dİnÎ ve felsefÎ metİnler -...

60
DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA RELIGIOUS AND PHILOSOPHICAL TEXTS: RE-READING, UNDERSTANDING AND COMPREHENDING THEM IN THE 21 st CENTURY CİLT - 2

Upload: others

Post on 03-Sep-2019

23 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER

YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA

RELIGIOUS AND PHILOSOPHICAL TEXTS:

RE-READING, UNDERSTANDING AND COMPREHENDING THEM IN THE 21st CENTURY

CİLT - 2

DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER

YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA SEMPOZYUMU

Bildiri Kitabı, Cilt: 2

Sultanbeyli Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü

Kültür Yayın No: 8

ADRES: Abdurrahmangazi Mahallesi Belediye Caddesi No:4

Tel: 0 216 564 13 00Fax: 0 216 564 13 71

Mail: [email protected]

GENEL YAYIN YÖNETMENİMEHMET MAZAK

EDİTÖR:PROF. DR. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA

BÖLÜM EDİTÖRLERİ:YRD. DOÇ. DR. AHMET HAMDİ FURAT

YRD. DOÇ. DR. İSMAİL DEMİREZENYRD. DOÇ. DR. AHMET ERHAN ŞEKERCİ

YRD. DOÇ. DR. ÜMİT HOROZCUARŞ. GÖR. MEHMET FATİH ARSLANARŞ. GÖR. BİRSEN BANU OKUTAN

ARŞ. GÖR. ADEM İRMAKARŞ. GÖR. EMİNE GÖREN

ARŞ. GÖR. MUHAMMED VEYSEL BİLİCİ

SAYFA DÜZENİİBRAHİM AKDAĞ

978-605-89744-5-6ISBN:

Nisan 2012

Copyright Sultanbeyli Belediyesi

Ege BasımEsatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4Ege Plaza Ataşehir/İSTANBUL

Tel: 0216 472 84 01www.egebasim.com.tr

BASKI

641

Osmanl ’n n K r lma Cumhuriyet’in Kurulma Noktas nda bir Müslüman-Türk Münevveri General Abdurrahman Aygün

(1878-1943)’ün Barnaba İncili’ni Değerlendirmesi

At the Breaking Point of The Ottoman Empire and the Founding of Republic an Enlightened Muslim-Turkish Abdurrahman Aygun’s (1878-1943) Assessment of

Bible of Barnabas

Yusuf ALEMDAR*

Abstract

Mr. Abdurrahman who was a soldier, scholar and author was originally from Mudania (b. 29.12.1878) and is known as Abu’l-Burhan General Pilgrim Quranic Reciter Abdurrahman from Bursa. He knew French and pursued the French Astronomy Association and its periodical reviews and at the same time he was one of the members of this association. Therefore, he was one of the rare examples who knew the old and new astronomy.

He got ‘Aygun’ as a last name and he was a military consul in Sophia, and lieu-tenant colonel, Military College teacher, Istanbul Map director, General Map vice director. Besides these are he was an o cer in the Bursa Ulu Cami (=The Biggest Mosque) Library. He retired from military as a brigadier general and got many awards including the Independence Medal. He died in Istanbul in 09.05.1943 and was buried at Zincirlikuyu Cemetery.

Most of his writings were not published but some of his works are: al-Musâhabât al-Falakiyya ’l-Isharat al-Qur’aniyya, Articles, History of the Turkish Cartograpy, Guide of Triangulation, Accounts Lambert for Turkey, Terms of the Heaven and the Hell, and The Gospel of the Barnabas and Heralded About Prophet Muhammad (pbuh).

The Gospel of Barnabas could be summarized as below:

The Gospel of Barnabas was translated into Arabic by Dr. Halil Seade in the begin-ning of twentieth century and it was published by the preface of Muhammad Rashid R da.

* Yrd. Doç. Dr., stanbul Üniversitesi lâhiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dal Ö retim Üyesi ([email protected])

642

Dinî ve Felsefî Metinler

Recently there are some works on this Gospel in our country. One of them is “The Gospel of the Barnabas and Heralded About the Prophet Muhammad (pbuh)” which belongs to Abdurrahman Aygun. It is 77 sheets, was wri en in 1942 and it is still a manuscript.

This work is in the Catalogue of Library of Suleymaniye, M. Nurset Giresuni Books, and entry number is 3.

This is wri en in O oman Turkish and it has three chapters.

A er the retirement and by the advice of his doctor, Abdurrahman Aygün wrote two manuscripts and one of them was gi ed to his fellowship Mustafa Con.

Although this work has few pages, its worth is very important. He divided it three chapters:

In the rst chapter, he mentions to who is Barnabas and how this Gospel came to this time without corruption. A er that he answers to some questions about this Gospels.

The second chapter includes good news about the Prophet Muhammad in the Gospels, cruci xion of Judah the Iscariot in place of Jesus, sacri ce of Ishmael not Isaac by Abraham, and photograph of the rst page of this Gospel and its translation.

Third chapter deals with the good news of Prophet Muhammad and his coming to this world according to the Torah and Gospels even though they are corrupted.

At the end of tractate, he puts the Arabic le er of Caesar Heraclius which is writ-ten to Prophet Muhammad and translates it.

Barnabas who was born in Cyprus was one of the important people in Jewish savants and he became one of the disciples of Jesus and was cousin of Mark. His original name was Joseph and he joined some missionary works in Rome, Milan, and Alexandria. A er his return to Cyprus, he was martyred in 63 CE. He wrote his Gospel in Hebrew.

In the Council of Nicaea which was held in 325 CE, divinity of Jesus was ac-cepted and Luke, Mark, John and Ma hew’s Gospels were canonized and belief to them was stipulated.

The Gospel of Barnabas who knew the Torah very well was too much di erent and more important from them.

Author has based his book on Halil Seade’s translation from English to Arabic and he checked this text with the Italian and Spanish editions. Therefore, he could compare the texts. At the same time, the author has referred sometimes to Greek and Armenian translations of this Gospel. From this point, the treatise gets more impor-tance, too.

At the conclusion, he tried to bring together the texts in the Gospels which men-tions about the good news of Prophet Muhammad and events that appropriate to these texts. Therefore, he a empts that Gospels give some account about the coming of Prophet Muhammad.

643

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

I. Giri

Öteden beri ncillerin ilâhîli i, kutsall ve sahihli i tart ma konusu olmu tur. Bu münazaralar, genelde dinler tarihçileri, özelde ise slâm ilahiyatç lar aras nda ha-raretli biçimde süregelmi tir. Ancak onlar kadar olmasa bile bu problem, Yahudî ve Hristiyan teologlar taraf ndan da irdelenmi ve ara t rma mevzûu yap lm t r.

M. 325 y l nda toplanan znik Konsili’nde Hristiyanl n kutsal metinleri olarak resmen kabul gören Ma a, Markos, Yuhannâ ve Luka ncillerinin inanç düzeyinde ortak noktas ; Teslis Akidesi ve bunun ayr lmaz bir parças olarak Hz. sa’n n Rabl hususudur. Üç unsurdan müte ekkil tanr inanc n benimsemeyen metinler ise bu konsilde geçersiz say lm t r. Bu ba lamda Barnaba ncili diye öhret bulan dinî met-nin önemi ortaya ç kmaktad r.

Barnaba ncili’ni, yukar da ad geçenlerden ay ran ba etken, onda bulunan u iki farkt r: Tevhid inanc n esas almas ve buna ba l olarak Hz. sa’y Allah’ n kulu ve elçisi olarak benimsemesi. Öte yandan; Hz. Muhammed’in son peygamber olarak gönderilece i müjdesini vermesi ve bu do rultuda O’nun -tan nmas na ve hakk nda olu abilecek üphelerin giderilmesine yönelik- baz vas ar n belirtmesi de Barnaba ncili’ni ayr cal kl k lan di er faktörlerdir.

Ne var ki, bu gibi özelliklerinden dolay belli çevrelerde popülerlik kazanan ve aran r hâle gelen Barnaba ncili’nin, zaman içerisinde birçok dilde pek çok nüshas yaz lm ve ne redilmi tir. Bu yüzden o da -maalesef- sanki güvenilirli ini yitirmi gibi bir duruma dü mü tür.

te hem Hristiyanl k, hem de slâm Tarihi boyunca tart lagelen; “Hz. Muham-med’in gelece i” haberinin, Kur’an’dan önceki semavî kitaplarda yer almas meselesi, hâlâ güncelli ini korumaktad r. O nedenle sorunu bir de; Osmanl bakiyesi ama hayat -n n az msanmayacak bir bölümünü Cumhuriyet döneminde ya am , pozitif bilimlerin yan s ra dinî ilimlere de vâk f oldu u kanaatini ta d m z, birkaç yabanc dil bilen, telif ve tercüme eserlerine bak ld nda velûd bir yazar say lan, yerli kültür yan nda bat medeniyetini de özümseyen, “münevver/ayd n” nitelemesini fazlas yla hak eden, as l mesle i askerlik olmas na ra men harita ve astronomi sahalar nda uzmanl k de-recesinde bilgi sahibi oldu una inand m z emekli General Hac Hâf z Abdurrahman (Aygün) Beyefendi incelemi ve ilgililerin dikkat ve istifadesine arz etmi tir.

Bu tebli , mahtût halde bulunan Abdurrahman Efendi’nin o çal mas n n, ilkön-ce latinize edilmesi, bilâhare bunun normal Türk okur kitlesinin yararlanabilece i ekilde sadele tirilmesi sonucu meydana gelmi tir.

Risale denilebilecek bir hacimde olan bu yazma eserin gerek tasar m , gerekse içeri i hakk nda bizzat müelli taraf ndan bilgi verildi inden, biz sözü daha fazla

644

Dinî ve Felsefî Metinler

uzatmamak için mukaddimeyi burada bitirmek istiyoruz. Ama sözkonusu çal may bizim nas l sunaca m z hakk nda k sa bir aç klama yapmay da faydal görüyoruz.

Kitap, Osmanl dilinde/Arabî har erle kaleme al nd ndan sayfa düzeni soldan sa a do ru devam etmekte, yapraklar Latince kitaplar n tersi yönde aç lmaktad r. Eser, kendisini olu turan varaklara tek yönlü olarak yaz lm ; yani yapraklar n sade-ce ön yüzleri kullan lm , arka yüzleri ise bo b rak lm t r. Dolay s yla kitab mey-dana getiren varaklar n neredeyse ba tan sona hepsi, tek sayfadan ibare ir. Ayr ca yapraklar n dolu olan tara ar n n üst orta yerinde müellife ait Osmanl ca karakterli varak numaralar , sol üst kö elerinde de -muhtemelen- ilgili kütüphane yetkilileri-nin sonradan Türkçe karakterlerle koyduklar sayfa numaralar bulunmaktad r. Buna göre varaklar n yaz l olan “a” yüzlerinde iki er adet sayfa numaras yer almaktad r. Bu iki rakamdan biri, bizzat müelli n koydu u ve her bir sayfan n üst-ortas na yerle -tirilen Arap rakamlar ile, di eri ise -az önce denildi i gibi- bilâhare latinize rakamlarla yaz lan ve sol-üst kö ede yer alan numaralard r. Burada sayfa numaralar belirtilirken bunlar n ikisi de kullan lacakt r. Aç kças ; ilk önce müelli n kayde i i sayfa numaras or inal ekliyle yaz l p bölme i aretiyle bir ayr m yap lacak, sonra da öteki numara yaz lacakt r. Kald ki, esas olan ve dikkate al nmas gereken, müelli n bizzat kendisi-nin koydu u ve eserin asl nda var olan varak numaralar d r. ayet sözü edilen bu iki tip rakamdan biri, hangi sayfada bulunmuyorsa, do al olarak o da bo b rak lacakt r. A a da görülece i üzere bu tarz bir numaraland rma yoluna ba vurulmas , tama-men olas bir kar kl önleme endi esinden kaynaklanmaktad r. Bundan ba ka, yapraklar n ikiyi geçmeyen çok az say daki birkaç n n “b” yüzlerinde âyet ve hadis metinleri bulunmaktad r ki, bunlar da yeri geldi inde aynen aktar lacakt r.

Ülkemizde hâlen yay n hayat n sürdüren ulusal çapl bir dergide ç kan 1980’li y llara ait bir makaleyi1 okuyunca haberdar oldu umuz Abdurrahman Bey’in bu bilimsel çal mas n ele al biçimimize dair metodolojik notlar da öyledir:

Eski tabir de olsa, Osmanl ca literatüre az-çok a ina olan kimselerin rahatl kla anlayabile-ce i kelime ve kavramlar n, yenileriyle de i tirilmesine gerek duyulmad .

Noktalama i aretleri hususunda, yazar n koyduklar na pek itibar edilmedi. Bunlar n yeri-ne, vak f oldu umuz kadar yla Türkçe imlâ kurallar gözetilmeye çal ld .

Cümle yap s konusunda da, bugünkü ifade tarz na uymayan baz yerlerde, kolay anla-lmay ve ak c l sa lamak için günümüz insan n n yayg n olarak kulland konu ma ve

yazma uslûbu benimsendi.

1 Osman Cilac , “Barnaba ncili Üzerine Bir Türkçe Yazma”, Diyanet Dergisi, c. XIX, sy. 4, Ankara 1983, s. 25–35.

645

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

Sadele tirme s ras nda, cümlenin ak gere i birtak m eklemeler yapmak icap e i inde, bunlar, as l metinde olmad ndan parantez içinde verildi. Ayr ca baz sözcüklerin or inal biçimleri de, önemine binaen yine parantez içinde sunuldu.

Bu yola ba vurmak okuyucuyu aç s ndan yorucu olsa da; baz terim ve deyimlerin daha iyi anla lmas n temin etmek için, onlar n e -anlaml lar , ayraçla veya parantez-içi e i ir i aretiyle tekrar betimlendi.

Bizzat yazara ait dipnotlar y ld z simgesiyle, taraf m zdan konulan dipnotlar ise seri nu-maraland rma sistemiyle gösterildi.

Özetle söylemek laz m gelirse; müelli n eserine elden geldi ince sad k kal nd . Ancak onu okuyucuya aktar rken, bunun bir sadele tirme veya çeviri oldu unu hisse irmemeye çaba harcand . Bu çerçevede örne in; hat enstrümanlar ndan ya da be erî zaa ardan kaynaklanan küçük çapl baz yaz m hata ve noksanlar n tela etme cihetine gidildi2 ve bunlar, -sanki eserin asl böyleymi gibi bir izlenim uyand rmak için- dipnotlarla da belirtilmedi.

II. Yazar n Hayat

Asker, bilim adam ve yazar Abdurrahman (Aygün) Beyefendi’nin hayat hakk n-da s n rl imkânlar dâhilinde u bilgilere ula labildi:

Kendisi, 20 Aral k 1878 tarihinde Mudanya’da do mu tur. Babas Mehmet A a, annesi Asiye Han m’d r. lk ve orta ö renimini Mudanya Mülkiye Rü tiyesi’nde, lise tahsilini Bursa Askerî dadîsi’nde tamamlayarak Harp Okulu’na girmi , üç y ll k bir e itimden sonra 1898’de Piyade Te men ç km ve Kurmay (=Harbiye) s n f na ayr lm t r. 1902’de Kurmay Yüzba olarak Harp Akademisi’ni bitirmi ve ayn y l Selanik’in Menlik Kazas ’ndaki yedek taburlar n e itimi ile görevlendirilmi tir.

Danimarka, Demirhisar, Karasina Bo az , Porosi-Toyran, Serez Cekel, Yukar Poroy, Usturumca ve Cuma(y)-i Balâ’daki askerî birliklerin komutanl klar nda bu-lunmu , bu vazifeleri esnas nda birçok karakol, garnizon ve istihkâm yapt rm t r.

Bulgar çeteleriyle yapt çarp malarda sol baca ndan yaralanm t r. 1904’te Kola as (=K demli Yüzba ) olmu tur. 1905 senesinde Cuma(y)-i Balâ Kasabas ’n n plan n yapm t r. 1906–1912 y llar nda Genel Kurmay Harita ubesi’nde istihdam edilmi tir. Bu görevinin yan s ra 1906–1909 tarihleri aras nda Manast r Harp Okulu Topografya ve Ahlâk Bilgisi ö retmenli ini yürütmü , 1907’de ise Binba l a yüksel-mi tir. 1912’de Balkan Harbi seferberli inde 24. Kolordu Kurmay Ba kanl Birinci

2 Nitekim yazar da bu yolu benimsemi tir. leride gelecek olan ikinci k sm n hemen ba n-da müelli n bildirdi ine göre; kendisinin esas ald Barnaba ncili’nde bir eksiklik veya yanl l k varsa, metne ba l kalmak ve yazar na sayg l davranmak ad na bunlar aynen yerinde b rakm t r.

646

Dinî ve Felsefî Metinler

Harekât ubesi Müdürlü ü’ne atanm t r ki, bu kolordu, 22–23 Temmuz 1913 tarihle-rinde K rklareli’ni dü mandan kurtarm t r.

1913’te stanbul’da Pangalt Harp Okulu Askerî Topografya ö retmenli ine tayin edilmi tir. O s radalarda devam eden manevralarda müfreze komutanl n üstlen-mi tir. Birinci Dünya Harbi’nin ç kmas üzerine 27 Mart 1915’e kadar Yedek Subay Adaylar 1. Alay Komutanl yapm t r. 1914’te Yarbayl a yükselmi , 1915’te 2. Ordu Menzil Müfe i li i emrine verilmi , sonra da müfe i lik vekâletini üstlenmi ; ard n-dan 1916’da Mü ir (=Mare al) zzet Pa a Ordusu’nun Mara Menzil Müfe i li i’ne atanm ve bu görevlerinde önemli hizmetler ifa etmi tir.

1917’de Sofya Ate emiliterli i (=Askerî Ate eli i)’ne tayin edilmi , bu vazifeyi Mütareke’ye kadar sürdürmü ve 1920’de ikinci defa (ki, Kurtulu Sava s ras nda) Harita Dairesi emrine verilmi tir. Ordunun harita ihtiyaçlar n kar lamak için Harita Dairesi Ba kan evki Pa a’n n emriyle stanbul Harita Dairesi’ndeki hizmeti yürütmü , 1922’den itibaren de bu görevini Ankara’da sürdürmü ve 1923’te Albayl a ter etmi tir.

1923–1924 y llar nda Selanik Mübadele Heyeti Komisyonu Ba kanl ’n üstlenmi , 1924’te ise Ni de-Kayseri-Aksaray illeri Uluslararas Talî Mübadele Komisyonu’nun Türk murahhas (=aza)l nda bulunmu tur.

Harita Genel Müdürlü ü’nde bulundu u sürede Harita Okulu Matematik, Geometri, Jeodezi ve Astronomi ö retmenliklerini de yürütmü tür. 1925 sonlar nda Ba bakanl k’ n emriyle takvimlerin de i tirilmesi için kurulan komisyonun teknik ba kanl n ve tutanak yazmanl n deruhte etmi tir. Yine ayn y l Harita Dairesi Fotogrametri, Astronometri ve Jeodezi ube müdürlüklerini üstlenmi tir.

1928’de Nîrengi ve Projeksiyon çal malar n incelemek üzere Paris’e gitmi , 1930–1931 y llar nda ülke haritalar için uygulanmas dü ünülen Lambert Projeksiyonu’na ait ara t rma ve hesaplar yapm ve 1932 y l nda Harita Genel Müdür Yard mc l ’na getirilmi tir.

1933 y l sonlar ndan itibaren yedi sene kadar Türk Dil Kurumu’nda Gökbilimleri (Bölüm-ü-) Ba kanl yapm , 1938’de ise Roma’da gerçekle tirilen Fotogrametri Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etmi tir.

30 A ustos 1939’da Tu generallik rütbesini iktisab etmi ve Haziran 1941’de emekliye ayr lm t r. Silahl Kuvvetler bünyesinde muvazzaf bulundu u süre içeri-sinde ba ar lar n n ödülü olarak çok say da ni an ve madalya alarak taltif edilmi tir.

Tu general Aygün, yukar da an lan ö renimi d nda Haritac l n Astronomi dal nda özel ö renim görmü , bu bilimle ilgili çok de erli eserler ortaya koymu tur. Kendisi Frans zca ve Almanca dillerini biliyordu. Haya a iken ço unlu u Haritac l kla

647

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

ilgili olmak üzere özgün ve/veya çeviri 55 eser kaleme alm t r ki, bunlar n listesi a a-da sunulacakt r.

Yazar, 5 Ocak 1902’de Nigâr Han m’la evlenmi ve bu izdvaçtan dört evlad dün-yaya gelmi tir. Çocuklar ndan ikisi erkek, ikisi de k zd r.

Abdurrahman Efendi, tedavi görmek üzere gi i i stanbul Haydarpa a Askerî Hastanesi’nde 9 May s 1943 günü geçirdi i kalp krizi sonucu hayata veda etmi ve Zincirlikuyu Mezarl ’n n ünlüler bölümüne gömülmü tür.3

Di er bir kaynakta müelli n vefat tarihine ili kin olarak; “Abdurrahman Aygün (ölm. 1962 civar )4” ve yine ayn kitab n, yazar n ya am n anla k sm n henüz ba-

nda ise; “Abdurrahman Aygün (1962’de sa )5” denilse de ba ka yerlerden edinilen bilgiler bunu desteklememektedir. O nedenle do rusunun yukar da verilen tarih oldu unu zannediyoruz

Eskiden; “Bursal Ebü’l-Burhân Hâf z Abdurrahmân” diye an lan, sonralar ; “Mudan-yal General Abdurrahman Aygün” diye tan nan yazar, Fransa Astronomi Cemiyeti üyelerinden olup Sofya Askerî Ata eli i ile Erkân- Harbiye kaymakam (=yarbay)l yapm bulunan âlim bir za r. Resmî i leri aras nda -I. Cihan Harbi’nin mütareke y llar nda i siz geçen zamanlar n de erlendirmeye yönelik olarak- Bursa Ulu Cami Kütüphanesi memurlu u da vard r.

Frans zca bildi i için Frans z Astronomi Cemiyeti’nin ayl k süreli yay nlar n ta-kip eden Abdurrahman Aygün, Osmanl lar’ n son devrinde yeti en, yeni gökbilimi yan nda eski astronomiyi de bilen son örneklerdendir.6

Birtak m resmî belgelere dayanarak yap lan incelemeler do rultusunda müellif ve ailesi hakk nda elde edilen di er malûmat da özetle öyledir:

Yazar n nüfus kay tlar nda yer alan tam ismi, Abdurrahman Zihni’dir. Bilâhare “Aygün” soyad n alm t r. Do um yeri Bursa-Mudanya, do um tarihi 01.07.1879, Baba ad Memi , Ana ad Asiye, ölüm yeri stanbul, ölüm tarihi 09.05.1943, defnedil-di i yer Zincirlikuyu Mezarl , A adas 35 no’lu kabirdir.

Gerek Abdurrahman Bey, gerekse ailenin öteki fertleri stanbul li, Üsküdar lçesi, Salacak Mahallesi, Cilt no: 50, Hane no: 2490 nüfusuna kay tl d r.

3 Abdurrahman Aygün, Türk Haritac l k Tarihi, c. 1, Ankara 1980, s. VII-IX. Not: Referans olarak gösterilen bu eser, her ne kadar Abdurrahman Bey’in kaleminden

ç km olsa da bask s kendisinden sonra yap ld için yakar ya al nt lanan hayat hikâyesi ve vafat na ili kin bilgi, kitab haz rlayan yay n ekibi taraf ndan verilmi tir.

4 Ekmeleddin hsano lu ve di erleri, Osmanl Astronomi Literatürü Tarihi, c. I, stanbul 1997, s. VII-VIII.

5 hsano lu vd., age, c. II, md. 556, stanbul 1997, s. 725.6 hsano lu vd., ay.e., c. II, md. 556, s. 725–727.

648

Dinî ve Felsefî Metinler

Yukar da belirtilen mezarl ktaki aile kabristan nda bu aileden sekiz ki i yat-maktad r. Bunlar; General Abdurrahman, e i Nigâr, o lu Turgut Celale in ve geli-ni Müjgan Aygün, damad mühendis Muhi in ve bunun e i olan k z Fatma Belkis Aran ile bunlar n k zlar Tajyet han m n ikinci e i Mustafa Aykut Erkaya ve di er k z Fatma Ruhsar Bora’d r.7

III. Yazar n Bilinen Eserleri

1. Rus-Japon Seferi (Tercüme)

2. el-Musâhabâtü’l-Felekiyye ’l- ârâti’l-Kur’âniyye I (Telif/Önemli)

3. el-Musâhabâtü’l-Felekiyye ’l- ârâti’l-Kur’âniyye II (Telif/Önemli)

4. el-Musâhabâtü’l-Felekiyye ’l- ârâti’l-Kur’âniyye III (Telif/Önemli)

5. Gökyüzü Hay’et Rasadât (Telif/Önemli)

6. Nîrengi Rehberi (Telif/Bas lm )

7. Lambert nki af (Telif/Önemli)

8. Türkiye çin Lambert Hesaplar I (Telif/Önemli)

9. Türkiye çin Lambert Hesaplar II (Telif/Önemli)

10. Türkiye çin Lambert Hesaplar III (Telif/Önemli)

11. 1/200.000’lik Türkiye Lambert Çizelgeleri (Telif/Önemli)

12. 1/80.000’lik Frans z Haritalar n n Kullan lmas (Tercüme)

13. Zeiss Teodolitleri (Tercüme/Bas lm )

14. Harita-i Semâviyye (Tercüme/Bas lm )

15. Daire-i Semtiye ve Usûl-i sti’mâli (Telif/Bas lm /Önemli)

16. Nîrengi Talimat (Telif/Bas lm )

17. 1933 Harita Çal malar (Telif)

18. Türkçe’den Türkçe’ye Haritac l k Lügati (Telif)

19. Türkçe’den Frans zca ve Almanca’ya Haritac l k Lügati (Telif)

20. Danimarka Haritac l k Tarihçesi (Tercüme/Bas lm )

21. Cennet ve Cehennem Me umlar (Telif/Önemli)

22. Jeodezi ihat Komisyonunun Raporu (Tercüme/Bas lm )

23. 1928 Avrupa Tetkik Seyahati (Telif)

24. Bi’lumum Kuyruklu Y ld zlar (Telif)

7 Ekler bölümündeki resmî evrak kayd örneklerine bkz.

649

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

25. Türkiye’nin Haritac l k Tarihçesi (Telif/Bas lm )

26. Türkiye’nin Haritac l k Tarihçesi’nin Frans zcas (Telif/Bas lm )

27. Rusya Klimatolojisi (Tercüme/Bas lm )

28. Hac Yolunda Gördüklerim (Telif)

29. Norveçli Hidrogra Uzman n n Raporu (Tercüme)

30. Eski ehir ve zmir’de Boylam Belirlemesi (Telif /Çal ma/Önemli)

31. Hesabî ve Gra k Muvazeneler (Telif/Bas lm )

32. ehir Haritac l nda Teknik Hât rât (Tercüme)

33. Fransa’da Çinkogra (Tercüme)

34. Cuma-Bâlâ Kasaba Plân (Çal ma)

35. Cuma-Bâlâ Garnizon Haritas (Telif/Çal ma)

36. Ni de Basîtas (=Güne Saati) (Telif/Çal ma)

37. Ankara’da Cebeci Basîtas (Telif/Çal ma)

38. Band rma Basîtas (Telif) (Çal ma)

39. Çi li Baz’ Ölçümü (Çal ma)

40. Konya’da Enlem, Boylam ve Sapma Belirlemesi (Çal ma)

41. Ari ye-Eski ehir Birinci Derece Nîrengisi (Çal ma)

42. Adapazar -Bolu Birinci Derece Nîrengisi (Çal ma)

43. Cebeci Basîtas nda Enlem, Boylam, Sapma (Çal ma)

44. Yunan Jeodezi Komisyonunun Raporu (Tercüme/Bas lm )

45. Bir Merih’li le Mülâkat (Tercüme/Bas lm /Önemli)

46. Yeni Haritac lar K lavuzu (Telif/Önemli)

47. Cihan Haritac l k Tarihi (Telif/Önemli)

48. Türk Haritac l k Tarihi I (Telif/Bas lm )

49. Türk Haritac l k Tarihi II (Telif/Bas lm )8

50. Makâlât (Makaleler) I (Telif/Önemli)

51. Makâlât (Makaleler) II (Telif/Önemli)

8 Burada iki cilt oldu u ve bas ld belirtilen bu kitap, elimizde bulunan son matbû ekliyle üç cilt hâlindedir. Ancak ba lang çta iki cilt olarak tasarland ysa da o, bilgimiz d ndad r. Fakat sözkonusu kitap, haz rlan ve bas l biçimiyle üç cilt olup, bunlar n ilkönce iki cil-di u künyeyle ne redilmi tir: Abdurrahman Aygün, Türk Haritac l k Tarihi, Harita Genel Müdürlü ü, Ankara 1980, I-II c. Daha sonra ayn isimle bas lan III. cilt ise; Harita Genel Komutanl , Ankara 2002 yer ve tarihini ta maktad r.

650

Dinî ve Felsefî Metinler

52. Makâlât (Makaleler) III (Telif/Önemli)

53. Makâlât (Makaleler) IV (Telif/Önemli)

54. Topkap Saray ’ndaki Türk Co rafya Kitaplar ve Haritalar

55. Türk- slâm Riyâziyyûn (=Matematikçileri), Co ra yyûn (=Co rafyac lar ), Haritac ve Hey’et inaslar (=Astronomlar ) (Buna yeni ba lanm t r.)9

IV. Yazar n Barnaba ncili Adl Çal mas

a) Eserin tan t m

Abdurrahman Bey’in; emeklilik hayat n n ilk, ölümünden önceki son eseri olan bu risale, a a daki tan t m bilgileriyle stanbul-Süleymaniye Kütüphanesi katalo-gunda yer almaktad r.

li: stanbul

lçesi: Eminönü

Kitapl n Ad : M. Nusret Giresunî

Kay t No: 3

Kitab n Ad : Barnâbâ ncili

Müelli : Erkân- Harp Generali Abdurrahman Aygün

Dil: Türkçe

Adedi: 1

No.: —

Yaz ld veya bas ld yer, tarihi: 1942

Ha n nev’î ve Ha at n Ad : Rika

Ölçüsü: 198 x 145, 150 x 105 mm.

Yaprak: 77

Sayfa: —

Sat r: 18

Cildin nev’î: Siyah me in kapak

Nereden ve ne suretle geldi i ve geldi i tarih: Mehmed Nusret Giresûnî’nin ba

Mülâhazat: – Basit çizgili de ere yaz lm , – Formalar da lm

9 Abdurrahman Aygün, Türk Haritac l k Tarihi, c. 3, Ankara 202, s. 248.

651

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

b) Eserin içeri i

(… / 1 / D kapa n ön-yüzündeki ser-levha) Barnaba ncili ve Hazret-i Muhammed Aleyhi’s-Selâm Hakk ndaki Teb îrât . Yazan Erkân- Harp10 Generali Abdurrahman Aygün. 1942.11

(... / 2 / ç kapak) Bo

( / …) Bir ki Söz

Barnaba kimdir? Bu sualin sorulmas bana (göre) yerinde say l r. Zira tüm müs-lümanlar aras nda ad geçen ki iyi tan yanlar o kadar azd r ki, yoktur demek belki daha do rudur. Ha a bütün Hristiyanl k aleminde bile (bunun) böyle oldu u üp-he götürmez. Hemen itiraf edeyim ki, bu yüce insan ben de bilmiyordum. Fakat oldukça tuhaf bir macera sayesinde otuz be sene evvel bu mühim ahsiyetin varl -

ndan ve havarîli inden Manast r’da haberdar oldum ve o günden beri de yazd ncil’in pe is ra dola t m; daha do rusu o gelip beni buldu. Evet, tetkik edilmesini

ve (hakk nda) bir eyler yaz lmas n çok arzu e i imden (dolay ), ismini kullanmak için izin alm bulundu um çok k ymetli bir dostum, bu ncil’in Arapça nüshas n bana ödünç olarak vermi ti.

Fakat as l vazifemin nezaketine ve biraz da ayk r l na binaen, yap lan tavsiyeyi, ancak emeklili imden sonra göze alabildim. stirahata muhtaç bulunmama ra men (onu da) ba ard m. Ha a iki nüsha temize çekerek12, birisini Havza’da vefa örne i sevgili dostum Mustafa Con Bey’e hediye e im.

10 Silahl Kuvvetler’in Kurmay Subay S n f ’ndan gelen, yani Harp Okulu ç k l Ordu men-subu.

11 Buran n sol-alt kö esinde ilgili kütüphanenin kay t mührü/ka esi ve eseri tan tan bir-iki not bulunmaktad r ki, bunlar n detay yukar da verilmi ti.

12 Burada, içinden ç k lmas oldukça güç bir problemle kar kar yay z. O da, bu esere ait en az üç müellif nüshas n n varl meselesidir. Bunlardan biri karalama, di er ikisi ise temiz olanlard r. Karma k olan taraf, elimizdeki bu nüshan n müsvedde mi, yoksa temiz mi oldu u hususudur. Bu karanl k nokta, ancak öteki nüshalara ula makla ayd nlanacak ve anla lacakt r. Ayr ca, böyle bir eserin mevcudiyetinden haberdar olmam z sa layan (1 no’lu dipno a aç k künyesi verilen) makaleye konu olan bir ba ka nüsha daha var ki, 113 varak/sayfadan ibaret oldu u bildirilen (Cilac , agm, s. 30) bu nüshan n da bizzat müelli n kaleminden mi ç km , yoksa onu sonradan birisi mi istinsah etmi ; do rusu bu hususta da bir bilgimiz yok. Çünkü gerek yazar n ve gerekse merhum bilim adam n n bahse i-

i di er nüshalar n hiçbirine ula ma imkân m z olmad ve sadece stanbul-Sülaymaniye Kütüphanesi’nden elde e i imiz ve incelemesini yapt m z bu nüshayla yetinmek zo-runda kald k. Ancak tüm bu üphelerimize ra men yine de bizzat yazar n yukar daki beyân ndan; a) Elimizdeki eserin or inal müellif nüshas , yani as l oldu u, b) Bunun müs-vedde de il tebyîz edilmi nüsha oldu u, c) Bunun d nda biri karalama, di eri de temiz

652

Dinî ve Felsefî Metinler

( / 3) Emeklilik hayat m n ilk yadigâr olan bu eserci in küçüklü üne ra men k ymeti bence büyüktür. Gerçekte kesinlikle ümit ederim ki, dinda lar mdan ve ha a gayr-i müslimlerden bunu ibret nazar yla okuyanlar, benden çok memnun kalacaklar ve eriat n/dinin sahibi (Peygamber) Efendimiz Hazretleri’nin yüceli ini anlayarak onun, kutsal mühürle damgalanm /peygamberli i tescil edilmi ismi önünde hür-metle e ileceklerdir.

Biz, gördü ümüz lüzum üzerine bu risalemizi üç k sma ay rd k. öyle ki:

Birinci k s m; Barnaba’n n ahsiyetinden, bu ncil’in ne suretle bozulmadan muha-faza edilebildi inden, nas l bulundu undan, bu ncil hakk nda baz dedikodulardan ve bunlara verilen cevaplardan,

kinci k s m; bu ncil’de mevcut olup, Peygamber Efendimiz’i müjdeleyen aç k ve kapal âyetlerden, bu arada hain Yuda’n n sa (a.s.) yerine çarm ha gerildi inden, Hz. brahim’in kurban etmek istedi i o lan n shak de il smail (a.s.) oldu undan bahsedecek ve bu ncil’in ilk sayfas nin foto raf resmi ve tercümesini ihtiva etmi bulunacakt r.

Üçüncü k s m; tahrif edilmi bulunmalar na ra men mevcut Tevrat ve ncillerdeki baz âyetlerden, Hz. Muhammed (a.s.)’in te ri eri(nin) anla ld k saca belirtile-cektir.

Risalemizin en sonunda, Kayser/Kral Herakliyus’un, peygamberlik vazifesini üstlenen Efendimiz’e gönderdi i (ve) Arapça olarak ( / 4) kaleme al nan cevabî mek-tubu ile bunun Türkçe tercümesi bulunacakt r.

Ba ar Allah’tand r.

Erkân- Harp Generali Abdurrahman Aygün

( stanbul) i li / 15 May s 1942

A- Birinci K s m

ncilini bahis mevzûu etmeye ba lad m z Barnaba; K br s’ta do mu Yahudi ulemâs ndan olup, bilhassa Tevrat müfessirli inde büyük bir öhret kazanm ve bu Semavî Kitab’ n baz âyetlerinden, Hz. sa (a.s.)’n n dünyaya gelmi odu unu anlama yönünde bir sonuca varm idi.

Barnaba, ça da bulundu u Hz. sa’n n, beklenen peygamber oldu una kana-at getirince, (kendisine) iman etmek suretiyle onun fazlas yla muhabbetini kazan-

olmak üzere bu çal man n en az iki nüshas n n daha var oldu u kuvvetle muhtemeldir yarg s na varabiliriz.

653

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

m t . Havarîlik ere ne dahi mazhar olan bu mübarek zât, dört ncil yazarlar ndan Markos’la amca-zade/o lu idiler.

Ara t rmac lardan Hennecke ad ndaki bilim adam n n yazd Neüe Testamentliche Apokriphen eserine atfen Alman Ansiklopedisi Barnaba’dan bahsederken, özetle ( / 5) öyle der: “…As l ismi Joseph, yani Yusuf’tur. lk Hristiyanl k cemaatinde fedakârl yla

ve hakk (söyleyip) savunmakl yla kendisini tan tm t r. Hristiyanl telkin etmek/anlatmak ve yaymak hususunda Kudüs’te ve Antakya’da Pavlus ile beraber bu-lunmu 13 ve onu çok samimi ekilde himaye etmi tir. Bilâhare Markos ve Yuhanna ncilleri dolay s yla aralar na ihtilaf girdi inden, birbirinden ayr lm lard r.

Söylendi ine göre; Roma, Milano ve skenderiye’de Hristiyanl k propaganda-s yapm t r. Fakat yeni din icaplar n ne r etmek/yaymak ve yayg nla t rmak için K br s’a döndü ü vakit, vatanda lar taraf ndan Milâd n 63 tarihinde ehit edilmi tir. ncilini branî lisan yla yazm t r.”14

Alman Ansiklopedisi’nin yukar daki ifadesi münasebetiyle hat rlatmak gerektir ki; ncil nam yla tan t lan “Kitâb- Mukaddes/Kutsal Kitap” kavram nda, slâml k ve Hristiyanl k toplumlar aras nda çok büyük fark ve -te’vîl/yorum bak m ndan- (birbir-ler-ine) yak nla (t r l)malar mümkün olmayan bir ayk r l k vard r.

Hakika e, bütün müslümanlar istisnas z öyle inan rlar: “Cenâb- Hakk taraf ndan peygamberlere dört büyük kitap ile birçok suhuf/sayfalar gönderilmi tir. Hz. Kur’an’ n dahi söylemi oldu u üzere; di er mukaddes kitaplar gibi, ncil-i erîf de Hz. sa (a.s.) Efendimiz’e verilmi tir. Hâlbuki bu Mukaddes Kitap, bugün mevcut de ildir ve ne oldu u da bilineme-mektedir.”

Hristiyanlara gelince; herkesçe malum 325 senesi znik Konsili’nde Hz. sa’n n ( / 6) rubûbiyyeti, yani Allahl karar alt na al nmas cihetiyle, onlar n slâm akidesine benzer bir inanç beslemeleri tabiat yla pek garip olurdu. Çünkü böyle (bir) itikad n

13 Baz slâm âlimlerinin, özellikle müfessirlerin i aret e i i gibi; Kur’an’daki tarihsel bir habere telmihte bulunmak üzere bu varak n bo olan arka yüzüne u âyetler kaydedil-mi tir: “Vadrib lehüm meselen ashâbe’l-karyeti iz-câehe’l-murselûne. z-erselnâ ileyhimü’s-neyni fe-kezzebûhumâ fe-‘azzeznâ bi-sâlisin fe-kâlû innâ ileyküm mürselûne.” (36/Yâ-Sîn, 13–14) Bu pasajlarda zikredilen “ashâb (=halk)”, “karye (=ülke/kasaba)”, “murselûn (=gönderilen elçi-ler)”, “isneyn (=iki ki i)” ve “sâlis (=üçüncüsü)” ifadelerinin ça r t rd anlamlar ve bun-lar n neler oldu u hakk ndaki yorumlar, burada k saca de inilen Barnaba’n n ya am ndan bir kesiti yans tmakta ve onunla uyu maktad r. Yaz eklini göz önünde bulundurarak söylemek gerekirse, bu kay t müellife ait de ildir diyebiliriz. Çünkü oldukça bozuk gözü-ken bu hat, onun yaz sitiline hiç benzememektedir. Dolay s yla bunun, ba ka birinin notu oldu u dü üncesindeyiz.

14 Barnaba’n n ya am hk. daha geni bilgi için bkz. Osman Cilac , “Barnaba ncili/Barna-ba’n n Hayat ”, D A, c. 5, stanbul 1992, s. 76–77.

654

Dinî ve Felsefî Metinler

manas ; “Allah taraf ndan Allah’a, yani kendisine bir eriat (=din/hüküm) kitab gönderil-mi ” gibi bir ey olacakt .

te bundan dolay , zikredilen konsilin ileri gelen üye papazlar , Hz. Rûhullah (=Allah’ n ruhu/ sa) Efendimiz’in terceme-i hâli eklinde u veya lan zat taraf ndan yaz lm ve üphesiz hakiki ncil’den birçok âyetleri ve bizzat Cenâb- Mesih (=Yüce Kurtar c / sa) a z yla bildirilmi mucizevî haberleri ihtiva eden baz kitaplar , gerekli de i ikliklerden sonra yine ncil ad alt nda kabulüyle i in içinden ç k lmas n daha uy-gun bulmu lar ve znik Konsili’nde bilhassa dört tanesine mutlak iman art koymu /ko mu lard r ki, (onlar da) unlard r: Luka, Markos, Yuhanna ve Ma a ncilleri.

Dikkat çekicidir ki, Kur’ân- Azimü’ - ân’da ncil kelimesinin aynen zikredilmi olmas 15, bize bu Semavî Kitab’ n evvelce mevcudiyetini nas l isbat ediyorsa, özellikle dört tanesinin aceleye getirilerek ncil ad yla tan nma mecburiyetinin konulmas da, -önceden dedi imiz gibi- hakikisinin o s ralarda yok edildi i üphesini vermektedir. Yoksa her hayat hikâyesi kitab n n pekâlâ birer ismi olabilirdi.

te bütün bunlar, Hz. sa Efendimiz’in Rabl n güya sa lamla t rmak ( / 7) için zoru zoruna inan(d r)ma yoluna gidilmi safsatalar olup, ne kadar gayret edilirse edilsin, Dinler Tarihi’nde hem gülünç ve hem de i renç sayfalar te kil etmekten ileri geçemezler.

Onlar sanki ( öyle) demek isterler:

“ sa Allah’t r; Allah ise, tabiat yla kendi kendisine eriat (=din/hüküm) kitab göndermez. Öteden beri devam edegeldi i üzere, bunu mü’min ve hâs kullar na ilham ve vah(i)y yollar yla ya da aralar nda bulundu u s ralarda ifahen söylemek ve yazd rmak ile vaziyeti idare etmeye uygun olur. Nitekim (olay) böyle geli mi ve znik’te kabul edilen dört ncil i te bu ekilde meydana getirilmi tir.”

Allah’ n insanlar aras nda gezindi i inanc tamamen size ait kalmak art yla, biz (de) buna kar unu ortaya koyar z: E er sa (a.s.), hakikaten bnullah/Allah’ n o lu veya Allah ise, dedikleriniz k smen do ru olabilir ve durumun da be a a -be yu-kar böyle cereyan etmesi laz m gelir.

Fakat znik Konsili’nde bu türden ancak bir k s m kitaplar n gözden geçirildi i ve birçoklar n n sayfalar bile aç lmad tarihen zapt edilmi olup, esasen birbirlerini tutmad klar ve ha a resmen kabul edilen dört tanesinde bile dikkat çekici derecede ayk r l klar bulundu u hiç de meçhul de ildir.

( / 8) u halde Allah olan sa, demek ki kendi havarîsine ve elçilerine bile bir-birine z t ilhamlarda bulunmu veya söylemi tir. Böyle bir zât ise de il Allah, ha a

15 Bunlara u birkaç ayet örnek olarak gösterilebilir: 5/Mâide, 46–47, 66, 68; 9/Tevbe, 111.

655

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

en ufak bir peygamber bile olamaz! Nerede kald ki, esas itibariyle dört kitaba da lüzum yoktur. Çünkü ( lâhî bir) âdet olarak, Allah’ n yaln z bir peygambere bir eriat (=din/hüküm) kitab gönderilmek usûlünde tecellî edegeldi i malumdur. (Öyleyse) Ey znik Meclisi’nin bedbaht azalar ; bu dört ncil’deki âyetler birbirini tutmasalar ve ha a taban tabana z t dahi olsalar, bunlara ayr ayr iman edilmenin laz m geldi ini yaz l emirlerinizle umumile tiren ve Hz. Meryem el-Betûl (=bâkire/temiz) ile o lu sa’n n rabliklerini kararla t rarak birtak m mazlum insanlar bu (inanç) bozuklu u-

na mecbur eden siz de il misiniz?16

Evet, ba kalar gibi ben de biliyorum ki; Kilise’nin kafas na ‘übüvvet’ ve ‘bünüv-vet’; yani babal k ve o ulluk nam yla sakat bir kir olan ‘ulûhiyyet’ (=ilâhl k/tanr l k) dü üncesini sokan siz de il misiniz?

Bu oyunu ilk defa Ori nus (?) ad nda, hem köse ve hem de hâdim/i di edilmi M s rl bir papaz oynam t r. Bu adam, Milâdî ikinci as rda ya am , gayet âlim ve çok lisan bilen bir rahip idi. Birçok yaz lar ve eserleri vard r. Özetle, Tevrat’ bizzat alt dile çevirmi tir. znik Konsili’ni müteakip Papa taraf ndan kazan lan “Allah’ n Vekilli i” ünvan na te ekkür etmek bab ndan azizler, yani evliyalar (=Allah’ n/Tanr ’n n dostlar ) s ras na geçirilmesi çok arzu edilmi ise de erkekli inin giderilmi olmas buna ( / 9) mani olmu tur. Bununla beraber yine Kilise’nin en büyük mual-limlerinden ve hürmetkâr Kilise babalar ndan addedilir. Hz. sa (a.s.) Efendimiz’in konu tu u branice’nin Arâmî lehçesini mükemmel biçimde okur ve yazard . Bunlar sizin gibi (ben de) hep biliyorum; biliyorum ama buna ra men znik Konsili’ne kadar Hz. Rûhullah’a/ sa’ya hiçbir kimsenin, “Allah” veya “ bnullah/Allah’ n o lu” demedi-

ini de biliyorum. böyle iken, siz neden dolay bu cinayeti, bu ahmakl irtikâp e iniz/yapt n z?

Soruyorum ve sizden srarl bir ekilde cevap bekliyorum. Bu derece anlams z kararlara, elleriniz titremeden imzalar n z nas l koydunuz/a n z? Allah’tan ve biz-zat Hz. sa’dan utanmad n z m ? Ve hiç olmazsa tarihin tenkitlerinden korkmad n z m ? Bunun hakiki sebebini niçin gizlediniz? Ve bilhassa rubûbiyyet/rablik meselesini tam bir cesaretle reddedip, içinizden ç k p giden Arius/Aryüsçüler gibi niçin mert ve hakk söyleyen/savunan olmad n z?

16 Burada tarihsel bir anekdotu hat rlatmakta fayda mülahaza ediyoruz: znik Konsili (M. 325)’nde Baba ve O ul’un tanr l n n kabul edilmesiyle Hristiyan teolojisinin temelleri at lm , stanbul Konsili (M. 381)’nde Kutsal Ruh’un tanr l n n kararla t r lmas yla da Teslis doktrininin üç uknûmu tamamlanm t r. Bu ö retiye Hz. Meryem’in rabl ya da Tanr ’y do uran/ Tanr anas (=Theotokos) olmas unsurunun eklenmesi ise Efes Konsili (M. 431)’nde gerçekle mi tir. (Detayl bilgi bkz. Abdurrahman Küçük, “Gregoryen Erme-ni Kilisesinin Olu mas ve Konsil Kararlar Kar s ndaki Tutumu”, Ankara Üniversitesi lâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 37, Ankara 1996, s. 133-140.

656

Dinî ve Felsefî Metinler

Çünkü kendinizi ve vicdan n z , reislerinizle beraber güya dindar (olan ve görü-nen) Konstant niyye’ye satm t n z; de il mi?

O seciyesiz/alçak hükümdar ki, az-çok kuvvetlenen Hristiyanl riyakâr bir e-kilde ileri sürerek, saltanat makam nda korkusuz ve rakipsiz kalmak için Roma’n n putperest ordusuyla çarp maktan çekinmemi idi.

( / 10) Kar tarafa kumanda eden (Bat Roma imparatoru) Maxentius (278 civa-r –312) dahi, t pk Konstantin (Roma ve Bizans imparatorlar n n ilki I. veya Büyük Constantinus, 272–337) gibi eski dini siper edinerek, o da müstakil olarak/tek ba na hükümdar kalmak ve bunun için de hasm n yok etmek ve Hristiyanl ortadan kald r-mak emel ve sevdas nda idi. Yani her iki imparator da tamamen post kavgas yapt klar halde ordular na, dinin kutsal sayd eyler ad na çarp t klar n söylüyordu. Yalan!

Muharebeyi Konstantin kazanmakla beraber bu çarp madan sonra kendi mevki-inin öbür taraf kadar sa lam ve kuvvetli olmad n anlad ndan her ne olursa olsun, gelecek için eski ahalinin geçen as rdaki itikatlar na acele taraf ndan yana may , hâle ve maslahata muvaf k bulmu idi. Yani bu eytan hükümdar, ilâh n/tanr n n birden fazla olmas n /ço almas n dile getiren ve imparatorlar tap (n )lan varl k (olarak) tan maya meyilli büyük bir milleti, bir defaya mahsus olmak üzere tek Allah’l bir akideye/inanca davet ederek -vaki galibiyetine ra men- k l ç kuvvetiyle bunu devam e irmede, dâhilî ve siyasî mahzurlar görmü idi.

Bunun için Hz. sa’y ve anas Hz. Meryem’i Allah/ lâh’l a yükselterek yeni bir Teslis akidesiyle/Üçlü Tanr inanc yla ayn zamanda hem Hristiyanlar n mevkilerini yükseltmeyi ve hem de eski Romal lar n prest lerini ok amay lüzumlu ve faydal buldu.

Ve i te Milâd’ n 325. senesindeki znik Konsili’nin kurulmas nda ( / 11) bu mak-satla toleransl /ho görülü davrand . Yoksa t pk Maxentius gibi Konstantin’in de, ne yeni ve ne de eski dinle hiçbir alâkas yoktu. Yani ona u veya bu dinden ziyade “hükmü geçen” bir saltanat gerek(li) idi ki, buna da muva ak olmu tu. Ha a bu ba ar ve gururundan dolay -t pk eski imparatorlar gibi- ahaliyi kendisine ve heykellerine secde etmeye kadar mecbur tutmu tu.

Hayret uyand ran bir eydir ki, zaman n kutsal kürsüsünde oturan Papa bile bir rü vet gibi kendisine tevcih edilen ter derecesiyle bu rezaletlere ses ç karamam t . Çünkü znik Konsili’nde o da peygamber vekilli inden Allah’ n yeryüzündeki vekilli-

ine ç kar ld na memnun oluyor ve bu makam n ileride kazanaca maddî ve manevî kuvvetler sayesinde (kendisinin) bir gün dünyevî saltanata da nail olaca n ve böyle-likle Mukaddes Kilise’nin imparator ve krallara hükmedece ini dü ünüyordu.

657

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

Nitekim öyle oldu ve Hz. sa (a.s.)’n n, “Kayser’e ait olan Kayser’e b rak n z (=Kral’ n hakk n Kral’a veriniz)”; yani “siyasî iktidar i leriyle u ra may n z” tarz ndaki emir ve tavsiyesi de dünya sevgisi ile tamamen tersine al nm oldu.

A edersiniz üye efendiler; itiraf ederim ki, bir müslüman s fat yla sizi uyarmada ileri gi im ve znik Kosili’nin hakk nda belki de as l konunun d na ç kt m. Fakat âdemo ullar ndan bir insan dü üncesiyle bunlar yazmak hakk m de il midir? Ki, ( / 12) bunu da siz itiraf ediniz! Evet, Nebî’yi/Peygamber’i “Allah” yapmak gibi çok çir-kin karar n z yüzünden de il midir ki, milyonlarca insan dalâlete/sap kl a dü mü , hakikat n görememi ve bunu sezmek isteyenlerin de, akabinde derhal kelleleri uçurulmu tur.

Yine bu manas z karar n z yüzünden de il midir ki, orta ça da Engizisyon mahkemeleri, tasavvuru bile güç hazm olunur mel’anetler ve vah etler i lenmesini mukaddes bir vazife telakki eylemi , halk soymu -so ana çevirmi ; rzlara, namus-lara tecavüz etmi , hür vicdanlar bo mu , kar gelmek isteyenleri evleriyle bera-ber yok eylemi tir. Ve yine bu yanl karar n z yüzünden de il midir ki, Avrupa’n n “Ehl-i Salip/Haçl Zihniyeti” nam alt ndaki mutaass p gürûh Anadolu’yu yakm , mukaddes makamlar /kutsal yerleri bir(er) mezbahaya çevirmi , her din erbab n-ca hürmet edilmesi laz m gelen çe itli mabetleri fuh(u) ve cinayetlerle kirletmi ve ha a bu hayas zl ktan, o vakit Hristiyanlar elinde bulunan Ayasofya Kilisesi bile kurtulamam t r.

Bunlar yetmiyormu gibi birçok âlim insan, ate lerde diri diri yak lm ve fazla olarak da Cihan Tarihi’ne San Bartolomeo Vak’as /St. Bartolomeo Katliam (1600) gibi çok kanl bir damga vurulmu tur.

Efendiler, daha hangisini sayal m?! Ve meselâ; Hz. Muhammed (571-632)’in ve ikinci halifesi ( / 13) Ömer el-Fâruk (581–644)’un bütün hristiyanlara ve Kudüslülere, Târ k bin Ziyâd (v. 720)’ n spanyollara, Fatih Sultan Mehmed (1432–1481)’in stanbul patriklerine ve ahalisine yapt insaniyete yak an muameleye kar spanya Kral Katolik Ferdinand (1452–1516)’ n, Endülüslü müslümanlara ve yahudilere; me -hur zalimlerden Hernán Cortés/Fernan Kortez (1485–1547)’in, yoktan yere uydurma birtak m bahanelerle hem de papazlar n gözleri önünde yakt rd büyük ate te Meksika’n n çok dindar yerli Astec/Azteklere ve bunlar n son imparatoru Cuautémoc/Guatimozin (1495–1525)’e yapt klar n ve ( skenderiyeli) Patrik Cyril/Sirl (376–444)’in, skenderiye’de (devrin) en bilgin kad n( ) olan Hypatia/Hipati (370–415)’yi s rf a r

tutuculu u ve cehâleti yüzünden insan toplulu u önünde öldürterek cesedini ç -r lç plak sokak ortas nda b rakt n da m anlatal m?! Ha a me hur skenderiye Kütüphanesi’ni hiç vicdan azab duymadan yakt rd n da m söyleyelim?!

658

Dinî ve Felsefî Metinler

Evet, -yukar larda da i aret e i imiz gibi- maksad m z, bunlar n tafsilat na gir-mek de ildir. steyenler tarih kitaplar ndan bu feci hadiseleri ve benzerlerini kana kana okuyabilirler! Biz, yaln z Hz. Fahr-i Kâinat (Peygamber) Efendimiz’in tüm hris-tiyanlara kar verdi i me hur sözle me metnini aynen yazaca z ki, hakiki medeni-yetin hangi tara a bulundu u, insanl k dünyas nca bir kere daha anla lm olsun.

* * *

Hz. Peygamber’in Ahidnâmesi

( / 14) “Bu mektup, Abdullah(’ n) o lu Muhammed (a.s.s.)’in bütün hristiyanla-ra verdi i yaz l sözle me örne idir ki; Hakk Teâlâ onu rahmetiyle müjdeleyip, azap ile halk korkutmaya göndermi tir. Ve Allah Teâlâ onu, halk n üzerinde olan ema-netle emin eylemi tir/güvenilir k lm t r. O Muhammed, bu mektubu, hristiyanl k dinine/toplumuna mensup olan herkese an(t)la ma için verdi. Her kim o ahdi bo-zarsa, Hakk Teâlâ’n n ahdini bozmu olur, dinini alaya alm olur ve Allah Teâlâ’n n lanetine lay k olur. Bu ahde muhalefet eden kimse, gerek emir/yönetici ve gerek(se) ba kas olsun (fark etmez).

Bir rahip veya bir seyyah/gezgin bir da da veya bir derede veya çölde veya ma-mur bir yerde veya alçak yerlerde veya kum içinde olsun, onlardan her tehlikeyi sav-d m; nefsim/kendimle, yard mc ve destekçilerimle ve milletim/dinda lar m ve hal-k mla ve bana tabi olanlar ile. Zira onlar benim bak p-göze i im (=reâyâ) ve himâyem alt nda (=ehl-i zimme) olan kimselerdir. Ben onlar öteki topluluklardan gelen me ak-katlerin eziyetlerinden uzakla t r p kurtard m. (Buna kar n onlar) haraç versinler. Onlara zor kullan lmas n ve kötü muamele yap lmas n. Ve bir papaz, papazl ndan al konulmas n. Ve (inzivaya çekilmek için) hücre yap p, içinde itikâfa girenler, ibadet yerlerinden ç kar lmas n. Ve seyahat üzere olanlar, (yolculuktan) men olunmas n. Ve ke i lik ve kiliselerinden hiçbir ey y k lmas n. Ve kiliseleri mallar ndan mal al n p, müslüman n mescidleri binas /yap m na sarf olunmas n/harcanmas n! Her kim, buna ayk r i i lerse, Allah’ n ve Resûlü’nün ahidlerini bozmu olur ve (çal arak) kazan-may p ibadetle ( / 15) me gul olan rahiplerine cizye borcu yüklenmesin. Her nerede olsalar; gerek karada ve gerek denizde, bat da ve do uda, kuzey ve güneyde onlar n güvenli ini ben garanti ederim. Onlar benim emniyetimle beraber korumam alt nda ve an(t)la ma teminat mdad r. Da larda olup ibadetle ba ba a kalanlar n, ziraî fa-aliyetlerinden haraç ve ö (ü)r al nmaz. Zira onlar n (bir eyler) ekip-biçmeleri, (s rf kendi) bo azlar /geçim(lik)leri içindir; ticaret/kazanç için de ildir. Ve dahi harp için insan ç karmak/askere al nmak laz m gelse, onlara (bu) bile teklif olunmaz. Ve cizye al nmak laz m gelse, ne kadar mal ve gelir getiren yap (=akar) sahibi olursa olsun, y lda on iki dirhemden fazla bir ey al nmaz. Ve zahmet ve me akkat yüklenmez. Ve

659

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

mücadele olunsa (gayet) yumu akl kla, en güzel tarz ile mücadele olunur. Ve merha-met ve e at kanad alt nda korunurlar. Her nerede olursa ve her nereye var rlarsa, müslüman n nikâh alt nda bulunan hristiyan kad na zorlama ve bask olmaz. Ve kiliselerinde, gidip ibadet etme(k)den al konulmaz. Her kim ki, Allah’ n bu ahdine kar ç km olsa ve z dd ile amel etmeye kast eylese, Hakk Teâlâ ve Resûlü’nün an(t)la mas na isyan etmi olur. Ve kiliseleri(nin) tamir edilmesinde (kar l kl ) yard m-la rlar. Bu sözle me metni, k yamete kadar baki olup dünya (y k l p) enkaz hâline gelinceye dek kal c olsun!”

Allah’ n Rasûlü Muhammed

* * *

bu ahidnâme(nin) Türkçe’sinin ifadelerinden anla lm t r ki, tercüme ekli ta-mamen ( / 16) eski tarz üzeredir. Feridun Bey Mün eât-i Resmiye’sinden al nm t r. Arapças çok fasihtir17. (Ahmed) Feridun Bey (v. 1581/3), zaman m z n de il Osmanl mparatorlu u’nun en parlak ve kuvvetli zamanlar n n yazarlar ndan bulunmas na

ra men hak ve hakika en zerre kadar sapmayarak Hz. Peygamber’in sözle me mek-tubunu har har ne tercüme etmi tir. Biz de bu çeviriye tamamen sad k kald k.

Hz. Ömer el-Faruk Efendimiz’in Kudüs Patriki’ne verdi i eman-nâme/güven mektubu dahi hemen hemen bu meâlde olup, ha a buna Musevî/Yahudiler de dâhil edilmi tir.

Bunlar hat rla ktan sonra as l konuya dönerek yine znik Konsili’ne gelirsek, söylemeye mecburuz ki, mecliste bütün terceme-i hâl/biyogra kitaplar , yani hristi-yanlarca (kabul gören) bütün nciller bile bulundurulmam t r. Örne in, sözkonusu olan Barnaba ncili dahi bu kapsamdad r. Hâlbuki bu ahs n da bir ncil yazd , çok kuvvetli bir ihtimalle Kilisece malum idi. Nitekim Milâdî 492 tarihinde papal k ma-kam na geçen me hur (I.) Gelasius/Gelesyoz (ö. 496)’un birtak m emirler içeren yaz l genelgesinde hristiyanlarca okunmas men edilmi kitaplar aras nda Barnaba ncili de zikrolunmu tur.

Bu yasaklamaya sebep ne olabilir? Demek ki, ad geçen ncil(’in) konular , znik Konsili taraf ndan al nan kararlara muhali ir.

Evet, a a da aç klayaca m z ekilde bu ncil’de ne Hz. sa’n n Allah’l ve ne de çarm ha gerildi i vs. bahis mevzûu de ildir. Tersine, bunlar n ( / 17) aksi ve fazla olarak da Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz’in peygamberli ini müjdeleme (haberi), hem de ismen yaz l d r.

17 Bu mektubun or inal Arapça metni için bkz. Feridun Ha met Bey, Mecmûatü Mün eâti’s-Selâtîn-i Feridun Bey, yer ve tarih yok, s. 30–31.

660

Dinî ve Felsefî Metinler

Barnaba, Tevrat’ n hakikatlerine vâk f çok âlim bir zât olmas itibariyle, bunun ncil’i hiç üphe edilmemek gerektir ki, di erlerininkine nazaran elbe e daha k y-

metlidir.

Bununla birlikte bu ncil’in znik Konsili’nde bulun(durul)mamas n , kas t-l olarak telâkki edemem/dü ünemem; buna hakk m yoktur. Fakat her ne ekilde olursa olsun, bilâhare meydana ç kt ktan ve bilhassa içindekileri de bildikten sonra ak l ve mant k icap e irirdi ki, znik Konsili’nin eski kararlar derhal fesh olunmal , hakikat ortaya konulmal ve hiç olmazsa Hz. Mesih’in (=Kurtar c / sa’n n) srarl biçimde ve defalarca haber verdi i Muhammed (a.s.)’in yeryüzüne gelece i beklen-meliydi; de il mi?

Evet, öyle olmal yd ama üzüntüyle ifade etmek gerekir ki, bunlar n hiç birisi yap lmad . Yap lmad ama itiraf edilmeli ki, daha ileriye de gidilmedi; yani istik-balde gelecek bir slâmiyet aleyhine o zamanlar, imdiki tarzda taarruzlara lüzum görülmedi.

Öyle zannedilir ki, ilgili ahsiyetler, haber verilen peygamberin belki de znik Konsili kararlar n ve icraatlar n alk layaca na inan (yo)rlar ve bu hususta Hz. sa’n n babas zl na güveniyorlard .

Fakat Miladî yedinci yüzy lda Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz’in, Barnaba ( / 18) ncili’ndeki haberlere uygun olarak gönderilmesi ve Kur’ân- Kerîm’in de Hristiyanl k(taki) Teslis akidesine iddetli biçimde hücum etmesi ve hele daha sonra-ki as rda ve as rlarda slâm ordular n n, hristiyanlar n kutsal merkezlerinden birkaç -n zabt ve di erlerini de a r/yo un ekilde tehdit eylemesi üzerine meselenin rengi de i mi ti.

Evet, üç Allah’l Hristiyanl k alemi, yaln z müdafaa ile bir ey yap lamayaca n anlad ndan, mecburen “i ira-yalan” silahlar yla taarruza geçti. Ha a bununla da kalmayarak, büyük ölçüde “Mukaddes Kitaplar” bozma (=tahrif) i lerine dahi giri ti ki; hep znik Konsili kararlar n n rezaletlerini kapatmaya yönelik olan bu sahtekârl k, imdi bile devam edegelmektedir. Yani rabl kabul edilmi bir sa’n n, kendi has

kullar na meydana getir i i nciller, pervas zca ve hayas zca tahrif olunuyor/de i ti-riliyor da, herhalde bir(er) insan olan papalar n masumiyetliklerine zerre kadarc k bir ey denmiyor. Bu u demek oluyor ki, -hâ â- Allah olan sa, yanl vah(i)y ve ilham-

larda bulunmu ; (bu yüzden) onun resulleri (de) yanl ve eksik nciller yazm lard r. Ama vakit ve zaman iyi takdir eden Kilise, imdada yeti erek, meydana gelen hatalar ve noksanlar tamamlam lard r. Ve icap e ikçe de bu gayretleri(ni), gelecekte dahi esirgemeyeceklerdir! ( / 19) Aç kças vekil olan Papa, müvekkilin kudretine üstün durumda bulunmaktad r. Ulu Tanr ’ya çok ükür ki, hak ve hakikatin ve yine o de-mek olan iki büyük dinin getiricileri durumundaki “Muhammed” ve “ sa” (a.s.) gibi

661

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

iki peygamberin mü terek mucizeleriyle, her nas lsa Vatikan duvarlar aras nda unu-tulup giden Barnaba ncili, i te bu sayede bozulmadan aynen muhafaza olabilmi tir.

Biz bütün bu gerçekleri, Miladî XVI. yüzy l n sonlar na do ru Papa V. Sixtus/Sikstus (1520–1590)’un Vatikan’daki özel kütüphanesinden hayret verici/uyan-d racak biçimde ele geçirilip ancak 1738 (’de) ortaya ç kan talyanca hakiki ter-cümesinin mütalaas ndan/etüdünden ö reniyoruz. Bugün bu çeviri Viyana Millî Kütüphanesi’nde saklanmaktad r. u kadar ki, bu tercümeyi kim yapm t r? Nas l ve ne suretle çal m t r ve kimin emriyle asl ile kar la t r lm t r? Buralar tama-men meçhul bulunmaktad r. Bu hususta söylenen “ öyle veya böyle” iddialar, de-lil göstermeye elveri li de ildirler. Fakat hiç üphe edilememelidir ki, bir gün bu kapal sayfalar da aç lacakt r. Gerçekte Barnaba’n n ncili, pek garip bir tarzda ve adetâ manevî bir tesadüf ile ele geçmi tir.

öyle ki; talyan rahiplerinden Fra Marino (?) ad nda ( / 20) hakikat tutkunu âlim bir zât Papa Be inci Sixtus’un hususî ve pek samimi dostu bulunmas ndan istifade ederek s k s k Barnaba ncili’nden bahisler açmaya ba lam ve bir gün olsun neden dolay okunmas yasak kitaplar aras nda say ld n sormam t r.

Papa’n n verdi i kaçamakl fakat manidar cevap üzerine büsbütün meraka ve üpheye dü en Fra Marino, bir gün ad geçen ( ah s) ile birlikte özel kütüphaneye gir-

mi ti. Onun fazlaca me guliyete dalmas ndan dolay , s rf vakit geçirmek üzere (öyle-sine) s radan/geli igüzel bir kitap okumak istedi. Bizzat rivayete göre eline geçen ilk kitap Barnaba ncili’nin talyanca tercümesi olmu tur.

Pek garip say lmas laz m gelen (bu) bulunu ve ele geçi te, e er herhangi bir hokkabaz/sahtekârl k yoksa; yani olay, Fra Marino’nun dedi i gibi cereyan etmi /geli mi ise; “art k Cenâb- Hakk dahi bu ncil’in meydana ç kmas n takdir buyurmu ” de-mekten ba ka sözümüz ve bir diyece imiz kalmaz.

Çünkü daha ilk hamlede/etapta, as rlardan beri saklanan yasak bir kitab n ele geçivermesi, ak l ve hayalin kolayl kla kabul edemeyece i bir hadisedir. Ve belki de Papa Sixtus Hazretleri’nin temiz yüreklili ine dayanan gizli bir kolayla t rma i idir. Yani ad geçen ki i de Fra Marino gibi hakikat a /ba l s olsa gerektir. Ve kim bilir belki de!

( / 21) Her nas l olursa olsun, Fra Marino bu güzel ve inan lmaz raslant ya çok ama pek çok sevindi. Adetâ uurunu kaybeden bir h rs z gibi, sözü edilen kitab kol-tu unun alt na saklayarak Papa’n n müsaadesiyle ikametgâh na döndü. Yaln z ka-l nca heyecanl bir evk/arzu ile onu okudu ve bitirince hristiyanl terk ederek müs-lüman oldu. Bu geli meden tabiat yla o s ralarda hiçbir kimse haberdar olamam t . Ha a Papa bile i in fark nda de ildi. Veya artlar gere i öyle görünmü idi.

662

Dinî ve Felsefî Metinler

En son 1709 tarihinde idi ki, Purusya Krall müste arlar ndan Won Cramer/Fon Kramer (1704–1752) ad nda bir zat Amsterdam’da bulundu u s ralarda oran n me -hur kitapç lar ndan birisi kendisine eski bir ncil satm idi. Bu, vaktiyle Fra Marino merhumun Vatikan Kütüphanesi’nden a rd /kaç rd ncil idi.

Won Cramer’in bu husustaki ilgisizli i dolay s yla bu nadir nüsha, bir-iki el de-i tirdikten sonra -yukar da da söyledi imiz gibi- en nihayet 1738 tarihinde Viyana

Millî Kütüphanesi’nin mal oldu ki; Fra Marino Vak’as , yani ncil’in Vatikan’dan nas l al nd ve okunduktan sonra slâmiyet’in kabulü meseleleri, i te bu kitab n son sayfalar na bizzat Fra Marino taraf ndan yaz lm hâ iyelerden/dip veya kenar not eklinde dü ülen aç klamalardan anla lm idi.

( / 22) Barnaba ncili’nin sanki asl gibi alg lanan bu nüsha, 222 fas l veya sure-den ve 215 sayfadan ibaret olup, ince mukavva ile ciltlenmi ve üzerine bak r rengine yak n bir deri kaplanm t r. Kitab m z n ikinci k sm (n n) sonuna, bu ncil’in foto raf çekilmi ilk sayfas ve tercümesi kon(ul)mu tur.

Bu talyanca nüsha, epey bir müddet sonra ngilizce’ye aynen ve çok do ru bi-çimde çevrilmi ise de, bugün o nüsha ortada bulunmamaktad r. Allah raz olsun; M s rl Halil Seâde (1857–1934) adl bir doktor, bunlardan bir tane tedarik ederek 1907 tarihinde Arapça’s n ne re/yay nlamaya muva ak olmu tu.18

Bununla birlikte, spanya’da dahi XVIII. as r ba lar nda Aroganî veya Mustafa el-Firendî isminde hidâyete ermi /müslüman olmu bir Musevî/Yahudî âlimi taraf ndan talyanca nüshadan çevrildi i kuvvetli biçimde zannedilen bir ba ka nüsha bulunmu

idi ki, bu da yine 222 sureyi ve fakat küçük olmak üzere 420 sayfay ihtiva ediyordu. Bu nüshay Dr. Helm ad nda müste rik/ ark yatç bir ki i, Sabil ad nda bilgin bir zâta hediye e i ve ondan da Oxford Üniversitesi üyelerinden Dr. Nenkihos’a geçti.

Nenkihos 1784 tarihinde bunu tam bir tarafs zl kla ve tam bir bilgelikle ngilizce’ye tercüme e ikten sonra, asl yla beraber me hur Teoloji üstadlar ndan/ lahiyat profe-sörlerinden Dr. Hoyt’a verdi. (Bu) Doktor her ikisini de enine boyuna/her yönüyle in-celedikten sonra ( / 23) talebesine verdi i derslerin birinde -gerçekten yard m ama-c yla m yoksa içten gelen bir dürtü ile mi olacak- bundan bahsetmi ve bu nüsha ile Viyana’daki talyancas (n n) içeriklerinin di erininkiyle ayn oldu u ve ancak bir-iki yerde önemsiz ifade farklar bulundu unu söylemi ve örnek olarak da a a da yer alan haberleri göstermi tir.

18 Sözkonusu ncil’e Muhammed Re îd R dâ (1865–1935) bir mukaddime (s. 27–30), Dr. Ahmed Hicâzî es-Saka da bir tan t m yaz s (s. 33–89) yazm t r. Bkz. ncîlü Bernaba ( ngilizce’den Arapça’ya çeviren: Dr. Halil Seâde), Dâru’l-Be îr, Kahire trz.

Ayr ca Halil Seâde’nin hayat ve eserleri hk. bilgi için bkz. ay.e., s. 26.

663

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

talyanca nüshas nda; “Hain Yehûda, Yesû’u teslim etmek üzere geldi i s rada, Yesû’ bir bostanda ibadet ediyordu ki, içindeki odada havariler uyumu lard . Yesû’ askerin geldi ini görünce korktu ve odaya girdi. Allah onun tehlikede olmad n görünce dört melek ç kageldi. Melekler sa’y ald lar, pencereden ç kar p üçüncü kat gö e götürdüler. Hain Yehûda odaya girince Allah onun yüzünü ve sesini de i tirdi; tamam yla Yesû’un benzeri oldu. sa’n n âkird/ö rencileri uyan p onu gördüklerin-de, (onun) Yesû’ oldu unda üphe etmediler.”

Bu rivayete kadar spanya nüshas n n rivayeti de tam tam na yukar da yaz l-d gibidir. Yaln z, “Batris” diyerek onu istisna etmi ; yani havarilerin reisi olan Petrus (M.Ö. 67)’un, hâin Yehûda(’n n) sa olmad n tan d n ilave etmi tir. Ve kezâ spanya nüshas nda, k smen talyanca nüshas ndan ba ka türlü yaz l u f kra dahi vard r:

“…Yahudiler sa’ya geldiler. Âhir zamanda gönderilecek peygamberin ad n sor-dular. sa dedi ki, Allah Teâlâ âhir zaman peygamberini yara ve onu nurdan ( / 24) bir kandil içine koydu. Ve ona Muhammed ismini verdi. Dedi ki; Ya Muhammed, sabret! Birçok halk senin için yara m. Ve hepsini sana verdim. Her kim senden raz olursa ben de ondan raz y m. Her kim sana bu z ederse ben de ondan uza m.”

te özetleyerek anla m z tarzlarda ötekinin ayn demek olan bu iki ncil nüs-has n n birbiri ard nca ortaya ç kt yay l nca, alâkadar olanlar taraf ndan tedkikleri-ne giri ildi. Ve neticede Barnaba ncili’nin, mevcut dört ncil’e ve hakika e ise znik Konsili’nin ald kararlara -çünkü her ey, sonradan znik’te al nan kararlara göre bozulup de i tirilmi ti- dört mühim noktada tamamen muhalif bulundu u anla ld . Bu bak aç s ndan, Kur’an ve slâmiyet esaslar na tamamen ve aynen uygun bulunan Barnaba ncili;

1- sa’n n Allah ve Allah’ n o lu olmad n ,

2- brahim (a.s.)’in kurban etmeye te ebbüs e i i o lunun “ shak” de il “ smail” oldu unu,

3- Beklenen Mesîh’in/Kurtar c ’n n Yesû’ de il Hz. Muhammed (a.s.) oldu unu söyleyerek; “O Resûlüllah’t r. Âdem Cennet’ten ç kar ld s rada kap s üzerinde -nurdan har erle- ‘Lâ ilâhe illellah Muhammedün Resûlüllah’ yaz s n görmü tür” der ve ( / 25)

4- Yesû’un (çarm ha gerilerek) idam edilmedi ini, belki semaya ç kar ld n ; as lan n (ise) Hz. sa’n n suretine benzetilen hâin Yehûda oldu unu ortaya koyar.

te bunlardan ve daha ba ka farklardan dolay , din ve ilim çevrelerinde gizliden gizliye heyecanl kayna malar ba lad . Ve hararetli münaka alara yol aç ld . Özellikle

664

Dinî ve Felsefî Metinler

ngiltere’nin büyük ruhanî/din bilginleri aras nda çok dikkate de er sözler sarf olun-du. Ve ha a Barnaba ncili’nin branice ibareli/yaz lm as l nüshas soruldu. in pek nazik sa aya girece ini ve ha a daha fazla alevlenece ini sezen Büyük Kilise, mese-leyi örtbas etmek için el alt ndan u;

“…Barnaba ncili ad yla, bu zat taraf ndan yaz lm bir kitap mevcut de ildir. Bu da’va/iddiay , slâmlar icat etmi lerdir/uydurmu lard r. Yani kendi peygamberlerinin mevkiini/ko-numunu sa lamla t rmak için ortaya atm lard r. spat da, bulunan ncillerin içindeki ha-berlerdir. Bunlar znik’te resmen kabul olunan dört kitab( n) muhteviyat yla çat rlar. Ha a bunlar n ciltleri bile ark-vârî/do uyu and ran ve Arap usûlündedir. Ve tezhip bile edilmi ler/süslenmi lerdir…” vd. gibi ak l ve mant a ayk r suçlamalara ba vurmaktan çekinme-mi ler ve i te ancak bu sayede geni çe bir nefes alabilmi lerdir.

Gerçek u ki, bu konuda Lonsdale ve Lo(u)ra gibi ciddî ve hakk tutan iki kilise mütefekkiri, Barnaba ncili’nin Araplar taraf ndan yaz ld hakk ndaki i iray ta-mamen red eylemi lerse de, ayn maksatla bizim de bir ( / 26) kaç söz söylememize müsaade buyurulmas n okuyucular mdan rica ederim. Ben de diyorum ki;

1- slâmiyet, bir hidâyet ve hikmet d r. Herkes bu nurdan istifade etmeli ve bunu büyük bir nimet bilmelidir. Onun için (gayet) aç k (olan bu) din, ne propagan-daya muhtaçt r ve ne de; “Lâ-ikrâhe ’d-dîn (=Din’de zorlama yoktur)” (2/Bakara, 256) âyet-i kerîmesinin kesin olarak emre i i (daha do rusu nehye i i) gibi, ceb(i)r ve iddete!

u halde mensuplar , onun tasdikine veya methine dair uydurma kitaplar teli ne tenezzül etmezler. Ve çünkü onlar n müslümanl klar , sözlü veya yaz l propaganda-larla ve misyonerler(in) eytanl klar yla de il, aksine büyük hakikatlerin ve akla en yatk n ictimaî düstûrlar n din akideleri içinde ve Kur’an sat rlar aras nda bulunma-s yla kuvvetlenmi tir.

Esasen ellerindeki kitaptan bir har nin de i ikli e ve bir ifadesinin bozulmaya u ramad n gurur vesilesi bilen müslümanlar, düzmece yeni bir kitap yazmay ge-rekli görselerdi, bunu daha slâmiyet’in ba lang c nda yaparlar ve zaman zaman da buna devam ederlerdi.

Bizim, tabiat yla ne böyle kitap uydurma i lerinden ve ne de Kur’an’ tahrif et-mekten hiç haberimiz yoktur. Bilen ve iddia eden (bir) hristiyan var ise hemen orta-ya ç kmas n ve vesikalar n göstererek iddia e i i eyi ispat eylemesini rica ederiz. Hâlbuki ncillerin hemen her bask da bozulmaya u rad n biliriz. ( / 27)

2- Kald ki, Papa (I.) Gelasius (’un) ne re i i yasak kitaplar listesine Barnaba ncili’nin de ad yaz ld vakit, de il Hz. Muhammed (a.s.s.) Efendimiz, ha a büyük

dedeleri bile dünyaya gelmemi lerdi. Gerçek ( u ki,) ngiliz Ansiklopedisi, yasaklanan

665

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

kitaplar listesinde Barnaba ncili isminin bulunmad n büyük bir hevesle söyler ise de, bu yalan n n büyük bir zarure en; yani talyanca ve spanyolca ncil nüshalar n n ele geçmesinden sonra, yaz ld s rada ansiklopediye artlar n zorlamas yla geçiril-di i çok aç kt r. Aradan geçen 1400 sene kadarl k bir zaman zarf nda, her ne suretle olursa olsun böyle bir yalana acaba neden lüzum görülememi idi? Ve neden dolay bu yalan, son zamanlarda zaruret hâlini ald ?

3- Çünkü bu ncil ortaya ç k nca, yaln z bir-iki âyetin de il, hemen ba tan ba a bütün surelerinin de i tirilmesi icap etmi ve fakat buna imkân görülmeyince; “…Bu kitab slâmlar uydurmu lar ve Havarî Barnaba’ya isnat eylemi lerdir…” demenin daha kolay olaca na ve böylelikle do al olarak yasak kitaplar aras nda zikredilmesine ak l ve mant k bak m ndan (bir) kusurun/ihmâlin varl ndan söz edilemeyece ine karar vermi lerdir ki; dolay s yla, yukar daki ikinci maddede yaz l ansiklopedi tekzibi de güya delil göstermeye elveri li bir yer bulsun. ( / 28)

4- Bir de buna mukabil, Avrupal lardan kim bu hokkabaz/ eytanl k i ine vâk f/tan k olmu ise, kendisinden bu konuda nas l bir tesadüfün yard m na te ekkür borç-lu oldu unun aç klamas n rica ederiz. Yani hangi slâm buna cesaret etmi ve hangi bir hristiyan bunu ne ekilde ö renmi tir? Asl nda XVIII. yüzy la kadar hiçbir müs-te rik/do u bilimci böyle bir sahtekârl ktan bahsetmemi ve hiçbir listede uydurma Arapça Barnaba ncili ad görülmemi tir.

Dikkat çekicidir ki, Barnaba ncili’nden ilk söz eden ve “Izhâru’l-Hakk”19 isimli kitab yla slâm Âlemi’ne ilk defa tan tan ah s, Hindli Rahmetullah Efendi Hazretleri (v. 1888)’dir ki, aradan tam bir as rl k müddet bile henüz geçmemi tir. Yani daha ev-vel slâmlar böyle bir ncil’den haberdâr bile de illerdi.

5- Haydi farz edelim ki, müslümanlardan birisi bu kötü i e kalk t ve istedi i gibi yazd , çizdi. Fakat bu kitab , Papa’n n özel kütüphanesine koymay , ne gibi (bir) sebepten dolay akl na getirdi? Ve oraya nas l koyabildi? Ve koyarken veya koydu-rurken ne gibi dinî faydalar dü ünüyordu? Ve yine anlamak istiyorum; Papal k kü-tüphane memurlar , bu fazla ve garip kitab n oradaki mevcûdiyetini hangi tarihte ö renmi lerdir? Buna ait bir yaz l kay t tutulmu mudur? Ve bunun üzerine bu mesele hakk nda yaz l bir aç klama yay nlanm m d r? Bunlar görmek ve okumak isteriz. ( / 29)

6- E er müslümanlar taraf ndan böyle bir kitap yaz lm olsayd , bunun herhalde çok önce meydana getirildi ini bilmemesinde imkân olmayan Fra Marino gibi pek zeki ve merakl bir talyan din bilgini, çald ve evine götürdü ü Barnaba ncili’ni

19 Bkz. Rahmetullah b. Halîl er-Rahmân el-Hindî, Izhâru’l-Hakk, iki cilt/tek kitap, 1424/2002, Beyrut-Lübnan

666

Dinî ve Felsefî Metinler

okur-okumaz hemen slâmiyet’i kabul eder miydi? Ve esasen o kitab aray p bul-makta adetâ cinnet derecesinde a r bir gayret/istek göster miydi? Yaln z bu olay bile ispat eder ki, talyanca nüshas n n ele geçti i tarihe kadar Barnaba ncili ad , Papa’n n, yasaklanan eylerin yaz l oldu u genelgesinden ba ka bir yerde geçme-mi tir. Ve buna dayanarak müslümanlar n böyle bir kitap yaz p ortaya sal vermeleri ak l ve mant k d nda kal r.

7- Haydi bir daha farzedelim ki, bir Arapças vard r. Öyle ise bunu ortaya ç kar n da görelim ve (ne) diyece imizi diyelim.

8- Baz kilise ba kanlar da, Fra Marino taraf ndan bulunan talyanca ncil’in ke-narlar ndaki ufak tefek Arapça hâ iyeleri ileri sürerek iddia edilen eyi ispatlamaya, yani; “Barnaba ncili’nin Araplar taraf ndan hususî maksatla yaz ld (safsatas )”na yel-tenmi lerse de bu iddiâ, her yönden çürük ve manas zd r. Çünkü hâ iye meselesi, hiçbir zaman büyük bir anlam ifade etmeyece i gibi, ha a daha çok müslümanlar le-hine bir delil te kil edecek mahiye edir. Çünkü bunlar( n) Arap diline hakk yla vâk f olmayan yabanc lar taraf ndan yaz ld aç k biçimde görülmektedir. ( / 30)

(Bir an için) varsay ls n ki, o hâ iyeler, kusursuz bir Arapça olsayd bile bundan yaln z; “ talyanca ncil, bir Arap veya o mübârek lisana vâk f birisi taraf ndan görülmü ” hükmü verilebilece i, ba ka türlü manalar n ç kar lamayaca a ikârd r.

Asl nda bu ncil, daha Papa’n n özel kütüphanesinde iken Fra Marino’dan evvel oraya bir müslüman n gizlice girmi bulundu unu ve bir eyler yazd n dü ünmek ne kadar yanl ise, ad geçen kitab n bulunu undan sonra da ayn krin çok anlam-s z dü ece ine i aret etmek pek yerinde olur. Çünkü onu bir kitapç da veya urada burada bulan bir müslüman n, birkaç sat r yaz karalad ktan sonra, art k tekrar orada b rakmayaca n ve belki kendi memleketine getirece ini ve getirmese bile bu olay-lara dair ufak bir eserle be er vicdan na tan taca n dü ünmek, mant k bak m ndan daha ak ll ca olur. Oysa ki, böyle eylerden haberimiz yoktur.

9- Yok bütün bu manalar ve ihtimaller, bulunan kitab n cilt eklinden ve onun tezhip tarz ndan ç kar l yor ise, buna kar ; “Cenâb- Hakk ak llar versin ve hidâyetine eri tirsin/do ru yoluna kavu tursun” demekten ba ka sözümüz olamaz. Efendiler, siz nas l isterseniz öyle deyiniz; çünkü güne hiçbir vakit balç kla s vanamaz ve tabiî olarak da asla karart lamaz! ( / 31)

B- kinci K s m

Barnaba ncili’ne ve hakk ndaki dedikodulara ili kin verdi imiz bilgiler(i) ve savunmalar kâfî görerek, imdi baz mühim âyetlerini ve özellikle Fahr-i Âlem (Peygamber) (s.a.s.) Efendimiz hakk ndaki haberleri yazal m.

667

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

Halil Bey Seâde’nin teminat na göre, ngilizce’sinden Arapça’ya tercümede tam sadakat gösterildi inden ve esasen herhangi bir sapma hâlinde ve hele uydurma ilâvelerde; “Yâhû asl nda böyle eyler yoktur, sen bunlar nereden ç kard n?” gibi hakl itirazlar yükselece inden, okuyucular n, kitab m z bir gönül rahatl yla okuma-lar n tavsiye ederiz. Ben de kalemime ve hislerime ba l kalarak yaz lar aynen nakle im ve ha a baz birbirini takip edegelen hatalar n bile i in nezaketi gere i yerinde b rakt m.

imdi as l söze ba l yorum.

[53] Barnaba ncili’nden, Fas l 12, Allah’ n smi Sûresi20, Âyet 7’de; “Tebâreke’s-mullahi’l-kuddûsi’l-lezî haleka nûra cemîi’l-mukaddesîne ve’l-enbiyâi kable külli’l-e yâi li-yursilehû li-halâs ’l-âlemi…” cümlesi vard r.

Hâlbuki ayn âyete tekabül eden spanya nüshas nda; “nûra’l-enbiyâi ( / 32) rasûlellâhi” diye yaz l d r bu aye e. ‘Li-yursilehû’nun zamiri ve yüce ‘Rasûlellâh’ terki-bi, Hz. Muhammed (a.s.)’i hedef almaktad r. Ayn zamanda ‘peygamberlerin nurlar ’n n da Muhammed (s.a.s.)’in nûrundan intikal etmi oldu u zikredilmi tir.

[54] Barnaba ncili’nden, Fas l 17, hlâs Sûresi, Âyet 22’de, Hz. Muhammed (a.s.)’i kast etmek üzere; “…Ve-lâkin seye’tî ba’dî behâü…” ve 23. Âyeti’nde de; “… Li-ennehû rasûlüllâhi…” ifadeleri vard r.

spanya nüshas nda ise buna mukabil yine Hz. sa Efendimiz(’in) a z ndan; “Seyecîü min ba’dî nûru’l-enbiyâi ve’l-evliyâi minhu…” buyurulmu tur ki, “Cenâb- Hakk’ n en evvel yara benim nurumdur” manas na gelen; “evvelü mâ-halekallahü nûrî…” Hadis-i erif’i21, yukar daki âyeti teyit etmektedir.

[55] Barnaba ncili’nden, Fas l 36, Namaz Terk Etmek Sûresi, Âyet 6’da Hz. sa Efendimiz(’in) dilinden; “Ve-kad câe’l-enbiyâü küllühüm illâ rasûlüllâhi’l-lezî seye’tî ba’dî li-enne’llâhe yürîdü zâlike ha â üheyyie tarîkahû…” buyurulmu tur ki, tercümesi;

“Ve muhakkak bütün peygamberler dünyaya gelmi lerdir. Bunu ve ha a onun eriat n /dinini benim haz rlamakl m murad eylemi tir” oldu una göre, Hz.

Hâtemü’l-Enbiyâ (=peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed s.a.s.) Efendimiz hakk nda çok aç k bir müjde haberidir.

20 Yazar n bu çal mas na ba l ca referans olarak gösterdi i kitab n, yani Dr. Halil Seâde’nin çevirisini yapt Arapça Barnaba ncili’nin bizim elimizdeki bask s nda sure isimleri bu-lunmamaktad r. Nitekim ileride müellif de bunlar belirtmeyi terk etmi tir veya bu adlar, gerçekten kaynak nüshada yoktur.

21 Burada hadis oldu u bildirilen ve do rulu u tart ma konusu olan bu rivayet, gerçekte hadisin kendisi olmay p, ona tefsir mahiyetinde yap lan aç klamad r. Câbir b. Abdillâh’ n nakliyle gelen bu haberin tam metni, erhi ve s hhati için bkz. smail b. Muhammed el-Aclûnî, Ke fu’l-Hafâ, c. I, Beyrut 1418/1997, s. 237-238, Hd. No: 826.

668

Dinî ve Felsefî Metinler

Bu âyete kar l k gelen spanya nüshas nda ise; “Câe enbiyâu’llâhi küllühüm” -(ibaresi), Türk selîkas na uygun olmak için ilâve edilmi tir- ( / 33) “min kablî illâ rasûlüllâhi seyecîü min ba’dî be’aseniye’llâhü en usaddikahû ve uhbira’n-nâse min câiyyetihî -minhü-…”22 yaz lar okunmaktad r.

Bu ifadeler dahi tamamen talyancas n n ayn ise de, yaz sitilinde daha dikkat çekici incelikler vard r. Özetle Hz. sa (a.s.); “Allah Teâlâ’n n kendisini, Muhammed (a.s.)’i tasdik ve onun gelece ini insanlara haber vermek için göndermi buyurdu u-nu” söylemektedir.

[56] Barnaba ncili’nden, Fas l 39, Âdem Sûresi, Âyet 14’te öyle yaz l d r: “Felemmâ intesabe Âdemü alâ kademeyhi reâ ’l-hevâi kitâbeten tete’alleku ke’ - emsi nassuhâ lâ-ilâhe illellâhu ve Muhammedün rasûlüllâhi” ki, Türkçesi öyle olur:

“Âdem (a.s.), -Cennet’ten ç kmak için- iki aya üzerine kalkt nda, havada çok parlak güne gibi; ‘Lâ-ilâhe illellâh ve Muhammedün rasûlüllâh (=Allah’tan ba ka ilâh yoktur ve Muhammed O’nun rasûlüdür)’ yaz s n gördü.” Oysa spanya nüshas nda Allah ve Muhammed(’in) ere i isimleri aras nda “ve” har dahi yoktur. Gerçekte, an lan nüshadaki âyet u tarzdad r: “Reâ Âdemü ale’l-cenneti ha an min-nûrin yekûlü zâlike’l-kelâmü lâ-ilâhe illellâhu Muhammedün rasûlüllâhi.”

Ki, birinci k s m yaz lar m z n sonlar nda bir münasebetle i aret e i imiz ekilde Türkçesi; “Âdem (a.s.), -Cennet’ten ç kar ld s rada- kap s üzerinde nurdan ( / …23) har erle; ‘Lâ-ilâhe illellâh Muhammedün rasûlüllâh (=Allah’tan ba ka tanr yoktur, Muhammed O’nun elçisidir)’ yaz s n görmü tür” demek olur. Bundan ba ka spanya nüshas nda unlar da yaz l d r: “Nurdan, yukar daki yaz y gören Âdem (a.s.) için; ba’de ferâ hamdi’llâhi teâlâ [asl nda böyle yaz l d r] seele Âdemü bi-hakk Muhammeddin rasûlillâhi: Yâ Rabbenâ men hâzâ minhü” ifadesi bulundu u gibi.

[57] Yine bu sûrenin 16. âyetinde; “Muhammedün rasûlüllâhi” ve 24’üncü âyetinde de; “Lâ-ilâhe illellâhu Muhammedün rasûlüllâhi” yüce cümleleri vard r.24

Ayn cümleler, spanya nüshas nda dahi mevcu ur. Fazla olarak, bütün kâinat n bu zât hürmetine; yani Muhammed (a.s.s.) hürmetine yarat ld n , Cenâb- Hakk taraf ndan Hz. Âdem’e bildirildi i dahi yaz l d r. Çünkü nurdan harf ile yaz l , “Muhammedün rasûlüllâh” cümlesini gören insanl n babas (Hz. Âdem) Efendimiz; ‘bu Muhammed kimdir?’ diye sormu idi.

22 Müelli n sayfa kenar na kayde i i not: Bu metinde yer alan ‘min câiyyetihî’ ifadesindeki zamir Rasûlüllâh içindir; ‘minhü’deki zamir ise Allah’a gitmektedir.

23 Kütüphane yetkilileri bu varaka sayfa numaras koymam lard r.24 Kelime-i Tevhîd’in Allah’la ilgili birinci k sm -belirtildi i gibi- 24, Peygamberle ilgili ikinci

k sm ise 26. âye e bulunmaktad r.

669

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

[59] Barnaba ncili’nden, Fas l 41, Cezâ ve Âdem Sûresi, Âyet 30’da; “Felemmâ il-tefete Âdemü reâ mektûben fevka’l-bâbi: Lâ ilâhe illellâhu Muhammedün rasûlüllâhi” ere i cümlesi vard r25 ki, 39’uncu fasl n âyetlerinde gösterdi imiz müjde(leme)leri tekit et-mektedir. Ha a bunun üzerine Hz. Âdem (a.s.) Babam z, bu sûrenin 31’inci âyetinde; “Eyyühe’l-ibnü sa’llahu en yürîde en te’tiye serîan ve tehallisanâ min hâza’ - ikâi” diyerek26

Hz. Muhammed’in çabuk ( / 3427) gelmesini isterken, onun hakk nda; “ey o ul” tabirini kullanm t r. Çünkü Cenâb- Hakk, Hz. Muhammed’i, Hz. Âdem (a.s.)’e tan -t rken; “senin evlâd-lar- ndan” buyurmu idi.

[60] Barnaba ncili’nden, Fas l 42, Be era Sûresi’nde aç kland üzere Benî srail kâhinlerine verdi i cevapta Hz. sa; kendisinin beklenen Mesîh/Kurtar c olmad n , böyle bir yüce zât n daha evvel yarat lm bulunmas na ra men kendisinden sonra dünyay ere endirece ini, “Muhammed” diye isimlendirilece ini haber vermi ve ayr ca da eriat n n k yâmete dek baki kalaca na; yani o mübârek ki inin Hâtemü’l-Enbiyâl na/peygamberlerin sonuncusu oldu una i aret buyurmu tur.28

Bu hususta Âyet 15’te öyle yaz l d r:

[61] “Li-ennî lestü ehlen en-uh lle ribâtâtün cürmûkün ev süyûrun hizâe rasûlillâhi’llezî tüsemmûnehû Mesiyyen.29 Ellezî hulika kablî ve seye’tî ba’dî.30 (Ve seye’tî) bi-kelâmi’l-hakk velâ yekûnü li-dînihî nihâyeten.31”

spanya nüshas nda ise a a daki ifadeler ibret alan (dikkatli) göze çarpar:

“Kâle Îsâ lâ-yenbe î lî-en-yehdime na’ley rasûlillâhi li-ennehû hulika min-kablî ve seyecîü min-ba’dî ve dînühû bâk n ebeden.”

Ki, yukar daki âyetin ayn demek olmakla beraber; “lâ-yenbe î en-yehdime na’ley rasûlillâh” f kras , haddinden fazla dikkate de erdir.

( / 35) Hakika e bunun manas , …32 demek olur.

25 Sözü edilen âyetin numaras 30 de il, 33’tür.26 Bu 31 de il 34. âye ir.27 Bundan önceki varak numaras -her nedense- verilmeyince, buradan itibaren müelli n

koydu u sayfa numaralar yla sonradan yaz lanlar birle ti; yani ayn rakamda bulu arak durum e itlenmi oldu.

28 Mesîh, Mesiyy, Havâmîd, Bimadmad = Bimazmaz, Paraklit kelimeleri Muhammed demektir. Paraklit kavram n n anlam için ayr ca bkz. inasi Gündüz, Din ve nanç Sözlü ü, Ankara-Konya 1998, s. 301.

29 15. âyet burada bitmektedir. Devam ndaki pasajlar ise 16 ve 17. âyetlere ai ir.30 Bu ibare 16. âyet idi.31 Bu son bölüm 17. âyetin metnidir. Ayr ca parantez içine al nan k s m, Arapça Barnaba ncili

metninde oldu u halde ilgili eserde yoktu.32 Maalesef, -her ne sebeptense- müellif araya koydu u bo lu u doldurmam ; dolay s yla

kayde i i ibarenin kendince anlam n /yorumunu buraya yazmam t r. Bize göre bunun

670

Dinî ve Felsefî Metinler

[62] Barnaba ncili’nden, Fas l 43, Rasûlüllâh’ n Yarat l Sûresi, Âyet 9’da Hz. Muhammed’den kinâye olarak; “Nefse rasûlihî” ve ayn âyete tekâbül eden spanya nüshas nda; “Evvelü halk ’llâhi rûhu rasûlihî minhü” cümleleri vard r. Ve yine ayn sûrenin 15 ve 25’inci âyetlerinde de Hz. Muhammed (a.s.s.)’i murâd edici (olarak) ‘Rasûlüllâh’ yüce terkipleri mevcu ur.

Bunlardan ba ka Hz. sa Efendimiz, brahim (a.s.)’in kurban vermek istedi i o -lunun; ‘ shak’ de il ‘ smail’ oldu unu kendisinden soranlara [64] söylemi ve 30’uncu âyetinde; “Fe-izâ kâne rasûlüllahi’l-lezî tüsemmûnehû mesiyyen”, yani ‘Muhammedün Rasûlüllah’ haberini, bir vesileyle kar s nda bulunanlara tekrar etmi tir.

[65] Barnaba ncili’nden, Fas l 44, Muhammed Sûresi’nin 19’uncu âyetinde; ‘ nne rasûlellahi’ cümlesi zikredildikten ve Hz. smail (a.s.)’in kurbanl meselesi tekrar-land ktan sonra Âyet 30’da; “Ve-lemmâ raeytühû imtele’tü ‘azzâen kâilen yâ Muhammedü li-yeküni’llâhü ve li-yec’alnî ehlen en-uh lle seyra hizâike” ve 31’inci âyetinde de; “Li-ennî izâ-niltü hâzâ s rtü nebiyyen azîmen ve kuddûsellahi” denilmi tir. spanya nüshas nda bu âyetin kar l öyledir: “Kâle ( / 36) sa raeytü rasûlellahi fe-nâdeytü ve kultü yâ Muhammedü en-yesürranî el-münâ kûne Allahü ehdemü na’leyke fe-izen ekûnü a’zamü’l-enbiyâi minhü” tarz ndad r. Görülüyor ki, ere i Muhammed ismi bu âyetlerde dahi aynen zikrolunmu tur.

[66] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 54, K yâme Sûresi’nin 4, 10, 18, 21, 23. âyetlerinde Hz. Muhammed (a.s.) murat edilmek üzere; “Rasûlüllâh” ere i terkipleri vard r33. Ve bilhassa 9’uncu âyetinde; “Sümme yuhyi’llahü ba’de zâlike sâiru’l-as yâi’l-lezîne yesruhûne üzkürnâ yâ Muhammedü!” denilmi tir. Yani yüce Muhammed isminin ne kadar s k s k tekrar olundu una, dikkatli bak (lar) çekmek isteriz.

[67] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 55, kinci K yâme Sûresi de yine Muhammed (a.s.s.)’i hedef almak üzere a a da gelen 4, 7, 16, 37. âyetlerinde “Rasûlüh”34; 18, 23, 24, 35, 36’ nc âyetlerinde “Rasûlüllâh”35; 20’inci âye e “yâ Halîlî Muhammeden”; 34, 38’inci âyetlerde “Rasûlük”36 ere i terkipleri vard r.

manas udur: “ sa öyle dedi: Rasûlüllah’ n ayaklar na kapan p ona hizmet etmek ge-rekmez. Zira o, benden önce yarat ld ama benden sonra gelecek ve dini ebediyyen kal c olacakt r.”

33 Bunlardan 4 ve 18. âye ekiler nasb hâlinde, 10. âye eki cer hâlinde; 21 ve 23 diye belirtilen âyetler yanl kaydedilmi , bunlar n yerine 22 ve 25. âyetlerde söylenen ifade var ve bunlar da ref hâlindedir.

34 Bunlar n biri (7) “li-rasûlihî”, di erleri “rasûlehû” eklindedir.35 Bunlar n biri (23) “Rasûlillâhi”, di erleri “Rasûlüllâhi” biçimindedir.36 Bunlardan 34’teki “Rasûlüke”, 38’deki ise “li-Rasûlike” tarz ndad r.

671

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

[68] Yine bu sûrenin 24’üncü âyeti olan; “Fe-yücîbü rasûlüllâhi hüm Âdemü ve brâhîmü ve smâîlü ve Mûsâ37 ve Yesû’u’bnu Meryeme” cümlesine tekâbül eden spanya

nüshas nda ise, yine dikkat çekici ( / 37) olarak; “Muhammedün Habîbullahi” ifadesi kullan lm t r.

[69] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 56, Üçüncü K yâme Sûresi, Âyet 3–4’te Muhammed (a.s.)’i murâd etmek üzere; “Rasûlüllâh” yüce terkibi vard r38.

[70] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 57, Allah’ n Gazab Sûresi, Âyet 20’de Hz. Muham med (a.s.)’a hitâben; “Unzur ya Halîlî!” denildi i gibi, 23’üncü âye e de “Rasûlüllâh” yüce terkibi vard r.

[71] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 58, Âdil Sûresi, Âyet 3 ve 20’de de “Rasûlüllâh” yüce terkibi vard r39.

[72] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 72, Rasûlüllâh’ n Alâmeti Sûresi, Âyet 10’da Hz. sa, Muhammed (a.s.)’i murâd ederek; “Li-üheyyie’t-tarîka li-rasûlillâhi’l-lezî seye’tî bi-halâs n li’l-âlemi (=Bu âlemin temizlenmesi için yak nda gelecek Allah Elçisi’nin erîat n /dinini haz rlamam için)” buyurdu u gibi;

[73] 14’üncü âye e de, gelmesi beklenen bu peygamberin ba na beyaz imâme/sar k giyece ini ve put(lar n) heykellerini parçalayaca n ve putlara ibadeti ortadan kald raca n haber vermi tir40 ki, (zaten tarihsel) durum da tamamen böyle gerçek-le mi tir.

[74] Ayn sûrenin 24’üncü ayetinde ise, Muhammed (a.s.) murâd edilerek; “ nne nebiyye’llahi hîneizin ye’tî”; yani, “Allah’ n peygamberi pek yak nda muhakkak gelir” buyurulmu tur ki, bunlar hep sa (a.s)’n n; “ihbârun ani’l- ayb (=gaybdan haber ver-me)” cinsi/türünden ( / 38) mucizeleridir.

[75] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 82, Di i Fil Sûresi’nin 9, 10, 13’üncü âyetlerinde; Mesiyyâh (=Messiah)41’tan -Hz. Muhammed demektir- haber vermi ve Hz. sa (a.s.), bir kad n n sorgusuna cevâben 10’uncu âye e yaz ld üzere; “Eta’lemîne eyyetühe’l-mer’etü enne Mesiyyâ lâ-büdde en ye’tiye” ifadesiyle Hz. Muhammed (a.s.)’in mutlak sûre e dünyaya te rif buyuracaklar n söyledi i gibi, yine ayn kad n n; “ nnî hakkan

37 Burada bir de “ve Dâvûdu” ifadesi bulunmaktad r.38 Bunlar n ilki mudâfun-ileyh durumunda “Rasûlillâhi”, ikincisi ise “Rasûlüllâhi” eklinde-

dir. 39 Bu terkibin yer ald pasajlardan biri 4, öteki de 10. âyetlerdir. Zaten bu fas l/sure, toplam-

da 12 âye en ibare ir.40 Burada me ûmî tercümeyle anlam verilen pasaj, yaln zca 14. âyet de il; bu ifadeler, mana

itibariyle 15. âyeti de kapsamaktad r.41 Farkl dillerdeki kullan ma göre çok çe itli biçimlerde ifade edilen “el-Mesiyyâ” kavram n n

sözlük ve terim anlamlar ile delâlet e i i mana hk. bilgi için bkz. ncîlü Bernaba, s. 49 vd.

672

Dinî ve Felsefî Metinler

ursiltü ilâ beyti (Benî) srâîle nebiyye halâs n42. Ve-lâkin seye’tî ba’dî Mesiyye’l-mürselü mi-nellahi li-külli’l-âlemi’llezî li-eclihî halekallahü’l-âleme43.”

spanya nüshas nda burada, “Mesiyyen” yerine; “ey Muhammedün kemâ ye’lemü mimmâ tekaddeme” olmak üzere cevap vermi lerdir ki, bunun Türkçesi; “Ben ancak Benî srail’e kurtar c olarak gönderilmi bir peygamberim. Lâkin benden sonra Cenâb- Hakk taraf ndan bütün âleme gönderilen Muhammed (a.s.) gelecektir ki, Allah Teâlâ esasen bu âlemi onun için yaratm t r” oldu una göre, ba ka bir Mesîh’in beklenmesi lâz m geldi i de bildirilmi tir.

Hz. sa (a.s.)’n n bu cevaplar , birçok bak mdan dikkat çekicidir. öyle ki, yuka-r da 17’nci âye e yüce “Muhammed” ismi(nin) “Mesiyyen” kelimesiyle ifade buyurul-du unu ( / 39) f rsat addeden/bilen baz misyonerler; “gelecek Mesîh’in, (kendi) soyunun ard ndan/nesli tükendikten sonra Hz. sa’n n tekrar diriltilerek havarilere manevî feyiz vermesidir ve ba ka birisi de ildir” iddias n ileri sürmü ler ise de, hiç-biri do ru de ildir. Çünkü o halde “gelecektir” demez, “gelece im” buyururlard .

Esasen Hz. sa’dan sonra ba ka bir kurtar c n n hristiyanl k âleminde beklenildi i u nakille de sabi ir ki, daha Miladî ikinci asr n sonunda Mint (?) ad nda çok so bir

zât taraf ndan böyle bir iddian n ileri sürüldü ü ve gerçekte Mint ’in beklenen mesih olup olmad n n bir heyet taraf ndan tetkik edildi ini tarihler yazarlar.

Ha a daha garibi, Osmanl tarihlerine kadar geçen ve (Sadrazam) Köprülü Mehmed Pa a (1551–1661) zaman nda muhâkeme edildikten/sorguland ktan sonra slâm/müslüman olan Sabetay Sevi de bunlardan birisidir. Bu ki i zmir ehri’nde do -

mu (1626), 1676’da stanbul’da vafat etmi tir. lmi kuvvetli bir Yahudi idi. Avrupa’da da dola arak kendisinin beklenen mesih oldu unu iddiâ etmi ve birçok bilgin papa-z kendisine iman e irmi /inand rm idi.

E er “beklenen kurtar c n n”, Hz. sa’n n as ld ktan sonra tekrar dirilmek sure-tiyle havarilerle bulu mas olsayd , ne Mint ve ne de Sabetay Sevi ortaya ç kar ve ne de arkalar na tak lacak papazlar ( / 40) bulunurdu. Demek ki, Hz. sa’dan sonra birisi beklenilmekte idi. Bu yüzden Hz. Kur’an’ n; “Ve- mübe iran bi-rasûlin ye’tî min ba’di’s-mühû Ahmed (=Ve kendisinden sonra ad Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici ola-rak gelen)…” (61/Sa , 6) âyet-i kerîmesi de, evvelki ncil’lerde bu haberin yaz l bulun-du unu pek hakl olarak haber vermekte imi . Nitekim ngiliz teb’as ndan hidâyete ermi /müslüman olmu e - eyh Muhammed Beyrem (?) isimli ciddi (bir) ki i; “Ben, Vatikan hususî kütüphanesinde, Hz. Muhammed (a.s.)’in peygamber olmas ndan

42 16. âyet.43 17. âyet.

673

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

evvel Himyerî kalemi/yaz s ile yaz lm bir ncil gördüm ki, bunda Hz. Mesîh/ sa; ‘Ve-mübe iran bi-rasûlin ye’tî min ba’di’s-mühû Ahmed’ buyurmu tur” demi tir.

T pk bunun gibi, 1907 tarihinde Manast r Harbiye Mektebi’nde muallim bulun-du um s ralarda bu ehir ulemâs ndan Mâlik Efendi isminde muhterem bir ahsa, bü-yük ihtimâlle Sar Salt k Manast r Papaz taraf ndan gizli bir ekilde gösterilen çok eski ve Milad’ n ikinci asr nda kopya edilmi , branî dilinde (yaz lm ) bir ncil’de, tercümesi tamamen; “Ve-mübe iran bi-rasûlin ye’tî min ba’di’s-mühû Ahmed” manalar -na gelen bir âyeti, di er birçok ilgili âyetlerle (birlikte) kaydetmi idim.

Üzüntüyle (belirtmek gerekirse), birisine vermek ve bir daha ele geçirememek suretiyle bunlar kaybe im. Yaln z her nas lsa bir âyetini -ki, a a ya yaz lm t r- ez-berimde muhafaza edebilmi tim. Ama o âyeti, herhangi bir makaleme -s rf hat r mda kalm t r- diye kaynak gösterememi tim.

Fakat bir-iki y l önce Havza’da eski ve nadir kitaplar mütehass s vefa sembo-lü sevgili dostum ( / 41) Mahmûd A a-zâde Mustafa Çon taraf ndan hediye edilen “ erhu Rûznâme-i eyh Vefâ” adl yazma bir risalenin sol bo sayfalar ndan birisinde, s rf zayi/yok olmas n diye hat ra kabilinden; “Âyetün mine’l- ncîl (= ncil’den bir âyet)” ifadesini ve bunu müteâkip hat r mda kalm olan âyeti görünce fevkalâde memnun oldum. Ve bunu adetâ manevî bir mükâfat gibi telâkki e im.

Bahis vevzûu âyet udur:

“Âbtevni Âzertûni Berfutûnûni Lô slînî Benûtü A ser ve Lât Gelsulûsîn Tûtûmendî Mevâmîdû Âbsendûsî Nâküdsî Bistesî” ki, Türkçesi; “Âzde-o ullar ndan brahim (a.s.)’in o lu smail (a.s.) neslinden Mekke’de do arak do rulu u ile an lacak, nesep/soy iti-bariyle sâlih bir peygamber gelecektir ki, mübârek ismi ‘Muhammed / Mevâmîdû’ ola-cakt r. Ona uyanlar âhire e bahtiyarlar zümresinde bulunacaklard r” oldu una göre, Barnaba ncili gibi (o da) tahrife u ramam demektir.

Kayde i i âyetlerden bir tanesi de; “Ve-mübe iran bi-rasûlin” âyet-i kerîmesi manas na geleni idi. Fakat bu âyetin Arapças haf zamda kalmad gibi, Mustafa Çon’un kitab nda tamamen silik bulundu u için buraya geçirilememi tir.

Özetle söylemek gerekirse, Hz. Kur’an bu meseleyi kurcalamak suretiyle hristi-yanl k âlemine demek istiyor ki, “Hani sizin ncil’inizde ( / 42) öyle bir âyet var idi; onu niçin kald rd n z?!” Ki, çok dikkat çekicidir.

[76] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 83, Berâe(h) Sûresi, Âyet 23’te; “Li-ennehû kuddûsü’llâhi hakkan ve nebiyyün mürselün li-halâs ’llezîne yü’minûne bihî” diye yaz l d r ki, Hz. Muhammed (a.s.)’i murat etmek üzere Türkçesi; “Ne Berâ (ne ho , ne güzel); o, Cenâb- Allah’ n hâs ve pâk kullar ndan olup kendisine iman edenler için kurtar c (olarak) gönderilmi bir nebî/peygamberdir” demek olur ve yine bu sûrenin 25’inci

674

Dinî ve Felsefî Metinler

âyetinde; “Mesiyyâ Rasûlillâhi” ifadesi vard r ki, görüldü ü üzere; “Allah’ n Elçisi Muhammed” demektir.

[77] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 90, slâm Sûresi, Âyet 3’te; “(li-) Rasûlihi’l-lezî” ve Âyet 4’te; “Rasûlehû” terkipleri de Hz. Muhammed (a.s.)’i hedef almaktad r.

[78] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 96, Mübe er/Müjdelenen (ki i) Sûresi’nin hemen her âyetinde muhtemel sorulara, beklenen mesihin kendileri olmad na ve Cenâb- Hakk taraf ndan va’d edildi i üzere, bu peygamberin brahim (a.s.) süla-lesinin smail kolundan gelece ine ve herhalde gelmesiyle dünyay ere endirecek olan bu mübârek insan n hak ve hakikatin ta kendisi olan sözlerine, inananlar n kurtulu bulacaklar na dair Hz. sa (a.s.)’n n mühim haberler vermesi oldukça dik-kat çekicidir. Bu cümleden olarak, bu sûrenin 3 ve 4’üncü âyetlerinde ( / 43) Hz. Muhammed hakk nda olu an suale cevaben Yahudi ba -kâhini Hz. sa (a.s.)’ya öyle (demektedir): “ nnehû mektûbün fî-kitâbi Mûsâ enne ilâhenâ seyursilü lenâ Mesiyye’llezî seye’tî li-yuhbiranâ bi-mâ yürîdüllahü ve seye’tî li’l-âlemi bi-rahmeti’llâhi44 li-zâlike ercûke en tekûle lena’l-hakka hel ente Mesiyye’llahi’llezî nentez ruhû.” Yani özetle; “Hz. Musa(’n n) Tevrat’ nda yaz l bulundu u üzere, Cenâb- Hakk’ n âlemlere rahmet olarak gön-derece i haber verilen, bekledi imiz kurtar c , bizzat sen isen, bize söylemenizi rica ederim” demi ve Hz. sa (a.s.) da ayn sûrenin 5’inci âyetiyle öyle; “Hakkan innellâhe ve’ade hâkezâ ve-lâkinnî lestü hüve li-ennehû hulika kablî ve seye’tî min45 ba’dî” (diye) cevap vermi tir ki; görüldü ü üzere ayn ey, Cenâb- Hakk’ n va’d eyledi i ve kendisinin beklenen kurtar c olmad ve bu mübârek zât n, (yani) Muhammed (a.s.)’in kendisin-den evvel yarat ld ve sonra gelece i merkezinde/yönündedir.

[79] Ve kezâ, yine ayn sûrenin 6’ nc âyetinde yüce “Mesiyyâ” ismi bulundu u46

gibi, 8’inci âyetinde de, te’kiden Hz. sa; “Ben bütün yeryüzü kabilelerinin bekledi i mesih de ilim” buyurmu lard r.

[80] Ve yine ayn sûrenin 11’inci âyetinde, sözü edilen Nebî/Peygamber Hazretleri; “Hîneizin yerhamüllâhü’l-âleme ve yursilü rasûlehû’llezî haleka külle’l-e yâi li-eclihî.” (Yani;) “Art k Cenâb- Hakk, bu âleme merhamet eylesin ve bütün varl klar , hürmetine ( / 44) yara elçisini göndersin!” dedikten sonra; 12’nci âyetinde bu mübârek ahs n, Kudüs’ün güneyine dü en bir m nt kadan zuhur edece ini, putlar ve putlara tapan-lar tamamen tepeleyece ini/ortadan kald rmaya yönelece ini de haber vermi tir. Ve nitekim olaylar n böyle cereyân e i ini bütün dünya bilir.

44 Kaynak gösterilen ncil’de bu ifade; “rahmetün mine’llâhi” tarz nda yer almaktad r.45 Kaynak ncil’deki âye e “min” edât bulunmamaktad r. 46 Bu kavram n geçti i âyet, 6 de il 7’dir.

675

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

Yazd m z bu kadar teb irata/müjdeli haberlere öbür taraf n a r derecede inat-ç l k göstererek gözlerini yummas , ne kadar da gariptir?! Evet, o kadar tuha r ki, bir insan Allah’l a yükseltirler de, bu yeni Allah’ n sözlerine inanmazlar. Yani Hz. Muhammed’in risâletini/elçili ini kabul etmezler. Özellikle peygamber olarak gön-derilece i, binlerce seneden beri haber verilen ve bir yanl l a meydan verilmemesi için de yüce vas ar bir bir say lan bir zât hakk nda…

Biz buna kar uzun uzad ya görü aç klamaktansa, Hz. Kur’an’ n mucizevî/ a rt c bir ekilde söyledi i; “ nnâ hedeynâhü’s-sebîle immâ âkiran ve immâ kefûran (=Biz onu/insan bir yola koyduk; buna kar n o ya ükreden, ya da nankörlük eden -bir ki i- olur)” (76/nsan, 3) âyet-i kerîmesini tekrarlamakla yetiniriz.

[81] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 97, Muhammedün Rasûlüllah/Allah’ n Elçisi Muhammed Sûresi, Âyet 4’te, Hz. sa (a.s.) Efendimiz, kendisinden sonra bir pey-gamberin mutlak sure e gelece ine ve onun ebedî kalacak dininin Allah taraf ndan muhafaza edilece ine dair mühim müjdeler ve haberler verdikten sonra47, muhata-b (olan) Kâhin’in, 7’nci âye e; “Eye’tî rasûlün âheru48 ba’de mecî-i Rasûlillâhi?” tarz n-da ( / 45) ve spanya nüshas nda fazla olarak, “Hâtemü’l-Enbiyâi” terkîbiyledir ki; “Peygamberlerin sonuncusu (olan) Allah Rasûlü’nün te rî nden sonra, art k ba ka-lar gelmeyecek midir?” meâlindeki sualine kar da; “Lâ-ye’tî ba’dehû enbiyâü sâdikûne mürselûne mine’llahi ve lâkin ye’tî adedün afîrun mine’l-enbiyâi’l-kezibeti”49 buyurmu -lard r. Görüldü ü üzere; “Muhammed (a.s.)’den sonra Allah taraf ndan gönderilmi sad k nebî/elçiler gelmeyecektir ve lâkin çok say da yalanc peygamberler ortaya ç -kacakt r” demek olur.50

47 Anahatlar yla çevirisi sunulan bu pasajlar, 4. âyetin de il, 5 ve 6. âyetlerin kar l d r.48 Kaynak ncil’de buras ço ul, yani; “rusulün âherûne”olarak kay tl d r.49 Bu ibâreler, 8 ve 9. âyetlere ai ir.50 Bu sayfan n arkas na, yani bo olan taraf na öyle bir rivayet kaydedilmi tir: ‘An Ebî

Mûsa’l- E ’arî (r.a.) “ nne beyne yedeyi’s-sâ’ati selâsîne deccâlen [ey; ‘ef’âlühüm ef’âlü’d-deccâli fî-darari hâzihi’l-ümmeti ve zhâri’d-dalâli ve’l-fesâdi ve’l- tneti ve’l-bide’i’] kezzâben.” Türkçe kar l , Ebû Mûsâ el- E ’arî (r.a.)’den nakledildi ine göre; “K yamet öncesinde 30 yalanc deccal [yani ‘bu ümmete zarar verme, onlara dalâlet/sap kl k, fesat/bozgunculuk ve bid’at/uydurma söz ve davran yollar n aç kça gösterme hususunda i leri Deccâl’ n

il/eylemleri gibi olan insanlar’] ortaya ç kacakt r” olan bu metnin tam olarak kayna n ne yaz k ki bulamad k. Ancak bunun, ba ka bir ravinin nakliyle ve erhsiz salt hadis metni olarak di er bir versiyonunu görmek için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. II, stanbul 1982, s. 117–118. (Ha n görünümünü dikkate alarak söylemek gerekirse, bu not yazara ait de ildir diyebiliriz. Çünkü oldukça bozuk olan bu hat, onun yaz sitiline hiç benzemiyor. Dolay s yla bunun, ba ka birinin kayd oldu u kanaatine sahibiz.)

676

Dinî ve Felsefî Metinler

[82] Yine ayn Kâhin’in, gelecek peygamber(in) isminin ve tan nmas için ne gibi alâmetleri bulunaca n n, 13 numaral âyetiyle51 olas sorusuna kar da Hz. sa (a.s.), bu sûrenin 14, 15, 16, 17’nci âyetleriyle; “ nne isme Mesiyyâ acîbün li-ennellâhe nefsehû semmâhü lemmâ-haleka nefsehû ve-veda’ahâ fî-behâin semâviyyin. Kâlellahü s-bir yâ Muhammedü! Li-ennî li-eclike ürîdü en-ehluka’l-cennete ve’l-âleme ve cemmen

afîran mine’l-halâik ’lletî ehebühâ leke ha â enne- men yübâriküke yekûnü mübâraken ve- men yel’anüke yekûnü mel’ûnen. Ve-metâ erseltüke ile’l-âlemi ec’alüke rasûlî li’l-halâs ve-tekûnü kelimetüke sâdikaten ha â inne’s-semâe ve’l-arda tehinâni ve-lâkinne îmâneke lâ-yehinu ebeden. nne ismehü’l-mübâreke Muhammedün”52 buyurmu lar(d r). Di er ta-ra an spanya nüshas nda mana itibariyle hemen ayn ( / 46) mâhiye e olmak üzere u sat rlar vard r:

“Câet tâifetün mine’l-yehûdi bi-‘Îsâ yes’elûne an-ismi’n-nebiyyi’llezî yüb’asü fî-âhiri’z-zemâni ve-vesafehû fî-kandîlin min-nûrin ve-semmâhü Muhammeden. Kâle yâ Muhammedü! Isbir li-eclike halektü kesîran ve-hebtü leke küllehû fe- men rad ye minke fe-ene râd n minhü ve- men yeb aduke fe-ene berîün minhü fe-izâ ürsiltü yefûku kelâmüke ‘alâ külli’l-kelâmi ve erî’atüke bâk n ilâ-ebedi’l-âbidîne” ki, bu âyetlerin k saca anlamlar , birinci k sm n so-

nunda da gösterildi i üzere öyledir: “Yahudilerden bir taife/topluluk Hz. sa’ya gel-diler; âhir zamanda gönderilecek peygamberin ad n sordular. Hz. sa dedi ki; Allah Teâlâ âhir zaman peygamberini yara ve onu nurdan bir kandil içine koydu ve ona Muhammed ismini verdi. Dedi ki; ey Muhammed, sabret! Birçok halk /varl senin için yara m ve hepsini sana verdim. Her kim senden memnun olursa, ben de ondan memnun kal r m; her kim sana k zarsa, ben de ondan uzakla r m. Gönderildi in vakit, senin kelâm n, her çe it sözün fevkinde/üstünde bulunacak ve dinin sonsu-za dek kal c olacak(t r).” Hz. sa’dan bu detayl haberleri ö renen oradaki ki iler, hep bir a zdan olmak üzere ayn sûrenin 18’inci âyetinde53 yaz l oldu u üzere; “Yâ Allahu ersil lenâ rasûleke yâ Muhammedü te’âl serî’an li-halâs ’l-‘âlemi.” Türkçesi; “Ey Rabbim(iz), elçini bize gönder! Ey Muhammed, bu âlemin kurtulu u için çabuk ( / 47) gel!” diye ba r t lar.

Fakat garip de il midir ki, Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz Hazretleri, peygamber olarak dünyay ere endirdiklerinde; slâmiyet gibi bir din, Kur’an gibi bir rehber ge-tirdikleri halde imdi (hâlâ) onu bekleyenler vard r. Ve hele Musevî/Yahudilerlerden bekleyenler daha çoktur.

51 Bu soru 13’te de il, 14. âye e geçiyor.52 Bu pasajlar 15, 16, 17 ve 18. âyetler olup, biten her âyetin sonuna nokta konularak birbirin-

den ayr lm t r.53 Bu 18 de il, sûrenin 19. ve son âyetidir.

677

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

[83] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 112, Elif Lâm Mîm ‘Îsâ Sûresi, Âyet 17’de/ye öy-le bir ifade konulmu tur: “Ve-lâkin metâ câe Muhammedün Rasûlüllâhi’l-mukaddesü tezâlü ‘annî hâzihi’l-vasmetü.” Yani; “Ve ancak pâk ve temiz olan Allah(’ n) Elçisi Muhammed (a.s.) dünyaya geldi inde bu ar/utanma ve üzüntü benden gider, yok olur.” Ve yine bu sûrenin 118’nci âyetinde “Muhammed” manas na gelen yüce “Mesiyyâ” ismi vard r.

[84] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 122, Sûre…(?), Âyet 16’da; “(ve) Dîne rasûlike’l-hakîk yyi”54 denildi i gibi, 26’nc âye e de; “Kemâ necceyte Mustafâke ikrâmen li-nefsike ve-ikrâmen li-rasûlike’llezî li-eclihî halektenâ ve-ikrâmen li-külli kuddîsîke ve enbiyâike” ifa-desi55 kullan lm t r.

[85] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 136, Ale’l-Kâ rîne Azâben Ebeden/Kal c Azap nkarc lar Üzerine Olsun Sûresi’in 9, 12’nci âyetlerinde56 Hz. Muhammed (a.s.)’i hedef

alan “Rasûlü/illâh” ifadelerine rastland gibi, 15’inci âyetinde de; ( / 48) “ eytanlar n birbirlerine, ‘kaç n z kaç n z!’ Dü man n z Muhammed Aleyhi’s-Selâm intikam alma-ya geliyor” tarz nda velvele/vesveselerini gösteren; “Uhrubû uhrubû fe-inne adüvvenâ Muhammeden kad etâ” cümlesiyle Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz’in ere i isimleri eytanlar taraf ndan bile tekrarlanm t r.

[86] 136’ nc veya Ale’l-Kâ rîne Azâben Ebeden Sûresi demek olan sûrenin en fazla dikkat çeken âyeti (ki,) 18 numaral âyeti a a daki gibidir:

Cebrâîl (a.s.)’in Cehennem’i ziyaretinde, orada azap görmekte olan günahkâr mü’minlerin; “Yâ Muhammedü eyne va’düke lenâ57 enne- men kâne ‘alâ dînike lâ-yemküsü ’l-cehîmi ile’l-ebedi.” Yani; “Ey Muhammed (a.s.s.), senin dininde bulunan mü’minlerin ebediyyen cehennemde kalmayacaklar na dair (bize) olan va’din/sözün nerede?” diye ba r t klar n , yanarken (de) yüce “Muhammed” ismini ayyuka/y ld z gibi aç a ç kar rlar.

spanya nüshas nda bu konudaki ifâdeler a a da yer ald gibidir: “Kâle ‘Îsâ ba’de en-yedhule ‘asâtü’l-mü’minîne el-cehenneme yecîü Cebrâîlü ilâ-cehenneme ve yüvâcihü’l-mü’minîne ve-hüm yekûlûne yâ Muhammedü eyne va’düke men yakbelü dîneke lâ-yebkâ muhalleden ’n-nâri fe-izen Cebrâîlü ahbera Muhammeden bi-mâ semi’a min ‘asâti’l-mü’minîne fe-nâdâ Muhammedün Rabbehû fe-kâle yâ Rabbi inne va’deke’l-hakku ve ente ehkamü’l-hâkimîne fe-ersele’llâhü Te’âlâ Cebrâîle ve Mîkâîle ve srâfîle ( / 49) ve ‘Azrâîle fe-ehracûhüm mine’n-nâri ve-edhalûhümü’l-cennete.”

54 Bu ifade 16’da de il, 17. âye e geçmektedir.55 Bu ibare 26’da de il, 27. âye e bulunmaktad r.56 Bu terkip 10 ve 12. âyetlerde olup, bunlardan birincisi ref’, ikincisi ise cer hâlinde bulun-

maktad r.57 “Bize” ya da “bizim için” anlam na gelen bu zamir kaynak ncil’de yoktur.

678

Dinî ve Felsefî Metinler

Görüldü ü üzere burada dahi yüce Muhammed ismi üç defa tekrarlanm t r. Bu uzun ibarenin Türkçesi de yukar dakinin (hemen hemen) ayn olmak üzere öyle deriz: “ sa (a.s.) dedi ki, mü’minlerin günahkârlar cehenneme at ld ktan sonra Hz. Cebrail (a.s.) oraya u rad nda bunlar n; ‘ey Muhammed, senin dinini kabul edenler cehennem ate inde sonsuza de in kal c olarak asla b rak lmayaca na dair verdi in söz nerede?’ diye ba r makta olduklar n Hz. Muhammed’e haber vermesi üzerine ad geçen ki i/ sa; ‘Ey Rabbim, senin va’din hakt r. Ve sen, hâkim/hükmedenlerin en hâkimi/güzel hükmedenisin’ duas yla Cenâb- Hakk’a boyun bükerek yakar ta bulundu. Bunun üzerine Allah Te’âlâ Hazretleri de Cebrail, Mikail, sra l ve Azrail (a.s.)’i gönderdi. Mü’minlerden günahkâr olanlar Cehennem’den ç kararak hepsini Cennet’e koydu.”

Bunlardan ba ka yine bu sûrenin 19’uncu âyetinde Hz. Muhammed (a.s.)’i murâd eden “Rasûlillâh” yüce terkîbi vard r.

Ve yine bu sûrenin 20’nci âyetinde; “günahkâr mü’minlerin Cehennem’den ç ka-r lmas ” meselesi hakk nda öyle ifadeler vard r: “Fe-hîneizin yükellimü’r-rasûlü Allâhe ve-yekûlü Rabbî ve lâhî üzkür va’deke lî58 bi-en lâ-yemküse’llezîne kabilû dînî ’l-cehîmi ile’l-ebedi.”

Yani; “Ey Benim Rabbim ve Allah m! Benim dinimi kabul edenlerin sonsuza dek cehennemde kalacaklar na ( / 50) yönelik sözünü istiyorum” yalvar na kar , 21’nci âyet ile; “Utlüb mâ-türîdü yâ Halîlî li-ennî ehebüke külle mâ-tatlubü!” buyurulmu tur ki; “Arzu e i ini iste ki, ben sana bütün talebini hibe edece im, yani verece im” de-mek olur. Burada Hz. Peygamber Efendimiz Cenâb- Hakk taraf ndan, ‘Ey Sevgilim’ hitâb yla iltifâta mahzar olmu lard r.

[87] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 137, efâ’at-i Muhammed Aleyhi’s-Selâm Ba’de’l-K yâme(h)/K yâmet’ten Sonra Hz. Muhammed (a.s.)’in efaati Sûresi’nin 1, 4, 6’nc âyetlerinde de ‘Rasûlüllâh’ terkipleri59 vard r. Esasen bu sûrenin ismi de Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz’in yüce adlar na (at a bulunmakta)d r. Bilhassa bu ve bundan evvelki sûrelerin isimlerini ibret nazar yla hat rda tutmak pek yerinde olur.

[88] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 140, Mevt/Ölüm Sûresi, Âyet 1’de ‘Rasûlillâh’ terkibi vard r ki, bunlar n Hz. Muhammed (s.a.s.)’i hedef ald klar n söylemek zâid/gereksizdir.

58 Kaynak kitab n buras nda; “ben senin kulunum” manas na gelen “ene ‘abdüke” ilâvesi vard r. 59 1. âye eki “Rasûlüllah”, 4. âye eki “Rasûlihî”, 6. âye eki ise “Rasûlillâh” eklindedir.

679

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

[89] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 141, Hâin Sûresi, Âyet 16’da; “ nne Mesiyyâ lâ60-ye’tî min-nesli Dâvûde kemâ-kâle lenâ ehadü telâmîzihi’l-eh ssâi bel yekûlü innehû ye’tî min-nesli smâîle”61 denilmi tir ki, Hz. Muhammed (a.s.)’in, Davut’un neslinden de il belki smail’in soyundan gelece i, bir defa daha tekit edilmi olur.

( / 51) Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 142, kinci Hâin Sûresi, Âyet 17’de bek-lenen Mesîh’in Davut’un neslinden de il, smail (a.s.)’in sülalesinden gelece i62 bir kere daha aç kl a kavu m tur.

[90] Ve benzer biçimde Fas l 158, Dünyâ Sûresi, 24’üncü âyetinde Hz. Muhammed (a.s.)’den dolay ere i “Rasûlellâhi” terkibi vard r.

[91] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 163, Ümmetü Muhammedin Rasûlillâhi/Allah(’ n) Elçisi Hz. Muhammed’in Ümmeti Sûresi’nin 7’nci âyetinde ö rencileri-nin; “Yâ muallimü men ‘asâ en-yekûne zâlike’r-racülü’l-lezî tetekellemü63 ellezî seye’tî ile’l-‘âlemi.” Türkçesi: “Ey Muallim/Hoca, yak nda dünyaya gelece inden bahse i iniz -mübarek- adam/zât kimdir?” suâline kar Hz. sa (a.s.), az bulunur cinsten/nadirat-tan olmak üzere yine ayn sûrenin 8’inci âyetinde; “ nnehû Muhammedün Rasûlüllahi” demekle, acele taraf ndan/tez elden okuyanlar m za çok fazla dikkat çeken bir cevap olarak gösterebiliriz. Yaln z u cevab bile, vicdan ta yan hak ve hakikate dü kün di er dinler mensuplar için bile neler yapmaya muktedir de ildir ki? Biz bu mühim noktay burada erh etmekten/aç klamaktan ise, herkesin telakkî/anlay -kavray ka-biliyetine b rakmay daha do ru buluruz.

[92] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 167, Takdir Sûresi, 9’uncu âyetinde; “‘An Rasûlillâhi”,

[93] Fas l 176, Cennet Sûresi’nde64; “Rasûlüllâhi”,

[94] Fas l 189, ekû’llâhe/Allah’a Kar Gelmekten Sak n n z Sûresi’nde “Mesiy-yâ” ifadeleri65 ( / 52) vard r ki, hepsi de Peygamberimiz Muhammed (a.s.)’e i aret-tirler.

[95] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 190, Sûre…(?), Âyet 5’te; “Enne- smâîle hüve ebün li-Mesiyyâ (= smail (a.s.), (Hz.) Muhammed (a.s.)’in sülâle(sinden gelme) baba-

60 Bu olumsuzluk edat , kaynak nüshada “len” olarak yer almaktad r. O takdirde bundan sonra gelen ilin i’rab “ye’tiye” olmas laz m gelir.

61 Bu âyet, 141. sûrenin de il 142. surenin 17 numaral âyetidir.62 Bu bilgiler ayn sûrenin 18. âyetinde yer almaktad r.63 Kaynak kitapta burada “anhü” zamiri vard r.64 Belirtilmeyen âyet numaras , 7’dir.65 Bu ifade 189 no’lu sûrede de il, 190. sûrenin ilk âyetinde ve sadece bir defa geçmektedir.

680

Dinî ve Felsefî Metinler

s d r)” ifadesi bulundu u gibi, 7’nci âyetinde de Peygamberimize ait, “Rasûlehû’ ke-limesi vard r66.

Yine bu sûrenin 8’nci âyetinde ise, Mûsâ (a.s.)’ya atfen; “ lâ-Rasûlillâhi kâilen hâzâ hüve’llâhü67 li-eclihî haleka’llâhü külle ey’in” denilmi tir ki, bu tarz ifade Barnaba ncili’nde birkaç sûre(de) tekrarlanm ve bütün varl klar n Hz. Muhammed (a.s.) için

yarat ld zikrolunmu tur.

[96] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 191’de; “ smail o lu Mesiyyâ”68 ve bu sûrenin 8’inci âyetinde, “(ilâ-)Rasûlillâhi”

[97] ve 192’nci Fas l, Sûre…(?), 6’nc âyetinde, “(bi-)Mesiyyâ” ifadeleri bulundu-u gibi, spanya nüshas nda yukar da zikrolunan 6’nc âyete tekabül etmek üzere;

“Allah69 es-selâmetü li-külli’l-mü’minîne in-lem-yekün dîne Muhammedin lem-yeküni’s-selâmetü minhü.” Türkçesi; “E er slâm Dini olmasayd , selâmet/kurtulu olmazd ” yaz lar okunmaktad r. Burada yeri gelmi ken yine hat rlatmak gerektir ki; “Mesiyyâ” kelimesi, “Muhammed” demektir.

[98] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 198, Sûre…(?), Âyet 15’te Hz. sa ( / 53) muh-temel suâle cevâben; “Ennî lestü Mesiyyâ.” Yani; “Ben Mesîh de ilim” buyurmu tur70. ‘Mesîh’ kelimesinin de ‘Muhammed’ manas na geldi i, okuyanlarca meçhul de ildir.

[99] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 206, Sûre…(?)’de71 kâhinler reisinin; Hz. sa, Allah’l k, bnu’llah’l k veya Mesîh-i Muntazar’l k hakk nda(ki) olas sorusuna Hz. sa 5’inci âye e; “Tevrat(’ n) sahih/do ru olarak yaz lm bulundu unu hat rla k-tan sonra kendisinin Allah/Tanr , Allah’ n o lu ve ha a beklenen kurtar c olmad n söylemi ler ve bu babda; “Fe-inne’llâhe hâlikunâ ehadün ve-ene Abdullahi ve-er abü fî-h dmeti Rasûlillâhi’l-lezî tüsemmûnehû Mesiyyâ” buyurmu lard r ki, bunun da Türkçesi; “Yarat c m z olan Allah Teâlâ hakikaten birdir, ben de onun kuluyum ve Muhammed ad n ta yacak olan Elçisi’nin hizmetin(d)e (bulunmaya) fazlas yla ra bet ederim/can atar m” demek olur. Ey Konsil Ehli; (bari) mezarlar n zda olsun, kulaklar n z ç n-las n! Bu kulaklar ç nlarken, yine bu sûrenin 11 ve 13’üncü âyetlerinde dahi ‘Mesiyyâ’ kelimesinin bulundu unu ilaveten söyleriz.

66 Bu iki âyet ile bunlar takip eden a a daki âyet, 190 de il 191. sûreye ai ir. 67 Buras kaynak metinde, “hüve’l-lezî” eklindedir.68 Burada sehven bir tekrar sözkonusudur. Do rusu, 95. paragraf/f kra ve buna ait 56. dipnot-

ta yaz ld gibidir. 69 Bu sayfan n kenar na öyle bir not dü ülmü : “Mâ-fehimtü ey’en min-hâzihi’l-ibâreti” (=Bu

ibâre/metinden hiçbir ey anlamad m.)70 Bu ifade, 15’te de il 17. âye edir.71 2. âye e.

681

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

[100] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 208, Sûre…(?), Âyet 7’de Hz. sa’dan son-ra gelecek peygamberin brahim (a.s.)’in o lu Hz. smail neslinden ç kaca ve “Muhammed” diye isimlendirilece i haber verilmi ve ha a spanya nüshas nda aynen u; “Rasûlüllah bin smail minhü” ( / 54) denilmi tir. Burada yaz l smail kelimesi, aynen al nm olup, (bunun) bir hata eseri olmad n söylemeye lüzum hissedilmi tir.

[101] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 11272, Sûre…(?)’nin birkaç âyetinde de; “Levlâke levlâke lemâ halektü’l-e âk73” s rr tekrarlanarak74 yine Hz. Muhammed (a.s.) murat edilmek üzere 18’inci âyetinde Hz. sa (a.s.), Cenâb- Hakk’a hitâben; “ rhami’l-âleme ve accil bi-irsâli rasûlike.” Yani; “Yâ Rabbî, sen bu (insanl k) âlem(in)e ac ve -âhir zaman peygamberi olacak- elçini çabuk gönder!” demi tir.

Bu sûrenin 14 ve 17. âyetlerinde; “Rasûlike” terkibi vard r ki, maksat Hz. Muham-med (a.s.)’dir.

[102] Yine Barnaba ncili’nden, Fas l 215, Sûre…(?), Âyet 1, 2, 3, 4, 5, 6’nc larda75, Yûdâ’n n ihanetine ve Hz. sa (a.s.)’n n gö e/gökyüzüne ç kar ld na dair öyle ya-z l d r: “Ve-lemmâ deneti’l-cünûdü me’a Yehûdâ mine’l-mahalli’llezî kâne fîhi Yesû’u semi’a Yesû’u zû76 cemmin afîrin. Fe-li-zâlike insehabe ile’l-beyti hâifen. Ve-kâne’l-ehade a era niyâmen. Ve/Fe-lemmâ reâ’llâhü el-hatara ‘alâ ‘abdihî emera Cibrîle ve Mîhâîle ve Refâîle ve Ûrîle süferâe(hû) en-ye’huzû Yesû’a mine’l-‘âlemi. Fe-câe’l-melâiketü’l-ethâru ve-ehazû Yesû’a mine’n-nâ zeti’l-mü rifeti ‘ale ( / 55)’l-cenûbi. Fe-hamelûhü ve-veda’ûhü ’s-semâi’s-sâliseti fî-sohbeti’l-melâiketi77 tüsebbihu’llâhe ile’l-ebedi.” Bu uzun ibarenin Türkçesi -önceden bir vesileyle yazd m z gibi- öyledir: “Hâin Yehûda, Yesû’u teslim etmek üzere askerlerle geldi i s rada Yesû’, bir bostanda ibadet ediyordu ki, içindeki oda-da havariler uyumu lard . Yesû’, askerin geldi ini farkedince korktu; odaya girdi. Allah (da) onun tehlikede oldu unu görünce, dört büyük mele i; Cebrail, Mikail, sra l, Azrail’i gönderdi. Bunlar sa’y alarak pencereden ç kard lar. Üçüncü kat gö e

götürdüler. Hâin Yehûda odaya girince, Allah onun yüzünü ve sesini de i tirdi. Tamam yla Yesû’un benzeri oldu. Havariler uyan p onu görünce, (kendisinin) Yesû’

72 Buras 212 olacak.73 “(Rasûlüm) Sen olmasayd n elbe e gökleri yaratmazd m” meâlindeki mevzû hadis için bkz.

Abdülfe ah Ebû Gudde, el-Masnû’u fî-Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevdû’î, Beyrut 1414/1994, s. 150, Hd. No: 255.

74 Bu sûre, neredeyse ba tan sona duâ cümlelerinden olu maktad r ve bu ifadelerde -söylen-di i gibi- Allah Rasûlü’ne telmihler vard r.

75 Ki, zaten sûrenin tamam bu kadar say da âye en ibaret olup, bu pasajlar n ba lang ç ve biti yerlerini belirlemek için sonlar na nokta konulmu t r.

76 Buras kaynak nüshada, “dünüvve” biçimindedir.77 Kaynak nüshada burada, “elletî” ism-i mevsûlü vard r.

682

Dinî ve Felsefî Metinler

oldu un(d)a üphe etmediler. sa imdi melekler(in) sohbetleriyle Cenâb- Hakk’a tesbih, yani ibadet etmektedir.

Barnaba ncili’nin bilhassa i bu sûresinin âyetlerinden de tamamen anla ld -na göre, Hz. sa (a.s.) as lmam ve öldürülmemi tir; belki de, yani mutlak su-

re e semaya yükseltilmi tir/kald r lm t r. u halde hristiyanlar n; “Amma/ille de znik Konsili hristiyanlar n n ve o kararlar kabul edenlerin” hiçbir eye istinat et-

meyen/dayanmayan aksi iddialar da kendili inden sükut etmi /susmu olur. Bu hususta Kur’ân- Kerîm’in; “Ve-mâ katelûhu ve-mâ salebûhü ve-lâkin übbihe lehum… bel rafe’ahullâhü (=O ne öldürüldü ve ne de as ld ; ne var ki onlar, onun hakk nda üphe içindedirler… Nitekim Allah onu yükseltmi tir)” (4/Nisâ, 157–158) âyet-i kerîmelerini hat rlatmay uygun buluruz.

(… / 56) Müelli n Telif ve Tercümeleri78

( / 57) Kendisinin, Allah Teâlâ’n n bir kulu ve Peygamberi oldu unu daima tek-rarlam t r. Kitab m z n ikinci k sm (burada) bi i. Orada görüldü ü üzere, biz bütün âyetleri tercüme etmedik; tercüme etseydik, belki daha iyi olurdu. Fakat maksad -m z tercüme de il, belki Hâtemü’l-Enbiyâ Hz. Muhammed (a.s.)’in aç kça isimlerini ta yan veya ima eden âyetlerini göstermek idi. te biz de bunu yapt k. Ba tanba a tercümeye kalk sayd k, gücümüzün yetersizli inden büyük zorluklara maruz ka-laca m z tabiî görüyorduk. Nerede kald ki, buna gerçekten lüzum da yoktu. Zira hem kitab m z büyüyecek ve hem de okuyanlar m z okumak için fazla zaman sarfe-deceklerdi.

Onun için tu u umuz yolda yürüyerek, birinci ve ikinci k s m yaz lar m zla Barnaba ncili’ni herkese tan tm olduk.79 Yaln z verdi imiz söz üzerine, sözkonusu ncil’in papal k makam ndan kaç r lan nüshas n n ilk sayfas (n n) foto raf n ve bu-

nun tercümesini, müteâkip sayfalara koymay da unutmad k.80

78 Müellif, bu sayfadan sonra kendisi numara vermedi i halde hesaba ka (zira bundan sonraki rakam, atlanmadan müteselsilen devam etmektedir), kütüphane yetkililerinin de s ralamaya riâyet ederek 56 rakam n koydu u müteâkip sayfada yazar n yine kendi el yaz s yla eserlerinin bir listesi; “Müelli n Te’lîf ve Tercümeleri” diye kaydedilmi tir. Biz bun-lar burada göstermek yerine, “Müelli n Bilinen Eserleri” ba l alt nda ba ka kaynaklar-da tesbit e iklerimizle birle tirerek çal mam z n ba lar nda sunmu idik. Burada 26 adet eser zikredilmi , bizim derlediklerimizin say s ise 55’tir. Kald ki, onlar n tümü bu listenin içinde yer almaktad r. Dolay s yla bu risaledekilere ayr ca ve tekrar yer vermek istemedi-

imizden bu bahsi geçiyoruz. 79 Barnaba ncili metninin olu um süreci, muhtevâs ve tahlîli hk. bilgi için bkz. Osman Cila-

c , “Barnaba ncili”, D A, c. 5, stanbul 1992, s. 77–81.80 Böyle denilse de, bu söz -a a da yazar n bizzat kendisinin de itiraf e i i gibi- yerine geti-

rilememi tir.

683

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

Bu tercüme, kelime kelime denecek derecede dikkatli yap lm olup, ona göre dü-ünülüp de erlendirilmesini ve çeviriye güven duyulmas n ve bununla beraber gay-

ret ve sadakatime ra men (yine de) hata var oldu ise, (onun da) düzeltilmesini rica ederim.

( / 58) Barnaba ncili’nin lk Sayfa(s n n) Tercümesi

Allah taraf ndan bu âleme gönderilip Mesîh diye isimlendirilen Nebiyy-i Cedîd/Yeni Peygamber Yesû’ için havarisi Barnaba’n n yazd SAHÎH NC L;

1. Mesîh diye an lan Nas ral sa’n n elçisi/temsilcisi Barnaba, bütün yeryüzü sakinlerine selâmet (=bar /esenlik) ve iyilik/güzellik temenni eder.

2. Ey Azizler; muhakkak büyük ve hayret uyand r c olan Allah, âyetleri ö ret-mek için büyük rahmeti ile gönderdi i peygamberi Mesîh Yesû’dan bizleri mahrum e i i u son günlerde, (sanki bizleri) takvaya davet emeliyle;

[3. iddetli küfürlerin ö renilmesini te vik eden,

4. Mesîh’i/ sa’y Allah’ n o lu diye ça ran,

5. Cenâb- Hakk’ n -neslin devam için- emre i i sünne en vaz geçen,

6. Her türlü necis/pis etleri (yemeye) cevaz veren] birçok kimseleri dalâlete dü-ürmek/sapt rmak için eytan, o âyetleri âlet/vesile edinmi tir.81

7. Böylece dalâlete dûçâr olanlar/sap kl a dü enler aras nda Pavlus da vard r ki, ben kendisinden ancak üzüntüyle bahsedebilirim.82

( / 59) Son

( / 60) Üçüncü K s m

81 Adetâ bir rü vet gibi sa’n n Allah/Tanr l n veya bnullahl n / Tanr ’n n o ullu unu or-taya koyan eytan n i vâ/bozmas âyetiyle, 3’üncü, 5’inci ve 6’nc maddelerdeki bid’atler/sonradan uydurulmu eyler, Yahudilerin Hristiyanl a kar ald klar ho olmayan ve menfî/olumsuz durumlar na kar Musevîlik eriat ’na ve alemine yöneltilmi birer inti-kam oku gibidir ki; ( / 59) bunlar yeni dinin mensuplar dindarl k alâmeti sanm lard r. Gerçekte en a r küfürler, Yahudilere kar caiz/ho görülmü tür. Hitan/Sünnet, Yahudi-lere ai ir diye terk edilmi tir. Haham n kesmedi i etleri, Yahudiler necis/pis add/kabul ederler ise de, Hristiyan takvac lar , yine Musevîlere inat olarak bunlar n yenmesine cevaz vermi lerdir. Barnaba bunlar ve bunun benzeri eyleri anlatmak istemi (tir).

82 bu 7’nci maddeye yazd m z tercümenin bütünü, talyanca nüshas n n ilk sayfas nda yoktur. Sözkonusu sayfan n foto raf ndan da anla laca üzere, ancak birkaç kelimesi mevcut olup, biz tercümeyi di er sayfadan tamamlad k.

(Böyle denilse de, bahsi geçen sayfan n suret örne i burada mevcut de ildir. Nitekim müelli n bizzat kendisi u itira a bulunmaktad r:) Barnaba ncili’nin ilk sayfas n (n) foto raf (n ), levh yesinden/yaz ld veya resmedildi i yerden istinsah/kopya edemedim (dolay s yla buraya koyamad m).

684

Dinî ve Felsefî Metinler

Biraz evvel risalemize son demekle beraber, Barnaba ncili, Hristiyanl k alemin-ce resmen kabul edilmi mahiye e bulunmad ndan, hristiyanlarca muteber dört kitab n ve ha a daha ileri giderek Benî srail/ srailo ullar (’n n) Tevrat ’n n Hz. Muhammed (a.s.) hakk ndaki baz âyetlerini de üçüncü k s m ad yla buraya zeyl/ilâve olarak yazmay çok faydal ve daha do rusu lüzumlu gördüm.

Muhtemelen yazaca m z bu âyetler, Barnaba ncili’ndekiler kadar aç k ve hele bilhassa Teslis Akidesi’ni/üçlü inanç sistemini iddetle tenkit eden, slâmiyet’in zuhûrundan sonra hakikati örtmek amac yla Tevratlar ve nciller, erbab taraf ndan her kopya (esnas n)da ve bilâhare her tab’/bask (s ras n)da o kadar insafs zca tahrif edilmi lerdir ki, bunun ard /sonu imdi (bile) gelmemi tir; ve ne zaman gelece i de belli de ildir.

Bununla beraber, olas bu gayr-i me rû budama/ç karmalara ve bazen de ekle-melere ra men, Hz. Muhammed (a.s.)’in peygamber olarak gönderilmeleri, adetâ mucize nevinden yine bu âyetlerde okunabilmektedir. unu da söyleyelim ki, bu âyetler, Barnaba’dakiler gibi ilk defa ortaya ç kar lan müjde(leme)ler olmay p; aksine her as rda slâm ulemâs taraf ndan daima görülmü ve icap e i inde münazaraya konulmu /tart maya aç lm bulundu u cihetle mahiyetleri ( / 61) az-çok malum ise de, her nas lsa bu gibi mühim meselelerin incelemesine giri memi karde lere bir arma an olmak üzere, onlar da bu risaleci imize bir zeyl/not hâlinde eklemeyi dü-ündük ve bugünün Tevrat’ ndan i e ba lad k.

TEVRAT ÂYETLER

1886 tarihinde bas lan “Kitâb- Mukaddes”, yani “Ahd-i Atîk” ve “Ahd-i Cedîd”den Tevrâtü’l-Müsennâ’n n 186’nc sayfas nda; Bâb 18’in, 18 ve 19’uncu âyetlerinde Hz. Musa (a.s.’n n) dilinden; “Ve Rab bana dedi ki, söyledikleri ma’kûldür: Benî srâîl’e ken-di kar nda lar /karde leri aras ndan senin gibi bir peygamber görevlendirip göndereyim ve sözlerimi onun a z na koyay m/onun arac l yla konu ay m. O da, kendine emredece-

im eylerin cümlesini/tamam n onlara söyleyecektir. Ve benim ismimde/ad m kullana-rak söyleyece i kelâm /sözü dinlemeyen kimseyi ben mes’ûl/sorumlu tutaca m”83 denil-mi tir. Buradaki “kendi kar nda lar ” ifadesi, Hz. brahim (a.s.)’in, smail ve shak Peygamber gibi iki o lunun sülalelerini kasde i ine ve bundan dolay srailo ullar ile smailiyye Araplar n n bu vesileyle karde bulunduklar na ve kaderin bir tecel-lisi olarak Fir’avn Saray ’nda Hz. Âsiye nezdinde melce’/s nacak (bir) yer bulan “Musa” (ve) “Muhammed”in anas z-babas z büyüdüklerine ve peygamberlikten

83 Günümüzde Türkçe bask s yap lan bir Kitâb- Mukaddes nüshas nda bu iki pasaj n bu-lundu u yer öyledir: Kitab Mukaddes Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve ncil), stanbul 1985, s. 195 (Tevrat/Tesniye/Musan n Be inci Kitab ), Bap: 18/17–19.

685

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

sonra her ikisinin de k l ç ile görevlendirilip ordular(a) kumanda e iklerine; yani her yönüyle birbirine benzediklerine göre, haber verilen peygamberin Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz Hazretleri oldu u üpheden uzakt r.

( / 62) Özellikle; “sözlerimi onun a z na koyay m” ifadesi, gelecek peygamberin ümmî olaca na ve kendisine vahyolunan hükümleri, ifâhen tebli etmek suretiyle ifa edece ine i are ir ki, (geçmi teki) olay n da böyle cereyan e i ini; yani Rasûlüllah Efendimiz’in okur-yazarl bulunmad n herkes bilir ve tarihler de ehâdet eyler.

Hz. Musa (a.s.)’ya bildirilmi olan bu peygamber için, sa’d r diyenler bulunmu ve Kilisece de destek verilmi ise de, bu iddiâ her bak mdan çürüktür. Çünkü;

A- Hz. sa ümmî de il, okuma-yazma bilen bir yazar idi.

B- Di er tara an srailo ullar yla karde de il, do rudan do ruya onlardan (biri) idi.

C- Kendileri müstakil eriat sahibi bulunmakla beraber, Hz. Musa gibi büsbütün yeni bir din getirmi de ildi; belki Musa’n n dininden baz hükümlerin ta’dîl edilerek/ortadan kald r larak de i tirilmesine memur/yetkili idi.

D- Nerede kald ki, hristiyanlarca sa, Aynullah’t r/Allah’ n bizzat kendisidir. Hâlbuki Hz. Musa (a.s.)’ya, gelecek zât n kendisi gibi bir peygamber olaca haber verildi ine göre, gelecek ki inin Allah de il, bir insan olmas icap eder ki, yaln z bu bak aç s bile Kilise iddias n n do ru bulunmad n ispata kâfî gelir.

Yine Tevrâtü’l-Müsennâ’n n 181’inci sayfas nda, Bâb 32, Âyet 21’de; “Onlar ilâh olmayanlarla beni gayrete ve bat llar ile gazaba getirdiler. Ben de onlar , (yani) Benî srâîl’i, kavmin gayrisiyle k skand raca m. -câhil ve anlay s z diye nitelenen- bir ( / 63) kav(i)m ile gazaba girece im/ö elendirece im”84 denilmi tir.

srailo ullar ’n n, bunca lâhî nimetleri ve lutû ar unutarak ikide birde yanl yollara sapt bilinmekte olup, nitekim Kur’ân- Kerîm’de; “Fe-ahrace lehüm ‘ clen ce-seden lehû huvârun fe-kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu Mûsâ fenesiye (=Samirî onlar için bö üren bir buza yap p ç kard ve onlara dedi ki; ‘Bu hem sizin hem de Musa’n n tanr s d r. Ama o bunu unutup gi i’)” (20/Tâ-Hâ, 88) âyet-i celîlesi ile bildirilen buza heykeli bu nevi sahte ilâhlardand r.

te bu sebepledir ki, kültürlü bir millet olan Benî sraîl, bilgisiz bir toplum olan smâiliyye Araplar ndan getirilmi ; hem de ümmî bir peygamber arac l yla ceza-

land r lm t r. Gerçek durum da böyle olup, Yahudilerin Hz. Muhammed (a.s.)’e kaç

84 Bu pasaj n da bugün elimizde bulunan Kitâb- Mukaddes’teki yeri uras d r: ay.e., s. 211 (Tevrat/Tensiye), Bap: 32/21.

686

Dinî ve Felsefî Metinler

defa suikas a bulunduklar ve k skançl klar n aç a ç kard klar herkesçe malum-dur. Bundan dolay Tevrat’ n bu âyeti de istikbâle dair haberlerden Hz. Peygamber’in gönderili i hakk nda çok mühim bir vesikad r. Hiç üphe edilmemelidir ki, eski Tevratlar, bu hususta daha aç k ifadede bulunmu tur.

Ve yine Tavrâtü’l-Müsennâ’n n 182 sayfas nda, Bâb 33’ün 2’nci âyetinde ( öyle denilmi tir): “Allah Sînâ’dan geldi ve onlar( n kar s n)a Sa’îr’de ç kt ve Fârân Da ’nda tecellî eyledi/göründü.”85

Aç a kavu turmak için söyleyebiliriz ki; “Allah”tan murat, lâhî eriat oldu una göre, bu dinin Tûr-i Sînâ’da göründü ü, yani Hz. Musa (a.s.) vas tas yla ortaya kon-du u ( / 64) ve “Sa’îr” kelimesi, Suriye havalisiini bildirdi ine göre, ayn eriat n Hz. sa (a.s.) arac l yla oralarda do aca ve “Fârân” ise, Hicaz çevresinin ve özel-likle Mekke-i Mükerreme ve civar n n eski ismi oldu una göre, bahis mevzûu dinin tabiat yla yine buralarda ortaya ç kacak bir peygamber vas tas yla tecellî eyleyece i bildirilmi demek olur.

Daha eski Tevratlarda i bu âyetin son f kras öyle idi:

“…Ve Fârân Da lar ’nda karar k ld ” ki, buna göre âyetin manas da; “Mekke’de zuhûr edecek peygamber, Hâtemü’l-Enbiyâ olacakt r” hükmü kendi kendine ç kar.86

Ara t rmalar ma, Hindli Rahmetullah Efendi Hazretleri’nin “Izhâru’l-Hak” adl eserinde teyit buyuruldu una göre, daha evvelki Tevratlarda Hâtemü’l-Enbiyâ ola-cak peygamberin ad bile “Behadmad” tarz nda yaz l idi.

Gerçekte branice “Behadmad” kelimesi, tamamen “Muhammed” demektir ki, bunla-r n birbirine yak nl aç k olup, t pk “ brahim – Ebrahim” kelimeleri hükmündedir.

Yine Tevrat’ta, Habakkûk Kitab ’ndan; 766’nc sayfada, Bâb 3, 3’üncü âye e ( öyle denilmi tir): “Allah, Tîmen’den ve Kuddûs, Fârân Da ’ndan geldi. O’nun izzeti/yüceli i semâlar kaplad ; methi dahi yerleri doldurmu tur.”87

Bir daha tekrar edelim ki; Allah’tan kas t, lâhî eriat oldu una ve eriatlar da ( / 65) peygamberler vas tas yla tebli olundu una göre, i bu Habakkûk Âyeti’nin bildirmek istedi i müjdenin, be âretin; Hz. Musa (a.s.) gibi, yeni (bir) din sahibi Hz. Muhammed (a.s.)’e ait olmas laz m gelir. Ve bu da üphe götürmez bir hakika ir.

Bilinmektedir ki, Hz. Muhammed (a.s.)’in izzeti ve methi, gökleri ve yerleri dol-durmu tur. Nitekim yüce Ahmed ismi bile bu manaya gelmektedir. Dan(i)yal (a.s.)’ n muas r /ça da bulunan Habakkûk Peygamber’in bu âyeti, eski Tevrat’larda öyle

85 Bu pasaj için bkz. ay.e., s. 213 (Tevrat/Tensiye), Bap: 33/2.86 Burada geçen Sînâ, Sa’îr ve Fârân’ n nereler/hangi co rafî bölgeler oldu u hk. bilgi için bkz.

Ömer Faruk Harman, “Fârân”, D A, c. 12, stanbul 1995, s. 166. 87 Bu pasaj n bulundu u yer için bkz. age, s. 884, (Tevrat/Habakkuk), Bap: 3/3.

687

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

yaz l d r: “Câe Allahü mine’t-tîmeni ve’t-takdîsü min-cibâl-i Fârâne ve’mtelee’l-ardu min-tahmîdi Ahmede ve takdîsihî melekü’l-ard ve rikâbü’l-ard .”88 Ki, burada her ey, a ikâr (olarak) görülmektedir.

Yine Tevrat’ n Tekvînü’l-Mahlûkât’ n/Varl klar n Yarat l ’n n 14’üncü sayfas n-da, Bâb 17’nin 16’nc âyetinde, Cenâb- Hakk(’ n) dilinden Hz. smail için; “Ve Ben onu bereketleyip, olabildi ince büyüteyim. öyle ki, milletlerin babas olarak onu büyük ümmetin sahibi edeyim”89 denilmi tir ki, (burada da) çok aç k olarak Hz. Muhammed (a.s.) gö-rülmektedir. Çünkü smail (a.s.) ve torunu say labilen Fahr-i Kâinât Efendilerimiz, hakikaten büyük ümmete sahip olmu lard r. Özellikle bugünkü slâmiyet’in dal-budak sarm yeryüzü(nün çe itli) bölgelerine bak vermek yeterlidir

( / 66) te bu tarzlarda az-çok kapal olarak daha bir miktar Tevrat âyetleri var ise de, biz bu kadar yla yetindik. Çünkü zaman n geçmesi ve (türlü) de i im/de i ik-likler dolay s yla Tevrat, ncillerden (daha) fazla bozulmaya u ram t r. Bu do rul-tuda, büyük harpler ve Kudüs muhasara/ku atmalar dolay s yla bu kitab n kaybol-mas ve haf zlar n n da azalm bulunmas ve sonra ezberden yaz lmas ve Rumca’ya tercümede hatalar yap lmas gibi olaylar, zararl birer etken olmu tur. Âyetler de -yazd m z ekillerde- anla lmaz hâle gelmi lerdir. Hiç üphe edilemez ki, eskiler ve hele slâmiyet’ten öncekiler, daha aç k ve daha kolay anla l r. Nitekim Habakkûk (a.s.)’un, Arapças n yazd m z budanm /eksiltimi âyeti bile, bu hakikati pek güzel ispat etmektedir.

Tevrat âyetlerine son verirken söylemek gerektir ki;

A- Nesebi/soyu Hz. Yûsuf (a.s.)’a dayanan Medine’nin o vaki eki Yahudi bilgin-lerinden Abdullah bin Sellâm’ n,

B- “Benî Nadir Kabilesi” ulular ndan ve yine Yahudi âlimlerinden gayet zengin bir insan olan Sel(l)âm bin Mütkim’in,

C- Ve yine hem zengin ve hem de kabilesi nezdinde pek muteber bulunan -son-radan Hz. Muhammed (a.s.)’in övgülerine mahzar olan- Muhayr k’ n,

D- Ve yine Yahudi reislerinden Ka’b bin Esed’in,

( / 67)

E- Ve Hatmî Yahudi kabilesinden Umeyr bin Adiyy (r.a.)’in, kendiliklerinden ge-lip, hem de sa lam ve metin sure e slâm/müslüman olmalar ve ha a bun-

88 Bu pasaj n Arapça metninin günümüzde mevcut matbû bir Kitâb- Mukaddes nüshas ndaki di er versiyonunu görmek için bkz. el-Kitâbü’l-Mukaddes, Kahire 2004, s. 987–988 (Tevrat/Habakkûk), 3 (Salâtü Habakkûk)/3.

89 Bu pasaj için bkz. Türkçe Kitab Mukaddes, s. 14 (Tevrat/Tekvin), Bap: 17/16. Yaln z buradaki “vâlidi/babas ” ifadesi, gösterilen yerde “anas ” olarak geçmektedir.

688

Dinî ve Felsefî Metinler

lardan Muhayr k’ n ayn gün içinde ehîd oluncaya kadar mü riklerle harp etmesi, bize anlat r ki; eski Tevratlarda (Hz.) Muhammed’in peygamberli i/gönderili i hakk nda bildiklerimizden, okuduklar m zdan ve zanlar m zdan çok (daha) fazla hakikatler varm .

TEVRAT ÂYETLER

Önceden bir vesileyle söyledi imiz gibi, elde bulunan dört ncil, her ne kadar u veya bu havari taraf ndan yaz lm bir ya am öyküsü kitab mahiyetinde iseler de, üphesiz yine Hz. sa (a.s.)’dan al nm gerçekleri ve büyük ihtimalle baz sahih ncil

âyetlerini ihtiva ediyor olduklar ndan, geli igüzel/rastgele redleri yoluna gidilemez. Esasen (buna) hakk m z da yoktur. Nerede kald ki, ncil âyetleri, her halde Tevrat âyetlerinden daha aç kt rlar. Hele aradan onca zaman geçmi bulunmas na ra men bozulma anss zl na u ramam nüshalarda Hz. Muhammed (a.s.) hakk ndaki ha-berler ve müjdeler o kadar aç kt r ki; insan kendisini, ncil de il, belki Siyer-i Nebî’den/Hz. Peygamber’in hayat n anlatan tarih kitab ndan bir sayfa okuyor san r.

Nitekim Barnaba ve Sar Salt k ncilleri, buna âdil birer tan kt rlar. imdi de bun-lar n belli ba l lar n yazal m:

ncil’in 89’uncu sayfas nda, Resullerin leri’nin 7’nci Bâb ’n n 37’nci âyetinde ( / 68) Benî srâîl’e hitâben; “Allah n z Rab, birader/erkek karde lerinizden benim gibi bir pey-gamber ortaya ç karacakt r; onu dinleyesiniz diyen bu Mûsâ’d r”90 denilmektedir ki (bu), Tevrat’ n haberlerinde yazd m z ilk âyetin hükmünü teyit etmektedir.

ncil’in 101’inci sayfas nda, Yuhannâ’n n Vahyi’nin 2’nci Bâb ’n n 26, 27 ve 28’inci âyetlerinde ( öyle denilmi tir): “…Ve gâlib olup amellerimi nihâyete de in h fz eden kim-seye, ben, Pederim taraf ndan ald m gibi milletler üzerine hüküm verece im. O dahi onlara demir asa ile hükümet edecek/yönetecek ve onlar çömlekçi kaplar gibi paralanacakt r.”91

Bu âyet çok budanm /kesilmi oldu undan neredeyse mana ç kar lamaz bir hâle gelmi ise de, bundan evvelki bask larda; “ Hz. sa (a.s.), kendisinden sonra ‘Paraklit – Faraklit’ ad nda bir peygamberin gelece ini ve bu zât n ilâ-nihâye/sonsuza de in gâlip olup, ümmetler üzerinde hüküm ve saltanat sürece ini, (bu) hüküm ve saltanat n (da) demir asa/iddetli bask ile icra eyleyece ini; muhalefe e bulunacaklar n (ise), çömlekçi çanaklar gibi

k r lacaklar n ” haber vermi tir.

Burada(ki) ihbâr son derece mühim olup, tamamen Peygamberimiz Efendimiz’e ai ir. Çünkü; “devaml sure e galip olaca ” ifadesi, yüce dinin k yâmet gününe dek baki kalaca na, yani o mübarek ki inin Hâtemü’l-Enbiyâl na i aret oldu u gibi;

90 Bkz. Kitab Mukaddes, s. 126 ( ncil/Resullerin leri), Bap: 7/37.91 Bkz. Kitab Mukaddes, s. 250 ( ncil/Yuhannan n Vahyi), Bap: 2/26–27.

689

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

“ümmetler”den murat da, bütün dünya ahalisine gönderilmi buyurulaca yla alâkal d r. Asl nda ( / 69) Paraklit kelimesinin, Muhammed manas na geldi i malumdur.92

te böyle bir zât, tarihin ehâdeti üzerine bütün milletlere galip gelmi , onlara hükmetmi ve eriat n n kudret ve kuvveti de Çin’e, Hind’e, M s r’a, Bizans’a, spanya (ve) talya adalar na, Anadolu’ya, Tunus(’a), Fas(’a), Ceza(y)ir’e, Habe istan’a ve ha a Afrika içlerindeki bedevîlere ve di er tara an Cavalara, Rusya içlerine kadar nüfûz ederek hüküm sahibi olmu tur.

Gariptir ki, Kâhin Satîh, Hz. Muhammed (a.s.) do du u zaman, Acem/ ran ah (Enû irvân/Nû irevân, ö. 579) taraf ndan görülen me hur rüyay tabir ederken,

Peygamberimiz hakk nda; “Sâhibü’l-Hirâve” terkibini kullanm t r ki, “asa sahibi (=de -nek veya bastonla gezen/dola an)” demektir.93

Yine Yuhanna ncili’nden, 884. (sayfa), Bâb 14’ün 15, 16, 17’nci âyetlerinde ( öyle denilmi tir): “E er beni severseniz, benim emirlerimi muhafaza ediniz. Ve ben Peder’den dilerim (ki), O da sonuna kadar sizinle bulunmak/kalmak üzere size ba ka bir (yoldan) tesellî edecek, yani hakikat ruhunu verecektir.”94

Çok de i ikli e u rayan bu âye en, yaln z Hz. sa’dan sonra bir peygamberin ge-lece i anla lmaktad r. Hâlbuki hidâyete ermi bir hristiyan papaz taraf ndan üç bu-çuk as r evvel yay mlanan ve duyurulan Ravzatü’l-Ahbâb adl kitaba göre ayn âyetler; “E er beni seviyorsan z, benim vasiyetlerimi koruyunuz. Baba’dan istirham edece im ve O size ba ka bir Paraklit gönderecektir (ve o) sonsuza dek sizinle kâim ( / 70) olacak/ya aya-cakt r” tarz ndad r. Ki, görüldü ü üzere; kelimeler o zaman bile (bir) hayli tahrife tabi tutulmu ve hele yüce Paraklit ismi, “Tesellî Edici” ekline sokulmu tur. Paraklit’in, Faraklit demek oldu u ve bunun da Ahmed ve Muhammed anlamlar na geldi i, ara -t rmac kesimlerce bilinmektedir.

Dolay s yla, Faraklit Peygamber’in daimî kalaca na; yani o mübarek ah stan sonra bir ba kas gelmeyip, dininin ebediyyen sürece ine ve tabiat yla kendilerinin de Hatemü’l-Enbiyâ olacaklar na dair -olan- bu âyeti, çok büyük (bir) önemle ders alan gözlerin önüne koyar z.

Ve yine Yuhanna ncili’nden, 885’inci sayfada, Bâb 16’n n 7, 8, 12, 13 ve geri ka-lan âyetlerinde ( öyle denilmi tir): “Lâkin ben size hakk söylüyorum. Benim gitmem size hay rl d r; zira ben gitmeyince, size tesellî edici/sâkinle tirici gelmez. Ama gi i im halde/takdirde onu size gönderirim. Ve o geldi inde, dünyay günah/kötülük ve salâh/iyilik ve hü-

92 A a da tekrar zikredilecek olan Paraklit veya Faraklit kavram n n ne anlama geldi i hk. bilgi için bkz. Mehmet Ayd n, “Faraklit”, D A, c. 12, stanbul 1995, s. 165–166.

93 Bu olay n detayl aç klamas için bkz. el-Hindî, age, s. 446–447.94 Bkz. Kitab Mukaddes, s. 110 ( ncil Yuhannaya Göre), Bap: 14/15–16.

690

Dinî ve Felsefî Metinler

küm hususlar nda ilzâm/disipline edecektir. Çünkü bu dünyan n reisi mahkûm olmu tur. Size söyleyecek daha çok eyler var. Lâkin imdi tahammül edemezsiniz. Ama o hakikat ruhu geldi-

i zaman, sizi cümle hakikate/bütün gerçeklere ir âd edecek/yönlendirektir. Zira (o), kendili-inden söylemeyip, (vahiy yoluyla) i i i i eylerin cümle/hepsini söyleyecek ve vukû bulacak/

meydana gelecek eyleri size haber verecektir. O beni yüceltecek; çünkü benimkinden al p, size bildirecektir.”95

Oldukça uzun süren bu âyetlerde dahi, ere i “Faraklit” ismi kald r lm , ( / 71) yerine “Tesellî Edici” terkibi konulmu tur. Tahrifat/bozmalar da fazlaca yap lm t r. Ama Rûh yine de i tirilememi tir. O yüzden, bu âyetlerin hükmü de yukar dakileri kesin olarak desteklemektedir.

Dikkat çekicidir ki, eriat sahibi bir peygamber gitmeyince ve uzunca bir zaman geçmeyince, (yeni bir) din vâz ’ /ortaya koyan di er bir resûlün/elçinin gelmesi âdet olmam t r. Ve esasen maslahat dahi böyle olmak laz m gelir ki, i te o gönderilece i bildirilen peygamber de Faraklit, yani (Hz.) Muhammed (a.s.)’dir.

Hz. sa’n n daha çok sözleri bulundu unu ve fakat bu sözlere tahammül edile-meyece ini bildirmesi, zaman a m yla de i mesi, tabiî bulunan (dinî) hükümlerin imdiden tebli edilemeyece ine ve bunu Hz. Peygamber Muhammed (a.s.)’in yapa-

ca na i are ir.

Âyetlerde okundu u üzere, Hz. Peygamber Efendimiz kendili inden hiçbir ey söylememi tir. Ha a bu hususta; “Ve-mâ yent ku ‘ani’l-hevâ in-hüve illâ vahyün yûhâ (=O asla kendili inden bir ey konu maz. Onun söyledikleri, ancak kendisine vahyolunan eylerdir)” (53/Necm, 3–4) âyet-i kerîmeleri Hz. Muhammed’in ancak vahy olunan

tebli e i ini haber vermi tir. Ve ayn ekilde Fahr-i Âlem Efendimiz, vukû bulacak eyleri, hem de çokça haber verdi i gibi; Hz. sa (a.s.)’y yüceltmi ve s ras dü tükçe/

geldikçe baz ncil âyetlerini hat rlatmak suretiyle tekrarlam t r. Kur’ân- Kerîm’de buna dair birçok misaller vard r.

( / 72) Bundan dolay Yuhanna’n n yukar daki âyetleri dikkat çekecek derecede bozulmu /de i tirilmi bulunmalar na ra men, Hz. Peygamber Efendimiz’in te ri e-rini çok aç k olarak bildirmi tir.

Yazd klar m z gibi, ncillerde de talî derecede daha (ba ka) baz âyetler var ise de Teb îrât’ta/Müjde(leme)ler k sm nda ortaya koydu umuz gibi, bunlarla me gul ol-mayaca z. bu üçüncü k sma son verirken yine hat rlatmak gerektir ki;

A- Varaka bin Nevfel’in Hazret-i Hatice’ye, Âhir Zaman Peygamberi’nin zevcesi olaca n müjdelemesi,

95 Bkz. Kitab Mukaddes, s. 112 ( ncil Yuhannaya Göre), Bap: 16/7–15.

691

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

B- Bizans mparatoru He/irakliyus’un müslüman olmakla beraber Peygamber sefîri/elçisi Hz. Dihye’ye her eyi aç k söylemesi ve çok dikkat çekici bir mek-tup göndermesi96,

C- Necâ î’nin mektup (vas tas y)la gerçekle en davet üzerine derhal slâm/müs-lüman olmas ve ha a Kur’ân- Kerîm’in (5/) Mâide Sûresi’nin 83, 84, 85’inci âyetler(iy)le ad geçen ki iyi yücelterek methetmesi,

D- Rahip Buhayrâ/Bahîra’n n Ebû Tâlip huzurunda genç Muhammed’in ellerini ayaklar n öpmesi,

E- M s r Kral Mukavk s’ n, yine mektupla slâmiyet’e olan davet te ebbüsü/giri-imine te ekkür etmek kabilinden Hz. Peygamber Efendimiz’e hediyeler ve

Mâriye adl bir câriye göndermesi97,

( / 73)

F- Rahip Nestûrâ’n n delikanl Muhammed’i, Mekke ka lesine Hâtemü’l-Enbiyâ olarak tan tmas ve (kendisine) bir suikast (yap labilece i ihtimalin)i dü üne-rek am’a gitmekten men etmesi/al koymas ,

G- bn Sûriyâ’n n,

H- Hubeyy bin Ahtab’ n,

I- Ebû Bâsir’in,

J- Ve birçok Necrânîler’in; kendiliklerinden müslüman olmalar ve inan lmaya-cak fedakârl klarda bulunmalar ,

K- Roma Ordusu Ba kumandan General Yorgi’nin muharebe meydan nda ve Hz. Hâlid önünde Kelime-i ehâdet getirmesi ve ehit oluncaya kadar k l ç sallamas 98,

Ve benzeri hâdiseler, o vakit(te)ki ncillerde dahi Hz. Muhammed (a.s.) için pekçok ey yaz l bulundu unu ispat eder. Nitekim Arap reislerinden Cârût, Hristiyan(l k) Dini’nde iken, kendili inden bir gün Hz. Fahr-i Kâinât Efendimiz’e gelerek; “Yâ Rasûlellâh, ben senin vasf n /özelliklerini ncil’de buldum. bn-i Meryem (= Meryem o lu sa) seni müjdelemi tir” diyerek slâm/müslüman olmu ve sahabeler s ras /aras na girmi tir.

96 bu mektup ve tercümesi …’inci sayfaya konulmu ve yaz lm t r. (Mektubun kendisi de il ama Arapça metni ve Türkçe çevirisi -söylendi i gibi- a a da yer almaktad r.)

97 Peygamber Efendimiz’in gönderdi i mektubun bir foto raf … sayfaya kon(ul)mu tur. (Mektubun resmi de il ama Arapça metni ve Türkçe tercümesi a a da bulunmaktad r.)

98 Bir gün içinde müslüman olup, ba n Rahman’ n huzurunda secdeye ko(y)mak nasip ol-madan ehâdet erbetini içen bu bahtiyar General’i, Hazret(-i Hâlid) (r.a.) tebcîl buyur-mu lard r/yüceltmi lerdir.

692

Dinî ve Felsefî Metinler

Allah hepsinden râz olsun!

( / 74) imdi gelelim mektuplara ve cevaplara.

Tarihî aç dan kay tl bulundu una göre, Hz. Peygamber Efendimiz, kâtiplerine yazd r p hükümdarlara gönderdi i mektuplar aras nda bir tanesi de Roma mparatoru He/irakliyus’a ait idi.

bu mektup Sahâbe-i Kirâm’dan Hz. Dihye (r.a.) vas tas yla gönderilmi idi. Hz. Peygamber’in yaz s n /mektubunu okuyan He/irakliyus, ad geçen sahabîye pek büyük iltifatlarda bulunmu ve birçok defalar hususî sure e onunla görü mü tür. Döndü ü zaman mparator, Peygamber Efendimiz’e Arapça olarak cevabî bir mek-tup göndermi tir ki, Feridun Bey Mün eât ’na göre, aynen öyle yaz l idi:

“Li-Ahmede Rasûlillâhi min Kayseri Meliki’r-Rûm ellezî âmene bi(hî99)- Îsa’bnü Meryeme ennehû (ahmedehû100) kad câenî kitâbüke me’a rasûlike ve-ennî101 e hedü enne-ke Rasûlüllâhi. Necidüke ndenâ mektûben ’l- ncîli be ere bike Îsa’bnü Meryeme. Ve innî de’avtü’r-Rûme ilâ-en-yü’minû bike fe-ebev. Velev etâûnî le-kâne hayran lehüm. Ve-vüdtü en-âtiye ndeke fe-hadimtüke ve- asiltü kademeyke ve’s-selâmü.”102

( / 75) Bu Mektubun Türkçesi:

“Allah’ n Resûlü Ahmed’e, Rûm mparatoru olan Kayser’dendir. O (öyle bir) elçi ki, Meryem o lu sa -(onu gönderen Allah’a) çok hamd/ ükür etmek üzere- ona iman getirmi tir/inanm t r. Bana elçin ile kitab n, (yani) mektubun geldi. Ben ehâdet ede-rim ki, sen Allah’ n elçisisin! Seni ncil’de yaz l bulmu uzdur. Ve Meryem o lu sa seni müjdelemi tir. Rum kavmini/halk n sana iman getirmeye davet e im. Kabul et-mediler. E er bana itaat etmi olsalard , onlara/onlar için hay rl olurdu. Arzu ederim ki, senin yan na var p (sana) hizmet edeyim ve ayaklar n y kayay m; ve’s-selâm.”

Son

( / 76) M s r Hükümdar ’na Hz. Peygamber’in Mektubu.

bu mektubun asl , M s r’ n “Âhmîm” Beldesi’ndeki K bt ruhbanlar n n kütüp-hanesinde Hicrî 1285 senesinde bulunmu ve bunun bir sureti de Malî 1324 y l nda Mekke-i Mükerreme’de elime geçmi tir.

99 Kaynak olarak gösterilen metinde bu zamir bulunmamaktad r.100 Bu ifade, yazar n i aret e i i kaynak metinde yok.101 Bu mütekellim zamiri, gösterilen kaynak kitapta “ene” eklindedir.102 Hem Allah Rasûlü’nün slâm’a davet mektubunun ve hem de buna Rum Kayseri’nin ver-

di i cevab n Arapça or inal metinlerini görmek için bkz. Feridun Bey, Mün eât, s. 30. Ayr ca Nebî (s.a.s.)’in Kisrâ ve Kayser’e yazd mektuplara dair rivayetler için bkz. ve kr .

Muhammed b. smail el-Buharî, Sahîhu’l-Buhârî, c. V/k.3 (Kitâbü’l-Me âzî), s. 136-146, yer ve tr. yok.

693

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

As l mektup, Hz. Muhammed’in Hicreti’nin/Mekke’den Medine’ye göçünün yedinci senesinde Peygamberimiz Hazretleri taraf ndan Sahabî Hatîb bin Ebî Belte’a eliyle Bizansl lar n M s r Hükümdar Mukavk s’a gönderilmi tir ki, bugünkü yaz ile örne i ve tercümesi a a da oldu u gibidir:

( / 77) “Bismillâhirrahmânirrahîm. Min Muhammedin Abdillâhi ve Rasûlihî ile’l-Mukavk si Azîmi’l-K bt . Selâmün alâ meni’t-tebe’al-hüdâ. Emmâ ba’dü fe-innî ed’ûke bi-di’âyeti’l- slâmi. Eslim telsem yü’tike’llâhu ecrake merrateyni. Fe-in-tevelleyte fe-aleyke mâ-yefce’u’l-k btu. Yâ Ehle’l-Kitâbi te’âlev ilâ-kelimetin sevâin beynenâ ve beyneküm en-lâ-na’büde illellâhe ve-lâ-nü rike bihî ey’en ve-lâ-ye eh ze ba’dunâ ba’dan erbâben min-dûnillâhi; fe-in-tevellev fe-kûlû’ -hedû bi-ennâ müslimûne.”103

Allah’ n Rasûlü Muhammed

Tercümesi:

“Rahman ve Rahim (olan) Allah’ n ad yla. Allah’ n kulu ve elçisi Muhammed taraf ndan K bt’ n ulusu/büyü ü Mukavk sa’d r. Rabbanî Hidâyet’e/Allah’ n yoluna tâbi olanlara/uyanlara selâm olsun. Bundan sonra seni, slâm’a davet olan Kelime-i

ehâdet’e/Allah’a ve Peygamberine inanmaya ça r yorum. slâm’a gel/gir (ki), selâme e olursun/kurtulu a erersin ve Allah sana iki ecir ve mükâfat/iki kat kar l k ve ödül ihsan eder/verir. E er sen bundan imtina edersen/kaç n rsan, K bt’ n cürm/günah ve kabahatlar da senin üzerine olsun! Ey Ehl-i Kitâb, bizimle sizin aram zda mü terek/bir olan kelimeye geliniz ki (o da); Allah’tan gayriye/ba kas na ibadet et-meyiz ve O’na irk/ortak ko may z ve baz m z baz m z rabler (edinmeyiz) ve ilâh tutmay z. E er siz bundan döner/yüz çevirirseniz, yine siz; ‘Tan kl k ederiz ki, biz muhakkak müslüman z’ diye söyleyiniz.”

V. Sonuç

Anla labilir bir Türkçe ile tam metnini aktarmaya gayret e i imiz müteve â Abdurrahman Aygün’ün; “Barnaba ncili’ni ele geçirme hikâyesi ve bu kitab n içeri-

ini, özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ilgili âyetlerini de erlendirme” ba lam nda kaleme ald ve hâlen bas lmam vaziye e bulunan bu eser hakk nda biz de unlar söyleyebiliriz:

Görüldü ü gibi, eserde baz yerler; e er bu, müellif nüshas ise yazar n ya -l l ve rahats zl n n verdi i zihinsel meleke ve bedensel yorgunluk nedeniyle; yok e er müstensih nüshas ise dikkatsizlik, konuya hâkim olamama durumu veya

103 Bu son cümle, Ku’ân- Kerîm’in 3/Âl-i mrân, 64. âyetinin metnidir.

694

Dinî ve Felsefî Metinler

bilemedi imiz ba ka sebepler dolay s yla eksik kalm t r. Birtak m imlâ ve ifade bozukluklar ile kelime yanl l klar da görmezden gelinmi ve bu noktalar tashih edilerek okuyucuya sunulmu tur. Ayr ca referans gösterimi hususunda da elden gelen çaba sarfedilmi ve gerek yaz l kaynaklar, gerekse insan kaynaklar (risalede ad geçen ah slar n do um ve ölüm tarihleri ile isimlerinin ait olduklar lisandaki or inal yaz l mlar ), ilgili yerlerden, özelikle internet ortam ndan bulunarak belir-tilmeye çal lm t r.

Cenâb- Hakk’ n, engin rahmetini ve ma retini merhum yazar n üzerinden ek-sik etmemesini, kabrinde huzur ve nur içinde yatmas n temenni ederken, -henüz el yazmas hâlinde olan- bu risalesi hakk nda küçük bir tenki e bulunmaktan kendimi alam yorum. O kritik de udur: Bu eserde, ba tan sona kadar duygusall k a r bas-maktad r desek, herhalde müellife haks zl k yapm olmay z. Zira yazar, bu risalesini kaleme al rken, dinî ve millî hislerini s kça ortaya koymaktan çekinmemi tir. Ancak bunlar söylerken, o ruh hâlini anlamakta güçlük çekmedi imizi belirtmekte de fay-da var. Çünkü yazar n ki ili ini, ya ad çevreyi, yeti me artlar n ve bulundu u ortam göz önüne ald m zda, ona hak vermemek elde de il! öyle ki; asker kökenli, Kur’an’ ezberleyerek hâf z, kutsal topraklar ziyaret ederek hac olmu ; Osmanl ’n n k r lma Cumhuriyet’in kurulma a amas nda, özellikle Ulusal Kurtulu Mücadelesi s ras nda mesle i icab uzun y llar a rl kl olarak Ehl-i Salîp denen Haçl ordular y-la, yani Hristiyan devlet ve topluluklar yla sava m olmas n n yan s ra; Avrupa’da epey bir süre kalm ve birkaç bat dilini iyi biliyor olmas ndan dolay , o dünyan n iç yap s na vâk f olmas da i in içine girince, onlar n inanç ve ya ay lar n n temelini olu turan ncil gibi kutsal bir metni ele al rken ve onu yorumlarken hamâse en uzak kalamayaca n ve kurtulamayaca n tahmin edebilir ve bu tür bir yakla m normal kar layabiliriz.

Tüm bunlar n ötesinde; aç kças , bilimsel ve teknik yönden birtak m ar zalar ta-mas na ra men yine de bu eser, hâlâ güncelli ini koruyan bir meseleye tahsis edil-

mi olmas itibariyle hakikaten önemli bir çal mad r diyoruz. Onun içindir ki, bizim bildiri çap ndaki bu mütevaz gayretimiz, bir ad m daha ileri götürülerek, bu eserin, di er nüshalar yla kar lat rmal biçimde edisyon kriti i (=tahkîk ve tahrîci) yap la-rak or inal metniyle birlikte yay nlanmas , en büyük dile imizdir.

Bu ad m at l rken, bu sunumun ard ndan -hem müzakereci ve hem de dinleyici-lerden- gelecek ele tiri ve katk lar n da, sözkonusu çal maya muhakkak yön verici ve yol gösterici olaca na inanc m z tamd r.

Bu duygu ve dü üncelerle, bizi sab rla dinleme lutfûnda bulundu unuz için he-pinize sonsuz te ekkürlerimi arz ediyorum.

695

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

VI. KaynakçaKUR’ÂN-I KERÎMNCÎLÜ BERNABA, ( ngilizceden Arapça’ya çeviren: Dr. Halil SEÂDE), Dâru’l-Be îr, Kahire

trz.el-K TÂBÜ’L-MUKADDES (Kütübü’l-‘Ahdi’l-Kadîm ve’l-‘Ahdi’l-Cedîd), Dâru’l-Kitâbi’l-Mukad-

des ’ - ark ’l-Evsat, Kahire 2004 ( kinci Bask ).K TABI MUKADDES / Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve ncil), Kitab Mukaddes irketi, stanbul 1985.el-ACLÛNÎ, smail b. Muhammed, Ke fu’l-Hafâ ve Müzîlü’l- lbâs, I-II c., Dâru’l-Kütübi’l-

lmiyye, Beyrut 1418/1997 (Birinci Bask ). AYDIN, Mehmet, “Faraklit”, D A, c. 12, TDV Yay nlar , stanbul 1995, s. 165–166.AYGÜN, Abdurrahman, Barnaba ncili ve Hazret-i Muhammed Hakk ndaki Teb îrât , mahtût/yaz-

ma kaynak nüsha, stanbul 1942.AYGÜN, Abdurrahman, Türk Haritac l k Tarihi, I-II c., Harita Genel Müdürlü ü Yay nlar ,

Ankara 1980.AYGÜN, Abdurrahman, Türk Haritac l k Tarihi, III. c., Harita Genel Komutanl Yay nlar ,

Ankara 2002.el-BUHÂRÎ, Muhammed b. smail, Sahîhu’l-Buhârî, I-VIII c./4 k., Dâru’l-Fikr, yer ve tr. yokC LACI, Osman, “Barnaba ncili”, D A, c. 5, TDV Yay nlar , stanbul 1992, s. 76–81.C LACI, Osman, “Barnaba ncili Üzerine Bir Türkçe Yazma”, Diyanet Dergisi/Dinî, lmî, Edebî

Üç Ayl k Dergi, D B Yay nlar , Ankara (Ekim-Kas m-Aral k) 1983, c. XIX, sy. 4, s. 25–35.DEVELL O LU, Ferit, Osmanl ca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ayd n Kitabevi, Ankara 1988.Ebû GUDDE, Abdülfe ah, el-Masnû’u fî-Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevdû’î, Dâru’l-Be âiri’l- slâmiyye,

Beyrut 1414/1994 (Be inci Bask ).FER DUN Ha met Bey, Mecmûatü Mün eâti’s-Selâtîn-i Feridun Bey, Tekvîmhâne-i Âmire tara-

f ndan tab’ ve ne r edilen 1265 tarihli nüshadan ofset bask , yer ve tarih yok.GÜNDÜZ, inasi, Din ve nanç Sözlü ü, Vadi Yay nlar , Ankara-Konya 1998.HARMAN, Ömer Faruk, “Fârân”, D A, c. 12, TDV Yay nlar , stanbul 1995, s. 166. el-H NDÎ, Rahmetullah b. Halîl er-Rahmân, Izhâru’l-Hakk, iki cilt bir arada, Dâru’l-Kütübi’l-

lmiyye, Beyrut-Lübnan 1424/2002 (Üçüncü Bask ).bn HANBEL, Ahmed, Müsned, I-VI c., Ça r Yay nlar , stanbul 1402/1982 (Kütüb-i Si e içinde

Ofset bask , Külliyât n 21, 22 ve 23. kitaplar ). HSANO LU, Ekmeleddin editörlü ünde E EN, Ramazan– ZG , Cevat–AKPINAR, Cemil–

FAZLIO LU, hsan’dan olu an dört ki ilik komisyon, Osmanl Astronomi Literatürü Tarihi, I-II c., IRCICA Yay nlar , stanbul 1997.

KÜÇÜK, Abdurrahman, “Gregoryen Ermeni Kilisesinin Olu mas ve Konsil Kararlar Kar s ndaki Tutumu”, Ankara Üniversitesi lâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 37, Ankara 1996, s. 117-154.

696

Dinî ve Felsefî Metinler

VII. Ekler

1. Abdurrahman Aygün’ün sivil k yafetli portresi

3. Abdurrahman Aygün’ün tam vukuatl nüfus kay t örne i

2. Abdurrahman Aygün’ün medfun bulundu u stanbul Zincirlikuyu Mezarl ’ndaki kabristanda

yatan ki ilerin isimleri

697

Yirmibirinci Yüzy lda Yeniden Okuma, Anlama ve Alg lama

4. ncelemesi yap lan Barnaba ncili ve Hazret-i Muhammed (a.s.) Hakk ndaki Teb îrât adl eserin d ön-kapak resmi

698

Dinî ve Felsefî Metinler

5. Abdurrahman Aygün’ün di er eserlerinin listesinin yer ald

bu risalenin (… / 56). sayfas n n görünümü