dizanya hazır
TRANSCRIPT
YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ
BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRELERİ TEORİSİ
Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi)
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ
BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRELERİ TEORİSİ
Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi)
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI VAKFI YAYINLARI: 1
Kitabın Adı : Yeni Bir Jeopolitik Teori
BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRELERİ TEORİSİ
Müellifi : Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi) İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Öğretim Üyesi
Özgün Adı : Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzicu Beytilmakdis
li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ, Dârü’l-Haldûniyye,
Cezayir 2013 (ss. 89-123).
Özgün Dili : Arapça Çeviri : Emine Nur Kafalı, Kübra Arslan, Kübra Türk Editör : Abdullah Dilek
Kitap Tasarım : Beytülmakdis Vakfı
Yapım : Beytülmakdis Vakfı
Baskı : Beytülmakdis Vakfı
Baskı Yeri ve Yılı : İstanbul 2015
Baskı Miktarı : 1. Baskı, 5000 adet
Copyright © Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı. Her hakkı mahfuzdur. Bütün yayın hakları Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı’na aittir. Vakfın izni olmaksızın tümüyle veya kısmen, hiçbir yolla ve hiçbir ortamda yayınlanamaz ve çoğaltılamaz.
Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı Şirinevler Mah. Mehmet Akif Sok. No: 9/1 34188 Bahçelievler / İstanbul Tel. : +90 (212) 603 53 73 Faks. : +90 (212) 603 53 73 [email protected] [email protected] www.isra.org.uk
KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Library of Congress A CIP Catalog Record
Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi) Yeni Bir Jeopolitik Teori, Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi
1. Beytülmakdis, 2. Bereket Daireleri, 3. Mescid-i Aksa, 4. Mescid-i Harâm, 5. Abd al-Fattah El-Awaisi
ISBN: 1234567890
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ
BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRELERİ TEORİSİ
Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi)
Çeviri Emine Nur Kafalı - Kübra Arslan - Kübra Türk
Editör Abdullah Dilek
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
İÇİNDEKİLER
MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ ........................................................................................................... 8
BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI NEDİR? .................................................................................. 8
ÖNSÖZ ................................................................................................................................................. 12
I. YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ ................................................................................................. 15
A. Merkezin Belirlenmesi ............................................................................................................... 15
B. Bereket: Bolluk ve Artış ............................................................................................................. 16
II. BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRESİ TEORİSİ ................................................................. 18
36TUA. “Havlehû” ( حوله): Etrafında U36T ....................................................................................................... 18
1. Birinci Daire: Beytülmakdis ...................................................................................................... 21
2. İkinci Daire: Mısır ve Bilâdüşşâm ............................................................................................. 25
3. Üçüncü Daire: Doğu İslam Ülkeleri; Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksa’ya ......................... 35
SONUÇ ................................................................................................................................................. 42
EK -1: ................................................................................................................................................... 46
BEYTÜLMAKDİS NEDİR? ............................................................................................................. 46
EK -2: ................................................................................................................................................... 50
14. BEYTÜLMAKDİS ULUSLARARASI AKADEMİK KONFERANSI ................................... 50
EK -3: ................................................................................................................................................... 53
15. BEYTÜLMAKDİS ULUSLARARASI AKADEMİK KONFERANSI ................................... 53
KAYNAKÇA ....................................................................................................................................... 58
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
TABLO VE RESİM LİSTESİ
Harita 1. Mescid-i Aksa (el-Beytülmukaddes) ve Bereket Daireleri
Harita 2. Beytülmakdis Bölgesi ve Bereket Daireleri
Harita 3. Beytülmakdis Bölgesinin Sınırları
Harita 4. Mısır ve Bilâdüşşâm’ın Bulunduğu İkinci Bereket Dairesi
Harita 5. Irak ve Türkiye’nin Bulunduğu Üçüncü Bereket Dairesi
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ
BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI NEDİR?
Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde zikredilen “arz-ı mukaddes” (el-ardü’l-
mukaddese)1 yani kutsal diyar ile “bereketli kıldığımız arz” (el-ardü’l-letî bâreknâ fîhâ)2 yani
mübarek topraklar; bugün Kudüs olarak bilinen sınırlardan ibaret küçük bir şehirden çok daha
fazla alanı kapsayan bir bölgedir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir
hadis-i şerifinde bu bölge için “Kudüs” dememiş; “Beytülmakdis”3 ifadesini kullanmıştır.
Rehber edindiğimiz insanın sünnetine tabi olmak varken, neden sonradan üretilen bir ismi
kullanalım? Zira bunu yaparak Efendimiz aleyhisselamın; “Kim, ümmetimin bozulduğu bir
zamanda benim sünnetime sarılırsa, ona yüz şehit sevabı vardır”4 hadis-i şerifindeki müjdeye
mazhar oluruz.
Beytülmakdis’in zengin bir tarihi geçmişe sahip olması, üç semavi din tarafından da
kutsal addedilmesi, siyasi rekabetin yaşandığı topraklar olması, tarih boyu dünyanın dünü,
bugünü ve yarınını belirlemedeki öncü rolü; Kur’ân-ı Kerîm’de bereket merkezi olarak
gösterilmesi, üç kıtanın (Asya, Avrupa ve Afrika) buluşma noktası olması ve jeopolitik
konumu bu toprakların önemini göstermektedir. Ayrıca Beytülmakdis’in “Umut ve güven”
toprağı olması onun kıymetini gösteren bir diğer etkendir. Nitekim Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellemin hüzün yılı ve Tâif hadisesi gibi birçok sıkıntı sonrası isrâ
yolculuğuyla Beytülmakdis’e getirilerek, buradan da miraca yükseltilmesinden bu toprakların,
umut ve güven veren topraklar olduğunu anlıyoruz.
1 el-Mâide 5/21. 2 İlgili ifadenin geçtiği âyetler için bkz. el-Enbiyâ 21/71, 81; el-A‘râf 7/137; Sebe’ 34/18; el-İsrâ 17/1. 3 Kutsallığın evi/bölgesi anlamında olan “Beytülmakdis” (بيت المقدس) ismi, hadislerde geçtiği üzere Mescid-i
Aksa’nın da içinde bulunduğu, günümüz işgal altındaki Filistin’in çoğu kısmı ile Ürdün’den bazı yerleri kapsayan, kutsal diyardır (el-ardü’l-mukaddese); ayrıca başlı başına bir bölgeyi ve coğrafyayı ifade etmektedir. Beytülmakdis
bölgesi Bereket Daireleri’nde birinci daireyi oluşturmaktadır. Beytülmakdis’in tanımı ve sınırları hakkında bkz. Abd al-Fattah El-Awaisi [Abdülfettah el-Üveysî], Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ, Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir 2013, ss. 70-74; 97-101. Ayrıca Beytülmakdis bölgesinin Bereket Daireleri içindeki yeri için elinizdeki kitabın “Birinci Daire: Beytülmakdis” bölümüne bakınız (editör notu).
4 Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, nşr. Âmir Ahmed Haydar, Dârü’l-Cinan, Beyrut 1987, s. 118. Ayrıca “Ümmetim fesada düştüğünde sünnetime sarılana bir şehit sevabı vardır” hadisi için bkz. Süleymân bin Ahmed et-Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, Dârü’l-Harameyn, Kahire 1995, c. 5, s. 315; Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, Dârü’l-Ma‘rife, Beyrut 1972, c. 6, s. 261. Yine bu anlamda Peygamber aleyhisselamdan şu hadis nakledilmiştir: “Gerçek şu ki, sizlerden, benden sonra yaşayacak olanlar, pek çok ihtilaf görecektir. Bu durumda siz benim sünnetime ve doğru yola iletilmiş raşid halifelerin sünnetine, azı dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı sarılın.” Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 5; Tirmizî, “İlim”, 16; İbn Mâce, “Muķaddime”, 6 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Tarih boyunca Beytülmakdis’in özgürlüğüne kavuştuğu ve hak ettiği değeri gördüğü
zamanlarda İslam ülkeleri ve coğrafyası izzette zirveye ulaşmış; bunun aksine gelişen
durumlarda ise güçsüz düşerek en zelil günlerini yaşamışlardır. Tarihî tecrübe bize o
topraklara hükmedenin dünya hâkimiyetini eline aldığını göstermiş; müslümanların
Beytülmakdis olmaksızın hak ettikleri şerefe ulaşmalarının mümkün olmadığını
tekrarlamıştır.
İsrâ suresi ilk âyetinin nüzulünden bugüne kadar Mekke, Beytülmakdis ve İstanbul
arasında İslamî, kültürel, tarihî ve jeopolitik bir bağın bulunduğu; ilmi ve akademik çalışmalar
ile ortaya konulmuştur. Bu ilişki, Beytülmakdis’in 400 yıl boyunca (1516-1917) Osmanlı
hilafetine bağlı kalarak İstanbul’dan idare edilmesi ile pratiğe yansımıştır. Ayrıca Sultan II.
Abdülhamid zamanında Beytülmakdis bölgesi idari açıdan “Kudüs-ü Şerif Mutasarrıflığı”
adıyla doğrudan İstanbul’a bağlanmıştır. Elimizdeki bu kitapta da görüleceği gibi, İlk kez
Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi’nin ortaya koyduğu “Beytülmakdis Bereket Daireleri
Teorisi” ışığında Mekke ile İstanbul arasında, ayrıca Medine ile Ankara arasında güçlü bir
bağın bulunduğu ifade edilmiştir.
Bu bağın farkında olan Osmanlı Devleti’nin yöneticileri, her daim bu topraklara ayrı
bir ihtimam göstermiştir. Nitekim Osmanlı sultanlarının bu topraklara yaptıkları en büyük
hizmet, 400 yıl boyunca Beytülmakdis’i korumuş olmalarıdır. Ayrıca Emevî, Abbasî, Eyyûbî
ve Memlük sultanları gibi Osmanlı idarecileri de bizlere, Beytülmakdis’te muazzam bir servet
bırakmışlardır. Mukaddes ve mübarek topraklarda, günümüze kadar varlığını devam ettiren
birçok dini ve tarihi eser, Osmanlılar’dan tüm müslümanlara kalan birer mirastır. Yine
Osmanlılar’ın bize vermiş olduğu en büyük ders, en zayıf dönemlerinde dahi bu coğrafyanın
bir karış toprağını bile feda etmemiş olmalarıdır.
Beytülmakdis coğrafyası tüm müslümanlar için mukaddes ve mübarek topraklardır.
Her müslümanın İslam’da bir rolü ve yeri olduğunu bizlere hatırlatan Ömer radıyallahu anh,
sahip olduğu yetenekleri en iyi şekilde kullanan donanımlı bireyler olmamız gerektiğini
bizlere hatırlatmaktadır. “Değişim ve özgürlüğü yöneten bilgidir” düsturuna yürekten inanan;
niyeti, gayesi ve stratejisi çerçevesinde bilgiyle donanmış gençler yetiştirmeyi hedefleyen
Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin (Meşrû‘u’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis) kapısı, bu şiara
inanan herkese açıktır.
Beytülmakdis ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü ve geleceğimizin imarına bilimsel
katkı sağlamayı amaçlayan bu akademinin başlangıcı 1990 yılında, “Bereket merkezinin
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
merkezi”, Mescid-i Aksa’da gerçekleşmiştir. Bu akademinin resmi kuruluşu ise 4 Ağustos
1994’te Britanya’da olmuştur. Bu çerçevede Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin
kuruluşunun; Filistin topraklarında tampon devlet İsrail’i ortaya çıkartan Britanya’da
gerçekleşmesi, akademinin ciddiyetini ve hedefini yansıtmaktadır.
“Tedrici adımlar” yöntemini ve “tepki vermektense tepkiye yol açan eylem
gerçekleştirme” politikasını benimseyen bu akademi, “İmkânsız bir şey yoktur” felsefesiyle
hareket etmektedir. Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi; genelde müslümanların özelde ise
Filistinlilerin, siyonist işgale oturup ağlamak yerine; stratejik ve bilimsel çalışmalar ortaya
koyarak inançla çalışmalarını amaçlamaktadır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve
sellem Beytülmakdis’in fethi için kendi döneminde bilimsel hazırlığa öncelik vermiş,
sonrasında siyasi çalışmalar yürütmüş ve son aşama olarak askeri faaliyetleri
gerçekleştirmiştir. Nitekim değişimi yöneten bilgi olduğuna göre, bilimsel çalışma ve
araştırma yapmaksızın hareket etmek; gereksiz tepki vermek ve boş yere kürek çekmekten
öteye geçmez.
Beytülmakdis Çalışmaları Akademi’si, hayalleri gerçeğe dönüştürmeye yönelik bir
adım olarak 1994 yılı ile 2007 yılları arasında büyük bir gelişme kaydetmiştir. Başlangıç
tarihinden 2014 yılına kadar, 20 yıllık süre içerisinde, akademi kapsamında birçok çalışma ve
araştırma yapılmıştır. Bu kapsamda, lisansüstü tezler hazırlanmış, uluslararası akademik
konferans ve sempozyumlar düzenlenmiş ve akademik dergi ve kitaplar yayınlanmıştır. Çok
yönlü gerçekleşen bu çalışmalar ile Beytülmakdis’in önemi bilimsel açıdan ele alınarak tüm
insanlığın dikkatine sunulmuştur. Şimdi ise ortaya konulan yeni çalışma stratejisinde
hedeflenen tarih 2024’tür. 2014–2024 yılları arasındaki 10 yıllık yeni bir strateji ve program
ile Beytülmakdis hakkındaki akademik ve kültürel çalışmaların İslam coğrafyasının ana
merkezlerinde kökleşmesi ve yayılması temel gaye olarak belirlenmiştir.
Beytülmakdis Çalışmaları, sadece bir bilim dalını kapsayan bir araştırma türü değildir.
Bu araştırmalar Beytülmakdis bölgesinin tarihî ve coğrafî önemine vurgu yapılarak; siyaset
bilimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, arkeoloji, sanat tarihi, mimari, hukuk ve İslami ilimler
alanlarında da yapılmaktadır. Bu çerçevede ulaşılan bilimsel sonuçlar tüm müslümanları
ilgilendirecek geniş bir perspektifle kamuoyuna sunulmaktadır. Dolayısıyla Beytülmakdis
Çalışmaları; bünyesinde dinî, tarihî ve kültürel araştırmaları barındıran kapsamlı bir akademi
ve uzun soluklu bir projedir.
Bu kitap, Abd al-Fattah El-Awaisi tarafından yazılan “Geleceğin Tarihini Yapmak:
Çağdaş Hadiselerin Açıklanması ve Yönetilmesinde Beytülmakdis Modelleri” (Sınâ‘atü’t-
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ,
Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir 2013) adlı kitabın, “Stratejik ve Jeopolitik Modeller” (en-
Nemâzicü’l-İstraticiyye ve’l-Ciyopolitikiyye) başlıklı ikinci kısmında yer alan; “Jeopolitik
Biliminde Yeni Bir Teori” (Nazariye Cedide li’l-Ciyopolitiks) bölümündeki “Beytülmakdis
Bereket Daireleri Teorisi”nin yazar tarafından gözden geçirilmiş halinin tercümesini
içermektedir. Bereket Dairleri Teorisi’nin tercüme edilmesindeki amaç; İslam’ın tüm
kaynaklarını, özellikle Beytülmakdis ile ilgili küçük büyük konu demeden, ne kadar âyet,
hadis ve tarihî rivâyet varsa hepsi hakkında siyonistlerle oryantalistlerin birçok çalışmasının
bulunduğu bu dönemde, kalbi Mescid-i Aksa’da atan insanlara, Beytülmakdis mefhumunu
yeniden kazandırmaktır.
“Hiç bir şey imkânsız değildir’’, Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin temel
felsefesidir. Bereket Daireleri Teorisi ise, Beytülmakdis Çalışmaları kapsamında ortaya
atılmış en önemli adımlardan biridir. Akademinin izlediği yol, günümüzde cereyan eden
olaylara “tepki vermekten ziyade, tepkiye yol açacak zemini hazırlamak” (sınâ‘atü’l-fi‘l)
şeklindedir.
Sonuç odaklı düşünme sistemi biz müslümanları ve özellikle de gençleri çoğu zaman
başarısızlığa iter. Bunun sebebi hazırlıksız yola koyulma, acelecilik ve aynı zamanda
planlamadaki öncelik sırasını gözetmeksizin hareket etmektir. Zira Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem Beytülmakdis’in fethi için askeri ve siyasi planlama yapmadan
önce, fethin temelini oluşturacak bilimsel/marifet zemini hazırlamıştır. Buradan yola çıkarak
biz de Beytülmakdis’e doğru harekete geçmeden önce bir hazırlık gerektiğinin zaruretini idrak
etmiş bulunmaktayız. “Özgürlüğe giden yolda bir adımda bizden olsun” temennisiyle
duygularımızı sahih bilgilere dayandırarak sağlam adımlar atalım istiyoruz.
Bu çalışmada bizden desteklerini esirgemeyen başta saygıdeğer Abd al-Fattah El-
Awaisi hocamız olmak üzere, her zaman yanımızda olan Filistinli ve Mısırlı kardeşlerimize
gönülden teşekkür ediyoruz. “Bugünün hayalleri yarının gerçekleridir” inancıyla özgür
Mescid-i Aksa’da namaz kılacağımız günü sabırla bekliyoruz.
Emine Nur Kafalı, Kübra Arslan, Kübra Türk
İstanbul 2014
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
ÖNSÖZ
İsrâ suresinin ifade ettiği anlamlar üzerinde tekrar tekrar düşünürken, surenin sadece
Beytülmakdis ve Mescid-i Aksa’nın gelecekteki özgürlüğünden bahsetmediğini fark ettim.
Nitekim Beytülmakdis’in özgürlüğe kavuşması Allah’ın vaadidir. O Allah ki, “mümin kulları
için iyilik ve zafer kaplarını açan” (Fettâh) ve “her şeyi bilendir” (Alîm). Allah’ın vaadinde
herhangi bir şüphe ve tartışmaya yer yoktur. O vaat ki, er ya da geç mutlaka gerçekleşecektir.
İsrâ suresinde, bu vaadin yanında, dünya çapında İslam’ın yeniden canlanışının, bir diğer
ifade ile müslümanların ayağa kalkışının işaretlerini farkettim. Aynı şekilde tüm dünyaya
yayılacak İslam fetihleriyle beraber, dünya liderliğinin Beytülmakdis’te gerçekleşeceğinin
resmini de bu âyetlerde gördüm.
Şimdi İsrâ suresine baktığımızda, surenin “Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir”
(subhanellezi) ifadesi ile başladığını; “Allah’ı hakkıyla yücelt!” (ve kebbirhu tekbîra) emri ile
sonlandığını görürüz. İsrâ suresinin ilk âyeti, müslümanların tüm dünyaya ulaşma yolunu
genel hatlarıyla çizmiştir. Zira bu âyet; Beytülmakdis’in geçmiş ve gelecek tarih boyunca,
sahip olduğu eşsiz konumu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu âyet; jeopolitik biliminde
“Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi” olarak bilinen, yeni bir teorinin temelini
oluşturmuştur. Gerçekten de İslam’ın mesajı, isrâ ve mirac yolculuğu ile ilk kez evrensel bir
boyut kazanmıştır. Bu açıdan şunu söyleyebiliriz ki; Beytülmakdis, İslam tarihi açısından bir
dönüm noktasıdır. Çünkü isrâ ve mirac yolculuğu; İslam’ın sadece Beytülmakdis’te değil,
dünyadaki mevcut durumu tümüyle değiştirmesi için atılan ilk adımdır.
İsrâ yolculuğu, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme Beytülmakdis’in
uluslararası bağlamdaki önemini açıkça göstermiştir. Yine isrâ yolculuğu Peygamber
aleyhisselama Beytülmakdis’in sıradan bir bölge olmadığını ifade etmiştir. Zira Peygamber
aleyhisselam Beytülmakdis’in evrensel bir öneme sahip bir bölge olduğunu isrâ ve mirac
mucizesi ile bizzat yaşamıştır. Ayrıca isrâ yolculuğu başta Peygamber aleyhisselam olmak
üzere Mekke’deki tüm mazlum müslümanlara ve daha sonra gelecek tüm zayıf müslümanlara
bir umut olarak Allah’ın bir lütfu olmuştur. Aynı şekilde isrâ ve miraç mucizesi, belli bir
zamana mahsus bir umut olmaktan ziyade, devamlı ve sonsuza kadar sürecek değişim ve
başlangıçlar için bir umut olarak tüm müslümanlara Allah’ın bir ihsanıdır. Burada şunu da
belirtmek gerekir ki umut; hayallerin gerçekleşmesi, istenilen hedeflere ulaşılması hususunda
gereken değişikliklerin meydana gelmesi için, dur durak bilmeksizin mücadele etmektir. Bir
başka ifadeyle umut; değişime hazır olmanın fiili şeklidir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
İsrâ ve mirac hadisesiyle İslam’ın evrensel mesajı, belki de ilk kez, tüm açıklığıyla
müslümanların gözleri önüne serildi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanındaki
müslümanlar, isrâ ve mirac mucizesi ile İslam’ın mesajının içe dönük bir olay olmadığını;
aksine dışa dönük ve uluslararası bir hakikat olduğunu anlamışlardır. Yine isrâ mucizesi şunu
gösterdi ki; müslümanlar belli dönemlerde zulüm ve sıkıntılara maruz kalsa da, İslam’ın
daveti asla Mekke ve Arabistan yarımadası içinde mahsur kalmayacak; aksine önce
Beytülmakdis’e, oradan da dünyanın her yerine ulaşacaktır.
Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi’ne göre İslam mesajının bereket merkezi
Beytülmakdis’e ulaşması şunu göstermektedir ki; İslam’ın aydınlığı Beytülmakdis’ten tüm
dünyaya yayılacaktır. Başka bir deyişle, İslam’ın mesajı, Beytülmakdis’ten yayılacak ve İslam
yerel bir davet olmaktan çıkıp evrensel bir çağrıya dönüşecektir. Böylece Beytülmakdis umut
toprağı olmaktan ziyade; Beytülmakdis’ten zuhur ederek tüm dünyaya ulaşan, köklü bir
değişimin başlangıcı ve kaynağı olacaktır. Eğer değişim, umudun fiili şekli ise; bu umut ve
değişim bereketin delilidir. Buradan hareketle umut, değişim ve bereket; birbirinden ayrılmaz
bir bütündür diyebiliriz. Bunların sonucunda şuna ulaşırız ki; Beytülmakdis bereketin,
umudun ve evrensel değişimin merkezidir.
İşte tüm bu sebeplerden dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin hayatında isrâ
ve mirac mucizesinden sonra köklü bir değişimin olması gerektiği, bir vakıa olarak ortaya
çıktı. Bu nedenle Peygamber aleyhisselam isrâ mucizesinden sonra Beytülmakdis’in
fethedilmesi için bir strateji ortaya koydu.∗ Yani bu demek oluyor ki, isrâ ve mirac mucizesi,
geleceğin planlamasında yeni ve temel faktörler oluşturdu. Öyle ki, isrâ ve mirac,
Beytülmakdis coğrafyasının yeni haritasının çiziminde, siyasi ve jeopolitik öncelikleri
yeniden düzenledi. Sonuçta isrâ yolculuğu müslümanlar ve Beytülmakdis açısından köklü bir
değişim için başlangıç noktası oldu.
Aynı şekilde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından (6 Haziran 632) beş
yıl sonra ikinci halife, Müminlerin emiri Ömer b. Hattâb radıyallahu anhın eliyle
müslümanların Beytülmakdis’i ilk fethi (Haziran/Temmuz 637) genelde dünya tarihi,
özeldeyse İslam tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Beytülmakdis’in sahip olduğu
∗ Peygamber aleyhisselam Beytülmakdis’in fethini gerçekleştirmek için bilimsel (ma’rifet) hazırlık, siyasi hazırlık ve askeri hazırlık olmak üzere, üç temele dayanan bir strateji uygulamıştır. Böylece Beytülmakdis’in, Peygamber aleyhisselamın vefatından beş yıl sonra Ömer radıyallahu anh tarafından fetholunmasının altyapısı sağlanmıştır. Peygamber aleyhisselamın izlediği stratejinin ayrıntıları için bkz. El-Awaisi, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî, ss. 132-144 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
bu etkili konum, Allah’ın izniyle Beytülmakdis’in günümüzde gerçekleşecek olan fethinden
sonra tekrar görülecektir.
Beytülmakdis’in yeniden fethedilmesinin ardından, siyonist işgalin bertaraf edilmesi
ve bölgenin siyasi haritasından siyonist devletin silinmesiyle beraber; genelde tüm dünya,
özelde ise müslümanların gelecek tarihi açısından bu olay bir dönüm noktası olacaktır. 21.
yüzyılın ikinci ve üçüncü devrinde (yani 2020 ve 2030 yıllarında), bölgemizin siyasi ve
jeopolitik haritası yeniden çizilecektir. Müslümanlar, uluslararası alanda hakiki bir kuvvet ve
etkili bir aktör olarak ortaya çıkacaktır. Zafer kaplarını açan (Fettâh) ve her şeyi bilen (Alîm)
Allah’ın izniyle bereketin merkezi olan Beytülmakdis’ten “İslam ikinci kez canlanacak” ve
“İslam’ın evrensel zaferi” gerçekleşecektir.
İşte bu kitap, uluslararası ilişkiler alanındaki bilgi teorilerinden biri olan Beytülmakdis
teorisini ortaya koyacaktır. Söz konusu olan bu çalışma, jeopolitik biliminde yeni bir teori
olan “Bereket Daireleri Teorisi”dir. Bu teori, Beytülmakdis ile ilgili ortaya konan fikirler ve
yaşanan olayların seyrini etkileme ve yönlendirme çabalarına katkıda bulunmayı
hedeflemektedir. Bir başka ifadeyle Beytülmakdis ve Mescid-i-Aksa’nın gerçekleşecek olan
gelecek fethi ile “geleceğimizin tarihini yapma” hedefine mütevazi bir katkı sağlamaya
çalışacaktır.
Bu teorinin Türkçe yayınlanıyor olmasından dolayı duyduğum büyük mutluluğu ifade
etmek isterim. Çünkü Türkiye, Beytülmakdis’in gelecekteki özgürlüğüne kavuşmasında kilit
role sahip olan dört merkez∗ ülkeden biridir. Okuyucu bu yeni teoriyle birlikte Türkiye’nin bu
seçkin rolünü fark edecektir. Bu kitabın Türkçe basılmasında emeği geçen ve katkısı bulunan
herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Özellikle teorinin Arapça’dan tercümesini yapan değerli
öğrencilerim Emine Nur Kafalı, Kübra Arslan ve Kübra Türk’e; ayrıca son kontrolü yapan
Abdullah Dilek’e teşekkür eder, takdirlerimi sunarım.
Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi)
İstanbul
12 Mayıs 2014
∗ Diğer merkezler; Mısır, Bilâdüşşâm ve Irak’tır. Bu dört ülke ikinci ve üçüncü bereket dairesinde yar almaktadır. Açıklamalar için, elinizdeki kitabın “İkinci Daire” ve “Üçüncü Daire” bölümlerine bakınız (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
I. YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ ∗
Bu kitap ile esas gaye, Beytülmakdis’in jeopolitik konumuyla ilgili “Beytülmakdis
Bereket Daireleri Teorisi” diye isimlendirilen yeni teoriye dair bir tasavvur oluşturmaktır. Bu
bağlamda İslam’ın temel kaynakları incelenecek; ayrıca tarih ve coğrafya kaynakları yeniden
yorumlanacaktır.
A. Merkezin Belirlenmesi
Beytülmakdis’in kendine has özelliklerini ihtiva eden en önemli Kur’ânî terim ardu’l-
mubareke yani “mübarek topraklar” ifadesidir. Beytülmakdis, Kur’ân-ı Kerîm’de dört farklı
surede, beş âyet-i kerîmede “bereketli topraklar” olarak zikredilmiştir ve bu âyetlerin tamamı
Mekkî’dir (el-Enbiyâ 21/71, el-Enbiyâ 21/81; el-A‘râf 7/137; Sebe’ 34/18; el-İsrâ 17/1). İlk 4
âyet İslam öncesi dönemle ilgili olup Beytülmakdis coğrafyası kastedilerek, “bereketli
kıldığımız arz” (el-ardü’l-letî bâreknâ fîhâ) ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade “ kendisine
bereket bahşedilen topraklar” anlamına gelmektedir. Beşinci âyet ise Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellemin mirac hadisesiyle ilgili olup burada Beytülmakdis’te bulunan el-
Beytülmukaddes∗∗ (Mescid-i Aksa) için “etrafını bereketlendirdiğimiz” ifadesi kullanılmıştır.
Bu ifade ise bereketle kuşatılan yer anlamındadır.
Yukarıdaki ilk dört âyet bize şunu göstermektedir ki; Allah Teâlâ tarafından coğrafî
olarak, sınırları belirlenebilen bir toprak parçasının tamamına bereket verilmiştir. Bununla
beraber beşinci âyet ise bu coğrafyadaki bereketin yayıldığı merkez noktasına işaret
etmektedir. Kısacası ilk dört âyet Beytülmakdis bölgesinin sınırlarını çizerken, beşinci âyet de
bu bölgenin merkezi, yani bereketin merkezini ortaya koymaktadır ki bu da; el-
Beytülmukaddes yani Mescid-i Aksa’dır. Öte yandan, Kur’ân’ı Kerim’deki bir başka âyet
bereketin Mekke’deki Kâbe’de olduğundan söz etmektedir; “Muhakkak ki, âlemlere bereket
ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed) Mekke’dekidir (Kâbe)” (Âl-i
∗ Bu kitap, Abd al-Fattah El-Awaisi’nin, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ (Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir, 2013), adlı eserinin 89-123 sayfalarındaki “el-Faslu’s-Salis: Nazariye Cedide li’l-Ciyopolitiks” bölümünün, yazar tarafından gözden geçirilmiş halinin tercümesidir (editör notu).
∗∗ “Mukaddes ev/mescid” anlamına gelen “el-Beytülmukaddes” ( سا لبيت المقد ) ismi Mescid-i Aksa’nın bir diğer adıdır. Bu terimin kökündeki anlam, coğrafi bir bölge olan “Beytülmakdis” adına yakın olmakla beraber; “Beytülmukaddes” bereket merkezinin merkezi olarak kabul edilen Mescid-i Aksa’nın bizzat kendisi için kullanılmaktadır (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
İmrân 3/96). Buradan Kâbe’nin bereket için bir karargah olduğu anlaşılmaktadır. Buna
dayanarak Beytülmakdis’teki el-Beytülmukaddes’ten yayılan bereketin Kâbe’de de
bulunduğu anlaşılmaktadır. Kısacası bereket merkezinin tesbit edilmeye çalışılması ortaya
yeni bir teorinin çıkmasını sağlamıştır. Bu teori de “Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi”
olarak adlandırılmıştır. Şimdi bu teorinin tanımına geçmeden önce “bereket” ifadesinin ne
anlama geldiğini açıklamak daha isabetli olacaktır.
B. Bereket: Bolluk ve Artış
Her ne kadar “bereket” kelimesi için, bir şeye “Allah tarafından verilen lütuf ve nimet”
tanımı kullanılsa da, İsrâ suresinin ilk âyeti ile bereketten bahseden diğer âyet ve hadisler
ışığında bereket kelimesi, “bolluk ve ziyade (sürekli bir artış)” şeklinde tanımlanabilir.
Genel olarak İslam âlimleri, özellikle de müfessirler, bereketin delilleri konusunda
çokça tartışmışlar; fakat bereketin kendisi ve hakikatleri hakkında fazla tartışmamışlardır.
Evet, bereketi gözümüzle göremeyiz, ancak onun varlığını tecellisi ve tezahürüyle hisseder,
idrak ederiz. Bu bağlamda bereketi, maddi ve manevi olarak iki ayrı başlık altında incelemek
mümkündür. Mesela, Beytülmakdis’in sahip olduğu eşsiz stratejik konumu; kendisine has
çeşitliliğe sahip topografya, iklim ve çeşitli zirai ürünleri buranın maddi bereketinin
yansımalardır. Öte yandan Beytülmakdis’in yahudi, hıristiyan ve müslümanlar tarafından bir
peygamber coğrafyası olarak görülmesi de, Beytülmakdis’in manevi bereketin kaynağı
olduğuna işaret etmektedir.1 Özetle bir insan, tüm bu somut unsurlarla Beytülmakdis’te ve
ona komşu olan bölgelerde bereketi gerçek manada hissedebilir.
Mekke ve Medine’deki ilahi bereket sadece müslümanlara has bir berekettir; ancak
Beytülmakdis’teki bereket bütün insanlık içindir. Enbiya suresi 71. âyete dayanarak
Beytülmakdis hakkında; “Âlemler için bereketli kıldığımız arz” (el-Enbiyâ 21/71) tanımını
yapabiliriz. Bu âyet-i kerîme İbrahim aleyhisselam dönemine işaret ettiği için, bu bereketin
yeryüzü yaratılmadan önce değil; İbrahim aleyhisselam döneminden hemen önce
1 Abd al-Fattah El-Awaisi, “The Signifance of Jerusalem in Islam: An Islamic Reference”, Journal of Islamic Jerusalem Studies, c. 1 sayı 2, 1998, ss. 50-51. Ayrıca Mohammad Roslan Mohammad Nor, “Beytülmakdis’in İslam’daki Önemi: Kur’ân ve Sünnet Açısından” isimli doktora tezinin bir bölümünde, Beytülmakdis’i özel kılan peygamberlerin yaşadığı yer olma özelliğine değinmiştir. Bkz. Mohammad Roslan Mohammad Nor, The Significance of Islamicjerusalem in Islam: Qur’anic and Hadith Perspectives, Aberdeen University Al-Maktoum Institute for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dundee 2006.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Beytülmakdis’e bahşedildiği söylenebilir. Halbuki vakıada Beytülmakdis’i bu denli farklı ve
eşsiz kılan etken, buranın peygamberler için bir merkez olmadan önce bereketin bu topraklara
bahşedilmesinden kaynaklanmaktadır. Daha sonra bu toprakların peygamberler yurduna
dönüşmesi ise zaten bu bereketin tecellilerindendir. Neticede bütün insanlığa açık olan bu
evrensel bölge ve burayı kuşatan bereket; Beytülmakdis’i, herkesin yaşayıp bereketinden
istifade edeceği “insanlık için model bir alan” haline getirmiştir.
.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
II. BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRESİ TEORİSİ
Burada siyaset biliminde meşhur bir teori olan “daire teorisi” terimi ödünç alınmıştır.
Daire teorisi geliştirilirken, Kur’ân’ı Kerim’de “bereket” kavramını muhteşem bir şekilde
ortaya koyan bir âyet merkeze alınmıştır. Miladî 15. asrın meşhur âlimlerinden biri olan es-
Süyûtî el-Minhâcî (ö. 1475); “eğer Beytülmakdis’in fazileti hakkında bu âyet (el-İsrâ 17/1)
dışında hiçbir delil olmasa bile; Beytülmakdis için bu âyet yeterlidir, ayrıca bütün bereketleri
kapsamaktadır” görüşünü dile getirmiştir.1 Şimdi bereketten söz eden bu âyet-i kerimeye
odaklanacağız; “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i)
bir gece Mescid-i Harâm’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” (el-İsrâ 17/1).
A. “Havlehû” ( ه ل و ح ): Etrafında
Bu bölümün hedeflerinden biri “havlehu” (etrafı, çevresi)2 kelimesi üzerine
düşünmektir. Burada Kur’ân’ı Kerîm’in 30 cüzden oluştuğunu ifade etmekte fayda vardır. İsrâ
suresi Kur’ân’ın 15. cüzünde, yani ilk yarısının en sonunda yer almaktadır. Bizim burada
üzerinde durduğumuz ve temel aldığımız İsrâ suresinin ilk âyeti de; Kur’ân’ın ilk yarısının
son cüzündeki ilk âyet-i kerimedir. Güzel bir tevafuk olarak Beytülmakdis Bereket Daireleri
Teorisi’nin dayandığı âyet, Kur’ân-ı Kerim’in ortasında yer almaktadır. Bu durumu
keşfettiğim zaman müthiş bir heyecan hissettim. Çünkü bu durum Bereket Daireleri Teorisi’ni
desteklemektedir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm ile müslüman düşüncesi arasındaki ilişkiyi
önemsemeyen, bilhassa Beytülmakdis’in Kur’ân’daki konumunu küçümseyen müsteşriklere
karşı güzel bir delildir.
Bu âyet-i kerîmeye göre Beytülmakdis sınırları içinde bulunan el-Beytülmukaddes
(Mescid-i Aksa) bereket merkezinin merkezidir. Bereket Daireleri Teorisi’nde bahsettiğimiz
1 Şemsüddin Muhammed b. Şihâb es-Süyûtî el-Minhâcî, İthâfü’l-Ahissâ bi-Fezâ’ili’l-Mescidi’l-Aksâ, thk. Ahmed Ramazan, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-Âmme li’l-Kitâb, Kahire 1984, s. 95.
2 Havlehû ifadesini açıklamadan önce, Kur’ân-ı Kerim’in bu âyetinin İngilizce’de yaygın olan çevirisine katılmadığımızı belirtmek isterim. Muhammad Muhsin Khân ve Taqî-ud-Dîn Al-Hilâlî, [The Noble Qur’an English Translation of the Meanings and Commentary, Medine 1417/1997] “havlehû” ’ifadesini açıklamak için “civar” [neighbourhood] sözcüğünü kullanmıştır. Abdullah Yusuf Ali [The Meaning of the Holy Qur’an, Beltsville 2011] ve Thomas Cleary [The Qur’an: A New Translation, Chicago 2004] ise “çevreleyen bölge” (precincts) ifadesini kullanmışlardır. Fakat bana göre bu kelimenin doğrusu “etrafında” (havlehû) ifadesidir. Çünkü bu ifade daha dinamik ve canlıdır. Yukardaki tercümelerde ifade edilen “çevresi” ise daha donuk bir anlama sahiptir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
dairelerin sınırlarını tam olarak belirlemek her ne kadar zor da olsa, bu bereketin Mescid-i
Aksa etrafında halka halka yayıldığını söyleyebiliriz. Buradan yola çıkarak şunu ifade
edebiliriz ki; Mescid-i Aksa’nın kaynağı olduğu bu bereket, bütün dünyaya farklı oranlarda
yayılmaktadır.1
Bir anlamda eğer sen, Beytülmakdis’e ne kadar yakın bir dairede yaşarsan; bereket
merkezinin o derece yakınında bulunmuş olursun, dolayısıyla Beytülmakdis’e yaklaştıkça
bereket oranı yükselir. Fakat eğer bereket merkezine uzak bir yerde yaşarsan; sana bu bereket
kısmen ulaşacaktır. Tabii ki bu oran, bereketin merkezinde bulunan birisine göre daha azdır.
Bir başka ifade ile el-Beytülmukaddes’in (Mescid-i Aksa) etrafında daireler şeklinde dönen
bu bereket, biz merkezden uzaklaştıkça gittikçe azalmaktadır. Gerçekte Mescid-i Aksa
bereketin merkezini temsil etmekte ve bu bereketin yansımaları tüm dünyaya saçılmaktadır.
Hülâsa, Beytülmakdis’teki el-Beytülmukaddes (Mescid-i Aksa) bereket merkezinin
merkezidir. Aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi, bu bereket Mescid-i Aksa’nın etrafında
halka halka yayılmaktadır (Bkz. Harita 1, Harita 2).
1 En‘âm suresi 92. âyette yer alan “ve men havlehâ” (ومن حولها) ifadesini birçok müfessir tüm dünyayı kapsayacak şekilde tefsir etmiştir [“İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır”(el-En‘âm 6/92)].
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Harita 1. Mescid-i Aksa (el-Beytülmukaddes) ve Bereket Daireleri. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem Al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).
Harita 2. Beytülmakdis Bölgesi ve Bereket Daireleri. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).∗
∗ Harita 1 ve Harita 2 için bkz. Abd al-Fattah El-Awaisi, Introducing Islamicjerusalem, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2007, s. 29 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
1. Birinci Daire: Beytülmakdis
Bu konuda öncelikle Beytülmakdis’in tarifinin yapılması ve sınırlarının
gerekmektedir. Ben, 1990’lı yıllardan itibaren tarih ve coğrafyayı göz önüne alarak şu şekilde
özetlenebilecek görüşümü dile getirdim; Beytülmakdis bugün sadece bir yerleşim yeri olan
veya surlarla çevrili şehirden ibaret değildir. Aksine büyüklü küçüklü birçok şehir ve köyden
oluşan bir bölgedir. Genç bilim adamı Khalid El-Awaisi de doktora tezinde, Beytülmakdis’in
coğrafi sınırlarını belirlemeyi başarmıştır.1 Ayrıca Khalid, bu sınırları destekleyen bir çok
delili de ortaya koymuştur.2
Bu delillerden biri de Beytülmakdis’in idarî sınırları hakkındadır. Nitekim Ebubekir
radıyallahu anh, orduyu dört bölüğe ayırarak her birisine bir kumandan tayin etmiş ve onları
“tarihî Suriye”nin belirli bölgelerine göndermiştir. Bu konu hakkında, sadece Vâkıdî’nin
rivayet ettiğine göre, Ebubekir radıyallahu anh Amr b. As’a; “Filistin ve İlyâ’nın sorumluluğu
sana aittir”, (aleyke bi-Filistin ve’l-İlyâ)3 diyerek bu iki bölgenin sorumluluğunu açık bir
şekilde ona vermiştir. Arap dilinde “ve” (vâv) harfi iki şeyi birleştirmek için kullanıldığı gibi,
1 Beytülmakdis sınırlarını belirlenmesi ile ilgili tartışılmalar, genç ve başarılı Bilim Adamı Haithem Al-Ratrout’un [Heysem er-Ratrût] doktora tezine [The Architectural Development of Al-Aqsa Mosque in Islamic Jerusalem in the Early Islamic Period: Sacred Architecture in the Shape of the ‘Holy’] danışmanlık yaptığım sürede gerçekleşen görüşme ve istişarelerle başlamıştır. Her ne kadar bu tartışma bu tez konusuyla doğrudan bağlantılı olmasa da, Ömer radıyallahu anh tarafından gerçekleşen ilk Beytülmakdis fethine ilişkin tarihi olayları daha iyi anlayabilmek için; Beytülmakdis’in tarifinin yapılması ve sınırlarının belirlenmesi gerektiğini düşündüm. Bunun neticesinde kendisine danışmanlık yaptığım Othman Al-Tel’in [Osman et-Tıl] doktora tezine “İlyâ bölgesinin (Beytülmakdis) topoğrafyası ve coğrafî sınırları” konulu bir bölüm eklemesini önerdim. Bunun üzerine Othman, “İlyâ’nın (Beytülmakdis) İlk İslamî Fethi: Erken Dönem Tarihî Rivâyet ve Kaynakların Tenkit ve Tahliline Dair Bir Çalışma” başlıklı tezinin ikinci bölümü olarak bu konuyu inceledi. Bkz. Othman Ismael Al-Tel, The first Islamic conquest of Aelia (Islamicjerusalem): A Critical Analytical Study of the Early Islamic Historical Narratives and Sources, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2003, ss. 64-81. Gerçekten de bu bölüm Othman’a Müslümanlar tarafından gerçekleşen İlyâ’nın İlk fethine hakkında, birçok kaynak ve yorumda görülen çelişkili konuları ve bunları tekrar eden âlim ve araştırmacıların düştüğü hataları ortaya çıkarma imkânı vermiştir. Daha sonra Ağustos 2003’te Khalid El-Awaisi [Hâlid el-Üveysî] de bu konuyu genişleterek “Beytülmakdis’in Coğrafî Sınırları” [Mapping Islamicjerusalem: Geographical Boundaries of Islamicjerusalem] başlıklı yüksek lisans tezini hazırlamıştır. Gerçekten de Khalid Eylül 2003’den itibaren de bu Beytülmakdis’in sınırlarına dair bu keşfi daha da geliştirerek doktora tezine dönüştürmüştür. 2007 yılında ise bu orijinal çalışma “Beytülmakdis’i Haritalandırmak: Coğrafî Sınırların Yeniden Keşfi” [Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical Boundaries, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2007], başlığı altında kitap olarak basılmıştır. Böylece Khalid, yeni bir bilim dalı olan Beytülmakdis Çalışmaları’nın bilinmesine temel katkı olacak, bir çalışma ortaya koymuştur.
2 Khalid El-Awaisi, Mapping Islamicjerusalem: Geographical Boundaries of Islamicjerusalem, Aberdeen University Al-Maktoum Institute for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dundee 2003, ss. 27-64.
3 “Filistin ve İlyâ’nın sorumluluğu sana aittir” ifadesi için bkz. Muhammed b. Ömer Vâkıdî, Fütûhu’ş-Şâm, thk. H. el-Hac, el-Mektebetü’-Tevfîkîyye, Kahire, ts., s. 31. Othman Al-Tel ise bu konuda Vâkıdî’nin söylediklerini “reddetmeye” veya bunlardan “şüphe duymayı gerektirecek herhangi sebep yoktur” demektedir. Bkz. Othman Ismael Al-Tel, The first Islamic conquest of Aelia (Islamicjerusalem): A Critical Analytical Study of the Early Islamic Historical Narratives and Sources, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2003, s. 79.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
iki farklı nesneyi birbirinden ayırmak ve temyiz etmek için de kullanılır. Ebubekir radıyallahu
anhın kullandığı bu ifadeye bakıldığında “ve” harfinin iki ayrı bölgeyi işaret ettiği veya “ve”
den sonra gelen ikinci yerin daha önemli olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca muhtemelen “ve”
harfinden sonra gelen ikinci yerin, başka yerlere oranla daha önemli olduğu
vurgulanmaktadır.
İkinci halife Ömer b. Hattâb radıyallahu anh İlyâ’yı (Beytülmakdis) fethettiğinde,
“Ömer Ahidnâmesi” diye bilinen tarihî vesikada, halk arasında yaygın olan “İlyâ” ismini
kullandı. Müslümanlar Beytülmakdis’e hâkim oldukları dönemde İlyâ ismini hemen
değiştirmedi, hatta daha sonra da müslümanlar bu terimi kullanmaya devam etti. Zira
Emevîlerin ilk senelerine kadar İlyâ adının yazılı olduğu paralar basıldı. Nitekim Hulefâ-yi
Râşidîn bir yeri fethettiğinde, o bölgede bulunan yapıyı korumuş, bir anda büyük
değişikliklere gitmemiştir.
Tarihte birçok müslüman âlim Beytülmakdis’in coğrafî sınırları hakkında bazı
tanımlar yapmıştır. Ben burada âlimler arasındaki ihtilafların tafsilatına girmeksizin, Khalid
El-Awaisi’nin hazırladığı çalışmalar sonucunda ulaştığı Beytülmakdis sınırlarını dikkate
alıyorum.1 Khalid’in çalışmalarının sonucunda aşağıdaki haritada gösterilen sınırlar ortaya
çıkmıştır:
1 Bu harita için bkz. Khalid El-Awaisi, Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical Boundaries, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2007, ss. 273-274.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Harita 3. Beytülmakdis Bölgesinin Sınırları.1
1 Bu harita için bkz. El-Awaisi (Khalid), Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical Boundaries, s. 274.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Khalid El-Awaisi’ye göre daha önceleri müslüman bilginlerin söylediği gibi,
Beytülmakdis bölgesinin sınırları “eski Kudüs şehrinin etrafından farklı yönlere doğru, âzami
40 Arap mili∗ (85,04 km) kadar uzanmaktadır. Böylece Beytülmakdis’in sınırları batıdan
Remle’yi ve onun çevresindeki köyleri, denizden de Akdeniz’in içine doğru 12 Arap miline
(25,51 km) kadar olan bölgeyi kapsamaktadır”.1 Khalid’e göre kendisinin ulaştığı bu sınırlar,
idarî sınırlar olmadığından zamanın değişmesi ile değişmez; “aksine bu sınırlar, mukaddes
bölge için sabit olan sınırlardır” ve “Haremeyn’in, yani Mekke ile Medine’nin sınırları gibi
kutsaldır… Bu konuda Abdullah b. Ömer’den gelen rivâyet de şunu göstermektedir ki;
Beytülmakdis’in sınırlarının kutsallığı, Mekke’nin kutsallığı gibi yaratılışın başlangıcına
kadar gitmektedir. Abdullah b. Ömer şunu söylemiştir; ‘Mekke’deki harem bölgesi, yeryüzü
ve gökyüzü boyunca kendi alanı kadar kutsaldır. Beytülmakdis bölgesi de kendi alanı kadar,
yeryüzü ve gökyüzü boyunca kutsaldır’ ”.2
Hatta Osmanlı döneminin sonlarına kadar, II. Abdülhamid zamanında, küçük
farklılıklarla, Beytülmakdis bölgesine benzeyen idarî sınırlar bulmaktayız. Nitekim
Beytülmakdis bölgesi 1887 yılında Kudüs, Yafa, Halil, Gazze ve Bi’rûssebi‘ vilayetlerinden
oluşan “Kudüs-ü Şerif Mutasarrıflığı” olarak isimlendirilerek müstakil mutasarrıflık
statüsünde doğrudan İstanbul’a bağlanmıştır.3 Bütün bunlardan şunu anlıyoruz ki;
Beytülmakdis bir şehir veya yerleşim yeri değil; bilakis büyüklü küçüklü birçok köy ve
şehirden oluşan ve merkezi de Mescid-i Aksa olan bir bölgedir.
Özetleyecek olursak Beytülmakdis genelde dünyanın, özelde ise Doğu İslam
ülkelerinin kalbinde yer almaktadır. Üç kıtanın, yani Afrika, Asya ve Avrupa’nın kesiştiği
noktada yer almakta, ayrıca -ilerde açıklanacağı gibi- Arap yarımadasında Hicaz ile güçlü bir
bağa sahiptir. Aynı zamanda kültürel, toplumsal, siyasî ve iktisadî boyutu yanında bütün
dünyada etkisi ve yansıması olan üç dinin, yani Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın
merkezidir.
∗ 1 Arap mili: yaklaşık 2,126 km’dir (editör notu). 1 Khalid El-Awaisi, “İ‘âdetu İktişâf Hudûd Beytilmakdis”, el-Bu‘dü’l-Akâdîmî ve’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis: et-Ta‘rîf bi-
Erkâni’l-Hakli’l-Ma‘rifîyyi’l-Cedîd fi’l-‘Alemi’l-‘Arabî, ed. Abd al-Fattah El-Awaisi, Merkezi’l-Buhusi’l-İctimâ‘iyye ve’l-İnsâniyye bi-Cami‘ati’l-Ulûm ve’t-Teknûlûciyâ - Mecme‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye (ISRA), Yemen - el-Memleketü’l-Müttehide 2008, ss. 100-101.
2 El-Awaisi (Khalid), “İ‘âdetu İktişâf Hudûd Beytilmakdis”, ss. 107-108. 3 Osmanlı dönemi açısından Beytülmakdis’in önemi konusuna, “İkinci Daire: Mısır ve Bilâdüşşâm” başlığı içerisinde
tekrar değinilecektir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
2. İkinci Daire: Mısır ve Bilâdüşşâm
Çoğu müfessir İsrâ suresinin ilk âyetini tefsir ederken bazı hadisleri de delil olarak
göstererek “mübarek topraklar” kavramının Bilâdüşşâm, yani “Tarihî Suriye” coğrafyasını
ifade ettiğini söylemektedir.1 Fakat eğer “bereket”, Beytülmakdis bölgesinin etrafında daireler
halinde yayılıyorsa Bilâdüşşâm bu dairenin sadece bir kısmıdır. Bu da âlimlerin bereketi
sadece Bilâdüşşâm’la sınırladıklarını ortaya koymaktadır. Peki, bu âlimler dairenin diğer
kısmı olan ve güneyde bulunan bölgeleri neden görmezden gelmişlerdir? Haddi zatında bu
sorunun cevabı, bu çalışmanın sınırlarını aşan, daha geniş bir incelemeyi gerektirmektedir.
Bununla birlikte mübarek topraklar, Mısır ve Bilâdüşşâm’ın tamamı ile beraber Akdeniz’deki
Kıbrıs Adası’nı da içine almaktadır.
Harita 4. Mısır ve Bilâdüşşâm’ın Bulunduğu İkinci Bereket Dairesi. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah
Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem Al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).∗
1 Beytülmakdis’e özel iki Kur’ânî terim olan “mübarek topraklar”(el-ardü’l-mübareke) ve “mukaddes topraklar” (el-ardü’l-mukaddese) isimlerinin; “harem toprakları” (el-ardü’l-harâm) terimi ile mukayesesine ihtiyaç vardır.
∗ Bereket Daireleri Teorisi haritası için bkz. El-Awaisi, Introducing Islamicjerusalem, s. 31 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Haritada da görüldüğü gibi ikinci daire; Mısır’ın büyük bir kısmını (Kahire,
Akdeniz’de bulunan İskenderiye, Sina Yarımadası, Kızıldeniz’e bakan el-Gardaka),
Bilâdüşşâm’ın tamamını (Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün), Akdeniz’de bulunan Kıbrıs
Adası’nı ve bunlarla beraber Arap yarımadasının küçük bir bölümü olan Mısır ve
Bilâdüşşâm’a yakın Tebük şehrini de kapsamaktadır.
Bereket dairelerinin ikinci halkasında yer alan Tedmur, Hama, Lazkiye, Lefkoşa,
Kahire ve Tebük şehirleri ortak bir çizginin yakınındadır. İskenderiye şehri ile Halep şehrinin
ise tamamen aynı çizgi üzerinde olduğu görülmektedir. Özellikle bu çerçevede Bilâdüşşâm ve
Mısır’ın güvenliği açısından Kıbrıs Adası’nın stratejik önemine dikkat çekmek
gerekmektedir. Zira Akdeniz’deki özel konumu sebebiyle Kıbrıs Adası, Akdeniz boyunca
uzanan Bilâdüşşâm ve Mısır için büyük önem arz etmektedir.
Bana göre Bilâdüşşâm ile Mısır arasında bulunan stratejik ve organik bağın
görmezden gelinmesi, Beytülmakdis’in tarihte birkaç defa dış güçlerin boyunduruğu altına
girmesine yol açmıştır. Buna rağmen Selahaddîn-i Eyyûbî zamanında müslümanlar, ancak
dairenin iki kısmının yani Bilâdüşşâm ile Mısır’ın birliğini sağlayarak Beytülmakdis’i
yabancıların işgalinden kurtarmışlardır. Bilâdüşşâm ve Mısır’ın birleşmesi Beytülmakdis’in
fethedilmesinin en önemli faktörlerinden biridir. Buna binaen Beytülmakdis’in şuan içinde
bulunduğu siyonist işgalden kurtulmasının, bölge halkının bu gerçeği idrak edip, dairenin iki
kısmının birliğini sağlamadan mümkün olmayacağını söyleyebiliriz. Özetle, Beytülmakdis’in
fethinin gerçekleşmesi için Bilâdüşşâm ve Mısır arasında tam anlamıyla bir birlik
kurulmasının yanında, Kıbrıs Adası ile güçlü bir stratejik işbirliği içinde olunması
gerekmektedir.
1983-1987 yılları arasında beş yıl süren inceleme ve araştırmalarımda “Mısır ve
Filistin Meselesi 1936 Yılı Öncesi”,∗ adlı kitabımda ifade ettiğim gibi özetle şu düşünceye
ulaştım; “Arap coğrafyasının tarihini inceleyen birisi şunu farkeder ki; bu bölgedeki “tarih
hareketi”nden anlaşıldığına göre geçmişte olan ve günümüzde de devam eden bir gerçek
olarak, Bilâdüşşâm ve Mısır arasında güçlü, organik bir bağ vardır. Nitekim Şam ve Mısır’ın
güvenliğini sağlayan etken hep tektir. Birinin gidişatının her zaman için diğerini etkilemekte
olduğu, birinde tehlike varsa özellikle bu tehlikenin diğer taraftan geldiği bilinmektedir.
Mısır’ın tarihini belirleyen savaşlar, genelde Şam topraklarında bilhassa güneybatı kısmında
gerçekleşmiş, Şam’ı ilgilendiren tarihî savaşlar da Mısır’da cereyan etmiştir.
∗ Abd al-Fattah El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, Dârü’l-Hasen, Halil 1987 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Örneğin yakın tarihe baktığımızda Osmanlılar 1516’daki Mercidâbık Muharebesi ile
Bilâdüşşâm’a hâkim olunca, bunun hemen akabinde 1517’de Ridâniye Savaşı’yla Mısır
topraklarını kontrolü altına almıştır. Bunun zıttı da doğrudur. Nitekim Napolyon 1798’de
Mısır’ı işgal ettikten bir yıl sonra, 1799 yılında Filistin’i işgal etme girişiminde bulunmuştur.
Bu da bizlere birinin savunulması gerekiyorsa bunun diğer taraftan da desteklenmesi
gerektiğini göstermektedir. Çünkü bir gücün, bu iki bölgeden birine hâkim olması
durumunda, hâkim olana diğer tarafı da kontrol etme imkânı ortaya çıkmaktadır”.1 Genç
araştırmacı Sara Abd al-Fattah El-Awaisi de; “Mısır tehlike altındayken Bilâdüşşâm’ın;
Bilâdüşşâm tehlike altındayken de Mısır’ın güvenli ve istikrarlı olamayacağı bir gerçektir”2
ifadeleriyle Bilâdüşşâm ile Mısır arasındaki bağın stratejik ve organik bir bağ olduğu gerçeği
üzerinde durmuştur.
Hakikaten de Eyyûbî Devleti’nin, 1193 yılından itibaren hanedan içindeki taht
kavgaları yüzünden yaşadığı çekişmeler ve iç savaşlar yüzünden siyasi istikrarını kaybettiği
en zayıf dönemlerinde bile, Eyyûbîler ana siyaseti daima Mısır’ı dış tehlikeler ve yabancı
nüfuzundan koruma yönünde olmuştur.3 Nitekim Haçlılar düzenledikleri ilk dört seferde,
Beytülmakdis’i doğrudan hedef almışken; beşinci hamlelerinde Mısır’a odaklanmış ve Mısır’ı
sömürgesi altına almak için büyük çabalar sarfetmiştir. Anlaşılan o ki Haçlılar Mısır’a hâkim
olup güçlerini etkin kılmadıkça; müslüman güçlerin dört bir yandan etrafını kuşattığı bir
durumda Beytülmakdis’teki varlıklarını garanti altına alamayacaklarını anlamışlardı. Böylece
Haçlılar için “Mısır’ın, Beytülmakdis’e açılan kapı” olduğu gerçeği ortaya çıktı.4
Ayrıca Selahaddîn-i Eyyûbî’nin 1193’te vefatından sonra ortaya çıkan siyasi
istikrarsızlık ve iç çatışmaların olduğu dönemde bile, Mısır’ın jeopolitik konumu ve bölgedeki
hakikî gücün merkezi olduğu kabulünden dolayı, Mısır’ın zorunlu olarak korunması
gerektiğine dair önemli bir anlayış vardı. Eyyûbi Sultanı el-Melikü’s-Salih Necmeddin Eyyûb
(ö. 1249), oğlu Turan Şah’a vasiyetinde bu gerçeğin önemine vurgu yaparak şunları ifade
etmiştir; “Oğlum! Şunu iyi bil ki, Mısır diyarı, krallığın tahtı konumundadır. Mısır sayesinde
Bütün krallara haddini bildirirsin. Eğer Mısır’ı elinde tutarsan, tüm Doğu elinde olacaktır.
1 El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, s. 53. 2 Sara El-Awaisi [Sâra el-Üveysi], Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A
Critical Study of Three Cases, Aberdeen University Al-Maktoum Institute for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dundee 2010, s. 42.
3 El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, ss. 2, 6.
4 El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, ss. 32-34.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Adına sikke vurulur (adına para basılır) ve hutbede adın zikredilir (egemenlik ve güce sahip
olmanın delili olarak Cuma hutbesinde adına dua edilir).”1
el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb vasiyetinde; Mısır’ın koruma kalkanı
konumundaki, Beytülmakdis sınırları içinde bulunan ve deniz seviyesinden 1000 metre
yükseklikte yer alan “Kerak”ın önemine dikkat çekmiş ve şunları söylemiştir; “Oğlum! Eğer
Halepliler senden Kerak’ı almak üzere seni zorlarlarsa, onlara (Beytülmakdis sınırları dışında
kalan, Ürdün’ün doğusunda bulunan) Şûbek’i ver. Eğer onlar razı gelmezse, onları razı
edinceye kadar onlara sahilden bir yer ver; ama ne olursa olsun Kerak’ı elinden çıkarma!
Allah hakkı için vasiyetimi koru. Bu zelil düşmanın neler yapacağını bilemeyiz. Allah
korusun, eğer onlar Mısır’a doğru ilerlerse sırtını Kerak’a ver. Bu şekilde hem gücünü hem de
devletini korumuş olursun. Mısır’ın kendini koruyacak bir kalesi yoktur. Onun için sen
Kerak’ta orduyu hazırlayıp düşmana yönelerek, düşmanın Mısır’a girmesini engellemiş
olursun. Kerak gibi gücünü toplayıp sırtını vereceğin bir yer olmazsa askerî gücün dağılır.
Ancak, Kerak’ı elimde tuttuğum an, benim kalbim rahatladı ve sırtım güçlendi.”2
Sara El-Awaisi, el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un söylediği; “Mısır’ın
güvenliğini korumak Beytülmakdis’in güvende olmasını sağlayacağından; ne olursa olsun
Mısır’ın korunması ve güvenliğini sağlamak için elden gelen tüm çabayı sarf etmek gerekir”
şeklindeki sözlerini önemli bulmuştur.3 Buna göre Sara tezinin sonunda konuyu şu şekilde
özetlemiştir; “Beytülmakdis bölgesinin siyasî istikrarını sağlamak için, Mısır ve
Bilâdüşşâm’ın paralel hareket etmesi gerekir. Nitekim Eyyûbî hâkimiyeti boyunca, Mısır’ın
güvenliği ve geleceğine doğrudan Beytülmakdis’te karar verilirdi. Aynı şekilde
Beytülmakdis’in de güvenliği ve geleceği Mısır’da karara bağlanırdı”.4
Daha açık olması açısından güncel bir örnek vermek gerekirse, Batılı ülkelerin
sömürge politikasında görüldüğü gibi, Bilâdüşşâm’ın güneybatısında, Mısır’ın bitişiğinde
“yabancı insan bariyeri” inşa etme çalışmaları daha sonra “İsrail” olarak bilinecek devleti
ortaya çıkarmıştır. Jeostratejik konumundan dolayı Beytülmakdis bölgesine hâkim olan
1 Claude Cahen - İbrahim Chabbouh, “Le Testament d’al-Malik as-Salih Ayyub”, Bulletin d’Etudes Orientales, c. 29, 1977, s. 100 (naklen; El-Awaisi [Sara], “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, s. 61).
2 Cahen - Chabbouh, “Le Testament d’al-Malik as-Salih Ayyub”, Bulletin d’Etudes Orientales, s. 104 (naklen; El-Awaisi [Sara] “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, s. 65).
3 El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, s. 52.
4 El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, s. 54.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
herhangi bir yabancı güç, Arap coğrafyasında herhangi bir birliğini oluşmasını kesin bir
şekilde engelleyecektir. Ben, 1991 yılında yayınlanan “Filistin Meselesinin Kökleri” adlı
kitabımda∗ ve 2002’de “Yahudi Devletinin Kuruluşunda Britanya’nın Rolü: 1840-1948”
başlıklı makalemde Arap coğrafyasında bir yahudi devleti kurmanın siyonist hareketin bir
projesi olmadan önce, “Batılılar’ın bir sömürge projesi” olduğunu ifade ettim. Zira Britanya,
bu bölgeyi elinde tutarak bölgenin geleceğine yön verme emellerini gerçekleştirmek için
yahudilerin bir vatan kurma özlemini istismar etmiştir. Bir başka deyişle yahudi devleti, bu
bölgede stratejik sömürge hedeflerini gerçekleştirme yolunda sadece bir adım ve araçtır.1 Bu
sebeple Britanya politikası, Filistin’de yahudi devleti kurma hazırlığı olarak Mısır’ı
Bilâdüşşâm’dan tamamen ayırmaya yönelik bir yol izlemiştir. Mısır’ı Bilâdüşşâm’dan ayırma
düşüncesi ise 1840 yılına dayanır. Zira 15 Temmuz 1840 tarihinde Britanya’nın de içinde
bulunduğu büyük ülkeler Londra’da toplanarak Arap coğrafyasını bölmek için ilk adım
olarak, Mısır’ı kendi sınırlarının dışına çıkamayan bir ülke haline getirme ve Bilâdüşşâm’dan
ayırma anlaşmasını imzalamıştır.
Fiilen de Britanya, sömürge projesini gerçekleştirmek üzere 1840’tan 1948’e kadar
108 yıl boyunca, Arap coğrafyasını parçalayıp Mısır ve Osmanlı devletini birbirinden
koparmak için, Mısır’ın diğer Arap ülkelerinden ayrılıp yalnız başına kalmasını sağlayacak,
Mısır ve Bilâdüşşâm arasında oluşabilecek herhangi bir ittifaka engel olmaya ya da “yabancı
insan köprüsü/bariyeri” inşa etmeye çalışmıştır. Bu yabancı bariyer, Batılılar’ın sömürge
çıkarlarıyla uyuşacak şekilde Britanya’nın nüfuz merkezi olacak ve onun Arap coğrafyasını
elinde tutarak bölgenin geleceğine yön verme ve sömürge hâkimiyetinin devamını korumayı
sağlayacaktır.
Britanya Dışişleri Bakanı Lord Palmerston (ö. 1865) ile Britanya’nın İstanbul
Büyükelçiliği arasında gerçekleşen yazışmaları incelediğimde şunu keşfettim: Palmerston’un
11.08.1840 tarihli mektubu ile 1841 yılı Şubat ayındaki mektubu, “Filistin’de yahudilerden
oluşan bir insan köprüsü/bariyeri” ile Britanya siyasetinin ana hedefini açık bir şekilde ortaya
koymaktadır; “Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alacak şekilde, Arap bölgeleri arasında
oluşabilecek herhangi bir siyasî birliği engellemek üzere Britanya himayesinde bir alan
kurmak”.
∗ Abd al-Fattah El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977, Dârü’l-Hasen, Halil 1991 (editör notu). 1 Abd al-Fattah El-Awaisi, “Davru Brîtânya fî Te’sîsi’d-Devleti’l-Yahûdiyye: 1840-1948” Mecelletu Şu’ûn İctimâ‘iyye,
sayı 75, yıl 19, 2002, ss. 149-150.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Burada işaret etmemiz gereken bir husus da, Britanya’nın bu planını uygularken bazı
aşamalarda Arap bölgeleri arasında bazı şeklî birliklerin oluşmasına engel olmadığıdır. Bunun
da ötesinde Britanya daha sonraları, yeri geldiğinde Arap ülkelerini çağırarak “Arap Ülkeleri
Birliği”nin (Cami‘atü’d-Düveli’l-Arabiyye) kurulmasını teşvik etmiştir.1 Palmerston’un bu
konudaki düşünce ve girişimleri sonucunda, Britanya’nın bölgedeki sömürge hedeflerini
gerçekleştirmek için, onun himayesinde güçlü bir müttefik oluşturmanın gerekliliği
neticesinde, Filistin’de bir yahudi devletinin kurulması kararlaştırılmıştır.2
Batılı ülkeler arasındaki sömürge rekabeti devam ederken Britanya, sömürge işleri
konusunda uzmanların yer alacağı bir heyet kurmak üzere yedi Avrupa ülkesini davet etmiştir.
Bu heyette tarih, sosyoloji, ekonomi, tarım, coğrafya ve petrol konularında uzman kişiler
görev almıştır. Bu heyet içinde “Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü” adlı kitabın yazarı Prof.
James ve “Napolyon İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Çöküşü” kitabının yazarı Lewi
Madlen’in gibi uzmanlar görev almıştır. Bu heyet 1907’de Britanya Başbakanı Campbell
Bannerman’a (ö. 1908) bir rapor sunmuştur.3
Bannerman’a sunulan bu rapora göre Batı sömürge devletlerine karşı olan hakiki
tehlike kaynağı, Arap vilayetleri ile vilayetlerde yaşayan güçlü etkilere sahip Arap halklarıdır.
Bu sebeple Arap coğrafyasında yer alan bu olası tehlikenin yok edilmesi için, raporda bazı
önlemlerin alınmasının gerekli olduğu tavsiye edilmiştir. Buna göre alınacak tedbirler
şunlardır:
1. Arap coğrafyasını bölmek, parçalamak ve birbirinden tamamen ayırmak için çaba sarf etmek.
2. Batı sömürge ülkelerine bağlı ve Batılıların tahakkümüne uygun olacak yapay devletçikler kurmak.
3. Arap coğrafyasında her türlü fikrî, manevî ve tarihî birliğe götürecek unsurlara karşı savaş açmak.
Ayrıca bölgeyi ve bölge halkını birbirinden ayırmak için imkân dâhilindeki tüm ciddi bilimsel yollara
başvurmak (özel tavsiye).
3. Bu tavsiyeleri gerçekleştirmek için, Arap coğrafyasının Afrika kısmını Asya kısmından ayırmak
gereklidir. Ayrıca Filistin’de “tampon devlet” (buffer state) oluşturmak zorunludur. Bu devlet,
Avrupa’yı eski dünyaya (Asya-Avrupa-Afrika) bağlayan, Avrupa ile eski dünyayı da Akdeniz’e
bağlayan kara köprüsü üzerinde, Süveyş Kanalı’na yakın bir yerde yer almalı; ayrıca bölge halkına
düşman olmalı, Batılı ülkelere ve onların çıkarlarına dost olacak şekilde yabancı, güçlü bir tampon
1 El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977,, ss. 148-149. 2 El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977, ss. 150-154. 3 El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977, ss. 162-164.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
insan bariyerinden oluşmalıdır. Yukarıda önerilen çözüm yollarını gerçekleştirmek için pratik olarak
izlenmesi gereken yol budur (acil tavsiye).
Bu rapor, Arap coğrafyasında Britanya ve siyonist hareketin siyasî faaliyetlerinin
gerçekleşmesine izin verilmesi anlamına geldi. Böylece Filistin’in diğer Arap coğrafyasından
koparılması ve bu bölgede sömürge etkisini devam ettirecek bir sömürge merkezinin
kurulması kararlaştırıldı. Özetle benim kanaatime göre, yahudi devleti ile Batılı sömürge
devletleri arasında organik bir bağ olduğu göze çarpmaktadır. Zira yahudi devleti, Arap
coğrafyasında Batı sömürgesinin merkez noktası konumundadır. Yahudi devleti “tampon
bölge” olarak; Arap coğrafyasını parçalama, kendine tabi devletçikler yaratma, Arap
birliğinin oluşmasını engelleme, Arap coğrafyasında Batı çıkarlarına hizmet etme ve doğal
kaynaklarına ekonomik açıdan hâkim olma gibi görevler üstleniştir.1
1 Tampon devlet [İsrail], kuruluşunun üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala kendisine biçilen misyonu devam ettirmektedir. 2007-2010 yılları arasında Britanya başbakanı olan Gordon Brown; “İsrail devleti”nin kuruluşunun 60. yılı münasebetiyle 08.05.2008’de Londra’nın Finchley bölgesindeki bir sinagogda düzenlenen kutlamada yaptığı meşhur konuşmasında şunları ifade etmiştir; “İsrail devletini kurmak 20. yüzyılın en büyük başarılarından biridir”. Bu açıklama üzerine medeni bir protesto olarak Gordon Brown’a 10.05.2008 tarihinde bir mektup gönderdim ve o dönem iktidar olan Britanya İşçi Partisi’nden istifa ettim. Ayrıca bu mektupta “İsrail”in kurulmasının yarattığı yıkıcı etkileri açıkladım. Buna ek olarak şunları izah ettim: “Arap coğrafyasında İsrail gibi bir devleti kurma rolünden dolayı Britanya’nın, Filistin halkından özür dileme vaktinin geldiğini umuyordum”. Bunun akabinde de, Arap coğrafyasında “İsrail”in kuruluşundaki rolünden dolayı Britanya hükümetinden özür talep eden elektronik bir dilekçe gönderdim.
Öte yandan, 1996-2004 yılları arasında İspanya Başbakanı ve (Irak’ı işgal eden) Irak’ın üç düşmanından (Bush-Blair-Aznar) biri olan José María Aznar, 17.06.2010 tarihinde Londra’da çıkan The Times gazetesinin 31. sayfasında “İsrail’i destekleyin; çünkü o çökerse; hepimiz çökeriz!” (Support Israel: if it goes down, we all go down) başlıklı bir makale yayınlamıştır. Aznar bu makalesinde apaçık bir şekilde; “İsrail’in Batı’nın temel bir parçası olduğunu”, zira Batı’nın geleceğinin “İsrail”in geleceğine bağlı olduğunu, “onun çöküşü” neticesinde “Batı’nın çökeceğini” ifade etmiştir. O (İsrail), Arap bölgesindeki petrolü ele geçirme hedefinde olan Avrupa ülkelerinin “ilk savunma hattı”dır. Aznar, makalesinde şunları açıklamıştır: “Sürekli olarak kaosa hazır olan bu istikrarsız bölgedeki birincil savunma hattımız İsrail’dir. Ortadoğu’daki petrole olan aşırı bağlılığımızdan dolayı, elimizdeki enerjiyi güvence altına alabilmek için bu bölge hayatî derecede önemlidir. Bu bölge aşırılığa karşı savaşta ön cephe konumundadır. Bundan dolayı onun (İsrail’in) çökmesi durumunda hepimiz çökeriz… Kesinlikle İsrail Batı’nın temel bir parçasıdır, çünkü Batı’nın bu günlere gelmesi, sahip olduğu yahudi-hıristiyan kökenler sayesindedir. Eğer bu kökenlerden biri olan Yahudiliğin altüst olması veya İsrail’in yok olması durumunda biz de kaybolur gideriz. Hoşumuza gitse de gitmese de bizim kaderimiz birbirinden ayrılmaz bir şekilde içiçe geçmiştir”.
Bu açıklamalardan sonra 31.05.2010 tarihinde -Gazze ablukasını kırmak için yola çıkan Özgürlük Filosu Mavi Marmara gemisine siyonistlerin uluslararası sularda saldırdığı gün- Paris’te “İsrail Dostları Girişimi” (Friends of Israel Initiative) oluşturuldu. Bir ay sonra da, bu girişimin bir şubesi Britanya’da kuruldu. Londra’da çıkan Jewish Chronicle gazetesinin 23.07.2010 tarihli haberine göre, Britanya Avam Kamarası’nın (House of Commons) bu şube için yaptığı açılış kutlamasında Aznar şu açıklamayı yaptı; “İsrail’in haklarının yenilme sürecinin durdurulması İsrail için, tabii ki de Batılı ülkeler için önemli olmaktan öte hayatî bir meseledir. Zira İsrail’in düşmesi Batı’nın düşmesi demektir”. Bu girişimin kurucuları arasında Aznar ile beraber, George W. Bush (oğul) döneminde Amerika’nın Birleşmiş Milletler eski Daimi Temsilcisi John Bolton, İtalya Cumhuriyet Senatosu Eski Başkanı Marcello Pera ve Britanyalı tarihçi Andrew Roberts yer almıştır. Bu girişim, çürümüşlüğü ve kibri ayyuka
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Hakikaten de I. Dünya Savaşı sonunda sömürgeciler Arap coğrafyasını, Batılılar’ın
bölgedeki sömürge emelleriyle uyuşan küçük coğrafî birliklere yani ülkelere bölmeyi
başarmıştır.1 Bilâdüşşâm’a baktığımızda Doğu Ürdün Emirliği (İmâretü Şarki’l-Ürdün)
Filistin’den, Filistin ve Doğu Ürdün de Suriye ve Lübnan’dan ayrılmıştır. 1916 yılında Mekke
Emiri Şerif Hüseyin b. Ali isyan ettiğinde, İngiliz ve Fransızlar Sykes-Picot Anlaşması ile
Arap coğrafyasını kendi aralarında paylaşmışlardır. Bu şekilde Britanya, Şerif Hüseyin ve
çocuklarının Arap birliği hayalini yok etmiştir. Sömürgecilerin bundan sonraki adımı ise Arap
coğrafyasında kurulan coğrafî birlikler arasındaki bölünmüşlük ve parçalanmışlığı
derinleştirmek için bu birliklerin tarihî kökenlerini araştırmaya yönelik hamlelerden
oluşmaktadır. Bu hamlelere göre bilimsel ve sistemli bir şekilde bu yeni coğrafi birliklerin
kutsallaştırılması desteklenecektir. Bu da ancak her birliğin kendi eski tarihini yeniden
canlandırmasını sağlayacak araştırmalara başlamasıyla mümkündür. Böylece parçalara
ayrılmış olan coğrafyada her küçük devlet, kadim aslına dönmek için eski medeniyetlere ait
tarihi eserleri bulmak gayesiyle arkeolojik kazı çalışmalarına başlamıştır. Bu birliklerden
kadim mirası ihya etme çalışmalarına katılan ilk ülkelerden biri Mısır olmuştur. Bu da basın
tarafından propagandası yapılan “firavunculuk” hareketi ile Avrupa’da okuyarak Batı
kültüründen etkilenmiş kesim aracılığıyla yapılmıştır.2
Mısır içinde birbirinden farklı birçok akım olmasına rağmen; bu akımlar genel olarak
“yerel Mısır milliyetçiliği” sloganının etkisinde kalarak Mısır’ın iç işleriyle meşgul olmuştur.
Böylece Mısır bölgesel sınırlarının dışında olanları uzaktan izlemeyi tercih etmiş, Filistin
meselesine hiçbir önem vermemiş ve 20. yüzyılın ilk otuz yılında (1900-1930) Filistin içi
siyasi gelişmelerle ilgilenmemiştir. Ortak Arap kaderi düşüncesi, halk tarafından kabul
görmediğinden Mısır’daki hiçbir siyasi parti tarafından zikredilmemiştir. Ayrıca Mısır’da
tanınan birçok şahsiyet, siyonizm gerçeğine ve siyonistlerin Filistin’deki yerleşim planı
çıkmış “tampon devleti” korumak için oluşturulmuştur. Özgürlük Filosu Mavi Marmara’da bulunanlardan biri olan Şeyh Raid Salah, bu devletin yaptıklarının “ahmakça ve burnu büyüklükten ibaret olduğunu”, böylesinden her şeyin bekleneceğini ifade etmiştir.
1 Filistin’in coğrafi sınırları; Balfour Deklarasyonu’nun metni, Filistin’deki Britanya mandasının ortaya koyduğu antlaşmanın maddeleri ve bu husustaki Britanya-Fransa arasında imzalanan antlaşmalar esas alınarak belirlenmiştir. Filistin’in Suriye ve Lübnan tarafında bulunan sınırları, 23.12.1920’de Britanya-Fransa imzalanan antlaşmalara [Franco-British Boundary Agreements] göre belirlenmiştir. 1922-1923 yıllarında ise bu sınırlar düzeltilerek yeniden belirlenmiştir. Filistin ve Doğu Ürdün’ün (Şarkı Ürdün, Mâverâ-i Ürdün) sınırları ise 01.09.1922 tarihinde Britanya Filistin ve Doğu Ürdün Yüksek Komiserliği (High Commissioner for Palestine and Transjordan) tarafından belirlenmiştir. Mısır-Filistin sınırı ise 01.10.1906’da yapılan antlaşmaya göre düzenlenmiştir. Belirlenen bu sınırlara göre, Filistin’in yüzölçümü (kara ve deniz olarak) 27.009 km²’dir. Tampon devlet “İsrail” 1948 yılında, Filistin topraklarının %77’sine denk gelen 20.700 km²’lik alanı işgal etmiştir. 1967 Savaşı’ndan sonra ise geriye kalan kısmı da işgal etmiştir.
2 El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, ss. 19-22.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
konusunda bilgisiz kalmıştır. Bunun yanında aralarında Mısır’ın millî önderi Sa‘d
Zağlul’unda bulunduğu Mısırlı siyaset adamlarının çoğu, Filistin içinde gerçekleşen siyasi
gelişmelere önem vermemiştir.
Mısır hükümetlerinin Filistin meselesine gösterdikleri önem ise çok cılız kalmıştır.
Çünkü hükümetler, “katı tarafsızlık” politikası ve “Filistin meselesine müdahale etmeme”
siyasetini ortaya koymuşlardır. Gerçekte ise bunun aksine Mısır hükümetleri siyonistlerin
faaliyetlerine katılmıştır. 1925’yılında, Mısır başbakanı olan Ahmed Ziver Paşa’nın (ö. 1945)
gönderdiği heyet ile Mısır Üniversitesi [sonraki ismiyle Kahire Üniversitesi] Rektörü Ahmed
Lutfî es-Seyyid’in, Kudüs İbrani Üniversitesi’nin açılışında Mısır hükümetini temsil etmiş
olması bu faaliyetlere örneklik teşkil etmektedir. Aynı zamanda Mısır hükümetlerinden
bazıları, Filistin’deki siyonist karşıtı Filistin hareketlerine düşmanlık yapmışlardır. 1929’da
Muhammed Mahmud Paşa, 1930’da Nehhas Paşa ve 1931’de İsmail Sıtkî Paşa
yönetimlerinde olduğu gibi Mısır hükümetleri, Mısırlılar’ın Filistin’e olan desteğini
engellemeye, Mısırlılar’ın bu direncini kırmaya çalışmışlardır. Kısacası Mısırdaki hükümet,
millî hareket ve halk Filistin’deki gelişmelerden uzak durmuş; Mısır Millî Hareketi Filistin’de
yaşananların hakikatini anlamaya güç yetirememiştir.1
Mısır, 20. yüzyılın ilk otuz yılında yani 1900-1930 yılları arasında, bu hakikati ve
Mısır ile Bilâdüşşâm arasındaki tarihî ve hayatî ilişkiyi idrak edemediği için, Filistin’de
gerçekleşen olayların tabiatını, içyüzünü ve kendine özgü yapısını anlamada başarısız
olmuştur. Yine aynı şekilde Mısır, siyonist hareketin Filistin üzerinde hâkimiyet kurmak için
devam eden yayılmacı hedeflerini anlamada başarısız olmuştur. Çünkü siyonistler sadece
Filistin’i değil; Filistin’den sonra “ikinci dairede” yer alan Mısır ve Bilâdüşşâm’ı, ayrıca daha
geniş bir şekilde ise “üçüncü dairede” bulunan tüm Doğu İslam ülkelerini ele geçirmeyi
hedeflemiştir. Geleneksel yapısıyla kendi içine kapanmış ve Mısır milliyetçiliğini seslendiren
Mısır Millî Hareketi; Bilâdüşşâm’ın güneybatısında yer alan Filistin’de, bir “yahudi
devleti”nin kurulmasını ciddiye almayarak, bu durumun gelecekte Mısır için sınır ötesi bir
tehlike olmayacağını sanmıştır. Fakat bunun aksine “yahudi devleti”; askerî, siyasî, iktisadî,
toplumsal ve kültürel açıdan Mısır için bir tehdittir. Mısır Millî Hareketi, kendisini
Bilâdüşşâm’dan tecrit eden 1840 yılındaki antlaşmaya [Londra Antlaşması] bağlı kaldı. Bu
anlaşma gereğince Mısır, komşuları ile ortak geleceği sağlayacak bir işbirliği ve tek düşman
olan “yahudi devleti”ni yok edecek bir siyasî olgunluk mertebesine yükselemedi. Bunun
1 El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, ss. 6-15.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
yerine ise kendi dar sınırlarına çekilerek iç meselelerini önemsedi. Adeta Mısır, kendi kendine
yeterliliği tercih etti.1
Bilâdüşşâm ve Mısır bölgesinin tarih, coğrafya ve jeopolitiğini bu şekilde anlamak;
Arap bölgeleri arasındaki birliği tekrar sağlamak için ayrılığı yok etmeyi ve bu ayrılığın
sebeplerini ortadan kaldırmayı gerekli kılmaktadır. Bu da ancak, Arapların birliğini
engellemek üzere Batılılar’ın himayesi altında bu bölgede oluşturulan bu “yahudi devleti”
engelinin yok edilmesi ile gerçekleşecektir.
Kısacası, Beytülmakdis’te istikrar, kuvvet ve varolmayı sağlamak için şunu göz önüne
almak gerekir; Beytülmakdis’e hükmeden, Mısır ve Bilâdüşşâm’a nüfuz ederek bunlar
üzerinde egemenlik sağlar. Bu ise bir başka ifade ile şu anlama gelir; Beytülmakdis’teki
hâkimiyeti ve istikrarı sabitlemek için Mısır ve Bilâdüşşâm’ın her ikisi de önemlidir. Mısır ve
Bilâdüşşâm olmaksızın Beytülmakdis’e hâkim olan kuvvet, zayıf kalarak yok olmaya maruz
kalır. Beytülmakdis bu coğrafyada kalp konumunda olduğundan, Mısır ve Bilâdüşşâm
arasında gerçekleşecek her türlü birlik ve ittifak için merkez olmak zorundadır. Ayrıca, bu
bölgedeki her türlü işgalci Batılı kuvvete son vermek için atılması gereken esas stratejik adım,
ikinci dairenin kısımları arasında hakikî birliğin sağlanmasıdır: Bu da Kıbrıs ile stratejik
ilişkilerin sağlandığı Mısır ve Bilâdüşşâm birliğidir.
1 El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, ss. 43-44.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
3. Üçüncü Daire: Doğu İslam Ülkeleri; Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksa’ya
İsrâ suresinin ilk âyetinde önem arzeden “min” (من) ve “ilâ” (الى) kelimeleri, Mekke-i
Mükerreme ve Beytülmakdis arasındaki eşdeğer derecedeki benzerliği ortaya koymaktadır.
Bu âyetin ifadesine göre Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir gece Mekke’deki
Beytülharâm’dan (Mescid-i Harâm) Beytülmakdis’e (Mescid-i Aksa) yolculuk yapmıştır. Bu
konu hakkında görüşümü şu şekilde özetleyebilirim: “Min” (من) kelimesi (isrâ ve mirac için)
hem başlangıç hem de dönüş noktasıdır. “İlâ” (الى) kelimesi ise (isrâ ve mirac için) hem bitiş
noktasına hem de beşeriyetin hayatındaki son döneme işaret etmektedir. İslam inancına göre
Mekke-i Mükerreme, Âdem aleyhisselamın yeryüzünde ibadet için ilk mabedi (beyt) inşa
etmesiyle beşeriyetin hayatında başlangıç noktası oldu; bir anlamda insanlığın ilk dönemi
oldu. Oysaki insanlığın son dönemi yani yeryüzü ile ilişkisinin kesilmesi Beytülmakdis’te
gerçekleşecektir. Kur’ân-ı Kerîm’de Kâf suresinin 41. âyetiP43F
1P ve hadis-i şerifler uyarınca
Beytülmakdis; mahşer yani insanların ölümden dirildikleri yer ve menşer yani dirildikten
sonra insanların dağılacakları yer olacaktır.P44F
2P Ayrıca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
mirac yolculuğuna Mescid-i Aksa’dan çıktığı için, Beytülmakdis’in gökyüzüne açılan en
yakın çıkış (kapısı) olduğu iddia edilebilir.
Burada zikrettiğimiz Kâf suresi 41. âyetten ve daha birçok hadis-i şeriften apaçık bir
şekilde şunu biliyoruz ki; Mekke’deki Kâbe ile Beytülmakdis’teki Mescid-i Aksa arasında
çok güçlü bir bağ bulunmaktadır. Bana göre bu iki mescid arasında birbirinin ikizi olacak
derecede bir alaka söz konusudur. Nitekim Ebu Zer’in rivayet ettiği sahih bir hadis de buna
işaret eder.3 Mescid-i Aksa ve Kâbe arasındaki bu güçlü bağ Âdem aleyhisselamın dönemine
yani insanlık tarihinin başlangıcına dayanmaktadır. Nitekim Âdem aleyhisselam Mekke’de
Mescid-i Harâm’ı inşa ettikten kırk yıl sonra, Beytülmakdis’te Mescid-i Aksa’yı inşa eden, ilk
1 “Bir çağırıcının yakın bir yerden herkesin duyacağı şekilde çağıracağı o günle ilgili şu çağrıya kulak ver” (el-Kâf 50/41). Müfessirler bu âyette zikredilen İsrafil’in sura üfleyeceği “yakın bir yer”in Mescid-i Aksa’daki kaya (Kubbetü’s-Sahra) olduğunu söylerler [âyetin tefsiri için bkz. Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Mü’essesetü’r-Risâle, Beyrut 2000 c. 22, ss. 381-382; Muhammed b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Darü’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 2006, c. 4, s. 299]. Ayrıca konu ile ilgili açıklamalar için Bkz. Abd al-Fattah El-Awaisi, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî, Mecma‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye, Dunblane 1997, ss. 18-19.
2 [Beytülmakdis’in mahşer ve menşer yeri olduğuna dair hadis için bkz. İbn Mâce, “İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnetü fîhâ”, 196] Ayrıca bkz. El-Awaisi, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî, s. 19.
3 Ebu Zer radıyallahu anh diyor ki, “Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme, yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum, “Mescid-i Harâm” diye cevap buyurdu. Sonra hangisi diye sordum, “Mescid-i Aksa” diye cevapladı. Ben, İkisi arasındaki süre ne kadardır diye sordum; “kırk yıl” dedi”. Buhâri, “Enbiyâ”, 12; Müslim, “Mesâcid”, 1; Nesâî, “Mesâcid”, 3; İbn Mâce, “Mesâcid”, 7. Ayrıca bu konudaki bir çalışma için bkz. Haithem Fathi Al-Ratrout, “el-Mescidü’l-Aksâ fî’l-Asâri’l-Kur’âniyye”, Mecelletu Dirâsât Beytilmakdis, c. 6, sayı 1, 2005, ss. 11-14 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
insandır.1 İki mescid arasında bu kadar benzerliğin olması imkânsız bir durum değildir. Hatta
bu benzerliğin tarih boyunca gelişip güçlendiği görülmektedir. Örneğin İbrahim aleyhisselam
Beytülmakdis’e gelmiş, oradan da oğlu İsmail aleyhisselam ile birlikte Kâbe’ye yönelmiş ve
Kâbe’nin sütunlarını (temellerini) yükseltmiştir. Aynı zamanda İbrahim aleyhisselamın
Beytülmakdis’e hicreti, Mekke ile Beytülmakdis arasındaki ilişkiyi ve irtibatı görünür kılan,
bir dönüm noktasıdır. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de isrâ yolculuğu ile Kâbe ve
Mescid-i Aksa arasında bulunan bu irtibatı bizzat ortaya koymuş ve bunun güçlenmesini
sağlamıştır. Bir başka deyişle Kâbe ile Mescid-i Aksa arasındaki bağı kuran ilk peygamber
Âdem aleyhisselam iken; bu iki mukaddes yerin Mekke’de ve Beytülmakdis’te varlığını ve
yapısını tekrar ortaya çıkartan ise Efendimiz İbrahim aleyhisselam ve çocuklarıdır.
Muhammed aleyhisselam ise isrâ yolculuğuyla bu bağlantıyı apaçık bir biçimde ortaya
çıkartan son peygamberdir.
Günümüzde, genç ve başarılı bilim adamı Haithem Al-Ratrout, “Kur’ânî Eserlerde
Mescid-i Aksa” başlıklı makalesinde, bu gerçeği bir daha ortaya çıkarmıştır. Al-Ratrout tarihî,
arkeolojik ve mimarî bir metoda dayanarak hazırladığı bu araştırmasında, Kâbe ile Mescid-i
Aksa’nın mimari planını incelemiş ve sonuç olarak her ikisinin planını, birbirine benzer
bulmuştur. Al-Ratrout bu araştırmasında Mescid-i Aksa’nın sınırlarını (çevresini) incelemiş
ve Mescid-i Aksa’nın bazı kısımlarının Kâbe ile uyumlu olduğunu, Mescid-i Aksa’nın
yönünün Kâbe’ye doğru olduğunu keşfetmiştir. Nitekim Al-Ratrout bu durumdan yola
çıkarak, yapılardan birinin (Kâbe) geometrik planının bir diğeri için (Mescid-i Aksa) model
konumunda olduğu sonucuna ulaşmıştır.2 Al-Ratrout, bu tesbitlerine şunu da eklemektedir;
Mescid-i Aksa ile Kâbe’nin geometrik planını çizen kişinin bu yapıları kurduğu tarih
kıyaslandığında; bu kişiler arasında mutlak bir biçimde benzerlik olduğu anlaşılmaktadır. Bu
tesbit ise Kâbe ile Mescid-i Aksa’nın; sütunlarının kenar oranları, yönleri, aynı şekilde bu
kenarlar arasındaki dar açılar arasında bulunan benzerlikten anlaşılmaktadır.3
Özetlemek gerekirse, Kâbe ile Mescid-i Aksa’nın mimarî yönden karşılaştırıldığında
şu sonuçlara ulaşılır: Her iki mescid de tek bir plan üzere inşa edilmiştir. Bu durum her iki
1 Müslim, “Mesâcid”, 1. 2 Al-Ratrout, “el-Mescidü’l-Aksâ fî’l-Asâri’l-Kur’âniyye”, ss. 1-36, özellikle bkz. s. 13. 3 Haithem Fathi Al-Ratrout, “el-Alâkatu beyne’l-Mescidi’l-Aksâ bi-Beytimakdis ve’l-Ka‘beti’l-Müşerre bi-Mekketi’l-
Mükerreme”, el-Bu‘dü’l-Akâdîmî ve’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis: et-Ta‘rîf bi-Erkâni’l-Hakli’l-Ma‘rifîyyi’l-Cedîd fi’l-‘Alemi’l-‘Arabî, ed. Abd al-Fattah El-Awaisi, Merkezi’l-Buhusi’l-İctimâ‘iyye ve’l-İnsâniyye bi-Cami‘ati’l-Ulûm ve’t-Teknûlûciyâ - Mecme‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye (ISRA), Yemen - el-Memleketü’l-Müttehide 2008, s. 133-134, 137.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
mescidin planının tek bir şahıs tarafından çizildiğini ortaya koyar. Ya da bu durum, bu iki
mescidden birini inşa eden kişinin -bir süreliğine de olsa- her iki yerde de yaşamış ve onun
her iki mescidden de haberdar ve onlar hakkında bilgisi olduğuna işaret eder. Ayrıca
Beytülmakdis ve Kâbe’nin coğrafi konumu incelendiğinde Mescid-i Aksa’nın dört ana
duvarının Kâbe’ye dönük olduğu ve güneydeki duvarlarının Kâbe ile uyumlu olduğu fark
edilir. Bu Mescid-i Aksa’nın inşasının Kâbe’den sonra yapıldığını ortaya koyan kesin bir
delildir. Eğer Kâbe’nin inşası Mescid-i Aksa’dan sonra olsaydı, Kâbe Mescid-i Aksa’ya
dönük olurdu. Zaten böyle bir iddia da günümüzde her iki mescidin yapısına aykırıdır.1
1 Aslında bu keşif, daha önce bahsi geçen, Resullah aleyhisselamdan Ebu Zer’in rivayet ettiği [Yeryüzünde ilk mescidin Kâbe, ikincisinin Mescid-i Aksa olduğu ve ikisinin inşası arasında kırk yıl bulunduğuna dair olan] hadis-i şerifin doğruluğunu gösteren, bir başka somut delilidir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Harita 5. Irak ve Türkiye’nin Bulunduğu Üçüncü Bereket Dairesi. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah
Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem Al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).∗
∗ Bereket Daireleri Teorisi haritası için bkz. El-Awaisi, Introducing Islamicjerusalem, s. 33 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Bu harita üçüncü dairenin Doğu İslam ülkelerini kapsadığını göstermektedir. Haritada
görüldüğü gibi bu dairede (Mekke ve Medine’yi de kapsayan) Hicaz; Türkiye ve Irak’ın
tamamı; (Tobruk, Derne ve Cağbûb’dan oluşan) Libya’nın küçük bir kısmı; (Mersâ Matrûh,
Sîdî Barrâni, Sîvâ, el-Minyâ, Asyût, el-Hârica, el-Uksur ve Asvân’ın dâhil olduğu) Mısır’dan
çok büyük bir coğrafi alan; (Vâdî Halfâ, Kızıldeniz üzerindeki Dunkunâb, Mısır ve Sudan
arasındaki ihtilaflı bölge olan Halâyib’in içinde bulunduğu) Sudan’dan çok küçük bir kısım;
Kuveyt’in bazı bölgeleri; (Bâhterân ve Tebriz şehirleri ile üçüncü dairenin hattına yakın olan
Abadân, Ahvâz ve Dezfûl’u kapsayan) İran’dan küçük bir kısım yer almaktadır.
Mekke’nin bulunduğu daire hattı üzerinde Kuveyt, Basra, Abadân, Ahvâz, Tebriz,
İstanbul şehirleri ile Libya’dan Derne ve Sudan’dan Dunkunâb şehirleri -yaklaşık olarak- yer
almaktadır. Aynı şekilde Medine’nin bulunduğu daire hattı üzerinde Kerkük, Erbil, Ankara
şehirleri ile Libya ve Mısır’ın bir kısmı -yaklaşık olarak-, Bağdat ve Musul -biraz uzak olarak-
bulunmaktadır.
Üçüncü bereket dairesine yakınında Ermenistan, Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan,
Kuzeybatı Afrika ülkeleri (Mağrîb yani Kuzey Afrika ve Güney Sahrâ’daki İslam ülkeleri;
Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya) yer almaktadır. Ayrıca üçüncü daire etrafında yer
alan Erivan/Ermenistan, Batum/Gürcistan, Atina/Yunanistan ve Azerbaycan’ın bir kısım
bölgeleri, Beytülmakdis’in dış siyaseti belirlenirken önem kazanmaktadır.
Aynı şekilde üçüncü bereket dairesi Kızıldeniz, Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi ve
Arap Körfezi gibi önemli deniz havzalarını kapsamaktadır. Dünyada önemli bir konuma
sahip olan bu denizler, Doğu İslam ülkeleri için önemli bir güç teşkil eder. Zira bu deniz
havzaları, uluslararası ticaretin önemli bir kısmını kapsadığından; uluslararası ticaret
hareketliliğinin hem kesişme noktalarına hem de geçiş yollarına egemen konumdadır.
Özetle, bizim burada bahsetmeye çalıştığımız Doğu İslam ülkeleri; üçüncü bereket
dairesi haritası tarafından bir bütün olarak önümüze konulmaktadır. Üçüncü bereket dairesi
Bilâdüşşâm, Hicaz, Türkiye, Irak, Kıbrıs ve İran’ın bir kısmı ile Gürcistan, Azerbaycan,
Ermenistan, Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarına ulaşacak şekilde; Batı Asya’daki önemli
yerleri kapsamaktadır. Aynı şekilde üçüncü bereket dairesi Mısır, Sudan’ın bir kısmı gibi
Kuzeydoğu Afrika’dan önemli bölgeleri içermektedir. Son olarak bu daire, Kuzeybatı
Afrika’dan Libya’nın küçük bir kısmına şâmildir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Ayrıca üçüncü bereket dairesi Kâbe ile Mescid-i Aksa arasında bulunan mesafenin;
İstanbul ile Mescid-i Aksa arasındaki mesafe takriben aynı olduğunu göstermektedir.1
Bilindiği üzere İslam’ın evrensel daveti miladî 610 yılında Mekke’de, Muhammed sallallahu
aleyhi ve selleme inen vahiyle başlamıştır. Bu evrensel davet, 1924’te İstanbul’da
müslümanların siyasi nizamının (Osmanlı Devleti’nin) yıkılmasıyla sonlanmıştır. Siyasi
nizamın yıkılması, Beytülmakdis’in Britanya tarafından kuşatılmasından yedi yıl sonraya
tekabül etmektedir. Nitekim Resûlullah aleyhisselamın bir hadis-i şerifinde de bildirildiği
üzere, sıkıntı ve fitnelerin arttığı ahir zamanda, Beytülmakdis İslam hilafetinin merkezi
olacaktır.2 Bu durumda, üçüncü dairenin kuzey kısmında bulunan İstanbul ile bu dairenin
güney kısmında yer alan Mekke arasında bir alakanın bulunduğunda hiç şüphe yoktur. Tam
burada açık bir şekilde gündeme gelen soru - ki bu soru üzerinde daha fazla araştırma yapmak
ve derinleşmek gerekir- şudur: “Bu iki mekân arasındaki alaka bize ne söylemek
istemektedir?”
Özetlemek gerekirse, üçüncü dairenin birinci derecedeki ağırlık merkezi Hicaz, Irak,
Türkiye, Mısır ve Kıbrıs iken; ikinci derecede ise Kuveyt, Libya, Sudan ve İran’dır. Bu
durumda ortaya çıkan resim bize şunu söylemektedir; Kuveyt, Libya, Sudan ve İran’ın
yanında Bilâdüşşâm, Mısır, Kıbrıs, Hicaz, Irak ve Türkiye ekseninde birliği ya da en azından
stratejik işbirliğini tamamlayacak ilişkilerin sağlanması gerekmektedir. Burada ikinci ve
üçüncü daireyi birbirine bağlayan noktanın Mısır olduğuna işaret etmek gerekir. Mısır ikinci
ve üçüncü daireye dağılırken, coğrafyasının daha büyük kısmı üçüncü dairede yer almaktadır.
Bu durum şunu ortaya koymaktadır ki; Mısır’ın jeopolitik konumunun önemi, ümmetin birliği
ile kalkınmasındaki lider rolü iyice anlaşıldığında; bölgeye liderlik etme potansiyeli açısından
Mısır merkezi bir öneme sahiptir.
İşte tam bu noktada, yeryüzünde seçkin üç mekân arasında açık bir bağ bulunduğunu
vurgulamak gerekir. Bu üç mekân; Mekke’de nazil olan Tîn suresinde Allah Teâla’nın üzerine
yemin ettiği, Beytülmakdis, Sina ve Mekke’dir: “İncire ve zeytine (Bilâdüşşâm); Sina dağına
(Mısır) ve bu emin beldeye yemin olsun (Mekke-i Mükerreme)!” (et-Tîn 95/1-3). Bu âyetler
merkezinin Beytülmakdis olduğu Bilâdüşşâm ve Mısır ile merkezinin Mekke olduğu Hicaz
arasında birliğin bulunduğuna işaret etmektedir. Böylece “incir” (tîn) ve “zeytin” (zeytûn),
Sina dağı (tûru Sinîn) ve emin belde (el-beledü’l-emîn) bölgesinin uzandığı alan Nil ve Fırat
1 Kâbe ve Mescid-i Aksa arasındaki mesafe 1292.5 km iken İstanbul ve Mescid-i Aksa arasındaki mesafe 1269 km’dir.
2 El-Awaisi, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî, ss. 17-18.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
arasını kapsamaktadır. Bir anlamda Tîn suresinin âyetleri, dünyanın hidayet merkezini temsil
eden isrâ yolculuğunun başlangıç noktasını (Mekke’deki Mescid-i Harâm); dünyanın bereket
merkezi sayılan isrâ yolculuğunun bitiş noktasına (Beytülmakdis’teki Mescid-i Harâm)
bağlamaktadır. Özetle Doğu İslam ülkelerinin sahip olduğu konum; arazileri, kuşattığı
denizleri, doğal zenginlikleri, enerjisi, çeşitliliği, medeniyeti ve değerleri sayesinde egemen
olan, hükmeden bir coğrafî mevkidir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
SONUÇ
Jeopolitik açıdan Beytülmakdis örneği için ortaya koyduğumuz bu yeni teoriyi şu
şekilde özetlememiz mümkündür: “Bereket merkezine ulaşan kişi dünyaya hükmeder ve
uluslararası bir liderliğe/egemenliğe sahip olur. Bir başka ifadeyle Beytülmakdis’e hükmeden
kimse dünyaya hükmeder. Dünya liderliğinin merkezi ve atan kalbi Beytülmakdis’tir.” Bu
yeni teoriyi şu üç denklemle anlayabiliriz:
1. Beytülmakdis’e hükmeden (birinci daire); Mısır ve Bilâdüşşâm’a egemen olur (ikinci daire).
2. Mısır ve Bilâdüşşâm’a hükmeden (ikinci daire); Doğu İslam ülkelerine egemen olur. (üçüncü daire)
3. Doğu İslam ülkelerine hükmeden kimse (üçüncü daire); dünyaya egemen olur.
Şimdi burada bu teorinin anlaşılmasında merkezi öneme sahip olan bir durumu
açıklamak gerekmektedir. Bu denklemlerde bahsedilen “liderlik/egemenlik/hâkimiyet” bir
halkın veya ırkın diğerlerine üstünlüğünü ifade etmez. Aynı şekilde bir halkın veya ırkın diğer
halk ve ırklara baskın çıkarak yeryüzünde fesat çıkarmasını ifade etmez. Kur’ân-ı Kerîm’de
açık bir emirle yeryüzünde fesat çıkarmak yasaklamıştır: “Allah yaşadığınız
beldeyi/memleketi dirlik düzene soktuktan sonra orayı fesada boğmayın” (el-A‘râf 7/56).
Aynı şekilde Kur’ân-ı Kerîm zulüm ve düşmanlığa yol açan egemenlik ve yayılmacılık için
çabalayan kişileri yermektedir: “Biz [sonsuz ve sınırsız nimetlerle dolu] ahiret yurdunu
[Kârun gibi nankörler için değil], yeryüzünde büyüklük taslamayan, zulüm ve zorbalıkla fesat
peşinde koşmayan kimseler için hazırladık. İşte bu mutlu sona kavuşmak Allah’a karşı
nankörlükten, büyüklük taslamaktan ve fesat peşinde koşmaktan sakınanların hakkıdır” (el-
Kasas, 28/83).
Beytülmakdis mefhumu anlaşılırken öne çıkan hususlardan biri de şudur;
Beytülmakdis’in sahip olduğu kapsayıcı ve çoğulcu görüş/anlayış; egemen olma
düşüncesinden önce gelmektedir.1 Vakıada Beytülmakdis’in sahip olduğu bu benzersiz ve
yaratıcı görüşün büyük bir önemi vardır; zira bu görüş Beytülmakdis’e egemen olma
meselesinden önce gelmektedir. Hatta genellikle, Beytülmakdis için bütün çalışmaların
yapılmasından sonra, en son egemenlik meselesine ulaşıldığını söylemek mümkündür.
Bununla beraber Beytülmakdis’in geleceği için plan-program yapan kimsenin, sömürgeci
1 Beytülmakdis’in tanımı ve sınırları hakkında bkz. El-Awaisi, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî, ss. 70-74 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
hedefleri gerçekleştirmek için birilerinin toprakları üzerinde hâkim olmaya; nüfuzunu
yaymaya; ekonomik hırslar için bir halka hükmetmeye; kavmiyetçi, ırkçı ve dini üstünlük
iddialarına ve her türlü gaye ve iddiaya rağbet etmemesi gerekmektedir.
Eğer Beytülmakdis’te kapsayıcı ve çoğulcu bir görüş/anlayış hâkim olmazsa; (örneğin
mutaassıp ırkçılık hâkim olursa) bu tür egemenlik tabii olarak ülkenin kendi içinde istibdat ve
zulüm boyunduruğunun; dışarıya karşı ise kölelik bağının ve yabancılara bağımlılığın ortaya
çıkmasına sebep olacaktır. Böyle bir durumda ise örneğin iç despotluk zulme, düşmanlığa,
fesada, toplumun bölünmesine ve birbiriyle savaşmasına sebep olmakta; aynı zamanda
insanın bastırılmaya, sindirilmeye, ikiyüzlülüğe veya uzaklaştırılmaya, köleleştirmeye ve
tecrit edilmeye maruz kalmasına yol açmaktadır. Dış kölelik ise ülke içindeki bu tür
problemleri ve sıkıntıları (zulüm, düşmanlık, fesat ve bölünme gibi) ortadan kaldırma
sırasında, yabancı ve dış güçlerin müdahale etmesi için onlarla irtibat sağlanması sonucunda
oluşmakta; sonuçta ise bu durum bağımlılığa, istikrarsızlığa, bölgenin gelişme, kalkınma ve
medenileşmesine engel olmaktadır. Aslında Beytülmakdis’in sahip olduğu benzersiz
görüş/anlayış; güven içinde birlikte barışçıl yaşayışın gerçekleştirilmesi konusunda bir model
değerindedir.1 Aynı zamanda bu görüş; farklı din, kültür ve ırk geçmişine mensup insanların,
çoğulcu bir şekilde birlikte yaşayarak; tanışmalarını, medeni bir şekilde iletişim kurmalarını
ve birbirlerine karşı saygı duymalarını mümkün kılacak bir üsluptur (çoğulculuk tanışmaya,
iletişime, yardımlaşmaya ve bir arada yaşamayı sağlar).
1 Beytülmakdis’in çoğulcu ve çokkültürlü bir yaşama modeli olması hakkında bkz. El-Awaisi, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî, ss. 196-212 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Aynı şekilde bu yeni teori Beytülmakdis’in dünya barışı veya çatışmasında merkezi
temsil eder. Nitekim Beytülmakdis, bölge için daima barış ve savaşın anahtarı olmuştur.
Beytülmakdis’te güvenlik ve barış sağlanırsa bölgenin geri kalan kısmı da barış, güvenlik ve
istikrarla yaşam sürer. Zira Beytülmakdis, uluslararası büyük çekişmelerin karara bağlandığı
yerdir. Ayrıca adaleti gerçekleştirerek hak sahiplerine haklarının iadesinin teminiyle
Beytülmakdis meselesinin halledilmesi;1 dünya barışının ve bölge istikrarının
anahtarıdır. Bu durumda söylenebilecek söz şudur; dünya barışı ve istikrarını sağlanmak
için, önce barış ve istikrarı gerçekleştirmeyi Beytülmakdis’te başlatmak gereklidir. Dünya,
ancak bu bölgede barış sağlanınca rahat yüzü görecektir. Kimileri bu durumun -dünyanın geri
kalanı hariç- sadece müslüman Arap dünyası için geçerli olduğunu iddia etmektedir. Ancak
ben bunun, küresel bir denge olduğunu vurguluyorum. Mesela geçmişte çiftçiler Haçlı
seferlerine katılıp onlarla birlikte savaşmak için neden Avrupa’daki topraklarını terk ettiler?
Örneğin bugün, bölgede bir gerginlik olduğunda bu savaşın bedelini hepimiz birlikte öyle ya
da böyle; vergilerin artışı, petrol fiyatlarının yükselmesi… gibi yollarla öderiz.
1 Geri dönme ve tazminat ödeme bu haklardandır. Buna örnek verecek olursak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun [Birleşmiş Milletler Filistin Arabulucu İlerleme Raporu’nun mülteciler için geri dönüş hakkı konulu] 11.12.1948 tarihli 194 sayılı kararının 11. maddesi şöyledir: “Evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla barış içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmesi kararlaştırılmıştır. Evlerine Geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için tazminat ödenmesi; ayrıca malını kaybeden ya da zarara uğrayanların hakkının telafi edilmesi gerekir. Uluslararası hukuk ilkeleri ile adalet gereği bu kayıp ve zararın, sorumlu olan Hükümetler ya da Otoriteler tarafından telafi edilmesi kararlaştırılmıştır. Uzlaşma Komisyonu’nun talimatları gereği mültecilerin geri dönüşünü kolaylaştırma; yeniden yurt edinmeleri ile ekonomik ve sosyal iyileştirmelerinin sağlanması ayrıca tazminatlarının ödenmesi gerekmektedir.” Şunu da zikretmek gerekir ki Amerika ve Britanya da bu kararı onaylan ülkelerin içinde yer almaktadır.
Bu karar -şahsî boyutuyla- benim ailemle birlikte Beytülmakdis sınırları içerisinde yer alan Remle şehrine bağlı köyümüz Zernûka’ya dönmem anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda 1948’den bu yana uğradığımız -maddi manevi- bütün zararlarımızın geri ödenmesi; ayrıca geri dönüş tarihimize kadar geçen sürede gayrimenkullerimizden ve onların gelirlerinden işgalcilerin istifade etmesinden dolayı ortaya çıkan tüm zararların tazmin edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Ayrıca tam bu konuda şuna dikkat çekmek gerekir ki; Tampon devlet “İsrail”, içinde 194 sayılı kararın da bulunduğu bazı Birleşmiş Milletler kararlarını kabul etme ve uygulama taahhüdüyle Birleşmiş Milletler’e üyeliği şartlı olarak kabul edilen tek devlettir. Böylece İsrail 11.05.1949 tarihli 273 (III) sayılı kararla Birleşmiş Milletler elli dokuzuncu (59.) üyesi olmuştur. Bu kararın metni şu şekildedir: “Genel Kurul, İsrail’in Birleşmiş Milletler’e üye olmak istediğine dair Güvenlik Konseyi raporunu almıştır. Güvenlik Konseyi; İsrail’in barış-sever bir devlet olduğu ve Antlaşma’da sözü geçen yükümlülükleri yerine getirmede istekli olduğu ve bu yönündeki kararlarını dikkate alacağını takdir etmektedir. Güvenlik Konseyi’nin Genel Kurul’a İsrail’in üyeliğini kabul etmesini tavsiye ettiğini göz önünde bulundurmuştur (Güvenlik Konseyi 04.03.1949 tarihinde, 1949 tarihli 69 sayılı karar). Buna ilaveten, İsrail Devleti, Birleşmiş Milletler Antlaşmasındaki yükümlülüklerini kayıtsız şartsız kabul ettiğine dair bildiri sunmuş ve Birleşmiş Milletler üyesi olduğu günden itibaren bu yükümlülüklere riayet edeceğini taahhüt etmiştir. Ayrıca 29 Kasım 1947 tarihli (181 sayılı) ve 11 Aralık 1948 (194 sayılı) kararlarına istinaden ve Geçici Politik Komite’ye İsrail Hükümeti temsilcisi tarafından yapılan adı geçen kararların uygulanması konusundaki bildiri ve açıklamaları göz önünde bulundurarak, Genel Kurul, Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 4 numaralı bendi ve Genel Kurul tüzüğünün 125 sayılı maddesine istinaden, 1) İsrail’in, Antlaşmada sözü geçen yükümlülükleri kabul eden ve bu yükümlülükleri uygulayabilecek istekli barış-sever bir Devlet olduğuna karar verir; 2) İsrail’i Birleşmiş Milletler Üyeliği’ne kabul eder.”
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Bu durum bize şu soruyu sordurtmaktadır: “Bu barış ve istikrarın temeli nedir?” Ben,
bu temelin adalet mefhumunun uygulanmasıyla mümkün olabileceği düşünüyorum.1 Adalet;
barış ve istikrarın ön koşuludur. Son on yılda, Bölgedeki mevcut çatışmalara has barış
görüşmeleri çalışmaları sonucunda, Filistinliler ve Arapların bakış açısına göre ulaşılan
denklem; “barış karşılığında toprak” şekildedir. Siyonist işgalcilerin görüşü ise “barış
karşılığında güvenlik” şeklindedir. Benim sahip olduğum jeopolitik bakış açısına göre ise her
iki görüş de doğru bir orantıyı ortaya koyamamaktadır. “Barış için toprak” ilkesi barış ya da
güvenlik getirmeyecektir. Bunun yanı sıra baskı ile güvenlik sağlamak, barışı
getiremeyecektir. Bu, siyonist işgalcilerle Filistinli müzakereciler arasında yapılan beyhude
görüşmelerde bizim açıkça gördüğümüz bir durumdur. Bana göre, bölgenin tarihî, coğrafî ve
jeopolitik anlayışına dayanarak kurulacak bir denklem; “adalet” gerçekleştirilmeden barış ya
da güvenliğin sağlanmasının imkânsız olacağını göstermektedir. O halde denklemin “barış
için adalet” olması gerekir. Bu durum, insan onuru ve haklarının korunması sonucunu
sağlayacaktır. Bir başka ifadeyle barışı gerçekleştirmeden önce adalet zaruridir.
Bu yeni jeopolitik teorinin idrak edilmesi, hiç şüphesiz Doğu İslam ülkelerimizin
kalbinde ekilen bu tampon devlete karşı, muamele yöntemini olumlu olarak etkileyecek;
ayrıca bölgede siyonist yayılmacılığının genişlemesine engel olacak yeni bir gücün ortaya
çıkmasını sağlamada etkili olacaktır. Her ne kadar, 20. yüzyılda Müslüman ülkeleri
hezimetler yaşamış olsa da; İslam ümmetinin Beytülmakdis’e hâkim olarak orayı tekrar
kontrolüne alması sonucunda müslümanların izzetini yeniden elde edecek ve uluslararası
boyutta aktif bir güce sahip olacaktır.
1 Adalet ilkesinin uygulanması sonucunda Beytülmakdis’te barış ve istikrar ve birlikte yaşamanın sağlandığı ve “Ömer Ahidnâmesi”nin bunun pratiği olduğu konusunda bkz. El-Awaisi, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî, ss. 215-220 (editör notu).
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
EK -1:
BEYTÜLMAKDİS NEDİR? ∗
Beytülmakdis’i Tarif Etmeye Çalışmak
I
“المقدسة األرض” بیت المقدس... ھو -۱
1- Beytülmakdis… “Kutsal toprak”
صلى هللا علیھ وآلھ وسلم –إستخدمھ رسول هللا بیت المقدس... ھو المصطلح الذي -۲
2- Beytülmakdis… Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kullandığı terimdir.
مدینة مسورة بیت المقدس... لیس مدینة كبیرة، أو -۳
3- Beytülmakdis… Ne sadece büyük bir şehir; ne de surlarla çevrili bir şehirdir.
ثابتة مقدسة ومماثلة لحدود حرمي مكة المكرمة والمدینة المنورة بیت المقدس... إقلیم جغرافي حدوده -٤
4- Beytülmakdis… Haremeyn, yani Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere gibi sınırları belli olan, kutsal bir coğrafi bölgedir.
المبارك بیت المقدس... مركزه المسجد األقصى -٥
5- Beytülmakdis… Merkezi, mübarek Mescid-i Aksa’dır.
“مركز مركز البركة” ...المسجد األقصى المبارك س في بیت المقدس... ھوالبیت المقد -٦
6- Beytülmakdis’teki el-Beytülmukaddes… Orası mübarek Mescid-i Aksa’dır… “Bereket merkezinin merkezidir”.
رسول هللا صلى هللا علیھ وسلم كذا سماهبیت المقدس... ھ -۷
7- Beytülmakdis… O’nu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu şekilde isimlendirdi.
∗ Beytülmakdis’in ne olduğunu açık bir şekilde tarif etmeye çalışan bu cümleler; Abd al-Fattah El-Awaisi tarafından, 2014 - 2015 yılında gerçekleşen “Adım Adım Beytülmakdis” semineri katılımcıları için hazırlanmıştır. Bu cümleler anlam yakınlığı ve ifade uygunluğuna göre El-Awaisi tarafından dört gruba ayrılmıştır.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
II
بیت المقدس... أرض األمل واألمان- ۱
1- Beytülmakdis… Umut ve güven toprağıdır.
بیت المقدس... مركز البركة -۲
2- Beytülmakdis… Bereket merkezidir.
العالمي بیت المقدس... مركز التغییر -۳
3- Beytülmakdis… Evrensel değişimin merkezidir.
والمعراج بیت المقدس... أرض اإلسراء -٤
4- Beytülmakdis… İsrâ ve miracın toprağıdır.
بیت المقدس... أرض المحشر والمنشر -٥
5- Beytülmakdis… Haşir ve neşir toprağıdır.
إبراھیم علیھ السالم بیت المقدس... مھاجر سیدنا -٦
6- Beytülmakdis… Efendimiz İbrahim aleyhisselamın hicret yurdudur.
یت المقدس... أرض القبلة األولى -۷
7- Beytülmakdis… İlk kıbledir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
III
...ھل تعلم أن
Bunları biliyor musun?...
المكرمة... ھي نفس المسافة بین بیت المقدس واسطنبول المسافة بین بیت المقدس ومكة -۱
1- Beytülmakdis ile Mekke-i Mükerreme arasındaki mesafe… Beytülmakdis ile İstanbul arasındaki mesafeye eşittir.
ال عزة للمسلمین بدون بیت المقدس -۲
2- Müslümanlar için Beytülmakdis’siz bir izzet söz konusu değildir, olamaz.
المقدس أول وقف في اإلسالم كان في بیت -۳
3- İslam’daki ilk vakıf, Beytülmakdis’tedir.
العالم یحكم بیت المقدس یسیطر على من -٤
4- Beytülmakdis’e hükmeden, dünyaya nüfuz eder.
وسلم لفتح بیت المقدس تضمنت اإلعداد المعرفي والسیاسي والعسكري خطة رسول هللا صلى هللا علیھ وآلھ -٥
5- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Beytülmakdis’i fethetmek için bilimsel, siyasi ve askeri bir hazırlık planı yapmıştır.
الصھیوني... یتطلب إعدادا معرفیا وسیاسیا وعسكریا تحریر بیت المقدس من اإلحتالل -٦
6- Beytülmakdis’in siyonist işgalinden kurtulması için… Bilimsel, siyasi ve askeri bir hazırlık yapmak gerekmektedir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
IV
وسلم؟!... إذا قل: بیت المقدس صلى هللا علیھ –ھل تحب رسول هللا -۱
1- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi seviyor musun?.. O halde: “Beytülmakdis” de!
محمد صلى هللا علیھ وسلم؟!... إذ قل: بیت المقدس ھل ترغب في السیر على خطى الحبیب -۲
2- Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin izinden gitmek istiyor musun?.. O halde: “Beytülmakdis” de!
للحبیب محمد صلى هللا علیھ وسلم؟!... إذ قل: بیت المقدس ھل ترغب في إعادة إحیاء سنة مھجورة -۳
3- Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin, terkedilmiş bir sünnetini yeniden ihya etmek istiyor musun?.. O halde: “Beytülmakdis” de!
إستخدمھ رسول هللا صلى هللا علیھ وآلھ وسلم... بیت المقدس دعونا نعید إحیاء المصطلح الذي -٤
4- Haydi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kullandığı terimi yeniden ihya edelim… Beytülmakdis.
هللا صلى هللا علیھ وآلھ وسلم... بیت المقدس دعونا نعید إحیاء سنة مھجورة لرسول -٥
5- Haydi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin terkedilmiş bir sünnetini yeniden ihya edelim… Beytülmakdis.
والتحریر نعم... المعرفة تقود التغییر -٦
6- Evet… Değişimi ve özgürlüğü yöneten bilgidir.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
EK -2:
14. BEYTÜLMAKDİS ULUSLARARASI AKADEMİK KONFERANSI ∗
Beytülmakdis Çalışmalarını Batı Asya’da Tanıtma
(28-29 Nisan 2015)
“Beytülmakdis Çalışmaları”nı Batı Asya’da tanıtmayı amaçlayan 14. Beytülmakdis
Uluslararası Akademik Konferansı, 28 Nisan Pazartesi ve 29 Nisan Salı günü İstanbul
Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde gerçekleşti. Cezayir, Filistin, Mısır, Malezya, Katar ve
Britanya gibi farklı ülkelerden Beytülmakdis Çalışmaları’nda ihtisas sahipleri ile
Beytülmakdis ve Mescid-i Aksa konularını önemli birer mesele olarak gören katılımcılar bir
araya geldi. İstanbul’un ilk kez ev sahipliği yaptığı 14. Beytülmakdis uluslararası Akademik
Konferansı vesilesiyle İslam tarihi ve Batı Asya coğrafyası açısından stratejik bir merkez
olmasının yanında, insanlık tarihi boyunca medeniyet sembolü olan” Beytülmakdis ve
Mescid-i Aksa” konularında, birbirinden farklı ve orijinal konuların tartışıldığı bir ilim
meclisi iklimi oluştu.
Konferans öncesinde 26 Nisan Cumartesi gününden itibaren üç günlük çalıştay yer
aldı. Çalıştay, “1. Uluslararası Beytülmakdis Elçileri ve Beytülmakdis Çalışmalarında Öncü
Bilim Adamları Akademik Forumu” başlığı altında yapıldı. Çalıştayda önümüzdeki 10 yıl
(2014–2024) için Beytülmakdis Çalışmaları’nın stratejisi belirlendi. Bu çerçevede
Beytülmakdis Çalışmaları’nı desteklemek ve daha geniş kitlelere ulaştırmak üzere uluslararası
düzeyde hizmet verecek üniversite ve vakıf gibi kuruluşların oluşturulması gündeme geldi.
Konferans açılış oturumunda ilk konuşmayı gerçekleştiren Rektör Prof. Dr. Mehmet
Bulut bir de müjde verdi. Prof. Bulut, konferans vesilesiyle İstanbul Sabahattin Zaim
Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora seviyesinde eğitim verecek “Beytülmakdis
Araştırmaları Merkezi”nin kurulacağını duyurdu. TİKA adına konferansa iştirak eden, TİKA
Ortadoğu ve Afrika Daire Başkanı Doç. Dr. Enver Arpa ise Beytülmakdis ile ilgili tarihi ve
bilimsel çalışmaların ihmal edilmesinin, bu coğrafyada bulunan İslâm mirasının sahipsiz
kalmasına sebep olduğunu vurguladı. Açılış oturumunun bir diğer konuşmacısı, Kuzey
Malezya Üniversitesi (Universiti Utara Malaysia) Beytülmakdis Çalışmaları İhtisas Enstitüsü
Direktörü Dr. Aminurraasyid Yatiban, enstitülerinde Arapça, İngilizce ve Malay dillerinde
lisansüstü eğitim yapılacağını haber verdi. Açılış oturumunun diğer konuşmacıları; Malezya
∗ Abdullah Dilek tarafından hazırlanan bu tanıtım, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Haber Bülteni (Nisan 2014, yıl 3, sayı 22, ss. 1-4) içerisinde yayınlanmıştır. Tanıtım yazısı, elinizdeki Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi kitabı için gözden geçirilerek yeniden hazırlanmıştır.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Üniversitesi İslami Araştırmalar Akademisi’nden Dr. Muhammed Raslan bin Muhammed Nur
ve Filistin Dayanışma Derneği’nden (FİDDER) Muhammed Mişeyniş oldu.
Açılış oturumun son konuşmacısı ise “imkânsız bir şey yoktur”, “değişim ve
özgürlüğü yöneten bilgidir” felsefeleri ile yapılan çalışmaları özetleyen, konferans başkanı
Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi oldu. Prof. El-Awaisi, Beytülmakdis Çalışmaları
Akademisi (Meşrû‘u’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis) hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. El-Awaisi bu
akademinin, 1990 yılından beri tedricen, adım adım bilimsel ve akademik çalışmalar
düzeyinde yapıldığını; ayrıca hedeflerinin doğru terimleri kullanmak, metotlarının da
uzmanlaşarak olgunlaşmak olduğunu açıkladı.
Konferansın ilk oturumunda üç tebliğ yer aldı. Dr. Haithem Fathi Al-Ratrout,
“Kur’an Arkeolojisinde Beytülmakdis” başlığıyla Beytülmakdis ve Kâbe arasındaki mimari
benzerlikten söz etti. Dr. Khalid El-Awaisi, “Beytülmakdis ve Kutsal Toprakların Hududu”
adlı tebliğinde Beytülmakdis sınırlarının bugün sanılanın aksine Filistin’i de kapsayan çok
geniş bir alandan oluştuğunu ifade etti. Konferansta dikkatleri çeken bir tebliğ ise “Rûm
Suresi Çerçevesinde Beytülmakdis Fethinin Müjdelenmesi” başlığıyla Dr. Abdulmuttalip
Arpa tarafından sunuldu. Dr. Arpa Endülüslü meşhur müfessir İbn Berrecan’a dayanarak,
Allah’ın izni ile Beytülmakdis Şehri’nin yeniden fethedilerek, buranın işgalden yakın bir
tarihte kurtulabileceğini haber verdi.
29 Nisan Salı günü başlayan ikinci oturumun ilk tebliği Dr. Nur Mahmud Ebu Assab
tarafından “Emeviler Döneminde Hıristiyan İbadet Yerleri” başlığıyla sunuldu. İkinci tebliğde
ise Dr. Aminurraasyid Yatiban, “Doğu ile Batı Arasındaki Mesafeye Bir Köprü Olarak
Beytülmakdis: Harun er-Raşid ve Charlemagne Arasındaki İlişkiler” başlığıyla Harun Reşid
ve Charlemagne arasında mektuplaşma ve hediyeleşmelerin olduğunu, bu yazışmaların
merkezinde Beytülmakdis’in yer aldığını ve bunlarla ilgili bilgilerin sadece batılı kaynaklarda
zikredildiğini anlattı.
Üçüncü oturumda Dr. Karim Farouk Elkholy, “Selahaddin’inin Beytülmakdis Fetih
Hutbesine Dair Bir Okuma” adlı tebliğinde Selahaddîn-i Eyyûbî döneminde Beytülmakdis’in
dünya için bir başlangıç noktası olarak görüldüğünü ifade etti. İkinci tebliğde Dr. Maher Abu-
Munshar, “Bir Sürgün Merkezi olarak Beytülmakdis: İhanet mi, Şereflendirme mi? Başlığıyla
Beytülmakdis’in Memlük sultanları gözünde bir terbiye ve bereketlenme merkezi olarak
kabul edildiğini anlattı.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Dördüncü oturumda Dr. Muhammed Raslan bin Muhammed Nur, “Kuran Bakışında
Beytülmakdis” isimli tebliğini sundu. İngiltereli fotoğrafçı Muhsin Kilby ise “İslam’ın
Cevheri Beytülmakdis: Görsel Bir Sunum” başlığı ile Müslüman olduktan sonra yaklaşık 30
yıldır arşivlediği birbirinden muhteşem Beytülmakdis fotoğraflarını kendi hissiyatıyla anlattı.
Ayrıca Kilby, Mescid-i Aksa’ya ilk girdiğinde hissettiği kokunun Medine’de ve
Hacerülesved’de hissettiği kokuyla aynı olduğunu söyledi.
Beşinci ve son oturumda, Filistin’deki şartlar nedeniyle konferansa gelemediğinden
konuşmasının video kaydını gönderen Prof. İbrahim Cabir, “Beytülmakdis’in Günümüzde
Karşılaştığı Tehlikeler” isimli tebliğini sundu. Prof. Cabir, İşgalci kuvvetlerin, Müslümanların
Mescid-i Aksa’yı ziyaretlerini ve burada namaz kılmalarını engellemeye çalıştığını ve adım
adım Beytülmakdis Şehri’ndeki müslüman izleri yok edip şehri yahudileştirmeye çalıştığını
anlattı. Oturumun ve konferansın son tebliğini Mahmoud Altoun, “Gençlerin Beytülmakdis
için Yapabileceği Faaliyetler” başlığıyla sundu. Altoun, gençlerin yapacakları faaliyetlere
Beytülmakdis’deki gençleri de dâhil etmeleri, farklı şehirlerde Beytülmakdis meydanlarının
kurulması, Selahaddîn-i Eyyûbî zamanında Diyarbakırlı kadınların Mescid-i Aksa için
gülsuyu hazırlaması gibi, Beytülmakdis’in yeniden kazanılması için şimdiden yapılabilecek
projeleri anlattı.
Günün sonunda gerçekleşen kapanış oturumunda, tüm konuşmacılar kürsüye
çıkarak, kendilerine sorulan sorulardan sonra, Beytülmakdis ile ilgili son görüşlerini dile
getirildi. Rektör Prof. Dr. Mehmet Bulut ise yaptığı kapanış konuşmasında, Princeton
Üniversitesi Advanced Studies programında karşılaştığı yahudi bir profesörün,
Beytülmakdis’te barışı sağlamak için Osmanlı sistemini aradıklarını aktardı. Prof. Bulut
konuşmasının devamında İslam’ın sadece Beytülmakdis değil dünyanın tüm sorunlara yetecek
çözümlere sahip olduğunu vurguladı.
14. Beytülmakdis Uluslararası Akademik Konferansı, Rektör Prof. Dr. Mehmet Bulut
tarafından çalıştay ve konferansa katılan konuşmacılara, “Beytülmakdis Elçileri”ne,
“Beytülmakdis Çalışmaları’nda Öncü Bilim Adamları”na ve “Beytülmakdis Çalışmaları
Diploma Programı”nın ilk mezunlarına hediyelerin takdim edilmesi ile kapandı. Toplam dört
gün süren çok yönlü, bereketli, Mescid-i Aksa’nın dert edildiği, Beytülmakdis’in gelecek fethi
için takip edilecek bilimsel/ilmî stratejinin belirlendiği 14. Beytülmakdis Uluslararası
Akademik Konferansı’nda El-Awaisi Hoca son hatırlatmalarını yaptı: “Şunu kesinlikle
unutmayın! Beytülmakdis temizdir (tâhir) ve ancak temiz ve samimi (hâlis) olanları kabul
eder.”
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
EK -3:
15. BEYTÜLMAKDİS ULUSLARARASI AKADEMİK KONFERANSI ∗
Beytülmakdis Fetihlerini Anlamada Bilginin Yeri
(13-14 Nisan 2015)
“Beytülmakdis Fetihlerini Anlamada Bilginin Yeri” konulu 15. Beytülmakdis
Uluslararası Akademik Konferansı, 13 Nisan Pazartesi ve 14 Nisan Salı günü İstanbul
Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde gerçekleşti. Konferans öncesinde 11 Nisan Cumartesi
gününden itibaren üç günlük akademik çalıştay yer aldı. Çalıştay, “2. Uluslararası
Beytülmakdis Akademik Forumu” başlığı altında yapıldı. Çalıştayın ana teması,
“Beytülmakdis Elçileri”nin (Süferâ’u Beytilmakdis) görevleri, “Beytülmakdis Çalışmaları”nı
yaymak ve ulaşılabilir kılmak için medya ve basından nasıl yararlanılacağı tartışıldı. Resmi
açılış programı, çalıştay ve akademik konferans programı gibi 3 farklı etkinliğin gerçekleştiği;
Arapça, İngilizce ve Türkçe dillerinde simultane tercüme imkânıyla gönlü ve kalbi
Beytülmakdis’te atan, çeşitli sivil toplum kuruluşlarından katılımcılar ile Türkiye’nin ve
dünyanın farklı yerlerinden akademisyenler, hem duygusal, hem ilmi, hem de manevi bir
mecliste buluşma fırsatı buldu.
Çalıştayın ilk günü olan 11 Nisan Cumartesi günü gerçekleşen açılış ve selamlama
çalıştayından sonra; Sefaköy Kültür Merkezi’nde resmi açılış programı yapıldı. İstanbul
Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut, programın ilk konuşmasını
yaparak farklı coğrafyalardan uzun yollar kat ederek gelen misafirleri selamladı. Ardından
konferansı düzenleyen Prof. Dr. El-Awaisi ve Doç. Dr. Abdulmuttalip Arpa hocalara ve
onların tüm ekibine teşekkür ederek, bu konferans vesilesiyle minnettar olduğunu ifade etti.
Beytülmakdis Çalışmaları’nın seyrinden söz eden Rektör Bulut, “Mescid-i Aksa’yı gördüm
düşümde” şiiriyle Arapça ve Türkçe gerçekleştirdiği konuşmasına sonra sözü Prof. Dr. Abd
al-Fattah El-Awaisi’ye bıraktı.
Konferans düzenleme kurulu başkanı ve Beytülmakdis Çalışmaları’nın mimarı Prof.
El-Awaisi; Beytülmakdis’in ilk kez işgal edilmediğini, daha önce birçok kez saldırılara maruz
kalsa da müslümanların bilgi, siyaset ve askeri çalışmaları sonucunda, bu mukaddes diyarın
tekrar özgürlüğüne kavuştuğunu ifade etti. Bütün müslümanların ortak coğrafyası olan
Beytülmakdis’in, Filistinliler’e terk edilmesinin bugünkü işgal durumunu ortaya çıkarttığını
∗ Bu tanıtım yazısı, Abdullah Dilek tarafından elinizdeki Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi kitabı için hazırlanmıştır.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
söyleyen El-Awaisi; Beytülmakdis’in ancak bütün müslümanların çabasıyla hak ettiği
medeniyet ve barış yurdu haline gelebileceğini, tarihten örnekler vererek ortaya koydu.
Programın misafir konuşmacısı olan Prof. Dr. Yasin Aktay ise kendisiyle amel edilen, amele
dönüşen bilginin gerçek bilgi olduğu ifadeleri ile sözlerine başlayarak; “Beytülmakdis’in işgal
altında olması her saat ve her an müslümanlara büyük bir acı, büyük bir hüzün verdiği gibi,
aynı zamanda onu kurtarma yeniden özgürleştirme iradesi, onu özgürleştirme şuuru
kazandırmak zorundadır. İşte gerçek bilgi ve böyle bir bilgidir. Beytülmakdis’in bizden talep
ettiği bilgi o bilgidir” şeklinde konuşmasını gerçekleştirdi.
Açılıştan sonra sabah başlanan çalıştay programına devam edildi. Çalıştaylarda
medya alanında tecrübeli isimler, Beytülmakdis için düşünülen metotlar üzerinde teorik ve
pratik çalışmalarla fikirler oluşturdu. Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin farklı
birimlerinin yapacağı faaliyet ve araştırma sahaları üzerinde konuşularak, “Beytülmakdis
Elçisi” unvanını alacak öğrencinin görevleri belirlendi.
13 Nisan Pazartesi günü akademik konferansın başlamasıyla dışardan gelen üniversite
öğrencileri, Adım Adım Beytülmakdis seminerlerinden özel olarak davet edilen öğrenciler ve
Beytülmakdis Çalışmaları’nın üyeleri bir araya geldi. Açılış oturumu ile ilk olarak 15.
Akademik Konferansı düzenleyen kuruluşlar adına selamlama konuşmaları yapıldı. Rektör
Prof. Dr. Mehmet Bulut, programa ev sahipliği yapan İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
adına konuşmasını gerçekleştirdi. Prof. Bulut’un ardından Utara Malaysia Üniversitesi,
Beytülmakdis Çalışmaları İhtisas Enstitüsü (Institute of Excellence for Islamicjerusalem
Studies) Direktörü Dr. Aminurraasyid Yatiban, Güneydoğu Asya ve Malezya’da ilk kuruluş
olan enstitü sayesinde, Beytülmakdis konusunda uluslararası boyutta, birlikte barış içinde
yaşama kültürünü esas alarak, lisansüstü seviyede disiplinlerarası bir eğitim verildiğini ifade
etti. Daha sonra İstanbul’da yeni bir merkez olarak kurulan Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı
(İSRA) yetkilileri Beytülmakdis Çalışmaları ihtisas kütüphanesi ile Türkiye açısından vakfın
hedefinden söz etti. Filistin Âlimler Birliği Başkanı şair, Dr. Abdülgani et-Temimî şiirlerle
süslediği konuşmasında Beytülmakdis ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için direnenlere
selamlar gönderdi. Son olarak da Britanya’daki Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi (ISRA)
mütevelli heyetinden Dr. Maher Abu-Munshar Beytülmakdis Çalışmaları ile akademik
konferansın bugünlere adım adım 20-25 yıl içinde büyük hayaller ve uğraşlarla gelindiğinden
söz ederek konferansın hayırlara vesile olmasını diledi. Selamlama konuşmalarından sonra
Prof. Dr. Mehmet Bulut Beytülmakdis Çalışmaları Diploma Programı mezunları ile
“Beytülmakdis Elçisi” (Sefir Beytilmakdis) payesi alan Beytülmakdis taliplerine diplomalarını
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
takdim etti. Mezuniyet diploması takdiminde Beytülmakdis’teki işgal ile Mısır’daki
problemlerden dolayı diplomalarını almaya gelemeyen 3 mezunun adı, oturum başkanı
tarafından okunarak kendilerine selam gönderildi.
Açılış oturumunun tebliğlerinde ilk sözü alan Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi
“Değişimde Bilginin Rolü” başlıklı çalışmasıyla Efendimiz Muhammed aleyhisselamdan ve
tarih hareketinden öğrenilen ilkeye göre; sadece ama sadece marifet, siyaset ve askeri
çalışmalar tam olarak bir araya geldiğinde, değişimin ve fethin gerçekleşeceğini vurguladı.
Ardından “Mübarek Mescid-i Aksa İle İlgili Bilgi Kaynaklarını Değerlendirmek: Hakikatlerin
Sırrını Çözmek ve Kimliği Keşfetmek” başlıklı tebliğiyle Dr. Haithem Fathi Al-Ratrout dinler
tarihi, Hıristiyanlık, Yahudilik ve tarih kaynaklarından yola çıkarak Beytülmakdis hakkındaki
kaynakları inceledi. Son konuşma ise Dr. Aydın Aktay tarafından “Herkes Kendi Kudüs’ü
İçin Ağlıyor” başlıklı incelemesiyle farklı etnik yapı ve mezheplere mensup müslümanların
farklı bir Kudüs algısına sahip olduğunu belirterek; bu ağlamamızı ortak olan, müslümanların
ve ümmetin Kudüs’ü için birleştirdiğimizde Beytülmakdis’in işgalden kurtulabileceğini ifade
etti.
Günün sonundaki ilk oturumda sunulan tebliğler ve konuşmacılar şu şekilde devam
etti: Dr. Khalid El-Awaisi, “Mekkî Dönemde Bilimsel Hazırlık ve Bunun Beytülmakdis
Fethine Etkisi”; Dr. Ra’id Fathi Jabareen, “Hz. Peygamber Döneminde Beytülmakdis
Kültürünün Yayılması ve Tedrici Yöntemin Takip Edilmesi”; Dr. Karim Farouk Elkholy,
Sahabenin Beytülmakdis ile İrtibatını Sağlamada Hadislerdeki Belağatın Etkisi”.
14 Nisan Salı günü ikinci oturumda sunulan tebliğler; Dr. Naouara Derri tarafından
sunulan “Değişim ve Özgürlüğü Yönlendirmede Bilginin Rolü” ve Kholoud Ali Ammoura
tarafından arz edilen “Değişim Aracı olarak Tarihi İdrak Etmek” başlıklarından oluşmaktadır.
Üçüncü oturumun tebliğleri; Doç. Dr. Maher Abu-Munshar, “Cehalet ve Bilgi
Arasında Beytülmakdis: Çökmek ve Özgürleşmek”; Anas Zahir Al-Masri, “Siyasi ve Bilimsel
Tekâmülün Beytülmakdis’in İkinci Fethine Olan Etkisi (Selahaddin Dönemi)”; Mohamed Ali
Bioud; “Beytülmakdis’in Faziletlerine Dair Yazılar ve Bunların Haçlı Seferlerine Karşı
Bilimsel Hareket ve Bilinç Sağlamadaki Rolü” başlıklarından oluşmuştur.
Dördüncü oturumda “Beytülmakdis’in Özgürleşmesinde Bilginin Gücü:
Beytülmakdis’in Birinci Fethinde Kilit Role Sahip Müslüman Kişilere Dair Bir İnceleme”
konusuyla Malezya’dan Dr. Aminurraasyid Yatiban ve “Eyyubiler Dönemindeki Bölgesel
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Değişimi Sağlamada Beytülmakdis’in Stratejik Rolünü Anlamak” başlığıyla Britanya’dan
Sara El-Awaisi tebliğlerini sundular.
Beşinci oturumda Malezya’dan gelen misafir ilim adamları “Sanal Eğitim ve Onun
Beytülmakdis’in Gelecekteki Özgürlüğünü Sağlayacak Bilgideki Rolü: Genel Bir Bakış”
konusuyla Dr. Ratnaria Wahid ve Dr. Muhammad Subhan; “Bilgiye Dayanan Boykot
Girişimleri: Halk Desteğinin Bir Örneği Olarak ‘Gazze ve Beytülmakdis’i Kurtarın!’
Kampanyası” başlığıyla Dr. Rashidah Mamat ve Dr. Rohaya Muhammad Ali; son
olarak“Beytülmakdis’in Gelecekteki Özgürlüğünün Gereklerinden Biri Olarak,
Beytülmakdis’deki “Doğrudan Yabancı Yatırımı” Hakkındaki Bilgilerin Güçlendirilmesi”
şeklindeki tebliğ başlığıyla Musa Hatim Koko sunumlarını gerçekleştirdi.
Altıncı ve son oturumda ise Malezya’dan gelen misafirler sunumlarına devam ettiler;
“Amelin Ahlaklarına Dair İslam’ın Kuralları: Beytülmakdis’in Özgürleştirilmesinden Önceki
Bir Merhale Olarak Kaliteli ve Güçlü bir Bilginin İnşası ve Tatbiki” tebliği ile Doç. Dr.
Shukri Ahmad; ve konferansın son tebliği Beytülmakdis’teki şartlardan dolayı programa
katılamadığından sunumunu video kaydı ile gönderen Wael Abdelhamid Al-Mabhouh
tarafından gerçekleştirildi.
Kapanış oturumu Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi başkanlığında tüm
konuşmacılara son sözlerini ifade etme hakkı verilmesi ile başladı. Bunu ardından konferansın
gerçekleşmesine destekleri ile katkıda bulunan kurum ve kişilere tek tek teşekkür edildi.
Konferansın hazırlık sürecinde yardımcı olan kişilere konuşmacılar tarafından hediye takdim
edildi. Bunun ardında ise İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Turan Koç tarafından
konuşmacılara ve yurt dışından gelen şahsiyetler hediye takdimi yapıldı. Konferansın
değerlendirme ve kapanış konuşmasını irad eden Rektör Prof. Dr. Mehmet Bulut, İstanbul’da
ikincisi düzenlenen Uluslararası Beytülmakdis Akademik Konferansı vesilesiyle memnuniyet
duyduğunu ifade ederek; müslüman bilim adamlarının, bu tür akademik konferanslar yoluyla
eksikliklerimizi ortaya koyarak sorumluluklarımızı bize gösterdiklerine işaret etti. Buradan
yola çıkarak müslüman bilim adamları olarak geleceğin planlanması için ilim, irfan ve hikmet
ile hazırlık yapmaları gerektiğini vurgulayan Bulut, konferansa iştirak eden herkese teşekkür
ederek konuşmasına son verdi. Son olarak Cezayir’den gelerek çalıştay ve konferansa iştirak
eden misafirler, başta Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi olmak üzere Beytülmakdis
Çalışmaları alanında ihtisas sahibi olan Dr. Maher Abu-Minshar, Dr. Haitham Fathi Al-
Ratrout ve Dr. Khalid El-Awaisi’ye ülkelerinden getirdikleri şükran hediyelerini takdim etti.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
Farklı coğrafyalardan farklı simaların Mescid-i Aksa ve Beytülmakdis için bir araya
gelmesi, geleceğin tarihini yazmak için cehdeden hür yürekli gençlere yeni ufuklar açacaktır.
Program sonunda konferans başkanının ifade ettiği gibi; “ya bizimle, ya da biz olmaksızın
Beytülmakdis mutlaka özgürlüğe kavuşacaktır, o halde neden bizimle olmasın!”
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
KAYNAKÇA
Al-Ratrout, Haithem Fathi [er-Ratrût, Heysem Fethî], The Architectural Development of Al-
Aqsa Mosque in Islamic Jerusalem in the Early Islamic Period: Sacred
Architecture in the Shape of the “Holy”, Aberdeen University, Maktoum Institute
for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dundee 2002.
Al-Ratrout, Haithem Fathi, “el-Mescidü’l-Aksâ fî’l-Asâri’l-Kur’âniyye”, Mecelletu Dirâsât
Beytilmakdis, c. 6, sayı 1, 2005.
Al-Ratrout, Haithem Fathi, “el-Alâkatu beyne’l-Mescidi’l-Aksâ bi-Beytimakdis ve’l-
Ka‘beti’l-Müşerre bi-Mekketi’l-Mükerreme”, el-Bu‘dü’l-Akâdîmî ve’l-Ma‘rifî li-
Beytilmakdis: et-Ta‘rîf bi-Erkâni’l-Hakli’l-Ma‘rifîyyi’l-Cedîd fi’l-‘Alemi’l-‘Arabî,
ed. Abd al-Fattah El-Awaisi, Merkezi’l-Buhusi’l-İctimâ‘iyye ve’l-İnsâniyye bi-
Cami‘ati’l-Ulûm ve’t-Teknûlûciyâ - Mecme‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye (ISRA),
Yemen - el-Memleketü’l-Müttehide 2008.
Al-Tel, Othman Ismael [et-Tıl, Osman İsmâil], The first Islamic conquest of Aelia
(Islamicjerusalem): A Critical Analytical Study of the Early Islamic Historical
Narratives and Sources, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2003.
Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, nşr. Âmir Ahmed Haydar, Dârü’l-Cinan, Beyrut 1987.
Cahen, Claude - Chabbouh, İbrahim, “Le Testament d’al-Malik as-Salih Ayyub”, Bulletin
d’Etudes Orientales, c. 29, 1977.
El-Awaisi, Abd al-Fattah [el-Üveysî, Abdülfettah], Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-
1977, Dârü’l-Hasen, Halil 1991.
El-Awaisi, Abd al-Fattah, “Davru Brîtânya fî Te’sîsi’d-Devleti’l-Yahûdiyye: 1840-1948”
Mecelletu Şu’ûn İctimâ‘iyye, sayı 75, yıl 19, 2002.
El-Awaisi, Abd al-Fattah, Introducing Islamıcjerusalem, Al-Maktoum Institute Academic
Press, Dundee 2007.
El-Awaisi, Abd al-Fattah, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî,
Mecma‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye, Dunblane 1997.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
El-Awaisi, Abd al-Fattah, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l- Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, Dârü’l-Hasen,
Halil 1987.
El-Awaisi, Abd al-Fattah (Al-Maqdisi), Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis
li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ, Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir 2013.
El-Awaisi, Abd al-Fattah, “The Signifance of Jerusalem in Islam: An Islamic Reference”,
Journal of Islamic Jerusalem Studies, c. 1 sayı 2, 1998.
El-Awaisi, Khalid [el-Üveysî, Hâlid], Mapping Islamicjerusalem: Geographical Boundaries
of Islamicjerusalem, Aberdeen University Al-Maktoum Institute for Arabic and
Islamic Studies (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dundee 2003.
El-Awaisi, Khalid, Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical Boundaries,
Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2007.
El-Awaisi, Khalid, “İ‘âdetu İktişâf Hudûd Beytilmakdis”, el-Bu‘dü’l-Akâdîmî ve’l-Ma‘rifî li-
Beytilmakdis: et-Ta‘rîf bi-Erkâni’l-Hakli’l-Ma‘rifîyyi’l-Cedîd fi’l-‘Alemi’l-‘Arabî,
ed. Abd al-Fattah El-Awaisi, Merkezi’l-Buhusi’l-İctimâ‘iyye ve’l-İnsâniyye bi-
Cami‘ati’l-Ulûm ve’t-Teknûlûciyâ - Mecme‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye (ISRA),
Yemen - el-Memleketü’l-Müttehide 2008.
El-Awaisi, Sara [el-Üveysi, Sâra], Towards a Geopolitical Understanding of
Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study of Three Cases, Aberdeen
University Al-Maktoum Institute for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Dundee 2010.
el-Minhâcî, Şemsüddin Muhammed b. Şihâb es-Süyûtî, İthâfü’l-Ahissâ bi Fezâ’ili’l-
Mescidi’l-Aksâ, thk. Ahmed Ramazan, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-Âmme li’l-
Kitâb, Kahire 1984.
Mohammad Nor, Mohammad Roslan, The Significance of Islamicjerusalem in Islam:
Qur’anic and Hadith Perspectives, Aberdeen University Maktoum Institute for
Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dundee 2005.
el-Münâvî, Muhammed Abdürraûf, Feyzü’l-Kadîr, Dârü’l-Ma‘rife, Beyrut 1972.
et-Taberânî, Süleymân bin Ahmed, el-Mu‘cemü’l-Evsat, Dârü’l-Harameyn, Kahire 1995.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org
et-Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmi‘u’l-Beyân, thk. Ahmed Muhammed Şâkir,
Mü’essesetü’r-Risâle, Beyrut 2000.
The Meaning of the Holy Qur’an, çev. Abdullah Yusuf Ali, Beltsville 2011.
The Noble Qur’an English Translation of the Meanings and Commentary, çev. Muhammad
Muhsin Khân - Taqî-ud-Dîn Al-Hilâlî, Medine 1417/1997.
The Qur’an: A New Translation, çev. Thomas Cleary, Chicago 2004.
Vâkıdî, Muhammed b. Ömer, Fütûhu’ş-Şâm, thk. H. el-Hac, el-Mektebetü’-Tevfîkîyye,
Kahire, ts.
ez-Zemahşerî, Muhammed b. Ömer, el-Keşşâf, Darü’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 2006.
المكتبة اإللكترونية للمشروع المعرفي لبيت المقدسwww.isravakfi.org