cdn.islamansiklopedisi.org.trdan gelen eksikliklerden arýndýrmak için ye-ni doðan bebekleri ve...

2
423 VÂFÝR ( א א) Aruz sisteminde bir bahir. ˜ Sözlükte vâfir “bol, çok, tam, geniþ” an- lamlarýna gelir. Bahre bu adýn verilmesi- nin sebebi, tef‘ilesi olan “müfâaletün” ile ondan çözülme bir tef‘ile olan ve altý de- fa tekrarý kâmil bahrini meydana getiren “mütefâilün”ün bahirleri teþkil eden tef‘ile türleri içinde en çok harekeye sahip tef‘ile olmalarýdýr. Bahrin tam / sâlim vezni mü- fâaletünün bir beyitte altý defa tekrar edil- mesinden dolayý otuz harekeli harf içerir. Ayrýca vâfir bahri hezec bahrinden doðup geliþerek baðýmsýz bir bahir durumuna gel- diðinden asýl adý “el-hezecü’l-vâfir”dir. Ýki bahri birbirinden ayýrmak amacýyla mefâ- ilün tef‘ilesi hezece tahsis edilmiþ, bu tef‘i- leden öncelikle vâfir bahri için müfâaltün tef‘ilesi doðmuþ ve bunun telaffuz alaný geniþleyip beþinci hecesinin (makta‘) orta- ya çýkmasýyla müfâaletün þekline dönüþ- müþ ve bu tef‘ile ile vâfir adý verilen yeni bir bahir ortaya çýkmýþtýr. Yine aslî þekli- nin altý tef‘ileli olmasýyla vâfirin hezec bah- rinden geliþtiði de ileri sürülmüþtür (Celâl el-Hanefî, s. 428; Mahmûd Fâhûrî, s. 37). Vâfir, “dâire” adý verilen beþ aruz bahri grubundan ikinci dairenin (dâiretü’l-mü’- telif) ilk bahridir. Aslî þekli bir beyitte mü- fâaletünün altý defa tekrarýndan meyda- na gelir: ¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ ¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ / ¦¬¦¦¬ Ýsmâil b. Hammâd el-Cevherî, vâfirin al- tý tef‘ileli aslî vezninin kadîm Arap þiirin- de kullanýlmadýðýný, bu sebeple kadîm þi- ir niteliðindeki þu beytin sonradan yazýl- mýþ (muhdes) olduðunu belirtmiþtir (Kitâbü £Arû²i’l-varaša, s. 17): // א א (Ey Da‘d’ýn diyarý! Ne yaptý sana günlerin deðiþimi: Düvel / Aný iþaretlerini sil- miþ, artýk ne bir kalýntý, ne de bir iz var). Aruz âlimleri, bu vezinde aktarýlan bazý beyitlerin vâfir bahrinin þâzlarýndan (istis- na) sayýldýðýný söylemiþtir (Celâl el-Hanefî, s. 428-429). Þu beyit gibi (Emîl Bedî‘ Ya‘- kub, s. 157): À א א א א ¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ ¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ (Kýzýnca Katanoðullarý bir krala / Baþlar eði- lir önlerinde geldiklerinde gazaba). Vâfir bahrinin aslî tef‘ilesi olan müfâale- tünde zihaf ve illet kurallarýnýn uygulan- masý gereði ortaya çýkan yapýsal ve sayý- sal deðiþikliklere göre oluþmuþ vezin tür- leri þöylece açýklanabilir: Vâfir bahrinin bey- tin ilk mýsraýnýn son tef‘ilesi demek olan aruzu, uygulanan illet kaideleri gereði iki þekilde, ikinci mýsraýn son tef‘ilesi demek olan darbý ise üç þekilde gelir ve buna göre oluþan vezin þekilleri ortaya çýkar. Birinci aruz maktûfedir: Müfâaletün katf kuralý gereði müfâîye, bu da uygulamada feûlü- ne dönüþür ve darbý da feûlündür: “Mü- fâaletün müfâaletün feûlün / Müfâaletün müfâaletün feûlün.” א אאאא אאאא ¬¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ ¬¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ (Uðrarým diyara: Leylâ’nýn diyarýna / Öpe öpe bu duvarý þu duvarý -Leylâ’nýn kokusu sinmiþtir diye-). Ýkinci aruz sahihtir (müfâaletün) ve bir cüzü (tef‘ile) düþürülmüþtür (meczû). Bu aruzun iki darbý mevcuttur. Birincisi mec- zû ve sahihtir (müfâaletün): “Müfâaletün müfâaletün / Müfâaletün müfâaletün.” א // ¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ // ¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ (Ürpertti mi seni sevgilinin diyarý ki ýssýz / Geçen günler aný izlerini silmiþ, her þey dilsiz). Ýkinci darbý asb kuralý gereði mefâîlün olup yine bir tef‘ilesi düþürülmüþtür. “Müfâaletün müfâaletün Müfâaletün mefâîlün” ¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬¬ Vâfir bahrinin dörtlü tef‘ile düzeninde, þâz olarak darb tef‘ilesi feûlün veya hem aruz hem de darb tef‘ilesi feûlün gelebi- lir: 1. ¦¬¦¦¬ / ¦¬¦¦¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬ 2. ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬ Mýsra sonlarýndaki tef‘ileler (aruz-darb) dýþýndaki tef‘ilelerde (haþv), uygulanan zi- haf kaideleri gereði aslî tef‘ilede meydana gelen deðiþikliklere göre oluþan baþlýca vâ- fir bahri vezinleri þunlardýr: 1. Asb gereði müfâaletün mefâîlün olur. Bu, vâfirde çok görülen ve güzel bulunan bir deðiþiklik olup onu hezec bahrine yaklaþtýran bir tasar- ruftur (Mefâîlün mefâîlün feûlün / Mefâ- îlün mefâîlün feûlün). 2. Akl kaidesi gere- ði müfâaletün mefâilün olur (Mefâilün me- fâilün / Mefâilün müfâaletün). Ancak vâ- firde bu deðiþiklik çirkin sayýlmýþtýr. 3. Naks raki ikinci yerleþim yeri diye tanýtýr (A¼se- nü’t-tešåsîm, s. 83-84). V. (XI.) yüzyýlýn ikin- ci yarýsýndan itibaren Fâtýmîler’in bölge- de nüfuzunu arttýrmasý sonucunda yol gü- venliði ve genel asayiþin bozulmasý gibi se- beplerle Hicaz’daki diðer bazý þehirler gibi Vâdilkurâ da zamanla önemini yitirdi; ye- rini Vâdilkurâ’nýn en dar ve en yüksek ma- hallinde yer almasý dolayýsýyla doðal koru- masý bulunan ve Suriyeli hacýlar için önem- li duraklardan birini teþkil eden Ulâ’ya bý- raktý. Hicaz Demiryolu’nun Vâdilkurâ böl- gesindeki önemli istasyonlarýndan biri Me- dine’ye 300 km. uzaklýkta bulunan Ulâ’da, diðeri de Ulâ’nýn 20 km. kuzeydoðusun- daki Medâinüsâlih’te inþa edilmiþtir. Yâ- kut kendi döneminde (VII./XIII. yüzyýl) Vâ- dilkurâ’nýn önceki ihtiþamýný kaybettiðini, köylerin kalýntýlarýnýn harap durumda ol- duðunu, sularýnýn boþa aktýðýný, bunlardan kimsenin yararlanmadýðýný belirtir (Mu£ce- mü’l-büldân, IV, 338). 1877’de bölgeyi ziya- ret eden Ýngiliz seyyahý Doughty’nin (Tra- vels in Arabia Deserta, I, 161) sadece be- devîlerin deðil okumuþ yerli halkýn da Vâ- dilkurâ ismini hatýrlamadýðýný kaydetmesi, klasik kaynaklarda kendisinden sýkça bah- sedilen Vâdilkurâ adýnýn daha sonraki yüz- yýllarda bölge halkýnýn da hâfýzasýndan si- lindiðini göstermektedir. Tarihî Vâdilkurâ’- nýn Mibyât (Mâbiyyât) diye adlandýrýlan ka- lýntýlarý Ulâ þehrinin güneyinde kalmaktadýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Vâkýdî, el-Me³åzî, I, 180; II, 564, 711, 720-721, 727-728; Ýbn Sa‘d, e¹-ªabašåt, II, 90; IV, 356; Ýbn Þebbe, TârîÅu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 185; Be- lâzürî, Fütûh (Fayda), s. 19-20, 41-42, 48-49, 50, 59; a.mlf., Ensâb, V, 145-151; Ýbn Hurdâzbih, el- Mesâlik ve’l-memâlik, s. 150; Taberî, TârîÅ (Ebü’l- Fazl), I, 204, 226-227, 539; II, 642-644; VI, 71- 73; VII, 397-400; Ýbn Abdürabbih, el-£Ýkdü’l-ferîd (nþr. Abdülmecîd et-Terhînî – Müfîd M. Kumey- ha), Beyrut 1404/1983, VII, 29; Ýstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 19, 24; Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 265; Hemdânî, Øýfatü Cezîreti’l-£Arab (nþr. Muham- med b. Ali el-Ekva‘ el-Hivalî), Riyad 1397/1977, s. 131; Makdisî, A¼senü’t-tešåsîm, s. 83-84, 250; Bekrî, Mu£cem, I, 43-44; Hasan b. Abdullah el-Ýs- fahânî, Bilâdü’l-£Arab (nþr. Hamed el-Câsir – Sâ- lih el-Ali), Riyad 1388/1968, s. 397-400; Yâkut, Mu£cemü’l-büldân, IV, 338; V, 345; C. M. Doughty, Travels in Arabia Deserta, London 1923, I, 151, 161; Abdullah al-Wohaibi, The Northern Hijaz in the Writings of the Arab Geographers: 800- 1150, Beirut 1973, s. 293-300; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanýnda Gayr-ý Müslimler, Ýstan- bul 1989, s. 23, 25; Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryo- lu, Ýstanbul 1994, s. 118, 134-135, 141, 234, 248, 255; Ýstanbul’dan Medine’ye Bir Tarih Bel- geseli Hicaz Demiryolu: Fotoðraf Albümü (ed. Ýbrahim Usul), Ýstanbul 1999, s. 218-230; Adolf Grohmann, “Vâdi’l-kurâ”, ÝA, XIII, 136-137; C. E. Bosworth, “al-.Ula”, EI 2 (Ýng.), X, 800; M. Lecker, “Wadý’l-kura”, EI 2 (Ýng.), XI, 18-19. ÿElnure Azizova VÂFÝR

Upload: others

Post on 19-Nov-2020

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: cdn.islamansiklopedisi.org.trdan gelen eksikliklerden arýndýrmak için ye-ni doðan bebekleri ve öteki dünyada ebe-dî yaþam bulmalarý için ölüleri suya, bil-hassa hayat verici,

423

– —VÂFÝRא��א�� ) )

Aruz sisteminde bir bahir.˜ ™

Sözlükte vâfir “bol, çok, tam, geniþ” an-lamlarýna gelir. Bahre bu adýn verilmesi-nin sebebi, tef‘ilesi olan “müfâaletün” ileondan çözülme bir tef‘ile olan ve altý de-fa tekrarý kâmil bahrini meydana getiren“mütefâilün”ün bahirleri teþkil eden tef‘iletürleri içinde en çok harekeye sahip tef‘ileolmalarýdýr. Bahrin tam / sâlim vezni mü-fâaletünün bir beyitte altý defa tekrar edil-mesinden dolayý otuz harekeli harf içerir.Ayrýca vâfir bahri hezec bahrinden doðupgeliþerek baðýmsýz bir bahir durumuna gel-diðinden asýl adý “el-hezecü’l-vâfir”dir. Ýkibahri birbirinden ayýrmak amacýyla mefâ-ilün tef‘ilesi hezece tahsis edilmiþ, bu tef‘i-leden öncelikle vâfir bahri için müfâaltüntef‘ilesi doðmuþ ve bunun telaffuz alanýgeniþleyip beþinci hecesinin (makta‘) orta-ya çýkmasýyla müfâaletün þekline dönüþ-müþ ve bu tef‘ile ile vâfir adý verilen yenibir bahir ortaya çýkmýþtýr. Yine aslî þekli-nin altý tef‘ileli olmasýyla vâfirin hezec bah-rinden geliþtiði de ileri sürülmüþtür (Celâlel-Hanefî, s. 428; Mahmûd Fâhûrî, s. 37).

Vâfir, “dâire” adý verilen beþ aruz bahrigrubundan ikinci dairenin (dâiretü’l-mü’-telif) ilk bahridir. Aslî þekli bir beyitte mü-fâaletünün altý defa tekrarýndan meyda-na gelir:

¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬

¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ / ¦¬¦¦¬

Ýsmâil b. Hammâd el-Cevherî, vâfirin al-tý tef‘ileli aslî vezninin kadîm Arap þiirin-de kullanýlmadýðýný, bu sebeple kadîm þi-ir niteliðindeki þu beytin sonradan yazýl-mýþ (muhdes) olduðunu belirtmiþtir (Kitâbü£Arû²i’l-varaša, s. 17):

��� � � א����� // �� ��� �� ��� �א�� �” “���� ���� (Ey Da‘d’ýn diyarý! Ne yaptý sanagünlerin deðiþimi: Düvel / Aný iþaretlerini sil-miþ, artýk ne bir kalýntý, ne de bir iz var).

Aruz âlimleri, bu vezinde aktarýlan bazýbeyitlerin vâfir bahrinin þâzlarýndan (istis-na) sayýldýðýný söylemiþtir (Celâl el-Hanefî,s. 428-429). Þu beyit gibi (Emîl Bedî‘ Ya‘-kub, s. 157):

�� �� �À� � � �!"# ”%$א“ #"!�א א��*�()%$א'& &+� � �

¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦

¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦

(Kýzýnca Katanoðullarý bir krala / Baþlar eði-lir önlerinde geldiklerinde gazaba).

Vâfir bahrinin aslî tef‘ilesi olan müfâale-tünde zihaf ve illet kurallarýnýn uygulan-masý gereði ortaya çýkan yapýsal ve sayý-sal deðiþikliklere göre oluþmuþ vezin tür-leri þöylece açýklanabilir: Vâfir bahrinin bey-tin ilk mýsraýnýn son tef‘ilesi demek olanaruzu, uygulanan illet kaideleri gereði ikiþekilde, ikinci mýsraýn son tef‘ilesi demekolan darbý ise üç þekilde gelir ve buna göreoluþan vezin þekilleri ortaya çýkar. Birinciaruz maktûfedir: Müfâaletün katf kuralýgereði müfâîye, bu da uygulamada feûlü-ne dönüþür ve darbý da feûlündür: “Mü-fâaletün müfâaletün feûlün / Müfâaletünmüfâaletün feûlün.”

��� ��,� א��,�� �� ����”“ �$אא�-�א�א $אא�-�א�א ��!��

¬¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦

¬¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦

(Uðrarým diyara: Leylâ’nýn diyarýna / Öpe öpebu duvarý þu duvarý -Leylâ’nýn kokusu sinmiþtirdiye-).

Ýkinci aruz sahihtir (müfâaletün) ve bircüzü (tef‘ile) düþürülmüþtür (meczû). Buaruzun iki darbý mevcuttur. Birincisi mec-zû ve sahihtir (müfâaletün): “Müfâaletünmüfâaletün / Müfâaletün müfâaletün.”

“ א�.�� /,0 ���#� // 1��� �2 � �*�' �”¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ // ¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦

(Ürpertti mi seni sevgilinin diyarý ki ýssýz /Geçen günler aný izlerini silmiþ, her þey dilsiz).

Ýkinci darbý asb kuralý gereði mefâîlünolup yine bir tef‘ilesi düþürülmüþtür.

“Müfâaletün müfâaletün

Müfâaletün mefâîlün”

¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬¬

Vâfir bahrinin dörtlü tef‘ile düzeninde,þâz olarak darb tef‘ilesi feûlün veya hemaruz hem de darb tef‘ilesi feûlün gelebi-lir:

1. ¦¬¦¦¬ /¦¬¦¦¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬

2. ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬

Mýsra sonlarýndaki tef‘ileler (aruz-darb)dýþýndaki tef‘ilelerde (haþv), uygulanan zi-haf kaideleri gereði aslî tef‘ilede meydanagelen deðiþikliklere göre oluþan baþlýca vâ-fir bahri vezinleri þunlardýr: 1. Asb gereðimüfâaletün mefâîlün olur. Bu, vâfirde çokgörülen ve güzel bulunan bir deðiþiklik oluponu hezec bahrine yaklaþtýran bir tasar-ruftur (Mefâîlün mefâîlün feûlün / Mefâ-îlün mefâîlün feûlün). 2. Akl kaidesi gere-ði müfâaletün mefâilün olur (Mefâilün me-fâilün / Mefâilün müfâaletün). Ancak vâ-firde bu deðiþiklik çirkin sayýlmýþtýr. 3. Naks

raki ikinci yerleþim yeri diye tanýtýr (A¼se-nü’t-tešåsîm, s. 83-84). V. (XI.) yüzyýlýn ikin-ci yarýsýndan itibaren Fâtýmîler’in bölge-de nüfuzunu arttýrmasý sonucunda yol gü-venliði ve genel asayiþin bozulmasý gibi se-beplerle Hicaz’daki diðer bazý þehirler gibiVâdilkurâ da zamanla önemini yitirdi; ye-rini Vâdilkurâ’nýn en dar ve en yüksek ma-hallinde yer almasý dolayýsýyla doðal koru-masý bulunan ve Suriyeli hacýlar için önem-li duraklardan birini teþkil eden Ulâ’ya bý-raktý. Hicaz Demiryolu’nun Vâdilkurâ böl-gesindeki önemli istasyonlarýndan biri Me-dine’ye 300 km. uzaklýkta bulunan Ulâ’da,diðeri de Ulâ’nýn 20 km. kuzeydoðusun-daki Medâinüsâlih’te inþa edilmiþtir. Yâ-kut kendi döneminde (VII./XIII. yüzyýl) Vâ-dilkurâ’nýn önceki ihtiþamýný kaybettiðini,köylerin kalýntýlarýnýn harap durumda ol-duðunu, sularýnýn boþa aktýðýný, bunlardankimsenin yararlanmadýðýný belirtir (Mu£ce-mü’l-büldân, IV, 338). 1877’de bölgeyi ziya-ret eden Ýngiliz seyyahý Doughty’nin (Tra-vels in Arabia Deserta, I, 161) sadece be-devîlerin deðil okumuþ yerli halkýn da Vâ-dilkurâ ismini hatýrlamadýðýný kaydetmesi,klasik kaynaklarda kendisinden sýkça bah-sedilen Vâdilkurâ adýnýn daha sonraki yüz-yýllarda bölge halkýnýn da hâfýzasýndan si-lindiðini göstermektedir. Tarihî Vâdilkurâ’-nýn Mibyât (Mâbiyyât) diye adlandýrýlan ka-lýntýlarý Ulâ þehrinin güneyinde kalmaktadýr.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Vâkýdî, el-Me³åzî, I, 180; II, 564, 711, 720-721,727-728; Ýbn Sa‘d, e¹-ªabašåt, II, 90; IV, 356; ÝbnÞebbe, TârîÅu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 185; Be-lâzürî, Fütûh (Fayda), s. 19-20, 41-42, 48-49, 50,59; a.mlf., Ensâb, V, 145-151; Ýbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 150; Taberî, TârîÅ (Ebü’l-Fazl), I, 204, 226-227, 539; II, 642-644; VI, 71-73; VII, 397-400; Ýbn Abdürabbih, el-£Ýkdü’l-ferîd(nþr. Abdülmecîd et-Terhînî – Müfîd M. Kumey-ha), Beyrut 1404/1983, VII, 29; Ýstahrî, Mesâlik(de Goeje), s. 19, 24; Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 265;Hemdânî, Øýfatü Cezîreti’l-£Arab (nþr. Muham-med b. Ali el-Ekva‘ el-Hivalî), Riyad 1397/1977, s.131; Makdisî, A¼senü’t-tešåsîm, s. 83-84, 250;Bekrî, Mu£cem, I, 43-44; Hasan b. Abdullah el-Ýs-fahânî, Bilâdü’l-£Arab (nþr. Hamed el-Câsir – Sâ-lih el-Ali), Riyad 1388/1968, s. 397-400; Yâkut,Mu£cemü’l-büldân, IV, 338; V, 345; C. M. Doughty,Travels in Arabia Deserta, London 1923, I, 151,161; Abdullah al-Wohaibi, The Northern Hijaz inthe Writings of the Arab Geographers: 800-1150, Beirut 1973, s. 293-300; Mustafa Fayda,Hz. Ömer Zamanýnda Gayr-ý Müslimler, Ýstan-bul 1989, s. 23, 25; Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryo-lu, Ýstanbul 1994, s. 118, 134-135, 141, 234,248, 255; Ýstanbul’dan Medine’ye Bir Tarih Bel-geseli Hicaz Demiryolu: Fotoðraf Albümü (ed.Ýbrahim Usul), Ýstanbul 1999, s. 218-230; AdolfGrohmann, “Vâdi’l-kurâ”, ÝA, XIII, 136-137; C. E.Bosworth, “al-.Ula”, EI2 (Ýng.), X, 800; M. Lecker,“Wadý’l-kura”, EI 2 (Ýng.), XI, 18-19.

ÿElnure Azizova

VÂFÝR

Page 2: cdn.islamansiklopedisi.org.trdan gelen eksikliklerden arýndýrmak için ye-ni doðan bebekleri ve öteki dünyada ebe-dî yaþam bulmalarý için ölüleri suya, bil-hassa hayat verici,

424

VÂFÝR

Amr b. Külsûm’ün hamâse ve fahr örne-ði muallakasý, Mütenebbî’nin Seyfüddev-le’ye mersiyesi, Ebü’l-Hasan Muhammedb. Ömer Ýbnü’l-Enbârî’nin Büveyhî VeziriÝbn Bakýyye’ye mersiyesi, Mütenebbî’ninhummâ tasviri kasidesi, Ahmed Þevký’nin“Selû kalbî” kasidesi, “Nekbetü Dýmaþk”kasidesi, Yûsuf Azamet hakkýndaki kasi-desi gibi önemli þiirler vâfir bahrinde ya-zýlmýþtýr.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Ýsmâil b. Hammâd el-Cevherî, Kitâbü £Arû²i’l-varaša (nþr. M. Sadi Çöðenli), Erzurum 1994, s.17-19; Hatîb et-Tebrîzî, el-Vâfî fi’l-£arû² ve’l-ša-vâfî (nþr. Ömer Yahyâ – Fahreddin Kabâve), Dý-maþk 1399/1979, s. 73-82; Safâ Hulûsî, Fennü’t-taš¹î£i’þ-þi £rî ve’l-šåfiye, Baðdad 1397/1977, s.84-94; Celâl el-Hanefî, el-£Arû², Baðdad 1398/1978, s. 428-448; Mahmûd Fâhûrî, Sefînetü’þ-þu£arâß, Halep 1410/1990, s. 37-42; Emîl Bedî‘Ya‘kub, el-Mu£cemü’l-mufa½½al fî £ilmi’l-£arû² ve’l-šåfiye ve fünûni’þ-þi£r, Beyrut 1411/1991, s. 157-163.

ÿÝsmail Durmuþ

– —VAFTÝZ

Hýristiyanlýk’tacemaate katýlýmýn göstergesi olarak

kiþinin suya daldýrýlmasýya da üzerine su dökülmesi þeklinde

icra edilen dinî merasim.˜ ™

Sözlükte “suya daldýrma, yýkama” anla-mýnda Grekçe bapt kökünden gelen vaf-tiz, hem genel anlamýyla suya girme yada sokma iþlemini hem de bu þekilde icraedilen dinî merasimi ifade eder. Kelimeisim (baptismos, baptisma) ve fiil (bapto,baptizo) halleriyle Ahd-i Cedîd’de sýkça ge-çer (Matta, 3/7; Markos, 1/4; Luka, 3/3; Yu-hanna, 1/25; Resullerin Ýþleri, 1/22; Pav-lus’un Ýbrânîler’e Mektubu, 9/10). Ahd-iAtîk’in Grekçe tercümesinde ise yalnýz fiilþeklinde yer alýr (Levililer, 4/6; II. Krallar, 5/14; ayrýca bk. Ben Sira, 34/30; Judith, 12/7). Ýbrânîce’deki karþýlýðý teviladýr. Vaftiz,bilhassa cemaate kabul âyini mânasýnda

daha ziyade Hýristiyanlýk’la iliþkilendirilsede hayat verici ve temizleyici özelliðindendolayý su hemen her medeniyette baþlan-gýç, kutsallýk ve ölümsüzlükle özdeþleþti-rilmiþ, bedeni suya sokma veya baþa / vü-cuda su -bazan da yað ya da kurban kaný-dökme âdeti ritüel kirlilikten ve günah-lardan arýnma, mânevî anlamda yenidendoðma vasýtasý olarak birçok dinî gelenek-te yer almýþtýr (bk. SU).

Eski Mýsýr’da mâbede girmeden öncemânevî kirliliði gidermek için vücudu su-ya sokma âdetinin yaný sýra anne karnýn-dan gelen eksikliklerden arýndýrmak için ye-ni doðan bebekleri ve öteki dünyada ebe-dî yaþam bulmalarý için ölüleri suya, bil-hassa hayat verici, yenileyici güce sahipolduðuna inanýlan Nil nehrine sokma âde-ti bu ritüelin en eski örneklerindendir. Es-ki Yunanlýlar’da ve Romalýlar’da da büyükölçüde Mýsýr geleneðinin etkisiyle mâbed-lere, þifa ve kehanet ocaklarýna girmedenönce yýkanma âdeti uygulanmýþtýr. Yýkan-ma kirlilikten / günahtan arýndýrýcý ve þifaverici özelliðe sahip görülmüþ, bütün vü-cudu giyinik veya çýplak suya sokma, ba-þa ve vücuda su ya da yað dökme gibi þe-killerde icra edilmiþtir. Helenistik gizemdinlerinde ise vaftiz gruba katýlým (inisiyas-yon) için ön hazýrlýk olarak yapýlmýþtýr. Ki-bele ve daha sonra Mitra kültlerinde uy-gulandýðý üzere gruba yeni katýlanlarýnüzerine akýtýlan kurban (genellikle boða) ka-nýnýn geçmiþ günahlardan arýndýrma, ye-ni bir hayat verme ve kurtuluþa ulaþtýr-ma özelliðine sahip bulunduðuna inanýl-mýþtýr.

Mezopotamya toplumlarýnda da yýkan-ma günahtan arýnma ve ritüel temizlen-me vasýtasý olarak görülmüþ, gerek dinadamlarý gerekse sýradan insanlar tara-fýndan düzenli biçimde uygulanmýþtýr. Bugeleneðin bir uzantýsý biçiminde yýkanmaâdeti eski Ýsrail toplumunda da yaygýndýr.Tevrat’ta hem ibadete katýlým hem de sos-yal iliþkiler açýsýndan ritüel temizliðe bü-yük önem verilmiþ, necâsetin ve deri has-talýklarýnýn yol açtýðý ritüel kirlilikten ve gü-nahtan arýnmak adýna ayrýntýlý temizlik ku-rallarý manzumesi Mûsâ þeriatýnýn bir par-çasý halinde yer almýþtýr (Sayýlar, 19/1-22;Levililer, 14-15. bablar; 16/24-28). Bu kap-samda kirli durumda olan kiþinin veya eþ-yanýn üzerine su / kan dökülmesinden yada serpilmesinden ve suda yýkanmaktan,II. Krallar kitabýnda ise cüzzam hastalýðýnýngiderilmesi için bütün bedeni Ürdün neh-rinin sularýna yedi defa daldýrmaktan (Ýbr.taval; Gr. baptizo) bahsedilmiþtir (5/14).Ýlgili pasajlarda yýkanma fizikî anlamda

kaidesi gereði müfâaletün mefâîlü olur(Mefâîlü mefâîlü feûlün / Mefâîlü mefâîlüfeûlün). Vâfirde bu deðiþiklik uygun görül-müþtür:

“3�À456 �� ��% )7��*� // /��� �8�9 3À456 ”%$א�&(¬¬¦ / ¬¬¬¦ / ¬¬¬¦ // ¬¬¦ / ¬¬¬¦ / ¬¬¬¦)

(Gücün yetmiyorsa bir þeye býrak onu da / Geçgücün yettiði baþka þeye). 4. Azb kaidesi ge-reði müfâaletün müfteilüne dönüþür (Müf-teilün müfâaletün feûlün / Müfâaletün mü-fâaletün feûlün). 5. Aks kuralý gereði man-kus mefâîlü tef‘ilesi mef‘ûlüye dönüþür(Mef‘ûlü müfâaletün feûlün / Müfâaletünmüfâaletün feûlün).

“�:' /4;�� �6א�= > // &�;� >?� �� ���”(¬¬¦/¬¦¦¬¦/¬¦¦¬¦ //¬¬¦/¬¦¦¬¦/ ¦¬¬)

(Olmasaydý müþfik merhametli bir kral / Mer-hametiyle imdadýma yetiþen, helâk olmuþtum).6. Kasm kaidesi gereði ma‘sûb mefâîlüntef‘ilesi mef‘ûlüne dönüþür.

(Mef‘ûlün müfâaletün feûlün / Müfâale-tün müfâaletün feûlün).

7. Cemem kuralý gereði mâkul mefâilüntef‘ilesi fâilüne dönüþür.

(Fâilün müfâaletün feûlün / Müfâaletünmüfâaletün feûlün).

Celâl el-Hanefî’ye göre tef’ile deðiþiklik-lerine göre meydana gelen vâfir bahrininbaþlýca kullanýlan vezin dizisi þöyledir (el-£Arû², s. 429-443):

1. (¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬/¦¬¬//¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬/¦¬¬)

2. (¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬/¦¬¬//¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬/¦=)

3. (¦¬¦¦¬ / ¦¬¦¦¬ // ¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬)

4. (¦¬¦¦¬ / ¦¬¦¦¬ // ¦¬¦¦¬/¦¬¬¬)

5. (¦¬¦¦¬ / ¦¬¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬)

6. (¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬/¦¬¬ // ¦¬¦¦¬/¦¬¦¦¬)

7. (¦¬¦¦¬ / ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬ // ¦¬¦¦¬ / ¦¬¬)

Vâfir arzu edildiði þekilde kullanýlmayaelveriþli bir bahir olarak hem hamâse, fahr,medih, hicâ gibi sert temalara hem de ga-zel, mersiye gibi duygulu / lirik ve ince te-malara uygun en esnek vezin grubudur.

Dafni

Manastýrý

Kilisesi’nde

Îsâ’nýn

Ioannes (Yahyâ)

tarafýndan

vaftiz

ediliþini

gösteren

XII. yüzyýla ait

mozaik pano