i) genel olarak - hukukiboyut · 20 oĞuzman m. kemal / Öz, m. turgut, borçlar hukuku genel...

27
KEFALET İLE MÜTESELSİL BORÇLULUK İLİŞKİSİ *Av.ŞEBNEM BOSTANCI I) GENEL OLARAK Müteselsil borçluluk ve kefalet kavramları ve bu kavramların birbirleri ile benzer ve farklı yönleri doktrinde tartışma konusu oluşturmuş, uygulamada yarattığı sorunlar üzerine pek çok kez değerlendirme yapılmıştır. Müteselsil borçluluk ve kefalet kavramlarının, her iki kurumun da alacaklının alacağını kolay tahsil etmesini sağlayan birer “şahsi teminat” 1 şekli olmaları sebebiyle birbirlerine yakın kavramlar oldukları aşikardır 2 . Bu yakınlığın “müteselsil kefalet” söz konusu olduğunda had safhaya ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır 3 . Müteselsil kefalet Borçlar Kanunu’nun (“BK”) 487. maddesinde düzenlenmiştir: Madde 487 - Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir. Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur” . Borçlar Kanunumuzun 487. maddesinde yer alan metin incelendiğinde “müteselsil kefil” ve “müşterek müteselsil borçlu” deyimlerine yer verilmiş olduğu görülmektedir. Söz konusu durum Mehaz Kanunun tamamen hatalı çevirisinden kaynaklanmış olup, aynı durum kısmen de olsa mehaz İsviçre Borçlar Kanunununda da yer almıştır 4 . BK. m. 487’deki çeviri hatası sonucu, “müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatıyla ... borcun ifasını deruhte” ibaresinin kullanılmış olması, müteselsil kefalet ile müteselsil borçluluk kavramlarının 1 Şahsi teminat sözleşmeleri ile alacaklıya yalnızca şahsi nitelikte teminat sağlanması söz konusu olmaktadır. Şahsi teminat veren, borçlunun borcunun karşılığını teşkil etmek üzere haczi kabil tüm malvarlığı ile birlikte sorumluluk altına girmektedir. TANDOĞAN, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.II, İstanbul 1989, s. 689. 2 TEKİNAY, S. Sulhi, Borçlular Arasında Akdi Teselsül, (“Akdi Teselsül”), İstanbul 1956, s. 33. 3 AKINTÜRK, Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 80 4 TANDOĞAN, s. 703.

Upload: others

Post on 17-Jan-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

KEFALET İLE MÜTESELSİL BORÇLULUK İLİŞKİSİ *Av.ŞEBNEM BOSTANCI

I) GENEL OLARAK

Müteselsil borçluluk ve kefalet kavramları ve bu kavramların birbirleri ile benzer ve farklı

yönleri doktrinde tartışma konusu oluşturmuş, uygulamada yarattığı sorunlar üzerine pek çok

kez değerlendirme yapılmıştır.

Müteselsil borçluluk ve kefalet kavramlarının, her iki kurumun da alacaklının alacağını kolay

tahsil etmesini sağlayan birer “şahsi teminat”1 şekli olmaları sebebiyle birbirlerine yakın

kavramlar oldukları aşikardır2. Bu yakınlığın “müteselsil kefalet” söz konusu olduğunda had

safhaya ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır3.

Müteselsil kefalet Borçlar Kanunu’nun (“BK”) 487. maddesinde düzenlenmiştir:

“Madde 487 - Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile

veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat

ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.

Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur” .

Borçlar Kanunumuzun 487. maddesinde yer alan metin incelendiğinde “müteselsil kefil” ve

“müşterek müteselsil borçlu” deyimlerine yer verilmiş olduğu görülmektedir. Söz konusu

durum Mehaz Kanunun tamamen hatalı çevirisinden kaynaklanmış olup, aynı durum kısmen

de olsa mehaz İsviçre Borçlar Kanunununda da yer almıştır4. BK. m. 487’deki çeviri hatası

sonucu, “müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatıyla ... borcun ifasını deruhte”

ibaresinin kullanılmış olması, müteselsil kefalet ile müteselsil borçluluk kavramlarının

1 Şahsi teminat sözleşmeleri ile alacaklıya yalnızca şahsi nitelikte teminat sağlanması söz konusu olmaktadır. Şahsi teminat veren, borçlunun borcunun karşılığını teşkil etmek üzere haczi kabil tüm malvarlığı ile birlikte sorumluluk altına girmektedir. TANDOĞAN, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.II, İstanbul 1989, s. 689. 2 TEKİNAY, S. Sulhi, Borçlular Arasında Akdi Teselsül, (“Akdi Teselsül”), İstanbul 1956, s. 33. 3 AKINTÜRK, Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 80 4 TANDOĞAN, s. 703.

Page 2: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

karıştırılmasına sebep olmakta, müteselsil kefalet altına girmek için müteselsil kefalette

müteselsil borçluluğun geçerli olacağı kanısını güçlendirmektedir5.

Bir şeyin aynı zamanda asli ve fer’i olmasına olanak bulunmadığı gibi bir başkası ile taahhüt

altına giren kimse de aynı zamanda hem kefil hem de müteselsil borçlu muamelesi göremez6.

Öğretide çoğunlukla kabul edilen görüş, müteselsil kefil ile asıl borçlu arasında BK.m.141

anlamında bir teselsül bulunmadığı yönündedir.7

BK. m. 487 f. I hükmüne göre, “kefil, borçlu ile mütesesil kefil veya müşterek müteselsil

borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte etmiş ise” müteselsil

kefaletin varlığını kabul etmek mümkün olacaktır.

Madde metnine göre, kefilin ancak müşterek müteselsil borçlu sıfatını ortaya koyması ve bu

şekilde borcu üstlenmesi durumunda müteselsil kefil olma iradesinin varlığı kabul

edilebilecektir8. Ancak, bir kimsenin “müşterek müteselsil borçlu” sıfatı ile bir borcu

üstlenmesi durumunda bu kimsenin artık kefil olduğundan bahsedilemez, bu kimsenin ancak

müteselsil borçlu olduğunun kabul edilmesi gerekir9.

Müteselsil kefil olma iradesinin belirlenmesinde, kefalet belgesinden anlaşılması gerektiği,

kefalet belgesi haricinde kalan unsurlara dayanan bir yorumla böyle bir iradenin

mevcudiyetinin ileri sürülemeyeceği kabul edilmektedir10.

II) AYRIMIN ÖNEMİ

Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet kavramlarını birbirlerinden ayırt etmenin, bu

ayrıma ilişkin kriterleri ortaya koymanın uygulamada karşılaşılan pek sorunu ortadan

kaldıracağı ve pratik şekilde çözüme ulaştırılması gerektiği aşikardır.

5 TANDOĞAN, s. 703. 6 TEKİNAY, Akdi Teselsül, s. 33. 7 REİSOĞLU, Seza, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, (“Kefalet”), Ankara 1992, s. 70.; AKINTÜRK, s. 80; TANDOĞAN, s. 703, ERLÜLE, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının Karşılaştırılması, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2, Erzincan 2003, s. 630. 8 ÖZEN, Burak, Kefalet Sözleşmesi, (“Kefalet”), İstanbul 2008, s. 232. 9 ÖZEN, Kefalet, s.232. 10 YAVUZ, Cevdet / ÖZEN, Burak / ACAR, Faruk, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2007, s. 845, ÖZEN, Kefalet, s. 237.

Page 3: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

Somut bir olayda, iki müesseseden hangisinin kastedildiği, tatbik edilecek hükümler ve

hukuki sonuçlar bakımından büyük önem taşımaktadır. Kefalet hükümlerinin özel niteliği ve

yasa gereği kefile tanınan koruma, ayrıma ilişkin önemi daha da arttırmaktadır11.

Uygulamada ise bu iki müessese sıklıkla birbirlerine karıştırılmakta ve alacaklı tarafı daha

güçlü konuma getirmek, daha sağlam teminat vermek gayesiyle pek çok sözleşme ve matbu

metinlerde “müteselsil borçlu ve müteselsil kefil” veya “müşterek borçlu ve müteselsil kefil”

ifadelerine yer verilmektedir12. Bu sebeple, iki kişiden birinin müteselsil kefil mi, yoksa

müteselsil borçlu mu olduğunun tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır13.

Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet birbirleri ile karıştırılmaması gereken farklı

kurumlar olduklarından; müteselsil kefaleti müteselsil borçluluğun çeşidi olarak algılamak ve

fer’i niteliğini, asli borç niteliğindeki müteselsil borçluluk ilişkisi ile bağdaştırmak söz konusu

olmamalıdır14.

Asıl borçlu ve müteselsil kefil, alacaklı karşısında, müteselsil borçluluğa benzer sorumlu olsa

ve alacaklının tercihine göre, isterse borçluya isterse kefile müracaat imkanı bulunsa da

yüzeydeki bu benzerliğe aldanıp, müteselsil kefalet ve müteselsil borçluluğun aynı şey olduğu

hatasına düşmemek gerekmektedir15.

Müteselsil kefil ile asıl borçlu arasında BK. m. 141 vd. anlamında müteselsil borç ilişkisi

bulunmamaktadır16. BK. m. 141 hükmüne göre müteselsil borçlu olarak kabul edilen

kimseler, alacaklı karşısında, birbirlerinden bağımsız olarak sorumluluk altına girmişlerdir.

11 REİSOĞLU, Kefalet, s. 65. 12 İki şirket arasında gerçekleştirilen “Borç Kabul ve Ödeme Protokolü” başlıklı sözleşmenin bir bölümünde yeralan “ Kefil, işbu borç ile ve bu borcun faiz, komisyon, ücret, vergi, resim, harç, fon, gecikme cezaları ve sair teferruatına ve cezai şartlarına, işbu PROTOKOL ile belirlenen borcun tamamen ve eksiksiz biçimde ödenmesine kadar müşterek müteselsil borçlu sıfatıyla kefil olduğunu açıkça kabul ve taahhüt etmektedir. Kefil, Bayi’nin ...............’e olan borcunu işbu PROTOKOL belirlenen koşul ve şartlarda ödememesi halinde, herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın ...................’e olan borcun tamamını ödemeyi müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile kabul ve taahhüt eder” şeklindeki hüküm uygulamada yaşanan bu duruma örnek teşkil etmektedir. 13 AKINTÜRK, s. 84. 14 ERLÜLE, s. 630. 15 ÖZEN, Kefalet, s. 232. 16 SUNGURBEY, İsmet, Medeni Hukuk Sorunları, İstanbul 1980, s. 574.

Page 4: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

Buna karşılık müteselsil kefilin sorumluluğu her zaman için fer’i, farklı bir anlatımla asıl

borcun geçerli olarak var olması ve davamlılığını gerektiren bir sorumluluktur17.

Müteselsil kefalet ve müteselsil borçluluk birbirlerinden ayrı iki kurum olmalarına karşın,

yasa koyucu müteselsil kefaletin müteselsil borçluluk hükümlerine tabi olmasını engellemek

gayesiyle BK. m. 487 f. II’de “bu babın (kefalete ilişkin) hükümleri, bu nevi kefalete

(müteselsil kefalet) de tatbik olunur” ifadesine yer vermek zorunda kalmıştır18.

III) FARKLI HÜKÜM VE SONUÇLAR

Yukarıdaki açıklamalarımızda da belirttiğimiz üzere, tamamen hatalı deyimler sebebi ile

birbirleriyle karıştırılan müteselsil borçluluk ve müteselsil kefalet kavramları, birbirlerinden

farklı kurumlardır. Müteselsil kefalet ile müteselsil borçluluk arasında tek benzerlik

alacaklının her iki durumda da borçlulardan istediğine başvurabilmesi noktasında

toplanmaktadır19.

Müteselsil borçluluk ilişkisinde alacaklı borcun tamamını dilediği borçludan talep

edebilmektedir20. Alacaklı, bu imkana borç ifa ya da başka şekilde sona erinceye kadar

sahiptir. Müteselsil borçluluğun özünü oluşturan bu husus BK. m. 142/ 1’de ifade edilmiştir.

Alacaklı, dilediği borçludan ifayı talep edebileceği gibi, borcun tamamının veya bir kısmının

ifasını da talep edebilecektir21. Müteselsil kefalette de alacaklı isterse doğrudan kefile isterse

borçluya başvurma yetkisine sahiptir. Bu anlamda, alacaklı rehni paraya çevirtmeden ve asıl

borçluya başvurmadan direkt kefile başvurabilir.22 Ancak, söz konusu benzerlik müteselsil

kefaleti BK. m. 141’e tabi kılmadığı gibi23, müteselsil borçlular da müteselsil kefile tanınan

17 ÖZEN, Kefalet, s. 233. 18 TANDOĞAN, s. 703. 19 TANDOĞAN, s. 703. 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi bir yenilik getirmemiş, mevcut kanun hükmünde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. ACAR, Faruk, Borçlar Kanun ve Borçlar Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Müteselsil Borçluluğa Toplu Bakış (BK. m. 141- 147), http://www.e-akademi.org/makaleler/facar-1.htm. 22 ERLÜLE, s. 631. 23 Müteselsil birlikte kefalet halinde, esas borçluyla kefiller arasında, kefalet hukuku anlamında var olan teselsül, BK m. 141 vd. hükümlerde belirtilen anlamda bir teselsül ilişkisi olmamasına rağmen, müteselsil birlikte kefillerin kendi aralarında söz konusu olan teselsülün BK m. 141 vd. anlamında bir teselsül ilişkisi olduğu söylenebilir. (ÖZEN, Kefalet, s. 255-256). Buna göre, BK m. 146/1, ödeme yapan müteselsil birlikte kefilin rücu hakkı bakımından uygulanma kabiliyetine sahip olacaktır. Bu hükme göre, kendi payından fazla ödemede bulunan müteselsil borçlu, payını aşan kısım için diğerlerine rücu hakkını haizdir. Diğer kefillerle arasındaki iç ilişkiye göre kendisine düşen paydan fazlasını ödeyen müteselsil birlikte kefil, payını aşan kısım için diğer kefillere rücu edebilir (ÖZEN, Kefalet, s. 260).

Page 5: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

haklardan faydalanamazlar24. BK. m. 141’e göre borçlu olan kimseler alacaklı karşısında

birbirlerinden bağımsız bir şekilde sorumluluk altına girmişlerdir. Bu sebeple, BK. 141 vd.

düzenlenmiş olan maddelerin kefalete doğrudan uygulanması mümkün olmayıp, kıyasen

uygulanabilirliği de kefalete ilişkin genel düzenlemeler ve uygulanabilir öncelikli bir hüküm

bulunmaması ile sınırlıdır25.

Öte yandan müteselsil borçluluk, müteselsil kefalete oranla daha güçlü bir teminat fonksiyonu

sağlamaktadır26. Kefil alacaklıya karşı esas borçluya ait tüm def’ileri ileri sürebildiği halde

müteselsil borçlulardan biri diğer borçluya şahsi def’ileri süremeyip ancak kendi şahsi

def’ilerini ve müşterek def’ileri ileri sürebilecektir27.

Müteselsil borçluluk ile kefalet arasındaki farkları kefaletin tali ve fer’i bir borç olmasından

kaynaklanan farklılıklar ve kefili koruma amacı taşıyan hükümlerden doğan farklılıklar olarak

iki ana başlık altında incelemek mümkündür28.

A) Kefaletin Tali ve Fer’i Bir Olmasından Kaynaklanan Farklılıklar

1 ) Tali Niteliği Açısından Farklılıklar:

Kefalet, ikinci derecede yani tali bir borçtur. Adi kefalet söz konusu olduğunda alacaklının

alacağını kefilden alabilmesi için önce asıl borçluyu takip etmiş olması ve buna rağmen

alacağını ondan alamamış olması gerekmektedir29. Kefil, BK. m. 486 hükmü gereğince, önce

asıl borçlunun koğuşturulması (tartışma def’i) def’i ile rehnin paraya çevrilmesi def’ilerini

ileri sürebilmektedir.

BK. m. 487 maddesinde ise, alacaklının asıl borçluya müracaat etmeksizin doğrudan kefil

aleyhine takibata geçebilmesi söz konusu olmaktadır. Adi kefilin BK. m. 486’a göre sahip

24 ERLÜLE, s. 631. 25 ÖZEN, Kefalet, s. 233. 26 ERLÜLE, s.631. 27 TEKİNAY, S. Sulhi / AKMAN, Sermet / BURCUOĞLU, Haluk / ALTOP, Atilla, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 322. 28 TEKİNAY, Sulhi, Müteselsil Borç ile Kefalet Arasında Bir Mukayese (“Mukayese”), Adalet Dergisi, Temmuz 1956, s. 746. 29 YAVUZ, s. 830.

Page 6: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

olduğu tartışma ve rehnin paraya çevrilmesi yönündeki def’i hakları, müteselsil kefilin bu

def’ilerden feragat etmiş olması sebebi ile bulunmamaktadır30.

BK. m. 486 hükmü gereği adi kefalet açısından, alacaklının kefil aleyhine takibe geçebilmesi,

asıl borçluya karşı yaptığı müracaatın sonuçsuz kalması durumunda mümkün olur. Oysa ki,

müteselsil borçlulardan her biri alacaklının takibi ile karşı karşıya kalmak açısından eşit

durumdadırlar. Kefaletin tali olma niteliği müteselsil kefalette ortadan kalkmakta ve bu

anlamda kefalet ile müteselsil borç arasında kendini gösteren fark ortadan kalkmaktadır31.

Müteselsil kefaletin taliliğini Borçlar Kanunu Tasarısı (“BKT”) açısından

değerlendirdiğimizde, belirli kriterler dahilinde müteselsil kefilin sorumluluğunun ikincil

sorumluluk olduğunu ifade etmek yine de mümkün olabilecektir32. Müteselsil kefalete dair

düzenleme BKT m. 586’da yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, “Kefil, müteselsil kefil

sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse

alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip

edebilir. Ancak, bunun için borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması veya borçlunun

ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. – Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya

alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile

başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen

karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya

da konkordato mehli verilmesi hallerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile

başvurulabilir”.

BKT düzenlemesi gereği, müteselsil kefilin takip edilebilmesi açısından esas borçlunun

ödemede gecikmesi ve kendisine yapılan ihtarın sonuçsuz kalması aranmaktadır. Bu husus,

müteselsil kefilin sorumluluğunun tali bir sorumluluk olarak değerlendirilmesi gerektiğini

ortaya koymaktadır33. Bir diğer nokta ise, kefil olunan alacak ayrıca teslime bağlı taşınır rehni

30 REİSOĞLU, Seza, Türk Kefalet Hukuku, (“Kefalet Hukuku”), Ankara 1964, s. 70. 31 TEKİNAY, Mukayese, s. 746. Ancak müteselsil kefalette de, alacaklı borç muaccel olunca doğrudan doğruya kefile başvurabilse bile, kefilin ikinci derecede borçlu olduğu kabul edilebilir. Örneğin, asıl borç muaccel olmadıkça kefilin borcu da muaccel olmaz; paradan başka borçlara kefalette, ancak asıl borçlunun borcunu yerine getirmediğinin tespitinden sonra müteselsil kefil takip olunabilir (YAVUZ, s. 830). 32 ÖZEN, Burak, Borçlar Kanunu Tasarısı m. 586 Hükmünün Müteselsil Kefalete İlişkin Getirdiği Düzenleme, (“Müteselsil Kefalet”), Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: X, Sayı: 3-4, Erzincan 2006, s. 479. 33 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 479.

Page 7: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

ya da alacak rehni ile teminat altına alınmış ise müteselsil kefil, söz konusu rehinler paraya

çevrilmeden önce kendisine başvurulamayacağını ileri sürebilecektir34.

Yürürlükteki hukuk açısından, müteselsil kefalete ilişkin BK. m. 487’deki düzenlemenin

kefilin sorumluluğu yönünden ikincilliği kabul etmediği, bu niteliği sadece adi kefalete

özgülediği açıktır35. Ancak, BKT m. 586’da konuya ilişkin yapılan değişiklik sayesinde,

taliliğin tüm kefalet türlerini içina alan zorunlu bir unsur olarak nitelendirilmesi mümkün

olabilecektir36. Müteselsil kefaletin yukarıda özetlediğimiz şekilde düzenlenmiş olması

önemli bir değişiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

2 ) Fer’i Niteliği Açısından Farklılıklar:

BK. m. 492 hükmüne göre “asıl borç herhangi bir sebeple sakit olunca kefil beri olur”

denilmek suretiyle asıl borcun herhangi bir şekilde sona erdiği durumlarda, kefaletin fer’i

niteliği dolayısıyla kefil borcundan kurtulmaktadır. Ancak, BK. 145. maddesinin f.II. “eğer

müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan tahallüs etmiş ise, diğer

borçlular halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği nisbette, bu beraatten istifade edebilirler”

denilmek suretiyle müteselsil borçlulukta, borçlulardan herhangi birisi ödeme ve takas dışında

bir sebepten37 dolayı borçtan kurtulduğu tüm durumlarda diğer borçluların mutlaka borçtan

kurtulmalarının söz konusu olmadığı, ancak halin veya borcun mahiyetinin münasip olduğu

ölçüde bundan istifade edebilecekleri açık bir şekilde ifade edilmiştir38. Oysa kefil, kefaletin

doğal ve zaruri neticesi olarak, müteselsil borçluluktan farklı olarak asıl borcun sona erdiği

tüm durumlarda borcundan kurtulmaktadır39.

34 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 480. 35 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 480. 36 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 481. 37 “İfa ve takas dışında kalan borcun sona erme sebepleri, ibra, sulh, yenileme, birleşme ve zamanaşımıdır. Söz

konusu sebeplerin yalnız borçlulardan biri için gerçekleştiği ya da tam tersine bütün borçlulara etkili olduğu anlaşılmıyorsa çözüm ne olmalıdır? Kanunumuz bu hususta açık değildir. BK. m. 145 f. 2’ye göre borçlulardan biri ifa ve takas dışında bir sebepten borçtan kurtulunca diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin uygun olduğu oranda kurtuluştan faydalanırlar, ancak özellikle alacaklının iradesini yorumlamaya elverişli bulunan olayları ifade eden hal deyimi asıl amacın anlaşılmasında yeterli olmayabilir. Öğretide, bazı yazarlar tarafından BK. m. 145 f. II metnindeki ancak kelimesinden de anlaşıldığı gibi, diğer borçluların borçtan mutlak şekilde kurtulmaları kural olarak reddedilmektedir. Söz konusu madde borçtan kurtulma sebeplerinin yalnız bir borçlu için gerçekleşmesi halinde prensip olarak diğer borçluların da bundan yararlanmalarını kabul etmekte, ancak bu yararlanmanın ne oranda olacağını halin özelliklerine ve borcun mahiyetine tabi kılmaktadır. Hal ve borcun mahiyeti aksini emretmiyorsa bu oran, borçtan kurutulan borçlunun borçtan payına düşen miktara göre belirlenmelidir”, bkz.: ERLÜLE, s. 637.

38 ERLÜLE, s. 635. 39 ERLÜLE, s. 637.

Page 8: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

Yargıtay 12. HD’nin 27.12.1973 tarihli, 1973/11483E 1973/11776K sayılı kararında40

“Borçlar Kanunu’nun 145. maddesinde açıklandığı gibi; tediyesi ile veya yaptığı takasla

borcun tamamını veya bir kısmını iskat etmiş olan müteselsil borçlulardan biri, sakıt olan

borç nispetinde diğer borçluları da halas etmiş olur, müteselsil borçlulardan biri borç tediye

edilmemişken ondan tahallüs etmiş ise diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin

irae ettiği orantıda bu beraatten yararlanabilirler. Aynı yasanın kefalet akdine ilişkin 492.

maddesinde ise; (asıl borcun, herhangi bir sebeple sukutu halinde kefilin de borçdan beri

olacağı) yazılıdır” denilmektedir.

BK. m. 485 hükmüne göre, kefilin borcu fer’i bir borç olması sebebiyle geçerliliği asıl borcun

geçerliliğine bağlıdır. Kefaletin hüküm ifade edebilmesi için geçerli bir asıl borca ihtiyaç

bulunmaktadır41. Asıl borcun herhangi bir şekilde hükümsüz olması durumunda, kefalet de

fer’i niteliği gereği hükümsüz kılmaktadır. Oysa, müteselsil borçlulukta borçlulardan her

birinin borcu asli borç niteliğinde olup42, borcun geçerliliği şartı borçlulardan her biri için ayrı

ayrı belirlenmektedir.

3 ) Def’i ve İtiraz İleri Sürebilme:

Müteselsil kefil BK. m. 497/ 1 gereğince, alacaklıya karşı asıl borçluya ait tüm def’ileri43 ileri

sürmek hakkına sahip iken, kefaletten tamamen farklı olarak müteselsil borçlu diğer

borçlulara ait kişisel def’leri ileri sürememektedir. Başka bir deyişle, müteselsil borçlu

alacaklıya karşı müteselsil borcun sebep ve konusundan doğmuş olanlar ile kendi aralarında

mevcut kişisel ilişkiler dışında bir şey ileri süremeyecektir44.

BK. m. 143 gereği her borçlu, müteselsil borcun hukuki sebebi ve konusundan kaynaklanan

savunmaları ileri sürme hakkına sahiptir. Yasa, müteselsil borçlulukta her borçlunun sahip

olduğu ortak savunmayı sadece bir imkan olarak değil, aynı zamanda her borçlunun

alacaklıya karşı yapmak zorunda olduğu bir mecburiyet olarak düzenlemiştir45. İlgili

40 REİSOĞLU, Kefalet, s.71. 41 YAVUZ, s. 829. 42 EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 1152. 43 Def’i kavramını geniş ve dar anlamıyla değerlendirmekte fayda vardır. Buna göre geniş anlamda def’i

davalının savunmasında kullandığı her türlü itirazı kapsamaktadır. Dar anlamda def’i ise, borçlu olunan edimi geçici veya daimi yerine getirmekten kaçınma hakkıdır. Madde metni içerisinde geçen def’i ifadesi hem dar manadaki def’ileri hem de itirazları kapsamaktadır (EREN, s. 1158).

44 ERLÜLE, s. 637- 638. 45 OĞUZMAN/ÖZ, s. 850.

Page 9: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

düzenleme gereği, dava edilen borçlu müşterek savunma sebebi mevcutken bunu ileri

sürmezse diğer müteselsil borçlulara karşı haiz olduğu rücu hakkını kaybedecektir46.

Müteselsil borçlulardan birinin alacaklıya karşı kişisel bir savunma sebebine sahip olması ise

diğer borçlulara hiçbir şekilde sirayet etmemektedir. Örneğin, alacaklının borçlulardan

herhangi birini borçtan ibra etmesi ya da borçlulardan birinin borcunun şarta veya süreye

bağlı tutulması da yalnız ilgili borçluya özel bir savunma sağlar ve diğer borçlular bu

durumdan istifade edemezler47.

Kefilin asıl borçluya ait tüm def’i ve itirazları ileri sürebilmesi kefaletin fer’i niteliğinin bir

sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır48. Çünkü kefil, asıl borçludan daha fazla bir yükümlülük

üstlenemez. BK. m. 497 düzenlemesi kapsamında “asıl borçluya ait tüm def’iler” şeklinde bir

ifade yer alsa da buradaki asıl amaç alacaklıyı asıl borçlunun aczine karşı korumak

olduğundan, kefilin, asıl borçlunun aczi sebebiyle elde ettiği def’i hakkından

yararlanamayacaktır49. Kefilin, asıl borçlunun aczi ile ilgili def’ilerden faydalanamayacağı

hususunu BK. m. 497/ 2’nin düzenlediği düşünülürse de öğretide kabul edilen görüş, bu

maddede aslında BK. m. 485/ 3’de yer alan özel tekeffül hallerine atıf söz konusu olduğu

şeklindedir50.

BK. m. 497 düzenlemesine göre kefil, asıl borca yönelik hakkın doğumunu engelleyen

itirazlar ile hakkı ortadan kaldıran itirazları ileri sürebilecektir. Kefilin, hakkın doğumunu

engelleyen itirazlarına örnek olarak; kefil olunan borcun medeni hakları kullanma

ehliyetsizliği sebebiyle geçerli olmadığı verilebilir. Bu durumda kefil, asıl borcun geçerli

olmadığı def’ini ileri sürebilecektir. Hakkı ortadan kaldıran itirazlara örnek olarak ise, BK. m.

492’de düzenlenmiş olan asıl borcun herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda kefaletin

de sona ermesi verilebilecektir51.

Tüm bunların yanısıra kefil, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan ve sadece kefile ait olan

şahsi def’ileri de ileri sürmek hakkına sahiptir. Kefalette şekle uymama, irade fesadı bu

46 OĞUZMAN/ÖZ, s. 850. 47 TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 310. 48 YAVUZ, s. 853. 49 ERLÜLE, s. 638. 50 ERLÜLE, s. 638. 51 ERLÜLE, s. 638.

Page 10: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

hususa ilişkin örnek teşkil edebilecektir. Kefil, şahsi def’ilerin yanısıra kefaletin

zamanaşımına uğradığını ve muaccel olmadığını da ileri sürebilecektir.

Görüldüğü üzere, müteselsil kefil asıl borçluya ait tüm def’ileri ileri sürebilirken, müteselsil

borçlu kefilden tamamen farklı olarak diğer borçlulara ait şahsi def’ileri ileri sürememektir52.

4 ) Borcun Muteberlik Şartı:

Müteselsil borçta borcun muteberlik koşulu borçlulardan herbiri için ayrı ayrı tayin

edilecektir. Oysa ki kefalette kefilin sorumluluğu için geçerli bir esas borcun varlığı şarttır53.

Kefaletin varlığı, doğumu her zaman geçerli, temel borç ilişkisinden doğmuş asıl borcun

varlığına bağlıdır54.

5 ) Kusur veya Temerrüd Hali :

Müteselsil borçlulukta, borçlulardan bir tanesinin kusur ya da temerrüdü halinde diğer

borçluların etkilenmesi söz konusu olmayacaktır55. Yani, borçlulardan her birinin kusur veya

temerrüdünden kaynaklanacak sonuçlar esas anlamda şahsidir. Kefalette ise prensip, BK. m.

490 hükmüne göre kefilin, borcun aslı ile beraber borçlunun kusur ve temerrüdünün kanuni

neticelerinde de sorumlu olacağı yönündedir56.

Genel anlamda, borçlunun kusurunun kanuni neticelerinden, onun BK. m. 96 maddesi

gereğince, asıl borcu hiç veya gereği ifa etmemesinden kaynaklanan müspet zararın tazmini

yükümlülüğü anlaşılmaktadır. Aynı şekilde kefil de borçlunun temerrüde düşmüş olmasının

kanuni neticelerinden, yani geç ifadan kaynaklanan zarar- ziyandan ve para borçlarında

gecikme faizinden de mes’uldur57. Ancak, kefaletin fer’i niteliği sebebiyle sözleşmenin feshi

52 ERLÜLE, s. 639. 53 TEKİNAY, s.747. 54 BARLAS, Nami, Kefalet Hukukuna İlişkin Bazı Sorunlar ve Yargıtay Uygulaması, (“Kefalet Hukuku”), Makalelerim C.1, İstanbul 2008, s. 361. 55 TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 310. 56 ERLÜLE, s. 641. 57 SÜCÜLLÜ, Aslı Sözgen, Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 36.

Page 11: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

durumunda karşı taraf kefilden menfi zararın tazminini talep edemeyecektir. Yine kefil, esas

borçlunun sözleşme öncesi kusurunun kanuni neticelerinden de sorumlu tutulamaz58.

BKT. m. 589/ 2’de yer alan düzenlemeye göre, kefilin asıl borç yanında borçlunun kusur veya

temerrüdünün kanuni neticelerinden, dava ve takip masrafları ile işlemiş bir senelik ve

işlemekte olan anapara faizlerinden de sorumlu olduğu kabul edilmektedir. Ancak, tekraren ve

hususiyetle söz konusu sorumluluğun dahi azami miktarla sınırlı olduğu vurgulanmıştır59.

6 ) Zamanaşımı :

BK. m. 134/1 hükmü gereğince müteselsil borçlulardan biri açısından kesilen zamanaşımı

diğerlerine karşı da kesilmiş kabul edilmektedir60. BK. m. 134/2 hükmünde ise asıl borçlu

açısından kesilen zamanaşımının kefil açısından da kesilmiş olacağı ifade edilmektedir. Aynı

maddenin 3. fıkrasında yer alan düzenlemeye, kefile karşı katedilmiş olan zamanaşımının asıl

borçlu açısından katedilmiş olmayacağı yönündedir 61.

Yukarıdaki izahat ışığında, zamanaşımı, kefile karşı kesilince asıl borçluya karşı kesilmediği

halde, müteselsil borçlulardan birine karşı kesilmiş olan zamanaşımı diğerlerine karşı da

kesilmiş olmaktadır. Yasa koyucunun, söz konusu hükmü düzenlerken aslın fer’i olan değil,

fer’i olanın asla bağlı kılınması gerektiğinden hareket ettiği düşünülebilirse de hukuk

politikası açısından bu durum uygun düşmemektedir62. Öğretide, müteselsil borçlulardan

birine karşı kesilen zamanaşımının diğerlerine karşı da kesilmiş olacağı hükmü ise BK. m.

144 ile düzenlenen, müteselsil borçlulardan birinin diğerlerinin durumunu kendi fiili ile

ağırlaştıramayacağı kuralına getirilmiş bir istisna olması sebebi ile eleştirilmektedir63.

7 ) Muacceliyet :

Kural olarak kefalet borcu asıl borç ile birlikte muaccel olmaktadır. Oysa müteselsil borç,

borçlulardan her biri için ayrı ayrı zamanlarda muaccel olabilmektedir. Müteselsil borçlulukta

borçlulardan her birinin borcu diğerinden az çok bağımsız olmasına karşın kefilin borcu, asıl 58 ERLÜLE, s. 641. 59 BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 374. 60 TANDOĞAN, s. 706. 61 TEKİNAY, “Mukayese”, s. 748. 62 ERLÜLE, s. 642. 63 ERLÜLE, s. 642.

Page 12: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

borca bağlı olduğundan, kefalet borcu asıl borçtan önce muaccel hale gelmemektedir. Aksi

sözleşme ile kararlaştırılabilir olmasına karşın kefil, asıl borcun muaccel hale gelmediği

def’ini her zaman ileri sürebilecektir64.

64 ERLÜLE, s. 641.

Page 13: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

B) Kefili Koruma Amacı Taşıyan Hükümlerden Kaynaklanan Farklılıklar

Kefalet hükümlerinden büyük bir kısmı kefili korumak amacına yöneliktir. Zira kefil, çoğu

zaman, karşılığında her hangi bir menfaat elde etmeksizin başkasına ait bir borcu tekeffül

etmektedir65. Kanun, kefilin genellikle sırf borçlunun hatırı için ve karşılıksız olarak

alacaklıya muhatap olduğunu göz önünde tutarak, onu korumak gereğini duymuştur66.

Müteselsil borçluluk ile kefalet kurumlarının, kefili koruma amacı taşıyan hükümlerden

kaynaklanan farklılıklarını aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz:

1) Akdin Geçerliliği Açısından:

BK m. 484 uyarınca, kefaletin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına ve kefilin sorumlu olacağı

azami meblağın gösterilmesine bağlıdır67. Müteselsil borç ilişkisinin doğumu ise şekle tabi

kılınmamıştır.

2) Borcun Nakline İlişkin Olarak:

BK m. 176/2’ye göre, borcun naklinde kefilin sorumluluğu ancak borcun nakline razı olduğu

takdirde devam eder, aksi halde kefil borçtan kurtulur68. Müteselsil borçlulukta ise bu tür bir

düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla, müteselsil borçlulardan biri borcunu başkasına

naklederken diğer borçlular buna rıza göstermemiş olsalar bile, borçtan kurtulamazlar69.

BK m. 176/2’de düzenlenen hüküm kefalet kurumunun yapısına uygundur. Şöyle ki, borç

ilişkisinin dışındaki kefil, borçlunun ödeme gücünü ve şahsi itibarını göz önünde tutarak

hareket etmiş olduğundan, kefaleti, borçlunun yerine geçen kimsenin de borcuna bağlamak,

kefili önceden düşünmediği bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmak olurdu70.

65 AKINTÜRK, s. 83. 66TEKİNAY, Akdi Teselsül, s. 37, TEKİNAY, Mukayese, s. 748, TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 323. 67 BKT’nın kefaletin şeklini düzenleyen 58. maddesine göre, ayrıca, “kefilin sorumlu olacağı azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır”. 68 BKT’nın borçlunun değişmesinin sonuçlarını düzenleyen 197. maddesinin 2. fıkrasına göre bu rızanın yazılı şekilde verilmesi aranmıştır. 69 AKINTÜRK, s. 86. 70 ERLÜLE, s. 643.

Page 14: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

3) Halefiyet Hususunda:

BK m. 496 uyarınca, kefil ifada bulunduğu tutar oranında alacaklının haklarına halef olur.

Müteselsil borçlulukta ise, BK m. 147/1’e göre, borçlulardan biri ancak kendi hissesinden

fazla bir ödemede bulunduğu takdirde ve sadece bu fazlalık oranında alacaklının haklarına

halef olabilir.

Yine BK m. 496’ya göre, kefalette kefil, halefiyetten önceden feragat edemez. Kefalet

senedinde yer alan bu tür feragatler sanki hiç yapılmamış gibidirler, dolayısıyla kefil için

bağlayıcı olmazlar71. Buna karşılık, müteselsil borçlulardan birinin önceden halefiyetten

feragat etmesini önleyici bir hüküm mevcut değildir.

4) Alacaklıyı İfayı Kabule Zorlama Açısından:

BK m. 501 düzenlemesi uyarınca, kefalette borç muaccel olunca kefil her zaman alacaklıyı

borcun ifasını kabule veya kendisini borçtan kurtarmasına zorlayabilir; alacaklı ifayı kabul

etmezse kefil kendiliğinden borçtan kurtulur. Bu halde kefil, BK m. 91 uyarınca borcu tevdi

etmekle yükümlü olmaksızın borçtan kurtulabilmektedir72. Oysa müteselsil borçlulukta

borçluların bu şekilde borçtan kurtulmaları söz konusu değildir.

5) Teminat Verilmesini İsteme Hususunda:

BK m. 503’de belirtilen, borçlunun, kefile karşı üstlendiği yükümlülüklere, özellikle belli bir

süre içinde kendisini borçtan kurtarma vaadine aykırı davranmış olması, borçlunun temerrüde

düşmüş olması ve borçlunun gerek malvarlığı durumunun kötüleşmesi, gerekse onun kusuru

yüzünden kefil için tehlikenin, kefaleti kabul ettiği zamana göre önemli şekilde artmış olması

hallerinde kefil, asıl borçludan, teminat vermesini ve eğer borç muaccel hale gelmiş

bulunuyorsa kendisini kefaletten kurtarmasını talep etmek hakkına sahiptir. Buna karşılık

müteselsil borçlulardan birinin diğer borçlulara karşı böyle bir talep hakkı yoktur.

71 ERLÜLE, s. 644. 72TEKİNAY, Mukayese, s. 751, TEKİNAY, Akdi Teselsül, s. 39, AKINTÜRK, s. 87, TANDOĞAN, s. 706, ERLÜLE, s. 644.

Page 15: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

6) BK m. 499-500’de Düzenlenen Hususlar Açısından:

BK m. 499 uyarınca, alacaklı, alacağı tediye eden kefile, borçluya rücu hakkını kullanmaya ve

elinde bulunan rehinleri nakde çevirmeye yarayacak senetleri teslime mecburdur. BK m. 500

uyarınca ise, alacaklı, kefaletten doğan borcun temini için, kefaletin akdi esnasında veya

sonradan tesis edilen teminatı kefilin zararına olarak azaltır veya elden çıkarırsa kefile karşı

sorumlu olur. Dolayısıyla, alacaklının asıl borçluya karşı sahip olduğu rehin ve ipotek gibi feri

haklar düşerse veya tediyede bulunmak isteyen kefile devredilmezse kefil borçtan kurtulur73.

Her ne kadar BK m. 147/2’ye göre, alacaklı, diğerlerinin zararına olarak müteselsil

borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde, bu fiilinin sonuçlarına katlanacak olsa

da, bu hüküm, borçlulardan birine karşı sahip olduğu rehin veya ipotek hakkından feragat

eden alacaklının diğerlerine karşı haklarını tamamen kaybedeceği şeklinde yorumlanamaz.

Diğer borçlular, rehin veren borçlunun borçtan hissesine düşen miktarın indirilmesini

isteyebilirler74.

7) Evlilik Bağının Bulunması Açısından

Eski Medeni Kanun’un 169. maddesinde, evli kadın tarafından kocası yararına üçüncü kişilere

karşı üstlenilen taahhütlerin geçerliliği sulh hakiminin iznine/onayına bağlanmıştı. Bu

nedenle, evli bir kadın kocasının bir borcu için kefil olurken mahkemeden izin/onay almak

durumundaydı; böyle bir iznin alınmadığı, sonradan onayın da sağlanamadığı hallerde kefalet

sözleşmesi hükümsüz kalıyordu75. Oysa, karı kocanın müteselsilen borç yüklenmeleri bu

maddenin uygulanmasını gerektirmiyordu. Zira, burada daima koca yararından bahsetme

imkanı yoktur, belki de yararı olan evli kadındır76.

73 TEKİNAY, Mukayese, s. 749. BKT m. 592, BK m. 499 ve m. 500’ü kısmen karşılamaktadır. BKT m 592’ye göre, “-Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır… -Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır… -Alacaklı, hakli bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, iyi niyetli olmaksızın veya ağır ihmaliyle mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinde çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.” 74 TEKİNAY, Mukayese, s. 749. 75 BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 374. 76 TEKİNAY, Mukayese, s. 751, REİSOĞLU, Kefalet, s. 72.

Page 16: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

Yeni Türk Medeni Kanunu’nda buna benzer bir hüküm yer almadığından bugün için artık

kadın, kocasının bir borcu için kefil olurken kefaletin geçerliliği için mahkemeden izin veya

onay alınmasına gerek bulunmamaktadır77. Buna karşılık, BKT m. 584 uyarınca, eşlerden biri

Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı

doğmadıkça, ancak diğer eşin en geç kefaletin kuruluşu anında vereceği yazılı izinle kefil

olabilir. Böylece, artık kefaletin geçerliliği için diğer eşin yazılı izni gerekecektir. Eşin izni

alınmaksızın imzalanan kefalet sözleşmesine diğer eşin sonradan icazet vermesi yolu kapalı

tutulduğundan, bu iznin alınmaması kefalet sözleşmesinin “noksan (askıda hükümsüz)” değil,

“kesin hükümsüz” sayılmasına yol açacaktır78.

IV) MÜTESELSİL KEFALET VE MÜTESELSİL BORÇLULUK AYRIMINA

İLİŞKİN KISTASLAR

Bir kişisel teminat taahhüdünün niteliğinin belirlenmesi için bir takım kriterleri olaya

uygulamadan önce, metin genel yorum ilkeleri çerçevesinde yorumlanmalı ve taraf

iradelerinin gerçek anlam ve kapsamının ne olduğu tespit edilmeye çalışılmalıdır79. Öncelikle

tarafların sözleşmede kullandıkları deyimlere bakılacak, lafza dayalı yorumla bir sonuca

ulaşılamazsa yardımcı yorum ilkeleri (tereddüt halinde, yükümlülük altına giren lehine

davranılması, sözleşmeyi ayakta tutan yorum tarzının tercih edilmesi, vb. gibi) devreye

sokulur80.

Öğretide ve uygulamada müteselsil kefalet ve müteselsil borçluluk ayrımına ilişkin

geliştirilmiş olan kıstaslar aşağıda incelenecektir.

77 Ancak MK m. 199/1 uyarınca, ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerekli kıldığı takdirde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim, o eşin belirli malvarlığı değerleriyle ilgili tasarruflarını diğer eşin rızasına tabi kılabilir, MK m. 199/2 uyarınca da hakim bu konuda gerekli önlemleri alır. İşte, eğer bu hükmün sadece tasarruf işlemlerini kapsamadığı, borçlandırıcı işlemleri de içerdiği kabul edilirse ve eşlerden birinin başvurusu üzerine hakim de böyle bir karar almışsa bu takdirde eşin kefalet sözleşmesiyle yükümlülük altına girmesi diğer eşin rızasına bağlı olabilir ve evlilik bağı yüzünden kefaletle ilgili bir sınırlama da ancak bu kapsamda gündeme gelebilir. Bu konuda bkz. BARLAS, Nami, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki İşlem Özgürlüğü ve Sınırları, Makalelerim, Cilt: I, İstanbul 2008, s. 247-253. 78 BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 375. 79 BARLAS, Kredi Kartı İlişkisinde Bankaya Karşı Verilen Kişisel Teminatın Niteliğinin Belirlenmesi (“Kredi Kartı”), Makalelerim, Cilt: I, İstanbul 2008, s. 156-157. 80 BARLAS, Kredi Kartı, s. 157.

Page 17: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

A) Aslilik-Fer’ilik Kıstası

Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet kavramlarını birbirinden ayırmada

başvurulabilecek ilk kıstas, kefaletin fer’i niteliğine karşılık, müteselsil borçluluğun asli

oluşudur. Borcun doğumu ve mevcudiyeti asıl borca bağlı ise müteselsil kefaletten, asıl

borçtan tamamen bağımsız olarak doğmuşsa ve asıl borcun sona ermesine rağmen devam

ediyorsa müteselsil borçluluktan söz edilecektir81. Ancak öğretide haklı olarak belirtildiği

gibi, teorik bir kıstas olan, aslilik-fer’ilik kıstasını somut olaya uygulamak çoğu zaman

mümkün olmayacaktır82.

Özellikle uygulamada, genelde kredi sözleşmeleri birden fazla müteselsil borçlu tarafından

imzalanmaktadır. Acaba bu kimseler gerçekten müteselsil borçlu olarak BK m. 141 vd.

maddelerine göre asli bir borç mu yüklenmektedirler, yoksa teminat maksadıyla ve kefil olma

amacıyla mı sözleşmeyi imzalamaktadırlar? Öğretide müteselsil borçluluk ile kefalet

arasındaki benzerliğin her iki müessesenin fonksiyonundan ileri geldiği belirtilmekte ve gerek

müteselsil borçluluğun, gerekse kefaletin, alacaklının durumunu pekleştiren, ona alacağını

kolaylıkla tahsil imkanını bahşeden bir “şahsi teminat” müessesesi olduğu ileri

sürülmektedir83. Dolayısıyla, bir kimsenin borçlu olmadığı halde teminat amacıyla kefil değil

de müteselsil borçlu olabildiği de kabul edilmektedir84. Bir sözleşmeyi müteselsil borçlu

olarak imzalayan kişi hataen veya kefaleti gizlemek için “müteselsil borçlu” olarak

imzaladığını veya bu ibareye rağmen kefil olarak yükümlülük altına girdiğini ispat ederse

kefalet hükümleri uygulanacaktır85.

Kullanılan terimlerden tam bir kesinlikle müteselsil borçluluğun mu yoksa müteselsil

kefaletin mi kast edildiği anlaşılamıyorsa, BK m. 18’den hareketle, tarafların amaçlarının

araştırılması gerekmekte, amaç alacaklıya daha iyi bir teminat sağlamak suretiyle, asıl

borçlunun kredisini güçlendirmekse, kefaletin kabul edilmesi gerektiği savunulmaktadır86.

Kefilin sorumluluğu her olasılıkta (adi kefalet- müteselsil kefalet) fer’i bir sorumluluk

olmakla beraber BK m. 487’deki müteselsil kefalete ilişkin düzenleme kefilin

81 REİSOĞLU, Kefalet, s. 73. 82 REİSOĞLU, Kefalet, s. 73. 83 AKINTÜRK, s. 83. 84 ERLÜLE, s. 632. 85 REİSOĞLU, Kefalet, s.74. 86 TANDOĞAN, s. 709, REİSOĞLU, Kefalet, s. 74.

Page 18: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

sorumluluğunun ikincilliğini kabul etmemektedir87. Buna karşılık, BKT’nın müteselsil

kefaleti düzenleyen 586. maddesi88 uyarınca, ikincillik, bütün kefalet türlerini kapsayan

zorunlu bir unsur olarak değerlendirilecektir89. İkincillik, kefile başvurabilmek için, ödemede

geciken borçluya bir ihtar çekilmesi ve bu ihtarın sonuçsuz kalması gereğinde ve önce

rehinlerin paraya çevrilmesi gereğinde kendini göstermektedir90.

B) Menfaat Kıstası

Menfaat kıstasına göre, eğer taahhüt altına girenin bundan bir menfaati yoksa, borç altına

girmesi sadece alacaklıya daha iyi bir teminat sağlamak suretiyle borçlunun kredisini

güçlendirmeye yönelikse kefaletin, aksi takdirde müteselsil borçluluğun varlığı kabul

edilmektedir91. Ancak kefilin de bir menfaat karşılığı yükümlülük altına girebileceği,

bankaların aldıkları komisyonlar karşılığında kefil oldukları, ivazın kefalet niteliğini ortadan

kaldırmadığı düşünülürse bu kıstasın çok güvenilir olmadığı söylenebilir92.

İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında (BGE 81 II 520) taahhüt altına girenin borcun

ifasında kişisel bir menfaatinin bulunmasını, olayın kefalet değil müteselsil borçluluk olarak

kabul edilmesi için yeterli olmayacağını, zira taahhüt altına girmiş kimsenin iktisadi

menfaatinin bulunmasının müteselsil borçluluk kadar kefalette de söz konusu olabileceği

belirtilmiştir93. Buna karşılık İsviçre Federal Mahkemesi, diğer bir kararında (BGE 101 II

323), bir anonim ortaklığa, aynı zamanda en büyük ortağı olan yönetim kurulu başkanınca

“…şahsi sorumluluğu altında…” deyimi kullanılarak verilen ödünçte, ortaklığın iflası halinde

hukuki ve cezai sorumluluğu ortaya çıkacak olan başkanın, kefaletinin değil müteselsil

borçluluğunun söz konusu olduğunu kabul etmiştir94.

87 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 480. 88 “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması veya borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. –Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hallerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.” 89 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 481. 90 ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 479-480. 91 AKINTÜRK, s. 89, REİSOĞLU, Kefalet, s. 74, TANDOĞAN, s. 707. 92 AKINTÜRK, s. 89. 93 REİSOĞLU, Kefalet, s. 75. 94 REİSOĞLU, Kefalet, s. 75.

Page 19: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

Yargıtay da, kendisine intikal eden bir olayda davalının, borçlu bir anonim şirketin kredi

taahhütnamesini “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” olarak imzalamasına rağmen; davalının

bu anonim şirketin yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle “menfaat” ilişkisini kabul ederek

“müşterek borçluluğun” bulunduğu sonucuna varmıştır95. Yargıtay’a göre, “…Davalı (H)nin

akit firmaya karşı taşıdığı sıfat dikkate alındığında her ne kadar akit firma bir anonim şirket

ise de, kredi taahhütnamesinde menfaati bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı ayrıca

taahhütnameyi imzalarken müşterek borçlu sıfatını da kullanmıştır. Kaldı ki menfaat

ilişkisinin mevcudiyeti karşısında sadece müteselsil kefil sıfatı kullanılmış olsa idi dahi durum

değişmeyecek, müşterek borçluluk söz konusu olacaktır…”96.

C) Borcun Aynen Yerine Getirilmesi-Tazminat Ödeme Kıstası

Yargıtay’ın müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet kurumlarının ayrımında benimsediği

bu kıstasa göre, müteselsil borçlulukta borçlunun edimini bizzat yerine getirme borcu

olmasına karşılık, kefilin borcu tazminat borcudur97. Yargıtay’ın söz konusu kıstası

benimsediği kararlarından birinde98, “…Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet ayrı birer

hukuki müessesedir. Kefil kefalet ettiği şahsın vecibesini ifa etmemesi halinde borcun bizzat

icabını yerine getirmeyi değil, ancak tazminat olarak muayyen bir miktar parayı ödemeyi

taahhüt eder. Bu itibarla tazminat mükellefiyetini önlemek için müteselsil kefilin esas borcu

doğuran akde mütallik şahsen yapacağı bir edim yoktur. Zararı ödemekle mükelleftir.

Halbuki müteselsil borçlulukta ise, borçlu akdin icabı bulunan borcu bizzat ifa etmeyi

taahhüt eder…” demektedir.

Yargıtay’ın bir diğer kararına99 göre, devlet hesabına öğrenim yapanların yükümlülüklerini

yerine getirmemeleri halinde, onlar için “müşterek borçlu, müteselsil kefil” sıfatıyla taahhütte

95 HGK 30.9.1987 1986/11-617E 1987/684K, Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008. 96 Bu karara ekli karşı oy yazısında şu hususlara yer verilmektedir: “…Davalı, dava dışı anonim şirketin yönetim kurulu üyesidir. Anonim şirket sermaye şirketi olmasına ve şirket tüzel kişiliği ile davalının gerçek kişiliğinin farklı bulunması ve davalının şirket karından pay alması hali, banka tarafından verilen krediden davalının da yararlandığı sonucu çıkarılarak, iddia dışına çıkılmak ve re'sen davalının asıl borçlu gibi sorumlu olduğunu kabul etmek olanaksızdır. Çünkü her şeyden önce davacı bankanın böyle bir iddiası yoktur. Davalı, bankadan krediyi almamış ve krediyi dava dışı anonim şirket almıştır. Davacı bankadan borç almayan kişinin borçlu gibi sorumlu tutulması bu sözleşme kapsamı ile olanaklı görülemez. Davalı alınan krediden doğrudan doğruya yararlanmamıştır. Bundan başka, bir sözleşmeyi açıkça müteselsil kefil olarak imza eden kişinin, kredi sözleşmesinden dolaylı olarak yararlandığı kabul ile asıl borçlu gibi sorumlu olması hususu güç savunulacak bir yöndür. Ayrıca, davacı banka, davalının borçlu olduğuna ilişkin hiçbir delil de ibraz ve ikame etmemiştir. Dava dosyasında, davalının borçluluğuna ilişkin en ufak bir delil de yoktur…”. 97 ERLÜLE, s. 634. 98 3. HD. 22.01.1952 E. 592 K. 666 (REİSOĞLU, Kefalet, s. 77). 99 3. HD., 6.12.1955 tarih, 9031E., 6504K. (AKINTÜRK, s. 90).

Page 20: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

bulunan, onların yerine okuyamayacağına göre, bu taahhüt müteselsil borçluluk değil,

müteselsil kefalet kabul edilmektedir.

Kefilin tazminat ödeme borcundan bahseden Reisoğlu ve Tandoğan’ın aksine, Barlas, kefilin

borcunun daima bir para borcu olduğunu, kefilin “kefil sıfatıyla” ifada bulunurken hiçbir

zaman borçlunun borcunu yerine getirmediğini, asıl borç yüzünden giriştiği kefaletten doğan

kendi borcunu ifa ettiğini, dolayısıyla kefilin borcunun bir tazminat borcu olmadığını

belirtmektedir100.

Yargıtay’ın ileri sürdüğü bu kıstas her iki müesseseyi birbirinden ayırmakta pratik bir kıstas

gibi gözükmekle beraber, müteselsil borçluluğun mahiyetine uymadığından da kabul

edilemez101. Zira müteselsil borçlulukta borçlulardan her birinin borcunun aynı olması şart

değildir; her bir borcun içeriği birbirinden farklı olabilir102.

D) Tarafların Kullandıkları Deyimlerin Değerlendirilmesi

Uygulamada, BK m. 487/1’de yer almış olması nedeniyle, çeşitli sözleşmelerde müteselsil

kefil ve müşterek müteselsil borçlu terimleri birlikte kullanılmaktadır. Yargıtay da çeşitli

kararlarında, bu ifadeleri, genellikle, kefaletin göstergesi olarak kabul etmiştir103.

Yargıtay, 2001/3842E, 2002/3345K sayılı kararında104, “…Maddede yer alan "müteselsil kefil

ve müşterek müteselsil borçlu” ibaresinden akdi imza eden kişinin müşterek müteselsil kefil

olduğunun anlaşılması gereklidir…” demektedir. Yine Yargıtay, 2004/9348E, 2005/4838K

sayılı kararında105, “…BK.nun 487. maddesi hükmüne göre borçlu ile beraber müteselsil kefil

ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte

etmiş olma müteselsil kefaleti ifade eder…” demektedir.

Yargıtay başka bir kararında106, “…her ne kadar sözleşmenin 28. Maddesinde “müşterek

borçlu” tabiri daha geçmekte ise de, gerek bu maddenin başlığındaki (müteselsil kefalet)

ibaresinden, gerekse buna uygun şekilde asıl kredinin 3182 sayılı Bankalar Kanununun 44. 100 BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 360. 101 AKINTÜRK, s. 90. 102 AKINTÜRK, s. 53-54, REİSOĞLU, Kefalet, s. 75, TANDOĞAN s. 708. 103 SUNGURBEY, s. 576. 104 Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008. 105 Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008. 106 11. HD. 8.5.1986 986/2111E, 986/2772K (REİSOĞLU, Kefalet, s. 75).

Page 21: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca davalıya kullandırılması açısından davalıyı müşterek borçlu

kabul etmeğe imkan bulunmamaktadır…” sonucuna varmaktadır.

Bir diğer kararında107 Yargıtay, “…Davacının müşterek borçlu sıfatı ile borç altına girmediği,

kiracı olarak sadece Satılmış’ın gösterilmiş olmasından da anlaşılmaktadır…” demektedir.

Yargıtay’a göre, “…Kefalet ile müteselsil borçluluk birbirinden farklı müesseseler olup

geçerlilik koşulları, tabi oldukları hükümler birbirinden keza farklıdır. Türk Borçlar

Kanunu'nun 487 nci maddesinde uygulamada karışıklıklara yol açan bir çeviri yanlışlığı

yapılmıştır. Mehaz metninin 496 ncı maddesinde ( "Si la Caution s’oblige avec le debiteur en

prenant la qualification de caution solidaire ou toute autre equivalente…" ) "müteselsil

borçlu" kavramına yer verilmemişken Türkçe metinde "müteselsil borçlu" sözlerine de yer

verilmiştir. Ancak Türk Borçlar Kanunu'nun 487 nci maddesini yorumlarken 20.9.1950 gün

ve 4/10 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında benimsendiği üzere mehaz İsviçre metnine uygun

olarak "müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu" sözlerini müşterek müteselsil kefil

olarak anlamak gerekir. 487 nci maddenin 2 nci fıkrası kefalete ilişkin hükümlerin müteselsil

kefalete de uygulanacağını hükme bağlamakla, müteselsil borçluluğun öngörülmediğini

benimsemek suretiyle yanlışlığı ayrıca meydana koymaktadır. O halde kural B.K.'nun 487 nci

maddesi açısından (müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu ) sözleriyle müteselsil

borçluluk halinin öngörülmediği keyfiyetidir. Ancak bu hususta şu yön de özellikle

belirtilmelidir ki uygulamada müteselsil borçluluk halinin öngörülüp öngörülmediği

konusunda değişmez bir esas ve ölçü konulması mümkün değildir. Kullanılan sözlerden

ziyade tarafların amacı ve olayların özelliklerine göre bir değerlendirme yapılmalıdır.

Müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sözlerinin birlikte kullanıldığı her durumda

Yasa metninin yorumunda olduğu gibi mutlaka ( müteselsil kefalet ) in söz konusu olduğunun

kabulü tarafların amacı ve gerçek durumla çatışır sonuçların doğmasına yol açabilir…”108.

Genellikle kredi sözleşmelerinde borç miktarı belirlendiğinden alacaklı açısından bir kişinin

müteselsil borçlu veya müteselsil kefil olması, başvuru bakımından fark etmeyecek; bir kişi

ister müteselsil borçlu, ister müteselsil kefil olsun; muaccel bir borcu ödemek zorunda

kalacaktır109. Ancak örneğin alacaklının borç ödenmeden borçlulardan birini ibra etmesi

107 3. HD. 11.6.1985 985/2636E, 985/4163K (REİSOĞLU, Kefalet, s. 75). 108 HGK 30.9.1987 1986/11-617E 1987/684K, Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008. 109 REİSOĞLU, Kefalet, s. 76.

Page 22: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

halinde diğer borçlular borçtan kurtulamazken, müteselsil kefil asıl borçluya ait bu def’iyi

ileri sürerek borçtan kurtulacaktır110.

Görüldüğü üzere, hakim her somut olayda, müteselsil borçluluğun mu, yoksa kefaletin mi söz

konusu olduğunu tespitte tek bir kıstasa bağlanmayarak çeşitli kıstaslara göre bir sonuç

çıkaracak, şüphe halinde ise kefaletin varlığını kabul edecektir111. Böylece kefalete ilişkin

hükümlerin koruyucu amacı boşa çıkarılmamış olacaktır. Şu kadar ki, kefalet lehine varılan

bu çıkarım, kefaleti, müteselsil borçluluk kurumundan ayırmaya yönelik kıstaslar yeterli

olmadığı, sözleşmenin kurulması anında etkili olan olaylar, sözleşme metninde kullanılmış

olan ibareler, tarafların güttükleri hukuki ve ekonomik amaç kesin bir sonuca yönelmediği

takdirde gerçekle örtüşür sonuçların doğmasına yol açacaktır112.

110 Bkz.: III)2. 111 AKINTÜRK; s. 91, TANDOĞAN, s. 709, REİSOĞLU, Kefalet, s. 78. 112 ERLÜLE, s. 635.

Page 23: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

V) KEFALET VE GARANTİ SÖZLEŞMESİ AYIRIMI

A) Genel Olarak

Garanti Sözleşmesi de kefalet sözleşmesi gibi şahsi teminat sözleşmelerinden biridir.

Garanti sözleşmesi ile garanti veren, bir üçüncü kişinin belli bir davranışını veya bir

teşebbüsünün sonucunu temin ve üçüncü kişinin temin edilen eylemi yapmaması veya

sonucun meydana gelmemesi halinde garanti alana tazminat ödemeyi taahhüt

etmektedir113. Garanti sözleşmesi Borçlar Kanunumuzda düzenlenmemiş olmakla birlikte,

Türk ve İsviçre hukukunda baskın olan görüş, BK m. 110’da başkasının fiilini taahhüt

altında düzenlenmiş olan müessesenin garanti sözleşmesi olduğu yönündedir.114.

Garanti sözleşmelerini “kefalet benzeri garanti sözleşmesi” (teminatı amaçlayan garanti

sözleşmesi) ve “saf garanti sözleşmesi” (yöneltmeyi amaçlayan garanti sözleşmesi) olmak

üzere ikiye ayırmak mümkündür115.

Kefalet benzeri garantide alacaklı (garanti alan) ile borçlu (garanti edilen) arasında temel

bir borç ilişkisi vardır. Fakat kefaletten farklı olarak garanti verenin taahhüdü bu temel

borç ilişkisinden doğan borcun varlığına ya da geçerliliğine bağlı değildir116. Saf garantide

ise böyle bir temel borç ilişkisi bulunmamaktadır. Garanti veren, garanti alanı belirli bir

davranışa yöneltmek amacıyla, bu davranıştan o kişi için doğacak tehlikeleri üzerine

alarak bağımsız nitelikte bir borç altına girmektedir117.

Bir somut olaydaki kişisel teminat taahhüdünün niteliğinin belirlenmesinde kefalet ile saf

garanti sözleşmeleri ayırımı bakımından bir sorunla karşılaşılmaz ise de, taahhüdün

kefalet mi yoksa kefalet benzeri garanti mi olduğunun belirlenmesi güçlük yaratır. Bu

farklılığın temelinde kefaletin Borçlar Kanunu’nda ayrıntılı düzenlemeye bağlanmış

olmasına rağmen, garanti sözleşmesinin böyle bir düzenlemeden yoksun olması yatar.

Kanunda kefili koruyucu düzenlemeler bulunmasına rağmen, kefilden çok daha ağır bir

113 YAVUZ, s. 871. 114 YAVUZ, s. 870. 115 TANDOĞAN, s. 804, BARLAS, Kredi Kartı, s. 152-153. 116 BARLAS, Kredi Kartı, s. 153. 117 YAVUZ, s. 870-871.

Page 24: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

teminat yükü altına girmiş olan garanti vereni koruyucu hiçbir düzenleme bulunmaması

garanti verenin durumunu daha da ağırlaştırmaktadır.

BKT m. 603’e göre, “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin

hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında

yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır”. Tasarı yasalaştığı takdirde, garanti veren de

kefili koruyucu nitelikteki bu hükümden yararlanacaktır.

Banka teminat mektupları da, teminatı amaçlayan garanti sözleşmeleri olarak

nitelendirilebilirler118. Yargıtay da 1967 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı ile banka

teminat mektuplarını garanti sözleşmesi saymış ve bu tespitini daha sonraki kararlarında

da sürdürmüştür. Söz konusu Yargıtay kararına göre, “Bankanın sıfatı teminatı veren

olduğundan, taahhüdü esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akitten ayrı ve tamamen

müstakildir. Bankanın taahhüdü lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı

olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Bir kimse, asıl borçlunun ileri

sürebileceği itirazlara bakılmaksızın borcun yerine getirilmemesinden doğan zararın

tazminini kabul etmesi halinde o kimseye garanti veren durumundadır. Üçüncü şahsın

fiilini garanti eden, yani bu şahsın bir şey yapacağını başkasına vaad eden şahıs müstakil

bir taahhüt altına girmiştir.”119

B) Farklı Hüküm ve Sonuçlar

Bir taahhüdün kefalet ya da garanti olarak değerlendirilmesinin yaratacağı farklı sonuçları

aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

1) BK m. 484 hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılması

ve kefilin sorumlu tutulacağı miktarın belirtilmiş olmasına bağlı iken, garanti

sözleşmesi açısından herhangi bir şekil ve limit belirlenmesi zorunluluğu

bulunmamaktadır.

118 REİSOĞLU, Seza, Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, (“Teminat Mektupları”), Ankara 2003, s. 36. 119 REİSOĞLU, Teminat Mektupları, s. 30.

Page 25: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

2) BK. m. 497 uyarınca kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme

hakkına sahip iken, garanti veren bu tarz bir imkandan yoksundur.

3) BK. m. 496 gereğince kefil, alacaklıya yaptığı ödeme yaptığı oranında alacaklının

haklarına halef olur ve buna dayanarak asıl borçluya rücu edebilir. Buna karşılık,

garanti verene bu tarz bir halefiyet tanınmamıştır.

4) Kefaletin geçerliliği alacaklı ile borçlu arasındaki temel borç ilişkisinin geçerliliğine

bağlıdır. Oysa, garanti sözleşmesi temel borç ilişkisinden bağımsız olduğundan temel

borç ilişkisi geçersiz olsa bile garanti verenin sorumluluğu bundan etkilenmez.

5) Kefalet sözleşmeleri açısından kanunda kefilin kefaletten kurtulmasını öngören veya

kefili koruyucu düzenlemeler mevcut iken garanti vereni koruyan bu tarz bir

düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay, söz konusu farklılıkları 04.04.2003 tarih ve 2002/12569E 2003/3985K sayılı

kararında120, “Garanti sözleşmesi feri nitelikte olmayan bir sözleşme olup, garanti veren işin

tehlikesini (riskini) feri olmayan bağımsız bir taahhütle kısmen veya tamamen üzerine

almaktadır. Kefalet de ise, kefil asıl borçluya ait bütün defileri alacaklıya karşı dermeyan

etmek hakkını haizdir (BK. mad. 497). Halbuki kefalette kefilin borcunun fer'i nitelikte

bulunmasına karşı garanti veren kimsenin borcu fer'i olmayıp bağımsızdır. Bu nedenle kefalet

aktinden kaynaklanan sorumluluk alacaklı ile üçüncü kişi arasındaki borç ilişkisi hukuken

geçerli olduğu sürece devam eder. Asıl borç her hangi bir nedenle sakıt olunca kefil borçtan

kurtulur (BK. mad. 492). Garanti sözleşmesinde ise üçüncü kişinin yükümü sona ermez. Edim

geçerli bir borç ilişkisine vücut vermese veya borç ilişkisi sona erse bile garanti veren

sorumludur” demek suretiyle ortaya koymuştur.

120 Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 24.12.2008.

Page 26: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

KAYNAKÇA ACAR, Faruk, Borçlar Kanunu ve Borçlar Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Müteselsil Borçluluğa Toplu Bakış (BK. M. 141-147), E-akademi, Sayı 60, Şubat 2007, http://www.e-akademi.org/makaleler/facar-1.htm AKINTÜRK, Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971 BARLAS, Nami, Kredi Kartı İlişkisinde Bankaya Karşı Verilen Kişisel Teminatın Niteliğinin Belirlenmesi, Makalelerim, Cilt I, s. 141-195, İstanbul 2008 BARLAS, Nami, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki İşlem Özgürlüğü ve Sınırları, Makalelerim, Cilt I, s. 223-261, İstanbul 2008 BARLAS, Nami, Kefalet Hukukuna İlişkin Bazı Sorunlar ve Yargıtay Uygulaması, Makalelerim, Cilt: I, s.357-399, İstanbul 2008 EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006 ERLÜLE, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının Karşılaştırılması, Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2, Erzincan 2003, s. 629-644 OĞUZMAN, M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006 ÖZEN, Burak, BK Tasarısı m. 586 Hükmünün Müteselsil Kefalete İlişkin Getirdiği Düzenleme, Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: X, Sayı: 3-4, Erzincan 2006, s. 477-494 (“Müteselsil Kefalet”) ÖZEN, Burak, Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008 (“Kefalet”) REİSOĞLU, Seza, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, İstanbul 1992 (“Kefalet”) REİSOĞLU, Seza, Türk Kefalet Hukuku, Ankara 1964 (“Kefalet Hukuku”) SUNGURBEY, İsmet, Medeni Hukuk Sorunları, İstanbul 1980 SÜCÜLLÜ, Aslı Sözgen, Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006 TANDOĞAN, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt II, İstanbul 1989 TEKİNAY, S. Sulhi, Borçlular Arasında Akdi Teselsül, İstanbul 1956 (“Akdi Teselsül”)

Page 27: I) GENEL OLARAK - HukukiBoyut · 20 OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841. 21 Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi

TEKİNAY, S. Sulhi, Müteselsil Borç ile Kefalet Arasında bir Mukayese, Adalet Dergisi, Yıl:47, Sayı: 7, Temmuz 1956, s. 742-752 (“Mukayese”) TEKİNAY, S. Sulhi / AKMAN, Sermet /BURCUOĞLU, Haluk / ALTOP, Atilla, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993 YAVUZ, Cevdet / ÖZEN, Burak / ACAR, Faruk, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2007 KAZANCI BİLİŞİM İçtihat Bilgi Bankası