i mĐll Đ mÜcadele dÖnem Đ ĐŞ Đ Şmasi Ömer selv Đ şehir...
TRANSCRIPT
i
MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNDE TÜRK-ERMEN Đ ĐLĐŞKĐLERĐ
VE
GÜMRÜ ANTLA ŞMASI
ÖMER SELV Đ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tarih Ana Bilim Dalı
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı
YÜKSEK L ĐSANS TEZĐ
ESKĐŞEHĐR
Haziran–2007
ii
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Bu çalışma, jürimiz tarafından TARĐH……………………………………Ana-
bilim/Ana-sanat Dalında YÜKSEK LĐSANS TEZĐ/YÜKSEK LĐSANS SANAT ESERĐ
ÇALIŞMASI RAPORU olarak kabul edilmiştir.
(imza)
Başkan -------------------------------------------
Prof. Dr. Mehmet ŞĐŞMAN
(imza)
Üye---------------------------------------------
Doç. Dr. Selahattin TURAN
(imza)
Üye-------------------------------------------
Yrd. Doç. Dr. Mesut ERŞAN
(imza)
Üye---------------------------------------------
Yrd. Doç. Dr. Numan ELĐBOL
(imza)
Üye-------------------------------------------
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYIRAN
(Danışman)
ONAY
………/………/200
Prof. Dr. F. Münevver YILANCI
Enstitü Müdürü
iii
ÖZET
MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNDE TÜRK–ERMEN Đ ĐLĐŞKĐLERĐ VE GÜMRÜ ANTLA ŞMASI
SELVĐ, ÖMER
Yüksek Lisans, 2007 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYIRAN
Bu tezin amacı Milli Mücadele Döneminde Türk-Ermeni ili şkilerini, Ermenilerin
Anadolu’da yaptıkları faaliyetleri ve Gümrü Antlaşması’nı incelemektir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılan; Türk milletinin azimli ve
kararlı tutumu sayesinde düşmana karşı başarı ile sonuçlanan Milli Mücadele
döneminde, Türkler bir yandan Đtilaf Devletleri, diğer taraftan da kendi çıkarlarına
hizmet etmesi için kullanılan Ermenilerle savaşmak zorunda kalmıştır. Gerek doğuda,
gerek güneyde Türk millî varlığına karşı gelen Ermenilerle şiddetli mücadeleler
yapılmış, Ermenilerin yaptıkları zülum ve işkencelerden bölge halkı, kadın ve çocuklar
da dahil paylarını fazlasıyla almışlardır.
Ermeniler geçmişte Osmanlı Devleti’nin kendilerine sağladığı özgür ve rahat
yılları unutarak düşmanla işbirliği yapmış ve Osmanlı Devleti’nin aleyhinde
faaliyetlerde bulunmuşlar, böylece dostlukla iç içe geçen yıllar bir çırpıda
unutuluvermiştir. Ermeniler Avrupalı Devletler tarafından kandırılarak, bağımsız
Ermenistan kuracakları düşüncesine kapılmış fakat bu hayal olmaktan ileri
gidememiştir. Ermenilerin olayları Avrupa kamuoyuna yanlış aktarması ve katliamların
sorumluluğunu Türk milletine yüklemek istemesi sonucu, suçlanan toplum hep Türkler
olmuş, ölen insanların faturası Türklere çıkartılmak istenmiştir.
Milli Mücadele Döneminde Türk –Ermeni Đlişkileri, Doğu cephesinde yapılan
başarılı mücadeleler sonucunda Türk Milletinin lehine sonuçlanmıştır. Doğu cephesinde
başarısız olan Ermenilerin antlaşma isteği üzerine TBMM ile Ermeniler arasında Gümrü
Antlaşması yapılmıştır. Bu antlaşma ile geçici olarak çözümlenen Ermeni sorunu, daha
sonra imzalanan Lozan Antlaşması ile tamamen sorun olmaktan çıkmıştır.
iv
ABSTRACT
TURKISH - ARMENIAN RELATIONSHIP DURING THE TURKISH NATIONAL INDEPENDENCE STRUGGLE AND THE GUMRU AGREEM ENT
SELVĐ, ÖMER Master Thesis, 2007
History of Turkish Republic Advisor: Mehmet KAYIRAN, Assistant Professor
The aim of this study is to investigate the Turkish – Armenian relationship
during the Turkish Independence struggle, The Armenian activities in Anatolia, and The
Gumru Peace Agreement.
During the Turkish struggle for Independence which started under the leadership
of M. K. Atatürk and which resulted in victory due to the Turkish people's constancy
and determination; the Turks were forced to fight against the Armenians, a war which
served the interests of the Entente states. Whether it was East or West, the Armenians
were met with stiff Turkish resistance. The people of these war regions have had more
than they deserve of the Armenian torture and oppression.
The Armenians forgot the comfort and freedom provided to them by the
Ottoman state and collaborated with the enemy forces against the Ottoman Empire,
thus, years of friendship between the two was lost in the wink of an eye. The
Armenians had been used by European states for their benefits, and had been deluded
with promises of an independent Armenian state. However, this was not more than just
a dream. The misrepresentation of facts by the Armenians to the European public was
intended to throw the blame of the massacre onto the Turks, thus they accused the Turks
for the death of the people during this complicated period.
During the war for Turkish independence, the struggle on the East front resulted
in favour of the Turks. The Armenians with great losses, requested for an treaty on this
East front; the Turkish Grand National Assembly signed The Gumru Peace Agreement
with the Armenians. This treaty temporarily eased the Armenian issue. Later, the
Lausanne Treaty completely solved this Armenian issue.
v
ĐÇĐNDEKĐLER
Sayfa No
ÖZET .............................................................................................................................. iii
ABSTRACT.................................................................................................................... iv
KISALTMALAR .........................................................................................................viii
ÖNSÖZ ........................................................................................................................... ix
GĐRĐŞ ............................................................................................................................... 1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
TÜRK-ERMEN Đ ĐLĐŞKĐLERĐ
1. MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNE KADAR OSMANLI DEVLET ĐNDE
TÜRKLER ĐLE ERMEN Đ TOPLUMU ARASINDAK Đ SOSYAL, KÜLTÜREL VE
EKONOM ĐK ĐLĐŞKĐLER ............................................................................................. 8
1.1. Ermeni Sorununun Tarihi Seyri ........................................................................... 11
1.1.1. Ermeni Sorununu Hazırlayan Olaylar.......................................................... 11
1.2. Ermeni Đsyanlarının Nedenleri............................................................................. 15
1.2.1. Milliyetçilik Akımının Etkileri ..................................................................... 15
1.2.1.1. Osmanlı Devlet Yönetiminin Bozulması............................................... 16
1.2.1.2. Misyoner Faaliyetleri ............................................................................. 17
1.2.2. Misyoner Okullarının Rolü........................................................................... 19
1.2.2.1. Cemiyetler ve Komitelerin Faaliyetleri ................................................. 21
1.2.2.2. I. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrası Komite Faaliyetleri ...................... 26
1.3. Batılı Devletlerin Siyaseti .................................................................................... 28
1.3.1. Fransa’nın Đzlediği Siyaset............................................................................ 29
1.3.3. Almanya'nın Đzlediği Siyaset ........................................................................ 37
1.3.4. ABD’nin Đzlediği Siyaset.............................................................................. 38
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
MĐLL Đ ŞURA HÜKÜMETLERĐ
2. MĐLL Đ ŞURA HÜKÜMETLER ĐNĐN KURULU ŞU VE DĐRENĐŞ
FAAL ĐYETLER Đ .......................................................................................................... 41
2.1. Kars Milli Şurası Hükümeti Dönemi (5 Kasım 1918-18 Ocak 1919) ................. 41
vi
2.1.1. Kars Kongresi ............................................................................................... 43
2.1.2. II. Kars Kongresi........................................................................................... 44
2. 2. I.Ardahan Kongresi (3-5 Ocak 1919) ................................................................ 45
2. 3. II. Ardahan Kongresi (7-9 Ocak 1919)............................................................... 47
2.4. Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Dönemi............................................................. 48
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEMĐNDE ANADOLU
3. MĐLL Đ MÜCADELE BA ŞLANGICINDAN TBMM'N ĐN AÇILI ŞINA KADAR
GEÇEN SÜRE ĐÇĐNDE BÖLGEDE GEL ĐŞEN OLAYLAR .................................. 49
3.1. Milli Mücadelenin Doğu Anadolu’da Teşkilatlanması .......................................50
3.2. Ermenistan ve Manda Sorunu.............................................................................. 52
3.2.1. Barış Konferanslarında ABD'ne Manda Önerisi .......................................... 54
3.2.2. Manda ve Himaye önerilerinin Kongrelerde Tartışılması ............................ 56
3.2.3. General Harbord Heyetinin Anadolu’da Đncelemeleri................................. 58
3.2.4. Heyet-i Temsiliye Döneminde Türk-Sovyet Đlişkileri ................................. 62
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNDE DOĞU CEPHESĐ
VE GÜMRÜ ANTLA ŞMASI
4. TBMM’N ĐN AÇILMASINDAN ÖNCE ASKER Đ, ĐKT ĐSADĐ VE SOSYAL
DURUM......................................................................................................................... 68
4.1. Đstanbul'un Đşgali Öncesi ve Sonrasında Bazı Önemli Gelişmeler .................... 75
4.2. TBMM'nin Açılması ve Siyasi - Askeri Durum.................................................. 80
4.2.1. San Remo Konferansı (19-26 Nisan 1920)................................................... 83
4.2.2. Türk-Sovyet Diplomatik Đlişkileri ve Sovyet-Rusya'dan Gelen Đlk Yardımlar
................................................................................................................................ 85
4.3. Doğu Cephesinde Taarruz Hazırlıkları ................................................................ 92
4.4. Sevr Barış Antlaşması.......................................................................................... 97
4.5. Doğu Cephesinde Taarruz Kararının Verilmesi ve Uygulanması ..................... 101
4.5.1. Sarıkamış Harekatı ve Siyasi Yankıları ...................................................... 104
vii
4.5.2. Kars Harekatı .............................................................................................. 107
5. DOĞU CEPHESĐNDE KAZANILAN ZAFER ĐN SĐYASĐ VE ASKERĐ
SONUÇLARI .............................................................................................................. 112
5.1. Gümrü Barış Antlaşması.................................................................................... 112
5.2. Ermenistan'ın Sovyetleştirilmesi ve Ardahan ile Artvin'in Kurtarılması ....... 116
5.3. Türk Basınındaki Yankıları (1919-1920) .......................................................... 120
SONUÇ ........................................................................................................................ 134
KAYNAKÇA............................................................................................................... 136
EKLER……..…………………………………………………………………………144
viii
KISALTMALAR
a.g.e., …………………………………………………. adı geçen eser
a.g.m. ………………………………………………… adı geçen makale
ATBD…………………………………………………Askeri Tarih Belgeleri Dergisi
ATASE. ……………………………………………… Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Daire Başkanlığı Arşivi
bkz. …………………………………………………… bakınız
bs. ……………………………………………………... baskı, basım
BOA. ………………………………………………….. Başbakanlık Osmanlı Arşivi
C. ……………………………………………………… Cilt
dos. ……………………………………………………. Dosya
fih. …………………………………………………….. Fihrist
HR. SYS.HU. …………………………………………. Hâriciye Siyasi Harb-i Umumi
HR. SYS. MÜ. ………………………………………… Hariciye Siyasi Mütareke
kls. ……………………………………………………... klasör
kr. ………………………………………………………. karton
NO (NU, Nr.) …………………………………………... numara
S. ………………………………………………………... sayı
s…………………………………………………………..sayfa
ss. ……………………………………………………….. sayfalar arası
ix
ÖNSÖZ
Türk–Ermeni ilişkileri 19. ve 20. yüzyıllarda, gerek iç gerekse dış politikada
Türk kamuoyunu meşgul eden önemli sorunlardan biri olmuştur. Türklerin Anadolu’ya
gelmesi ile başlayan Türk – Ermeni ilişkileri 19. Yüzyıla kadar iyi bir şekilde devam
ederken bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeniler tarafından tek taraflı olarak
bozulmaya başlamıştır. Ermeniler, Batılı Devletlerin elinde bir kukla durumuna gelmiş
adeta onlar tarafından kendi çıkarlarını gerçekleştirme uğruna, bir araç olarak
kullanılmışlardır. Özellikle de Rusya, Đngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’ni yıkma
faaliyetlerini Ermenileri kullanmak suretiyle gerçekleştirmeye çalışmış, yüzyıllardır
Osmanlı Devleti’nde rahat ve huzur içinde yaşayan Ermeniler de bu oyuna gelerek
Batılı Devletlerin tahrik ve propagandalarından etkilenmişlerdir.
Ermeniler, kendi çıkarları için değil, başka devlet ve şahısların çıkarları için,
kendi vatandaşları da dâhil olmak üzere kitle halinde pek çok insanın ölümüne sebep
olmuşlardır. 19. Yüzyılda başlayan Ermeni faaliyetleri, Birinci Dünya Savaşı ve
özellikle de Milli Mücadele süresince de yaygın bir biçimde devam etmiş fakat Türk
milletinin azimli, kararlı ve mücadeleci ruhu sayesinde Ermeniler amaçlarına
ulaşamamış, Doğu Cephesi’nde kazanılan askeri ve siyasi başarı sonucunda imzalanan
Gümrü Antlaşmasıyla Türk – Ermeni ilişkileri geçici de olsa bir çözüme kavuşmuştur.
Milli Mücadele sonrası imzalanan Lozan Antlaşması ile de bu süreç tamamlanmıştır.
Fakat Ermeniler, Türkler aleyhine faaliyetlerine devam etmekten vazgeçmemiş Ermeni
terör örgütleri arcılıyla yurt dışında pek çok konsolosumuz ve elçimiz Ermeniler
tarafından katledilmişlerdir.
Böyle bir araştırmanın gerçekleştirilmesinde bana yardımlarını esirgemeyen
TBMM Kütüphanesi, ATASE Başkanlığı, Anadolu Üniversitesi Kütüphanesi,
Osmangazi Üniversitesi ve Eskişehir Halk Kütüphanesi personeline, ayrıca bu
araştırmanın yapılması ve tamamlanmasında bana yardımcı olan, her zaman desteğini
hissettiğim, yapıcı eleştirileri ile yönlendirici katkılarda bulunan Danışman Hocam
Sayın Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYIRAN’a teşekkür ederim.
1
GĐRĐŞ
Ermenistan denilen bölge, coğrafî bir kavram olarak Doğu Anadolu'nun da bir
kısmını içine alan ve tarihte Ermenilerin yaşadıkları yer olarak bilinen Güney
Kafkasya’nın Murat Suyu ile Kür ve Aras nehirleri boyları için kullanılmıştır. Ermeniler
Güney Kafkasya geçit bölgesine uğrayan kavimlerle bölge yerlilerinin veya hâkimiyet
kurmuş olan halk ve kültürlerin ilişkileri ve karışımlarıyla ortaya çıkan gruplardan biri
olarak belirtilmiş olduğundan Ermenistan denilen coğrafi bölgede Ermeni
mevcudiyetinin devamlı var olduğunu iddia etmek mümkün olmamıştır.1
Ermenilerin yaşadıkları topraklar tarihte birçok güçlü devletlerin aralarındaki
ardı arkası kesilmeyen mücadelelerinde daima bir savaş alanı olmuştur. Bu mücadeleler
sonucunda Ermenistan ya bu devletlerden galip gelenin eline düşmüş veya savaşan
devletler arasında taksim edilmiştir2
Ermenilerin menşei ve Ermeni tarihinin başlangıcı kesin bir karara
bağlanamamış, çeşitli rivayet ve mitolojik bir takım hikayelerden ibaret kalmıştır.
Ermeni tarihçilerinin bir kısmı ve kilise, Ermenilerin menşeini Hazreti Nuh’un oğlu
Yafes’e bağlarlar. Ancak Ermenilerin tarihi hakkındaki tetkikler Hazreti Nuh’un
torununun torunu olan I. Hayk Sülalesi hakkındaki iddiaların tamamen efsanevi bir
mahiyet arz ettiğini ortaya koymuştur.3
1 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983, s. 10–29; Nejat Göyünç, Türk-Ermeni Đli şkileri Hakkında, Türk Dünyası Tarih Dergisi (TDTD), S. 98, Đstanbul, 1995, s. 45; Hakkı Dursun Yıldız, “X, Yüzyılda Türk Ermeni Münasebetleri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đli şkileri Sempozyumu, Ankara, 1985; Halil Metin,Türkiye Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Ankara, 1997, s. 11; A,Hulki Saral, Ermeni Meselesi, Ankara,1970, s.54–55: Ermenistan ismi coğrafi bir bölgeyi belirtmek için tarihinin çok eski devirlerinden beri kullanılmaktadır, Kesin olmamakla birlikte Ermeniler bu bölgeye MÖ 4.yüzyılın başlarında gelmişler ve yerleşmişlerdir, Ancak sayıları ve oranlan nedir bilinmemektedir. Diğer bir husus da kendilerini Hayk soyundan gelmiş saymaları ve yaşadıkları bölgeye de Hayastan adını vermeleri bir Ermenistan tabirini çürütmektedir (Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, Đstanbul, 1986, s. 84). 2 Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 84; Erol Kürkçüoğlu, “Orta Çağda Bizans ve Đran”ın Ermeni Siyaseti 21 Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış”, Türk Ermeni Đlişkileri Uluslararası Sempozyumu, Haz., Berna Türkdoğan, Ankara, 2000, s. 38; Cemalettin Yavuz, “Ermenilerin Arkasında Hep Birileri mi Olacak?” KÖK Ara ştırmaları Dergisi, Ankara, 2001, s. 5. 3 Yazara göre Ermenistan ve bu toprak parçası, halkı ve hayk kökeni ile ilgisinin olmadığını belirtir, ayrıca Ermenilerin iddia ettikleri gibi Ermenistan denilen coğrafi mekanın kendilerinin anayurtları olmayıp sonradan buraya geldikleri, büyük Đskender'e kadar Perslerin bir vilayeti olduğu, Persler tarafından tayin edilen valiler tarafından idare edildiği, bu bölgenin Makedonyalıların ve Selefkosların işgali devresinde de yabancı valilerin idaresi altında kaldığı görülmüştür,( Erice Feıgl, “Ağrı Dağı ve
2
Ermenilerin Türkler ile karşılaşmaları genel olarak Türklerin batıya yönelmeleri,
yani 10. Yüzyıl sonlarından itibaren olmuştur. Bu dönemde Bizans'ın idarede acizliği,
toplumlarına zulmü, gittikçe daralan sınırları içerisinde yaşayan Ermenilerin bir
kısmının Bizans'a karşı Müslüman Türklerden yardım istediği ve işbirliği aradıkları
görülmüştür. Bu nedenle Türklerin Anadolu'ya gelişlerini bir bayram havası içinde
karşılamışlardır.4
Bizans düşmanlığının da kuvvetlendiği bu yıllarda, batıya doğru ilerleyen
Selçukluların karşılarında Ermenileri değil, siyasi güç olarak Bizans'ı buldukları ve bu
ilerleyişte bölge Ermenilerinin önemli bir kısmının Bizans'a karşı Selçuklular ile
işbirliği yaptıkları anlaşılmıştır.
Selçuklu-Bizans mücadelesi çok çetin olurken, Çağrı Bey'in 1018 yılında
Ermenilerin Vaspurugan (Van bölgesi) denilen küçük Ermeni Prensliği topraklarına
Azerbaycan'dan getirdiği Türk göçmenlerini yerleştirmeye başladığı görülmüştür.
Yine 1018 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ve kardeşi Çağrı Bey'in Doğu
Anadolu'daki faaliyetleri, daha sonra 1026 ve 1045 yılında, Selçuklu Sultanı Tuğrul
Iğdır Açısından Dostlara Dostça Bakış”, 21 Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış, Türk Ermeni Đlişkileri Uluslararası Sempozyumu, Yay, Haz, Berna Türk Doğan, Ankara, 2000, s. 13), Yine Ermeni Đsmi ve Menşei; Nuh Tufanından Sonra Hz, Nuh’un Gemisinin Ağrı Dağı’na oturması ve oğlu Yasef’in buraya yerleşmesi sonucu torunu Aram tarafından bu soyu devam ettirildi ği şeklinde belirtilmiştir. Netice itibarı ile Aram'a izafeten Ermeniler bu isimle anılmaya başlamışlardır. Öte yandan Ermeni ve yabancı tarihçiler Ermenilerin menşei hakkında pek çok teoriler ortaya atmışlardır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür, 1. Ermeniler Hind Avrupai topluluk olan Kimmerler ile birlikle Kafkasyadan veya Frigler ile birlikte Balkanlardan gelmişlerdir. 2.Güneyden gelen Hayklar ile kuzeyden gelen Ermenilerin birleşmesiyle oluşmuşlardır. 3.Hititlerin bir koludur. 4.Pamir Yaylası’ndan gelen Aryenler ile Mezopotamya'daki Samiler'in birleşmesinden doğmuş birkoldur. 5.Turan ırkından gelmişlerdir. 6.Urartular'a dayandırılmışlardır. (Daha geniş bilgi için bkz, Enver Ziya Karal, Osmanlı Đmparatorlu ğunda Ermeni Meselesi, Ankara, 1971, S. 4, 1976, s. 22; Şemsettin Günaltay, Yakın Şark, C,II, Ankara, 1959, s. 584; Kâmuran Gürün, a.g.e. s. 10–14; Edip Yavuz, Tarih Boyunca Ermeni Kavimleri, Ankara, 1960, s. 138; Osman Karabıyık, Türk-Ermeni Münasebetlerinin Dünü ve Bugünü, Đstanbul, 1984, s, 11; Halil Metin, a.g.e. s. 12–28.) 7.Bir zamanlar Kuzey Ege'de Teselya'nın kuzeyinde Đllirya'da oturdukları ancak daha sonra Đllirya’lıların baskıları ile doğuya göç ettikleri, buna mukabil bunun tam ters iddiası ile Ermenilerin doğudan Medler ile Lidyalılar arasında ki çarpışmalar sonrası doğu Anadolu bölgesine göç ettikleri vs. Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, s. 85. 4 Halil Metin, a.g.e. s. 31.
3
Bey'in amcazadesi Kutalmış Beyin, Gence önünde Bizans ordusunu bozguna uğratması
Türklerle Ermenileri karşı karşıya getiren olaylardır.5
Fakat genelde 26 Ağustos 1071'de Malazgirt Savaşında Romanes Diogenes'in
mağlup ve esir olması ile bütün Doğu Anadolu bölgesinin Selçukluların eline geçmesi
ve Anadolu kapılarının Türklere açılması sonucu Ermeniler ile büyük bir kaynaşma
başlamıştır.
1071'den sonra Selçukluların yönetimine giren Ermeniler, bir taraftan
Đslamiyet'in, diğer taraftan da Türklüğün, fethedilen yerlerde gayrımüslimlere
uyguladığı hoşgörü ve adaletten faydalanma imkânı bulmuşlardır.6
Bu tarihlerden sonra Ermenistan dediğimiz coğrafi bölgede Ermeniler, Sultan
Sancar'ın ölüm tarihi olan 1157 yılına kadar Irak Selçuklularının idaresinde, sonra
Harzemşahların, daha sonra Đlhanlıların yönetiminde kalmıştır.7
Ermeniler 1334 yılında Celayir'lilerin, 1383'te Timur’un ve Timur'un ölümünden
sonra Karakoyunlu'larla 1450'lerden sonra da tamamen Akkoyunlu'ların yönetimine
girmişlerdir.
Ermeniler Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde, çoğunlukla Doğu Anadolu
ve Kafkasya'da gruplar halinde dağınık bir vaziyette ve Đran, Bizans, Gürcü, Selçuklu
5 Erdal Đlter, Ermeni Propagandasının Kaynakları, Ankara, 1999, s. 6; Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara, 1997, s. 72–85; Yavuz Ercan, “ Tarihi Belgelerin Işığında Ermeni Đddiaları”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đli şkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 210–211. 6 Anadolu Selçuklu sultanlarının akınlara başladıkları sırada IX, Konstantin Monomak 1042–105 yıllarında ermeni halkına çok ağır vergiler yüklediği, Ermeni kilisesini ortadan kaldırmaya çalıştığı, halkı sürgün ettiği, bu sebeple Alparslan’ın bu bölgede seferlerine zemin hazırladığı belirtilmiştir (Erol Kürkçüoğlu, a.g.m. s. 44- 46); Gültekin Ural, Tarihin I şığında Ermeni Dosyası, Đstanbul, 1998, s. 33; Mehlika Aktok Kaşgarlı, Kilikya Tabi Ermeni Baronlu ğu Tarihi, Ankara, 1990, s. 85–105; Halil Metin, a.g.e. s. 29-31. 7 Bahaeddin Yediyıldız, “XIV-XIX Asırlarda Gayrı Müslimlerin Türk Toplumu Đçindeki Yeri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đli şkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 142; Ali Sevim, “Büyük Selçuklu Đmparatorluğu Döneminde Selçuklu-Ermeni Đli şkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đli şkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 67-73; Osman Karabıyık, , a.g.e. s. 24-30.
4
Devletleri ve değişik küçük devlet ve beyliklere bağlı olarak yaşamaya devam
etmişlerdir.8
Ermenilerle Türklerin birbirlerine güvenlerinin Osmanlı Beyliği'nin daha ilk
günlerinden itibaren başlamış ve Türklere duydukları güvenden memnun kalmışlardır.
Bu arada Orhan Bey, Ermenileri koruma altına almış, Beyliğin başkenti Bursa'da
bulunan Ermeni Kilisesi ve Patrikliği’ni resmen tanımıştır.9
Böylece dini yönden de bazı hareketler görülmüştür. Nitekim Fatih Sultan
Mehmet, Đstanbul'u aldıktan sonra 1461 yılında Ermenilerin Bursa'daki ruhani reisleri
Hovakim'i Đstanbul'a getirerek ona Ermeni Patriği unvanı vermiş,10 Rum Patrikliği’nin
yanında Ermeni Patrikliğinin de kurulmasını sağlamış ve daha sonra onu Đstanbul'daki
Ermeni cemaatine patrik tayin etmiştir.11
Siyasi yönden ise Ermenilerin bulundukları bölgelerin Osmanlı topraklarına
katılması ancak Yavuz Sultan Selim zamanında tamamlanmıştır.12
Uzun zaman Osmanlı Devleti himayesinde huzurlu bir dönem geçiren Ermeniler
üzerinde XVII. yüzyılın başından itibaren Avrupalı Katolik, Protestan ve Ortodoks
mezheplerine bağlı misyonerler, yoğun bir propaganda faaliyetine girişmişler ve
8 Kamuran Gürün, a.g.e. s. 10-28; Gültekin Ural, a.g.e.s. 35-36; Cemal Anadol, Ermeni Dosyası, Đstanbul, 1982, s. 18; Halil Metin, a.g.e., s. 33-35; Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 85. 9 Bahaeddin Yediyıldız, a.g.m. s. 144; Naşide Kerem Demir, Türkiye'nin Ermeni Meselesi, Ankara, 1982, s. 19-21; Halil Metin, a.g.e.,s. 31; Cemalettin Yavuz, “Ermenilerin Arkasında Hep Birileri mi Olacak?” KÖK Ara ştırmaları Dergisi, S. 6. 10 Cemalettin Yavuz, Ermenilerin Arkasında Hep Birileri mi Olacak? KÖK Ara ştırmaları Dergisi, S. 7; Abdullah Yaman, Ermeni Meselesi ve Türkiye, Đstanbul, 1973, s. 63-65; Abdurrahman Küçük, a.g.e.s.87; Naşide Kerem Demir, a.g.e., s. 30-36; Yavuz Ercan, Ermenilerin Maskesi Düşüyor, Ankara, 1993, s. 5-10. 11 Ermenilerin Batı Anadolu'da ilk ruhani merkezleri Kütahya olmuş, bu merkez sonradan Bursa’ya nakledilmiştir, Đstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, Bursa'dan Hovakim adında bir Ermeni'yi piskopos olarak tanımış ve Đstanbul Ermenilerin arasında sanatkârların, tüccarların ve hatta mimarların yanı sıra ziraatla uğraşan Ermenilerin Đstanbul'a yerleşmesine izin verilmiş olduğu görülmüştür,(General Mayewski, Van ve Bitlis Askeri Đstatistiği, Đstanbul, 1914, Haz, Hamit Pehlivanlı, Đstanbul, 1997, s.13; Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 87. 12 Heyet, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda Ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, 1,1906-1918, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlü ğü, Ankara, 1995, s. 3-4; Erdal Đlter, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara,1992 ,s. 25-36; Halil Metin, a.g.e.,s.34, Yavuz Ercan, a.g.m., s. 211; Abdurrahman Küçük, a.g.e.,s. 88.
5
Osmanlı Devletini içten yıkma çabalarını azınlıkları kışkırtmak suretiyle kullanmaya
başlamışlardır.13
Bunun yanında 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra büyük yetki ve imtiyaz
sağlayan “Nizamname-i Millet-i Ermeniyan”ın 30 Mart 1863 tarihinde ilan edilmesi ile
Ermenilere anayasal hakları verilmiş ve bağımsız bir cemaat muamelesi yapılmıştır.
Ayrıca, 1856 Paris Barış Anlaşmasından itibaren de Türklerin hoşgörüsünden,
reformların kendilerine tanıdığı imtiyazlardan faydalanarak teşkilatlanmışlar, okullar
açmışlar, gazete ve dergiler çıkarmaya başlamışlardır.14
Batılı Devletler, Tanzimat ve 1856 Paris Antlaşması ile denetim ve gözetim
altına aldığı Osmanlı Devleti'nin mirasına göz dikmiştir. Avrupalılar için reformlar ile
varılacak hedef dini ve etnik gruplara biraz daha imkân sağlamak ve Osmanlı içindeki
Türk ve Müslüman hâkimiyeti yerine Hıristiyan azınlıkların hâkimiyetini tesis etmek
başlıca hedefleri olmuştur. Ancak Osmanlı yöneticileri bu gerçeği görememişlerdir.
Osmanlı yöneticileri ve aydınları bu yöntemle yani reformlarla, hem gayr-ı müslimleri
devlete ve ülkeye bağlayacaklarına, hem devleti ayakta tutacaklarına, hem de Avrupalı
büyük devletleri memnun edeceklerine inanmışlardır.
Đşte bu aşamalar çerçevesinde 19. Yüzyıldan itibaren Avrupalı sömürgeci güçler
Anadolu'yu, gelecekte kendi menfaatleri doğrultusunda bölmek için isyanları
desteklemeye ve bu isyanlara siyasi nitelik kazandırmaya çalışmışlardır. Yabancı
okullar, konsoloslar, Hıristiyan misyonerler ve yabancı tüccarlar bazı zaaflardan da
faydalanarak bu isyanları tahrik ve teşvik etmeye başlamışlardır. Ancak bunların amacı
ileride ortaya çıkacağı gibi, Osmanlı içinde yaşayan Rum ve Ermenileri, Müslümanların
hâkimiyetinden kurtarmak ve bir bağımsız devlet kurmak olmamış, bilakis işi bittiğinde
onları orta yerde bırakmak olmuştur.
13 Gültekin Ural, a.g.e.,s. 35; Yavuz Ercan, a.g.e., s. 5-10; Bahaeddin Yediyıldız, a.g.m., s. 145. 14 Đbrahim Yılmazçelik, “XIX, Yüzyılda Ermenilerin Sosyal ve iktisadi Durumları Hakkında Bazı Belgeler”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.l, S. l, Elazığ,1987, s. 243–251; Halil Metin, a.g.e. s 35; Gültekin Ural, a.g.e. s. 51-52; Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), Ankara, 1983, s. 35; Dikran Kevorkyan, “Ermeni Meselesinde Tehcire Amil Olan Sebepler”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 297.
6
Nitekim 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin yenilmesi
sonucu 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayestafanos antlaşmasının 16. Maddesinde
Ermenilerle ilgili hüküm konulmuştur. Buna göre: Ermenilerin meskûn olduğu illerde
derhal ıslahat yapmayı ve Hıristiyanların Kürtlerden ve Çerkezlerden korunmalarını
taahhüt ettiği belirtilmişti.
13 Haziran 1878'de toplanan Berlin Kongresinde ise Ermeni kilisesi de bir heyet
göndermişti. Eski Patrik Hırimyan, Beşiktaş Başpiskoposu Noren Narbey, Stephan
Papazyan ve Minos Çerez'den oluşan heyet, Avrupa başkentlerini dolaşarak, ilgili
devletlerin yardımlarını istemekle işe başlamıştı. Müzakereler sonunda Berlin
Kongresi’nin 61. Maddesine göre Babıâli, Ermenilerin yaşamış oldukları illerde ıslahatı
vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi ve Ermenileri, Kürt ve Çerkezlerin saldırısından
korumayı taahhüt etmişti.15
Buna rağmen Berlin Kongresinden umduğunu bulamadan dönen Ermeni heyeti,
Ermeniler için artık şikâyet yerine harekete geçme zamanının geldiğini, bu sebepten yer
yer isyanlar hazırlayarak Osmanlı Devleti'ne yabancı müdahaleyi sağlamak gerektiğini
açıktan açığa yaymaya ve silahlanmaya başlamıştır16
Sahip oldukları imkânlara rağmen Ermenilerin siyasi maksatla çıkardıkları ilk
isyan bazı hazırlıklardan sonra Erzurum'da 20 Haziran 1890'da patlak vermiştir. Yine
bir ay sonra 15 Temmuz 1890’da Kumkapı'da toplanan Ermeniler, Yıldız Sarayı’na
doğru yürüyüşe geçmişler ancak Hınçak komitesi umduğunu bu nümayişle de elde
edememiş ve olaylar Avrupa müdahalesini gerçekleştirmeden son bulmuştur.17
Kumkapı gösterisinden sonra Hınçaklar, Avrupa müdahalesini çekmek için daha
büyük bir olayın organizasyonuna girişmişlerdir. Ermeni komiteleri, bağımsızlık
fikrinden vazgeçmemişlerdir. Devamlı olarak, gerek yurt dışında çıkarıp içeride
15 Cemalettin Yavuz, “Ermenilerin Arkasında Hep Birileri mi Olacak?” KÖK Ara ştırmaları Dergisi, s. 12; Ferit Ertan; Lozan Konferansında Ermeni Sorunu, Ankara, 2000, s. 210. 16 Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, Đstanbul, 1984, s.10–15; Ar şiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, (Haz, Hacı Osman Yıldırım- Uğurhan Demirbaş- Ali Kava Vd,), C.1 ( 1906–1918), Ankara, 1995, s. 106. 17 Kemal Taran, “Günümüzde Ülke Dışındaki Militan, Şartlanmış Ermenilerin Türkiye'ye Yönelik Đddia ve Đsteklerinin Gerçekliliği Ve Geçerliliği Var Mıdır ?”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 186.
7
dağıttıkları, gerekse içerde çıkardıkları gazete ve dergiler aracılıyı ile Ermeniler
bağımsız Ermenistan fikrini canlı tutmaya çalışmışlardır.18
Neticede Ermeniler, I. Dünya Savaşı ve sonrası Milli Mücadelede dünyanın en
büyük devletlerinin taarruzuna uğrayan Türk Milletinin mücadelesinde Türkleri
büsbütün yıkmak ve yok etmek için düşmanlarla birleşmiş, Türk ordusu aleyhinde
faaliyetlere kalkışmışlardır. Nitekim yörede Türk Milletinin savaştan yenik çıkması ve
çekilirken bırakmış olduğu silahlar ile zülum ve işkencelerine başlayan Ermeniler,
Erzurum, Karagurgan, Kağızman, Sarıkamış, Kars, Arpaçay, Ardahan, Çıldır, Göle vs.
gibi Türk halkının yoğun olarak yaşadığı yerlerde bütün vahşetlerini sergilemişlerdir.19
18 Ercüment Kuran, a.g.m., s. 21-26; Belgelerle Ermeni Sorunu, s. 42-50. 19 Gültekin Ural, a.g.e., s. 162-164; Kâmuran Gürün, a.g.e.,s. 193-211; Altan Deliorman, Türklere Kar şı Ermeni Komiteleri, Đstanbul, 1978, s.210; Ar şiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, (Haz, Hacı Osman Yıldırım-Uğurhan Demirbaş- Ali Kaya ), C.2, Ankara, 1995, s. 108.
8
I. BÖLÜM
TÜRK-ERMEN Đ ĐLĐŞKĐLERĐ
1. MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNE KADAR OSMANLI DEVLET ĐNDE
TÜRKLER ĐLE ERMEN Đ TOPLUMU ARASINDAK Đ SOSYAL, KÜLTÜREL VE
EKONOM ĐK ĐLĐŞKĐLER
Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin her tarafına dağılmış olduklarından hiçbir
vilayet veya sancakta çoğunluğa sahip olmamışlar ancak bu durum, Türkler ile sosyal,
ekonomik ve diğer hususlarda çok iyi kaynaşmalarına bir engel teşkil etmemiştir.
Osmanlı Devletinin ilk padişahı Osman Bey, Ermenilerin Bizans zulmünden
korunmaları için Anadolu'da ayrı bir toplum olarak örgütlenmelerine izin vermiş ve Batı
Anadolu'daki ilk dini merkezleri Kütahya'da kurulmuştur. Bursa'nın alınmasından sonra
dini merkez Bursa'ya taşınmış, Osmanlı idaresinde, Müslümanları ilgilendirmeyen
bütün konularda tam bir hukuki serbestlik içinde olan Ermeniler, zamanının üstünde bir
hoşgörü ve tolerans içinde inanç özgürlüğünden yararlandırılmışlardır.20
Türklerle olan bu iyi ilişkiler sonrası Fatih, sadakat ve bağlılığına inandığı bu
azınlığa Đstanbul-Samatya'daki Sulu Manastır Kilisesi’ni bir ferman ile tahsis etmiştir.
Fatih'in Đstanbul'u fethinden sonra da dini lider Hovakim’i 1461'de Đstanbul'a getirilerek
burada bir Ermeni Patrikliği kurulmuştur. Ermenilerin Đstanbul'a gelmeleri Kanuni
Sultan Süleyman döneminde devam etmiştir.21
Van ve çevresinin fethinden sonra bu yöreden pek çok usta ve sanatkârı
Đstanbul'a getirmiştir. Bunlardan önemli ve anıtsal yapıların inşalarında mimar usta,
kalfa ve işçi olarak istifade etmişlerdir. Haliyle bu göçler sonucu 17.yüzyılın sonlarına
doğru Đstanbul’daki Ermeni nüfusu 90 bine ulaştığı belirtilmiştir.
20 Abdurrahman Çaycı, Türk - Ermeni Đlişkilerinde Gerçekler, Ankara,1995 s. 128; AbduIkadir Yuvalı, “Tarihi Devirlerde Ermeniler'in Đdari Statüleri” Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu (Van 2-5 Nisan 1990), Ankara, 1990, s. 132; Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu (1914-1923), Ankara, 1991, s. 68, 21 Mim Kemal Öke, a.g.e. s.85.
9
Ermeniler, kültürel yönden de hiçbir baskıya maruz kalmamışlardır. Kendi
dillerini rahatlıkla konuşabilmişler, örf ve kültürlerini sergileyebilmişlerdir. 1830'dan
sonra Ermenilerin ticari hayattaki payları ve tesirleri artınca Ermeni zenginlerinin de
yardımıyla okullar, matbaalar, kütüphaneler açılmıştır. Aynı zamanda birçok Ermeni
genci öğrenim yapmak ve sanat öğrenmek için Avrupa üniversitelerine gönderilmiştir.
Böylece daha iyi şartlarda yaşamayı başarmışlardır.
Bu güven ortamında Đstanbul'da ve bütün Osmanlı ülkelerinde Ermeniler sakin,
kendi halleri ve işleriyle meşgul olarak yaşamışlar, her çeşit sanayi ve ticaret işlerinde
iyi bir vatandaş gibi çalışarak özellikle kuyumculuk, yazmacılık, çuhacılık gibi el
sanatlarını Đstanbul, Sivas, Kayseri gibi büyük merkezlerde geliştirmişlerdir.22
Türkler ile böyle kaynaşmalarına rağmen Gregorian, Katolik23 ve Protestan
mezheplerine mensup olan Ermenilerin kendi aralarında büyük anlaşmazlıklara,
rekabetlere ve mücadelelere girdikleri görülmüştür
Tanzimat'la Ermeniler, bir yandan bütün gayr-i müslimlere tanınan hak ve
imtiyazlardan yararlanırken, öbür taraftan da Tanzimat'la gelen yenilik hareketlerinin
uygulamasında Türklerin en yakın yardımcısı olmuşlardır. 1839 Tanzimat Fermanı ve
1856 Islahat Fermanı, Ermenilerin siyasi yönden gelişimine yol açmıştır.
Osmanlı idaresinin Ermenilere tanıdığı geniş haklar karşılığında Osmanlı
Devleti'ne en sadık, müslüman toplumu ile en dostane ilişkilerde bulunan bir azınlık
olarak, çoğu yerde Türkler24 ve Kürtler25 ile kaynaşmışlardır. Türk dilini, adetlerini,
22 Ermenilerin 301 Yılında Saint Grigor öncülüğünde toplu olarak Hıristiyanlığa geçtikleri ve ilk Ermeni Kilisesini Eçmiyazin’de (Nahcivan Yakınları) kurdukları belirtilmiştir. Burada en önemli husus kendilerinin Ortodoks kilisesi içinde kaybolacaklarına inanmaları ve Bizans'a tepki göstermeleri sonucu Bizans'ın acımasız tedbirlere başvurması ve tarihi Ortodoks-Gregorian çatışmasının temellerinin atılması olmuştur.(Erol Kürkçüoğlu, a.g.m. s. 39–40). 23 Mayewski raporunda “Ermenilerin bilhassa bu grubu Gregoryanlar ile aynı ırk ve dinden olmalarına rağmen kendilerini daima başka bir millet olarak görmüşlerdir, Hatta birisine sen Ermeni misin? Diye sorulsa Katoliğim diye cevap verir, Bunu Katolikliğin bir prensibi olarak görmüşlerdir. Bu bakımdan Katolikliği milliyet propagandasına müsait görmezler, Bundan dolayı Ermeni Katolikleri arasında milli fikir yeşerip büyümez” diye anlatır. (Eyüp Şahin, Yabancı Gözüyle Ermeni Meselesi, Ankara,2001 s. 87). 24 Mayewski raporunda şöyle anlatır” Türkler bilhassa çiftçidir, ekincilik biraz da bahçıvanlıkla uğraşır. Bunlar arasında sanatkâr ve tüccar bir Türk'e rastlamak zordur. Genel olarak namuslu, sebatkar, samimi olup dışarıdan gerçekten Hıristiyanlara nispeten kaba görünürler, Hıristiyanlara yüksekten bakmaya
10
yaşayışlarını benimsemişler, onların sınırsız güvenini ve ehemmiyetini kazanmışlardır.
Nitekim birçok örf ve adetleri benimsemişlerdir. Ayrıca kendi istekleri ile pek çok kişi
müslüman olmuştur. Böylece Ermenilere sadakatlerinden ve hizmetlerinden dolayı
Millet-i Sadık (Sadık Millet ) de denilmiştir.
Pek az sayıda olmalarına rağmen Ermeniler, şehir ve kasabalarda esnaf ve
sanatkâr olarak hayatlarını kazanmışlar, yani Ermenilere; tüccarlık, bankacılık,
kuyumculuk, zanaatkârlık, Türklere ise; çiftçilik, hayvancılık ve askerlik işleri kalırken,
Ermeniler Askerlikten muaf ve sadece vergi vermekle mükellef olmuşlar, bu yüzden
memleketin en zengin ve müreffeh, varlıklı sınıfı konumuna gelmişlerdir.26
Özellikle Rum isyanlarından sonra yüksek dereceli devlet memurluklarına,
elçiliklerine, mebusluklarına, hatta nazırlıklarına kadar tayin edilmişlerdir. 30 Ekim
1863 tarihinde ilan edilen “Nizamname-i Milleti Ermeniyân”ın tatbiki ile devlet
içerisindeki statüleri sağlamlaşmış, 1864 “Vilayet Nizamnamesi”nin ilanından sonra
bütün mahalli idarelerde geniş ölçüde görev almaya başlamışlardır.
Ermeniler bazı resmi dairelerde de çalışmışlardır. Dışişleri Bakanlığının en
mühim bürokratlarını hep Ermeniler teşkil etmiş, Konsolosluklar ve kâtipliklere dahi
alışmışlardır.Hiçbir zaman Hıristiyanlara güvenmezler, sessizdirler, sır saklamasını bilirler”, Eyüp Şahin,a.g.e., s. 87-90. 25 Yine Mayewski anlatıyor: Yaşantıları itibari ile iki kısma ayrılırlar. Birincisi Aşiret Kürtleri; Đkincisi, Reaya Kürtleri (Aşirete mensup olmayanlar) aralarındaki fark, Aşiret Kürtleri sınırsız yetkiye sahiptirler. Reaya ise toplu kitleler olmazlar. Aşiret kürtleri daha zengindir, Aşiret Kürtleri hayvan yetiştirir, yazın yayla, kışın köylerde yaşarlar, reaya ise çiftçilikle uğraşır, askerlik yaparlar, diğerlerinin bazı ayrıcalıkları da vardır. Bir aşiret içinde iki üç reis bulunabilir, bu bakımdan reislerin birbirlerin çekemeyip çarpıştıkları görülmüştür (Eyüp Şahin, a.g.e. s. 96–97). 26 Bu konuda bir Rus Generali ve konsolosu olan Mayewski, 1912 de Rusya'ya sunduğu raporu “ Van ve Bitlis Askeri Đstatistiği”nde şunları söylemektedir: Osmanlı döneminde genelde Anadolu'nun doğusunda bulunan Ermeniler, Türklerin gelmesinden önce de ahalinin zengin tabakasını teşkil etmişler. Her türlü sanayi, ticaret ve çiftçilikle uğraşmışlardır. Ermeniler, çiftçi ve şehirli olmak üzere iki kısım da toplanmıştır. Karakter olarak bunlar makam sevdalısıdırlar, maddi senet toplamaya düşkündürler. Saygı duyulacak kadar tutumludurlar, günlük zorunlu harcamalarını en az oranda sınırlamasını iyi bilirler. Gerek yiyecek ve giyecek hususunda pek ender olarak sarfiyat yaparlar. Ne kadar zengin olsalar da eğlence hususunda oldukça cimridirler. Buna mukabil çok çalışkan kişilerdir, şehirde yaşayan Ermeniler de şöhret sahibi olmak, yüksekten dem vurma, kendi fikrini beğenmek her zaman düşüncelerinde var olmuştur. Bilhassa gençlerde her türlü siyasi ilmin tüm inceliklerine sahip görünmek merakları da vardır, Mevcut neslin hepsi güzel söz söyleyebilme hastalığına düşmüşlerdir( Eyüp Şahin, a.g.e, s. 2–3.).
11
getirilmişlerdir. Yine içlerinden bakan olanlar çıkmış, ticaret ve ziraat nezaretlerinde
yüksek memuriyetlere de getirilmişlerdir.27
Ancak bu güzel ilişkiler, Fransız Đhtilali ardından bozulmuştur. Başta Avrupa
olmak üzere bütün dünyaya yayılan Milliyetçilik Akımı, ne yazık ki Avrupa'nın büyük
devletleri ve Rus Çarlığı tarafından, azınlıklar Osmanlı Đmparatorluğu'nu zafiyete
uğratmak için kullanılmıştır. Bu Gelişmeler Ermeni toplumunu da etkilemekte
gecikmemiş ve Ermeni isyanları Anadoluda 1895 yılından itibaren sergilenmeye
başlanmış, böylece bu uyumlu toplum olan Ermeniler, isyanları ile anılmaya
başlamıştır.
1.1. Ermeni Sorununun Tarihi Seyri
1.1.1. Ermeni Sorunu ve Hazırlayan Olaylar
Ermeni Sorunu, aktif olarak 1877–78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Rusya'nın Doğu
Anadolu'daki bazı Türk şehirlerini işgal ederek bu şehirlerde yaşayan Ermenileri
bağımsızlık amacıyla Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtmasıyla başlamıştır.
Bu durum Đngiltere'yi telaşlandırmış, Rusya'nın Ermenileri koruma perdesinin
altında Doğu Anadolu'yu Balkanlaştırmasından ve savaşta yarattığı elverişli durumdan
faydalanarak nüfuzunu bir yandan Đskenderun Körfezi'ne, öte yandan da Mezopotamya
üzerinden yaymasından korkmuştur. Bu nedenle Avrupa Devletleri’nin Berlin'de
toplanmasını sağlamıştır. Berlin Antlaşmasında muhtariyet yerine Islahat formülü
üzerinde mutabakata varılarak 61. maddesi yeniden tespit edilmiştir.28
Ermeni Sorunu, 19 yüzyılda uluslararası siyasi güçler (Rusya, Đngiltere, Fransa)
tarafından seçilen ve Osmanlıyı parçalamaya yönelik bir harekettir. Ancak bugün bu
27 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van, 1990, s. 15; Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, s. 171; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. VIII, Ankara,1971 s. 127. 28 Bu konuda Rus Generali Mayewski meseleyi şu şekilde açıklamıştır: Şark Hıristiyanların ve kiliseleri Hıristiyanlığın esesatı ve ananesini bir tarafa bırakarak, din yerine millet propagandasını kendilerine meşgale ittihaz etmişlerdir, Garp diplomatları da kendi nokta-i nazarlarına göre bu milliyet kavgasından pek gaddarene suretle istifadeye kalkışmışlardır, Ermenilerin hissiyat-ı milliyelerini tahrik ederek hiç sıkılmadan Türkiye'de bir Ermeni Meselesini icad etmişlerdir”, (General Mayewski, Van ve Bitlis Askeri Đstatistiği, (Haz. Hamit Pehlivanlı, s. 18).
12
sorunun anlamı tamamen değişmiştir. 1915'e kadar Doğu Anadolu'da yaşadığı kabul
edilen Ermeniler, bu tarihte Đttihat-Terakki hükümeti tarafından çıkarılan bir “Tehcir
Kanunu” ile Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerine yerleştirilmi ştir. Bir kısmı da diğer
ülkelere göç etmişlerdir. Ermeniler, sözde soykırıma uğradıkları iddia ederek, kendi
çıkarları çerçevesinde Doğu Anadolu illerimizde bir Ermeni Devleti kurmak
istemişlerdir.
Böylece “Ermeni Sorunu”,sadece Ermenilerin değil Osmanlı Devleti üzerinde
çıkarları çarpışan iki büyük devletin Rusya ile Đngiltere'nin kışkırtmalarıyla ortaya çıkan
birolay olmuştur. Ermeniler de bu devletlerin sömürgeci emellerini tatmin için bir araç
ve kendi çıkarları için kullanılan toplum haline gelmişlerdir.29
Ermeni Sorunu üzerinde çok çeşitli tanımlamalara rastlamak mümkündür. Fakat
bu konu üzerinde hangi tanım yapılırsa, yapılsın yukarıda da belirtildiği gibi konunun
daima siyasi niteliği ağır basmış, daima Türkiye ve Türkler hedef teşkil etmiştir.
Anadolu'nun fethi ile Türk yönetimini kabul eden Ermeniler 14.yüzyıldan itibaren de
Osmanlı Devleti uyruğunda ve yönetiminde bir azınlık olarak yaşamışlardır.
Osmanlı Devleti, Ermenilere karşı sürekli iyi davranmış, her zaman ulusal ve
dini düşüncelerine saygılı olmuş, kendilerine en önemli hizmetleri vermek refah içinde
olmaları için her türlü önlemleri almıştır. Nitekim Ermeniler, bu güven hoşgörü
ortamında, her türlü serbestlik içinde okullarını açmış, eğitim yapmış, ticaret ve ziraatla
uğraşmış, devletin en üst makamlarında görev almış en önemlisi de askere
alınmadıklarından işleri ile rahatça uğraşabilmişler ve neticede Osmanlı halkı içinde en
zengin toplum durumuna gelebilmişlerdir
Ancak 1683 yılında ikinci Viyana bozgunundan sonra Hıristiyan Avrupa
Devletlerinin bazıları Osmanlıyı, Balkanlardan atmak amacıyla Kutsal Đttifak
oluşturmuşlar ve 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlılardan ilk
defa bir toprak almışlardır. Bunun karşısında Osmanlı Devleti yöneticileri başarısızlığın
29 Ercüment Kuran, Ermeni Meselesinin Milletlerarası Boyutu, “Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đlişkileri Sempozyumu” Ankara, 1985, s. 19–21; Kâmuran Gürün; a.g.e. s. 112; Abdurrahman Çaycı; “Türk-Ermeni Đli şkilerinde Gerçekler”, Tarihi Geli şmeler Đçinde Türkiye'nin Sorunları Sempozyumu (Ankara 8–9 Mart 1990), Ankara, 1995, s. 86; E, Z, Karal, a.g.e. ,s. 126–131.
13
ve ekonomideki darboğazın nedenlerini iyi kavrayamadıkları için getirdikleri çözüm
yolları da sorunları çözememiş ve içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Batılı Devletler ise
bu tarihten sonra da ekonomik ve askeri alanda güçlenerek Osmanlı Devletine karşı
saldırı ve üstünlüklerini sürdürmüşlerdir.30
Daha sonra da Fransız Đhtilalinin getirmiş olduğu düşünceler sonucu Osmanlı
yönetiminde yaşayan Hıristiyan unsurların sorunları bazı Avrupa Devletlerinin kendi
sorunları gibi düşünülmüş ve bu sorunları çözümlemek için Osmanlı Devletinin iç
işlerine karışmaya başlamışlar ve azınlıkların koruyuculuğuna girişmişlerdir.
Avrupalı Devletler, bir taraftan kendi aralarında mücadele ederken, diğer
taraftan Osmanlı Devleti'nde nüfuz sahaları ve kendi çıkarları için topluluklar kazanmak
için uğraşmışlardır. Bunu gerçekleştirmek için Fransa Katolikleri, Rusya Ortodoksları,
Đngiltere ve Amerika ise Protestanları himaye ederek Anadolu'daki ajan ve
temsilciliklerinin sayısını arttırmışlardır. Batılı Devletler, Balkanlarda oynadıkları
oyunun perdesini kapatırken Doğu Anadolu'da yeni oyunlar sahneye koymuşlar ve bu
oyunun adını da “Ermeni Sorunu” olarak belirlemişlerdir.31
Özellikle Balkanlarda yaşayan Hıristiyan topluluklar bu durumdan istifade ile
Osmanlı yönetiminden ayrılmak için hazırlıklarını tamamlamış ve Avrupa devletlerinin
tutumlarını beklemeye başlamışlardır.
Yine Batılı Devletler, 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Osmanlıyı
koruma düşüncelerinden vazgeçmiş ve kendi çıkarları doğrultusunda Osmanlı
30 Ayhan Yalçın, Belgelerin Işığında Türk Ermeni Meselesinin Đç Yüzü, Đstanbul, 1975,s. 28-21; Gültekin Ural, a.g.e., s. 88-89; Veysel Eroğlu, Ermeni Mezalimi, Đstanbul, 1976,s. 36-67; Halil Metin, a.g.e.,s. 57; Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda Ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, (Haz, Hacı Osman Yıldırım-Uğurhan Demirbaş-Ali Kaya Vd,), C.1 (1906-1918), s. 18-23;Halil Metin, a.g.e., s.58-65. 31 “Ermeni Meselesi” esasen “Şark Meselesi”nin bir uzantısıdır. Şark meselesinin aktörleri olan Batılı Devletler,Balkanlarda, Afrika topraklarında ve diğer bazı yerlerde emellerini gerçekleştirdikten sonra, Doğu Anadolu’da dağınık olarak yaşayan Ermenilerle ilgilenmeye ve onları tahrik etmeye başlamışlardır, böylece Şark Meselesi'ni Ermeni Meselesi adı altında Doğu Anadolu Bölgesi'ne kaydırmışlardır, (Recep Şahin, Tarih Boyunca Türk Đdarelerinin Ermeni Politikaları, Đstanbul, 1988, s. 158; Cevdet Küçük; a.g.e.,s.1. Ermeni Meselesi’ni Mayewski ise şöyle izah eder: “ Son yüzyıl içinde doğuda meydana gelen peşpeşe olaylarla ilgili olduğundan bunu bağımsız ve ayrı bir mesele gibi incelemek doğru değildir,Bu mesele bir çok tarihi olayın ve Türkiye'nin iç durumuyla Rusya'da dahil olduğu halde Batılı devletlerin Türkiye ile olan ilişkilerinin sonucudur, Ermeni Meselesinde yalnız hükümetle eşkıya arasıdaki çatışmaların ayrıntılarından bahsetmek çeşitli yerlerdeki olayların hikayesini yazıp, neticede esas meselenin neden ibaret olduğunu göstermeyip, yalnız genel şekilde senaryo yazmakla kalmak demektir,” Eyüp Şahin, a.g.e., s. 7.
14
topraklarını aralarında paylaşmak amacıyla anlaşarak, sömürgeci çıkarlarını
sürdürebilmek amacıyla azınlıklarla, özellikle de Ermenilerle daha çok ilgilenmeye
başlamışlar ve adını “Şark Meselesi” olarak koydukları bu projeyi uygulamaya
koyulmuşlardır. Bu ilgi önceleri Rusya, Đngiltere ve Fransa arasında başlamış, sonraları
ABD'nin de katılmasıyla mesele daha büyük çapta uluslar arası mahiyet kazanmıştır.
Đşin askeri yönü bilhassa 1877–1878 Türk-Rus savaşı sonucunda Osmanlı
Devleti çok büyük bir yara almış ve bir daha toparlanması zor bir durum oluşturmaya
başlamıştır. Savaşın böyle sona ermesi Hıristiyan toplumları cesaretlendirmiş Romenler,
bağımsızlıklarını ilan etmiş, Bulgarlar şekil bakımından Osmanlı Devletine bağlı
Prenslik haline gelmiştir.
Bu durum Ermenileri de cesaretlendirmiş ve Osmanlı Devleti'nin zor
durumundan faydalanarak Anadolu'nun doğusunda bağımsız bir Ermenistan kurma
fikrine kapılmışlardır. Nitekim 1869'da Ermeni patrikliğine seçilen, Mıgırdıç Hırımyan,
bizzat Grandik Nikola’yı ziyaret etmiş. Nikola’ya Osmanlı toprakları üzerinde maruz
kaldıkları sözde baskıları şikâyet ettikten sonra, Ermenilerin yaşamakta oldukları bazı
doğu illerinin “Ermenistan” adı altında bağımsız bir devlete izin verilmesini bu olmazsa
söz konusu illerin Rus denetimi altına alınmasını rica etmiştir.32
Bunun sonucu Ayestafanos barış görüşmeleri sırasında Patrik Nerves
Varjebetyan'ın emriyle Rus delegeleri ile temasa başlamış, bu arada bir dilekçe
verilerek, Ermenilerin isteklerini de bir muhtıra halinde Rus Çar'ı ve Rus delegelerine
bildirmeye karar vermişlerdir. Nitekim Ayestafanos Antlaşmasına 16. madde33 olarak
Ermeni Sorunu eklenmiştir. Fakat 16. madde onları tatmin etmemiş daha da ileriye
gitmekten çekinmemişlerdir.34
32 Osman Karabıyık a.g.e., s.189; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, (Haz,Ahmet Altıntaş-Recep Karakay-Mehmet Canatar, vd.), Ankara, 1994, s. 17; Halil Metin, a.g.e., s. 58; Ar şiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, C.1( 1906-1918) Ankara,1995,s.207. 33 16, maddeye göre, doğu Anadolu’da Rusların işgal ettikleri yerleri reform sonuçlanıncaya kadar işgal altında bulundurma yetkisi veriyordu, böylece Ruslar istedikleri yerleri alacaklar diğerlerim de reforma nezaret bahanesiyle ellerinde bulunduracaklardı, ermeni meselesi böyle hazırlandı, şark meselesinin bir bölümü haline geldi. 34 Mim Kemal Öke, a.g.e.,s. 7-2; Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir, Ne Değildir?, Đstanbul, 1987,s. 24-45; Erdal Đlter, Ermeni Propagandasının Kaynakları, s. 44-47; Halil Metin, a.g.e.,s. 68; Esat Uras. 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşma Kadar Ermenilerin Türkiye'deki Durumu Ermeni
15
Nihayet Ayestafonos Antlaşmasına 16. madde olarak Ermeni Sorunu
eklenmiştir. 16. madde onları tatmin etmemişti. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi
Berlin Antlaşmasının 61. Maddesine yeniden koydurulmuştu. Ermeni Sorunu böylece
hazırlanmış ve yukarıda da belirtildiği gibi Şark Meselesinin bir bölümü haline
gelmiştir.35
1.2. Ermeni Đsyanlarının Nedenleri
1.2.1. Milliyetçilik Akımının Etkileri
1789 Fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkan Milliyetçilik akımı ile Osmanlı
Devletindeki azınlıklar ayrılıkçı siyaset izlemişlerdir.Đsyancı topluluklardan biri olan
Ermeniler, kendi devletlerini kurmak amacıyla da Batılı Devletlerle de ittifak kurmaktan
da geri kalmamışlardır.
XIX. Yüzyılın ikinci yarısından sonra görülen Ermeni isyanları ilk bakışta Türk-
Ermeni ilişkilerinin sonucu gibi görünürse de dönemin kaynakları incelendiği zaman
durumun tamamen farklı olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu isyanlar, Batılıların “Şark
Meselesi” olarak başlatmış oldukları mücadelenin bir halkasını teşkil ettiği anlaşılmıştır.
Bu meselenin doğuşu, gelişmesi ve ortaya atılan çözüm yolları tamamen suni
olup, kesinlikle bir Türk-Ermeni ilişkilerinin kötülüğü değil, Batılı sömürgeci
devletlerin ekonomik çıkarları doğrultusunda Türk Milleti ile Ermeni toplumunu karşı
karşıya getirmek için ortaya çıkartılmıştır.
Ermeni isyanlarının ortaya çıkışında etkili pek çok sebep vardır. Bunları şöyle
sıralamak mümkündür;
1. Osmanlı Devlet idaresinde görülen bozukluklar
Meselesi, C.2, Đstanbul, 1989, s. 55–58; Sadi Koçaş, Ermeniler Ve Türk Ermeni Đli şkileri , Ankara, 1967,s. 69–88. 35 Ergünöz Akçora, “Şark Meselesi Ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , C.4, S. 1, Elazığ, 1990,s. 123; Mim Kemal Öke, Ermeni Sorununun Doğuşu ve Tehcir Kanunun Uygulanması,” Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 271-275; Halil Metin, a.g.e., s. 70,71.
16
2. Misyoner teşkilatlarının faaliyetleri
3. Komite Teşkilatları
4. Batılı devletlerin siyasi emelleri,
5. Ermeni kilisesi ve bilhassa din adamlarının görevleri ile bağdaşmayan
faaliyetleri.
Yukarıda sıralanan sebepler sonucu ortaya çıkarılan Ermeni isyanları XIX.
Yüzyılın sonlarına doğru gittikçe yoğunlaşmış ve sadece 1889–1897 yılları arasında 38
olay cereyan etmiştir.36
Bunları tek tek ele alınarak olaylar açıklanacak olursa:
1.2.1.1. Osmanlı Devlet Yönetiminin Bozulması
Osmanlı yönetimi şüphesiz, ekonomik, sosyal, askeri ve pek çok yönden
bozulmaya ve eski durumu aramaya başlamıştı. Ancak bilhassa azınlıklar üzerinde
oynanan oyunlar sonucu bu durumdan memnun olmayanlar seslerini yükseltmeye
başlamışlardı. Đşte bunlardan birisi de Ermeniler olmuştu. Aslında Ermenilerin durumu
daima Osmanlı yönetimi boyunca müslümanlardan çok daha iyi olmuştur. Bütün
bunlara rağmen Ermeni toplumu, siyasal yönden harekete geçerek her noktada mağdur
olduklarını haykırmaya ve yönetim bozukluğunu bahane ile isyana zemin hazırlamaya
çalışmışlardır.37
Misyonerler, Osmanlı topraklarında, Batılı Devletlerin ileri karakolu vazifesini
görmüşlerdir. Bunlardan Katolikler Fransa, Ortodokslar Rusya, Protestanlar ise Đngiltere
ve Amerika'dan destek görmüşlerdir. Bunların amaçlan ise azınlıkları kendi taraflarına
36 Mayewski ise eserinde bu olayların sebeplerini şöyle izah eder: 1) Bunların bilinen, politikacılıktaki ilerlemeleri, 2) Ermeni kamuoyunda millet, serbesti,istiklal fikrinin ortaya çıkması, 3) Bu fikirlerin, batı devletlerince özendirilmesi, Ermeni papazların çalışma ve telkinleri ile yayınlanması,( Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 13). 37 Abdullah Yaman, a.g.e., s. 23-27.
17
çekmek ve dini propaganda yapmaktır. Misyonerler yaptıkları bu faaliyetlerle Osmanlı
Devleti'nde bir “Ermeni Sorunu”nun doğmasında önemli rol oynamışlardır.38
Bu hareketlerde dışarıdan destekleme, kışkırtma ve teşvik gören Ermeniler,
komite, kilise ve derneklerin direktifi ile hareket ederek meselenin daha büyük
boyutlara ulaşmasına aracı olmuştur.
Başlangıçta Ermeni okullarında Osmanlı armalarının, padişah tuğrasının
kaldırılıp, yerine bağımsız Ermenistan, Hınçak ve Taşnak armalarının, asıldığı
görülmüştür. Yine kilise ve okulların bir silah ve cephane deposu haline geldiği,
bunların sonucu olarak da zaman zaman çeşitli yerlerde ayaklanmalar başladığı herkes
tarafında bilinmektedir. Buna rağmen, devletin etkili bir şekilde tedbirini almadığı,
sözlü ifadelerle meseleyi geçiştirmeye çalıştığı, böylece Ermeni isyanlarının çıkışını
adeta körüklediği anlaşılmıştır.
1.2.1.2. Misyoner Faaliyetleri
Misyoner 39 daha çok Hıristiyanlığı yaymaya çalışan kimse olarak açıklanır..
Fakat bu durum hiç bir zaman birinci plânda olmamış, başka milletlerin sömürülmesine
ve onların kendi istekleri doğrultusunda kullanılması için o bölgelere gönderilen birer
kuruluş olmuşlardır. Misyoner faaliyetleri bu amaçla Osmanlı toprakları üzerinde ilk
etapta azınlıklar üzerinde dini bir propaganda faaliyetleri gibi görünmüş ancak kısa
zamanda gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Misyonerler, çıkarları çerçevesinde
38 Mustafa Gül, “Van'da II Ermeni Đsyanı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu (Van 2-5 Nisan 1990), Ankara, 1990, s. 277,; Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni Đsyanları, Đstanbul, 1994, s.31; Uygur Kocabaşoğlu,“Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, Tarihi Geli şmeler Đçinde Türkiye'nin Sorunları Sempozyumu (Ankara 8-9 Mart 1990), Ankara 1995, s. 67. Mim Kemal Öke, a.g.e. s. 73. 39 Genel anlamda, başka din ve mezhepte olanları kendi din ve mezheplerine kazandırmak için kurulan teşkilata misyon, kendini bu işe adayan kişiye ise misyoner denmektedir. Bugünkü özel anlamıyla konu Hıristiyan misyonerliği olarak algılanmaktadır ve tarihçesi Hz, Đsa'nın havarilerine kadar götürülmektedir. Ancak saf bir dini telkin ve istek gibi başlayan misyonerlik zamanla sistemli, programlı ve amacından saptırılmış bir meslek konumuna getirilmiştir. Bu faaliyetlerin asıl amacı yerli din adamları yetiştirmek ve yerli kiliseler kurmaktır. Đşte bu kiliseler vasıtasıyla Hıristiyan olmayanlara dini propaganda yaparak kendi saflarına kazandırmaktır,( Erdal Açıkses, “Tarihi Geli şim Đçinde Terör Örgütlerinin Türkiye Üzerindeki Emelleri ve Đşbirlikleri”, Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, Đzmir, 1999, s. 186).
18
Ermenileri yaşadıkları topraklarda ihanet derecesinde kandırarak isyanlara teşvik
etmişlerdir.40
Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyanların korumacılığını Fransa, Đngiltere, Almanya,
Rusya ve daha sonra ABD almak suretiyle bunlara destek olurlarken, tanınan imtiyazlar
sayesinde ilk etapta 1641 daha sonra 1701-1702'lerde Fransa, 1804'den itibaren
Đngiltere, 1819'dan itibaren Amerika'dan, 1774 ve özellikle 1829 Edirne
Antlaşmasından sonra Rusya'dan, gelen misyonerler Anadolu'da teşkilatlanmaya ve
propagandaya girişmişlerdir.
Nitekim 1839 yılında misyoner kuruluş sayısı 5 iken, 1870 yılında bu rakam 17’
ye yükselmiştir
Misyonerlerin Ermenilere yönelik faaliyetlerini sıralamak gerekirse;
1. Okullaşma,
2. Siyasi maksatlı örgütlerin kurulması ve teşvik edilmesi,
3. Silahlı ayaklanmaların başlatılması,
4. Bir dış müdahaleyi gerektiren eylemler düzenleme ve gerçekleştirme şeklinde
planlanmıştır.
Okullaşmayla başlayıp isyanlarla devam eden bu olaylarda misyonerler maddi
ve manevi alanlarda her türlü desteği verdikleri gibi zaman, zaman kendileri de bu
olaylara iştirak etmişlerdir.41
Öteden beri Rusya, Osmanlı idaresi altındaki Ortodoks Hıristiyanları, Fransa
Katolikleri, Đngiltere ve daha sonra sahneye çıkacak olan ABD'de Protestan mezhebinin
haklarını savunmuşlar ve onlar adına dini ve siyasi faaliyette bulunmuşlardır.
40 Erdal Açıkses, “Van ve Çevresinde Yabancı Devletlerin Faaliyetleri ve Beklentileri”, Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Ankara, 1990, s. 179–188. 41 Abdurrahman Küçük,, a.g.e.,s. 197; Bilal Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine” Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 92-104; Ergünöz Akçora, a.g.e., s. 31-32.
19
Amerikan Protestan misyonerlerinin faaliyetlerini daha çok Rum ve bilhassa
Ermeni toplulukları yönlendirmiştir. Okullarındaki eğitime de yardımcı olan
misyonerler, Türkiye'yi üç büyük çalışma bölgesine ayırarak aralarında taksim
etmişlerdir:
Bu üç bölgeden;
1. 104 yardımcı temsilcilikle, çalışma merkezleri olarak; Đstanbul, Đzmir, Trabzon,
Mersin, Kayseri, Sivas'ı seçen “Batı Türkiye Misyonu”;
2. 45 yardımcı temsilcilikle, çalışma merkezleri olarak; Antep ve Maraş'ı seçen
“Merkezi Türkiye Misyonu”;
3. 119 yardımcı temsilcilikle, çalışma merkezleri olarak; Bitlis, Erzurum, Harput,
Mardin ve Van'ı seçen “Doğu Türkiye Misyonu”, şeklinde teşkilatlanmışlardır.42
Misyonerler en büyük desteği konsoloslar ve elçilerden almışlardır. Önceleri
ticari maksatlarla ve bilhassa liman şehirlerinde açılan konsolosluklar misyoner
faaliyetlerini yoğunluk kazanmasından sonra Anadolu'nun iç kısımlarında Sivas,
Harput, Erzurum gibi şehirlerde de açılmıştır.43
1.2.2. Misyoner Okullarının Rolü
Amerikan misyonerlerinin ilk başarısı Đstanbul'da Robert Koleji'nin açılması
olmuştur. Bunu Merzifon, Talas, Tarsus ve Bitlis Kolejlerinin açılması izlemiştir.
Đsyanların gerek fikri ve gerekse fiili olarak ortaya çıkmasında etkili olan
sebeplerden biri ve belki de en önemlisi olan Misyoner okulları teşkil etmiştir. Bu
okullarda eğitilen isyancıların hamileri olan batılı devletler (Đngiltere, Amerika, Rusya
ve Fransa) Anadolu'da açmış oldukları konsolosluklar aracılığı ile misyoner
42 Erdal Açıkses. Tarihi Gelişim Đçinde Terör Örgütlerinin Türkiye Üzerindeki Emelleri ve Đşbirlikleri, Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, s. 192; Dündar Aydın,” Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkmasında Fransa'nın Rolü “,Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 288. 43 Osman Karabıyık, a.g.e.,s.,57; Orhan Kılıç, XIX, Yüzyılda Harput’ta Misyoner Faaliyetleri, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.3, S. 1, Elazığ, 1998, s. 119.
20
faaliyetlerini sürdürmüşlerdir Onun için çıkarılan Ermeni isyanları Batılı devletlerin,
Osmanlı Devletine müdahalesi yönünden her zaman bir neden teşkil etmiştir.44
Misyoner okullarının açılış biçimi, faaliyetler ve bilhassa Ermeni isyanlarını
başlatılması, desteklenmesi doğrultusundaki faaliyetlerine örnek olmak üzere Harput45
ve Merzifon'da ki46 misyoner okullarını göstermek mümkündür.
Amerikalı misyonerlerin Harput'taki eğitim merkezlerinin açılış nedenini
“Ermeni liderler yetiştirmek” olduğunu ifade etmişlerdir. Misyonerler her bölge için
ayrı bir yöntem gerektiğini anlamışlar ve en uygun metodu uygulamışlardır.
44 Abdulkadir Yuvalı, Ermeni Đsyanlarında Misyoner Okullarının Rolü, Yakın Tarihi mizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu (17-21 Haziran 1991), Ankara, 1992, s. 203-214; Kâmuran Gürün, a.g.e., s. 40-44. 45 19.Yüzyıldan itibaren Amerikalı misyonerler, devletlerinin Osmanlı ile yapmış olduğu ticari antlaşmalardan da istifade ile Osmanlı tebaası Hıristiyanlar arasında Protestanlığı yaymaya başlamışlarıdır, nitekim 1852 yılında Amerikalı Misyoner George W, Dunmore bağlı olduğu misyoner teşkilatınca Doğu Anadolu gezisine memur edilmiştir. Dunmore raporunda Harput için “Harput Ovası Anadolu'da gördüğüm en zengin ve en çok umut vaat eden bir mevkide”, ifadesini kullanmaktadır. Bu rapor üzerine burada bir özel merkezi kurulur ve aynı yıl içinde birde okul açılır, kısa zamanda gelişen misyoner merkezi Amerika’nın doğu misyonunun merkezi haline gelmiştir. Daha sonra Amerikalıların Ermenistan Koleji ( Armenia Collcge ), Ermenilerin ise “ Yepral Kolej” diye adlandırdıkları yüksek okul açılmıştır, Bab-ı âli’nin Ermenistan koleji adına karşı çıkması üzerine okulun adı “Fırat Koleji” olarak değiştirilmi ştir. Fırat Koleji ilkokuldan yüksek okula kadar uzanan geniş bir alanda eğitim vermiştir. Okulda öğretim dili Ermenice, yardımcı dil olarak ta Türkçe ve Đngilizce öğretilmiştir. Okulun öğretim kadrosu misyonerler ve yerli Ermeniler olup, çok az sayıda Türk, okulun diğer işlerinde görevlendirilmişti, Fırat Kolejinin açılmasından bir müddet sonra, uç istasyonlarda ve daha sonra da Harput’da olaylar çıkmıştır. Harput’da başlatılan Ermeni isyanı sırasında misyonerlerde kendilerini isyanın içinde bulmuşlar, kendileri ve okulları bundan zarar görmüştür. Bu isyan sırasında Fırat Koleji bünyesindeki okul binalarından bazıları yanmış, alınan tedbirler sonucu can kaybı olmamıştır. Bab-ı âli’ye çekilen telgraflardan olaya misyonerlerin sebep olduğu ve Ermenilerin de buna alet oldukları anlaşılmakladır. Đsyana katılan ve bu işte parmağı olan misyonerlerin sınır dışı edilmesi hakkında karar çıkartılır. Đsyan sırasında, vilayet merkezindeki Ermenilere ait ev ve işyerlerinde 5000 silah, 300 bomba, 40 kgram bomba fitili, 200 paket dinamit ve 5000 adet dinamit misketi ele geçirilmiştir. 46 Đstanbul Hasköy'de bulunan yatılı okul, misyoner faaliyetleri için daha emin ve verimli olması düşüncesiyle 1865 yılında Merzifon'a Taşınmıştır, 1883 Yılında, Amasya, Tokat, Sivas. Yozgat ve Kayseri’de bulunan orta dereceli misyoner okullarına öğretmen yetiştirmek maksadı ile Merzifon’da ki bu okul “Anadolu Koleji” adı altında yüksek okula dönüştürülmüştür, bir emrivaki ile açılan bu okulda diğer misyoner okulları gibi uzun misyoner teşkilatları, Batılı Devletler veya Amerika aracılığıyla siyasi veya ekonomik baskılar sonucu okullarını tasdik ettirmişlerdir. Nitekim Merzifon Anadolu Koleji’nde 1883 yılında öğretime açılmasına rağmen, Bab-ı Ali 1889’da “Amerikan Mektebi” olarak onaylamıştır,( Erdal Açıkses, “Tarihi Geli şim Đçinde Terör Örgütlerinin Türkiye Üzerindeki Emeller i ve Đşbirlikleri”,Do ğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, s. 193-195) Merzifon’da bu okulun açılışından hemen sonra olayların çıkması, okulun idareci, öğretmen ve öğrencilerin olaylar sırasındaki durumlarına bakarak, okulun Ermeni isyanlarının planlandığı bir merkez olduğu söylenebilir. 1890”lı yıllarda da görülen isyanlar sırasında misyoner okulları fikri bakımdan olduğu gibi fiili olarak da bu isyanlara destek olmuşlardır. Mayewski ise eserinde şunları belirtmiştir :“Ermeni ihtilalinin ilk ocağı Sivas ili Amasya Sancağının Merzifon kasabasında idi.Buradaki Amerikan mektebi, Londra'da ekilen ihtilal fikrine güzel bir deneme tarlasıydı.Merzifon birçok serbestlik ve Đstiklal habercileri yetiştirdi,Bunlar bir sürü cinayeti doğuran çatışmalar yaptılar.( Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 20).
21
Bu yöntemlerden birisi de sağlık alanında faaliyetler olmuştur. Sağlık
görevinden oldukça istifade etmişlerdir. Halk ile sosyal ilişki kurmada doktorluk
mesleğini en iyi şekilde kullanmak suretiyle hem azınlıkları, hem de müslümanları
rahatlıkla yanlarına çekmeyi başarmışlardır.
Yine bayanların eğitimi ile evlere kadar girip dikiş, nakış ve el işleri gibi benzeri
işler ile kız okulları açmaya ve beyinleri yıkanmaya çalışılmış ve bunda hayli mesafe
alınmıştır.47
1.2.2.1. Cemiyetler ve Komitelerin Faaliyetleri
Đlk zamanlarda Ermeniler arasında çeşitli adlar altında, hepsinin de amacı
bağımsız bir Ermeni Devleti kurmak üzere cemiyetler kurulmaya başlamıştı.
Bu konuda ilk teşebbüs Adana bölgesinde 1860 yılında kurulan “Hayırsever
Cemiyeti” ile olmuştur. Bunu “Fedakârlar Cemiyeti” takip etmiştir. Van bölgesinde
kurulan “Araratlı”, merkezleri Muş'ta Bulunan “Mektep Sevenler”, “Şarklı”, “Kilikya”
gibi bazı cemiyetlerde kurulmuştur. Bunlar daha sonra birleşerek “Ermenilerin Muttehid
Cemiyeti”, adını almıştır. Yine 1880 Yılında Erzurum'da “Silahlılar Cemiyeti”,
“Milliyetperver Kadınlar Cemiyeti”, “Ermenistan'a Doğru Cemiyeti”, Đstanbul'da
“Ermeni Vatanperver Đttihatı”, Erzurum'da “Müdafaa-ı Vatandaşlar Cemiyeti”48 1872'de
Van'da “Đttihat Ve Halas Cemiyeti,49 1882'de “Karahaç Cemiyeti”50 kurulmuştur.
47 Erdal Açıkses. Tarihi Gelişim Đçinde Terör Örgütlerinin Türkiye Üzerindeki Emelleri ve Đşbirlikleri, Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, s. 193–195. 48 Esat Uras. Ermeni Cemiyetleri, Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi, C,3, Đstanbul, 1989,s. 19; Veysel Eroğlu, a.g.e.,s. 70-75; Ergünöz Akçora, a.g.m., s. 10-, Halil Metin, a.g.e.,s. 87. 49 1873'de Van'da kurulan “Đttihat ve Halas” Rus tarafları bir cemiyet olup Rusya'dan gördüğü destek ile kuşetli bir siyasi teşekkül haline gelmiş, isyan fikirlerini aşılamıştır. Gaye olarak kışkırtma hareketlerini hızlandırarak, Ermenileri Rus ordusu saflarına çekmeyi ve Osmanlı Ordularına karşı kullandırmayı benimsemiş olan bir cemiyettir.(Ergünöz Akçora, Van Ve Çevresinde Ermeni Đsyanları, s. 11).Cemalettin Yavuz; “Ermenilerin Arkasında hep Birileri mi Olacak?” KÖK Ara ştırmaları Dergisi, s.13. 50 1878'de Van'da kurulmuştur, “Kara Haç” adı üyeleri arasında sır saklamayan, cemiyetin prensiplerine uymayanların isimlerinin üzerine haç işareti çekilerek idama mahkûm etmelerinden gelmekteydi, Bu gizli cemiyeti, Rusya'dan gelen Dr. Navan Styan kurmuş, en büyük rolü de Rusyadan gelen Ermeniler almışlardır. (Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk Ermeni Đli şkileri, Ankara, 1967, s. 124; Halil Metin, a.g.e.,s.89-90; Esat Uras. Ermeni Cemiyetleri, Ottoman Archives Yıldız Collectionthe Armenian Question, C,3,S. 17–26); Cemalettin Yavuz; Ermenilerin Arkasında hep Birileri ini Olacak? KÖK Ara ştırmaları Dergisi , s.13.
22
Ancak Đhtilalci cemiyetler içinde adeta, siyasi bir parti hürriyeti ile ortaya çıkan
ilk kuruluş “Armenekan” cemiyeti olmuştur.”51
1878–1881 Berlin Antlaşması ile Avrupa, bilhassa Đngiltere Ermeni Sorunu ile
meşgul oldu. Bu ilgi sonucu Fransa, Đngiltere, Avusturya ve Amerika'ya dağılmış olan
Ermeniler arasında teşkilatlanmalar sonucu komiteler kurulmaya başladı.52
Bu komitelerin şüphesiz önemli bir tarafı faaliyet ve taktikleri olmuştur. Bu
taktikler arasında ise; her gün uydurma tecavüz olayları varmış gibi haberler yaymak,
Türklerin Ermenileri katledecekleri haberinin yayılmasını sağlamak, böylece dünyanın
ilgisin üzerlerine çekmek, ayrıca; sabotajlar yapmak, masum kişileri öldürmek, yakmak,
yağmalamak, gerekirse yabancı temsilcileri öldürmek, suçu Türklerin üzerine atmak
taktiklerinin başlıcaları olmuştur.53
Yine komiteler kendi insanlarını yazdıkları mektuplar ile tehdit etmeyi ve
kendileri için maddi imkânı da bu gibi tehditler ile sağlamayı başarmışlardır.54
Ermeni komiteleri, bu müddet içinde kendi menfaatlerini ve masum olarak
yaşayan Ermeni toplumunun felaketi hazırladığı gibi yüz binlerce masum Türk ve
51 Đlk ihtilalci parti olup, 1885 yılında kurulmuştur Mıdırgıç Terlemez, Ruban Satovaryan, Garigar Adion, Grigor Acemyan, M, Barutciyan, Gevand Harciyan, Grigar Beozikyan ve Garegin Mahukyan adlı öğrencileri ile birlikte “Armenekan Partisi”ni kurmuştur. Partinin kuruluş gayesi, ihtilal yolu ile Ermenilerin kendi kendilerini idare hakkını elde etmektir. Partiye sadece Ermeniler girebilir, parti gayesine ulaşmak için aynı ideale inanan Ermenileri bir araya getirmek. Đhtilalci fikirler yaymak, para ve silah temin etmek, üyelerine silah kullanmayı, asker disiplinini öğretmek, (K, Gürün; a.g.e.,s. 129-130,) 52 K,Gürün; a.g.e., s. 128-129; Gültekin Ural, , a.g.e., s. 94; , Halil Metin, a.g.e.,S. 90-92. Komitelerin durumu Mayewski tarafından şöyle açıklamaktadır: “Ermeni eşkıya çeteleri kimlerden oluşmuştu. Vatanın selametini, kendi aile ocağını, dinini müdafaa edenlerden mi? Hiçbir vakit! Hemen hemen hiç biri bir şey öğrenemeyen şehirli gençler idi ki ancak ortaya çıkan komitecilerin parlak sözleriyle avlanarak ve genel olarak cahillerden ibaretti. Çünkü yaydıkları hareketle vatandaşlarını kurtuluşa değil felakete sürüklüyordu.1895 yılında Ermenilerin büyük bir kısmı bu komitacıları hem milletin kurtarıcıları diye yücelttiler, hem de onlardan vebadan korktukları gibi korktular. Ermeni komiteleri bu yıllarda bölge halkı ile Ermenilerin arasına o kadar soğukluk oluşturdular ki bu bölgelerde hiçbir reform hareketinin yapılması mümkün değildi.(Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 3-5), Mayewski devamla “Đhtilal cemiyetleri Taşnak ve Hınçak Ermenistan ilamıyla komitelere ayrılmıştı. Köylüyü teşvik etmek, gençlere müslümanlar aleyhine düşmanlık aşılamak suretiyle kısa zaman zarfında birçok idraksiz genç ölüme hazırlandılar, Bunlar karışıklık ve kan dökmek hususunda birleştiler.” (Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 25-27) Bu komiteciler arasında Van ve çevresinde Antranik Hamarosp, Daro Pasürmacıyan, Kars ve çevresinde Keri, Kafkasya bölgesinde Karakin, Erzurum bölgesinde Haig Pajisc Liantz gibi isimleri göstermek mümkündür (ATBD; S. 81, Ankara, 1982,s. 217) 53 DBHEM , K, 109, D,3, NO, 87033; DBHEM ,, 109, D, 5/1, NO, 67773. 54 DBHEM , K, 313, D, 74, NO, 185/10.
23
Ermeni’nin ölümünü de sebep olmuşlardır. Bu bakımdan bu sorumluluğun, doğrudan
Ermeni terör örgütlerinin üzerinde olduğunu Ermeni toplumu da kabul etmiştir.55
Asıl üzerinde durulması gereken ihtilalci kuruluş, şüphesiz “Hınçak” ve
“Taşnak” komiteleri olmuştur. “Hınçak” partisini kuranlar Avrupa'ya tahsile gidip orada
yerleşen zengin Ermenilerin çocukları olmuştur. Ancak Marksist doktrine inanan bu
gençleri bir araya getiren ise Portakalyan'ın çıkardığı gazetesi olmuştur.
Hınçak Cemiyeti, 1877' de Kafkasyalı Nazarbeg ile karısı Maro tarafından
Cenevre'de kuruldu. Đlk olarak Đzmir, Đstanbul ve Halep gibi yerlerde şubeler açıldı.
Đstanbul'u merkez seçen Hınçaklar diğer bölgelere de teşkilatçılar yollayarak hemen
faaliyete başladılar. Halkı silah ve cephane ile teçhiz ettikten sonra onları
ayaklandırdılar.
Bu partinin programı hem milliyetçi, hem de Marksist bir içerik taşır.
Programına göre, ihtilal yoluyla Türkiye'deki Ermeniler bağımsızlığa kavuşturulduktan
sonra, sözde bir Ermenistan kurulacaktır.
Faaliyetleri arasında Ermenilerin bulunduğu illerde, teşkilatının genişletilip
ihtilal araçlarının hazırlanması ve suikastlar için para toplanması, içeride çeteler kurulup
Osmanlı Hükümeti’nin devamlı meşgul edilerek zayıf ve kuvvetsiz düşürülmesi gibi
esaslar bulunuyordu.56
Komite 1890’da Türkiye'de ilk defa Đstanbul’da teşkilatını kurarak faaliyete
geçmiş, diğer illerde de şubelerini kurmuş, memleketin her tarafında çeşitli isyanlar
başlatmıştır.
Bu örgütün en önemli plânları arasında; Osmanlı topraklarında şubelerini
açtıktan sonra bu teşkilatın çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürmek için fırsat kollamak ve
bunların köylerini yaktıktan sonra dağlara çıkmaktır. O zaman Türkler ve Kürtler
55 Bkz, daha geniş bilgi için Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni Đsyanları, s. 229 , Hulki Saral; a.g.e.,s. 192; Abdullah Yaman; a.g.e.,s , 167. 56 DBHEM, K, 287, D, 3, NO, 87443/55.
24
kızacaklar, savunmasız Ermenilere saldıracaklar, böylece Rusya, insanlık ve
Hıristiyanlık adına Anadolu'ya girme fırsatını bulacaktı.57
Amacı; Ermeni toplumunu Türk idaresinden çıkarmak ve komünist yapmak,
ihtilaller çıkarmak, basın ve yayın yolu ile yapılacak propagandalar ile isyanları
çoğaltmak ve Avrupa'nın ilgisini çekmek ve Türkiye'deki diğer Hıristiyan toplumların
bağımsızlık fikirleri ile kafalarının karıştırmasını sağlamaktır. Hınçak komitesi, 1890' da
Türkiye' de teşkilatını kurarak faaliyete geçti. Merkez Đstanbul' da olup derhal faaliyete
başladı. Teşkilat, diğer illerde de şubeler kurdu. Đlk olarak Đzmir, Đstanbul ve Halep gibi
yerlerde şubeler açıldı.58
Hınçak komitesinin en büyük arzusu, Doğudaki bütün küçük milletlerle birlikte
Türkiye boyunduruğundan kurtulduktan sonra Đsviçre gibi bir genel federasyon
kurmaktır.
Hınçak komitesi daha sonra üyeleri arasında çıkan anlaşmazlık üzerine ikiye
bölünmüşlerdir. Neticede birbirlerini sokak ortalarında öldürmeye başlamışlar ve
komite zamanla dağılmak zorunda kalmıştır. Bu arada Osmanlı Devleti bu durumlardan
faydalanarak 26 Nisan 1915’te Hınçak ve Taşnak gibi benzeri komitelerin kapatılmasını
belgelerine el koyulması isteyerek bu zarar yuvasını ortadan kaldırmak istemiştir.59
Rusya'da Çarın baskıcı politikasından kurtulmak isteyen Ermeniler birleşmek
amacıyla Hınçakların memnun edemediği bazı Ermeniler önce çıkarılan bir gazetenin
adına izafeten “Troşak=Bayrak” namı altında bilahare “Taşnaksutyun” ismiyle bir
cemiyet teşkil ettiler.
57 Azmi Süslü, Ermeniler Ve 1915 Tehcir Olayı , s. 54; Mehmet Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Đstanbul, 1976, s. 159; Kâmuran Gürün, a.g.e., s.130; DBHEM , K, 305, D, 55, NO, 74717/65. 58 Altan Deliorman, a.g.e., s. 24; Gültekin Ural, a.g.e. s. 94; Askeri Tarih Belgeler Dergisi ATBD, S. 82 Ankara, 1982, s. 135; Kemal Taran, a.g.m. s. 184; Esat Uras,a.g.m.,s. 27-35; Enver Yaşarbaş, Ermeni Terörünün Tarihçesi, Đstanbul, 1984, s. 18; Bilal Şimşir, a.g.m. s. 88. 59 Kâmuran Gürün, a.g.e.,s.29; Nejat Göyünç, a.g.m., s. 98; Veysel Eroğlu, a.g.e.,s.75,76; Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı Đhtilaliyesi (Haz.Erdoğan Cengiz),Ankara, 1983, s.77; Ercüment Kuran, a.g.m. s. 20; Abdullah Yaman, a.g.e., s. 173; Ayhan Yalçın, a.g.e.,s. 110-115-121; Sadi Koçaş, a.g.e.,s. 126-129; Ergünöz Akçora, Van Ve Çevresinde Ermeni Đsyanları ,s. 16-18, Osman Karabıyık a.g.e.,,s. 60; Gürün, a.g.e.,s. 76-85; Enver Yaşarbaş, a.g.e., s. 20.
25
Taşnaksutyun “ Ermeni ihtilal cemiyetleri ittifakı “ demektir. 1890' da Kafkasya'
da teşekkül etmiştir. Ermeni ihtilalci Federasyonu anlamını ifade etmektedir.
Türkçe'mizde kısaltılmış ve değiştirilmi ş şekli ile “Taşnak” olarak kullanılmıştır.60
Amacı; merkezi Van'da olan Ermeneganlar cemiyeti ve Hınçak cemiyetini
birleştirmek ve Türkiye'ye geçen çeteleri sokmak için yardımlarda bulunmak, savunma
teşkilatı kurmak, taraftar toplayarak isyan, ihtilal çıkarmak ve Ermenistan'ın
bağımsızlığını sağlamak, Ermenileri silahlandırmaktır. Taşnak komitesinin
nizamnamesinin 14. maddesinde de “Her üye belirli bir silah kullanma eğitimi yapmış
olmalıdır” diyerek silahlı eylemlere hazırlıklı olmayı belirlemiştir.61
Bu partinin programı, 1892 yılında kongrelerinde aldıkları kararlar ile isyan
yoluyla hedefe ulaşmak için ihtilalci gruplar yetiştirmeyi esas almıştır. 1907 yılında
yaptığı Teşkilat Talimatnamesinde de faaliyet alanını belirtmiştir.
Taşnak komitesi, Türkiye' de Đstanbul, Trabzon ve Van şehirlerinde şubeler
açarak örgütlenmeye başlamış ve aynı şekilde isyanları bizzat idare etmişlerdir.62
Taşnak komitesinin ağırlık merkezi Doğu Anadolu olmuştur. Nitekim Bitlis'te
17.000 üyesinin bulunuşu bunu desteklemektedir. Taşnak örgütü bölgede pek çok yerde
silah dağıtım merkezleri kurulmuş, örgüt kendi toplumu arasında tehdit yaparak zorla
para toplamış ve silah alımına sarf etmişler ve bunlara silahlı eğitim yaptırmışlardır.
Türkler aleyhine nefret duyguları ile Ermenileri harekete geçirmeye çalışmışlardır.63
Bu komitelerin yanı sıra, Đngiltere, Fransa, Rusya ve Balkanlar'da birçok cemiyet
daha kurulmuştur. Bunların tek gayeleri Doğu Anadolu'da bir Ermenistan Devleti
kurmak olmuştur.
60 Erdal Đlter, a.g.e.,s. 85. 61 Mehmed Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler , Đstanbul, 1976, s. 164-174; Kâmuran Gürün, a.g.e., s. 132-136; Azmi Süslü, a.g.e., s. 55. 62 Kâmuran Gürün a.g.e. s. 140-142; Yuluğ Tekin Kurat, a.g.e. s. 228,232; Gültekin Ural, a.g.e.,s. 96-100; Ergünöz Akçora ,a.g.e., s. 19-22; Halil Metin, a.g.e., s. 96-97;Esat Uras, Ermeni Cemiyetleri, Ottoman Archives Yıldız Collectionthe Armenian Question, C.3, s. 35- 45;Mim KemalÖke, a.g.e., s. 76. 63 Salahı R, Sonyel, Yeni Belgelerin Işığında Ermeni Tehcirleri, Belleten, S. 144; Ankara, 1972, s. 42.
26
Ayrıca çalışmalarını yürütecek aynı yetkide olan Batı ve Doğu bürosu
kurulmuştur. Batı bürosunun merkezi Đsviçre, Doğu bürosunun merkezi ise Cenevre
olarak belirlenmiştir. Bu gayeye ulaşmak için yine hepsinin uyguladıkları politikada
dini duygulan istismar etmek, her türlü vasıtaya başvurmak suretiyle her kesim
Ermeniler arasında milliyetçilik hislerini yaymak, Ermenileri silahlandırmak, Osmanlı
Devleti’nin her yerinde isyanlar, ihtilaller çıkarmak, çeteler vasıtasıyla gerilla savaşı
başlatmak ve Batılı Devletlerin müdahalesini sağlayarak amaca ulaşmaktır.64
Taşnaksutyun'un hedefi, içerde isyan çıkarmak, emri ise; “Türkü, Kürdü her
yerde, her türlü şartlar altında vur. Gericileri, sözünden dönenleri, Ermeni hafiyelerini,
hainleri öldür! Đntikam al” olmuştur.65
Ermeni örgütleri 1892 yılında Tiflis'te yaptıkları bir genel kurul toplantısında
aldıkları kararda ilk “ Fedai Hareketi” ni başlatmışlardır. Aynı terör örgütü 1919 yılında
Erivan'da aldıkları bir kararda eski Osmanlı yetkililerinin izlenmesi ve öldürülmesi
kararı almışlardı. Nitekim Nemses adlı Ermeni örgüt, bu harekâtın sonunda; 15.3.1921
tarihinde Talat Paşa'yı, Bahaddin Şakir ve Cemal Azmi Beyleri Berlin’de; 5.12.1921
tarihinde Sait Halim Paşa'yı Roma’da; 25.7.1922 tarihinde Cemal Paşa'yı Tiflis’te şehit
etmişlerdir.66
Aslında Taşnakların daha organize bir parti olarak ortaya çıkmadan önce
Türklere uyguladıkları terörü, kendi ırkdaşlarına da gerçekleştirdikleri görülmüştür.67
1.2.2.2. I. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrası Komite Faaliyetleri
II. Abdülhamit döneminde olduğu gibi 1913–1914 yılları arasında da Ermeni
komitelerinin yoğun teşkilatlanma ve silahlanma içinde oldukları görülmüştür.
64 Erdal Đlter, “Taşnak Partisinin Ermeni Đsyanlarındaki Rolü,” 21 Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış, Türk Ermeni Đli şkileri Uluslararası Sempozyumu, s.86; DBHEMK,287,D,55,NO,57440/103. 65 Ayhan Yalçın, a.g.e.,s. 205-212 ;Yavuz Ercan, a.g.e., s. 7-13; Kemal Taran, a.g.m., s. 1185; Halil Metin, a.g.e.,s.92-97; Erdal Đlter, “Taşnak Partisinin Ermeni Đsyanlarındaki Rolü”,21 Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış, Türk Ermeni Đli şkileri Uluslararası Sempozyumu, s. 87- 88; AbdullahYaman, a.g.e.,s. 74; Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı Đhtilaliyesi (Haz:Erdoğan Cengiz), Ankara, 1983, s. 23-24. 66 Salahi R, Sonyel; Yeni Belgelerin Işığında Ermeni Tehcirleri, Belleten, S. 141–144, Ankara, 1972 s. 42. 67 Erdal Đlter, “Taşnak Partisinin Ermeni Đsyanlarındaki Rolü”, 21 Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış, Türk Ermeni Đli şkileri Uluslararası Sempozyumu, s. 87.
27
Bu konuda pek çok örnekler vermek mümkündür. Nitekim Rusya'dan Doğu
Anadolu'ya silah sokulduğuna dair Osmanlı Devleti'nin Kars Konsolosluğu 12 Temmuz
1913 (29 Haziran 1329) tarihli telgrafında özetle; hudutlarımız dâhiline Kars tarafından
son günlerde külliyetli silah kaçırıldığı ve Eleşgird'e civar Kulp mevkiinde altı gün
evvel Ruslar tarafından dört yüz tüfek gönderilmiş olduğu bildirilmiştir.
Ermenilerin kendi çabaları ile silahlanmalarının yanında Rusya'nın soktuğu
silahlarla Ermenilerin yaşadıkları yerler silah depoları haline gelmişti.
Taşnaklar, Osmanlı Devleti seferberlik ilan ettiği 30 Temmuz 1914’te Osmanlı
Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına katılması halinde kendilerinin nasıl bir durum
alacaklarını belirlemişlerdir. Bu arada Taşnak Komitesi, sekizinci umumi kongresini
yaparak Rus ordusu Kafkaslardan güneye inerse Rus ordusuna katılacaklarını karar
altına almışlardır.68
Ermenilerin ellerinde bulunan silah, cephane ve bombalar tehlike arz edince
hükümet, 26 Nisan 1915 (13 Nisan 1331) tarihinde çıkardığı geçici bir kanunla, gayr-i
müslimlerin özellikle Ermenilerin elinde bulunan silah, cephane, bomba, dinamit,
patlayıcı madde yapımında kullanılan alet ve maddelerin Harbiye Nezareti tarafından
toplattırılması emrini yayınlamıştır.
Dâhiliye Nezareti, 18 Nisan 1331 ( 1 Mayıs 1915) tarihinde vilayet ve
mutasarrıflıklara çektiği telgrafta askeriye ile iş birliği yapılarak silahların düzenli bir
şekilde toplanmasını bildirmiştir. Bunun üzerine yapılan aramalarda Anadolu'nun her
tarafında Ermenilerin ev ve iş yerlerinde binlerce silah ele geçirilmiştir.
Bunlar liste halinde aşağıda gösterilmiştir.
Arama Yapılan Yer Bulunan Silah ve Mühimmat Adedi
Bursa 400 tüfek, çok miktarda cephane ve el bombası
Đzmit 100 tüfek, çok miktarda cephane ve el bombası Sivas 100 tüfek, çok miktarda cephane ve el bombası
Arapkir Çok sayıda tabanca ve hançerler
Đzmit 200 tüfek, 50 bomba, 10 gaz tabancası, bomba
Dörtyol 150 tüfek
68 Erdal Đlter, a.g.e., s. 91-100.
28
Samsun 250 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Trabzon 100 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Urfa 180 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Merzifon 250 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Amasya 100 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Adana 200 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Hasanbeyli( Adana) 100 tüfek, çok sayıda cephane ve el bombası
Saimbeyli (Haçin) 1200 tüfek, barut deposu, cephane ve bombalar
Elazığ 100 tüfek, barut deposu, cephane ve bombalar
Malatya 200 tüfek, barut deposu, cephane ve bombalar
Diyarbakır 450 tüfek
Maraş 300 tüfek
Antep 300 tüfek, el bombası
Halep Çok sayıda el bombası
Kayseri 150 tüfek
TOPLAM 4780 Tüfek
Yukarıda gösterilen listede Ermenilerin ne derecede silahlanmaya önem
verdikleri ve hazırlandıklarını anlamak mümkündür. Yine yakalanan silahların
çokluğundan daha çok hangi bölgelerde faal olacakları ortaya çıkmıştır.
1.3. Batılı Devletlerin Siyaseti
Bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nin coğrafi, stratejik durumu ve ekonomik
potansiyeli, dünya politikasındaki devletlerin dikkatlerinin üzerinde toplanmasına sebep
olmuştur. Bu yüzden, gerek Deli Petro ve gerek Napolyon, “Đstanbul'a (Ortadoğu'ya)
hâkim olan, dünyaya hâkim olur” demişlerdir. Bundan dolayıdır ki tarih boyunca Büyük
güçlerin özel ilgilerini daima eksik etmemiştir.69
Büyük devletler Osmanlı politikasında durumun kendi lehlerine veya aleyhlerine
olduğu veya olacağı zamana göre parçalanma veya muhafaza politikaları takip etmekte
idiler. Bu politikaları Ermeni toplumunu da kapsayan nüfuz sahası politikalarıyla
birlikte işlemekte idi.70
Nitekim Batılı Devletlerin büyük gayretleriyle çeşitli imtiyazlar kazanmış olan
Balkan milletlerinden bazıları, 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşı sonunda
69 Ergünöz Akçora, “Şark Meselesi ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.4, S. 1, Elazığ, 1990, s. 9-12. 70 Ayhan Yalçın, a.g.e., s. 75-87.
29
bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Osmanlı-Rus savaşını neticelendiren antlaşmalara
koydurttukları maddelerle ilk defa “Anadolu Islahatı” sorunun ortaya atmışlar ve
Anadolu'da Ermenilerin sakin olduğu bölgelerde Babıâli’nin ıslahat yapmasını öngören
bu maddeler ile “Ermeni Sorunu”nun de ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır.71
Osmanlı-Rus savaşının sebeplerinden biri olan Bulgar ayaklanmalarını örnek
alarak “Ermeni Milleti”nin büyük devletlerden aldığı destek ve yardımlarla başlattığı
olaylar, tıpkı Rumeli'de olduğu gibi ilgili devletler tarafından bir istismar aracı olarak
kullanıldı. Yüzyıllardan beri sulh içinde yaşamış, devletin önemli mevkilerinde görev
almış ve “Millet-i Sadıka” unvanını kazanmış olan Ermeniler, müslümanlara karşı kin
ve nefretle doldurulmaya başlandı.72
Bunun daha açık ortaya konulabilmesi için devletlerin, Osmanlı üzerindeki
çıkarlarını birer birer incelemekte yarar vardır.
1.3.1. Fransa’nın Đzlediği Siyaset
Türk- Fransız ilişkilerinin tarihi temellerine bakıldığı zaman; Fransa Kralı I.
Fransuva, kutsal Roma-Germen Đmparatoru Şarlken'le yaptığı savaşta yenilip esir
düşünce 1519 tarihinde Osmanlı Padişahı Kanunî Sultan Süleyman'dan yardım istemiş,
Osmanlı Padişahının olumlu cevabı üzerine iki ülke arasında dostluk ili şkileri
kurulmuştur. Kanunî devrinde 1535 yılında Fransa'ya diğer devletlerden ayrı olarak
kapitülasyonlarla bir takım ticari ve ekonomik ayrıcalıklar tanınmış ve bu ayrıcalıklar
1740. kapitülasyonları ile genişletilmiştir.73
Bütün bu iyi ilişkilere rağmen Fransa, Osmanlı dostluğuna ilk darbeyi 1683
ikinci Viyana Kuşatması sırasında Avusturya'ya yardım etmekle göstermiştir. Đkincisini
ise Napolyon Bonapart'ın başarısız Mısır seferi ile olmuş ise de, Napolyon Rusya'ya
karşı savaşırken Osmanlı Devleti ile dost olmayı çıkarları için uygun görmüş, ancak
Rusya ile 1807 tarihinde anlaşınca Osmanlı dostluğuna yeniden ihanet etmiştir.
71 Sadi Koçaş, a.g.e., s. 89; Abdurrahman Küçük, a.g.e., s. 116-118. 72 Abdullah Yaman, a.g.e., s. 30;Kemal Taran, a.g.m., s. 181. 73 Mehmet Çevik, “Türkiye'deki Terör Hareketlerinin Tarihi Temelleri”, Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, Đzmir, 1999, s. 216.
30
Kırım Savaşı’nda III. Napolyon Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmeye
çalışmış fakat yine siyasi olaylar buna imkân tanımamıştı.74
Fransa 1890'lı yıllarda Đngiltere'den sonra en büyük deniz aşırı ülkesi olmuş ve
1871–1890 arasında, egemenlik alanlarına üç buçuk milyon mil kare toprak katmış,
iktisadi ve teknoloji gelişmesini hızla arttıran bir duruma gelmişti.
Fransa, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı döneminde ise Türk yurdunu
parçalama, bölme ve işgal etme politikasını devam ettirerek bu konuda oldukça etkin bir
rol oynamıştır.75
Fransa'nın Ermenilerle ilgili politikasına gelince; Fransa, Osmanlı Devleti’ndeki
Ermenilerle ilk ilgilenen, bu ilgisini Anadolu toprakları üzerinde kurmak istediği
ekonomik nüfuz alanları bakımından devam ettiren, Ortadoğu ve Akdeniz de denge
sağlamak için bu unsuru uzun yıllar kullanma çabası gösteren bir devlet olmuştur.76
Fransa Osmanlı topraklarındaki menfaatlerini elde etmek için Ermenileri
kullanarak politik oyunlar oynamıştır. Ayrıca yurdun dört tarafında açtıkları
konsolosluklar, kurdukları okullar ve yetimhaneler aracılığı ile Ermeni gençlerini
eğitmiş ve komitecileri ne pahasına olursa olsun himaye etmiştir.
Bu durum zamanla daha ileriye gitmiş, Katoliklerin dışındaki, Rum, Süryani,
Kipti, Marunî, Keldani, vs.nin de koruyuculuğunu üstlenmişler ve Fransa'nın çıkarlarını
korumaya çalışmışlardır.77
Siyasetinin stratejik noktaları olarak kabul ettiği Suriye, Đstanbul ve Đzmir
bölgelerini siyasi, iktisadi ve kültürel faaliyetlerinin merkezi haline getirmektedir. Bu
bölgelerde, bir taraftan Katolik yanlısı Ermeniler üzerindeki faaliyetlerini
yoğunlaştırırken, diğer taraftan da, Katolik misyonerlerle Fransa çıkarları doğrultusunda
1864 yılındaki Lübnan işgalinden sonra 1895 yılındaki Zeytun isyanındaki destekleri ve
74 Cengiz Kürşat, a.g.m., s. 8; Dikran Kevorkyan, a.g.m., s. 299. 75 Süleyman Kocabaş a.g.e., s.140-145;Osmanlı Arşivi , Yıldız Tasnifi, Ermeni Meselesi, Tarih Araştırmaları ve Dokümantasyon Merkezi, C.1, S, 19-20; Dündar Aydın,a.g.m., s. 285-29. 76 Ertuğrul Zekai Ökte, 'Sunuş' Osmanlı Arşiv, Yıldız Tasnifi Ermeni Meselesi C.2 ,s. 9-10. 77 Mehmet Çevik, “Türkiye'deki Terör Hareketlerinin Tarihi Temelleri” Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, s. 217.
31
daha sonra ki yıllarda Ermeni çeteleri ile birlikte Anadolu'daki masum insanların
öldürülmesinde hissesi pek azımsanacak cinsten olmamıştır.78
Fransa, I. Dünya Savaşı ve sonrası Mondros Ateşkesi Antlaşmasının
imzalanması ile Anadolu'nun işgali sırasında Fransız-Ermeni ilişkileri daha da gelişmiş,
Fransız işgal kuvvetleri Ermeni milis örgütlerini, nihayet müttefikler arası görüşme ve
konferanslarda Ermenileri büyük ölçüde desteklemiştir.79
1.3. Rusya’nın Đzlediği Siyaset
Rusya'nın Avrupa'da kendisinden söz edilir bir devlet haline gelmesi Çar I. Petro
devrine (1682 – 1725 ) rastlamaktadır. I. Petro, ülkesinde gerekli reformları yaptıktan
sonra genişleme ve yayılmacı bir politika izlemiştir. Ayrıca Baltık Denizi ve Karadeniz
yoluyla sıcak denizlere inmeye çalışmıştır.
Rusya politikalısını Çar Deli Petro ile belirlemiş ve her fırsatta Osmanlı
Devleti'nin aleyhine gelişmeye çalışmıştır. Bu maksatla Ortodoks Rum halkını
kullandığı gibi, Ermeni halkını da kendi çıkarları doğrultusunda Akdeniz'e inebilmek
için sözde bağımsızlık vaatleri ile devamlı kışkırtmıştır. Doğu Anadolu'da bir azınlık
devleti kurmak suretiyle emellerine ulaşacağını düşünerek bölgedeki Ermeniler arasında
her türlü oyunu oynamış, Doğuya sokulan Ruslar veya Rus Ermenileri, buralarda
öğretmenlik, din adamı maskeleri altında halkı galeyana getirip devlete karşı isyana
teşvik etmiştir.80
Rusya, Ermenileri sadece propaganda yoluyla desteklemekle kalmamış onlara
silah ve cephane temin etmiş ve mali imkânlar da sağlamıştır. Böylece kendi
menfaatleri için Türk-Ermeni milletlerinin huzurunun kaçmasına sebep olmuştur.81
78 Ergünöz Akçora, “Şark Meselesi Ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.4, S. 1, s. 27–29, Ergünöz Akçora, Van Ve Çevresinde Ermeni Đsyanları, s.87–92. 79 Kamuran Gürün, a.g.e.,s. 75; Halil Metin, a.g.e.,s. 64-65. 80 Mehmet Çevik, Türkiye'deki Terör Hareketlerinin Tarihi Temelleri Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, s. 218. 81 Ergünöz Akçora, a.g.m. s. 94.
32
Bu özellik Rusya'da yönetime geçen her Çar ve Çariçenin bu amacı
gerçekleştirmek için büyük çaba göstermesine sebep olmuştur. Nitekim II. Katarina
devrinden itibaren Rusya'nın istekleri daha da artmış ve Baltık Denizi kıyılarından
Karadeniz'e kadar inmeyi başarmıştır.82
Rusya, 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra da
aşamalı olarak harekete geçmiş, bunun için Balkanlarda konsolosluklar kurarak Balkan
milletlerini Osmanlı Devletine karşı örgütlemiş, Slav ve Ortodoks halkın koruyucusu
durumuna gelmiştir. Nitekim 1806 - Sırp Đsyanı, 1827 Yunan Đsyanı, 1875' de Hersek'
de başlayıp 1876' da Bulgaristan'a ve Sırbistan'a sıçrayan isyanlar bu amaçla Rus'lar
tarafından çıkarılmıştır. Rusya'nın her defasında Osmanlı yönetiminde yaşayan Slav ve
Ortodoks halkı Osmanlılara karşı kışkırtarak Osmanlılar aleyhine toprak kazanmaya
çalışmıştır.83
Osmanlı Devleti içerisinde Ermeni Toplumu ile Rusların ilgilenmeleri tamamen
Anadolu topraklının parçalanması istemi içersinde ele alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin
güçsüzlüğü Ermeni sorunun sonucunda olamayacağı anlaşıldığı anda, Ruslar
Ermenilerle tüm ilgilerini kesebilmişlerdir.84
Bilindiği gibi I. Petro zamanında Kafkasların güneyinde yaşayan Ermenilerin
Rusya'nın sıcak denizlere inme emeli çerçevesinde Ermenileri coğrafi konumu ve
dinlerinin Rusların dini ile aynı oluşu, onları kullanmada Rusya'ya büyük fırsat
vermiştir.
82 Yavuz Ercan, a.g.e., s. 18-21; Necati Ökse, “ Ermeni Sorununun Doğuşu, Tehcir Kanunu ve Uygulanması” Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đli şkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 272; Yuluğ Tekin Kurat, a.g.m., s. 28-29; Bilal Şimşir, a.g.m., s. 108, 109. 83 Mehmet Çevik,a.g.m.,s.218; Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi, Ermeni Meselesi, Tarih Araştırmaları Ve Dokümantasyon Merkezi, (Ttt), C, l, S. xıx Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda Ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, (Haz, Hacı Osman Yıldırım-Uğurhan Demirbaş- Ali Kaya Vd,), C.1 s. 10-15; Kâmuran Gürün, a.g.e., s. 76-79; Ergünöz Akçora, Şark Meselesi Ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri, F.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, C.4,S. 1, s. 14-17 . 84 Bayram Kodaman, “Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası (1897)”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara,1985, s.262; Abdulhalük Çay, “Ermenilerin Bakü’de Yaptığı 31 Mart 1918 Katliamı” Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara,1985, s. 244; Cevdet Küçük,a.g.e, s. 2-9; Halil Metin, a.g.e.,s. 59; Ergünöz Akçora ,Şark Meselesi Ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri, Fırat Üninersitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.4,S. 1, s.61-77.
33
Rusya'nın Ermeniler üzerindeki emelleri, Ermenilere bağımsızlık vermek değil,
sahte vaatlerle onları aldatarak, düşmanlarına karşı bu toplumu kullanmak ve
Ermenilerin yaşadıkları toprakları Rusya'ya katmak, Rusya politikasının gerçek temelini
oluşturmuştur.
Rusya'nın Osmanlı topraklarında olan yayılmacılık planı üç temel faktöre
dayanmıştır. Bunlar: Dini Mezhebi yaklaşım; Etnik-Panislavizim; Siyasi Milliyetçi
yaklaşım olarak sınıflandırılabilir.85
1876'da Sultan V. Murat’tan sonra Sultan Abdülhamit Han tahta oturdu.
Abdülhamit Han, padişah olduğunda büyük problemlere gebe olan bir miras almış ve
1877–1878 Osmanlı-Rus harbi sonrası büyük bir bozgun ve Ayestafanos antlaşmasını
imzalamak zorunda kalmıştı. Sonuçta Ermeni patriği Nerses Rus başkumandanı
Grandük Nikola'yı ziyaret ederek Ermenilerle meskûn olan Doğu vilayetlerinin
“Ermenistan” adıyla bir devlet olarak istiklâlinin ilan edilmesini, bu mümkün olmazsa
bu bölgenin Rus hâkimiyeti altına alınmasını rica etti.
Nitekim Grandük Nikola, Ayestafanos'ta Antlaşma şartlarını görüşmek üzere
toplantı başladığında Ermenilerle ilgili 16. maddenin, maddeler arasında yer almasını
sağladı.
Ermenilerle alakalı olan bu madde;
1. Ermenistan denilen bir memleket vardır.
2. Buraların idaresi vakit geçirilmeden ıslah edilmelidir.
3. Ermenilerin Kürtler ve Çerkezlere karşı emniyetlerinin temini taahhüt
edilmelidir.
85 Mehmet Çevik, “Türkiye'deki Terör Hareketlerinin Tarihi Temelleri”, Doğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, s.218.
34
Neticede Ayestafanos antlaşması, Ermenileri Rus himayesi altına koymuştu.
Ruslar, bu muahede mucibinde ıslahat yapılıncaya kadar Ermenistan' da işgal ettikleri
yerleri ellerinde tutacaklarını bildirmişlerdir.
Rusya, yüzyıllar süren ve yeni olayların yaratılmasına uygun olan Doğu
Hıristiyanlarının hamisi olarak görünmüştür. Ermeni Sorununda, 1890'larda onları
gizlice destekleyen, fakat kesinlikle bir güç olarak ortaya çıkmalarına, tam veya yarı
bağımsız siyasi bir varlık olarak görülmelerine asla razı olmayan bir politika izlemek
zorunda kalmış ve Rusya'da Fransa gibi Ermenileri destekler ve yardım eder gibi bir
görüntü vermiş ve gelişmelere paralel avantajlar kazanmak politikası izlemişti.86
Neticede ister Çarlık, ister Bolşevik olsun, Rusya'nın Anadolu topraklan
üzerinde jeopolitik beklentilerinde bir değişiklik olmamıştır. Ermeni konusu her zaman
Ruslar için bir menfaat stratejisinden öteye gidememiştir. Đşte bu gerçeği, maalesef
Ermeniler anlayamamışlardır87
Ruslar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni komitelerini desteklemiş, ele
geçirdikleri yerleri onlara vereceklerini söylemek suretiyle onları kışkırtmıştır. Ermeni
köylerine gitmek suretiyle çeteler teşkil etmeye, silahlandırmaya ve ileride Rus ordusu
ile birleşmeyi uygun görmüştür.. Böylece devamlı kendi politikasına uygun hareket
etmeye çalışmıştır.88
1.3.2. Đngiltere’nin Đzlediği Siyaset
Đngiltere, Dünya nüfusunun %100’üne ve 12 milyon mil karelik toplam
parçasına ve Dünyanın en büyük deniz gücüne sahip olmuştu. Bu sebeple dünya
ticaretini ve iktisadi alanda dünya üretimini elinde tutmuş ve dünya güç dengesini her
an alt üst edebilecek imkânlar sağlamıştı.
86 Ertuğrul Zekai Ökte 'Sunuş' Osmanlı Arşiv, Yıldız Tasnifi Ermeni Meselesi C.2 s. 10-11; Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 11. 87 Cengiz Kürşat ,a.g.m., s. 31-32. 88 ATASE Ar şiv No, “1/131,kl. No,2703,D,308, FA, 23–1; ATASE Ar şiv No, “1/2, kl.528, D.2061,FA. 21–23.
35
Dünyanın çeşitli coğrafi alanlarda meydana getirmeyi başardığı tampon bölgeler,
Đngiltere'ye geniş hareket serbestîsi, manevra ve uzlaşma imkânları sağlamıştı. Ancak
adada siyasi istikrar, refah ve yükselme hedefi ancak deniz aşırı bölgelerde ve
okyanuslarda rakipsiz kalmaya bağlı kalmıştı.
Diğer taraftan üç kıtaya egemen olan Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü
korunarak, bu devletin jeopolitik konumundan ve ekonomik gücünden Đngiliz çıkarları
doğrultusunda yararlanmak uzun bir süre politikanın esasını teşkil etmiştir.
Đngiltere'nin Ermeni Sorununun benimsemesinde ön planda olan şüphesiz maddi
çıkarları olmuştur. Đngiltere, Rus nüfuzunun bölgede artmaması için kendi
egemenliğinde bir Ermeni devleti düşünmüş ve milletlerarası düzeyde en iyi şekilde
değerlendirmeye çalışmıştı.89
Ancak 18. yüzyıl sonlarından itibaren Balkanlarda ve Anadolu da “Ermenistan”;
Arabistan topraklarında ise, “Yahudilere” yer vermek ve nihayet bağımlı bir “Arap
Devleti” kurmak suretiyle, Rusya'ya, Fransa ve Almanya'ya karşı rekabet ve güç
mücadelesinde Đngiltere çıkarlarına uygun şekilde üstünlük sağlamaya da çalışmıştır.90
Đngiltere'nin, Osmanlı Devleti’ne karşı ilgi duyması 1774 Küçük Kaynarca
Anlaşmasından sonra başlar. 1787'de Osmanlı-Rus Savaşı başlayınca Đngiltere
hükümetinin başında bulunan William Pitt, Rusya'nın devamlı güneye sarkması ve
kuvvetli bir Karadeniz devleti olması halinde Đngiltere için tehlikeli olabileceği
kuskusunu ilk kez duymuş ve Rusya'ya karşı Osmanlı Đmparatorluğunu desteklemek
gerektiğini hissetmiştir.
Đngiltere'nin Ermenilerle ilgili politikasına gelince, Osmanlı Devleti içindeki
Katoliklerin koruyuculuğunu Fransa'nın, Ortodoksların koruyuculuğunu da Rusya'nın
üzerine almış olması, 1840'lardan itibaren Đngiltere'yi harekete geçirmiş ve devlet içinde
bir Protestanlık politikası gütmeye başlamıştır. Đngiltere'nin Protestan kiliseler açmak ve
Protestan kolejler kurmak suretiyle başlamış olduğu ve Osmanlı Devleti’nin iç işlerine
karışmak için bir araç olarak kullandığı Protestanlık politikası, en fazla Ermeniler
89 Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 100-102. 90 Ertuğrul Zekai Ökte ‘Sunuş’ Osmanlı Arşivi, Yıldız Tasnifi Ermeni Meselesi, C. 2 s. 8-9.
36
arasında etki yapmıştır. Çünkü bu din ve eğitim kurumları ilk defa olarak Ermeni
kültürünü ele almış ve Ermeni ulusal duygularını kışkırtmıştır.91
1870'li yılarda Avrupa'nın siyasi dengesinin değişmesi, Rusya'nın Panslavizm
politikası ve 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşının bitiminde imzalanan Ayestafanos ve
Berlin Antlaşmalarından sonra Đngiltere'nin Osmanlı Devleti ile ilgili siyasetinde büyük
değişiklik olmuştur.
Bu bakımdan Đngiltere, Rus isteklerine tek başına karşı çıkarlarını korumak için
harekete geçmiş ve Ermeni sorununu kabul etmiştir. Ayrıca Doğu Anadolu'da
Hıristiyanların bulunduğu eyaletlerde ıslahat yapması konusunda da tavizler
koparmıştır. Bu nedenle Ermeni sorunu, bir Đngiliz sorunu haline gelme yoluna
girmiştir.92
Đngiltere, daha Ayestafanos Antlaşması imzalanır imzalanmaz, Antlaşma gereği
ortaya çıkan durumu kendi aleyhine görmüş, Ayestafanos Antlaşması'nı değişiklik
yapılması için Berlin' de toplanan Konferans ta Ermeni Meselesi Rusya ile Đngiltere
arasında bir rekabet söz konusu olmuştur. Ayestafanos Antlaşmasında yer alan
Ermenilerle ilgili ıslahat maddesinin Berlin Antlaşmasına da geçmesi hususunda
çalışmışlar ve Ermenilerle ilgili ıslahat, Berlin Antlaşmasının 61. maddesinde yer
almasını sağlamışlardır.
Đngiltere, 1783 tarihinden sonra Osmanlı Devletine karşı izlediği onun toprak
bütünlüğünü koruma politikasını terk ederek, Osmanlı Devleti’ni parçalama ve onun
toprakları üzerinde kendisine bağlı ulusal devletler kurma politikasını benimsemiştir.
Đngiltere'yi böyle bir politika izlemeye iten nedenlerden birisi de 1880 yılından itibaren
Avrupa politikasında Ermeni sorununun ön plana çıkmasıdır.93
91 Cengiz Kürşat, a.g.m., s. 9; Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda Ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, (Haz, Hacı Osman Yıldırım-Uğurhan Demirbaş- Ali Kaya Vd,),C,l( 1906-1918), s. 16; Necati Ökse a.g.m., s. 271. 92 Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 20,21; Dikran Kevorkyan, a.g.m., s. 298-299; Erdal Đlter, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytun Đsyanları ( 1780-1880), Ankara, 1988 s. 62-66; Mim Kemal Öke, a.g.e, s. 89-97; Halil Metin, a.g.e.,s. 61,64; Ergünöz Akçora, Şark Meselesi ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, C.4, S. 1, s. 78-82. 93 Bilal Şimşir, a.g.m., s. 110; Süleyman Kocabaş, a.g.e.,s. 46-59; Kâmuran Gürün, a.g.e.,s. 72-74, Ergünöz Akçora, a.g.m., s. 19-23.
37
Bu tarihlerden sonra Đngiltere, Rusya gibi sözde Ermenilerin haklarını
savunucusu gibi ortaya çıkmıştır. Ermeniler için muhtariyet fikrinin Rusya için kötü bir
örnek olacağından korkup onları bırakmasından sonra hemen koruyucusu kesilmiştir.
Güney Kafkasya, Kuzey Đran ve Anadolu'nun doğusunda zayıf kendisine bağlı bir
Ermeni Devleti kurup, Ortadoğu'nun petrol kaynaklarını ve Hindistan yolunu güvenlik
altına almak ve Rusya'nın güneye sarkmasını engellemek amacıyla onlar ile ilgilenmeye
başlamıştır. Çünkü Rusların Doğu Anadolu'yu ilhakları halinde, Hindistan
sömürgelerinin çok ciddi tehlikelere maruz kalacağını bildiklerinden tedbirler almaya ve
politikalarını değiştirmeye başladı.94
Ermenilerle birlikte hareket edip savaş öncesi ve sırasında bir numaralı Ermeni
haklan savunucusu olan Rusya, Berlin Kongresi'nden sonra birinci sırayı Đngiltere'ye
bıraktı. Đngiltere, Ermenilerin en büyük koruyucularından birisi olmuş, para ve silah
yolu ile Ermenilere destek olduğu gibi Ermenileri kışkırtmış ve isyanlarının çıkmasında
çok etkili olmuştur.95
Mayewski'ye göre ilk Ermeni Sorununu çıkaran ilk devlet olarak Đngiltere'yi
suçlanmış ancak, diğer Avrupa Devletleri de isyanların birer çıkmaz yol olduğunu
bilmelerine rağmen desteklemişler bunun sonucu uğrayacakları zarar ve ziyanı hesaba
katmamışlar ve sonunda Ermenileri yalnızlığa ve ilgisizliğe terk etmişlerdir. 1895 yılı
kasım ayı sonunda Rusya'nın Osmanlı ile harbe girme ümidi gidince Đngiliz politikası
birden değişmiş ve Ermeni Sorunu tamamen terk edildiği görülmüştür.96
1.3.3. Almanya'nın Đzlediği Siyaset
1870'den sonra Almanya, Avrupa'nın en kuvvetli ve en korkulu devletidir.
Dünyada sömürgecilik siyasetine de bu tarihten sonra başlayan Almanya, Osmanlı
Devleti’ni nüfuzuna kolaylıkla alabileceği bir ülke olarak görmüş ve o tarihten itibaren
Osmanlı-Alman ilişkileri gittikçe yakınlaşmıştır. Bununla beraber Almanya, Osmanlı
94 DBHEM, K, 287, D, 3, NO, 59432; Mehmet Çevik, a.g.m., s. 219. 95 Mayewski ( Rus Generali),Van, Bitlis Vilayetleri Askeri Đstatistiği, s. 318; Azmi Süslü, a.g.e., s. 66;DBHEM, K, 313, D, 69, NO,5141/3; Ergünöz Akçora, Şark Meselesi Ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri, Fırat Üniv, Sosyal Bilimler Dergisi, C.4,S. 1, s. 19-24. 96 Eyüp Şahin, a.g.e.,s. 12-45.
38
Devleti’ni nüfuz bölgelerine ayırmak için Rusya-Fransa-Đngiltere arasında yürütülen
çalışmalarda da hazır bulunmuş ve kendisine pay ayırmaya gayret sarf etmiştir.
Berlin Kongresi'nde Osmanlı Devleti’ni tutması ve o tarihte müttefiki olan
Rusya’yı gücendirmesi, kendisinin bazı haklar elde etmeden Osmanlı Devleti’nin
parçalanmaması içindir. Nitekim o tarihten itibaren Osmanlı-Alman münasebetleri
gittikçe yakınlaşacaktır.97
Bu tarihlerden sonra Almanya'nın Osmanlı pazarındaki payı artmıştır. Rusya ve
Đngiltere'nin ticaret yolları içine girmişler ve Osmanlı Devletine karşı düşmanca tutum
artmıştı.98
1.3.4. ABD’nin Đzlediği Siyaset
Bu dönemlerde ABD'nin Osmanlı Devleti ile siyasi ilişkileri çok sınırlı,
kalmıştır. ABD ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler 19. yüzyılın başlarında
başlamıştır. Öncelikle ilişkiler siyasi olmaktan çok dinî, kültürel, ticari ve ekonomik
olmuştur.
Öncelikle Osmanlı Devletinin bu tarihlerde yıkılmasında ve parçalanmasında
ekonomik ve siyasal çıkarları olmayan tek ülke gibi görülüyordu. Ancak bu durum fazla
sürmedi. ABD'nin Ermenilerle ilgili politikasına gelince; ABD, Osmanlılara ilk olarak
ekonomik yönden yaklaşmıştır. Bilhassa Anadolu'dan Amerika ya göç eden Ermeniler
Osmanlı Devletinin aleyhine çalışmaya zemin bulmuş, ayrıca maddi konuda ve Ermeni
örgütlerin bomba eğitimi yapmada da ön sırayı almıştır. Yine Ermeniler katlediliyor
propagandasına inandırılarak ABD'yi yanlarına çekmeyi de başarmışlardır. Böylece
kurdukları lobiler ile Osmanlı devletini karalamayı ve yalnız bırakmayı zaman zaman
başarmışlardır.99
Ermeni olaylarının başlamasında etkili olan faktörlerden birisi de 1850'lerden
itibaren, Ermenilerin meskûn oldukları yerlerde açılan Amerika okullarının
faaliyetleridir. Bu okullar ile onlara bağlı teşekküller, Ermenilerin ihtilalci fikirlerle
97 Halil Metin, a.g.e.,s.32; Mehmet Çevik, a.g.m., s. 221. 98 Mehmet Çevik, a.g.m.,s. 221. 99 Mim Kemal Öke,a.g.e., s. 169-182
39
yetişmesinde ve Osmanlı Devleti'ne düşman hale gelmelerinde büyük görevler
üstlenmişlerdir. Amerikan misyonerler, okullar açmakla yetinmeyerek, papaz
yetiştirmek ve diğer yüksek okullarda okumaları için birçok Ermeni gencinin de
Amerika'ya göndermişler, ayrıca gazete ve dergilerde Ermeniler lehine yazılar çıkarmak
suretiyle devamlı, Türklerin aleyhine çalışmışlardır.100
Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşında Almanya ile aynı ittifak
içerisinde bulunduklarını ileri sürerek bir Müslüman-Hıristiyan çatışması şeklinde
göstermeyi başarmışlardır.
Bu arada Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşına girmesi, Đtilaf Devletleri’nin
Osmanlı toprakları içinde yaşayan Ermenileri isyana teşvik etme çabalarını daha da
hızlandırmış, Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurmak üzere çarpışmalara
katılacak Ermeni gönüllü alayları teşkiline yardımcı olmaları görülmüştür.101
Öte yandan ABD'deki Ermeniler bomba eğitimi, silah yapımı ve maddi açılardan
komiteleri desteklemişler, Ermeni komitecilerine Amerikan pasaportları temin ederek
Anadolu'da başları sıkışınca ABD'ye kaçabilmelerini sağlamışlardır Bu tür faaliyetlere
göz yuman ABD ise Osmanlı Devletine Ermenilerin korunması yolunda muhtıralar
vermekten geri kalmamıştır.102
Amerika'da “Ermeni Müdafaa-i Milliye Komisyonunu” ismiyle bir
teşkilatlanmaya giden Ermeniler, aralarında Papke Gülesiryan, rahip Drayer gibi
Türkiye'de yıllarca itibar görmüş din adamlarının da aralarında bulundukları kişiler
tarafından desteklenen ve Amerika'da Ermenice yayınlanan Goçnak isimli gazete
çıkarmak suretiyle faaliyetler başlatmak suretiyle destek bulmaya çalışmışlardır.
Nitekim soykırım ve tehcir konuları bu devrede işlenmeye başlamıştır.
Ermenilerin, Amerikan kamuoyunda giriştikleri ve başarı ile yürüttükleri bu
propagandalar kısa zamanda etkisini göstermiş ve meyvelerini vermiştir.
100 Nejat Göyünç, a,g,m s. 98; ,Ergünöz Akçora, a.g.e., s.179. 101 DBHEM, K.109, D.3, NO.2. 102 Mayewski'nin Doğu Anadolu Raporu (Haz, Hamit Pehlivanlı), Van, 1997, s. 43; Aydın Talay, a.g.e., s. 98.
40
Ermeniler ikinci olarak da Rus devrimini kuşku ile izleyen ABD kamuoyunu
Türk - Rus, işbirliği ile Ermenistan'ın parçalandığı ve aralarında paylaşıldığı yalanına
inandırmayı başarmışlar ve bunun sonucu olarak da ABD’de siyasi gücün iç politika
zorunlulukları sonucu kendileri ile ilgilenilmesini sağlamıştır.103
Nitekim Wilson'un ünlü savaş sonu demecinde bunu görmek mümkün olmuştur.
Wilson Amerika Senatosunda, bağımsız bir Ermenistan'ı tanıyacağına dair açıklanması
ve Sevr Anlaşmasının bilinen hükümleri içerisinde Türk toprakları üzerinde bağımsız
bir Ermeni Devletinin kurulacağını belirtmesi bunun en açık örneği olmuştur.
103 Bilal Şimşir, a.g.m.,s. 79-92; Halil Metin, , a.g.e.,s. 66-68; Dikran Kevorkyan, a.g.m., s. 297; Seçil Akgün, “Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk- Ermeni Đli şkilerinde ABD'nin Rolü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đli şkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, s. 332; Ergünöz Akçora, “Şark Meselesi Ve Van'da Ermeni Đsyanlarına Batılı Devletlerin Etkileri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C,4,S. l, s. 29-32
41
II. BÖLÜM
MĐLL Đ ŞURA HÜKÜMETLER Đ
2. MĐLL Đ ŞURA HÜKÜMETLER ĐNĐN KURULU ŞU VE DĐRENĐŞ
FAAL ĐYETLER Đ
2.1. Kars Milli Şurası Hükümeti Dönemi (5 Kasım 1918–18 Ocak 1919)
Anavatana katılma ve Mütareke Dönemi arasında Elviye-ı Selâse 1877–1878
Osmanlı-Rus savaşından, Rusların Doğu Anadolu’yu terketmelerine kadar geçen
dönemde, Çarlık idaresi tarafından Ardahan sancağı ikiye ayrılmış (Kars ve Ardahan
isminde) ve halkın toprak mülkiyeti elinden alınarak bütün Türk okulları kapatılmıştı.
Bu şartlar altında yöre halkı okuma yazma ve kültürünü koruyabilme
bakımından çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Yoğun bir Ruslaştırma faaliyetine
karşı yöre halkı kendi kültürünü canlı tutarak Türklüğünü koruyup geliştirebilmiştir.104
Kars, Ardahan, Oltu ve Kağızman sancaklarına ayrılan Merkez Kars ordusu
(askeri Vilâyet) Hicaz demiryolu ve Balkan savaşlarında felakete uğrayanlara el
altından toplanan yardımları Osmanlı devlet adamları ve başka yollarla anayurda
ulaştırılıyor. Ermeni Komitelerine karşı Pasinlerde kurulan “Canbizar” teşkilâtına Kars
ve çevresinde gönüllü fedailer yazılarak yöre halkının can, mal ve namusu korunmaya
çalışılıyordu.105
I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti birden fazla cephede savaştı. Kuvvetlerini
bu cephelere dağıtmak zorunda kalan Osmanlı Devleti'nin bu durumdan yararlanan
Ruslar, toparlanarak 1916 Şubat’ında Erzurum, daha sonra Görele'ye kadar bütün
Karadeniz kıyılarını Erzincan, Muş, Bitlis ve Hakkâri’yi işgal etti.
104 M. Fahrettin Kırzıoğlu; “Cenüb-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti” Türk Kültürü , s. 72 Ekim 1968, s. 950. 105 M Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.m. s. 55; M, Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi , C.l Đstanbul, 1953, s.553-554.
42
7 Kasım 1917 Bolşevik ihtilâli sonrasında çekilen Rus ordusunun yerini Ermeni
komitecileri almış, Erzincan'da başlayarak (Nisan 1918 yılından başlayarak) kaçarken
uğradıkları köy ve kasabalarda binlerce masum halkı öldürmüşlerdir.106 Bu katliamlar
sırasında Batum, Ahıska, Ahilkelek ve Elviye-i Selâse Türkleri birer Đslam Şuraları
kurup şubelerini yaygınlaştırmaya başladılar.
1917 Nisan ayında resmiyet kazanan Kars'taki “Đslam Komitesi” 1909 yılında
yine Kars'ta kurulan Canbizar Teşkilatı'nın bir devamı olup 30 Ekim 1918 müta-
rekesinden bir hafta sonra Kars'ta “Milli Đslam Şurası” olarak kurulmuştur.107
Türk Ordusu mütareke şartları gereği 1914 sınırı gerisine çekilmeye başlayınca,
topraklarımızı hukuken sahipsiz bırakmamak için Piroğlu Fahrettin Bey'in
başkanlığında Kağızmanlı Ali Rıza, Sarıhaliloğlu Muhlis, Mamiloğlu Tevhiddin Bey'ler
ve Kepenekçi Emin Ağa tarafından, merkezi Kars olmak üzere 5 Kasım 1918'de Kars
Milli Đslam Şurası kurulmuş oluyordu.108
Bu milli teşkilatın kurulmasında IX. Ordu Kumandanı Y.Şevki Paşa ile Kars
mutasarrıfı Hilmi Bey'in Kars'lı aydın ve milliyetçilere büyük ölçüde yardım ve
teşvikleri olmuştur.
Mondros mütarekesi şartları ve uygulamalarına karşı kurulan Kars Milli Đslam
Şurası aynı zamanda ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olma özelliği de taşımakta idi.
Şura'nın amacı, Osmanlı Devletinin Elviye-ı Selâse'den askeri ve mülki idaresi
ile tamamen çekilmesi üzerine, boşalan topraklarımızdan askeri ve idari teşkilat
oluşturarak, buraları Ermeni ve Gürcülere kaptırmamak, bunun için mücadele etmektir.
106 Ayrıntılı bilgi için bkz, M, Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Đli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi, (1918-1920), Ankara, 1970,s.79. 107 M.Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s.5-8; Fahrettin Erdoğan, Türk Ellerinde Hatıralarım, Đstanbul 1954, s. 173; Dursunoğlu, Cevat, Milli Mücadelede Erzurum, Ankara, 1946, s. 30; M.Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi I, s. 556; M.Fahrettin Kırzıoğlu,a.g.m., s. 553. 108 M. Fahrettin Kırzıoğlu, a.g. e. , s. 556. Ayrıca bu konuda bkz, Alfred Ravrlinson, Advantures in the Nearest, Newyork 1923, G.Jaeschke, Kurtulu ş Savaşı ile ilgili Đngiliz Belgeleri, Ankara, 1971, s. 43.
43
Şura kurulurken, en büyük destek, askeri ve mülki idareler ile halktan alınmıştı.
Öte yandan Wilson prensiplerinin 12.maddesinde yer alan “Her milletin kendi
geleceğini kendisinin tayin etme hakkı” da bir destek teşkil ediyordu.109
Bütün bunlara bağlı olarak Kars, Gümrü, Ahılkelek, Ahıska çevresi
temsilcilerinden oluşan bir meclis toplandı ve “Milli istişare Meclisi” adıyla 12 kişiden
ibaret bir hükümet kuruldu.110
2.1.1. Kars Kongresi
15 Kasım 1918'de yapılan I.Kars Kongresine, Ahıska ve Ahılkelek’ten
Efdal/Afzal, Behçet, Osman Server ve arkadaşları, Gümrü ve Akbaba adına
Halilbeyoğlu Topal Ali Bey ve Đsrafil Bey, Kağızman'dan Ali Rıza Bey ve arkadaşları
katılmışlardı.111
Kongrede, Piroğlu Fahrettin Bey'in başkanlığında 8 kişilik bir geçici heyet
kuruldu. Heyette Sarıkamış/Yedikilise köylü Hayrullah, Erivan / Đrevanlı Ahundoğlu
Taki, Karaçantalı Hacıoğlu ile (Kars köylerinden Rum muhacirler adına) Rum
Vafyeddin Efendi bulunuyordu.
Kongre sonunda “Kars Đslam Şurası Merkez-i Umumisi” kuruldu. Merkez-i
Umuminin ilk milli reisi Kepenekçi Emin Ağa, yardımcısı Fahrettin Bey'di.
Başlıca görevleri, zamanın bütün haberleşme araçları vasıtasıyla
Kars, Ardahan, Batua, Ahıska, Ahilkelek sancak ve kazalarından 30 Kasım
1918'de Kars'ta yapılacak olan kongreye delege göndermelerinin istenmesi çekilen
ordumuzdan boşalacak olan müstehkem yerlerin, bina ve silahların teslim alınmaya
başlanması ve kongreye delege istenen Elviye-i Selâse ve çevresinde Kars Milli Đslam
Şubeleri açılmasına çalışması idi.
109 Fahir Armaoğlu, 20.yüzyıl Siyasi Tarihi (1914–1980), Ankara, 1984, s. 133. 110 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara,1967,s. 587; Sami Önal, Milli Mücadelede Oltu, Ankara, 1968, s. 41. 111Fahrettin Erdoğan, a.g.e.,S.167.
44
2.1.2. II. Kars Kongresi
Yapılan çağrı üzerine II. Kars Kongresi, 30 Kasım 1918 Cumartesi günü Kars'ta
toplandı. Kongreye Ordubad, Nahcivan, Kamerli, Sürmeli, Serdarabad, Doğu Şuragel,
Ahilkelek, Ahiska, Batum, Ardahan ve Kars sancak ve kazalarından 60 kadar halk
temsilcisi katıldı.112
Kongre Başkanlığına Şüregel Kaymakamlığı ve Fahri Alay Kumandanlığı yapan
Cihangiroğlu Đbrahim (Aydın) Bey getirildi.113
Kongre üç gün sürmüş, 10 delegenin daha katılması ile toplam delege sayısı 70’e
ulaşmıştır.
30 Kasım'da toplanan 2 Aralık’ta sona eren Kars Kongresinde şu kararlar
alınmıştır.114
1. Batum'dan Ordubad'a kadar ve Ağrı'dan Azgur'a kadar halkının çoğu Türk ve
Müslüman olan yerlerden Osmanlı ordusu çekilince idare ve yurt korunması
işlerine bakmak üzere merkezi Kars'ta olmak üzere “Kars Milli Đslam Şurası”
adlı yeni bir hükümetin kurulması kararlaştırıldı.
2. Oniki kişilik “Merkez Mümessilleri Heyeti” seçilerek Cihangiroğlu Đbrahim
(Aydın) Bey, ordumuzun tasfiyesi ile Milli Đslam Şurası Reisliğine getirildi.
Kepenekçi Emin Ağa da reis yardımcılığına seçildi.
3. Merkezi Kars olarak kabul edilen Milli Şura Hükümetine 29 Ekim 1918'de
kurulan “Ahıska Hükümet-i Muvakkatası” ile 3 Kasım 1918'de merkezi Đğdır
olmak üzere kurulmuş olan “Araş Hükümeti” ve Batum Milli Şura'sı
katılmışlardır. Böylece Batum'dan Ordubad'a Ağrı dağından Azgur'a kadarki
bölgede halkın birliği sağlanmış oluyordu.
112 Fahrettin Erdoğan, a.g.e.,s. 168-169; M.Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 556. 113 Fahrettin Erdoğan , a.g.e.,s. 69; M,Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 556-557. 114 M,Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.m. s. 958.
45
4. Daha önce kurulmuş olan 8 kişilik “Muvakkat Heyetin” üye sayısı 12'ye
yükseltildi.115 Bu 12 kişilik heyet hükümetin parlementosunu teşkil ediyordu.
5. Çekilen Türk Ordusu, idareyi müttefikler adına Đngiliz heyetine bırakırken
elinde bulunan silah ve cephaneyi de çeşitli yollarla Milli Şura’ya terkediyordu.
Bu silah ve cephanenin teslim alınarak ilgili kişiler ile halka dağıtılmasına ayrıca
Milli Şura Hükümetine ait 8000 kişilik bir kuvvet verilmesine karar verilmiştir.
Geri çekilen Türk Ordusu tarafından her bakımdan desteklenen bu askeri
kuvvetler Aras boylarında Ermeniler, Kür boyu ve Acara taraflarında da
Gürcülere karşı Milli Şura hudutlarını korumak üzere and içildi.
6. Kongrede Milli Şura Hükümeti tarafından her ne olursa olsun Osmanlı
Devleti'ne ve halifeliğine bağlı kalınarak, Türk bayrağının kullanılmasına, adalet
ve idari işlerin Osmanlı Devleti kanunlarına göre yürütülmesine karar verildi.
7. Oltu, Kağızman, Ardahan ve Nahcivan'da beşer kişilik Milli Şuraların kurulması
kararlaştırıldı.
Bu arada mütarekenin hükümlerine göre, 11 Kasım'da Đngilizler Kars'a gelerek
ordu kumandanlığından müstahkem mevkii devir aldılar. 17 Aralık' ta Batum'a 7000
asker çıkaran Đngilizler demiryolu ile Tiflis'e oradan da Kars'a Albay Temperley
idaresinde bir birlik gönderdiler. Đngilizler 12 Ocak 1919'da Kars mevkilerine yerleşmiş
bulunuyorlardı.116
2. 2. I.Ardahan Kongresi (3–5 Ocak 1919)
5 Kasım 1918'de Kars Milli Đslam Şurası'nın kurulmasının hemen ertesi günü
Ardahan'da da faaliyetlere başlandı. Özellikle III. Fırka Kumandanı Kaymakam Halid
Bey, Ardahan ve çevresinde halkrn teşkilatlanmasında önemli rol oynadı.
115 Merkez Mümessiller Heyetini oluşturanlar hakkında bkz, M,Fahrettin Kırzıoğlu, Milli Mücadelede Kars, Ankara,1956, s. 1. 116 M.Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 9.
46
6 Kasım 1918'de Ardahan Hükümeti Mahalliye Reisi Binbaşı Salih, 9.Ordu
kumandanlığına bir telgraf göndererek Ardahan Livasındaki halkın bir mahalli cemiyet
teşkil ederek, ulusal geleceklerini hükümete arz etmek üzere delege seçimi yapmayı
istediklerini bildirdi.117
9.Ordu Kumandanı Yakup Şevki 7 Kasım 1918'de verdiği cevapta, Türk
topraklarının ayrılmaz bir parçası olan Ardahan halkından kendi gelecekleri için delege
seçip göndermelerini istedi.118
I.Ardahan Kongresine Halid Bey'in başkanlığında Dr. Hakkı Cenâb, Dr.Abidin,
Ağacıkoğlu Dr. Fuad, Filibeli Hilmi, Baytar kaymakamı Arif ve Ebülhindili Köseoğlu
Cafer ile Ardahan eşrafından Haşimoğlu Rasim (Acar) Beyler katıldı.
Kongrede alınan kararlar gereği;
1. Devletimize Đngilizlerin dikte ettirdiği Mondros Mütarekesi şartları her türlü
çareye başvurularak uygulanmayacaktı.
2. Eldeki silahları teslim etmek şöyle dursun düşmanla savaşılacak ve yeniden
silahlanılacaktı.
3. Yeni kurulmuş olan Ahıska ve Elviye-i Selâse'yi teşkil ecen topraklarımızla
birlikte Mondros Mütarekesinin ağır şartlarına mahkûm edilen anavatanı da
kurtarmak için geniş teşkilat kurup zafer’e ulaşıncaya kadar yılmadan çalışmak.
4. Derhal Milli Đslam Şurası bölgeleri, temsilcileriyle Ardahan da yeni bir kongre
hazırlanacak.119
Alınan kararlar telgraf ve telefonlarla etrafa duyurularak Đngiliz işgalinden önce
Đngilizlerin Ardahan'a gelmeleri istendi.
117 ATASE Ar şivi, Kl s. 251, Dos. 4 F,11–1. 118 ATASE Ar şivi, Kl s. 251, Dos. 4, F.11. 119 M.Fahrettin Kırzıoğlu ,a.g.m.,s. 959.
47
I.Ardahan kongresi, sadece Elviye-i Selâse'nin değil bütün yurdun
kurtarılmasından bahsettiği için oldukça ilgi çekici bir durum arz eder.
2. 3. II. Ardahan Kongresi (7–9 Ocak 1919)
II. Ardahan Kongresi, 7–9 Ocak 1919'da Haşimoğlu Rasim Bey’in konağında
yapıldı ve Kars, Erzurum ve Trabzon'dan delegeler katıldı. Kongreye, I.Ardahan
Kongresine katılan üyelerin dışında, Ahıska'dan Osman Server (Atabek), Ahilkelek'ten
Mehmet Ali ve Afzal Bey, Kars'tan Cihangiroğlu Đbrahim ve kardeşi Hasan Han,
Kağızman'dan Ali Rıza, Çıldır'dan Dr. Esat (Oktay), Oltu'dan Tahir Beyzade Yusuf Ziya
ve Şakiroğlu Ahmet, Mehmet Ramiz, doğru Haşimoğlu Rüstem (Acar), Şüregel'den
Akbabalı Hacıabbasoğlu Kerbelalı Mehmet Bey'ler katıldılar.120
Üç gün devam eden çalışmalar sonrasında şu kararlar alında. Alınan kararlar
I.Ardahan Kongresi kararlarını destekler nitelikteydi ve daha geniş içerikliydi.
1. Merkez Kars olmak üzere, bütün şuralardan katılacak delegelerle “Cenubi Garbî
Kafkas Hükümeti Muvakkat -ı Milliyesi”ni kurmak üzere, büyük bir kongre
yapmak.
2. Geri çekilen 9.Ordu'dan alınacak silah ve malzemeler, ordudan ayrılan gönüllü
er ve erbaşlar halktan toplanan gönüllüler ile yine ordudan ayrılacak subayların
idaresinde, düzenli asker birlikleri kurarak, Ermeni ve Gürcülere karşı koymak.
3. Erzurum, Batum ve Trabzon'da çıkan Seday-i Millet, Albayrak ve Đkbal
gazeteleriyle halkı uyarmak, dış dünyaya yayın ve resmi belgelerle milli hakları
tanıtmak.
4. Hiçbir suretle mevcut silahlarımızı Đngiltere ve onun ortaklarına (Gürcü ve
Ermeniler) teslim etmemek ve 1914 sınırı gerisine çekilecek III.Fırka
kumandanı Halit Bey’in Elviye-i Selâse'ye askeri yardım ve müdahalesini
devam ettirmek.121
120 Sami Önal, a.g.e.,s. 42-43; M,Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 9-10. 121 M.Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 12.
48
I. ve II. Ardahan Kongereleri tam zamanında toplanmış ve önemli kararlar
alınmıştı. II. Ardahan Kongresinin ilk günü, Đngiliz Generali F.Walker, Türk ordusunun
biran evvel Kars'ı terketmesi ve Kars'a Ermenilerin gelmesi hakkında Y.Şevki Paşa ile
görüşmekteydi.
Ardahan Kongrelerinde alınan kararlar, hiç bir taviz vermeden uygulanmaya
başlandı.
2.4. Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Dönemi
Ardahan Kongresinde alınan kararlar doğrultusunda 17/18 Ocak 1919 gecesi
büyük Kars Kongresi vali konağında toplandı. Bütün şura şubeleri birleştirilerek
“Cenubi-garbi Kafkas Hükümeti Muvakkata-i Milliyesi” kuruldu. Milli Şura
Hükümetinin” ismi değiştirilerek yeniden kurulan bu hükümet, Kars, Ardahan, Batum
sancakları ve kazaları ile Nahçıvan, Ordubad, Culfa, Ahıska ve Ahilkelek'i kapsıyordu.
Başkanlığına yine Cihangiroğlu Đbrahim Bey seçildi.122 Ardından hükümet üyeleri
seçilerek çalışmalara başlandı. 123 Hükümetin üyeleri şunlardan oluşuyordu.
1. Parlamento Reisi - Çıldır'lı Dr. Esat (Oktay) Bey.
2. Dâhiliye Nazırı - Kağızmanlı Ali Rıza Bey
3. Adliye Nazırı - Đrevanlı Hâkim Ağababayoğlu, Abbas Ali Bey.
4. Hariciye Nazırı - Divriği'li Fahrettin Bey.
5. Harbiye Nazırı - Cihangiroğlu Hasan Bey.
6. Maliye Nazırı - Gümrü'lü Hudadadbeyoğlu Mehmet Bey.
7. Maarif Nazırı-Önce Türkiye Rumlarından Kars’ta yerleşen Mihail sonra Kocaoğlu Mehmet Bey.
8. Đcra Nazırı - Hasanbeyoğlu Mehmet Bey daha sonra Yusuf Bey.
9. Nafia Nazırı - Đrevanlı Mühendis Mahmut Bey.
122 Fahrettin Erdoğan, a.g.e.,s. 184; M,Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e. s. 18-19; T,Zafer Tunaya,,Türkiye'de Siyasi Partiler, 1895-1952, Đstanbul 1952, s. 486. 123 A.Ender Gökdemir, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, Ankara, 1989, s. 90; Cevat Dursunoğlu, a.g.e.,s. 345.
49
III. BÖLÜM
MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNDE DOĞU ANADOLU
3. MĐLL Đ MÜCADELE BA ŞLANGICINDAN TBMM'N ĐN AÇILI ŞINA KADAR
GEÇEN SÜRE ĐÇĐNDE BÖLGEDE GEL ĐŞEN OLAYLAR
Kuzey Batı Kafkas Hükümetinin 12 Nisan 1919’da Đngilizler tarafından
dağıtılmasından sonra, başta Kars olmak üzere bölgedeki Đslam ahali büyük bir Ermeni
katliamı ve baskısı ile karşı karşıya kaldı.
Mondros Mütarekesinin ardından, Mütarekenin 7’nci Maddesi gereğince 15
Mayıs 1919'da Đzmir Yunanlılar tarafından işgal edildi.124 Memleket doğudan ve batıdan
işgal ediliyordu.
Karadeniz'in güneyinde Orta Anadolu’ya bir kapı olma özelliği taşıyan Samsun,
taşıdığı stratejik önemden dolayı Đngilizlerce işgal edildi. Samsun, Mütareke
Türkiye'sinin en huzursuz bölgelerinden biri idi. Bölgenin etnik yapısı, harp içinde
yaşadığı maceralar (Ermeni ve Rum tehciri) ve Pontuscu hazırlıklar bu huzursuzluğun
başlıca kaynağı idi. Çoğu Rum olmak üzere elli kadar çete, Samsun civarı içinde huzur
ve asayişi kökünden sarsmış bulunuyordu. Bütün bu özellikleri ile mütarekenin ilk
aylarından itibaren Samsun bölgesi, Đstanbul'daki Đngiliz kumandanlığının dikkatini
çekmiştir.125
Đngilizlerin, bölgedeki asayişsizlik ve Türk halkının Rumlara karşı silah-
landırıldığı hakkında şikâyetleri üzerine, Đstanbul Hükümeti olağanüstü yetkilerle
güvenilir bir kumandanı bölgeye göndermeye karar verdi. Bu sıralarda Türk
Genelkurmayı, kaldırılan Ordu Kumandanlıklarının yerini müfettişlikler kurarak
doldurmaya çalışıyordu.
124 Sabahattin Selek, Anadolu Đhtilali, Đstanbul 1973, s. 228; Nimet Arsan, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri C.IV, Ankara,1982, s. 23–24. 125 Sabahattin Selek, a.g.e.,s. 207-208.
50
Geniş yetkilerle Anadolu'ya geçen M. Kemal, gerçek düşüncesini faaliyete geçirebilme
fırsatını da elde etmiş oluyordu. Đlk olarak 22 Mayıs 1919'da Sadaret makamına bir
rapor yazan M. Kemal, raporunda, açık bir ifade ile Milli Mücadelenin birliğe ve Türk
Milliyetçili ğine dayalı olduğunu açıkladı.126 22 Haziran’da Amasya Tamimini
hazırlayan M. Kemal Paşa, vatanın kurtuluşunun milletin azim ve iradesine bağlı
olduğunu belirterek, Türk Milletini mücadeleye çağırdı. 127Milli Mücadele Türk
milletinin özverili çalışmaları ile başarıya ulaşabilineceği anlamak gerkiyordu.
3.1. Milli Mücadelenin Doğu Anadolu’da Teşkilatlanması
Kuzey Batı Kafkas Hükümetinin dağılmasından sonra, Ermenilerin Vilayât-ı
Şarkiyye'ye saldıracaklarını düşünen M. Kemal Paşa, 15 nci Kolordu'nun
muhafazasından yanaydı. 28 Mayıs'ta Havza'dan Kazım Karabekir'e çektiği telgraf,
Gürcü ve Ermenilere karşı alınacak tedbirleri açıklarken, milletin topluca hazırlıklı
olmalarını belirtiyordu.
Bu durum Đngilizleri rahatsız etti. Osmanlı Hükümeti üzerinde Đngiliz bakışının
artması üzerine 23 Haziran'da M. Kemal azledildi.
Birkaç gün sonra da M. Kemal, Erzurum'a hareket ederek 3 Temmuz'da sıcak bir
ilgi ile karşılandı. 23 Temmuz'da toplanan kongre önemli kararlar alan bir Temsil
Heyeti seçmiş temel faktör olarak da kayıtsız, şartsız milli haysiyet prensibini
benimsemiştir.128
M. Kemal Paşa Erzurum’a geldiğinde Cenub-i garbi Kafkas Hükümetinin
Hariciye Nazırı Fahrettin Bey Erzurum’da idi.
Erzurum kongresinin toplanma hazırlıkları sürdüğü sırada Fahrettin Bey'in isteği
üzerine Elviye-ı Selase temsilcileri, 15 Temmuz 1919'da Kongre başkanı M. Kemal
Paşa'ya müracaat ederek kongreye katılmak istediklerini bildirdiler.129
126 Atatürk’le Đlgili Ar şiv Belgeleri (1919–1921) Tarihleri Arasında 106 Belge, Ankara 1982, s. 21-22 Belge No. 19-19. 127 Nutuk, C. I, Đstanbul, 1971, s. 30–33. 128 Selahattin Tansel, a.g.e.,s. 17. 129 Vılâyât-ı Sıtte Kongresi Rıyâsat-ı Huzur-ı Ailesine Reis Efendi Hazretleri,
51
Müracaat dilekçelerinde özetle, aynı uğurda can vermeye karar verdiklerini
hukuk ve haklarının korunması ve savunulması için çalışacaklarını bu bakımdan da
Fahrettin Bey ve Milli Şura Azasından Rasim Bey'i temsilci seçtiklerini kabul
buyurmalarını, rica ediyorlardı.
23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi açıldığında Elviye-i Selase adına Fah-
rettin ve Rasim Bey'ler katıldılar.
Kongrenin açış konuşmasında M. Kemal, söz Ermenistan'a gelince “Đstilâ fikri
güden Ermeniler, Nahçıvan'dan Oltu'ya kadar bütün Müslüman halkı baskı altında
tutarak bazı yörelerde katliam ve yağmacılıkta bulunuyorlar. Sınırımıza kadar
Müslüman halkı yok etmek ve bir yandan 400.000 olduklarını iddia ettikleri Osmanlı
Ermenilerine tutamak olmak üzere, onları ülkemize sürmek istiyorlar” diyerek Elviye-ı
Selâsedeki Ermeni mezalimine işaret ediyordu
Fahrettin Bey hatıralarında M.Kemal ile aralarında geçen konuşmadan
bahsetmektedir.
Elvıye-ı Selase, Vilâyât-ı Sitte'nin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu telakki-yi mecibâneden doğan kanaatle biz kardeşleriniz de, sevgili Türkiye'nin öz ve necib evladlarıyla mücahedede yan yana oturmayı istiyoruz. Gelecek felaket size bize değil hepimizedir. Đcab ettiği gün, siz kardeşlerimizle Erzurum Kongresinin toplandığı günün akşamı M, Kemal Kaşanın Erzurum’a gitmek istemesi üzerine Fahrettin Bey yanına gider. Paşa, ona 24 saat içinde aynı saff-ı harp üzerinde can vermek için karar vermişiz. Bu hissimizden fedakârlık yapmak niyetinde değiliz. Avrupa'nın özellikle Đngilizlerin bizim için reva gördükleri müteessif hareketler yüzünden zayi edilen hukukumuz, henüz telafi etmez bir halde değildir. Đşte biz kardeşleriniz bu hukukumuzun ikad edecek büyük kongrede müdafaası için Cenub-i garbi Kafkas Hükümeti sadık hariciye nazırı Fahrettin Bey'le Ardahan eşrafından ve milli şura azasından Rasim Bey'i Salahiyyet-i lazimeyi haiz murahhas sıfatıyle kongrede isbat-ı vücud etmek üzere seçtik. Bu itimadnamenin yeterli bir vesika olarak buyrulmasını ihtiramatımızı ilaveten rica ederiz . Đmzalar 15 Temmuz 1335 Ardahan Aşiret Rüesasından Ardahan Eşrafından ve
Mehmed Ardahan Milli Şura Çıldır Eşrafından (Sabık) Reisi Mehmed Ali
Kars Şura-yı Milli Reisi Dr,Esad Ardahan Milli Şura Azasından
Hacı Hamidzade Hafız
Ardahan Milli Şura Azasından
Ardahan Milli Şura Azasından Abdulah AğazadeKamil
Hacı Nebizade Kamil Ardahan Aşiret Rüesesasından Bahri
ATASE Atatürk Özel Ar şivi Kl s. 5, Dos. 1335, F,3
52
M. Kemal Paşa ile Fahrettin Bey arasında geçen bu görüşme sonunda, Đngiliz-
lerin kongreyi dağıtabileceği endişesi ile Elviye-i Selase üye temsilcilerinin kongreye
katılmamasına karar verilir. Alınan karar gereğince, temsilciler, teşkilatlarına giderek,
Azerbaycan'la Türkiye arasında irtibat sağlamakla görevlendirilir.130 Bunun üzerine
Fahrettin Bey Erzurum'dan ayrılarak Oltu'ya gitti. Kars'ın kurtarılmasına kadar Oltu ve
çevresinde faaliyetlerde bulundu.
Erzurum Kongresinde açıkça Elviye-i Selase’den bahsedilmiyordu. Ancak 1.
maddede çizilen milli sınırlar içine Elviye-i Selase de dâhil edilmiştir.
Erzurum Kongresinden sonra Heyet-i Temsiliye BMM kurulup görevini ona
devredinceye kadar Elviye-i Selase meselesi ile ilgilenmiştir.131
Sivas Kongresinde, Erzurum Kongresindeki kararlar aynen kabul edildi. Bu
Elviye-i Selase açısından oldukça önem taşımaktaydı. Öyle ki her iki kongrede resmi
temsilcilerinin olmamasına rağmen, Elviye-i Selase meselesine sahip çıkarak, orayı
kurtarılması için mücadele edilecek vatanın bir parçası olarak kabul etmiştir.
Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarının daha sonra Misak-ı Milli'yi oluşturması
ile Elviye-i Selâse bu defa da Misak-ı Milli de yer almıştır.132 2’nci madde de yer alan
Elviye-i Selâse'nin vatan sınırları içinde sayılması maddesi Türk Yurdunun ayrılmaz bir
parçası olduğunu gösteriyordu.
3.2. Ermenistan ve Manda Sorunu
I.nci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra toplanan Paris Barış Konferansında
gündeme getirilen ve bu konferansta kabul edilen manda sistemi, Latince “Mandetum”,
Fransızca “Mandat” kelimelerinden gelmekte olup, “vekâlet” anlamında
kullanılmıştır.133
130 Fahrettin Erdoğan, a.g.e.,s. 228-229. 131 Ayrıntılı bilgi için bkz, Uluğ Đğdemir, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Ankara, 1975. 132 Đsmail Soysal Türkiye'nin Dı ş Münasebetleri ile ilgili Başlıca Siyasi Anlaşmaları (1920–1945) C.I, Ankara 1983, s. 15–16. 133 Edip Çelik “Manda ve Vesayat Rejimleri Hakkında Milletlerarası Adalet Divanı'nın Đstişari Mütalaası” M.Raşit Sevig'e Armağan, Đstanbul 1956, s. 264–265.
53
Paris Barış Konferansında ortaya atılan bu sistem, toprak ilhakını önlemeyi
yönelik insancıl bir sistem olarak gözükmektedir. ABD Cumhurbaşkanı woodrom
Wilson’un 8 Ocak 1918'de Amerikan Senatosuna gönderdiği ondört maddelik
muhtırasına dayanmaktadır. Bu muhtırada gelecekte kurulacak barışın temelleri iki
önemli nokta üzerinde açıklanıyordu.
1. Büyük ve küçük, bütün devletlere siyasi bağımsızlıkları ve toprak bütünlüklerini
karşılıklı olarak garanti altına almak imkânını sağlamak amacıyla bir milletler
teşkilatı kurmak. ( madde 14)
2. Milletlerin kendi geleceklerini kendilerinin hâkim olmaları ya da değişik bir
ifade ile toprak sınırlarının milletler ilkesine göre düzenlenmesiydi.134
O zamanki dünya siyasal durumu içinde Wilson'un bu iki prensibi incelenecek
olursa; savaşan milletlerin yaralarının sarılması için çekici bir teklif niteliğindedir. Artık
devletlerarasında siyasal dengeyi sağlayacak olan uluslararası bir birlik kurulacak ve
ulusların sorunları, silaha sarılmadan birlik aracılığı ile çözümlenebilecektir.
Ayrıca, “Milletlerin kendi geleceklerine kendilerinin hakim olması” prensibi
özellikle yenik düşmüş, asker ve ekonomik gücü zayıflamış devletler için zayıf da olsa
bir ümit ışığı olmuştur.
Mondros Mütarekesi imzalanmasından sonra başlayan işgaller çeşitli nüfuz
bölgeleri meydana getirme çabaları, Türk aydın ve idarecilerini “ülkenin toprak
bütünlüğünün ortadan kalkacağı” endişesine sevketmişti. Başkan Wilson'un harp
sonunda ortaya attığı adil barış formülleri ve nutukları, harpten ve batmaktan kurtuluş
için bir yol arayan Türk aydınlarında Amerika'ya karşı bir hayranlık ve umut
yaratmıştı.135
Öte yandan, Ermeniler ve Rumlar, Türkler katliam yapıyor iddiası ile Batı
ülkeleri ve Amerika'yı etkilemeye çalışıyorlardı.
134 Fahir Armaoğlu 20,Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914–1980, Ankara 1983, s. 135. 135 Sabahattin Selek, Anadolu Đhtilali, Đstanbul 1981, s. 275.
54
Paris Konferansında manda yönetimi altına alınacak ülkeler için kendilerini
idareden yoksun denmektedir. Osmanlı Devleti de aynı kapsama sokulduğundan dolayı,
“Türklerin kendi başlarına adaletli ve devamlı bir rejim kurup ülkelerini
genişletemeyecekleri inancı”136aydınlar arasında yayılmıştı. Bu rejimi ancak ABD gibi
güçlü bir devlet sağlayabilirdi.
Aynı zamanda Paris Barış Konferansı başta olmak üzere diğer barış
konferanslarında da Osmanlı Devleti’nin tümü veya bazı belgeleri için en çok önerilen
mandater yönetim, Amerikan mandasıdır. Barış Konferanslarındaki öneriler Türk aydın
ve idarecilerini büyük ölçüde etkilemiştir.
3.2.1. Barış Konferanslarında ABD'ne Manda Önerisi
Paris Barış Konferansının başlarında gündeme Amerika'nın Türkiye üzerinde bir
mandayı üstlenmesi gelmiştir. Bu öneriler, önce Türkiye'nin tümünü kapsayan manda
önerisi, daha sonra Ermenistan ve Đstanbul ile Boğazlar mandası biçimindedir. Lloyd
George tarafından önerilen Amerikan mandası, Fransa tarafından da destek görmüştü. 137 Bu fikir başkan Wilson tarafından kabul edilmekle birlikte, Amerikan halkının ve
senatonun görüşü henüz belirgin değildi. Rusya ile Türkiye arasında bir set çekmek
isteyen Đngiltere, Ermenistan'ın bir manda yönetimiyle kontrol altında tutulmasını ve bu
mandanın da ABD'ne verilmesini istiyordu.138 Böylece, Đngiltere, Fransa, Rusya ve
Türkiye'nin arasına ABD'nin bir tampon olarak konulması139 Đngilizlerin bölgeye nüfuz
etmelerini daha da kolaylaştırabilecekti. Ayrıca Đngiltere ekonomik sebeplerden dolayı
Ermenistan'a yapamadığı yardımı Amerika kanalıyla gerçekleştirmiş olacaktı.
Çok karmaşık ve çıkar hesaplarının yapıldığı bu manda önerisi Yunanlıların
Đzmir'e çıkarılışı sırasında yoğunlaşırken ABD Başkanı Wilson istekli görülüyordu.
136 Đzzet Öztoprak Kurtulu ş Savaşında Türk Basını (Mayıs 1919-Temmuz 1921) Ankara 1981, s. 80. 137 Reşat Sagay XIX ve XX YY, Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, Đstanbul 1972, s. 164. 138 John De Novo, American Đnterests and Policies in the Middle East 1900 1935-Đstanbul Minneopolis 1963, s. 418. 139 Abdülahat Akşin, Atatürk'ün Dı ş Politika Đlkeleri ve Diplomasisi, C.1, Đstanbul 1966, s. 72.
55
Lloyd George, özellikle Đstanbul, Boğazlar ve Ermenistan için Amerika'nın
mandayı üzerine alması konusunda ısrar ediyordu. Đngiltere bu bölgelerde Fransa'nın
söz sahibi olmasına karşıydı. Fransa ise aynı şekilde Đngiliz hâkimiyetini
benimsemiyordu. Öteki ilgili güçler, kendileri direkt olarak hâkimiyetleri altına
alamayacakları için ABD mandasını kabul ettiler. Öte yandan ABD Ortadoğu'da
emperyalist emeller beslemiyordu. ABD'nin varlığı, Bolşevizmin güneye yayılmasına
bir engel oluşturarak, Akdeniz’deki Đngiliz menfaatlerini korumada bir vasıta olacaktı.
Đngiliz hedefleri emperyalist kaynaklara yük olmadan karşılanacaktı ve Đngiltere'nin
duyarlı olduğu toprakların gasp edilmesi söz konusu olmayacaktı.140
21 Mayıs'taki Đngiliz önerisi yine Lloyd George tarafından yapılıyordu. Bu
öneride Anadolu’nun tümünü bırakıp Đstanbul ve Ermenistan üzerinde ABD'nin manda
kabul etmesi ileri sürülüyordu. Gerekçe olarak da bölgede kan ve vahşetin
durdurulması, Ermeni soykırımının ortadan kalkması, bölgedeki Hıristiyan halkın
huzurlu yaşaması, Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini sürdürmesi Yakın Doğu'da
Amerikan menfaatlerinin korunması idi.
Đlk bakışta gerekçeler ABD açısından kabul edilebilir ve mantıklı gibi gözükse
de Wilson ve danışmanları, ABD Senatosunun ve Amerikan Halkının, Yakın Doğu'da
gereksiz sorumluluklar altına girmeyi onaylayacağının düşük bir ihtimal olduğunu
söylemişlerdir. Böylece ABD, bir Đngiliz olupbittisiyle büyük bir büyük bir sorumluluk
altına girmemiştir.
Ermenistan üzerinde Amerikan mandasını önerenlerin başında Ermeniler
gelmektedir. Nitekim öneriler Paris Barış konferansında sürekli temsilci bulundurmak
istemişler bu istekleri kapsayan bir muhtıra sunmuşlardı (26 Şubat 1919). Bu
muhtıranın ikinci ve üçüncü maddelerinde şu hususlara yer veriliyordu.
2. Kurulacak Ermeni Hükümeti itilaf Devletlerinin ve Amerikanın da katılmasını
istediği Milletler Cemiyetinin ortak garantisi altında olacaktır.
140 Bu konuda ayrıntılı bilgi için Bkz, John A De Nova, a.g.e.,s. 118.
56
3. Barış Konferansı tarafından bir geçiş dönemi olarak devletlerden birine,
Ermenistan hakkında ezel bir manda verilmelidir. Kendisine manda verilecek devletin
seçilmesi konusunda şimdi Paris’te toplanmış bulunan ve bütün Ermeni milletini temsil
eden Ermeni delegasyonunun görüşü alınmalıdır. Mandanın süresi en çok yirmi yıl
olacaktır.141
31 Temmuz 1335 (1919) tarihli Türkyank adlı Ermeni gazetesi de özetle
“Amerika vesayeti ise Ermenistan için elzemdir” denilerek142 Amerikan mandası
öneriliyordu.
Bu öneriler karşısında istekli görünen ABD Başkanı Wilson tek başına karar
vermenin güçlüğü karşısında Yakın Doğu’da mandalar konusunu incelemek üzere
“King Crane Heyeti”ni bölgeye gönderdi.
3 Haziran 1919' da Đstanbul’a gelen heyet yetkilileri bazı Türk yetkilileri ile
görüşerek Amerika'nın Yakın Doğu’da hiçbir siyasal emeli olmadığını ancak Doğu
Anadolu'da bakımsız bir Ermenistan'ın Türkiye açısından yararlı olduğunu
açıklamışlardır.143
Wilson, konferansta Lloyd George, Clemanceau ve Orlando'nun önerileri ile
ABD'nin Ermenistan ile Đstanbul ve Boğazlar üzerinde mandasını benimsemiş olarak 27
Haziran’da ülkesine dönerken konu ile ilgilenmek üzere Yakın Doğu yardım işlerinin
yöneticisi olan Herber Hoover'i görevlendirdi. Hoover, bölgeyi incelemek üzere General
Harbord başkanlığında bir heyet kurarak bölgeye gönderdi.144
3.2.2. Manda ve Himaye önerilerinin Kongrelerde Tartışılması
Kongreler, kurtuluş çareleri arayan aydın ve idarecilerimizin manda ve himaye
fillerini en çok tartıştıkları yerler olmuştur.
141 Esat Uras,a.g.e.,s. 658. 142 ATASE Arşivi, Kls. 75, Dos. 292, fh,33 - ATASE Ar şivi, Kl s. 71, Dos. 238, fh.5–8- ATASE Ar şivi, Kl s. 78, Dos. 290, fh,6–4. 143 Seçil Akgün, “Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk-Ermeni Đlişkilerinde ABD’nin Rolü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đli şkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Erzurum, 2000, s.336. 144 Ayrıntılı bilgi için bkz, Hoover, Herbert, The Ordeal of woodrow Wilson, Newyork, 1969,s.152.
57
Erzurum'da bir kongre toplanması kararının Mayıs 1919 sonlarına dayandığı
anlaşılmaktadır. Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın “Osmanlı Devleti Đdaresinde özerk bir
Ermenistan'ı kabul edeceklerini” Paris Konferansına bildirmesi.145 Doğu Anadolu
Müdafaai Hukuk Cemiyetinin ve Erzurumluların harekete geçmesine neden oldu. “Milli
Bağımsızlığın kurtarılması için milli birlik ve azmini dünyaya göstermelidir.”146
Fikrinde anlaşan heyet, Trabzon, Erzincan ve Đstanbul ile haberleşmiş, Doğu illerinin
savunması için, Doğu illerinin katılımı ile Erzurum'da bir kongre toplanmasına karar
vermişlerdi.147 Erzurum Kongresinin toplanmasına karar verilmesinden (29 Mayıs
1919) kongreye kadar geçen sürede manda ve himaye konusu aydın ve idarecileri büyük
çapta meşgul etmiş ve tartışmalara neden olmuştur.148
Manda önerisini savunanlar kongre için yeterli hazırlık yapamadıklarından,
kongrenin daha çok Ermeni tehlikesine ağırlık vermesinden dolayı mandanın kabülü
yönünde olumlu sonuç çıkmamıştır. Ama kongrenin 7 nci maddesi manda yanlılarınca
ümit ışığı olarak değerlendirilmiş, hatta bazılarınca kabulü halinde yorumlanmıştır.149
Hâlbuki Mustafa Kemal ve bazı arkadaşlarına göre bu madde açıkça manda ve
himayeyi red anlamına geliyordu.150
Erzurum Kongresinde umduklarını elde edemeyen manda yanlıları, kongrenin 7
nci maddesini, Amerikan mandası olarak yayınlayıp Sivas Kongresinde bu yolda daha
açık bir karar çıkması için çaba sarf etmişlerdir. Gerçekten de Sivas Kongresi oldukça
yoğun manda tartışmalarına sahne olmuştur.
Sivas Kongresinde manda meselesi uzun uzadıya tartışılırken, kimi taraf
mandayı savunmuş, kimi taraf ise karşı çıkmıştır. Tutanaklara bakıldığında manda
fikrini savunanların Erzurum kongresine nazaran daha çok hazırlıklı oldukları
145 Mine Erol Türkiye'de Amerikan Mandası Meselesi (1919–1920) Giresun, 1972, s. 75. 146 Kazım Karabekir, Đstiklal Harbimizin Esasları, Đstanbul 1957, s. 45. 147 Mine Erol ,a.g.e., s. 76 148 Ayrıntılı bilgi için bkz, Namık Ambarcıoğlu, Ahmet Emin Yalman’ın Mütareke Devrinde Yazdıkları, Ankara 1945, s. 117. 149 Halide edipAdıvar hatıralarında, 7 nci maddedeki “…milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi bir devlet ifadesiyle” ABD’nin kastedildiğini yazmaktadır. Halide Adıvar, Türk’ün Ate şle Đmtihanı, Đstanbul, 1962, s. 18–19. 150 M. Kemal Atatürk, Nutuk, C,1, Ankara 1974, s.62–63. “… Hakikaten bu maddenin ifade ediliş şeklinde ihtimal ki mandacılıkta pek ileri giden ve sonu gelmez propagandaları ile umumi efkara karıştıranları susturmaz.”
58
görülmektedir. Bu mandayı savunanların başında Bekir Sami, Đsmail Hami, Vasıf, Rafet
Beyler'le Đsmail Fazıl Paşa gelmekteydi.
Madde 7: Milletimiz çağdaş gayelerin büyüklüğüne inanır, teknik, siyasi ve
iktisadi durumumuzu ve ihtiyacımızı takdir eder. Bu bakımdan devlet ve milletimizin
içte dışta bağımsızlığını ve vatanımızın bütünlüğünü korumak şartıyla altıncı maddede
bu belirtilen sınırlar içinde milliyet esaslarına saygılı ve memleketimize karşı istila
emeli beslemeyen herhangi devletin teknik, siyasi ve iktisadi yardımını memnunlukla
karşılarız. Bu adaletli ve insanca şartları taşıyan bir barışında bir an önce
gerçekleşmesi, insanlığın selameti ve dünyanın huzuru adına en özlü milli gayemizdir.
“Efendiler, bu maddenin hangi noktasında manda ve mandaterin Amerika
olacağı fikri vardır? Olsa olsa herhangi cehaletin teknik, siyasi ve iktisadi yardımını
memnunlukla karşılarız sözlerinden manda fikrini çıkaranlar bulunabilir, fakat
mandanın mana ve maksadının bu olmadığı muhakkaktır. Her zaman ve bugün bu
açıklık çerçevesinde yapılacak yardımları memnuniyetle karşılamaktayız ve
karşılarız...”
Sivas Kongresi manda ile ilgili tartışmalarını Amerikan Senatosuna bir mektup
yazmak suretiyle sonuçlandırırken151 Erzurum Kongresinin kabul ettiği yedinci maddeyi
de aynen benimsemiştir. Esasen bu madde ile manda ve himaye reddedilirken bunun
dolaylı ifadesi maddenin yanlış anlaşılmasına da neden olmuştur.
3.2.3. General Harbord Heyetinin Anadolu’da Đncelemeleri
Bütün bunlar olurken ABD tarafından görevlendirilen General Harbord 15
Ağustos 1919'da heyeti ile Paris'e geldi. 46 kişilik Harbord heyetinde ikisi subay, üç'ü
sivil 5 Amerikalı Ermeni bulunmaktaydı.152 Paris'te Ermenilerin ileri gelenleri ile de
görüşen Harbord, 21 Ağustos'ta Paris'ten ayrılarak. Đstanbul'a gelmek üzere Brest'e
hareket etti. Bu günlerde Orta Doğu mandalarını soruşturmakla görevli King Crane
Komisyon'u Paris'e dönerek ABD'nin Paris'teki delegasyon başkanı Frank Polk'a bir
151 ATASE Ar şivi, Kl s.40, Dos.158, F .72-Z; Karabekir Kazım,a.g.e., s.55-56; Erol Mine, a.g.e.,s.123. 152 Seçil Akgün, General Harbord'un Anadolu Gezisi ve (Ermeni Meselesine Dair) Raporu, Đstanbul 1981, s. 66.
59
rapor verdi. Konferansa sunulmayan bu raporda “Türkiye, Đstanbul, Türkiye ve
Ermenistan olarak üçe bölünsün, buralarda kurulacak mandaterlik için ilk sırada ABD
düşünülebilir. Yunanlılar Anadolu'dan çıkarılmalıdır. Kilikya Ermenistan'a
bağlanmalıdır. Đzmir'e özerklik verilmelidir.153
2 Eylül'de Đstanbul'a gelen heyet önce Padişah Vahdettin sonra da Sadrazam
Damat Ferit ile görüşmüştür. Robert Koleji'nde şerefine resmikabul verilmiş, pekçok
gazeteci ve Türk aydını da toplantıya katılmıştır. Ayrıca toplantıya katılan Hüseyin
Ragıb Bey'in belirtiğine göre Rum, Ermeni ve Musevilerden de toplantıya katılanlar
olmuştur.154 Amerikan Mandasını savunan bazı Türk aydınlarının da (Halide Edip)
toplantıya katıldıkları bilinmektedir.
General Harbord, Đstanbul'daki temasları sırasında Türkler ve Türkiye hakkında
incelemelerde bulundu. Amerikanın Đstanbul Yüksek Komiseri, Amiral Bristol ile de
özel olarak görüştü. Đstanbul'daki görüşmelerini tamamlayan heyet ikiye ayrılarak
çalışmalarına devam etti. Bir kısmı sağlık, maliye ve ticaret gibi konuları araştırmak
üzere Đstanbul'da kaldı. Bu grup daha sonra Karadeniz yolu ile Tiflis'e, geriye kalan 30
kişi ise demiryolu ile Anadolu'ya geçmiştir.
Seyahat programı, yapılan incelemelerin ne kadar ciddi ve geniş kapsamlı
olduğunu göstermektedir. Seyahat programı gereğince, Haydar Paşa'dan hareketle
Đzmit-Konya-Adana üzerinden Tarsus, Mersin, Đskenderun, Halep'ten Mardin'e oradan
otomobille Diyarbakır, Harput, Malatya, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars Erivan ve
Tiflis'e geçilecekti. Sonra yine trenle, Bakü üzerinden Batum'a geçilip Karadeniz
yoluyla Đstanbul'a dönülecekti.155
General Harbord heyetinin gezisiyle Osmanlı idarecileri, (Başta Harbiye
Nezareti olmak üzere) ve Anadolu'da Milli Mücadeleyi yürüten Türk aydın ve
idarecileri yakından ilgilenmişlerdir.156 Türk aydın ve idarecilerinin asıl amacı Harbord
153 Zeki Sarıhan, Kurtulu ş Savaşı Günlüğü II, Ankara 1984, s.75. 154 Cemal Kutay Türk Milli Mücadelesinde Amerika, Đstanbul, 1979, s. 79. 155 Seçil Akgün a.g.e., s.75. 156 ATASE Ar şivi, Kl s. 184, Dos. 89, F.148; ATASE Arşivi Kl s.102, Dos.362, F.34-2, 34-3, 34-4.
60
heyetinin tarafsız biçimde incelemelerini yapmalarına yardımcı olmakla birlikte, Türk
yurdunun bir kısmının Ermenistan toprakları olarak gösterilmesine engel olmaktı.
General Harbord Sivas Kongresinden sonra Sivas’a geçmiş 22 Eylül'de Milli
Mücadelenin önderi M. Kemal Paşa ile de görüşmüştür. Görüşmelerden her iki taraf
memnun kalırken, M. Kemal, Türk görüşünü kapsayan bir muhtırayı Harbord'a
göndermiştir. Muhtıra'da “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin kuruluş
sebepleri ve teşkilatı ile son durum, Ermeniler, Amerikan yardımı ve Bolşevizm.
Bolşeviklere karşı görüşümüz konuları” yer almaktadır.157 General Harbord’un M.
Kemal’le görüşmesi sonucu manda ile ilgili söyledikleri, bazı Türk aydın ve
idarecilerinin bir kısmının, mandayı nasıl anladıkları konusunda güzel bir örnek olduğu
kadar ilgi çekicidir. Harbord, Türk aydın ve idarecilerinin bir kısmının manda
konusunda farklı düşündüklerini şöyle anlatmaktadır.“... Onların manda sözü ile
anladıkları, bizim görüşümüzden farklıdır. Onlara göre manda ağabeyin kardeşine
önerileri gibi bir şey iç işlerine ve uluslararası ilişkilere karışmadan herhangi bir otorite
ortaya koymadan uygulanan bir ilişki”. 158
25 Eylül'de Erzurum'da 15 nci kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile de
görüşen Harbord, 26 Eylül'de Türkiye'den Rus Ermenistan’ına geçmiştir. Türkiye
dışında Kafkaslardaki incelemesini tamamlayan Harbord 11 Ekim'de Đstanbul'a döndü.
Đstanbul'da bazı görüşmeler yapan Harbord ve heyeti 24 Ekim'de de Paris'e dönmüştü.
16 Ekim 1919 tarihini taşıyan Harbord raporu “Yakın Doğu'da Hakikatler” başlığını
taşmakta olup esas itibariyle iki bölümden oluşurken bir de ekler kısmı mevcuttu.159
General Harbord’un raporunda özetle “Ermeni tarihi, bu günkü durumu, politik
faktörler ve sorunlar, Türkiye ve Transkafkaslarda genel ve özel maliye, ticaret ve
endüstri, halk sağlığı ve bakımı; ahali sinai ve diğer yetenekler, iklim ve doğal
kaynaklar, coğrafi durum, madencilik ve hudutları, manda idaresinin askeri yönden
güçlükleri, ulaşım, haberleşme, biblioğrafya”160 başlıklarını kapsayan incelemeler yer
157 Fethi Tevetoğlu , “Milli Mücadele’de M, Kemal Paşa-General Harbord Görüşmesi” Türk Kültür Dergisi, Sayı 80, s. 590. 158 Seçil Akgün, a.g.e.,a,,14. 159 Seçil Akgün, a.g.e.,a,, 133. 160 Cemal Kutay Örtülü Tarihimiz, C,2, Đstanbul 1975, s.794.
61
almaktaydı. Raporun en önemli kısmı son kısmıydı. Son kısmında ABD’nin bu bölgede
manda alıp almaması konusunda olumlu ve olumsuz nedenler sıralanmakta idi.161
Harbord raporunda, heyette görev alanların hemen hepsi olumlu ve olumsuz
manda ile ilgili gerekçeler ortaya koyarken “Türkiye ve Transkafkaslar’da Ticaret ve
Endüstri” konularını araştıran Ellıot Grinell Mears” Ortadoğu’da bir sorumluluk
almanın Monrce Doktrini’ne ters düşeceğini, Avrupa’nın emperyalist bir süreçte
olduğunu, bu bölgede mandaterliğin bu yüzden sonsuz sorunlar yaratacağını “öne
sürerek mandaya tamamıyla karşı çıkmıştır.162
Öte yandan Amerikan halkı da, olayın ekonomik yönünü düşünerek baştan beri
manda meselesine olumsuz bakıyordu. Amerika Kamuoyunu, Türkiye’nin ABD’ne
uzaklığı ve ABD’nin Yakındoğu’ya pek fazla tanımaması gibi faktörlerde olumsuz
yönde etkilemiştir.163
General Harbord raporu, Amerikan Senatosuna Başkan Wilson tarafından çok
geç verilmiştir. Wilson Amerika kıtasının dışında yükümlülük üstlenmeye istekli iken,
Wilson'un karşıtları “Amerika'nın Đngiliz emperyalizminin hizmetine giremeyeceğini
ileri sürerek Wilson'un istediği manda tasarısına karşı çıktılar.
24 Mayıs 1920'de Amerikan Senatosunda manda olayı reddedildi ve böylece
ABD için manda sorunu sona erdi. Bundan sonra ABD kapalı siyasetine (Monroe
Doktrini) dönerek Avrupa siyasetinde uzak kalmayı tercih etti.
Türk Milli Mücadelesinin daha başlarında ortaya çıkan manda fikri Anadolu1 da
başlayan direniş ve birlik karşısında tutunamadı. Birçok Türk aydını manda fikrini
savunmasına rağmen Türk halkının direniş ve bağımsız yaşama arzusu buna engel oldu.
161 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz, “Türkiye’de Kurulmak Đstenen Amerikan Mandası (General Games G, Harbord’un Gizli Raporu) BTTD , C,4, Sayı 33, s. 11-14, 162 Seçil Akgün, a.g.e.,,,, s.136 ayrıca Seçil, Akgün, Ana Hatlarıyla General Moseley Raporu; Türkiye’de Amerikan Mandası”, Belleten, Sayı 189-192 s.955-108, 163 Mine Erol a.g.e.,s.20, Ayrıca bu konuda ayrıntılı bilgi için Bkz, Ulagay Osman, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı Đstanbul 1974,
62
3.2.4. Heyet-i Temsiliye Döneminde Türk-Sovyet Đlişkileri
Türk Milli Mücadelesinin başlamasından itibaren Anadolu'daki faaliyetler
tamamıyla değişik bir yönde gerçekleşmiştir. Erzurum Kongresinde seçilen Heyet-i
Temsiliyye Anadolu'da bir ihtilal kıvılcımı yakmıştı. Bir yanda manda ve himaye
düşüncesiyle Anadolu topraklarını sömürgeleştirme çabaları, diğer yanda “Ya Đstiklâl
Ya Ölüm” parolasıyla mücadeleye atılanlar.
Daha Amasya'da iken M. Kemal Paşa ve arkadaşları arasında vatanın kurtuluşu
için ihtilal beyannamesi hazırlandı. Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasında gerekli
askeri ve siyasi konular da bu görüşmelerde ele alınıyordu.
Bolşeviklerle Türk milliyetçileri arasında ilişkiler ilk defa bu sıralarda
kurulmaya başladı. Rusya da bu sıralarda içten içe kaynıyordu. Bolşevikler, Batı’dan
asker yardımı alan Beyaz Ruslara karşı savaşıyorlardı. Türkler ve Ruslar, Đngiltere'nin
liderliğindeki Batı’dan gelen kuvvetlere karşı koymaktaydılar. Tarihte ilk defa olarak
Türklerle Ruslar aynı koşullar altında ve aynı düşmana karşı idiler.
Milli mücadele taraftarları, Türkiye'nin çıkarları açısından büyük ölçüde yararlar
elde etmek amacıyla doğu ve batıya karşı dikkatle hazırladıkları siyasetlerini günün
gerçeklerine göre etkin biçimde uygulamaya çalışıyorlardı. Milli hareketin ilk
günlerinde milliyetçi önderlerin doğu siyasetini üstün tuttukları görülüyordu. Hâlbuki
Đtilaf Devletleri Türkiye'ye onurlu bir barış önerse batılı devletlerle bir uzlaşmaya
varmayı yeğ tutacaklardı. Ancak milliyetçiler batı ile bir uzlaşmaya varılamayacağını
anlayınca, dikkatlerini doğuya çevirdiler. Doğunun Anadolu hareketini tanımakla
kalmayacağına; Misak-ı Milli'nin uygulanması yolunda Türkiye'ye maddi ve manevi her
çeşit yardımda bulunacağına inanmaya başladılar.164
Türk-Bolşevik ilişkilerini iki devreye ayırmak mümkündür. Biri M. Kemal
Paşa'nın Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919'dan, T.B.M.M.'nin açıldığı 23 Nisan 1920 tari-
hine kadar olan ilk devir, Diğeri de T.B.M.M.'nin açılmasından bu güne kadar devam
164 Salahi R.Sonyel “Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasetimiz 1920,-1921” Belleten, C,XII, S. 164 (Ekim 1977) s. 661
63
edip gelen devirdir. Birinci devir resmi olmayan, ikinci devir ise resmi olan ilişkiler
devridir.
Rusya'da kurulan Bolşevik rejim milli mücadele başlamadan önce Anadolu halkı
ile ilgilenmeye başlamıştı. 5 Mart 1919'da kurulan Komünist Enternasyonal 1 Mayıs
günü “Dünya Đşçilerine yayınladığı bildiride; Türkiye'nin isçi ve köylülerine ayrı bir
paragraf ayırmış ve Anadolu'daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini kastederek
başlattıkları ihtilali başarmalarını ve “Kendi Kızılordusu” ile “Đşçi, asker ve köylü
Sovyetlerini” kurmalarını istemiştir.165
Sovyetler gerçekleştirmek istedikleri “Dünya Proleter ihtilalinde” Türkiye de yer
ayırmışlar dünya memleketlerini ikiye ayırarak, her kısımda uygulanacak taktiği ve
desteği buna göre tespit etmişlerdi. Batı Avrupa'nın endüstriyel memleketlerinde bu
ihtilalin dayandığı sanayi işçileri (Proleterler) ve bunları teşkilatlandıran komünist
partileri idi. Ortadoğu ve Asya'yı içine alan doğuda sanayi gelişmediğinden ve
dolayısıyla işçi kitlesi olmadığından ve buradaki memleketler batı sömürgeciliği altında
bulunduğundan, buralarda dünya proleter ihtilalinin öncülüğünü köylüler ve batı
sömürgeciliğine karşı bağımsızlık mücadelesini yürüten milliyetçi burjuvazi yapacaktı.
Milliyetçi burjuvazinin milli kurtuluş hareketi gerçekleştiği takdirde, batının
sömürgeleri elinden çıkacağından batı kapitalizminin hammadde kaynağını ve
dolayısıyla en kuvvetli desteğini teşkil eden unsur ortadan kalkarak batı kapitalizmi
zayıflayacak ve işçilerin komünist partisinin ele alacağı bir ihtilal ile bütün kapitalizm
yıkılarak doğu ve batıda bütün memleketlerde Sovyet Rejimi kurulacaktı.
Sovyet Rusya 1919 Martından itibaren Türkiye'ye bu açıdan bakmış, amaçlarını
bütün Milli Mücadele boyunca devam ettirmiştir. Milli Mücadeleye karşı Sovyetlerin
temel prensibi de bu olmuştur.166
165 Bildirinin metni için bkz, The Commünist International, Moscow, Mayıs 1919, s.1 Stefanos Yerasimos. a.g.e., s.130-133,; Fahir Armaoğlu, “1920 Yılında Milli Mücadele ve Sovyet Rusya” VII, TT Kongresi,C.II, Ankara 1973, s. 893. 166 Fahir Armaoğlu “20,Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980,” TT Kongresi, Ankara 1983 s.308.
64
Kurtuluş savaşında Sovyetlerden yardım sağlamak bir zorunluluk olmuştur.
Sovyet yöneticilerde Milli Mücadele öncesinden beri Türkiye'ye karşı olumlu
davranmışlardır. Bu davranışın nedeni Sovyetler için milli politikaları gereğidir.
1919 yazında Anadolu milliyetçileri ile Sovyet yöneticileri, uzaktan uzağa
birbirlerine iyi niyetlerini ifade etmişlerdir. M. Kemal Paşa, Erzurum Kongresindeki
konuşmasında Sovyetleri öven sözler söylemiştir. 167
Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin de Sovyet Dışişleri “Müslüman Yakın Doğu
Dairesi” başkanı Neriman Nerimanov'un imzasıyla Sivas Kongresinden iki gün sonra,
13 Eylül 1919'da “Türkiye Đşçi ve Köylülerine” yayınladığı uzun bildiride Đngiliz
emperyalizmini ve Đstanbul hükümetini yermiş, hazırlanan Anadolu Milli Mücadelesine
“Rus Đşçiler ve Köylüler Hükümeti'nin kardeşlik elini uzatacağını belirtmişti.168
Kurtuluş Savaşının komutanları arasında ilk yazışmalarda Bolşeviklik ve
Ruslardan yardım sağlamak konuları önemli bir yer tutmaktadır.
Bu dönemde, yardım konusunda siyasal rejim bakımından yakınlaşmayı
gerektireceği düşünülmektedir.169
Ancak komutanlar Sovyetlerle anlaşmadan önce Đtilaf Devletlerini, bu yanaşma
tehdidiyle korkutarak yola getirmeyi de denemişlerdir.170
TBMM’nin açılmasına kadar geçen süre içinde Türklerle Sovyetler arasında bazı
hazırlık temasları aranmıştır. Đlişkiler gayrı resmi kişiler aracılığı ile yazılıyordu.
167 Konuşmanın metni için bkz, Nutuk C.III, s.929 . 168 Bildiri için bkz, Yerasimos Stefenos. a.g.e., Belge 34, s. 130-133; Y.Hikmet Bayur, “Birinci Genel Savaştan Sonra Yapılan Barış Anlaşmaları” Belleten C.XXX, s. 117; Kazım Karabekir,a.g.e., s. 164;Mete Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar, 1908-1925, Ankara 1978, s. 96. 169 Salahi R. Sonyel, a.g.m. Belleten, s.660: M, Kemal'in Karargahında istihbarat ve siyaset şubesi müdürü Hüsrev (Gerede) Bey Havza'dan 7 Haziran 1919'da Karabekir’e yazdığı mektupta, “Bolşevikliğin Đtilaf Devletlerini emperyalist istilasına karşı güçlü bir unsur olarak dayandığının sevinçle anlaşıldığını ifade etmekte düşman taarruzlarına karşı mukabeleyi temin için silah, cephane, erzak almak cihetlerinin sağlam kazığa bağlamak lazımdır” demektedir, (Kazım Karabekir,a.g.e., s.59-61). M, Kemal'in 23 Haziran 1919'da Karabekir'e gönderdiği telgrafın üçüncü maddesinde “Bolşevizmin sureti telakki ve tecellisi dahi müzakere edilerek esasen Keşan, Orenburg vs. gibi ahali-i Đslamiyye bunu kabul ederek diyanet, anane gibi işlerle zaten haberdar olmadığından bunun memleket için bir mahzuru olmayacağı düşünüldü” denilmektedir, (Kazım Karabekir, a.g.e, s. 56-57.). 170 Karabekir Paşa, Amerika ve Avrupalıları en iyi tehdit cümlesi mahvetmek isterle Noktai istinadı bizzarur, şarkta arayacağımızdı” demektedir, Kazım Karabekir, Đstiklâl Harbimiz, s. 486.
65
Bunlardan en önemlisi M. Kemal ile Rus Albayı S.M.Budienni arasındaki ilişkilerdi.171
Ruslar bu arada başka bir heyeti de temaslarda bulunmak üzere Đstanbul'a gönderdiler.
Bu Kafkas Cephesi Kumandanı Charva Eliaves idi.172
Erzurum Kongresi sırasında Bolşeviklerle temasın Doğu Cephesiyle yapılması
kararlaştırıldı. Dr. Ömer Lütfi ve Dr. Fuat Sabit Moskova'ya gönderildi.173
Bolşeviklerle temas için gönderilen Dr. Fuat Sabit Bey'den ilk rapor 19 Ekim
tarihinde Kazım Karabekir Paşa'ya ulaştı. Bu raporda Azerbaycan Hükümetinin
Đstikraza razı olduğu ve bir murahhas yollayacakları bildirildikten sonra “Bolşeviklerle
görüştüm. Bolşevizmin memleketimiz de tesisi için, sosyal, ekonomik hiçbir esas
olmadığı gibi, halkın irfan ve an'anesi de buna muhalif olduğundan, hiçbir sosyal ıslahat
talep etmeden nasıl yardım edeceklerini sordum.” Her suretle yardım edeceklerini ve
şimdi yol olmadığından yalnız paraca yardımın mümkün olduğunu ve ne miktara ihtiyaç
olursa verileceğini temin ettiler” demekteydi.174
Bakü’de bu temasın kimlerle yapıldığı raporda kayıtlı değildir.
Fuat Sabit Bey’in ikinci raporu 25 Ocak tarihini taşır. Karabekir Paşa'ya 26
Şubat'ta ulaşmıştır.175
Bu tarihlerde Bolşevikler henüz Kafkasya'ya nüfuz edememişlerdi. Gürcistan'da
Menşevikler, Azerbaycan'da Müsavat ağırlıkla koalisyon, Ermenistan'da Taşnaklar
iktidarda idi.
Azerbaycan, Đngilizlere dayanarak Bolşeviklere cephe almıştı. Hükümet
Azerbaycan ordusunda görev almak üzere, Türkiye'den subay celbine çalışıyor,
171 Ertürk Hüsamettin, M, Kemal Paşa’nın Havza’da Rus Albayı S.M, Budienni başkanlığında bir Sovyet Heyeti ile görüştüğünü yazmaktadır. Hüsamettin Ertürk, a.g.e, s. 338–342; Yine Fethi Tevetoğlu, Türkiye'de Sosyalist ve Komünist faaliyetler 1910–1960 s. 124'de bunu doğrulamaktadır. Öte yandan Yerasimos, gelen heyet başkanı'nın Budienni olamayacağını çünkü Budienni'nin anılarında o sıralarda “Volga kıyısında Çaritsin çevresinde çarpışmakta olduğunu heyetin Mustafa Suphi'nin Odesa'dan gönderdiği delegeler olabileceğini belirtmektedir. Bkz, Yerasimos. Stefanos a.g.e.,s.108; Mete Tuncay, Türk-Sovyet Đli şkilerinde Atatürk'le ilgili Olarak Uydurulmuş Bir Hikaye, Bilineceği Bilmek, Đstanbul 1983, s. 198-201. 172 A. Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Đstanbul 1955, s.60. 173 Feridun Kandemir, Atatürk’ün Kurdu ğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, Đstanbul 1965, s.25. 174 Kazım Karabekir,a.g.e., s. 342; Feridun Kandemir, a.g.e., s. 26-27. 175 Kazım Karabekir,a.g.e., s. 465.
66
teşebbüs Bolşeviklere karşı mücadele amacına dayandığından Đngilizler buna göz
yumuyordu. Türkiye ise Milli Mücadelede her birine ihtiyaç duyulan subayların Türkiye
dışına gitmesine muhalifti.176
8-9 Eylül 1919 gecesi Đstanbul'da Bekir Ağa Bölüğünde tutuklu bulunan Halil
Paşa ile Botum'da Ardahan kışlasında tutuklu olan Nuri Paşa, birbirlerinden habersiz
kaçmışlardı. Karabekir Paşa aynı gün meydana gelen bu olayların bir tesadüf olmadığı
bunu Đngilizlerin tertiplediği fikrindeydi. Karabekir “Bolşeviklerin Kafkaslara inmesi
halinde Đngilizler, Menşevik Gürcü, Taşnak Ermeni ve Müsavat Azerbaycan
hükümetlerinden oluşan bir cephe yapmak istiyorlardı. Halil Paşa Bakü’nün Türkler
tarafından zaptıyla, Azerbaycan Hükümetinin Nuri Paşa vasıtası ile teessüsünde
Azeriler tarafından tanınmıştı. Bu iki zatın aynı gece, biri Đstanbul'dan biri Batum'dan
Đngilizlerin elinden kaçabilmelerini tesadüfe atfetmek pek saflık olur.”177 Diyerek
fikirlerini açıklamaktadır.
Nuri Paşa, kaçışının ertesi günü Karabekir Paşa ile mektuplaşarak temas aradı ve
Elviye-i Selasenin kurtarılarak burada bağımsız bir Cumhuriyet kurulması düşüncesinde
olduğunu bildirdi.
M. Kemal, o sıralarda Anadolu üzerinde gözü olmayan Bolşeviklerle doğrudan
doğruya bir anlaşma yapmayı yeğ tutuyordu.178 Đhtiyatlı davranılmasını öneren
Karabekir ise, gerek Bolşeviklerle birleşmek, gerekse onlara karşı Đtilaf Devletlerinden
yardım dilemek gibi iki önemli ve tehlikeli konunun ya da tarafsız kalma ihtimalinin
büyük bir dikkatle incelenmesi gerektiğini ileri sürüyordu.179
Milli Mücadelenin başlangıcında Anadolu'da Bolşevikliğin ne olduğunu bilen
yok gibiydi.180 M. Kemal dâhil Bolşevikliğin kendilerine mahsus bir takım esasları
olduğunu, bunların bütün açıklığı ve ayrıntılarını bilemediğini söylemektedir.181
176 Kamuran Gürün, Türk-Sovyet Đlişkileri, s. 19. 177 Kazım Karabekir, Enver Paşa ve Đttihat Terakki Erkânı, Đstanbul 1967, s. 3; M, Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I, Ankara 1966, s. 340. 178 M, Kemal'den Karabekir'e Şifre Telgraf, Ankara 1.3.1920. Kazım, Karabekir, a.g.e.,,s..418; Cevdet Kerim(Đncedayı) , Türk Đstiklal Harbi, Đstanbul 1341 (1925), s.29-32. 179 Karabekir'den M, Kemal'e şifre telgraf Ankara, 22.1.1920. Kazım Karabekir ,a.g.e., Ss 427-428. 180 Yusuf Hikmet Bayur, “M,Suphi ve Milli Mücadeleye El Koymaya Çalışan Başı Dışarıda Akımlar” Belleten, C,XXXV, s.60;Feridun, Kandemir, a.g.e., s.24.
67
Öte yandan bu sırada sosyalist bir düzenin nasıl işleyeceği, hatta işleyip
işlemeyeceği Sovyetlerde dahi bilinmeyenlerle dolu bir tecrübe safhasındaydı.182 Đlk
komünist partisi, Türk sınırları dışında Mustafa Suphi tarafından Rusya'da kuruldu.
Osmanlı ülkesinden kaçarak faaliyetlerine Rusya'da devam eden M. Suphi Aralık
1918'de Petograg'daki uluslararası devrim toplantılarına katıldı.183
Anadolu'daki gelişmeler biraz daha değişiktir. 1920 yılında Maliye Vekili Hakkı
Behiç ve tanınmış arkadaşları tarafından Yeşil Ordu adıyla Komünist bir grup
kuruldu.184 Bu yeni grubun gayesi, Bolşevizmi Đslam örf ve adetleriyle birleştiren
Sovyet-Türk yakınlaşmasını sağlamaktı. Değişik siyasal grupları bir araya getiren
Yeşilordu grubunda, Çerkez Ethem, Şerif Manatof gibi kişiler faaliyet göstermiştir.
Komünist faaliyet ve propagandanın kontrolden çıkan bir şekle dönüşmesi
üzerine M. Kemal açık olarak Rusları gücendirmek istemedi.185 Bütün bu faaliyetleri
kontrol altına almak için resmi bir “Türkiye Komünist Fırkası'nı kurdurarak en yakın
mesai arkadaşlarını bu fırkaya üye olarak kaydetti. Bunlar arasında Tevfik Rüştü (Aras),
Mahmut Esat (Bozkurt), Yunus Nadi, Kılıç Behiç ve Refik Koraltan bulunuyordu.186
Komünistlere karşı gösterilen hoşgörü fazla sürmedi. Aralık 1920’de Ermenilere
karşı elde edilen başarıdan sonra M. Kemal, Yeşilordu ve Çerkez Ethem'e karşı harekete
geçti. 6 Ocak 1921'de Çerkez Ethem yenilgiye uğratılarak Yunan saflarına kaçtı.
Đkincisi, Rusya'dan Türkiye'ye dönmekte olan Komünist Mustafa Suphi ve arkadaşları
Trabzon açığında denize atılarak boğuldu.187
181 M. Kemal'in TBMM,'de 24 Nisan 1920 tarihinde yapılan gizli oturumda yaptığı konuşma için bkz, TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.I, s. 4. 182 Sina Aksin, “Kurtuluş Savaşında ve Lozan'da Đngiltere ve Fransa ile Đlişkiler” Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle Đlgili Sorunlar, Sempozyumu 14–17 Ocak 1977, Đstanbul 1977, s. 126. 183 Kemal Melek, Doğu sorunu ve Milli Mücadele'nin Dış Politikası, Đstanbul 1978, s. 50. 184 Ayrıntılı bilgi için bkz, Fethi Tevetoğlu “Atatürk'ün Kapattırdığı Kızıl Teşekkül Yeşilordu”, Türk Kültürü, sayı 49 (Kasım 1966) s.62-74;Tuncay Mete, a.g.e., s.74-80; Feridun Kandemir, a.g.e.,s.9-21. 185 Sabahattin Selek, a.g.e., s.212. 186 Kemal H,.Karpat, Turkey's Politics. (Princeton, N,J, Princeton University Press 1955), s. 350–355. 187 Mete Tuncay, a.g.e.,s. 121.
68
IV. BÖLÜM
MĐLL Đ MÜCADELE DÖNEM ĐNDE DOĞU CEPHESĐ
4. TBMM’N ĐN AÇILMASINDAN ÖNCE ASKER Đ, ĐKT ĐSADĐ VE SOSYAL
DURUM
Đtilâf Devletleri, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından Đzmir'in işgaline
kadar geçen 6,5 ay içinde Osmanlı Devleti'ni, devletler hukuku prensiplerine aykırı
olarak işgal etmişler ve politik baskılarla Osmanlı Devleti’nin bütün kuvvet ve
teşkilâtını işlemez hale getirerek, yurdu savunmasız bölünmeye elverişli bir duruma
getirdiler. Boşaltılan yerlerden çekilen Türk Silâhlı Kuvvetleri yeniden dokuz kolordu
halinde Anadolu ve Đstanbul dolaylarında teşkilatlandı188. Mondros Mütarekesi ve
Birinci Dünya Savaşı sonunda asker ve depolarda kalan silah ve cephane miktarı
şöyledir:
—Tüfek: 791.174
— Ağır Makineli Tüfek: 4488
— Ağır Top (sahil ve kale topu): 1180
— Sahra ve dağ topu: 806
— Topçu cephanesi: 1.591.918
— Piyade cephanesi: 98.887.911.189
Elcezire ve Doğu Cephesi'nde, Adana Bölgesi ve diğer askeri birliklerin elinde
kalan silah ve cephane miktarı ise şöyle idi:
— Piyade Tüfeği: 115.914
— Ağır makineli tüfek: 290
188 Rauf Atakan, “Türk Đstiklal Harbi’nde Đdari Faaliyetler ve Lojistik”, Askeri Tarih Bülteni, s, 25, Ankara, 1988, s. 93–94. 189 Rauf Atakan, a.g.e. s.93–94.
69
— Top: 152.190
Bu miktarlara Trakya'daki I. Kolordu, Đstanbul'daki XXV. Kolordu, XIV.
Kolordu'nun depoları dâhil değildir. Gülhane, Başıbüyük, Maçka ve diğer savaş
malzemesi üreten imalâthane depolan işgal altında olduğundan Milli Mücadele'nin ilk
başlarında bunlardan fayda sağlanamadı. Diğer levazım maddeleri için de bu durum
geçerlidir. Elbise yerine milli kıyafet, fotin yerine çarık giyiliyor, birliklere yemek
olarak haşlanmış yağsız birkaç kaşık çorba güçlükle temin ediliyordu.191
Bu günlerde halk yorgun ve perişan, ordunun bütün silâhlarına el konmuş ve
sayısı azaltılarak zayıflatılmış ve I. Dünya Savaşı yenilgisinin ağırlığı yurdun üzerine
çökmüş bulunmaktaydı. Bütün kuvvetlerin toplamı 50.000'i geçmemekteydi.192 Bu sayı
ise işgalci güçleri yenmeye, vatanın bütünlüğünü, milletin bağımsızlığını sağlamaya
yeterli değildi. Ordu birliklerine, işgal ve istila kuvvetleriyle çarpışmamaları padişah ve
Đstanbul Hükümeti tarafından kesinlikle emredilmişti.
Eylül 1919 başlarında Anadolu'da mevcut Türk Kara Kuvvetleri 20 tümenden
ibaretti. Bu birlikler ikisi bağımsız tümen olmak üzere sekiz kolordu halindeydi.
Topların çoğunun kamaları, cephane ve diğer savaş malzemesi işgal kuvvetleri veya
diğer birimlerin kontrolü altındaki depolardaydı. Birliklerin elinde kalan silah ve
özellikle cephane ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktı.193 Birliklerin elindeki piyade
tüfekleri fazlaydı, ancak modelleri eski ve değişik tipte idi. Yunan istilasıyla birlikte
lüzumlu savaş gereçleri fedakâr ve cesur kimseler tarafından depolardan kaçırılarak yeni
kurulmakta olan milli kuvvetlerin emrine gönderilmeye başlandı. Bazı yerlerde silah ve
cephane, işgal ve istila kuvvetlerinin veya kontrol heyetlerinin eline geçmemesi için
yurt içine gönderiliyordu.
Kara ordusundaki kolordularla tümenlerin konumları ve sorumluluklarına
verilen bölgeler şöyle idi:
190 Rauf Atakan, a.g.e., s. 93–94, 191 Rauf Atakan, a.g.e., s. 93-94, 192 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C, II, 2, Kısım, Ankara,1995, s. 31. 193 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C,II, 2, Kısım, Ankara,1995, s.31–32,
70
1. Kolordu Edirne'de,
49. Tümen Kırklareli'nde,
60. Tümen Keşan'da,
3. Kolordu Sivas’ta,
5. Kafkas Tümeni Amasya 'da
15. Tümen Samsun 'da,
12. Kolordu Konya 'da
11. Tümen Niğde 'de
41. Tümen Konya 'da
13. Kolordu Diyarbakır'da,
2. Tümen Siirt 'te,
5. Tümen Mardin 'de,
14. Kolordu Bandırma 'da,
55. Tümen Tekirdağ'da,
61. Tümen Balıkesir 'de,
15. Kolordu Erzurum 'da.
3. Kafkas Tümeni Trabzon 'da,
9. Kafkas Tümeni Erzurum 'da,
11. Kafkas Tümeni Van'da,
12. Tümen Horasan 'da,
71
20. Kolordu Ankara'da,
23. Tümen Afyonkarahisar'da,
24. Tümen Ankara'da,
25. Kolordu Đstanbul'da,
1. Tümen Đzmit’te,
10. Kafkas Tümeni Đstanbul’da,
57. Tümen Çine'de (bağımsız), (Bu tümen daha sonra Denizli'ye
Gitmiştir.)
56. Tümen Bursa 'da (bağımsız)194
Mondros Mütarekesi gereğince Đtilâf Devletleri tarafından Osmanlı kara ordusu
birlikleri personel ve silah kadrosu olarak şöyle sınırlandırılmıştı:
Kolordu karargâh ve bağlı birliklerine: 1567 personel, 562 piyade tüfeği ve 8
adet top.
Piyade tümenlerine: 2020 personel, 1500 piyade tüfeği ve 12 makineli tüfek, 8
adet top.
Kuvvetler ise, verilen kadroların çok altında bulunmaktaydı.195 XV.
Kolordu'nun toplam personel sayısı 12.701 idi.196
Đngilizler iki tümenlik kuvvetlerinin çoğunu Çanakkale ve Đstanbul'da, geri kalan
kısmını Kütahya, Eskişehir, Afyonkarahisar, Samsun ve Erzurum gibi şehir ve
194 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C, 2, 2, Kısım, 32–33. 195 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C, 2, 2, Kısım, 33. 196 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Türkiye Büyük Mille t Meclisi Dönemi (23 Nisan 1920–29 Ekim 1923), C,4, I, Kısım, Ankara 2001, s.89.
72
kasabalarda bulundurmaktaydılar. Osmanlı topraklarının ekonomik ve stratejik değer
taşıyan kesimlerini elinde tutmak isteyen Đngiliz Hükümeti, bunu engelleyecek her
hareketin karşısındaydı. Fransızlar, Đstanbul, Çanakkale, Mersin, Adana ve Đskenderun
bölgelerinde büyük miktarlarda kuvvet bulunduruyordu. Bir kısmı Edirne'de, büyük
kısmı Batı Trakya'da olan bir tümenleri vardı. Bir tugay kadar olan Đtalyan kuvvetleri
Güneybatı Anadolu'nun en önemli şehir ve kasabalarında işgal kuvveti ya da temsil ve
kontrol heyetleri halinde bulunmaktaydı. Đşgal etmek istediklerin yerlerin sınırları
Yunanlılarla çatışıyordu. Đlk olarak bir tümenle Đzmir'e çıkan Yunanlılar yeniden
takviye kuvvetleri getirerek Batı Anadolu'daki sayılarını hızla arttırmaya çalıştılar.
Halka zulümler, yağma ve talan yaparak ilerleyen Yunan kuvvetleri en son Aydın-
Ödemiş- Kasaba (Turgutlu)-Manisa-Bergama-Ayvalık hattında beş tümenden fazla bir
kuvvete ulaştılar.197
Heyet-i Temsiliye'nin çabalarıyla oluşturulan Batı Cephesi'nde Yunan
Ordusu'yla, Doğu Cephesi'nde Ermenilerle mücadele ediliyordu. Fırat'ın doğusunda
Diyarbakır Bölgesi'nde Elcezire Cephesi, Adana Bölgesi'nde Adana Cephesi
bulunmaktaydı.
I. Dünya Savaşı sonlarına doğru Türk Ordusu'na birçok kez yenilerek dağılan
Ermeni Ordusu Đngilizlerin desteğiyle yeniden düzenlenmekteydi. XV. Kolordu
Komutanlığı'nın bildirdiğine göre; “Üç piyade tümeniyle bir süvari tugayı ve kolordu
topçusundan oluşan General Nazarbekof komutasındaki VII. Ermeni Kolordusu'nun 15
Mayıs 1919'daki konusu şöyleydi:
VII. Kolordu Karargâhı ve Birlikleri: Erivan 'da,
Bir Piyade Tümeni: Erivan çevresinde,
Diğer bir piyade tümeni: Gümrü (Leninakan) çevresinde,
197 Fransızlar, Maraş, Gaziantep ve Urfa Bölgesi’ni Đngilizlerden devraldıktan sonra 1920 başlarında buradaki kuvvetlerini 3 tümene çıkardılar, Türk Đstiklâl Harbi Batı Cephesi, C. II, 2, Kısım, 35–36.
73
General Osepyan komutasındaki 1. Tümen Karargâh ve Bağlı Birlikleri, tümenin
1. Alayı, Kars çevresinde bulunuyordu.198
Türk Ordusu ve işgal kuvvetlerinin asker ve silah durumunu kısaca gözden
getirdikten sonra iktisadi durumun da genel bir tablosunu çıkartalım.Milli Mücadele'ye
değin devam eden kapitülasyonların olumsuz etkileri ve Avrupa ekonomisinin ezici
rekabeti karşısında Osmanlı Devleti, sadece hammadde ve yiyecek maddeleri satar ve
üretilmiş madde satın alır duruma düşmüş ve temel endüstrisi kurulamamıştı.
Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları'na katılan Osmanlı Devleti'nin bozuk olan
ekonomik ve mali durumu daha da kötüleşti. Ülkenin kaynakları kurumuş, devlet iç ve
dış borçlanmalara gitmişti.
I. Dünya Savaşı'nda 18.000.000 altın liralık bir iç borçlanmaya gidilmiş, dış
borçlarla bu tutar yarım milyara yaklaşmıştı. Elverişli endüstri kurumları, zengin kişiler
ve paralarına el konabilecek zengin bankalar mevcut değildi. Osmanlı Devleti'nin sayılı
bankalarından olan Osmanlı Bankası'ndaki sermaye ve mevduat toplamı 11.500.000.
lirayı geçmiyordu. Osmanlı Devleti topraklarında Yüksek Fırın ve Metalürji fabrikaları
bulunmadığından madensel eşya yapımında hurda demir kullanılmaktaydı. Top, ağır
makineli tüfek gibi ağır silâhlar, hatta piyade tüfeğinin bile dışardan sağlanması
gerekmekteydi. Bunun anlamı, Kurtuluş Savaşı'nın birçok yönden yoksun ve yetersiz
bir endüstriyle yürütülecek olması demekti.199
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesine dayanarak Anadolu'nun
stratejik ve verimli yerleri işgal edilmişti (Karadeniz, Çukurova, Batı Anadolu). 1919
yılında kişi başına düşen milli gelirde değişme olmamışken zekice uygulanan bu planın
devamında Sevr Antlaşması'yla Osmanlı Devleti'ne sadece Đç Anadolu ve yöresi
kalacaktı. Öncelikle ordunun bazı gereksinimleri, Anadolu'ya serpiştirilmi ş küçük
atölyelerde ve ev ekonomisi içinde yapılabildiği kadarıyla sağlanacaktı. Görülmektedir
ki ülkenin ekonomik ve parasal durumu hiç iç açıcı değildi. Ulaşım yolları da tümüyle
198 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi (23 Nisan 1920–29 Ekim 1923), 2001, C.IV, I, Kısım, s.405–406. 199 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi (23 Nisan 1920–29 Ekim 1923), 2001, C.IV, I, Kısım, s.35–36.
74
bozuk ve çok kötü bir haldeydi. Toplam uzunluğu 4000 km'yi geçmeyen
demiryollarının çoğu200 işgal kuvvetlerinin kontrolü altındaydı.
Bu zor şartlar altında Heyet-i Temsiliye etkisini arttırmaya, Kurtuluş Savaşı'nı
başarıya ulaştırmak için para kaynakları bulmaya çalışmıştır. Đstanbul'un resmen
işgaliyle, Anadolu'nun mali kaynaklarına el konulduğundan 18 Mart 1920'de Mustafa
Kemal Paşa, kolordular, bağımsız mutasarrıflıklar, Şile, Kartal, Gebze
kaymakamlıklarına bir emir yayınlayarak; Osmanlı bankalarıyla Düyun-ı Umumîye ve
reji (tekel) idareleri mevcutlarını bölgede bulunan mülkiye ve maliye yetkililerine
bildirmelerini emretti.201 Ziraat Bankası mevduatlarını bildirerek, Đstanbul'la ilişkilerini
kesti. Ayrıca adı geçen kurumlarda mevcut para miktarları, cinsleri ve rehinelerin genel
kıymetlerini göstererek 18 Mart günü itibarıyla erişilen sayının bildirilmesini istedi.
Kurtuluş Savaşı boyunca para işleri Osmanlı ve Ziraat Bankası ile yürütüldü.
Türk Milleti orduya para, yiyecek, giyecek ve araç yardımında bulunulmaya
çağrıldı. Yardımların toplanması Balıkesir, Alaşehir ve Nazilli gibi kongrelerle
konuşularak ciddi esaslara bağlandı. Belediye gelirlerinin yarısına, ithalât ve ihracat
mallarıyla her çeşit yiyecek maddelerine belirli ölçüde vergiler kondu.
Cephelere yiyecek, giyecek, silah ve cephane araç gereçlerinin gönderilmesi
için; Orta ve Batı Anadolu kaynaklarından, Elcezire cephesinden gelenlerden, Đstanbul
Bölgesi'ndeki ve Đtilâf Devletleri gözetiminde olan Osmanlı depolarından kaçırılmak
suretiyle elde edilenlerden faydalanıldı.202
Bu çabalar ülkenin savunması için gerekli parayı bulmada yeterli değildi. Đşgal
altındaki yerlerin ekonomik desteği olmadan Kurtuluş Savaşı'nı Đç ve Doğu
Anadolu'dan yürütmek oldukça zordu. Günümüzde bile uzun süreli savaşlarda devletler
savaşa devam ederken oldukça zorlanmaktadırlar. Herhangi bir endüstrisi olmayan,
varolanın da zarar gördüğü Türk Milleti kendi kaynaklarına dayanarak Mustafa Kemal
200 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi (23 Nisan 1920–29 Ekim 1923), 2001, C.IV, I, Kısım, s.37. 201 Rauf Atakan, a.g.e., 1988, s. 99. 202 Rauf Atakan, a.g.e., 1988, s. 99.
75
Paşa önderliğinde mücadeleyi sürdürmüştür. Herhangi bir ülkeden dış yardım
alınmasının gerekliliği bu gerçeği değiştirmemiştir.
Askeri ve ekonomik durumun kötülüğüne, yabancılarla, işbirlikçi ajanların
memleketi kendi çıkarları uğruna daha da karmaşık bir hale getirme çalışmalarını da
ekleyebiliriz. Bu destekten güç kazanan Ermeni isteklerini, Kürt istekleri izledi.
Đngilizlerin kışkırtmalarına kapılan Kürtler, bağımsız Ermeni Devleti'nin kurulmasından
tedirgin olarak, doğuda bağımsız Kürdistan devleti kurulması yolunda girişimlerde
bulunmaya başladılar. Bağımsız Türkiye Devleti'nin toprakları olacak Anadolu
böylelikle Ermeni, Kürt ve Anadolu Rumları gibi azınlıkların bir takım hak iddialarıyla
karşı karşıya kaldı. Hatta 1920'de toplanan Londra Konferansı'nda Đngiltere Dışişleri
Bakanı Lord Curzon, “Ermenistan Devleti mandasında bir Lazistan Devleti
oluşturulmasını” bile önerdi.203
4.1. Đstanbul'un Đşgali Öncesi ve Sonrasında Bazı Önemli Gelişmeler
14 Ocak 1920'de; Mustafa Kemal Paşa,Umum Anadolu Kumandanı adıyla
başkomutan, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Erkân-ı Harbiye Başkanı, III. , XIII. ve XV.
Kolordular emrinde bulunacak olan Kazım Karabekir Paşa, Doğu Cephesi Kumandanı
vazifesini üstlendi.204 Sonraki günlerde Sivas Kongresi'nde tespit edilen milli
sınırlarımızın hayat bulduğu bir program olan Misak-ı Milli son Osmanlı Mebûsân
Meclisi’nde 28 Ocak 1920'de kabul edildi, altı maddeden oluşan Misak-ı Milli'nin ikinci
maddesi “Elviye-i Selâse” ile ilgilidir ve “Anavatana katılması için üç sancakta plebisit
yapılmasını” istemekteydi.
Elviye-i Selâse'nin anavatana katılımı konusunda fikir birliği bulunmasına
karşın, Paris Barış Konferansı'nda aynı senaryo oynanmaya devam etti. Ermeni katliamı
ile Yunanlılara ve Đtilaf Devletlerine karşı yapılan hareketlerin derhal durdurulması, aksi
takdirde barış şartlarının tekrar değiştirileceği talebi 19 Şubat 1920'de Osmanlı
Hükümeti'ne resmen sözlü olarak bildirildi. Hükümet, bildiriyi Harbiye Nezareti
203 Çağlar Kırçak, Cumhuriyetten Günümüze Gericilik, C,.II, Đstanbul 2001, s. 20. 204 Fahreddin Kırzıoğlu, Kazım Karabekir , Ankara,1991, s.30.
76
kanalıyla bütün kolordulara ve Heyet-i Temsiliye'ye ulaştırdı. Mustafa Kemal Paşa, bu
bildiriye 22 Şubat 1920 tarihinde şöyle cevap verdi:
“Biliyorsunuz ki Đngiliz siyasi temsilcisinin Ermenilerin öldürüldüğüne dair
sözleri gerçeğe uygun değildir... Bağımsızlığının korunmasından başka hiçbir şey
istemeyen Türklere karşı yapılan bu zulüm ve yok etme siyaseti, medeni insanlığın
dikkatini çekecek bir durum almıştır. Memleket her zamankinden çok güven ve düzen
içindedir. Milli varlığımızın korunması hayat ve bağımsızlığımızın kurtarılması
gereğinden ortaya çıkan Adana ve Đzmir cephelerinde milletimizin şimdiye kadar
döktüğü kan, yaşamak hususundaki azim ve irademizin büyüklük derecesini ve
kuvvetini ispata yeter. Bu sebeple milli emellerimize uygun bir barış yapılacağını
ummaktayız...”205
Bir yandan da vatanın bütünlüğünü parçalamaya ve Milli Mücadele'yi boşa
çıkarmaya yönelik “Kürtçülük” propagandasının Anadolu'da hızla devanı ettiği
görülmektedir. Ermeniler, kendi toprakları saydıkları yerleri Đngilizlerin etkisiyle
şimdilik paylaşmaya Kürtleri ikna etmeye çalışıyorlardı. Iğdır’daki Ermeni Ordu
Komutanlığından askerlere gönderilen 15 Mart 1920 tarihli beyannamede bu konu ile
ilgili bazı bölümler şöyledir:
“Ey Kürtler;
Biz Ermenilerle Kürtler binlerce senelerden beri toprak ve su kardeşi ve komşu
olarak yaşamışız. Bizim idaremiz, Türkler aramıza girmezden evvel uzun müddet
birbirleriyle kirve olmuşlardır. Hiç kimsenin ve hiç bir tarihin inkâr edemeyeceği bir
hakikatte fakat son zamanlarda Türkler dışarıdan gelerek aramıza fesat tohumu
ekmişlerdir...
Đyi düşünelim, birbirimizle boğuşmaya ne sebebimiz vardı? Đyice düşünün.
Türkler bize yaptıkları kadar sizlere de yaptılar. O canavar Türklerin size yaptıkları
zulümleri bir hatırlayınız, düşününüz Türkler hiçbir zaman sizi sevmişler midir? Onlar
sizi ellerinde alt yapmak için yalnız yüzünüze güldüler... Avrupa'da Paris'te bulunan
205 Türk ĐstiklalHarbi Batı Cephesi, 1999, C.II, 2, Kısım, s.128.
77
bizim ve sizin büyükler el ele vererek her hususta uyuşmuşlardır. Aramızda hiçbir
ihtilaf kalmamıştır. Müstakil Ermenistan’ı birde müstakil Kürdistanı teşekkül
edecektir...
Biliniz ki Ermenistan’ın ve Kürdistanın meydana gelmesi yalnız Ermenilerin ve
Kürtlerin arzularıyla değil, bütün Avrupa büyük hükümetlerinin arzusuyladır... Zaten
Ermenilerin ve Kürtlerin düşmanı olan hain Türkler bizim ve sizin topraklarımızdan
defolup gideceklerdir... Mademki Avrupa bu yöreleri bize vermiştir, ne vakit ve nasıl
olursa olsun muhakkak buraları zaptedeceğiz...”206
Kazım Karabekir, Şubat'ın başlarından itibaren Suragil, Akbaba, Zerşad ve
Çıldır mıntıkasındaki mezalimlerin artması, hem de “güya Kürtlerle Ermenilerin itilâf
ettiklerine dair ve ayrıca Kürdistan Hükümeti teşkil edildiğine Van, Bitlis, Erzurum,
Trabzon'un Ermenilere verildiğine dair” yalan haberlerin yayılması dolayısıyla Erivan
Ermeni Askeri Cumhuriyeti Komutanlığı'na bir telgraf gönderdi. Aynı telgrafta, Kürtler
namına söz söyleyemeyecekleri ve Kürtlerin Camiayı Osmaniye'den hiçbir surette
ayrılmayacaklarını bildirdi.207 Erivan'dan gelen cevapta, Ermenistan da oturan hiç
kimsenin tazyik ve tahkikat görmediği, sadece suçlu gördükleri kişileri
cezalandırdıkları, Kürtlerle ilgili ise sadece dost ve komşuluğa layık olarak yaşama
arzusunda oldukları bildirilerek suçlamalar ve katliamlar yalanlandı.208 Ancak Ermeni
mezalimi en acı şekillerde devam etti.
Đngilizlerin Kafkaslardaki diğer bir oyunu Gürcistan, Ermenistan ve
Azerbaycan'dan ibaret bir devletler grubuyla Bolşevik harekâtını durdurmak, Türkiye-
Sovyet Rusya yakınlaşmasını kesmekti.209 15 Mart 1920’de Kazım Karabekir,
doğudaki gelişmeleri Harbiye Nezaretine yazdığı şifrede şöyle belirtti: “Ermenistan ile
Gürcistan, Đngiltere’nin aracılığıyla Şubat'ta bir anlaşma yaptı. Ermenistan, Kars'ın
Çıklır. Akbaba (Arpaçayı başlarında Nahiye), Zarşat ve Şıtragel (Akyaka) kesimindeki
Müslümanları kırmaya ve mezalime başlayınca, Azerbaycan Dışişleri'nden bir protesto
206 BOA, HR, SYS, 2878/15. 207 BOA, HR, SYS, 2878/23. 208 BOA, HR, SYS. 2878/26, 29 Mart 1920 tarihli Kazım Karabekir’e Erivan Cumhuriyeti Askeri Kumandanlığı’ndan gelen şifre, 209 Kazım Karabekir, 1995d, C. III, s. 1115, 11 Mart 1920 Fuat Bey’in mektubu,
78
notası aldığı halde yine “pek vahşice Kıtaller” yapıyor. Gürcistan Cumhuriyeti de
“Ardahan'dan Batum'a kadar ki bölgeyi işgale hazırlanıyor.”210 Bakû Türk Komitesi,
Đngiliz siyasetinin taraftarı olan Azerbaycan Hükümeti'ni yıkmaya ve Bolşeviklerle
anlaşacak bir Hükümeti başa getirmeye çalışıyordu. Azerbaycan Hükümeti Türk Ordusu
Bakü'ye girmeden evvel Bolşeviklik maskesi altında Ermenilerin yaptıkları talan ve
katliamı hatırlayarak Bolşevikliğe tereddütle bakıyorlardı. Azerbaycan halkı,
Türkiye'den yardım bekliyordu ancak bu imkânsızdı. Üstelik Gürcistan, Azerbaycan'dan
Batum’un terkini isterken Ermeniler de Karabağ’da saldırılara başlamışlardı.
Azerbaycan'ın Erkân-ı Harbiye Heyeti yoktu. Ordunun durumu kötüydü ve ilk
muharebede dağılmaya mahkûmdu. Nuri Paşa'nın Dağıstan'daki faaliyetleri ve
kendisine bağlı Çerkeş Kazım Efendi'nin bir Bolşevik reisini katletmek üzere
yakalattırması ve Sovyet’i dağıtarak azalarının ileri gelenlerini de katletmek üzere
tutuklattırması Bolşevik aleyhtarı bir vaziyet verdirmişti.211
Kazım Karabekir, Azerbaycan'ın kendisini tehlikeye düşürdüğü gibi milletini de
tehlikeye düşüreceğini düşünüyordu. Bu konuda “Bir taraftan Karabağ'da Ermenilerle
çarpışıyor, bir taraftan da Bolşeviklerle anlaşmaya yanaşmıyor, bizi ise hiç düşünmüyor.
Bütün bu ters işlerin Đngilizlerin tertibatı olduğunu bilmesi kabul olunamaz. Nuri
Paşa'nın yaptığı ve daha da yapacağı gafletlerde Müsavat Hükümeti'nin teşviki ve tabii
büyük bir müsbet hissesi de olacaktır.”212 Diyordu. Bir an önce Türkiye'nin kurtuluşunu
çabuklaştıracak adımlar atılmalıydı. Yani Azerbaycan'da Bolşevik Hükümet başa
geçmeli, Türkiye-Sovyet Rusya irtibat kurmalı, para, silah, malzeme teminine
başlanmalı, Ermenistan'a yapılacak harekâtta serbestlik kazanılmalıydı. Sovyet Rusya
Türkiye arasında güvenilir bir Azerbaycan, Türkiye açısından tampon bir ülke görevini
de görebilirdi. Yoksa Kazım Karabekir'in de dediği gibi hem kendini, hem Türkiye'yi
batıracaktı.
Kafkaslar'da bu gelişmeler olurken bir diğer dikkat çeken nokta Đstanbul'un
geleceğinin Misak-ı Milli'nin kabulünden sonra değiştiği gerçeğidir. Müttefikler çeşitli
bahanelerle Đstanbul'un işgaline uygun zemin hazırlamaya çalıştılar. Đleri sürdükleri
210 Fahrettin Kırzıoğlu, Kazım Karabekir , Ankara, 1991, s.3l. 211 Kazım Karabekir, a.g.e.,s.967. 212 Kazım Karabekir, a.g.e., s. 1308.
79
sebep de, Ermenilerin ve Đstanbul'daki yabancıların hayatlarını emniyet altında
bulundurmak idi. Özellikle Đngilizler, milli iradenin gelişmesinden endişe etmekteydiler.
Meclis-i Mebûsân'da da memleketin kurtuluşu hakkında hararetli konuşmalar
yapılmaktaydı. Müttefik Devletlerin çeşitli baskılarına rağmen çalışmalarına devam
ediyordu.
16 Mart 1920'de Đstanbul fiilen işgal edildi. Heyet-i Temsiliye, Đstanbul'daki
Đngiliz, Fransız, Đtalyan ve Amerikan siyasi temsilcilerine gönderdiği telgrafta, yapılan
işgalin Wilson prensiplerine aykırı olduğunu açıklayarak protesto etti.213 Yayınlanan
bildirilerle, millet hayat hakkını ve bağımsızlığını savunmaya davet edildi. Bütün vali
ve komutanlardan, sivil ve askeri makamların Heyet-i Temsiliye ile bağlarını muhafaza
ederek, müttefik ve tarafsız bütün devletlerin harbiye nezaretleriyle parlamentolarına
protesto telgrafları çekilmesini istedi.214 Kolordulara verdiği emirle özetle; Đtilâf
ordularının, Đstanbul'u zorla işgal ve milletvekillerini sebepsiz yere tutukladıklarını bu
hareketlere karşılık Kolordu bölgelerindeki yabancı subay ve erlerin silâhlan alınarak
tutuklanmalarının uygun olacağını, Geyve Boğazı'nın işgal edilerek demiryolu
köprüsünün tahribini, Geyve, Ankara, Pozantı bölgelerindeki demiryollarına ve
malzemesine el koymak için Đtilâf Devletleri askerlerinin silahları alınarak
tutuklanmalarını, Konya demiryolu hattı komiser muavininin derhal demiryollarına el
koyarak işletmeyi sağlamasını ve Geyve santralının askeri işgal altına alınmasını
sağladı.215 Kazım Karabekir, bu olayları takiben Erzurum'da “Đngiliz Mütareke
Uygulamasını Kontrol Memuru” olarak bulunan Yarbay Ravlinson ile emrindeki beş
Đngiliz erini tutuklattı. (Sonradan 1921 'de Malta'daki Türk sürgünlerinin kurtarılması
karşılığında serbest bırakıldı.) Kendisine bağlı bütün valiliklere Đstanbul ile
haberleşmeyi yasaklattı.
5 Nisan 1920'de tekrar sadrazam olan Damat Ferit Paşa Đtilâf kuvvetlerine
dayanarak milli hareketi boğmak için aklına gelen tedbirleri almaya çalıştı.216 Damat
Ferit Paşa, 11 Nisan 1920'de Anadolu'daki milli hareketlere karşı mücadelede azimli
213 M. Kemal Atatürk, 2000, C.I, s.413-414. 214 M. Kemal Atatürk, 2000, C.I, s.415. 215 M. Kemal Atatürk, 2000, C.I, s.418. 216 Hamza Eroğlu, a.g.e.,s.202.
80
olduğunu hükümet bildirisiyle yayınladı. Padişah, aynı gün dört ay içinde tekrar
toplanmak kaydıyla Meclisi dağıttı. Bu suretle Meclis-i Mebûsân son toplantısını 18
Mart 1920'de yaptıktan sonra Đstanbul'un işgali ve Đngilizlerin etkisiyle padişah
tarafından kapatıldı.
4.2. TBMM'nin Açılması ve Siyasi - Askeri Durum
Đstanbul'un Đngilizler tarafından işgalinden önce Meclis-i Mebûsân'da,
hükümette, hatta milli kurtuluş harekâtına fiilen katılanlarda, Heyet-i Temsiliye ve
Kuvâ-yı Milliye faaliyetlerinin durdurulması, tüm yetkinin Meclis-i Mebûsân ve
Hükümetin sevk ve idaresine bırakılması fikirleri oluşmaya başlamıştı. Hükümetin
teşvik ettiği gazetelerin aleyhte yazıları, hükümetin tutumu ve sadrazamın bildirisi
mecliste Kuvâ-yı Milliye'nin meşru olmadığını ileri süren nutuklar Türk kamuoyunu
etkilemekteydi. Teal-i Đslâm Cemiyeti'nin milli teşkilâta karşı tutumları, Đngilizlerin
kışkırtmaları ve Anzavur ayaklanması gibi olaylar da Mustafa Kemal Paşa'nın en
başından itibaren istediği Millet Meclisi'nin Anadolu'da kurulması fikrini desteklemişti.
Yapılan itirazlar karşısında meclisin Đstanbul'da toplanmasına razı olmuştu. Sonuçta 19
Mart 1920'de yayınlattığı bildiriyle “devlet merkezinin müttefik devletlerce işgali
üzerine devletin yasama, yargı ve yürütme organlarının işlemez hale gelmesiyle devlet
merkezinin korunması, milletin bağımsızlığı ve devletin kurtuluşunu sağlayacak
tedbirleri düşünmek ve uygulamak üzere olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin
Ankara'da toplanması kararını” açıkladı.217
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de kurulduğunda Türkiye
topraklarında 38.000 Đngiliz, 59.000 Fransız, 17.900 Đtalyan askeriyle 90.000 kişilik bir
Yunan Ordusu bulunuyordu. Türk Ordusu bu sayıya ancak Ağustos 1922 yılında
ulaşabilecekti.218 Yeni ve düzenli ordu kurulduğunda birliklerdeki mevcut subay ve er
sayıları şöyledir:
217 M, Kemal Atatürk, 2000, C,I, s. 418–420. 218 Türk ĐstiklalHarbi Batı Cephesi, 1999, C, II, 2, Kısım, s. 225.
81
Birlikler Subay Er
Batı Cephesi Komutanlığı 1.728 27.571
Doğu Cephesi Komutanlığı 1.425 20.181
Elcezire Cephesi Komutanlığı 700 6.066
3. Kolordu Komutanlığı 477 9.256
Adana Havalisi K. Komutanlığı 360 11.212
Kastamonu Havalisi Komutanlığı 143 2.527
Ankara Komutanlığı 399 4.471
Toplam 5.232 81.284 219
200.000 kişilik i şgal ve istila kuvvetinden başka, güneyde Fransız işgalini
destekleyen 10.000 kadar silahlandırılmış Ermeni ve Karadeniz Bölgesi'nde silahlanmış
20–30 bin Pontusçu Rum Türk varlığını tehdit altında tutuyordu.220 Düzce, Bolu ve
Yozgat'ta Milli direnişi baltalayabilecek güçte ayaklanmalar vardı. Konya ve Bursa
yöreleri her an bu şekilde karışabilirdi. Güneydoğu'da Arap ve Kürt aşiretlerinin
hareketlerini kontrol altında tutmak gerekiyordu. Doğuda Ermenistan, sınır dışında ve
içinde kalan Türkler için büyük tehlike arz ediyordu. Đstanbul Hükümeti ve padişahın
desteklediği Kuvâ-yi Đnzibatiye Ordusu Ankara'ya ilerleyerek milli hareketi ortadan
kaldırmayı planlıyordu. Đstanbul'daki Halife ve Şeyhülislam'ın fetvaları ve milli
harekete din yoluyla saldırışları buna eklenince Mustafa Kemal ve milliyetçilerin ne
kadar zor durumda kaldıkları anlaşılabilir. Yeni kurulan Büyük Millet Meclisi'nin doğu
ve güneydoğu illeri hariç, sözünü geçirebileceği bugünkü idari bölüme göre dört-beş
Anadolu ili kalmıştı. Ayaklanmaların bastırılması, Ankara sınırlarına yaklaşan
tehlikenin giderilmesi düşünülecek ilk işti. Bu sebeple 25 Nisan 1920'de teklif edilen
Hıyanet-i Vataniye Kanunu 29 Nisan 1920 günü kabul edildi.
219 Rauf Atakan, a.g.e., s. 102. 220 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C.II, 2, Kısım, s.225.
82
Hükümet teşkilinden sonra iç ve dış siyasette memleket meseleleri milliyetçi-
vatansever anlayışta yetkili ellerde yürütülmeye başladı. Mustafa Kemal Paşa, Türk
Milleti'nin takip etmesi lazım gelen milli siyasetteki prensipleri şöyle açıklamaktadır:
“Efendiler, harici siyasetin en çok alakadar olduğu ve istinat ettiği husus, devletin dâhili
teşkilâtıdır. Harici siyaset, dâhili teşkilâta mütenasip olmak lazımdır... Hudud-ı
milliyemiz dâhilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize müsteniden muhafaza-i
mevcudiyet ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve ümranına çalışmak... Alelıtlak
türlü emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek... Medeni cihanda, medeni ve insani
muameleye ve müstekabil dostluğa intizar etmektir...”221 Öncelik Misak-ı Milli'yi
gerçekleştirmeye yönelik teşebbüstür. 24 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışından bir gün
sonra yaptığı konuşmada Misak-ı Milli sınırları üzerinde önemle durmuş,
“mütarekenamenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 1334 tarihinde çizdiği hudut
hududumuz olacaktır.”222 Demiştir.
Doğu sınırına “Elviye-i Selâse” dâhildir. Dış siyasetteki konular, Turanizm,
Đslâm Birliği, Kafkas Milletleri ve batılılarla ilişkilerdi. Turanizm siyaseti
benimsenmemiş, maddi ve manevi bütün gücün, Misak-ı Milli ile çizilen sınırların
içinde toplanması hedeflenmiştir. Yabancı devletlerin en çok korktuğu konulardan biri
olan Đslâm Birliği oluşturma düşüncesinin üzerine fazla gidilmemiştir. Yine de doğuda
Kafkas Đslâm Devletleri, batıda Batı Trakya Türkleri ile temasa geçildi. Osmanlı
Devleti'nin bir parçası iken umdukları şekilde bağımsızlığı ve desteği yabancı
devletlerden göremeyen Suriye ve Irak çeşitli şekillerde Anadolu'yla temasa geçmeye
çalıştılar. Bir kısmı Osmanlı Devleti içinde bağımsız olmayı, bir kısmı halife ve
padişaha bağlı olarak Osmanlı Devleti'nin bir parçası olmayı istediler. Suriye ve
Đngilizlerin kötü idaresi karşısında Irak'a, Türk Milletinin insan kaynaklarını ve genel
yararlarını sınırlar dışında harcanmak istemediği, bununla beraber, birleşik bir kuvvet
teşkil etmesi bakımından Đslam Milletlerinin manen ve maddeten birleşmesinin
memnunlukla karşılanacağı bildirildi.223 Kafkas milletlerinden Çerkezlere de, önce
221 M,Kemal Atatürk, 2000, C, II, s. 435–436, 222 Kazım Öztürk, Atatürk'ün TBMM Açık ve Gizli Oturumlarındaki Konu şmalar, C. I, Ankara 1992, s. 29. 223 Türk ĐstiklalHarbi Batı Cephesi, C.II, 2, Kısım, s.214.
83
kendi içlerinde, kendi kuvvetleriyle varlıklarını ispat etmeleri, sonra Đslâm Milletleriyle
birleşmeleri tavsiye edildi.224
Đç ve dış siyasi tutumun belirlenmesi haricinde düzenli bir ordunun kurulması,
mali durumu bozuk olan Milli Hükümet'e yeni bir bütçe yapılması, ordunun
teşkilâtlanması ve idari desteğin nasıl sağlanacağının saptanmasına çalışıldı. Haziran
1920 sonlarına doğru kurulacak Batı Cephesi ve Elcezire Cephesi'nin, Adana bölgesi
birliklerinin, Doğu Cephesi'nin silâhlanma ve lojistik ihtiyaçlarının karşılanması için bir
bütçe hazırlanmalıydı. Đlk bütçe Milli Hükümet tarafından beş aylık olarak meclise
sunuldu. Birçok tartışmalardan sonra bütçe altı aylık olmak üzere 30.000.000.TL. olarak
kabul edildi, bunun 10.775.303.TL. Milli Müdafaa Vekilli ği'ne tahsis edildi.225
Kurtuluş Savaşı'nın yürütülmesi ve iç isyanların bastırılması esnasında gerekli
gelirler toplanamadı. Mustafa Kemal, bu sıralarda mümkün olduğu kadar Sovyetlerden
mali ve askeri yardım alma düşüncesini taşımaktaydı.
4.2.1. San Remo Konferansı (19–26 Nisan 1920)
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının üzerinden 1,5 yıla yakın bir, zaman
geçtiği halde Đtilâf Devletleri ile Osmanlı Hükümeti arasında barış antlaşması üzerinde
görüşme olmamış, Türk Milleti sadece savaşa son veren bir ateşkes antlaşmasıyla
işgallere uğramıştı. Đtilâf Devletleri önceden paylaştıkları toprakları, yapılacak
antlaşmayla hukuken sahiplenmek istediklerinden barış antlaşmasını geciktiriyorlardı.
1919 yılının ilk yarısı içinde Paris Barış Konferansı sadece Alman meselesiyle uğraştı
ve ilk bir aylık çalışmalarını Wilson'un isteği üzerine Milletler Cemiyeti'ni kurmaya
ayırdı. 28 Haziran'da Almanya ile Versay Antlaşması imzalanınca, bu sefer Avusturya
Macaristan ve Bulgaristan antlaşmalarını hazırlamaya vakit ayırdılar. Anadolu'da
yayılan milli mücadele akımları ve aralarındaki fikir anlaşmazlıkları Osmanlı Devleti ile
barış antlaşması imzalanması için daha fazla beklemeye gerek olmadığını gösterdi. Đtilâf
Devletleri San Remo'da Osmanlı Hükümeti ile Türk Milletine kabul ettirilecek barış
şartları üzerinde tek taraflı anlaşmaya vardılar.
224 Türk ĐstiklalHarbi Batı Cephesi, C.II, 2, Kısım, s.215. 225 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Dönemi (23 Nisan 1920-29 Ekim 1923), 2001, C,IV, 1, Kısım, s. 41.
84
Đngiltere ve Fransa, Arap ülkelerinin topraklarını aralarında paylaştılar. Bu
antlaşmayla Đngiltere, Irak.’ı Doğu Ürdün ve Filistin topraklarını, Fransa bütün Suriye
topraklarını aldı. Adana, Mersin. Maraş ve Diyarbakır illerinde Wilson prensiplerine
göre manda uygulanamayacağından Fransa buralardan vazgeçmek zorunda kaldı. Đtalya,
Venizelos-Tittoni anlaşmasıyla vazgeçtiği Aydın vilayetini Yunanistan'a bıraktı.226
13 Mart tarihli Temps Gazetesi'nde yazdığına göre Lord Curzon, Avam
Kamarası'nda söylediği nutukta Ermenilerle ilgili şu cümleleri söyledi: “Bana öyle
geliyor ki siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve masum bir kız gibi
zannediyorsunuz. Bunda çok yanılıyorsunuz. Zira Ermeniler bilhassa son harekât-ı
vahşiyaneleri ile ne derecelere kadar hunhar bir millet olduklarını bizzat kendileri ispat
eylemişlerdir.”227 Đngilizlerin Ermenilerle ilgili fikirleri yavaş yavaş değişirken
konferansta söz alan eski Osmanlı Meclis-i Mebûsân üyelerinden Ermenistan
Cumhurbaşkanı Aharonian, Van ve Erzurum'un Ermenilere bırakılmasını istedi.228
Đngiliz Başbakanı, Erzurum meselesinin çok sıkıntılı bir nitelik taşıdığını ve bu konuda
ne yapacağını pek bilemediğini itiraf edecek ve Büyük Ermenistan'ı kabul etmek
sorumluluğunu üzerine alamayacaktır. Kaldı ki, Büyük Ermenistan’ın kurulmasının
Hindistan'da ve bütün dünyadaki Müslümanlar arasında sert tepkilere yol açacağını
bilmektedir. Bu çözüm etnolojik açıdan da savunulamaz. Llyod George'un yapmak
istediği ABD kesin olarak mandayı kabul edinceye kadar konuyu askıya almaktır.229 Bu
sıralarda Başkan Wilson, 20 Mart 1920 tarihli notasında büyük bir Ermenistan
kurulmasını ve bunun hemen Cemiyet-i Akvam teşkilâtına üye olarak alınmasını istedi.
Đngilizlerin istenilen sınırları daraltması üzerine yeni sınır tespiti müttefiklerinin
oyununa gelen Başkan Wilson'a kaldı.230 Güney toprakları Kürdistan toprağına
katılacaktı.
San Remo'da barış antlaşmasının esasları kararlaştırılırken Osmanlı Heyeti'ne
danışılmasına gerek görülmedi. Avrupa'da Ermenilerin katliâma uğradıkları haberleri de
226 Türk ĐstiklalHarbi Batı Cephesi, 1999, C,II, 2, Kısım, s.231–232. 227 Atatürk’ten Ermeni Sorunu Belgelerle, 2002, s.167. 228 Türk ĐstiklalHarbi Batı Cephesi, 1999, C,II, 2, Kısım, s.232. 229 Mim Kemal Öke, a.g.e., s.193, 230 Senatonun reddetmesine rağmen (1 Haziran 1920), Başkan Wilson Kilikya hariç büyük Ermenistan sınırlarını Kasım 1920'de onayladı. Mim Kemal Öke, a.g.e., s. 193.
85
gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Bu yanlışın düzeltilmesi için Mustafa Kemal değişik
zamanlarda telgraflar çekti.231 20 Nisan 1920'de barışın son şekli kararlaştırılmaya
çalışırken, Erzurum'un Ermenistan topraklarına eklenecek yerlerden dışında tutulması
kararlaştırıldı. Kürdistan konusunda iki ayrı komisyon görev aldı. Barış antlaşmasının
yürürlüğe gireceği tarihten itibaren Đstanbul'da Đngiliz, Fransız ve Đtalyan
temsilcilerinden bir kurulacak bir komisyon özerk bir Kürdistan kurulması planı
hakkında bir teklif yapacak, Đngiliz, Fransız, Đtalyan, Đran ve Kürt temsilcilerinden
kurulu ayrı bir komisyon bölge mahalline gidip araştırmalar yapacaktı.232 Emperyalist
gayeler değişmemişti. Türkiye, hem bu komisyonun kararını hem de Kürtlerin özerk
idareye istekli olmalarını ve Milletler Cemiyeti'nin bunu onaylamasıyla oluşacak yeni
durumu önceden kabul etmiş sayılacaktı.
Đtilâf Devletleri görüşmeler sonucunda Osmanlı padişahını Paris'te toplanacak
barış konferansına davet ettiler. Padişah, eski sadrazamlarından Tevfik Paşa'yı 26 Nisan
1920'de konferansa katılmakla görevlendirdi. Mustafa Kemal Paşa, 30 Nisan'da Avrupa
Devletleri'nin Hariciye Nazırlarına birer nota göndererek, Türk Devleti'nin resmi
temsilcisinin TBMM olduğunu, Đstanbul Hükümeti'nin emir, fetva ve yükümlülüklerinin
geçersiz olduğunu bildirdi.233 Barış şartları, Tevfik Paşa başkanlığındaki delegelere
Versay'da Millerand tarafından 11 Mayıs 1920'de bildirdi. Tevfik Paşa antlaşma metnini
okur okumaz “bağımsız bir devletin yapacağı politik bir tavır” ortaya koyarak,
ültimatomu imza edemeyeceğini bildirerek Đstanbul'a döndü.
Đttifak Devletler, barış antlaşmasının şartlarını kabule mecbur bırakmak için
doğuda Ermenistan ordusu'nu, batıda Yunan ordusu'nu Türklerin üzerine saldırtmayı
uygun ve yeterli gördüler. Türkiye'nin geleceği çok zalim bir karara bağlanmıştı.
4.2.2. Türk-Sovyet Diplomatik Đlişkileri ve Sovyet-Rusya'dan Gelen Đlk Yardımlar
TBMM 23 Nisan 1920'de açıldıktan sonra Sovyet Rusya'yla resmi temas kurdu.
O günlerde kimsenin komünizm ve Sovyet yardımı konusunda belirli bir fikri olmadığı
231 Atatürk’ten Ermeni Sorunu Belgelerle, s.152–157–164. 232 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C. II, 2.Kısım, s. 233–235. 233 Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, C.II, 2.Kısım, s.237.
86
gibi, bir takım endişeler de mevcuttu. TBMM'nin açılışından bir gün sonra 24 Nisan
1920'de Mustafa Kemal Paşa, konu hakkında şunları söylemiştir:
“Bilindi ği gibi Bolşeviklerin kendilerine mahsus bir takım esasları, görüşleri
vardır. Ben şahsen bütün açıklığı ile ve ayrıntılarıyla bunları bilmiyorum. Yakın zamana
kadar Bolşevikler nere ile temas eder, nereye gelirse daima kendi ilkelerini kabul
ettirmek azmindeydiler. Her ne olursa olsun bu ilkeler, bizim milletimizin kendine
mahsus görenekleri, dini inançları ve memleketimizin icapları ile bağdaşmaz. Biz her ne
yaparsak kendimizi, kendi âdetlerimizi, dini icaplarımızı dikkatte tutmak, ona göre
kendimize esaslar koymak mecburiyetindeyiz… Gerçekten milli hududumuz dâhilinde
arz ettiğim şartlarla mevcudiyetimizi muhafaza edebildiğimiz takdirde başka bir şey
istemek bendenizce doğru değildir. Yalnız her ihtimale karşı varlığımızı muhafaza için
dışarıdan güç kaynağı aramak lazım gelirse, yine daima kendi prensiplerimiz baki
kalmak şartıyla her kaynaktan faydalanmayı uygun gördük.”234
Mustafa Kemal Paşa, 26 Nisan 1920 tarihinde Çiçerin'e yazdığı mektubunda,
“Emperyalist hükümetlerin yönetimi ve esaretine karşı mazlum insanların kurtarılması
amacıyla Bolşevik Ruslarla harekât ve çalışmaları kabul ettiklerini, Rus Hükümeti
Gürcistan üzerine askeri harekât yaparsa, Türkiye Hükümeti'nin de Ermeni Hükümeti
üzerine harekat yapmayı, bu devleti Bolşevik Devletler zümresine sokmaya söz
verdiğini, evvela ortak mücadelede başarı kazanabilmek için ilk taksit olarak beş milyon
altının kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer savaş malzemeleri ve sıhhi gereçlerin
sağlanmasını”235 teklif etti. Sınıf mücadelesiyle ilgili hiçbir şey yazmamıştı. Çiçerin bu
mektuba 3 Haziran 1920’de cevap verdi ve yardımlara değinmeksizin diplomatik
temasların kurulmasını istedi. Çiçerin'in mektubunda herhangi bir ittifaktan
bahsetmeyişini şu sebeplere bağlayabiliriz: “Sovyet, Hükümeti'nin o sıralarda Đngiltere
ile bir ticaret antlaşması yapmaya çalışması ve Đngiltere'den almaya muhtaç olduğu
maddelerin olması, Türkiye ile yapacağı ittifakın bu ticaret antlaşmasına engel
olabileceği düşüncesi, Komünist olmayan memleketlerle ittifakı kendi bakımlarından
uygun görmemeleri, Polonya savaşı, Wrangel ve Gürcistan'daki Menşeviklerle
234 Atatürk’ün Özel Mektupları (Derleyen Sadi Borak), Đstanbul, 1988, s.143–144. 235 Mektubun aslı için bkz, Türk Đstiklal Harbi Batı Cephesi, 1999, C.II, 2,.Kısım, s.221.
87
uğraşırken Rus askerlerinin Yunanlılara karşı mücadelesini geciktirebileceği ihtimali,
nihayetinde Mustafa Kemal'in henüz mücadelenin başında olması ve başarı kazanıp
kazanamayacağının şüpheli olmasıdır.”236 Çiçerin, mektubunda Misak-ı Milli
esaslarının kendilerince kabul edildiğini belirttikten sonra Misak-ı Millinin bazı
hükümlerini Sovyet çıkarlarına göre yorumlamıştır.237 Ermenistan'ın, Kürdistan'ın,
Lazistan'ın, Batum Vilayeti'nin, Doğu Trakya'nın ve Türk Arap Halkları ile yerleşik
ülkelerin kendi mukadderatlarını kendilerinin tayin edeceği hakkındaki kararına
değindikten sonra Türk Boğazları meselesinin Karadeniz'e sahildar devletlerin katıldığı
bir konferansta ele alınması hakkındaki eski Sovyet iddiasını yenilemekteydi.238 Bütün
bunların anlamı diplomatik olarak, “Mustafa Kemal'den Türkiye'nin, kendisinin olarak
gördüğü bir takım topraklardan, ekseri halde Sovyetler Cumhuriyeti lehine,
vazgeçmesini talep etmek demektir.”239
TBMM'nin başvuru mektubu 1 Haziran'da Moskova'ya ulaştı ve Sovyet toplumu
tarafından hoşnutlukla karşılandı. Bazı maddelerin gösterişli olmasına karşın, yeni Türk
Hükümeti’nin dış politika ilkeleri, padişah hükümetinin izlediği politikanın ilkelerinden
köklü biçimde farklıydı. Bu ilkeler Türkiye'nin çıkarlarına uygun düşüyordu.240
Mayıs 1920'de Şerif Manatov adlı bir Sovyet temsilcisi Ankara'ya geldi.241 Aynı
tarihlerde Sevr Antlaşması'nın ana hatlarının tespit edildiği San Remo Konferansına
Tevfik Paşa Osmanlı Hükümeti'ni temsil etmek üzere katılıyordu. Alınan kararlar hiç iyi
niyetli kararlar değildi. Bir an önce Türkiye-Sovyet Rusya arasında bir ittifak antlaşması
imzalanması gerekiyordu.
236 Fahir Armaoğlu, a.g.e., s.675. 237 Mustafa Kemal'in mektubundan böyle bir içerik çıkartıldığı A, Şemsuttinov'da geçmektedir, A,Şemsuttinov, , Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye Sovyetler Birliği Đlişkileri, (Çeviren A, I Đnsanoğlu), Đstanbul, 2000, s.9–10. 238 Mehmet Gönlübol, Cem Sar, Olaylarla Türk Dı ş Politikası (1919–1965), Ankara, 1969 s. 22. 239 Paul Dumont, Mustafa Kemal, Ankara, 1998, s.79, 240 A,Şemsuttinov, Kurtulu ş Savaşı Yıllarında Türkiye Sovyetler Birli ği Đlişkileri, (Çeviren A.Hasanoğlu), Đstanbul 2000, s.10; Şemsutlinov, bu yargısına bir de dipnot eklemiştir, “Kemalistler 26 Nisan 1920 tarihli bu mektupta yer alan bazı ilkelerden daha sonra vazgeçtiler,” 241 Türk Komünistlerinden Baytar Salih Zeki ile Şerif Manalov 1920 Haziran'ında Türkiye Komünist Partisini kurmuşlardır, 14 Temmuz'da yayınlanan ilk parti demecinde sultan mutlakıyeti ile olduğu kadar Mustafa Kemal'in sahte politikasıyla mücadeleyi ilan etti, Şerif Manatov sınır dışı edildi, partisi yasaklandı,Fahir Armaoğlu, a.g.e.,s. 283.
88
Hariciye Nazırı Bekir Sami Bey başkanlığında bir heyet 11 Mayıs 1920'de
Ankara'dan Moskova'ya hareket etti. Heyet üyeleri arasında Đktisat Vekili Yusuf Kemal
(Tengirşek), Dr. Miralay Đbrahim Tali (Öngören), Lazistan Mebusu Osman, Erkân-ı
Harbiye Kaymakamı Seyfi (Düzgören) Beyler bulunuyordu. Heyete verilen talimat
şöyleydi: “Türkiye'nin ulusal sınırları içinde tüm iç ve dış egemenliğine saygı
gösterilirse, yazgısını Sovyet Rusya'nın yazgısıyla birleştirmeye hazır olduğu
açıklanmalı, tüm Karadeniz Devletleri'nin Boğazları serbestçe kullanmalarına izin
verileceği gibi, bunların yine Karadeniz Devletleri ve Türkiye ile savunulacakları
yolunda Sovyet önderlerine güvence verilmeli, Türk-Rus ortak askeri harekatının
başarılı olması için Türkiye'nin öteki Đslâm ülkelerinden yararlanacağı, ama böyle bir
harekât için para, savaş malzemesi, taşıt araçları ve muhtemelen askeri birliklere ihtiyaç
duyacağı, sonra iki ülke arasındaki ulaştırma araçlarının ve sınırın tüm olarak güvenlik
içinde ve her türlü engelden yoksun bulunmasının gereği anlatılmalı.”242 Ancak
bahsettiğimiz Çiçerin'in mektubu Misak-ı Milli'nin tahrifiyle Ankara'da düş kırıklığı
yaratmıştır. Đngiltere bu heyetin güzergâhını adım adım takip ediyordu.243 Bekir Sami
Bey ve heyeti, Moskova'ya 19 Temmuz 1920'de ulaştı. Heyetin çalışmaları Sovyetlerin
tutumu buna Çiçerin'in tutumu da diyebiliriz yüzünden kolay geçmemiştir.
Bekir Sami Bey ve heyeti Moskova'dayken Azerbaycan'da (27–28 Nisan 1920)
ve Ermenistan'da (Mayıs-Haziran 1920) ayaklanmalar oldu. Azerbaycan'da Bolşevik
rejim iktidara geldi.244 Haziran 1920'de Sovyet Azerbaycan'la Türkiye arasında
diplomatik ilişki kuruldu. Azerbaycan Hükümeti Türkiye Hükümeti'ne Müslüman
Komünistlerin Türk ulusal hareketinin başarısı için her türlü çabayı harcayacakları
konusunda güvence verdi.245 Ancak Ermenistan ve Gürcistan halâ karayolundan
ulaşıma engeldiler. Gürcistan'daki Menşevik Hükümeti 7 Mayıs'ta Sovyet Azerbaycanı,
6 Haziran'da Sovyet-Rusya ile antlaşmalar yapmak zorunda kaldı. Sovyet-Rusya
Kafkasya'daki rejim değişikli ğini Ermenistan ve Gürcistan üzerinde de sağlamak
istiyordu.
242 Salahi R. Sonyel,a.g.e., s. 9. 243 Salahi R. Sonyel, a.g.e.,s.81. 244 Kazım Öztürk,a.g.e., s. 122. 245 A, Şemsuttinov, a.g.e. s.12-13.
89
Moskova'da bulunan Türk heyeti 24 Temmuz 1920'de ilk görüşmelerini Hariciye
Nazırı Çiçerin ve Müsteşarı Karahan ile yaptılar. Çiçerin, Halil Paşa ile daha önce
görüşmüş olduklarını, kendilerinin isteklerini ve şartlarını onunla hükümete bildirmiş
bulunduklarını, Fransızlarla mütareke yapılmasından endişeye düştüklerini, Đngilizlerle
kendileri arasında bunun şartlarım Türk heyeti ile görüşeceklerini, Đslâm siyasetini
tayinin Türkiye ile daha iyi olacağını, Komünizm siyasetine muhalif olan
Müslümanların harekâtına mani olmak lazım geldiğini anlattı. 4 Ağustos’ta Karahan
ikinci görüşmede Sovyet Rusya'nın yavaş yavaş niyetlerini açığa vurmaya başladı.
Karahan, Brest Litovsk Antlaşması'na dayanarak Ermenistan üzerine Türk taarruzunu
bir takım siyasi düşüncelerle ve Avrupa umumi efkârı için uygun görmediklerinibelirtti.
Ermenistan meselesini kendi bildikleri gibi halledeceklerinden Türkiye'nin eski Rus
sınırının beri tarafından bahsetmesini uygun bulmadıklarını söyledi. Nahçivan
üzerinden haberleşmenin mümkün olacağını, Anadolu'daki durum ve askeri durumu bir
müttefik olarak öğrenmek istediklerini söyledi 10 Ağustos 1920 tarihinde Sovyet Rusya,
Ermenistan'la bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmayla, Türkiye'ye ait bazı bölgelerde sözde
Ermeni egemenliği tanınıyor, Sovyet-Rusya'yı Anadolu'ya bağlayan karayolu
Ermenistan'ın kontrolüne terk ediliyordu. Antlaşmayı öğrenen Türk heyeti, açılmasını
istedikleri Tiflis yolu haricinde Şahtahtı yolunun da Ermenilerin eline geçtiğini öğrendi.
Daha sonra Lenin, Ermenilerle yapılan bu antlaşmanın mecburen yapıldığını belirtmek
için; “Biz o muahedeyi yapmakla hata ettiğimizi anladık, düzeltmeye çalışacağız. Biz
düzeltemezsek siz düzeltirsiniz” demiştir. Antlaşmayla Ermeniler üzerinde nüfuzunu
arttıran Sovyet-Rusya, Çiçerin aracılığıyla 13 Ağustos'la Bekir Sami Bey'e; Bitlis, Van,
Muş gibi Türk ülkelerinin Ermenistan'a terk edilmesini iletmiş ve bu işlek Bekir Sami
Bey tarafından reddedilmiştir.
Bekir Sami Bey'in Büyük Millet Meclisi'ne yazdığı raporu yanına alan Yusuf
Kemal Bey 2 Eylül'de Moskova'dan ayrıldı.246
Polonya'daki mağlubiyetten sonra 1920 Ağustos ayı içerisinde Rusya'daki
lehimize olan teşebbüslerin durması veya durdurulmuş gibi görünmesi, verilen
sözlerden dönülmesi gibi siyasi manevraları Ali Fuat Cebesoy, Sovyet Rusya'nın
246 Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, Ankara ,2001, s. 180-181.
90
Đngilizlerle yaptığı compromis antlaşmasından kaynaklandığını düşünmektedir. Aynı ay
içerisinde Ermenilerle yapılan ittifak antlaşmasını ve Kafkaslardaki Bolşevizmin
yayılma çabalarını da unutmamak gerekir. Sovyet Rusya'nın Türkiye'ye verdiği Rusya-
Đngiltere compromise antlaşmasının garbı karıştıracağı güne kadar sıkı durulması ve
mukavemet edilmesi gibi tavsiyeler neyle mukavemet edileceği gerçeğini
cevaplandırmıyordu. Ali Fuat Cebesoy böylelikle, “hakikatlere nüfuz etmiş, Ruslardan
ne kadar fazla yardım görürsek kâr saymıştık” demektedir.247
Siyasi anlaşma zemininde pürüzler olmasına rağmen ilk Sovyet-Rus yardımları
Anadolu'ya gelmeye başladı. Albay Đlyashev başkanlığındaki Bolşevik kurul 20
Haziran'da Erzurum'a ulaştı. Türklerin Ermenistan'a saldırmasından kaygılanan Ruslar,
onu acilen Ankara'ya göndermişlerdi. Đlyashev, Anadolu'da pek uzun süre kalmadı.
1920 Temmuz'unda Ankara-Moskova arasında başka heyetler gidip geldi. 1920
Ağustos'unda Anadolu'ya başka bir Sovyet heyet ulaştı. Kurulun getirdiği 200 kg. altın
sevindirici olmakla birlikte, altınların bir kısmının propaganda amaçları için olduğu
anlaşıldı. Kurulda yer alan kişiler şunlardır: “Upmal (kurulun sekreteri), Bagirof
(çevirmen), Dahilov (istihbarat sorumlusu), Madam Dahilova (Sovyet gizli polisi
ÇEKA'nın üyesi).”248 Elli kişilik grubun geriye kalanları propagandacı, telgrafçı, deniz
gücü temsilcisi ve muhafızlardan oluşuyordu. Kazım Karabekir, altınların içeriye
götürülmesinin tehlikeli olacağını öne sürerek Erzurum'da bırakılmasını önerdi. Bagirof,
teklifi reddetti. Kurul, istihbarat ve tahrik grubunu Danilov'un başkanlığında
Erzurum'da bırakarak Trabzon'a gitti ve orada bir Sovyet Konsolosluğu kurdu.249
Sivas Kongresi'nden sonra Bakü'ye gönderilen Halil Paşa, Moskova'dan
dönüşünde 1920 Temmuz'unda aldığı 6 sandık (400 kg.) altını, Nahçivan'dan
Karaköse'ye geçerek oradaki tümen komutanı Cavit Bey'e teslim etti.250 Altınların
değeri aynı kaynakta 100.000 TL olarak geçmektedir.251
247 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara, 1982, s. 126-128. 248 Salahi R.Sonyel, a.g.e., s. 83. 249 Altınların ne şekilde kullanıldığı ya da kullanılmadığı kaynakta yazılmamıştır, (Salahi R.Sonyel, a.g.e., 1995, s.83). 250 Erol Mütercimler, a.g.e., s. 113. 251 Erol Mütercimler, a.g.e. , s. 113.
91
Cavit Bey altınları, 8 Eylül 1920'dc Erzurum'a ulaştırdı. Kazım Karabekir, 200
kg. kadarını yani altı sandıktan üç tanesini Doğu Cephesi için alıkoyarak geri kalanını
Ankara'ya gönderdi.252
Bekir Sami Bey, Çiçerin'le görüşmesinden sonra 30 Ağustos 1920'de TBMM
Başkanlığı'na gönderdiği raporda: Miktar ve zamanı 4 güne kadar belli olacak ilk bölüm
para ve silah yardımının Osman Bey'le (Lazistan Mebusu) gönderileceğinibelirtti.
Ayrıca silah nakli güç olduğu için Ermenistan dâhilindeki yolun açılmasına çalışıldığını
ve Đtalya'dan silah sağlamak için para vermelerini teklif ettiğini belirtmektedir.253
Bekir Sami Bey, 1.000.000 ruble istemeyi düşünüyordu.254 18 Eylül 1920
tarihinde Yusuf Kemal Bey, Trabzon limanına bu para ile ayakbastı ve Karahan
tarafından Đtalya'da hesabımıza 1.000.000–3.000.000 Đtalyan lirası kredi açıldı.255
Sovyet-Rusya'dan askeri malzeme teminine, Eylül 1920'den itibaren başlandı.
Kafkasya yolu açılıncaya kadar askeri ve maddi yardımlar Rusya'daki Tuapse
Limanı'ndan yönlendirildi, buradan motor ve vapurlarla Trabzon, Samsun ve Đnebolu'ya
ulaştırıldı. Đtilâf Devletleri'nin Karadeniz'i sıkı denetim altında tutması nakliyatı
zorlaştırdı.
18 Eylül 1920 tarihinde Yusuf Kemal Bey, Trabzon'a vardığında 1.000.000 altın
ruble haricinde bir vagon mavzer mermisi de getirdi.256 Aynı zamanlarda Trabzon'a
gelen ilk silah ve cephane yardımları, “3387 tüfek, 2623 sandık cephane, 3.000
dolayında süngüden” ibaretti.257 Karayoluyla geleceği söylenen diğer malzemeler
(60.000 silah, para, top) Ermenilerin engel olmaları nedeniyle ulaştırılamamıştır.
Sevkıyatın başlangıcından 1920 sonlarına kadar taşıma, Türk motor ve vapurlarıyla
yapılmıştır.258 Yardımlar işgalci devletlerin, Rumların ya da yerli işbirlikçilerin saldırıda
bulunması ihtimaline karşı gizli tutulmuştur. 29 Aralık 1920'de bunlara ek olarak
Sovyetler Birliği'nden eksik olan savaş araç ve gereçleri istenmiştir.
252 Ahmet Emin Yaman, Kurtulu ş Savaşında Anadolu Ekonomisi, Ankara 1998, s. 139. 253 Ahmet Emin Yaman, a.g.e., s.141. 254 Yusuf Kemal Tengirşek, a.g.e., s.199. 255 Yusuf Kemal Tengirşek, a.g.e., s.217-218. 256 Yusuf Kemal Tengirşek, a.g.e., , s.217. 257 Yusuf Kemal Tengirşek, a.g.e., s.141. 258 Erol Mütercimler, a.g.e., s.122.
92
Heyet-i Temsiliye, istekte bulunurken saptanan ilkeler doğrultusunda siyasetini
sürdürmeye devam etmiştir. Bunlar Misak-ı Milli'den fedakârlık yapmamak,
Bolşevizme engel olmak, ülkeye 100.000 silah ve orantılı diğer donanımlarını sokmak,
iki ülke arasında değişimi hızlandırmaktı.259
4.3. Doğu Cephesinde Taarruz Hazırlıkları
Kurtuluş Savaşı'nda başarılı olmak için doğuda Ermenilerle, batıda Yunanlılarla
savaşmak, büyük devletlere karşı yürütülen diplomatik faaliyetlerden sonuç almak
gerekliydi. Doğu harekâtıyla ilgili detaylar düşünülmeden önce Mustafa Kemal Paşa.
Đstanbul'un işgal edildiği gün Kazım Karabekir'e bir telgraf çekerek taarruz hakkındaki
görüşünü sordu.260 Kazım Karabekir verdiği cevapta, uygunsuz hava koşullarının Nisan
başlarında veya ortasında böyle bir harekâta girişmek için engel teşkil ettiğini.
Bolşevikler Kafkaslara henüz inmediğinden irtibat kurulamadığını, şimdilik bazı
tedbirler ve hazırlık yapmanın uygun olduğundan bahsetti. 28 Mart'ta çekmiş olduğu bir
diğer şifrede; “Rus ordusunun direncinin kırılmasıyla vaziyetin uygun bir hale girdiğini,
Bolşeviklerin en çok bir aya kadar Güney Kafkasya'yı istila edeceklerini, bunun
oluşması halinde maneviyatımız ve ordu üzerinde fena tesir bırakacağınısöyledi. Brest
Litosk Antlaşması'yla sınırlanan Elviye-i Selâse'yi işgal fırsatını kaçırmakla millet ve
tarih önünde sorumlu olunacağınıve Nisan 15’ten evvel harekâtın mümkün olacağını.
Belirtti”. 261 Kazım Karabekir, bu sıralarda batıda çıkan isyanların bastırılmasında
kullanılmak üzere Mustafa Kemal Paşa'nın istediği iki fedai müfrezesini Erzurum'dan
yola çıkardı.262 Doğu cephesiyle ilgili harekât zamanının geldiğine dair uyarı
niteliğindeki şifrelerinden birini daha 26 Nisan'da yolladı ve bir harekat planı
hazırladı.263 Kazım Karabekir, Fevzi Paşa ve Đsmet Paşa'nın harekat planının
uygulanmasında kolaylaştırıcı çabalarda bulunmamalarını da eleştirmekteydi. Mustafa
Kemal Paşa hazırlıklara devam edilmesini, hududu geçmek konusunda kararın
Ankara'dan verileceğini bildirdi.264
259 Ahmet Emin Yaman, a.g.e.,, s.143, 260 Kâzım Karabekir, Đstiklal Harbimizin Esasları, Đstanbul, 1995, s.229. 261 Kâzım Karabekir, a.g.e., s. 237-238. 262 Kâzım Karabekir,a.g.e., s. 239. 263 Kamuran Gürün, a.g.e., s.349. 264 Kazım Karabekir, a.g.e., s. 240-241.
93
Kazım Karabekir komutasındaki Doğu Ordusu hazırdı. Đş sadece Ankara'dan
gelecek “ileri” emrinin verilmesine kalmıştı. Ancak Mustafa Kemal Paşa, Sovyet-Rusya
ile ili şkilerin Ankara lehine bir zemine oturtulmasına kadar harekâtın geciktirilmesi
taraftarıydı. 6 Mayıs 1920'de Kazım Karabekir'e yaptığı açıklamada, “Bolşeviklerle
şerait-i mütarekemiz az çok tebellür etmeden ve hudud-ı esasiyemiz tespit ve bize temin
edecekleri maddi muavenet tayin edilmeden girişilecek harekâttan olumsuz
etkilenebileceğimizi” belirtti.265 O sıralarda iç durum karışıktı. Barış Konferansı'nda
verilecek kararları beklemek gerekiyordu ve az da olsa Ermenilere yapılacak taarruzun
Hıristiyan dünyasında yaratacağı tepkiler de düşünülüyordu. Kazım Karabekir, bütün
bunları kabul etmesine rağmen, Kaçırılacak fırsat ve kaybedilecek bir gün bizim için
pek zararlı olacak ve Ermeniler de dâhil olmak üzere tekmil Kafkas kavimlerinin
Bolşeviklerle anlaşması ihtimali karşısında kazanılmış haklarımızı da kaybetmiş
olacağız.” şeklinde endişelerini dile getiriyordu.266 Kazım Karabekir, 9 Mayıs 1920'de
TBMM Başkanlığı'na yazdığı şifre ile “Brest-Eitosvk Muahedesi mucibince (Bolşevik-
Rusya'nın tasdik ettiği gibi) bize ait ve bütün halkı Müslüman olan Elviye-i Selâse'yi
işgal etmek hakkımızdır diyerek harekâta izin istedi.267 11 Mayıs'ta Bekir Sami Bey ve
heyeti yola çıktılar. 15 Mayıs ve 30 Mayıs tarihlerinde harekât isteğini tekrarladı. 4
Haziran 1920'de “Soğanlı Geçitlerine kadar ki” yerlerimizi almak için izin istedi.
Nihayet TBMM 6 Haziran'da Türk savunmasını kuvvetlendirmek amacıyla sınırlı bir
harekâta izin verdi. Bu talimatta şunlar yazılıdır:
“Vaziyet-i tedafüiyemizi ıslah maksadıyla Soğanlı Geçitlerini işgal etmek için
kıtaatı askeriye ile ilerlemek hakkındaki 4 Haziran 1336 tarihli XV. Kolordu
Kumandanlığının teklifi Vekiller Heyeti'nce tetkik edilerek muvafık görülmüştür.
Elviye-i Selâse'nin işgali hakkının istimali Büyük Millet Meclisi tarafından
Heyet-i icraiyeye tevdi edilmiş olduğundan Vekiller Heyeti bu salahiyete istinaden
teklifin tatbikine karar vermiştir. Kararın cihet-i siyâsiyesinin sureti-i idare ve ilânı için
lazım gelen nota ve talimat gibi mukarrerat zatı âlilerine ayrıca buradan bildirilecektir.
265 Mim Kemal Öke, a.g.e., s.203. 266 Kazım Karabekir, a.g.e., s.241. 267 Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s.31.
94
O zamana kadar siyasî hiçbir teşebbüste bulunulmayarak yalnız harekât-ı askeriyenin
ihzarı ve bu harekâtın ne zaman başlayabileceğinin işarı mercudur.”268
Bu kararın alınmasında San Remo Konferansı'nda Türkiye aleyhine alınan
kararların ve Kafkasya ve Doğu Anadolu'daki Ermeni mezaliminin tahammül edilmez
bir hal alması etkili oldu. Zaten o sırada Bolşeviklerin Kafkasya'daki sıkıntılı
durumlarının da Türkiye aleyhine bir müdahaleye fırsat vermeyeceği düşünülüyordu.
Kazım Karabekir, bölgede (Erzurum, Van, Erzincan sancakları) kısmi
seferberlik yaparak birlikleri sınır boyuna yaklaştırdı. 1890–1891 doğumlu ihtiyatlarını
orduya aldırttı.269 15 Haziran 1920 tarihinde XV. Kolordu Komutanlığı Doğu Cephesi
Komutanlığı adını aldı.270 Ermeni komutanına verdiği notada, üç sancakta katliam
yapılmasından şikâyet ederek, bu yerleri işgal etmek zorunda olduğunu, kan dökmemek
için üç sancağın boşaltılmasını istedi. Brest Litovsk Antlaşması imzalandığında üç
sancağın Türkiye'ye verilmesini o zaman Ermenistan Cumhuriyeti de kabul etmişti.
Taarruz hazırlıkları devam ederken, 14 Haziran'da Çiçerin'in mektubu Ankara'ya
ulaştı. Mektubun içeriğinde, “Ermenilere karşı harekât yapılmaması, Türk sınırlarının
barış yolu ile düzenleneceği yazıyordu.271 Batı Anadolu'da da Yunanlılar taarruza
geçtiğinden hükümet Ermenistan'a yapılacak harekâtın durdurulmasını emretti, ismet
Đnönü, harekâtın durdurulma sebeplerini Sovyetler Hükümetinin Azerbaycan,
Ermenistan, Đran, Gürcistan'la münasebetleri ve sınır konusundaki tekliflerinin
içeriğinin anlaşılması ve Sovyet Rusya ile siyaseten tutuşmamak için dikkatli olmak
gereği olarak sıralanıyordu.272 23 Haziran 1920'de taarruza geçilmesi planlanıyordu.273
Kazım Karabekir sonradan Çiçerin'in; “Karabekir'in yumruğu kuvvetli ise ne duruyor?”
dediğini öğrenecektir.274 Soğanlı Geçitleri'ni tutan birliklerimiz. 1914 sınırının 40 km.
içerisinde karargâhını Bardız'da (şimdiki Şenkaya Bucak Merkezi “Gaziler”) kurarak
konumunu korudu. Đkinci bir taarruz emri verilene kadar, Türk Ordusu bu emre uyarak
268 Kamuran Gürün, a.g.e., s. 350-351. 269 Kazım Karabekir,a.g.e., C.IV, s.1648-1649. 270 Belgelerle Ermeni Sorunu, s. 381. 271 Kazım Karabekir,a.g.e., s.256. 272 Đsmet Đnönü, Hatıralar, C,I, Ankara, 1995 s. 220. 273 Kazım Karabekir, a.g.e., s. 256. 274 Kazım Karabekir, a.g.e., s. 277.
95
Kafkasya sınırında soydaşlarının sürekli mezalime uğramasına rağmen burada bekledi,
mütareke hududunu tecavüze kalkmadı.
Kafkasya'da kurulan bağımsız devletlerin işi bu arada oldukça zorlaşıyordu.
Bolşevik Rus kuvvetleri Đngilizlerin engellemelerine rağmen üzerlerinde egemenlik
kurmaya çalışıyordu. Gürcü ve Ermenilerle bir anlaşma yapılmıştı. Đngilizler, Güney
Rusya'nın egemenliğini Ruslara bırakmak zorunda kaldılar. Her yönden korudukları
Ermenilere o andan itibaren, yalnız silah ve araç vermekle yetindiler.
Bütün bu gelişmelerle birlikte Ermeniler boş durmadılar. Şahtahtı-Nahçivan
karayolunu kesmek için 18 Haziran 1920'de Zengibasar (Zengezor) Şûra Hükümeti'ne
bir kesin uyarı verdiler. Hemen bir gün sonrasında da Zengibasar'a kuzeyden ve
doğudan taarruza geçtiler. Đçlerinde Türk kuvvetlerinin de bulunduğu Zengibasar Şûra
Kuvvetleri, üstün bir gayretle karşı koydular. Ancak düşman kuvvetleri karşısında
büyük kayıplar vererek Aras Nehri güneyine çekildiler. Halk, ordunun çekilme yönünde
ve Đran'a göç etti. Zengibasar Bölgesi'nde bir Ermeni birli ği 30 Haziran 1920'de Çul'u
ele geçirdikten sonra, Hanzirik üzerine yürüdü. Nahçivan'dan gönderilen milis
kuvvetleri Mezrea-Ernis hattında Ermenileri durdurdu. Ancak, Doğubeyazıt'ta yapılan
taarruz sonunda Ermeniler yenildiler. Geri çekilirken pek çok köyü yaktılar.
Bolşevik birlikleri, Ermenilerin karşı koymayacaklarını düşünerek Geruş'a
(Karabağ batısı) geldiler. Moskova'da Sovyet-Ermeni barış antlaşması yapılınca,
Geruş'taki Kızılordu Tümen Komutanı'na Ermenilerle savaşmaması emredildi.275
Böylece Bolşevik birliklerinin varlığı Nahçivan'ı büyük tehlikeden kurtardı.
22–23 Haziran 1920'de Ermenilerin çok sayıda piyade ve topçu birliklerinin
Vedi (Erivan'ın güneydoğusunda) Bölgesi'nde toplandığı haber alındı. Nitekim 11
Temmuz 1920'de taarruza geçtiler. Müslüman milis kuvvetlerinin karşı koymasına
karşın Ermeniler Rus subayları komutasındaki çok sayıdaki topçunun desteğiyle Vedi-
Karalar güney bölgesini ele geçirdiler.
275 Belgelerle Ermeni Sorunu, 1983, s.383,
96
Ermenilerin taarruz ettikleri bir sonraki yer, Şahtahtı oldu. 24 Temmuz'da
Nahçivan milis kuvvetleriyle Ermeniler arsında çarpışmalar meydana geldi.276 Kazım
Karabekir bu saldırının Nahçivan yönünde ilerleyen Kızılordu birliklerine bildirilmesini
istedi.277 Ermeniler başka yerlerde yaptıklarından farklı olmaksızın, burada da katliama
başlayarak yaklaşık 500 kişiyi öldürdüler.278 Şahtahtı’nın Ermenilerin eline geçmesi ve
buradaki Türk müfrezesinin Aras Nehri güneyine çekilmesiyle Türkiye-Azerbaycan
karayolu ulaşımı kesildi.279 Dolayısıyla Sovyet-Rusya ile de işbirliği kısa süreliğine
gerçekleşemedi. Kızılordu'nun Ermenilerle muharebeye giriştikleri anlaşılır anlaşılmaz,
Kızılordu birliklerine yardım edilmesi emredildi.280
Ermeniler, Mayıs 1920 sonlarından itibaren de Zengibasar ve Kervansaray
Bölgesi'nde serbest kalan kuvvetleriyle Oltu ve Bardız (Gaziler) bölgelerine ilerlediler.
Adım adım Türk Ordusu'na yaklaşıyorlardı. 19 Haziran 1920'de Merdenek (Göle)
bölgesine ve Sarıkamış'ın kuzeybatısından Bardız yönüne taarruz ettiler. Verişan
(Gürbüzler) Köyü ve Akmezar Dağı'nı ele geçirdiler. 20 Haziran'da Kosor Boğazı'nın
kuzeyinden taarruza geçerek, Göle-Oltu yolunu kestiler.
Kazım Karabekir'in öngörüsü doğru çıkmış, Sovyet Hariciye Nazırı Çiçerin şart
olarak, doğudaki iki Türk vilâyetinin (Muş'un bağlı olduğu Bitlis ve Van) Ermenistan'a
bırakılmasını istemiş ve bu TBMM üzerinde ters etki yapmaktan başka bir işe
yaramamıştır.281 Sovyet-Rusya'nın, eninde sonunda Ermenistan'ın Bolşevik nüfuzuna
düşeceğini düşünerek, topraklarını Doğu Anadolu'nun bazı yerlerini içine alacak şekilde
genişletmeye çalıştığı anlaşılmıştı. Ermenistan'la Sovyet-Rusya'nın Misâk-ı Milli'yle
çelişen istekleri, oyalamaları Doğu Cephesi'nde kesin bir sonuca gidilmesinin
gerekliliğini ortaya koyuyordu.
276 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, s. 106, Ankara 1988, s.11. 277 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1988, s.14. 278 Belgelerle Ermeni Sorunu, 1983, s. 383. 279 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1988, s. 17. 280 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1988, s.23. 281 Yusuf Kemal Tengirşek, a.g.e., s.195.
97
4.4. Sevr Barış Antlaşması
Sevr Barış Antlaşması'nın ana hatları 24 Nisan 1920'de San Remo
Konferansı'nda kararlaştırılmıştır ve Osmanlı Devleti lehine hiçbir maddeyi
barındırmayarak bir insafsızlık örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözde Ermeni
hakları savunucusu Đngiltere ve Fransa, 1916 yılındaki gizli antlaşmalarla Türkiye'nin
doğusunu Rusya'ya bağışlarken bu sloganı o zamanlarda kullanmaya gerek
duymamışlardı. Sadece Ermeni Meselesi'nde değil. Anadolu Direnişi'nin ulusal
bağımsızlık anlayışıyla, Sevr'in Türkiye'ye getirmek istediği her sahadaki tutsaklık
birbiriyle ters orantılıdır. San Remo'da saptanan maddeler Paris'te Tevfik Paşa'ya
önerildiği anda TBMM bu öneriye karşı olarak 18 Haziran 1920 tarihli toplantısında,
“Ulusal Ant'a bağlı kalacağı ve Türk topraklarının parçalanmasını kabul etmeyeceği
üzerinde yemin ederek” bunu tüm dünyaya duyurdu.282 Emperyalist güçlere karşı,
onurlu bir mücadele verilmeye devam edilecekti.
Barış Konferansı'nda Ermeniler iddialarını Milliyetler prensibine ve hissi-tarihi
delillere dayandırmışlardı. En başından beri belirtildiği gibi, hak iddia ettikleri Doğu
Anadolu topraklarında azınlıkta olduklarından hissi, manevi ve tarihi delilleri daha çok
öne sürdüler. Hissi-tarihi deliller olarak; “a) Ermenistan Doğu da medeniyetin
öncüsüdür, b) Ermenistan Fransa'ya akrabadır, c) Ermenilerin zihni üstünlüğü vardır, d)
Mazlum Ermenistan sloganı ve Ermeniler katledilmektedir” tezleri kamuoyuna
sunulmaktaydı.283 Özellikle Fransız kamuoyu, Ermenilerin ve onları destekleyen
Fransızların verdiği yalan, yanlış çelişkili bilgiler, tutarsızlıklar dolayısıyla bunlardan
fazla etkilenmemiştir. Her ne kadar Ermeni propagandası yanında, Kürtlerin seslerini
duyurma çabaları cılız kalsa da aralarında bir anlaşmaya vardıklarını Kürt Heyeti
Başkanı Şerif Paşa'dan öğrenmekteyiz:
“... Bizim teşkilâtımız beni bizzat rakiplerimize bir Kürdistan 'in varlığını kabul
ettirme düşüncesine itti ve Barış Konferansı'ndaki Ermeni temsilcilerine bu yolda bir
282 Đzzet Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, Ankara 1989, s. 112. 283Yahya Akyüz, a.g.e., s.130-131.
98
belge imzalattım. Buna karşılık ben de Ermenilerin tartışılmaz bağımsızlık hakkını
tanıdım...”284
Đngiltere, San Remo'da Türkiye antlaşmasını bitirmeye çalışıyordu. Kararlar,
“ Đngiltere’nin yarın ki fedaisi olmaya hazırlanan Yunanistan ve Ermenistan'da her
sersem dimağı karıştıracak bir biçim almağa”285 başlamıştı. Lloyd George, “Türkiye'ye
Boğazları kapama fırsatını bir daha asla verdirmemek, Avusturya Macaristan'ı yok
etmek veya Akdeniz'den Karadeniz'e geçiş yolunun milletlerarası bir hale getirilmesi
şartıyla Đstanbul’u Türklerin elinde bırakmaktan söz etmekteydi.286 “... Ben Ermenilerin
bir katliam tehlikesi karşısında bulunduklarını bilseydim, Sultanı Toros dağlarının
yüzlerce mil gerisinde değil, Đstanbul da Đngiliz gemilerinin toplarının tehdidi altında
görmeyi tercih ederdim287 diyerek bu yanlış ısrarları devam ettirmiştir. Llyod George 30
Nisan 1920'de; “San Remo Konferansı'nın mütarekeden sonra akdedilen bütün
konferanslardan daha verimli olduğunu ve anlaşmazlıkların ve şüphelerin ortadan
kalkması dolayısıyla alınan neticelerden bütün dünyanın memnun kaldığını”288
belirtmiştir.
Osmanlı Murahhas Heyeti'ne bildirilen Sevr Antlaşmasının kabulünü
kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini tatbik etmek üzere ilk önce Yunan Ordusu 23
Haziran 1920'de taarruza geçti. Yunan kuvvetleri 30 Haziran'da Balıkesir'i, 8
Temmuz'da Bursa'yı işgal etti.
Osmanlı Murahhas Heyeti, müttefikler tarafından kendisine önerilen antlaşma
metnine mukabil teklif götürdülerse de, müttefikler haksız olarak ileri sürdükleri
fikirlerle bunu görmezden gelmişlerdir. Akıl almaz cümlelerden bazıları şöyledir:
“Osmanlı Hükümeti, harpteki mesuliyetinin, müttefiklerine nispetle daha az
olduğu ve bu itibarla kendisine karşı daha yumuşak davranılmasını istemekte haklı
bulunduğu kanaatinde görünüyor. Müttefikler bu iddiayı kabul edemezler...
284 Yahya Akyüz, a.g.e., s.137. 285 Đzzet Öztoprak, a.g.e., s.114. 286 Galip Kemali Söylemezoğlu, Yok Edilmek Đstenen Millet, Đstanbul 2001, s.23-25. 287 Galip Kemali Söylemezoğlu, a.g.e., s.25. 288 Galip Kemali Söylemezoğlu, a.g.e., s.26.
99
Türkiye, en küçük bir mazereti olmadan ve hiçbir tehdit karşısında kalmadan
harbe girmiştir. Müttefikler kendisine karşı hiçbir hasmane maksat beslememekte
idiler..
Müttefikler, Türklerin diğer milletler üzerindeki hâkimiyetlerine son vermesi
zamanının geldiğini açıkça görmektedirler...
Son 20 sene içinde Ermeniler, işitilmemiş barbarlık şartları altında
katledilmişlerdir...
Müttefik devletler, aynı sebeple Birleşik Amerika Reisi tarafından âdilâne bir
şekilde tespit edilecek olan hudutlar içinde müstakil bir Ermenistan ihdasını hedef tutan
hükümlerde hiçbir değişiklik yapamayacaklardır...
Netice olarak müttefikler, muahedenin, Osmanlı heyeti tarafından bu vesikaya
isnat edilen mahiyeti taşımadığını bildirirler...
Fakat muahede de, Türkiye'yi geniş ve mahsuldar topraklara malik milli bir
devlet olarak ibka etmektedir...
Muahede, Đstanbul'un burada Türklerin ekseriyeti teşkil ettikleri şüpheli olmakla
beraber başkent olarak Türkiye'de kalmasını bile temin etmektedir...
Türk Hükümeti sulhu imzalamaktan imtina ettiği, yahut Anadolu üzerinde
otorite tesis etmekte aciz gösterdiği veya muahedenin tatbikini temin edemediği
takdirde, müttefiklerin muahede hükümlerine uyarak bu maddeyi değiştirmeleri ve
Türkleri bu sefer ebediyen Avrupa dışına atmak mecburiyetinde kalmaları ihtimali
vardır...”289
Bütün bunlara rağmen Vahdettin'in başkanlığında toplanan Şura-yı Saltanat 22
Temmuz 1920'de, tamamen yok olmaktansa, zayıf bir mevcudiyeti kabule değer görerek
antlaşmanın onaylamasına karar verdi.290 Aynı gün Lloyd George, Avam Kamarası'nda
Türkiye'nin neden tamamen yok edilmediğini şöyle açıklamıştır:
289 Galip Kemali Söylemezoğlu, a.g.e., s.8-12. 290 Hazma Eroğlu, a.g.e., s.211.
100
“Büyük devletler Türkleri toplu bir halde bırakmışlardır. Bunlar, onlara herhangi
suretle itimatları olduğu için değil, Türkleri ortadan kaldırmanın neticelerinden
korktukları için yapmışlardır. Sona eren harp bu korkuyu tamamıyla izole etmiştir.
Türkiye tamamıyla ezilmiştir. Buna müteessir olmanız içinde hiçbir sebep yoktur.
Türkiye'nin yerine kimin ikame edilmesini araştırmamız lazım geliyordu”291 Tabii bu
devletler tahmin edileceği gibi Đngiltere, Fransa ve Đtalya idi.
Đstanbul Hükümeti murahhasları, milli şeref ve haysiyetle bağdaşmayan, milli
hâkimiyeti tanımayan bu antlaşmayı Sevr'de 10 Ağustos 1920'de imzaladılar. Kazım
Karabekir'in 17 Ağustos 1920 tarihli önerisiyle,292 TBMM 19 Ağustos 1920 tarihli
toplantısında, Sevr Antlaşması'nı imzalayanların ve onaylayan Şûrayı Saltanat
üyelerinin vatan ihaneti suçlamasıyla itham olunarak vatansız sayılmaları kararını aldı.
Aynı zamanda TBMM Hükümeti bu antlaşmanın kendisini hiçbir surette bağlamadığını
ilan etti.293
10 Ağustos 1920'de Osmanlı murahhaslarından, Maarif Nazırı Bağdatlı Hadi
Paşa, Şûrayı Devlet (Danıştay) Başkanı Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Reşat Halis Beyler
tarafından imzalanan antlaşma bir önsöz ve 433 maddeyi kapsamaktadır. Antlaşma on
üç kısımdan meydana gelip birinci kısım Birinci Cihan Harbi'ne son veren
antlaşmalarda olduğu gibi Milletler Cemiyeti Misakı’na ait bulunmaktadır.294
Antlaşmanın üçüncü kısmı Kürdistan muhtariyeti, altıncı kısım, Ermenistan'ın
kurulması ve yeni sınırlarının tayiniyle ilgilidir.
Boğazına bıçak dayanmış olan Türkiye, Đngiltere ve Yunanistan tarafından
hazırlanmış ve Fransa için çok zararlı olan bu tuhaf antlaşmayı imzaladı.295 Đngiltere,
kendisine zarar gelmesini önleyerek her şeyi tezgâhlarken son darbeyi böylelikle
vurmuş oldu. Fransa tıpkı Mondros'ta olduğu gibi Đngiltere tarafından kasti olarak
tuzağa düşürülmüştü. Fransa, Türkiye'nin paylaşılmasını âdil bulmazken, bir taraftan da
291 Galip Kemali Söylemezoğlu, a.g.e., s.27. 292 Kazım Karabekir, a.g.e., s.1782. 293 Hazma Eroğlu, a.g.e. s.211. 294 Hazma Eroğlu, a.g.e. , s.211–212. 295 Pierre Loti, Sevgili Fransa'mızın Doğudaki Ölümü, Ankara, 2002 s. 145.
101
bu paylaşımla doğudaki varlığının azaldığını düşünüyordu. Đktisadi, dini, siyasi her
açıdan zarar görecekti. Türkiye'nin Fransa'ya olan borçları ise ayrı bir meseleydi.
Gerçekten Fransızlar, antlaşmanın Đngilizce düşünülüp, yazıldığını, kamuoyunun
etkisinde kalmakla beraber Millerand'ın bağımsız bir politika izleyemediğini
düşünüyorlar. Rhen Bölgesi'ndeki güvenliği ve Alman tazminatları konusunda
Đngiltere'nin desteğine ihtiyaç duymasa Fransa, kurnaz dostuna bu kadar taviz vermezdi
diyorlardı.296
Müttefikler her ne düşünürlerse düşünsünler, I. Dünya Savaşı'nın esas amacı
olan Türkiye'nin paylaşılması, Sevr Antlaşması'yla birlikte, Mısır, Irak, Elcezire, Suriye,
Trakya'dan sonra da Anadolu'nun sömürülmesinin nasıl olacağı gösterilmiştir. (Bkz.
Harita Ek 7) TBMM bu antlaşmanın uygulanmadan kalacak bir ütopya olduğuna dair
ilk ciddi yanıtı doğuda Ermenilere karşı kazanılacak olan zaferle vermiştir.
4.5. Doğu Cephesinde Taarruz Kararının Verilmesi ve Uygulanması
Sovyet Hükümeti'nin Türkiye ile işbirliği yapma hususunda gösterdiği
gevşekliğin dışında, bir kere Ankara'da Sovyetlerin fikir ve siyasetleri hakkında şüphe
ve tereddütler uyandırmıştı. Mustafa Kemal, 10 Ağustos 1920'de yazdığı bir yazıyla
Doğu Cephesi Komutanlığı'ndan, “Bolşevik kıtalarıyla ilişkilerin mahiyeti, Gürcülerin
Batum taraflarındaki en son vaziyetleri ve Ermenilerin durumuyla ilgili bilgi verilmesini
istedi. Artık Bolşevikler Türkiye ile irtibat ve ittifak sağlanmasına karar vermişlerdi.
Lehistan Cephesi'ndeki durum dolayısıyla, Azerbaycan'da durumu muhafaza için
Gürcistan ve Ermenistan'la antlaşma yaptılar. Kafkas Cephesi'ne yeterli kuvvet gönderip
Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'ı Sovyet idaresini kabule zorlayacaklardı. Ruslar
Lehistan Cephesi'nde başarı kazandılar. Ermeniler Nahçivan'daki Türk-Rus işbirliğini
dikkate alıp ona göre hareket ediyorlar ve Gürcistan-Ermenistan Hükümetleri, geçici
antlaşma yapmış olmalarına rağmen en çok Ruslardan çekmiyorlardı. Ermeniler
Ağustos ayı ortalarından itibaren saldırılarını arttırdılar. 12 Ağustos'ta Oltu mıntıkasında
birçok Türk köyünü işgal ettiler. Malazgirt'in doğusunda da aynı şeyi yaptılar. 20
Ağustos'ta bir Ermeni piyadesi bir Türk karakoluna baskında bulundu. 19 Ağustos'ta
296Yahya Akyüz, a.g.e., , s.157.
102
Đsmet Bey (Đnönü) Ermenilerin saldırılarını takiben 11 Ağustos tarihli Đslâm Gürcistan’ı
Gazetesi’nin bir haberine dayanarak; “Ermeniler, Gürcülerle müşterek bir hareket
yapacaklarsa daha evvel harekete geçelim mi?”297 diye sordu. Kazım Karabekir, Halil
Paşa'nın verdiği bilgiye dayanarak Kızılordu'nun 21–25 Ağustos 1920 tarihlerinde
Ermenistan'a taarruza geçeceğini ve eğer bir taarruz olursa gelecekteki harekâta ve milli
irademize nasıl bir yön verileceği gibi hayati meseleler hakkında karara varılmasını rica
etti.298 Bu haber gerçekleşmedi ve taarruz yapılmadı.
Kızılordu'nun harekâtının bilinmeyen bir zamana kalması, Moskova'da
imzalanan Ermeni-Sovyet Antlaşması ve Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması imzasının
bazı şartlara bağlanması keyfiyetleri, Erkân-ı Harbiye Başkanlığını Ermenistan işini
Sovyetlere bağlı olmayarak bir an önce bitirmeye zorladı. 29 Ağustos'ta Kazım
Karabekir, Araş ve Novoselim'e kadar harekâta izin istedi.299 Đsmet Paşa bu karara
katıldıklarını bildirdi. Ermeniler, 7 Eylülde Kağızman'a saldırdı ve Kulp'u işgal ettiler
ve 13 Eylülde Doğu Beyazıt mıntıkasına saldırdılar.300 Genelkurmay Başkanlığı'nın
Sovyetlerin yardımına lüzum görmeden taarruz kararına varmasında, 9.Kafkas
Tümeni'nin 14 Eylül 1920'de Oltu Bölgesi'nde kazandığı başarının etkisi büyüktür.301
Yapılan harekât neticesinde Ermeniler Merdenek'e çekilmişti.302 Genelkurmay
Başkanlığı, 15 Eylül 1920'de Doğu Cephesi'ne arka arkaya gönderilen yazılarda diğer
bölgelerdeki harekâtın da Ermeni kuvvetlerine karşı yöneltilmesini istedi ve
“Ermenistan'a taarruzdan beklenen fayda ve zararlar hakkında Doğu Cephesi
Komutanlığının fikri, Kızılordu'yla beraber bir askeri harekât hakkında son durumun
açıklanması ve özellikle Gürcülerin durumu” soruldu.303
Sovyet-Rusya her iki devletle 10 Ağustos 1920'de bir antlaşma imzalamasına
rağmen, Ermenistan ve Gürcistan Hükümetleri, Sovyet-Rusya'ya güvenmiyor,
Đngilizlerin elinde bir oyuncak konumuna düşüyorlardı. Gürcüler bütün kuvvetlerini,
Ermeniler ise kuvvetlerinin yarısını Sovyet tehdidine karşı doğu sınırlarında
297 Kazım Karabekir, a.g.e.,s.227. 298 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.147. 299 Kazım Karabekir, a.g.e., s.278. 300 Đsmet Đnönü, a.g.e., s.221. 301 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), 1995, s.148. 302 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.110, Ankara 2000, s.29. 303 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), 1995, s.148.
103
tutmaktaydılar. Đngilizlerin aracılığıyla Ermeniler ve Gürcüler aralarındaki sınır
anlaşmazlığını geçici olarak çözümlemişler, tarafsız bir bölge kurmuşlardı. Ancak
Gürcülerin Ermenilere güvensizliği hâlâ devam ettiğinden, Gürcülerle temas kurmaya
çalışıldı. Gürcülerin tarafsızlığını kazanmak görevi, Kazım Karabekir'e verildi.304
Temaslar, 9.Kafkas Tümeni Cephesi'nden Oltu Bölgesi'ndeki Gürcü sınır subayı ile
başladı ve daha sonra Doğu Cephesi Komutanı'nın düzenlediği ve Vekiller Heyeti'nin
kabul ettiği bir yönetmelikle iki subay Trabzon'dan Tiflis'e gönderildi.305 Gürcülerle
Ermenilerin Türkiye'ye karşı işbirliği yapmaları endişesinin ortadan kaldırılmasına
çalışıldı. Erkân-ı Harbiye Başkanlığı, Ermenistan Meselesi'nin bir an önce kesin çözüme
bağlanarak doğudaki kuvvetlerin serbest kalmasını sağlamak amacıyla taarruza geçmek
için uygun zamanın geldiğini düşünüyordu.
1920 Đlkbaharından itibaren şu önemli gelişmeler olmuştu:
a) Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Milne hattından Bursa ve Afyon yönlerinde
giriştikleri harekâtla Temmuz ve Ağustos aylarında Bursa'nın doğusu, Uşak hattına
kadar süratle ilerlemiştiler ama daha ileri gidemediler.
b) Adana Cephesi'nde Fransızlara karşı başarılı bir harekât yapıldı.
c) Batılı müttefikler (Đngiliz, Fransız, Đtalyan) Temmuz 1920'de Batum'u
boşalttılar ve Gürcülere bıraktılar. Oysaki Batum Türk kuvvetlerinin Ermeni
kuvvetlerine karşı yapacağı bir harekâtta Batılı müttefiklerin Ermenistan'a yardım
etmesi bakımından özel önem taşıyordu.
d) Bolşevikler, Ağustos ortalarından itibaren karşı taarruza geçmiş olan Lehlilere
karşı mağlup olmuşlar ve zor bir duruma düşmüşlerdi.306
Buna rağmen, harekâtı olumsuz etkileyebilecek bir olay yaşandı. Birinci Büyük
Millet Meclisi'nde ikinci başkan olan Celalettin Arif Bey, izin alarak Erzurum Mebusu
Hüseyin Avni Bey ile Erzurum'a gitti. Mustafa Kemal Paşa'yı küçük düşürmek ve
Erzurum vali vekili Miralay Kazım Bey'in görevinden uzaklaştırılmasını sağlamak için
304 Kazım Karabekir, a.g.e., s.282. 305 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, s.61. 306 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.155–156.
104
suçlamalarda bulundu. Doğu Cephesi'nde Ermenilere taarruz edilmesi düşünülürken
hükümetin adliye vekilliği sıfatını da taşıyan bu kişi, orduda hırsızlıktan ve görevlilerin
sorumlu olabileceklerinden bahsederek, yasadışı bir yolla vali vekili olmaya çalıştı.
Mustafa Kemal Paşa, bu olaya oldukça sert tepkiler gösterdi. Sözü edilen kişiler,
amaçlarına ulaşamadan Ermenistan Zaferi'ni gördükten sonra Ankara'ya dönmek
zorunda kaldılar.307
Ağustos ayı sonu ile Eylül ayı başlarında Türk-Ermeni savaşına ne Batılı
müttefikler, ne de Bolşevikler müdahale yapabilecek durumda değildiler. Erkân-ı
Harbiye Başkanlığı doğuda taarruza geçilmesi hakkında bir teklif yaptı ve Meclis
tarafından uygun görüldükten sonra Vekiller Heyeti 20 Eylül 1920'de taarruza karar
verdi. Harekât emrine göre;” Doğu Ordusu Kars genel istikametinde taarruz edecek,
birinci devrede Kağızman-Novoselim-Merdenek hattına ilerlenecek, esas amacı Ermeni
silahlı kuvvetlerini yok etmek olacak, sivil Ermeni vatandaşlara her türlü tecavüzattan
kaçınılacak, Gürcülerin işgal mıntıkasına girilmeyecek ancak mukabil harekât ihtimali
dikkate alınacaktı”.308 24 Eylül 1920'de Ermeniler, Bardız’daki 9.Kafkas Tümeni
Cephesi'ne saldırdılar.309 Ermenilerin taarruz amacı, 13 Eylül 1920'de Oltu Bölgesi'nde
9.Kafkas Tümeni Komutanı'nın idare ettiği taarruzda uğradıkları yenilginin intikamını
almaktı. Yapılan savunma ve karşı taarruz sonucunda Ermeniler geri çekildiler. Bardız
taarruzunun sonuçlanmasıyla Doğu Cephesi'nin yapacağı taarruz bir gün sonraya kaldı
ve taarruzun 28 Eylül 1920’de yapılacağı Genelkurmay Başkanlığı'na bildirildi.310
4.5.1. Sarıkamış Harekâtı ve Siyasi Yankıları
Doğu Cephesi Komutanlığı, 28 Eylül 1920 saat 14.00’e kadar bağlantıların
yapılması ve keşif raporlarının gelmesinden sonra harekâtın akşama kadar devamı için
gerekli emri verdi. Birlikler bu emir çerçevesinde gerekli düzeni almakla meşgulken
Cephe Komutanlığı 29 Eylül 1920 tarihinde yapılacak harekâtı, “Sarıkamış'ın işgal
altında olup olmaması” durumlarına göre ayrı ayrı planladığından yapılacakları
307 Ayrıntılı bilgi için bkz, M, Kemal Atatürk, a.g.e.,s.464-480; Kazım Karabekir, a.g.e., s.271-273. 308 Başbakanlık Cumhuriyet Ar şivi, Bakanlar Kurulu Kararları Katalogu (Kronolojik), Kararname Sayısı, 68, Kutu No, 1, Dosya No, 4, Evrak sıra No. 9. 309 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2000, s.66–67. 310 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2000, s.78.
105
birliklere emir olarak gönderdi,Ermeniler Novoselim yönünde çekiliyorlardı.311 Bu
sıralarda Ermeni kuvvetlerinin 28/29 Eylül gecesi Sarıkamış'tan çekildiğini ve
Azerbaycan Süvari Alayı'nın 29 Eylül 1920'de Sarıkamış'ı savaşmadan işgal ettiği
öğrenildi. Ermeniler, 30 Eylül 1920'de Göle'deki ambarları yakarak büyük kuvvetleriyle
güneydoğuya, bir kısım süvarisiyle de Buğa Tepesi'ne çekildi. Oltu Müfrezesi
Süvarileri, 28 Eylül'de Göle'ye girdiler. Bu müfreze daha sonra Merdenek Müfrezesi
adını aldı
Ekim 1920'den itibaren gelişen olaylardan Ermenilerin 9. Kafkas Tümeni sol
kanadında keşif taarruzları yaparak, bu tarafın direnme derecesini ortaya çıkarmak
istedikleri, bütün askeri olanaklarını Kars Bölgesi'nde topladıkları ve özellikle
kuzeydoğuya doğru bu kaydırmaların son bir ümit ile yapılacak taarruzun işaretleri
olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Sarıkamış Harekâtından sonra Kağızman da 1
Ekim'de ele geçirildi. Harekât Ermenilerin halk ve askeri birliklere saldırısı yüzünden,
Kağızman-Novoselim-Merdenek hattına kadar harekât sürdürüldü.312 Doğu Cephesi'nde
Kars Harekâtına karar verilinceye ve yeni bir düzene geçilinceye kadar Ermeni
kuvvetleriyle temas edilmeden keşif hareketlerine devam edildi.
Sarıkamış'ın Doğu Cephesi Kuvvetleri tarafından işgali Ermenistan ve
Gürcistan'ı endişelendirdi. Harekâtın ne kadar ilerleyeceğini, Türk Ordusu zafer
kazanırsa Kafkaslardaki durumun ne olacağını sezmeye çalışıyorlardı. Ermenistan
Hariciyi Nazırı Agacanyan 3 Ekim 1920'de Sovyet Rusya Hükümetine bir nota verdi.
Notada, Türk kuvvetlerinin taarruzu hakkında bilgileri olup olmadığı, bilgileri varsa
harekâtın durdurulması için bir teşebbüste bulunulup bulunulmadığı soruluyordu.
Türklerin harekâtının hemen durdurulması, gelecekte tekrarlanmaması ve Türk
Ordusu'nun eski sınıra çekilmesinin sağlanmasının Sovyet Rusya ve Ermeni Hükümeti
arasında yapılacak olan barış görüşmelerinin büyük sükûnet ve samimiyet içinde
devamını sağlayacağı vurgulanıyordu. Doğu Cephesi Komutanlığı, bu notayı aynı gün
Hariciye Nezareti'ne ve Genelkurmay Başkanlığına bildirdi. Ayrıca Ermeni Hükümeti,
311 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2000, s.93. 312 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2000, s.116–117.
106
bu Türk harekâtını, Ermenilerin imhasına yöneltilmiş bir hareket diye dünya
kamuoyuna yaymaya girişti.
Sovyet Hükümeti'nin, bu Ermeni isteğine resmi olarak ne cevap verdikleri, ya da
Rusların Ankara'da bir teşebbüste bulunup bulunmadıklarına dair kesin bir şey
söylemek zordur. Notanın verilmesinden önce 30 Eylül 1920'de Karabağ vilayetinin
güney tarafında, Migri istikametinde, Sovyet kuvvetleriyle Ermeniler arasında yeni
çarpışmalar olmuştu.313 Ermeni arazisi içinde olmayan fakat Ermenilerin sahip olmak
istedikleri bu bölgede, Kızıl birlikleri başarısızlığa uğramaları üzerine, Nahçivan'daki
Kızıl Müfreze Komutanı'ndan yardım istedi. 7–9 Ekim 1920 tarihleri arasında Ermeniler
Kağızman-Merdenek hattına taarruz ettiler ve geri püskürtüldüler.314
Gürcistan Hükümeti, Türk Doğu Cephesi Birlikleri'nin harekâtının süratle
gelişmesi karşısında telaşa düşerek 12 Ekim 1920'de seferberlik ilan etti. Ermenilerle
işbirliği yapmak imkânlarını arayarak onlar gibi, 14 Ekim 1920'de Sovyet Hükümeti'ne
başvurdular. 20 Ekim 1920'de Tiflis'ten Moskova'ya iletilen Gürcü istekleri, Doğu
Cephesi tarafından Ankara'ya bildirildi. Esas olarak Mustafa Kemal Paşa'nın, Güney
Kafkasya'ya yapmakta olduğu harekâtın neden ileri geldiğini ve Türk ordusunun
Gürcistan'a girip girmeyeceklerini öğrenmek istiyorlardı. Gürcülerle ilgili olarak,
“Ardahan'daki kuvvetlerini arttırıyorlar veya Tiflis'ten Kars'a nakliyat yapıyorlar.”315
şeklinde haberler geliyordu ki bu da Ermeni Ordusu'nu takviye ederek Türk Ordusu'na
karşı savaşabilecekleri ihtimalini akla getiriyordu.
Gürcülerin tarafsız bir halde tutulması zorunluluğunu kabul eden Büyük Millet
Meclisi Hükümeti, Gürcülerin her türlü şüpheden uzak tutulması için gerekli
teşebbüsleri yaptı ve tedbirleri aldı. Hariciyi Nezareti tarafından, Doğu Cephesi
Komutanlığı vasıtasıyla Trabzon-Batur- yoluyla Tiflis'e özel bir heyet gönderildi.
Heyet, TBMM'nin bağımsız bir Gürcistan Hükümeti'nin varlığını çıkarlarına uygun
bulduğunu, Tiflis Hükümeti'nin bütün tekliflerini göz önünde bulunduracağını ve
doğrudan doğruya görüşmelere girişmeye hazır olduğunu bildirdi. Girişilen taarruzun
313 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.187. 314 Kazım Karabekir, a.g.e., s.1876. 315 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.111, Ankara 2001, s. 6.
107
amacı; Müslüman halka yapılan Ermeni zulümlerine ve Ermeni askerlerinin arazisi
içinde saldırılarına son vermek ve sınırı büyütme amaçlarından vazgeçmeye mecbur
bırakmaktı. Belirtilen askeri hattı geçmemeye karşılık Tiflis Hükümeti'nden harekât
sırasında hattın kuzeyine sığınacak Ermeni birliklerinin silahlarının alınması suretiyle
bu bölgenin tarafsızlığının sağlanması istendi.
Tiflis'e gönderilen heyetten bir haber alınamayınca, Gürcülerin tarafsızlığını bir
an önce sağlamak için mütarekeden beri Ardahan Bölgesi'nde bulunan eski Đttihat ve
Terakki murahhası olan Hilmi Bey muhafızla bu bölgeye gönderildi. Hilmi Bey
Ardahan'daki Gürcü memurlarıyla yaptığı samimi ve inandırıcı işbirliği sonucunda
Gürcülerin telaş ve şüphelerini bir süre için gidermeyi başardı.316
Sovyet-Rusya Hariciye Nazırı'nın, Moskova görüşmeleri sırasında (Ağustos
1920) Van ve Bitlis vilayetleri hakkında ileri sürdüğü isteği Sarıkamış'ın işgalinin
doğurduğu güveninde etkisi altında, Yunan Ordusu'nun Uşak'ı alarak epeyce ilerlemişti.
Yunan ordusunun ilerlemiş olmasına rağmen Misak-ı Milli'ye dayanarak kabul edilmedi
ve bu karar 21 Ekim 1920'de Moskova'da Bekir Sami Bey Heyeti'ne resmen iletildi
Kars işgal edilmeden önce Doğu Cephesi Komutanlığı'na gelen Sovyet-Rusya'nın
Büyükelçisi Budi Midvani, Ermenilere Türkiye'den toprak verilmesi isteğinin bir
yanlışlık eseri olduğunu açıkladı.
4.5.2. Kars Harekâtı
Türk Ordusu söz konusu sınıra kadar ilerledi. Erkân-ı Harbiye Başkanlığı
Sarıkamış'ın kurtarılmasından sonra 1 Ekim 1920'de, Kars ve çevre arazisinin ele
geçirilmesine aykırı bir düşünce yoksa harekâtın yapılmasını istedi.317
Doğu Cephesi Komutanlığı, Sarıkamış'ın doğusunda bulunan hattın, Ermeni-
Gürcü birleşik hareketine bile karşı koyacak derecede savunmaya elverişli olduğunu,
Kars'ın doğusundaki her mevzinin kuzeyden ve geriden Gürcülerin tehdidine maruz
kalacağını düşünüyordu. Bu sebeple, harekâttan siyasi çıkarın ne olduğu, Gürcistan ve
Sovyet-Rusya ile anlaşmadan böyle bir harekâtın Bakanlar Kurulunca ne şekilde
316 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.189–190. 317 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2000, s.11.
108
düşünüldüğü soruldu.318 Bu hareketin yapılması siyaseten sakıncalı bulunuyordu.
Genelkurmay Başkanlığı Kars'ın ele geçirilmesinin siyasi ve askeri yararlarını şöyle
sıraladı:
a) Askeri bakımdan Ermeni Ordusu'nun Kars'ta direnmesi halinde büyük
kısmını yok etmek, buranın işgaliyle askeri durumu düzeltmek, Gürcülerin ileri harekete
geçmelerini önlemek,
b) Siyasi bakımdan, Ermenilerle aradaki düşmanlığın barış yoluyla halledilmesi
imkânını sağlamak.319 Zaten Doğu Cephesi Komutanlığı askeri durumda varılan
fırsatlardan faydalanarak harekâtı ilerletmeye yetkiliydi.
Bu harekâtın sebep olabileceği fazla insan ve gereç kaybının sakıncaları
açıklanmış olduğundan Doğu Cephesi Komutanlığı tam bir netliğe ulaşmak istedi.
Harekât için bir Ermeni Harekâtını beklemek ya da bu beklenmezse düşman aleyhine
bir harekât hazırlamak gerekiyordu. Düşmana kesin bir darbe vurmak için aleyhine bir
plan hazırlandı. Genel hatlarıyla planda, Ermenileri sıkıştırarak ezmek ve savaşmayı
kabul etmez çekilirse bu çekilmeyi panik haline sokmaya çalışmak amaçlanıyordu. Bu
plan 20 Ekim 1920'de Erkân-ı Harbiye Başkanlığı'na sunuldu. Ayrıca: Erzurum, Van,
Erzincan, Beyazıt illerinden 1884–1889 doğumlu erlerin silâhaltına alınmasına izin ve
bu iş için acele karar alınması ve karşılığının makine başında emredilmesi istendi.320
Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşa, görüşleri değerlendirerek yapılanları
uygun buldular. Gürcülerin, Ermenilerle beraber olarak aleyhimize bir hareketi ihtimal
dâhilinde tutularak Trabzon vilayetindeki askerlik çağındakilerin yeteri kadarının
silâhaltına alınması ve 3.Kafkas Tümeni taburları mevcutlarının tamamlanması, Çoruh
vadisinde taarruz ve savunma yapabilecek bir grup teşkili düşünülüyordu.
Yapılan keşiflere ve alınan haberlere göre, karşılaşılması muhtemel Ermeni
birliklerinin mevcudu 8.000–10.000 civarındaydı. Ermenistan'da seferberlik ve gönüllü
kaydına hızla devam edildiğinden bu sayı daha da artabilirdi. Kars Kalesi'nin 25.000–
30.000 kişilik bir savunma gücüne ihtiyacı vardı. Ermenilerin sayısı ise yetersizdi.
318 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2000, s.96. 319 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), 191–192. 320 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001, s.45.
109
Onlar I. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi Kars'ı kale gibi savunmayarak mevcut
istihkâmlardan yararlanarak bir sahra savaşı vereceklerdi.
Ermeni kuvvetlerine karşılık Türk kuvvetleri, Merdenek Müfrezesi dâhil 10.000
kişi ise de savaşçı sayısı 7.700 idi. Kağızman Bölgesi'nde 1.400 kadar piyade ve süvari
aşiret kuvveti savaşma kabiliyetleri yetersiz olduğundan hesaba katılmıyorlardı.
Ermenilerin sayıca üstün olmaları, sağlam mevzilerde savunma yapmalarına rağmen
Türk birliklerinin moralleri yüksekti. Manevra kabiliyetinin de kendilerinde bulunması
dolayısıyla Ermeniler dışardan yardım olmadığı takdirde harekâtın başarıyla
sonuçlandırılacağına dair inanç tamdı. Kazım Karabekir Paşa, elindeki zayıf kuvvetlerle
Kars'ı doğudan kuşatmak gibi çok cesurca bir karar verdi.
Doğu Cephesi Komutanlığı, Kars'a karşı yapılacak harekâtın ana fikrini 9.
Kafkas ve 12.Tümenlere 18 Ekim 1920'de bildirdi. Đkinci bir seferberlik çağrısı, 21
Ekim 1920'de yayınlandı.321 Birliklerin toplanma bölgelerine giderken harekât ve
hazırlıkların hiçbir şekilde hissettirilmemesi istenmekteydi. Kazım Karabekir, 21 Ekim
1920 tarihli şifresinde; “Iğdır mıntıkasına iki alayın geldiği yönünde” haberler yayarak
Ermenilerin dikkatini yanlış yöne çekmek istedi.322 Taarruz tarihi, 27 Ekim 1920 olarak
belirlenmesine rağmen 9.Kafkas Tümeni birliklerinin iki gece yağmur altında yaptıkları
çetin yürüyüş sebebiyle taarruz 28 Ekim 1920 gününe bırakıldı.
9. Kafkas Tümeni Yahniler-Vezinköy hattını, 12. Tümen Borlukdağı-Hacıhalil
köyü hattını tutmak üzere harekâta başladı. 30 Ekim'de yapılan genel taarruz sonucunda
Ermeniler iki gruba ayrılarak, bir kısmı Vezinköy'ün kuzeydoğusuna geri çekildi, bir
kısmı da Kars yönünde kaçtı ve Kars zaptedildi.323
Türk Ordusu 9 şehit vermiş, 47 askeri yaralanmıştı.324 Sağlam mevzilere
yerleşen Ermeni Ordusu hezimete uğratılmış, çok sayıda esir alınmıştı. Esirler arasında;
“Harbiye Nazırı Araratof, Genelkurmay Başkanı Vekilof, Kars Kale Grup Kumandanı
321 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001, s.36–37, 63–64. 322 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001, s.48. 323 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001, s.135. 324 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001, s.141.
110
Pirimof ve bir de sivil bakan vardı.”.325 Ermeni ölü sayısı, 1.110 kişi idi.326 Kazım
Karabekir, 31 Ekim'de Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa'ya “Kars'taki ganimetlerin on
yıl Đstiklal Harbimizin devamına yetişecek derecede çok olduğunu”327 bildirdi. Eğer
Kars'tan kuzeye ve kuzeydoğuya giden yollar 9. Kafkas Tümeni tarafından daha uzun
süreli tutulsaydı, Ermenilerin hemen hepsi esir olabilirdi. Ermeniler Kars'ı boşaltıp,
Gümrü istikametinde çekildiler.328 31 Ekim'de Kazım Karabekir, başarılı olan ordusunu
kutladı. Aynı gün Kazım Karabekir, Kars şehrini ele geçirmesi dolayısıyla ferikliğe terfi
edildi.329
Erkân-ı Harbiye Başkanlığı, Ermenileri tamamen etkisiz hale getirmek kadar,
alınacak silah ve cephaneye batıda pek çok ihtiyacı olması dolayısıyla harekâta aralıksız
devam edilmesini istedi. Barış teklifinin Hariciye Nezareti tarafından Doğu Cephesi
Komutanlığı aracılığıyla yapılacağı bildirildi. Harekâtın uzatılması için iki yön öne
sürüldü:
a) Kars-Erivan yönü
b) Kars-Gümrü yönü330
Birinci seçenekte, çabuk ve kesin bir darbe etkisi gösterebilirdi. Fakat bu hareket
alanı içinde gıda maddelerinin gönderilmesinde yollar bozuk olduğundan zorluklarla
karşılaşılabilirdi.
Đkinci seçenekte, sonuç gecikse de harekât emin olarak cereyan edebilirdi.
Nitekim Kazım Karabekir, Kars-Gümrü yönünün tercihi olduğunu belirtmiştir. 2 Kasım
1920'de Erkân-ı Harbiye Başkanlığı verdiği cevapta, Gümrü yönündeki harekât
konusunda aynı fikirde olduğunu bildirdi.331 Doğu Cephesi birlikleri 5 Kasım 1920'de
Kars'tan ileriye doğru harekete geçti.
325 Kazım Karabekir, a.g.e., s.289. 326 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, s.141. 327 Kazım Karabekir, a.g.e., s.290. 328 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.211–213. 329 Başbakanlık Cumhuriyet Ar şivi, Bakanlar Kurulu Kararları Katalogu (Kronolojik), Kararname Sayısı, 301/39–4, Kutu No,.1, Dosya No, 16, Evrak No. 18. 330 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), 214. 331 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, s.10.
111
Bu sıralarda Şahtahtı'nın ele geçirilmesi ve Ermenilerin o tarafa dikkatlerinin
çekilmesi için Erivan yönünde harekât yapılması emrini alan Nahçivan Müfreze
Komutanı, 7 Kasım 1920'de Bolşeviklerle işbirliğini göz önünde tutmadan taarruza
karar verdi ve 6–7 Kasım gecesi Nahçivan'dan hareket etti. 8 Kasım'da Şahtahtı
kurtarıldı. Şahtahtında bulunan Kızıl Birlik Komutanı. Rusya ile Ermenistan arasında 10
Ağustos 1920'de imzalanan barış antlaşmasına uyar görünmek çabasıyla, Türklerle
açıktan işbirliğinden çekindi. Bu sıralarda, Ermenilerin mütareke istediklerinin haberi
alındı.332
332 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.220–221.
112
5. DOĞU CEPHESĐNDE KAZANILAN ZAFER ĐN SĐYASĐ VE ASKERĐ
SONUÇLARI
5.1. Gümrü Barış Antlaşması
Doğu Cephesi birliklerinin Ermenistan topraklarına ilerlemesi ve Ermeni
kuvvetlerinin hiçbir varlık gösterememesi sonucu Gümrü'deki Ermeni Komutanı. 6
Kasım 1920 tarihli ateşkes ve barış istek mektubunu Doğu Cephesi Komutanlığına
gönderdi.333 Daha önce askeri gelişmelerin yanısıra Türkiye ile Ermenistan arasında
diplomatik yazışmalar olmuştu. 1 Kasım 1920 tarihli ve Hariciye Nazırı Ahmet Muhtar
imzalı notada Ermenilerin Doğu'da Đngiliz emperyalizminin “muti bir aleti” olmaktan
artık vazgeçmesi isteniyordu. Đngilizlerin Đran ve Irak petrol bölgelerinde egemen
olmak düşüncelerine katkıda bulunmaktan Ermenistan'ın geri durmasının gerekliliğine
değiniliyordu. Türkiye'nin Doğu dünyasının doymak bilmeyen Batı sermayedarlarının
sonsuz hırslarına karşı yalnız başına koruduğu ekleniyordu.334 Bu notada ayrıca
Türklerin, Asya'nın özgürlük ve bağımsızlığını Đngiliz Ordularıyla birleşen Ermenilere
kaptırmak düşüncesinde olmadıkları, kan dökülmesine son verilmesi gerektiğini kabul
ettikleri ve bu notanın barışın yeniden kurulması yolunda yapılan kesin bir öneri
biçiminde değerlendirilmesi üzerinde duruluyordu.”
3 Kasım 1920 tarihli ilk Ermeni notasında ise; “Her ulusun geleceğini kendisi
tayin etmesi ilkesine uygun olarak Ermenistan Cumhuriyeti'nin hukuku ve mevcut
bağımsızlığını Türkiye Halkı ve TBMM kabul etmiş ve onaylamıştı. Bundan Ermeni
Ulusu ve Ermeni Hükümeti haberdardır. Ermenistan'a açılan savaşın nedenleri
belirlenmediği gibi amacı da açıklanmadı. Bu girişimi yukarıda söz konusu ilkeye göre
anlamak son derece güç ve çok da şaşılacak bir durumdur... Böyle bir saldırı yok yere
kan dökmeye neden oluyor”335 deniliyor. Barış yolu öneriliyor ve temsilcilerin görüşme
zamanının saptanması isteniyordu.
Ermenilerin 6 Kasım 1920 tarihli mütareke istemini değerlendiren Doğu Cephesi
Komutanlığı, yine aynı gün mütareke şartlarını Gümrü Komutanlığı'na gönderdi.
333 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001,s. 151 334 Đzzet Öztoprak, a.g.e., s.126. 335 Đzzet Öztoprak, a.g.e., s.127.
113
Bu şartlar şunlardır:
1. Arpaçayı'nın batısındaki Ermeni kuvvetlerinin Gümrü'yü boşaltarak en az 15
km. doğuya çekilmesi,
2. Gümrü kasabasının işgal edilmeyerek, sadece Gümrü Kalesi ve istasyonunun
askeri işgal altına alınacağının, hukuk ve genel emniyetin güvence altında
bulunacağının Gümrü halkına ilân edilmesi,
3. Erivan-Tiflis-Kars demiryollarının birleştiği yer olması dolayısıyla Gümrü'nün,
10 km. çevresine kadar olan bölgenin Türk birliklerince işgaline engel
olunmaması,
4. Türk Ordusu birliklerine hiçbir tarafta, hiçbir sebeple taamız edilmemesi,
5. Sayılan bu maddelerin 7 Kasım 1920 saat 17.00’ye kadar tamamıyla
uygulanması,
6. Şartlar kabul edilmediği takdirde, askeri harekâtın yürütülmesi zorunluluğunda
kalınacağından, bundan doğacak maddi ve manevi sorumluluğun Ermeni Ordusu
Komutanlığı'na ait olacağı şeklinde idi.336
Ermeniler, Türk mütareke şartlarını aynen kabul etti. Bunun üzerine Doğu
Cephesi Komutanlığı, birliklerine Arpaçayı'nın doğusuna geçiş için hazırlık emrini
verdi. 8 Kasım 1920'de TBMM Hükümeti, Ermenistan Hükümeti'ne verdiği bir notada
siyasî ve askeri isteklerini bildirdi. Teklif edilen yeni mütareke şartlarında Arpaçayı’nın
batısına çekilecektir. Ermeni kuvvetlerinin teçhizat ve savaş gereçlerini teslim etmeleri
ve bunların üç gün sonra Karakilise'deki Türk askeri heyetine teslimi, Gümrü'de
başlanacak barış görüşmelerine murahhasların en kısa zamanda gelmeleri, teslimat
başlamadığı takdirde askeri harekâtta Doğu Cephesi Komutanlığı'nın serbest kalacağı,
ateşli silâhlar ve mermisi ile iki trenin verilmesi gibi maddeleri vardı.
336 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 2001,s. 151.
114
Ermeniler, sonradan ellerindeki silâhlar alınınca, Bolşevik propagandasının
artarak Ermeni Hükümetini devirmeye çalışacaklarını ve anarşi çıkacağını ileri sürerek
teklifi kabul etmediler ve sonuna kadar savaşa devam kararını verdiler.
Kendisini harekâtta serbest kabul eden Doğu Cephesi Komutanlığı, 12 Kasım
1920'de 9.Kafkas ve 12.Tümenlerin Arpaçayı batısındaki kuvvetleri tamamen Arpaçayı
doğusuna geçtiler. Taarruz 14 Kasım'da başladı. Đki gün süren savaşta Ermeni kuvvetleri
geriye sürüldüyse de muharebe kabiliyeti yok edilemedi. 17 Kasım'daki taarruzla, Arpa
Köyü'ne kadar çekilmek zorunda kaldılar. Ermeni kuvvetleri Şahtahtı Bölgesi'ndeki
yenilgileriyle Iğdır’ın kuzeyine çekilmişler, bunu gören Türk birlikleri Iğdır kasabasını
ele geçirmişlerdi. Durumun kötüleşmesi Ermeni Hükümeti'ni mütareke şartlarını kabule
zorladı (17 Kasım 1920). Bu haber 21 Kasım 1920'de Doğu Cephesi Komutanlığı'ndaki
birliklere ve Erkân-ı Harbiye Başkanlığı'na bildirildi- Türk Ordusu bulunduğu sınırdan
daha da ileriye gitmişti. Mütarekenin kabulü yeni sınır durumuna göre oldu. Mütareke
şartları uygulanırken bu sefer, Azerbaycan'a giden yolların tamamen emniyetle
tutulmasına daha çok dikkat edilecekti.337
Ermeni Ordusu, Araş Đstasyonu-KızılziyaretDağı-Danagirmez-Yardanlı
(Karakilise doğusunda) hatlına çekilecek ve islenen silâh ve mühimmatı teslim edecekti. 338 30 Kasım 1920'de Ermenistan Cumhuriyeti Ordusu Başkomutanı General
Nazarbekof, Ermeni Ordusu'nun mütareke hattının gerisine 28 Kasım akşamı tamamen
çekildiğini bildirdi.339
Doğu Cephesi'nde Ermenilerle barış antlaşması hazırlıkları sürerken, oluşan
güvensizlik sonucu Ermenilerin mütareke şartlarını bozmaları veya tamamen yerine
getirmemeleri halinde harekâta devam düşüncesiyle yeni tedbirler alındı. Bu sefer asıl
taarruz, Erivan yönünde yapılacaktı. Ermeniler silâh tesliminde ve diğer konularda
mütareke şartlarına uygun hareket ettiklerinden yeni bir taarruza gerek kalmadı.
Oluşturulan tarafsız bölgeye Ermenilerin girmelerine izin verilmedi ve az sayıdaki
jandarma kuvvetleri de çıkarıldı.
337 Kemal Öztürk, a.g.e.,, s.321-322. 338 Kazım Karabekir,a.g.e., s.1893. 339 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919-1921), 1995, s.230.
115
Barış görüşmeleri için Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir, Erzurum
Malisi Hamid ve Erzurum Mebusu Necati Beyler murahhas olarak seçildiler.
Görüşmeler, 26 Kasım 1920 tarihinde Gümrü'de başladı. Mustafa Kemal 29 Kasım
1920'de Ermenistan Cumhuriyeti Vekiller Heyeti'ne gönderdiği telgrafta, “Gümrü'de
başlayan barış görüşmelerinin iki ulus için karşılıklı güvenlik ilkesine dayalı bir barış ve
bolluk dönemi getirecek bir sonuca ulaşması umudu ile Ermenistan’ı artık zararlı dış
etkilerden korumaya yönelik yurtseverce çalışmalarda başarılar dileyerek iyi niyetli bir
atılım yaptı.340 Görüşmeler 2–3 Aralık tarihinde antlaşmanın imzalanmasıyla son buldu.
18 maddelik antlaşma genel hatlarıyla 3 Kasım tarihli Ankara Hükümeti'nin notasındaki
koşullardan meydana geliyordu. (Bkz. Antlaşma Metni Ek 6) Ermeniler antlaşmanın 10.
maddesiyle Sevr Antlaşması'nın geçersiz olduğunu kabul ettiler. Gümrü Antlaşmasında
bir anlaşmazlık çıktığında geçerli metnin Türkçe olduğu son maddesinde yazılıdır.341
Gümrü Antlaşması'yla Türk Milleti'nin önemli kazançları oldu. Misak-ı Millinin
Kafkasya sınırı için öngördüğü 93 Savaşı (1877) öncesi sınırın Ermenistan kesimi,
1828'de Rusya'ya geçen ve 1918'den beri Ermeni işgalinde olan Kars'ın Iğdır ve
Tuzluca ilçeleri geri alındı. Kazım Karabekir komutasındaki Türk Ordusu'nu Gürcistan
doğrultusunda ilerlemesiyle Ardahan, Artvin hatta Batum'un ele geçirilmesiyle
doğudaki hedeflere ulaşılmış oldu. Sevr Barış Antlaşması'nın geçersizliği fiilen
kanıtlandı. Ermeni Meselesi, Türkiye'nin haklarını karşılayacak biçimde ve kesinlikle
çözümlendi. Doğudaki zaferden sonra Batı Cephesinde serbest hareket etme fırsatı
doğdu. Sovyetler Birliği ile Kafkasya'da ulaşım olanağı elde edildi. Ermenilerin elinden
birçok silâh alındı. Doğu Cephesi'nde Kazım Karabekir komutasındaki Türk askerinin
kazandığı zafer TBMM Hükümeti ve Türk halkına büyük moral kaynağı olmuş,
doğudan batıya giden askeri yardımlar Batı Cephesi'nde büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Mondros'tan itibaren terhis edilmeden kalan XV. Kolordu kazandığı zaferle Kurtuluş
Savaşı'nın önemli bir basamağı olan askeri zaferini, böylelikle siyasi alanda Türkiye'nin
çıkarlarına uygun Gümrü Antlaşması'yla süslemiştir.
340 Atatürk’ten Ermeni Sorunu Belgelerle, s.231. 341 Mümtaz Soysal, a.g.e.,s. 23.
116
5.2. Ermenistan’ın Sovyetleştirilmesi ve Ardahan ile Artvin'in Kurtarılması
TBMM Hükümeti ile Taşnak Ermenistan Cumhuriyeti arasında Gümrü'de
görüşmelerin yapıldığı sıralarda XI. Kızılordu, Ermenistan-Gürcistan sınırlarında
toplanmaktaydı. Kızılordu, yığınaktan ve yapacağı harekâttan Türk Doğu Cephesi'ne
bilgi vermese de bu iki memleketi Bolşevikleştirme fikrinde olduğu anlaşılıyordu. Oysa
TBMM Hükümeti'nin Sovyet Rusya Hükümeti'ne yaptığı ilk teklifte, Kızılordu'nun
Gürcistan'ı Bolşevikleştirerek Đngilizleri oradan çıkarması istenmişti. Sovyet-Rusya,
şimdi kendi lehine silâhlı faaliyete geçiyordu. Gürcistan sınırlan içinde bulunan
Ardahan ve Batum sancaklarının, Kars sancağı gibi anavatana katılması Türk Misak-ı
Millisinin gerçekleşmesi yolunda hâlâ önemini korumaktaydı. Ancak Sovyet Rusya'nın
Gürcistan sınırları ve Batum üzerindeki ekonomik ve politik ilgisi, siyasi durumu daha
da nazikleştiriyordu.
Ermenistan, 3 Aralık 1920'den itibaren kuzeyden ve doğudan Kızıl süvari
birlikleri tarafından işgal edildi.342 Taşnak Ermenistan, Sovyet-Rusya'nın bir parçası
haline geldi. Bağımsız Ermenistan'ı yok eden bu işgalle yine Sovyet rejimi oldu.
Sovyet Ermenistan Hükümeti'nin ilk işi Gümrü Antlaşması'nda kabul edilen
sınırın bazı noktalarına özellikle Türklerde kalmış olan Ararat Đstasyonu'na itiraz etmek
ve tarafsız bölgeye müfrezeler sokarak ihlâl etmek oldu. Ermenistan'da yeniden
seferberlik ilân edildi. Doğu Cephesi Komutanlığı'nın, Gümrü Antlaşması'na dayanarak
yaptığı protesto Ermenilere geri adım attırdı. Ararat Đstasyonu üzerindeki isteklerini
tekrarlamadılar ve tarafsız bölgeye giren Ermeni kuvvetleri çekildi. Kızılordu komutanı,
bu konuda Kazım Karabekir'in isteğini destekledi.
Doğu Cephesi Komutanlığı, Ermenistan'da seferberlik gerçekleşirse, bunu savaş
nedeni sayacağı teklifini Erkân-ı Harbiye Başkanlığı'na sundu.343 Genelkurmay
Başkanlığı da bu teklifi kabul ederek, durumu Hariciye Nezareti'ne ve hükümete
bildirdi. Diplomatik yönden işin gerçekleşme durumunun araştırılmasını istedi.
342 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.238. 343 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.238.
117
Ermeniler, seferberliğin Gürcülere karşı ve aynı zamanda memlekette bir karşı
hareket ihtimali üzerine yapıldığını ileri sürdüler. Eskiden beri düşündükleri Borçalı’nın
(Ermeni-Gürcü sınırından başlayıp, Tiflis'in güneyine kadar uzanan, halkının
çoğunluğunun Türk olduğu bölge) güney kısmını zaptetmek isliyorlardı. Borçalı'ya
saldıracak Ermeni kuvvetleri, Kızılordu'nun Gürcistan'a taarruzunda bir ileri karakol
görevi göreceğinden Sovyet Rusya bu isteği destekledi. 11 Şubat 1921 'de Tiflis Türk
Temsilcisi Albay Kazım (Dirik), “Ermeni Ordusu'nun Karakilise'nin 20 km. kadar
kuzeyinde bulunan Şağalı Gürcü sınır karakoluna hücum ettiklerini ve ilerlediklerini”344
Doğu Cephesi Komutanlığı'na bildirdi. Raporda, Gürcistan Hariciye Nazırı tarafından,
Borçalı Bölgesi'ne Sovyet Ermenilerinin yerleşmesinin aslında Rusların yerleşmesi
demek olacağından, Kars ve Gümrü'yü elinde bulunduran Türkiye için de sakıncalı
olduğu dile getirilerek Türkiye'nin bu konudaki fikri alınmak isteniyordu. 12 Şubat
1921'de Londra'da kurulan konferansa TBMM temsilcileri de davet edildi ve bu olay
Gürcü Hükümeti'ne resmen bildirildi.345 Kazım Karabekir, 14 Şubat tarihli şifresinde
Albay Kazım Bey'e verdiği cevapta, Türk haklarına bir tecavüz olmadıkça tarafsızlığın
devam edeceğini bildirdi. Ayrıca XI. Kızılordu Komutanlığı'na yazdığı aynı gün tarihli
yazısında, komşu, dost ve müttefik olmak dolayısıyla bu gibi olaylardan haberdar
olmalarının faydalı olacağını ve Gürcistan sınırındaki yığınak hakkında bilgi verilmesini
istedi. Gürcü kuvvetleri 18 Şubat 1921'de Tiflis'in doğusuna kadar çekildi. Bu arada
Türkiye temsilcisi Albay Kazım Bey, Gürcülerin ve dolayısıyla Đngilizlerin işine
yarayacak şekilde Türk Doğu Cephesi'ni Gürcülerin yararına savaşa sokmak teklifinde
ısrar ediyordu. Gürcistan'ın Ankara elçisi olan Midvan'a TBMM Hükümeti, “Elviye-i
Selâse'nin bir parçası olan Ardahan Sancağı'nın ve ayrıca Artvin Kasabası'nın
Türkiye'ye bırakılması”346 yönünde bir kesin uyarı verdi. Ajanslarla yayınlanan bu
haberden sonra Sovyetler gelişmelerden oldukça telaşlandılar. Moskova Hükümeti,
Türk-Rus antlaşmasını bir an önce gerçekleştirmek istediğini gösterdi. Ermenistan
Zaferi ve I. Đnönü Zaferi'ni kazanan bir hükümetin temsilcisi olarak Moskova'ya giden
Türk heyetinin istediklerini alabilme şansı daha da arttı. Ruslar, Đngilizlerden önce
344 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.238. 345 Londra Konferansı, siyasi bir manevradan başka bir şey değildi, Đngilizler, Misak-ı Milli'yi tanımak istemiyorlardı ve ileri sürdükleri teklifler, Sevr Antlaşması'ndan farklı değildi. 346 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S. 107, Ankara 1999, s. 5.
118
davranmak istiyorlardı. Gürcistan meselesinin bir an önce çözümlenmesi gerekiyordu.
19 Şubat 1921 'de Gürcistan'a savaş ilân ettiler. XI. Kızılordu, Viladikafkas üzerinden
ve Karadeniz sahilinden, Gürcü ordusunun gerilerine doğru kuvvet sevk etmeye başladı-
Doğu Cephesi Komutanlığı, Elviye-i Selâse'nin geri kalan kısmının işgaline
taraftar olmasına rağmen, Ruslarla bozuşmak istemediğinden Batum ve dolaylarının
işgali işini, sonradan Ruslarla anlaşmak üzere uygun bir zamana bırakmak, fakat
Ardahan ve Artvin için siyasi ve askeri teşebbüslere geçmek fikrindeydi. 17 Şubat 1921
'de Erkân-ı Harbiye Başkanlığı'na sunulan savaş raporu kabul edildi.347 Ruslara karşı
hazırlık durumu alarak, Ardahan ve Artvin sancaklarının 22 Şubat 1921'de işgale
başlanacak şekilde tertipler alınması, Ahılkelek'in şimdilik i şgal edilmeyeceği, Ardahan
ve Artvin sancaklarının Türkiye'ye bırakılması ve Balımı hakkında sonradan genel oya
başvurulması için Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin Gürcü Hükümeti'ne bu hususları
bildirdiği ve kabul etmedikleri takdirde silâh kuvvetiyle uygulanacağı talimatını verdi.
23 Şubat 1921 'de Gürcü elçisi, Ardahan ve Artvin sancaklarının hükümeti
tarafından Türkiye'ye bırakıldığını Hariciye Nezareti'ne bildirdi.348 Ardahan'da bulunan
Türk temsilcisi Hilmi Bey idareyi ele aldı. Ardahan ve Artvin'in anavatana kavuşması,
Doğu Cephesi Komutanlığı'nca birliklere müjdelendi ve Kars'ta bu olay kutlandı.
Bolşeviklerin Gürcistan'daki harekâtı devam ediyordu. Ahıska halkının
Ermenilerden zarar görmesi ihtimaline karşı Gürcü Hükümeti uyarıldı ve Đslâm halkının
silahlandırılması istenildi. Ahıska halkının, bir Ermeni saldırısının korku ve telaşı içinde
bulunması dolayısıyla, Ardahan'daki 2. Tümen Müfrezesi'nin büyük kısmının Ardahan-
Ahıska civarında ve Gürcü sınırının yakınında bir bölgeye hareketi ve 15. Süvari
Alayı'nın Çıldır'a gitmesi için emir verildi.349 Kazım Karabekir, 2 Mart 1921'de 3.
Tümen Komutanlığı'na Gürcistan'a ait Borçka'nın işgal edileceğini bildirdi.350
Bu sıralarda Kızılordu hızla Batum'a doğru ilerlemekte. Türk temsilcisi
Sovyetlerden daha önce Batum'un işgali için teklifler yapmaktaydı. Kazım Karabekir,
347 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1999, s.49. 348 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1999, s.29. 349 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.243. 350 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1999, s.90.
119
aynı fikirde değildi. Genel olarak “Sovyet-Rusya'nın bütün sancağı işgale kalkışması
halinde, Batum'u elde tutacak kadar kuvvet bulundurmanın zorluğunu, Batum'un
Türkiye için askeri ve ekonomik bakımdan önemli bir yeri olmadığından işgalini faydalı
bulmadığını ve ilk önce işgal, sonra tahliye edildiği takdirde Đslâm halkının ezilmesine
ve güvenin azalmasına sebep olacağını” açıkladı. Đşgalden sonra tekrar çekilme ihtimali
ortadan kalkmadan Çoruh Vadisi'nden daha kuzeye geçilmemesinin uygun olacağına
dikkat çekti.
Türk temsilcisi, Ardahan ve Artvin sancaklarında olduğu gibi, bu bölgenin ve
Batum'un belli şartlarla geçici olarak Türk kuvvetleri tarafından işgalini teklif etti. 3
Mart 1921 tarihli Vekiller Heyeti kararına dayanarak Erkân-ı Harbiye Başkanlığı,
“Sovyet birliklerinin Ahıska ve Ahılkelek kasabalarını tarafsız sayarak buralara
girmemelerini”351 Moskova Hükümeti'ne bildirdi. 8 Mart 1921 tarihinde de Gürcü
Hükümeti'nin yaptığı teklif kabul edilerek Batum, Ahıska ve Ahılkelek kasabalarını
geçici olarak askeri işgal atına alınmasını kararlaştırıldı. Đşgalin Gürcistan ve Kafkasya
meselesinin halline kadar devam edeceği ve bu bölgeni Gürcü askeri tarafından tahliye
olunacağı bildirildi. Batum Bölgesi'nin anavatana bağlanması Misâk-ı Milli'de
belirtildiğinden vazgeçilemezdi ve Ahıska-Ahılkelek sancakları Kars iline bağlı ilçeler
olduğundan doğal olarak anavatanın bir parçası idi. Đşgalin, 9 Mart 1921 akşamına
kadar çabuklukla halledilmesi istendi.352 Artvin'in işgali için harekete geçirilen
kuvvetlerin doğruca Batum'a şevki ve Ardahan ve kuzey sınırında toplanan kuvvetlerin
Ahıska Bölgesi'ni işgalleri emredildi. Ayrıca Gürcü Ordusu'nun çözülmesi,
komünistleşmesi sonucunda işgal altına alınan bölgeye, Rus birliklerin geçme
ihtimaline karşı tedbirlerin alınması istendi.353 Batum kayıtsız şartsız Kazım Karabekir
komutasındaki Türk Ordusu tarafından işgal edildi. Kazım Karabekir, “Batum'da
Bolşeviklerle bir mesele çıkarılmamasına dikkat edileceğini, bununla birlikte çarpışma
ihtimaline karşı Kuvâ-yı Milliye birlikleri ve mahalli teşkilâtlardan elde edilecek
kuvvetlerle takviye isteğini” 354 dile getirdi. Çünkü Sovyet Rusya ile savaş durumu
351 Başbakanlık Cumhuriyet Ar şivi, Bakanlar Kurulu Kararları Katalogu (Kronolojik), Kararname Sayısı, 13/49–2, Kutu No.2, Dosya No. 37, Evrak No. 19. 352 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1999, s.49. 353 Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921), s.34–35. 354 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 1999, s.124–125.
120
olabilirdi. 19 Mart'ta Gürcistan Sovyet Cumhuriyeti ilân edildi. Mayıs 1921'e kadar
Bolşeviklerle Ermenilerin çatışmaları devam etti. Bolşevikler bu tarihte Zengibasar
hariç, bütün Ermenistan’ı işgal etmişti.355 Batum için ortaya çıkan çatışma tehlikesi 16
Mart 1921 Moskova Antlaşması'yla önlendi.
5.3. Türk Basınındaki Yankıları (1919–1920)
Ermenilerin, Đtilâf Devletleri'nin desteğini alarak özellikle Doğu illerinde baskı
ve katliamlarını artırmaları, bir askeri harekâtı zorunlu hale getiriyordu. Nitekim
Đstanbul'un Đtilâf Devletleri tarafından resmen işgalinden sonra, doğudaki askeri
harekâta kesin bir şekilde karar verildi.
Ermeniler'in Doğu illerindeki faaliyetlerini artırmaları üzerine, 15. Kolordu
Kumandanı Kazım Karabekir, Ermenistan'a 22 Mart 1920 tarihinde bir ihtarname verdi.
Đhtarnamede, Ermeni çetelerinin bölgedeki baskı ve zulümleri üzerinde durularak, bu
faaliyetlerin bir an önce durdurulması gerektiği belirtilmekteydi. Bütün uyanlara
rağmen, Ermenilerin bölgedeki faaliyetlerinin artarak devam etmesi üzerine, Mustafa
Kemal'in emriyle, Doğu Anadolu'da seferberlik ilan edildi. Ancak Ermeniler üzerine
yapılacak askeri harekât konusunda T.B.M.M. Hükümeti'nin bazı çekinceleri vardı. Bu
nedenle de Ankara Hükümeti ile 15. Kolordu Kumandanlığı arasında, harekâtın tarihi
konusunda birçok yazışma yapılmıştı.356
Kazım Karabekir, 6 Mayıs 1920'de T.B.M.M. Hükümeti'ne başvurmuş ve bir an
önce Ermeniler üzerine harekâta geçilmesi gerektiğini bildirerek, bu konuda kendisine
izin verilmesini istedi. Kazım Karabekir'in askeri harekâtın bir an önce yapılması
gerektiği yönündeki ısrarının temel sebebi, Bolşevik Rusya'nın Kafkaslarda ileri
harekâta geçmiş olmasıydı. Paşaya göre; Bolşeviklerin bu ileri harekâtı, Ermenileri de
içine alacak şekilde gelişirse, Kars, Ardahan ve Batum'un geri alınması hayli zor
olacaktı.357 Mustafa Kemal ise, Paris'te ve arkasından yapılan Londra ve San Remo
355 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, (1999), S. 108, Ankara, s.3–7. 356 Kazım Karabekir, a.g.e.,s.505-624. 357 Albayrak, 10 Mayıs 1920, S.90, s.2.
121
Konferanslarında Türkiye barışı hakkında kesin bir karara yarılamadığı ve 1920 yılının
Haziran ayından itibaren Sovyetler ile başlayan diplomatik görüşmelerin bir sonuca
bağlanmamış olması nedeniyle, askeri harekâtı ertelemek istiyordu. Ancak kısa süre
sonra Đtilâf Devletleri'nin Türk barış esaslarını kararlaştırarak bu maddeleri Đstanbul
Hükümeti'ne kabul ettirmeleri, Türk-Sovyet diplomatik ili şkilerinde ilerlemenin
kaydedilememesi ve Ermenilerin doğudaki baskı ve katliamlarını artırmaları üzerine,
Mustafa Kemal 20 Eylül 1920'de harekât emrini verdi.
Türk basını, doğudaki askeri hareketi yakından takip etmiş ve harekâtla ilgili
haberlere ayrıntılı bir şekilde yer vermişti. Doğudaki askeri harekât hakkında en kısa
süre içinde haber veren gazetenin Albayrak olduğu anlaşılmaktadır. Gazetenin
çıkarıldığı il, 15. Kolordu Kumandanlığı’nın merkezi ve sıcak mücadelelerin yaşandığı
bir bölgedeydi. Bu nedenle bölgedeki gelişmeler en kısa süre içinde bu gazetede
yayınlandı. Gazetenin askeri harekâta ilişkin yayınladığı haberler, genelde 15. Kolordu
Kumandanlığının resmi rapor, telgraf ve istihbarat bilgilerinden oluşmaktaydı.
5 Ekim 1920 tarihli Albayrak gazetesinde, Doğu Cephesi Kumandanlığından
alınan bir telgraf suretine yer verilerek, Ankara Hükümeti'nin doğudaki askeri harekâtın
amaçlan ve neden başlatıldığına dair açıklamaları üzerinde duruluyordu. Haberde,
Ermenilerin bölgede yaptıkları baskı ve zulümlere bugüne kadar bir askeri harekâtla
karşılık verilmediği, ancak son birkaç ay içinde Taşnak Ermenilerinin yaptıkları katliam
ve yağmaların dayanılmaz boyutlara ulaştığından, askeri bir harekâta gerek duyulduğu
belirtiliyordu. Aynı gazetenin 11 Ekim 1920 tarihli nüshasında da, Taşnak Cemiyeti'nin
30 Eylül'de yayınladığı bir beyannamesine de yer verilmekteydi. Taşnak Cemiyeti, bu
beyannamede doğudaki askeri harekâtın amacının, Ermenistan'ı ortadan kaldırmak,
Versay Antlaşmasının yükümlülüklerinden birden bire kurtulmak olduğunu
belirtmekteydi. Beyannamenin devamında, Ermenistan'da seferberlik ilan edildiği ve
asker kaçaklarının cezalandırılacakları üzerinde durulmuştu. Taşnak Cemiyeti'nin bu
beyannamesi Albayrak gazetesi yazarı Müştak Sıdkı tarafından gazetenin 11 Ekim 1920
tarihi nüshasında, “Bir defa görülüyor ki Taşnaklar bu Beyannameyi neşr ederlerken her
zamanki gibi yine yalan dolan ve masum görünmek planına başvurmaktan geri
durmamışlardır. Zulm ederken, mazlum feryadı yükseltmek oyununun bu mahir
aktörleri, yanı başlarındaki insani emelcilerin tevcih-i itâb etmelerine hak kazanmamak
122
için mesuliyet-i zamaneyi bizim omuzlarımıza yükletmek istiyorlar şeklindeki ifadelerle
ciddi şekilde eleştirildi. Erzurum Milletvekili Celalettin Arif Bey de, beyannameyi
eleştirerek protesto etti.358
Milli Mücadele karşıtı Alemdar ve Peyam-ı Sabah gibi Đstanbul gazetelerinin
Türk askeri harekâtı hakkındaki haberleri, Ermeni gazetelerden edindikleri bilgiler
doğrultusunda hazırladıkları anlaşılmaktadır. 14 Ekim 1920 tarihli Alemdar gazetesi,
Juguvert Jamanak gazetesinden naklen yayınladığı bir haberinde, “Kafkas harekât-ı
cedidesi Ermenileri ciddi bir endişeye ilga edemez. Milliciler Ermenistan’ı istila ve
tasviye edebilecek derecede büyük kuvvetlere malik değildir. Asıl tehlike
Bolşeviklerden gelebilir ise de bunlar da Ermenilerin başına bela olmak için lazım gelen
vesaite malik bulunmuyorlar.” bu açıklamalara yer vermişti. Gazete Türk askeri
harekâtının bir blöf olarak değerlendirmekteydi. Nitekim konuyla ilgili diğer bir
haberde de bu dönemdeki siyasal gelişmeler üzerinde durularak, Ermenistan'ın
geleceğinin bu ortam içinde şekilleneceği belirtiliyordu: “Ermenistan vukuatının yarın
daha iyi yoksa daha fena mı olacağı bilgimden tahmin edilmez. Herhalde şu sırada
Ermenistan büyük bir zafiyet devresi geçirmektedir. Türk taarruzu, Bolşevik istilası,
beynelminel vaziyetin en nazik olduğu bir sırada vuku'a gelmiştir. Rusya ile münasebet-
i ticariye, Yunan buhranı, Sevr muahedesinin ta'dili meselesi Anadolu ile Đtilâf
müzakeresi Wilson tarafından Ermenistan'ın hudutlarının tayini hep bu sırada mevzu'
bahs olmaktadır. Bütün vaka' Ermenistan vaziyetinin tayini meselesi üzerinde icray-ı
tesir edecektir”.359
1 Kasım 1920 tarihli Peyam-ı Sabah gazetesinin Journal des Debats
gazetesinden naklen verdiği bir haberde de, Türk askeri harekâtının amacının,
Ermenistan ve Gürcistan’ı ortadan kaldırılması ve bu bölgenin Türkler ve Bolşeviklerin
faaliyetleri ile Bolşevikleştirilmesi olduğu iddia edilmektedir.
Türk basınının, Ermenilerin muhtemel bir Türk askeri hareketi karşısında gerek
Đtilâf Devletleri'nden ve gerekse de Gürcistan’dan talep ettiği yardım hakkındaki
gelişmeleri de yakından takip ettiği anlaşılmaktadır. Hem Đstanbul hem de Anadolu
358 Albayrak, 10 Mayıs 1920, S.113, s.1. 359 Vakit, 22 Aralık 1920, No. 1090.
123
basınında, Ermenilerin Đtilâf Devletleri'nden talep ettiği yardımla ilgili haberler, Aralık
ayından itibaren yoğunluk kazanmaktadır. Ancak Aralık ayından öncede pek yoğun
olmamakla birlikte konu ile ilgili haberlere yer verilmişti. 15 Ekim 1920 tarihli Đkdam
gazetesinde, Juguvert-Jamanak gazetesinden naklen verilen bir haberde, büyük bir çaba
içinde olan Türk ordusu karşısında Gürcistan ve Ermenistan’ın yalnız bırakılmaması,
onlara kolaylık göstermenin yanında Belçika,
Sırbistan ve son olarak da Sovyet Rusya'ya karşı savaşmakta olan Lehistan'a
yapılan yardımın yansı kadar yapılacak bir yardım sayesinde büyük basanların
gerçekleştirileceği görüşü ileri sürülüyor, Türk saldırısının sadece Ermenistan'a yönelik
olmadığı savunularak, Türklerin “yayılma” politikası izlediği öne sürülüyordu. Ayrıca
Ermenistan'ın Panislamizm'e karşı bir dalga kıran oluşturduğu ve ayakta kalabilmesi
için herkesin Ermenistan'a yardıma koşması gerektiği de belirtiliyordu.360
Đkdam gazetesinin 13 Aralık 1920 tarihli nüshasında, Yergir ve Juguvert-
Jamanak gazetelerinden naklen yayınlanan haberde, Ermenilerin Đtilâf Devletleri’ne
müracaat ederek, silah ve harp malzemesi talebinde bulunduğu belirtiliyordu. Haberin
devamında, Ermenistan'ın Gürcistan’dan da destek istediği üzerinde durulmuştu. Aynı
gazetenin 15 Aralık 1920 tarihli nüshasında da. Ermeni gazetelerden naklen haberlere
yer verilerek, Ermenilerin Gürcistan ve itilâf Devletlerinden yardım talebinde
bulundukları belirtilmekteydi. Yine aynı tarihli Đkdam gazetesinde, Çağadamard
gazetesinden naklen yayınlanan bir haberce de, Ermenistan Hükümeti'nin doğudaki
Türk askeri harekâtı hakkındaki açıklamalarına yer verilmişti Ermeni Hükümeti, Türk
askeri harekâtının Kafkaslarda Dağıstan ve Azerbaycan'ı da içine alarak yayılmasının,
sadece Ermenistan için değil tüm Müttefik devletler için de zararlı olduğunu
belirtmekteydi. Hükümet açıklamalarına, “...Batum'a gelince bunun müdafaasına yalnız
Gürcüler ve Ermenilerin değil, Mavera’yı Kafkas yolu üzerinde Bakû’de ve daha içeri
taraflarda münafi'i hayatiyyeye malik olan düvel-i müttefikanın bile alakadar olmaları
lazım gelir. Bu Kafkas’ın dört taraftan baş gösteren Panislamizm dalgasıdır.” diyerek
devam etmiş ve Panislamizm tehlikesinin önüne geçilmek isteniyorsa, bu tehlike
360 Đzzet Öztoprak, a.g.e.,s. 119.
124
önünde bir set konumunda olan Ermenistan ve Gürcistan’a askeri yardımda bulunulması
gerektiğini vurgulanıyordu.361
Ermenistan muhtemel bir Türk taarruzu karşısında Đngiltere’ye de müracaat etti.
Bu konuda Times'ın Đstanbul muhabirinin 11 Ekim tarihli bir haberine göre, Ermenistan
Hükümeti Bağlaşık ülkelerden ve Yunanistan'dan kendisine savaş malzemeleri
verilmesini istemişti. Đngiltere Hükümeti, Ermenistan demiryolları için odun, kömür
gibi gerekli yakacağın gönderilmesini kabul etmişti.362
Ermenilerin, tüm uyarılara rağmen baskı ve zulümlerine devam etmeleri üzerine,
Kazım Karabekir Paşa'nın komutasındaki Türk birlikleri, 28 Eylül 1920'de Sarıkamış
üzerine harekâta geçerek, 29 Eylül'de Sarıkamış'ı ele geçirdi.363 9 Ekim 1920 tarihli
Peyam-ı Sabah gazetesinde, Türk birliklerinin Ermeniler üzerine yapmış olduğu askeri
harekât hakkında, Ermeni gazetelerinden naklen haberlere yer veriliyordu. Bu
haberlerde, Türk askeri harekâtına dair olumsuz açıklamalarda bulunularak, harekâtın
amacının Ermenileri tamamen ortadan kaldırmak olduğu ileri sürülmektedir. Yine aynı
gazetenin, Times gazetesinden naklen yayınlanan bir haberinde de, Ermenistan Sosyal
Demokrat Fırkası'nın, Avrupa ve Amerika'nın Sosyal Demokrat Fırkalarını, Türk
taarruzuna ve Bolşeviklerin takip ettikleri siyasete karşı gösterdikleri tavır dolayısıyla
protesto ettiği belirtilerek, Ermenilerin gerek Türkler ve gerekse Bolşevik siyaseti
karşısında yalnız bırakıldığı ifade edilmekteydi. Haberin devamında, Ermenilerin bu
sıcak gelişmeler karşısında müttefiklere müracaat ederek, askeri yardım talebinde
bulundukları gibi, seferberlik ilanından hemen sonra Gürcistan’a müracaat ederek savaş
karşısındaki tavrının ne olacağın, öğrenildiği ve Gürcistan’ın Ermenistan'a destek
vereceği ve muhtemel bir Türk taarruzu karşısında seferberlik ilan edeceği de
belirtilmekteydi.364
361 Bu konuyla ilgili olarak ayrıca bkz,, Đkdam, 16 Aralık 1920, S.8481, s.1. Yine aynı gazetenin 19 Aralık 1920 tarihli nüshasında da Yergir, Çağardamard ve Juguvert Jamanak gazetelerinden naklen konuyla ilgili haberlere yer veriliyordu. 362 Đzzet Öztoprak, a.g.e.,s. 118. 363 Albayrak, 5 Ekim 1920, S.112, s.1. 364 Peyam-ı Sabah, 10 Ekim 1920, No,11096, s.1. Yine aynı gazetenin 7 kasım 1920 tarihli nüshasında da doğudaki savaşa dair haberler Ermeni gazetelerden naklen veriliyordu.
125
Sarıkamış'ın Ermeni işgalinden kurtarılmasından sonra, Türk birlikleri 10 Ekim
1920'de Kars'a girerek Ermeni işgaline son verdi.365 Kars'ın Türk birlikleri tarafından
alınması, gerek Ermenistan ve gerekse de Gürcistan tarafından endişe ile takip
edilmekteydi. Ermeni gazetelerinin hemen tamamında, Türk birliklerinin Kars'tan sonra
Batum'a hareket edeceği yönünde haberlere yer veriliyordu.366 Bu yöndeki haberlerin
temel sebebi, Gürcistan’ın Türk birliklerine karşı mücadele etmesini sağlamaktı. Ancak
Gürcistan bu tahriklere kapılmayacaktır. Açıksa gazetesinin 30 Kasım 1920 tarihli
nüshasında, Zaven Efendi'nin Türk askeri harekâtına ili şkin açıklamalarına yer
verilmekteydi. Zaven Efendi, Ermenistan'ın Kemali taarruzu karşısında Kars'ı tahliye
etmek zorunda kaldığını ve bu tahliyen m tüm Ermenistan'da üzüntü yarattığını
belirterek, Ermenilerin yalnız Kemalilerin tarafından değil, aynı zamanda Bolşevikler
tarafından da sıkıştırıldığı üzerinde durmaktaydı. Zaven Efendi, Müttefik devletlerin
Türk taarruzu karşısında Ermenistan'a yardım vaad ettiklerini, ancak bunun sadece
sözde kaldığım belirterek Müttefik devletleri eleştiriyordu.367
Türk askeri harekâtının devam ettiği günlerde, Bolşevik Rusya Ermenistan’a bir
kesin uyarı verdi. 25 Ekim 1920 tarihli Alemdar gazetesi bu ültimatoma yer vermişti:
“Bolşeviklerin Ermenilere Ültimatoma başlıklı haberde, “Sovyet Hükümeti Ermenistan
Hükümetine Rus kıt'atı ile Kemalistlerin serbest-i istifade etmelerini talebi havi bir
kesin uyarı göndermiştir. Ermeni hükümeti cevabı reddetmiştir, yönünde bir açıklama
yapılmıştı.
Doğudaki askeri harekât, Müttefik devletler tarafından yakında takip
edilmekteydi. Ermeniler ile Türkler arasında cereyan eden savaş, Milletler Cemiyeti'nde
pek çok kez görüşüldü. Bu toplantılarda, iki devlet arasında devam eden savaşa son
vermek amacıyla bir devletin temsilci olarak seçilmesi ve her iki ülke ile de
görüşmelerde bulunmak üzere harekete geçilmesi gerektiği yönünde bir karar alındı ve
altı kişilik bir komisyon kurulması teklif edildi. Bu öneriler, cemiyette tartışılırken
365 Albayrak, 1 Kasım 1920, sayı,116, s.1; Alemdar; 20 Ekim 1920, No,662, s.1. 366 Alemdar, 11 Kasım 1920, No,684, s.l. 367 Konuyla ilgili olarak ayrıca bkz,, 16 Kasım 1920, No.689, s.l .
126
Ermenistan'ın Türk taarruzundan kurtulması noktasında özellikle Amerika'nın desteği
alınmak istenmiş, ancak Amerika, Ermenistan mandasının senato tarafından
reddedilmesinin etkisiyle de konuyla ilgilenmemişti. Milletler Cemiyeti'ndeki
toplantılarda, Norveç temsilcisi “Ermenistan meselesinin 20.000.000. lira sarf ederek
a'zami 60 bin kişi ile halledileceğim beyan ile her ne kadar Amerika vekâleti reddetmiş
ise de Ermeni milletini kurtarmak için bu fedakârlığa (itibar) edeceği” yönünde
açıklamalarda bulundu.368 Vakit gazetesinin 18 Aralık 1920 tarihli nüshasında,
“Ankara'da Bir Amerikan Heyeti” başlığı ile verilen haberinde, sekiz kişilik bir
Amerikan heyetinin Anadolu'ya gelerek, Ankara Hükümeti ile görüştüğü açıklanmış, bu
heyetten yedi kişinin iki devlet arasındaki anlaşmazlığı çözmek için bazı araştırmalarda
bulunmak amacıyla Ermenistan'a hareket ettiği belirtilmektedir.
Müttefik devletlerin, Ankara Hükümeti ile Ermenistan arasındaki ilişki
çerçevesinde dikkatle takip ettikleri konulardan biri de, Ankara Hükümeti ile Sovyet
Rusya arasındaki ilişkinin seyriydi. 1920 yılının Haziran ayından itibaren Türk-Sovyet
diplomatik ilişkileri başlamıştı. Batı kamuoyu, Türk-Sovyet ilişkilerini yakından takip
etmekteydi. Đngilizlerin Orient News gazetesinde. Đtilaf Devletleri'nin amacının, Türkiye
ile Kafkasya'daki devletlerarasına bir tampon bölge oluşturmak için, bağımsız bir
Ermenistan oluşumunu sağlamak olduğu, buna karsın Kemalizm ve Bolşeviklerin bu
politikanın karşısında olduklarını ve böyle bir ortamda Kafkasya'ya kadar uzanacak bir
Türkiye'nin bağımsız değil Bolşevik olacağı üzerinde durulmaktaydı. Benzer
açıklamalar, Bosfhore gazetesi ile Near East Dergisinde de yer almaktaydı.369 Müttefik
devletler, Kafkasya'daki menfaatleri doğrultusunda, bölgede kurulacak güçlü bir
ittifaktan çekinmekteydiler
Londra'da yayınlanmakta olan Near East dergisi, Türk-Bolşevik ordularının
Tiflis-Erivan demiryolu hattının batısındaki topraklan işgal etmeyi planladıkları,
Türklerin Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca Kars, Ardahan ve Batum'u ele geçirmek
istediklerini iddia etmekteydi. Aynı yazıda, Türklerin üç ilin kendilerine bırakılması
yönündeki tasarımlarına, Sovyet Rusya'nın uyup uymayacağının önemli olduğu; Bakû
368 Peyam-ı Sabah, 29 Kasım 1920, No , 11143, s. 1; ayrıca Alemdar, 24 Kasım 1920 No. 697, s. 1. 369 Đzzet Öztoprak, a.g.e.,s. 123.
127
Kongresi'ndeki Rus temsilcisinin bu konuda kendilerinin olumsuz davranacaklarını
sezinlettiği ileri sürülüyordu. Bu duruma gerekçe olarak da Sovyet Rusya'nın
Kafkasya'daki eski sınırlarına kavuşmak isteği gösteriliyordu Bu haber basında, Türk-
Ermeni barış antlaşması görüşmelerinin devam ettiği bir dönemde yayınlandı. Bu Đngiliz
görüşü yanında, Ermeni görüşü de Türk-Sovyet ilişkilerinin çıkar çelişkileriyle karşı
karşıya bulunduğunu anımsatıyordu. Ermenice Jamanak gazetesinin bir haberinde,
Türklerin Brest-Litovsk Antlaşması'nı uygulamak istedikleri bunun ise Sovyetlerin işine
gelmediği, gelecekte Mustafa Kemal'in Azerbaycan ve Kuzey Kafkas Đslâmlarını
destekleyerek, Türk-Tatar egemenliğini kurmak düşüncesinde olduğu ileri sürülüyordu.
Öte yandan, Bolşeviklerin bu oyuna gelmek ve Türkleri güçlendirmek istemedikleri,
Ermenistan'a karşı düşmanca bir tutum ve hareketten vazgeçmeye başladıklarının
anlaşıldığı üzerinde ısrarla duruluyordu.370
Türk kuvvetlerinin askeri girişimlerini sürdürerek, Gümrü'ye doğru ilerlemeleri
karşısında Ermeniler ateşkes teklifinde bulunmuş, ancak T.B.M.M Hükümeti'nin
önerdiği koşulların Ermenilerce kabul edilmemesi karşısında savaş yeniden
başlamıştı.371 Ermenilerin doğuda yeniden taarruza başlamasından sonra, Kazım
Karabekir Paşa bir beyanatta bulunarak, bu taarruzlara karşılık Türk taarruzunun da
yeniden başladığını belirtti. Nitekim ikinci askeri hareket sonunda, Ermeniler bir kez
daha başarısız oldu ve Türk birlikleri 7 Kasım 1920'de Gümrü'yü ele geçirdi. Bu
gelişmeler üzerine Ermeniler, Ankara Hükümeti ile 2–3 Aralık 1920 tarihinde
imzalanacak olan Gümrü Antlaşması için görüşmelere başladı.372
Ermenistan ile Ankara Hükümeti arasında 2–3 Aralık 1920 tarihinde imzalanan
Gümrü Antlaşması'ndan kısa bir süre sonra, Bolşevik Rusya ile Ermenistan arasında da
370 Đzzet, Öztoprak, a.g.e.,s. 123. 371 Peyam-ı Sabah, 12 Kasım 1920, No.11126, s. 1. 372 Albayrak, 29 Kasım 1920, S. 120, s.2; 11 Kasım 1920 tarihli Açıksöz gazetesindeki bir haberde de Gümrü'de müzakerelere başlandığına ve Kazım Karabekir, Erzurum Valisi Hamit Bey ve Erzurum Milletvekili Necati Beyin murahhas olarak atandığına dair bir habere yer verilmektedir. 6 Aralık 1920 tarihli Açıksöz gazetesinde Ermenilerle yapılan barış antlaşması üzerinde durularak, bütün bu felaketlere Avrupa'nın sebep olduğu belirtiliyordu. Ermenilerin özellikle Đngiltere ve A,B,D,'nin tahriklerine kapılarak hareket ettiği ifade ediliyordu. 17 Kasım 1920 tarihli Peyam-ı Sabah gazetesinde de Gümrü Antlaşmasına dair haberlere yer verilerek antlaşma şartları üzerinde duruluyordu.
128
bir antlaşma imzalandı.373 Đmzalanan bu antlaşma ile Ermenistan'da kabine değişikli ği
olmuş ve bir Bolşevik Hükümet oluşturulmuştu. Türk basınının, bu gelişmelerle
yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır.374 26 Aralık 1920 tarihli Peyam-ı Sabah
gazetesinde Ermenistan'daki kabine değişikli ği üzerinde durulmaktaydı. Haberde,
Juguvert Jamanak gazetesinin hükümet değişikli ğine dair yorumlan ele alınarak,
Ermenistan'daki durumun iç açıcı olmadığı ve özellikle Taşnak Sütyun Fırkası içinde
yer alan parti mensuplarının bir birlerine düştükleri belirtilerek, bu partinin sol kanadına
mensup olanların, sağ kanada mensup olanları tutuklamaya başladığı ifade
edilmektedir.375
Ermenistan'da Bolşeviklerin iktidara gelmesi ile Ermeni-Gürcü ilişkileri de
gerginleşti. Yeni Erivan Hükümeti'nin, Gürcistan’dan Ermenilerin çoğunlukta olduğunu
iddia ettiği Ahılkelek'te, bir plebisit istemesi üzerine iki ülke arasındaki ilişkiler
gerginleşti. Ermenistan'ın bu talebi üzerine, Gürcistan Hükümeti Tiflis'te pek çok
Ermeni'yi tutukladı. Đki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerginleşmesi üzerine,
Ermenistan'daki Rus Dokuzuncu Ordusu tarafsız bölgeyi ihlal ederek, harekata
geçebileceklerini açıkladı. Bu sırada Gürcistan’daki Bolşevikler de bir hükümet
darbesine hazırlandıklarım Bolşevik Rusya'ya bildirmişti.376
Kars'ın Ermenilerce kaybedildiği ve henüz Gümrü'nün Türklerin eline geçmediği
1920 yılı Kasım başlarında Đstanbul'da yayınlanmakta olan bir Yunanca gazetede çıkan
şu görüşler, 10 Kasım tarihli Vakit gazetesinde, “Ermeni ordusu barış andlaşması
yapmaya zorunlu kalacaktır... Đtilâf Devletleri pek yakında onlarla (Ulusal Kuvvetler
kastediliyor) karşı karşıya gelecektir. Ermenilere karşı kazanılan zafer Kemalıstleri
görüşlerinde daha ısrarlı bir duruma getirecektir. Sevres Andlaşması'nın bir Padişah
emriyle de onaylanmasından vazgeçilmesi uzak değildir... Gerek Sevres Andlaşması'nın
373 Peyam-ı Sabah, 14 Aralık 1920 tarihli nüshasında, bu antlaşmanın şartları yayınlanmışt:. “1-Ermenistan müstakil olacak ve dâhili takibat-ı siyasiye vuku” bulmayacaktır. 2- Yeni bir kabine teşkil edilecektir. 3- Zengezivar ve Nahcivan ve Dağlık Karabağ Ermenistan’a ilhak olunacaktır.” Bu konuyla ilgili olarak ayrıca bkz, Alemdar, 13 Kasım 1920, No.686, s.1. 374 Albayrak, 22 Aralık 1920, Sayı,130, s.2, 375 Vakit, 25 Kasım 1920 tarihli nüshasında da bu kabine değişikli ği hakkında Yergir ve Çagardamard Gazetelerinin yorumlarına yer veriliyordu. 376 Vakit, 27 Aralık 1920, No.1095, s.1.
129
onayı ve gerek Doğu'daki mevcut durum boşlukta kalıp gidecektir.”377 Şeklinde yer
almaktaydı.
Ermeni basını, özellikle Kars'ın Türk birlikleri tarafından ele geçirilmesi üzerine
konuyla ilgili pek çok açıklamada bulunmaktaydı. Bu açıklamalar. Türk basını
tarafından yakından takip ediliyordu. Ermeni basını, Kars'ın “mahalli Đslamların isyanı”
sonunda kaybedildiği yönünde iddialarda bulunarak, bölgedeki Tatarların bilhassa
Akbaba havalisinde isyan ettiklerini ve bu gelişmeler sonunda cephedeki bazı Ermeni
birliklerinin isyanı bastırmak için bölgeye geldiklerini ve fırsatı değerlendiren Türk
birliklerinin Kars'ı aldıklarını belirtmektedir.378 Aynı konuyla ilgili olarak 12 Kasım
1920 tarihli Peyam-ı Sabah gazetesinde Juguvert Jamank gazetesinden naklen
yayınlanan bir haberde de, Kars'ın “...meçhul bir takım zaruri esbab-ı askeriyeden
dolayı terk edildiği, Ermeni ordusu daha mühim mevkilere çekilmiştir.” denilmekteydi.
Ermeni gazetelerinde yayınlanan bu tarz haberlere, Türk basınında genellikle Milli
Mücadele karşıtı Alemdar ve Peyam-ı Sabah gazeteleri yer vermekteydi.
Türk basınında, Türk birliklerinin Kars'a girdikten sonra oradaki Ermeni halka
nasıl davrandığına dair pek çok habere yer verildiği görülmektedir. 19 Kasım 1920
tarihli Vakit gazetesinde Juguvert Jamank gazetesinden alınarak yayınlanan bir haberde,
“Batum 'dan gelen bir yolcunun Juguvert gazetesine verdiği malumata göre Kuvay-ı
Milliye girdi ği yerlerde Ermenilere hüsn-ü mu'amele etmiştir. (Kars) ta ve (Gümrü) de
kital icra edilmemiştir” yönündeki açıklamalara yer verilmektedir. Albayrak gazetesinin
9 Kasım 1920 tarihli nüshasında da aynı konu üzerinde duruluyordu. Haberde, Türk
birliklerinin Kars'a girdikten sonra, şehirdeki Ermenilere hiçbir baskı ve şiddet
uygulamadığı vurgulanmaktadır.
Ermenilerin, T.B.M.M'nin önerdiği mütareke şartlarını kabul etmemesi üzerine
yeniden başlayan Türk taarruzu karşısında, Ermeni birlikler bir kez daha başarısız
olmuş ve barış teklifinde bulundu. Barış görüşmeleri için Doğu Cephesi Kumandanı
Kazım Karabekir, Erzurum Valisi Hamid ve Erzurum Milletvekili Necati beyler seçildi.
Görüşmeler 26 Kasım'da Gümrü'de başladı ve 2-3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşmasının
377 Đzzet, Öztoprak, a.g.e.,s.123. 378 Alemdar, 14 Kasım 1920, No,687, s.1’den, Yergir, Çağardamard, Juguvert-Jamanak gazeteleri.
130
imzalanması ile son buldu. 18 maddelik antlaşma, 7 Kasım tarihinde Ermenilerce kabul
edilmiş olan mütareke şartları ile:
1. Ulusal Kuvvetler bırakışma süresince Gümrü (Aleksandrapol) kalesini,
demiryolu istasyonunu ve kentin 10 km'lik çevresini işgal edecekler,
2. Ermeni ordusu, Arpaçay'ın batı (sol) kıyısına çekilecek,
3. Türk kumandanlığı, kentin iç güvenliğini ve halkın korunmasını üstlenecek,
4. Brest-Litovsk Antlaşması esas tutularak barış görüşmelerine hemen
başlanacaktır.
Ankara Hükümetince 3 Kasım tarihinde hazırlanan notadaki esasların
birleşiminden oluşmaktaydı. Bu notada belirtilen esaslar şunlarıdır:
1. Türkiye-Ermenistan sınırının saptanması salt bir istatistik ve genel oy sorunu
olacaktır. Anlaşmazlık durumunda olan tüm yörelerin sınırlan gerek
Bolşevikler gerekse Wilson'ca yayınlanan “her ulusun kendi geleceğini
saptama hakkı kendisine aittir” ilkesine uygun olarak belirlenecektir.
Buraların güvenliğinin her iki ulusun ortak jandarma birliklerince yerine
getirilmesini uygun görüyor. Bu çözüm biçimi Batılıların, Asya ve Afrika
uluslarına karşı uyguladıkları siyasi aldatmacalara pek büyük bir darbe
oluşturacaktır. Bunun, özellikle Đngilizlere hoş görünmek amacıyla Erivan
Hükümeti'nce kabul edilmesinden kuşkuluyuz.
2. Ermenistan'ın her çeşit gereksinimine ve doğal bir ekonomik durumun
oluşmasına elimizdeki tüm araçlarla yardımcı olacağız.
3. Her iki yan, demiryolu ve her çeşit taşım araçları üzerinde tam bir özgürlük
içinde kullanım hakkına sahip olacaktır.
4. Göç eden Ermenilerin, eski yerlerine dönmeleri kabul edilecektir.
131
5. Türkiye, kendi gelecekteki güvencesi açısından “teminat-ı fiiliye”
istemektedir. Temsilcilerimiz Gümrü'de barış görüşmeleri ve imza için tam
bir yetkiye sahip olarak Ermeni temsilcilerini beklemektedirler.
6. Silah bırakışması, Doğu Cephesi Kumandanlığınca tarafımıza
bildirilmi ştir.379
Gümrü Antlaşması'nın 10. maddesiyle Sevr Antlaşması'nın tümüyle geçersiz
olduğu Ermenilerce kabul edildi. Ermenistan'ın sınırları Brest-Litovsk Antlaşmasıyla
saptanan sınıra göre daha dar olacaktı. Ermenistan, Erivan, Yeni Beyazıt ve Gümrü'nün
belirli kısımlarından oluşmaktaydı. Nahçıvan ve Karabağ yörelerinde halkoyuna
başvurulacaktı.380
Gümrü Antlaşması ile Ermeni sorunu belirli ölçüde çözüme kavuşturuldu.
Antlaşmanın imzalanmasından sonra, yukarıda da belirttiğimiz gibi Sovyet Rusya 2
Aralıkta Erivan' işgal ederek, Ermeni Hükümeti ile bir antlaşma yaptı. Bu anılaşma ile,
Ermenistan bağımsız bir Sovyet Cumhuriyeti oldu.
Türk basınında Kasım ayı sonlarıyla Aralık başlarında Ermenistan sorunu ile
ilgili başka bir haber yer almaya başladı. Bu haber. Amerikan Başkanı Wilson'un Sevr
Antlaşması'yla Ermenistan sınırının saptanması görevini üstlenmiş olmasıydı. Doğudaki
askeri mücadele devam ederken, Ermeni ve Đngiliz gazetelerinde çıkmış olan bu
konuyla ilgili yazılarda, Wilson'un çizeceği Ermeni sınırının bundan sonra fazla bir
değer taşımayacağı öne sürülürken, Adana'ya değin uzanan geniş bir bölgeyi kapsaması
Wilson'ca düşünülen Büyük Ermenistan Đmparatorluğu hakkında Đtilâf Devletleri'nin
olumlu bir tutum içerisinde olmayacakları da ekleniyordu. Yergir adlı Ermeni gazetesi,
aynı konu ile ilgili olarak yayınladığı bir haberinde. Ulusal kuvvetlerin Sevr
Antlaşması'nı kabul etmediklerini anımsatarak, Amerika Başkanı'nın çizeceği
Ermenistan sınırının bir anlam taşımayacağını belirtiyordu. Haberin devamında, bu
sınırın Türklere kabul ettirilmesi için gerekli olan Amerikan ordusunun da ortada
görülmediği bu noktadan hareketle Đtilâf Devletleri'ne güvenilmeyeceğinin de
379 11 Kasım 1920 tarihli Öğüt gazetesinden naklen Đzzet Öztoprak, a.g.e., s.128. 380 Đzzet Öztoprak, a.g.e., s.129.
132
anlaşıldığı üzerinde durulmaktaydı. Gazete haberin sonunda şu açıklamada
bulunmuştu:” Wilson'un hakemliğinin bizim için hiçbir kıymet ve ehemmiyet-i kafiyeyi
haiz olamayacağı bedihidir... Ermenistan hududunun tayini vazifesi ancak Ermenistan
ordusuna ait olacaktır. Binaenaleyh hakemlik ancak Ermenistan tarafından bir emri vaki
ihdas olunduğu takdirde müsait olabilir.”381 Bu haber, 6 Aralık 1920 tarihli Öğüt
gazetesinde, şiddetli şekilde eleştirildi. Haberde, Ermenilerin Birleşik Amerika'ya bel
bağlamak yerine kendi ordusuna dayanarak Anadolu'da “emri vakiler ibdaına”
çalışmanın daha uygun olacağı düşüncesinde oldukları anımsatılarak, bu çeşit
girişimlerden Erzurum. Bitlis ve Van illerinin ele geçirilmesinin amaçlandığı üzerinde
durulmaktaydı. Haberin devamında, olayları oldubittiye getirmenin Ermeniler aleyhine
bir durum yarattığı bunun ise, Kars'ın. Gümrü'nün düşmesi ve Ermeni ordusunun
dağılması sonucunu doğurduğu eklenerek. Ermenilerin gelişme ve yükselmeleri
konusunda, “Avrupa tacirlerine alet olmaktan vazgeçmeleri” öneriliyordu.
Wilson'un saptadığı Ermenistan sınırı konusundaki haberlerden biri de Morning
Post gazetesinin 2 ve 4 Aralık tarihli sayılarında yer almıştı. Haberde. Wilson'un kuvvet
kullanamayacağı, para harcayamayacağı öne sürülüyor, Onun başarısızlığı ortaya
çıkınca kongreye başvursa dahi alacağı yanıtın olumsuz olacağı savunuluyor ve bu
girişimin Amerika adına yapılmış olmayacağı üzerinde duruluyordu. Haberin
devamında, bağımsız bir Ermenistan kurulmasının Sevr Antlaşması'yla öngörüldüğü, bu
nedenle de Đtilâf Devletleri'nin Londra'da yapmış oldukları toplantıda bunun söz konusu
edildiği fakat Ermenistan'ın Milletler Cemiyeti'ne kabul edilemeyeceğine karar verildiği
belirtiliyordu. Ayrıca Wilson'un önerdiği Trabzon'da dâhil olmak üzere Adana'ya değin
uzanan geniş bir Ermenistan'ın kurulması düşüncesinin benimsendiği, böyle bir
Ermenistan'ın korunması sorumluluğunun pek çok güçlükler taşıyacağı sonucuna
varıldığı ekleniyordu.382
T.B.M.M. Hükümeti'nin emri ile başlayan doğudaki askeri hareket sonunda.
Ermeni işgaline son verildi. Ermenilerin barış teklifi üzerine imzalanan Gümrü
381 5 Aralık 1920 tarihli Öğüt gazetesinden naklen Đzzet Öztoprak, a.g.e.,s.124. 382 Đzzet Öztoprak, a.g.e.,s.125.
133
Antlaşması ile Ermeni sorunu bir çözüme kavuşturuldu. Bu antlaşma daha sonra
imzalanacak olan Kars Antlaşması'na da temel olacaktır.
134
SONUÇ
Türk-Ermeni ilişkileri 11.yüzyıldan itibaren başlamıştır. Yüzyıllardır Türk
yönetiminde yaşayan Ermeni toplumu, Fransız Đhtilalinden olumsuz yönde etkilenerek,
ayrılıkçı politikalar izlemeye başlamıştır. 19. Yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı
yönetiminde huzur ve refah içerisinde yaşayan Ermeniler, bir süre sonra Avrupa
Devletlerinin propagandaları ve misyoner faaliyetleri sonucu isyan ederek, o güne kadar
dost olarak gördükleri Türk milletine karşı olumsuz faaliyetlerde bulunmaya
başlamışlardır. Bu propagandaların etkisiyle zihinleri öylesine bulanan Ermenilerin
çoğu, ogünlerde dünya sahnesinde önemli bir mevkiye sahip olamamalarını, Türk
yönetiminde bulunmalarına bağlayarak, Ermenilerin yeniden siyasi bir üstünlük elde
edeceklerini iddia etmektedirler.
19.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk-Ermeni ili şkilerinde dışardan
müdahaleler sonucu gerçekten çok zor günler yaşanmış. Avrupalı Devletler, ıslahat,
reform gibi bahanelerle Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışarak azınlıklarla ilgili
konulara müdahale etmişlerdir. Böylece sömürgeci devletlerin kışkırtmaları ve
teşvikleri sonucu, iki toplum birbirine düşman duruma getirilmiş ve dostluk yıkılmıştır.
Đki toplum da pek çok insan kaybetmişti. Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin hoşgörülü
siyasetinin kıymeti bilememiştir. Şu bir gerçektirki iki toplum arasındaki bu kıyasıya
mücadele de, onları kışkırtan büyük devletlerin çıkarları için yapılmıştır.
Ermenilerin bu olumsuz faaliyetler, Birinci Dünya Savaşı ve özellikle de Milli
Mücadele döneminde de devam etmiştir. Düşmanla işbirliği içerisindeki tutumları,
acımasızca genç yaşlı demeden halka yaptıkları zulümler karşısında, Türkler de şimdiye
kadar Ermenilere gösterdikleri hoşgörünün yersiz olduğunu anlayarak kendilerini
savunmak için bir taraftan Avrupalı Devletlerinin ordularıyla savaşırken, diğer taraftan
da Ermenilerin saldırganlıklarını önlemeye çalışmışlardır.
Yüzyıllardır süren dostluğun bozulmasına yol açan ve ilk hareketi yapan hep
Ermeniler olduğu halde nedense, Ermeniler ve Türkler arasındaki olayların sorumluluğu
hep Türk halkına yüklenmek istenmiştir. Oysa arşiv belgeleri incelendiğinde Türk
halkının tarihinde Ermeni soykırımı diye bir olayın olmadığı görülür. Özellikle de
Birinci Dünya Savaşı günlerinde 1915 yılında Osmanlı Devleti’nin kendi güvenliğini
135
korumak için mecbur kalarak çıkardığı Tehcir Kanunu ve uygulanması sırasında
meydana gelen olaylar, Avrupa kamuoyuna çok farklı bir biçimde yansıtılmıştır.
Esasen, bu suçlamayı Türk devletine yüklemek isteyenlerin amaçları, olaylardaki kendi
sorumluluklarını başkalarına yükleme çabasından başka bir şey değildir. Milli Mücadele
döneminde Türk –Ermeni Đlişkilerinin bozulmasının en önemli nedeni Avrupalı
Devletleri’nin kendi çıkarları için Ermeni halkını kışkırtmalarıdır. Ermeniler, Avrupalı
Devletleri’nin sözde bağımsız Ermenistan devleti kurduracaklarına inanarak Türk
halkına karşı savaş ilan etmişlerdir. Türkler, Milli Mücadele döneminde Güney
cephesinde ve özellikle de Doğu cephesinde Ermenilere karşı mücadele etmişlerdir.
Doğu cephesinde Bolşevik Rusya, Đngiltere ve Fransa’nın desteğini alarak Türklere
karşı savaş ilan eden Ermenilerin saldırılarına karşılık Türk Halkı, 14 Eylül 1920’de
mücadeleye başlamıştır.
Doğu cephesindeki Türk –Ermeni mücadelesi, Ermenilerin barış isteği üzerine 3
Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması ile sona ermiştir. Bu antlaşma ile Türk-
Ermeni Đlişkieri barış sürecine girmiştir ve Ermeniler işgal ettikleri Türk topraklarından
geri çekilmiştitr. Türk –Ermeni Đlişkileri, Milli Mücadele döneminin sonunda imzalan
Lozan Antlaşması ile kesin çözüme kavuşmuştur.
Lozan Antlaşması ile sona eren Ermeni Sorunu, günümüzde yine Türkiye
toprakları üzerinde çıkarları olan devletler tarafından “Sözde Ermeni Sorunu ve
Soykırımı Đddialari” nedeniyle gündeme getirilmektedir. Bunun en önemli nedeni,
Türkiye’yi dış politikada yalnız bırakarak Anadolu üzerindeki emellerini
gerçekleştirmektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak 21. Yüzyılda ve gelecekte
“ERMENĐ SORUNU ve SÖZDE SOYKIRIMI ĐDDĐALARI” ile bir daha
karşılaşmamak isteniyorsak tarihi olayların gerçek tarihi belgelerle incelenmesi ve
dünya kamuoyuna duyrulması lazımdır. Ayrıca devletlerarası yenı politikalar üretilerek
sosyo-ekonomik ve kültürel çalışmalarla ,Türk-Ermeni Đlişkileri barışçıl yollarla
çözüme kavuşturulur ve dünya barışına katkıda bulunabilinir.
136
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
ATASE Atatürk Özel Ar şivi Kls.5, Dos. 1335, F.3.
ATASE Ar şivi, Kls.40, Dos.158, F.32-Z.
TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.I.
BOA, HR. SYS, 2878/15.
BOA, HR. SYS, 2878/23.
ATASE Ar şivi, Kls.251, Dos.4 F.11-1.
ATASE Ar şivi, Kls.251, Dos. 4 F.11.
Resmi ve Süreli Yayınlar
— Albayrak Gazetesi, 10 Ağustos 1920, 1Kasım 1920.
— Alemdar Gazetesi, 20 Ekim 1920, No.662.
— Đkdam Gazetesi, 16 Aralık 1920, Sayı 8481.
— Peyam-ı Sabah Gazetesi, 10 Ekim 1920, No.11096.
— Peyam-ı Sabah Gazetesi, 12 Kasım 1920, No.11126.
— Öğüt Gazetesi, 11 Kasım 1920.
— Vakit Gazetesi, 22 Aralık 1920, Sayı No.1090.
Dergiler
— Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.106, Ankara 1988.
— Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.110, Ankara 2000.
137
— Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.111, Ankara 2001.
— Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.107, Ankara 1999.
— Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, S.81, Ankara 1982.
— Askeri Tarih Bülteni, S.25, Ankara 1988.
— Belleten, S.141–144.
— Belleten, S.189–192.
— Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.I, S.1, Elazığ 1987.
— Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.4, S.1, Elazığ 1990.
— Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı 45, Đstanbul 1995.
- KÖK Ara ştırmaları Dergisi, Sayı 5, Ankara .2001.
— Türk Kültürü Dergisi, S.72, Đstanbul, Ekim 1968.
— Türk Kültürü Dergisi, S.80, Đstanbul 1976.
Kitaplar
- ADIVAR, Halide Edip, Türk’ün Ate şle Đmtihanı, Đstanbul 1962.
- ARSAN, Nimet, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C.4, Đstanbul
1989 .
- AKÇORA, Ergün Öz, Van ve Çevresinde Ermeni Đsyanları, Đstanbul 1994.
- AKGÜN, Seçil, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve (Ermeni Meselesine
Dair) Raporu, Đstanbul 1981.
- AKŞĐN, Abdülahat, Atatürk’ün Dı ş Politika Đlkeleri ve Diplomasisi, C.I, Đstanbul
1966.
138
- AMBARCIOĞLU, Namık, Ahmet Emin Yalman’ın Mütareke Devrinde
Yazdıkları, Ankara 1945.
- ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914–1980), Ankara 1984.
- ANADOL, Cemal, Ermeni Dosyası, Đstanbul 1982.
- ATATÜRK, M. Kemal, Nutuk, C.I, Ankara 1974.
- Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı (ATASE), Ankara 1983.
- CEBESOY, A. Fuat, Moskova Hatıraları, Đstanbul 1955.
- DELĐORMAN, Atlan, Türklere Kar şı Ermeni Komiteleri, Đstanbul 1978.
- DEMĐR Naşide Kerem, Türkiye’nin Ermeni Meselesi, Ankara 1982.
- DURSUNOĞLU, Cevat, Milli Mücadelede Erzurum, Ankara 1946.
- ERDOĞAN, Fahrettin, Türk Ellerinde Hatıralarım, Đstanbul 1954
- EROĞLU, Veysel, Ermeni Meselesini, Đstanbul 1976.
- EROL, Mine, Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi, (1919–1920),Giresun
1972.
- ERTAN, F. Temuçin, Lozan Konferansında Ermeni Sorunu, Ankara 2000.
- GÖKDEMĐR, A. Ender, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, Ankara 1989.
- GÜNALTAY, Şemsettin, Yakın Şark, C.II, Ankara1959.
- GÜRÜN, Kamuran, Türk – Sovyet Đlişkileri, Ankara 1986
- GÜRÜN, Kamuran, Ermeni Dosyası, Ankara 1983.
- Genelkurmay Başkanlığı, Türk Đstiklal Harbinde Batı Cephesi, C.II, 2. Kısım,
Ankara 1999.
139
- Genelkurmay Başkanlığı, Türk Đstiklal Harbi Do ğu Cephesi (1919–1921),
Ankara 1995.
- HOCAOĞLU, Mehmet, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Đstanbul 1976.
- ĐĞDEMĐR, Uluğ, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Ankara 1975.
- ĐLTER, Erdal, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zaytun Olayları (1780-1880),
Ankara 1988.
- ĐLTER, Erdal, Ermeni Propagandasının Kaynakları, Ankara 1994.
- KANDEM ĐR, Feridun, Atatürk’ün Kurdu ğu Türkiye Komünist Partisi ve
Sonrası, Đstanbul 1965.
- KANSU, M. Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I,
Ankara 1966.
- KARABEK ĐR, Kazım, Enver Paşa ve Đttihat Terakki Erkanı, Đstanbul 1967.
- KARABEK ĐR, Kazım, Đstiklal Harbimizin Esasları, Đstanbul 1957.
- KARABIYIK, Osman, Türk – Ermeni Münasebetlerinin Dünü ve Bugünü,
Đstanbul 1984.
- KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Đmparatorlu ğunda Ermeni Meselesi, Ankara 1971.
- KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Kars Đli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920),
Ankara 1970.
- KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Kars Tarihi, C.I, Đstanbul 1953.
- KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Milli Mücadelede Kars, Đstanbul 1943.
- KIRÇAK, Çağlar, Cumhuriyetten Günümüze Gemicilik, C.II, Đstanbul 2001.
- KIRZIOĞLU, Fahrettin, Kazım Karabekir, Ankara 1991.
- KOCABAŞ, Süleyman, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir? Đstanbul 1987.
140
- KOÇAŞ, Sadi, Ermeniler ve Türk Ermeni Đlişkileri, Ankara 1967.
- KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990.
- KUTAY, Cemal, Örtülü Tarihimiz, C.2, Đstanbul 1975.
- KUTAY, Cemal, Türk Milli Mücadelesinde Amerika, Đstanbul 1979.
- KÜÇÜK, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997.
- KÜÇÜK, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı,
Đstanbul 1984.
- MELEK, Kemal, Doğu Sorunu ve Milli Mücadelenin Dış Politikası, Đstanbul 1978.
- METĐN, Halil, Türk Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları Ankara
1997.
- ÖKE, M. Kemal, Ermeni Meselesi, Đstanbul 1986.
- ÖNAL, Sami, Milli Mücadelede Oltu, Ankara 1968.
- ÖZTOPRAK, Đzzet, Kurtulu ş Savaşında Türk Basını (Mayıs 1919-Temmuz
1921), Ankara 1981.
- ÖZTOPRAK, Đzzet, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, Ankara 1989.
- SAGAY, Reşat, XIX ve XX. YY. Büyük Devletlerinin Yayılma Siyasetleri ve
Milletlerarası Önemli Meseleler, Đstanbul 1972.
- SARAL, A. Hulki, Ermeni Meselesi, Ankara 1970.
- SARIHAN, Zeki, Kurtulu ş Savaşı Günlüğü II, Ankara 1984.
- SELEK, Sabahattin, Anadolu Đhtilali, Đstanbul 1973.
- SONYEL, Selahi, Türk Kurtulu ş Savaşı ve Dış Politika, C.I, Ankara 1987.
141
- SOYSAL, Đsmail, Türkiye’nin Dı ş Münasebetleri Đle Đlgili Başlıca Siyasi
Antlaşmalar (1920-1945), C.I, Ankara 1983.
- SÖYLEMEZOĞLU, Galip Kemali, Yok Edilmek Đstenen Millet, Đstanbul 2001.
- SÜSLÜ, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Van 1990.
- ŞAHĐN, Eyüp, Yabancı Gözüyle Ermeni Meselesi, Ankara 2001.
- ŞAHĐN, Recep, Tarih Boyunca Türk Đdarelerinin Ermeni Politikası, Đstanbul
1988.
- TUNAYA, T. Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler, 1895-1952, Đstanbul 1952.
- TENGĐRŞEK, Yusuf Kemal, Vatan Hizmetinde, Ankara 2001.
- URAL, Gültekin, Tarihin I şığında Ermeni Dosyası, Đstanbul 1998.
- YALÇIN, Ayhan, Belgelerin Işığında Türk Ermeni Meselesinin Đç Yüzü, Đstanbul
1975.
- YAMAN, Abdullah, Ermeni Meselesi ve Türkiye, Đstanbul 1973.
- YAMAN, Ahmet Emin, Kurtulu ş Savaşında Anadolu Ekonomisi, Ankara 1998.
- YAŞARBAŞ, Enver, Ermeni Terörünün Tarihçesi, Đstanbul 1984.
- YAVUZ, Edip, Tarih Boyunca Ermeni Kavimleri, Ankara 1960.
- YAVUZ, Ercan, Ermeniler ve Đran, Ankara 1994.
- YAVUZ, Ercan, Ermenilerin Maskesi Düşüyor, Ankara 1993.
Makaleler
- AKGÜN, Seçil, “Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk-Ermeni Đlişkilerinde ABD’nin
Rolü” Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đlişkileri
Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Erzurum 2000.
142
- AKŞĐN, Sina, “Kurtuluş Savaşında ve Lozan’da Đngiltere ve Fransa Đle Đlişkiler”
Atatürk Döneminde Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle Đlgili Sorunlar
Sempozyumu (14-17 Ocak 1977), Đstanbul 1977.
- ÇAY, Abdülhalük, “Ermenilerin Bakü’de Yaptığı 31 Mart 1918 Katliamı” Tarik
Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara
1985.
- ÇAYCI, Abdurrahman, “Türk – Ermeni Đlişkilerinde Gerçekler” Tarihi Geli şmeler
Đçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, Ankara 1995.
- KEVORKYAN, Dikran, “Ermeni Meselesinde Tehcire Amil Olan Sebepler” Tarih
Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đlişkileri Sempozyumu Ankara,
1985.
- KIRZIOĞLU, Fahrettin, “Cenub-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti” Türk Kültürü
Dergisi, S.72, Đstanbul 1968.
- KODAMAN, Bayram, “Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası (1987)” Tarih
Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara
1985.
- KURAN, Ercüment, “Ermeni Meselesinin Milletlerarası Boyutu” Tarih Boyunca
Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985.
- KÜRKÇÜOĞLU, Erol, “Ortaçağda Bizans ve Đran’ın Ermeni Siyaseti 21 Yüzyıla
Girerken Tarihe Dostça Bakış” Türk Ermeni Đlişkileri Uluslararası
Sempozyumu, Yay. Haz. Berna Türkdoğan, Ankara 2000.
- ÖKSE, Necati, “Ermeni Sorununun Doğuşu, Tehcir Kanunu ve Uygulaması” Tarih
Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara
1985.
- SEVĐM, Ali, “Büyük Selçuklu Đmparatorluğu Döneminde Selçuklu-Ermeni Toplumu
ile Đlişkileri” Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri
Sempozyumu, Ankara 1985.
143
- TEVETOĞLU, Fethi, “Milli Mücadele’de M. Kemal Paşa – General Harbord
Görüşmesi” Türk Kültürü Dergisi, S.80.
- YAVUZ, Ercan, “Tarihi Belgelerin Işığında Ermeni Đddiaları”, Tarih Boyunca
Türklerin Ermeni Toplumu Đle Đlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985.
- YEDĐYILDIZ, Bahaeddin, “XIV-XIX Asırlarda Gayri Müslimlerin Türk Toplumu
Đçindeki Yeri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile Đlişkileri
Sempozyumu, Ankara 1985
- YUVALI, Abdülkadir, “ Tarihi Devirlerde Ermenilerin Đdari Statüleri” Yakın
Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu (Van 2-5 Nisan 1990), Ankara
1990.
EKLER
EK-1: Hadisat, 17 Mayıs 1919, No:137, Sayfa, 1.
EK-2: Đkdam, 5 Mart 1920, No:8285, Sayfa, 1.
EK-3: Açıksöz, 10 Kasım 1920, No: 95, Sayfa, 4.
EK-4: Alemdar, 24 Ekim 1920, No:666, Sayfa, 1.
EK-5: Peyam-ı Sabah, 29 Kasım 1920, No:11143, Sayfa, 1.
EK-6: Türkiye –Ermenistan Barış Andlaşması, 2 Aralık 1920.
144
EK-1:
145
146
147
148
149
EK-6:
150