dönemden günümüze su mühendisliği su …“su mühendisliği harikaları” anadolu’da antik...

36
Su Mühendisliği HarikalarıAnadolu’da antik dönemden günümüze Su Mühendisliği HarikalarıAnadolu’da antik dönemden günümüze

Upload: others

Post on 10-Feb-2020

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

“Su Mühendisliği Harikaları”

Anadolu’da antikdönemdengünümüze

“Su Mühendisliği Harikaları”

Anadolu’da antikdönemdengünümüze

“Su

Müh

endi

sliğ

i Har

ikal

arı”

İrfan Unutmaz

12 Eylül 1957 İstanbul doğumlu. 1984 yılında İ.Ü. Felsefe Tarihi Bölümü’nü bitirdi. Yardımcı sertifikalar olarak; İtalyanca-Türkçe, Türkçe-İtalyanca çeviri ile İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce çeviri dersleri aldı. İki yıl İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde, iki yıl da İ.Ü. Arkeoloji-Prehistorya Bölümleri’nde kayıtlı olarak eğitim aldı.

İlk kez 1984 yılında Milliyet Gazetesi İstihbarat Servisi’nde foto muhabiri olarak göreve başladı. Birçok gazete ve dergide çalıştıktan sonra, Paris Sipa-Press fotoğraf ajansı ile freelance fotoğrafçı olarak çalışmaya başladı. Bu sırada Sipa-Press ajansının isteği üzerine The New York Times’ın Türkiye ve bölgede, yaklaşık üç yıl süreyle fotoğraflarını çekti (1995-1998). Atlas dergisinde çalışırken Kırım’da eski Hazar Türkleri’nin kalıntıları ve Yahudi dininden olan Karaylar ile Kırımçakların izini bulup röportajlar yaptı (1992). Ayrıca Abhaz-Gürcü çatışmasına katıldı ve Atlas dergisi için Lazların Hıristiyan akrabaları olarak da bilinen Mingreller hakkında antropolojik bir çalışma yaptı. Daha sonra Türkiye içinde ve dışında etnik halklarla ilgili çok sayıda çalışma gerçekleştirdi. Bunların en belli başlıları şunlar oldu: Flash TV için Gagauzlar (Moldavya), Atlas için Tatarlar ve Nogaylar (Kırım ve Romanya), Focus için Kırımçaklar (Kırım), Terekemeler (Karapapaklar) ve Datça-Bozburun Yarımadası’nın kayıp halkları vs. Daha sonra Focus Dergisi için Anadolu’nun kaybolmuş halkalarını inceledi. Bunların en ses getirenleri Galatlar ile Bodrum Yarımadası’nın ilk sakinleri Lelegler oldu. Yine The New York Times için, KahireBürosu’dan Christ Hadges ile birlikte Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ın tamamını 2 ay süreyle dolaştı. Kuzey Irak’taki Birleşmiş Milletler gözetimindeki Kürt kamplarına Türkiye’den giren ilk gazeteci oldu.

1995 yılında, bilim felsefesi eğitimi almış olduğu için bir popüler-bilim dergisi olan Focus’un kuruluşunda da yer alarak göreve başladı. 1998 yılında İtalya’da 2 ay kalarak, önce Fatih Sultan Mehmet’in Otranto Seferi ve Güney İtalya’yı ele geçirmesinden geriye kalan izleri, ardından da konik kubbeli Harran evlerinin benzeri ve devamı sayılan Alberobello Evleri’ni çalıştı. Focus’taki belgesel-bilimsel çalışanları sırasında ilki 1998-DHKD-WWF-Türkiye, ikincisi 2001-INEPO, üçüncüsü 2002-WWF-Türkiye ve dördüncüsü 2003’te yine INEPO’dan olmak üzere dergi kategorisinde ve “çevre” konusunda dört “Birincilik” ödülü aldı. Aynı yarışmada 2004 yılında bu kez “İkincilik” ödülünü aldı. Focus’ta ödül alanlar dahil çoğu keşif niteliğinde 150’nin üzerinde makalesi yayınlandı.

Nisan 2005’te “Aykırı Serüven” adını verdiği ikinci kitabı yayımlandı. (Birinci kitabı Boyut Yayınları’ndan çıkan “İletişim Teknolojileri” adlı 4 ciltlik bir kitaptı.)

2008 Nisan ayında CNBC-e Business’ta işe başladı. Burada “Endüstriyel Ar-Ge” alanında uzun süren çalışmalar yaptı. 2009 başından beri National Geography Türkiye için fotoğraf çekiyor, Tübitak Bilim ve Teknik dergisine de popüler bilimsel yazılar yazıyor.

Page 2: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

2524

“Su Mühendisliği Harikaları” Gölpınar Hitit Barajı

Hititlerin Anadolu insanının yaşantısına ge-tirdikleri birçok yenilik var ve bunların ba-şında Anadolu’da barajları da ilk kez yapmış olmaları geliyor. İnsanlığın da ilklerinden sa-yılan bu baraj yapımının Anadolu için ayrı bir önemi var. Böylece Hititler, Anadolu’da su mühendisliği alanında, kendilerinden sonra her büyük ulusun devralıp günümüze kadar sürdürdüğü bir mirasın o inanılmaz sürecini Anadolu’da ilk kez başlatmış oldular.

İç Anadolu ve Hitit ülkesine girmek…

Anadolu, Nazım Hikmet’in söylemine uy-gun olarak “Akdeniz’e uzanan bir kısrak başı gibi”dir. İç Anadolu’nun ortasında, onu boy-dan boya bükülerek geçen Kızılırmak, batıya Akdeniz’e bakan gerilmiş bir yay benzeri du-rur. Bu coğrafi şekil öylesine belirleyicidir ki yöredeki coğrafi ya da insan yerleşimleri, Kı-zılırmak yayı içinde ya da dışında oluşuna göre konumlanırlar.

Kızılırmak yayının içi, tarihin ilk çağlarında il-ginç bir halka ve onların kurduğu (M.Ö. 1600) dünyanın ilk imparatorluklarından birine, Hi-titlere yurt olmuştur. Kabartma ve heykeller-de kalın fiziksel hatlarla betimlenen Hititler, Anadolu’da insanlık tarihinin birçok ilkini ger-çekleştirmiş bir halktır. Bunların başında, kur-dukları imparatorluk sayesinde tarihte ilk kez Anadolu’nun birliğini sağlamış olmaları gelir. Anadolu’nun “tarih çağları” denilen ve Ana-dolu halkının ilk kez yazıyla tanışması da yine Hititlerle olmuştur.

Bu olguda kuşkusuz güney doğudan ge-len Asurlu tüccarların payı daha büyüktür. Bu tüccarlar M.Ö. 1950-1700 tarihlerinde Anadolu’da bol bulunan ve özellikle tunç ya-

pımında kullanılan bakırı almak için uzun eşek kervanlarıyla Kızılırmak yayı içine yerleşmiş ve beraberlerinde de yazıyı Anadolu’ya getirmiş-lerdir. Ama bunun bedeli Anadolu halkı için ağır olmuştu. Çünkü bu çok becerikli Asur-lu tüccarlar aracılığıyla ve yine tarihte ilk kez olmak üzere, salt ekonomik olarak sömürülen Anadolu halkı adeta özgür köleler haline ge-tirilmişti. Ancak Hititlerin büyük kurucu kralı Pihana oğlu Anitta, bir yangın ve ani baskınla

bir başka ilki gerçekleştirerek, Asurlu tüccar-ların bu ekonomik egemenliğini kırmış ve Hitit devletini kurmuştur. (M.Ö. 1650)

Asurluların işbilir tüccarlar olmasına kar-şın Hititler de sistemli ve mühendis bir kafa yapısına sahiptiler. Kurdukları kentler, be-nimsedikleri dev mimari tarz, bir dağılma karşısında hemen toparlanarak devleti ye-niden kurma becerisi, kimyasal teknoloji sa-

yılan ilk bira ve şarap üretimi, yağ ve parfüm üretimi, kuraklığa ve taşkınlara karşı yap-tıkları barajlar… Hepsi de onların sahip ol-dukları mühendislik yeteneğini gösteriyor. İşte buraya, şimdi eski Hitit ülkesi diyebilece-ğimiz Kızılırmak yayı içine, özellikle batı ve gü-neyden gelindiğinde, doğal olarak Kızılırmak’ı geçmekten başka seçenek yoktur. Biz de öyle yapıyoruz ama Kızılırmak’ı geçmek için

Alacahöyük,Gölpınar Hitit Barajı

Alacahöyük Hitit yerleşmesinin günümüze kalan anıtsal sfenksli kapı ya da girişi.

Page 3: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

2726

“Su Mühendisliği Harikaları” Gölpınar Hitit Barajı

daha özel bir yol izleyip, Batı Karadeniz’den geliyoruz. Böylece bu tarihi nehrin dağlık karayla yaptığı doyumsuz oynaşmaları yak-laşık bir saat boyunca izliyoruz. Bu iki açıdan da iyi bir başlangıç oluyor bizim için. Birinci-si, Karadeniz’in dağlık ormanlık coğrafyası ile İç Anadolu’nun bozkır coğrafyası arasındaki fark, keskin biçimde görülebiliyor. İkincisi de Hitit coğrafyasının eşliğinde, Hitit davranış ve yaşam biçiminin de izlerini az çok kavramış oluyoruz. Bunu bir cümlede anlatmak gerekir-se ‘‘nehirlerin, derin vadilerin ve bozkırın ege-men olduğu buz gibi bir coğrafyada hayatta kalmak için savaşmayı bir yaşam biçimi haline getirmiş olmak’’ denebilir.

Sonuçta Hititler de savaşçı bir toplumdu ve hemen her şeyle savaştılar. Öyle ki insan-lık tarihinde ilk yazılı barış antlaşması im-zalamak onuru Mısırlılarla birlikte Hititlere aittir. (Kadeş Barış Antlaşması-M.Ö. 1280) Vezirköprü yakınlarından Kızılırmak’ı ge-çip Hitit devletinin olası kuzey sınırların-

dan içeri girdiğimizde iklimler de coğ-rafya da değişmeye başlıyor. Koyu yeşil ormanlarla dağlar bitiyor. Yüksekçe tepeler üzerine serpilmiş ağaç kümeleri, bu tepe-ler arasında uzanan yer yer taşlık ve kayalık geniş bozkırlar, sazlık ve küçük göller, kışın kurşuni, yazın da parçalı bulutlu, alabildiğine koyu mavi bir gökyüzü. Ürkütücü vahşi bir estetik tam da Hititlerin görüntüsüne, yaşa-mına, sanatına ve mimarisine yansıdığı gibi…

Alacahöyük ve kazılar...

Çorum’dan gelindiğinde Alacahöyük yakla-şık 50 km uzaklıkta ve araçla 40 dakika ka-dar sürüyor. Burası kazı alanı bir höyük ile yakınındaki beldeden ibaret küçük bir yer-leşim birimi. Burada yaşam binlerce yıldan beri kesintisiz sürüyor. Çevre, az önce Hitit coğrafyası olarak tanımladığımız tüm özel-liklere sahip. Alacahöyük bir arkeolojik alan olarak ilk kez 1835 yılında İngiliz W.G. Ha-milton tarafından bulunmuş. İlk kazı çalış-ması ise 1907’de İstanbul Müzeleri adına Theodor Makridi Bey tarafından yapılmış. Alacahöyük bulunduğu ilk günlerden itiba-ren bilim dünyasının ilgisini çekmeye başla-mış. Türk Tarih Kurumu’nu 1931 yılında kuran Atatürk, hiç görmediği, yalnızca kitaplardan izlediği Alacahöyük ile ilgileniyor ve burada bir kazı yapılmasını istiyor. Ancak o dönem-de devletin olanakları çok kısıtlı olduğundan, ilk kazının giderlerini kendi cebinden ödediği 3 bin lira ile karşılıyor. Alacahöyük kazısı bu açıdan genç cumhuriyetin ilk ulusal kazısı sa-yılıyor.

İlk dönem kazılar Prof. Remzi Oğuz Arık ta-rafından yönetilmişti. Bu ilk kazı 22 Ağus-tos 1935 tarihinde başladığında, Alacahöyük

köyü, burada ören yerinin üzerinde bulunu-yordu. Daha sonra Atatürk’ün emriyle köy ovaya taşındı, 1936’da da kazı başkanı Dr. Ha-mit Zübeyr Koşar oldu.

Alacahöyük kazılarında çeşitli ara vermeler de yaşanmıştı. Bunların ilki 1948 ile 1962 yılla-rı arasında uzun süreli bir durgunluktu. 1963 ile 1967 yılları arasındaysa H. Zübeyr Koşar ve Mahmut Akok’un çalışmalarını görüyo-ruz. Bu tarihten sonra yine önemli bir çalışma yapılmamış. Yalnızca Hamit Zübeyir Koşar’ın ölümünden sonra Mahmut Akok yaşantısının neredeyse tamamını burada geçirerek, başta Mabet ya da saray olan bir yapıda onarım çalış-maları yapmıştı. Ancak 1983 yılından 1997’ye kadar Alacahöyük’te yine bilimsel nitelikte bir çalışma yapılmamıştı. Bundan sonra Alaca-höyük kazısı bugün, 1996 yılından beri Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu tarafından yönetiliyor. Prof. Çınaroğlu, Alacahöyük ile beraber Hitit Barajının kazı ve düzenleme çalışmalarını da yapıyor. Köylülerin ‘‘Gölpınar’’ dediği Hitit Ba-rajının varlığı 1935 yılında yapılan çalışmalar sonucunda anlaşılmış ama o yıllarda bu alan-da bir çalışma yapılmamış. Prof. Dr. Aykut Çı-naroğlu Gölpınar, Hitit Barajında ilk çalışmayı 2002 kazı sezonunda başlatmış.

Alacahöyük Gölpınar Hitit Barajı Alacahöyük’te küçük bir gölet boyutunda da olsa, Hititlerin bir baraj yapmış olması insanlık bilim tarihi açısından son derece önemli sayılı-yor. Baraj, kenarına bugün kazı ekibi tarafından yerleştirilmiş yazılı kitabeye göre yaklaşık M.Ö. 1240 yılında yapılmış. Bir başka deyişle Alaca-höyük Gölpınar Barajı günümüzden yaklaşık 3250 yıl önce yapılmış. Konuyu biraz daha aç-mak gerekirse bu dönem, Tunç Devri’nin sonu

ile Demir Çağı’nın başlangıcına denk geliyor. Bir başka deyişle, insanların hemen tamamı bu dönemde ya avcı toplayıcı ya da çok ilkel bir tarım yaparak yaşamlarını sürdürüyorlar. Metalleri ya çok az tanıyor ya da hiç bilmiyor ve günlük yaşantılarında çoğu toplum hâlâ yont-ma taşları kullanıyorlar. Dönemin ileri top-lumları kalay ile bakırı karıştırıp tunç yapmayı; bazısı ise daha ileri gidip, altını gümüşe ka-rıştırıp beyaz altın yapmayı öğrenmiş. Demir, insanlar tarafından yeni yeni bilinmeye başlı-yor. Yazı yalnızca Ortadoğu’da, birkaç toplum ve onun seçkinleri tarafından ancak biliniyor. Anadolu’ya ise yeni gelmiş… İnsan dünyasına baktığımızda, güçlü olanın rakibini hemen or-tadan kaldırdığı, vahşi doğal yapıdan insan ya-pısı yasalar sistemine yeni yeni geçiliyor. İşte böylesi bir ortamda Hititler su mühendisliği ve baraj mimarisini günümüzün devasa ve ileri teknolojik boyutlarına adım adım ilerlemesini sağlayacak teknolojik evrimleşmeyi, Alacahö-yük Gölpınar Barajı ile başlatıyorlar.

Açık belirtmek gerekirse arkeolojik kaynaklar-da, yapımı M.Ö. III ve II. binlere tarihlenen Mısır, Ürdün ve İndus Vadisi’ndeki diğer ilk ba-raj örneklerinden söz ediliyor. Ancak Hititler’in Alacahöyük Gölpınar ve benzeri diğer Hitit baraj örnek-leriyle başlayan bu teknolojik evrimleşme süreci günümüze kadar ve kesintisiz olarak, en iyi Anadolu’da izlenebiliyor. Anadolu’nun Hititler ile başlayan, barajlar ve su mühendisliği serüve-ninde Hititlerin yaptığı diğer baraj ve kutsal ha-vuzları; Kayseri Pınarbaşı yakınlarında Karakuyu,

Arinna Hitit Pınarı(Stres giderici su)

Alacahöyük’te bir Hitit kabartması: Tulum ve püsküllü bağlama-gitar karışımı müzik aletlerini çalan

müzisyenler. Acaba Anadolu’da bu aletleri ilk kez Hititler mi kullandılar? Yanıt: Bilinen en eski belge bu kabartma.

Tüm yöre, bir Hitit yürüyüş yolu ve rotası olarak da gezilebilir. Kim bilir belki su ve barajlar dahil Hititleri tanımanın en iyi yolu da budur.

Page 4: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

2928

“Su Mühendisliği Harikaları” Gölpınar Hitit Barajı

Gölpınar Hitit Barajı

Page 5: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

3130

“Su Mühendisliği Harikaları” Gölpınar Hitit Barajı

Konya Kadınhan’daki Köylütolu, Sivas Kuşak-lı yakınında Sarissa, Beyşehir Gölü kuzey ba-tısında Eflatunpınar ve Yalburt Yaylasındaki kutsal havuzlar olarak sıralamak mümkün.

Alacahöyük Gölpınar Hitit Barajını, Anado-lu’daki diğer Hitit örneklerinden ayrıştıran yön, burada bilimsel bir kazının yapılması ve bu kazı sayesinde 3250 yıllık barajın yeniden halkın kullanımına açılması olarak gösteriliyor. Bu il-ginç olay ayrıca dünyada da bir ilk olarak kabul ediliyor.

Bilim adamları Hititleri, Anadolu’da su yapıları inşa etmeye iten nedenlerin başında, tarım-sal-ekonomik yarar kadar İç Anadolu’nun sert iklim koşullarının da etkili olduğu görüşünde birleşiyorlar. Örneğin Hititler, çivi yazlı me-tinlerinde su tesisleri ve barajlardan pek söz etmezken; yağmur, sel baskını, yer kayması, kuraklık, deprem ve don gibi doğal felaketleri kaydetmişler.

Böylece bu dönemde yapılan çok sayıdaki su tesislerine bakarak, bilim adamları Hititlerin devlet yapısı içinde bir Hitit Su İdaresi siste-minden söz etme gereğini duyuyorlar. Örneğin Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu bu konuda şöyle di-yor: “Anadolu’nun doğal koşullarında, teşkilatlı bir su idare sistemi olmaksızın sulama yapıl-ması bugün bile mümkün değildir.”

Gölpınar Hitit Barajı’nın özellikleri

Çivi yazılı belgeler, bir Hitit su idaresi konusun-da sessiz kalırken, araştırmacılar Hitit yasaları ya da memur yazışmaları aracılığıyla, dolaylı bazı ipuçlarına ulaşabilmişler. Bu belgelerde göletlerin temizlenmesi, pisliklerden korun-ması, su kanallarının yılda en az bir kez temiz-

lenmesi gerektiği vurgulanmaktaydı. Bu yapı-lara zarar verilmesi ve bozulması durumunda ise bunu yapan kişiye çeşitli cezalar öngörül-mekteydi. Belgeler ayrıca, Kral IV. Tuthalya dö-neminde yoğun bir kuraklık yaşandığını, öyle ki aynı yıl Mısır’dan gemilerle buğday getirtildiği ve ertesi yılda kralın tüm İç Anadolu’da barajlar yaptırdığını da bildirmektedir.

Bunlardan biri olan Alacahöyük Gölpınar Hi-tit Barajı, ana kazıların yapıldığı ve yanında bir de yerel arkeoloji müzesinin bulunduğu höyükten yaklaşık 2 km kadar uzakta bu-lunuyor. Alacahöyük’ten çıkar çıkmaz kiraz bahçeleri ve bostanların içinden geçip ba-raja ulaşıyoruz. Her yan dikkat çekecek ka-dar kiraz ağacı dolu. Köylülerin dediklerine göre Hitit barajının suyu yeniden akıtıldık-tan sonra böylesi bir bolluk ortaya çıkmış. Gölpınar Hitit Barajı ile ilk karşılaşma biraz ha-yal kırıklığına yol açıyor; çünkü günümüzün küçük sulama göletlerine benziyor. Ama bura-nın insanlığın ilk barajlarından biri olduğunu ve hâlâ hizmet verdiğini düşündüğümüzde baraja farklı gözlerle bakmaya başlıyoruz.

Gerçekten de baraj yakın çevresiyle etrafında tam bir vaha ortamı yaratmış görünüyor. Öyle-sine çeşitli bir bitki zenginliği var. Barajın etra-fını dolaşıp, suyun aktığı baş dolgu setine geli-yoruz. Baş dolgu setinin yüzeyden yüksekliği 2 m’yi buluyor. Setin bu yüksekliğini elde etmek için yumruk büyüklüğünde ve çakıl taşı biçi-minde doğal taşlar kullanılmış. Bir başka de-yişle taşlar, ayrıca yontularak biçimlendirilme-miş. Setin altında kullanılan taşlar, üsttekilere göre daha büyükler. Tüm bu taşlar killi top-rakla desteklenmiş ve su sızmalarının önüne geçilmeye çalışılmış. Böylece taşlar birbirlerine özel bir harç yerine killi toprakla bağlanmış.

Baraj setinin her iki yanında bulunması gereken ama yalnız sağ tarafta kalabilmiş ve taşlarla örülmüş olan bu ilginç düzenek bir savak sistemi. Bir başka deyişle, baraj suyunu sola doğru giden kanal aracılığıyla,

gerisindeki baraj dinlendirme havuzuna aktaran ilk düzenek olma özelliğine sahip.

Hitit Barajı heykel örneği

Hitit Barajı kabartma örneği

Page 6: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

3332

“Su Mühendisliği Harikaları” Gölpınar Hitit Barajı

Baraj sularının önündeki taş setin uzunluğu 130 m, genişliği de 15 m’yi buluyor. Setin her iki ucunda baraj havuzundaki suyu akıtmaya yarayan birer savak düzeneği olması gerekir-ken ancak bir tanesi günümüze gelebilmiş, diğeri tahrip edilmiş. Savağın içine gelen su, setin üzerinde 1 m’lik seviye farkıyla iki ayrı kanala giriyor. Su, bu kanallardan, setin üze-rindeki asıl kanala geçiyor ve buradaki din-lendirme ya da depolama havuzuna alınıyor-du. Taş dolgu setinin ortasındaki bu havuzun genişliği 8 m ve tabanı da yine kille kaplanmış. Gölpınar Hitit Barajı’nın kazı ve düzenlemele-rin ardından yörede tarım yapan köylüler ta-rafından binlerce yıl sonra yeniden kullanıla-bilmesi, hiç kuşkusuz barajda yeterli miktarda suyun olmasına bağlı. Barajın su kaynağının kendi içinden, tabanından gelmesi ise bu açı-dan iyi bir rastlantı olmuş. Böylece su içindeki

bu kaynağa şimdiye kadar kimse bozucu bir müdahale yapmamış. Barajın düzenlenerek çevreye yeniden su vermesi sayesinde çevre köylüleri sulu tarıma geçmişler.

Barajın su tutma alanı 100x110 m ile kareye yakın bir dikdörtgen biçimde yapılmış. De-rinliği ise 2 ila 5 m arasında değişiyor. Öğ-rendiğimize göre baraj 25 bin m3 su tutabil-me kapasitesine sahip. Bu özellikleriyle baraj savaklarından yaz kış hiç eksilmeden suyunu çevresindeki bahçe ve tarlalara gönderebiliyor. Kazılar sırasında, Gölpınar Hitit Barajı’nın batı-ya, suyun aktığı yönde ve orta havuzun kena-rında üç tane heykel ya da yazıt kaidesi bulun-muş. Bu kaidelerin her biri kumtaşı, kireç taşı ve andezit taşından ve sunak biçiminde ya-pılmışlar. Bunlar, Hititlerin bu baraj yapımında dinsel öğelerin etkisini göstermesi bakımından

Barajın setinin gerisindeki dinlendirme havuzu ya da deposu. Bu havuzun tabanı kille desteklenmiş böylece bir ölçüde geçirgenliğin önüne geçilmişti. Hititlerin bu basit teknolojik düzenekleriyle başlayan barajlar süreci günümüzde

insanlığın devasa barajların yapma teknolojisine evrilmesini sağlamıştır.Aynı savağın doğu yönünde ve barajın dinlendirme havuzuyla birlikte olan görüntüsü. Dikkat edilirse,

fotoğrafın altına gelen kısa kanaldan uzun kanala geçiş yapılırken taşlardan oluşan bir kontrol bölümü var. Burası, barajdaki suyun seviyesine göre gelen suyun miktarını ayarlamaya yarıyordu.

Page 7: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

3534

“Su Mühendisliği Harikaları” Gölpınar Hitit Barajı

Çok özel teknikler

Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu’nun bulgularına göre barajın Hitit dönemi inşa tekniğinde, günümüz baraj inşa tekniğinin başlangıç izlerini bulmak mümkün. Örneğin az önce belirttiğimiz gibi ba-rajın gövdesinin bulunduğu alandaki çamurlu toprak temizlenince, gövdenin önceden andezit ve konglamera kayaçların içine oyularak yapıldı-ğı, ardından da taş dolgu set ve üç yandan taş duvarlarla çevrildiği ortaya çıkmış. Bu gerçekten önemli bir bulgu çünkü günümüz baraj yapımın-da da baraj gövdesini sağlam bir zemine oturt-mak için mühendisler önce ana kaya denilen en dipteki sağlam zemine ulaşmayı amaçlıyorlar. Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu’na göre, Alacahöyük Gölpınar Hitit Barajı’nın günümüz baraj yapım tek-niklerine öncülük eden diğer özelliklerinden ba-zıları su geçirmeyen killi çekirdek kısım, su birikti-rilen alandaki yalıtım tabakası, yüzey eğimlerinin oranı, savak anlayışı ve su debisine göre kanal-ların oluşturulması gibi uygulamalar sayılabiliyor. Kazı başkanı Prof. Çınaroğlu kazıyı anlattığı eserinde, Alacahöyük Gölpınar Barajının yapım tekniği ve malzemelerin günümüze uzanan ev-rimleşmesine ışık tutacak bir başka karşılaştır-mayı da gündeme getiriyor. Sivas Kuşaklı Sarissa kazısında Prof. Andreas Hüser, açığa çıkartılan Kuzey Batı Seti için 2007 yılında yazdığı kitabın-da: “Anadolu ve Anadolu dışında bu barajlardan daha eskiye tarihlenebilecek benzeri bir tesise rastlanmadı” diye yazmış. Prof. Çınaroğlu ise he-men ardından, “Ancak Sivas Kuşaklı Sarrissa’da gün ışığına çıkartılan Hitit Barajı’nın inşa tekni-ğine bakıldığında özellikle, barajın kille takviye edilen, su geçirmeyen çekirdeğin benzer özel-liklerini, Alacahöyük Hitit Barajında da görmek mümkündür” diye belirtiyor.

Buna göre Hitit barajları konusunda her bi-limsel buluşta olduğu gibi ilginç bir sonuç-sorun birlikteliği ortaya çıkıyor. Bunu da yine Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu’nun söyleminden verelim: “Hitit su yapılarının inşasında kulla-nılan bu tekniğin kaynağı bilinmemektedir. Mezopotamya’da böyle bir teknikle yapılmış su tesislerine rastlanmamıştır. Çünkü Asur Ülkesi’nde aynı döneme tarihlenen örnekler bilinmemektedir. Bu nedenle söz konusu baraj inşa tekniği Hititler’in bir buluşu olabilir.”

Geziye devam

Elimizdeki notlarla bu küçük Hitit Barajı’nın kenarında durmuş bir yandan fotoğraf çekip diğer yandan da bu gölet benzeri küçük barajın içerdiği gizemli bilgi birikimini düşünüp adeta büyüleniyoruz. İçimizden buradan, Gölpınar Hitit Barajından ayrılmak gelmiyor. Ege’de 2 bin küsur yıl önce Demokritos’un söylediği gibi tam da “Bir şeyin gerçek nedenini bilmeyi, Pers kralı olmaya tercih ederim” noktasında kalıyorum. Oysa sonucu gerçekten öğrenmek için en az bir yüzyıl burada öylece beklemek gerek… Bu katı etkiden kurtulmak için bir kez daha elimdeki notları karıştırıyorum. İmdadı-ma yine Aykut hoca yetişiyor ve baraj gövde-sinde bulunan üç heykel kaidesi için, “Ayrıca, Hititler’in barajlarını heykellerle de süsledikle-ri, Eflatun Pınar kutsal havuzundan sonra Ala-cahöyük Hitit Barajından da anlaşılmıştır” diye yazıyor.

Ohh! Dünya varmış. Yavaşça arabama kuru-lup kontağı çeviriyorum. Bir sonraki gezide, Beyşehir Gölü’nün kuzey batısındaki ünlü Ef-latunpınar Kutsal Hitit Pınar-Havuzunda gö-rüşmek üzere!...

önemli sayılıyor. Barajın çamurlu toprağı için-de ayrıca yine mezar yazıt (stel) kaidesi ile hi-yeroglif bir yazıta ait taş parçası bulunmuş. Bu parçayı inceleyen kazı filologları, bunun Tan-rıça Hepat ile ilgili bir kitabenin parçası oldu-ğunu saptamışlar.

Tanrıça Hepat’a ilişkin bu buluntu kazıya yeni bilgiler getirirken, yeni sorunları da berabe-rinde taşımış. Prof. Çınaroğlu’na göre bulun-

tuya bakıp, barajın Tanrıça Hepat’ın onuruna yapılmış olduğu kabul edilirse, bu durumda barajın IV. Tuthalya tarafından değil de ondan önceki kral III. Hattuşili döneminde yapılmış olduğunu düşünmek gerekiyor. Çünkü Tanrı-ça Hepat’ın, öncelikle III. Hattuşili’nin eşi Putu Hepa’nın baş tanrıçası olduğu biliniyor. Oysa Kral IV. Tuthalya’nın baş tanrısı Şurrumma. İşte bu bilgilerimizin adeta çakışması nede-niyle, ortaya küçük bir karışıklık çıkmış oluyor.

Baraj dinlendirme havuzunun gerisindeki bu duvarın üzerinde bulunan üç kaide taşı, (solda olması gereken ama yerinden oynatılarak sağ geriye atılmış olan kahverengi taş), barajın heykel ya da yazıtlarla süslenmiş olduğunu düşündürüyor.

Page 8: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

4948

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

Urartu döneminde yapılmış tarihi bir su ka-nalıyla Van’a yaklaşık 50 km öteden su taşı-nıyordu. Bu su, aynı hat üzerinden Van’a gü-nümüzde de akıyor. Ama şu günlerde kanal sessizce bir yok oluş sürecine girmiş. Dün-yada bir eşi daha bulunmayan bu anıtsal su kanalı, başta Van için olmak üzere birinci sı-nıf bir turistik keşif yoluna dönüştürülebilir.

Eflatunpınarı’ndan sonra yönümüzü doğuya çevirip zaman içindeki yolculuğumuza de-vam ediyoruz. Zorlu bir yolculuktan sonra Van kentindeyiz. Van bir kıyı kenti! Ama bu kıyı, bir deniz kenarı değil. Bir göl kıyısı… Van Gölü’ne bitişik kurulmuş bir kent Van. Kente ilk kez gelen biri, bu gölden haberdar değilse karşı-sında duran koca su kütlesini bir deniz sanması pekâlâ mümkün. Öyle büyük bir göl Van Gölü! Van’ın en dikkate değer tarihi yapısı ise yine göl kenarındaki koca bir kayanın üstüne ku-rulmuş, ünlü Van Kalesi. Kalenin Urartular dö-neminden kalma olduğu biliniyor. Ama kale ve çevresinde Selçuklu ve Osmanlılardan kalma yapılar da var. Kalenin altındaki dev kaya blo-ğunun çeşitli bölümlerinde ayrıca çivi yazısı yazıtlar da bulunuyor.

Van Gölü ile eşsiz Urartu Kalesi kalıntıları bir araya gelince Van, Doğu Anadolu’nun en tu-ristik kentine dönüşüyor. Ayrıca yakınlardaki Ahlat Selçuklu Anıtsal Mezarlığı ile göl içinde-ki ünlü Akdamar Kilisesi’ni de saymak gerek. Van’da bir başka önemli anıt daha var ki en az bunlar kadar önemli. Urartu Şamram Su Kanalı. Bir kilise, bir göl ya da bir kalenin çeşitli farklı-lıklarla dünyada yaklaşık bir benzerini bulmak pekala mümkündür. Ama Urartu Su Kanalı’nı değil bulmak, düşünmek bile olanaksız. Bu nedenle Urartu Su Kanalı bizce eşsiz! Hele bu Menua ya da Şamram gibi bir su kanalı olursa.

Su Mühendisliğinin parlayan yıldızı

Kanalın yapımına, Urartu Kralı Menua (İ.Ö. 810-786) döneminde başlanmış.

Yazıtlara göre kanalın gerçek adı Menua. Bu-günkü adı olan Şamram’ın kökeni ise Asur kraliçesi Sammuramat’a (Semiramis) kadar uzanıyor. Buna göre Sammuramat-Semiramis adı halk efsaneleriyle bağlantılı olarak Türk-

çe, Şamiram ya da Şamram’a dönüşmüş. Yak-laşık 50-55 km uzunluğundaki bu su kanalı, dünyada arkeolojik değerleriyle övünen tüm ülkeleri kıskandıracak ölçüde bir anıt eser.

Urartu Şamram Su Kanalı

Urartu Menua ya da Şamram Su Kanalının son noktası olan Van Kalesi. Kalenin batı ucundaki bu kerpiç bölümün Urartu Dönemine ait olduğu söyleniyor.

Page 9: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

5150

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

Ünlü su kanalı, çimento fabrikası ve Van kent çöplüğünden sonra giderek Kadembastı bölgesine girip normal doğa içindeki akışını sürdürüyor.

Page 10: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

5352

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

Gerçekten de Urartu Su Mühendisliği’nin bu eşsiz eseri tüm dünyadaki diğer su mühendis-lik anıtlarının çoğunu gölgede bırakacak ka-dar zengin ve önemli. Öncelikle kanalın halen içinden su aktığını ve Van kentine su taşıdığı-nı belirtelim. Yani binlerce yıldan beri işlevini kesintisiz sürdürüyor. Bir önceki gezimizde Alacahöyük’teki küçük boyutlu Hitit Barajı’nın

yeniden su tutup işlevini sürdürmeye başla-masının önemini vurgulamıştık. Bu kanal ise kesintisiz akıyor. Şunu da öncelikle belirtmek gerekiyor ki Urartu Şamram Su Kanalı, üzerin-den aktığı toprak araziye, ölçüsü çoğu yerde değişiyor olmasına karşın kazılarak oluşturul-muş. Bu oyulma işlemi sert toprak zeminde olduğu kadar kalker kayaların içinde de ger-

çekleştirilmiş. Kanalın yaklaşık 3,5 ila 4 m’lik genişliğine karşın içindeki suyun yüksekliği 1,5-2 m. Ortalama eğimi 0,0012 olan kana-lın başlangıç kot seviyesi 1760 m iken Van Ovası’nda son bulduğu kot seviyesi 1700 m. Uzunluğu ise 50 km’den fazla.

İşte Van kentine halen su taşıyan bu toprak/kalker taş kanalın hemen yanına taşınan su daha bir kayıpsız aksın diye 1960’larda Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yaklaşık aynı ölçüler-de bir beton kanal inşa edilmiş. 54 km’lik ünlü tarihi kanalın yaklaşık ikinci yarısından sonra başlıyor bu ikili yapı.

Eşsiz bir tarihi değer ve turistik fırsat

Kanalın Van’a su taşıması tabii ki çok önem-li… Bir eşi daha olmayan bu kanalın temizlenip düzenlenerek bir turistik yürüyüş yolu haline getirilmesinin kente ve ülke turizmine büyük katkı sağlayacağına da hiç kuşku yok. Çünkü kanalın hemen bitişiğinde bir toprak yol çoğu yerde kanalı zaten hazır biçimde izliyor. Bu ünlü kanalı suyun akış yönünde izlemek için en uygun yer olan suyun ilk çıktığı kaynak-lar, Gürpınar İlçesi’nin yaklaşık 4-5 km dışın-da ve korumaya alınmış; üstü kapalı bir depo biçiminde… Öte yandan arkeolojik açıdan en uygun yürüyüşe başlama noktasının da Van Kalesi olduğunu belirtmek gerek. Daha doğ-ru bir deyişle önce Van Kalesi’ni gezip, sonra kanalı izlemek belki daha uygun. Tıpkı bizim yaptığımız gibi… Urartular döneminde Şam-ram Kanalı’nın suyu, önce Van yakınlarındaki bağlara sonra da Van Kalesi’ne taşınıyormuş. Bugün bu bağlantı yok çünkü kent içindeki bu bölgelerde yoğun bir yerleşim var. Hatırlana-cağı gibi antik çağlarda dünyanın yedi hari-kasından biri de Babil’in Asma Bahçeleri’ydi.

O dönemde krallar ve asillerin asma bahçe-si yapması ayrıcalıklı bir moda olmuştu. İşte Van’daki Şamram ya da Menua Su Kanalı’nın çevresindeki bağlar da Urartu kral ve asilleri-nin bu antik geleneği sürdürmesinin günümü-ze gelebilmiş eşsiz bir örneği olarak elimizin altında duruyor. Bunun Van ve ülke turizmi için ne büyük bir fırsat olduğu çok açık.

Kanal, batıya doğru Van Gölü ve Edremit İl-çesi yönünden geliyor. Kentin bu tarafta, gü-nümüze göre düzenlenmiş bölümlerini ge-çip, Urartular dönemini yakalamak için kent merkezinin yaklaşık 10 km batısındaki Elmalı Köyü’nden yürümeye başlıyoruz. Burasını seçmemizin iki nedeni var. Birincisi, köy ya-kınındaki kayalıklarda çivi yazılı bir yazıt var. İkincisi de Van kenti ancak bu köyden sonra yavaş yavaş bitip yerini boş arazilere bırakıyor. Elmalı Köyü’nün hemen üzerindeki meyve bahçelerinden sonra Hazine Piri Kaya Kapısı denilen kayalık bir mevkide çivi yazılı bir kaya yazıtı bulunuyor. Prof. Dr. Oktay Belli’ye göre dört satırlık bu kaya metninde, ‘Sarduri oğlu İşpuini, üzüm bağı ve meyve bahçesi kurdu’ diye yazılmış. Urartu Kralı İşpuini yaklaşık İ.Ö. 810-830 yılları arasında hüküm sürdüğüne göre yazıt, kanalın yapımından önce burada yazılmış. Belki de Urartu’da bağ kurma modası bununla başlamıştır…

Ne yazık ki günümüz definecileri yazıtı delip, içinde dinamit lokumu patlatarak yazıtı par-çalamışlar. Tahripçiler, çevrede define oldu-ğundan öylesine eminler ki yalnız yazıt değil, çevredeki hemen bütün iri kayaların dipleri metrelerce kazılmış. Toprak kanal, Elmalı’dan sonra Taş Kale denilen mevkiinin önünden geçiyor. Burasının Alniunu kenti olduğu dü-şünülüyor ve Doğu Anadolu’nun en büyük taş ocaklarından birisi olarak biliniyor. Kanalı ve yürüyüşçüleri Edremit bahçelerinden sonra bir

Kadembastı, geniş bir alan ve yüzü Van Gölü’ne dönük. Su kanalı Kadembastı’ya üst soldan giriş yapıyor. Fotoğrafın üstünde görülen duvarlar ise gelen su kanalının özgün Urartu yapımı destek duvarları.

Page 11: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

5554

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

Urartu su kanalı, üstten geniş Kadembastı kavisini dönerken hemen hemen tam ortalarda, fotoğrafdaki kayanın altında görüldüğü gibi bir çivi yazılı kitabe bulunuyor. Yarısı halen toprak

altında olan yazıt, kanalın hemen gerisindeki kayaya kazınmış.

Page 12: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

5756

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

sürpriz bekliyor. Ünlü kanal, kentin çöplüğü ile devasa büyüklükteki bir çimento fabrikasının arasından geçiyor. Bu bölgelerde yalnızca be-ton kanal izlenebiliyor. Ne yazık ki defineciler yalın bir kayanın içinde bile bir şeyler olaca-ğına inanabiliyorlar. Çimento fabrikasının he-men sonrasında ise suyolu tarihsel birikiminin belki de en önemli coğrafyalarından birine Kadembastı Mevkii’ne geliyor.

Kadembastı, su kanalı ve yazıtlar

Kadembastı genişçe bir bağlık alan ve Van Gölü’ne açılan hilal benzeri bir koy biçiminde. Gerisinde ve üzerinden geçen Şamram Kanalı ile göl arasında 300-400 m var. Sahil boyunca enlemesine ise biraz daha fazla; 1-1,5 km ka-dar. Oktay Belli, bu alanda yapılmış olan teras-lama toprağının buraya başka yerden taşınıp ayakla çiğnenerek bastırıldığını ve taraçala-rın böyle oluştuğunu belirtiyor. Belli’ye göre, halkın buraya “uğurlu yer” ya da “uğurlu ayak basılan yer” anlamına gelen Kadembastı adı-nı vermesi, dolaylı da olsa bu ayakla çiğneme olayına bağlı olabilir.

Bir diğer Urartu uzmanı olan Prof. Dr. Veli Sevin’e göre de Kadembastı’nın önemi yine çok büyük. Çünkü ona göre kanal, köylülerin tarlalarını sulamak için değil, az önce değindi-ğimiz gibi o devirde çok moda olan asma bah-çelerine su getirmek için inşa edilmişti. Kanal ve Kadembastı yakınındaki bazı yazıtlar da bu

Elmalı’nı üstündeki meyve bahçelerinden sonraki kayalıklarda bulunan yazıt, görüldüğü gibi sert bir kaya bloğuna kazınmış.

Kadembastı ve sağda geniş Van Gölü. Urartu Su kanalını fotoğrafta az da olsa görmek mümkün: Fotoğraf sol üstündeki ağaçların başladığı noktadan, sağa doğru dikkatle bakıldığında kanalın izi belli belirsiz sağdaki yarımada sırtının ortasına kadar sürülebiliyor. Bu noktadan sonra bir

toprak yol görüntüsündeki kanal, bir “s” çizerek dönüş yapıp kayboluyor.

savı açıkça doğruluyor.Kadembastı’nın altın-daki gölün kıyısından Van-Bitlis devlet kara-yolu geçiyor. Bugün yolun sahil bölümünde yer yer küçük lokantalar ve büfeler kurulmuş… Yolun üst kısmında ise özellikle Elmalı’dan sonra özel villalar, çay bahçeleri, gazino ve yine lokantalar bulunuyor.

Tüm alanın günümüzde de taraçalı bir yapısı var ama bütün bu yeni yapılanmalar yolun kenarı-na dizilmişler. Gerideki Kadembastı Mevkii ise yoğun bir ağaç ve otluk alan yapısında. Sahip-leri burayı piknik yeri ve çay bahçesi olarak dü-zenlemiş. Böylece alan bir anlamda korunmuş.

Page 13: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

5958

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

lenmiş. Arazi ölçümleri yapılmadan, eğimli ve kayalık olan bu alanda neden böylesi bir çifte uygulama yapıldığı anlaşılamıyor. Bir olasılık seviyeyi düzeltmek için olabilir.

Asıl ilginç olan yavaş yavaş kanala bitişik yeni yerleşmelerin, evlerin ortaya çıkması. Öyle ki içlerinden biri kanalın destek duvarlarının üzerinde kurulmuş. Kanal buralardan itibaren DSİ’nin beton kanalından ayrılıyor ve daha üst seviyeden seyrediyor. Bu açıdan kanalın üzeri-ne kurulmuş olan evin doyumsuz bir göl man-zarası var. Koca gölün gerisinde bütün görke-miyle yükselen ünlü Süphan Dağı’nın gölgeli çizgileri ise görüntüye ayrı bir gizem katıyor. Ama bu ev başkalarına örnek olursa kanalın geleceği de kesinlikle sona ermiş sayılacak.

Kanal üstü evinin hemen sonrasında DSİ-EÜAŞ Hidroelektrik Santrali bulunuyor. Sant-ralin kullandığı su, büyük ölçüde Urartu Ka-nalı aracılığıyla taşınmakta olan su! Urartu

mühendislerine, yaptıkları kanalın suyunun bugün bir hidroelektrik santralini beslediğini söyleyebilseydik acaba ne düşünürlerdi?

Yolun kenarındaki lokanta ve gazino gibi ya-pıları aşıp, Kadembastı Mevkii’ne girildiğinde solda su kanalının üstten geçiş yaptığı dik ve yüksek yamacın taşlarla örülerek kanala des-tek duvarı oluşturulduğu açıkça görülüyor. Bu sol yamaç neredeyse boydan boya destek du-varlarıyla kaplı. Buna göre su kanalının geç-tiği seviye ile Kadembastı’nın tabanı arasında yaklaşık 10-15 m kadar bir seviye farkı var. Su kanalı, Kadembastı Mevkii’ni genişçe bir kıvrım yaparak geçiyor. Bu kıvrımın sol alt ya-nında ve kanalın destek duvarlarının bitimi ile vadinin dibinde kanala ait bir başka yazıt daha bulunuyor.

Prof. Oktay Belli’nin tüm kanalda 15 tane ola-rak belirttiği yazıtlardan birisi de bu yazıt. Çok iri bir taş üzerine çivi yazısı ile kazınmış bu ya-zıt, Belli’ye göre iki kez tekrarlanmış… İki sa-tırdan oluşan yazıtta, ‘Bu bağ Menua’nın kızı Tariria’nındır. Adı Tariria Bağı’dır’ yazıyor. Yazıt bir anlamda Veli Sevin’in sözlerini de bi-rinci elden doğruluyor.

Bu yazıtı görüntülerken bahçenin sahibi ile kar-şılaşıyoruz ve bize Kadembastı’da 5–6 yazıtın daha olduğunu bildiriyor. Bu yazıtların yerleri-ni soruyor ve fotoğraflamak istediğimizi söy-lüyoruz. Bahçenin sahibi kabaca bir tarif yapı-yor ama ulaşamıyoruz. Çünkü her yan çok sık çalılıklarla kaplı ve çevre yer yer balçık olmuş. Ancak vadinin uygun bir yerinden yukarıya tırmanıp suyoluna ve buradaki bir başka yazıta ulaşıyoruz. Kanalın hemen önündeki bir kaya-nın dibine çivi yazısıyla yazılmış. Kanalın tam da Kadembastı’nın üzerinde dönüş yaptığı yerde. Tüm kanal, Oktay Belli’nin yerinde sap-tamasıyla tam bir yazıtlar anıtı niteliğinde… Kral Menua kanal boyunca çeşitli yerlere 14 tane çivi yazılı kitabe koydurtmuş. Prof. Oktay Belli’ye göre bir tane de kanal pınarlarının bu-lunduğu kayalığın üzerinde bulunması gere-kiyor. Ancak bugün yok, çünkü bu yazıt şimdi Berlin’deki Pergamon (Bergama) Müzesi’nde sergileniyormuş.

Buna göre kanalda toplam 15 yazıt bulunuyor. Ancak çoğunun durumu belli değil. Kanala yapılan müdahaleler ve kanal yakınındaki in-şaatlar nedeniyle kaybolmuş olabilir. Nitekim yürüyüşümüzü sürdürüp Kadembastı’dan ay-rılınca özgün Urartu Su Kanalı çok daha açık ve seçik olarak görülmeye başlıyor. Bizim şim-di toprak olarak algıladığımız kanal aslında ki-reçtaşı bir zemine oyulmuş izlenimini veriyor. Çünkü Kadembastı’dan sonra yakın dönemle-re ait terk edilmiş taş ve kireç ocakları karşımı-za çıkıyor. Dahası kayaların yüzeyde göründü-ğü yerler kepçeyle hafifçe kazılarak yoklanmış. Belli ki ya yeni bir taş ocağı damarı ya da defi-ne aranmış. Bu bölgeye Harabedar Mevkii adı veriliyor. Bu yörede özgün Urartu Kanalı bir kayalık alanı dolanırken yaklaşık 300-400 m kadar yan yana çift olarak kazılmış. Öyle ki her iki kanal da yanlardan tek sıra taşlarla destek-

Urartu Menua/Şamram Su Kanalı DSİ hidroelektrik santraliyle buluşuyor. Dikkat edilirse özgün toprak kanal hemen

önümüzden çukur bir yay çizerek geçiyor. Gerisinde DSİ tesisleri ile yüksek gerilim enerji kabloları, onun ardında da

Van Gölü görünüyor.

Menua/Şamram Su Kanalı’nı özel yapan yanlardan birisi de güzergah üzerinde az sayıda kalmış çivi yazılı yazıtlar. Bu

şans eseri tahrip edilmemiş yazıt, Kadembastı yakınlarında bilmeyenin pek bulamayacağı bir köşede kalmış.

Menua/Şamram Kanalı’nı hemen yanı başından izleyen bir de toprak yol bulunuyor. Bu yolu izleyerek Gürpınar’a kadar gitmek mümkün. Yalnızca yaya olarak değil bisiklet, motor ya da dört çeker bir araçla bile!

Page 14: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

6160

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

Gülo Boğazı

Özgün Urartu Kanalı santralden itibaren be-ton kanaldan kesin olarak ayrılıyor ve bir üst seviyeden Gülo Boğazı’na doğru yoluna de-vam ediyor. Santralden yaklaşık 2 km kadar sonra gelen Gülo Boğazı, tabandan 10-15 m kadar yüksekliği olan, şimdilerde kurumuş bir dere yatağının oluşturduğu, sel yatağı benzeri küçük bir vadi. Kapladığı alan olarak Kadembastı’nın en çok çeyreği kadar var. Kanal burada bir “V” dönüşü yapıyor. Özgün Urar-tu Su Kanalı’nın da yine burada bir yamaçtan diğerine geçerken aynı keskin biçimli dönüşü alttaki dere yatağı üzerinden geçerek yapması gerek. Ne yazık ki bir iz yok. Her iki yamacın duvarları tabanından su hattına kadar kalın taş duvarlarla desteklenmiş. Bazı kaynaklar bu duvar taşlarında da bir yazıtın olduğunu be-lirtiyorlar ama ilk bakışta bunu göremiyoruz. Çevrede yeni, eski yerleşimler gözleniyor. Gülo Boğazı’nda kanalın mimarisi açısından önemli olan yön, su kanalının şimdi kurumuş dereyi bu noktada üstten nasıl geçmiş olduğu idi. Yamaçlardaki Urartu yapımı duvarlar kıs-men duruyor, ama kanalın boğazı nasıl aşmış olduğu anlaşılmıyor. Onun yerine ne için ya-pılmış olduğu belli olmayan küçük bir beton köprü var. Oysa 50 m kadar aşağıdan akan be-ton kanalın böyle bir sorunu olmamış. Çünkü akışını daha düz bir alanda sürdürüyor.

Şamram Kanalı’nı, Gülo Boğazı’ndan sonra Gölkaşı Köyü’ne doğru izliyoruz. Gölkaşı, kanal üzerindeki köylerden biri… Kanal üzerinde çok sayıda irili ufaklı köy var. Bunlar bir biçimde kanal suyundan doğrudan ve zahmetsizce ya-rarlanıyorlar. Kuşkusuz köyler bu sayede kanal üzerindeki varlıklarını daha rahat sürdürüyor-lar. Prof. Veli Sevin’e göre, Urartu döneminde de kanal yakınında köyler vardı ve bu köyler

kanalın bakımından sorumluydular. Urartu Kanalı, bugün artık Çiçekli Belediyesi’nin bir mahallesi olan Gölkaşı Köyü’nün hemen üs-tündeki yamaçtan geçiyor. DSİ beton kanal ise köyün içinden ve üstü betonla kapatılmış olarak akıyor. Gölkaşı’nın önemi, özgün Urar-tu Kanalı’yla taşınan suyun burada beton ka-nala aktarılmış olması. Yani Urartu Kanalı’nın su taşıma görevi Gölkaşı’nda akıllara durgun-luk verecek bir şekilde bitiyor. 7-8 m üstteki Urartu Kanalı yandan yıkılmış ve suların alttaki beton kanala akması sağlanmış.

Başlangıç yazıtı ve Gürpınar kaynakları

DSİ beton kanalı ise Gölkaşı dışından sonra devam etmiyor. Bundan sonra su, bütünüyle 2800 yılık özgün Urartu Menua (Şamram) Su Kanalı’nda akıyor.

Şimdi yürüyüşler için rotanın daha ilginç hale geldiğine kuşku yok. Ama bir yandan da kana-lın sonuna yaklaştığımızı belirtmemiz gerek. İşte bu noktada Urartu arkeolojisi ve su mü-hendisliği açısından iki önemli yerden özellikle söz etmek şart oluyor.

Dönemeç ve Köprüler köylerinden sonra ka-nal geniş Gürpınar Ovası’na sol kenardan yaklaşıyor. Böylece su kanalı bir süre sonra bize göre sağ koldan Hoşap Suyu ile bir süre yan yana gidiyor. Tabii doğal akarsuya oran-la daha üst seviyeden… Ama bu ünlü kanal Gürpınar’a yaklaşırken, ilçenin Aşağı Kaymaz Mahallesi’nin hemen dışında Hoşapsuyu (Gü-zelsu) ile Gürpınar Suyu’nun birleştiği noktada bu iki doğal akarsuyun üzerinden akıyor. Evet, yanlış okumadınız, suyun üzerinden su akıyor. Kuşkusuz belli bir mimari düzenekle…

İşte tam bu noktada Urartu işi bir su köprü-sü olması gerekiyor ama yok. Onun yerine yine DSİ’nin yaptığı bir hizmet olan betondan su köp-

rüsü üzerinden akıyor Urartu Kanalı’nın suyu.

Bir 19. yüzyıl gravüründe bu geçiş noktasında ahşap bir su köprüsü olduğu gözleniyor. Ama buna pek itibar etmemek gerek. Gerçeğinin, büyük olasılıkla yine taştan yapılmış olması lazım. Çünkü Hoşap Suyu’nun üzerindeki yak-laşık 10 metrelik açıklığı geçen kanal sularının, bir ahşap su köprüsü üzerinden yüzyıllar boyu güvenle akması pek de olası değil. Hele bir de Urartu’nun taş işçiliği ve mimarideki seçicili-ğini düşünürsek! Ancak ne yorum yapılırsa ya-pılsın, Urartulu mühendislerin suyu, bir başka su üzerinden nasıl aşırtmış olduğunu asla bi-lemeyeceğiz gibi görünüyor. Bu ilginç köprü-ye gelmeden yaklaşık 40-50 m önce ve solda kanala bakan kayalıkların üzerinde bir başka yazıt daha bulunuyor. Tahmin edileceği gibi bu yazıt da defineciler tarafından parçalanmış.

Prof. Dr. Veli Sevin bunun kanalın ilk yapı-lış yazıtı olduğunu belirtiyor. Çünkü buradan sonra arazi, suyun kaynağına kadar tamamen düz bir hal alıyor. Bir başka deyişle yazıt koya-cak bir kayalık alan bulunmuyor. Prof. Dr. Ok-tay Belli ise 19. yüzyılın sonunda yöredeki bu Urartu Su Kanalı üzerinde araştırmalar yapan W. Belck ile C.F. Lehnmann-Haupt’un gezdiği dönemde sağlam olduğunu belirterek yazıtın içeriğini şöyle veriyor:

Özgün Urartu Su Kanalından, DSİ Kanalı’na suyun aktarılışı… Sağ üstte iri taşlarla örülmüş olan duvar, özgün Urartu

kanalının destek duvarı.

Gölkaşı’ndan sonra Gürpınar’a doğru Urartu kanalının suyu, 2800 yıldan beri Menua/Şamram Su Kanalı’nın

özgün toprak yatağında akıyor.

Fotoğraftaki, bir suyun üzerinden akan bir başka su hattının görüntüsü, günümüz beton düzenlemesiyle bile

ilginç duruyor. Şimdi bir de bunun yerine özgün Urartu yapımı kanal ve köprü olsaydı ne kadar ilgi çekici olurdu

diye sormadan edemiyoruz.

Page 15: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

6362

“Su Mühendisliği Harikaları” Şamram Su Kanalı

“İşpuini’nin oğlu Menua, Tanrı Haldi’nin gücü sayesinde bu kanalı açtı. Adı Menua Kanalı’dır. Tanrı Haldi’nin büyüklüğü saye-sinde Menua, güçlü kral, büyük kral, Biaini-li Ülkelerinin kralı, Tuşpa kentinin efendisidir.

Menua der ki; kim bu yazıyı silerse, kim onu tah-rip ederse, kim bunu görürse, kim başkasına, “bu kanalı ben açtım” derse o, Tanrı Haldi, Tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar tarafından mahvedilsin. Güneş ışığından yoksun edilsin.”

Yazıttan yaklaşık 6 km. sonra ve son ola-rak suyun kaynağı olan pınarların bulun-duğu kayalıklar var. Kaynaklar burada DSİ tarafından üstü örtülerek korunmaya alın-mış. İzin alıp geziyoruz. Doğrusu müthiş bir kaynak, tam bir nehir çıkışını çağrıştırıyor.

Güneş batmak üzere… Batan güneşle birlik-te, Urartu su mühendisliğinin eşsiz su anıtına yaptığımız uzun gezinin de sonuna geldik. Yü-zümüzü Ege ve Akdeniz’e çeviriyoruz. Doğan güneşle birlikte uzun bir yol bizi bekliyor.

Menua/Şamram kanalının suyunu aldığı ilk kaynaklar başlangıçtan itibaren Van yönünde bir ırmak gibi akıyor. Sizin yolunuz da bir gün Van’a düşerse, Urartu Menua/Şamram Su Kanalının hiç değilse Kadembastı yazıtlar alanı gibi kısa bir bölümünü

gezip görün. Çünkü burası tüm dünyada “Görmeden ölme” türünde özel turistik öneriler getirenlerin bile görüp bilmedikleri eşsiz bir yer…

Page 16: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

6564

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

Anıtsal bir ters sifon harikası: Delikkemer

Yüksek tepelerin üzerinden hafif bir bükülmeyle gelen Delikkemer, üzerindeki delikli kübik taşların fiziksel mekanik özelliği sayesinde taşıdığı suyu bu tepelerden kolayca aşırabiliyor.

Resim altı yazısı gelecek

Patara antik kentine, dağları taşları dele-rek su taşıyan suyolunu hiç kuşkusuz bü-tünüyle bir su mühendislik anıtı saymak gerekiyor. Ama bu büyük sistem içinde, bir özel bölüm var ki su mühendislik hari-kası olmasının ötesinde her yönüyle ade-ta akıllara durgunluk veriyor; Delikkemer. Roma döneminin en önemli su mühen-dislik anıtlarından birisi de Patara Antik Kenti’ne su getiren görkemli suyoludur. Bu suyolunun bir bölümünde yer alan ve baş-lı başına bir mühendislik harikası olan anıt-sal Delikkemer, özellikle ters sifonuyla anıl- maya değer.

Tamamı yaklaşık 20-22 km olan bu suyolu, Kalkan’ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde bulu-nan İslamlar Köyü yakınlarından başlıyor. Son derece dağlık ve engebeli olan bu suyolunu, belli yerlerde güç de olsa izlemek mümkün.

Likya yürüyüş yolu: Delikkemer-Patara

Suyolu ayrıca yörede sıkça kırmızı-beyaz çiz-giler ve sarı tabelalarla işaretlenmiş olan Likya Yolu yürüyüş rotalarından birini de oluşturu-yor. Likya Yolu sarı tabelalarından biri de De-likkemer-Patara rotasına ait.

Yürüyüşe başlamadan öncelikle şunu vurgula-yalım; WILO ekibi olarak yürüyüşe başladıktan bir süre sonra fark ettik ki Likya yürüyüş yo-lunun kayalara işaretlenmiş kırmızı-beyaz yön çizgilerini izlerken çevrenin güzelliğine ka-pılıp, suyolunun izini gözden kaçırabilirsiniz. Çünkü Likya yürüyüş yolunun rotası ile suyo-lunun izi zaman zaman ayrılıyor. Buna dikkat etmek gerek.

Yürüyüş büyük ölçüde sık çalılık ve orman do-kusu içinde geçiyor. Buna göre suyolunun izini birkaç kez kaybettiğinizde, yürüyüşü nefis bir doğa ortamında ve güzel manzaralar eşliğinde sürdürüyorsunuz. Ama suyoluna ait heyecan veren özel keşif duygusunu yaşayamıyorsunuz.

Suyolu derken, bir zamanlar suyun için-de akıtıldığı, insan yapısı ve 40-50 ile 80 cm kadar eninde, örme/sıvama su kanalı ya da hattından söz ediyoruz. Yürüyüşe baş-ladıktan yaklaşık bir saat kadar sonra suyo-lunun üstünün yer yer kaba taşlarla örtül-müş olduğunu fark ettik. Hattın üzerinde

sıra sıra iri kaba taşlar duruyor. Daha bir dik-katle bakınca gördük ki bunlardan bazıları da hattın yanlarına devrilmiş. Altından da oluk biçiminde su kanalı geçiyor. Bu örtü taşları-nın bazısı altları içbükey olacak şekilde hafifçe yontulmuş. Böylelikle hem suya daha rahat bir akış, hem de doğal bir havalandırma sağlanmış

Page 17: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

6766

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

Suyolu üzerinde ve solda enine dizili duran bu şekilsiz ve iri taşların altından su kanalı gidiyor. Mühendisimiz onları bir tür kapak taşı olarak kullanmış.

Page 18: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

6968

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

olmalı. Bütün bunları yürüyüş sırasında izle-mek insana müthiş bir keyif veriyor. Bir çocuk gibi sanki her şeyi yeniden keşfediyorsunuz. Bu gezide fark ettiğimiz bir başka şey de bu gibi eserlere insanlar kadar, yaban domuzları-nın da sürekli biçimde zarar veriyor olmasıydı. Kayaların altında yumuşakça ve böcek arayan domuzlar, defineciler gibi eşeledikleri alanı adeta yok ediyorlar.

Bu yürüyüş ve keşif rotasını yürümek isteyen yürüyüşçülere, Romalı mühendisin özellikle vadi ve yamaç geçişlerinde ördürdüğü köprü ve destek duvarlarına dikkat etmelerini öne-ririm. Mühendisin ayrıca kayalıklardan ge-çerken kayalara oydurduğu suyollarını, sonra en sarp arazilerde bile suya yön vermek için nasıl yumuşak ve dengeli bir yolla aştığı göz-den kaçırılmamalı. Normal koşullarda araziyi hızla adımlayıp geçerken çevremizdeki man-zaralar dışında özel bilimsel ve teknik hiç bir ayrıntının pek farkına varamıyoruz. Oysa Delikkemer’de tam tersini yapıp, asıl dikka-timizi suyoluna vermek daha keyifli olacaktır. Romalı su mühendisi, binlerce yıl önceki en il-kel teknik koşullar altında bile böylesi bir ara-

zide fiziğin, kimyanın, jeoloji, hidroloji ve daha bir sürü bilim dalının ancak günümüzde anla-şılmış tüm olanaklarını tek tek kullanmış. İşte mühendisin neler yapmış olduğunu yalnızca fark etmek bile müthiş bir duygu. Tabii çok da öğretici. Yürüyüşçülerin doğanın güzel-liği kadar bu duyguyu da yaşamasını isterim.

Yürüyüş başlıyor

Aracımızı dağlık İslamlar Köyü’nde park ediyor ve her şeyden önce dikkatli bir bakışla tüm çevreyi inceliyorum. Köyün doğal yapı içinde-ki konumunu ve gideceğimiz olası yönü arazi yapısından çıkartmaya çalışıyorum. Sanırım kabaca güneşin battığı yöne ama hafifçe gü-neye doğru gitmemiz gerekecek.

Köylülerle kısa bir görüşmeden sonra suyun kaynağını ve olası yürüyüş yolunu öğreniyo-ruz. Tahmin ettiğim yürüyüş yönümüz doğru ama suyun kaynağı daha farklı bir yönde, kö-yün hemen dışında ve kuzeydoğu yönünde duruyor. Dahası kapatılıp korumaya alınmış. Pataralı mühendisin kullandığı su, bugün de kullanılıyor. Yine köylülerin bildirdiğine göre bu noktada yükseklik, deniz seviyesinden 670 m. Biz de bu yükseltiden suyolunu, bir su damlası gibi olabildiğince izleyip, sıfır nokta-sına doğru inmeye çalışacağız.

Tarlaların bulunduğu alanı geçer geçmez arazi sarplaşıyor. Köyün çıkışından sonra yamaç-larda bazı duvar kalıntıları ve giderek kayalar içinde oyulmuş suyolunun ilk izleri belli olu-yor. İlk kilometrenin sonuna doğru izler, dar bir boğaza giriyor. Elimizdeki bilgilere göre, bu noktalarda 660 metrelik bir su kotu seviyesi ile izler sarp ve kayalık yamaçları izleyip güne-ye doğru alçalıyor.

Yaklaşık 4 ya da 5 km derin bir vadiden akan Özdere yatağının üzerinde ve doğu yama-cında suyolu tam karşısından geçen karayo-lundan bile izlenebiliyor. Yörede suyolunun karşısına sık sık çıkan sel ve kuru dere yatak-larının birçoğu, küçük su köprüleriyle geçilmiş olmalı. Ama ne bu köprülerden ne suyolundan anlamlı bir kalıntı bulmak mümkün!.. Olanlar da bölük pörçük varla yok arasında izler biçi-mindeler.

Böylesine kayalık, sarp ve derin vadilerle ya-rılmış bir araziden 2 bin yıl önce suyolu ge-çiren Romalı mühendisi bir kez daha kutlu-yoruz. Ama bizim asıl anlatmak istediğimiz, suyolunun izlediği su hattı değil. Bu neden-le bölgeyi hızla geçip Akbel Gediği (Geçi-di) denilen bölgeye ulaşıyoruz. Buraya ka-dar yaklaşık 5-6 km kadar gelmiş olmalıyız. Akbel Gediği ve İncebel Tepe

Akbel Gediği, Fethiye-Kaş-Finike Kara-yolu’nun, Kalkan’dan hemen önce ve Patara sapağından az sonra, izlediğimiz suyolu ile tam kesiştiği yer. Tabii bu noktada suyolunun hiçbir izi yok, geniş karayolu her izi silmiş.

Yalnız yolun karşısında, Likya Yolu yürüyüş rota direği ve sarı tabelası görünüyor. Sarı tabela, Akbel’e olan uzaklığı 2 km, Patara-

Delikkemer’e olan uzaklığı ise 4 km ola-rak gösteriyor. Sarı tabelaya sırtımızı dönüp Patara-Delikemer’e doğru yürümeye başlı-yoruz… Bu kez arazinin eğimi çok az. Kayalık engebeler de yok denecek kadar az. Yürüme-ye başladıktan az sonra hem suyolu, hem de Likya yürüyüş yolunun kırmızı beyaz işaretleri beliriyor. İkisini birden izlemek ayrıca keyifli!

Elimizdeki özel haritaya göre solumuzda yük-selen ve denizden 390 m yükseklikteki bir tepenin batı yamacından dolanarak yürüyo-ruz. Her yan yeşilin sayısız tonlarındaki sert çalılıklarla dolu. Vahşi doğada yaşadıkları için bitkiler de doğal ortamları gibi haşin ve di-kenli. Sağ yanımız göz alabildiğine açıklık. Bu alan, Patara düzlüğünün devamı olan Ovagel-miş Ovası. Anlaşılan köylüler turizmden pek umutlu değiller ki ovanın neredeyse tamamını seralarla doldurmuşlar.

Yürüyüş, sanki geniş bir bahçede geziyor-muşçasına rahat oluyor. Romalı mühendis öylesine iyi ayarlamış suyolunu. Sert dikenli bitkilerden başka bir sorunumuz yok. Fark-lı yamaçların kavuştuğu noktalardan ge-çerken hemen hepsinde yine bir küçük su köprüsü ya da suyolunu alttan destekle-yen bir duvar örgüsü rahatlıkla izlenebiliyor. Bunların fotoğraflarını çekmekle yetiniyoruz. Ama bu bölümde hızımız çok yavaş çünkü yüksekte oluğumuz için önümüzde öylesine güzel bir manzara var ki… Ne kadar çok kalırsak o kadar iyi olur diye düşünüyor ve bol bol fo-toğraf çekiyoruz. Ayrıca ilginç kayalıklar ve eş-siz renkli çiçekler karşısında da özellikle oyala-nıyoruz.Tabii bu arada sürekli önümüzde giden su kanalını da izliyoruz.

İçinde bulunduğu doğayla tam uyum içinde olan suyolu ve Delikkemer; yürüyüşçüler, fotoğrafçılar, doğa ve tarih

tutkunları için eşsiz bir doğal ortam sunuyor.

Patara suyolunun ilginç bir özelliği var. Özellikle Delikkemer ölçü alınıp, Likya yürüyüş yol-larından biri yapılmış. Böylelikle suyolu günümüzde yeniden yaşama kazandırılmış.

Page 19: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

7170

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

Suyolu’nda, Delikkemer’e yaklaşırken uzunca bir süre altımızdaki Ovagelmiş Ovası ve seralarını seyrederek yürüyoruz.

Page 20: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

7372

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

Ama kanal küçük farklılıklar dışında hemen hemen hiç değişmiyor. Üstten bakıldığında yaklaşık 50-55 cm eninde. Suyu sızdırma-sın diye içi özel biçimde örülüp sonra sarımsı bir harçla sıvanmış… Derinliği ise yine yak-laşık 40-45 cm. Üzerine de çoğunlukla altı hafif içbükey olan koca bir taş yerleştiril-miş. Bu taş yerleştirme işi hattın tamamında yok, yer yer göze çarpıyor. Özellikle kanalın içine toprak ya da benzeri maddelerin gir-me olasılığının fazla olduğu yamaç ve döne-meçlerde sık rastlanıyor bu kapak taşlarına. En az beş altı kadar küçük sırtı ve yamacı geç-tikten sonra arazi hafifçe yükselir gibi oluyor. Biz ise hâlâ inişteyiz. Etrafından dönmekte ol-duğumuz İncebel Tepe’nin son sırtını da dö-nüyoruz. Birden karşımızda çarpıcı mimarisiyle ünlü Delikkemer eğri bir antik mızrak gibi be-liriyor. Biz de hızımızı iyice yavaşlatıp, durma noktasına geliyoruz.

Basınçlı su köprüsü: Delikkemer

Suyolunun yaklaşık 11. km’sindeki deva-sa (Türkçe olarak ters sifon ya da basınçlı su köprüsü diyebileceğimiz) Delikkemer, Ana-dolu’daki su mühendislik anıtlarının en il-ginçlerinden biri sayılıyor. Köprü, antik çağda poligonal denilen özel bir duvar örgüsüyle ve oldukça iri taşlarla örülmüş. Uzunluğu yaklaşık 160 m. Ama duvarın örgüsü, suyun geliş yö-nünde suyoluyla birleşip, daha uzun bir me-safeye uzatılmış gibi görünüyor. Bu bakımdan araştırmacılar köprünün uzunluğunu çok daha fazla verebiliyorlar.

Suyun akış yönündeki yamaçta Delikkemer kırıl-mış ve uzunluğunda eksilmeler gözleniyor. Ke-merin gövdesini oluşturan iri taş örgünün altında çeşitli boylarda 3 adet küçük sayılabilecek göz ya da geçiş bulunuyor. Bunlardan bir tanesi çök-müş ve o noktada Delikkemer de yıkılmış.

Sifon denilen basınçlı su akışını sağlayan taş boru-lardan biri. Dikkat edilirse

ortasındaki suyu akıtan delik erkek karakterli.

Suyolunun tepelerden gelerek Delikemer’e dönüş yaparak bağlandığı alandayız.

Page 21: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

7574

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

İlk bakışta gerçekdışı ve bir film dekorunu anımsatan Delikkemer, gerçekte binli yıllara meydan okuyan anıtsal bir yapı.

Delikkemer’in en ilginç yanı üzerinde taşıdığı ve çoğu yaklaşık 90x90 cm ölçülerinde, kübik biçimli dev taş borular. Bu kübik taşların her biri ortalarından delinmiş. Bu silindirik deliğin çapı, içten 30-45 cm arasında değişebiliyor. Kübik taşlar, su köprüsünün üzerine dizilerek, bir su borusu gibi ilginç ama çok farklı bir su aktarma/akıtma sistemi oluşturulmuş. Akış miktarının yine yaklaşık olarak, saniyede 100-150 litre olduğu tahmin ediliyor.

Bu oluk taşların Delikkemer üzerindeki duruş-larında da bazı ilginçlikler var. Örneğin keme-rin üzerinde düz bir hat oluşturacak şekilde değil de sağa sola yalpa yapan bir biçimde di-zilmişler. Bunun nedeni konusunda tam bilim-sel bir açıklama yapılamıyor. Belki de bu dev

taş olukları değiştirmek gerektiğinde bu eğik-lik daha bir kolaylık sağlıyordu.

Bu devasa kübik taş boruların gerektiğinde de-ğişmesi konusunda şöyle ilginç bir gözlem var: Kübik borular, birbirlerine geçip iyi tutunma-ları için delikleri dişili erkekli olarak yontulmuş. Peki ama bunlar kemerin üstüne yerleştiril-dikten sonra değişmesi gerektiğinde bu nasıl gerçekleşecek?

Hem bu tonlarca ağırlığındaki taş boruları kal-dırmak hem de dişi erkek iç içe geçtiği için sı-radan birini alıp diğerini koymak açıkça imkan-sız görünüyor. Pataralı mühendis buna ilginç bir sürgülü çözüm bulmuş. Taşın özellikle dişi bölümünü, erkek taşın 5 santimetrelik çıkıntı-sının onun içine girmesini kolaylaştırmak için dışına kadar 5 cm derinliğinde bir sürgü gibi oymuş. Buna göre taş borunun dişisi sürgülü yanı üste gelecek şekilde kemere konduğunda bir sonraki taşın erkek bölümü üstten bu sür-gülü kısma yerleştirilip aşağıya kaydırılıyor ve erkek-dişi taşlar birbirlerine yerleşmiş oluyor. Kemer üzerindeki taş dizilişinde bir kırılma sonucu değişme gerektiğinde, taş dizisini oy-natmadan araya dişili-erkekli yeni bir taş ko-layca yerleştirilebiliyor.

Delikkemer’in işlevi ve biraz fizik

Delikkemer bir başka anlatımla, İncebel Tepe yönünden gelen suyun, karşısında-ki Palamut Tepe yamaçlarına akıtılması için modern fiziğin bütün kurallarının uygulan-mış olduğu bir su köprüsü. Bunu sayılara döktüğümüzde, Delikkemer’in, yamaçlardan 170 m kotuyla gelen suyu, 140 m kotundaki

Delikkemer’in de bulunduğu geniş yamaçları geride bırakırken anıtsal kemer bir bütün olarak ortaya

çıkıyor. Arkasındaki yamaçlarda ise Dalyan ile önündeki denizin eşsiz görüntüsü beliriyor.

Delikkemer’in üzerindeki delikli ileti taşları bazı nedenlerle aşağıya düşebiliyor. Ne yazık ki, bu durum hem kemeri

yıpratıyor hem de taşların zarar görmesine sebep oluyor.

Delikli taş boruların birbirine sürgü sistemiyle geçmesi

gibi diğer deliklerin de havalandırma, tutamak ve

temizlik gibi özel işlevleri var.

Page 22: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

7776

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

vadi tabanı üzerinden karşı yamaca yine 170 m kotunda iletebilmek amacıyla yapıldığını söylemek mümkün. Bu tabanda yer alan De-likkemer ve üzerindeki sıralı taş borular, işte tam da bu iş için yapılmışlar.

Delikkemer’de ölçümler yapan DSİ Mühen-disi Galip Büyükyıldırım’a göre suyun köp-rüye girişi ile vadi tabanı arasında 30 m’yi bulan bir kot farkı var. Bu fark önce Delik-kemer su köprüsü ile 12 m’ye düşürülmüş. Geri kalan 18 m’lik fazlalık da basınca daya-nıklı kübik taş borular aracılığıyla aşılmış. Bir başka deyişle ters sifon yapmayı sağlayan yaklaşık 90x90 cm’lik kübik taş borularla... Suyun buradan nasıl akıtılmış olduğunu şim-di dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım. Su mühendisliğinde bu tür akıtma sistemi-ne ters sifon deniyor. Ters sifon antik çağda, çoğunlukla vadileri ve yükseltileri aşmak için kullanılmış bir yöntem. Sonraları ise ters sifon yerine büyük su kemerleri tercih edilmiş.

Önce bu sistemin işleyiş ve bilgisel temeli-nin fizik bilgilerimizin sınırları içinde olduğu-nu belirtelim. Başlangıç olarak bileşik kaplar, kılcallık, Toricelli deneyi, yerçekimi, atmosfer basıncı gibi basit fizik kavramlarını bir kez daha anımsayalım.

Bilindiği gibi bir kaptaki suyu bir başka kaba aktarmak istediğimizde U şeklinde ince bir lastik boru kullanırız. Borunun bir ucunu dolu kaba, diğer ucunu da boş kabın içine koyar bekleriz. Su kısa süre sonra dolu kap-tan boş kaba akmaya başar. Eğer boru ye-terince ince değil de biraz kalıncaysa, akış gerçekleşmez. Bu durumda akışı sağlamak için borunun boşta kalan ucunu emerek ha-vasını boşaltırız. Havası boşalan hortumdan su, anında diğer boş kaba akmaya başlar.

Neden?

Çünkü dünyadaki her şey yerçekimi ile at-mosfer basıncının etkisi altındadır. Dünyada var olan her şey de bunlara göre şekillenmek zorundadır.

Buna göre atmosfer basıncı, dolu kaptaki suya doğal olarak bir basınç yapar. Bu kabın içine ince bir boru soktuğumuzda, kabın geniş yü-zeyine yapılan atmosfer basıncı, ince boru-daki atmosfer basıncından daha fazla olduğu için sıvı borudan yükselir. Borunun diğer ucu-nu öbür tasa kıvırdığımızda, bu kez yerçekimi devreye girer ve boruda yükselen su, hortu-mun boşta kalan ucundan diğer kaba akmaya başlar. Bu olayda hortumun ne denli ince ol-duğu özellikle önemlidir.

Bizim kılcal damarlarımızda dolaşan kan da kısmen bu kurala göre akar. Kısmen diyoruz çünkü kalbimizin kan pompalamak gibi ayrı-ca bu olaya katkı yapan bir görevi de vardır. Delikkemer’in üzerine dizilmiş olan delikli iri taşlar işte bu hortumun yaptığı işi yapıyorlar. Delikkemer ise bu taşları taşımak için yapıl-mış.Bütün bu açıklamalara göre Delikkemer’in iki başında da kap yerine geçecek birer su haznesi bulunması gerekiyor gibi… Kemer’in her iki ucunda da bazı yapı kalıntıları var ancak araştırmacılar bunların bileşik kaplar kuralın-daki kapların yerine geçen yapılar olup olma-dığı konusunda kararsız kalıyorlar.

Şimdi de bu gezilerimizin temel felsefesi olan sorumuzu soralım. Peki, henüz daha modern bilimler ortalıkta yokken ve bu kurallar henüz tanımlanmamışken, Anadolu’nun bu insan-ları, bu bilgileri nasıl ve nereden biliyorlardı? Sırası gelmişken bunu da yanıtlayalım. Hatır-lanacak olursa gezimizin başlangıcı olan Ala-

cahöyük Hitit Barajı’nda Hititlerin bulunduğu çağı tanımlayıp şöyle demiştik: “İşte böylesi bir ortamda Hititler su mühendisliği ve baraj mimarisini günümüzün devasa ve ileri tekno-lojik boyutlarına adım adım ilerlemesini sağ-layacak teknolojik evrimleşmeyi, Alacahöyük Gölpınar Barajı ile başlatıyorlar.”

İşte Hititlerle başlayan bilgi ve teknolojinin bu gelişimi, Hititlerden yaklaşık bin küsur yıl son-ra yine Anadolu’da ama bu kez Ege ve Akde-niz kıyılarında, Delikkemer’de insan yaşamına uygulanmış bir dizi fizik kuralı olarak ortaya çıkmış oluyor. Bir başka deyişle toplumlar ve insanlar Anadolu’da su ve mühendisliğe ilişkin sorunların çözümlerini kuşaktan kuşağa ve toplumdan topluma aktardıkları için bilgilere yeni bilgiler eklenmiş. Aradan geçen binlerce yıl içinde insanlar bunu adım adım ileri doğru geliştirip taşımışlar. Böylece doğanın maddi işleyiş bilgilerini doğru bir biçimde öğrenmiş-ler. Henüz modern bilimler diye bir kavram ortaya çıkmamış bile olsa…

Kuşkusuz bu süreç sonuçta insan ve toplum-ların kesin bir aydınlanma sürecini de ortaya

çıkartıyor. Ama arkeoloji denilen bilim dalı da işte bu nedenden dolayı var. İnsanın tüm ya-pıp ettiklerini bu aydınlanmış gelişim sürecin-de araştırıp açıklamak için.

Devasa boyutlardaki Delikkemer de, tam bir fizik ya da bilim anıtı olarak duruyor karşı-mızda. Onu bir kez daha saygı, hayranlık ve şaşkınla seyredip yolumuza devam ediyoruz. Delikkemer’den sona doğru

Delikkemer’den pek ayrılmak istemediğimiz için bu görkemli anıtta saatlerce oyalanıyoruz. Öyle ki her santimini fotoğraflıyoruz. Kemerin üzerindeki taş borularda gezinip, sifonun ha-valandırma deliklerini, bağlantılarını ve belki kırık ve eksik yönlerini uzun uzun inceliyoruz.

Ulaştığımız sonuç; Delikkemer’in her şeyden önce binlerce yıl öncesinde yapılmış gerçek bir bilim anıtı olduğu yönündeydi. Bu anlamda değerini anlayacak olanlar için çok kıymetli bir hazine sayılmalı.

Sonunda kemerin üzerinden yürüyüp karşıya geçtik. Gördüklerimiz karşısında adeta dilimiz tutuldu. Delikkemer’in hemen sonrasında su-yolu daha da yükseliyor. Suyolu, bu alandaki yıkıntılardan yüksekliğini tam çıkartamadığı-mız ama yaklaşık 150 - 200 metre kadar uza-nan bir duvar üzerinden devam ediyor. Bir süre sonra da kayboluyor. Çeşitli yamaçları geçiyor ve bunların birleşme yerlerindeki irili ufaklı su köprülerini yine hayranlıkla izliyoruz.

Tavas Tepe yakınlarında kayaya oyulmuş su-yolları bizi yine şaşırtıp kendine hayran bı-rakıyor. Gerçekten de arka arkaya ve inanıl-ması güç bir iş yapmış Patara’lı mühendis.

Patara suyolunun Delikkemer dışındaki ilginç yanlarından birisi de yürüyüşün sanki yayalar için döşenmiş bir yaya yolunda

geçiyormuş duygusunu vermesi. Bu nedenle özellikle Akbel’den sonra yürüyüşümüz zevkli olduğu kadar rahat da geçiyor.

Page 23: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

7978

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

Delikkemer’de üç adet yaya geçişi bulunuyor. Kemer duvarında taşlar dönemin anlayışına uygun olarak ve harç kullanılmadan dizilmiş.

Page 24: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

8180

“Su Mühendisliği Harikaları” Delikkemer

Suyolu biri Tavas yöresinde diğeri de İbrikdere üzerindeki çoğu yıkık ve küçük iki köprüden daha geçip, yaklaşık 1–1,5 km ilerde Doğu-casarı Tepesi’ndeki su haznesine ulaşıyor. Bu yüksek nokta sonrasında ise su Patara’nın girişindeki üç gözlü Mettius Modestius Su Anıtına ulaşıyor. Bu gösterişli yapı aslında bir su kemeri… Ama aynı zamanda bir anıt kapı görevini de üstlenmiş. Modestius Anıtı ile te-pelerdeki su haznesi arasında ve kent içinde kalan bir başka su haznesi daha bulunuyor. En son bunları fotoğraflayıp yürüyüşü sonlandı-rıyor ve soluğu muhteşem Patara kumsalında alıyoruz.

Patara suyolu yürüyüşü, havanın sıcak olması nedeniyle de epey zorlu bir geziydi. Ama insan yaşamında kaç defa böyle bir gezi yapabilir ki?

Pataralı mühendisler suyolunda, kanallarda ve Delikkemer’de mühendislik harikaları yaratırken kayaları da yine bir suyolu

gibi delmeyi ihmal etmemişler.

Modestius Anıtı, Patara suyolunun kent içindeki simgesi sayılıyor.

Page 25: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

8382

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

Amasya, Yeşilırmak’ın üzerinde kurulmuş çok eski bir kent. Daha doğrusu bir açık müze kenti. Burada Pontos’tan Roma’ya, Bizans’tan Selçuk ve Osmanlı’ya kadar gelen anıtları bir arada ve korunmuş olarak görmek mümkün. Ama içlerinde bir tanesi var ki Amasya’yı da kendisini de eşsiz yapıyor; Ferhat Su Kanalı. Hangi yönden gelirsek gelelim Amasya ken-dini hemen belli ediyor. Önce etrafında tar-lalar bulunan geniş bir ırmak, sonra yüksek ve sarp kayalıklara giriş. Birden yeşillere ka-rışmış yoğun bir tarihi doku içindeki kentte kendinizi buluyorsunuz. İşte burası Amasya ve Yeşilırmak!

Amasya ile Yeşilırmak birbirinden asla ayrıl-mayacak doğal ikili. Bu birliktelik, zaman için-de kentin eşiz tarihi dokusunu bile belirlemiş. Bu açıdan Amasya gerçekte bir su kenti… Bu-nun en iyi kanıtı Erken Roma Dönemi’nde ya-pıldığı bilinen ünlü Ferhat Su Kanalı’dır.

Roma Dönemi’ne atfedilen bu mühendislik harikası su kanalı nasıl oluyor da ünlü Ferhat ile Şirin aşk öyküsündeki Ferhat’ın adını alıyor? Anadolu insanı, suyun böylesine bol oldu-ğu bir yörede, bir yudum su için dağları ince ince delmekteki nedenin olsa olsa sevdiğine kavuşamamış bir aşığın işi olabileceğini dü-şünüp bu ünlü kanalı efsaneye bağlayıvermiş. Oysa kanal, dünyada eşi benzeri olmayan bir su mühendislik harikası… Kanal, Amasya-Tokat devlet karayolunun başlangıcında ve Ferhat Arası Mevkii’nde bulunuyor. Bu nok-ta kente 5-6 km uzakta ve Ferhat Dağı’nın kuzey eteğini oluşturuyor. Daha pratik bir anlatımla, karayoluna çıktıktan birkaç kilo-metre sonra, soldaki kayalıkların yamaçlarını dikkatle izleyin. Kısa süre sonra kayaların dibi-

ne doğru 1–1,5 m yukarıdan kanal izinin ya-maç boyunca ilerlediği kolaylıkla görülecektir. Tamamı yaklaşık 20-25 km olduğu söylenen Amasya Su Yolu’nun başlangıcı olarak Çe-kerek Çayı, Kırkgöz Mevkii veriliyor. Bu eşsiz oyma kanal Ferhat Arası Mevkii’nde kireç taşı kayalara oyulmuş olarak 1–1,5 km kadar sü-

rüyor. Bu mesafe sonunda kayalıkların devam etmesine rağmen suyolu birden kesiliyor. Ne-den mi? Tam bu noktada devasa bir taş ocağı tesisi var. Yıllardır çalıştığı eski halinden belli olan taşocağı, eşsiz su kanalının izini bile bı-rakmamış. Ünlü su kanalının parçalanmış bitişi ile taşocağı tesisleri

arasında öylece kala kalıyorum. “Taş ocağının ötesine geçersem kayalığın dibinde kanalın izi-ni kesinlikle yeniden sürerim…” diyerek akıl yü-rütüp taş ocağının ötelerini gözlüyorum. Ama birkaç kilometre ötede bir tane daha taş ocağı var. Bir üçüncü taş ocağı görmektense kanalın üzerinde bulunuğum kadarıyla yetiniyorum.

Amasya Ferhat Su Kanalı

Amasya, çarpıcı tarihi dokusu içinde dağlık vahşi doğası ve Yeşilırmak ile birlikte huzurlu, sessiz.

Page 26: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

8584

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

Resim altı yazısı gelecek

Page 27: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

8786

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

Biraz da tarih

Oyma su kanalı, Amasya kentine antik çağda su getirmek amacıyla yapılmış. Kanalı kimin, hangi dönemde yaptığını belirlemek için tarihi olayları biraz incelemek gerekiyor. Kent ön-celeri yörede egemen olan Pontos Krallığı’nın başkentiymiş. Olayların tarihsel akışına göre suyolunun Roma Dönemi’nde yapılmış olması daha mantıklı görünüyor. Bilindiği gibi Antik Çağ’ın ünlü coğrafyacısı Strabon İ.Ö. 64 yılında Amasya’da doğmuş. Ünlü coğrafyacı eserinde Amasya’dan, kaleden ve kayaya oyulmuş kral mezarlarından söz etmiş. Ama kayaya oyul-muş su kanallarından hiç bahsetmemiş. Bu bağlantıya göre kanalların İ.Ö. 64’ten sonra yapılmış olması gerekiyor. Zaten Roma, Pontos Krallığı’nı İ.Ö. 63 yılında ortadan kaldırmış. Bu dönemde, Pontos ile Roma arasında İ.Ö. 86’da başlayıp İ.Ö. 63’te biten savaşlar var… Tarih-çiler, savaşlar nedeniyle su kanallarının bu iki tarih arasında yapılmış olmasına ihtimal ver-miyorlar. Ayrıca bu savaşlar sırasında Romalı generaller Lukullus ile Pompei, 71 ve 69 yılla-rında kenti yerle bir etmişler. Sonunda Amas-ya, Roma İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet olunca İmparator Hadrianus Dönemi’nde (İ.S. 117-138) yeniden inşa edilmiş. Kanalın da işte bu dönemde yapılmış olduğu kabul ediliyor. Çünkü Ferhat Su Kanalı’nın yer yer toprak al-tından dehliz/tünel biçiminde inşa edilme-si bir Roma tekniği olduğu için kanalın İ.S. 1. ve 2. yüzyıllarda yapıldığı ama İ.S. 3. yüzyılda Romalılar tarafından yeniden onarıldığı kabul ediliyor.

Bu durumda kanalın şimdi bulunduğumuz bö-lümünden ötesi taşocağı olduğuna göre tü-nellerin de kente doğru olan bölümde olması gerekiyor.

İnsan emek ve iradesinin mühendislik boyutu

Kanalın içinden kente ve suyun olası akış yö-nüne doğru yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Kanalın özellikle bugün Ferhat Arası Mevkii denilen, kayalara oyulmuş bölümünde 1997 yılında Amasya Müzesi tarafından bir temiz-leme ve kurtarma kazısı yapılmış. Bu bakım-dan oyulmuş kanalın içinde rahatlıkla yürü-nebiliyor. Öncelikle vurgulamalıyız ki kanalın kayaların içine böylesine oyularak yapılmış olmasını, insan emeği ve iradesinin anıtsal bir simgesi saymak gerekiyor.

Kuşkusuz bu tek başına yeterli değil; bu-nun yanına bir de çağın mühendislik bilgisi-ni koymak şart. Çünkü oyma kanal, kayaların içine son derece düzgün ve hesaplı biçimde oyulmuş. Yapılan araştırmalara göre kanal-da su terazisi sistemiyle çalışılmış ve kanalın eğimi binde 7 olarak saptanmış. Bu eğimin, Yeşilırmak’ın bir kolu ve su yolunun başlangıcı olan Çekerek Çayı’nın taban eğimi ile örtüş-tüğü kabul ediliyor. Anadolu’nun diğer antik kentlerinde de böylesi bir hassas mühendislik çalışmasına tanık olduğumuz için pek yadırga-mıyoruzKanalın kireç taşı kayalara oyulan bö-lümlerinin ortalama yüksekliği tonoz bölümü dahil 120 cm, genişliği ise 87-97 cm arasında değişiyor. Kanalda ilerledikçe ayrıntılar daha da fazla fark ediliyor. Kanal zemininden yak-laşık 80 cm yukarıya ve kanal duvarının her iki yanına ortalama 20 cm genişliğinde küçük bir set bölümü oyulmuş. Kanal boyunca giden bu karşılıklı setlerin, yapının üzerini örten tonoz örtünün dayandığı ve oturduğu yerler olduğu anlaşılmış. Yürürken yer yer kanalın tonozla örtülü olan bölümlerine rastlıyoruz. Yıkılmış olanların tonoz ayaklarının set üzerindeki ka-

Ferhat Su Kanalı, karşısına çıkan bu taşocağıyla birlikte yok oluyor.

Page 28: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

8988

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

Kanal zemininden yaklaşık 80 cm yukarıda tonozların oturması için oyulan setler açıkça görülüyor.

Page 29: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

9190

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

lıntıları ise kolayca izlenebiliyor. Oyma kanal öylesine ince işlenmiş ki araştırmalar sırasın-da taşa oyulmuş iç bölümün tabanında, 3 cm kalınlığında tuğla tozu ile karıştırılmış, ayrı bir özel taban katmanı bulunmuş. Öyle görünü-yor ki kanalı yapan mühendis, suyun oyulmuş taş üzerinden değil de kendi ürettiği özel bir taban üzerinden akmasını istemiş.

Bu tercihin nedeninin suyun olası çatlak ve yarıklardan kaçmasını önlemek olduğu savu-nuluyor. Öte yandan suyun kanal içinde yüz-lerce yıl akması sonucunda özellikle tabanda yer yer kireç tortular da oluşmuş. Bütün bu ince çalışmalar eşiğinde dev kayaları izleye-rek kanalda yürümek, insanda garip duygular yaratıyor. Böyle bir şey nasıl yapılır? İnsanın Ferhat’ın aşk öyküsüne inanası geliyor.

Kuşkusuz ortada bir aşk var ama bu aşk Romalı mühendisin bir kadından çok kentine, yurdu-na ve bilgiye duyduğu bir aşk gibi görünüyor. Oyma kanalın yolu, dağın yamaçları ile kaya-ların büyük girinti çıkıntılarına uygun olarak

önümüzde kıvrımlar yaparak ilerliyor. Kanalın içine etraftan küçük taş molozlar düşmemesi için dağ tarafındaki duvar fazladan 1,5 hatta 2-3 m kadar tıraşlanmış. Ama en ilginci kana-lın sert dağ yamaçlarında 360 dereceye yak-laşan tam dönüş yaptığı noktaların olması. Duvarlar karşılıklı olarak neredeyse bütünüyle ince ince yontulmuş. Özellikle bazı dönüş-lerden sonra kanal tabanına 1–1,5 m kadar uzunlukta ama en çok 5 cm derinliğinde düz ve dörtgen havuzcuklar oyulmuş. Bunlar, su-yun akışı sırasında sürüklenen bazı madde-lerin buralarda çökmesi için yapılmış olmalı. Az sonra Poligon denilen alana geliyoruz. Bu-rada üstü tonozlu kanallar daha sık görünü-yor ama yer yer çöküp kırılmışlar. Poligon’dan sonra oyma kanal bir süre daha devam ediyor. Bu kez de karayolunun kayayı tıraşlamasıyla birlikte kanal yine sona eriyor. Bu noktada ka-nal, son izlere göre karayolunun 2,5-3 m ka-dar yukarısında bulunuyor. Bundan sonra ise üzerinde sık ağaçlı korunun bulunduğu geniş-çe bir tepe geliyor. Karayolunun kanalı kestiği

Kanalın tonoz bir örtü ile üstünün kapalı olan bir bölümü yıkıldıktan sonra kanal ile birlikte görülüyor.

Ferhat Su Kanalının yaklaşık 360 derecelik dönüş yaptığı yerlerden biri… Dikkat edilirse kaya yukarıya doğru epeyce tıraşlanmış.

Page 30: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

9392

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

Kayaya oyma su kanalı Amasya Tokat Devlet Karayolu’nun tam kenarında bulunuyor.

Page 31: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

9594

“Su Mühendisliği Harikaları” Ferhat Su Kanalı

noktadan bu yana yolun seviyesi değişmedi-ğine göre kanal tepeyi tünellerle aşmış olma-lı.Daha sonra tünelin izini kentin içine doğru Amasya İmam Hatip Lisesi girişindeki bir ta-bela sayesinde fark ediyoruz. Etrafı korumaya alınan tünelin büyük bölümü toprak altında kalmış. Yalnızca üst tonozu görünüyor. Bura-da küçük bir dehlize benzeyen tünele girme-ye ise artık imkân yok. Ayrıca tüm bu bölgeler geç Bizans Dönemi’nden itibaren yerleşime açılmış. Kayıtlar 12. yüzyıldan sonra kana-lın da tamamen işlevini yitirdiğini belirtiyor.

Böylece kanal da su yolu da giderek insan-ların hafızasından siliniyor. Bu eşsiz mühen-dislik harikası su anıtı da bir efsaneye, Ferhat ile Şirin Efsanesi’nin bir parçasına dönüşüyor. Bir kez daha Ferhat ile Şirin

Su mühendislik harikalarından biri olan kana-lı gezdikten sonra Ferhat’ın masalı gözümde daha bir önem kazanıyor. Çünkü böylelikle bu müthiş anıt artık efsaneleşmiş oluyor.

Bir zamanlar ünlü bir nakkaş olan Ferhat, Sul-tan Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin için

yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin’i görüp âşık olur. Şirin de Ferhat’ı se-ver. Ferhat bir süre sonra sultana haber sa-larak Şirin’i ister. Sultan buna yanaşmaz. İşi düşmüş olduğu için Ferhat’ı oyalamak adına Elma Dağı’nı delip kente su getirmesi şartını koşar. Ferhat ise sevdasının verdiği güçle dağ-ları delmeye başlar. Nihayet işin bitip suyun

tam kente geleceği sırada sultan, dadısıyla Ferhat’a Şirin’in güya ölmüş olduğu haberini yollar. Bunu duyan Ferhat, acıdan ne yaptığını bilemez ve elindeki künkü havaya fırlatır.O da gelir tam Ferhat’ın başına düşer ve onu öldü-rür. Haberi alan Şirin, olay yerine geldiğinde Ferhat’ın ölüsüyle karşılaşır. O da kendini ka-yalıklardan atar ve can verir.

İkisi birlikte yan yana kayalıklara gömülürler. Denilene göre her bahar kayalıklarda iki gül açar, tam birbirlerine kavuşmak üzereyken aralarından bir karaçalı çıkıp güllerin kavuş-masını engellermiş. Ferhat’ın bize öğrettiği önemli bir ders var; aşkla yapılan iş, insana dağları bile deldirir. Sınamak isterseniz Ferhat Su Kanalı Amasya’da sizi bekliyor.

Ferhat Su Kanalı kent içinde yer yer tüneller içinden gidiyor. Bunların en bilinenlerinden bir olan İmam Hatip Lisesi

yanındaki kanal korunmaya alınmış.

Amasya, çarpıcı tarihi dokusu içinde dağlık vahşi doğası ve Yeşilırmak ile birlikte huzurlu, sessiz.

Page 32: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

259258

“Su Mühendisliği Harikaları” Bizans su sarnıçları

Fil Damı (Hebdemon Sarnıcı)

Zeytinburnu Veliefendi Hipodromu’nun ya-kındaki bu sarnıç, Bizans’ın dört büyük açık sarnıcından, İstanbul’un antik kent sınırla-rı dışında kalan tek açık sarnıcı. Diğer üçünü az önce İstanbul’un tarihi kent sınırları içinde görmüştük.

Sarnıca günümüzde Fil Damı denmesinin ne-deni Osmanlı sultanlarına, dış ülkelerden gön-derilen hediye fillerin burada barındırılması nedeniyle verilmiş. Hebdemon adını ise sarnı-ca yakın Hebdemon adlı bir Bizans sarayından dolayı almış. Boyutları 127x76 m olan dik-dörtgen planlı sarnıcın derinliği 11 m. Duvar-ları ise kuzey güney yönünde 4 m iken doğu batı yönünde ise 7 m’dir. Duvarlar dıştan ay-rıca helezonlu bir sistem aracılıyla daha güç-lendirilmiştir. Duvarların inşa biçimi ve malze-mesini 5 sıra tuğla ile 2 sıra kaba yontma taş oluşturmuştur.

Üst bölümü bütünüyle toprak seviyesinde olan sarnıcın yapım tarihi tam bilinmemekle birlikte bazı kaynaklar 8. yüzyıla ait olabilece-ğini savunuyorlar. Sarnıç, Bizans döneminde yakınlardaki bir Bizans sarayı ile Bizans ordu-sunun su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edil-mişti.

Kapalı Sarnıçlar

Bizanslılar açık sarnıçların birçok açıdan uy-gun olmadığını görünce, zaman içinde on-ları terk edip kapalı sarnıçlar inşa etme eği-limine girdiler. Açık sarnıçlar bir anlamda ve su mimarisi açısından kapalı sarnıçlara ge-çişin bir önceki evresini oluşturmaktaydı. Böylece Bizanslılar, kentin su sorununu yete-

rince ve sağlıklı biçimde çözmediğini düşün-dükleri açık sarnıçları terk edip, daha ileri ve karmaşık bir yapısı olan kapalı sarnıçlara geçiş yaptılar. Bu geçişte kuşkusuz su mimarisi ka-dar, su mühendisliği açısından da yeni ve daha karmaşık sorunlarla uğraşmak ve onları çöz-mek zorunda kalmışlardı. Örneğin bu sarnıç-ların tabanları tuğla döşeliydi. Ayrıca su yalı-tımı için duvarlar ince tuğla kırıklı olan pembe renkli kalın bir horasan harcı ile sıvanıyordu. Mimari açıdan ise açık sarnıçlarda da olduğu gibi köşeler içten, keskin değil yarım yuvarlak biçimde yapılıyordu. Çoğu kez bununla yeti-nilmiyor, Zeyrek Sarnıcı’nda olduğu gibi yapı-ya bu köşe yerlerinden, içten gelecek suyun basıncına karşı koymak için yarım yuvarlak nişlerle dıştan da destek veriliyordu.

Kuşkusuz kapalı sarnıçlar, her şeyden önce ayrıntılı bir üst örtü ile bunu suyun içinde ta-şıması gereken çok sayıda ayakların varlığı demek olacağından, beklenmedik yeni so-runlarla karşılaşacakları çok açıktı. Belli başlı sarnıçların önemli bir bölümünün günümüze kadar gelebilmiş olması, Bizanslı mühendisle-rin karşılarına çıkan sorunların çoğunu çözmüş olduklarını gösteriyor.

O dönemlerden İstanbul’da kalan 50’nin üzerinde Bizans kapalı sarnıcı bulunuyor. Bunların içinde anıtsal bir yapıda ve mühen-dislik harikası diyebileceğimiz kapalı sarnıç-lardan bazılarını şöyle sıralamak mümkün:

Yerebatan Sarayı/Sarnıcı (Bazilika Sarnıcı)

Bugün girişi Sultanahmet Meydanı’nda bulu-nan sarnıca ‘‘Bazilika Sarnıcı’’ da deniyor. Sar-nıcın içindeki yüzlerce sütunla süslenmiş ve gösterişli hali nedeniyle İstanbul halkı tara-

Fil Damı (Hebdemon Sarnıcı) Yarı karanlık ışıklandırmasıyla İstanbul’un günümüzdeki gözde tarihi ve turistik mekânlarından

biri olan Yerebatan Sarnıcı, halkın benzettiği gibi bir saraydan farksız.

Page 33: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

261260

“Su Mühendisliği Harikaları” Bizans su sarnıçları

fından batık bir saraya benzetilerek ‘‘Yereba-tan Sarayı’’ denmişti. Bizans döneminde ise Ayasofya yakınında bulunan bir ticaret ba-zilikasının (Stoa Bazilikası) adını alan sarnıç, İmparator Justinyanus, (527-565) tarafın-dan kayalık olan arazi oyularak yaptırılmıştı. Tarihçilerin tahminlerine göre sarnıcın yapı-mı, 542 yılından hemen sonra gerçekleşmiş-ti. Önceleri üzerinde taş döşeli bir meydan bulunan sarnıcın üstü zamanla bozulmuş ve henüz Bizans zamanından itibaren evler ya-pılmaya başlanmıştı. Fetihten sonra Fatih dö-neminde bile sarnıcın üstüne Üskübiye Mes-cidi olarak adandırılan bir mescit yaptırılmıştı. Yerebatan Sarayı olarak adlandırılan sarnıç iç-ten 140x70 m ölçülerinde ve 336 adet sütunla desteklenmektedir. Uzunluğu 9 m olan sütun-lar, her dizide 28 tane olmak üzere 12 sıra sütun, üzerlerindeki tuğla kemerler ve bunların destek-lediği tonozları taşıyor. Sütunların büyük bölü-mü devşirme malzemeydi ve önceki dönemlerin mimari eserlerinden alınmışlardı.

Sarnıcın duvarları ise 3 ile 5 cm arasında değişen kalınlıkta su geçirmez bir harçla sıvalanmıştır. Duvarların kemer başlarına kadar sıvalı oldu-ğu düşünüldüğünde, suyun bu seviyeye kadar çıkmış olduğu akla geliyor. Son onarımda, içersi tamamen temizlendiğinde, sarnıcın tabanının düzgün tuğla döşeli olduğu görülmüştür. Asıl ilginç olan yan son onarımda, sanıcın içi boşaltıl-mış olmasına karşın su bir müddet sonra sarnıca yine gelmiş ve onu 1-2 m arasında değişen yük-seklikte suyla doldurmuştu.

Şaşırtıcı olan bir başka yanı da bu suda günü-müzde çok sayıda balığın yaşamasıdır. Sarnıcın suyunda balıkların yaşaması için suda bol oksijen olması gerekiyor. Oysa gün ışığı almayan bilinen su kemeri kaynakları kopmuş olan sarnıcın su-

yunda balıkların üremesi için suyun sürekli yeni-leniyor olması gerek. Bu yenilenme, yağmur su-larına bağlanıyor. Ama kapalı mekândaki suyun, yağmurla bu derece yenilenip yenilenmeyeceği tam kesinleşmemiş. Bir olasılık sarnıç henüz fark edilmemiş mimari bir özelliğinden dolayı, suları-nı yenileyip, su tutmayı sürdürüyor.

Hesaplamalara göre Yerebatan Sarnıcı 80 bin m3 su alabiliyor ve yaklaşık 10 dönümlük bir alanı kaplıyordu (9.800 m2). Bu boyutlardaki sarnıç, yakınındaki Binbirdirek Sarnıcı’ndan yaklaşık üç kat daha büyüktü. Sarnıcın suyu ise Bozdoğan ve Mağlova Kemerleri tarafından sağlanmaktaydı. Sarnıcın yapımında zamanın anlayışına uygun olarak, çok sayıda köle ve esir de çalıştırılmış-tı. Yer yer bazı sütunların üzerinde güçlükle de olsa bazı gözyaşı işaretleri izlenebiliyor. Bu ko-nuda günümüze kadar ulaşmış söylentilere göre gözyaşları sanıcın inşası sırasında ölen bu köle ve esirlerin anısını, simgesel de olsa yaşatmak için yapılmıştı.

Sarnıca son olarak 1985-1987 yılları arasında onarım ve temizlik çalışması yapılmış. Bu çalış-malar sırasında güneybatı yönündeki iki sütu-nun altında, kaide olarak mermer 2 dev Medüsa başı oyması bulunmuştur. Büyük olasılıkla Hı-ristiyanlık öncesi dönemlere ait olan bu Medüsa başları bir pagan tapınağına ait olmalıydı. Bu te-mizlemeler sırasında söylenenlere bakılırsa tam 50 bin ton çamur çıkartılmıştı.

Günümüzde müzik eşiğinde özel olarak ışıklan-dırılan, Yerebatan Sarayı sarnıcı şimdi İstanbul’un en gözde ve sıklıkla ziyaret edilen tarihi turistik mekânlarından birisi… Öyle ki içeri girmek için uzunca bir kuyruğa girmeyi göze almalısınız. Ama bu ünlü sarnıç, bu küçük zahmete fazlasıy-la değecektir.

Yerebatan Sarayı/Sarnıcı’nın gizemli bir sarayı andıran çok sütunlu mistik görüntüsüne, içinde sonradan biriken suda yine sonradan üremiş balıkların varlığı kesinlikle büyük bir gizem katıyor.

Page 34: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

263262

“Su Mühendisliği Harikaları” Bizans su sarnıçları

Binbirdirek Sarnıcı (Philoxenus Sarnıcı)

Sultanahmet semtinde bulunan sarnıcın girişi Adliye Sarayı’nın hemen karşısında bulunu-yor. Binbirdirek, İstanbul’un büyüklük olarak ikinci sırada yer alan Bizans Sarnıcı’dır. Binbir-direk Sarnıcı, etrafı yaklaşık 3 m kalınlığında ve köşeleri yuvarlak duvarlarla çevrilmiş olup, 64x56 m ölçülerinde, ortalama 3.600 m2 bir alana sahip. Sarnıcın içinde 224 adet mermer sütun bulunuyor. Sütunlar, her biri 14 sütunlu ve 16 sıra oluşturacak şekilde yerleştirilmişler. Birbirinden 3,75 m arayla duran destekli sü-tunlar, üstlerindeki kubbeli ve çapraz tonoz-ları taşıyor.

Bizans kaynaklarına göre sarnıç 4. yüzyılda yaptırılmıştı. İmparator l. Konstantinus kenti yeniden kurduğunda Roma’dan bazı senato üyelerini beraberinde getirmişti. Bu senatör-lerden Philoxenus, sarayını Hipodromun yakı-nına, buraya yaptırmış ve sarayın su ihtiyacını karşılamak için de bu sarnıcı inşa ettirmiş-ti. Ancak Philoxenus, sarayının hipodrom ve imparator sarayından daha yüksek ve denize nazır olabilmesi için altına yaptırdığı sarnıcı yüksekçe tutmuştu. İlk yapıldığında 19 m’den daha yüksek olduğu söylenen sarnıç, bugün bile zeminden yaklaşık 15 m aşağıdadır.

Büyük olasılıkla bu aşırı yükseklik nedeniy-le, sarnıcın tavanını taşıyan her bir sütun tek değil üst üste çift olarak yerleştirilmiş. Daha açık bir deyişle birbirine uçlarından özel birer kelepçeyle bağlanan iki sütun, tek bir sütun haline getirilerek sarnıca yerleştirilmiştir. Böy-lece sütunların görünen yüksekliği olan 12,40 m’ye ulaşmıştır. Sütunlar bundan sonra, alt ve üstlerine konan başlık ve kaidelerle sarnıcın

damına ancak ulaşabilecek bir ölçüye getiril-mişlerdir. Sarnıç günümüzde gezildiğinde ge-çek yüksekliği fark edilemiyor. Çünkü sarnıcın tabanı geçen bin yıllar içinde, 5 m’den kalın ve kurumuş bir çamur katmanın altında kalmıştır. Bugün sarnıcın içindeki küçük bir bölüm, ta-bana kadar inerek ziyaretçilere, sütunların gerçek yüksekliklerini görme imkanını veriyor. İlginç olan yön bu küçük bölümün de yine di-binde su bulunması...

Sütunların bu özel yapısı tartışmalı da olsa, sarnıcın Türkçedeki adını da belirlemiştir. Bir-biri üstüne bindirilmiş sütunlardan esinlene-rek sarnıca önce “Bindirdirek” denmiş olmalı. Bu söylem, büyük olasılıkla kısa sürede daha kolay kullanımı olan “Binbirdirek” olarak de-ğişti.

Prof. Dr. Semavi Eyice, sütunlar ve başlıkla-rın devşirme olmayıp, bu sarnıç için özel ola-rak üretilmiş olduğunu belirtiyor. Başlıkların üzerindeki kemerler de karşılıklı olarak ağaç gergilerle başlanmıştır. Ama Prof. Dr. Eyice, bugün bunların yalnız yuvarlak deliklerinin görülebildiğini bildiriyor. Sütunların üzerinde sıklıkla görülen Grekçe harflerin de, burada çalışan işçilerin işaretleri olduğunu belirtiyor.

16. yüzyılda da bir Osmanlı Veziri olan Kara Fazlı Paşa, burada bir başka görkemli saray inşa ettirmişti. Daha sonraları giderek kuru-muş olan sarnıç, iplikçi esnafının ipek iplik iş-lediği atölyeye dönüşmüştü.

1990’lı yıllarda yapılan temizleme ve ona-rım ile ışıklandırılıp halkın hizmetine açılmış olan Binbirdirek Sarnıcı, İstanbul’un gerçek-ten de görülmeye değer eşsiz bir su anıtıdır.

Yerebatan Sarayı’nda yapılan temizlemeden sonra bulunan iki büyük medüza başından birisi. Medüzalar sütunların alt kaideleri olarak kullanılmıştı.

Page 35: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği

265264

“Su Mühendisliği Harikaları” Bizans su sarnıçları

Üst üste bindirilmiş sütunlardan oluşan Binbirdirek Sarnıcı’nın bu özelliği, taban çamuru zemini 5 m kadar yükseltmiş olduğu için fark edilmiyor. Ama sarnıcın içindeki havuz benzeri bir küçük bölüm bu özellik izlenebilsin

diye açık bırakılmış. Böylece buradaki ikili sütunların bağlantıları ve tam uzunlukları iyi bir şekilde görülebiliyor.

VE SON

İstanbul’un su mühendislik anıtı diyebilece-ğimiz Bizans sarnıçları bu iki örnekle sınırlı değil. Daha önce de belirttiğimiz gibi 50’nin üzerinde. (Bazı kaynaklar 70 olduğunu yazı-yor). Bütün bunları da değerli okurların mera-kı ve gezi uzmanlığına bırakıyorum.

Bizans’ın adeta üzerine titrediği bu su anı-tı sarnıçlar, Osmanlı Türk döneminde gide-rek devreden çıkmış ve kendi kaderlerine terk edilmişti. Acaba neden? Bunun yanıtını Osmanlı’nın yaşam kültürü, inançları ve gün-lük ihtiyaçlarında aramak gerekiyor.

Osmanlılar gerek inançları gerekse de binler-ce yıldan beri doğal ortamda oluşmuş yaşam biçimleri nedeniyle durgun suları sevmeyen, dolayısıyla da durgun suyu içmeyen bir top-lumdu. Ayrıca Müslüman bir toplum olarak bu insanların sık sık yıkanıp abdest almaları ge-

rekiyordu. Sarnıçlardaki durgun su ile bu asla yapılamazdı ve yapılmamalıydı. Sarnıçlarda aylarca beklemiş su onlar için içilebilir ve kul-lanılabilir değildi. Doğal olarak da suyu içilme-yen ve kullanılmayan sarnıçlardaki su ile sarnıç temelli bir su kültürü oluşmuyordu. Böyle-ce sarnıçlar ve suları ilgisiz, bakımsız kaldı. Bir diğer temel neden de Osmanlı Devleti kısa süre sonra bir İmparatorluk haline geldiği için İstanbul’un, Bizans döneminde olduğu gibi aylar süren bir kuşatma altında kalma tehlikesi bulunmamasıydı. Kuşatma tehlikesi olmadı-ğına göre sarnıçlara da gündelik yaşam içinde su açısından bir gerek duyulmuyordu. Çünkü su, tüm çeşmelerden gürül gürül akmaktaydı… İşte bu nokta bir sonraki gezimizin konusunu oluşturuyor. Acaba Osmanlı çeşmelerinden gürül gürül akan bu su, farklı bir su mühendis-lik harikası olarak nasıl, nerede, hangi anıt ve hangi mühendis tarafından yaşama geçirildi?

Page 36: dönemden günümüze Su Mühendisliği Su …“Su Mühendisliği Harikaları” Anadolu’da antik dönemden günümüze Anadolu’da antik dönemden günümüze “ Su Mühendisliği