaman, nasıl CHP’ye girdiniz? Aytaş: Dört sene önce girdim. Atatürk’e,İnönü’ye ve Ecevit’e çok büyük sevgim var.Üniversiteye girdiğim seneydi, 19 yaşınday-dım, partinin önünden geçerken bayraklarıgördüm ve “bir şeyler yapmam lâzım” diye-rek ani bir kararla içeri girdim. Ailemde si-yasetle uğraşan yok, ama ailem de sosyaldemokrat ve Kemalist.Cüneyt: Ben de ülkede birşeylerin iyi gitmediğinihissettim. Altı ay ön-ceydi. Nasıl yararlıolabilirim, ne ya-pabilirim, tek birkişiyi bile aydın-latabilsem birfaydadır diye dü-şündüm. Sosyalmedya aracılı-ğıyla tanışıp arka-daş olduğum kişi odönem Gençlik Kol-ları başkanıydı, onunlairtibata geçtim. Ailem CHP’lideğil, ama sosyal demokrat.Derya: Ben 2005’te Atatürkçü Düşünce Der-neği’yle (ADD) başladım, 17 yaşındaydım.Ortaokuldayken “Darağacında Üç Fidan”ı(Nihat Behram, 1976) okuduktan sonra si-yasetle ilgilenmeye başlamıştım. Lisede,ADD’yle birlikte, Eyüp’te Cumhuriyet gaze-tesi dağıtıyordum. Bunu yapmamızı der-nekten kimse istememişti. Cebimizdenpara vererek dağıtmaya kalkmıştık. Polislede ilk o zaman, “dağıtamazsınız” dedikle-rinde tanışmış olduk. Sonra 1 Mayıs’a git-tim, 2006 sanırım, lise bitmişti. Kafama petşişe gelmişti. Bir an afallayınca polise yaka-landım. Hatta okulumdaki hademenin sivilpolis olduğunu öyle öğrendim. Ahi EvranTicaret Meslek Lisesi’ndeydim. Karakoldabir baktım, bizim hademe. “Burada ne işin

var?” dedi, beni çıkarttı. Sivil polislerin heryerde olabileceğini o zaman öğrendim.Ailem CHP’li, sosyal demokrat. İlk önceokumayı tercih ettim. Biraz araştırıp oku-yunca, birkaç parti dolaştım, MHP, SDP,ÖDP ve TKP’ye gittim. En son CHP’ye uğra-dım. Eyüp’teydim o zaman. Orada dahagençlik örgütü kurulmamıştı. Çok azdık.Büyüklerimizin yaklaşım tarzı çok hoşumagitti. O kadar dolaştım da neden CHP’yeüye oldum diye çok düşündüm. Önce kar-deş, sonra yoldaş, en son CHP’li oldum. Ör-gütlü mücadelenin temel noktası kardeşlikve arkadaşlıktır. Çok arkadaşım var, üniver-siteden, dershaneden, ama partidekiler gibideğiller. Hiçbir yerde partide gördüğüm ar-kadaşlık ve dostluğu görmedim. Kılıçdaroğlu’ndan sonra çok değişiklik ol-duğunu söylediniz… Derya: Baykal’a saygımız sonsuz, iyi yaptığıbirçok şey var, ama Kılıçdaroğlu’na bizimulaşmamız daha kolay. Kapısını her an ça-labilirsiniz. Baykal’a ulaşmak zordu. Cüneyt: Daha önce, gençlik örgütlerini ta-nıyıp da gelmiş milletvekili pek yoktu.Şimdi gençlik örgütlerinden gelme insan-lar var, onlara her an ulaşabiliyoruz. Gecebaskın yediğimizde de ulaştım mesela. Aytaş: Ben tam Baykal istifa ettiği zamangeldim partiye. Baykal laiklik ve cumhuri-yetçilik noktalarına takılmıştı. Tabii bubizim özümüz, ama halkın beklentisi elinisıkmak, parti içi demokrasi...Cüneyt: Kılıçdaroğlu’nun partiyi sosyal de-

mokrat bir yapıya götürmeye çalıştı-ğına inanıyorum, bazılarının

dediği gibi laiklik ve cum-huriyetçiliği es geçtiğini

düşünmüyorum. Par-tinin eskileri bunuengellemeye çalışı-yor maalesef. Derya: Baykal dö-neminde çoğu il-çede gençlik kolları

yönetimi yoktu. Bazıdönemler çok fazla

ulusalcı oldu. Buradakigençler pek ulusalcı de-

ğildi, onları küstürdü. Kı-lıçdaroğlu geldikten sonra bir

gençlik patlaması oldu. Direnişin devamını nasıl görüyorsunuz? Aytaş: Çözümün talepler doğrultusundailerleyeceğini, Erdoğan’ın geri adım ataca-ğını düşünüyorum. Şunu gördüler: Bu halktalepler gerçekleşmediği sürece geri çekil-meyecek. Bu süreç Gezi Parkı talepleriylesınırlı değil. Bu süreçte AKP çok oy kay-betti; yerel seçimlerde kayba uğrayacakdiye düşünüyorum. Cüneyt: Sürecin sonunda direnişçilerin ta-leplerinin büyük ölçüde karşılanacağınıdüşünüyorum. Derya: Bu halkı ayaklandırmak da, sustur-mak da kolay değil. Kırk derece ateşle bura-dayım, çünkü evde duramıyorum. Buhalkın yenilip oturacağına inanmıyorum. Taksim Dayanışması’nın altı maddelik talep

CHP’Lİ GENÇLERİN GÖZÜYLE GEZİ DİRENİŞİ

Hayatımızın en güzel günleri

« 66 »

Ambulansın peşine takıldılar dense de, Gezi’de CHP’nin amblemleri yoktu. Altı ok olmadığı gibi, Erdoğan’ın “balkonlarınıza asın” dediği “resmî” bayrak da, kalpaklı versiyonu da parkta baskın değildi. Erdoğan Gezi Direnişi’ni “CHP zihniyeti”ne mâletse de, o zihniyet parkta ancak diğerleri gibi bir unsurdu. Gezi’deki genç CHP’lileri dinliyoruz...

—anons!)))"Taksim protestolarını,Ankara ve tüm Türki-ye'deki eylemcileri des-tekleyin. Özgür vebağımsız haber gerekli-dir. Türkiye'de polis şid-detini durdurun." Manu Chao

Kusura bakma İstanbul!Cumartesi günkü kon-serimiz ülkenizdekimücbir sebep netice-sinde ertelendi. İktidaraboyun eğmeyin!!!Modeselektor

Aytaş Kolçak, Cüneyt Eşberk ve Derya Erbaş

#Vatandaş önlemini alır, baretini takar, rakı sofrasına oturur.

#Why gassing bars & restaurants on a Saturday night?

#Son birkaç haftadagördüklerimizle, ayrıayrı her birimiz faşizmüzerine kitap yazabilirhale geldik. Ortak kitapismi: Kuduran Faşizm.

#İSKİ'den rica etsek,TOMA'lara talcidli suyüklese olmaz mı?

#Ayakkabılarla TaksimMeydanı'nda girdik diye mi acaba bugünküeziyet?

#gezidirenişi güncesi

Page 67: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

listesinin arkasında mısınız?Derya: Halk yalnızca özgür olmak istiyor.Olay içki, Gezi Parkı, AVM değil. Üniversi-tede, sokakta, kamusal mekânlarda, sosyalhayatta özgürlüğümüz kısıtlandığı için bu-radayız. Türk milleti sıkıya gelmez. Far-kında değil, ama bu yüzde 50’ye çapulcudemesi, diğer yüzde 50’den kaybetmesinesebep oluyor. Beşiktaş’ta bir teyzenin “par-maklarım kırılsaydı da sana oy vermesey-dim” dediğini duydum. Sizce çözüm sandıktan mı beklenmeli, so-kakta mı kazanılmalı? Aytaş: Erdoğan’a en güzel cevabın sandıktaverileceğini düşünüyorum. Bunu başarabi-lirsek, isyandan, darbeden söz etme şansıda kalmayacaktır. İstediğiniz cevap sandıktan çıkar mı?Derya: Bence çıkar.Cüneyt: “Yetmez ama evet” diyen-lerin döndüğü görülüyor. OrhanPamuk gibi hükümeti destekle-yen biri bile ona “despot” dedi.Pamuk’u benimsemesem de,dünyanın tanıdığı bir yazar;bunu dile getirmesi Türkiyemuhalefeti için kazanımdır. Pamuk’u neden benimsemi-yorsun?Cüneyt: “Bir milyon Erme-niyi, 30 bin Kürdü kestik”açıklaması bir sebeptir.Soykırım olmadı mı diyorsunuz?Cüneyt: Şahsen var diyemiyorum.Derya: O konuyu çözebilmiş deği-lim. Üzerine çok okudum, düşündüm,ama bir çözüme varamadım. Diğer illerdeki eylemlerde CHP’nin desteğinasıl?Aytaş: Gençlik, kadın kolları, ilçe örgütlerihareketin içinde. Hatay gençlik kollarıüyesi Abdullah Can Cömert’i kaybettik.Onu acıyla anıyoruz. Parti bayraklarımız ol-madan her birey halk direnişine destek ve-riyor. Hem yiyecek, ilaç ve lojistik olarakdestek veriyoruz, hem de hepimiz bireyolarak işin içindeyiz.“Ordu göreve” sloganına ne demeli?Aytaş: Maske, ecza dağıtmasına, yardım et-mesine sözümüz yok, ama olaylara kesin-likle karışmaması taraftarıyız. Bu olaydemokratik yollarla çözülmelidir. Derya: Onun yanımızda olduğunu hisset-memiz bizim için yeterli. Cüneyt: Buna katılmıyorum. Maske de da-ğıtmamalı. Bulunduğu yerden çıkmamalı.Ordu müdahalesine halk izin vermez. Or-duya da direniriz. Genel başkanımızın dabu yönde beyanatları var: “Tankların önüneilk çıkan olurum” dedi. Darbelerden en çokçeken parti belki de biziz. Neden destekolalım ki? Aytaş: Biz bu şekilde mutluyuz. Yalnızcaözgürlük ve demokrasi istiyoruz.Cüneyt: Biz burada polis darbesine karşımücadele ediyoruz. Onlar hâlâ bizim poli-simiz, ama sivil halka karşı inanılmazorantısız bir güç kullanıyorlar.Aytaş: Bizim polisimiz olduklarına inan-mıyorum. Bizim polisimiz olsaydı, istifalarbaşlardı. Gaz bombasını kafa yarmak içinözellikle kafaya nişan alarak ateşleyen polisbenim polisim olamaz. Polis neden buradaki insanlardan nefretediyor?

Aytaş: Birincisi, polis devletin polisi. İkin-cisi, topluluğun içinde polise baş belasıolan örgütlerin bayraklarını görüyor. Ay-rıca, “suratlarına nişan alın” diye emir al-dıklarını düşünüyorum. Polis emiralmadan böyle davranamaz. Beşiktaş’tagöstericiyi göğsünden vuran polis kollarınıkaldırıp “nasıl da vurdum, 10 puan bana!”der gibi bir hareket yapıyor, videolarda var. Bu kadar parti, örgüt, grup bir araya gel-mişken, seçimlerde ya da başka bir or-tamda birlikte iş yapmaya nasıl bakarsınız?Yerel seçimlerde BDP ya da MHP ile işbirli-ğine gider misiniz?

Aytaş: MHP’yi kesinlikle kabul etmiyorum.BDP’yi, teröre bulaşmayanlar hakkında ko-nuşacaksak, daha yakın görüyorum. Derya: İkisini de yakın görmüyorum.Cüneyt: Böyle bir işbirliğine girileceğinisanmıyorum, ama belediye meclis üyesiolarak TKP’li birisini görmek isterdim.Barış süreci için ne düşünüyorsunuz?Aytaş: Meclis’teki iki partinin sürece dahiledilmediği, STK’ların fikrinin alınmadığı,yalnızca iktidara yakın akil insanların seçil-diği bir sürecin başarıya ulaşacağını dü-şünmüyorum. Derya: Barışsa, herkesin barışması gereki-yor. Bizim de bu sürecin dışında tutulma-yarak barışa dahil edilmemiz gerekiyordu. Anadilde eğitime ne diyorsunuz?Cüneyt: Anadilde eğitim konusunda “acababölünmeye gidebilir mi, gelecekte bir ayrış-maya yol açar mı” gibi çekincelerim var.Eski zamanlarda köylere eğitim gitmediğiiçin Türkçe bilmezlerdi. Eğitim olanakları-

nın artmasıyla insanlar Türkçeye kolay ula-şabiliyor. Kürtçe tabii ki konuşacaklar, amayanında Türkçe de bilecekler. Mahkemeyeçıktıklarında kendi dillerinde kendilerinisavunmak istiyorlar. Buna karşı değilim.Babam Amasya’da ilkokulda okurkenkimse Türkçe bilmiyormuş. Öğretmenlerinde yalnızca Türkçe bildiği bir ortamda zarzor Türkçe öğrenip eğitime devam etmişler.Şimdi oraya gittiğinizde Kürtçe bilen yok.Bunun adı asimilasyon değil mi?Derya: Biraz öyle, ama onlar dillerini tama-men unutmuş değil. Hiç kimseye kültü-rünü, dilini yasaklayamayız. Ulusalcılığı nasıl tanımlıyorsunuz?Derya: Baykal döneminde biraz baskı vardı.Bir kere şunu sordum: Bizim seçim otobü-

sümüzde neden türbanlı bir arkadaşımızyok? Ama şu anda var. Baykal zama-

nında aşılamayan belirli bir kitle oyuvardı. Erdoğan’ın baskısı başladık-

tan sonra ve Kılıçdaroğlu’nungelmesiyle başka kesimler deCHP’ye yönelmeye başladı,kitle çoğaldı.CHP tabanının üst sınıftan veelitist olduğu izlenimi var…Derya: CHP’li insanlar bilinçli.Biz isteriz ki, bütün halkı bilin-çlendirelim ve halk bazı şeyleri

görsün. Aytaş: Kılıçdaroğlu döneminde

bir şeylerin değiştiğinin farkında-yız. Neden aramızda türbanlı insan-

lar olmasın, mutluluk duyarız.Simgesel olarak da değil. Bilgi’de okuyo-

rum, üniversitede türbanlı arkadaşlarımvar. CHP’nin eskiden onlara karşı sert birduruşu vardı, ama artık değiştiğini düşü-nüyorum.Derya: CHP sadece başı açık, aydın insan-ları kabul eden bir parti değil, adı üstünde,Halk Partisi. Burada herkesin olması gere-kiyor, kara çarşaflının, türbanlının, şortlu-nun, pantolonlunun...Cüneyt: İnsanların sivil yaşamında giyi-mine kuşamına karışacak değiliz. Ama şuvar: Devlet dairelerinde laiklik ilkemize ay-kırı bir durum söz konusu olamaz.Devlet dairesinde türbanlı bir kadının çalış-ması laikliğe aykırı mıdır?Derya: Çalışabilir tabii ki. Ama artık ner-deyse sadece türbanlılar çalışıyor. MeselaKüçükçekmece Belediyesi’nde sadece tür-banlılar var. Kesinlikle başı açık hiç kim-seyi almıyorlar. Zaten türban dinî bir emirdeğil. Kuran-ı Kerim’i okudum. Kur’an sa-dece şunu söyler: “Karşı tarafı tahrik etme-yecek şekilde örtününüz.”Gezi direnişi sizde nasıl bir duygu uyan-dırdı?Aytaş: Hayatımın en güzel günlerini yaşı-yorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin gençleribüyük bir iş başarıyor. 68 hareketi gibi ha-reketler yurtdışında başlayıp Türkiye’nindahil olduğu hareketlerdi. Türkiye’ninkendi içinde bağımsız olarak başlattığı buhareketin yüzde 80’ini gençler oluşturuyor.Buradaki her görüşten arkadaşımla gururduyuyorum, teşekkür ediyorum. Derya: Nöbet tutuyoruz, yorulan gidiyor,yerine yenisi geliyor. Arkadakiler kendinihazırlayabilsin diye kendini öne atıp “banasık” diye bağıranlar vardı barikatlarda.

SÖYLEŞİ: FEVZİCAN ABACIOĞLU

« 67 »

—anons!)))Dünya basınına çağrı:Polis terörüne ve kimyasal saldırıya karşıİstanbul'un uluslararasıdesteğe ihtiyacı var.KESK'i de devlet terö-rünü açığa çıkardığı vedirenişçilere grevle destek olduğu için selamlıyorum. Dayanışma budur.Tom Morello

Apo kısmından rahatdeğilim, ama BDP’lilerin

gelmesine, bayraktaşımasına da karşı

değilim. Biz demokratinsanlarız, söylemimizleyaptıklarımız bütünlük

oluşturmalı.

#Reports of self-cen-sorship of tonight'sevents in Turkey onNTV, CNN Turk and Haberturk, to name but three. Reportinggas use is a "no no."

#Polislerin kasklarındanumaralar yok, yayıncıkuruluşların kameralarıyok. Sonucu çıkarabildikmi?

#Nereyi boşaltmamızıistiyorsunuz sayın ValiMutlu? Meydanı mı, İstiklal’i mi, Tünel'i mi,Cihangir'i mi, evimi mi?Nereyi ?

#Şu an Taksim'de ezan okunuyor diye slogan atmayan birhalk, ezan dinlemedengaz atmaya devam eden bir polis var.

#Tankın yerine Tomakoyunca acayip özgürülke filan olunmuyor.

#Türk medyasının yatacak yeri yok.

#Gezi, barış sürecini yavaşlatmışmış. Allah aşkına daha çokdemokrasi, özgürlük talebinin sürece ne zararı oldu? Akiller, bi akil akil anlatın.

#Tecavüz sanığı başça-vuşlar "kamu görevlisi"oldukları için tutuksuzyargılanacakmış. Tutuklu yargılananKESK'liler, öğretim üyeleri ne peki?

Page 68: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

1 Haziran’da hem NTV binası önünde,hem de Kanyon AVM’de protesto olay-ları oldu. Bu olaylar çalışanların öncü-lüğünde kendiliğinden mi gerçekleşti,yoksa tepeden mi örgütlendi? Plaza Eylem Platformu: Bunlar sadecebildiğimiz yerler, başka birçok yerde deprotestolar oldu. Birçok arkadaştan işyerle-rinde yemekhanelerde ya da öğle arası bu-luştukları yerlerde kendiliğinden eylemlerolduğunu duyduk. Duyuruları ilk biz atma-dık, ancak zincire hemen girdik. Arkadaşla-rımız Plaza Eylem yazan dövizlerlekatıldılar eylemlere. Sosyal medyadan datakipçilerimize, işyerlerinden A4 kağıtla-rını kapıp, üzerlerine isyanlarını yazıp gel-meleri çağrısı yaptık. Protestolarınbaşlaması ise, direnişe zaten katılmış olan-ların işe gittiklerinde mail’leşmeleri vediğer plazalarda çalışan arkadaşlarına daduyurmalarıyla oldu. Bir haftadır deneyim-lediğimiz ve öğrendiğimiz şu: Gezi Direnişiile başlayan isyan, eskiden beri alışageldi-ğimiz örgütlenmiş eylem kalıplarını yıktı.“Her Yer Taksim”e mekân ile birlikte zamanboyutu da eklenmiş durumda. Direniş artıkherhangi bir yerde ve herhangi bir za-manda. Mesela Kanyon AVM’de günde enaz üç kez spontane eylem olabiliyor. Katı-lımcılar değişebiliyor, toplumun genelineyayılan bir eylemcilik/eylemlilik halindenbahsedebiliriz. Böyle bir şeyi örgütlemeyeülkedeki herhangi bir örgütlü güç yetmez.İnsanların çalıştıkları kurumlara duy-dukları, ancak dışavuramadıkları öfke-lerini NTV’den çıkardığını söylemek nekadar doğru olur? Elbette bunun da etkisi vardır. İnsanlaruzun süredir susuyor, ses çıkarmak lüksgörülüyor. Akıldışı, insanlıkdışı çalışmaşartlarına karşı herkes için bir nefes almaimkânı sundu bu direniş. Sanki hayattanmola aldık ve yaşadıklarımızı gözden geçi-riyor gibiyiz. Bir araya gelemez veya zorgelir denen bir kesimden bahsediyoruz.Ancak orta sınıf için de durum hiç parlakdeğil. Beyaz yakalının içinde yaşadığı reka-bet ve performans gezegeninde yaşamanınödülü artık iyi bir maaş, iyi bir gelecek dedeğil. Birçok beyaz yakalının çalışmasınınkarşılığında alabildiği şey güvencesizlik veasgariye öykünen bir maaş. Örneğin, dire-niş başlamadan bir hafta önce grubumuzdadolaşan mail’in konusu, son toplantıyıMaslak’ta yapmaktı. Biriken ve bizi bıçaküzerinde yürüten bu sürece müdahil ola-bilmek acil bir ihtiyaç haline gelmişti. Bu-nunla birlikte, bu kadar geniş katılımlı,meşru ve dayanışmacı bir eylemin nasıl ha-sıraltı edilebildiğini, haber alma hakkımı-

zın nasıl engellendiğini görmek de insan-ları NTV’nin önünde buluşturdu. NTV yada Garanti’den demokrat bir tavır beklemi-yorduk zaten. Ama NTV ve Garanti’ninbeyaz yakalılar açısından sembolik bir an-lamının olduğunu söylemek mümkün. Ge-nellikle beyaz yakalıların tüketimevreninde yer alıyorlar. Dolayısıyla, tepki-lerin mesela Habervaktim’e değil, bu şirket-lere yönelmesi normal... Beyaz yakalılarşimdiye kadar tatmadıkları bir şeyi tattılar,kolektif tavır aldıklarında sözlerinin ve ey-lemlerinin doğrudan ve güçlü bir karşılığıolduğunu farkettiler. “Okumuş” işçiler ola-rak her ne kadar mavi yakalılardan dahagüçlüymüş gibi görünseler de, aslında ol-dukça kırılgan konumlarda, yoğun birbaskı ve denetim ortamı içinde çalışıyorlar.Sözüm ona toplumsal statü, bu tarz psiko-lojik ezilmişliğin ve konumunu kaybetmetehdidinin önüne geçemiyor. İronik olarak,bu direnişle birlikte, beyaz yakalılar ancakmütevazılıkla gerçek güçlerine ulaşabile-ceklerini farkettiler. Komşularıyla, esnafla,herkesle birlikte barikatlar kurdular, gaz ye-diler. Kararlılıkları sayesinde şirket yöne-timleri, çalışanları üzerinde baskıuygulayamadıkları gibi, onların siyasî var-lıklarını ve eylemlerini de tanımak, “onlar-dan biri” olarak görünmek zorundakaldılar. Garanti CEO’su “ben de çapulcu-yum” dedi mesela. Her ne kadar konuşma-nın en çok bu cümleciği üzerinde durulsada, tamamı bu değildi. “Bu bankayı çalışan-lar yaratıyor. Çalışanlar da akşam iş çıkı-şında Gezi Parkı’na gidiyor” dedi CEO.Aslında bu, herhangi bir direnişin işyerinesıçramasını, işyeriyle ilgili konuları derteder hale gelebilmesini savuşturmanın çokincelikli bir yoludur. Ancak, öyle bir süreç-teyiz ki, bir araya gelebilmenin, çalışma ko-şullarımızı düşünmemizi ve tartışmamızısağlayacak bir zemin oluşturabileceğinivarsaymak hiç de aşırı iyimserlik değil.Bunlarla birlikte 1 Mayıs’ta yediğimiz gazınöfkesi de vardı, performans değerlendirme-nin kapı duvar kuralları da. Kentsel dönü-şümde evi yıkılanın öfkesi de var, taşeronişçinin, güvencesizliğe mahkûm edilmişinşaat işçisinin isyanı da, ODTÜ’de öğrenci-lerin yaşadıklarının yükü de. Gezi bize“içinde ne varsa söyle, içine atma” dedi. Gezi direnişi her ne kadar sınıfsal birtemele otursa da, sokağa heterojen birkitle döküldü. Kimileri Gezi direnişiniorta sınıf kalkışması olarak nitelendiri-yor. Bunu neye bağlıyorsunuz?Bu zor ve tartışmalı bir soru. Gezi Par-kı’ndan direnişin ilk ateşinin yanmasınayol açan olayların direnişçileri orta sınıftı,

ama genel kitlenin sadece orta sınıf olduğuargümanı iddialı. Orası bir kapıyı açtı. Oto-riter ve despot davranışlara karşı heterojenbir kitle bir arada. Herkesin itirazı farklıolsa da, maruz kaldığımız despotizm hepi-mizin ortak paydası. Bu, orta sınıfın “bunubana nasıl yaparlar” duygusu değil. Bu dire-niş, orta sınıfın güvencesizlik, kaygan ze-minde çalışma nedeniyle kaybettiklerininde öfkesi aynı zamanda. Bu anlamda eskisigibi bir orta sınıftan da bahsedemeyiz. Dur-duğumuz zemin daha kaypak, ücretlerimizkırpılıyor. Maslak gibi plazalarda çalışıpkarnını etraftaki restoranlarda doyuracakparayı denkleştiremeyen birçok beyaz ya-kalı var. Acı bir örnek, polis şiddetinin kur-banı olan Ethem Sarısülük’ün Ostim işçisiolduğu yazıldı. Mavi yakalılar da yaşadık-ları mahallelerden eyleme destek veriyor.Taksim’e gelemiyor olabilirler. Uzun süre-dir Taksim’e gelemiyorlar, bu direnişin se-bebi biraz da bu. Kentlerin, kentmeydanlarının soylulaştırılması, emekçiyeüç-beş beden büyük gelen alanlar halinegetirilmesi... Rasyonel bir kafayla düşünür-sek, bir emekçinin dört kişilik ailesini alıpTaksim’e gelmesi nasıl mümkün olabilir? 2liradan 16 lira gidiş-dönüş yol parası, acıktı-lar, tuvalete gittiler, canları dondurma çektiderken 50 de onlara gitse, yuvarlak hesap70 liraya mâloluyor direnişe katılmak.Emekçinin böyle bir açığı tolere edebilecekbütçesi yok. Ve Taksim projesi zaten ütopikolan bu geziyi imkânsıza havale etmek

PLAZA EYLEM PLATFORMU

Her yer Taksim, herkes Süpermen

« 68 »

Gezi direnişinin fitilini ateşleyenlerin, Taksim’e akan milyonların kim olduğu tartışıladursun, direniş daha ilk andan itibaren bankaların, şirketlerin, plazalarınönünde, hatta içinde, Kanyon gibi AVM’lerin tüm katlarında yankısını buldu.İşten çıkan ceketi kravatı çıkarıp Gezi’ye koştu, öğle tatilleri gösteri saatine dönüştü. “Rekabet ve performans gezegeni”nin Clark Kent’lerini dinliyoruz...

FOTO

ĞRA

F:ŞA

HA

N N

UH

LU

—anons!)))BBC Breaking News:Taksim Meydanı projesine yönelik protestolar dördüncügününe girerken İstanbul'da polis "orantısız güç" kullanmakla eleştiriliyor.Thom Yorke

#Bireysel yapılan hatalara enayilik diyorlar; toplu yapıla-nına ise millî irade!

#Burger King geçmişteişçilere, memurlara saldırdığı gibi şimdi deçapulculara saldırıyor!Tarihin hatasını yapıyor!

#Şu an meydandakiBurger King sığınmayaçalışan insanları dışarıatıyor.

#Katliam sanıklarınınavukatları hangi parti-den milletvekili oldu?

#Oley! CNN Türk "gaz olabilme olasılığıolan bir şey” atıldığınısöylemek zorundakaldı, ama aynen böylededi: "gaz olabilme ola-sılığı olan…"

#Yüz binlerce "tüke-tici"nin günlerdir çok az para harcamış olmasıpiyasalara, borsalara,bonolara nasıl yansıdıacaba?

#gezidirenişi güncesi

Page 69: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

amacında. Yeri gelmişken şunu da söyleye-lim: “Beyaz yakalı” söylemini çalıştığımızişyerlerinde iletişim kolaylığı sağladığı içinkullanıyoruz. Yoksa hepimiz “işçi” olduğu-muzun bilincindeyiz. Ancak işçilik plazalarçevresinde pek itibar gören bir meslekdeğil. Sonuç olarak bizim de, “orta sınıfegemenliği” söylemini yaygınlaştırarak budirenişi benzer bir soylulaştırma işleminetâbi tutmamamız gerekiyor. Zaten iktidarınaçıklamaları da bu yönde. Aramızdan akıllı,uslu çocukları seçip yarası daha derin olan-ları ötekileştirmek istiyorlar. Böyle yorum-layanlar elbette kötü niyetli değil, yansıyanbu. Ama mercekten geçen her şey kırılır.Mercek ayarını değiştirmek, tüm ücretlile-rin önündeki üçüncü mevkileşme tehlike-sini görmek gerekiyor. Eylem esnasında ne tip sloganlar atıldı,kâğıtlara ne tip talepler yazıldı?Kâğıtlara yazılanlar daha çok medyayıhedef almıştı: “Kaç paraysa verelim”, “satıl-mış medya” gibi. Gezi Parkı ile kendi ko-numu arasında kurduğu ilişkiyi tarif eden“beyaz yakalı çapulcular”, “ağaçlar kalacak,Maslak Taksim olmayacak” gibi dövizler devardı. NTV önünde atılan sloganlar “Satıl-mış medya, canlı yayın kaç para” ve dire-nişe damgasını vuran “Her yer Taksim heryer direniş” gibi sloganlardı. Ayrıca sloganarasında “Gel, gel, gel” denerek bina içinde-kiler de eyleme çağırılıyordu. NTV önün-deki ilk protestoda önde büyükçe bir Türkbayrağı açılmıştı ve arada bir 10. Yıl Marşıda söylendi. Aslında eylem yapma konu-sunda çok da deneyim sahibi olunmadığıiçin ve de işten öğle arasında gelindiği içinhazırlık da azdı. Politik repertuarın dar ol-ması da ilk akla gelen şeyleri söyletti. AmaGaranti önünde binadan “Diren Gezi” pan-

kartı sarkıtıldı. Çeşitli büyük firmalardanörgütlendikleri belli olan arkadaş grupları-nın hazırlıklı geldiklerini gördük. Eylemde daha çok hangi pozisyonlar-daki beyaz yakalılar vardı? Eylem genişbir tabana yayılabildi mi, yoksa uzakdurup tepki gösterenler oldu mu? Neleryaşandı, kulak verdiğiniz tanıklıklardangözünüze çarpan şeyler neler oldu?Şu an içinde yaşadığımız durum bir haftaöncekinden ne kadar farklı. Gerçek diye ya-şadığımız bizi ne kadar sıkıştırmış, bağırır-

ken ürkek, slogan atmada acemi, tribündendevşirme sloganlar, kenardan girip gir-meme arasında kalma, ilk bağıran olmama,hafif bir suçluluk duygusunun daha dikduruşa dönüşmesi gözlemlediklerimiz. Po-zisyon çeşitliliği uzmandan yöneticiyekadar değişiyor, ama görünür olanlar dahaçok gençlerdi. On yıl ve daha az süredir işhayatında olanlar gibiydiler. Her pozisyon-dan insanlar gelmişti, çünkü doğrudan iş

hayatı üzerinden örgütlenen eylemler de-ğildi. Ortaklaştıran ise, en azından iş dışıhayatta kontrolü elden kaybetmeme talebi.İş hayatında baskı mekanizmaları, perfor-mans, kamera, sıkı iş takibi, iş dışı ha-yatının bile gözetlenmesi, işin ceptelefonu ve internet yoluyla tüm haya-tımızı işgal etmesi ve bunun çok ola-ğanmış gibi görülmesi iş dışı hayatıdaha da önemli kılıyor. Maslak’taki eylem hafızalarda yeredinip gelecekteki eylemlerin yolunudöşeyebilir mi? Yoksa bu bir seferlik birşey miydi? Geleceğe dönük beklentile-riniz ne, plazalarda sonuç almak için netip stratejiler uygulanmalı?Kesinlikle bir şeyler değişti. Başkaları dasöyledi: Bu bir haysiyet direnişiydi. Haysi-yetini geri istemek, aslında onu bir yerlerdekaybettiğini görmek, üzerindeki baskı veaşağılamanın farkına varmak, ama reddet-mek ve direnmek anlamına geliyor. Tümtoplum gibi, beyaz yakalılar da unutamaya-cakları bir deneyim yaşadılar. Hedef neolursa olsun birlikte hareket edebilme de-neyimi, kolektif davranmak, suskunluksarmalının kırılmış olması, Maslak’ta, kuş-ların bile pes perdeden öttüğü bir yerde, ür-kekçe de olsa ses çıkarabilmek bizimyolumuzu döşer. Direnmek prestijli birmesai haline geldi. Eylemler başlamadanönce, iki kişiyi bir araya getiremeyeceği-miz, haklı olduğumuzu, ama işlerin böyleyürüdüğünü söylerdik, bunlar sürekli çarp-tığımız duvarlardı. Ama gördük ki, işlerböyle yürümeyebiliyormuş. O iki kişi bu-luştu, hayat da başka türlü aktı. Tabii ki bubizim için birdenbire olmadı. Biz ve bizimgibi yapılanmalar uzun süredir çalışma ko-şullarımız ve neler yapabileceğimiz, nasıldayanışma içinde olabileceğimiz üzerinekafa yoruyoruz. Deneyim paylaşımı, iş hu-kuku atölyeleri yapıyor, özellikle sık sıkplaza bölgelerinde bildiriler dağıtıyoruz.Bugün içimizin içimize sığmaması uzunsüre çevrelenmişlikten. Ama bizim içingündem hep yoğundu: Tekel, IBM grevi,ATV-Sabah grevi, Casper direnişi, THYgrevi, kıdem tazminatlarına el konulması,işsizlik fonunun sermayeye aktarılması,yoğun işten çıkarmalar, hizmet alımı adıaltında taşeronlaşma, işçi kiralama ofisle-rini yasallaştırma planı, çağrı merkezlerin-deki baskı... Aciliyeti olan başlıklarımız var,ama bunun uzun soluklu bir mücadele ol-duğunun farkındayız. Her yer Taksim ise,kendi bulunduğumuz alanlara da bu isyanıtaşıyacağız. Şu anda herkes işten sonra Ge-zi’ye geliyor. Geçen gün bir arkadaşımız,gündüz Clark Kent, gece Süpermen olduğu-muz benzetmesini yaptı. Biz biraz dahaiyimser davranalım. Bir kez Süpermenolan, bir daha Clark Kent olmak istemez ki.Hadi sular duruldu, oldu diyelim, içindekiSüpermen ile tanıştı artık. Dertleri ortak,birlikte direneceklerini umabiliriz. Elbettealışılmış günlük hayattan çıkıp yeni bir ha-yatın yaşanabileceğini görmek bir tedirgin-lik yaratabilir, ancak özgürlük kavramınınbir deneyime, bu deneyimin de gururlu,vakur bir hikâyeye dönüştüğü bir dönem-den sonra her şeyin aynı şekilde sürmeye-ceğini, aynı dille konuşulmaya devamedilmeyeceğini tahmin etmek mümkün.

SÖYLEŞİ: YİĞİT ATILGAN

« 69 »

Aramızdan akıllı, usluçocukları seçip yarasıdaha derin olanları

ötekileştirmek istiyorlar.Mercek ayarını

değiştirmek, tümücretlilerin önündekiüçüncü mevkileşmetehlikesini görmek

gerekiyor.

—anons!)))Aklım ve umudum Türkiyeli direnişçilerlebirlikte. Dayanışma içinben de elime tenceretava alabilirim. UmarımErdoğan ve AKP farkın-dadır: Türkiye bir teok-rasi değil, demokrasidir.#occupygezi #direngeziparkiMoby

#NTV reporter statedthere was no police violence, just somewater... until he startedcoughing because oftear gas. Same old.

#Polisin halka hücumederken Alah Allah nidalarıyla koşması,devletin halkı nasıl gördüğünün delilidir.

#İstiklal’de müdahaleeden polise kalabalık"hüloooooğğ" diye bağı-rarak cevap veriyor :)görülmeye değer!

#Toplumsal müdahalearacı TOMA'nın adı düngeceden itibaren artıkKİMA. Yoldan geçen tektek kişilere bile su sıktıKişiye Müdahale Araç-ları.

#Erdoğan'dan şok itiraf:"Ben top oynamam,penaltı atarım." (2004)

#Ekonomik büyüme diktatörlüklerin varlı-ğına karşıt bir olgudeğil. Aksine, büyümerakamı fetişizmi bütündiktatörlüklerin alâmetifarikasıdır.

Page 70: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Sendikanız ve konfederasyonunuz bu sü-rece nasıl dahil oldu? Gezi Parkı direnişininasıl değerlendiriyorsunuz?Alaattin Kesim: Hükümetin politikalarınakarşı kurulmuş onlarca platform, bu plat-formlarda yüzlerce örgüt var. KESK’in bu-lunmadığı platform herhalde yoktur,Taksim Dayanışması’nın içinde de yer alı-yor. Genelde bu bir orta sınıf hareketi deni-yor, sendikalar katılırsa işçi sınıfı hareketide bu sürece dahil olacak deniyor. Bu tablo-nun çok doğru olduğunu düşünmüyorum.En başta buna ağırlıklı olarak orta sınıf ha-reketi diyemeyiz. Önümüzdeki yıllarda iş-sizliği yaşayacak olan umutsuzlar,geleceksizler, güvencesizler, gelecekte işçiolacak kesimlerin geçmişteki gibi iş bula-mayacakları gerçeğiyle yüzleşmeleri... Gü-vencesiz çalışan beyaz yakalıların da içindeolduğu İspanya’daki Öfkeliler hareketi gibi.Varolan sendikaların son günlerde sokağaçıkan işçileri temsil ettiğini söylemek deçok doğru olmaz. Grev kararı nasıl alındı?Aziz Çelik: KESK’in bir buçuk ay öncesindenalınmış bir uyarı grevi kararı vardı. DevletMemurları Kanunu’nda 657. madde ile ilgiliyapılan düzenlemeyi protesto etmek içindi.Gelişen olaylar üzerine bir gün önce başla-tıldı. Daha önce bu uyarı grevini çok örgüt-lemeyi düşünmüyorduk. Neden?Kesim: Son zamanlarda grevler genellikletepeden alınan kararlarla yapıldı. Tabanasorulduğunda da tabanın önerilerini içer-miyordu. Sokakta varız, ama işyerinde eksi-liyorduk. İşyerindeki acil sorunlar hep arkaplanlara itiliyordu ve bu yaklaşım insanlarısendikadan uzaklaştırıyordu. İşyerindegüçlü olmayan bir sendika, sokakta da çoketkin olamaz. Çelik: Bu grevler kazanım olmadan biti-yordu. Haliyle üyeler sendikadan soğumaya

başlamışlardı. Grevin 4 Haziran’a çekilipGezi talepleriyle buluşması da teşvik ediciolunca, grevi örgütlemeye başladık. Başarılıolduğunu düşünüyorum. KESK 4 Hazi-ran’da Unkapanı’ndan yürüyüşe geçti. İşye-rimiz Şişli’de olduğu için biz de DİSK’inarkasında Şişli’den yürüdük. AlandaKESK’le buluşunca gayet kalabalık ve coş-kulu bir kortej gördük. Herhalde Gezi Parkıeyleminin bir yansıması olarak öyle oldu. Bu eylem günlerini nasıl geçirdiniz, aktifolarak çalıştınız mı?Kesim: Yaralıların tespiti ve ilk müdahale-ler, ihtiyaç olan yerlere malzeme ve sağlıkpersoneli sevki gerçekleştirdik. Bu işlerisendika çatısı altında değil, bireysel olarakyaptık. Çatışmalar Şişli, Okmeydanı, Tak-sim çevresinde olduğu için ister istemez

olayların içindeydik. Sendikalar Gezi Parkı direnişiyle talepleriniortaklaştırabilecek mi? Çelik: Gezi Parkı’nın dışında onlarca yerdeçatışmalar oluyor. Gazi Mahallesi’nden ağıryaralı haberleri geliyor. Bu kargaşa içindeortak talepleri oluşturmak pek mümkündeğil gibi şimdilik. Gezi Parkı’na korteji-mizle girdiğimizde attığımız slogan “halkagaz değil, ücretsiz sağlık”tı. Oradakilerin birkısmı olayı sadece Gezi Parkı, Taksim çev-resi ve olaylarla sınırlı tutsa da, ortak talep-leri tartışıp genişletmek gerekiyor.Her şeyin parayla elde edildiği bir sistemedoğan genç bir kuşağa “ücretsiz sağlık” ta-lebini anlatabilecek mi sendikalar?Çelik: O kadar kolay değil. Ama bununmümkün olabildiği bir pratik görünce in-sanlar taleplerini büyütebilir. Gezi, bu prati-ğin sergilendiği bir alana döndü.Sendikalar bu sürece nasıl daha aktif olarakkatılabilir?Çelik: Kortej olarak Gezi’ye girerken ufak biryangın çıkmış, birisi “doktor yok mu” diyebağırdı, bizim kortej birden dağıldı. Olay ye-rine vardığımızda doktorluk bir durumyoktu. Örgütsüzlük ve plansızlık, enerji vemalzeme israfına sebep oluyor. Kurulacakkomisyonlarla bu plansızlığı hep beraberaşabiliriz. Taleplerimizi ortaklaştırmalı,olayı sadece meydanı kazanmaktan öteyegötürmeliyiz. Sendikamızın yirmiye yakınkomisyonu var. Sağlık çalışanlarının sağlığıkomisyonundan cezaevlerini izleme ko-

SENDİKALAR VE GEZİ DİRENİŞİ

Öğretici Gezi pratiği

« 70 »

31 Mayıs günü DİSK’in de katıldığı basın açıklamasına saldırının ardından çatışmaların hızı kesilmeyince sendikaların devreye girmesine yönelik talepler de arttı. KESK’in 5 Haziran için aylar öncesinden saptadığı grev kararı böylece bir gün önceye çekildi. DİSK’e bağlı Sağlık İşçileri Sendikası ve KESK’e bağlı Eğitim-Sen üyesi çalışanlar zaten alanlardaydı. Sendika cephesine bakıyoruz...

Alaattin Kesim, 19 yıllık hekim, 18 yıldır SağlıkEmekçileri Sendika’sına (SES) üye (solda);Aziz Çelik Şişli ŞubeSekreteri, yedi yıldırçalışıyor, beş yıldırsendikalı (sağda)

OOlaylarının başından beri Gezi’deydiniz, değil mi? Arzu Acar: İlk müdahalenin ertesi günü, sabahgeldim. Şube olarak bütün üyelerimize çağrı yap-tık. O gün öğlen tekrar saldırı oldu, oturma eylemisırasında. İTÜ Taşkışla’daki pek çok üyemiz süre-cin içindeydi. Reuters’da yer alan fotoğraftakiCeyda mesela, bizim üyemiz ve asistan dayanış-masının aktivistlerinden. O günden sonra hep bu-radaydık, şubeyi sürekli açık tuttuk. Sadeceüyelerimiz değil, direnişteki bütün insanların ihti-yaçları için şubeyi açık tutuyoruz. Eğitim-Sen’in genel olarak bu eylemlere katılımınasıl oldu? Taksim Dayanışması’nda olduğumuz için üyeleri-mizde bu konuda bir duyarlılık vardı. Uzun za-mandır bu konu hakkında bilgilendirmeleryapıyorduk. 5 Haziran grevimiz, ‘90’lardan beriyapılan en kitlesel grevimiz oldu. Üyemiz olma-yan pek çok çalışan da katıldı. Yeni üye olmak is-teyen, Eğitim-Sen’e yüzünü dönen çok fazlaçalışan var. Üniversitede kaç üyeniz var?İTÜ’de 600, şubede toplam olarak 2500 üyemizvar. Ama bu süreçten sonra bu sayı hızla artıyor.Direnişin yarattığı coşku ve umut, birtakım bek-lentilerin daha somutlaşmış olması bunda etken.Son yıllarda kamu sendikaları çalışanlar tarafın-dan biraz işlevsiz gibi algılanıyordu. Gerçek birtoplu sözleşme düzeni olmayışından kaynaklı ola-rak somut kazanımlar elde edilemeyişi ve genelolarak politik atmosferdeki ilgisizlik yüzünden,üyelerde, çalışanlarda katılım oldukça düşük olu-yordu. Ama bu süreç katılımı etkiledi. Grevi erkene çekme kararını nasıl aldınız?Çok büyük bir devlet terörü uygulandığı için üye-

lerimizde çok büyük bir öfke oluştu. Hızlı bir ref-leks verilmesini istedi üyelerimiz. Ayda bir ya daihtiyaç duyulduğunda toplanan temsilciler mecli-simiz var, oradaki eğilimlere göre karar alıyoruz.Ama böyle durumlarda hızlıca yürütme kuru-lunda da karar alabiliyoruz. Bazı üyeleriniz kentsel dönüşüm mücadelesindeaktif olarak yer alıyor, değil mi? Üniversiteler şubesinin özgün bir tarafı var. Genelolarak şubelerin inisiyatifi var, ama genelde genelmerkezin kararları doğrultusunda işler yapılıyor.Genel grev gibi kararlar genel merkez tarafındanalınıyor. 3-4 Haziran’da iş bırakma kararımız genelmerkeze sorulmadan alındı. Hem tepki vermekhem de 5’indeki greve hazırlanmak için bu kararıaldık. KESK’te bu anlamda daha demokratik bir iş-leyiş var. Şubelerin inisiyatifi çok, yeter ki yaptık-ları işe sahip çıksınlar ve açıklasınlar. Genel

ARZU ACAR EĞİTİM-SEN ÜNİVERSİTELER ŞUBESİ

Devlet terörüne hızlı refleks

—anons!)))Bayrağımız, TaksimMeydanı'ndaki, Beşiktaş’taki, AnkaraKızılay Meydanı’ndakimücadele ve dayanış-manın hemen yanındadalgalanıyor. Nasıl kinehirler denizlerde birleşiyorsa, yeryüzü-nün yoksulları olarakbizler de direnişte birleşiyoruz.Dayanışma seslerimizhaklarını savunan yoldaşlarımıza, cesaret-lendirici sesimiz davaları uğruna cezaevlerinde yatan-lara, kardeşçe sesimiz,baskı altında yaralarınısarmaya çalışanlara vezafer seslerimiz buuğurda yaşamlarını feda edenleredir.FARC-EP Barış Delegasyonu

#gezidirenişi güncesi

Page 71: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Fetih algısına karşı emek perspektifiDDİSK Taksim Dayanışması’na ne zaman,nasıl dahil oldu?Serkan Öngel: Direkt olarak bu işin muha-taplarından biri DİSK’tir. Taksim MeydanıDİSK’le neredeyse özdeşleşmiştir. ‘77 1Mayıs’ında Kemal Türkler “burası artık 1Mayıs Meydanı” derken meydanın taşı-dığı simge daha da cisimleşmiştir. TaksimDayanışması’nın ilk açıklaması Mart2012’deydi. DİSK açısından özellikle 1Mayıs 2012 sonrasında gündeme geldi.Yüz binleri barışçıl bir şekilde oraya topla-yabildiğimiz son 1 Mayıs’tı. Geçtiğimiz 1Mayıs son derece olumsuz bir tabloyasahne oldu. Hükümetin yaptığı şey orayı bir merasim alanınaçevirmekti, meydan vasfından çıkarmak üzerine kurgulananbir projeydi. Hükümetin Taksim Meydanı kurgusu bir yaya-laştırma değil de, insansızlaştırma projesi olarak değerlendi-rilmişti. DİSK zaman zaman daha kitlesel bir şekilde burayakatkı vermeye çalıştı, ama İstanbul’daki yoğunluğunun gö-rece daha zayıf olması süreci zorlaştıran bir unsur olarak de-ğerlendirilebilir. Cumartesi günü saat 12’de eylemkoyduğunuzda DİSK’in oraya ciddi bir katkı sağlamasını bek-lemek mümkün değil. Buna rağmen Taksim Meydanı’nı ko-ruma amaçlı zincir oluşturmaya, ağaçları korumaya yöneliketkinliklere katılmaya çalıştık. Ama özellikle son 1 Mayıs sü-reci, Taksim tartışmasının ısınmasına neden oldu. Hükümet“burası inşaat alanı, burada 1 Mayıs yapmak mümkün değil-dir” derken, biz de Taksim Meydanı’nın neden bizim içinönemli olduğunu anlatmaya çalıştık. 1 Mayıs ‘77’nin ya-nında, son dönemde emekle sermaye arasındaki çatışmanıntemel simgesi haline gelmiş durumda olan Taksim Mey-danı’nı, Emek Sineması tartışmalarını bütünlüklü olarak elealdık. Taksim Meydanı sadece bir meydan değildir. Taksim’esahip çıkmak İstanbul’a sahip çıkmaktır, emeğimize sahipçıkmaktır. Başbakan, buranın artık eylem alanı olmayacağını,İstanbul’da eylem mekânlarının belli olduğunu ifade etmişti.Hak-İş’in eski genel başkanı Salim Uslu da Taksim Meydanıgibi bir meydanın olmaması gerektiğini açıkça ifade etti. Tak-sim Meydanı’nın simgesel anlamı açısından bir rahatsızlıkyarattığını gördük. Tarihin genel akışını gerçeklikten koparta-rak yeniden inşa etmeye yönelik bir algı var. Yine simgeselolarak bakarsak, Gezi Parkı’na müdahalenin ertesi günü 29Mayıs’tır, İstanbul’un fethidir ve üçüncü köprünün ilanıdır,tıpkı Yavuz Sultan Selim isminin orada açıklanması gibi. AKPhükümetinin kente yaklaşımı bir fetih algısı şeklinde. Sokaksokak, meydan meydan, her alanı kendi düşünceleri çerçe-vesinde, o fetihçi algı etrafında şekillendirmeye çalışıyorlar.Taksim projesi de bununla bağlantılı. Oranın sermayenin çı-karları çerçevesinde bir meta olarak yeniden sermaye biriki-mine dahlini sağlayabilecek bir mekanizma kurulmayaçalışılıyor. Kentin merkezinde yer alan her boş alan sermayebirikiminin yeni odakları haline gelebilir. Algıyı emek pers-pektifinden kurmadığımız takdirde, kentte nefes alacak biralanın kalmaması çok mümkündür. Bu süreç aynı zamandakentin merkezinden emekçilerin dışlandığı bir döneme dedenk geliyor. Kentsel dönüşüm başlığı altında kentin bütü-nünde yapılan uygulamalar, hatta direkt mülkiyet hakkınıelden alan, bu hakkı egemenler lehine yeniden şekillendi-ren, kaynak transferini yoksuldan zengine doğru yapan birdüzenlemeyle karşı karşıya kalındı. Kentin hem ideolojikhem sermaye birikim ihtiyaçları çerçevesinde yeniden şekil-lenmesine AKP'nin kente yönelik düşlerini ekleyeceği birzemin bu. O anlamda Emek sineması da, Kadıköy’deki tarihîSalı Pazarı alanının AVM yapılması da bundan bağımsızdeğil. Hasanpaşa gazhanesinin 18 yıldır verilen mücadeleyleherhangi bir dönüşüme tâbi olmamasını sağlayan, yerel hal-kın katılımıyla oluşmuş alternatif bir model de var. Demok-rasi algısıyla ilgili temel bir problem var aslında. Bunu açıkça

söylüyor Erdoğan. “Demokrasi, sandıktansandığa kurulan bir şeydir” diyor; bu, katı-lımcı demokrasinin baştan aşağı reddidir.Onun kente dair düşleriyle insanların yaşa-dığı, emek verdiği, şekillendirdiği kent ara-sında ciddi bir fark oluşmuş durumda. Konfederasyon olarak şehircilik hareketiyle,çevre hareketleriyle bağınız nasıl? Konfederasyonun yönetim kurulununtemel yönelimi önemli. Gelen talepler deçok belirleyici. Taksim Platformu’nun DİSK’iburaya katma noktasında çok daha fazlagayret ve çabaları oldu. Ama DİSK bir kon-federasyon, kadro sayısı belli, yapacağı işler

belli. Bazı sendikalarımızın bu alandaki mücadele pratikleriçok daha öne çıkıyor. Diyelim Hasankeyf’te bir şey yapılı-yorsa, bölgedeki Genel-İş’in, yani bizim belediyeler alanındaörgütlü olan sendikamızın daha güçlü olmasını bekleyebili-riz. Gebze’de, özellikle Dilovası bölgesinde ciddi problemleryaşandı, orada Gebze sendikalar birliğinin yaptığı etkinlikleresendikalarımız katılabiliyor. DİSK genel merkezinin Şişli’de ol-ması, tarihsel olarak Taksim’le kurduğumuz bağ, buradakipratiği daha çok öne çıkarıyor. Grev kararı nasıl alındı, katılım nasıldı?Direnişin çapına baktığınızda büyük bir genel grev beklentisiolduğunu görmek mümkün. Biz de bu sürece dair bir tepkigeliştirme ihtiyacı duyduk. KESK’in zaten daha öncedenalmış olduğu bir grev kararı vardı, yarım gün öne çektiler.DİSK de bu karara katıldı. Tabii DİSK’in etkisi, örgütlü olduğuyerlerdeki gücüyle ve yapısıyla bağlantılı. İzmir’de meselahayatı kilitleyebildi, çünkü DİSK’in örgütlülüğünün önemli birkısmı Ege bölgesinde, özellikle İzmir’de. Ama etkin olduğubir diğer bölgede, Kocaeli’nde o denli etki yarattığını söyle-mek mümkün değil. Hem bölgesel hem sektörel birtakımfarklılıklar var. Kamu sektöründe KESK açısından da böyle. İşgüvencesi olan üyeleri var, daha avantajlı olduklarını söyle-mek mümkün. Ama bizim örgütlü olduğumuz metal sektörüzaten grev sürecinde ve bunu bir dayanışma grevine taşıya-bilecek durumda değiller. Çok sert giden bir grev süreci var,Türk-Metal faktörü var. Türkiye’deki en sert çatışmanın olabi-leceği, sermayenin en örgütlü organizasyonunun olduğu birsektör bahsettiğimiz. DİSK açısından da en büyük sendikalarbelediyede örgütlü Genel-İş ve metal sektöründeki BirleşikMetal-İş sendikası.DİSK’e bağlı bir sendika işyerinde toplu iş sözleşmesi imzala-yabilmişse, orada rahatça dayanışma grevine çıkabiliyor mu?Sonuçta dayanışma grevi kanunsuz grev olarak geçiyor. Do-layısıyla işverene tazminatsız iş hakkını feshetme yetkisi tanı-yor. Bu tip durumlarda tabii ki bir olanak var, o işyerinde çokörgütlüsünüzdür, bırakırsınız, işveren iş feshini göze alamaz.Örgütsel gücünüz önemli. Ya da, işçilerin ne kadarı böyle birşeye bütünüyle destek veriyor? Birden fazla değişkenin ol-duğunu söylemek mümkün. Alana baktığımızda çoğunlukla genç insanları görüyoruz.Büyük bir çoğunluğu belki yarının işsizleri, örgütsüz işçileriyahut örgütlü işsizleri olacaklar. DİSK’in de Genç-Sen diye birsendikası var. DİSK’in Gezi Parkı’ndaki şu anki duruma dairbir öngörüsü, planı var mı?Genç-Sen DİSK’in kuruluşuna öncülük ettiği bir kurum, amatabii kendi iç dinamikleriyle yürüyor, kendi yönetimi, yöne-tim biçimi var. Sonuçta DİSK bir üst örgüt, bir koordinasyonkurulu. Sendikalar varsa DİSK var, DİSK’in üyesi olan sendika-ların sayısı kadar üyesi var. Tabii alanda çok ciddi bir genç kit-lenin olduğu açık. Bu kitlenin önemli kısmının da artık işçisınıfının bileşeni, unsuru olacaklarını biliyoruz. Üniversiteyibitiren gençlerin önemli bir kısmı, yüzde 80’i, 90’ı ücretliolarak çalışma hayatına katılıyor. Genç-Sen’in en baştaki ku-ruluş gerekçelerinden biri de onlara hitap etmek. Oradadaha kitlesel, daha büyük bir katkının sağlanması önemli.

SERKAN ÖNGEL DİSK ARAŞTIRMA DAİRE MÜDÜRÜmisyonuna kadar geniş bir yelpaze. Önemliolan, o komisyonlarda çalışabilecek bilgi,beceri ve yeteneğe sahip insanlarla bu ko-misyonları kurmak. Kesim: Gezi Parkı’nda çoğulculuk var, bu ço-ğulculuğun örgütlerin bürokratik atıl yapı-sına da bir etkisi olabilir. Demokratik vekatılımcı bir işleyiş bütün kitle örgütleriiçin elzem. Yatay işleyişi özellikle geliştir-mek gerekiyor. Bu direniş günlerinde hastalarınız veya has-tanede ilginç tanıklıklarınız oldu mu?Çelik: Göğüs Hastalıkları uzmanı olduğumiçin, “hocam, gaz yedim geldim” diyenlervardı. Haliyle muhabbet açıldı. Hatta birtane hastam, ağzında sigara, yoldan bul-duğu metal küllükleri birbirine vurarak bi-zimle Taksim’e kadar yürüdü. Bu olaylarbizim dışımızdaki sendikalı personeli deayrıştırdı. Daha önce üyemiz olan, ama hü-kümet yanlısı sendikalar kurulduktan sonradiğer sendikalara geçen sağlık çalışanlarıtekrar yüzünü bize döndü. Bu genel özgür-lük ortamı insanları etkiliyor. Üyelerimiziniçinde Kürt sorunuyla ilgili bir tartışmavardı. Konfederasyon başkanımızın Âkil İn-sanlar heyetinde olmasını istemeyen üyele-rimiz çalışmalardan uzaklaşmıştı, istifaedenler bile olmuştu. Gezi Parkı direnişin-den sonra tekrar aktif olarak aramıza geldi-ler. Üyelerimizin birçoğunun bir ayağıişyerinde, bir ayağı Gezi Parkı’nda ve kuru-lan revirlerde.

SÖYLEŞİLER: DEMET DİNLER-ENDER ERGÜN

« 71 »

merkezle zaman zaman muhalefete düşüyoruz,bazen siyasî dengeler üzerinden sorunlar olabili-yor, ama biz üniversiteler şubesi olarak bağımsızduruşumuzu korumaya çalışıyoruz. Eğitim-Sen’de son yıllarda bir kan kaybından sözedilebilir mi?Bunun asıl nedeni, kamuda gerçek bir toplu söz-leşme düzeninin olmayışı. Bu, çalışanlarda sendi-kalara yönelik bir güvensizlik yaratıyor. Kamudasendikalar da çok bölünmüş durumda. Kamu ça-lışanlarında yüzde 70’e yakın bir örgütlülük var,ancak üç sendikaya bölünmüş durumda. KESKde sayısal olarak artık üçüncü sırada. Nicelik ola-rak çok fazla temsil gücü kalmadı.Gezi eylemlerinden sonra süreç değişecek misizce? Bence sendikalar açısından değişecek, çünküartan bir ilgi ve talep var. Katılımlar sendikal ça-lışmaları motive edecek ve canlandıracaktır.Daha üretken olacaklardır, sendika yönetimleride kendilerini buna uydurmak durumunda kala-caklardır.Öğrencilerin ilgisini gözlemleyebiliyor musunuz?Öğrenciler direnişe çok büyük oranda katıldılar.Sınav dönemiydi, sınavların ertelenmesi yö-nünde talepleri oldu, ama çoğu üniversite bunayanıt vermedi. Bireysel olarak öğretim üyelerinininisiyatif ve çabaları oldu. Öğrencilere sınav hakkıverilmesi ve not girişlerinin ertelenmesi yönündebir basın açıklamamız olacak. Meydanla ilgili planınız var mı? Üyelerimizle birlikte bu süreçte daha etkin veaktif neler yapabiliriz, birlikte planlayacağız. Ay-rıca üniversite dayanışma platformu var, üniver-site cephesini bu platform aracılığıyla dataşıyabiliriz. Mutlaka daha etkin bir şekilde dire-nişin içinde yer almak, daha görünür olmak, sö-zümüzü söylemek istiyoruz.

Page 72: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

“Haydi Barikata” şarkısıylabu yaşananları mı kastedi-

yordunuz? Kızıl: Bir taraftan da bunu

kastediyormuşuz demek ki.Albüm içindeki metinde “yeni

barikatlar değil, bize kurulan bari-katları yıkmak için” diye yazıyordu.

Yıktık galiba. (gülüyor)Kara: Hem bizim kurduğumuz barikatlar,hem polisin barikatları kastediliyordu.Yani, yerine göre, “hadi polisin barikatla-rına yüklenelim”, yerine göre “hadi kendibarikatlarımızı kuralım, o barikatları savu-nalım”. İkisi birden oldu geçtiğimiz pazar-tesi gecesinden bu yana. Ama nekasttetiğimizin biz de çok farkında değil-mişiz galiba. Hâlâ da değiliz. Yaparak, ya-şayarak öğreniyoruz.Kızıl: Kendi hayatlarımız içinbunu kastediyorduk zaten. Ban-dista kolektifi olarak 27 Mayıs ge-cesinden beri buradayız. Bu alanınlojistik işlerine gömülmüş durum-dayız. Zaten derdimiz buydu: Bari-kata gidilecekse, sözle, bedenle,gırtlakla, kalabalıkla, konuşarak,eğlenerek, öfkelenerek, coşkunlu-ğumuzu yaşayarak yapmak gereki-yordu. Herhalde böylesi çok nadirdenk gelinen anlardır. Bandista sırf müzik yapmakla yetinenbir ekip değil. Gezi Parkı da fiilî müca-dele alanlarınızdan biri, değil mi? Kızıl: Evet. Bandista kolektifinin tüm üye-leri başka bir politik alanda iş yapmaya ça-lışsın istiyoruz. Bandista’nın oluşmasınaneden olan da, örgütlü ya da örgütsüz,ama sokakta olan bireyler olmamızdı.Alanlarımızı boş bırakmayacağımız, alan-lardan besleneceğimiz ve alanları besleye-ceğimiz bir hayat. Günün sonunda birajitasyon-propoganda grubuyuz. İyi ya dakötü anlamıyla. Normalde devrimci bir grup için “Tak-sim’e sıkışmış olmak” olumsuz birdurum sayılırdı...Kızıl: Yapabileceğimiz bir şey yok. Taksim

çok “hip” olduğu için burada değiliz. Tak-sim mahallemiz, zaten burada yaşıyoruz.Bu sokaklarda sosyalleşiyoruz, bu parktaotuuyoruz, bu marketlerden alışveriş edi-yoruz, bu etrafta çalışıyoruz. Bu bizim ma-halle mücadelemiz. Kara: Türkiye’de çok uzun zamandır birdireniş kültürü yoktu maalesef. Sokağainmek, sokakta eylem yapmak eylemcininişiydi. Ama artık, bunu söylediğime inana-mıyorum ama, bir direniş kültürü var.Yozgat’ta bir eylem yapılıyorsa Gezi Parkıile ilgili ve bütün bu direniş kentsel ekolo-jik bir mevzu üzerine çıkıyorsa, hele kiböyle bir ülkede, oturup yıllarca niye böyleolduğunu anlamaya çalışacağız. Daha yo-lumuz çok uzun. Kızıl: Sanıyorum buna dair söylene-bilecek en doğru söz Müşterekler

metninin girişidir: O günden itibaren artıkhepimiz yeni biriyiz. Şu cümlede de uzla-şabiliriz: “Bundan sonra her muktedir,bunun korkusuyla yaşayacak.” Kimseninbeklemediği bir şey oldu. Örgütlü solunbuna refleks vermesi, barikatlara inmeside zor oldu. Daha önce biri indi barikat-lara. O biri, o karmaşık, apolitik bütün, bu-rayı özgürleştirdi. O gençler kimlerdi,neredeydiler, kendilerini nasıl ifade edi-yorlar veya edemiyorlar, ya da kendileriniifade etme tarzları var mı, ne müzik dinli-yorlar, bilmiyoruz. Duvar yazılarından an-lıyoruz, aşağı yukarı nasıl bir kültürüniçinde yaşadıklarını. Bizim de içinde yaşa-dığımız bir kültür aslında. Çok acayip birotonomi yürüyor meydanda. Toplu koor-

dinasyon yok. Sağlıkçılar mesela, kendi iç-lerinde örgütleniyorlar ve çok iyi başarı-yorlar. Genel koordinasyona destek atmakiçin iki-üç ekip sürekli kendini ögütlüyor.Tuhaf bir tecrübe sürüp gitmekte. Bandista şarkılarıyla Türkiye’de veyurtdışında bir sürü konser verdiniz.Gezi’nin kokusunu alıyor muydunuz,en yakın benzerini nerede gördünüz?Kara: En yakın Syntagma’yı gördük, amao da tam böyle bir şey değildi. İnsanlarorada yaşamıyordu. Her gün devirdaimolma durumu vardı. Buradaki başbakan-lık konutuna yüklenmek gibi, parlamen-tonun karşısında baskı yapan bir kitleydiSyntagma. Occupy Syntagma hareketi de-ğildi. Başlangıcı itibariyle 68 tane ağacınyok edilmemesi için parkı terk etmemeeylemi bizimki. Aslında bir nevi occupy

eylemiydi, ismi böyle konmasa da.İsmini biz koymadık, başkalarıkoydu aslında.Kızıl: Tüm bir Arap coğrafyası ayak-lanmasının halkası mı? Öyle okuna-bilir. Syntagma mı? Ekonomik krizsonrası yükselen bir hareket değil.Öfkeliler’in bir halkası olarak görüle-bilir mi? Evet, öyle de görülebilir.Ekonomik bir sıkışma olmasa da, birtaşeron cumhuriyeti içinde olmayadair bir ekonomik kaygının, bir gele-

cek kaygısının da içinde olduğunu söyle-yebiliriz. Aslında bu üç hareketin iç içegeçtiği, ama bambaşka bir yerden, çokkentsel bir yerden patlak veren bir hare-ket bu. Kara: Buna en yakın hareketler, ekolojikmevzularda ayaklanmalar bundan çokdaha küçük şekillerde Bolivya ve Hindis-tan’da vardı. Ne Syntagma’da ne İspanya’dane Tahrir’de kentsel dönüşüm ya da ekolo-jik kıyımla ilgili başlamadı. İstanbul’daalanlara çıkan insanların, grupların, örgüt-lerin ya da orta sınıfın birçoğu, neden so-kakta olduğunun fakında değildi. Oradaolmasının tek sebebi, polisin kullandığıinanılmaz şiddetti. Aslında, hareketi yara-tan polisin kendisi oldu. Burada ilk başta

15 şarkı� Agirê JiyanÇapulci� Alpay Ethem’inSessiz Çığlığı� Beyoğlu Kumpanya Bu Daha Başlangıç� Boğaziçi Caz Korosu Çapulcumusun vay vay� Demir Sert Bu GazBir Harika Dostum� Dinar BandosuThe Chapullers� Duman Eyvallah� Hakan VreskalaDağılın Lan (Barikat version)� Kardeş TürkülerTencere Tava Havası� MarsisOy oy Recebum� Metruk RollBando Sence PolisNedir?� Müge Zeren La Chapulita� Nazan Öncel & Çapulcu OrkestraGüya� New York’lu Çapulcular Şimdi İstanbul’da OlmakVardı� ODTÜ Klasik TürkMüziği Topluluğu TOMA Şarkısı

« 72 »

GEZİ PARKI’NA ilk müdahalenin hemenertesinde, insanlar akın akın Taksim’e

ilerlerken, köprüyü geçmeden hemen önce düştü Duman şarkısı, YouTube üzerin-den kalbimize: “Biberine gazına / Copuna sopasına / Tekmelerin hasına / Eyval-lah...” Ertesi gün hep birlikte Gezi’de bu şarkıyı söylüyorduk. İkinci hamle, GrupYorum’dan geldi: Yeni albüm için hazırlanan“Yeni Baştan”, Gezi direnişine armağan edildi.Boğaziçi Caz Korosu’nun bizzat Gezi’de seslen-dirdiği “Çapulcu musun vay vay” tutunca, şar-kılar çoğaldı, Gezi’dekiler hızla kendi şarkılarınıyarattı. Kardeş Türküler’in “tencere-tava” eşli-ğinde seslendirdiği şarkıdan Nazan Öncel’in“ayyaş-çapulcu” hattından ilerleyen“Güya”sına, “Angara’nın Gazları”ndan “TOMAŞarkısı”na her yerden şarkı aktı Gezi’ye: Müzikkulüpleri, amatör müzisyenler, Marsis’ten Kara

Güneş’e sevdiğimiz gruplar, gaz bombalarına ve TOMA’lara karşı ayaklandı; isyan-ları kimi zaman özgün şarkılar aracılığıyla ulaştı bize, kimi zaman bildik şarkılargüncelleştirildi: Pink Floyd şarkılarını Lizst tadında yorumlayan Ayşe Deniz Gökçin,“Another Brick in the Wall”a “We Don’t Need No Gas Bombs” adıyla gaz maskelibir klip çekti, memlekete gönderdi. New Yorklu “çapulcular”, Şanar Yurdatapan’ın

“İstanbul’da Olmak”ını yorumladı: “Şimdi İstan-bul’da olmak vardı anasını satayım / Püfür püfürbir Toma’nın ön tarafında...” Çağlayan Yıldız, ThePolice şarkısını Gezi’ye uyarladı: “Chapulation Song/ We’ll Be Watching You”. Örnek çok, külliyat şimdi-lik 100 şarkı civarında, ama hızla artıyor. Gezi’dekio “hınzır” grubun şakaları şarkılara sinmiş, hemenhepsi gülümsetiyor. Yıllar sonra Gezi direnişini buşarkılar üzerinden okuyacak, anlamaya çalışacakolanlar, “çapulcu”ların ne kadar eğlendiğini göre-cek, kıskanacak. MURAT MERİÇ

GEZİ’YE UZANAN ŞARKILAR: BANDİSTA

Artık hepimiz yeni biriyizYıllardır direniş ve isyan şarkıları yazıp söyleyen Bandista kolektifi, bu sefer Gezi’deki ilk çadırlardan itibaren parkta, sokaklarda, meydanlardaydı...

#çapulcuşarkıları

#gezidirenişi güncesi

Page 73: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

20 kişiyken bir güç kullanıldı, 200 kişiolduk. 200 kişiyken güç kullanıldı, üç binkişi oldu. Üç bin kişiye güç kullandı, 15 binkişi oldu, 15 bin kişiye güç kullanınca...Kızıl: Medyanın yayın yapmadığı, kamusalbilginin kesik olduğu bir ortamda böyleoldu, ki o da ateşleyen bir şey zaten. Tekrardönüp teori ile pratik arasındaki okumala-rımıza bakmak, bunu sürekli tekrarlamakgerekiyor. Arada güzel laflar duyuyoruz:Biraz daha Lenin, biraz daha Bensaid, birazdaha otonomculuk okumak lâzım. Öte yandan, neşeli ve kahkahalı, hattaşarkılı, tezahüratlı bir hareket bu,değil mi? Kızıl: Olması gerektiği gibi. Devrim pro-vası böyle olur. Tahrir de bir taraftar müca-delesidir. Orada da aynı şey oldu, meydanıtaraftar grupları savundu. Kara: ‘90’larda, Öğrenci Koodinasyonlarızamanında da “Dünya yerinden oynar,YÖK’ten adam çıksa” sloganı bir tezahüratuyarlamasıdır. Son yirmi yıldır tezahürat-vari sloaganlar atma kültürü oluşmayabaşlamıştı meydanlarda. Kızıl: Aslında biraz kazıp şöyle düşünebili-riz: Örgütlenme için sistemin bıraktığı tekalan tribün. Bir kültür merkezi açsan, ba-sılmayacağının garantisi yok. Kitlesel bu-lunabileceğin, kitlesel üretebileceğin,kitlesel eyleme geçtiğin bir alan tribünler.Politika dışı bir alan olduğu düşünülür,ama nasıl dönüştüğünü görüyoruz. Stadabaskı da buraya getirdi bizi. Tüm taraftar-lar gaz yiyor. Bir de direniş esnasında yazılan şarkılarvar. Duman, Kardeş Türküler, BoğaziçiCaz Korusu...Kızıl: Kulağını sokağa, isyana açtığın müd-detçe üretmek kadar kolay bir şey yok.Kendi iç ve dar hayatından dışarı baktığınmüddetçe üretmek kolay. Bu hayata dahilolmak kolay zaten. Kara: Benim için bugünlerin en kıymetlitarafı, artık bu topraklarda bir direnişkültürünün yeşermiş olması. İktidarda,muhalefette, parlamentoda kim varsa,artık beyninin bir yerinde bunu düşüne-rek hamle edecek. Hiçbirimiz bundanönce olduğumuz insanlar değiliz, amaparlamentodaki hiç kimse de bir öncekikişi değil artık. Kızıl: En azından şimdi biliyoruz ki ne okadar yalnızız, ne de yanlış işler yapıyor-muşuz. Devam etmemiz gerekiyor. Çokbasit terimlerle söylersek, bu bir kendiniifade etme, umursanma patlaması hare-keti. Daha bununla birlikte onlarca umur-sanmadığımız alana, meseleye, sömürümekanizmasına dair söyelenecek söz varve sanıyorum şimdiki iklim, o sözlerindaha meşru, daha halk tarafından dillendi-rilebileceği bir iklim olacak. Ne kadar bas-kılanmaya çalışılsa da. Sizce son günlere en çok uyan Bandistaşarkısı hangisi?Kara: “Gâvur İmam İsyanı”: Köylüler birlikoldu / Paşaya karşı durdu / Gâvur imamvurdukça / Osmanlı kaçar oldu / Halk is-yanı coştukça / Askerler kaçar oldu...Kızıl: Benim için “Aşk Şarkısı”: Aşk müca-deledir, aşk doğrudan eylem, aşk İstan-bul’da bir sokak, aşk örgütlenmektir...

SÖYLEŞİ: MERVE EROL

« 73 »

Tencere tava seslerinin ortaya çıkışına şahitoldun mu?Cevdet Erek: Unutmuşum, dönüp baktım, ilkfotoğraflarım salı günü öğlenden. O günlerdebu sesler yoktu. Bilmeden, yorgun argın, ka-fanda bir sürü soru işaretiyle eve gittiğin birakşam, bir anda sokaktan sesler geliyor. Pence-redekilerin hepsi kadındı. Evdeyim, pencerede-yim demek, evde hazır olan ses yapma aletlerinikullanarak perküsyon üretmek, soyut bir şeyyapmak demek. Kod haline getirilmiş bir şeysöylemiyorsun, üç kez vurunca “ata” anlamınagelmiyor. Sonra bazı şeylere dönüşüyor tabii:Çat, çat, çatçatçat, çatçatçatçatçat! Arada bir“hükümet istifa” da çıkıyor, ama temelinde buritmler bir şey söylemiyor. Fakat şu anlama ge-liyor: Biz mahallemizde on kişi penceremizdençıktık, akşamın sessiz bir saatinde hep beraberbir şeylere vuruyoruz. Susurluk protestolarında görüntüyle mesaj veri-liyordu, şimdi sesle. Durumun aciliyetinden mi?Galiba. Kamusal alanda müzik deniyorsa, bun-dan daha fazla bir müzik ya da ses sanatı ola-maz. Cihat Aşkın twitter’da şöyle yazmış: “Şuanda burada süren eylemin oldukça ritmik vemimimalist müzikal olduğunu söylemeliyim.Tencere, tava, çatal, kaşık, cezve ve gaz. Binlerçalıyor, gaz kokuyor, Beşiktaş’ta arbede var.”Konser salonunda yapılanın aynısı oluyororada. Bir ritm de yok, bazen oluyor, değişiyor,araya müzisyenler giriyor. Bir teyze elli dakikaboyunca tıktıktıktıktıktık… diye çalıyor. Banabile fazla geliyor. (gülüyor) Camı kapattığım daoldu, o kadar uzun sürdü ki ilk günlerde. Çokenteresan, cumhurbaşkanının açıklamasındansonra yine yapıldı, kısa süre sonra durdu. Kan-dil Gecesi kibar bir şekilde yine yapıldı, durdu.Nabza bağlanmış gibi. Dört tane kayıt yaptım.Fakat yaşamayanın bunu anlaması mümkündeğil. Yine de dinleyen akademik konseptlerebağlı kalmamış bir Steve Reich müziği duyabi-lir. Tamamen kontrol edilemez, tamamen rast-lantısal. Bir de, masandaki, mutfağındaki aletedevatla yapıyorsun, müzisyen değilsin. Vur-malının gerçek ruhu bu. Kokoreççinin, çay bar-daklarıyla kahvecinin yaptığı gibi. Bundan dahadoğal katılımlı başka bir ses etkinliği olamazherhalde. Aslında enstrüman olmayan vurmalıları kulla-narak müzik yapan pek çok insan var, değil mi?Tabii, çağdaş müzik dediğimiz bunun tarihizaten. John Cage’in enteresan bir televizyonprogramı var, mutfak aletleriyle bir konser yapı-yor. Biz bunları yaşamış bir yer değiliz, fakat aynızamanda tarihimizde her yerde var. Kokoreççidede var, Kahramanmaraş dondurmacısında da.Bazı kültürler daha ritmli, hiç şüphesiz bunlar-dan birinin de merkezi İstanbul. Arap da burada,

Roman da burada. Darbukanın iki merkezindenbiri Mısır’sa, diğeri de burası. Sulukule başta olmak üzere İstanbul’un kendiiçinde de çeşitli müzik merkezler var, Taksim -Beyoğlu bunlardan biri sayılabilir mi?Yüzde yüz. Popüler müziğin merkezi burasıdeğil, stüdyolar şehre dağılmış vaziyette, amasokakta müzik burada çalınır. Beğen ya da be-ğenme, müzik okulları, konservatuarlar bura-lardadır. Mevlevîhaneler de yakındır. Bütünserseri müzisyenler buradadır. Dışlananlar, bar-larda çaldığı için değeri bilinmeyenler, bohemsayılanlar, parasız pulsuz çalgıcılar, ister Romanolsun ister rock’çu, buradadır. Taksim son za-

manlarda bu kimliğini kaybetmek üzereydi. He-pimiz burada büyüdük. En zengin çocuğu da, enfakir çocuğu da. Hem çatışmalar esnasında hem de parka vemeydana yerleşince şarkılar da hiç eksik ol-madı, değil mi?Evet, bir yanda Grup Yorum’undan Edip Akbay-ram’ına politik şarkılar var, bir yanda maçlardabinlerce kişinin bir ağızdan söylediği sloganlarvar. Bir de, eskiden ağıt gibi söylenen şeyler hız-lanmış. Bir de tabii Beşiktaş yaratıcılığı var. (gü-lüyor) Türkiye’deki futbol izleyiciliğinde zatenbir mücadeleye gitme mimiği var. Konserle dı-şında o topluluk hazzını başka bir yerde yaşa-madım. Tehlikeli olabilecek bir şey, ama estetikaçıdan muazzam bir olay. Maç davulu seyret-mek çok güzel, kökeni muhtemelen savaş da-vullarına, ama aynı zamanda oyuna dayanan birşey. Çocukken davulla bir maça gitmiştim,hemen elimden almışlardı, topluluktan olmadı-ğım için. (gülüyor)Öte yandan, bağlama ağırlıklı protest müziklerbu hareketin baskın niteliğini tam yansıtmıyorgibi…Evet, ama mesela Moğollar’ın “Bi Şey Yapmalı”sıgayet tutuyor. Öte yandan, gitar burada çokuzun zamandır var, ona “Amerikan aleti” diye-mezsin. Evet, hepimiz özenti olarak başladıkmüziğe, San Fransisco’daki metalcilere, Alman-ya’daki progressive rock’çulara özendik, amabunları başka yöne çekmeye çalışan Moğollar’ada özendik. Türk musikisi de öyle değil mi, o daArap müziğine, Bizans müziğine özenmemişmi? Bu direniş Türkiye’de pek çok müzisyeni biraraya getirdiği gibi, dünya desteğini de arka-sında buldu. Roger Waters mektup yazdı me-sela…Radiohead, Patti Smith, Moby, Modeselektor,Tom Morello, Madonna… O kadar büyük bir des-tek ki. Ama U2 Egemen Bağış’la yan yana geldi-ğinde pek de ilgilenmemiştik. SÖYLEŞİ: M.E.

NEKROPSİ’DEN CEVDET EREK

Kamusal minimalizmEvlerde vurmalılarla, sokaklarda tezahüratlarla ifade bulan Gezi Direnişi’nin ses manzarasını Nekropsi’nin doğal ve “buluntu” seslerle de müzik üreten davulcusuCevdet Erek’le konuştuk…

Page 74: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Gezi “Ekümenopolis”in neresinde? İmre Azem: “Ekümenopolis”te karşı çık-tığımız, uzun süredir AKP’nin dayatmacıbir tavırla uygulamaya çalıştığı bir kenttahayyülü. Bunun birçoğunu da yaptı,birçok noktada projeleri başlattı, ihalele-rini yaptı ve hatırı sayılır bir tepki gör-medi. Üçüncü köprü projesi, havaalanı,mahallelerdeki yıkımlar... Gezi’de bunadur dendi, biriken itiraz bir anda patladı.Ama bunu sadece kent meselesine indir-gemek de doğru değil. Gezi direnişininilk üç gününde belki çok az insan haber-dardı. 29 Mayıs’ta Erdoğan’ın üçüncüköprü açılışındaki tavrı, bunlara eklenenpolis şiddeti tepkilerin bir anda katlan-masına neden oldu. On senedir AKP’ninbütün politikalarında görülen dayatma-cılık ters tepmeye başladı. Hepimizinhayatını ilgilendiren projelerin on sene-dir dayatılıyor olması, bu öfke birikimi-nin sebebidir. Bu dayatmaların çoğu dakent üzerinden, mekân üzerinden ha-yata müdahaleyle ilgili. “Ekümenopo-lis”te anlattığımız tam da bu: Bu kenttahayyülünün, kimsenin fikri alınma-dan, herhangi bir kamuoyu tartışmasıyapmadan, bilimsel bir açıklamaya baş-vurmadan dayatılıması ve bunun yarat-tığı öfke. Bu dayatmaların en önemliörneklerinden biri de Afet Yasası. Bir Ba-kanlar Kurulu kararıyla, hiçbir bilimselveriye dayandırmadan ülkenin her met-rekaresini afet riskli bölge ilan edebili-yorlar ve buna hukukî yoldan ititrazmekanizmalarını tamamen kapatıyorlar.“Ekümenopolis”te anlatmak istediğimizbunların demokrasiyle, siyasî ve ekono-mik sistemle olan ilişkisi. Gezi olayı, budayatmacı politikalarla ilişkisi bakımın-dan “Ekümenopolis”in anlatmaya çalış-tığı şeyin tam ortasında yer alıyor.Taksim, meydan ve İstiklal Caddesi’yle

bu şehrin kalbi sayılamaz mı zaten?Taksim Meydanı, fiziksel olarak da, si-yasî ve kültürel anlamda da kentin mey-danı. İşçi hareketinin merkezi, taraftarınkutlama meydanı, sinema ve müziğinmerkezi, millî bayramların meydanı. Ka-musal alanı çeşitli toplumsal sınıflarınbir araya geldiği yer olarak düşünürsek,Taksim Meydanı’ndan daha kamusal birmeydan yok Türkiye’de. Üçüncü köprülü ve Kanal İstanbul’lu İs-tanbul tahayyülü nasıl bir şey?Bütünlükçü bir tahayyülden yola çıkıldı-ğını söylemek mümkün değil. Projebazlı ve rant odaklı bir gelişme söz ko-nusu. Asıl çıkış noktası emlâk değeriniartırmak, yabancı para akışını sağlamak.Zaten şu anda emlâk üzerinden dönenbir ekonomi var, bunu devam ettirmeyeyönelik yeni alanlar açılmaya çalışılıyor.Genel olarak İstanbul’un kuzeyinin yapı-laşmaya açılması tüm bunlar. Üçüncü

köprü de, üçüncü havaalanı da. BütünArnavutköy’ü içine alan yeni imar planıaçıklandı, o da bunun bir parçası. Erdoğan’a göre, şehrin en büyük ihtiyacıotel ve rezidans. Öyle mi hakikaten?Bu, temelde İstanbul’un ne olmasını is-tediğinize bağlı bir soru. Eğer İstanbul

İstanbul’da yaşayanların kenti olacaksa,ne otele gerek var ne de rezidansa. Amaeğer İstanbul’un küresel sermayeninkenti olması düşünülüyorsa, o zamanrezidansa da ihtiyaç var, otele de. İstan-bulluların kenti olarak tahayyül edilenbir kentte İstanbulluların ihtiyacı olanşeylerin yapılması lâzım. Toplu ulaşı-mın iyileştirilmesi, raylı sistemlerin ya-pılması, mahallelerin güzelleştirilmesi,İstanbulluların refah düzeyini artıracaksosyo-ekonomik düzenlemelerin dev-reye sokulması, eğitim ve sağlık sistemi-nin ihtiyaçları karşılayacak şekildedüzenlenmesi lâzım.İlk müdahalenin yapıldığı gece oradakion kişiden biriydiniz. O gece ne düşünü-yordunuz? Ne kadar sürer diyordunuz?Ertesi gün elli kişi olursak iyi olur diyedüşünüyorduk. İstanbullu bu kent mü-cadelesiyle ilgili umursamaz bir tavırsergiliyordu. Ne üçüncü köprü mücade-lesine insanları katabildik ne de mahal-lelerdeki kentsel dönüşüm hakkındakitlesel bir tepki doğdu. Taksim Dayanış-ması bir buçuk sene önce, yayalaştırmaprojesi açıklandığında kuruldu. O za-mandan beri hiç böyle bir kitlesellik ya-ratamadık. Çadırları ilk kurduğumuzgece bu kadar büyük bir kitle eyleminedönüşeceği de hiç aklımıza gelmedi.Demek ki, insanların içinde bu dayat-macı siyasete öfkesi on senedir birikmişve bir anda, çok meşru bir yerden, kuv-vetli bir kıvılcımla patladı. Olayın çıkışnoktasıyla ilgili komik bir şey söyleye-yim. Bu yayalaştırma projesinde, DivanOteli’nin yanındaki battı-çıktıların ya-nına kaldırım çizilmemiş, yani yayalaş-tırma projesinde kaldırım unutulmuş!Ve inşaat şirketi, Kalyon İnşaat —Emeksinemasının müsebbibi olan şirket—bunu farkedip diyor ki, “bir gecede par-kın kenarından dört metrelik bir yertraşlarım, parkın duvarını dört metreiçeri kaydırırım, nasılsa orası şantiyealanı, kimse farketmez, parktan sekiz-onağacı götürürüm ve bu işi hallederim.”Gece saat 10’da bunu yaparken yakalanı-yorlar ve olay oradan patlıyor. Çok traji-komik bir durum: Yayalaştırmaprojesinde kaldırımın unutulmasındançıkıyor olay!Bu tepki başka alanlara, mesela üçüncüköprü konusuna doğru ilerleyebilir mi?Bence bu tepkinin bütün dayatmacıkentsel politikalara karşı büyümesilâzım. Üçüncü köprüye itirazımızı da,mahallelerdeki kentsel dönüşüme karşıitirazımızı da Gezi Parkı üzerinden yapa-biliriz. Gezi bütün bu dayatmacı kentselmüdahalelere karşı, bu otoriter siyasetekarşı tüm itirazlarımızı ifade edebilece-ğimiz bir merkez. Bu işler hiç büyüme-den önce, 28 Mayıs’ta yaptığımız basınaçıklamasında bunun sadece GeziParkı’yla, oradaki ağaçlarla ilgili olmadı-ğını, tüm bu kentsel müdahelelerle ilgilibir itirazımız olduğunu söyledik. KezaEmek’le ilgili yapılan bütün basın açıkla-maları da böyledir. David Harvey’nin birsözü var: Bundan sonra kapitalizmekarşı mücadele, kent meseleleri üzerin-den yaşanacak. Gezi Parkı bunun birebirhayata geçmiş halidir. SÖYLEŞİ: M. E.

“EKÜMENOPOLİS”İN YÖNETMENİ İMRE AZEM

Birikmiş öfke patladı

« 74 »

Sinemalarda gösterime de giren “Ekümenopolis” belgeseli,üçüncü köprüyle birlikte İstanbul’un gelecek distopyasına bakarken mahallelerdeki kentsel dönüşüm mücadelelerine de odaklanıyordu. “Ekümenopolis”in yönetmeni İmre Azemen başından itibaren Gezi Parkı’ndaydı...

İmre Azem, 2006’danbu yana başta İstanbulolmak üzere Türkiye şehirlerinde kent hakkımücadeleleri yürütenToplumun Şehircilik Hareketi İMECE’nin çalışmalarına da aktifolarak katılıyor. İMECEhakkında bilgilere,problemli kent alanları hakkındarapor ve dokümanlara toplumunsehircilikha-reketi.org adresindenulaşılabilir.

David Harvey’nin bir sözü var: Bundan sonra

kapitalizme karşımücadele kent meseleleri

üzerinden yaşanacak. Gezi bunun birebir

hayata geçmiş halidir.

FOTO

ĞRA

F:ŞA

HA

N N

UH

LU

#gezidirenişi güncesi

Page 75: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

“Çoğunluk”taki karakterler bugünlerdesokakta. Ve çoğu, hayatlarında ilk defaeyleme geliyor. Bu çoğunluk kim? Seren Yüce: Ortak bir vicdan oluşuyor,bu onun dışavurumu. Güzel bir şey yaşa-nıyor. Bu hareketi güzel, özel yapan ta-rafı, yeşil bir noktadan başlamış olması.İnsanlar ağaçlara sahip çıktı. Haklı biritirazın sopayla, gazla, dayaklabastırılmaya çalışılması sonu-cunda bu hareket büyük bir dire-nişe dönüştü. Çevre bilinci,yaşadığın yere sahip çıkma, kentbilincinin patlaması… İnsanlarıniçlerinde hissettikleri, ama dışa-rıya çıkartamadıklarının bir or-ganizasyona dönüşmesigerekiyormuş demek ki. Birortak bilinç oluştu. Bütün mese-lelerin ne kadar iç içe olduğu gö-rüldü. Bu bilinci paylaşan herkesbu direnişin bir parçası şimdi;azınlık değiliz, bunu da görmüşolduk. Müthiş barışçıl bir ortamvar, dayanışmanın ne demek ol-duğunun hatırlandığı, insanla-rın derinden gelen bir huzuraerdiği ortamdayız. Rüyada gibi-yiz. Ne kadar devam edecek, nekadar gerçekçi, bir fikrim yok.Ama yaşanan güzel ve insanî; in-sanların birbirini sevebileceği ihtimaliniortaya çıkardı. İnsanların egoları düştü,birbirlerine bakışı değişti. Burada kimsebirbirine zarar vermiyor, saygısızlık et-miyor. Bunları unutmuştuk; sağolsun,Tayyip Erdoğan hatırlatmış oldu. Çocuk-lar hayatta güzel şeylerin de olduğunugörüyor, dayanışmayı öğreniyor. Mert-kan da burada olabilirdi. Beklediğimizbuydu. “Çoğunluk”un başkahramanı Mert-kan’ın, onun temsil ettiği gençlerin ha-yatı değişebilir mi? Bu bir vicdan meselesi. Mertkan’ın birvicdanı olduğuna inanıyorum. Bu hare-ketin yayılması engellenemez. Mertkangibi gençler korkudan sıyrılıp özgürleşe-bilir. Bu bir süreç ve daha yeni başlıyor.Bana hâlâ gerçeküstü geliyor. Bir yan-dan, her şey berraklaştı da. Kimin haklı,kimin haksız olduğunu görmeye başlı-yorsun. Kürt meselesinin ne demek ol-duğunu anladık. Medyanın tavrıylaKürtleri izole edip savaşı sürdürmenin,orada hayatları kayan insanların çığlıkla-rının ne demek olduğu da anlaşıldı. “Çoğunluk”u çekerken meselen neydi?Faşizmin ne kadar sıradan, basit bir yer-den çıktığını göstermek gibi bir derdimvardı. Hepimizin içinde olduğu, gıkımızıçıkartamadığımız noktalar var, o nere-den başlıyor, onu deşifre etme gereklili-ğinden ortaya çıktı “Çoğunluk”. Müthiş

bir şey anlatmak, büyük çözümlemeleryapmak değildi niyetim. Ayrımcılıktanduyduğum rahatsızlığın sonucunda or-taya çıkan bir fikirdi. Mertkan hem ayrımcılığa maruz kalanhem de maruz bırakacak olan… Mertkan babasının eseriydi. Babasınınyarattığı, güçsüz olanın yok sayıldığıdünyanın uygulayıcısıydı.

Emek Sineması’ndan bu yana bir şeyleroluyor, çok daha geniş bir kesim kenthakkı mücadelesinden, yaşadığı alanlarısahiplenmekten bahsediyor…Topçu Kışlası’nın yapılmak istenmesi,buraya belli bir ideolojinin dikilmek is-tenmesi demek. Bunu tarihin her ânındagördük, her iktidar kendi iktidarını tem-sil etmek üzere bir bina yapmıştır. Tak-sim’in, Beyoğlu’nun bir temsiliyeti var,bu temsiliyet yıkılmak istendi. TayyipErdoğan o yüzden bu kadar hırslandı. Bu direnişi farklı kılan neydi? Cumartesi günü polislerin geri çekildiğian. Müthişti! Bizim algımızda normalolan, polisin şiddetin dozunu sürekli ar-tırması; Taksim Meydanı’nda kalkanları-nın ardında çekildikleri ânı görünce birşeyler değişti hissine kapıldım. Üzeri-

mizde bir kabuk oluşmuştu; Taksim’ebirlikte yürürken herkesin aynı bilinç,gurur, inat ve inançta olması bu kabu-ğun kırıldığını hissettirdi, orada patladı. Bu aralar en sevdiğin slogan ne oldu?Çarşı’nın “sık bakalım...” sloganınınbaşka bir versiyonu var, “kes bakalım,ağaçları kes bakalım...” diye başlıyor,seksist bir içeriği var, ama seviyorum, afbuyurun. Duvarların ses perdesi de yüksek. “Tayyip inş. cnm ya!” ile “Slogan bula-madım” var. Kolunu açmış Tayyip var,direniş hatırası; altına geçip fotoğrafçektiriyorsun. Bir tweet gördüm: “Ya-nımdaki çocuk polise gaz bombasınıgeri atarken dirseği bana çarptı, dönüppardon dedi.” Hareketin temeli işte bu. AKM’nin cephesini nasıl buluyorsun?

Mükemmel. Ütopik değilmi? Her yer bir anda çok gü-zelleşti. Devleti hissetmedi-ğinde her şey güzelleşiyor.Vicdan ortaya çıktı, herkespaylaşıyor ve mutluyuz. Buhareket hepimizin ciğerinegirdi. Antropolojik, sosyolo-jik çözümleme yapmayagerek yok; kursağımız sıkılı-yordu, şu anda o koptu, öz-gürlüğü yaşıyoruz. Bugünlerden zihninden kati-yen silinmeyeceğini düşün-düğün bir an var mı? Gezi’de, içimizde ağır bir yükoluşturan, polislerin kur-duğu bir kale vardı, onlarıngözetimi altında parka giripçıkabiliyorduk. O kale ya-kıldı, yakma eylemi şiddetiçeriyor, doğru bulmuyo-rum, ama orada ortaya çıkan

enkaz bu direnişin bir sembolü oldu. İn-sanların o enkazı benimsemesi, önündefotoğraf çektirmesi gerçeküstü. O man-zarayı hiçbir zaman unutamayacağım.Şiddet yüklü bir mekânın enkaz halinedönüşmesi, insanîleşmesi, özgürlüğütemsil etmesi; sanırım yaşadığım engüçlü manzara oydu. Gezi’ye yakın otu-ruyorum ve sürekli İstiklâl’den geçiyo-rum. Ortalıkta polis yok. Polisgörmemek insanı çok rahatlatıyor.Kimse zarar görmüyor. Polisin şiddetin-den eser kalmadı. Herkes çok huzurlu. “Çoğunluk”u yeniden çeksen... Çekemem! Bilinç başka bir şeye dön-üştü. Mertkan Gezi Parkı’nda belki de. İki hafta öncesine dek hayatınla ilgili nedüşünüyordun, ne hissediyordun? Mutlu değildim. İnsanın aklına buralar-dan gitmek geliyor, ama gitmek istemi-yordum. Gitmeyecektim. Bir şekildemücadele etmeye devam edecektim. So-nuçta, elimden gelen iş bir şeyleri göste-rebilmek; göstermeye devam edecektim.Şu anda Gezi’de bir model yaşanıyor.Yakın gelecekte her şey buradaki kadarideal olmayacak. Ama burası bir kapıyıaçtı ve o kapı kapanmayacak. Baskı kur-mak asla eskisi gibi kolay olmayacak. On yıl sonra bugünleri nasıl anarsın? Müthiş bir tecrübe. Bunu yaşadığımıziçin çok şanslıyız.

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL OĞUZ

« 75 »

“ÇOĞUNLUK”UN YÖNETMENİ SEREN YÜCE

Özgürlük fotoğrafları“Çoğunluk”un yönetmeni Seren Yüce de Gezi’deydi. Kalabalıklarınortasında, filmiyle Gezi’deki sahneler arasındaki ilişkiyi sorduk...

“Çarşı’nın ‘sık bakalım…’ sloganınınbaşka bir versiyonu var,‘kes bakalım, ağaçlarıkes bakalım...’ diyebaşlıyor, seksist bir içeriği var, ama seviyorum, af buyurun.”

Her şey berraklaştı.Kimin haklı, kimin

haksız olduğu görüldü. Kürt meselesinin ne demek

olduğu, orada hayatlarıkayan insanların

çığlıklarının ne demekolduğu da anlaşıldı.

Page 76: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

Dolmabahçe Camii’ne neden gittiniz?Canan: 1 Haziran gecesi orada bir reviraçılmıştı. Çatışma olduğunu duyuncaGümüşsuyu’na indik, stadı geçemedik.Elif: Bir yerde yardıma ihtiyaç olduğundaya da revir oluşturulduğunda, merkezeduyuruluyor, hekimler de öğreniyor.Tabip Odası’ndaki merkezden BahçeşehirÜniversitesi’nin orada yardıma ihtiyaçolduğunu öğrendik. Oda’dan malzeme-lerle çıktık. Kimimiz çalıştığımız hasta-nelerden malzeme aldık, camidekiilkyardım ekibine katıldık. Altı doktor,on tıp öğrencisi vardı. İlk gece daha sa-kindi. Kapsül yaralanması gelmiyordupek. Gazdan etkilenenler vardı. 2 Haziran gecesi neler oldu? Elif: Camiye ilk ulaşanlardan biri ben-dim. Çatışma yoğunlaşmıştı, yaralılar ar-tıyordu. Kapı açık değildi. Camigörevlileri aracılığıyla rica ettik, açıldı.

Canan: Asistanlar ve öğrencilerle birlikteyaklaşık otuz kişi olmuştuk. Yanımızdagetirdiğimiz tıbbî malzemeleri çıkardık.Tabip Odası’ndan malzeme istedik. Gö-nüllü getirenler de oldu.Mekânı nasıl organize ettiniz?Fırat: Caminin dış kapısıyla iç kapı ara-sında küçük bir koridor ve devamlı ka-palı duran bir muşamba örtü var.Görevlilerden caminin içinde nelere, ne-relere dikkat edeceğimizi öğrendik.Elif: Ayakkabıları çıkarttırdık. Ben kendiellerimle ayakkabıları çıkartıyordum.Fırat: Ayakkabıların durduğu bölümdeiki-üç doktor vardı. Yaralılar dışında kim-seyi içeri sokmuyorduk. Canan: Durumu çok ciddi olmayan yara-lılar kapı önünde tedavi ediliyordu. Elif: İç kapıdan önce, muşambayla ayrı-lan bölümde bekleyen birinci doktor ya-ralının nesi olduğuna bakıyor. Diğeri

ayakkabıları çıkarıyor. Üçüncüsü spreysıkıp damla damlatıyor.Fırat: İçerideki ekip yaralıyı devralıyor.Elif: Astım gibi solunum yolu hastalıklarıolanlar, dikiş atılması ya da gözetimdetutulması gerekenler, ağır durumdakileriçeri alınıyor. Canan: Ağır durumdakileri cerrahi ve da-hiliye olarak ikiye ayırdık. Bir bölümüyoğun gözetime ayırdık, oraya en ağır ya-ralıları koyduk.Fırat: Avizenin altını açık yarası olanlara,dikiş atılması gerekenlere ayırdık. Amagelen travmaların sayısı giderek arttı. Ne gibi travmalar?Fırat: Göz travması, yüz travması, kafatravması; kapsülle doğrudan nişan aldık-ları için… Göğüs ve bacağa da geliyordu.Aynı anda içeri giren yaralı sayısı 10’u bu-lunca durum zorlaştı.Elif: Ambülansların camiye ulaşmasındasorun yaşanıyordu. Burnunda yarık olanağır bir vaka vardı. Onu epey bir süretransfer edemedik. Kötüleşenlerin hep-sini transfer edemiyorduk, önceliği olan-ları seçmek gerekiyordu. Böyle olağanüstü hallerde hekimlikyapma tecrübeniz var mıydı?Fırat: Hiçbirimizin böyle bir ortamda,yani neredeyse savaş ortamında hekim-lik tecrübesi yok. O yüzden, hastane acilservis pratiğine benzetmeye çalıştık, acilpoliklinikmiş gibi hareket ettik.Elif: Çoğumuz ‘99 depreminden sonra tıpfakültesine başlamış insanlarız. Bir prob-

DOLMABAHÇE VALİDE SULTAN CAMİİ’NDEKİ HEKİMLERİN GÖZÜYLE 1-2 HAZİRAN

Polis vahşeti polikliniği

« 76 »

15 Haziran akşamı Gezi Parkı’na yapılan yoğun saldırının ardından doktorlar kelepçelenerek gözaltına alındı, revirlere ve hastanelere gaz bombaları yağdırıldı.Ancak daha önce de revirler ve sağlık çalışanları vahşi bir karşı-propagandanınkonusuydu: Özellikle, en sert çatışmaların yaşandığı yerde bulunan ve revire dönüştürülen Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camii için akla hayale gelmedik söylentiler çıkarıldı. O gece orada olanlara bağlanıyoruz...

Erdoğan “millî irade” mitinglerinde dinî propaganda klişelerine yaslanırken birinciliği Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camii’ne verdi: “Camiye ayakkabıyla girdiler, içki içtiler.” Vaat ettikleri görüntüler ortaya çıkarılamazken Habervaktim sitesi çıtayı “camide grup seks yaptılar”a kadar yükseltti. Caminin imamı ve müezzini hakkında soruşturma açıldı

FOTO

ĞRA

FLA

R:N

AZI

M S

ERH

AT

FIR

AT

#gezidirenişi güncesi

Page 77: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

lem de, çalışan sağlık ekibinin süreklideğişmesiydi. Bir grup geliyor, sonrabaşka bir yere desteğe gidiyordu.Fırat: Bir ara cerrahımız vardı, sonra gitti.Elif: O nedenle acil servisteki gibi bir di-siplin sağlayamadık. Bir süre sonra,kontrolümüzden çıktı. Ayakkabı hassasi-yetini ilk günden çok iyi anlamıştık. Fo-toğraflarda da görülüyor, herkesayakkabısız. Fırat: İlk iki saatte cami görevlileri de içe-rideydi. Sonra o kadar arttı ki yaralı sa-yısı, bir ara, kapının önüne gazatıldığında, 80 yaralı vardı. Elif: Biz turist değiliz, camiye nasıl giril-mesi gerektiğini biliyoruz. Orada içkiiçilmedi. Hepimiz Hipokrat yeminietmiş insanlarız. Kimliğini önemseme-den herkesin sağlık durumunu iyileştir-meye gittik. Yeminimizin hakkınıvermek zorundayız. Fırat: Cami direnişçiler için bir üs halinegetirilmiş gibi bir algı var. Bu doğru değil.Cami yaralıların tedavisi için açıldı, stadıgeçemediğimiz için yaralıların gidebile-ceği başka yer yoktu. Hastaların kayıtla-rını tutmak için uğraştık. Medyanıngirmemesine özen gösterdik. Hastanınşuuru bulanık olduğu için röportaj yapıl-masını kabul etmedik. El Cezire ve NewYork Times’a bile izin vermedik. Amagözlem yapmalarına izin verdik. Hastayakınlarını da içeride tutmadık. Elif: Büyük bir yoğunluk vardı. Bazıhekim arkadaşlarımız düşüp bayıldı.O gece bu kadar çok yaralı olmasını neyebağlıyorsunuz?Canan: Şiddet çok fazlaydı. Etrafta kaça-

cak yer yoktu. Orası dar bir tünel gibiydi. Fırat: Her zamankinden daha şiddetli birçatışma vardı. Kapının önüne ara ara gazatılıyordu. İç bölgedeki ayakkabı çıkarmakısmında gaza maruz kaldık. Kapınınönünde, öğrenci ağırlıklı, hafif yaralılarlaağır yaralıları ayıran bir grup vardı. Hafifyaralıları orada tedavi ediyorlardı; bir arayirmi-otuz kişi birikmişti. Oraya da gazatılınca onlar da içeriye doluşmak zo-

runda kaldılar. Bir yandan yaralılara mü-dahale etmeye çalışıyoruz, bir yandangaza maruz kalıyoruz. Aramızdan biri“arkadaşlar, şu an polisin etrafı çevirdi-ğini anladık, hep beraber oturuyoruz”dedi. O sırada diz çöküldü, çünkü bir sal-dırı ânında her şey daha karmaşık olabi-lirdi. Elif: Diğer revirler hep ya kapalı binalarıniçinde ya da Gezi’deydi. Camininsebüyük kısmı camdan oluşuyordu. Enufak bir saldırının içeride büyük bir etkiyaratması muhtemeldi.Fırat: Filmlerdeki savaş ortamında gibiy-

dik. Teslim alınmayı bekliyorduk sanki.Hem bir korku ortamı, hem de bir yan-dan güven vardı.Canan: Yaralıların acil olanlarının hep-sini o arada hastanelere göndermiştik.Elif: Hastamın ve kendimin can güvenli-ğimden aynı anda endişe etmek hekimolarak hiç alışık olmadığım bir durumdu. Fırat: Ağır bir hastayla ilgileniyordum. Osırada arkadaşlar polisle pazarlık etmeyeçalışıyordu. Canan: “Burada yaralılar varken reviremüdahale etmeyin” dedik.Caminin imamıyla iletişiminiz nasıldı?Elif: Yaralı geldiği müddetçe içeride ol-mamız gerekiyordu. Bu nedenle imamagüvenmeyi doğru bulduk. Fırat: İmam hastaların ve doktorların cangüvenliği için yardım etti. “Bana güve-nin” dedi. Biz de ona güvendik. Son nok-taya geldiğimizde yorulmuştuk. Beşsaattir çalışıyorduk. Elif: İmam bize herkesin güvenli bir şe-kilde çıkmasını sağlayacağını söyledi. Canan: Polis 15 dakika içinde küçük grup-lar halinde camiyi terketmemizi, yoksamüdahale olacağını söyledi. Toplayabil-diğimiz kadar malzeme topladık. Fırat: En son biz çıktık.Canan: 15 dakika verildiği için her şeyitoplayamadık.Elif: Dışarısı hâlâ çok gazlı olduğundanmaske takıp çıkmak gerekti. Maske tak-mamız eylemcilerden olduğumuza dairdelil olarak gösterilmiş. Amacımız yüzü-müzü gizlemek değildi. Gazdan nefesalamıyorduk. Bir şey göremiyorduk.

SÖYLEŞİ: DEMET DİNLER

« 77 »

Biz turist değiliz, camiyenasıl girilmesi gerektiğini

biliyoruz. Orada içki içilmedi. Hipokrat

yemini etmiş insanlarız.Yeminimizin hakkınıvermek zorundayız.

FOTO

ĞRA

F:MEH

MET K

AÇM

AZ / N

AR

PHO

TOS

Page 78: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın

“Bi’at ve Öfke” kitabınızdan yola çıkar-sak, Erdoğan’ın dinmeyen öfkesininbi’atla nasıl bir ilişkisi var? Cemal Dindar: Boyun eğme ile bağ-lanma arasındaki fark önemli. İlki, yaniboyun eğme, kişiyi sıklıkla öfkelen-meye çeken iksircikli bir duygu halinehapseder. Bir şeyden emin olabiliriz:Erdoğan’ın siyaset biçimini en çok öfkepatlamalarıyla anacak bu top-lum. Yakın tarihimizde siyasetsahnesini kişilik özellikleriylebu denli boyamış başka birlider var mı? “Öfke belâgat sa-natıdır” sözünü hatırlayalım.Bu sözün Erdoğan’a uygunluğukonusunda toplumun her ikiyüzde ellisi de şüphe duymaya-caktır. Kitapta, bi’at ve öfke di-yalektiğini Erdoğan’ınçocukluk anılarından yola çı-karak kurmuştum. Birçoğuzaten kendisinin kamuoyuylapaylaştığı anılardı. Erdoğan’ınçocukluğunda babası tarafın-dan epey sert cezalandırıldığınıbiliyoruz. Tavana asılma ve da-yısınca kurtarılma öyküsü, me-sela. Öfkesini yatıştırmak içinbabasının ayakkabılarını öp-mesi… Bu bi’at ilişkisinin önceErbakan’la, 28 Şubat’la birlikteMillî Görüş gömleğinin çıkarıl-masıyla birlikte küresel sermaye veAmerika ile devam ettiği aşikâr. “ÖfkeDili”ne de almıştım, 2010’da Washing-ton’da yapılan Dünya Zirvesi’nde, Erdo-ğan’ın Obama ile bir fotoğrafı var, elsıkışırken. Obama, Erdoğan’a bakıyor,

Erdoğan da bize. El aldığını, bu el alma-nın bizi de bağladığını ve ayağımızıdenk almamız gerektiğini bildirir gibi.Bir otoriteye boyun eğen yönetici, buboyun eğmenin öfkesini otoritedendeğil, yönettiklerinden çıkarır. Başı-mıza gelen de bu oldu. Erdoğan'ın “çapulcu” tepkisi hangi ruh-sal durumla açıklanabilir? Evren'in dezamanında aynı ifadeyi kullanmıştı. “Çapulcu” nitelemesinde de buluşma-

ları şaşırtıcı değil. Necip Fazıl da kul-lanmış. Sosyo-kültürel bir devamlılıksöz konusu. Sağ ne zaman krize girse,bu temel karakteristikleri hedef alansuçlamalarla karşı tarafı ayırıp kendinidaha belirgin hale getirmeye, krizini aş-maya çalışıyor. Çapulcu da daha çok gö-çebeliğin simgesi ve bin yıllık bir ezberdevreye girmiş oluyor. Gezi’deki çadır-

lardan kurulu obayı, ağaç merkezli dire-nişi düşününce hele… Sağ için bozkırgöçebe birikimi hep bir bela kabilindengörüldü. Temsilcisi gruplar da, meselaAlevîler, nefretin yansıtılacağı potansi-yel düşmanlar olarak. 28 Şubat mağdur-ları başlarına gelenden hiç dersçıkarmamış olmalılar ki, aynı şeyi diğeryaşam biçimlerine yaptılar. Yavuz köp-rüler inşa etmekten altın nesil peşinedüşmeye dek. Sonuç ortada. Bastırıla-nın bir kez daha güçlü bir şekilde dön-düğünü görüyoruz. Erdoğan’ın danışmanı Akdoğan’ın sar-fettiği, giderek yaygınlaşan “Erdoğan'ıyedirtmeyiz” sözü, Erdoğan’ın da “po-lisi yedirtmeyiz”i nasıl yorumlanmalı? Akdoğan’ınkiyle Erdoğan’ınki aynı söz.Şef saf güç ise, polis de o gücün bir par-çası, Erdoğan’ın cezalandıran eli. Dola-yısıyla, yine kendisine işaret ediyor.Şefliğe yaklaşan güçlü lider için enbüyük tuzaklardan biri de bu. Freud’unkavramıyla, herkesin “ben ülküsü”, yü-cesi olmak, aslında yüce olmadığınızadair bir işaret fişeği çakıldığında herke-sin kurbanı olmanız anlamına da gelir.Ünlü totem ve tabu hikâyesi: Yedirtme-yiz, dokundurmayız! Bir toplumu va-sata mahkûm ettiğinizde, yönetenler de

ne kadar ilkel toplumsal bağ varsa hep-sinin temsilcisi oluyor, hele de lider.Şef olmanın riskli bir konuma denkdüştüğünü öğrendi Erdoğan. Gezi dire-nişi ile 12 Eylül’de Evren tarafından nü-veleri atılan “lider ve yüce milleti”mitosu çöktü. Burjuvazinin güçlü lidermitosuna yaslanarak halkı sürüleştire-bileceğine, güdebileceğine dair yanılsa-ması da çöktü. Bana öyle geliyor ki, tamda Lider’in yasakladığı, “artık toplanmayeri olarak unutun” dediği alandatotem kurbanı çoktan gerçekleşti. Erdoğan’ın “Bir anne baba kızının biri-lerinin kucağında oturmasını ister mi?”deyişine, İslâmî basının “camide grupseks bile yapmış olabilirler” iddiasınave benzeri cinsel içerikli yorumlara nedemeli? Bunların Erdoğan’ın belediyebaşkanı iken “Ben aynı zamanda buşehrin imamıyım. İnsanların günah işle-mesine engel olmak da görevlerim ara-sındadır” deyişiyle ilişkisi var mı?Cinsellik, kişinin en önemli arzu yatı-rımı alanı. Bu arzu ve enerjinin kişisel

alandan Lider’in hedeflerine çekilmesive o doğrultuda yönlendirilmesi, sağdüşüncenin temel özelliklerinden. Entipik örneği, üç çocuk talebi. Üreme ilecinsellik arasındaki mesafeyi iptal edenbir talep. Cinselliği üremeyle özdeşleş-tirip Lider’in keyfine göre yaşamamıztalep edildi. Kürtaj, alkol düzenlemele-rinde de aynı talep var. Tam bunun püs-kürtüldüğü yerde sağın aklına busözlerin gelmesi şaşırtıcı değil. Sağ dü-şüncenin tâbi olduğu ahlâkın ikiyüzlü-lüğünü deşifre etmesi de hayrımızadır. 31 Mayıs öncesinde, yazılarınızda dik-tatörlük psikolojisinden ve otoriter yö-netimden bahsediyordunuz. BunlarınErdoğan’daki karşılığı 31 Mayıs’tanberi bir değişikliğe uğramış olabilir mi?Erdoğan’ın yaşadığı bu kastrasyonuonarıp şeflikten babalığa geçmesi zor.Tüm iktidarı boyunca bu ilk ciddi örse-lenme. Ve çok hazırlıksızdı. Bunu ta-şıma becerisi siyasî geleceğinibelirleyecek. Son günlerde geliştirdiğisöylem bir tür siyasî intihar gibi. Şunuda söyleyelim, Erdoğan’ın şahsına yö-nelen tepkinin bir siyasî muhalefetedönüşmesinin ön koşulu bu ketlenme-den kurtulup 35 yıldır devam eden neo-liberalizmin eleştirisine yönelmekten,alternatifler üretmekten geçiyor. Yoksa,her sistem, özellikle de sağ karakterliolanlar için kurban edilemeyecek değerya da kişi yoktur. Her şey ve herkes po-tansiyel kurbandır. Akdoğan’ın “yedirt-meyiz” açıklaması da, en yakındakidanışmanın bile, bu hikâyedeki potan-siyel kurbanın kim olacağına işaret et-mesiyle ilginç değil mi?

SÖYLEŞİ: ULAŞ ÖZDEMİR

PSİKİYATRİST CEMAL DİNDAR

Mitosun çöküşü

« 78 »

Duvar yazısının dediği gibi: Bu neyin kafası? Siyaseten neolduğu malûm, ruhen ne? Ruhbilimi bu vakaya ışık tutabilir mi?Cemal Dindar’a bağlanıyoruz.

Psikiyatrist Cemal Dindar uzun süredir12 Eylül ruhu üzerine çalışıyor. Kenan Evrenve 12 Eylül’ün ruh halini anlattığı “Darbeci”, Tayyip Erdoğan’ın psikobiyografisi “Bi’at ve Öfke”, yeni sağ zihniyetinyapıtaşlarını anlattığı“Öfke Dili” adlı kitapları var.

Cunta-sulta, hep aynı hava

Erdoğan’ın bukastrasyonu onarması zor.

Tüm iktidarı boyuncabu ilk örselenme.

#gezidirenişi güncesi

Page 79: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın
Page 80: Bu daha başlangıç - Birbirartibir.org/attachments/article/76/express-136... · lemedi, öngörülemedi. (Kimin aklına ge-lirdi?) Nizamı, “şeylerin düzeni”ni (iktidarın