bülten 01

20
TÜRK FEDERASYON NRW 1 BÖLGE AACHEN ÜLKÜ OCAĞI E-BÜLTEN NO: 1 EKİM/KASIM 2013

Upload: 36469

Post on 08-Mar-2016

232 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Bülten 01

TÜRK FEDERASYON NRW 1 BÖLGE

AACHEN ÜLKÜ OCAĞI

E-BÜLTEN

NO: 1 EKİM/KASIM 2013

Page 2: Bülten 01

İÇİNDEKİLER

3. Son Vatan parçası / Başbuğdan

4. Siyaset ve Liderlik / Liderden

5. Nasıl bir Dernekçilik / Başkandan

5. Başardıklarımız ve Hedeflerimiz / Yönetim kurulu

6. Türklerin Töresi ve karakteristik özellikleri / Said Genç

7. Ekim-Kasım ayı Ülkücü şehitler / Said Genç

12. Kuruluşundan Geleceğe / Ömer Gürbüz

13. Türk Hava Kurumu / İbrahim Gündüz

14. Hz. Fatma’nın Hayatı / Dilek Kızkapan Türk Atasözleri

15. Günlerce düşündüm ne yazayım diye / Ceylan Kurucu

15. Başbuğ‘a Mektup / Dilaver Cebeci

16. İlim ve Medeniyete Müslüman ve Türklerin hizmeti / Ali Koçak

17. Toplumsal yön bulmada Ülkücü tavır / Adem Türkay

18. Çocuklarda öğrenme farklılıkları

19. Stres mi, panik atak mı?

20. Dernek etkinlikleri

2

Page 3: Bülten 01

3

Türk tarihini okuyarak, on sekizin-ci yüzyıldan, yirminci yüzyıla doğ-ru yaklaştıkça, gönlümü büyük bir yas ve sızı kaplar. Ruhumu, teskin edilemez bir kızgınlık ve hareket ihtiyacı sarar.

Her gün, saldıran düşmanların önünde, gerileyen ordular… Her gün devrilen kale burçları üzerin-den, yere düşen bayraklar… Bı-rakılan ülkeler… Ve iki yüz yıldan beri durmadan devam eden göç-ler… Açlıktan, soğuktan, bakım-sızlıktan perişan olup giden göç-menler… Her bozgundan sonra bir müddet yas ve onun uyandırdığı tesirle bazı hareketler… Fakat çok geçmeden yine derin bir uyku ve vurdumduymazlık…

Devir dönmüş, nihayet yirminci yüzyıla giriliyor. Batıda müthiş bir hareket ve yarış var. Bizde yine durgunluk…

1911 Batı Trablus Savaşı… Roma elçimiz, Türk-İtalyan dostluğu hak-kında hükümete güvenlik verici kapı gibi raporlar gönderiyor… İtal-yanlar ise hummalı hummalı, ha-zırlıkta!.. Anlaşıldı anlaşıldı, koca devletle koca milletle beraber, elçi-ler de uykuda. Batı Trablus derken, Oniki Ada da işgal edildi. Tam o sı-rada Balkan Savaşı koptu. Balkan-lılar savaşa hazırlanırken bizimki-ler orduyu terhis ettiler. Dedik ya… Devlet de elçiler de uykuda.

Balkan Savaşı denilen yüz karası, bütün Kümeliyi sildi, süpürdü. Ne-rede ise Avrupa’dan bütün bütün, ayağımız kesiliyor… Tekrar bir can-lanma ve saldırış… Neyse, tarihî Türk şehri güzel Edirne’yi tekrar kazandık. Hele şükür Avrupa’da milyon kilometre karelik ülkeler-den sonra, elimizde avuç içi ka-dar da olsa, yine bir toprak parça-sı alıkoyabildik.

Bu felaketin yarattığı heyecan ve hareket neticesi, bir çalışma ya-pılırken. Birinci Dünya Savaşı da başladı.

Kahramanlıkla, şerefle, dört yıldan fazla bir doğuş… Öyle bir doğuş ki kahramanlık ve fedakarlıklara yok-sulluk ve gerilik mezar oldu.

Öyle bir doğuş ki, zaferlere ve mu-cizelere bilgisizlik ve hıyanetler cel-lat oldu. Ve neticede koca bir dev-let yıkıldı. Suriye, Filistin, Irak gittiği gibi Anadolu da, parçalanmak teh-didi altına düştü. Nihayet müthiş bir şahlanış ve İstiklal Savaşı… İmanı-nı kaybetmiş kimselerin akıllarına sığdıramadığı mucizelerden son-ra, işte Büyük Zafer ve Kurtuluş. Bundan sonrada hür ve bağımsız Türkiye.

Kenar ve uçlarından Midilli, Sisam, Sakız, Oniki Ada, Kıbrıs, Hatay ve Kuzey Suriye, Musul, Azerbaycan ve Batum kesilmiş ve kırpılmış

olarak bir Anadolu ile. Batı Trakya Doğu Rumeli ile kopmuş durum-da avuç içi kadar Trakya’dan iba-ret bir Vatan parçası… Sınırların ötesinde de milyonlarca gözü yaş-lı Türk. Kurtuluş yıllarından sonra, tekrar bir millî heyecan ve kalkın-ma hareketleri. Bir müddet sonra tekrar eski durgunluk, unutkanlık ve uyku…

Etrafta ve kapımızın önünde bü-yük tehlikeler ve belalar eşinip du-ruyor. İfritler ve canavarlar ıslık ça-lıp soluyor…

Davran ey Türk Oğlu!… Davran ar-tık… Elde ne harcanacak Rume-li, ne Macar ülkeleri, ne Suriye ve Irak, ne Filistin ve Mısır, ne Trab-lus, ne Tunus ve Cezayir, ne de Kırım ve Kafkas kaldı. Elde kalan Son vatan parçasıdır!.. Son vatan parçası…

Bir Bozkurt gibi davran. Gayrete gel… Çalışmaya koyul. Eski gün-ler yeniden doğsun… Zafer ve Şan Bayrakları ufuklara doğru ye-niden açılsın… Her şeyin üstün-de Büyük Türkiye… Bizim Bahtiyar Türkiye’miz yükselsin!… (*)

(*) İlk yayını: 17 Kasım 1950

Alparslan Türkeş, Milliyetçi, Son vatan parçası

Page 4: Bülten 01

Bugün sizlerle, Partimizin Siyaset ve Liderlik Okulu’nun sekizinci dö-nem mezuniyet ve sertifika törenin-de bir araya geldik.

10 Ekim 2009 tarihinden bu tara-fa istikrarlı ve iddialı bir şekilde fa-aliyet gösteren Siyaset ve Liderlik Okulumuz pek çok kardeşimizin fe-yizlendiği, bilgisini tazelediği, yeni ve farklı bakış açıları kazandığı bir eğitim yuvası olarak öne çıkmıştır.

Kanaatim odurki, belirlenmiş bir müfredat kapsamında ve muhte-rem öğretim üyelerimizin fedakar-lıklarıyla verilen eğitimler, kişisel gelişim başta olmak üzere; aydın-lanma, siyasi ve toplumsal konuları anlamlandırma bağlamında takdire şayan katkılar sağlamıştır.

Bu yüzden verilen emeklerin, ayrı-lan zamanların ve gösterilen ilgilerin boşa gitmediğini fark ettikçe bundan menmun oluyor ve daha iyisini yap-ma konusunda heyecan duyuyoruz.

Eğitim ve öğretim hayatı bir mille-tin kaderinin birebir bağlı olduğu önemli bir alandır.

Ve asla ihmal ya da kayıtsızlığa gelmeyecektir.

Parti olarak, bu çerçevede sahip ol-muş olduğumuz duyarlılıkları mü-tevazi olsa da sergilemeye gayret ediyoruz.

Şükürler olsun ki, bunu tam sekiz dönemdir tutarlı ve samimi bir şe-kilde sürdürdük ve sürdürmeye de azimliyiz.

Türk gençliği bizim gelecek umu- dumuzdur.

Aynı zamanda yarınlarımızın temi-natı ve belirleyecileridir.

Önümüzdeki zorlu ve engellerle dolu yıllara derinlikli ve donanımlı şekilde hazırlanmaları, manen ve-madden yeterlilik kazanmaları si-yaset kurumlarının asli vazifelerin-den olmalıdır.

Bugünlerde vereceğimiz her ilave-desteğin, atacağımız her olumlu adımın genç nesillerin üzerindeki-tesiri mutlaka hissedilecek ve mut-laka da semeresi alınacaktır.

Bunun şuuruna varmış birsiyasi-parti olarak elimizden gelen çaba-ve gayreti imkanlarımız nispetinde gösterdik ve gösteriyoruz.

İnşallah bundan sonra da, bu ka-rarlılığımızı daha iyisini yaparak ve daha fazlasını sunmaya çalışarak muhafaza edeceğiz.

Çünkü eğitimle parıldayan vicdan-lar Türkiye’nin önünü aydınlatacak, talihini değiştirecek, engellerini yı-kacak ve yüklerini azaltacaktır.

Çünkü eğitimli nesiller Türk milletini hak ettiği medeniyet seviyesine ve-gelişmişlikligine taşımakla kalma-yacak, bu mertebeye uçuracaktır.

Milliyetçi-ülkücü hareketin çağın di-namiklerine bütünüyle nüfus etme-si; karşısına dikilen meseleleri tüm yönleriyle kavrayarak eritmesi ve elemesi, eğitim ve öğretime ayır-dığı zamanla mümkündür.

Geçmişle gelecek arasındaki ilişki ve irtibatın sağlıklı vesağlam şe-kilde kurulması; tarih, coğrafya ve milli kimlik perspektifiyle gelece-ğin önüne gerilen perdenin indiril-mesi pek tabidirki eğitimle hayat bulacaktır.

Bunu yapacak güç ve kudret bu çatı altındadır.

Bunu başaracak kadro ve keyfiyet-burada, Üç Hilal’in bağrındadır.

Liderden Siyaset ve Liderlik üzerine

4

HAYDİ BÜYÜK BULUŞMAYA!16 Kasım 2013 Cumartesi günü Oberhausen‘da

Almanya Türk Federasyonu 28. Büyük Kurultayı yapılacaktır. Siz de katılın.

Not: Derneğimizden bilgi alabilirsiniz.

Page 5: Bülten 01

5

BAŞKANDAN

Eğer ki, hayatı izleyen değil, ona yön veren, sosyal duyarlılığa sa-hip, hayatın akışına dinamik olarak katılımcılığı esas alan çağdaş bir toplumsal yapı oluşturmak istiyor isek,sosyal, kültürel, ekonomik ve politik alanlarda günün şartlarına uygun tutum, tarz ve tavır geliştir-memiz gerekmektedir.

Aachen’da ki Türk toplumu olarak bu tutum, tarz ve tavırlarımızın ge-liştirilmesinde demokratik temelli bir kültür atmosferi içerisinde ha-reket ederek bireysel tercih ve tu-tumlarda kişilerin özgür iradesine karışmaksızın, zorlama olmadan, birlikteliğimizi kendi değerlerimiz konular üzerinde gerçekleştirmeyi esas almamız gerekmektedir.

Anlaşma kültürü, büyümenin, et-kin olmanın olmazsa olmaz şartı olduğu için, bu çalışma ve çaba-ların asıl amacı kısa sürede eko-nomik ve politik kazanımlar elde etmek değil, anlaşabilme yetenek

ve kültürünü geliştirmek olmalıdır. Ayrışmak çok kolaydır.

Dolayısıyla önce kendi aramızda, daha sonra ise ortak noktaları esas alarak belirli ilkelere sahip olan, ya-sal zemindeki kişi, kurum ve ku-ruluşlarla bir araya gelme, birlikte hareket etme becerisini gösterme-liyiz ki, bu dernekçiliğin gereğidir, temelidir, etkinliğidir.

Günümüz meselelerinde aktif tavır kişisel çabalarladan öte kurumsal olarak ortaya konabilmektedir.

Bu kurumlar yalnızca siyasi parti-ler değil, sivil toplumun paydaşla-rı olan işçi ve işveren sendikaları, odalar, baroların yanında sivil top-lum kurumlarıdır.

Koltuk yarışı menfaat yarışı değil, gerçekten hizmet yarışı anlayışı-nın hakim kılınması gerekir. Bunun için seçilenler kadar, seçenlerin de uygun sosyal mekanizmalar yoluy-la denetleyici rolünü terk etmeme-si, gelişen olay ve durumlara karşı

Hedefleri olan ve bu hedeflere ula-şacak inançları taşıyan ekiplerin başarıyı yakalaması mutlaktır. Bir bayrak yarışı olarak değerlendirip oluşturduğumuz yönetim kurulu-muzda bu yıl yaptıklarımız kısa, orta ve uzun vadeli projeler hazırla-yarak ekip ruhuyla hareket ederek hedeflerimize ulaşmaya çalıştık.

Bu yıl içerisinde bugüne kadar yap-tıklarımızdan kısaca bahsedecek olursak:

• 4 Nisan Başbuğ Alparslan Türkeş anma programı

• 3 Mayıs Türk Şöleni

• 19 Mayıs Gençlik Spor Bayramı kutlamaları

• Her hafta Cumartesi akşamla-rı tarih, kültür ve dini sohbetler

• Ramazanda hergün iftar yemeği ve ramazan sohbetleri

pasif kalmaması, aktif tavır sergile-mesi, doğruyu alkışlaması ve des-teklemesi, yanlışı da engellemesi için sivil toplum kuruluşlar yoluyla katılımcı olması gerekmektedir.

Bu bağlamda, milli sorumluluğu-muzun bir gereği olarak, tıpkı bir ailede yada arkadaşlıklarda oldu-ğu gibi, üyelerin sürekli olmak kay-dıyla milli duygu ve akılcı yatırımla-rıyla mümkün olabilirki, tarihimizin unutulmaması, kültürel varlıkları-mızın yaşatılması, yardımlaşma kültürümüzün canlanması bize ya-sal zeminde kurulmuş sivil toplum kuruluşlarının varlığını ve yaşatıl-masını şart koşmaktadır.

Geçmite ve şimdi üye olan arka-daşlarımızı kısır çekişmeleri bir tarafa bırakarak,yukardaki duygu-larımızı yaşatmak adına faaliyetle-rimize katılarak, derneğimize sahip olmalarını istiyor ve hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Aachen Ülkü Ocağı Başkanı Nuri Koçak

BAŞARDIKLARIMIZ VE HEDEFLERİMİZ

YAPACAKLARIMIZ

• 4 Nisan 2014 Başbuğ Alparslan Türkeş anma programı

• 3 Mayıs Türk Şöleni

• 19 Mayıs Gençlikve Spor bayramı şöleni

Ayrıca derneğimize ait internet si-tesi, facebook grubu ve burada ya-yınlanacak e-dergi

Her hafta tarih ve kültür sohbetleri ve ayda bir defa dini sohbet

Folklor ve tiyatro gurubu oluştura-cağız, ayrıca Türkçe ve Almanca kursları yapacağız.

Aachen Ülkü Ocağı Yönetim Kurulu

Üyelerimizin ve Türk-İslam aleminin

Kurban bayramını en içten dileklerimizle

kutluyor; sağlık, huzur ve mutluluk

getirmesini diliyoruz.

Aachen Ülkü Ocağı Yönetim Kurulu

Page 6: Bülten 01

TÜRK TÖRESİ

Türk hukuku, Türk nizamı demek-tir. Türk töresinde her Türk’ün top-lum içerisindeki yeri, sırası ve va-zifeleri belirli kaidelerle tesbit edilmiştir. Türk milletinin, devlet-lerinin teşkilatlanması hep bu töre esaslarına göre olmuştur. Türk Tö-resi: Milletini sevmek onun kuv-vetine ve büyüklüğüne inanmak-tır. Devlet hizmetinde, insanların münasebetlerinde millete hizmeti ve insanlara saygıyı esas alır.Türk töresi, büyüge saygı, küçüğe şef-kat ve sevgi demektir. Türk mil-leti ağırbaşlı, ciddi, gerektiği za-man az ve öz konuşan, soğukkanlı olan, aniden öfkelenmeyen sözü-ne ve vazifesine sadıktır.

TÜRKLERİN ÖZELLİKLERİ

• Cesurluk, asillik

• Namusluluk ve ahlak

• Vatan sevgisi (Canını bu uğurda tereddütsüz feda etmesi)

• Dosta vefalı olma, misafirperverlik

• Kahramanlık ve daima hedefleri olan bir millet (Sömürmek değil, adalet sağlayan bir düşünce)

• Zeki (Bu özellikleri ile birçok uygarlık kurmuşlardır)

• Silahşörlük (İlk ata binen Türklerdir)

• İslamiyeti kabul ettikten sonrada Kuran’a ve sünnete en çok uyup, saygı gösteren millettir.

Tarihde; Türk Töresinden, Türk zekasından, Türk kabiliyetinden büyük devletler ve uygarlıklar kurulmuştur.

Bir insanın yüzüne karşı övünül-mesindense, arkasından övülmesi, dostundansa başkalarının öğmesi daha değerli ve gerçekcidir.Türkler hakkında birkaç yabancının söyle-diklerine bakacak olursak;

TÜRKLERİN TÖRESİ VE KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ

‘’İnsanları yücelten iki büyük mezi-yet vardır. Erkeğin cesur, kadının namuslu olması.Bu iki meziyetin yanında hem erkeği hem kadı-nı şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı ol-mak.İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır.Bun-dan dolayıdırki Türkler öldürülebilir lakin mağlup edilemezler.’’

Napolyon Bonaperte

‘’Bütün milletler arasında en na-muslu ve dostluk kurmakta tered-düt edilmeyecek olan yalnız Türk-lerdir. Henüz yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız, gecek misafirperverliğin ne olduğunu görüp öğrenirsiniz.’’

William Martin

‘’Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Hiçbir haksız-lık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır.’’William Pitt (İngiliz Devlet Adamı)

‘’Türkler kahramandırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk Mille-ti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dos-tundan ayrılmaz. Böyle bir milletle el ele vermek yeryüzünde her zor-luğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmaktır.’’

Comenius (Çek Bilgin)

‘’Türk asillerin asilidir, yapma olma-yan, gösterişi olmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın bir hediyesidir.’’

Pierre Loti

Millet olarak öğülünecek çok özel-liğimiz var. Tarihimizle, ecdadımız-la öğünmek hakkımız. Ama asıl önemli olan tarihimizin, ecdadı-mızın ve milletimizin bizlerle öğü-nebilmesi, onlara layık olabilmek.Bizlere düşen de; tarihimize, ec-dadımıza ve milletimize layık insan tipleri olmak.

Said Genç

6

Dede Korkut

Page 7: Bülten 01

7

ALAATTİN GÜNDÜZ 2 EKİM 1978

Uşaklıydı, dokuma işçiliği yapıyor-du. Doğum için hastanede hanı-mını ziyaret etmek üzere sabahın erken saatlerinde işten çıkıp hasta-neye giderken kominist militanların saldırısına uğradı. Vücuduna isa-bet eden 27 kurşunla olay yerinde şehit düştü. Aynı gün doğan oğluna kendi adı Alaattin adı verildi.

AKIN ATALAY 7 EKİM 1978

Elazığ’lı 24 yaşında idi. İstanbul İktisat Fakültesi’nden mezun olup daha yeni memleketine dönmüş-tü. Babasına ait işyerinde bulun-duğu sırada baskın düzenleyen kominist militanlar tarafından kur-şunlanarak şehit edildi. Cenazesi Elazığ’da toprağa verildi.

AHMET SARPKAYA 13 EKİM 1979

Hatay’ın İskenderun ilçesindendi. 18 yaşında olup sağır ve dilsizdi. Kurban Bayramı’nın son günü ma-hallelerine baskına gelen kominist militanları önceden farkedip du-rumdan arkadaşlarını haberdar et-mek için evleri dolaşırken kurşun yağmuruna tutularak ağır şekilde yaralandı. Hasteneye kaldırıldıy-sada dört gün sonra şehit düştü. Cenazesi İskenderun Karaağaç Mezarlığı’na defnedildi.

AHMET TEVFİK PAMPAL 22-EKİM-1978

Adana Ülkü-Bir başkanı ve Güney Bölge Müfettişiydi.Adana Endüstri Meslek Lisesinde Tarih öğretme-niydi.Evli ve çocuk sahibiydi. Ka-nalköprü mahallesinde oturuyordu. Olay günü her sabah görev yaptı-ğı okula gitmek için geldiği otobüs durağında kominist militanlar tara-fından kurşunlanarak şehit edildi. Cenazesi Adana Asr, Mezarlığında toprağa verildi.

BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜSTÜNDEKİ KANDIR TOPRAK EĞER UĞRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR..

Ekim ayında Şehit Düşenler CUMA KARABULUT 22 EKİM 1979

Hatay’ın Yayladağı ilçesinden olup 17 yaşındaydı. Olay günü akşam saatlerinde bir grup Ülkücü arkada-şı ile birlikte Yayladağı’nda Atatürk caddesi üzerinde giderken, evin-den fırlayarak tabancasıyla Ülkücü gruba ateş açan kominist bir şahıs tarafından vurularak şehit edildi.

ERDAL ÇOR 24 EKİM 1979

18 yaşında ailesinden ayrılarak ça-lışıp para kazanmak gayesi ile gel-diği Antalya’da hamallık yapıyordu. Ülkücü bir arkadaşı ile birliktr olay günü Antalya Lisesi’nin önünden geçerken kendilerini durdurup kim-liklerini ve siyasi görüşlerini soran bir grup koministin saldırısına uğ-radıklarında demir çubuklarla dö-vülerek ağır yaralandı. Kaldırıldığı hastanede, girdiği komadan kurtu-lamayarak üç gün sonra şehit düş-tü. Cenazesi Antalya Andızlı Me-zarlığı na defnedildi.

HALİL YAVUZ 27 EKİM 1976

Kütahya’nın Altıntaş kazasından olup 25 yaşındaydı.İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndan yeni mezun olmuştu.Diplomasını almak için memleketinden İstanbul’ gel-di. Okulunda bulunduğu sırada bir takım olaylar çıktığını duyarak Ül-kücü arkadaşlarına yardım etmek için, Çapa Tıp Fakültesine gider-ken Niğde yurdu yakınlarında, ko-minist militanların açtıkları yaylım ateşi neticesinde vurularak şehit oldu. Cenazesi memleketinde top-rağa verildi.

HALİL AVCI 18 EKİM 1979

Gaziantep’in Nizip ilçesindendi.Ticaret ve Turizm Yüksek Öğret-men Okulu 2. Sınıf öğrencisiydi.Olay günü daha önceden pusu ku-ran kominist militanlar tarafından Nizip’de Atatürk İlkokulu civarında vurularak şehit edildi.

HASAN ELALDI 17 EKİM 1978

Adana’lıydı. Çukobirlik Fabrikasın-da işçi olarak çalışırken CHP Hü-kümetinin iktidara gelmesiyle işten çıkarılmıştı. Olay günü Adana’da yüzme havuzunun arkasında bu-lunan bir yakınına ait hızar atölye-sinde otururken gece saatlerinde iki kominist militanın açtığı yaylım ate-şi neticesinde vurularak şehit oldu.

HÜSEYİN ÇELİK 31 EKİM 1979

Hatay’ın Kırıkhan ilçesinden ve 24 yaşındaydı. Gaziantep Eğitim Ens-titüsü öğrencisiydi. Kurban Bayra-mının ilk günü Kırıkhan’da Zafer İlkokulu civarında kominist militan-lar tarafından vurularak şehit edildi.

İSMAİL İKİZ 19 EKİM 1979

Çanakkaleli ve 28 yaşındaydı. Es-kişehir Devlet Mimarlık Akademisi İnşaat mühendisliğinden yeni me-zun olmuştu. Eskişehir’de bulun-duğu sırada koministler tarafından kaçırılıp işkence yapılarak şehit edildikten sonra atılan cesedi su-lama kanalında bulundu.

MESUT YERGİN 14 EKİM 1977

Aydın’ın Nazilli ilçesinden olup 20 yaşında idi. İzmir Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrenciydi.Ders-teyken solcuların silahlı saldırısına uğradı ve sekiz kurşun yarası alarak şehit oldu. Cenazesi Nazilli Kuşbaz Mezarlığına defnedildi.

ŞAHİN .... 17 EKİM 1979

1955 Kırşehir doğumludur.1979 yı-lında Ankara Akdere’de cami av-lusunda, teşkilattan beş arkadaşı ile ikindi namazı için beklerken, sol görüşlü kişilerin silahlı saldırısı so-nucu yedi kurşun alarak şehit oldu. Yanındaki arkadaşlarından biride yaralandı. Şehit olduğunda oğlu Bülent Şahin 3 yaşında idi.

Page 8: Bülten 01

ALPASLAN GÜMÜŞ 4 KASIM 1975

Afyon’un Bolvadin kazasından-dı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik bölümü 2.sınıf öğren-cisiydi. Yıldırım Bayezit Öğrenci Yurdu´nda kalıyordu. 22 yaşınday-dı. Olay günü, okula geldiği bir sı-rada okulun önünde önceden beri bekleyen 30-40 kişilik komünist bir gruptan otomatik silahlarla açılan yaylım ateşi neticesi başından vu-rularak ağır yaralandı.

Hacettepe Hastahanesi’ne kaldı-rılarak acilen beyin ameliyatına alındıysa da kurtarılmayarak şehit oldu. Cenazesi Bolvadin’de topra-ğa verildi...

MEHMET ÇAPAR 4 KASIM 1975

Gaziantep´liydi. 31 yaşında olup evli ve bir çocuk babasıydı. İstan-bul Hukuk Fakültesi´nden mezun olduktan sonra memleketinde avu-katlık yapıyordu. Babasının vefa-tından sonra bir müddet şoförlük yapmış ve bu sırada Gaziantep Şo-förler Cemiyeti´nin Başkanlığı´na seçilmişti. MHP Gaziantep Merkez ilçe Başkanlığı görevindeydi.

Olayın olduğu günün akşamı İnönü caddesi, Keleşhoca sokaktaki bir oto ticarethanesinin önünde bulunduğu sırada, bölücü militanlar tarafından kurşunlanarak şehit edildi. Cenazesi Gaziantep´te toprağa verildi.

AHMET DURAN ÖZHORTA 4 KASIM 1979

Adana´nın Arıklı köyündendi. 45 yaşında olup evli ve beş çocuk babasıydı. Adana´nın Denizli ma-hallesinde oturuyor, su tesisatçılı-ğı yapıyordu. Denizli mahallesinde gezerken komünist militanların si-lahlı saldırısına uğrayarak ağır ya-ralandı. Hastahaneye kaldırılırken yolda şehid oldu. Cenazesi Adana Asri Mezarlığı´na defnedildi. Aile-ce Ülkücüydüler. Birçok saldırılara uğramışlar, hatta bu arada evleri yakılmıştı. Yeğeni Mustafa Kara-can da bir yıl önce şehid edilmişti...

Kasım ayında Şehit Düşenler MEHMET CURA 4 KASIM 1977

Gaziantep´liydi. 31 yaşında olup evli ve bir çocuk babasıydı. İstan-bul Hukuk Fakültesi´nden mezun olduktan sonra memleketinde avu-katlık yapıyordu. Babasının vefatın-dan sonra bir müddet şoförlük yap-mış ve bu sırada Gaziantep Şoförler Cemiyeti´nin Başkanlığı´na seçil-mişti. MHP Gaziantep Merkez ilçe Başkanlığı görevindeydi. Olayın ol-duğu Cuma günü akşamı İnönü cad-desi, Keleşhoca sokaktaki bir oto ti-carethanesinin önünde bulunduğu sırada, bölücü militanlar tarafından kurşunlanarak şehit edildi. Cenazesi Gaziantep´te toprağa verildi

MUSTAFA BAŞOĞLU 4 KASIM 1977

Samsun´un Ladik ilçesinden olup 23 yaşındaydı. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi son sınıf öğren-cisiydi. Site Yurdu´nda kalıyordu. Olay günü, gece vakti, bir arkadaşı ile beraber, Ankara´nın Abidinpaşa semtindeki bir yakınını ziyarete gi-derken Su Deposu mevkiinde bir grup komünist militan tarafından yolu kesilerek, önce demir çubuk-larla dövülüp sonra da kurşunlana-rak şehit edildi. Cenazesi, memle-ketinde toprağa verildi.

YAŞAR TOPÇU 5 KASIM 1977

Balıkesir´in Şamlı kasabasına bağ-lı Ilıca köyünden olup 23 yaşınday-dı. İstanbul Fatih Vatan Mimarlık ve Mühendislik Akademisi son sı-nıf öğrencisiydi. Atatürk Site Öğ-renci Yurdu´nda kalıyordu. İstanbul ÜOD´nin Yönetim Kurulu üyesiydi ve okulundaki öğrenci derneğinin de 2. başkanıydı. İstanbul´da, ko-münistlerin hakimiyetinde olan Ga-ziantep Öğrenci Yurdu´nun önünde tek kurşunla vurularak şehit edilmiş halde bulundu. Cenazesi, köyünün mezarlığına defnedildi.

YAŞAR ÖZCİVLEZ 5 KASIM 1975

Kastamonu´nun Tosya ilçesin-den olup 22 yaşındaydı. Ailesi-nin tek erkek çocuğuydu ve küçük

ŞERAFETTİN KARCI 24 EKİM 1979

Aslen Niğde Koyunlu kasabasın-dan olup Tokat’ta oturuyordu. Eski-şehir Üniversitesi Kimya Mühendis-liği bölümü öğrencisiydi.Eskişehir Eczacılık ve Kimya Fakültelerinin önünde Ülkücü arkadaşlarıyla, ko-minist gruptan bir militanın açtığı ateş sonucu kalbine isabet eden tek kurşunla vurularak şehit edil-di. Cenazesi Koyunlu kasabasın-da defnedildi.

TEVFİK SEÇİLMİŞ 17 EKİM 1979

Adıyaman’ın Kahta ilçesinden olup 19 yaşındaydı. Adıyaman ÜGD. Yönetim kurulunda görev yapıyor-du Gaziantep Eğitim Enstitüsü öğ-rencisi ve yetenekli bir şairdi. Okul tatili sebebiyle ailesinin yanında bulunduğu sırada, gece 22.00 sı-ralarında iki Ülkücü arkadaşıyla birlikte Adıyaman’ın Bahçelievler semtinde kominist militanlar tara-fından pusuya düşürülerek kurşun-lanmak suretiyle şehit edildi.

YAŞAR BOSTANCI 27 EKİM 1979

Çorum İskilip kazasından olup 24 yaşında idi. Evli ve bir erkek ço-cuk babasıydı. Ailece Ülkücüydüler ve Amasya’nın Suluova ilçesinde oturuyorlardı. Ayakkabıcı dükkanı işletiyordu. Olay Günü akşamle-yin bir arkadaşı ile birlikte Suluo-va ÜGD’nden çıkıp evine dönerken Cumhiriyet mahallesinde, peşleri-ne bir otomobil ile takip eden ko-minist militanların açtıkları yaylım ateşi neticesinde şehit düştü. Ce-nazesi Suluova’da toprağa verildi.

8

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.“

Page 9: Bülten 01

yaşta yetim kalmıştı. İstanbul Tek-nik Üniversitesi´nde okuyordu. Olay günü, üniversitenin Taşkış-la binasında bulunduğu bir sırada komünist militanların silahlı saldı-rısına uğrayarak ağır yaralandı. Hastahaneye kaldırıldıysa da kur-tarılamayarak gece geç saatlerde şehit düştü. Cenazesi, memleke-tinde toprağa verildi.

HİKMET KILIÇ 5 KASIM 1975

Hatay´ın Reyhanlı ilçesinden olup 27 yaşındaydı. Evli ve 2 çocuk ba-basıydı. İstanbul Yıldız Teknik Yük-sekokulu öğrencisiydi. Reyhanlı ÜOD´nin eski başkanlarındandı. Olay günü, komünist militanlar ta-rafından İstanbul´da şehit edildi.

ALİ YAŞAR GÜNAYDIN 7 KASIM 1979

İstanbul Zeytinburnu, Yenidoğan mahallesinde oturmaktaydı. İstan-bul Emniyet Müdürlüğünde komi-ser muavini olarak görev yapıyor-du. Pol-Bir üyesiydi. Evli ve çocuk sahibiydi. Olay günü, sabahleyin görevine gitmek için evinin önün-deki otomobiline bindiği sırada, ön-ceden pusu kurmuş olan komünist militanlarca kurşunlandı...

Bu arada silahına davranma fırsatı bularak saldırganlardan birini yara-ladıysa da aldığı ağır yaralar sebe-biyle şehit oldu...

MEHMET KANDEMİR 7 KASIM 1980

Adana´nın Kocavezir mahallesin-de oturuyor ve aynı yerde kasaplık yapıyordu. 46 yaşında olup evli ve yedi çocuk babasıydı. 12 Eylül´den sonra da, mahalledeki faaliyetleri-ne devam eden komünist militan-lar tarafından, olay günü, akşam saatlerinde kasap dükkanında kur-şunlanarak şehit edildi. Cenazesi, Adana Karşıyaka Asri Mezarlığı´na defnedildi.

ZEKİ KAYA 8 KASIM 1979

Uşak´lıydı. Uşak MHP İl Denetleme Kurulu üyesiydi ve MHP Merkez

ilçe teşkilatının da eski başkanla-rındandı. İslice mahallesinde terzi-lik yapıyordu. Olay günü, gece geç saatlerde işyerine baskın düzenle-yen iki komünist militan tarafından kurşunlanarak ağır yaralandı. Uşak Devlet Hastahanesi´ne kaldınldıy-sa da, tamamı komünist olan has-tahane personeli tarafından hiç bir tıbbi müdahale yapılmadığı için şe-hit düştü. İşyerine, daha önce üç defa bomba atılmıştı.

COŞKUN TÜRKMEN 8 KASIM 1979

Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne bağlı Hassas Bölgeler Koruma Mü¬dürlüğü´nde polis memuru olarak görev yapıyordu. Ülkücü Pol-Bir mensubuydu. Ankara´nın Hamamönü semtinde oturuyor-du. Olay günü, öğleden sonra ma-hallelerine silahlı baskın düzenle-yen komünist militanlarla giriştiği çatışma sırasında vurularak ağır yara¬landı. Hastahaneye kaldırıl-dıysa da kurtarılamayarak şehit oldu.

CEMAL ÖZSEMERCİ 10 KASIM 1979

Manisa´nın Turgutlu ilçesindendi. Olay günü, gece vakti Bayramyeri semtindeki bir kahvehanede otu-rurken, buraya silahlı bir baskın ya-pan KIZIL komünist militanlar tara-fından vurularak şehit edildi.

HÜSNÜ ÖZALTINDERE 10 KASIM 1979

İstanbul-Bayrampaşa´da oturuyor aynı yerde züccaciye dükkanı iş-letiyordu. 60 yaşında olup evli ve çocuk sahibiydi. MHP´nin Trakya Bölgesi müfettişiydi ve MHP´den İstanbul Belediye Meclisi Üyeliğine seçilmişti. Eyüp MHP İlçe teşkilatı eski başkanlarındandı. Olay günü, sabah erken saatlerde evinin altın-daki dükkanını açarken komünist militanlar tarafından yaylım ateşi-ne tutularak şehit edildi.

MUSTAFA KARACAN 11 KASIM 1978

Adana´lı olup 18 yaşındaydı. Ailece, Adana´nın Yavuzlar mahallesinde

oturuyorlardı. Kurban Bayramı´nın ilk günü, bayram namazını kıldık-tan sonra camiden çıkıp aile fert-leri ile birlikte akrabalarına bay-ramlaşmaya giderken, bir grup komünist militanın silahlı saldı-rısına uğradı. Ağır yaralı olarak Adana Numune Hastahanesi´ne kaldırıldıysa da, bir müddet teda-vi görmesine rağmen kurtarılama-yarak şehit düştü. Olaydan sonra yakalanan failler serbest bırakıl-dığı gibi, aile fertlerine Pol-Der´li polisler tarafından işkence yapıldı. Dayısı Ahmet Duran Özhorta da bir yıl sonra şehit edildi.

CİHAN DUMAN 14 KASIM 1979

İstanbul´un Şişli semtinde oturuyor ve aynı yerde eczacılık yapıyordu. MHP İstanbul milletvekili adayların-dan olup Şişli MHP ilçe teşkilatının eski başkanlarındandı. Olay günü, eczanesine baskın düzenleyen kı-zıl komünist militanlar tarafından kurşunlanarak şehit edildi.

YAHYA AKTAŞ 14 KASIM 1977

Afyon´un Sultandağı ilçesinden olup 21 yaşındaydı. Uşak İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisiydi. Uşak ÜGD´nin kurucularındandı ve Ülkü-Köy´ün başkanlığını yapıyor-du. Annesi Almanya´da işçi olarak çalıştığı için iki küçük kardeşine de bakmak mecburiyetindeydi. Olay günü, akşam saatlerinde Sağlık Koleji ve Devlet Hastahanesi per-soneli arasında teşkilatlandırma çalışmaları yapmak üzere gittiği Devlet Hastahanesi´nin bahçesin-de komünist militanlar tarafından vurularak şehit edildi.

ABDÜLKADİR TOMA 16 KASIM 1979

Gaziantep’in Kilis ilçesindendi. Kilis Öğretmen Lisesi’nde öğretmenlik yapıyordu. 27 yaşında olup evliy-di. Ülkü-Bir’in çeşitli kademelerinde görev yapmıştı. Çarşıdan ekmek alıp okul lojmanlarında bulunan evine dönerken iki komünist kati-lin silâhlı saldırısına uğruyarak şe-hid oldu. Cenazesi Kilis’te toprağa verildi.

9

Page 10: Bülten 01

İSMAİL ASLAN 16 KASIM 1979

Konya´lıydı. 55 yaşında olup evli ve 8 çocuk babasıydı. Ailece, İstanbul´da oturuyor, Zeytinburnu Yenidoğan mahallesinde tüpgaz bayiliği yapıyordu. Zeytinburnu MHP İlçe başkanıydı. Olay günü, sabahleyin işyerine baskın düzen-leyen komünist militanlar tarafın-dan kurşunlanarak ağır yaralandı. Hastahaneye kaldırldıysa da ame-liyata alınırken kurtarılamayarak şehit oldu.

MUSTAFA YARDIMCI 17 KASIM 1977

Ağrı´nın Doğubeyazıt ilçesinden olup 19 yaşındaydı. Ailece, Ülkü-cüydüler ve Doğubeyazıt´ta oturu-yorlardı. Erzurum Kazım Karabe-kir Eğitim Enstitüsü öğrencisiydi. Okul tatili münasebetiyle ailesinin yanında bulunduğu bir sırada, olay günü, kendilerine ait camcı düka-nından evine dönerken, sinema-nın karşısındaki bir kahvehane-de pusu kurarak yolunu bekleyen komünist militanların arkasın-dan açtıkları yaylım ateşi netice-si vurularak şehit düştü. Cenazesi, Doğubeyazıt´ta toprağa verildi. Şe-hadetinden iki ay önce evlenmişti.

METİN ÖZCAN 17 KASIM 1979

Elazığ´lı olup 17 yaşındaydı. Aile-ce, Bursa´nın Selamet mahallesin-de oturuyorlardı. Olay günü, Bursa Koğukçınar semtindeki bir kahve-hanede otururken,kızıl komünist militanların silahlı saldırısına uğra-yarak şehit edildi. Cenazesi, mem-leketinde toprağa verildi.

HALİL SUCU 17 KASIM 1978

Çorum´lu olup 22 yaşındaydı. Aile-si, Çorum´da Gülabibey mahalle-sinde oturuyordu. Para kazanmak gayesiyle gittiği İstanbulda, Üskü-dar Eşrefsamat sokakta oturuyor ve seyyar satıcılık yapıyordu. Olay günü, Üsküdar Doğancılar cadde-sinde, Mithatpaşa Kız Lisesi yakın-larında, üç komünist militan tarafın-dan yolu kesilip, üzeri arandıktan

sonra kurşunlanarak şehit edildi. Cenazesi, memleketi Çorum´da, Ulu Mezarlığı´na defnedildi.

YAŞAR CANİKLİGİL 18 KASIM 1978

Günü Hakkın rahmetine kızıl ko-ministler tarafından şehit edilmiş-tir. O günleri hiç unutmuyorum. O gece de Yaşar gönüldaşımla İstan-bul Fatih ilçesinin Çarşamba sem-ti diye bilinen, İsmailağacami’sinin az ilersinde olan Elazığlıların kah-vesi diye adlandırdığımız kahve-hane de idik yine. Yaşar Canikligil, her ülküdaşının yardımına koşan, geceleri bile ülküdaşları evlerin-de rahat uyusun diye semtte nö-bet tutan,hatta İsmailağacamisinin tam karşısında bir karpuz sergisi vardı,çoğu geceleri orda beraberce de sabahladığımız olmuştu.

O gece evet o gece polderli polis-ler tarafından kahvehane aranı-yor, polderli polisler özellikle Yaşar Canikligil’in masasına yöneliyor üst araması yapılıyor ve daha sonra kahvehanede didik didik silah ara-nıyor, polderli polisler araması biter bitmez daha ekip otaları 10 metre uzaklaşmadan içeriye silahlı kızıl kominist militanlar dalıyor ve direk Yaşar Canikligil’e doğru silahlarını ateşleyip kaçıyorlar!

Bense arama olmadan yaklaşık yarım saat önce kahvehaneden anneannemin evi olan Draman semtine inmiştim. O semt kızıl ko-ministlerin elinde idi o zamanlar.Yaşar bana Cengiz ben de senle geleyim demişti ben hayır demiştim ona.. zira o zamanlar birbirimizi ev e bırakır öyle ayrılırdık..Bir kaç kez Draman’a Yaşar da benle gelmişti.

Ben şehit ülküdaşıma hayır demiş-tim. Ben gider gelirim beni merak etme demiştim..AH, keşke bileyim-dimde sende benle geleydin..

Draman semtinde anneannemin evinden yemek yiyip ve kıyafet de-ğiştirdikden sonra tekrar Yaşar’ın yanına kahvehaneye dönecektim.Zira biliyorumki Yaşar yine o gece sabahlayacaktı. Bende onu çoğu zaman olduğu gibi o gece de yal-nız bırakmayacaktım...

Geri döndüğümde olayı öğren-dim..! YAŞAR CANİKLİGİL vurul-muş yaralı hastaneye kaldırılmıştı. Şaşkındım. İnşallah diyordum ya-ralı kurtulur, ama öğrendimki daha hastaneye kavuşmadan Hakkın rahmetine, o şehitlik sevdasına ka- vuşmuştu...

Sanki ölümünü bilir gibiydi son günlerde..Hep bir araya geldiği-mizde Cengiz derdi ben fazla ya-şamayacağımı hissediyorum derdi de biz de ona hadi canım sen ben-den fazla yaşayacaksın derdim..

Yaşar Canikligil ülküdaşları tarafın-dan çok sevilen ve semttede sevi-len biriydi.Yiğitti, mertti..

UNUTMAK İHANETTİR...

Yaşar Canikligil’in naaşı ailesi ta-rafından memleketi olan Sivas’a götürülmüş orda istanbul’da-ki gönüldaşlarınında katılımıy-la omuzlarda tekbirlerle defnedil-miştir. Kabri Sivas’ta yukarı tekke mezarlığındadır.

İLHAN EGEMEN DARENDELİOĞLU

19 KASIM 1979

İçel´in Tarsus ilçesinden olup 58 yaşındaydı. İstanbul Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümü me-zunuydu. Uzun süre Türkiye Ko-münizmle Mücadele Derneği´nin genelbaşkanlığını yaptı. Dünya çapında anti-komünist hareketle-rin içinde yer alarak çeşitli ülkeler-de yapılan bir çok kongreye katıl-dı. Bir müddet milletvekili olarak mecliste bulundu.

Gazeteci, yazar ve tarih araştır-macısı olup Toprak Dergisi´nin de sahibiydi. İstanbul MHP İl Yöne-tim Kurulu üyesi olarak görev ya-pıyordu. Yayınlanmış bir çok kitap ve makaleleri vardır.

Olay günü, İstanbul Gedikpaşa´daki Toprak Dergisi´nin matbaasından çıkıp otomobiline binerken daha önceden pusu kurdukları anlaşı-lan ve bugüne kadar da kimlikleri tesbit edilemeyen kişiler tarafından kurşunlanarak şehit edildi. Cena-zesi, memleketinde toprağa verildi.

10

Page 11: Bülten 01

GÜLTEKİN ERTAN 19 KASIM 1977

Samsun´un Ladik ilçesinden olup 19 yaşındaydı. Olay günü, akşam saatlerinde, MHP ilçe teşkila¬tının tertiplemiş olduğu eğlence şöleni-ne katılmak üzere bir grup arka-daşı ile birlikte gittiği Amasya´nın Suluova ilçesinde, şölenin yapıl-dığı Emek Sineması salonunda daha önceden yerleştirilmiş saatli bir bombanın patlaması neticesin-de parçalanarak şehit oldu. Cena-zesi, memleketinde toprağa verildi.

OSMAN GÜNAYDIN 19 KASIM 1979

Trabzon´lu olup 20 yaşındaydı. Ankara Üniversitesi Fen Fakül-tesinde okuyor, Keçiören´de bir öğrenci evinde kalıyordu. Olay günü, Ülkücü arkadaşları ile birlik-te Fen FaküItesi´nin önünde top-lanan komünist grubu, Tandoğan Meydanı´na doğru kovalarken, ko-münist grubun içerisindeki militan-lardan birinin açtığı ateş neticesi vurularak şehit düştü. Cenazesi, memleketinde toprağa verildi.

TURGUT DEMİRKAYA 20 KASIM 1988

Kars´ın Iğdır kazasından olup 27 yaşındaydı. Evli ve iki çocuk baba-sıydı. Ailece, Iğdır´da oturuyordu. Olay günü, arkadaşları ile birlikte avlanmak için gittiği Ağrı Dağı´nın eteklerinde bir grup bölücü militan tarafından yaka¬lanıp arkadaş-larından ayrı bir yere götürülerek işkence ya¬pıldıktan sonra kur-şunlanmak suretiyle şehit edildi. Cenazesi, Iğdır´da toprağa verildi. Daha önce Ülkücülük suçundan(!) cezaevine girerek iki defa idam ce-zasına çarptırılmış,

HİKMET AY 20 KASIM 1977

İstanbul, Haznedar-Güngören ma-hallesinde oturuyordu. Bakırköy´de saatçilik yapıyordu. 35 yaşında olup evli ve üçü kız biri erkek, dört çocuk babasıydı. Bakırköy MHP. İlçe 2. Başkanı´ydı. Olay günü, Kurban Bayramı arifesi, akşam saat 19.00 sularında, işyerinden

çıkıp evine giderken, Halkevi´nin önünde kızıl komünist militanlar ta-rafından kurşunlanarak şehit edildi.

NECİP ALTINOK 21 KASIM 1978

Yozgat´ın Şefaatli ilçesine bağ-lı Dedeler köyünden olup 29 ya-şındaydı. Evli ve iki çocuk baba-sıydı ve Makina Kimya Endüstrisi Kurumu´nda makina mühendisi olarak çalışıyordu. 1974 yılında, MHP Gençlik Kollarında Genel Başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı. Olay günü, akşam üze-ri Ankara´nın Küçükesat semtinde bulunan evinin girişinde pusuya ya-tan komünist militanlar tarafından kurşunlanarak şehit edildi.

İSMAİL TIĞLI 21 KASIM 1976

Kastamonu´lu olup 23 yaşınday-dı. İstanbul Teknik Üniversitesi Ma-kina Mühendisliği bölümü, 3. sınıf öğrencisiydi. Olay günü, İstanbul Beyazıt Meydanı´nda, Marmara Kıraathanesi´nin önünde, üstünde "Türkiye Bölünmez Bir Bütündür." yazılı bir afişi asarken, komünist militanlar tarafından binlerce kişi-nin gözleri önünde kurşunlanarak şehit edildi.

MERİÇ DİKİCİ 22 KASIM 1979

İstanbul-Zeytinburnu´da oturuyor, Tepebağ semtinde de terzi maka-sı imalathanesi çalıştırıyordu. Zey-tinburnu MHP İlçe Yönetim Kuru-lu üyesi olup ayrıca Ülkücü İşçiler Derneği´nin Zeytinburnu şubesine başkanlık ediyordu. Olay günü, işinden evine bisikletiyle döner-ken Tepebağ, Seyit Nizam Cad-desi üzerinde komünist militan-lar tarafından kurşunlanarak şehit edildi. Şehadeti sırasında, doğalı henüz altı gün olmuş yeni bir be-beği vardı.

DURSUN ÖNKUZU 23 KASIM 1970

Tokat´ın Zile kazasındandı. Ailesi-nin tek erkek çocuğu olup 21 yaşın-daydı. Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisiydi. İşgal

altındaki okulunda komünistler ta-rafından yakalanıp, üç gün sürey-le, -ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava basılarak patlatılmaya varın-caya kadar- çeşitli işkenceler ya-pıldı. Daha sonra, okulun üçüncü katından aşağı atılarak şehit edil-di. Cenazesi, memleketinde topra-ğa verildi...

SÜLEYMAN TOPRAK 28 KASIM 1979

Kayseri´li olup 17 yaşındaydı. Ai-lece, Kayseri´nin Esenyurt ma-hallesinde oturuyordu ve öğ-renciydi. Olay gü¬nü, tamir için bıraktığı saatini almak üzere Kiçi-kapı sem¬tindeki bir saatçiye gi-derken yolda komünist militanla-rın silahlı saldırısına uğrayarak ağır yaralandı. Kimse yardım etmediği için uzun müddet yaralı vaziyette orada kaldı. Tesadüfen yoldan ge-çen annesi tarafından hastahane-ye kaldı¬rıldıysa da kurtarılamaya-rak şehit düştü. Cenazesi, Kayseri Asri Mezarlığına defnedildi.

ALAATTİN GÜVENLER 29 KASIM 1978

Gaziantep´in Kilis kazasından olup 17 yaşındaydı ve ailece bu-rada oturuyorlardı. Kilis Öğretmen Lisesi öğrencisiydi. Boş zamanla-rında babasına ait tuhafiyeci dük-kanında çalışıyordu. Olay günü, gece vakti evine giderken Kilis Şe-hitler Abidesi´nin önünden geçtiği sırada arkasından yaklaşarak ateş eden komünist katilin tek kurşunu ile boynundan vurularak şehit oldu. Cenazesi Kilis´te toprağa verildi...

SELAHATTİN ŞİMŞEK 30 KASIM 1979

Edirne´nin Keşan ilçesinden olup 28 yaşındaydı. Evli ve bir ço-cuk babasıydı. Ailece, İstanbul-Kanarya´da, Tepeüstü mahal-lesinde oturuyor, konfeksiyon atölyesi işletiyor¬du. Kanarya ÜGD´nin başkanlığını yapıyordu. Olay günü, Küçükçekmece-Cennet mahallesi, Alpaslan Caddesi üze-rinde bulunan dernek binasından çıkıp evine giderken komünist mi-litanların silahlı saldırısına uğraya-rak şehit düştü.

11

Page 12: Bülten 01

KURULUŞUNDAN GELECEĞE

Yıl 1973 ılık ılık esen mayıs rüz-garları, içimizin ısındığı ve birşey-ler aradığımızın müjdecisi gibiydi .Gençlik işte; bir heyecan ve sevda arıyordum. Bir cuma akşamı şim-diki ‘‘Bilal‘‘ camisinde Türk genç-lerinin toplanacağını duydum ve bende katıldım. O akşam orada konuşulanlar beni o kadar etkile-diki, artık her cuma akşamı toplan-tıların abonesi oldum. İlk başlarda yedi-sekiz kişi kadardık ve hepsi-de kişilikleri son derece gelişmiş gençlerdi. Henüz doktora öğren-cisi olan Ahmet Halim Demirci‘yi (Prf.Dr.Ahmet Halim Demirci-Ulu-dağ Ünv. Öğ. Üyesi , 2009 yılında rahmetli oldu.) Ülkü ağabeyi seç-tik. 1974 Ekim ayında ATÖD (Aac-hen Türk Öğrenci Derneği) ismiyle resmi olarak Karlsgraben 43 nu-marada teşkilatlandık. 1974 yılının sonunda da ATÖD resmi aylık öğ-renci dergimizi çıkartmaya başla-dık ve 1975 yılından itibarende 10 yapraklı siyah beyaz fotokopi bas-kılı (ATÖD e.v adıyla) olarak her ay yayınlanmaya başladı.

Haftanın her Cuma akşamı teşkilat binamızda toplanarak ilk bir saat bilgilendirme semineri, devamında da öğrenci, işçi ve çocuklarımızın gelecekdeki meselelerini içeren sohbetler yapıyorduk.

Teşkilat binamız bir odalı ve bod-rum kattaydı. Bu nedenle de çok rutubetliydi. En fazla üç saat oda-da kalınca üstümüz, saçlarımız ıslanırdı.Aylık kirası da 25 DM idi. 1976 yılının ilk baharında Otto Str. 100 nolu adresdeki bir buçuk oda-

lı bir daireye taşındık. Burada artık Ülkücü hareket olarak gün yüzüne çıkmış olduk. Caddeye bakan bü-yük bir cam pencere, camlı kapı ve elektrikli tek göz çay ocağımız oldu ve artık çay demliyorduk. Cuma ak-şamları çok geniş kapsamlı semi-ner çalışmalarımız yoğun bir şe-kilde devam ederken, nöbetleşe geceleri teşkilatımızı bekliyor-duk. Çünkü varlığımız Türk düş-manlarını korkutuyordu. Arasıra giriş kapımız kırılıyordu. 1974 yı-lında o zamanki siyah beyaz AL-MAN tv.sindeki yayından Bozkurt-ların Almanya’da 40 teşkilatının olduğunu Dr. Enver Altaylı’dan duymuştum.

1976 yılına gelindiğinde Almanya genelinde teşkilatlar Frankfurt’a davet edildi. Türkiye’den gelen heyetlerle şimdiki Türk Federas-yonunun kuruluş çalışmalarını gö-rüşüyorduk. Teşkilatlardan görüş-ler alındı ve bende dahil Aachen teşkilatından altı kişi imza verdik. 1978 yılında Avrupa Türk Federas-yonu kurucu üyesi ve sekreteri ola-rak İrfan Balekoğlu’nu Frankfurt’a gönderdik.

ATÖD Aachen Ülkü Ocağı o günün çok zor şartlarında 300 DM kira

öderken aidatlar işçi için bir DM, öğrenci için 50 Pfennig idi ve ai-datları bir türlü yükseltemiyorduk. Zor şartlara rağmen o zamanlar Türkiye’de çıkan Hergün gazete-sine aboneydik. Günlük gelmesi gereken gazetemiz çoğu zaman İstanbul havaalanında 15-20 gün bekliyor ve topluca geliyordu. Ga-zetede sürekli şehit haberleri okur-duk, sekiz sayfalık gazetenin her harfini okuyarak Ülkücü şehit sa-yısını belirliyorduk.

O yıllarda sürekli çevremizle ilişki-ler kurarak Aachen’da bir cami ya-pılması için kalıcı planlar üreterek çalışmalar yapıyorduk.

3 Mayıs Türkçüler bayramını 200 kişiyle RWTH’ın Audimax salonun-da kutladık. Bu kutlamayla Ülkücü Hareket teşkilat olarak Aachen’da yaşayan Türklere varlığını kabul ettirmişti. ATÖD’ün öğrenci üyele-ri Ülkücü terbiyesinin ahlakını da-marlarına kadar alıyordu.Okulunda diploma derecesini doktora seviye-sinde alan arkadaşlarımız bir yıl tecrübe edinip Türk Milletine hiz-met etme amacıyla vatana dönü-yor ve milletimizin hizmetine giri-yorlardı. Bu sayıda ana hatlarıyla konuyu anlattım,yarım asırlık sü-reci bir-iki sayfaya sığdırmak im-kansız. İleriki sayılarda ömrümüz olursa 12 Eylül 1980 darbe süreci-ni ve sonrasını detaylarına inerek anlatacağım. Sağlıcakla kalın… (Gelecek sayıda devam edecek.)

Ömer Gürbüz

12

Page 13: Bülten 01

13

Tarihçe:

Türk Hava Kurumu Cumhuriyet’in ilanından 16 ay sonra, 16 Şubat 1925’de Büyük Önder Mustafa Ke-mal ATATÜRK’ün emirleriyle “Türk Tayyare Cemiyeti” adıyla kurul-muştur. 1935’de alınan kongre ka-rarı ile adı Türk Hava Kurumu olan Cemiyetin kuruluş amaçları da biz-zat Ulu Önder Atatürk tarafından:

* Türkiye’de havacılık sanayisini kurmak,* Havacılığın askeri, ekonomik, sosyal ve siyasal önemini anlatmak,* Askeri, sivil, sportif ve turistik ha-vacılığın gelişmesini sağlamak,* Havacılık faaliyetleri için gerekli araç ve gereçleri hazırlamak, * Personel yetiştirmek ve uçan bir Türk Gençliği yaratmak olarak belirlenmiştir.

THK; 1926 yılında ilk olarak “Tay-yare Makinist Mektebi”ni ardından, Kayseri’de TOMTAŞ Uçak ve Mo-tor Fabrikasını hizmete açmıştır. Böylelikle A-19 ve A-20 uçakları-nın üretimi ile bakım ve onarımları Türkiye’de yapılmaya başlanmıştır. Fabrika 1929 yılında Milli Savunma Bakanlığına devredilmiştir. Halkın ilgisi o kadar büyük olmuştur ki top-lanan gelirler ile ilk 10 yıl içerisinde THK, 351 uçak imal ederek ya da satın alarak Türk Hava Kuvvetleri-ne teslim etmiştir. Kurum, 1905’de kurulan Uluslararası Havacılık Fe-derasyonu’na Türkiye’de sportif havacılığın gelişmesi ve gençlere tanıtılması amacıyla 1929 yılında üye olmuştur. Halen bu temsilci-lik görevini başarı ile sürdürmekte-dir. Cumhuriyet döneminde Vecihi Hürkuş, Mühendis Selahattin Reşit Bey ve işadamı Nuri Demirağ da havacılık alanında birçok başarılı çalışmaya imza atmıştır. Uçak üre-timi konusunda TOMTAŞ’tan son-ra THK atölyesi fabrika haline ge-tirilmiş ve İngiliz Magister eğitim uçaklarının seri montajına başlan-mıştır. Etimesgut’ta kurulan uçak fabrikası 1940’da tam üretime geç-miştir. Bu fabrikada Magister uçak-larının yanı sıra çeşitli THK serisi

TÜRK HAVA KURUMU

planörler ile eğitim, akrobasi, sağ-lık ve nakliye uçakları da üretil-miştir. 1944 yılında Atatürk Orman Çiftliği’nde ilk uçak motor fabrika-sı kurulmuş ancak, 1952 yılında üretimler durdurulmuş ve fabrika-lar kapatılmıştır. Bu tarihten sonra Türk Hava Kurumu, tamamen ha-vacılık eğitimi ile ulusal ve uluslara-rası sportif etkinliklere yönelmiştir.

“İSTİKBAL GÖKLERDEDİR!” Bu, o yılların coşkusu içinde söylenen sadece bir çift güzel söz değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne konulan bir hedef olmuş-tur. Bu amaçla 3 Mayıs 1935’de Türkkuşu kurulmuştur. Bu havacı-lık coşkusu ile gençler akın akın Türkkuşu’na koşmaya başlamıştır.

Türk Hava Kurumu‘nun gelecek için planları ve yaptıkları:

Peşpeşe açılan paraşüt, planör, uçuş eğitim ve model uçak okul-ları ile 1936’da hizmete giren İnö-nü Planör Kampı, 1937’de açılan Etimesgut Motorlu Uçuş Kampı ve aynı yıl yapılan Ankara ve İzmir Pa-raşüt kuleleri, binlerce gencimizi bir araya getirmiştir.Var olan 4 okula ek olarak 1996 yılında balon, ya-maçparaşüt, yelken kanat, ve mik-rolayt gibi sportif hava araçlarını bir çatı altında toplayan Çok Hafif Hava Araçları Okulunu kurmuştur.

Atatürk, havacılık sektöründeki bü-tün bu faaliyetlerin mali kaynakla-rını da ihmal etmemiştir.Türk Hava Kurumu’na değişik kaynaklardan 21 gelir kalemi oluşturmuş olayı devletin değil milletin bir uğraşı ha-line getirmiştir. Ancak zaman içinde yapılan değişikliklerle 21 olan ge-lir kalemi sayısı 7’ye düşürülmüş-tür. Kurum kurulduğu tarihten gü-nümüze kadar milli bütçeden hiç pay almamıştır. Bugün itibari ile Türk Hava Kurumunun en önem-li gelir kaynakları kurban derisi ve fitre-zekatlardır.

Türk Hava Kurumunun projeleri:

Türk Hava Kurumunun son dönem-de yürüttüğü iki önemli projeHavacılığı Yaygınlaştırma Projesi- THK’nin faaliyetlerini geniş halk kitlelerine anlatmak,

- 11-65 yaş aralığındaki kişilere uğ-raş alanı oluşturmak, - Gençlerin kahvehane, internet sa-lonlarından ve illegal oluşumlardan uzaklaşmalarına katkıda bulunmak amacıyla başlatılmıştır.

Bu kapsamda;

- 81 ilde, 560 üniversite/orta öğre-tim okulunda 53 bin kişiye konfe-rans verilmiş,- 118 Havacılık kol/kulübü ve Genç Kanatlar Topluluğu oluşturulmuş ve 8012 yeni üye kaydı yapılmıştır.

Taş Atma Uçak At Projesi

Toplumsal olaylarda, bilinçli ola-rak ön plana itilen çocuklar ile po-lisler karşı karşıya getirilmektedir. Bu kötü imajın düzeltilmesi ama-cıyla çocuklar ve polislerin birlik-te uçak imal ederek yan yana ya-rışmalarını sağlamak amacıyla Taş Atma Uçak At projesi başla-tılmıştır. Bu sayede polis ve ço-cukların bütünleşmesi sağlanarak oluşturulmaya çalışılan kötü ima-jın silinmesine katkı sağlanma-ya çalışılmaktadır. Bu kapsamda; Şanlıurfa, Muş, Şırnak, Cizre, Bat-man, Hakkari, Çukurca, Şemdinli, Yüksekova, Beytülşebap, Uludere ve Silopi’de toplam 800 çocuk ve 170 polise model uçak kursu dü-zenlenerek kendi yaptıkları uçaklar ile birlikte yarıştırılmıştır. Bu pro-je; vali, kaymakam, İl/İlçe Emniyet Müdürü, İl Jandarma ve Garnizon Komutanlıkları ile koordineli olarak yürütülmektedir.

17 Ekim 2009 tarihinde yapılan THK’nın 40. Büyük Genel Kurulun-da (E) Hv. Plt. Tümg. Osman YIL-DIRIM Türk Hava Kurumunun 25. Genel Başkanı olarak seçilmiştir. THK; Vizyon, misyon ve hedefleri revize edilmiş kuruluşunun yüzün-cü yılını oluşturan 2025 yılında ula-şılması planlanan hedefleri içeren vizyon 2025 dokümanı hazırlana-rak yürürlüğe konulmuştur.

İbrahim Gündüz

Kaynaklar: - www.thk.org.tr/web2011/#- www.tr.wikipedia.org/wiki/Nuri_Demira%C4%9F

Page 14: Bülten 01

bütün güzellikleri hayatına nakşe-derek kendisini yetiştirdi.

O şanslı bir genç hanımefendiydi. Peygamber babası ve anneler sul-tanı Hz. Hatice’nin yanında onların gözetiminde eğitimini tamamladı. Rahmet ve şefkat pınarından do-yasıya içti. Fakat küçük yaşta çok çileler çekti. Çocukluğu Kureyş’in zulum, baskı ve ambargoları altın-da geçti. Daha henüz ömrünün ba-harını yaşarken anneciğini kaybet-ti. Mekke’de Müslümanlara cefalar arttı, işkenceler dayanılmaz hal aldı. Bunun üzerine babacığına hicret izni verildi. Daha sonra da aile ef-radı ile birlikte kendisi de Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Hz. Fâtıma bu göç ile çocukluk ve gençlik yılla-rını geçirdiği Mekke-i Mükerreme’ye vedâ etti. Medine-i Münevvere’de huzurla yaşamaya başladılar... Ba-bacığı Hz. Âişe annemizle, abla-ları da Hz. Osman (r.a.) ile evlen-di. Kendisi de evlilik çağına ulaşmış 16-17 yaşların a girmişti. Nebiler sultanı efendimizin son çiçeği ola-rak ona tâlib olanlar çoğalmıştı. Peygamber’e hısım, akraba ve da-mat olabilme şerefine erebilmek için ashâb-ı kiramın büyüklerinden dahi talepler gelmişti. Ancak taliplerden biri olan Hz. Ali’ye Efendimiz: “Hak Teâlâ kendi katında Fâtıma’yı sana nikâhladı. Senden önce melek ge-lip, bana bu hâli haber verdi.” dedi ve Hz. Fatıma, Ali ile evlendi.

Hz. Fâtıma çok hassas ve yufka yü-rekliydi. Kimsenin üzülmesini iste-mez, acı çekmesine dayanamazdı. Allah Rasûlü babacığı rahatsızlan-dığı zaman çok üzülürdü. İki Cihan Güneşi Efendimiz de: “Sabret kı-zım! Sabır güzeldir!” buyurarak onu

teselli ederdi. Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz iyice ağır-laştığı birgün kızı Hz. Fâtıma’yı yanı başına çağırdı, biricik kızının başı-nı kendine doğru eğip kulağına bir şeyler fısıldadı. Hz. Fâtıma ağlama-ğa başladı. Sevgili kızının ellerinden tutarak tekrar kendisine doğru çekti ve yine kulağına bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fâtıma’nın yüzünde te-bessüm belirdi. Üzüntü ile sevinç bir arada yaşanınca Hz. Aişe annemiz merak edip Hz. Fatıma’ya sordu. O da şimdi söyleyemeyeceğini belir-terek özür diledi. İki Cihan Güne-şi Efendimiz sevgili kızına: “Cebrâil aleyhisselâm her sene bana bir kere Kur’an-ı Kerim’i arz ederdi. Bu sene iki kere okudu. Anladığım ecelim yaklaşmıştır...” buyurdu. Hz. Fâtıma hıçkırıklara boğularak ağla-mağa başladı. Rahmet Peygamberi babacığı onu teselli etmek ve sabrı-nı artırabilmek için tekrar ona: “Ehl-i beytimden bana ilk kavuşacak olan sensin.” buyurdu. Sevgili kızına faz-la ayrı kalmayacaklarını duyurarak sabır diledi.

Rahmet Peygamberi babacığı-nın vefatından altı ay geçmişti. Hz. Fâtıma da hastalanıp yatağa düş-tü. Hicretin on birinci yılı, Ramazan ayına girilmişti. Rahatsızlığı şiddet-lenince çocuklarının dışarı çıkarıl-masını Hz. Ali’den istedi. İçeriye anneciğim dediği Ümü Râfi’ ile Hz. Esma binti Umeys girdi. Kendisine abdest aldırıp yalnız bırakılması-nı istedi. Rabbime dua ve niyazda bulunmak istiyorum dedi. Derin bir niyaz halindeyken nazenin bedeni-ni odanın içinde bırakarak ruhunu Rabbine teslim eyledi.

Dilek Kızkapan

14

HZ. FATIMA’NIN HAYATI

Hz. Fatıma, Mekke’de doğdu. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ona Fâtıma ismini verdi. Deylemî’nin Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet et-tiği bir hadis-i şerifte: “Onu seven-leri, Allah’ın Cehennem’den uzak-laştıracağı için kızıma Fâtıma adını verdim.” buyurdu.

Hazreti Meryem’den sonra, bü-tün kadınların en üstünüdür. Aklı, zekâsı, hüsnü cemâli (güzelliği), zühdü (dünyâya düşkün olmaması), takvâsı (haramlardan kaçınması) ve güzel ahlâkı ile bütün insanlara çok güzel bir örnektir. Yüzü pek beyaz ve parlak olduğundan (Zehrâ) de-nildi. Zühd ve dünyâdan kesilmek-te çok ileri olduğu içindir ki; (Betül), çok temiz demişlerdir. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile medh olundu.

Hz. Fâtıma, Peygamber´imizinengin sevgisi ve şefkati altında büyüdü. Babacığındaki merhameti ve gü-zel ahlâkı, anneciğindeki asâleti, cömertliği aldı ve babacığına kar-şı hizmet, hürmet ve muhabbette bulundu. İslâm uğruna çektiği sı-kıntılara nasıl katlandığını ve o yol-da fedakârlığın en güzel örneklerini bizzat yaşayarak öğrendi. Tam bir iffet ve izzet-i nefs nûmûnesi olarak

Türk Atasözleri

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Was dem Auge fern ist, ist auch dem Herzen fern.

Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir. Den Wert der Jungend erkennt man im Alter.

Güneş girmeyen eve doktor girer.Ein Haus, in das keine Sonne scheint, betritt der Arzt.

Ağacı kurt, insanı dert yer. Der Wurm nagt am Baum, die Sorge am Menschen.

Dünya malı dünyada kalır. Die diesseitigen Dinge bleiben im Diesseits.

Cahile söz anlatmak deveye hendek atlatmaktan zordur.Dem Dummen etwas klar machen ist schwieriger, als ein Kamel über den Graben springen zu lassen.

Akıllı söylediğini bilir, ahmak bildiğini söyler. Der Kluge weiss, was er sagt, der Dumme sagt, was er weiss.

Page 15: Bülten 01

15

Günlerce düşündüm ne yazayım diye!

Tarihdenmi, Nasrettin Hoca’dan mı, ülkemizin bugünki halindenmi, yoksa Avrupadaki ha varsın ha yoksun ahvalimizimi! Filozoflara ve sosyologlara göre insan olmanın en önemli özelliği; düşünebilmesi ve bunları sesli ahenk içerisinde dış dünyaya yansıtabilmesidir.Yani düşünebilen insan, hayal edebilen insandır. Bende karar verdim ha-yaller üzerine yazmaya.

Mesela çok paraya sahip olmak, çok yakışıklı olmak, gösterişli bir vücut hatlarına sahip olmak, çok güçlü olmak, olağanüstü birşeyleri başarabilmek ve insanların bakış-larının üzerinde olduğunu hisset-mek hayali...vs...

Peki sıradan birisi olarak benimde hayal kurma yeteneğim ve hakkım varmı?

Aklım var, düşünebiliyorumda, Al-lah böyle bir yeteneği bana vermiş, öyleyse bende hayal kurabilirim. Peki hayal kurmak bir hakmıdır in-sana, yada bu lüksmüdür?

‘’Aç tavuk kendisini zahire amba-rında görür’’. Bu atasözümüz ger-çeği olanca açıklığı ile ortayamı ko-yuyor, yada tersimi?

Dünyadaki gelişmelere bir bakalım. İnsan oğlu, ilim ve teknikte nerden nereye geldi!

Aya yolculuk Güliver’in bir roma-nındaki hayalken gerçek oldu. Binlerce kilometre uzaktaki biri-sinin sesini sanki yanımızda imiş gibi duyuyoruz, üstelik görerek de konuşur olduk. Buda bir hayalken gerçek oldu.

Düşmanla karşı karşıya gelmek gereksiz, bir düğmeye bas ortalık toz duman. Kıtalar arası balistik fü-zelerle binlerce insanı aynı anda öldürülebiliyor.

İslam alimlerine göre 90 km yol-culuk yapan insan seferi sayılır ve oruç kaza yapılabilir. Şimdi 60000 km bölü 60 dakika bölü 60 saniye eşittir; km/saniye. Yani bir saniye-

de alınan mesafe 16,66 km. Sonuç olarak 60 saniyede 1000 km yol alı-yoruz. Şimdi orucu kaza yapalım-mı yapmayalımmı? Benim ilmim ve bilgim bu konuda yeterli değil ama gerçek olan şu anki ilim ve teknik hız ile saniyede aldığımız yol ha-yaldi gerçek oldu...

Türk-İslam ülküsüne gönül vermiş bizler için hayal kurmak bir ütop-yamıdır? Benim kanaatim hayır. O hayallerim olmazsa bana güç ve kuvvet veren göremediğim bütün manevi güçler ölmüş demektir.

Bende hayaller kurdum, hemde belden aşağı değil. Birgün ‘’Eliza-bet’’ adlı adını sonradan öğrendi-ğim kilisenin önüne kadar geldim; arkadaş yok, para yok, dil yok. O zaman Zentis’in önünde duvar var-dı, bir ‘’cigara’’ yaktım, ne kadar oturduğumu bilmiyorum. Sadece şu sözü kendi kendime söyledim; üzülme bu günlerde geçecek, be-nim adım Ceylan’ sa Aachen’ı Av-rupanın Hollywood’u yapacağım.

Olmadı başaramadım, şans faktö-rü önemlimiydi acaba? O da bene yokdu. Öyleyse bir yerde yalnışlık vardı ama nerede?

Yalnış zamanda, yalnış yerde, yal-nış kişilerlemi olduğumdan hayal-lerim gerçekleşmedi, kendimi hep zahire ambarındamı gürüyordum. Uyandığımda elimden kayıp gi-den günler ve elimde birgün daha ömür sayfasından eskimiş bir yap-rak vardı.

Ey akıl sahipleri; Kuran’da bir aye-tin ilk kelimesi ‘’EY AKIL SAHİPLE-Rİ’’ ve Atatürk’ün de şu sözü çok önemli ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’.

Kuran ışıgında ilim öğrenen akıl sahipleri olma dileğiyle, Said arka-daşımı tebrik etmekten başka elim-den birşey gelmiyor. Doğru zaman-da, doğru kişilerle, doğru yerde ve şans faktörününde yanında olma-sı dileğiyle, arkadaşıma başarılar diliyorum.

Ceylan Kurucu Aachen Ülkü Ocağı

Yönetim Kurulu Üyesi

Dünyanın en önemli bilgileri

Dünyada her dakika iki tane düşük şiddette deprem olmaktadır. Hindistan’daki yıllık doğum sayısı, Avustralya’nın toplam nüfusundan fazladır.

Rusya’nın dörtte biri ormanlarla kaplıdır.

Tarih boyunca yeryüzünde bulunan altının 200 kat daha fazlası okyanuslarda bulunmaktadır.

Köpeklerin ter bezleri ayaklarındadır.

Salatalığın yüzde 96’sı sudur.

Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.

Peru’da hiç umumi tuvalet yoktur.

Timsahlar renk körüdür.

Yarım kilo bal yapabilmek için arılar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadırlar.

Havuca rengini karoten verir.

İnciler sirkede erir.

Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir.

İnternetin yıllık büyüme yüzdesi 314.000’dir.

En fazla asfaltlı yola sahip ülke Fransa’dır.

Sihirli sözcük ‘abrakadabra’ ilk olarak yüksek ateşli hastaların ateşlerini düşürmek için söylenmişti.

Albert Einstein dokuz yaşına kadar düzgün konuşamamıştı.

Her iki taraf da kan bağışında bulunursa, Paraguay’da düello yapmak yasaldır.

Page 16: Bülten 01

İlim ve medeniyetin yükselmesine müslümanların hizmeti büyük ol-muştur.Bunu batılı yazarlarda itiraf etmiştir.Filip Hitti, Kısa Arap Tari-hi kitabında diyorki: ‘’Ortaçağın başlarında insanların ilerlemesine müslümanlar kadar hizmet etmiş başka bir millet yoktur. Felsefe, tıp, ilahiyat, tarih, astronomi, coğrafya hakkında nice eserler yazılmıştır. Bağdat, Kahire, Endülüs, sonra-da İstanbul İslam aleminin merke-zi olmuştur. Dini ilimlerdeki sürat-li gelişmelerin yanısıra diğer ilim ve fen kollarında da nice alimler yetişmiştir.

Astronomide: Bettani, Buzcani, İbn-i Şatır, Uluğ Bey, Kadızade Rumi, Ali Kuşçu, Abdurrahman Sufi,Matematikte: Harezmi, Sabit İbn-i Kurra, Burini, Hayyam, rakkasın mucidi İbn-i Yunus, Nasir-i Tusi,Mirim Çelebi, İsmail Gelenbevi, İs-mail Çinari, sıfırın kaşifi Muham-med b. Ahmed, İshak efendi,Tıpta: Ebu Bekr Razi, İbni Sina, Ebul-Kasım Yehravi, İbn-i Bace, kan dolaşımını bulan İbn-i Nefis, Ali b. Abbas, Sabuncuoğlu Şera-feddin, Hacı paşa, Davud Antaki,

İLİM VE MEDENİYETE MÜSLÜMAN VE TÜRKLERİN HİZMETİNebahatat ve Hayvanat’ta: İbn-i Vahşiyye, İb n-i Baytar, İbn-i Av-vam, Cahız, Kayvini, Demiri,Coğrafya’da; İbn-i Kavkal, Makdi-si, İdrisi, İbn-i Batuta, Katip Çele-bi, İ.Hakkı;Tarih’te; Taberi, Mesudi, İbn-i Mis-keveyh, İbn-i Haldun, Hoca Saded-din, Naima ve Cevdet Paşagibi sahalarında ölmez eserler bı-rakan alimler vardır.Felsefede: Kindi, Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi şöhretler yetişti.İdari ve içtimai konularda: Ahkam-ı Sultaniye sahibi Maverdi, İbn-i Temiyye eserler yazdılar. İbn-i Haldun’un Mukaddime’si her konu-da olduğu gibi bu konuda da gayet derli- toplu bilgi vermektedir.Mimaride müslümanların neler yaptıkları, üzerinden nice yüzyıl-lar geçtiği halde hala ayakta du-ran binlerce abidelerle meydanda-dır. Selimiye’ler, Süleymaniye’ler, Sultanahmed’ler, Tacmahal’ler, El-Hamra’lar ve daha niceler Türk-İslam dehasının mimarideki şahaserleridir.

Güzel sanatlarda yazı, cild, tezhip, minyatür, nakış, oymacılık işlerinde eşsiz örnekleridir mevcuttur.

16

Başbuğ'a Mektup

12 Eylül sonrası tutuklanan Alparslan TÜRKEŞ ve bütün dava arkadaşlarına...

Sana bu mektubu birgece yarısında yazıyorumAzatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlarZühre bir aşkı tutturmuş Bâbil’ de kalanZavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağırBir Hârût’la Marut bir de ben dinliyorumDerken kayıp gidiyor yıldızlardan birisiBir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnınaSenin namına yıldızları kıskanıyorum. Kim bilir kaç ışık yılı uzaktaÖfkeyle kollarını çeviriyor yalancı fecirİmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidirVe taksim gazinolarında trahomlu şairlerMısra arıyorlar masaların altındaKanını içiyorlar bilmeden “Cennet atları”nınBen yurdumun en sert tütününden birsigara sarıyorumDumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorumNe kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerindeDomaniç yaylasında ne kadar dizginsiz atBaşlıyorlar koşmaya kılcal damarlarımdaSıcak solukları yalarken alnımıToynaklarını hissediyorum alyuvarlarımda.

Edebiyet ki hayatın aynası derler, en zengin ve güzel eserlerle dolu-dur. Türkçe, Arapça, Farsça yazı-lan bu eserler insan ruhunun her sahadaki duygu ve düşünceleri-ni dile getirmektedir. Gülistan ve Bostan’ın sahibi Sadi, Ali Şir Nevai, Mesnevi yazarı Mevlena, Yunus Emre, Fuzili, Hüsn-ü Aşk sahibi Dede Galip , Akif, Yahya Kemal, İk-bal, Hamse sahibi Nizami ve daha nice kalem sahibleri, insanlığa unu-tulmaz eserler sunmuştur.Şarkta, garpda kütüphaneleri dolduran İs-lam eserleri Müslüman-Türk alim-lerinin ilim dünyasına neler kattık-larını gözlerin önüne sermektedir.

Görüldüğü gibi Müslümanların ilim dünyasına hizmetleri büyüktür ve bunda Türklerin de payı çoktur.

Bursalı Mehmet Tahir; ‘’İslam me-deniyeti ve ilmine hizmet edenlerin yarısı değilsede üçte birinin mutlak surette Türk olduğu sabittir... Hele Tefsir, Hadis, Tasavvuf, Fıkıh, Ke-lam ilimlerinde eser yazan değer-li kişilerin yarısının Türk oldukları meydandadır.’’diyerek bu gerçeği ifade etmiştir.

Ali Koçak

Sana bu mektubu evimin balkonunda yazıyorumSağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüneÇankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorumUlu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerindeBir yerinde demirden dağlar eriyorAtlas yelkenli gemileri unutmuş bir kaç leventViski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyorİstediğin o seccadeyi hemen gönderiyorumÜstünde Kabe resmi ve anamın duaları varVe bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum. Yine biliyorsunki, sevmedim ülküden başkasınıBaşı dumanlı dağları, dolunayı, ufuklarıBir de Çankaya yokuşunda rüzgara tutulmuş saçlarınıÖnce Allah, sonra genlerim şahit. Sevgimi üçbin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorumTrahomlu şairler doğruluyorlar masaların altındanElleri fahişelerin karanlık saçlarındaBenim kalemimden kan değil süt damlıyorGeceler boyu böyle geleceği emziriyorumKahrolayım sevmedim ülküden başkasınıBir de seni çok seviyorum.

Dilaver Cebeci

Page 17: Bülten 01

17

Artur M.Young’un dediği gibi, Bü-tün mana bir açıdan ibarettir! Bir bakış açısı..

Her insanın bir takım dertleri, me-seleleri var ve insanlar her şey-den önce kendi dertler ile meşgul olurlar. Önce can sonra canan de-mişler, kişiler cemiyet içinde ya-şadıklarına göre içinde yaşadık-ları toplumun meseleleri hakkında derinlemesine analiz yapmasa da, cemiyetin problemleri fertleri etki ve tesir altında bırakır. Her birey sevsin sevmesin insanlığın gidişa-tı, dünya’nın ahvali ve düzeni hak-kında az da olsa bir fikre sahiptirler.

Kuran’ı kerim’de,” Bilmediğin nes-nenin ardından gitme; zira göz, ku-lak ve kalbin bundan mesuldür” di-yerek insanları ve grupları dikkatli ve uyanık olmaya, sosyal yaşamda atılan adımların iyi ve kötü sonuç-lar doğurabileceğini, kişiye görev ve sorumluluklar yüklediğini öğüt-lemekte. İletişim araçlarının hızla gelişmesi karşısında dünya gittikçe küçülmekte, ancak tersi istikamette problemleri büyümekte,

Mevlana”Sufi İbnü’l-Vakt baş ed Ey Refik”(Sufi zamanın oğlu olmalı; geçmiş, gelecek endişesi taşıma-malı demiştir.) Amma bu, bugün-kü dünyada artık mümkün değildir. Demek oluyor ki, şayet geleceği planlamak ve biçimlendirmek gibi bir düşüncemiz yoksa gayemiz,

idealimiz, ütopyamız yoksa yahut geleceğe dair bir vizyonumuz, dün-ya görüşümüz, yani en geniş ma-nasıyla ile dinimiz yoksa bugünle ilgilenmemiz gerekmez.

Bugünkü dünyanı halini bilip ve anlayıp da ne olacak? Allah işini bilir, la yüs’el,emma yef’al! (Allah dilediğini yapar, hikmetinden sual olunmaz); yahut “idrak-i meali bu küçük akla gerekmez” diyerek, yal-nızca hayatımızı yaşamaya baka-biliriz elbette. Ancak geleceğimizi planlama, kontrol etme, politikalar üretme gibi düşüncelerimiz varsa; işte o zaman içinde yaşadığımız dünyayı iyi tanımaya ve anlamaya ihtiyacımız var demektir.

Fertler zaman ve mekân çerçeve-sinde olay ve olguları anlamlan-dırmak isterler. Bunun için aidiyet duygusu içinde toplumsal yön bul-maya yarayan araçlar kullanırlar, ülkü ve ideal, milli şuur ve milli ha-yat, millet ve milliyetçilik, dini hayat tarzı gibi kavramlar cemiyetlerin ta-rih boyunca asla terk etmeyecekle-ri ışıldaklardır. Bizce ülkü ve ülkü-cülük bir ışıldaktır, geçmişte nasıl ki karanlıkta kalan milletimizin can simidi olmayı başardı ise. Gelecek günlerin getireceği şartlar içinde, dün olduğu gibi, daha bilinçli, daha şuurlu ve daha donanımlı bir tarzda mensup olmaktan gurur duydukla-rı millete ve değerlerine sahip çık-manın arayışında içinde olmayı

bilecek olgunlukta oldukları düşün-cesi bizlerde mevcuttur. Bugünün yenidünya düzeni aktörleri alabil-diğine yerli, milli güçlere karşı sü-rekli bicimde saldırıyorlar. Biliyorlar ki bir milletin en güçlü barajı mil-liyetçilik ve milliyetçilerdir. Bunun için bu değerleri küçük düşürmek, toplumun problemlerinin ana ekse-ni olarak tanımlamak ve tanıtmak istiyorlar. İstiyorlar ki, kendi yayıl-macı, emperyalist, kapitalist, yeni-dünya düzenine karşı bir mukave-met, başkaldırı, direnme kalmasın, Afganistan, Irak, Libya, Tunus ve Mısır’da yaptıkları gibi kolay bir ba-şarı sağlasınlar.

Suriye, ikili ilişkilerimiz çok iyi geç-meyen bir ülke, zalim ve despot bir yönetim şekli yıllarca hâkim oldu. İç savaşın vahşetini ve dehşetini bütün unsurlarıyla ve halkıyla ya-şamakta. Acı çeken bir halk, göz-yaşı ve kan alabildiğine akıyor. Ve bu gidişatla problem daha fazla ağırlaşacak. Kaçınılmaz bir sava-şın pençesinde inleyecek nağme-leri yas ve intikam dolu olacak, iki ülke ilişkileri uzun yıllar düzelme-yecek, Esat yönetimi yenilecek, ancak kargaşa ve anarşi bitmeye-cek, self-determinasyon Ortadoğu ülkelerinde, gerçekleşmesi uzak bir ütopya olarak kalamaya mahkûm olacak, yönetim ve sınırların tayi-ni daima dünya’nın efendilerinde olacak! Türkiye, Ortadoğu ve Dün-ya da yaşanan gelişmeler görüş ve bakış acısına muhtaç, muhtemel iç ve dış gelişmeler bir tavır eksikliği olduğunu bize göstermekte bu da ancak dini ve milli menfaatler çer-çevesinde olmalı, başka ülkelerin bu coğrafya da işleri ve güçleri ol-mamalı, onun için” perspektif olma-dan, görüş olamaz” diyoruz.

“İslam merhamet dinidir; aynı za-manda ve her şeyden çok haki-kat dinidir ve hakikat acımasızdır. İnsan ruhunun kaderinin azalma-sı için siyahın beyaz olabilmesini sağlayacak hiçbir şey yoktur. Ha-kikat ve merhamet arasındaki ilişki, yaratılış tiyatrosunun tamamındaki ve hatta onun da ötesinde bulunup onu yönetmekte olan prensiplerde ki en karmaşık ilişkidir.”

Adem Türkay

TOPLUMSAL YÖN BULMADA ÜLKÜCÜ TAVIR

Page 18: Bülten 01

18

Çocuklarda Öğrenme Farklılıkları

Onun nasıl en iyi öğrenebildiğini siz bulabilirsiniz. Karakter özelliklerine göre kişiden kişiye farklılık göste-ren öğrenme biçimleri birer detay gibi görünse de aslında öğrenme-de büyük rol oynuyor.

Sadece çocuklar için değil yetiş-kinler için de öğrenmek hayat boyu sürüyor. Anne ve baba olarak bu öğrenme sürecinde çocuklarınıza yardımcı olmaksa en büyük göre-viniz. Fakat bu noktada yapılan en büyük yanlış ailelerin çocuklarına eğitim ve öğretim sürecinde aynı metodla yaklaşması. Oysa ki her çocuğun öğrenme özellikleri aynı değil. Gerçi bebekken 5 duyuy-la birden öğrenme gerçekleşiyor. Ama zaman içinde büyüdükçe ken-di karakter özelliklerimize göre bu stillerden birini ya da birkaçını daha çok benimsiyoruz.

Öğrenme stilleri nedir?

Herkes öğrenebilir ama herkes aynı şekilde öğrenmez. Bu, çocuk-larınız için de geçerli. Her çocuğa uyabilen, standart bir öğrenme stili yok. Çocuğunuzun öğrendiği yolu

bulup o yönde ilerlemesini kolay-laştırmanız gerekir. Başarısı ancak bu şekilde artar. Algılaması, ilişki-leri, bilişsel, duygusal ve fizyolojik yapısı onun öğrenme stilini belirler. Önemli olan en uygun şekilde öğ-reneceği stille öğretebilmek.

Her çocuk farklı öğrenir

Eğitim öğretim sürecinde çocuğu-nuzun öğrenme stillerinin belirlen-mesi etkin öğrenmeyi sağlamamız için gerekli.

Öğrenme stillerini genel olarak 3 ana başlık altında toplarız. Bunlar-dan birincisi görerek öğrenme, ikin-cisi dokunarak, tadarak öğrenme (kinestetik) ve son olarak da du-yarak öğrenmedir. Herkes bunların birkaçına sahip olabilir ama hangi öğrenme stilinin baskın olduğu ki-şiden kişiye değişir.

Görsel öğrenenlerin özellikleri

•Özel yaşamlarında genel-likle düzenli ve titizdirler.•Sözlü talimatları takip et-mekte zorlanırlar.•Harita, poster, şema, gra-fik gibi görsel araçlarla kolay

öğrenirler ve bu araçlarla öğ-rendiklerini kolay hatırlarlar.•Kurallara uymak ve disiplin-li olmak en büyük özellikleridir.•Karmaşık ve ne olacağı belli ol-mayan işlerde huzursuz olurlar.•Plansızlık onlar için hu-zursuzluk demektir.•Mükemmellik onlar için önemlidir.•Hızlı konuşurlar, iyi gözlemcidirler.•Okumaya düşkündürler.•Okudukları ve yazdıkları metin-lerde yazım, noktalama ve diğer dil bilgisi kurallarına duyarlıdırlar.•Bir şey düşünürken göz-leri yukarı doğru bakar. İşitsel öğrenenlerin özellikleri

•Ses ve müziğe duyarlıdırlar.•Sohbet etmeyi grup-la çalışmayı severler.•Genellikle ahenkli ve gü-zel konuşurlar.•Daha çok konuşarak, tar-tışarak öğrenirler.•Bir şey düşünürken kulak hi-zasına doğru bakarlar.•Gözle okuma sırasında hiç-bir şey anlamayabilirler.•Bulundukları ortamlarda gü-rültüden çok rahatsız olurlar.

ÇOcUKLARDA ÖğRENME FARKLıLıKLARı

Page 19: Bülten 01

19

•Yazarken noktalama işaretle-ri, dil bilgisi hataları yapabilirler. Dokunsal–kinestetiklerin (tadarak öğrenme) özellikleri

•Kinestetikler dünyayı ade-ta vücutları ile hisseder ve o dünyayı anlamak için de tüm vücutlarını kullanırlar.•Sürekli hareketlidirler, yerlerinde duramazlar, aktif olmayı severler.•Plan ve programdan faz-la hoşlanmazlar.•Monoton ve yavaş konuşurlar, az ve öz konuşmayı severler.•Dokunmak onlar için en ko-lay iletişim kurma yoludur.•Düşünürken aşağı doğ-ru bakarlar, dağınıktırlar.

Öğrenme stillerinin önemi

Günümüzde bazı okullar öğrenme stillerinin ne kadar önemli bir konu olduğunun bilincinde. Bu okullar öğ-rencilerine hangi öğrenme stilinin daha baskın olduğunu ortaya çıka-ran testler uyguluyor ve bunlara uy-gun stratejiler belirleniyor. Tabii ki bu çok etkili bir yöntem. Ama ne yazık ki birçok eğitim kurumunda uygula-namıyor. Sınıf başına düşen öğren-ci sayısının fazlalığına, öğretmen-lerin iş koşulları nedeniyle yaşadığı tükenmişlik eklenince sonuç; gele-neksel didaktik ders anlatımı, har-fi harfine not tutmak ve ‘çıt çıkar-madan’ derste oturmak oluyor. Hal böyle olunca çocuklara okulu sevdi-rebilmek, derse merak uyandırabil-mek de zorlaşıyor. İşte bu noktada öğrenme stilleri, çocuğunuza etkin öğrenmeyi sağladığı kadar onun öğ-renmekten keyif almasında da etkili. Onun öğrenmenin keyfine varması-nı sağlamak en büyük hedef olarak sayabiliriz. Çünkü günümüzde eğitim

sisteminin tekdüzeliği, çocuklara ne-den bir şeyler öğrenmeleri gerektiği-ni anlamalarını zorlaştırıyor. Okul için değil yaşam için öğrenmenin gerekli-liğini öğretebilme de anne-babalara ve eğitimcilere düşüyor.

Hangi yöntemleri kullanacaksınız?

Çocuğunuzun öğrenme stilini belir-lemekte en önemli etken, onu ne ka-dar iyi tanıdığınızdır.

Onun güçlü ve zayıf olan yönlerini, alışkanlıklarını ve eğilimlerini tanıdı-ğınız sürece öğrenme stilini belirle-mek daha kolay olur. Anne-baba ola-rak hangi ortam ve durumlarda daha etkili öğrendiğini gözlemlerseniz ço-cuğunuzu tanımak ve anlamakta önemli bir adım atmış olursunuz.

Öğrenme tarzları kişiden kişiye fark-lılık gösterdiğinden ebeveyn olarak sizin seçtiğiniz etkili ve verimli olan bir yöntem çocuğunuz için işlevsel olmayabilir. Demek istediğimiz kar-deşler arasında bile öğrenme stilleri farklılaşabilir. Bu farklılıklara saygıy-la yaklaşmanız ve olduğu gibi kabul etmeniz doğru olandır.

Öğrenme tarzı ne olursa olsun, okul öncesi dönemden itibaren çocuğu-nuzun problem çözme ve düşünme becerilerini desteklemeye yönelik etkinlikler, ileriki yıllardaki öğrenme-yi olumlu olarak destekler.

Okul öncesi dönemden itibaren oyun ve oyuncak seçiminde fark-lı becerileri destekleyen seçimler yapmak, tek bir alana yatırım yap-maktansa çocuğunuzun görsel, işit-sel bedensel ve bilişsel becerileri-ni geliştirmesine fırsat sağlamada çok önemli. Birden fazla yöntemi bir

arada kullanmak öğrenilecek bilgi-nin kalıcılığını destekler. Aynı bilgi-yi hem sözel hem görsel olarak su-narsanız çocuğunuzun daha kolay öğrenmesine yardımcı olursunuz.

Onunla birlikte oyunlar oynamak, et-kinliklerde bulunmak ve onu farklı öğrenme yöntemleri ile tanıştırmak, dünyayı keşfetmesine yardımcı olur.

Evde öğrenmeyi kolaylaştırmak için

Okulların açılmasıyla birlikte anne-baba olarak çocuğunuzla olan iliş-kinizde, okul başarısı, ödev ve öğ-renme yaşantıları önemli bir çatışma alanı haline gelir. Kuşkusuz çocuğu-nuzun potansiyelini en üst düzeye çıkarmayı ve başarılı olmasını arzu edersiniz. Bu nedenle evdeki öğren-meye en önemli katkınız, onun öğ-renme stilini tanımasını sağlayacak ortamlar oluşturmak olacaktır.

Farklı materyallerle çalışabilmesi-ni sağlayın. Ayrıca konuyla ilgili de-neyimlerini tartışın. Ona model ol-manız, öğrenmesini hem zevkli hale getirir hem de ilişkinizi olumlu yön-de geliştirir.

Çocuğunuz küçük yaşlardaysa keli-me oyunları, ritmik saymaya yönelik oyunlar, tekerlemeler, oyun hamu-ru, fasulye gibi görsel malzemeleri kullanarak etkili öğrenmesine yar-dımcı olun. Daha büyük yaştaki ço-cuklarsa harita, plan, çizim üzerin-de yapılan çalışmalar ve oyunlar, strateji oyunları oynayarak, öğren-meyi zevkli hale dönüştürebilirsiniz. Ayrıca öğrenmesi istenilen konuyla ilgili bir CD’yi izlemek ve tartışarak konunun farklı yönlerini keşfetmek etkili öğrenmede başvurabileceğiniz diğer önemli bir yoldur.

Daha önce hiç kalbiniz yerinden çı-kacak gibi oldu mu? Bu yüzden de panik atak geçirdiğinizi düşündünüz mü? Çoğumuz düşünmüşüzdür!

Endişeli ya da tedirgin olmak düzen-siz kalp atışlarına(kalbinizin göğsü-nüzden çıkacak gibi olması) sebep

olabilir ve sizin için gergin olan bir şey(konuşma yapmak gibi) yapmak üzereyseniz çokta sağlıklı olmayan bu durum ortaya çıkabilir.

Panik bozukluğu (panik atak) bir çe-şit anksiyete bozukluğudur ve ön-görülemeyen bir durumdur. Bu yüz-den korkmanıza gerek yok çünkü bu semptomları yaşıyorsanız panik atak değil normal bir sinir stres du-rumu yaşıyorsunuz demektir.

Ancak bu semptomları durduk yerde yaşıyor ve üzerine korku gibi hisler ekleniyorsa, panik atak olma ihtima-liniz vardır.

Her halükarda, düzensiz kalp atışları ciddiye alınmayacak bir şey değildir. Kalbinizin bu denli düzensiz atması, kalbinizle ilgili bir sorunun göstergesi olabilir. Bu tür vakalar önceden fark edilmezse insan vücudunda çok cid-di hasarlara yol açabilir.

Stres mi, panik atak mı?

Page 20: Bülten 01

NRW.AACHEN ÜLKÜ OCAĞI 3 MAYIS TÜRK ŞÖLENİ'NDEN GÖRÜNTÜLER

NRW.AACHEN ÜLKÜ OCAĞI 19 MAYIS GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI’INDAN GÖRÜNTÜ