İki kutuplu sistem sonrası oluşan uluslararası sistem ve terörizm-pkk Örneği
TRANSCRIPT
T.C.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
İKİ KUTUPLU SİSTEM SONRASINDA OLUŞAN ULUSLARARASI SİSTEM VE TERÖRİZM-PKK ÖRNEĞİ
Gürkan DOĞAN
Danışman
Yrd.Doç.Dr.Nazmi ÜSTE
2007
Yemin Metni
Doktora tezi olarak sunduğum “İki Kutuplu Sistem Sonrasında Oluşan
Uluslararası Sistem ve Terörizm-PKK Örneği” adlı çalışmanın, tarafımdan, bilimsel
ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve
yararlandığım eserlerin bibliyografyada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf
yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
Tarih
...../..../........
Adı Soyadı
İmza
II
DOKTORA TEZ SINAV TUTANAĞIÖğrencinin Adı ve Soyadı : Gürkan DOĞANAnabilim Dalı : Kamu YönetimiProgramı : Kamu Yönetimi ProgramıTez Konusu : İki Kutuplu Sistem Sonrasında Oluşan
Uluslararası Sistem ve Terörizm-PKK ÖrneğiSınav Tarihi ve Saati :
Yukarıda kimlik bilgileri belirtilen öğrenci Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün …………………….. tarih ve ………. Sayılı toplantısında oluşturulan jürimiz tarafından Lisansüstü Yönetmeliğinin 30.maddesi gereğince doktora tez sınavına alınmıştır.
Adayın kişisel çalışmaya dayanan tezini …. dakikalık süre içinde savunmasından sonra jüri üyelerince gerek tez konusu gerekse tezin dayanağı olan Anabilim dallarından sorulan sorulara verdiği cevaplar değerlendirilerek tezin,
BAŞARILI Ο OY BİRLİĞİİ ile ΟDÜZELTME Ο* OY ÇOKLUĞU Ο RED edilmesine Ο** ile karar verilmiştir.
Jüri teşkil edilmediği için sınav yapılamamıştır. Ο***Öğrenci sınava gelmemiştir. Ο**
* Bu halde adaya 3 ay süre verilir.** Bu halde adayın kaydı silinir. *** Bu halde sınav için yeni bir tarih belirlenir.
EvetTez, burs, ödül veya teşvik programlarına (Tüba, Fullbrightht vb.) aday olabilir. ΟTez, mevcut hali ile basılabilir. Ο Tez, gözden geçirildikten sonra basılabilir. ΟTezin, basımı gerekliliği yoktur. Ο
JÜRİ ÜYELERİ İMZA
…………………………… □ Başarılı □ Düzeltme □ Red ……………..
…………………………… □ Başarılı □ Düzeltme □ Red ………..........
…………………………… □ Başarılı □ Düzeltme □ Red …. …………
…………………………… □ Başarılı □ Düzeltme □ Red ………..........
…………………………… □ Başarılı □ Düzeltme □ Red ………..........
III
ÖZETDoktora Tezi
İki Kutuplu Sistem Sonrasında Oluşan Uluslararası Sistem ve Terörizm-PKK Örneği
Gürkan DOĞAN
Dokuz Eylül ÜniversitesiSosyal Bilimler Enstitüsü
Kamu Yönetimi Anabilim DalıKamu Yönetimi Programı
İki Kutuplu Dünya Sistemi’nin sona ermesi ile birlikte uluslararası ilişkilerde ve ülkelerin dış politikalarında büyük bir dönüşüm yaşanmaktadır. Terörizm de bu kapsamda değerlendirilmeye alınması gereken kökleri eski, fakat uygulamaları geçmişe göre oldukça farklılaşmış bir kavramdır.
Terörizm ile mücadele son dönemde, devletlerin iç ve dış politikalarında önemli bir yer tutmakta ve bu asimetrik tehdidi karşılamada marjinal önlemler alınmaktadır. Bu tutum, uluslar üstü örgütlerin barışı korumadaki öneminin dikkate alınmaması ile münferit ve onaysız müdahalelerin gerçekleştirilmesine kadar uzanmış ve yeni sistemde kuralsızlığın giderek artacağının göstergesi olmuştur. Dolayısıyla savunma ve güvenlik konularında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Tezin birinci bölümde “Terör, Terörizm ve Uluslararası Boyutu” başlığı altında terör ve terörizm tanımlarına, terörizmin çeşitlerine ve Soğuk Savaş sonrası uluslararası terörizme yer verilmiştir. İkinci bölümde, iki kutuplu sistem sonrası Türkiye’de terörizm ve PKK konusu ele alınmış, üçüncü bölümde ise yenilenen tez ve stratejiler ışığında terör örgütünün son durumu ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: 1) İki Kutuplu Sistem, 2) Terörizm, 3) PKK, 4) KADEK,
5) KONGRA-GEL
IV
ABSTRACTDoctorate Thesis
The International System And Terrorism After The End Of The Bipolar System- The
Case of PKK
Gürkan DOĞAN
Dokuz Eylul UniversityInstitute Of Social Sciences
Department of Public Administration
With the end of the bipolar world system, there have been great changes both in international relations and in foreign policies of the countries. Terrorism, the roots of which are quite old but the applications are fairly new compared to its history, should be taken into consideration in this new formation.
The fight against terrorism has become a major concern in internal and external politics of the states and some marginal measures have been taken to counter this asymmetrical threat. This situation resulted in disregarding the role and importance of supranational organizations in maintaining peace and indicates that lawlessness is likely to increase in the new international system. Consequently, nothing would be the same in the fields of defense and security.
The first part of the thesis, entitled “Terror, Terrorism, and Its International Dimension”, deals with the definitions of terror and terrorism, the types of terrorism, and the characteristics of the international terrorism after the Cold War. The second part examines terrorism and the PKK in Turkey after the end of the bipolar system. The third part inquires into the latest situation of the PKK terrorist organization with respect to its renewed thesis and strategy.
Key Words: 1) Bipolar System, 2) Terrorism, 3) PKK, 4) KADEK,
5) KONGRA-GEL
V
İKİ KUTUPLU SİSTEM SONRASINDA OLUŞANULUSLARARASI SİSTEM VE TERÖRİZM – PKK ÖRNEĞİ
YEMİN METNİ IITUTANAK IIIÖZET IVABSTRACT VİÇİNDEKİLER VIKISALTMALAR IXTABLOLAR XIIŞEKİLLER XIIIGİRİŞ XIV
BİRİNCİ BÖLÜMTERÖR; TERÖRİZM VE ULUSLARARASI BOYUTU
1.1. Terör ve Terörizm Tanımları 11.2. Terörizmin Çeşitleri 11
1.2.1. Sınırları Açısından Terörizm Türleri 141.2.2. Amaçları Açısından Terörizm Türleri 17
1.2.2.1. Devlet Terörü 171.2.2.2. Devlete veya Siyasal Sisteme Karşı Terör 19
1.2.3. İçeriği Açısından Terörizm Türleri 201.2.3.1. Kitle İmhasına Yönelik Terörizm 201.2.3.2. Narko Terörizm 251.2.3.3. Medyatik Terörizm 271.2.3.4. Etno-Dinsel Terörizm 29
1.3. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizm 311.3.1. Uluslararası Terörizmin Değişen Nitelikleri 311.3.2. Uluslararası Boyutta Örgütlenme 341.3.3. Eylemlerdeki Şiddetin Dozu 351.3.4. Terörizmin Değişen Niteliğinde Teknoloji ve Siber Terörizm 361.3.5. İntihar Saldırılarında Meydana Gelen Değişim 37
İKİNCİ BÖLÜMİKİ KUTUPLU SİSTEM SONRASI TÜRKİYE’DE TERÖRİZM
VEKÜRDİSTAN İŞÇİ PARTİSİ
2.1. PKK Terör Örgütünün Kuruluş Amacı ve Yeni Dünya Sistemine Adaptasyonu
41
2.2. Kongre ve Konferanslar Işığında İki Kutuplu Sistemden Günümüze PKK Terör Örgütünün Kuruluşu ve Gelişimi
43
2.2.1. Örgütün Kuruluş Aşaması 432.2.2. İki Kutuplu Sistem Sürecinde PKK 47
2.2.2.1. PKK’nın Kuruluşu ve 1. Kongre 472.2.2.2. 12 Eylül Sonrası Örgüt ve 1. Konferans 51
VI
2.2.2.3. Türkiye’ye Dönüş Hazırlıkları ve 2. Kongre 532.2.2.4. İlk Eylemler, HRK, ERNK ve 3. Kongre 55
2.2.3. İki Kutuplu Sistem Sonrasında PKK 602.2.3.1. Değişen Dengeler, Yapısal Dönüşüm ve 2. Konferans 602.2.3.2. Yenilenen Hedefler ve 4. Kongre 642.2.3.3. Sözde Kürdistan Ulusal Meclisi ve 3. Konferans 662.2.3.4. Açılım Faaliyetleri, Eyalet Yapılanması ve 5. Kongre 692.2.3.5. Eleştirisel Değerlendirme ve 4. Konferans 722.2.3.6. Çekiç Operasyonu ve 5. Konferans 732.2.3.7. Abdullah Öcalan’ın Yakalanış Süreci ve 6. Kongre 732.2.3.8. Yargılama Süreci 7. Kongre 772.2.3.9. İkinci Serhildan ve 6. Konferans 802.2.3.10. KADEK’in Kuruluşu ve 8. Kongre 822.2.3.11. Genişletilmiş Yönetim Kurulu Olağanüstü Toplantısı 862.2.3.12. KONGRA-GEL ve 9. Kongre 872.2.3.13. Sözde Ateşkesin Sona Erdirilmesi ve 10. Kongre 902.2.3.14. Yeni PKK’nın Kuruluşu ve 11. Kongre 92
2.3. Yeni Dönemde Terörizm İmajından Kaçış ve Yapısal Değişim 932.3.1. Yapısal Açıdan Örgütteki Değişim ve Nedenleri 932.3.2. PKK Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı 97
2.3.2.1. Örgüt Üyeliği 972.3.2.2. Örgüt Yapısı ve İşleyiş 982.3.2.3. PKK Dönemi Hakkında Genel Değerlendirme 100
2.3.3. KADEK Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı 1022.3.3.1. Örgüt Üyeliği 1022.3.3.2. Örgüt Yapısı 1022.3.3.3. Örgütsel İşleyiş 1032.3.3.4. KADEK Dönemi Hakında Genel Değerlendirme 104
2.3.4. KONGRA-GEL Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı 1082.3.4.1. Örgüt Üyeliği 1082.3.4.2. Örgüt Yapısı 1092.3.4.3. Örgütsel İşleyiş 1132.3.4.4. KONGRA-GEL Dönemi Hakkında Genel
Değerlendirme
113
2.3.5. Yeni PKK Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı 1192.3.5.1. Örgüt Üyeliği 1192.3.5.2. Örgüt Yapısı 1192.3.5.3. Örgütsel İşleyiş 1212.3.5.4. Yeni PKK Dönemi Hakkında Genel Değerlendirme 121
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMYENİLENEN TEZ VE STRATEJİLER IŞIĞINDA
PKK TERÖRÜ
3.1. Örgütteki Değişimin Neden ve Nitelikleri 1253.2. Kürt Mikro Milliyetçiliği Yaklaşımı 127
3.2.1. Tarih 1293.2.2. Dil 144
3.3. Görsel Propaganda ve Terör 1483.3.1. Med-TV 1513.3.2. CTV 1533.3.3. Medya TV 153
VII
3.3.4. Roj TV 1543.3.5. Şemdinli Örnek Olayı 163
SONUÇ 183KAYNAKLAR 190EKLER 215
VIII
KISALTMALAR
AB Avrupa Birliği
ABD Amerika Birleşik Devletleri
ADYÖD Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği
a.g.e. Adı Geçen Eser
a.g.m. Adı Geçen Makale
a.g.d. Adı Geçen Doküman
AHKO Sözde Anadolu Halk Kurtuluş Ordusu
AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
ASALA Ermenistan Özgürlüğü İçin Ermeni Gizli Ordusu
(Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia)
ARGK Sözde Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu
(Arteşa Rızgariya Gele Kurdistan)
AUC Kolombiya Birleşik Savunma Güçleri
(Autodefensas Unidas de Colombia)
BDG Sözde Birleşik Devrimci Güçleri
BM Birleşmiş Milletler
CHP Cumhuriyet Halk Partisi
CIA ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı
(Central Intelligence Agency)
DDKO Doğu Devrimci Kültür Ocakları
DEP Demokrasi Partisi
DEHAP Demokratik Halk Partisi
DTP Demokratik Toplum Partisi
ELN Ulusal Kurtuluş Ordusu
(Ejército de Liberación Nacional)
ERNK Sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi
(Eniya Rızgariya Netewa Kurdistan)
ETA Ayrılıkçı Bask Örgütü (Euskadi Ta Askatasuna)
EGM Emniyet Genel Müdürlüğü
FARC Devrimci Kolombiya Silahlı Kuvvetleri
(Fuerzas Armadas Revolucionarias Colombias)
FDHC Filistin Demokratik Halk Cephesi
IX
FKÖ Filistin Kurtuluş Örgütü
GAP Güneydoğu Anadolu Projesi
GKK Geçici Köy Korucusu
HPG Sözde Halk Savunma Gücü (Hezen Parastina Gel)
HRK Sözde Kürdistan Kurtuluş Birliği
(Hezen Rızgariya Kürdistan)
IMF Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fond)
IRA İrlanda Cumhuriyet Ordusu (Irish Republican Army)
IRB İrlanda Devrimci Kardeşliği
(Irish Revolutionary Brotherhood)
KADEK Sözde Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi
(Kongreya Azad-ü Demokrasiya Kürdistan)
KDP Sözde Kürdistan Demokrat Partisi
KİH Sözde Kürdistan İslami Hareketi
KHK Sözde Kürdistan Halk Kongresi
(Kongra Gele Kürdistan)
KKK Sözde Kürdistan Demokratik Konfederalizmi
(Koma Komalen Kürdistan)
KONGRA-GEL Sözde Kürdistan Halk Kongresi
(Kongra Gele Kürdistan)
KUM Sözde Kürdistan Ulusal Meclisi
KUK Sözde Kürdistan Ulusal Kongresi
KYB Sözde Kürdistan Yurtseverler Birliği
NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
(North Atlantic Treaty Organisation)
MGK Milli Güvenlik Kurulu
MK Merkez Komite
THKP-C Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi
TİP Türkiye İşçi Partisi
TKDP Sözde Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi
TNT Trinitrotoluen (Trinitrotoluene)
PAJK Sözde Kürdistan Özgür Kadınlar Partisi
(Partiya Azadiya Jin a Kurdistan)
PAK Sözde Kürdistan Özgürlük Partisi
(Partiya Azadiya Kürdistan)
X
PDA Proleter Devrimci Aydınlık
PJA Sözde Özgür Kadın Hareketi
PKK Sözde Kürdistan İşçi Partisi
(Partiya Karkaren Kürdistan)
RAF Kızıl Ordu Fraksiyonu (Red Army Fraction)
SKP Sözde Sürgünde Kürt Parlamentosu
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
TSK Türk Silahlı Kuvvetleri
y.a.g.e. Yukarıda Adı Geçen Eser
y.a.g.m. Yukarıda Adı Geçen Makale
y.a.g.d. Yukarıda Adı Geçen Doküman
y.a.g.r. Yukarıda Adı Geçen Rapor
YDK Sözde Demokratik Halk Birlikleri
(Yekitiya Demokratik a Gele Kurd)
YJA-STAR Sözde Star Özgür Kadın Birlikleri
(Yekîneyên Jina Azad yen Star)
XI
TABLOLAR
Tablo 1: Roj TV’de Yayınlanan Başlıca Programların Listesi 156Tablo 2: Roj TV 19 Şubat 2007 Tarihli Yayın Akışı 157Tablo 3: 10.02.2007 Tarihli Roj TV Türkçe Haber Bülteni 158Tablo 4: 11.02.2007 Tarihli oj TV Türkçe Haber Bülteni 159Tablo 5: Terör Örgütüne Ait/Müzahir İnternet Siteleri 161Tablo 6: 9–10–11 Kasım 2005 Tarihli Haber Bültenlerinde Şemdinli
Olayı
171
XII
ŞEKİLLER
Şekil 1: 1991–1996 Arasında Dünyadaki Terör Eylemlerinin Yıllara
Göre Dağılımı.
36
Şekil 2: Dünyadaki İntihar Saldırılarının Yıllara Göre Dağılımı 38Şekil 3: 2001–2005 Yılları Arasında Dünyadaki İntihar Saldırıları 38Şekil 4: PKK Örgüt Yapısı 101Şekil 5: Sözde Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK) 106Şekil 6: Sözde Kürt Demokratik Halk Birlikleri (YDK) Yapılanması 107Şekil 7: Sözde Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL) 116Şekil 8: Halk Savunma Kuvvetleri (HPG) 117Şekil 9: Sözde Kürdistan Demokratik Konfederalizmi (KKK) 118Şekil 10: Yeni PKK 124
XIII
GİRİŞ
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılması ile sona eren İki
Kutuplu Dünya Sistemi ve Soğuk Savaş Dönemi, mevcut tehdit algılamaları ve
güvenlik anlayışlarını da büyük bir değişime uğratmıştır. Bu yeni süreçle birlikte
genel harp tehdidi büyük ölçüde ortadan kalkmış olup değişen güvenlik ortamının
riskleri ise genel anlamda; etnik çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasî
istikrarsızlıklar, ekonomik zafiyetler, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların
yaygınlaşması şeklinde sıralanabilir.
Bu konudaki ilk örnek Avrupa’nın merkezi denilebilecek coğrafyada meydana
gelen vahşettir. Slobodan Miloseviç önderliğindeki Sırplar tarafından, önce
Boşnaklara ardından Kosovalılara yöneltilen etnik soykırıma, Birleşmiş Milletler (BM)
ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)’nün güçlü ve lider ülkeleri uzunca bir
süre tepkisiz kalmıştır. Müdahaledeki gecikme ise binlerce insanın ölümü, binlerce
insanın da kabul edilemez uygulamalara tabi kalmasıyla sonlanmıştır.
1990-2001 Yılları arasında yaşanan ve Avrupa’nın merkezinde meydana
gelen bu olaya ilave olarak; Rusya’nın Kuzey Kafkaslarda uygulamaya koyduğu
politika, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ve İsrail’in Ortadoğu üzerindeki
planları, İsrail’in Filistin’e karşı tutumu, nükleer silahlanma konusunda bazı ülkelerin
denemelere kadar varan çalışmaları ve dünya genelinde küçük çaplı çatışmalar
örnek olarak verilebilir.
2001 Yılının sonlarına doğru ABD’de meydana gelen ve bir nev’i milad kabul
edilen terör olayları ise dünya genelinde soğuk duş etkisi yaratmıştır. Ustaca
planlanan ve uygulanan bu saldırılar göstermiştir ki, iki kutuplu dönemin ardından
terörist örgütler büyük gelişme kaydetmiş, teknik ve taktiklerinde tahmin edilenin
ötesinde ilerlemeler olmuştur.
Saldırılardan yaklaşık bir yıl sonra Başkan Bush tarafından “Önleyici Askeri
Müdahale” doktrini adıyla yeni bir doktrinin yürürlüğe girdiği ilan edilmiştir. ABD bu
doktrinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, önce Taliban rejiminin El Kaide Terör örgütüne
destek verdiği iddiasıyla Afganistan’a, ardından nükleer silah bulundurduğu
bahanesiyle Irak’a askeri müdahalede bulunmuştur. Her iki müdahalenin de ifade
XIV
edilen temel amacı terörizmle mücadele ve demokratikleşme olmasına karşın,
günümüz itibariyle bu amaca ulaşılamamıştır.
Bu kısa değerlendirmenin hemen akabinde açıklanması gereken konular,
pasif dış politika sergileyen bazı ülkelerin terörist örgütlere verdikleri destek ve yeni
dönemde terörizmde meydana gelen değişimlerdir. Konuya geçmeden önce hemen
belirtmek gerekir ki, stratejistlere göre önümüzdeki süreçte savaşlar “Asimetrik
Savaş” türünde olacaktır. Yani taraflar açısından birbirlerine karşı kullandıkları insan,
silah, araç, gereç, malzeme ve taktikler dengesiz olacaktır.
Meydana gelen değişimlerden ilki dünya genelinde tanınmış bazı örgütlerin
kalıcı şekilde silah bırakarak ya da ateşkes ilan ederek siyasallaşma sürecine adım
atmasıdır. Bu kapsamda ilk olarak, 1969’da kurulan İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA
(Irish Republican Army)) örgütü 28 Temmuz 2005 tarihinde silah bıraktığını ve
faaliyetlerini demokrasi çerçevesinde siyasete taşıyacağını açıklamıştır. IRA’nın
ardından 25 Mart 2006 tarihinde, 1959’da kurulan ayrılıkçı Bask örgütü (ETA
(Euskadi Ta Askatasuna)) aynı nedenle sürekli ve kalıcı ateşkes ilan etmiştir.
Kürdistan İşçi Partisi (PKK (Partiya Karkaren Kürdistan)) terör örgütü de bu
yönde silahlı eylemlerini/propagandalarını büyük oranda azaltarak siyasallaşma
yönündeki gayretlerine ağırlık vermiştir. Terör örgütü bu dönemde ilki 01 Eylül 2003–
28 Mayıs 2004 tarihleri arasında, ikincisi 01 Ekim 2006 tarihinde olmak üzere iki
defa sözde ateşkes ilan etmiştir. Örgütün bu tavrı daha çok; siyasallaşma süreci
içerisinde büyük bir darbe yiyerek imaj kaybetmemek, önemli bir baskı ve yaptırım
aracı olmak, ayrıca ülke genelinde faaliyet gösteren örgüt yanlısı siyasi partinin
zarar görmesini önlemek şeklindedir. Yoksa topyekûn bir silahsızlanma ya da
eylemsizlik düşüncesi bulunmamaktadır.
Değişimin ikinci şekli ise devletlerin terörist örgütleri dış politikalarında bir
müdahale aracı veya gelecekleri ile ilgili planlarında stratejik bir araç olarak
kullanmayı arttırmasıdır. İki Kutuplu Sistem sonrasında, PKK terör örgütü ile
mücadelede ele geçirilen silahların menşesindeki farklılaşma, müdahale ve sınır
ötesi operasyonlardaki göreceli ve istisnai yaklaşımlar konunun bu boyutu ile ilgili
örnekler arasındadır.
XV
Günümüzde artık sorgulanması ve açıklığa kavuşturulması gereken konu,
oluşan yeni sistemin dinamikleri ve bu dinamiklerin ulus-devlet düzeyinden
başlamak üzere tüm uluslararası aktörler üzerindeki yansımaları olmalıdır.
Dolayısıyla, başta terörizm ve çeşitleri olmak üzere örgüt düzeyine kadar halen
sürmekte olan değişim öncesi ve sonrası ile ele alınmalıdır.
Çalışmada tümevarım metodu kullanılmış ve geniş bir literatür taraması
yapılmıştır. Bu süreçte terörizm ile ilgili her türlü temel ve başyapıt türündeki
kaynağa yer verilmiş olmasına rağmen, en fazla dikkat edilen konu PKK terör
örgütünün bizatihi kendi kaynaklarına yer verilmesidir. Bu yaklaşım tarzı kısmen
sakınca ihtiva etmekle beraber esasen büyük fayda ve önem arz etmektedir. Kısa bir
ifadeyle ne terör örgütü geçmişte ifade edildiği gibi bir grup çapulcu sürüsünden
ibarettir ne de örgüt 80’lerin ve 90’ların salt şiddet içeren terör örgütüdür. Bunu
anlaşılabilir kılan ve tüm ayrıntıları ile kanıtlayansa örgütün yazılı ve görsel
kaynaklarıdır. Propagandif manadaki mahsuru geçersiz kılan husus ise çalışmanın
akademik boyutu ve akademik çevreye hitap edişidir.
XVI
BİRİNCİ BÖLÜM
TERÖR, TERÖRİZM VE ULUSLARARASI BOYUTU
Terör ve terörizm kavramlarının uluslararası literatürde ortak bir tanımını
bulmak ve bu tanım kapsamında geliştirilmiş topyekün bir harekete ulaşmak
mümkün olamamaktadır. Konuyla ilgili yapılan tanımlarda benzer öğelere rastlansa
da terör ve terörizmin gerçek hayata yansımalarında derin farklılıklar mevcuttur.
Daha açık bir ifadeyle terörizme dair eylemleri kimileri özgürlük mücadelesi olarak
nitelerken kimileri görünmez ve gizemli güçlerin uluslararası siyasetteki karanlık eli
olarak nitelemektedir. Yaşanılan bu kavram kargaşası aslında siyaset biliminde
sıkça karşılaştığımız bir sorundur. Bu bağlamda terör ve terörizm kavramlarının
kökenlerine ve akademik anlamda genel bir yaklaşımla ne ifade ettiklerine değinmek
büyük önem taşımaktadır.
1.1. Terör ve Terörizm Tanımları
Bilimsel düzeyde yapılan çalışmaların temelinde öncelikle ilgili kavramların
tanımlanması gerekmektedir. Bu bilimsel ya da akademik çalışma olarak tanımlanan
her türlü gayretin evrensellik boyutuyla ve yaşama katkısı ile ilgilidir. Etkin bir sonuç
için ilk adım varolanı tanımlayabilmektir. Nitekim İngiliz uzman Grant Wardlaw
terörizmin kontrol altına alınmasında karşılaşılan en büyük sorunun bu olgunun
tanımlanmasından kaynaklandığını ifade etmektedir.1
Terörün kavram ve içerik yönünden akademik araştırma konusu olarak
incelenmesi çok eskilere dayanmaz. Soğuk Savaşın gölgesinde gelişen terörün
öneminin artmaya başladığı 1960’lardan önce kavram, devletler ve uluslararası
sisteme yönelik sınırlı bir tehdit olarak algılanmış ve yakın zamanlara kadar daha
çok bir güvenlik sorunu olarak incelenmeye çalışılmıştır.
Terör kelimesi; Latince kökenli "terre" kelimesinden gelmektedir. Kelime
anlamı korkudan titreme veya titremeye sebep olmadır.2 Fransızca Petit Robert
sözlüğü kelimeyi “Bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak
1 Grant Wardlaw, Political Terrorism, Theory, Tacties and Counter-Measures, Cambridge University Press, London, 1982, s.19.2 Paul Wilkinson, Political Terrorism, Mc Millan, New York, 1974, s.9.
1
korku.” şeklinde tanımlamaktadır.3 Terörizm kelimesi ilk defa Fransız İhtilali sırasında
Jakobenler tarafından siyasal ve sosyal eylemlerini tanımlamak üzere olumlu
anlamda kullanılmış ve 1793 Mart ayından 1794 Temmuz ayına kadar süren dönem
“Terör Rejimi” veya “Terör Dönemi” olarak adlandırılmıştır.4 Bugün algıladığımız
olumsuz eylemleri kapsayan anlam ise daha sonra yüklenmiştir.5
Kavramsal açıdan karşılaşılan en büyük sorun, terör ve terörizm
kavramlarının çoğunlukla birbirleriyle eş anlamlı olarak kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle söz konusu kavramlar arasındaki farkı ortaya
koymakla beraber, çalışmanın devamında, mevcut literatürle zıtlık yaratmamak
adına benzer yaklaşım izlenecektir.
Bu kapsamda kavramla ilgili ansiklopedik tanımlara baktığımızda kimisinde
terör ve terörizme eş anlamlı olarak kimisinde ise farklı anlamlarda yaklaşıldığını
görmekteyiz. Bu tanımlardan bazıları şu şekildedir:
Ansiklopedik Siyasi Terimler ve Örgütler Sözlüğü, kavramları eş anlamı
olarak “Kamu otoritesini ve toplum yapısını yıkmak için girişilen korku yılgınlık saçan
şiddet hareketleri.” şeklinde;6
Meydan Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’nde “Terör, bir gücü, bir iktidarı
zorla kabul ettirmek amacıyla sistemli bir biçimde şiddet kullanma, yıldırma, tedhiş
olarak; Terörizm, bireylerin ya da azınlıkların şiddete dayanan ve kişilere, mallara ya
da kurumlara yönelik siyasal eylem ve bu şiddet eylemlerinin tümü.” olarak;7
Meydan Larousse Ansiklopedisi’nde “Terör, ihtilalci gruplar tarafından icra
edilmiş şiddet eylemlerinin tümü; Terörizm, bir hükümet tarafından ihdas edilen
şiddet rejimi.” olarak;8
3 Ruşen Keleş ve Artun Ünsal, Kent ve Siyasal Şiddet, SBF Yayını, Ankara, 1982, s.2. 4 Faruk Örgün, Küresel Terör, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, 2001, s.13.
Albert Perry, Terrorism From Robespierre to Arafat, The Vanguard Press, New York, 1976.Vamık D. Volkan, Kanbağı Etnik Gururdan Etnik Teröre, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 1999.
5 Server Tanilli, Dünyayı Değiştiren On Yıl, Say Yayınları, Ankara, 1990, ss.118–138.6 Ansiklopedik Siyasi Terimler ve Örgütler Sözlüğü, “Terörizm”, Güvenlik ve Yargı Muhabirleri Derneği Yayınları, Ankara,1993, s.124.7 Milli Güvenlik Akademisi Çalışma Grubu, Terör ve Terörizm, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2002, s.3.8 Meydan Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Terörizm”, Meydan Yayınları, İstanbul, 1973, s.83.
2
International Encylopedia of Social Sciences’da tek başlık altında “Önceden
belirlenmiş amaçlarına ulaşmak için sistematik olarak şiddete başvuran bir
örgütlenmiş grup ya da partinin kullandığı yöntem.” olarak;9
Ana Britannica’da eş anlamlı olarak “Politik bir gayeye ulaşmak maksadıyla
devlete, halka ve bireylere karşı sistemli şiddet eylemlerinde bulunma.“şeklinde;10
Webster Lugatında terör “yoğun korku, korkuya sebep olan bir kişi veya şey
olarak ifade edilmiş ve bilhassa Fransız ihtilalinde 1793 Mayıs’ından 1794
Temmuz’una kadar süren dönem gibi, bir ihtilal sırasında siyasi idamlarla nitelenen
dönem” olarak; terörizm ise “bilhassa bir siyasi silah veya politika olarak korkutmak
ve itaat ettirmek için terör ve dehşetin kullanılması.” şeklinde;11
Ansiklopedik Zabıta Sözlüğü’nde ise sadece terör başlığında “Sürekli korku
altında tutmak amacı ile şiddet hareketleri, kaçırmalar ve cinayet işleme eylemleri,
sistemli şiddet hareketleri ve cinayetlere başvurma eylemi.” olarak tanımlanmıştır.12
Bu tanımlardan yola çıkarak en genel ifadeyle terör, büyük çaplı korku veren
ve bireylerde yılgınlık yaratan bir eylem durumunu ifade etmektedir. Terörizm ise
siyasal amaçlar için mevcut durumu yasadışı yollardan değiştirmek amacıyla
örgütlü, sistemli ve sürekli terör eylemlerini kullanmayı bir yöntem olarak benimseme
durumudur.
Terörizmi diğer şiddet olaylarından ayıran en belirgin yönü, eylemci bireylerin
eyleme, kendilerine özgü meşruiyet anlayışlarının evrensel bir genel gerçeklik
taşıdığı iddialarını katmasıdır. Terörizm kendi içinde politik veya sosyal bir güç
değildir, bir taktiktir. Herkes onu kullanabilir.13
9 International Encylopedia of Social Sciences, “Terrorism”, The Mc Millan Company, New York, 1934, s.76.10 Ana Britannica, “Terörizm”, İstanbul, 1990, s.549. 11 Milli Güvenlik Akademisi Çalışma Grubu, a.g.e., 2002, s.3. 12 y.a.g.e., s.3.13 Noam Chomsky ve diğerleri, Savaş Hakkındaki Başlıca Yalanlar, Küreselleşme ve Terör, (Derleyen: Mehmet Ali Civelek), Ütopya Yayınevi, Ankara, 2001, s.28.
3
Birer devlet adamı olarak Natenyahu ve George Bush’un konuyla ilgili
düşünceleri şu şekildedir:
Eski İsrail başbakanı Natenyahu “Terrorism How the West Can Win” adlı
kitabında terörizmi kasıtlı ve sistematik bir şekilde suçsuz insanları öldürme, sakat
bırakma ve tehdit olarak tanımlamıştır.14 Natenyahu bir diğer kitabı olan
“Demokrasiler Nasıl İç ve Uluslararası Terörle Mücadele Edebilirler”de ise terörizmi
demokrasilerin içerisinde yeşeren bir hastalık olarak nitelemektedir.15 Hem eski CIA
hem de ABD eski başkanlarından George Bush ise terörizmi, güce ulaşmanın ucuz
ve etkili yolu olarak tanımlamakta, terörizmin bir taktik olduğunu, tamamen ortadan
kaldırılamayacağını, fakat belirli bir seviyeye indirgenebileceğini ifade etmektedir.16
Terör, kavram olarak birçok anlam içerse de belirli unsurlar üzerinde anlamı
yoğunlaşmıştır. 190 adet terör tanımı incelendiğinde, tanımlarda geçen önemli
vurguları şu başlıklar altında toplamak mümkündür:17
• Olay ve güç %83.5,
• Siyasi içerik %65,
• Endişe ve sindirme %51,
• Korkutma %46,
• Psikolojik etki %41.
Literatürde terör kelimesi bazen şiddet, bazen siyasal şiddet, hatta anarşi
kelimeleriyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Anarşi; otoritenin yok edilmesi ve
başsızlık durumunun yaratılması amacıyla kişinin her türlü yönetimsel bağdan
kurtulmasını kabul eden, politik ve sosyal yönetimsizlik ve bunun sonucu ortaya
çıkan fiili bir durumu belirtir.18 Anarşizm, devletsizlik ideolojisini savunan ideolojik bir
yaklaşımdır. Anarşizmin fikri ve felsefi temeli vardır. Devleti kötülüklerin ve şiddetin
anası olarak kabul eder. Anarşist felsefe, bütün kötülüklerin ortadan kaldırılmasını
14 Milli Güvenlik Akademisi Çalışma Grubu, a.g.e., 2002, s.3.15 Hasan Köni, “İsrail Sağının Terörü Önlemedeki Görüşleri”, Avrasya Dosyası, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı:3, Ankara, 1996.16 Gürol Korkmaz, Terör ve Medya İlişkisi, TEMÜH Yayınları, Ankara, 1999, s.5.17 Örgün, a.g.e., 2001, s.14. 18 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Anarşi-Terör ve Uluslararası Terörizm, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2001, s.4.
4
devletin ortadan kaldırılmasına bağlar. Anarşizmde geçici bir şiddet kullanımı söz
konusudur. Bu şiddet, kötülüğün anası yani şiddetin kendisi olan devleti ortadan
kaldırmak içindir. Terör ise; bütün ideolojilerde uygulanabilir, ideolojiler terörü bir
araç olarak kullanabilirler.19 Anarşizm ile terör eş anlamlı tutulamaz, farklı
kavramlardır. Türkiye’de yıllarca teröre karşılık olarak sadece “anarşi” kelimesi
kullanılmış, son yıllarda bu kelime terk edilerek "terör" denilmeye başlanmıştır. Halk
dilinde teröristlere verilen ad ise uzun süre “anarşist” olarak kalmıştır.
Terör kavramının içinde şiddet ve dehşet halleri söz konusudur. Şiddetsiz
terör olmaz, ama her şiddet de terör değildir. Düzensiz biçimde bir araya gelen halk
da terör eylemlerine benzer aşırı sertliklere başvurabilir. Bunlar genelde önceden
planlanmamış olan, programı ve çoğu kez akılcı bir gerekçesi de olmayan, ancak
bilinçaltına yerleşmiş hınç ve nefret nedeniyle aniden parlayan, terör kavramı
dışında kalan denetimsiz eylemlerdir. Buna; Malay dilinden Batı dillerine de giren "to
run amok" ya da "Amoklaufen" denir.20
Terör ve şiddet arasında kesin bir fark vardır. Fark, şiddetin evrensel bir olay
olmasıdır. Şiddeti haklı göstermek için çoğu kez şiddet tatbik edilmek istenilen
kişinin yaptığı örfi ya da diğer kötülüklerden ötürü cezalandırılması gerektiği veya bu
kişiden zarar gelme ihtimaline karşın şiddete layık olduğu ileri sürülür. Şiddetin
sürekliliği, zamanla bir şiddet kültürünün toplumun her kademesine yayılmasına yol
açmakta, doğrularla yanlışlar birbirine karışmakta, devletler dahil her kesim
sorunlarını şiddetle çözme yoluna gitmektedir.
Terörü haklı göstermek için ise çok değişik bir mantık gereklidir. Kurbanlar
açıkça bizi tehdit etmezler, geleneksel moral standartlarına göre masumdurlar.
Bundan ötürü teröristler sıradan kavramlar ve tecrübeleri terk ederler ve normal
olarak kurbanlarından kişiler diye bahsetmezler. Konuya göre kurbanlar; simgeler,
hayvanlar veya ahlaksız kişiler olmaktadır. Bir terörist olmak için o kişinin dünya ile
ilgili özel bir tasavvuru, özel bir bilinci olmalıdır.
Terörün niçin şiddete başvurduğu ise şu şekilde açıklanabilir: Devletin ilişki
içinde bulunduğu ve ona yasallığını sağlayan toplumsal gruplarla bağlantısını
19 Ümit Özdağ, “Terör Nedir?”, Diyanet Dergisi, 1999, s.103.20 Y. Pulat Tacar, Terör ve Demokrasi, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1999, s.46.
5
koparmak, teröristlerin ilişki içinde bulundukları veya ilişki kurmak istedikleri
toplumsal grupları bir güç durumuna getirerek, mevcut siyasi yapıyı yasallaştıran
ilişkilerin yerine, kendi ilişkilerini yerleştirmektir. Bu şekilde kanıtlanmak istenen ise
şudur: Mevcut siyasi iktidar düzeni güçlü değildir ve yıkılması her zaman için
mümkündür, devlet güçsüzdür. Mevcut düzene egemen olan iktidar güçleri
kokuşmuştur. Dolayısıyla bu türden şiddet eylemleriyle sarsılmaya, giderek yok
olmaya layıktır. İktidarı kullanan kişilerin belirli bir parti veya grup tarafından
tutulmaları, desteklenmeleri, onların yasal oldukları anlamına gelmez. Bu kişiler
düzenle kaynaşmışlardır.
Şiddet hareketinin belirli bir terör örgütü tarafından üstlenilmesi ve hareketin
nedeninin abartılı bir şekilde açıklanması, terörün amacına erişmesi için zorunlu bir
davranıştır. Burada amaçlanan terör örgütünün “öncü” kimliği ile temsil edilen
gruplar adına hareket ettiğini kanıtlamaktır.
Ceza Hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezler terörizmi; “Şiddetin; sosyal,
ulusal, ırki, dinsel, fesat çıkarıcı ve benzer diğer maksatlarla sınıflar arasında
çatışma, savaşı tahrik etmek üzere, planlı ve hukuk dışı olarak kullanılmasıdır.”
şeklinde ifade etmektedir.21 Bununla beraber Dönmezler, tedhişçilik olarak ifade
ettiği terörizmin bir doktrin olmadığını fakat bir eylem tarzı olduğunu, bir nevi strateji
ve amaca götürmek üzere kullanılan bir araç olduğunu belirtmektedir.22
Terör bir hoşnutsuzluk ve psikolojik tatminsizlik ürünüdür. “Öyle ki terör, ne
istediğini bilmeyen bir takım uyumsuzun toplumla bağdaşmayan eylemleri değil,
belli bir hoşnutsuzluğun son derece mantıklı vekillerinin organizasyonudur.” 23
Ortada var olan kitlesel uyumsuzluğun, hoşnutsuzluğun bir yansıması olan terör, var
olma gerekçeleri olarak, tarihi kökenli ulusal düşmanlıkları, sağ ve sol ideolojilerdeki
karşıtlıkları, dine dayalı ayrılık ve çatışmalar ile ekonomik çöküntüleri kullanılır ve
meşrulaştırma mekanizmasını bu gerekçelere dayandırır.
Terör örgütlerinin eylemlerinin birinci aşamadaki temel amaçları, halkın
gözünde siyasal iktidarı yıpratmak ve giderek, devletin manevi otoritesinin
21 Sulhi Dönmezler, “Her Yönüyle Tedhiş”, Son Havadis, 10.11.1977.22 Sulhi Dönmezler, “Tedhişçilik Üzerine”, Devir, 6. 11.12.1972, s.20. 23 Doğu Ergil, “Terörizmin Mantığı ve Hedefi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı: 1-2, Ankara, 1991, s.1971.
6
zayıflamasını sağlamaktır. Bu amaçla yapılacak terör eylemleri sonucunda oluşacak
otorite bunalımı, yöneticilerin yeteneksizliklerinin bir kanıtı olarak ileri sürülecek ve
halk, mevcut iktidara karşı başkaldırıya itilecektir. Bazı devletler ve birtakım güçlerin
çıkarları gereği, Türkiye gibi stratejik önemi bulunan ülkelerin yoğun olarak terör
ortamını yaşamalarının temelinde bu amaç yatmaktadır. Dolayısıyla terör, bir siyasi
mücadele aracı olarak, bir ülkenin bir başka ülkeyi zayıflatması için de
kullanılmaktadır.
Terör eyleminde önemli olan husus, girişilen eylemin büyüklüğü değil,
yarattığı veya yaratacağı yankının büyüklüğüdür. Terör eylemlerinde, psikolojik
sonuçlar fiziksel hedeflerden çok daha önemlidir. Terör eylemlerini yapanlar,
eylemlerinin etkili olmasını, duyulmasını, yankılanmasını, toplumu bütünüyle
etkilemesini amaçlarlar. Sıradan bir yere ya da sıradan bir insana yapılan eylemle,
önemli bir kuruluşa ya da saygınlığı olan birisine karşı yapılan eylemin aynı etkiyi
yapmayacağını değerlendiren terör örgütleri, hedeflerini bu değerlendirme
sonucunda seçerler. Yapılan eylem haber olarak medyada yer aldığında ve
"kınama" demeçleri verilmeye başlandığı zaman, terörist eylem amacına ulaşmış
demektir.
Terör örgütleri kamuoyuna seslerini duyurabilmek için propagandayı
kullanırlar. “Örgütsel faaliyetlerini gündeme getirebilecek, kendilerinin ve
düşüncelerinin canlı kalmasını sağlayacak her türlü harekete katılarak amaçlarına
hizmet edecek her türlü olayı istismar etmeleri propaganda maksatlıdır.” 24 Terör
örgütlerinin uyguladıkları diğer bir taktik ise; alınan önlemler sonucunda önemli kişi
ve kuruluşlar üzerinde etkili olamadıkları zaman, hedeflerini rasgele seçerek
toplumda korkunun yayılmasını sağlamaktır. Burada verilmek istenen mesaj; “Hiç
kimsenin güvende olmadığı ve devletin çaresiz durumda olduğudur.” 25 Potansiyel
hedef kendisini korumak için hiç bir şey yapamaz. Çünkü terörist kendi kurallarına
göre yargılar ve kendi seçtiği yer ve zamanda harekete geçer. Bu da siyasal terör
eylemlerinin önceden tahmin edilemeyeceği gerçeğini ortaya koyar. Terör
örgütlerinin, eylem taktikleri ve yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği olarak, hedef
seçimi ve eylem zamanı konusundaki inisiyatiflerini kullanmada sınırsız
davranabilmeleri onları avantajlı hale getirmektedir. Bu avantajın sonucu olarak;
24 Suat İlhan, Terör Neden Türkiye, Nu-Do Yayınevi, Ankara, 2001, s.37.25 Ergil, a.g.e., 1991, s.175.
7
gerçekleştirilen terör eylemlerinin, zamanından önce haber alınarak önlenmesi veya
faillerinin yakalanmasının güçlüğü, terörün etkisini artırmaktadır.26
Terör, demokratik ortamın bir sonucu olan "insan hakları" temelli yasalardan
yararlanır, demokrasinin arkasına gizlenir ve "nihai" hedefi demokrasiyi yıkarak
totaliter bir rejimi getirmektir. Siyasi yönelişleri, ideolojileri gereğince birbirleriyle
mücadele eden terörist örgütlerin dahi ortak paydası, amaçladıkları siyasi yapının
totaliter olmasıdır. Çünkü totaliter rejimlerde iktidarı tehdit eden güçlerin etkin olması
mümkün değildir.27 Örneğin birçok Orta Doğu ve Orta Asya ülkesinde terör
olaylarının görülmemesinin bir nedeni de rejimlerinin totaliter olmasıdır. Böyle bir
ortamda terör gelişemez çünkü demokrasinin nimetlerinden yararlanamaz ve baskı
altında tutulur. Terör örgütünün iktidara geldiğinde totaliter bir rejimi arzulamasının
nedeni; kendisinin bir zamanlar demokrasinin arkasına sığınarak yaptığı muhalefetin
benzeri bir muhalefetin kendisine karşı yapılmasını önlemektir. Bu sebeplerle
demokratik toplumlar, terörü önlemek için baskıcı bir tarzın izlenmesi ile demokratik
hak ve yapıyı korumak arasında bir ikilemi yaşarlar. Demokratik toplumlarda teröre
karşı yapılan mücadelede, toplumun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi, bu nedenle
büyük önem taşır.28
Öte taraftan ideolojiler terörü kullandıkları gibi terör de ideolojiyi kullanır.
Çünkü ideoloji, diğer bir deyişle uğrunda savaşılan dava, teröristleri yaptıkları şiddet
eylemleri karşısında kendilerine haklılık payı çıkarmalarına, psikolojik açıdan
düştükleri ikilemlerden kurtulabilmelerine ve savunma mekanizmalarını
geliştirebilmelerine neden olur. Böylece terörist, ideolojiye dayanarak yaptıklarını
kendince haklı bir temele oturtmaktadır. Terörist "Ben ne için savaşıyorum?"
sorusunu sormaya başladığında o örgüt için sonun başlangıcı demektir. Terör
örgütlerinde görülen çözülmelerin birçoğu yapılanlara temel teşkil eden ideolojiye
duyulan güven ve inancın yok olması sonucunda oluşmaktadır.29
Toplumun bilinçaltına yönelik olarak terör örgütlerinin yapmaya çalıştığı;
kültür, dil, inanç, din, ahlak, aile ile ilgili kavramlarda kargaşalık yaratarak toplumu ve
onu teşkil eden fertleri "neyin doğru, neyin yanlış olduğunu" bilmeyecek bir duruma
26 Ergil, a.g.e., 1991, s.175. 27 Yılmaz Altuğ, Terörün Anatomisi, Altın Kitaplar, İstanbul, 1995, s.14.28 İlhan, a.g.e., 2001, s.10.29 Sabri Dilmaç, Terörizm Sorunu ve Türkiye, Emn.Gnl.Md.lüğü Yayınları, Ankara, 1997, s.68.
8
getirmek, böylece kendilerinin sundukları çözüm önerilerinin kabul edilmesini
sağlamaktır.30
Aynı topraklar üzerinde yaşayan ve farklı etnik yapıya veya dünya görüşüne
sahip olan ya da olduğu iddia edilen grupların, karşı karşıya getirilerek birbirleriyle
çatıştırılmaya çalışılması suretiyle toplumun birlik, bütünlük ve düzeninin bozulması,
terörün diğer bir amacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Etnik yapının istismarı zaman
içinde teröre kaynak teşkil etmektedir. Bir ülkede doğal olarak var olan veya yapay
şekilde oluşturulan etnik yapı teröre kaynak teşkil ettiğinde, bu kimliğe karşı
toplumda zamanla oluşmaya başlayan tepkiler, yavaş yavaş dışa vurulmaktadır.
Terör eylemleri sonucu açığa çıkan toplumsal duyarlılık, toplumun terörün kaynağını
teşkil ettiğine inandığı kimliğe karşı, ayrım gözetmeksizin bilinçsiz bir şekilde tepki
vermesini doğurmaktadır. Böylece olası bir iç çatışmanın tohumları da ekilmeye
başlanmış olmaktadır.31
Ekonomik açıdan konuya yaklaşıldığında ise terörle mücadelenin oldukça
yüklü bir maliyetinin bulunması ve ülkenin gelişimine yönelik olarak kullanması
gereken kaynakların terörle mücadele alanına kaydırılması zorunluluğu, terörün bir
amacının da, ekonomik açıdan ülkenin kaynaklarının verimli alanlarda kullanılmasını
engellemek olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.32 Terör örgütlerinin eylem
stratejileri arasında ekonomik hedeflerin bulunması, bu alandaki eylemler ile mevcut
rejimin tıkanmasını sağlayarak halkın daha fazla tepki göstermesine zemin
hazırlamak şeklindeki yaklaşımları konuya açıklık getirmektedir.
Terörün iyisi kötüsü yoktur. Terör iki ağzı keskin bıçak gibidir. Destek olan
tarafa belirli bir zaman süresince fayda sağlasa da, değişen çıkarlar ve dünyada
yaşanan gelişmeler gereğince bu kez aynı tarafı kendisine hedef olarak alabilir.33
Değişen dünya dengeleri ve uluslararası ilişkilerdeki farklılaşmalar
sonucunda, sıcak savaşlar genelde yerini soğuk savaş metotlarına bırakmıştır.
Soğuk savaşın gereği olarak ortaya çıkan psikolojik savaş türü ve bu savaşın
30 Ergil, a.g.e., 1991, s.176.31 Atilla Yayla, “Terör ve Terörizm Kavramlarına Genel Bakış”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ocak-Aralık 1990, s.235. 32 Mahmut Tolon, “En Önemli Sorunumuz Ne?”, Cumhuriyet, 28.04.1994.33 Faruk Demircioğlu, “PKK Karşısında Önlemler”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Harp Akademileri Komutanlığı, İstanbul, 2000, s.113.
9
vazgeçilmez unsuru olan düşük yoğunluktaki çatışmalar, terör kavramını da
beraberinde getirmiştir. Terör hareketleri, günümüzde dalgalar halinde ortaya
çıkmakta, zamanla hızını yitirmekte ve bilahare yeniden hız kazanmaktadır. Terörün
hız kazandığı bu dönemler ile uluslararası siyasal ilişkiler, bölgesel ve ülke
düzeyindeki siyasi ve toplumsal sorunlar arasında yakın ilgi gözlenmektedir.34
Terörizm olgusu çok değişik biçimlerde tanımlanmasına karşın, hiçbir tanım
bu olguyu tek başına tam olarak açıklayamamıştır. Çünkü terör örgütleri, yapısal
açıdan pek çok benzerliklere sahip olmakla birlikte, özellikle amaçları açısından
farklılıklar göstermektedir. Bazı teröristler ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi
verdiklerini, bazıları geçmişteki olayların intikamını aldıklarını, bazıları ise belirli ırk
veya dini, siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yapıları egemen kılmak istediklerini
söylemektedir. Bu probleme ek olarak terörizm olarak tanımlanan eylemlerde temel
ve çözümü imkânsız bir uygulama farklılığı vardır. Birisi için terörist olan diğeri için
kurtuluş savaşçısıdır. Dolayısıyla aynı kişinin aynı fiilden dolayı sınırın bir tarafında
özgürlük savaşçısı, bir kahraman, diğer tarafında ise en affedilmez suçları işlemiş
hain; Verilen mücadelenin, bir tarafta bir özgürlük mücadelesi diğer taraftan vatana
ihanet olarak değerlendirilmesi, terörist ve terörizmin ortak bir tanımının yapılmasını
zorlaştırmaktadır.
Kavram ve tanımlama açısından karşılaşılan sorunlara karşın bütün terör
türlerinde ortak olan özellikleri şu başlıklar altında toplamak mümkündür:35
• Siyasi bir amacı vardır.
• Devlet otoritesini reddeder.
• Örgütlü harekettir.
• Propaganda ile doğar ve yaşar.
• Dış destek olmadan yaşatılamaz.
• Mali destek, vazgeçilmez gereksinimidir.
• Tahrip, öldürme, adam kaçırma, işkence, tehdit, şantaj vb. yöntemler
kullanır.
• Şiddete başvurur.
34 Kenan Kalay, “Teröre Karşı Uluslararası İşbirliği”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Harp Akademileri Komutanlığı, İstanbul, 2000, s.73.35 İlhan, a.g.e., 2001, s.9.
10
• Dehşet, korku salarak yılgınlık yaratır.
• Zorbadır, acımasızdır ve ahlak dışıdır.
• Soygun, silah ve uyuşturucu ticareti en önemli gelir kaynağıdır.
• Genellikle başka güç veya güçlerin taşeronudur.
1.2. Terörizmin Çeşitleri
Literatürde terör ve terörizm kavramlarının tanımı üzerindeki görüş
ayrılıklarının benzeri, terörizmin çeşitleri açısından da geçerlidir. Söz konusu
sınıflandırmalar arasında var olan farklılıkların temelinde, özellikle tanımı yapanın
sosyal bilimler içerisinde hangi alan açısından konuyu incelediği (hukuk, siyaset,
sosyoloji vb.) ve hangi coğrafya üzerinde yaşadığı bulunmaktadır. Örneğin, Amerika
Birleşik Devletleri vatandaşı bir siyaset bilimci ile hemşerisi bir sosyoloğun konuya
yaklaşımları arasında alanlarından kaynaklanan farklılıklar bulunurken, aynı bilim
adamı ile Ortadoğulu bir siyaset bilimci arasında da görüş ayrılıkları olabilmektedir.
Terörizmin çeşitlerini ifade ederken konuyu anlaşılır kılabilmek adına genel
bir tasnife gitmek, bu esnada farklı alanlara mensup belli başlı sınıflandırmalara yer
vermek ve konuyu bu temel üzerinden geliştirmek doğru olacaktır.
Hem sosyolog hem de bir siyaset bilimcisi olan Doğu Ergil terörü iki başlık
altında incelemektedir. Bunlardan ilki devletin yani iktidar seçkinlerinin ya da
egemen güçlerin uyguladıkları “yukarıdan terör”dür. İlke olarak totaliter ve topyekün
olma özelliğine sahip kavram, sosyal yaşamın hiçbir alanında bireye ait gizliliğe izin
vermez. Çünkü yukarıdan terör kendisine tabi olanlara zaaflarının, bilgisizliklerinin,
çaresizliklerinin ve kötülüklerinin zararlı sonuçlarından korunmak için bir kurtuluş
yolu olarak benimsetilir. Yukarıdan terör bir senaryoya dayandırılmış, kendi
haklılığını sağlayan, üstün güç olma gereksinimini karşılayan, şiddeti özgürleştiren
ve meşrulaştıran, baş eğmeyi törensel hale getiren, dayanışma ve birlik vaat eden
bir yapıya sahiptir.36
Doğu Ergil’in ortaya koyduğu ikinci başlık “aşağıdan terör”dür. Bu terör tipi,
yönetilenlerin içinde bulundukları koşullara, o koşulları yaratan sisteme/rejime, daha
somut olarak egemen güçlere yöneltilen şiddetin ayrılmaz öğesidir. Terörizm insan
36 Doğu Ergil, Türkiye’de Terör ve Şiddet, Turhan Kitabevi, Ankara, 1980, ss.26-38.
11
doğasının bir ürünü değildir. Bu nedenle terörden kaçınmak olasıdır. Giderilebilir
haksızlıklar aşağıdan terörün ana motifidir. Adaletsizliğin algılanması ise şiddet
gösterilerine yol açma ihtimaline sahiptir. Terörizm zincirleme bir etkinin parçasıdır.
Terör eylemi, karşı terörle tırmanarak sürer ve yeni katılan bireylerin taklitsel
eylemleriyle genişler. Teröristler yeni kurallar ve yeni bir dünya düzeni için savaşır.
Böylelikle şiddet beraberinde haklılık arayışını da getirir.37
Sulhi Dönmezler ise bir kamu hukukçusu olarak terörizmi (tedhişçilik) 4
gruba ayırmaktadır. Bunlar:38
• İç tedhişçilik - Milletlerarası tedhişçilik,
• Adi hukuki çerçevesinde tedhişçilik - Siyasi ve sosyal tedhişçilik,
• Doğrudan doğruya ve dolaylı tedhişçilik,
• Bireysel tedhişçilik - Hükümetler veya devletler tarafından tedhişçiliktir.
Terörizmin sınıflandırılmasında bir başka bakış açısı da siyasal terörizm
başlığı altında yapılan sınıflandırmadır. Bu bağlamda literatürde sıkça karşılaşılan
yaklaşım, terörizmin ileri amacının sonuçta mutlaka siyasal olduğudur. Aslında
kavramın bu denli geniş tutulmasının ve siyasal terörizmin diğer terör türlerinden
ayrılmamasının demokratik rejimin uygun siyasi, idari ve hukuki tedbirleri alması
açısından büyük olumsuzlukları bulunmaktadır.39
Konuyla ilgili olarak terörizm üzerine yapılan hemen her çalışmada atıfta
bulunulan Paul Wilkinson siyasal terörizmi “Teröristlerin siyasal amaçlarını sağlamak
üzere, fertleri, grupları, toplumları veya hükümetleri yıldırmak için sistematik olarak
tahrip ve cinayet işlemeleri veya bunları işleme tehdidi.” olarak tanımlamaktadır.40
Paul Wilkinson çalışmaları nedeniyle zaman zaman eleştirilse de farklı bir yaklaşım
tarzıyla, kavramsal analizden pratik düzeye indirgemeler yapması nedeniyle takdir
edilmiştir.41
37 Ergil, a.g.e., 1980, ss.39-48.38 Sulhi Dönmezler, Milletlerarası Tedhişçilik, İ.Ü.H.F.M., İstanbul, 1980, s.55.39 Hayati Hazır, Siyasal Şiddet ve Terörizm, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001, s.46.40 y.a.g.e., s.47.41 Wardlaw, a.g.e., 1982, s.16.
12
Paul Wilkinson genel olarak benimsenen, amaçları yönünden siyasal
terörizm tasnifinde üç büyük grubun varlığından söz etmektedir. Bunlar; İhtilalci
terörizm, alt-ihtilalci terörizm ve bastırıcı terörizmdir.42
Paul Wilkinson’a göre ihtilalci terörizm, gerçek bir siyasi ihtilalin beraberinde
gelmesi için terörist şiddet taktiklerinin sistematik olarak kullanılmasıdır. İhtilalci
terörün alt tipleri ise şunlardır:43
•Saf terör teşkilatları,
•Terörü yardımcı bir silah olarak kullanan ihtilalci ve milli kurtuluş partileri ve
hareketleri,
•Kır ve şehir gerillalarının terörizmi,
•İhtilalin ilerleyişi ile birlikte görülen kısa dönemli isyan nitelikli terör,
•Dinsel, ırksal azınlıklara ve sosyal sınıflara yönelen ihtilalci terör rejimi,
•Uzun dönemli ihtilalci gayeleri amaçlayan eylemli propaganda,
•Uluslararası terörizm.
Alt-ihtilalci terörizmde ilkinden farklı olarak amaç, devlete ve ihtilale yönelik
değildir. Bunların dışında sınırlı siyasal amaçlar ve uygulamalar söz konusudur.
Hükümetin herhangi bir politikasına karşı baskı amacıyla yapılan eylemler ya da
hükümetin uygulamalarına misilleme yapmak alt-ihtilalci terörizme birer örnektir.44
Son kategori olan bastırıcı terörizm ise baskıcı tarafından uygun bulunmayan
bazı davranış biçimlerine, bireyleri veya grupları boyun eğdirme, engelleme veya
yasaklama amaçlarıyla sistematik şiddet eylemlerinin uygulanması şeklinde
tanımlanmaktadır.45
Terörü amaçları açısından ele alan Grant Wardlaw ise üç kategoriden
bahsetmektedir. Bunlardan ilki bireysel amaçlar için yapılan eylemler kategorisidir.
Bu kategori genellikle adli suçları içermektedir. İkinci kategori ise askeri maksatlar
için yapılan ve gayri nizami harp ya da gerilla harbi olarak ifade edilebilecek
42 Wilkinson, a.g.e., 1974, ss.36-40.43 Hazır, a.g.e., 2001, s.48.44 y.a.g.e., 2001, s.48.45 Wilkinson, a.g.e., 1974, s.39.
13
eylemleri kapsar. Son kategori ise politik amaçlar çerçevesinde yapılan eylemlerdir.
Bu kategoriye özellikle psikolojik harp dâhil edilmektedir.46
Robert Moss ise terörizmi bir başka açıdan ele alarak taktik seviyede
değerlendirmiş ve üçe ayırmıştır. Tasnifine esas olan etmenler ise teröristlerin hedef
ve inançlarıdır. İlk tür baskıcı terördür. Baskıcı terör hükümetler tarafından toplum
üzerinde hâkimiyet sağlamak veya terör örgütleri tarafından muhalif ve rakiplerini saf
dışı etmek maksatlarıyla kullanılır. Diğer tür ise mevcut durumu korumak maksadıyla
bazı özel kesimler tarafından uygulanır. Son tür ise var olan sisteme veya yönetime
karşı kullanılan hücum terörüdür.47
Yer verilen bu sınıflandırmaların akabinde denilebilir ki mevcut tasnifler bazı
yönleriyle kesişmekte ve iç içe geçmektedir.48 Dolayısıyla terör türleri arasında
birbirinden soyutlamaya gidilmeden daha genel ve anlaşılır bir sınıflandırma
yapılabilir. Buradan hareketle terörizmi, tatbik edenler ve tatbik edildiği coğrafya
açısından “Sınırları Açısından Terörizm Türleri” şeklinde ve ulaşmak istediği nihai
sonuç açısından “Amaçlarına Göre Terörizm Türleri” şeklinde tasnif etmek
mümkündür. Belirtilen bu iki ana başlığın haricinde, özellikleri her iki grup terör
hareketi ile kesişen, fakat farklı içeriğe sahip terörizm tiplerine de “İçeriğine Göre
Terörizm Türleri” başlığı altında değinilecektir. Bunların ayrıca sıralanmasının temel
nedeni uygulamada hem sınırları açısından terörizm türleri hem de amaçlarına göre
terörizm türlerine dâhil edilebilecek örneklere sahip olmasıdır.
1.2.1. Sınırları Açısından Terörizm Türleri
Terörizmin çeşitleri incelenirken karşılaşılan ilk ayrım, terörün yerel ya da
genel olması ile ilgilidir. Daha açık bir ifadeyle terörün ulusal terör ve uluslararası
terör olarak sınıflandırılmasıdır.
Ulusal terör ifadesi terörün kaynağı, hedefi ve uygulama alanının tamamen
ilgili ülke sınırları içerisinde olmasını gerektirmektedir.49 Bu bağlamda ideolojinin 46 Wardlaw, a.g.e., 1982, s.19.47 Robert Moss, Latin Amerika’daki Şehir Gerillaları, (Çevirmeni bilinmiyor), T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Ankara, 1975, ss.32–35.48 Franco Ferracuti, “Theories of Terrorism”, International Terrorism and the Drug Connection, Smyposium on International Terrorism, Ankara Üniversitesi Yayını, Ankara, 1984, s.226.49 Gürol Korkmaz, “Terörizm ve Kitle İletişim Araçları İlişkisi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Ankara, 1997, s.41.
14
yerelliğinden kullanılan araçlara ve hatta hedefe kadar her bir unsurun izole ve
kapalı bir özellik arz etmesi gerekmektedir. Oysa terörizmin geçmişi incelendiğinde
böylesi bir uygulamaya rastlanmamaktadır. Dolayısı ile ulusal terör kavramı daha
çok teorik düzeyde kalan bir yaklaşımdır.
Uluslararası terörizm ise bir devletin milli hudutları içerisinde cereyan eden
ve başka memleketlerin ya da memleketlere mensup fertlerin menfaatlerini hedef
alan veya haleldar eden, organize bir şekilde yürütülen tedhiş hareketleridir.50
Devletlerin dış politika araçları arasında terör görünür bir yere sahip
olmamakla beraber uygulamada sıkça başvurulan bir araçtır. Konu Türkiye
açısından PKK terör örgütü kapsamında örneklendirildiğinde tam olarak netliğe
kavuşmaktadır. Bu örnek aynı zamanda ulusal terörün kavramsallığına ve teoride
kalışına, uluslararası terörün ise varlığına bir ispat niteliği taşımaktadır.
PKK terör örgütünün kurulmasından günümüze değin komşularımızın
tamamı bir şekilde bu örgütle ilişki içerisine girmiştir. Kaldı ki bu ilişkiler silsilesi
sadece komşu ülkelerle sınırlı kalmamış dost ve müttefik olarak bilinen ülkeler de bu
silsileye dâhil olmuştur. Geçmişten günümüze uzanan tarihsel süreçte Türkiye, hep
bu ilişkilerden kaynaklanan sorunlarla karşılaşmış, gerek sosyal ve siyasal gerekse
ekonomik gelişim terör nedeniyle önemli ölçüde sekteye uğramıştır.
Bu örneğin ardından teröre uluslararası nitelik kazandıran faktörleri en genel
haliyle şu şekilde sıralayabiliriz:51
•Yabancılara veya yabancılara ait hedeflere yöneltilmesi,
•Hükümetler veya bir devletten fazla devletlerin beslediği, desteklediği
unsurlarca gerçekleştirilmesi,
•Bir yabancı hükümetin veya uluslararası örgütlerin siyasetlerini etkilemek
için yapılması.
50 Osman Güvenir, “Türkiye’de Terör ve Güvenlik Kuvvetlerinin Durumu”, Abdi İpekçi Semineri, Türkiye’de Terör, 30 Ocak–1 Şubat 1980, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, Ankara, 1980, s.51.51 Altuğ, a.g.e., 1995, s.23.
15
Uluslararası terörizmin giderek yaygınlaşmasında önemli etkenlerden birisi
hoşgörü, teşvik hatta bazı devletlerin ideolojik ve siyasi şiddeti desteklemesidir. Bu
eğilim John Collins tarafından şöyle özetlenmiştir:52
“Terörizmi harekete geçirmek ucuz, etkisizleştirmek oldukça pahalıdır. Acımasız devlet liderleri, misillemeden korkmaksızın, eğer vekiller gerçek sorumluluktan kaçarsa, savaşı düşmanlara taşıyabilir. Şiddeti körüklemenin tehlikeleri kabul edilebilir seviyelere düşürülebilir. Bu nedenle dokuzuncu sınıf uluslararası stratejiler kullanarak, Amerika Birleşik Devletleri gibi bir süper güce büyük bir baskı yapabildiler.”
Bu boyutuyla terörizm savaş yerine geçen bir hal almaya gitmekte ve dünya
genelinde etkisini hissettirmektedir. Bu gelişmenin ayrıntılarına inen Ray. S. Cline şu
ifadeleri kullanmaktadır:53
“Terörizmi kasıtlı olarak kullanmak, açık toplumlarda uygar düzenin yapısını parçalayan bir yöntem olarak, bugünün ulusal yaşamının en ürkütücü gerçeklerinden birisidir. Düzenli, örgütlü askeri saldırı olarak açıkça görülen şeyden daha alt düzeyde düşük yoğunluklu bir saldırı olan terörizm, nadiren bir savaş biçimi olarak kabul edilir; ayrıca yine arada bir, demokratik uluslarda ona etkili karşı önlemlerle karşılık verilir. Bir yandan hoşgörüyü, ılımlılığı ve politik çoğulculuğu tehlikeye atarken, bu, militanları ve aşırı uçları besleyen istikrarsız bir öğedir.”
Uluslararası terörizm sadece başka devletlerce desteklenen terör örgütleri ve
bu örgütlerin eylemlerinin yarattığı olumsuz sonuçların toplamı değildir. Uluslararası
terörizmde terör örgütleri arasında da yoğun bir işbirliği söz konusu olabilir. Eğitim,
silah ve para alışverişi, ortak eylem yapma buna örnek olarak gösterilebilir. Filistin
kamplarında ülkemizde faaliyet gösteren bazı terör örgütü mensuplarının eğitilmesi;
El-Kaide ve Hizbullah terör örgütü mensuplarının ortak eylemlere girişmeleri ya da
eleman transferleri konuyla ilgili bilinen gerçeklerdir.
Uluslararası terörizmde bir başka boyut ise eylemlerin ve hedeflerin sadece
ülke sınırları içerisinde olmamasıdır. ASALA teröründe 42 diplomatımızın şehit
edilmesi, Avrupa’nın birçok ülkesinde başta PKK terör örgütü olmak üzere bazı irticai
terör örgütlerinin faaliyetlerine halen göz yumulması bu kapsam içerisinde
değerlendirilebilir.
52 Noam Chomsky ve diğerleri, Silinen Yüzler Karşısında Terör, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2002, s.213.53 Chomsky ve diğerleri, y.a.g.e., 2002, s.213.
16
Son olarak belirtilmesi gereken husus, teknoloji ve kitle imha silahlarının
terör örgütlerinin araçları haline gelmesidir. Yüce Gerçek (Aum Shinrikyo) tarikatının
20 Mart 1995 tarihinde Tokyo metrosunda gerçekleştirdiği Sarin gazı saldırısı, El-
Kaide terör örgütünün 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleştirdiği eylemler terörün
boyutlarının ne denli tehlikeli hale geldiğinin göstergesidir. Denilebilir ki teknoloji ve
NBC silahlarındaki gelişme terörü globalleştirmekte ve ulusları ortak önlem almaya
zorlamaktadır.
1.2.2. Amaçları Açısından Terörizm Türleri
1.2.2.1. Devlet Terörü
Çağdaş devletin en belirgin özelliklerinden biri, kuvvet kullanmanın tekelinde
olmasıdır. İnsan haklarına saygılı demokratik rejimlerde dahi devlet, zaman zaman
zor kullanmak durumunda kalabilir. Bu tür rejimlerde, zora başvurma istisna olup,
zora başvurmanın amacı toplumda huzursuzluk çıkaranlara karşı toplumu koruma
yönündedir.
En genel tanımıyla devletin mevcut durumu, rejimi veya topyekün sistemi
korumak maksadıyla başta otoriteye karşı gelenler olmak üzere vatandaşlarına
yönelttiği terör türüdür. Devlet teröründe işkenceden sindirmeye kadar hukuk
kurallarının tamamen dışında uygulamalar söz konusudur.
20. yüzyılın ilk yarısında Stalin Rusya’da, Hitler Almanya’da, Mussolini de
İtalya’da devlet terörünü uygulamışlardır. İran Devrimi esnasında yaşananlar,
Afganistan’da Taliban Hareketi’nin yaptıkları, Suriye’de rejime muhalif oldukları
gerekçesiyle Hama şehrinin askerler tarafından kuşatılıp birçok insanın öldürülmesi
ve İsrail’in Filistinlilere karşı sergilediği politika, yakın geçmişte yaşanan devlet
terörüne birer örnektir. Öte taraftan Bulgaristan’ın bir dönem Türklere karşı
uyguladığı ırkçı baskı, Irak rejiminin Halepçe katliamı, Sırpların Boşnak ve
Kosovalılara yönelttiği uygulamalar asimilasyon orijinli devlet terörünün bir başka
yüzüdür.54
54 Emin Demirel, Terör, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2002, s.31.
17
Devlet terörüne daha çok demokratik olmayan ülkelerde, özellikle otoriter ve
totaliter rejimlerde rastlanmaktadır. Totaliter ideolojide terör iki yönü ile ifade edilir.
Bunlardan ilki totaliter hareketin iktidara gelmesini sağlamak maksadıyla var olan
toplumu parçalamak diğeriyse, iktidara sahip olmanın ardından muhalif direnişleri
ortadan kaldırmaktır. Rejimin ana fikri, topyekün değişim ve toplumsal bütünleşme
için terörün şart olduğu şeklindedir. Bireyler potansiyel suçlu olarak değerlendirilir ve
sadece hayata geçen suçlar değil aynı zamanda suç olasılığı taşıyan vakalar da
(hazırlık ya da yorum gereği) cezaya tabidir. Rejim bunu çift yönlü propaganda ve
yoğun psikolojik baskı ile gerçekleştirir.55
2. Dünya Savaşının ardından Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı Sovyet tehdidi
ve beraberindeki Komünizm ideolojisi gerek NATO kapsamında gerekse münferit
düzeyde çeşitli oluşumlara neden olmuştur. Söz konusu oluşumlar hem
demokrasinin korunması hem de olası istila ve iç karışıklıklarda kullanılmak üzere
tasarlanmış düzenli ordu harici unsurlardan teşekkül edilmiştir. Varlıkları Sovyet
tehdidinin ortadan kalktığı döneme yani 90’lı yılların başına kadar gizli tutulan bu
örgütler, İtalyan Gladio örgütünün ifşa olması ile gün yüzüne çıkmıştır.56
Genel olarak kontrgerilla ve gladio olarak adlandırılan bu örgütlerin gerek
devlet kontrolü altında gerekse devlet kontrolü dışında yürüttüğü faaliyetlerden
önemli bir kısmı devlet terörüne dâhil edilmiştir. Özellikle sol eğilimli muhalif
oluşumlara yönelik hareketler siyasal örgütlenme açısından hala tartışma
konusudur.
Günümüzde PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen politikalar
nedeniyle ülkemiz de sık sık bu ithamla karşı karşıya kalkmaktadır. Özellikle
siyasallaşma sürecinde uluslararası destek sağlamaya çalışan terör örgütü PKK
tarafından yöneltilen bu itham, devlet terörünün tanımı kapsamında yersiz
kalmaktadır. Geçmişte ve günümüzde verilen mücadele Marksist ve Leninist
ideolojiyle kurulmuş fakat daha sonra kendisini Kürt milliyetçisi ilan etmiş bir terör
örgütüne karşıdır.
55 Korkmaz, a.g.e., 1997, ss.18-19.56 Leo A. Müller, Gladio Soğuk Savaşın Mirası, (Çeviren: E.Karaca), Pencere Yayınları, 1993, s.20.
18
1.2.2.2. Devlete veya Siyasal Sisteme Karşı Terör
Devlete ya da siyasal sisteme karşı terör, iç ve dış destek unsurlarının
katkısıyla bir takım nedenleri öne sürerek ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik
yapısının hedef alınmasıdır.57 Devlete ya da siyasal sisteme karşı terör hareketlerini
iki ana başlık altında sınıflandırmak mümkündür. Bunlar ayrılıkçı terör hareketleri ve
yıkıcı terör hareketleridir.
a. Ayrılıkçı Terör
Ayrılıkçı terörün amacı, belirli bir bölgeyi bağlı olduğu ülkeden kopararak
bağımsız bir hale getirmektir. Ayrılıkçı terör; sosyal-siyasal düzeni yıkmaya yönelik
teröre oranla siyasi bakımdan daha az karmaşıktır. Hareketin meşruiyetini ve
haklılığını sağlamak için derin ideolojik yorumlara gidilmesi gerekmez. Hareketin
temelinde sağ veya sol bir ideolojinin yatması, sosyalizm veya milliyetçiliğin ön plana
çıkarılması bu bakımdan çok da önemli değildir.58
Ayrılıkçı terör temellerini, kimi zaman tarihsel sürece kimi zamanda ideolojik
akımlara dayandırır. Hangi temele dayandığı önemli olmaksızın tüm ayrılıkçı
hareketler, bir şekilde kendisi ile Self Determinasyon İlkesi (Kendi Kaderini Tayin
Hakkı) arasında bir ilişki kurmaya çalışır. Bu isteğinde haklılığını kültürel ve dil
özellikleriyle, gerekirse ekonomik verilerle desteklerler.59
b. Yıkıcı Terör
Bir ülkede mevcut siyasal sistemin yıkılması ve yerine başka bir sistemin
kurulmasını için gerçekleştirilen terör hareketleridir. Yıkıcı terör hareketleri geçmişte
özellikle Marksist-Leninist ideoloji ile özdeşleştirilmiştir. Fakat geçtiğimiz yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Müslüman nüfus yoğunluklu ülkelerde mevcut sistemi
değiştirmeye yönelik terör hareketleri de (Taliban örneğinde olduğu gibi) bu
kapsamda değerlendirilmelidir.
57 Milli Güvenlik Akademisi Çalışma Grubu, a.g.e., 2002, s.18.58 y.a.g.e., s.19.59 y.a.g.e., ss.19-20.
19
1.2.3. İçeriği Açısından Terörizm Türleri
Sınırları ve amaçları açısından terörizm türlerine değindikten sonra,
özellikleri her iki grup terör hareketi ile kesişen fakat farklı içeriğe sahip terörizm
tiplerine yer vermek gerekmektedir. Literatürde kaşılaşılan gruplamadan farklı olarak
böyle bir tanımlamaya gitmenin temel nedeni bu terörizm türlerinin her iki türde de
örneklerine rastlanmasıdır. Bu başlık altında yer verilecek türler ise şunlardır:
•Kitle İmhasına Yönelik Terörizm,
•Narko Terörizm,
•Medyatik Terörizm,
•Etno-Dinsel Terörizm.
1.2.3.1. Kitle İmhasına Yönelik Terörizm
Kitle İmhasına Yönelik Terörizm, bilinen terörizm eylemleri sonucunda, bu
eylemlerden etkilenecek kurban/mağdur sayısının yüksek miktarda olmasının
hedeflendiği türdür. Terör örgütleri bu yöntemle meydana çıkacak toplumsal ve
siyasal baskının en üst düzeye çıkmasını hedeflemektedir.
Kitle İmhasını hedefleyen bu terörizm türünde araç olarak sadece Nükleer,
Kimyasal, Biolojik silahlar ve maddeler ile patlayıcılar kullanılmamaktadır. Özellikle
11 Eylül olaylarında yolcu uçaklarının kullanılması ile birlikte terörist örgütlerin eylem
araçlarında büyük bir hayalgücünü ortaya koymaya başladığı açıkça görülmektedir.
Son yıllarda gerçekleşen bu türdeki eylemlerin genel karakteristiği
değerlendirildiğinde kitle imhasına yönelik terörizmin değişik amaçlar için
uygulandığı, fakat tamamında ciddi bir sistematik ve hazırlık süresinin bulunduğu
dikkati çekmektedir. Bu kapsamda terör örgütlerinin örgütlenme, finans ve eylem
üçgeninde oldukça detaylı ve gizli bir çalışma yürttükleri tespit edilmekte hatta
gerçekleştirilmiş eylemlerin bazı boyutları günümüz imkânlarına rağmen açıklığa
kavuşturulamamaktadır.
İki kutuplu sistemin sona ermesinin kitle imhasına yönelik terörizme etkileri
değerlendirildiğinde karşılaşılan en önemli sonuç, süphesiz Sovyetler Birliği’nin
20
dağılmasıyla ortaya çıkan otorite boşluğudur. Dağılmanın sonucu olarak gizli tutulan
bazı bilgiler ile bilim adamlarının terörist örgütlerin eline geçmesi ve bununla paralel
olarak kimyasal, nükleer ve biolojik hammadelerin yeraltı örgütlerince pazarlanmaya
başlanması klasik anlamdaki tehdit algılamalarında önemli değişikliklere gitmeye yol
açmıştır.
Kitle imhasına yönelik terörizm ilgili olarak Soğuk Savaş sonrası dönemde
gerçekleşen üç eyleme, sınırları, amaçları ve içeriği açısından örnek olarak kısaca
yer verilecektir. Yer verilen bu örneklerin seçimine etki eden husus ise her birinde
kullanılan kitle imha aracının birbirinden farklı olmasısıdır. Örneklerden ilki tarikat
temelli olan ve amacı yeni bir dünya düzeni kurmak olan Aum Shinrikyo tarirkatının
gerçekleştirdiği eylemdir. İkincisi, Oklahoma şehrinde devlet karşıtlığı nedeniyle
gerçekleştirilen bombalı saldırıdır. Sonuncusu ise uluslararası sistemde büyük
değişiklilere neden olan ve günümüzde etkileri halen süren 11 Eylül olayıdır.
Kitle imhasına yönelik terörizm açısından ilk örnek, Şoko Asahara tarafından
kurulan, çoğunluğu Rusya’da olmak üzere Rusya ve Japonya’da müritleri bulunan
Aum Shinrikyo tarikatının 20 Mart 1995’te Tokyo metrosunda gerçekleştirdiği Sarin
gazı saldırısıdır. Yeni bir dünya düzeni kurmayı planlayan tarikatın gerçekleştirdiği
eylem sonucunda 12 kişi hayatını kaybetmiş yaklaşık 5500 kişi çeşitli derecelerde
zehirlenmiştir.60 Öte taraftan Aum Shinrikyo tarikatı elemanlarının tutuklanmaları
esnasında Sarin gazının yanı sıra nükleer maddelerin de ele geçirilmiş olması,
örgütün bu yönde yapabileceği eylemlerin yol açabileciği sonuçları da gözler önüne
sermiştir.61 İçeriği açısından kitle imhasına yönelik kimyasal bir silah olan Sarin
gazının kullanıldığı bu saldırı, sınırları açısından uluslararası terörizm, amaçları
açısındansa devlete veya siyasal sisteme karşı terörizm olarak değerlendirilebilir.
60 Encyclopaedia Britannica, “Aum Shinrikyo”, Erişim: 24 Nisan 2007,http://www.britannica.com/eb/article-9125801/AUM-Shinrikyo. 61 Osman Metin Öztürk, (Derleyen: Ümit Özdağ, Osman Metin Öztürk), Avrupa ve Orta-Doğu Ülkelerinin Terör Karşısındaki Konumları, Terorizm İncelemeleri, Teori, Örgütler, Olaylar, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 2000, ss.137-164.
21
Kaynak: 20 Mart 1995’te Tokyo metrosunda gerçekleştirilen Sarin gazı saldırısından
görünümler. Erişim: 24 Nisan 2007,
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=366.
Konuyla ilgili olarak verilebecek ikinci örnek Tokyo saldırısının üzerinden bir
ay sonra, 19 Nisan 1995 tarihinde, Oklahoma Şehri Alfred P. Murrah Federal
Binasına gerçekleştirilen bombalı saldırıdır. Olayda 19’u çocuk olmak üzere 168
insan hayatını kaybederken 853 insanda çeşitli şekillerde yaralanmıştır. Patlamanın
sabah saatlerinde gerçekleştirilmesi daha büyük bir can kaybını önlemiştir. Saldırıda
bina kullanılmaz hale gelirken çevrede bulunan 324 civarında bina zarar görürken
55 millik bölgede rihter ölçeği ile 6 şiddetinde sarsıntı hissedilmiştir.62 Saldırı devlet
karşıtı silahlı bir oluşumun sempatizanları olan Timothy McVeigh, Terry Nichols ve
Michael Fortier tarafından, ABD'nin Körfez savaşındaki tutumuna tepki olarak
gerçekleştirilmiştir.63 Amonyum nitrat ve petrolden imal edilen patlayıcı klasik ve
kolaylıkla yapılabilecek bir patlayıcıdır. Bu olay sınırları açısından
değerlendirildiğinde; amacı ve uygulama alanı nedeniyle ulusal terörizme
kapsamında, amaç açısındansa yıkıcı terörizm olarak değerlendirilebilir.
62 ABD Adalet Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, Bombing of the Alfred P. Murrah Federal Building, Erişim: 24 Nisan 2007, http://www.ojp.usdoj.gov/ovc/publications/infores/respterrorism/chap1.html. 63 Anadolu Türk İnterneti, Erişim: 24 Nisan 2007,http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=367.
22
Kaynaklar: 19 Nisan 1995 tarihinde Oklahoma Şehri Alfred P. Murrah Federal
Binasına gerçekleştirilen bombalı saldırıdan görünümler. Erişim: 24 Nisan 2007,
1.Resim (Sol) : http://www.nandotimes.com/nt/images/okcity/ntp2g.html
2.Resim (Sağ) : http://www.britannica.com/eb/art-71964?articleTypeId=1
3.Resim (Alt) : http://en.wikipedia.org/wiki/Oklahoma_City_bombing
Son olarak verilecek örnek ise 11 Eylül saldırılarıdır. 11 Eylül 2001 tarihinde;
Boston-Los Angeles seferini yapan United Airlines’a ait 175 sefer sayılı yolcu uçağı,
Boston-Los Angeles seferini yapan American Airlines’a ait 11 sefer sayılı yolcu
uçağı, Newark/N.J.-San Francisco seferini yapan United Airlines’a ait 93 sefer sayılı
yolcu uçağı ve Washington-Los Angeles seferini yapan American Airlines’a ait 77
sefer sayılı yolcu uçağı kalkışlarından hemen sonra kaçırılarak, 11 sefer sayılı uçak
ile 175 sefer sayılı Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptırılmış, 77 sefer sayılı uçak
Pentagagon’a düşürülmüş, 93 sefer sayılı uçak ise yolcuların hava korsanları ile
mücadelesi sırasında hedefine varamadan Pennsylvania’ya düşmüştür.64 Saldırılar
sonucunda; Pentagon’da görevli 125 kişi, uçaklarda bulunan 256 yolcu ve
mürettebat ile Dünya Ticaret Merkezin’deki 2600’den fazla insan yaşamını
64 11 Eylül Haberleri Sitesi, Erişim: 24 Nisan 2007,http://www.september11news.com/AttackImages.htm.
23
yitirmiştir.65 Amerika 9–11 Ulusal Komisyonu’na göre eylemlerin gerçekleştirilmesi
için 400.000–500.000 Dolarlık bir maliyet söz konususu olup bu maliyetin 270.000
Dolar’dan fazlası ABD’de harcanmıştır.66
11 Eylül saldırıları kullanılan yöntem açısından günümüze kadar örneği
bulunmayan bir terör eylemidir. Bu saldırıların ardından artık terörün araç olarak
sadece bilinen ve kısmen tespit edilebilen yöntemleri değil bunun yanında
beklenmedik ve toplumu daha fazla tedirgin eden araçları kullanacağı açıklık
kazanmıştır. İçerik açısından kitle imhasına yönelik bu saldırılar, sınırları açısından
değerlendirildiğinde uluslararası terörizme örnek teşkil ederken, amaçları açısından
da devlete veya siyasal sisteme karşı terörizm türüne bir örnek olarak gösterilebilir.
Kaynak: 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika’da gerçekleştirilen terörist saldırılardan
görünümler. Erişim: 24 Nisan 2007,
http://www.september11news.com/AttackImages.htm .
Sonuç olarak kitle imhasına yönelik uygulamalar, yeni sistemde, asimetrik bir
çatışma aracı olarak, aynı zamanda terörist örgütlerin amaçlarını gerçekleştirmede
daha etkili bir yol olarak karşımıza çıkacaktır. Bu tarza yönelime karşı tek önlem ve
65 9-11 National Commission on Terrorist Attacks upon the United States, Final Report of the National Commission on Terrorist Attacks Upon the United States, Erişim: 24 Nisan 2007, www.gpoaccess.gov/911/pdf/execsummary.pdf. 66 y.a.g.r.
24
çözüm ise ülkelerin terörizmle mücadalede gerçekleştirileceği uyumlu, etkin ve
samimi işbirliği olarak gözükmektedir.67
1.2.3.2. Narko Terörizm
Narkoterörizm kavramı ilk olarak 1983 yılında, eski Peru Devlet Başkanı
Fernando Belaunde Terry tarafından, Peru narkotik polislerine yöneltilen terörist
eylemler ile uyuşturucu tacirlerinin devlet politikaları veya toplumu etkilemek
maksadıyla yaptıkları eylemleri tanımlamak için kullanılmıştır.68 Günümüze
gelindiğinde ise kavram ifade edilen bu anlamını aşmış ve daha da geniş bir boyut
kazanmıştır.
Narkoterörizm bugün, terör örgütlerinin eylemlerini finanse etmek için
uyuşturucu ticaretini kullanması ve bu ticareti hedef gözetmeksizin ulaşabilen her
yere taşıması ya da bu ticareti yapan odakları vergilendirme, maddi destek
karşılığında koruma şekillerini de kapsamaktadır.69
2000 yılı içerisinde dünya genelindeki uyuşturucu hammadesinin %70’nin
üretildiği Afganistan’da Taliban tarafından bu sektörün vergilendirilmesi70 ve
korunması71; Devrimci Kolombiya Silahlı Kuvvetleri (FARC), Kolombiya Birleşik
Savunma Güçleri (AUC) ve Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN)’nun doğrudan uyuşturucu
ticaretinin içerisinde yer alması konuya verilebilecek en bilinen örnekler
arasındadır.72
67 Paul Wilkinson ve Diğerleri, Special Report: How Terrorism Ends,United States Institude of Peace, Erişim: 24 Nisan 2007, http://www.usip.org/pubs/specialreports/sr990525.pdf. 68 Wikipedia, Narcoterrorism, Erişim: 25 Nisan 2007, http://en.wikipedia.org/wiki/Fernando_ Bela%C3%BAnde_Terry. 69 Emma Björrnehed, “Narco-Terrorism: The Merger Of the War on Drugs and the War on Terror”, Global Crime, Vol.6, No.3-4, August 2004, ss.305-324.70 Taliban yönetiminin sadece afyon yetiştiriciliğini vergilendirmekle kazandığı meblağın yıllık 40 milyon Dolar ile 50 milyon Dolar arasında olduğu bilinmektedir. Bu bilgi için Bkz.: Nadir Shams, Narco-Terrorism, UC Berkeley, Model United Nations, Erişim: 25 Nisan 2007,http://www.ucbmunc.org/Conference/OIC1.pdf. 71 Deborah McCarthy, Narco-Terrorism: International Drug Trafficking and Terrorism - A Dangerous Mix, Erişim: 25 Nisan 2007, U.S. Department of Justice U.S.Drug Enforcement Administration, http://www.state.gov/p/inl/rls/rm/21129.htm. 72 Asa Hutchinson, Narco-Terror: The International Connection Between Drugs And Terror, U.S. Department of Justice U.S.Drug Enforcement Administration, Erişim: 25 Nisan 2007, http://www.usdoj.gov/dea/speeches/s040202.html .
25
Öte taraftan terör örgütleri ya da terörü ve uyuşturucu ticaretini kombine
ederek kendi politik ve finansal amaçları için kullananlar, bu denli karlı ve yoğun bir
yasadışı faaliyetin yürütülebilmesi için kamu çalışanlarına da yönelmektedir. Bilinen
en ünlü narkoterörist Pablo Escobar’ın Medellin Karteli73 olarak bilinen Kolombiya
hükümetinin politikalarını değiştirmeye girişmekten birçok siyasinin, hâkimin, polisin
ve vatandaşın öldürüldüğü silahlı saldırılara kadar uzanan kirli uygulamaları
narkoterörizmin bu boyutunu da gözler önüne sermektedir.74 Söz konusu bu açılım
organize suç olarak uyuşturucu ticareti ile terörizmi aralarındaki ilişki ve ekileşimin
açısından değerlendirmeyi gerektirmektedir. Genel olarak ifade etmek gerekirse,
birbirinden büyük ölçüde farklılık arz eden organize suç örgütleri ile terörist örgütler
ortak payda olan finansal çıkar çerçevesinde güçlü ve yoğun bir işbirliği
içerisindedir.75
Narkoterörizm kapsamında PKK terör örgütü uluslararası anlamda kabul
gören bir suç örgütüdür. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programınca 29
Haziran–03 Temmuz 1998 tarihleri arasında Beyrut'da yapılan konferansın
değerlendirme raporunda; Narko-Terör organizasyonlarının birbirleri ile ve diğer suç
grupları ile çok açık ilişkileri olduğu vurgulanmış ve örnek olarak PKK terör örgütü
gösterilmiştir.76 Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı Uyuşturucu ile Mücadele
Yönetimi tarafından yapılan incelemelerde ise PKK terör örgütünün Türkiye’nin
güneydoğu bölgesinde uyuşturucu sevkiyatını vergilendirdiği ve uyuşturucu ticareti
yapanları koruma altına aldığı ifade edilmektedir.77 Bu kurula göre, PKK’nın
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte finansal açıdan ortaya çıkan boşluğu
Narkoterörizm kapsamına giren faaliyetlerle doldurğu ifade edilmektedir.78 Bu
73 Pablo Escobar ve Medellin Karteli hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: Narco-terrorism, Erişim: 26 Nisan 2007, http://www.gypsylounge.com/x/sam/history_lesson/col2.htm. 74 Steven W. Casteel, Narco-Terrorism: International Drug Trafficking and Terrorism - A Dangerous Mix, U.S. Department of Justice U.S.Drug Enforcement Administration, Erişim: 26 Nisan 2007, http://www.usdoj.gov/dea/pubs/cngrtest/ct052003.html. 75 Alex Schmid, International Summit on Democracy, Terrorism and Security, Erişim: 26 Nisan 2007, http://english.safe-democracy.org/causes/links-between-terrorism-and-drug-trafficking-a-case-of-narcoterrorism.html . 76 Özcan SEZER, Narko-Terörizm ve Organize Suçlara Bir Bakış, Erişim: 26 Nisan 2007, http://www.caginpolisi.com.tr/1/19.htm. 77 Asa Hutchinson, DEA Congressional Testimony, U.S. Department of Justice Drug Enforcement Administration, Erişim: 26 Nisan 2007, http://www.usdoj.gov/dea/pubs/cngrtest/ct031302p.html. 78 Larry Johnson, Target America: Traffickers, Terrorists & Your Kids, a National Symposium on Narco-Terrorism, U.S. Department of Justice Drug Enforcement Administration, Erişim: 26 Nisan 2007,http://www.usdoj.gov/dea/ongoing/symposium_transcript.doc.
26
yaklaşım ise yeni dünya sisteminin örgüte yansımaları kapsamında
değerlendirilmektedir.
1.2.3.3. Medyatik Terörizm
İçinde bulunduğumuz yüzyılda kitle iletişim araçlarında meydana gelen
gelişmenin doğal sonucu olarak, terörizmin medya üzerindeki yansımaları da
incelenmeye başlanmıştır. Medyatik terörizmin tanımlanması için ilgili literatür
tarandığında karşılaşılan sonuç, kavramın daha çok “terörizmin medya araçlarında
yer almasının sonuçları” ile ilgilidir. Oysa günümüzde daha da ileri gidilerek terör
örgütleri tarafından kurulan ya da himaye edilen medya araçaları bulunmaktadır. Bu
nedenle konuyu ele alırken her iki noktaya da değinilecektir.
İlk olarak değinilecek konu terör eylemlerinin medya araçlarında yer
almasının yarattığı sonuçlardır. Bu konuyu açıklamadan hemen önce belirtmek
gerekir ki terörizmin temel hedefi, eyleme maruz kalan kurban değil çok daha fazlası
olan kitlelerdir.79 Brian Jenkins’e göre; bir terör eylemi tiyatroya benzetilirse bu
tiyatronun reklâmını en iyi yapacak olan da şüphesiz medyadır. Dolayısıyla terör
olayının sonucunda meydana çıkan sonuç münferit anlamda pek de anlam
taşımazken, bu eylemin kim tarafından, ne maksatla yapıldığının kamuoyuna ifadesi
çok fazla anlam taşımaktadır.80 Bir başka bakış açısıyla terörizm, terörist, kurban ve
hedef kitleden oluşan üç kutuplu bir ilişkidir. Bu ilişkide terörist ve kurbanın üçüncü
kutup olan hedef kitle ile buluşturulmasında iletişim rolünü üstlenen vasıta ise
medyadır.81
Medya ve terörizm arasında önemli bir bağ vardır. Bu bağ madyanın teröre
destek vermesi anlamından ziyade şu şekilde ifade edilebilir: Yanlı veya terör örgütü
tarafından kurulan ya da finanse edilen medya hariç olmak üzere, diğer medya
kuruluşları ile terörizm arasında ortak bir yaşam ilişkisi vardır. Bu ilişkinin medya
açısından değerlendirilmesinde medya, terör örgütünün değerlerini değil
demokrasinin ve özgür toplumun temelindeki değerleri yani “haber alma”
79 Paul Wilkinson, “The Media and Terrorism: A Reassesment”, Terrorism and Political Violence, Vol.9, No.2, Published By Frank Cass, London, Summer 1997, ss.51-64. 80 Brian Jenkins, International Terrorism, The Other World War, Rand Corporation, California, 1985, s.95.81 Jörg Becker, The Media, Terrorism and a Culture of Peace, Erişim: 26 Nisan 2007,http://komtech.org/dokumente/50/50.pdf.
27
özgürlüğünü kullanır.82 Medyanın bu tavrı ise kendiliğinden propaganda anlamında
değer kazanarak terörizmin asıl hedefi olan kitlelere ulaşma amacına hizmet eder.
Nihayetinde terörizm medyadan sesini duyurmasını, siyasi otorite işbirliği, sadakat
ve uyumu beklemekte, medya ise daha özgür ve sınırsız bilgi aktarmayı
istemektedir. Ortaya çıkan sonuç ise çözümü zor bir bulmaca gibidir.83
Bir diğer husus medyanın terörizmle ilgili haberleri sunuş ve ifade şeklidir. Bu
kapsamda büyük medya kuruluşları terörle ilgili haberlerinde, terörizmi vurgulayarak
propaganda yapmamak maksadıyla çeşitli tedbirler alırken (sansür vb.), aksi şekilde
hareket ederek yani herhangi bir filtreleme getirmeden haberi taşımak suretiyle
dikkatleri üzerine çekmek isteyen bazı medya kuruluşları bulunmaktadır. Bu tarz
yayın yapan kuruluşlar amaçlarını büyük ölçüde gerçekleştirirken terörizme daha
çok hizmet etmektedir. BBC ve CNN televizyon kanallarının Usame Bin Ladin’e ait
görüntüleri sansürleyerek veya anlamlı bir bütün oluşturmayacak şekilde izleyiciye
sunarken, El Cezire televizyonunun bu görüntüleri orijinal haliyle yayınlaması
(tarafsızlığını ifade ederek) yakın geçmişten konuya verilebilecek en iyi örnektir.84
Terörizmle ilgili haber ya da bilgileri ifade şeklinde ise üzerinde durulması
gereken konu kullanılan dildir. Kitle iletişim araçaları kullandıkları dil açısından
duygusal ve etkileyici üslup kullanan teröristlerden etkilenebilmekte, bununla
beraber siyasi otoritelerin kullandığı ya da belirlediği kalıpların dışına
çıkamamaktadır. Dolayısıyla yansıtılan haberde kullanılan dil olayı/eylemi
kamuoyuna daha net ve etkili olarak aktarabilecekken sınırlı kalmaktadır.85
Kitle iletişim araçlarının terörizmle ilişkisinde değinilmesi gereken son nokta
sistemin kendisinden kaynaklanan sorundur. Şekli her ne olursa olsun şiddet, yoğun
şekilde medyada yer almakta, kitleler birbiri ardına sıralanan bu olaylar arasındaki
psikolojik düğümü fark edememektedir. Örneğin İsrail’in Filistinli militinaların
bulunduğunu düşündüğü binayı bombalaması sonucunda sivil yetişkin ve çocukların
öldüğüne dair sunulan bir haberden sonra, terörist bir ögütün gerçekleştirdiği eyleme
yer verilmesi otomatik olarak zihinlerde olaylar arasında benzerlik kurulmasına ve
82 Wilkinson, a.g.m., ss.51-64.83 Raphael F. Perl, Terrorism, The Media, and the Government: Perspectives, Trends, and Options for Policymakers, Erişim: 26 Nisan 2007, http://www.fas.org/irp/crs/crs-terror.htm. 84 Becker, a.g.m.85 Adam Lockyer, The Relationship Between the Media and Terrorism, Erişim: 26 Nisan 2007,http://rspas.anu.edu.au/papers/sdsc/viewpoint/paper_030818.pdf.
28
terörizm kavramı ile meşru otoritenin uygulamalarının “şiddet ortak paydasında”
sorgulamasına yol açmaktadır. Dolayısıyla sistemin kendisinden kaynaklanan bu
soruna medya sadece aracılık etmektedir.86
Medya terör ilişkisinde literatürde değinilmeyen ve ikinci olarak yer verilecek
konu, terör örgütleri tarafından kurulan ya da himaye edilen medya araçalarının
yarattığı etkidir. Bu konunun yeteri kadar ele alınmayışının ya da iteratürde tam
anamıyla giremiyişinin nedeni ise büyük ölçüde “terörizm” konusunda yaşanan
tanımsal sıkıntıdır. Kısaca belirtmek gerekirse kimisine göre terörizm olarak
tanımlanan eylem bir diğerine göre özgürlük savaşıdır. Dolayısıyla, terör örgütünün
propagandasını yapan ve isteklerini yerine getiren bir televizyon kanalı, ezilen bir
halkın meşru hakkı olarak görülebilmektedir. Türkiye’nin Roj-TV ile yaşadığı süreç
buna en bariz örnektir. Konunun uygulamasına son bölümde detaylı olarak yer
verilecektir.
1.2.3.4. Etno-Dinsel Terörizm
Terörizmin kavramsal açıklaması esnasında net olarak ifade edilmeyen, fakat
bireyleri belirlenen amaç etrafında birleştiren ve harekete geçiren çeşitli motivasyon
araçları bulunmaktadır. Siyasal bir amaç etrafında, suç ve şiddet içeren örgütlenme
yapısı içerisinde, dünyevi her türlü tatminden uzakta bulunabilmek için kullanılan bu
motivasyon araçlarından en önemlisi ise şüphesiz sosyal, politik, etnik ya da dini
manada sahip olunan ortak bir kimliktir.87 Bu kapsamda geleceğe dönük yapılan
öngörülerde ortak kanı, en tehlikeli terörist örgütlerin etnik ve dini kimlik
çerçevesinde motive edilen terör örgütleri olacağı yönündedir.88 Soğuk Savaş
döneminde Sovyetler Birliği’nin güvenlik araçları arasında yeralan ve çoğunlukla bu
ülkenin etkisi altında bulunan politik amaçlı terörist örgütlerin, bu yüzyılın başından
itibaren etnik ve dini kimlik çerçevesinde değişim göstermeye başlaması ise
sözkonusu kaygıyı büyük ölçüde haklı kılmaktadır.89
86 Norman Solomon, Six Months Later, the Basic Tool is Language, Erişim: 26 Nisan 2007, http://www.fair.org/media-beat/020307.html . 87 Lisa Andrews, Motivations for Terrorism, Erişim: 27 Nisan 2007, http://www.mc.maricopa.edu/dept/d46/psy/dev/Fall01/terrorism/motivation.html. 88 Marvin J. Cetron ve Owen Davies, The Future Face of Terrorism, Erişim: 27 Nisan 2007,http://www.wfs.org/cetron94.htm. 89 y.a.g.m.
29
Etno-dinsel terörizmi diğerlerinden daha tehlikeli kılan özellik ise
eylemlerindeki şiddetin sembolik hedeflerden ziyade büyük kitlelere yöneltilmesi ve
doğrudan yok etmeyi hedeflemesidir. Uzlaşmacı tavır ya da askeri tedbirler ise bu
tür örgütler için çözüm getirmekten oldukça uzaktır. 90 Öyle ki dinsel boyutta amaç,
düşman ya da karanlık güç olarak nitelenen kitleye Tanrı adına savaş vermektir.91
Etnik anlamda ise kendisini ve temsil ettiği grubu tamamen yok etmeye çalıştığı
düşünülen, her türlü zulmü uyguladığı iddia edilen düşmana karşı varolmayı
sürdürebilmek için mücadele ön plana çıkarılırken, buna karşı koymak ve misillemek
için her yol meşrudur.92
Dinsel terörizm çerçevesinde, mezhepler arasında meydana gelen, ırkçılığı
içeren ve tarikat temelli terörist faaliyetler de dinsel terörizm kapsamına alınmalıdır.
Şii ve Sünni örgütler ile Katolik ve Protestan örgütlerin karşı mezhebe yönelik
gerçekleştirdiği terör eylemleri, Hizbullah terör örgütünün Türkiye’de gerçekleştirdiği
eylemler, Ku Klux Klan adlı örgütün Amerika’da dini kullanarak beyaz ırkın
üstünlüğüne yönelik gerçekleştirdiği terörist eylemler, Amy of God adlı örgütün
eşcinsel oluşumlara ve kürtaj kliniklerine yönelik yaptığı terörist eylemler93, Aum
Shinrikyo adlı örgütün yenidünya düzenini kurmak için giriştiği eylemler bu
kapsamda örnek olarak verilebilir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 2000’li yıllara kadar olan süreçte
birçok teorisyen; genel anlamda ulusal, komünal ya da etnik grupların bir devlet
statüsü kazanabilmek amacıyla giriştikleri ve şiddet içeren çabaları ifade eden etnik
terörün dinsel teröre göre daha yoğun olacağını düşünmüş, yeni süreçte Batı’nın bu
kapsamdaki ayrılma, toprak talepleri, otonomi ve self-determinasyon mücadeleleri
içeren etnik terör ile mücadele etmek zorunda kalacağını öngörmüştür.94 Bu
düşüncenin temelinde muhtmelen Balkanlar’da meydana gelen olayların etkisi
bulunmaktadır. İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) örgütünün 28 Temmuz 2005
tarihinde silah bıraktığını ve faaliyetlerini demokrasi çerçevesinde siyasete
90 Tom O'Connor, Religious Terrorism, Erişim: 27 Nisan 2007,http://faculty.ncwc.edu/TOConnor/429/429lect13.htm. 91 Paul Wilkinson, The Strategic Implications of Terrorism, Erişim: 27 Nisan 2007,http://biblioteca.upeace.org/masters/documents/Wilkinson%201997.%20The%20media%20and%20terrorism.pdf. 92 Cetron ve Davies, a.g.m., 93 Carroll Payne, Terrorist Motivation, Erişim: 27 Nisan 2007,http://www.globalterrorism101.com/articleTerroristMotivation.html. 94 Paul Wilkinson, “Terrorism in Europe-Retrospect and Prospect, the World in Conflict”, Jane’s Intelligence Review Yearbook, New York, 1996, s.59.
30
taşıyacağını açıklaması; 25 Mart 2006 tarihinde, ayrılıkçı Bask örgütü’nün (ETA)
sürekli ve kalıcı ateşkes ilan etmesi gibi örnekler 2000’li yıllarda durumun farklı
yönde gelişeceğini göstererek dinsel terörizmi daha ön plana taşımıştır.
1.3. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizm
1.3.1. Uluslararası Terörizmin Değişen Nitelikleri
Kendini zamana ve koşullara uyarlayan terörizm, sabit bir fenomen değildir.95
Terör örgütleri, gerek ideolojik yapıları gerek yöntemsel araçları bakımından bir
dönüşüm içindedirler. İki kutuplu sistemin sona ermesi ile oluşan yeni uluslararası
düzende, terörizmin de eline yeni olanaklar geçmiş ve terör artık devletleri aşan
uluslararası bir tehdit olma niteliği kazanmıştır. Global sistemin işleyişinden
bağımsız bir şekilde ele alınamayacak olan terörizm olgusu,96 küreselleşmenin
dinamiklerine ayak uydurarak günümüzde yeni bir boyut almıştır.
Martin Van Creveld’e göre: “Bugünün dünyasında, özellikle ABD olmak üzere
birçok ülkeye olan tehdit, artık diğer ülkelerden gelmemektedir. Bunun yerine, devlet
dışı küçük grup ve organizasyonlar tehdit teşkil etmektedir. Bu durumda, ya bunları
önleyecek gerekli tedbirleri alacağız, ya da modern dünya güvenliğini kaybedecek
ve sürekli bir korku içerisinde yaşayacak.” 97
Uluslararası terörizmin yeni özelliklerinden biri din faktörünün ön plana
çıkmış olmasıdır. “1968 yılında dünyada hiç dinsel terörist grup bulunmamaktaydı.
Modern anlamda ilk dinsel terör gruplarının ortaya çıkışı İran devrimini takiben 1980
yılında görülmüştür. 1992’de aktif 48 terör örgütünden 11’i dinsel bir nitelik
taşımaktayken, 1995’te 56 örgütten 26’sı yani yarıya yakını dinsel bir ideolojiye
sahipti.” 98 Nitekim Soğuk Savaş sonrasının en etkili terör eylemlerinde hep dinsel bir
motivasyonun varlığı göze çarpmaktadır. Bunlar arasında, 1993’te New York’taki
95 John Arquilla, David Ronfeldt, Michele Zanini, “Networks, Netwar, and Information-Age Terrorism”, Countering the New Terrorism, (Yayına hazırlayan: Ian O. Lesser, vd.), Kaliforniya, RAND, 1999, s. 40. 96 Albert J. Bergesen & Omar A. Lizardo, “Terrorism and Hegemonic Decline”, Hegemonic Declines: Present and Past, (Yayına hazırlayanlar: Jonathan Friedman & Christopher Chase-Dunn), Political Economy of World-Systems Annuals, Vol: XXVI-b, Boulder, Paradigm Publishers, 2005, ss. 227-240. 97 Martin Van Creveld, “In Wake of Terrorism, Modern Armies Prove to Be Dinosaurs of Defense”, New Perspectives Quarterly, Vol: 13, No: 4, 1996, s. 58. Alıntılayan: John Arquilla, vd., a.g.e., s. 42. 98 Bruce Hoffman, “Terrorism Trends and Prospects”, Countering the New Terrorism, (Yayına hazırlayan: Ian O. Lesser, vd.), Kaliforniya, RAND, 1999, s. 17.
31
Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırı, 1995’te Tokyo metrosuna Aum
Shinrikyo tarikatı tarafından düzenlenen Sarin gazı saldırısı, 1995’te İsrail
Başbakanı Yitzhak Rabin’in Yahudi bir ekstremist tarafından öldürülmesi, 1996’da
Kahire’de Mısırlı İslami militanların 18 Batılı turisti öldürmesi, 1998’de Kenya ve
Tanzanya’da ABD elçiliklerinin bombalanması sıralanabilir.
Günümüzde terörizmin bir diğer özelliği de terör eylemlerini gerçekleştiren
amatörlerin sayısının giderek artmasıdır. Geçmişte terörizm için, sadece eyleme
geçme isteği ve motivasyonu yeterli değildi; teröristlerin gerçekleştirilecek eylem için
gerekli olan eğitime, bilgiye ve silaha sahip olmaları gerekiyordu ve tüm bunlar
ancak terörist örgütlerin kamplarında elde edilebiliyordu. Bugün ise, terör eylemleri
için gerekli araçlar ve yöntemler internet, el kitapları ya da e-postalar vasıtasıyla
kolaylıkla elde edilebilmektedir. Amatör teröristler bu yolla profesyonel terör
örgütlerinden daha yıkıcı ve daha ölümcül eylemler gerçekleştirebilme fırsatı
bulmuşlardır. Örneğin, 1993’te Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırıda
kullanılan patlayıcının, herkesin kolayca bulup alabileceği maddelerden hazırlandığı
ve maliyetinin 400 doların altında olduğu tespit edilmiştir.99
Terörizmin göze çarpan yeni eğilimlerinden bir tanesi de, saldırıların terörist
gruplar tarafından gitgide daha az üstlenilmesidir. 1970’lerin ve 1980’lerin
geleneksel tarzdaki terörist grupları, eylemlerini neden ve hangi amaçla
gerçekleştirdiklerini açıklamakla kalmaz, özellikle etkili ve yıkıcı bir saldırı
düzenlemekten gurur duyarlardı. Oysa son yıllardaki birçok ciddi ve spektaküler
saldırı sorumlu örgütlerce inandırıcı biçimde üstlenilmemiştir. Bu eğilim, bazı terör
örgütleri için şiddetin bir araç olmaktan ziyade kendi içinde bir amaç haline geldiğini
göstermektedir. Saldırıları kamu önünde açıklamak ve haklı göstermek yerine, örgüt
üyeleri dışında kimseye hesabı verilmeyen bu tür saldırılar, dinsel motivasyonlu terör
örgütleri ya da etnik çatışmaların barışçıl çözümünü amaçlayan görüşmeleri sabote
etmek ya da kesintiye uğratmak isteyen teröristler tarafından özellikle
kullanılmaktadır.100
İki kutuplu sistemin sona ermesiyle birlikte, terör örgütlerinin varlığını
sürdürebilecekleri orandaki doğrudan devlet desteği azalmış, terör örgütleri yeni ve
çeşitli para kaynaklarına yönelmişlerdir. Bu kapsamda Soğuk Savaş döneminde
99 Hoffman, a.g.m., 1999, s. 23. 100 y.a.g.m., s. 28.
32
özellikle iki süper güç ve bunların bölgesel müttefiklerinin teröre doğrudan ya da
dolaylı verdikleri destek büyük ölçüde sona ermiştir. Bu nedenle terör örgütleri maddi
destek için uyuşturucu kaçakçılığına, etnik diasporaya, göçmenlere ya da aynı dine
mensup topluluklara yönelmiştir. Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki, kutupsuz
sistemde terör örgütlerine verilen desteğin, özellikle finansal açıdan, miktarı
azalırken stratejik ve siyasal açıdan destekleyen sayısında göreceli olarak artış
olmuştur. PKK terör örgütüne verilen devlet desteğinin sayısal olarak artması, fakat
bu desteğin sınırlı seviyede tutulması konuyla ilgili en çarpıcı örneklerden birisidir.
Devlet desteğindeki terörizmin azaldığı yönündeki görüşü savunanlardan
Brian Jenkins’e göre, desteğin azalması terörist hareketler üzerindeki etkinin ve
haberalma kaynaklarının da azalması anlamına gelmektedir. Nitekim, 11 Eylül
2001’deki saldırıların hazırlıkları hakkında ne Amerikan istihbaratı ne de başka
ülkelerin kaynakları önceden bilgi edinebilmişlerdir.101 Aynı görüşteki Xavier Raufer’e
göre de, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte devletlerin terörizme sağladığı
finansman büyük ölçüde ortadan kalkmış, bu da terör örgütlerini kontrol etmeyi ve
eylemleri önceden kestirebilmeyi olanaksız kılmıştır. Xavier Raufer, ayrıca, bu durum
sonucunda terör örgütlerinin maddi kaynak sağlamak için özellikle uyuşturucu
kaçakçılığı gibi araçlara yöneldiklerini saptamaktadır.102
Diğer yandan, devlet desteğinin sıradan terörist gruplar üzerinde bir “çarpan
etkisi” yarattığını belirten Bruce Hoffman, yakın gelecekte devletlerin konvansiyonel
savaş stratejisi yerine düşman devletlere karşı terör gruplarından daha fazla
yararlanacaklarını savunmaktadır. Bruce Hoffman’a göre, Irak’ın Kuveyt’i işgali
ardından oluşturulan BM destekli uluslararası koalisyon, devletleri komşu ya da
rakip devletler karşısında terörist gruplara destek vererek amaçlarına daha gizli bir
şekilde ulaşmaya sevk etmiştir.103 Terörizmin bu şekilde kullanılması, teröristlerin
eline büyük lojistik ve istihbarat kaynakları vermekte, el altından destek sağlayan
devletler ise uluslararası yaptırımlardan kaçma fırsatı bulmaktadır. ABD’nin
terörizme destek veren ülkeler listesinde halen Küba, İran, Irak, Libya, Kuzey Kore,
Sudan ve Suriye bulunmaktadır.
101 Brian M. Jenkins, “The New Age of Terrorism”, The McGraw-Hill Homeland Security Handbook, The McGraw Hill Companies, 2006, s. 122. 102 Xavier Raufer, “New World Disorder, New Terrorisms: New Threats for Europe and the Western World”, 1999, Erişim: 15 Nisan 2007, http://www.xavier-raufer.com/english_7.php 103 Hoffman, a.g.m., 1999, ss. 14-15.
33
Terör eylemlerinde meydana gelen değişim, uluslararası terörizme karşı yeni
güvenlik anlayışlarını da beraberinde getirmiştir. Tehdidi esas alan geleneksel
yaklaşım, düşmanın niyetlerini ve yapabilirliklerini dikkate almaktaydı. Bugün ise,
terörist saldırıya maruz kalabilecek zayıf noktalar saptanıp varsayımsal bir felaket
senaryosu hazırlanmaktadır. Bu yaklaşım, teröristlerin nükleer bir bombayla tüm bir
şehri yok edebilecekleri, uçakları bir ülkenin belli başlı ekonomik ya da siyasi
merkezlerine düşürebilecekleri, zehirli gazlarla kitleleri öldürebilecekleri bir ortamda,
terörist saldırıların sonuçlarını önceden tahmin etme ve ona göre tedbirler alma
olanağını vermekte, fakat bir yandan da teröristlerin tam da yaratmaya çalıştığı
korku ve panik ortamını yaygınlaştırmaktadır.104
1.3.2. Uluslararası Boyutta Örgütlenme
Geçmişin geleneksel tarzda örgütlenmiş terör grupları bugünle
kıyaslandığında daha küçük çapta örgütlenmeler olup, üye sayıları da daha azdır.
ABD Savunma Bakanlığı’nın verdiği sayılara göre, Japonya’daki Kızıl Ordu’nun
hiçbir zaman 20 ya da 30’dan fazla üyesi olmamıştır. Kızıl Tugaylar ise 50 ila 75
teröristten oluşmaktaydı. IRA ve ETA bile en fazla 200 ila 400 eylemciden
oluşuyordu. Bugün ise, Usame bin Laden’in bir çağrısıyla dünya genelinde 4000–
5000 eğitimli teröristin harekete geçirebileceği tahmin edilmektedir.105
Soğuk Savaş döneminde terörizm, belirli siyasal, toplumsal ya da ekonomik
hedefleri olan, açık bir komuta ve kontrol yapısına sahip ve kolayca tanımlanabilir bir
örgüte mensup teröristler tarafından gerçekleştirilmekteydi. Japonya’da Kızıl Ordu,
Almanya’da Kızıl Ordu Fraksiyonu ve İtalya’da Kızıl Tugaylar gibi radikal solcu
örgütler kadar, IRA ve ETA gibi etnik milliyetçi terörist hareketler de bu geleneksel
terörist grup tipine uymaktaydı. Amaçları ve motivasyonları ne olursa olsun,
ideolojileri ve niyetleri en azından anlaşılır bir nitelikteydi. Bugün ise, belirli ve açık
talepleri olan ve yaptığı eylemleri üstlenip gerekçelerini açıklayan örgütler yerine,
daha az anlaşılır ideolojik motivasyonlara ve daha gevşek bir örgütsel yapıya sahip
gruplar ortaya çıkmıştır.106 Bu yeni örgütlenme tarzı, geleneksel hiyerarşik yapı
yerine daha adem-i merkeziyetçi bir yapıya dayanmaktadır. Terör örgütleri, bilgi
çağının getirdiği değişimlere ayak uydurmak suretiyle, internet ağı (network) tarzı bir
104 Jenkins, a.g.m., s. 120. 105 Hoffman, a.g.m., 1999, s. 10. 106 Hoffman, a.g.m., 1999, s.9.
34
yapılanmaya gitmektedirler.107 Sıkı hiyerarşik yapılanmanın yerini gitgide daha
organik, daha esnek ve liderin rolünün azaldığı örgütlenmeler almaktadır. İş
dünyasında büyük şirketlerin, bürokrasiye alternatif olarak kullanmaya başladıkları
ve daha verimli buldukları ağ tarzı yapılanma, artık terör örgütleri tarafından da
kullanılmaktadır. Nitekim Brian Jenkins’in belirttiği gibi, 60 kadar ülkede bağlantıları
bulunan ve 20 kadar ülkede eylemler gerçekleştirebilen El Kaide örgütü, uluslararası
şirket modelini kendine örnek alan ve ağ tarzı örgütlenmeye dayanan ilk terörist
gruplardan biri olmuştur.108
1.3.3. Eylemlerdeki Şiddetin Dozu
Terör eylemlerindeki şiddetin dozu ve bu eylemlerde ölenlerin sayısı Soğuk
Savaş sonrası dönemde hızla artmıştır. 1970’lerde en kanlı olaylarda ölenlerin sayısı
onlarla ifade ediliyordu. 1980’lerde bu sayı yüzlerle ifade edilir oldu. 11 Eylül 2001
saldırılarında ise 3000’e yakın kişi hayatını kaybetti. Günümüzde artık yüzbinlerce
kişinin yaşamını yitirebileceği olası terörist saldırı senaryoları üzerinde
durulmaktadır. Brian M. Jenkins’in ifade ettiği gibi, eskiden teröristlerin amacı çok
kişiyi öldürmek değil, eylemlerinin çok kişi tarafından bilinmesi ve izlenmesiydi;
bugün ise artık teröristler hem olabildiğince çok kişi tarafından izlenmeyi hem de
olabildiğince çok kişiyi öldürmeyi amaçlıyorlar.109
Dünyadaki terör eylemlerinin toplam sayısı 1990’larda düşmekle birlikte,
ölüm ya da yaralanma ile sonuçlanan terör eylemlerinin oranında artış meydana
gelmiştir. 1991 yılında ölümle sonuçlanan terörist saldırıların oranı % 14 iken, bu
oran 1992’de % 17,5, 1993’te % 24, 1994’te % 27 ve 1995’te % 29 olmuştur.110
Soğuk Savaş sonrasında, ölüm ya da yaralanma ile sonuçlanan uluslararası terör
saldırılarının sayısı ise % 17 oranında artmıştır.111
107 John Arquilla, David Ronfeldt, Michele Zanini, a.g.m., 48. 108 Jenkins, a.g.m., s. 123. 109 Jenkins, a.g.m., s. 118. 110 Hoffman, a.g.m., 1999, s. 12. 111 Walter Enders & Todd Sandler, “Transnational Terrorism 1968-2000: Thresholds, Persistence, and Forecasts”, Southern Economic Journal, Vol: 71, No: 3, 2005, ss. 467-483.
35
Şekil 1: 1991-1996 Arasında Dünyadaki Terör Eylemlerinin Yıllara Göre
Dağılımı.
1.3.4. Terörizmin Değişen Niteliğinde Teknoloji ve Siber Terörizm
Günümüzde hızla gelişen teknoloji, yeni oluşan uluslararası düzenin
dinamikleri sayesinde, herkes için erişilebilir hale gelmiştir. Bunun belki de en iyi
örneği, giderek yaygınlaşan bilgisayar ve internet kullanımıdır. Küreselleşme
olgusunun artık ayrılmaz bir parçası olan internetle birlikte bireylerin bilgiye erişimi
kolaylaşırken, bir yandan da yeni güvenlik tehditleri ortaya çıkmıştır. Devletlerin ve
kurumların bilgisayar sistemlerini ve ağlarını yoğun bir şekilde kullanmaya
başlaması, siber alanda gerçekleştirilecek saldırılara açık hale gelmelerine neden
olmuştur. Teknolojik terör ya da siber terörizm olarak adlandırılan ve teröristlerin
eline yeni araçlar ve olanaklar veren bu yeni tehdit biçimi, uluslararası terörizmin en
gelişmiş biçimi olarak nitelendirilebilir. “Teknolojik terör yeni bir terörist tanımlaması
da geliştirmiştir. İyi eğitilmiş ve bilgisayar teknolojisini iyi kullanabilen bu tarz
teröristleri ‘beyaz yakalı teröristler’ olarak tanımlamamız mümkündür. Teknolojik
terör; teröristlerin yakalanma riskini azaltmakta, bilgisayarlar eyleme karşı
korunmasız hedeflere dönüşmekte ve terörist can güvenliğini tehlikeye
atmamaktadır.” 112
Siber teröristler, internetten iki farklı şekilde yararlanabilirler. Birincisi,
terörizmin yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla interneti sadece bir araç olarak
kullanabilirler. Çeşitli terör örgütlerine ait propaganda niteliğindeki internet siteleri
112 Ö. Rengin Gün, “Uluslararası Terörizm: Dünya Savaşının Yeni Boyutu”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4, 2000, ss. 85-86.
36
buna örnek olarak verilebilir. İkincisi, terörist saldırıların bizzat internet üzerinden
gerçekleştirilmesi şeklindedir. Örneğin, 1999 yılında Kosova’daki savaş sırasında
Sırp sempatizanlar hem e-posta bombardımanı hem de virüslerle NATO’nun
bilgisayarlarını hedef almışlardır.113
Siber terörizmin, terörizm ile siber alanın bir araya gelmesinin bir sonucu
olduğunu belirten Dorothy Denning ise, daha dar kapsamlı bir siber terör tanımı
vermektedir: “Siber terörizm, siyasal ya da sosyal amaçlar doğrultusunda bir
hükümeti ya da halkı yıldırmak ya da zorlamak amacıyla bilgisayarlara ve
bilgisayarlarda depolanan bilgilere karşı düzenlenen yasadışı saldırı ya da saldırı
tehdidi olarak anlaşılmaktadır. Ayrıca, siber terörizm kapsamına girmesi için, bir
saldırının kişilere ya da mülke karşı şiddet içermesi, ya da en azından korku
yaratmaya yetecek zararla sonuçlanması gerekmektedir.” 114
Konvansiyonel terör taktiklerine kıyasla maliyeti çok daha düşük olan ve fazla
elemana ihtiyaç duymayan siber terörizm, sonuçları açısından çok daha yıkıcı
olabilmektedir. Birkaç bilgisayarla tüm bir ülkenin savunma altyapısını ya da
ekonomisini çökertme gücüne sahip olabilecek siber teröristler, küreselleşen
dünyada terörizmin yeni bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır.
1.3.5. İntihar Saldırılarında Meydana Gelen Değişim
Soğuk Savaş sonrası dönemde terör örgütlerinin giderek artan bir oranda
intihar saldırıları gerçekleştirdiği ve bu tip terör eylemlerinin sayısının hızla arttığı
görülmektedir. Bu dönemde intihar saldırılarına maruz kalan ülkelerin başında
Lübnan, İsrail, Sri Lanka, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Yemen, Türkiye, Rusya,
Irak ve ABD gelmektedir. 2000–2004 yılları arasında 22 ülkede 472 intihar saldırısı
7000’den fazla kişinin ölümüne ve on binlerce kişinin de yaralanmasına yol açmıştır.
İntihar eylemlerinin terörist gruplar tarafından bir yöntem olarak kullanılması özellikle
11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki İkiz Kulelere yapılan saldırı ile artmıştır.
Nitekim, 1968’den beri görülen intihar saldırılarının % 80’i 11 Eylül 2001’den sonra
gerçekleşmiştir.115
113 Clive Walker, “Cyber-Terrorism: Legal Principle and Law in the United Kingdom”, Penn State Law Review, Vol: 110:3, 2006, ss. 633-635. 114 Dorothy E. Denning, “Cyberterrorism”, 2000, Erişim: 15 Nisan 2007,http://www.cs.georgetown.edu/~denning/infosec/cyberterror.html .
37
Şekil 2: Dünyadaki İntihar Saldırılarının Yıllara Göre Dağılımı
Şekil 3: 2001-2005 Yılları Arasında Dünyadaki İntihar Saldırıları
“Esas amacı panik yaratmak, halkın moralini bozmak ve direncini kırmak,
azami düzeyde zayiat verdirmek olan bombalı intihar eylemi, eylemcinin ölümüne
bağlı olarak gerçekleştirilen operasyonel bir eylem çeşididir.” 116 Robert Pape’e göre
intihar terörizmi, akıldışı ya da tümüyle fanatizme dayalı bir eylem olmaktan ziyade,
115 Scott Atran, “The Moral Logic and Growth of Suicide Terrorism”, The Washington Quarterly, Vol: 29, No: 2, 2006, ss. 127-147. 116 Suat Begeç, “Yönetimde Küresel Tehdit: Terörizm ve Bombalı İntihar Eylemi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 8, Eylül, 2006, s. 3.
38
kendine özgü stratejik bir mantığa sahiptir.117 İntihar saldırılarını düzenleyen terörist
örgütler açısından ele alındığında, bu saldırılar belirli siyasi hedeflere ulaşma gayesi
taşımaktadır. Dolayısıyla intihar saldırıları fanatik bireylerin rastgele eylemleri olarak
değil, örgütlü bir grubun siyasi bir amacı gerçekleştirmek için kullandığı bir yöntem
olarak değerlendirilmelidir. İntihar saldırılarının önemli bir özelliği de, saldırganın,
kendisiyle birlikte, mümkün olan en fazla sayıda insanın ölümüne yol açmayı
hedeflemesidir. Bir devlet ya da siyasi otorite üzerinde baskı kurma ve zorlama her
türlü terörizmin ortak amacı olmakla beraber, Robert Pape’e göre en saldırgan terör
biçimi olan intihar terörizminin başlıca amacını oluşturmaktadır.118
Günümüzde intihar saldırganlarının belirli bir profili bulunmamaktadır. Yakın
zamana kadar eğitimsiz, işsiz ve toplumdan soyutlanmış kişiler olarak
değerlendirilen intihar teröristleri, artık topumun her kesiminden çıkabilmektedir.
Eğitimli ya da eğitimsiz, evli ya da bekâr, kadın ya da erkek, çeşitli yaşam tarzlarına
ve inanışlara sahip insanlar intihar saldırısında bulunabilmektedir. Bu durum,
teröristlerin önceden tespit edilmesini ve bu tür saldırıların önlenmesini de
güçleştirmektedir.
Türkiye’de PKK Haziran-Ekim 1996 arasında 3 intihar saldırısında bulunmuş,
bu saldırılar sonucunda 17 kişi yaşamını yitirmiştir. Abdullah Öcalan’ın
yakalanışından sonra, Mart-Ağustos 1999 arasında da yine aynı örgüt tarafından 6
intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir.119 Usame bin Ladin’in, Irak ve Afganistan’da
savaşan Avrupalı devletleri hedef göstermesinin ardından, 20 Kasım 2003 tarihinde
İstanbul’da İngiliz Konsolosluğu’na ve HSBC Bank Genel Müdürlük binasına
bombalı intihar saldırıları düzenlenmiş, İBDA-C ve El Kaide adına üstlenilen her iki
saldırıda toplam 27 kişi hayatını kaybetmiştir.120
117 Robert A. Pape, “The Strategic Logic of Suicide Terrorism”, American Political Science Review, Vol: 97, No: 3, Ağustos 2003, ss. 1-19. 118 y.a.g.m., ss. 3-4. 119 y.a.g.m., s. 6. 120 Hürriyet Gazetesi, 20 Kasım 2003, Erişim: 24 Nisan 2007, http://dosyalar.hurriyet.com.tr/istanbulda_teror/default.htm .
39
Kaynak: 20 Kasım 2003 tarihinde İstanbul Levent’te HSBC Bank Genel Müdürlük
binasına düzenlenen bombalı intihar saldırısı sonrasında oluşan görüntü. Erişim: 20
Nisan 2007, http://www.ntvmsnbc.com/news/patlamalar.htm .
40
İKİNCİ BÖLÜM
İKİ KUTUPLU SİSTEM SONRASI TÜRKİYE’DE TERÖRİZM VE KÜRDİSTAN İŞÇİ PARTİSİ
2.1. PKK Terör Örgütünün Kuruluş Amacı ve Yeni Dünya Sistemine Adaptasyonu
PKK Kürt mikro milliyetçiliği faaliyetlerinin bir devamı olarak kısa vadede,
sözde Kuzey Kürdistan şeklinde tanımladıkları Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerini Türkiye’den ayırmak, uzun vadede Suriye, İran ve Irak toprakları
üzerinde bulunan sözde Büyük Kürdistan’ın diğer parçalarıyla birleşmek suretiyle
Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan devletini oluşturmak amacı ile
kurulmuştur.121
Örgüt iki kutuplu sistemin sona erişine kadar olan süreçte, kuruluş amacında
ve stratejisinde belirgin bir değişiklik yapmamıştır. Buna karşın teşkilatlanma, eylem
türü, sayısı ve örgüte katılım açısından büyük gelişme göstermiştir.
PKK açısından kutupsuz dünyanın ilk aşamadaki anlamı ise bölge açısından
ortaya çıkan belirsizlik olmuştur. Fakat bu belirsizlik süreci amaç anlamında bir
değişiklik yaratmamış daha çok örgütün eylem stratejisini etkilemiştir. Öyle ki
örgütün bu dönemde yapılan 2. Konferansında ilk defa toplumsal olaylara yöneldiği
görülmektedir. Takip eden kongre ve konferanslarda ise bu yönde alınan kararlar
geliştirilmiş ve adım adım siyasallaşma çabaları ağırlık kazanmıştır. Nihayetinde 5.
Kongre ile sözde Sürgünde Kürt Parlamentosu (SKP) ve Med-TV’nin kuruluşu bu
durumu zirve noktasına ulaştırmıştır.
İki kutuplu sistem sonrası süreçte örgütteki amaçsal değişim ise ancak
Abdullah Öcalan’ın yakalanışından sonraki süreçte kendini gösterebilmiştir. Bunun
iki temel nedeni bulunmaktadır. İlki Abdullah Öcalan’ın idam cezasına yönelik olarak
izlediği ve görünüşte bölücülüğü reddeden stratejisidir. Buna göre Abdullah Öcalan
ezilen bir halkın sesini duyurmak üzere silahlı bir örgüt kurma yoluna başvurduğunu
121 İnanç Ünal ve Can Polat, İmralı’da Neler Oluyor, Apo-PKK ve Saklanan Gerçekler, Ankara, 1999, s.9.
41
iddia etmiş ve gelinen nokta itibariyle bu amacın başarıldığını savunarak artık
demokratikleşme sürecine geçilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
Amaçsal değişimin ikinci nedeni ise Abdullah Öcalan’ın merkeziyetçiliğinden
kurtulan örgütün kendini gözden geçirme ve sorgulamaya başlamasıdır. Tam bu
süreçte meydana gelen İkiz Kuleler olayı ise adeta bir katalizör etkisi göstermiştir.
Bu olayın ardından yeni dünya düzeni içerisinde en büyük düşman terörizm olarak
ilan edilmiş ve PKK da kaçınılmaz olarak yeniden değerlendirmeye alınmıştır.
Sonuç olarak örgütün kuruluş amacı günümüzde daha da geliştirilmiş ve
“Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun verimsiz ve kurak toprakları yerine Türkiye’nin
tamamının hedeflenmesi” şekline dönüşmüştür. Öyle ki nüfus artışının (çok
çocukluluğun) teşviki, batıya göç ederek önce kurtarılmış semtler, ardından şehre
hâkim olma yönündeki gayretlerin desteklenmesi belirgin olarak uygulanmaktadır.
Abdullah Öcalan’ın, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreciyle beraber,
İmralı’dan halkların kardeşliği adı altında “Demokratik konfederalizm Türk ve Kürt
halkının kaderidir” ya da “Şiarımız, Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan’dır”
şeklindeki söylemlerinin temelinde bu gerçek bulunmaktadır.122 Bu dönemin yöntemi
ise, sözde büyük Kürdistan’ın her parçasının içinde bulunduğu devleti
demokratikleştirerek Ortadoğu’da konfederalizme yönelmesi şeklinde
belirlenmiştir.123
Öte taraftan Irak Kürtlerinin sözde Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri
Celal Talabani vasıtasıyla Irak yönetimine ortak olması, liderliğini sözde Kuzey
Kürdistanlı kadroların üstleneceği Birleşmiş Kürdistan idealini hemen hemen yok
etmiştir. Bu gelişme de demokratik konfederalizm düşüncesini destekler tarzda bir
özellik arz etmiştir.
122 Abdullah Öcalan, “Değerli Kürdistan Halkı”, 15 Ağustos 2003, Erişim: 20Ekim 2005,http://www.abdullah-ocalan.com/index1.htm. 123 Baki Gül, “Kürt Konfederalizmi”, Genç Bakış, Çetin Yayınları, Yıl: 4, Sayı:48, İstanbul, Mart 2005, s.13.
42
2.2. Kongre ve Konferanslar Işığında İki Kutuplu Sistemden Günümüze PKK Terör Örgütünün Kuruluşu ve Gelişimi
2.2.1. Örgütün Kuruluş Aşaması
PKK terör örgütünün kuruluşu dünya genelinde gençlik hareketlerinin büyük
artış gösterdiği 1970’li yıllara rastlamaktadır. Konuyla ilgili literatürde örgütün
kuruluşunun Abdullah Öcalan’ın liderliğinde gerçekleştirildiği konusunda genel bir
kanı bulunmaktadır. Bu yaklaşım doğru olmakla beraber, başlangıçta bazı dernek ve
kişilerin örgütün kuruluşuna aracılık ettiği, fakat ilerleyen aşamalarda Abdullah
Öcalan tarafından sindirildiği de önemli bir gerçektir.
PKK terör örgütünün temelleri Abdullah Öcalan’ın 1971–1972 yılları arasında
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne başlamasıyla atılmıştır. Abdullah Öcalan ilk
aşamada sol eğilimli örgütlerle, Kürtçü grup ve derneklerle ilişki içerisine girmiş, bu
oluşumlar vasıtasıyla çevre edinmeyi başarmıştır. Abdullah Öcalan bu dönemde
Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini protesto etmek maksadıyla
düzenlenen bir gösteri ve “Şafak Bildirisi” adlı dergiyi dağıtmak suçları nedeniyle
tutuklanmış ve yedi ay Mamak cezaevinde tutuklu kalmıştır.124 Cezaevi süreci
Abdullah Öcalan’ın Türkiye İşçi Partisi (TİP), Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) ve
Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) gibi parti ve örgüt mensuplarıyla
tanışarak çevresini daha da genişletmesini sağlamış, ayrıca sosyalizme yönelik
bilgisini ve inancını arttırmıştır.125
Devlet karşıtlığı ve örgütlenme fikirleriyle öğrenimine geri dönen Abdullah
Öcalan bir süre aktif faaliyetlerin dışında kalmış, bu süreçte kendisinden yaşça
küçük ve hemşerisi olan insanları etrafına toplamıştır. Abdullah Öcalan’a göre
örgütün kuruluş aşamasındaki en önemli adım bu dönemde Çubuk Barajı’nda
yapılan toplantıdır.126 Toplantı sonrasında grubun büyük bir çoğunluğu Abdullah
Öcalan’ın sözde bağımsız Kürdistan’a yönelik radikal açıklamaları ve kendi liderliğini
124 Ahmet Çeşme, Kansız Mücadelenin Kanlı Yüzü, Psikolojik Harekat ve PKK, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul:2005, s.139.125 PKK-6, Seçme Röportajlar, Cilt 1, Abdullah Öcalan-M. Ali Birand Röportajı, “Türkiye Halkıyla Eşit ve Kardeşçe Yaşamaktan Yanayız”, Weşanên Serxwebûn, Sayı: 69, Köln, Aralık 1994.
Fikret Bila, Satranç Tahtasındaki Yeni Hamleler, Hangi PKK?, Ankara, 2004, ss.21-22.126 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Çetin Yayınları, İstanbul, 2004, s.253.
43
ön plana çıkararak “Benimle var mısınız?” şeklindeki söylemleri nedeniyle
kaybedilmiş, kalanlardan da bir araştırma grubu oluşturulmuştur.127
Kısa bir süre sora 1974’de Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği
(ADYÖD) ya da bir başka adıyla Ankara Milliyetçi Demokratik Yüksek Öğrenim
Derneği ve ardından Doğu Devrimci Kültür Derneği kurulmuştur.128 Arkadaşları ile bu
derneklerde faaliyet gösteren Abdullah Öcalan bir yandan da Tunceli Kültür ve
Yardımlaşma Derneği ile Tuzluçayır Güzelleştirme Derneği isimli Kürtçü derneklerle
ilişkilerini arttırmış ve sözde bağımsız Kürdistan fikrinin propagandasını yapmak
suretiyle liderlik istemini eyleme dönüştürmüştür. Abdullah Öcalan’a göre çevre
edinmek ve fikirlerini yaymak açısından legal görünümlü bu derneklerin büyük
faydası olmuştur.129
Örgütün kuruluşunda önemli bir mihenk taşı da (kimilerince örgütün kuruluşu
olarak kabul edilir) aynı yıl içerisinde Ankara Tuzluçayır semtinde Rıza Altun’un
evinde yapılan toplantıdır. Söz konusu toplantıda artık örgütün amacı ve ideolojisi
konuşulmaya başlanmış, ayrıca Abdullah Öcalan’ın liderlik rolü iyice
belirginleşmiştir.130
1975 yılında Abdullah Öcalan ve beraberindeki grubun tavrını değiştirecek
olan ADYÖD’nin kapatılması olayı gerçekleşmiştir.131 Kapatılmanın ardından
kendilerine Kürdistan Devrimcileri adını veren grup, bu noktadan sonra artık gizliliği
esas almaya başlamış ve el altından eleman kazanma faaliyetlerine ağırlık
vermiştir.132 Toplantılarını Dikmen’e taşıyan grubun yaptığı görüşmelerin en önemli
sonucu, o güne kadar Türkiye’de faaliyet gösteren Türk ve Kürt sol örgütlerinin
geleneksel yapısından farklı bir oluşuma gidilmesi ve yeni yapılanmanın Ankara’nın
dar kapsamlı mücadele alanından ziyade Bölge’ye intikal ettirilmesi olmuştur.133
Abdullah Öcalan gerek bu süreçte gerekse örgütün kurulmasından sonra
klasikleşmiş Leninist tarzdaki dergi-örgüt-parti yapılanması ve bu yapılanmanın
127 İsmet G. İmset, PKK Ayrılıkçı Şiddetin 20. Yılı, İstanbul, 1993, s.14.128 Ahmet Cem Ersever, Kürtler PKK ve Öcalan, Ankara, 1993, s.40.129 İmset, a.g.e., s.31.130 y.a.g.e., s.16.131 Emin Demirel, Geçmişten Günümüze PKK ve Ayaklanmalar, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s.116.132 Atilla Şehirli, Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri, Burak Yayıncılık, İstanbul, 2000, ss.267-268.133 İmset, a.g.e., s.32.
44
sonucu olarak ortaya çıkan faaliyetlerin alışılmış sonuçları yerine halka indirgenmiş
eylemleri savunmuştur.134 Bu da beraberinde kısmen Leninist kısmen de Marksist bir
ideolojiyi benimsemeyi getirmiştir. Ortaya çıkan bu ideolojinin bütün referans
noktaları ise Soğuk Savaş dönemi koşullarında biçimlenmiştir.135
Dikmen toplantısının ardından bölgeye yönelme kapsamında dokuz il
belirlenmiştir. Bunlar; Diyarbakır, Şanlıurfa, Tunceli, Gaziantep, Mardin, Kars, Ağrı,
Elazığ ve Bingöl illeridir.136 Amaç örgütü tanıtmak ve genişletmektir. Bu amacı
gerçekleştirmek için eğitimli gençler ve bölgede hali hazırda faaliyet gösteren irili
ufaklı örgütlerin tabanları hedef alınmıştır. Nitekim artık bir örgüt haline gelen grup
bunda başarılı olmuş, fakat ilk kayıplarını da bu aşamada vermiştir (Haki Karaer’in
Kızıl Yıldız (Sterka Sor) örgütü tarafından öldürülmesi ve Kemal Pir’in yakalanarak
tutuklanması).137
Abdullah Öcalan örgütün tanınma ve genişlemeye yönelik gayretlerinin
olumlu sonuç vermesi üzerine, teşkilatlanmaya yönelik olarak, bir örgüt programı ve
tüzüğü oluşturma çalışmalarına başlamıştır.138 Bu çalışmaları Mehmet Hayri
DURMUŞ ile birlikte yürüten Abdullah Öcalan, 1977 yılında PKK programını,
ardından 1978 yılında “Kürdistan Devriminin Yolu” isimli Manifesto’sunu
hazırlamıştır.139 Ortaya çıkan manifesto orijinalliği olmayan, klasik komünist parti
tüzüklerinin hemen hemen kopyası ve kuruluş esaslarını belirtir tarzda olmuştur.140
Manifestoya göre kurulacak partinin mücadele stratejisi, araçları ve yöntemleri
Marksist-Leninist felsefeye göre şekillendirilmiştir.141
134 PKK-8, Seçme Röportajlar, Cilt II. Ertuğrul Kürkçü ve Ragıp Duran'ın Kapatılan Özgür Gündem Gazetesi Adına Abdullah Öcalan'la Yaptıkları Röportaj, “Diriliş Tamamlandı Sıra Kurtuluşta”, Weşanên Serxwebûn, Sayı: 76, Köln, Aralık 1995.135 Murat Belge, Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye?, Birikim Yayınları, İstanbul, 1995, ss.383-384.136 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Çetin Yayınları, İstanbul, 2004, s.253.137 Şemdin Sakık’a göre Haki Karaer’in öldürülmesi burada ifade edildiği gibi değildir. Bu olayların arkasında Abdullah Öcalan bulunmaktadır. Haki Karaer örgüt içerisinde bilgi ve tecrübesiyle baskın bir kişiliğe sahiptir. Ayrıca Türk kökenlidir. Bu nedenle Öcalan, Karaer’i kendisine rakip olarak görmektedir. Sakık’a göre Karaer’in ölümünden tamamen Öcalan sorumlu olup bu olaydan sonra örgüt içerisinde Türk kökenli militanların tavsiyesine başlanmıştır. Bknz. Şemdin Sakık, APO, Şark Yayınevi, Ankara, 2005, ss.174-175.138 Şehirli, a.g.e., 2000, s.268.139 Abdullah Öcalan, Özgürlük Kazanacak, Kürt Sorununda Demokrasi ve Barış Manifestosu, Mem Yayınları, İstanbul, 1999 a; s.139.140 Ahmet Aydın, Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, Kiyap Yayın Dağıtım, Ankara, 1992, s.49.141 Abdullah Öcalan, “Kürdistan Devriminin Yolu (Manifesto)”, Weşanen Serxwebûn, Sayı:24, Köln, Nisan1992.
45
Tam bu noktada, yani örgütün henüz kuruluş aşamasında derin çelişki ve
tutarsızlıklarının olduğunu ifade etmek doğru olacaktır. Bunlardan ilki, Marksist ve
Leninist ideoloji ırkçılığı ve etnik saflığa dayalı bir siyaset anlayışını dışlarken
PKK’nın bu temel kabulü ihlal etmesidir.142
Öte taraftan PKK’nın özellikle kırsal kesimdeki insanları hedef alarak yaptığı
din sömürüsü ve sahte dindarlık duyguları sergileyen propagandası, materyalist bir
felsefe olan Marksizm ve onun siyasal alandaki uygulaması olan Leninizm ile ters
düşmektedir. Marksizm ve Leninizm’e göre din, sosyal hayatı bütünüyle insan
iradesiyle düzenleme ilkesine dayanan bir sapma ve sahte bilinçtir.
Abdullah Öcalan’ın kendi ağzından yaptığı parti tanımlaması ve bu partinin
ortaya koyduğu teoriye yönelik açıklamaları da hayli ilginçtir. Bu nedenle anlatıma
olduğu gibi yer vermek doğru olacaktır.
“…O halde parti tanımlamamız bu özeleştirilerin karşılığını esas almalıdır. Devlet odaklı olmayan, iktidar ve savaşı yeni toplumsal dönüşümün merkezine koymayan bir tanımlama gerekir. Son sınıflı toplum sistemi olan kapitalizmin temelinde de iktidar ve savaş olduğuna göre, kapitalizmi aşmayı hedefleyen bir partinin, iktidarı ve savaşı da toplumun temelinden dışlaması gerekir. Bu ancak toplumun komünal var oluş ve demokratik duruşunu demokratik, özgür ve eşitçi bir topluma dönüştürmeyle gerçekleşebilir. Bu unsurlar göz önüne getirildiğinde, parti tanımımız demokratik, özgür ve eşitçi topluma doğru dönüşmeyi esas alan bir programla, bu programdan çıkarı olan tüm toplumsal kesimleri ortak bir stratejiye bağlayan, başta sivil toplum örgütlenmesi olmak üzere -çevreci, feminist, kültürel- geniş bir örgütlenmeye ve eylem biçimlerine dayanan, meşru savunmayı ihmal etmeyen bir taktiği esas alan toplumsal hareketin kurmay örgütüdür.
Parti tanımımızın içeriğine yön veren temel bakış açısı olarak teorimize vereceğimiz ad da, bu bağlamda olmak kaydıyla yine eskiden olduğu gibi ‘bilimsel sosyalizm’ olabilir. Veya sosyal bilimin en kapsamlı genellemesi olarak felsefe, toplumun özgürlük bilinci olarak ahlak ve dönüştürme iradesi demek olan politika üçlüsünün ortak ifadesi olarak ‘demokratik sosyalizm’ de denilebilir. Mühim olan ad değil içerik tanımlamasıdır. Parti teorisiz olamaz, zihniyetsiz beden düşünülemeyeceği gibi teorisiz parti düşünülemez. Teori bilimsel gelişmenin en üst genellemesini kapsamak kadar, ahlakı ve toplumu dönüştürme iradesi olarak politikayı bir sanat olarak kavramayı içermek durumundadır. Partinin zihniyeti sosyal bilimi, ahlakı ve politikayı birlikte sürekli kullanarak toplumsal dönüşümü kendi kendine yürüyen bir olgu haline getirinceye kadar, kapitalist sistem altında yaşadıkça gereklidir…” 143
142 Erciyes Üniversitesi, PKK Gerçeği, Erciyes Üniversitesi Yayınları, No:13, Kayseri, 1991, ss.31-34.
46
Örgütün belirlenen teşkilat ve yönetsel yapısı ise diğer bir çelişkidir. Bunun
temelinde, öngörülen sisteme rağmen bütün hayati kararların Abdullah Öcalan
tarafından alınması ve muhaliflerin akla hayale gelmedik yöntemlerle saf dışı
bırakılması bulunmaktadır.
Terör örgütünün geldiği bu nokta, kuruluşunun ilk aşamasını tamamladığı
nokta olarak kabul görmektedir. Dolayısıyla bundan sonraki aşamalar örgütün
kongre ve konferans kararlarıyla beraber izah edilecektir.
2.2.2. İki Kutuplu Sistem Sürecinde PKK
2.2.2.1. PKK’nın Kuruluşu ve 1. Kongre (26–27 Kasım 1978)
Terör örgütünün parti programı ve tüzüğünün kabul edilerek yeni oluşumun
örgüt içinde ilan edilmesi, 26–27 Kasım 1978 tarihlerinde Diyarbakır’ın Lice ilçesine
bağlı Fis köyünde yapılan bir toplantıyla gerçekleştirilmiştir. Toplantıda örgüt, sözde
Kürdistan Devrimcileri adını terk ederek sözde Kürdistan İşçi Partisi (Partiya
Karkeren Kürdistan) adını almıştır.144 Abdullah Öcalan örgütün kamuoyuna
duyurulmasını, çalışmaların tamamlanmasından sonraya bırakmış ve bunu bir
eylem sonrasında gerçekleştirmeye karar vermiştir. Bu toplantı aynı zamanda
örgütün birinci kongresi olarak kayda geçmiştir.145
Söz konusu toplantıya, Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Şahin Dönmez,
Mehmet Hayri Durmuş, Baki Karaer, Mehmet Turan, Mehmet Cahit Şener, Ferzende
Tağaç, Ali Haydar Kaytan, Mazlum Doğan, Hüseyin Topgüder, Ali Gündüz, Sekine
Cansız, Kesire Yıldırım, Duran Kalkan, Ali Çetiner, Faruk Özdemir, Abbas Göktaş,
Abdullah Kumral adlı örgüt elemanları katılmıştır. Öte taraftan kurucu üye olup da
toplantıya katılamayanlar ise; Mehmet Karasungur, Sedat Bilici, Abdullah Ekinci,
Suphi Karakuş, Resul Altınok ve Seyfettin Zoğurlu’dur.146
143 Abdullah Öcalan, “PKK’nın Tarihi, Aynı Zamanda Kürt Toplumsal Yapısında Büyük Değişim ve Dönüşümlerin de Tarihidir”, Erişim: 13 Eylül 2005, http://www.pkk.org/Komunar/SAYI-5/reberapo.htm. 144 Ünal ve Polat, a.g.e., 1999, s.43.145 Aydın, a.g.e., 1992, s.50.146 Demirel, a.g.e., 2005, s.402.
47
Toplantıda alınan kararları genel olarak şu başlıklar altında toplamak
mümkündür:147
a. Planlı hazırlık döneminin başlatılması,
b. Kadro azlığı, eğitimsizlik ve yetersizliklerin giderilmesi,
c. Yanlış tutum sonucu halkın örgüte karşı tavır almasının önlenmesi,
d. Dış bağlantı ve ilişkilerin geliştirilme çabalarına başlanması.
Belirtilen bu kararların yanı sıra bir de eylem programı hazırlanmıştır.
Programa göre:148
a. Güvenlik kuvvetleri ve istihbarat kaynaklarıyla mücadele edilmesi,
b. Türk Milliyetçisi örgütler ve ileri gelenlerinin yok edilmesi,
c. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yaşayan nüfuzlu ve popüler kişilerin
sindirilmesi,
d. Güneydoğulu milletvekilleri, belediye başkanları ve aşiret ileri
gelenlerine karşı savaş ilan edilmesi planlanmıştır.
Örgüt, kongrede alınan kararlar doğrultusunda derhal çeşitli illerde hazırlık
komiteleri oluşturmaya başlamış ve başlarına üst düzey örgüt elemanları arasından
görevlendirmeler yapmıştır. Bu kapsamda Partinin Merkez Yürütme Kurulu’nda
Abdullah Öcalan, Cemil Bayık ve Şahin Dönmez yer almıştır. Merkez Komite
(MK)’deki görev dağılımında ise; Genel Sekreterliğe Abdullah Öcalan, Genel
Sekreter Yardımcılığına Cemil Bayık, Askeri Sorumluluğa Mehmet Karasungur,
Örgütlenme Komitesi Sorumluluğuna Şahin Dönmez, Örgütlenme Komitesi
Üyeliğine Hayri Durmuş ve Baki Korkmaz, Yayın Sorumluluğuna Mazlum Doğan
seçilmiştir.149
Hazırlık komiteleri ve diğer kuruluş faaliyetleri ile ilgili çalışmalar, örgütün
kamuoyuna ilan edildiği 29 Temmuz 1979 tarihine kadar yaklaşık 8 aylık süre
zarfında gizlilik içerisinde devam etmiştir.150 PKK, bu tarihin hemen öncesinde Hilvan
ve Siverek bölgelerinde yoğun olarak propaganda faaliyetlerine başlamış ve
147 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “PKK Terör Örgütü’nün Tüzüğü”, Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.3-22.148 Şehirli, a.g.e., 2000, s.269.149 Nihat Ali Özcan, PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ankara, 1999, s.42.150 Emniyet Genel Müdürlüğü, PKK, EMG İsth.D.Bşk.lığı Yayınları, Cilt: 1, s:251.
48
dönemin Adalet Partisi’nden Şanlıurfa milletvekili ve Doğu Anadolu’nun tanınan bir
aşiret reisi olan Mehmet Celal Bucak’ı köylüleri sömürmek ve hükümetle işbirliği
yapmakla suçlamıştır. Suçlama ve propaganda faaliyetinin ardından örgüt anılan
tarihte Bucak ve beraberindeki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Belediye Başkanı
Duru Avcı’ya, Hilvan-Kurtbaşı köyünde bombalı ve silahlı saldırı gerçekleştirilmiş,
saldırıda Bucak ağır yaralanırken babası ve oğlu hayatını kaybetmiştir. Salih Kandal
adlı militanın da hayatını kaybettiği saldırıda, PKK’nın Kuruluş Belgesi bilinçli olarak
olay yerinde bırakılmış bu sayede örgütün kamuoyuna duyurulması
hedeflenmiştir.151
PKK, Bucak’a yöneltilen saldırı ile yetinmeyerek dikkatleri üzerine toplamak
maksadıyla, bir taraftan faşist olarak nitelendirdiği Devrimci Halkın Birliği, Halkın
Kurtuluşu, Devrimci Demokratik Kültür Derneği ve sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluşu
gibi örgütlere, bir taraftan da özellikle Hilvan ve Siverek bölgesindeki aşiretlerle karşı
saldırılarına devam etmiştir. Bu saldırıların nihayetinde amaç büyük ölçüde
gerçekleşmiş, fakat bir taraftan da örgüt içerisinde rahatsızlıklara neden olacak
boyutta kayıplar verilmiştir.152 Abdullah Öcalan bu gelişmelerin akabinde, hem örgüt
içindeki rahatsızlıkların önüne geçerek toparlanmak, hem de propagandaya ağırlık
vererek eleman temin etmek maksadıyla militanlarını Mardin dolaylarına çekmiştir.153
Abdullah Öcalan sürdürülen bu eylem ve teşkilatlanma faaliyetleri ile
eşzamanlı olarak kendisi ve örgüt için yeni bir dönem olan yurtdışı sürecini de
hayata geçirmeye başlamıştır. Terör örgütü elebaşı tarafından yurtdışına geçiş farklı
zamanlarda farklı nedenlere dayandırılmıştır. Fakat bunlardan en akla yatkını ve
kabul görenleri şunlardır:
a. Elazığ’da PKK Merkez Komite üyesi ve genel örgütlenme sorumlusu Şahin
Dönmez’in yakalanması ve sorgu esnasında örgütle ilgi tüm bilgileri emniyet
mensuplarına aktarması ve Abdullah Öcalan’ı yakalatma girişimi,154
151 Hamza Keleş, Nuh Mete Yüksel ve Talat Şalk, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 26/04/1999 gün ve 1998/98 Esas No’lu İddianamesi, 1.Bölüm, ss.33-34.
Ersever, a.g.e., ss.52-54.152 Duran Kalkan, “Silahlı Mücadele Tarihimiz ve Komuta Sorunlarımız”, Mahsum Korkmaz Akademisi Ders Notları, HPG Basın İrtibat Merkezi, Erişim: 14 Aralık 2005, www.hpg-online.com. 153 Aydın, a.g.e., 1992, ss.51-54.154 Cemil Bayık, Parti Tarihi, PKK Yayını, Şam, 1994.
49
b. Abdullah Öcalan’ın güvenlik güçleri, aşiretler ve hemen her örgütle girilen
çatışma ortamı sonrasında kendisini güvende hissetmemesi,
c. Dış bağlantı ve ilişkileri geliştirmek, bu suretle örgüt elemanlarının özellikle
askeri eğitim almalarını sağlamak,155
d. 12 Eylül müdahalesi öncesinde kesin olmamakla beraber Bulgar Gizli
Servisi tarafından uyarılmış olmasıdır.156
Abdullah Öcalan, Talabani’nin yardımıyla ve Ethem Akçan adlı örgüt elemanı
vasıtasıyla 4 Temmuz 1979 tarihinde Şanlıurfa Suruç ilçesinden Suriye’ye geçmiştir.
İlerleyen süreçte Talabani, SSCB İstihbarat Teşkilatı Bölge Şefi Anthony Primkov ve
Suriye yönetimi tarafından FKÖ’nün gerilla gruplarından George Habbaş, Nayif
Havatme ve Ahmet Cıbril157 ile buluşturulan Abdullah Öcalan, bu ilişkiler vasıtasıyla
Suriye’den Lübnan’a geçmiştir.158 Bu aşamada tarafların farklı amaçları göze
çarpmaktadır. Abdullah Öcalan, militanlarını eğiterek, Suriye toprakları üzerinde
kendisine kalıcı bir kamp edinmeyi ve lojistik destek sağlamayı istemiş; Suriye
Hükümeti Türkiye’ye karşı PKK’yı kullanmak suretiyle güç kazanımını hedeflemiş;
FKÖ ise İsrail ile olan mücadelesinde örgüt militanlarından faydalanmayı
planlamıştır. Sonuç, Abdullah Öcalan ve Suriye’nin kesişen amaçları doğrultusunda
olmuş, 200–300 kişilik PKK militanı FKÖ militanları tarafından eğitilerek eylemlere
hazırlanmıştır.159 Bu dönemde örgüt militanlarının sınırlı düzeyde kalsa da İsrail’e
karşı çatışmalara katılması FKÖ tarafından sempati ile karşılanmıştır.160
155 Öcalan dış bağlantı ve ilişkileri geliştirmek kapsamında çerçeveyi oldukça geniş çizmiştir. Denilebilir ki hemen hemen bu çerçeveye dahil edilemeyecek bir ülke yoktur. Bu düşünceye mesnet olarak Öcalan’ın şu sözleri örnek verilebilir; “…Kürdistan Kurtuluş Hareketi, içinde bulunduğu doğal ittifak yapısının bir gereği olarak, sosyalist ülkeler, emperyalizme karşı mücadele içinde olan devlet, hükümet, kurtuluş hareketleri ve emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı hareketleriyle, en geniş ilişkiler kurmaktan yanadır… Sovyetler Birliği ve Çin dahil olmak üzere bütün sosyalist ülkelerle, proleter enternasyonalizmin ilkelerine göre ilişkiler geliştirmeyi devrimci bir görev biliriz.” Bkz. Öcalan, a.g.e., Nisan 1992, ss.95-96.156 Ümit Özdağ, Türkiye’de Düşük Yoğunluklu Çatışma ve PKK, Üç Ok Yayınları, Ankara, 2005, s.25.157 “George HABBAŞ, Nayif HAVATME ve Ahmet CIBRİL gibi isimlere bağlı gruplar, Yaser ARAFAT’ın El Fetih’inin aksine geleneksel Filistin tabanına dayanmıyorlardı. Moskova yanlısı ve Şam’dan destek alan yapılara sahiptiler.” Bkz. Murat Yetkin, Kürt Kapanı, Şam’dan İmralı’ya Öcalan, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004, s.28.158 Abdullah Öcalan, Gerçeğin Dili ve Eylemi, Aram Yayıncılık, Şam,1995, ss.145-146.
Nihat Ali Özcan, “PKK Terör Örgütü ile Mücadele”, Küresel Terör ve Türkiye Sempozyumu, T.C.Genelkurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Yayınları, Yıl:1, Sayı:6 Ankara, 29 Mayıs 2002, s.37.159 Özcan, a.g.e.,1999, ss.79-88.
Bayık, a.g.e., 1994, s.59.160 Ümit Özdağ, Türkiye, Kuzey Irak ve PKK; Bir Gayrinizami Savaşın Anatomisi, Asam Yayınları, Ankara, 1999, s.34.
50
Bu süreçte Abdullah Öcalan (her ne kadar dava aşamasında yaptığı
savunmalarda bu ilişkiyi inkâr etse de) merkezi Lübnan olan Ermenistan Özgürlüğü
İçin Ermeni Gizli Ordusu (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia
(ASALA)) ile irtibata geçmiş, eğitim, silah, teçhizat ve barınma konularında
ASALA’dan yardım almıştır.161
Yurtdışında sürdürülen bu çalışmaların paralelinde, Abdullah Öcalan’ın
güdümü ve Merkez Komite üyelerinin denetimiyle yurtiçi örgütlenmeye devam
edilmiştir. Bu kapsamda 12 Eylül döneminden önce, PKK’nın 22 il ve 63 ilçede
örgütlendiği bilinmektedir. PKK bu dönemde sayıları 2000’in üzerinde olduğu
değerlendirilen militanları ile Halk Ordusu, Askeri Teşkilat ve İstihbarat Örgütü adları
altında kanlı eylemlerine başlamıştır. Öyle ki halk, örgütün artan etkinliği karşısında
lojistik destek vermeye mecbur kalmıştır. Söz konusu durumun sekteye uğraması,
hatta durma noktasına gelmesi ise 12 Eylül Askeri Darbesi ile olmuştur. Bu dönemde
gerek yönetim kadrosundan gerekse militan kadrosundan önemli bir kısmı
yakalanmış birçoğu da yurtdışına kaçmıştır.162
2.2.2.2. 12 Eylül Sonrası Örgüt ve 1. Konferans (15–25 Temmuz 1981)
PKK’nın 1979–1980 arasındaki hızlı gelişiminin sekteye uğraması, hatta
durma noktasına gelmesi ise 12 Eylül Askeri Darbesi ile olmuştur. Bu dönemde
örgüt gerek yönetim kadrosundan gerekse militan kadrosundan önemli kayıplar
vermiştir.163
Abdullah Öcalan, 12 Eylül sürecinde örgütün yurtiçinde zor duruma düşmesi
ve iki yıllık süreç içerisinde yurtdışında nispeten dağınık vaziyette devam eden
eğitim süreci nedenleriyle, örgütü bir araya getirerek lider kadrosu üzerindeki
otoritesini tazelemek maksadıyla, Filistin Demokratik Halk Cephesi (FDHC)
tarafından kendisine tahsis edilen Helve kampında (bilinen adıyla Mahsun Korkmaz
Akademisi) 15–25 Temmuz 1981 tarihleri arasında bir konferans düzenlemiştir.
Abdullah Öcalan’a göre bu konferans PKK açısından bir dönüm noktası olmuştur. 164
161 Özcan, a.g.e.,1999, s.80. 162 David Mcdowell, Modern Kürt Tarihi, Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2004, s.556.163 Özdağ, a.g.e., 2005, s.26.164 Aydın, a.g.e., 1992, ss.65-71.
51
Abdullah Öcalan konferans öncesinde, uzun süreli halk savaşının
stratejilerini ve temellerini ortaya koyan, ayrıca konferans gündemini belirleyen
Politik Rapor isimli bir broşür hazırlayarak katılımcı militanlara dağıtmıştır. Konferans
aslında sanıldığının aksine militanların beyinlerini yıkamaya yönelik bir eğitim
sürecidir. Merkez komite üyeleri ve militanlar 12 Eylül sürecinde örgütte yaşanan
başarısızlıklar nedeniyle Abdullah Öcalan tarafından yoğun tehdit ve suçlamalarla
sindirilmiş ve sonradan katılacakları gruplarını homojenleştirebilecek seviyeye
getirilmiştir.165
Sözde konferansta, Abdullah Öcalan tarafından Türkiye’ye dönüşe yönelik
siyasi askeri zeminin hazırlanması hedeflenmiş, bu kapsamda Suriye’de yürütülen
eğitim çalışmalarına hız verilmesi ve Irak’ta bulunan Kürt gruplarla yakın ilişki
içerisine girilmesi planlanmıştır.166 Konferansta alınan kararlar şöyledir:
a.Örgütlenmenin yeniden oluşturulması,
b.Cephe ve ittifaklara ilişkin pratik adım atılması,
c.Askeri hazırlıkların başlatılması,
d.Örgütün yeniden toparlanması maksadına yönelik olarak Orta Doğu ve
Avrupa ayırımı yapmaksızın yurtdışı imkânlarına dayalı olarak asgari bir yıllık askeri
ve siyasi eğitim çalışmasının başlatılması,
e.Yine 1980 yılında Avrupa’da başlatılan faaliyetlerin daha da geliştirilmesi
maksadıyla 1981 yılı ortalarından itibaren Avrupa’daki faaliyetlerin bir temsilciliğe
bağlı olarak sürdürülmesi.167
Terör örgütü bu kararların haricinde özellikle propagandaya yönelik olarak
etkili bir basın-yayın faaliyetinin sürdürülmesi kararı almış, bu amaçla 01 Ocak 1982
tarihinde partinin resmi yayın organı sıfatıyla Almanya’nın Köln şehrinde
“Serxwebun-Bağımsızlık” adıyla ayrı bir dergi çıkarılarak yayınlanmaya
başlamıştır.168
Konferansın tamamlanmasının ardından bölücü örgüt başı planlarını süratle
uygulamaya başlamış, ilk olarak Kuzey Irak’a yerleşebilmek için sözde Kürdistan
165 y.a.g.e., 1992, ss.68-69.166 Özdağ, a.g.e., 2005, s.26.167 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 1. Bölüm, s.35.168 Keleş, a.g.e.,s.36.
52
Demokratik Partisi kurucusu Mustafa Barzani ile uzlaşma yoluna gitmiştir. Bu
uzlaşma sonucunda ve terör örgütünün 2. kongre kararları doğrultusunda 1982–
1983 yıllarında Türkiye sınırı boyunca kamplarını kurmuş ve yurtdışında eğitim alan
militanlarını bu kamplara yerleştirmiştir. 169
Bu dönemde gerçekleşen diğer bir olay da Haziran 1982 tarihinde İsrail
Ordusu’nun Güney Lübnan’ı işgal etmesi nedeniyle Filistinlilerin Lübnan’ı terk etmesi
ve PKK’nın bu gelişmeye paralel olarak elemanlarını Suriye‘ye aktarmasıdır. Örgüt
elemanları başkent Şam’ın yanı sıra Halep ve Haseki kentlerinin merkez ve
ilçelerinde Muhaberat’ın bilgisi altında kiralanmış evlerde kalmaya başlamıştır.170
2.2.2.3. Türkiye’ye Dönüş Hazırlıkları ve 2. Kongre (20–25 Ağustos 1982)
Abdullah Öcalan, yurt dışına çıkış sürecinin ardından kısmen kendi kontrolü
altında kısmen de dış desteklerin güdümünde üç temel hedefe ulaşmış
bulunmaktaydı. Bunlardan ilki ekonomik ve siyasal açıdan kendisine destek verecek
ülke ve örgütlerle işbirliği yapmaktı. Bu hedef tahmin edilenden daha kolay ve hızlı
şekilde gerçekleşmişti. İkinci hedef militanlara askeri eğitim aldırılmasıydı ki, bu
hedef istenilen sayılara ulaşılamasa da tamamlanmış sayılırdı. Son hedef ise
özellikle Suriye ve Kuzey Irak’ta Türkiye’ye kolayca ulaşabileceği emniyetli ve kalıcı
üs bölgeleri edinmekti. Suriye yönetimi ve Barzani ile yapılan görüşmeler sonucu bu
hedefe de ulaşılmış bulunmaktaydı.
Yaşanan gelişmelerin ardından gerek PKK’nın uluslararasılaştırılması
gerekse silahlı militanların eğitim seviyelerinin iyi hale gelmesine duyulan güvenle
Türkiye’ye girilerek silahlı mücadelenin başlatılması maksatlarıyla bir kongre
yapılması kararlaştırılmıştır. Bu kongre 20–25 Ağustos 1982 tarihinde Lübnan
topraklarında yapılmıştır.171
Terör örgütünün 2. kongresinde, ulaşılan söz konusu üç hedef sonrasındaki
aşamayla ilgili kararlar alınmıştır. Alınan ilk karar, 1983 yılının sonbaharında sözde
169 Demirel, a.g.e., 2005, s.133-134.170 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 1. Bölüm, s.36.171 Nihat Ali Özcan, “PKK’dan KADEK’e: Değişim Takıyye mi?”, ASAM Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:25, Ankara, Haziran 2002.
53
Botan sahasında silahlı eylemlere başlanacak şekilde hazırlık yapılması olmuştur.172
Yapılacak hazırlık faaliyetlerinde aşağıdaki hususlara yer verilmiştir:
–Bölgeye emniyetle giriş çıkış yollarının tespit edilmesi,
–İkişerli, üçerli gruplar halinde Türkiye’ye girilerek bölgenin tanınması,
–Sığınak ve depo olarak kullanılabilecek yerlerin tespit edilerek
hazırlanması,
–Askeri birlik ve tesislerle ilgili keşif yapılması,
–Yöre halkıyla ilişkiye geçilerek, güvenilen köylerde dar komiteler kurmak,
bu yolla gıda, silah, mühimmat, barınma ve keşif konularında destek sağlanması.173
Örgüt kongrede alınan kararlar doğrultusunda çalışmalarına başlamış, fakat
tamamında başarılı olamamıştır. Militanlar özellikle Hakkâri, Siirt ve Şırnak
kırsalında bölgeyi tanımak açısından ve bu dönemde içleri doldurulamasa da
sığınak ve depo hazırlanması konusunda kısmen ilerleme kaydetmiş, kesin sonuç
alınabilecek küçük askeri birlik ve tesislerin keşfi yapılmıştır.174 Propaganda ve
lojistik destek anlamında ise militanların tecrübesiz olması, çoğunluğunun
üniversitede okuyan ve şehirde büyüyen gençler olması ve halkın destek
verebilecek güçte olmaması gibi nedenlerle ilerleme kaydedilememiştir.175
172 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e.,1. Bölüm, s.33.173 Demirel, a.g.e., 2005, s.403-404.
Aydın, a.g.e.,1992, ss.84-87.174 Abdullah Öcalan, Parti Önderliğinin Çözümlemeleri, Cilt:3, Şam, 1987, s.10.175 Bu dönemdeki faaliyetlere örnek olarak; 1983 yılında Mahsum KORKMAZ önderliğinde iki grup illegal yollardan Türkiye’ye giriş yapmış, fakat bu gruplar bir süre sonra Kuzey Irak’a geri dönmek zorunda kalmıştır.
54
2.2.2.4. İlk Eylemler, HRK, ERNK ve 3. Kongre (25–30 Ekim 1986)
2. Kongrenin ardından Abdullah Öcalan tarafından sözde Kürdistan Kurtuluş
Birliği (HRK (Hezen Rızgariya Kürdistan)) üst kuruluşu altında, Hakkâri-Çukurca-
Şemdinli bölgesinde “21 Mart”, Eruh-Şırnak-Pervari bölgesinde “14 Temmuz” ve
Van-Çatak bölgesinde “18 Mayıs” adlarıyla üç silahlı propaganda birliği
kurulmuştur.176 HRK ‘nin ilanı ise PKK’nın ilk silahlı eylemleri olarak bilinen 15
Ağustos 1984 tarihli Eruh ve Şemdinli baskınları ile gerçekleştirmiştir. Bu
saldırılarda, büyük bir eylemle silahlı propagandadan sözde gerillaya geçişi, örgütün
niyet ve varlığını duyurmak hedeflenmiştir.177
Bu saldırılar devlet ve kamuoyu tarafından beklenmeyen, bir ölçüde de
hazırlıksız yakalanılan eylemler olarak kabul görmüştür. 1984 yılı söz konusu
eylemlerin yarattığı çalkantı ile geçerken, her şeye rağmen yakalanan ya da teslim
olan örgüt mensupları vasıtasıyla PKK’nın yapısı, sevk ve idare biçimi, üs bölgeleri,
eylem biçimleri, iç ve dış irtibat birimleri gibi konularda önemli çerçeve bilgiler elde
edilmiştir.
PKK terörünün ilk yılları olması nedeniyle 1984–1985 yılları kayıplar
açısından değerlendirildiğinde; terör örgütüne yönelik yapılan operasyonlarda ve
örgüt tarafından yapılan silahlı saldırılarda; 229 terörist ölü, 33 terörist yaralı, 178
terörist sağ olarak ele geçirilirken 62 terörist kendiliğinden teslim olmuştur. Buna
karşılık 84 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 105 güvenlik görevlisi de yaralanmıştır. Bu
dönemde terör örgütünce yöre halkına yönelik icra edilen silahlı propaganda
eylemlerinde; 184 vatandaşımız katledilmiş, 125 vatandaşımız da yaralı olarak
kurtulmayı başarmıştır.178
1985 yılı örgüt açısından oldukça başarısız geçmiştir. Buna, Abdullah
Öcalan’ın 21 Mart 1985 tarihinde kurduğu sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi
(ERNK (Eniya Rızgariya Netewa Kurdistan))’nin de fiyaskoyla sonuçlanması
176 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 3. Bölüm, s.39.177 Ümit Özdağ, Kuzey Irak ve PKK, Ankara, 1999, s.83.178 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Terörle Mücadele, Ankara, 2002, EK-I, EK-J.
55
eklenince,179 örgüt kış aylarını yoğun planlama ve hazırlık çalışmaları yaparak
geçirmek durumunda kalmıştır.180
1986 yılı da örgüt açısından farklı geçmemiş, özellikle lider kadrosunda
moral bozucu kayıplar yaşanmıştır.181 Örgütün 1984 yılında gösterdiği çıkışı 1985 ve
1986 yıllarında gösterememesi ve neredeyse dağılma noktasına gelmesi nedeniyle
25–30 Ekim 1986 tarihleri arasında, Lübnan’ın Bekaa vadisinde bulunan Helvi
kampında örgütün üçüncü kongresi düzenlenmiştir.182
Bu kongrede örgütte ciddi bir değişim yaşandığı değerlendirilmektedir. İlk
olarak örgüte maddi gelir sağlamak maksadıyla sözde “vergilendirme kanunu” adı
altında bir karar alınmıştır. Bu karar kapsamında mali işlerden sorumlu bir birim
kurulması ve ERNK militanları aracılığıyla gelir durumu iyi olan Kürt kökenli
vatandaşlarımızdan makbuz karşılığı para toplanması kararlaştırılmıştır.183
İkinci olarak, kendisinden bekleneni yerine getiremeyen HRK yapılanması
kaldırılarak yerine sözde Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK (Arteşa Rızgariya
Gele Kurdistan)) kurulmuştur.184 Bu oluşuma militan temin edebilmek maksadıyla da
sözde “askerlik yasası”nın çıkarılarak uygulanmasına,185 ayrıca silahlı unsurların
yönetiminde komutan ve siyasi komiser düzeyinin hayata geçirilmesine karar
verilmiştir.186
Üçüncü olarak, HRK’nin başarısızlığında da katkısı olduğu düşünülen sözde
eyalet yapılanması şu şekilde değiştirilmiştir:187
179 Emin Gürses, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi, IRA-ETA-PKK, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2003, s.87.180 ÖCALAN, ERNK’nin kuruluşuyla kuruluş programında yer alan parti-cephe-ordu sistemini tamamlayarak halk üzerindeki etkinliğini ERNK (cephe) vasıtasıyla, çatışmaları da HRK (ordu) vasıtasıyla yürütmeyi planlamıştır. 181 28 Mart 1986 tarihinde, HRK’nin lider kadrosundan ve 15 Ağustos 1984 Şemdinli-Eruh baskınlarında Eruh Bölge Komitesi başkanı Mahsum Korkmaz Gabar’da öldürülmüştür. Korkmaz örgüt içerisinde ÖCALAN’ın sağ kolu olarak değerlendirilmekte ve militanlarca lider olarak görülmektedir.182 Özdağ, a.g.e., 2005, s.41.183 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 3. Bölüm, s.97.184 Ersever, a.g.e., ss.116-121.
Demirel, a.g.e., 2005, s.412.185 Sözde askerlik yasası kapsamında gönüllü, yükümlü ve zorunlu şeklinde üç giriş yöntemi belirlenmiştir. Gönüllü tip adından anlaşıldığı gibidir. Yükümlü tipi, köy ve mezralardan örgütün talebi karşılığı örgüte verilen grup ya da yükümlü diye nitelenerek kaçırılanlardan oluşturulmaktadır. Zorunlu tip ise örgüt karşıtı köy, mezra ya da aşiretlerden kaçırılanlardan oluşmaktadır.186 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 3. Bölüm, s.40.
Aydın, a.g.e.,1992, ss.123-124.187 Abdullah Öcalan, Yeni Dönemin Görevi Üzerine Yetkince Düşünelim, Şam, 1999, s.5.
56
–Botan (Siirt, Şırnak, Uludere, B.Şebap, Hakkâri, Van),
–Garzan (Batman, Kurtalan, Sason, Bitlis’in bir bölümü),
–Orta Eyalet (Diyarbakır, Muş, Bingöl, Elazığ’ın bir bölümü),
–Serhad (Kars, Ağrı),
–Dersim (Tunceli),
–Mardin,
–Güney Batı (Urfa, Antep, Adıyaman, Maraş).
Kongrede bu eyaletlerin altında bölge komiteleri, bölge komitelerinin altında
ise yerel komiteler kurulmasına, ARGK militanlarının bu komitelerce yöneltilmesine,
eyaletlerde bir ya da iki hareketli ana birlik kurulmasına, ayrıca takım ve gruplar
şeklinde birlikler bulundurulmasına karar verilmiştir.188
Kongrede alınan diğer kararlar ise şöyledir:189
–ERNK bünyesinde ülke-bölge-yerel komite yapılanmasında, “Dış İlişkiler
Bürosu”nun kurulmasına karar verilmiştir.
–Helvi kampının adının Mahsun Korkmaz Akademisi olarak değiştirilmesi, bu
akademinin yönetici kadroyu yetiştirmesi ve Parti Merkezi olması kabul edilmiştir.
–Cezaevleri ile ilişkilerin merkezileştirilmesi, cezaevlerinin daha aktif şekilde
desteklenmesine karar verilmiştir.
–Örgüt içi ve örgüt dışı olmak üzere iki istihbarat birimi ile Parti Koruma
Gücü’nün kurulmasına karar verilmiştir.
–Geçici Köy Korucusu (GKK) sisteminin tasfiyesi edilmesi ve itirafçılığın
önlenmesi amacıyla caydırıcı önlemler alınması kararlaştırılmıştır.
1987 yılında, 3. kongrede alınan kararların etkisi kendisini göstermeye
başlamıştır. Yöre halkına ve GKK’lara karşı uygulanan sindirme sürecinde oldukça
acı tablolara karşılaşılmıştır. Bu sene içerisinde örgüt tarafından 15 toplu katliam
gerçekleştirilmiş, toplam 237 vatandaşımız hayatını kaybederken, 117 vatandaşımız
yaralı olarak kurtulmuştur. Yine örgüt tarafından 15 GKK şehit edilmiş, 15 GKK da
yaralanmıştır.190
188 Aydın, a.g.e.,1992, s.119.189 Demirel, a.g.e., 2005, ss.408-409.190
57
1988 yılı ise gerçekleştirilen silahlı eylemler açısından bir önceki yıla benzer
şekilde devam etmiş, fakat örgütün kayıplarında artış söz konusu olmuştur. Bu yıl
içerisinde gerçekleşen en önemli iki olay şüphesiz İran-Irak savaşının sona ermesi
ve Saddam’ın kimyasal ve biyolojik silahlarla 16 Mart 1988 tarihinde Halepçe’de
yaptığı katliamdır.
Halepçe katliamının ardından büyük göç dalgaları oluşmuş, bu dalgalarından
birisi İran’a diğeri de Türkiye’ye yönelmiştir. PKK ise ortaya çıkan durumu lehine
dönüştürmeye gayret emiştir. Örgütün bu süreçteki kazanımları şu şekilde
sıralanabilir: İlk olarak parçalanmış aşiret üyelerinin ve diğer Kürt sığınmacıların
yanlarında getirdikleri silah ve mühimmatların önemli bir bölümüne hudut boylarında
el koymuş, ayrıca göçerlerin yaptığı perdeleme vasıtasıyla ülke içine giriş
kolaylaşmıştır. Öte taraftan, sahipsiz kalan topraklarda da üslenme imkanı elde
etmiştir.191
1988 Yılı içerisinde örgüt Avrupa’ya açılımlar gerçekleştirmeye başlamış,
özellikle Fransa Devlet Başkanı’nın eşi Daniella Mitterand’ın destekleriyle sesini
durmaya başlamıştır. Örgüt bu dönem içerisinde derneklere el atmış ve basın-yayın
faaliyetlerine girişmiştir.192
1989 Yılında örgüt içerisinde önemli tasfiyeler söz konusu olmuştur. Abdullah
Öcalan örgütün gelişiminden memnun olmadığını her fırsatta dile getirmiş, bu
konudaki sorumluları sözde eyalet sorumluları olarak göstermiştir. Bu kapsamda
sözde Botan eyaleti sorumlusu Nizamettin Taş görevden alınmış, yerine birçok
katliamın birebir sorumlusu olan Şahin Baliç193 getirilmiştir194. Terör örgütü elebaşı
bununla yetinmeyerek, örnek olması açısından sözde Botan195 eyaletinin “1989–
1990 Botan İki Yıllık Eyalet Planlaması”nı bizzat kendisi yapmıştır. Bu planlamada
T.C. Genelkurmay Başkanlığı, a.g.e., 2002, EK-I, EK-J.191 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2. Bölüm, s.40.192 Arslan Tekin, Son İsyan, 1.Cilt, Elips Kitap, Ankara, 2004, ss.120-121.193 Şahin Baliç, 1990 yılının Mayıs ayında, ÖCALAN ile girdiği ideolojik bir tartışmanın ardından hainlikle suçlanarak kurşuna dizilmiştir. Bkz. Koray Düzgören, Kürt Çıkmazı, Verso Yayınları, Ankara, 1994, s.42.194 Aydın, a.g.e., 1992, ss.137-139.195 Sözde Botan eyaleti ÖCALAN açısından büyük önem taşımaktadır. ÖCALAN her fırsatta Botan’ın sözde Kürdistan’ın kalbi olduğunu ve gerçek silahlı savaşın bu noktada verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bkz. Abdullah Öcalan, “Halk Savaşında Militan Kişilik”, Weşanen Serxwebûn, Sayı: 64, Köln, Şubat 1994, s.277. Sözde Botan eyaleti’nin bölümleri zaman içerisinde değiştirilmekle beraber Şemdinli, Çukurca, Uludere, Şırnak, Eruh, Pervari ve Çatak’ı kapsamaktadır.
58
dikkati çeken en önemli husus, örgütün stratejik savunmadan stratejik denge
aşamasına geçirilmesi ile ilgili alınan karardır. Abdullah Öcalan stratejik denge
aşamasına yönelik olarak kadroların önemli ölçüde arttırılmasını, tüm askeri,
ekonomik ve sosyal hedeflere saldırılar düzenlenmesini ve büyük askeri birliklerin
hareketsiz hale getirilmesini istemiştir. Yapılanmaya yönelik olarak ise sözde Botan
eyaletinde bir akademinin kurulması ve örgüt genelini kapsayacak şekilde bir sağlık
biriminin kurulması planlanmıştır.196
Terör örgütü 04–13 Eylül 1989 tarihinde, örgütün 2. Konferans ve 4.
Kongresine hazırlık yapılması maksadıyla Van-Çatak ilçesi Toranis (Acarlar)
köyünün güneyinde bulunan Tatereş dağında “Birinci Yurt İçi Konferansı”nı
gerçekleştirmiştir.197 Konferansta alınan kararlar kısaca şöyledir:198
–Cephe faaliyetlerinin ağırlıklı olarak ülke içerisinde, özellikle Türkiye
metropol illerinde yürütülmesi, bu amaçla faaliyetlerin tek merkezden ve tam yetki ile
yürütülmesi, PKK iç merkezinin oluşturulması, bu merkezin altı ayda bir toplanması,
–Eyaletlerin kendi içlerinde bölgelere ayrılması,
–Geçici ve hareketli olabilecek üslerin, eyalet üslenmelerine bağlı olarak
yapılması,
–Örgüte ihanet eden, örgütten kaçan militanları yargılayacak organların
kurulması, bunların yetki sahalarının bir yönetmelikle belirlenmesidir. Düşük katılımlı
konferansta alınan bu kararlar bağlayıcı olmamakla beraber örgütün 2. konferans ve
4. kongresine teklif şeklinde intikal etmiştir.
196 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “1989–1990 Botan İki Yıllık Eyalet Planlaması”, Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.183-187.197 Örgütün “Birinci Yurt İçi Konferansı”na ayrı bir kısım olarak yer verilmemesinin nedeni, oldukça düşük bir katılımla gerçekleştirilmiş olması ve tekrarının olmamasıdır. Konferansın adı ise örgüt kayıtları içerisindeki şekliyle ifade edilmiştir.198 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “Ülke İçi Parti 1 nci Konferansına Rapor”, Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.125-160.
59
2.2.3. İki Kutuplu Sistem Sonrasında PKK
2.2.3.1. Değişen Dengeler, Yapısal Dönüşüm ve 2. Konferans (04–13 Mayıs 1990)
2. Konferansı izah etmeden önce içinde bulunulan döneme değinmekte
büyük yarar vardır. Öyle ki bu dönem iki kutuplu dönemin sona ermesi anlamına
gelen SSCB’nin dağılma dönemiydi. Abdullah Öcalan için bu, iki açıdan önem
taşımaktaydı. Bunlardan ilki, ideolojisini oturttuğu büyük yapının çökmesiyle örgütün
ideolojisinin elden geçirilmesiydi. Diğeri ise iki kutuplu sistem sonrası alışılagelmiş
konjonktürün ne şekilde değişeceği konusundaki belirsizlikti. Uluslararası ortamdaki
bu büyük değişimin yanı sıra örgütü etkileyen bir diğer konu ise Kuveyt’in Irak
tarafından işgali ve bunun sonucu patlak veren Körfez Savaşıydı.199
Terör örgütü, dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerin paralelinde 04–13
Mayıs 1990 tarihinde Bekaa Vadisi’ndeki Mahzun Korkmaz Akademisi’nde ikinci
konferansını düzenlemiştir.200 Konferansta parti örgütlenmesi, sözde cephe
birliklerinin örgütlenme araçları, şehir devrimi, halkın iktidar organlarının kurulması,
dost ve düşman unsurların belirlenerek ittifakların oluşturulması, uluslararası ilişkiler,
bölgesel ilişkiler, basın-yayın ve propaganda çalışmaları, bağımsızlık mahkemeleri,
cezaevleri, metropol faaliyetleri sözde ordu yapılanması, eylem şekilleri, sağlık
teşkilatı ve eğitim konularında önemli kararlar alınmış ve bazı değişiklikler
yapılmıştır. Bu konularda alınan önemli ve farklı kararlara aşağıda yer verilmiştir.201
a. Örgütlenme:
İdeolojik ve politik faaliyetlerin örgütlenerek geliştirilmesi görevi sadece
merkezi düzeye bırakılmıştır. Merkezin iç örgütlenmesi ise üstte merkezi yürütme,
merkezi yürütmeye bağlı olarak askeri komite, merkez siyasi büro şeklindedir.
199 ÖCALAN bu süreçte çok önemli stratejik bir hata yapmıştır. Bu hata, ÖCALAN‘ın Kıbrıs Rum Kesimi’nden yayın yapan bir radyoda kendi sesiyle yaptığı konuşmada Irak’ın Kuveyt’i işgalini savunmasıdır. Bu konuşmanın ardından 21 Ağustos 1990 tarihinde biraraya gelen aralarından Mesut BARZANİ ve Celal TALABANİ’nde bulunduğu Kürt liderler ÖCALAN’ı, Halepçe Katliamı’nın sorumlusu Saddam ve hükümetini desteklemesi nedeniyle eleştirmişlerdir. Bu olay örgüt içinde birtakım sorunlar yaratmış ve bir grup örgütten ayrılarak Devrimci Birlik (PKK-DP) örgütünü kurmuştur. Bkz. Düzgören, a.g.e., 1994, ss.47-48. 200 PKK-4, PKK II. Ulusal Konferans Kararları, Serxwebûn Dergisi, Sayı:115, Köln, Temmuz 1990.201 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “PKK 2.Ulusal Konferans Kararları”, Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.42-91.
60
Bunun yanı sıra bir merkez kuruluşu olarak disiplin ve denetleme kurulu
oluşturulmuş ve eyalet düzeyinde örgütlenme izni verilmiştir. Ayrıca disiplin ve
denetleme kuruluna faaliyet ve öneriler doğrultusunda geçici özel komisyon kurma
yetkisi de tanınmıştır. 202
Örgütlenme açısından değinilmesi gereken diğer bir husus da basın yayın
örgütlenmesi ile ilgilidir. Bu kapsamda merkezi basın yayın örgütlenmesi ile bağ
içerisinde sözde eyaletleri kapsayan “Eyalet Basın Yayın Komitesi”nin kurulmasına
karar verilmiştir. Bu örgütlenmede merkez, eyalet ve il seviyelerinde basın yayın
organları oluşturulması öngörülmüştür.203
Terör örgütünün gerçekleştirdiği 2. Konferansın, örgütün gidişatı ve genel
yapılanması açısından büyük bir önemi bulunmaktadır. Bu konferansla örgüt genel
gidişatını, örgütlenmesini, eylem türlerini farklı bir boyuta taşımıştır. Söz konusu
konferansta yapılan değerlendirmeler ve alınan kararlar incelendiğinde, örgütün ilk
programı ve tüzüğüne göre daha gelişkin ve elle tutulur boyutta oldukları
gözlenmektedir. Sonucun bu denli göze çarpar nitelikte olmasının temel nedeni ise,
12 Eylül döneminde yakalanan ve 1988 yılında tahliye edilen Mehmet Cahit Şener,
Cihangir Hazır ve Abdurrahman Kayıkçı gibi örgüt açısından önemli isimlerin bu
konferansın hazırlığını yapmış olmalarıdır.204
b. Sözde cephe birliklerinin örgütlenme araçları:
Sözde cephe birliklerinin örgütlenme araçları konusunda örgüt tarafından
alınan kararlara göre; bölgede önemli bir işlevi olan taşımacılık ile ilgili kooperatiflere
sızılacak, yasal ve yasal olmayan okul dernekleri kurulacak, spor kulüplerine
girilecek ve üretim kooperatifleri kurulacaktı.205
Örgüt bu kararların yanı sıra bazı manevi olguların da örgütlenme aracı
olarak kullanılmasına karar vermiştir. Bu kararlara göre, halk arasındaki
geçimsizliklere müdahale edilerek arabuluculuk yapılacak, halkın bir arada olduğu
düğün vb. toplantılar propaganda ve ajitasyon platformuna çevrilecek, Kürtçenin
202 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, a.g.e., ss.44-49.203 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 3. Bölüm, s.43.204 Aydın, a.g.e., 1992, s.153.205 PKK-4, PKK II. Ulusal Konferans Kararları, Serxwebûn Dergisi, Sayı:115, Köln, Temmuz 1990.
61
yaygınlaştırılması ve halkın kullanması sağlanacak, çocuklara Kürtçe ve ölü ele
geçirilen teröristlerin isimlerinin verilmesi teşvik edilecek, asker ve polislerle ticari
ilişkiler sınırlandırılacak, maddi manevi yardımlaşma güçlendirilecekti. 206
c. Cephe Eylemi:
Konferansın PKK yanlısı kitlesel gösterilerin yapıldığı günlerin hemen
akabinde gerçekleştirilmesi kitlesel boyutlu gösterilerin tırmandırılması gibi kararlara
esas teşkil etmiştir.207 Karar metninde, terör örgütünün kullanımı açısından cephe
kelimesi sözde tüm Kürt ulusu anlamına gelmektedir. Cephe eylemi ise, bu sözde
ulusun mevcut düzenle olan her çelişkisinden bir eylem çıkarmak, bir eylem içinde
geliştirmek şeklinde ifade edilmektedir. Bu temelde cephe eylemleri şu şekilde
sıralanmıştır:208
–Sivil protesto eylemlerini örgütlemek ve geliştirmek,
–Fabrikalarda işi yavaşlatmak, işi durdurmak, grevlere gitmek,
–Okullarda boykot geliştirmek,
–Kepenk kapatmak,
–Açlık grevleri, ölüm oruçları, oturma eylemleri, protesto yürüyüşleri ve
mitingleri geliştirmek,
–Örgütçe ulusal gün olarak belirlenen 15 Ağustos, 21 Mart ve 1 Mayıs gibi
günleri bayram havasında kutlamak ve uygun eylem biçimleri geliştirmek,
–Terör örgütü mensuplarının cenazelerine sahip çıkmak ve cenaze törenleri
düzenlemek,
–Spor müsabakalarında protesto eylemleri geliştirmek,
–Devlet dairelerini işlemez kılmak, elden geldiği kadar resmi işlemleri
yapmamak, resmen cenazeleri boykot etmek,
–Bankalara para yatırmamak, bankalardan para çekmek,
–Sömürgecilere ait her şeye zarar vermek,
–Burjuva basınını zaman zaman protesto etmek, bazı savaş sözcüsü
gazeteleri boykot etmek, ülkeye (sözde Kürdistan’a) sokmamak,
–Sömürgeci siyasal partilerin miting ve gösterilerini, karşı gösteri ve
mitinglere çevirmek,
206 PKK-4, a.g.d.207 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2. Bölüm, s.42.208 y.a.g.e., ss.50-52.
62
–Fiyat artışlarını protesto etmek, bunun için uygun gösteri ve boykot
eylemleri geliştirmek,
–Sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek, bunun için uygun eylem
biçimlerini geliştirmek,
–Gösteride Abdullah Öcalan ve ölü ele geçirilen teröristlerin posterlerini
açmak,
–Sözde sivil savunma tedbiri olarak halkı eğitmek, cephenin sivil
protestosunun iç koordinasyonunu sağlamak, bu kapsamda taş, sopa, molotof
kokteyli kullanmak, sokaklara yangın barikatları kurmak, fiziki engeller dikmek,
hendekler açmak, yollara çivili tahtalar serpmek, yürüyüş ve mitinglere yapılan
müdahalelere toplu olarak karşı koymak, protestocuları kaptırmamak, kalabalıkla
saldırmak,
–Çatışmayı tüm kesimlere yaymak.
d. Halkın İktidar Organları (Koma Gel)’nın Kuruluşu ve İşlevi:
Abdullah Öcalan bu konferanstan önceki kongreler ve 1. konferansta salt
şiddeti ifade etmiş halk örgütlenmelerine kapsamlı olarak yer vermemiştir. Fakat bu
konferansla şiddetten vazgeçilmese de toplumsal olaylara ve siyasallaşma sürecine
geniş ve detaylı olarak yer verilmiştir. Daha doğrusu Mehmet Cahit Şener, Cihangir
Hazır ve Abdurrahman Kayıkçı gibi ideolojik boyutu kuvvetli kişilere hazırlattığı ve
kendisinin merkezi otoritesini zayıflatma ihtimali bile olan böylesi detaylı bir
çalışmaya izin vermiştir.209
Konferansta alınan kararlar doğrultusunda bu organlara iki genel görev
verilmiştir. Bunlardan ilki Kürt kökenli vatandaşlarımızın örgütün hedefleri
doğrultusunda eğitilerek devlete cephe almalarını sağlamak, gerçekleştirilecek
eylemleri organize etmek ve bu grupla sözde gerilla arasındaki koordinasyonu
sağlamaktır. Diğer görev ise sözde Kürdistan’daki sömürüyü durdurmak kisvesi
altında ama gerçekte örgüte gelir sağlamak maksadıyla örgütün 3. Kongresinde
alınan vergilendirme kanununu işler hale getirmektir.210 Vergilendirme kapsamında
alınan kararlar kısaca şöyledir:211
209 ÖCALAN her ne kadar böyle bir plana izin vermiş olsa da, söz konusu kişilerin zamanla örgüt içerisinde muhalif bir kanat oluşturacağının da bilincindedir. Bknz. Aydın, a.g.e., 1992, ss.153-154.210 MGK, a.g.e., 1994, ss.53-54.211 Sözde vergilendirme kanunu kapsamında yürütülen faaliyetler özellikle ilerleyen süreçte örgütün en önemli gelir kaynaklarından birisi haline gelmiştir. Bu nedenle konuyla ilgili olarak ayrıntıya girilmiştir.
63
–Para ve mali bağış toplanarak, bunu düzenli bir aidat ve mevsim sistemine
bağlamak,
–Sınır boylarında, sözde gümrük vergisi adı altında, kaçakçı ve araç
şoförlerinden belirlenen miktarlarda para toplamak,
–Otlak ve yaylaları kiralamak,
–Devlet kuruluşlarının ihalelerini yerine getiren müteahhitlere örgütten izinsiz
olarak iş yaptırmamak, izin alanlardan vergi almak,
–Yol ve taşıt vergisi almak bu kapsamda seyahat acenteleri ve nakliye
şirketlerini vergiye bağlamak, vergi vermeyenlerin yolları kullanmasına müsaade
etmemek,
–Büyük toprak sahiplerinden ürün vergisi almak, karşıt görüştekilerin
mallarına tamamen el koymak,
–Özel işletmeleri gelirlerine göre vergilendirmek.
2.2.3.2. Yenilenen Hedefler ve 4. Kongre (26–31 Aralık 1990)
Terör örgütü PKK, Körfez Krizi’nin en kritik döneminde, 26–31 Aralık 1990
tarihleri arasında Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği 4. Kongresinde, yürüttüğü silahlı terör
eylemlerine ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yaparak, halk isyancılığına ve halk
hareketlerine yönelik kararlar almış ve 2000 yılına kadar bölgede özgür ve bağımsız
bir Kürt devleti kurulmasını hedeflemiştir.212
Abdullah Öcalan bu kongreye katılmamış olmakla birlikte kongre kararlarına
esas teşkil edecek talimat ve değerlendirmeleri kongreye katılacak olanlara
ulaştırmıştır. Kongrede Sosyalist Blok’un dağılması neticesinde, dünya dengelerinde
meydana gelen değişimlere bağlı olarak “Dünya İnsanlığının Durumu” başlığı altında
klasik Marksizm’den kaçış sayılabilecek bazı değerlendirmeler yapılmıştır.213
4. Kongrenin ardından güvenlik kuvvetlerinin yanında görev yapan Geçici
Köy Korucuları’nın kazanılması ve onların da aslında Kürt halkından olduğu ve
Kürt’ün Kürt’e kırdırılması politikasının yenilmesi gerektiğini temel prensip olarak
benimseyen PKK terör örgütü, devlet yanlısı şahıslara ve GKK’lara af çıkardığını,
212 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “PKK 4 ncü Kongre Kararları”, Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.93-122.213 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2. Bölüm, s.43.
64
karşı tavırdan vazgeçtikleri takdirde kendilerine dokunulmayacağını ilan ederek bu
yönde yazışma, mektup ve bantlarla GKK’ları ikna edici propaganda faaliyetlerine
girişmiştir.214
Öte taraftan kongrede, parti üyeliği ile cephe üyeliği net olarak birbirinden
ayrılmış, Merkez Komite (MK) üyelerinin yeni görev özellikleri benimsenmiş, bu
doğrultuda Merkez Komite; cephe, basın, yayın, siyasi faaliyetlerin ağırlık merkezi
olması maksadıyla siyasi komite ve askeri komite olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Cephe ve gerilla faaliyetleri de çalışma tarzı olarak birbirinden ayrılmış, sözde
gerillanın esas olarak kırda ve küçük yerleşim yerlerinde yer alması, sözde cephenin
ise şehir alanlarını kapsaması ve bu iki faaliyeti devrim konseyinin yönetmesi, bu
konseyin ise parti merkez komitesine bağlı olması kabul edilmiştir.215
Kongrenin bitiminde hain ilan edilerek gözaltına alınan Mehmet Cahit Şener
diğer MK üyelerinden Abdurrahman Kayıkçı ve Cihangir Hazır’ın yardımlarıyla
kaçmayı başarmıştır.216
Mehmet Cahit Şener’in, kaçışından bir müddet sonra örgüt içinde Abdullah
Öcalan’ın diktatörlüğüne karşı PKK-Vejin217 kanadını oluşturması, Abdullah
Öcalan’ın paniğe kapılmasına neden olmuş ve görevlendirilen örgüt elemanları
Suriye İstihbarat Birimi Muhaberat ile işbirliği yaparak Şener’i Avrupa’ya kaçma
hazırlığı içinde iken Suriye’nin Kamışlı şehrinde öldürmüşlerdir.218
Bu süreçte belirtilmesi gereken bir diğer konu ise Körfez Krizi’nin PKK’ya
sağladığı avantajlardır. İlk olarak; Türkiye, İran ve Irak topraklarında aşiret
ayaklanmaları, bölgesel isyanlar, silahlı çete faaliyetleri, legal ve illegal propaganda
faaliyetleri şeklinde cereyan eden Kürtçü faaliyetler, uzun süre bölgesel ve mevzii
olmaktan ileri gidememiş ve bu durum Kürtçü organizasyonlarda handikap
yaratmıştır. Ancak, Körfez Krizi’nin bitiminde Kuzey Irak’ta meydana gelen
214 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “4 ncü Ulusal Kongremiz Partimizin ve Savaş Çizgimizin Zaferidir, Türkiye Halkına Çağrı, Görevimiz Özgür Kürdistan İçin Savaşmaktır”, Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.163-182.
Demirel, a.g.e., 2005, s.416.215 PKK, PKK IV. Ulusal Kongre Kararları, Serxwebûn Dergisi, Sayı: 110,111,112,113. Köln, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs 1990.216 Aydın, a.g.e., 1992, ss.153-154.217 Vejin kelimesi Türkçe’de “Diriliş” anlamına gelmektedir.218 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2.Bölüm, s.44.
65
değişmeler nedeniyle Kürtçülük sorunu, batılı devletlerin ve medyanın da çabalarıyla
bir anda dünya gündemine girmiştir. Sözde Kürt sorunu böylece uluslararası bir
boyut kazanmaya başlamıştır. PKK böylece Kuzey Irak’ın kuzey şeridinde İran’dan
Suriye hududuna kadar olan bölgede oluşturduğu kamplarda elemanlarını
mevzilendirerek serbestçe hareket etme imkânı kazanmıştır.219
PKK’nın diğer bir avantajı, elde ettiği silahlar olmuştur. 1988 yılından itibaren
Irak istihbaratı ile ilişki sağlayan PKK, bu irtibatını Körfez Krizi esnasında devam
ettirmiştir. Savaşın bitiminde kuzeyden çekilen Irak ordusu silahlarını PKK’ya terk
etmiştir. Ayrıca savaş sırasında ülkemize sığınan Kuzey Iraklılardan çok miktarda
silah ve mühimmat gasp edilmiştir. Öte yandan 36'ncı paralelin kuzeyindeki
toprakların Irak yönetimine kapatılarak, Kürtlerin sözde koruma altına alınması
iradesini “bölgede bir Kürt devleti kurulmak istendiği” şeklinde değerlendiren PKK,
diğer Kürt örgütlerinin önüne geçerek bölgede varlığını güçlendirmeye başlamıştır.
Bu amaçla Haziran 1991 tarihinde sözde Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK (Partiya
Azadiya Kürdistan)) isimli paravan örgütü kurmuştur.220
2.2.3.3. Sözde Kürdistan Ulusal Meclisi ve 3. Konferans (05–15 Mart 1994)
PKK terör örgütü 1991 yılında gerçekleştirdiği 4. Kongrede aldığı kararlarla
yoğunlaştırdığı siyasi atağını devam ettirmek, diğer Kürt gruplarını ve Kürt
oluşumlarını yanına çekmek amacıyla, 1993 yılı Mart-Haziran ayları arasında Zeli
kampında Türkiye’nin değişik bölgelerinden şahısları ulusal meclis üyesi sıfatıyla
toplayarak sözde Kürdistan Ulusal Meclisini (KUM) gerçekleştirmiştir. Toplanan bu
şahıslar yedi aylık süreç içinde örgüt ideolojisi çerçevesinde ideolojik eğitimden
geçirilmiştir.221 Toplantıda Abdullah Öcalan’ın talimatıyla İslami yönü ağır basan
kesimi PKK saflarında örgütlemek ve kamuoyuna imaj değişikliği mesajını vermek
amacıyla Abdurrahman Dürre ve arkadaşlarınca sözde Kürdistan İmamlar Birliği,
sözde Kürdistan Mollalar Birliği ve sözde Kürdistan Dindarlar Birliği lav edilerek
yerine sözde Kürdistan İslami Hareketi (KİH) oluşturma kararı alınmıştır.222
219 Keleş, a.g.e., s.44.220 y.a.g.e., 2.Bölüm, s.44.221 Demirel., a.g.e.,ss.163-166.222 Keleş, a.g.e., 2. Bölüm, s.15.
66
1992 yılından itibaren güvenlik güçlerince gerçekleştirilen yoğun yurt içi ve
sınır ötesi operasyonlar sonucu örgüt önemli zayiatlar vermiştir. Örgüt elebaşısı
Abdullah Öcalan bu gerilemeyi telafi etmek, militanlarına moral vermek amacıyla
1993 yılı başlarında tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Fakat, 24.05.1993 tarihinde
Abdullah Öcalan’ın talimatıyla terörist Şemdin Sakık ve emrindeki katiller tarafından
Bingöl-Elazığ karayolunun kesilerek silahsız 33 asker ve 5 vatandaşımızın şehit
edilmesi, 13 asker, 1 polis ve 8 vatandaşımızın kaçırılması eylemi ile sözde ateşkes
süreci sona ermiştir.223
PKK terörünün en fazla cana mal olduğu dönem 1991 ile başlayan ve 1998’e
kadar uzanan dönemdir. Körfez krizinin sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin
dağılmasının ardından uluslararası dengelerin yeniden tesis edildiği bu dönem,
ülkemiz açısından terörle mücadelenin yoğunlaştığı ve neredeyse bitirilme noktasına
getirildiği bir dönem olmuştur. Yaşanılan bu dönem içerisindeki tırmanış ise 1993–
1994 yıllarına denk gelmektedir. Sayılarla ifade etmek gerekirse, 1860 güvenlik
görevlisi şehit olmuş, 3863 güvenlik görevlisi ise yaralanmış, toplam 10234 terörist
ölü olarak, 236’sı yaralı olarak, 3858’i ise sağ olarak ele geçirilmiştir. Bu dönemde
toplam 2471 vatandaşımız terör örgütü mensuplarınca katledilmiş, 3155
vatandaşımız ise yaralı olarak kurtulmuştur.224
Terörün bu denli tırmanmasının temelinde, örgütün 2. Konferans ve 4.
Kongresindeki kararlar ile 3. Konferansında şiddeti arttırma yönünde aldığı kararlar
bulunmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin bu kararlara ve devamındaki
eylemlere yönelik gerçekleştirdiği sınır içi ve sınır ötesi operasyonlar ise PKK
açısından oldukça büyük kayıplarla sonuçlanmıştır. Bu sürece ışık tutmak açısından
örgütün 3. Konferansının detaylı olarak incelenmesinde fayda vardır.
Terör örgütü genel bir değerlendirmeye gitmek ve artan militan sayısının
getirdiği özgüvenle yeni stratejiler belirlemek üzere 05–15 Mart 1994 tarihleri
arasında, yeri tam olarak belli olmamakla birlikte Suriye toprakları içerisinde 3.
Konferansını düzenlemiştir.225
223 Düzgören, a.g.e., 1994, s.380.224 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, a.g.e., 2002, EK-I, EK-J.225 Keleş, a.g.e., 2. Bölüm, s.50.
67
Bu konferansta alınan en önemli karar ise şiddetin ve silahlı eylemlerin iyice
tırmandırılarak, özellikle bir önceki yıl verilen ağır kayıpları telafi etmek şeklinde
olmuştur. Abdullah Öcalan’ın artık karakteristikleşmiş olan şiddet eğilimi, militan
sayısının 10.000–15.000 gibi bir sayıya çıkması ile iyice ön plana çıkmış ve sözde
Kürdistan’ın kurulmasındaki nihai ve kaçınılmaz yol olarak belirlediği stratejik saldırı
döneminin etkinliğinin arttırılmasına karar verilmiştir.226
Abdullah Öcalan’a göre, ulaşılan militan sayısının devlete herhangi bir
yaptırım sağlaması mümkün olmamakta, hatta gerilemeye ve dağılmaya sebep olma
ihtimali bulunmaktaydı. Mevcut durum ise ancak kitle desteği ve dış yardımla birkaç
yıl sürdürülebilirdi. Öte taraftan siyasi çözüm veya sözde özgürlük çözümünün bir
üst düzeye sıçramayı gerektirdiği, bu sıçramanın da 50.000 kişilik silahlı gücü ve
geliştirilmiş eylem taktiklerini gerektirdiği düşüncesi Abdullah Öcalan’ın konuyla ilgili
diğer fikriydi.227
Terör örgütü elebaşı militan sayısının arttırılması için sözde eyaletler ve
bölgeler üstü bir saha komutanlığı teşkilatlanmasını öngörmüştür. Sözde milis
komutanlıklarının da bağlı olacağı bu teşkilatlanma kapsamında mevcut yapılanma
şu şeklide değiştirilmiştir:228
PKK terör örgütünün 3. Konferansında eyleme yönelik kararlar ise iki başlıkta
özetlenebilir. Bunlardan ilki, güvenlik güçlerinin istenilen bölgede ve zamanda
militanların üzerine çekilmesi yönündeki taktik değişimidir. İkincisi ise, anakent iller
226 Abdullah Öcalan, Ordu ve Savaş Gerçekliğine Doğru Yaklaşmayan Anlayışları Yerle Bir Edelim, Weşanên Serxwebûn, Köln, Haziran 1994.227 Öcalan, a.g.m., 1994. 228 Öcalan, a.g.m., 1994.
Kuzey Saha Cephe
Komutanlığı
Dersim
Orta (Erzurum)
Serhat
Orta Saha Cephe
Komutanlığı
Amed
Garzan
Güney Saha Cephe
Komutanlığı
GAP
Mardin
Botan
MERKEZ
68
ile turizm bölgelerinde bombalama, sabotaj ve kundaklama türü sansasyonel nitelikli
eylemlerin gerçekleştirilmesidir.229
Konferansta üzerinde durulan bir diğer konu kuzeye açılım planıdır. Bu plan,
aslında örgütün 1993 yılı hedefleri içerisinde bulunmakla beraber, yürürlüğe
konulamamıştır. Plan kapsamında Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Artvin, Rize,
Giresun, Samsun gibi illere açılmak, bölgeyle Gürcistan-Ermenistan hattında bir
koridor oluşturmak ve bunları lojistik, silah ve mühimmat ikmalinde kullanmak
hedeflenmiştir.230
2.2.3.4. Açılım Faaliyetleri, Eyalet Yapılanması ve 5. Kongre (07–27 Ocak 1995)
PKK terör örgütü, 5. Kongresini 07–27 Ocak 1995 tarihleri arasında Kuzey
Irak’taki Haftanin kampında gerçekleştirmiştir. Kongre, örgütün yeniden yapılanması,
yeni hedefler belirleme ve bu yeni hedeflere ulaşma, yeni eylem taktiklerine
başvurma konularının ele alındığı bir dönemeç olarak değerlendirilmiştir. Örgüt, bu
kongrede, elindeki bütün imkânlarını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde
hâkim güç haline gelme ve iktidarlaşma amacıyla kullanmayı uygun görmüştür.
Kongre’nin bir diğer özelliği de yargılama kongresi olarak ilan edilmesidir.231
Abdullah Öcalan 5. Kongreye, Politik Rapor adında bir belge sunmuştur. Bu
belgede Abdullah Öcalan kendisiyle PKK’yı özdeşleştirmiş ve önderliğini
sağlamlaştırmaya çalışmıştır. Söz konusu durumu daha net ortaya koymak
maksadıyla, Abdullah Öcalan’ın kendi ifadelerine yer vermek doğru olacaktır. 232
“…Ben kendi yaşam sürecimi bir tarih gibi de değil, bir ulusun yeniden kuruluşu gibi ele aldığımı sizlere anlattım. Parti tarihi anlamında belki de bu gerçeğe daha yakındır. Kendi tarihim, bir parti tarihidir, bir hareket tarihidir, hatta bir anlamda bir ulus, bir yeni insan tarihidir. Tabii partiye bir çok katılım da, gerçek bir katılım değil, tersine partiyi parti olmaktan çıkaran katılımdır; bilinçli veya bilinçsiz ajan katılımdır…. Biz on yaşımızda bile bir isyancının bütün ana özelliklerini sergiliyorduk. Siz yıllardır PKK’lısınız, ama benim on yaşımdaki isyan tecrübemi bile esas alamayacak kadar zayıfsınız..…Birçok
229 Tekin, a.g.e., 2004, ss.130-131.230 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2. Bölüm, s.50.
Demirel, a.g.e., 2005, ss.432-433.231 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2. Bölüm, ss.52-53.232 Abdullah Öcalan, Politik Rapor, Weşanên Serxwebûn: 73, Köln, Haziran 1995.
69
ahmak da hala şunu söylüyor; 'Biz on beş yıldır bu partide yaşamadık mı, komutanlık yapmadık mı, kurt gibiyiz, son derece ince yöntemlerimiz var, olmazsa değişik provokasyonlar dayatırız.' Böyle bir havaya giriyorlar. Ben bu gafillere şunu söylüyorum: Doğrudur, onbeş yıldır seni taşıdık, ama bu senin sandığın gibi olmadı; sen onun an be an nasıl amansız olduğunu bana sor. Bunun için kimini bu sahada, kimini Avrupa'da, kimini dağda tuttuk' hatta zindandakileri bile biz yaşatıyoruz…"
Kongre’de alınan kararları, sol örgütlerle ittifak ve açılım faaliyetleri, örgütün
sözde eyalet yapılanması, intihar saldırıları, Med-TV ve sözde Sürgünde Kürt
Parlamentosu başlıkları altında toplamak mümkündür.
PKK, 1993–1994 yıllarında güvenlik kuvvetlerimizin gerçekleştirmiş olduğu
operasyonlarda önemli kayıplar vermiş, örgüt mensupları moral çöküntüsü içerisine
girmişlerdir. Örgüt üst düzey yönetimi, örgütte oluşan bu olumsuz etkinin kırılması
maksadıyla sözde ordu yapılanmasına geçilmesi ve sansasyonel nitelikte eylemler
gerçekleştirilmesi hususunda karar almıştır. Sözde ordu yapılanması kapsamında
genelkurmaylık kurumunun oluşumu ve örgütlenmesine gidilmiştir233. Aslında bir
kandırmaca olan bu karar, hali hazırda merkez komitenin yürütmekle görevli olduğu
fakat Abdullah Öcalan merkezli olarak sürdürülen silahlı unsurlarla ilgili faaliyetlerde
en ufak bir değişiklik getirmemiştir.
Terör örgütü özellikle kuzeye açılım faaliyetinde kendisine avantaj sağlamak
maksadıyla Marksist-Leninist örgütlerle ilişki içerisine girme kararı almıştır. Örgüt bu
kararı doğrultusunda söz konusu örgütlerle 22 Aralık 1996 yılında yurtdışında Birlik
Protokolü imzalayarak birlikte hareket etme kararı almıştır. Başlangıçta bu
protokolün, düşünüldüğü gibi, PKK'nın Karadeniz Bölgesine açılımında önemli rolü
olmuş, ancak 1997 yılı son aylarında bu protokolün örgüt alt kadrolarınca
benimsenmemesinden dolayı birtakım huzursuzluklar yaşanmıştır. Son dönemde
Abdullah Öcalan'ın yakalanmasıyla gerçekleştirilen eylemlerde bu ittifakın sürdüğü
gözlenmiştir.234
Terör örgütü, 3. Konferansında belirlediği 3 sözde saha ve 8 sözde eyaletten
oluşan yapılanmasını geliştirerek saha sayını 4’e eyalet sayısını ise 12’ye
çıkarmıştır. Buna göre yeni yapılanma şöyledir:235
233 PKK-1, Savaş ve Ordu Kılavuzu, Weşanên Serxwebûn, Mart 1996, s.99.234 Demirel, a.g.e., 2005, ss.416-417.235 PKK-7, “PKK Program ve Tüzüğü”, Serxwebûn Dergisi, Sayı: 71, Köln, Nisan 1995.
70
Kuzey Saha Cephe Komutanlığı
Dersim
Orta (Erzurum)
Serhat
Koçgiri
Orta Saha Cephe Komutanlığı
Amed
Garzan
Güney Saha Cephe Komutanlığı
Ruha (GAP)
Mardin
Botan
Zağros
Toros-Akdeniz Saha Cephe Komutanlığı
Güneybatı Çukurova
MERKEZ
Kongrede alınan bir diğer karar da örgütün propagandasını aktif olarak
yapmak maksadıyla televizyon yayını yapılmasıdır. Aslında örgütün uzun zamandır
gerçekleştirmeye çalıştığı ve 3. Konferans sonrası alt yapısı belirli bir noktaya
getirilmiş olan bu proje, 5. kongrenin ardından 30 Mart 1995 tarihinde Med-TV adıyla
test yayınına, 15 Mayıs 1995’de ise normal yayın akışına başlayarak hayata
geçirilmiştir.236
5. Kongrede alınan son karar, örgütün siyasallaşma ve legalleşme yönündeki
gayretlerini desteklemek maksadıyla özellikle Avrupa’da faaliyet gösterecek bir
sözde Sürgünde Kürt Parlamentosu (SKP) kurulmasıdır. Bu kararın ardından 1995
yılı başlarında Avrupa'daki Kürtçü dernek ve kuruluşların temsilcilerinin katılımıyla
sözde SKP oluşturma çabalarına başlanmıştır. Bu çalışmalara, dokunulmazlıkları
kaldırılan ve bu sebeple yurtdışına kaçan bir kısım DEP Milletvekilleri de
236 Sedat Laçiner, “Ayrılıkçı Televizyon Yayıncılığı ve Uluslararası Bağlantıları, Med-TV Örnek Olayı”, Erişim: 11 Kasım 2005, http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=84.
71
katılmışlardır. Nihayetinde, 12 Nisan 1995 tarihinde Hollanda'nın Lahey şehrinde
sözde SKP açılmış ve başkanlığına DEP eski genel başkanı Yaşar Kaya getirilmiştir.
Sözde SKP değişik tarihlerde ve Avrupa'nın değişik şehirlerinde birçok toplantı
gerçekleştirmiştir.237
2.2.3.5. Eleştirisel Değerlendirme ve 4. Konferans (01–15 Mayıs 1996)
Terör örgütü 5. kongrede aldığı kararlar doğrultusunda 1995 yılı için
hedeflenen amaçlara ulaşamayınca, 01–15 Mayıs 1996 tarihleri arasında eleştirisel
değerlendirme yapmak maksadıyla, Şam yakınlarındaki bir kampta 4. konferansını
gerçekleştirmiştir.238 5. kongre ile büyük benzerlik gösteren konferansta alınan
kararlar genel hatlarıyla şöyledir:
–Ülke genelinde kızıl ve kurtarılmış alanların oluşturularak geliştirilmesi,
–Militan sayısının arttırılması,
–İl, ilçe, kasaba ve köy gibi kalabalık yerleşim yerlerine baskınlar
düzenlenmesi,
–Çeşitli bahanelerle (nevruz, terörist cenazesi vb.) serhildanların239 yeniden
başlatılması,
–Kuzey Irak’ın Türkiye sınırına yakın şehirlerinden başlanarak iktidar
organlarının oluşturulması,
–İntihar saldırılarının arttırılması,
–Her sözde eyalete intihar timleri gönderebilecek şekilde hazırlık ve alt yapı
çalışmalarının yapılması.240
237 Hamza Keleş ve diğerleri, a.g.e., 2. Bölüm, ss.16-17.238 PKK-9, “PKK IV. Ulusal Konferansından Değerlendirmeler ve Kararlar”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:174, Köln, Haziran 1996. 239 Serhildan: PKK kaynaklarında halk ayaklanması anlamına gelmektedir. İki şekilde kullanılmaktadır; İlki askeri serhildan, diğeriyse siyasi serhildandır.240 PKK-9, a.g.m., Haziran 1996.
72
2.2.3.6. Çekiç Operasyonu ve 5. Konferans (15–25 Mart 1998)
Terör örgütü PKK, 1997 yılı ilkbaharında yapılan Çekiç operasyonu ile ciddi
darbeler yemiştir. Dönem içerisinde ERNK tarafından Avrupa’da siyasallaşma
çalışmalarına ağırlık verilmiş, fakat net sonuçlar alınamamıştır. Örgüt gerek 1997
yılını değerlendirmek gerekse yaz döneminde gerçekleştireceği eylemleri planlamak
üzere 15–25 Mart 1998 tarihleri arasında Suriye’de 5. Konferansını
gerçekleştirmiştir.241
Bu konferansta örgüt içerisinde had safhaya ulaşan huzursuzlukları gidermek
maksadıyla 1991 yılından itibaren başlatılan siyasallaşma girişimlerine ağırlık
verilmesine karar verilmiştir.242
Öte taraftan sözde Kürdistan’ın tüm parçalarındaki faaliyetler
değerlendirilmiş, bu noktada özellikle sözde Güney Kürdistan olarak nitelendirilen
Kuzey Irak üzerinde durulmuş, son iki yıldır bu alanda yürütülen faaliyetlerin
sonuçları gözden geçirilmiş ve bu alanın hem Irak’taki gelişmeler hem de yürütülen
çalışmalar açısından değerlendirmesi yapılmıştır. Ayrıca, Kuzey Irak’taki istikrarsız
ortama ve değişim ihtimaline dikkat çekilerek bu alanda örgütlenmenin geliştirilmesi
gerekli görülmüştür. Bu çerçevede PKK terör örgütünün Kuzey Irak’ta yürüttüğü tüm
faaliyetlerin PKK-BAŞKUR adı altında yürütülmesine karar verilmiştir.243
2.2.3.7. Abdullah Öcalan’ın Yakalanış Süreci ve 6. Kongre (Aralık 1998-Şubat 1999)
PKK terör örgütünün 5. Kongresinde belirlemiş olduğu hedeflere ulaşmak için
1993 yılından beri sürdürmüş olduğu Erzincan, Tunceli, Erzurum kırsallarından
Karadeniz illerine açılım faaliyetleri, 1997 yılında daha yoğun bir şekilde devam
etmiştir. Bu doğrultuda Sivas, Erzincan, Malatya, Tokat, Amasya, Ordu, Giresun,
Bayburt, Gümüşhane, Artvin ve Ardahan kırsal alanları ile aynı şekilde Suriye
üzerinden Akdeniz Bölgesi illerinden Hatay, Adana, Kahramanmaraş, Kayseri, İçel,
Antalya, Osmaniye bölgelerinde faaliyetlerini yoğunlaştırma gayretleri görülmüştür.
241 PKK-10, “PKK V. Ulusal Konferans Kararlan”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:196, Köln, Nisan 1998. 242 PKK-11, “PKK V. Ulusal Konferans Kararları”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:197,198. Köln, Mayıs, Haziran 1998.243 PKK-11, a.g.m., Mayıs-Haziran 1998.
73
Fakat 1997 yılı sonlarından itibaren bölgede alınan tedbirler ve güvenlik güçlerince
yapılan operasyonlar sonucu bu bölgedeki faaliyetleri durdurulmuş, birçok terörist
ölü olarak ele geçirilmiştir.244
1996–1998 yılları örgüt açısından büyük kayıpların yaşandığı yıllar olmuştur.
Bu yıllar arasında 13612 terörist ölü 3162 terörist sağ olarak ele geçirilmiştir. Siyasi
ve askeri makamların kararlı tutumlarıyla ve izlenilen baskı politikalarıyla, Abdullah
Öcalan, 09 Ekim 1998 tarihinde Suriye'yi terk etmek zorunda kalmıştır. Suriye’den
Moskova’ya kaçan Abdullah Öcalan 12 Kasım 1998 tarihinde sahte pasaportla
Roma Havaalanı’na giriş yaparken İtalyan polisince gözaltına alınmıştır. Terörist
başının İtalya'da yakalanması üzerine, ülkemizin iade taleplerine ve bu konuda
yapılan siyasi girişimlere İtalyan hükümeti olumlu cevap vermemiştir. Abdullah
Öcalan İtalya’da bulunduğu süre içerisinde gerek İtalya’ya yönelik iltica başvurusunu
olumlu sonuçlandırmak gerekse mevcut terör odaklı baskıyı ortadan kaldırabilmek
adına Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yedi maddelik bir çözüm paketi sunmuştur.245
Çözüm paketinde yer verilen maddeler şöyledir:246
–Kürt bölgelerine yönelik askeri operasyonların durdurulması,
–Göç ettirilen insanların köylerine geri dönmesinin sağlanması,
–Köy koruculuğunun kaldırılması,
–Türkiye sınırları bozulmadan bölgeye otonomi verilmesi,
–Türklerin sahip olduğu tüm demokratik hakların Kürtlere de verilmesi,
–Kürt kimliğinin, dilinin ve kültürünün resmi olarak tanıması,
–Din özgürlüğünün ve plüralizmin (çoğulculuğun) oluşması.
Abdullah Öcalan tüm girişimlerine rağmen uluslararası kamuoyunda İtalya'ya
yönelik haklı baskıların oluşmasını önleyememiş ve İtalya başta olmak üzere Avrupa
ülkelerinden beklediği desteği bulamamıştır. Bunun üzerine 16 Ocak 1999 günü
İtalya'dan ayrılmak zorunda kalan Abdullah Öcalan, 16 Şubat 1999 tarihinde,
Kenya'da gerçekleştirilen özel bir operasyonla yakalanarak Türkiye'ye getirilmiştir.
244 Demirel, a.g.e., 2005, ss.417-418.245 ÖCALAN’ın sunduğu bu paket örgütün altı ve yedinci kongresi için temel teşkil etmiştir. Bkz. Mahmut Baksi, Roma Yürüyüşü, Aram Yayınları, İstanbul, 2000, ss.30-31.246 Abdullah Öcalan, Barışa Doğru 1, Roma Konuşmaları, Aram Yayınları, İstanbul, 2000, ss.359.
74
Bu gelişmeler ile aynı zamana rastlayan terör örgütünün 6. Kongresi Aralık
1998-Şubat 1999 tarihlerinde Kuzey Irak Kandil Dağı bölgesinde toplanmıştır.247 Bu
kongre Abdullah Öcalan’ın doğrudan yönlendirmesi olmadan gerçekleşen ilk kongre
olması nedeniyle öneme haizdir. Kongrede alınan kararları silahlı unsurların yeniden
yapılandırılması başlığı altında dört grupta toplamak mümkündür. Bunlar; komuta
yapısı, teşkilatlanma, sözde gerillada yeniden yapılanma ve yeni dönemde
uygulanacak taktik ve tekniklerdir.
Komuta yapısı ilgili olarak kongrede, askeri alanda mümkün olduğunca
profesyonelleşmeye gidilmesi, bu nedenle askeri eğitimlere önem verilmesi prensip
olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, komuta yapısında partileşmemiş komuta kişiliğini
aşmak, keyfiyetçi, bireyci, uzlaşmacı, tereddütlü komuta biçimini terk etmek; bunun
yerine bilgili, gözü pek, tereddütsüz, inisiyatif sahibi, hedefe kilitlenen komuta
yapısına geçmek esas alınmıştır. 248
Teşkilatlanma açısından iki hususta karar verilmiştir. Bunlardan ilki eyalet
yapılanmasından saha yapılanmasına geçmekle ilgili olup mevcut yapılanma şu
şekilde değiştirilmiştir: Behdinan, Soran ve Zağros sözde eyaletleri birleştirilerek, bir
gerilla sahasına dönüştürülmüş ve bu sahaya merkez karargâh sorumluluğu
verilmiştir. Sözde Botan, Mardin ve Van eyaletleri birleştirilerek bir saha ve sözde
Dersim, Erzurum ve Koçgiri eyaletleri de birleştirilerek bir diğer saha
oluşturulmuştur. Bu sahalara ilave olarak Karadeniz ve Akdeniz bölgelerine ayrıca
yönelerek, Anadolu Halk Kurtuluş Ordusu (AHKO) ve Birleşik Devrimci Güçleri
(BDG) adı altında silahlı faaliyetleri yaygınlaştırma yönünde bir başka karar daha
alınmıştır.249
Teşkilatlanma açısından alınan diğer karar, silahlı unsurların yeniden
yapılandırılmasıdır. Bu kapsamda ilk olarak, örgütün değişen sözde askeri
yapılanması tim, manga, takım ve bölük (birlik) şeklinde kabul edilmiş olup, örgüt
içinde ana birlik olarak hareketli takım yapılanması kabul edilmiştir. Ayrıca, büyük
eylemler için takımlara birleşerek birlik seviyesine gelme talimatı verilmiştir. Silahlı
unsurların yeniden yapılandırılması kapsamındaki bir diğer konuda ise, AHKO’nun
247 Tekin, a.g.e., 2004, s.147.248 Özgür Politika Gazetesi, “PKK VI. Zafer Kogresi'ni Yaptı”, 05 Mart 1999, Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.ozgurpolitika.org /1999/03/05/index.html. 249 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, PKK Terör Örgütünün 6 ncı Kongre Kararlarının Analizi ve Alınacak Muhtemel Karşı Tedbirler Broşürü, 1999.
75
kurulduğu ifade edilmiş fakat detayına girilmemiştir.250 Teşkilatlanmada yapılan
değişiklikler genel olarak değerlendirildiğinde ise, örgütte bu anlamda bir küçülme
olduğu ve 1990 öncesi döneme dönüşün başladığını söylemek mümkündür.
Sözde gerillada yeniden yapılanma konusunda; silahlı unsurların son dört
yılda istenen görevi yapamadığı, bu nedenle mücadele alanını daralttığı ve örgüt
liderinin yakalanmasına sebebiyet verdiği belirtilmiştir. Yeniden yapılanma
kapsamında ise hareketli gerilla taktiği ve oynak üs sistemine geçilerek militanların
özellikle psikolojik savaş mahiyetinde eğitilmesine karar verilmiştir. Bu konuyla
bağlantılı olarak bir diğer konu olan profesyonel sözde gerillanın oluşturulmasına
karar verilmiştir.251
Silahlı unsurların yapılandırılması ile ilgili son husus yeni dönemde
uygulanacak taktik ve tekniklerdir. Kongrede hali hazırdaki durumun bir yenilgi değil
bir daralma olduğu kabul edilmekle beraber, genelde sözde gerillanın çok da
başarısız olmadığının kabul edildiği, bu duruma gelişin esas sebebinin parti emirleri
dışındaki uygulamalardan kaynaklandığı belirtilmiştir. Bu kapsamda alınan kararları
şu şekilde sıralamak mümkündür:252
–1990–1992 Yıllarında Cizre ve Şırnak’ta uygulanan halk ayaklanmaları
şeklinde eylemlere devam edilmesi,
–Savaşın caydırılması ve şehirlere taşınması prensibinden hareketle savaşın
Türkiye genelinde yayılması, yapılan eylemlerin propaganda ile desteklenmesi ve
halkın gözünde bu savaşın anlamsızlığı, gereksizliği ve bezginlik yaratılarak siyasi
çözüme elverişli ortamın oluşturulması gerektiği,
–Ver-kurtul ortamının yaratılması,
–Her fırsatta silahlı propaganda yapılması,
–Sızma, fedai ve intihar eylemleri için militan yetiştirilmesi ve bu tür eylemler
yapılması.
2.2.3.8. Yargılama Süreci ve 7. Kongre (02–23 Ocak 2000)
250 Özgür Politika Gazetesi, a.g.m.251 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, a.g.e., 1999.252 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, a.g.e., 1999.
76
Örgüt liderinin yakalanışının ardından eylem tarzlarında ve amaçlarında bazı
değişiklikler meydana gelmiştir. Halkı baskı altında tutmak, yargı sürecini etkilemek
ve uluslararası kamuoyunun dikkatini ülkemize çekmek adına gerçekleştirilen
eylemleri, molotof kokteyli atma, gösteri yürüyüşü, cezaevlerinde açlık grevi şeklinde
sıralamak mümkündür. Bu tarz eylemlerin artmasında ise Med-TV'nin yaptığı
kışkırtmanın önemli bir payı bulunmaktadır. Söz konusu saldırılardan hâlihazırda
herkes tarafından bilineni şüphesiz, 13 Mart 1999 tarihinde İstanbul ilinde Mavi
Çarşı’ya yönelik gerçekleştirilen eylemdir. Bu eylemde 13 sivil vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir.253
Yargılama süreci devam ederken başlayan bu tür eylemler Abdullah
Öcalan'nın 29 Haziran 1999 günü idam ile cezalandırılmasının ardından başta
metropol iller olmak üzere yurt çapında artış göstermiştir. Bu tarzda eylemlere
Adana, Batman ve Elazığ’da meydana gelen intihar eylemleri de dâhil olmuştur.
Fakat sözkonusu eylemlerin gerek verilen idam kararının onaylanmasına gerekse
son dönemde hızlandırılan örgütün siyasi faaliyetlerine olumsuz etki yapma
ihtimaline karşı Abdullah Öcalan,254 02 Ağustos 1999 tarihinde üst düzey örgüt
mensuplarına, en kısa zamanda bir “Barış Konferansı” düzenlenerek, PKK terör
örgütünün silahlı mücadeleye son vermesini, Türkiye’de bulunan silahlı örgüt
mensuplarının ülke dışına çıkartılması kararının alınmasını içeren talimat niteliğinde
bir mektup göndermiştir.255 Bu mektupta yer alan diğer konular ise şunlardır256:
–TSK’nin siyasi çevrelere nazaran PKK sorunun çözümünde kilit rol
oynadığı,
–21. yüzyılın şartlarının örgütün siyasi sınırları zorlamadan hedeflerine
ulaşmasını mümkün kıldığı,
253 Hürriyet Gazetesi, “Kana doymuyorlar: 13 Ölü”, 14 Mart 1999; Milliyet Gazetesi, “Vahşiler”, 14 Mart 1999.254 Öcalan’ın idam cezası 25.11.1999 günü Yargıtay 9. Ceza Dairesinde onanmıştır. 12.01.2000 tarihindeki liderler zirvesinde idam kararının infazı görüşülmüş, görüşme sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararının beklenmesi yönünde karar alınmıştır.255 ÖCALAN’ın Barış Kongresi ile ilgili ilk girişimi 3 Haziran 1999 günü icra edilen dördüncü duruşmada gerçekleşmiştir. Bkz. Arslan Tekin, Son İsyan, 2.Cilt, Elips Kitap, Ankara, 2004, s.411.256 Adnan Keskin, Öcalan'ın 2 Ağustos Çağrısı Üzerine, Köln, 11 Ağustos 1999, Erişim: 13 Şubat 2006, http://www.tuday.de/turkce/basin/ocalan_cagrisi.htm.
Abdullah Öcalan, “PKK Demokratik Çözümün Anahtarıdır”, Serxwebûn e-Dergisi, Yıl:18, Sayı:213, Köln, Eylül 1999, Erişim: 14 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/1999/09/h01.html.
77
–T.C.nin üniter yapısı çerçevesinde yeniden örgütlenmeye girerek Kürt
sorununun çözümünde siyaset yapılması gerektiği,
–“Demokratik Cumhuriyet” adı altındaki taleplerin bir program haline
getirilmesi,
–Örgütün şiddet boyutundan vazgeçmesi ve legal örgütlenme yoluyla
mücadele etmesi,
–Kongre sonuçlarının “barış planı” adı altında yayınlanması,
–Yayınlanacak planda Türkiye ile barış yapmaya hazır olunduğunun ilan
edilmesi, bu maksatla “barış grupları”nın gönderilmesi,
–Türkiye’nin barışı kabul etmemesi halinde, “meşru savunma hakkı”nın
kullanılması çerçevesinde silahlı mücadeleye devam edilmesi.
Öte taraftan Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile beraber başta ARGK
birimleri içerisinde olmak üzere, ERNK ve diğer birimlerde panik ve kargaşa baş
göstermiş, küçük çaplı da olsa hizipleşmeler olmuştur. Bu gelişmeler doğrultusunda,
2002 yılında yapılması planlanan yedinci kongre, olağan üstü durum ilan edilerek
02–23 Ocak 2000 tarihleri arasında Kuzey Irak Kandil dağı bölgesinde 120’si kadın,
toplam 386 örgüt mensubunun ve 200 kadar sempatizanın katılımıyla
gerçekleştirilmiş olup Demokratik Dönüşüm ve Birlik Manifestosu adı altında kongre
manifestosu hazırlamıştır.257 Manifestoda;258
–Silahlı mücadele gerçeğinin ulusal demokratik gelişmedeki rolünü büyük
ölçüde oynadığına karar verildiğinin dile getirildiği,
–İç ve dış gelişmelerin zorunlu bir gereği olan yeni parti stratejisinin temel
mücadele biçimi olarak demokratik siyasal mücadelenin benimsendiği ve her alanda
uygulamaya konulmasının kararlaştırıldığı,259
–Silahlı mücadele örgütü olarak ARGK’nin değişmesi gerektiği sonucuna
varılarak, Türkiye’nin demokratik dönüşümüne ve sözde Kürt sorununun çözümüne
bağlı olan varlığının Halk Savunma Gücü (HPG (Hezen Parastina Gel)) biçiminde
düzenlenmesinin uygun görüldüğü,260 257 PKK–22, PKK Olağanüstü 7.Kongresi'nin Sonuç Bildirgesi, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı: 218, Erişim: 14 Kasım 2005, http://www. serxwebun.com/2000/02/hab05.html. 258 Osman Öcalan, “Gecenin Karanlığında Yaşayanları Önderliğin Güneşiyle Aydınlatalım”, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, Erişim: 14 Ekim 2005, http://www. serxwebun.com/2000/02/hab07.html. 259 Cemil Bayık, “7. Olağanüstü Kongremiz Yeni Çizgiyi Oluşturma Kongresidir”, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, Erişim: 14 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2000/02/hab06.html.260 PKK–16, “7. Kongre Işığında Halk Örgütlenmesi Yeniden Yapılandırılacak; ERNK'den Kürt Demokratik Halk Birliği'ne”, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, Erişim: 14 Ekim
78
–Benimsenen yeni strateji ve temel mücadele biçimi doğrultusunda tüm
örgüt yapısını değerlendiren kongrenin, yeni stratejik yaklaşımla çelişen
örgütlenmelerin aşılmasını ve bu temelde partinin yeniden yapılandırılmasını karar
altına aldığı,
–Aynı çerçevede, bir cephe örgütlenmesi olan ERNK’nin aşılıp bunun yerine
her alanda Demokratik Halk Birlikleri’nin (Yekitiya Demokratik a Gele Kurd (YDK))
örgütlendirilmesinin oluşturulacağı,261
–Yasal örgütlenme ve demokratik siyasal mücadelenin her alanda
geliştirilmesinin, bu doğrultuda demokrasi güçlerinin en geniş birliğini ve
mücadelesini oluştururken özellikle işçi, kadın ve gençlik kesimlerinin
örgütlenmesine ve mücadelesine büyük önem verilmesinin gerekli görüldüğü
belirtilmektedir. 262
Kongrede oluşturulan sözde barış projesinin Türkiye’nin tüm sorunlarını
demokratik yöntemlerle çözüme kavuşturacak bir demokratik dönüşümü içerdiği
savunulmaktadır. Bu bağlamda projenin, başta Türkiye olmak üzere ilgili kesimlere
duyurulacağı ve proje kapsamında her kesimle ortak çalışmaya hazır olunduğu ilan
edilmiştir.263
Terör örgütünün siyasallaşma faaliyetlerinin amacı ve beklentileri ise şu
şekilde özetlenebilir:
–Abdullah Öcalan’ın idam cezasının infazının engellenmesi,
–Genel af çıkartılması,
–Kürt kültürünün ve dilinin yaygınlaştırılması,
–Kürt halkının ulusal kimliğin tanınması ve anayasal hakları ile vatandaşlık
haklarının güvence altına alınması,
–Silahlı faaliyetlerin askıya alınarak siyasal ve legal faaliyetlerin
yoğunlaştırılması,
–Olağanüstü Hal uygulaması ve Geçici Köy Koruculuğu sisteminin
kaldırılması,
2005, h ttp://www.serxwebun.com/2000/02/hab08.html . 261 y.a.g.m.262 PKK–17, “Önümüzdeki Dönem ve Görevlerimiz; Türkiye'nin Yaşamak Zorunda Olduğu Değişim Süreci”, Serxwebûn e-Dergisi, Eylül 2001, Yıl:20, Sayı:237, Erişim: 14 Ekim 2005,http://www.serxwebun.com/2001/09/hab12.html. 263 y. a.g.m.
79
–Türk-Kürt ortaklığında devlet sınırlarının korunması,
–Düşünce ve inanç özgürlüğünü güvenceye alan yasal düzenlemelere
gidilmesi,
–Köye dönüşün hızlandırılması,
–Ortadoğu’da barışın sağlanarak “Demokratik Ortadoğu Biriliği” hareketinin
oluşturulması.
2.2.3.9. İkinci Serhildan ve 6. Konferans (05–22 Ağustos 2001)
PKK terör örgütü 7. Kongresinde, Abdullah Öcalan’ın talimatları
doğrultusunda stratejik geri çekilme ve sözde meşru savunma yaklaşımını kabul
etmiş ve bu karara uygun yapısal bir değişime gitmiştir. Fakat genel gidişattan
önemli bir sapma ve belirgin bir strateji farklılığı gösteren bu kongre örgüt
kademelerince yeteri kadar anlaşılamamış ve çeşitli aksaklıklar söz konusu
olmuştur.
Örgüt bu gelişmelerin ardından stratejik değişim kongresi olarak kabul ettiği
7. Kongreyi tamamlaması ve yeni stratejinin anlaşılır hale getirilmesi maksadıyla 05–
22 Ağustos 2001 tarihleri arasında Kuzey Irak Kandil Dağı’nda 138 delegenin
katılımıyla 6. konferansını düzenlemiştir.264
6. Konferansta yeni dönemin özellikleri çok yönlü olarak ele alınıp
değerlendirilmiş ve siyasal serhildanın gerçekleştirilmesine yönelik konular ele
alınmıştır. Örgüte göre, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla başlatılan ve PKK’nın
tasfiyesini amaçlayan uluslararası komplo süreci, birinci serhildan hareketi
sayesinde başarıyla önlenmiştir. Bu hareketin bir devamı olarak, 1 Eylül 2001 ve 1
Mayıs 2002 tarihleri arası ikinci serhildan dönemi olarak ilan edilmiştir. 265
Terör örgütünün konferansta aldığı kararlar ise “Halk Hareketi, HPG, Basın-
Yayın ve Kültür-Sanat” başlıkları altında toplanabilir.
264 PKK-33, “PKK Vl. Ulusal Konferans Sonuçlarını Doğru Bir Çalışma ve Yönetim Tarzıyla Hayata Geçirelim”, Serxwebûn e-Dergisi, Eylül 2001, Yıl:20, Sayı: 237, Erişim: 18 Ocak 2006, http://www.serxwebun.com/2001/09/hab04.html. 265 PKK-28, “PKK Vl. Ulusal Konferans Kararları”, Serxwebûn e-Dergisi, Eylül 2001, Yıl:20, Sayı:237, Erişim: 17 Kasım 2005, http://www.serxwebun.com/2001/09/hab06.html.
80
Terör örgütü halk hareketi kapsamında iki temel konuyu ele almıştır.
Bunlardan ilki serhildan adı verilen halk ayaklanmasının kimlik bildirimi çerçevesinde
geliştirilerek siyasallaştırılmasıdır. Bu kapsamda özellikle Avrupa’da, Kürt kimliğinin
tanınması, kültürel hakların verilmesi, Kürtçe yayın ve eğitim hakkının tanınması,
siyasal temsil gibi konuları ön plana çıkararak hem Türkiye Cumhuriyeti üzerinde
uluslararası bir baskı ortamını oluşturmak hem de terör örgütünün meşrulaşmasını
sağlamak hedeflenmiştir.266
Halk hareketi kapsamındaki ikinci konu örgütün yapısal değişiklik öngörerek
başta gençlik ve kadın olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin siyasal, ekonomik,
sosyal, kültürel ve sanatsal alanlarda yaygın olarak kadrolaşması ve Demokratik
Halk İnisiyatifinin serhildan partisi olarak örgütlenmesi kabul edilmiştir. Bu çerçevede
örgütün Koordinasyon Merkezi, Halk Hareketi Merkezi, Halk Savunma Karargâhı,
Özgür Kadın Hareketi (PJA) Merkezi ve Propaganda-Ajitasyon Merkezi biçiminde
değiştirilmiştir.267
Terör örgütü silahlı unsurların kimlik bildirim sürecinde barış ve demokrasi
açısından koruyucu olacağını belirtmiş, bu yüzden devlet barışçıl ve bütüncül bir
adım atana kadar bu unsurların elde bulundurulmasının zorunluluğunu ifade etmiştir.
Konferansta HPG yönünden alınan kararlar ise “düzenli ordu” sistemine geçiş
anafikrinde şekillenmiştir. Örgüt bu düşünceden hareketle sözde özel kuvvetlerinin
karargâh biçiminde örgütlenmesini ve doğrudan genel komutanlığa bağlanmasını
kabul etmiştir. Öte taraftan militanlara, kendilerine yönelik bir saldırı söz konusu
olduğunda misilleme hakkı tanınmış ve bu misilleme sadece saldırının olduğu bölge
ile sınırlandırılmamıştır.268
Basın-Yayın ve Kültür-Sanat başlığı altında, Abdullah Öcalan’ın
savunmalarının ve yazılarının kitaplaştırılmasına, fotoğraf ve video çekimleri için
teknik ekip oluşturulması ve film stüdyosu kurulmasına, Welat gazetesinin haftalık
olarak, Jıyana Azad gazetesinin ise 15 günde bir yayımlanmasına, dünya
klasiklerinin ve Abdullah Öcalan’ın uygun gördüğü kitapların Kürtçeye çevrilmesine,
kapsamlı bir PKK tarihi belgeselinin hazırlanmasına karar verilmiştir.269
266 Terör örgütü bu eylemlerin tamamında AİHM’ni etkilemeye yönelik olarak ÖCALAN’ı liderleştirilmiş ve Türk devleti tarafından muhatap alınmasını gerektiğini beyan etmiştir.267 PKK-28, a.g.m.268 y.a.g.m.269 PKK-28, a.g.m.
81
2.2.3.10. KADEK’in Kuruluşu ve 8. Kongre (04–10 Nisan 2002)
11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nde Dünya Ticaret Merkezi’ne (DTM)
gerçekleştirilen saldırı sonrasında tartışılmaya başlanan terör ve terörizm
kavramları, PKK’da da ciddi sıkıntılara yol açmıştır. Ancak, ABD tarafından
yayımlanan terör örgütleri listesinde yer almasına rağmen AB’nin başlangıçta
yayınladığı terör örgütleri listesinde yer almayan PKK, bu durumda gelecekte
karşılaşacağı sorunları aşabilmek için bir arayışa girmiş, ardından da 20–24 Nisan
2002 tarihleri arasında gerçekleştirdiği 8. Kongresi ile kendini meşruiyet alanına
taşıma yolundaki son ve en önemli adımı atarak adını sözde Kürdistan Özgürlük ve
Demokrasi Kongresi (KADEK (Kongreya Azad-ü Demokrasiya Kürdistan)) olarak
değiştirmiş ve genel başkanlığına da Abdullah Öcalan’ı seçmiştir.270 Bu kongrede
alınan kararların yeni stratejideki anlamı ve nitelikleri şu şekildedir:
Yeni dönemde örgüt, ‘’Tüm dünyada, PKK adıyla yapılan faaliyetler sona
ermiştir’’ kararı ile güçlü bir örgütlenmesinin bulunduğu Avrupa Birliği (AB)
ülkelerindeki faaliyetlerinin engellenmesini önlemek amacıyla ismini değiştirme
yoluna gitmiştir.
Açıklamalarda yer alan ‘’Misyonunu tamamlayan PKK’nın adı bundan sonra
KADEK olarak değiştirilmiştir” kararı, PKK’nın mücadeleyi geçmişteki kazanımlarına
dayanarak farklı bir zemine taşıyacağının işaretidir. Burada temel amaçta farklılık
olmadığı ancak araçlarda farklılık oluşturulduğuna işaret edilmektedir. Bu da örgütün
konjonktürel gelişmelere uyum sağlama yeteneğini ve geçmişle devam eden organik
bağını ortaya koymaktadır.
Örgütün yeni amblemindeki Pan-Kürt hareketinin sembolü olan sarı güneş ve
PKK’nın “sosyalist” yönünü işaret eden kızıl yıldız, esasen örgütün yöneldiği etnik
kimlik ve kuruluş ideolojisine sadakatini göstermektedir.
04 Nisan 2002 KADEK‘in kuruluş günü ilan edilmiş, Genel Başkanlığa da
oybirliği ile Abdullah Öcalan’ı seçmişlerdir. Bu karar, örgütün Abdullah Öcalan’a
bağlılığını ve terörist başı ile örgüt arasındaki özdeşliği vurgulamaktadır. Burada
270 PKK-29, “Önderlik Gerçeği ve Demokratik Uygarlık Çizgisi Üzerine; KADEK I.Kongre Kararlarından”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21, Sayı:245, Erişim: 17 Kasım 2005,http://www.serxwebun.com/2002/05/hab12.html.
82
konu ile ilgili olarak alınması muhtemel olumsuz kararlara yönelik tepkinin topyekün
olacağına dikkat çekilmektedir. 271
Bu kararlara karşı gelecekte oluşabilecek bir muhalif hareketin başlamasını
engellemek ve yeni oluşuma meşruiyet kazandırmak isteyen örgüt, tedbir olarak
açıklamalarının arasına ‘’PKK mirasının tek meşru temsilcisi KADEK’tir’’ şeklinde bir
karar ekleme gereği duymuştur. Bu da, örgüte geçmişin meşru referansının sadece
kendilerine ait olduğunu dikte etmektedir.272
‘’PKK mevcut devletleri yıkmayı hedeflemişti; ancak KADEK, mevcut
devletlerde dönüşümü hedeflemektedir’’ açıklaması amaçta bir değişiklik olmadığını,
sadece yöntemde bir değişikliğin söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim
bu değişimin bel kemiğini oluşturan eylem biçimi şu şekilde ifade edilmiştir; ‘’KADEK
barışçıl siyasal serhildan ile siyasal demokratik mücadeleye göre kendini
planlamıştır.’’ Bu açıklama ile demokratik alanın kullanılacağı, geçmişin şiddetle
özdeşleşen kimliğinden sıyrılarak konjonktürel değişimle genel kabul gören, kamu
vicdanını etkilemeye yönelik, yasaların sınırlarını zorlayan ama ciddi hukuki sonuçlar
doğurmayan eylemlerde bulunulacağı gibi, meşru hak arama yollarına ağırlık
verileceği de ifade edilmiş olmaktadır.273
Belirtilen “barışçıl siyasal serhildan”ın niteliği ve aktörleri ise bir diğer kararda
“Kurulacak demokratik kitle örgütleriyle demokrasi blokları oluşturulacak, yasalar
sokak gösterileriyle değiştirilecek, kadın ve çocuklar ön planda tutulacaktır” şeklinde
tanımlanmıştır. Bu açıklama ‘’sivil İtaatsizlik’’ benzeri eylemlerin ön plana çıkmasını
ve kamu vicdanının harekete geçirilmesini sağlamaya yöneliktir.274
Kongrenin bir diğer kararında ise “KADEK’in iktidar olma çabası yerine, bu
görev demokratik uygarlık çizgisinde gelişecek siyasi partiler ile sivil toplum
271 Terör örgütü için 4 Nisan tarihi ÖCALAN’ın doğum günü ve bazı önemli olayları sembolize etmektedir. Bu durum örgütün siyasallaşma çabalarını yoğunlaştırdığı günümüzde bir ajitasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Bkz. Ali Haydar Kaytan, “Önder Öcalan’ın Doğuşu Bu Halkın Doğuşudur”, Erişim: 11 Ekim 2005, http://www.pkk.org/tr/reportaj/03.04.06_Fuat%20Ark_Reportaj.html. 272 PKK-20, “KADEK Programı”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21, Sayı:245, Erişim: 11 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2002/05/hab09.html. 273 PKK-21, “Demokratik Türkiye Özgür Kürdistan”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21, Sayı:245, Erişim: 17 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2002/05/hab09.html. 274 PKK-15, “Dönüşüm Sürecinde Yürütülen Pratik Faaliyetler ve Yeniden Yapılanmanın Tamamlanması; VIII.Kongre'ye sunulan Politik-Pratik Çalışma Raporu'ndan”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21, Sayı:245, Erişim: 10 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2002/ 05/hab02.html.
83
örgütlerine bırakılacaktır” denmektedir. Bu konuyla bağlantılı olarak alınan başka bir
karar ise “Etnik, dini ve kültürel gruplarla ilişkilerin geliştirilmesi esastır. Etnik ve
kültürel toplumlara göre demokratik anayasal düzenlemeler oluşturulacak, etnik
grupların kültürünün gelişmesi için mücadele edilecektir” şeklindedir.275
Örgüt, “Kürt ulusal sorununu çözmek, tüm parçalardaki çözümü ve ulusal
birliği Demokratik Orta Doğu Birliği hedefi temelinde yürüterek tüm Kürtlerin
birlikteliğiyle demokratik sosyalizme doğru ilerlemektir” kararıyla Pan-Kürdist
niteliğini ve ideolojik eğilimini tescil etmektedir.
Başlangıçtan beri ortaya koymaya çalıştığımız strateji değişikliği ise, örgütün
faaliyet gösterdiği tüm alanlara yansımış, bu kapsamda şu karara varılmıştır:
“Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de birlikte yaşayan halkların demokratik ölçüler içinde
partileşip örgütlenmeleri sağlanacaktır. Kurulacak partilerin isimleri Türkiye’de,
Türkiye Toplum ve Medeniyet Partisi, Irak’ın kuzeyinde Demokratik Çözüm Partisi,
İran’da Kürdistan Özgürlük ve Kardeşlik Hareketi, Suriye’de ise Selahaddin Eyyubi
Hareketi olacaktır.”
Başka bir kararda ise “Başta ABD, Rusya ve AB olmak üzere egemen
güçlerin, Kürt halkının özgürlüklerini kabul eden ve destek veren politikalar içine
çekilebilmesi için genel bir konferans düzenlenecektir” denilmektedir. Bu kararın,
sorunu uluslararasılaştırmak ve Türkiye üzerinde baskı kurmaya yönelik bir beyan
olduğu açıkça görülmektedir.
Kongrenin en önemli ve dikkat çekici kararları ise şiddet kullanımına ilişkin
olanlarıdır. Buna göre “Abdullah Öcalan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki
(AİHM) davasıyla ilgili diplomatik faaliyetler geliştirilecek, Abdullah Öcalan’ın
yaşamına karşı takınılacak tavır savaş veya barış nedeni olarak sayılacaktır”
ifadesiyle şiddet kullanımı, Abdullah Öcalan’ın hayatıyla ilintilendirilmiştir. Örgüt
rezerv olarak tutuğu silahlı güçlerini tasfiye etmeyeceğini ve gerektiğinde
kullanabileceğini ise “Silahlı mücadele, Abdullah Öcalan’ın idam edilmesi ve örgüte
yönelik operasyona girilmesi halinde yeniden başlatılacaktır. İhtiyaç duyulduğunda
silah geniş kapsamda kullanılacak, silahlı unsurlar tasfiye edilmeyecektir” şeklinde
karara bağlamıştır.276
275 PKK-29, a.g.d.276 PKK-29, a.g.d.
84
Örgüt, “Bazı örgüt mensupları barış grubu olarak güvenlik güçlerine teslim
edilecektir” açıklamasıyla bir yandan “barışçı” görünümünü sürdürürken, diğer
yandan da ortak vizyon oluşturabilecek eğitilmiş militanlarını cezaevlerine
yerleştirmiş olacaktır.
Yine örgüt kısa süreli beklentilerini listelerken, AB İlerleme Raporunda
belirtilen hususların bir benzerini ortaya koymaktadır. Buna göre, ‘’İdam cezasını
kaldırarak, Abdullah Öcalan’ı da içine alacak genel bir af çıkarılmalıdır, OHAL
uygulaması kaldırılmalıdır, Köy koruyuculuğu tasfiye edilmeli ve köye dönüş
sağlanmalıdır, Kürt kimliği ve anadilde eğitim hakkı tanınmalıdır” şeklinde dört ayrı
karar daha almıştır.
Yapılan 8. Kongrede alınan kararların PKK terör örgütünün ulusal ve
uluslararası platformda siyasallaşma sürecini hızlandırmaya, örgütlenmenin terörist
faaliyetlerden soyutlandığı imajını vermeye, uzun süreli Halk Savaşını esas alan
stratejisinin yerine Kürt Kültürel Kimliği’nin tanınmasına yönelik stratejisini
geliştirmeye ve özellikle mücadelenin sadece örgüt tarafından değil halk tarafından
da sahiplenilmesine yönelik olduğu değerlendirilmektedir.
85
2.2.3.11. Genişletilmiş Yönetim Kurulu Olağanüstü Toplantısı (25–31 Temmuz 2003)
PKK terör örgütü 25–31 Temmuz 2003 tarihleri arasında, 2002 yılının genel
değerlendirmesini yapmak ve 2004 yılına kadar olan süreç için bir yol haritası
hazırlamak maksadıyla, Kuzey Irak Kandil Dağı’nda “Genişletilmiş Yönetim Kurulu
Olağanüstü Toplantısı”nı gerçekleştirmiştir.277
Toplantıda örgütün büyük kentlerde “hücre sistemi” şeklinde örgütlenmesine
ve faaliyetlerini tepki, teşhir, kararlılık ve şiddet eylemleri şeklinde hızlandırmasına
karar verilmiştir. Öte taraftan örgütü legal bir görünüme sokmak maksadıyla,
HPG’nin özerk bir yapıya kavuşturulması ve çeşitli yerlere güç aktarması
kararlaştırılmıştır.278
Terör örgütünün KADEK ile birleştirilmesi ve sözde Kürdistan Halk Kongresi
adını alması kararlaştırılmıştır. Fakat bu kararın uygulanması daha sonraya
bırakılmıştır.
Örgüt toplantıda, geçmişin yansımalarından yola çıkarak bir yol haritası
hazırlamıştır.279 Açıklanan sözde yol haritasında 01 Eylül - 01 Aralık 2003 arasındaki
dönem birinci aşama olarak kabul edilmiş, bu süreç içerisinde sözde ateşkesin çift
taraflı hale getirilmesi planlanmıştır. İkinci aşama olan 01 Aralık 2003–01 Nisan 2004
döneminde ise bütün teröristlerin de siyasal yaşama katılımlarını sağlayacak şekilde
Türk Devletinin “Toplumsal barış ve demokratik katılım yasası” çıkarması, buna
karşılık örgütün 500’er kişilik gruplar halinde teröristleri yurt içerisine göndermesi
öngörülmüştür. 01 Nisan–01 Eylül 2004 tarihleri arasındaki üçüncü aşamadaysa,
Devletin terörist başını serbest bırakması ve terör örgütünün üst düzey yöneticileri
dâhil tüm örgüt mensuplarının Türkiye’ye dönmesinin sağlanması öngörülmüştür. Bu
dönem Abdullah Öcalan’ın bazı kaygılardan sıyrılarak vazgeçemediği şiddeti
277 PKK-18, “Barış İçin Demokratik Çözüm, Halkımıza ve Kamuoyuna”, Serxwebûn e-Dergisi, Ağustos 2003, Yıl: 22, Sayı: 260, Erişim: 10 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2003/08/hab01.html. 278 PKK-19, “Çözüm İçin Serhildanda Aşama Yapmanın Zamanıdır”, Serxwebûn e-Dergisi, Ağustos 2003, Yıl:22, Sayı:260, Erişim: 10 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2003/08/hab03.html. 279 PKK-23, “KADEK Yönetim Kurulu, Barış ve Demokratik Çözüm İçin Yol Haritası”, Serxwebûn e-Dergisi, Ağustos 2003, Yıl:22, Sayı:260, Erişim: 18 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2003/08/hab05.html.
86
yeniden ülke içine aktarmasının başlangıcı olarak kabul edilebilir.280 Bu yönelişin
geçmişten farkı ise bizzat emrini verdiği katliamları bazı örgüt mensuplarına mal
ederek şiddeti meşru savunma temelinde ifade etmesidir. 281
2.2.3.12. KONGRA-GEL ve 9. Kongre (24 Ekim–06 Kasım 2003)
KADEK terör örgütü 2. Kongresini (PKK 9. kongre, KONGRA-GEL 1.
Kongre) 26 Ekim–04 Kasım 2003 tarihleri arasında Kandil Dağı-Dola Koga Kampı
bölgesinde yapmıştır.282 Kongreye yaklaşık 360 terörist katılmış ve bunlardan 100'e
yakını Avrupa'dan gelmiştir.283
Kongrede, KADEK oluşumunun feshedilerek, yerine sözde Kürdistan Halk
Kongresi’nin (KONGRA-GEL (Kongra Gele Kürdistan)) kurulduğu ilan edilmiştir.284
Örgütün yeni oluşumunda silahlı unsur olan HPG’nin terör örgütünden ayrılarak
yeniden teşkil edilmesi ve sorumluluğuna Murat Karayılan adlı teröristin getirilmesi,
bu unsurların sadece Türkiye ve İran'da faaliyet göstermek üzere elde tutulması,
Suriye ve Irak’ta ise siyasi faaliyet yürütülmesi kararı alınmıştır. Örgüte göre HPG,
Kürt halkının sözde meşru direnişi olan PKK’nın vazgeçilmez bir devamı
niteliğindedir.285
9. Kongrede terör örgütünün başkanlık konseyi için 16’sı bayan olmak üzere
51 üye seçilmiş, sözde Kürdistan Ulusal Kongresi (KUK) üyesi Zübeyir Aydar ise
“Konsey Genel Koordinatörü” olarak görevlendirilmiştir.
280
ÖCALAN’ın bu dönemde geçmiştekine benzer tarzda marjinal açıklamaları bulunmaktadır. Kişilikleri ön plana çıkarılmış ve örgüt üyelerince itibar gören eski militanlar örnek gösterilmek suretiyle yoğun bir kışkırtma süreci başlatılmıştır. Bkz. Abdullah Öcalan. “Gerçek Gerilla Agit (Mahsum Korkmaz’ın örgüt içerisindeki kod adı)’tir”, Erişim: 04 Ekim 2005, http://www.pkk.org/tr/Degerlendirmeler/on_agitark.html; Duran Kalkan, “Mahsum Korkmaz; ARGK’den HPG’ye Gerilla Ordulaşmasının Komutanı”, Erişim: 14 Aralık 2005, http://www.pkk.org. 281 Abdullah Öcalan, “Meşru Savunma Güçlerine”, 15 Ağustos 2003, Erişim: 19 Eylül 2005,http://www.abdullah-ocalan.com/index2.htm. 282 PKK-12, “Özgür Kürt Kimliği Yeni Ortadoğu Kimliğidir; KONGRA-GEL Kuruluş Kongresi Sonuç Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, Erişim: 19 Eylül 2005,http://www.serxwebun.com/2003/11/hab09.html. 283 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları. İstanbul, 2003, s.248.284 PKK-13, “KADEK'in Feshine İlişkin Karar Tasarısı”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, Erişim: 19 Eylül 2005, http://www.serxwebun.com/2003/11/hab10.html. 285 Duran Kalkan, “PKK Kürt Halkının Ulusal Direniş Kimliğidir”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, Erişim: 12 Ekim 2005, http://www.serxwebun.com/2003/11/hab08.html.
87
Abdullah Öcalan’ın “Uzlaşma ve Çözüm Deklarasyonu” 286 adı altında ilettiği
mesajdan ana fikrini alan kongrede Türkiye, İran, Suriye ve Irak kastedilerek
“Egemen Ülkelere İlişkin Demokratik Kriterler” başlığı altında şu kararlar
alınmıştır:287
–İran, Suriye ve Irak'ta halkın özgür katılım ve seçimine dayanan, çoğulcu
demokratik sisteme geçiş sağlanmalıdır. Türkiye'de seçim yasaları demokratik
esaslara göre yeniden düzenlenmeli, halkın katılımını ve temsilini parlamentoya
taşıyacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
–Her ülkede tüm toplumun uzlaşmasına dayanan, herhangi bir kesimin ve
zümrenin dar egemenlik ve üstünlüğünü içermeyen, temel hak ve özgürlükleri esas
alan demokratik anayasalar oluşturulmalıdır.
–İç hukuk sistemi, hukukun üstünlüğünü esas alan uluslararası hukuk ve
demokratik kriterlere göre insan haklarına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.
–Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
–İnsan haklarına ve bireyin özgür gelişmesine ters düşen her türlü keyfi
uygulama, baskı ortadan kaldırılmalı, bu amaçla idari ve hukuksal tedbirler
alınmalıdır. Bunları yapanlar hakkında cezai işlem gerçekleştirilmelidir.
–İdam cezası kaldırılmalıdır.
–Başta Kürt halkı olmak üzere, tüm etnik kültürler üzerinde uygulanan
ayrımcılık, inkâr, dil yasağı ve baskılara son verilmelidir. Kimliklerini özgürce
geliştirme ve ifade etme hakları anayasal güvenceler altına alınmalıdır.
–Siyasi amaç ve düşüncelerinden dolayı mahkûm edilen herkes yeni yasal
düzenlemelerle serbest bırakılmalıdır. Sürgün edilenler ve yurtdışına çıkmak
zorunda kalanların geriye dönmelerini sağlayacak yasal koşullar ve toplumsal ortam
sağlanmalıdır.
–Ülkeler arasında siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal vb. tüm toplumsal
faaliyetlerin özgürce sağlanmasını ve birbirleriyle ilişki kurmalarını kolaylaştıracak
yasal düzenlemeler geliştirilmelidir.
–Kürt halkının sınırlardan geçişini kolaylaştıracak, tüm toplumsal kesimler ve
parçalar arasında toplumsal ilişki kurmalarına imkân verecek yasal düzenlemeler
yapılmalıdır. Sınır getiren ve kısıtlama koyan engeller kaldırılmalıdır. Bölge
286 Abdullah Öcalan, “Uzlaşma ve Çözüm Deklarasyonu”, 15 Ağustos 2003, Erişim: 13 Kasım 2005, http://www.abdullah-ocalan.com/index1.htm. 287 PKK-14, “Demokratik Haklar Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, Erişim: 23 Eylül 2005, http://www.serxwebun.com/2003/11/hab05.html.
88
ülkelerinin birlik, dayanışma ve süreçle bütünleşme imkânlarını yaratan çalışmalar
yapılmalıdır. Ortadoğu Demokratik Birliği'ne götürecek olan siyasal, ekonomik ve
kültürel antlaşmalar gerçekleştirilmelidir.
–Uluslararası alanda, II. Dünya Savaşı'nın sonucunda, soğuk savaşın
dengelerine dayanarak kurulan, uluslararası gerginliği, aşırı militarizmi, nükleer
silahlanmayı körükleyen, hegemonik sistemleri yaygınlaştıran, sık sık iç ve bölgesel
çatışmalara, insan hak ve özgürlüklerinin ihlaline neden olan, Kürt halkının temel
hak ve özgürlüklerini görmezlikten gelen, dolayısıyla kendi içinde eşitsizliği ve
adaletsizliği barındıran ve eski dünya sisteminin bir sonucu olarak hala varlığını
devam ettiren BM, NATO, IMF gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar, çağın
ihtiyaçlarına, demokratik kriterlere, insanın hak ve özgürlüklerine göre reformdan
geçirilerek yeniden düzenlenmelidir.288
Kongrede bu kriterlerin paralelinde “Kürtlere İlişkin Demokratik Kriterler”
başlığı altında ise şu kararlar alınmıştır:289
–Kürtler, yaşadıkları tüm ülke ve alanlarda siyasal, ekonomik, sosyal,
kültürel, diplomatik ve kültürel sorunlarını çözerlerken, anayasal hareket perspektifini
Demokratik Haklar Bildirgesi oluşturur.
–Kürt toplumu içinde siyasal örgütler, toplumsal kurumlar ve kesimler, sınıf
ve zümreler, farklı inanç grupları, aşiretler ve bireyler arasındaki çelişki ve sorunlar,
barış, diyalog ve kardeşlik içinde ele alınarak çözülür. Hiç kimse, kurum veya
kuruluş, sorunların çözümünde zora ve şiddete başvuramaz.
–Her parçada yaşayan Kürtlerin ekonomik düzeylerinin yükseltilmesi için
ekonomik yatırımlar geliştirilmeli ve desteklenmelidir.
–Her Kürt insanı yaşadığı ülkede egemen sistemin yarattığı baskılara karşı,
Demokratik Haklar Bildirgesi'ni esas alarak hak ve özgürlüklerini savunur.
288 Terör örgütü her fırsatta demokratik kriterlerden, temel insan hak ve özgürlüklerinden bahsetmektedir. Fakat bu açıklamalara tamamen ters düşen fikirler ve uygulamalarda tutarsız şekilde ifade edilmektedir. Örnek olarak aile kurumu her ırk ve her kültür açısından korunması gereken bir özelliğe sahiptir. Bireyin ilk ve en yakın sosyal çevresi aile olup kişilik ve karakter oluşumunu şekillendiren en önemli unsur olarak kabul edilir. ÖCALAN’a göreyse aile ortadan kaldırılması gereken zararlı bir oluşumdur. Bu kapsamda terörist başının şu ifadeleri oldukça dikkat çekicidir.”…Aileyi kazandınız da ne elde ettiniz? Aileyi kurtardınız da ne oldu? Aileyi kurtarırken ulus bitti, halk bitti…Biz bu ailecilik kurumuna ve felsefesine karşı neden savaşıyoruz? Soysuz, insanlığa, ulusallığa ve toplumsallığa kapalı Kürt kişiliğinin, basit aile ilişkilerini kurtarma için satmayacağı hiçbir şey yoktur. Yeter ki ailesini kurtarsın…”. Bkz. Abdullah Öcalan, Sosyal Devrim ve Yeni Yaşam, Çetin Yayınları, İstanbul, 2005, ss.14-15.289 PKK-14, a.g.d.
89
–Her birey yaşadığı egemen ülke zemininde ayrımcılığa, etnik milliyetçiliğe
karşı mücadele eder, kendi kaderini özgürce tayin etme hakkını ayrılıktan yana değil
birlik, dayanışma ve kardeşlikten yana kullanır.
–Her Kürt bireyi her parçada ve Kürtlerin yaşadığı tüm ülkelerde dayanışma
ve birlik içinde olur. Kürt halkının demokratik özgürlük mücadelesini zayıf düşüren ve
birliğini bozan eylemleri reddeder. Parçalar ve kesimler aleyhinde ayrımcılık yapan
halkın birliğini bozan zarar verici politikalara karşı Kürtlerin ulusal demokratik birliğini
savunur.
–Kürtler yaşadıkları ülkelerde anayasal vatandaş olma hakkına sahiptir.
Bunun için mücadele ederler.
–Kürt halkı adına demokratik yönetim ve temsil yetkisini kullanan tüm kurum
ve organlar yasal yetkilerini halkın onayından ve Demokratik Haklar Bildirgesi'nden
alır.
–Demokratik Haklar Bildirgesi'nde dile getirilen temel hak ve özgürlükler,
demokratik kriterler her Kürt insanını ilgilendirir ve hayata geçirilmesinde sorumlu
kılar. KONGRA-GEL Demokratik Haklar Bildirgesi temelinde tüm Kürt kurum ve
organlarıyla geniş bir uzlaşma sağlamayı esas alır.
9. Kongrede belirtilmesi gereken son karar, sözde Özgür Kadın Hareketi
(PJA) hakkında alınan karardır.290 Buna göre KONGRA-GEL bünyesinde
oluşturulacak Kadın Komitesi'nin, ulusal ve uluslararası alanda Kürt kadınını temsil
etmesi ve ittifaklara gitmesine, kendi iç tüzüğünü hazırlayıp bu temelde çalışmalarını
yürütmesine, KONGRA-GEL çalışmalarının yürütüldüğü tüm alanlarda kendisini
örgütlemesine ve demokratik ekolojik uygarlık çizgisinin Ortadoğu'daki uygulayıcı ve
öncü gücü olarak mücadele etmesine karar verilmiştir.
2.2.3.13. Sözde Ateşkesin Sona Erdirilmesi ve 10. Kongre (16–26 Mayıs 2004)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin örgütün taleplerine cevap vermediği, bazı üst
düzey terörist kadroların, 5–6 yıldır sürdürülen sözde ateşkesin ve siyasi faaliyetlerin
amaca ulaşmada etkili olmadığı yönünde duyduğu rahatsızlık, görüş ayrılıkları ve
örgüt içi iktidar çekişmeleri nedeniyle Abdullah Öcalan’ın talimatı doğrultusunda, 16–
26 Mayıs 2004 tarihleri arasında yaklaşık 478 terör örgütü mensubu ve yanlısının
290 PKK-31, “PJA'nın Örgütsel Yeniden Yapılanma Karar Tasarısı”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, Erişim: 21 Kasım 2005, http://www.serxwebun.com/2003/11/hab06.html.
90
katılımıyla, Kuzey Irak Kandil Dağı’nda KONGRA-GEL oluşumunun 2. Kongresi
toplanmıştır.291
Kongrede örgütsel birlik ve tek yanlı ateşkesin gözden geçirilerek yeni
stratejinin belirlenmesi başlıkları altında iki konu üzerinde durulmuştur. Terör örgütü,
kendi içerisindeki “muhafazakârlar” ve “reformcular” adlı grupların mücadelesi
nedeniyle örgütsel işleyiş açısından büyük sıkıntılar yaşamıştır. Kongre öncesinde
Abdullah Öcalan’ın kesin talimatı ile örgüt içerisinde muhafazakâr kanat tarafından
tehdit ve infaza kadar varan yoğun bir baskı uygulaması başlamıştır. Kongre
sonucunda ise eski yönetim tamamen tasfiye edilirken, sadece Abdullah Öcalan’a
bağlılığı ile bilinen Murat Karayılan’ın özerk hale getirilen HPG sorumluluğuna,
Zübeyir Aydar’ın ise örgüt başkanlığına devam etmesine karar verilmiştir.292
10. Kongrede alınan kararlar doğrultusunda;
–HPG tarafından 28 Mayıs 2004 tarihinde yapılan açıklamada “ateşkesin tek
taraflı olarak bozulduğu”, sözde Botan, Amed, Dersim alanlarının teröristlerin
üslenme sahası olduğu, güvenlik güçlerinin bu bölgelere girmeleri durumunda
saldırıyla karşılık verileceği,
–Yabancı yatırımcı ve turistler için Türkiye’nin riskli ülke haline geldiği,
–Cenevre anlaşması ilkelerine uyularak, sivillere saldırıda bulunulmayacağı
deklare edilmiştir.
–Ayrıca, yayınlanan (8) maddelik bildiride; terörist başına uygulandığı iddia
edilen sözde tecridin kaldırılması, iki taraflı ateşkesin devlet tarafından resmi olarak
kabul edilmesi, TSK’nin güvenlik ihtiyacından fazla olan birliklerini Güneydoğu
Anadolu bölgesinden çekmesi, örgüte karşı yapılan operasyonların durdurulması,
demokratik çözümün önünün açılması yönünde adımların atılması belirtilmiştir.
Kongrede Bilim Sanat Komitesi üst yapılanması altında Bilim-Teknoloji,
Kültür-Sanat, Edebiyat, Eğitim ve Aydınlanma Komitelerinin kurulmasına karar
verilmiştir. Alınan karara göre Bilim Sanat Komitesinin, altı ay içerisinde tüm
291 PKK-24, “Olağanüstü KONGRA-GEL Genel Kurul Çizgisini Doğru Kavrayalım Atılımcı Bir Ruhla Pratiğe Geçirelim”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2004, Yıl:23, Sayı: 270, Erişim: 11 Kasım 2005, http://www .serxwebun.com/2004/06/ hab02.html. 292 PKK-25, “Kongra-Gel Il. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı Sonuç Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2004, Yıl:23, Sayı:270, Erişim: 11 Kasım 2005,http://www.serxwebun.com/2004/06/hab11.html.
91
sahalarda bulunan bilim ve sanat kurumlaşmalarını kendi bünyesinde toparlayacak
şekilde örgütlenmesine ve iki ay içerisinde program ve iç yönetmeliğini hazırlayarak
yürürlüğe sokmasına karar verilmiştir.293
2.2.3.14. Yeni PKK’nın kuruluşu ve 11. Kongre (28 Mart–4 Nisan 2005)
PKK terör örgütünün 11. Kongresi, 28 Mart–4 Nisan 2005 tarihleri arasında
Kuzey Irak Kandil Dağı’nda 205 terör örgütü mensubunun (sözde delege) katılımıyla
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kongreye örgüt içerisinde “PKK Yeniden Yapılanma
Kongresi” adı verilmekle beraber, yeni PKK’nın 1. Kongresi de denilmektedir. Bu
kongreyle KONGRA-GEL oluşumu feshedilmiş yerine yeni PKK oluşumu ilan
edilmiştir.294
Terör örgütüne göre; “PKK’nın 1970’lerde kuruluşu Kürt halkı için bir hamle
olmuş, fakat aynı zamanda bu yıllardaki sosyalist düşüncenin eksikliklerini ve
yanlışlıklarını da barındırmıştır. Yeni PKK ise bilimsel-demokratik sosyalist
ideolojisiyle yalnızca Kürt halkının ve Ortadoğu halklarının değil, tüm dünya
halklarının en demokratik özgürlükçü gücüdür.” 295 Oysa, örgütün yeni PKK’ya
dönüşündeki temel amaç, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından
gerçekleştirilen KADEK ve KONGRA-GEL oluşumları ile yitirilen imajın ve özellikle
bölge halkı üzerindeki psikolojik baskının yeniden temin edilmesidir.
Örgüt içerisindeki muhalif görüşe ise Kuzey Kürt siyasetinde hem söylemler
anlamında hem de kişiler ve kurumlar bazında kökten bir yenilenmeye ihtiyaç vardır.
Oysa hiç bir yeni dönem yeni kadroyla kurulmamıştır. Yaşanan ve tarihte başka bir
örneği olmayan bu çok isim değiştirme sürecinin pratik politik anlamda bazı
anlamları olsa da ortaya çıkan sonuç, PKK’nin değişmediği ve sürekli deforme
olduğu sonucudur.296
293 PKK-27, “Bilim Sanat Komitesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2004, Yıl:23, Sayı:270, Erişim: 11 Kasım 2005, http://www.serxwebun.com/2004/ 06/hab10.html. 294 PKK-2, “Yeni PKK’nin Kuruluşu Ilan Edildi”, 13 Nisan 2005, Erişim: 13 Ocak 2005, http://news.pkk.org/breve.php3?id_breve=. 295 PKK-27, a.g.m.296 Ümit Beyazdağ, “Değişim mi? Fiyasko mu?”, Erişim: 13 Ocak 2005, http://www.pwdnerin.com/modules.php?name=Content&pa =showpage&pid=103 .
92
Kongrede yeni PKK’nın parti tüzüğü ve programı kabul edilmiştir. Gerek
tüzükte gerekse programda örgütsel yapı ve işleyiş açısından KONGRA-GEL’den
çok farklı bir değişiklik bulunmamakla beraber, konuya “Yeni PKK Sürecinde
Örgütün Teşkilat Yapısı” kısmında detaylı olarak yer verilmiştir.
2.3. Yeni Dönemde Terörizm İmajından Kaçış ve Yapısal Değişim
Örgütün teşkilat yapısını incelerken dört farklı dönemden söz etmek
gerekmektedir. Bu dönemler; PKK, KADEK, KONGRA-GEL ve yeni PKK
dönemleridir.
Bilindiği üzere PKK, 04–10 Nisan 2002 tarihleri arasında Kuzey Irak
bölgesindeki Kandil Dağında yapılan sekizinci kongrede (KADEK’in birinci kongresi)
kendisini tavsiye ederek yeni bir program ve tüzükle KADEK’i kurduğunu
açıklamıştır. Bu oluşum yaklaşık 16 ay sonra 26 Ekim–04 Kasım 2003 tarihleri
arasında Kandil Dağı Dola Koga kampı bölgesinde yapılan KADEK ikinci kongresine
kadar sürmüş (PKK’nın 9. kongresi) ve örgüt yeni bir program ve tüzükle KADEK’i
feshederek sözde Kürdistan Halk Kongresi’ni (KONGRA-GEL) kurmuştur.
KONGRA-GEL adındaki yeni oluşum ise 4 Nisan 2005 tarihinde yeni PKK’nın
kurulmasıyla ortadan kalkmıştır. Terör örgütünün yaşadığı bu değişimi göz önünde
bulundurarak, söz konusu dönemlerdeki teşkilat yapısını ve temel farklılıkları ortaya
koymak örgütün stratejisini tanımlamak açısından hayati bir önem taşımaktadır. Zira
gerçekler bu değişim sürecinde gizlidir.
2.3.1. Yapısal Açıdan Örgütteki Değişim ve Nedenleri
PKK, adından da anlaşılacağı üzere bir parti adıdır. Parti, bilinen anlamından
farklı olarak, sözde devrimin yöneticisi ve yol göstericisidir. Muhalif olunan, devletin
ta kendisi olup, hedeflenen sömürgeci devletten ziyade bağımsız bir sözde
Kürdistan’dır. Dolayısıyla siyasi kararların alındığı ve eyleme dönüştürüldüğü ortam
parti ortamıdır. Abdullah Öcalan ise PKK’yı şu şekilde tanımlamaktadır:297
297 Öcalan’ın bu tanımı şu kaynaklardan bulunabilir:Öcalan, a.g.e., 1999a, ss.48-49, Abdullah Öcalan, Kürt Sorununda Demokratik Çözüm Bildirgesi (Savunma), İstanbul, 1999,
s.48.
93
“PKK, cumhuriyetin elli yıllık alt ve üst yapısının ortaya çıkardığı objektif temeller üzerinde, dünyadaki fırtınalı devrim ve karşı-devrimin teorik-pratik incelemesini, ütopik ve teorik bir grubun, öncelikle 1970–1980 arası ideolojik isyan hareketi, 1980–1990 arasında da siyasi ve eylemsel hareketi olarak doğup gelişmiş, gerçekten de son Kürt isyan hareketidir.”
Abdullah Öcalan’a göre gerilla, partinin taktiği ve daha da yoğunlaştırılmış
ifadesi sayılmakta ve parti öncü çekirdekleri uzun bir süre gerilla çekirdeğinden
ibaret görülmektedir Yine Abdullah Öcalan’a göre savaşı yürüten kurmaylıktır ve
örgütte kurmaylık parti demektir.
Yer verilen bu açıklamalar ışığında öngörülen aslında bir “parti” değil, parti
görünümü altında güdümlenmiş bir militan topluluğudur. Terör örgütü liderinin kişiliği
değerlendirildiğinde örgütün hiçbir aşamasında kendi düşüncesine muhalif ya da
alternatif yaklaşımı kabul etmediği açık olarak görülmektedir. Öyle ki bu yöndeki
şüphe veya girişim örgüt içinde birçok infaza neden olmuştur.
PKK terör örgütünün ilk tüzüğü ve Abdullah Öcalan’ın söz konusu dönemde
yaptığı açıklamalar detaylı olarak incelendiğinde istenilen anlamda kapsamlı bir
teşkilatlanmaya gidilemediği görülmektedir. Terör örgütü elebaşının sesini duyurma
ve etkinliğini arttırmada şiddet yoğun bir yaklaşım öngörmesinden, fakat bir yandan
da eleman kazanımı gereksiniminden dolayı, ortaya sadece düzmece bir parti
teşkilatı çıkarılabilmiştir. Uygulamada ise partinin sözde tüzüğü ve teşkilatı
kapsamında; ideolojik yapısı marjinal düzeyde, maceraperest ve şiddet kullanımına
müsait insanlar biraraya getirilmiştir.
PKK tüzüğünden oldukça farklı olarak, KADEK parti tüzüğünde ise şiddetin
ifadesine yer verilmemekte ve siyasallaşma lehindeki gelişim dikkati çekmektedir.
Örgütün amacında, oligarşik, otokratik ve teokratik yapı uzantılarına karşı mücadele
vermek, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de demokratik dönüşümü gerçekleştirmek
temelinde Kürt ulusal sorununu çözmek, sözde Kürdistan’da feodal kalıntıları tasfiye
ederek ulusal ve demokratik örgütlenmeyi ve yaşamı geliştirmek, Kürt ulusal
sorununun bütün parçalardaki çözümünü ve ulusal birliği Demokratik Ortadoğu
Birliği hedefi temelinde yürütmek, ilerici insanlığın bir parçası olarak demokratik
sosyalizme doğru ilerlemek şeklinde bir ifade değişikliği bulunmaktadır. Örgütün
yaklaşımındaki bu değişim (en azından ifade düzeyinde) aslında bir yöntem
değişikliği olup asıl amaçtan kopuşu sergilememektedir. Öte taraftan KADEK adı
94
örgüt açısından dönemsel bir zorunluluk olmuştur. 11 Eylül saldırılarının ardından
tüm dünyanın dikkatini terörizme yöneltmesi, PKK’nın da birçok ülke ve kuruluşun
kara listesinde “terörist örgüt” olarak yer alması en azından bir isim değişikliğini
mecburi hale getirmiştir. Sözde ateşkes ve eylemsizlik yönündeki eğilim ise ABD’nin
Irak’a müdahalesi ve Kuzey Irak’taki belirsizlikle yakından ilgilidir.
KONGRA-GEL sürecinde ise KADEK ile başlayan siyasallaşma lehindeki
gelişme en üst seviyeye çıkmıştır. Örgüt, Türkiye’de anayasal ve yasal düzeyde
yaşanan demokratik değişikliklere, idamın ve Kürtçe anadil yasağının kaldırılmasına,
ayrıca AB ile uyum sürecinde yaşanan olumlu gelişmelere dayanarak, sözde Kürt
sorununun çözümünün barış, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adaleti sağlamakla
gerçekleşebileceğini ifade etmeye başlamıştır. KONGRA-GEL tüzüğünde belirtilen;
alternatif olarak devlet kurmayı ve sınıflı toplum uygarlığını hedeflemeyen,
demokratik kurumlaşma ve sivil toplum gücüne dayalı devleti ve toplumu
demokratikleştirerek, devlete iş ve rol koordinasyonu düzeyinde işlev yükleyen, cins
sorununu eşitlik ve özgürlük temelinde çözen, çevreye saygılı demokratik-ekolojik
toplumu kurmak amaçları, PKK ve KADEK sonrasında yaşanan değişimi ifade
etmek açısından oldukça uygun bir perspektiftir.
KONGRA-GEL tüzüğünde, örgütün ilk tüzüğünde net olarak ifade edilen
“Bağımsız Birleşik Kürdistan” ideali, İmralı’dan gelen “Demokratik Konfederalizm”
açılımının gölgesinde kalmış, fakat asla ikinci plana atılmamıştır. Bu yaklaşımın
temel amacı ise hem Kürt kökenli vatandaşlarımızın desteğini kazanarak hem de
yumuşatılmış ifadelerle kamuoyunu hazırlayarak siyasallaşma hedefini tamamen
yürürlüğe koymaktır.298 Öte taraftan en büyük tehlike de işte tam bu noktada kendini
göstermeye başlamaktadır; “Türkiye’den vazgeçmeyen (hatta kapsayan) Özgür
Birleşik Kürdistan İdeali.” Bu ideal, demokratik konfederalizmin münferit anlamda
yorumlanmasından net olarak anlaşılamasa da, örgütün tanımı benimsetmeye
yönelik ifadelerinde kendisini açıkça ele vermektedir.299
298 Bu ifadelere örnek olarak ÖCALAN’ın şu beyanatı gösterilebilir “..Düşünülen Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL) amaç olarak devletleşmeyi içermeyen, mevcut ulus devletler ile sorunları barış içinde ve demokratik siyaset esasları ile çözmek biçiminde kendini tanımlayabilir. Bu tanım ciddi doğru bir teorik çabanın ve pratik eylemliliğin sonucu olarak geliştirmektedir ve dikkatle kavranmaya çalışılmalıdır…” Bkz. Abdullah Öcalan, Özgür İnsan Savunması, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, s.139. Bu tip ifadelerle örgütün imajı değiştirilmeye çalışılmıştır. Oysa bölücü terör örgütünün hiçbir evresinde temel amaç, yani sözde Büyük Bağımsız Kürdistan Devleti amacı değişmemiştir. 299 Mustafa Karasu, “Demokratik Konfederalizm, Toplumun Demokratik Duyarlılığının ve Kültürünün Geliştiği, Demokratik Örgütlenmesinin Sağlandığı, Tüm Toplumsal Sorunların Demokratik Temelde Çözüldüğü Bir Sistemdir”, Erişim: 27 Aralık 2005,
95
Yeni PKK olarak ifade edilen örgütün programında demokratik konfedarlizm
kavramı iyice benimsenmiş ve bir ölçüde KONGRA-GEL programı geliştirilmiştir.
Programda son dönem ve bu hızlı yapısal geçişin nedenleri şu şekilde izah
edilmektedir:300
“PKK’nin eski paradigmasıyla bu görevleri başarması mümkün değildir. Reel sosyalizm ve klasik ulusal kurtuluşçuluk arası bir çizgide seyreden PKK, dıştan ağır baskılar, içten o denli ağır yetersizliklerden dolayı, bir türlü çizgisinin gerçek potansiyelini açığa çıkarıp örgütleyememiştir. 1995’ler sonrasında Parti Önderliğinin tüm çabalarına rağmen, gerçek özünden koparılmış olan PKK, kendisinden bekleneni yerine getiremeyen bir pratik sergilemiştir. Bunu aşmaya dönük KADEK girişimi ise sorunu daha da derinleştirmiştir. En son uluslararası komploya karşı Önderliğimizin geliştirmiş olduğu halkımızın 21. Yüzyıl projesi KONGRA GEL yapılanması içinde “Bilim-Sanat Komitesi” biçiminde bir örgütlülüğe kavuşturulmak istendiyse de, ihanetçi-çeteci grubun projeyi sabote etme girişimi nedeniyle, iyice işlevsizleşip etkisizleşmiştir. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra dünyadaki bilimsel-teknolojik gelişmeler ve bunun yarattığı sosyal-ekonomik-kültürel sonuçları karşılayabilmek için, PKK’nın özüne uygun bir biçimde yeniden yapılanması, yaratılan değerlerin korunması, geliştirilmesi ve geleceğe taşınması gerekmektedir.”
Yeni PKK sürecinde değerlendirilmeye alınması gereken diğer bir önemli
konu da, örgütün silahlı güçleri ve eylemleridir. Bilindiği üzere PKK’dan KADEK’e
geçiş sürecinde siyasallaşma ön planda tutularak silahlı eylemlerden ve şiddet
ifadesinden sakınılmıştır. Örgüt bu tavrının yanı sıra, sözde meşru savunma anlayışı
temelinde Kuzey Irak’ta savunma bölgeleri oluşturmuş ve silahlı unsurlarını
gerektiğinde demokratik çözüme hizmet edecek şekilde kullanmak üzere taktik bir
güç ve siyasi baskı aracı olarak elde bulundurmaya devam etmiştir. Bu tutum
KONRA-GEL’in kuruluşunun ardından bir yıl daha devam etmiş, 28 Mayıs 2004
tarihinde sözde Botan ve Dersim alanlarının teröristlerin üslenme sahası olduğu,
güvenlik güçlerinin bu bölgelere girmesi durumunda saldırıyla karşılık verileceği ilan
edilerek tek taraflı sözde ateşkes bozulmuştur.301 Sözde ateşkesin bozulmasının
ardından yeni PKK’nın kurulduğu 4 Nisan 2005’e kadar önemli bir eylem
gerçekleştirilmeyerek mevcut durum korunmuş, bu tarihten sonra yoğun olarak
eylemlere başlanmıştır.
http://www.pkk.org/tr/Degerlendirmeler/demokratiktoplum.html. 300 PKK-34, “PKK Program ve Tüzüğü”, Erişim: 19 Ocak 2006, http://tecakonline.com. 301 Kurdishinfo, “Kürt Sorununda Bir Dönemeç: 1 Haziran Kararı”, Erişim: 19 Ocak 2006, http://www.kurdishinfo.com/modules.php?name=News&file=article&sid=7689.
96
2.3.2. PKK Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı
2.3.2.1. Örgüt Üyeliği
PKK terör örgütünün ilk tüzüğünde üyelik oldukça dar kapsamda tutulmuş,
parti program ve tüzüğünü kabul eden, partiye maddi olarak katkıda bulunan ve parti
örgütlerinden herhangi birinde görev alarak partiyi fiilen destekleyen herkes parti
üyesi olarak kabul edilmiştir. Tüzükte üyelik sürecine detaylı olarak yer verilmemiştir.
Konuyla ilgili olarak herhangi bir kimsenin merkez komitesi veya bölge komitesinin
kararıyla parti üyesi olabileceği, bazı hallerde bu yetkinin mahalli komitelere
verilebileceği belirtilmiştir. Bölge komitesi tarafından sosyal ve siyasal kişiliği
bakımından karışıklık yaratabilecek durumda bulunan kişi ya da kişilerin parti üyeliği
için merkez komitenin onayının alınması zorunluluğu getirilmiştir.302
Parti üyelerinin görevleri genel olarak; partinin amaç ve hedeflerini
gerçekleştirmek için bütün imkânları ile partinin disiplin, program, taktik ve
stratejisine göre çalışmak, partinin sırlarını açıklamamak, bilgisini, uyanıklığını,
politika ve şuurunu teori ve devrimciliği temel esaslarıyla araştırmaya çalışmak,
eleştiri ve öz eleştiri esasları üzerine çalışmak, partiden hiçbir şeyi saklamamak,
gurur ve maceracılıktan kaçınmak, partinin muvafakatını almadan yerini, partinin
haberi olmadan da işini değiştirmemek şeklinde sıralanmıştır.303
Terör örgütünün tüzüğünde üyelerin cezalandırılmasında iki usulden
bahsedilmiştir. Buna göre üyenin, alt komite veya hücrelerden bir üyenin teklifi ve
bunun, denetleme ve istihbarat komitesi tarafından desteklenmesi üzerine merkez
komite tarafından cezalandırılması ilk usul; bazı temel durumlarda mahalli komitenin
üyeliğini alarak araştırmaya geçmesi ikinci usuldür.304
Parti üyelerine tanınan üyelik hakları değerlendirildiğinde ise fazla bir hakkın
tanınmadığı görülmektedir. Bu kapsamda tüzükte; parti üyelerinin iç tüzüğe uygun
şekilde eleştiri yapabileceği, soru sorabileceği, görüş açıklayabileceği, zor durumda
302 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “PKK Terör Örgütünün Tüzüğü”, Kendi ifadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara, 1994, ss.3-5.
PKK-7, “PKK Program ve Tüzüğü”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:71, Köln, Nisan 1995.PKK Program ve Tüzüğü, Erişim: 19 Ocak 2006, www.pkk.org.
303 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, a.g.e., ss.3-4.304 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,a.g.e., s.4.
97
yardım talep edebileceği, tutuklanan, sürülen ve çeşitli sıkıntılara maruz
bırakılanlara imkân dâhilinde yardım yapılabileceği, cezalandırılmaya karşı savunma
yapabileceği, alınan kararları yerine getirmenin ardından konuyla ilgili fikir ve
görüşlerini hiyerarşik olarak beyan edebileceği belirtilmiştir.305
2.3.2.2 Örgüt Yapısı ve İşleyiş
PKK terör örgütünün tüzüğünde en yüksek karar organı olarak Kongre
belirlenmiştir. İki yılda bir toplanan kongrenin doğal üyeleri, merkez komitesinin asil
ve yedek üyeleri olup, mahalli teşkilatlar, yurt dışı komiteler ve silahlı direnme
grupları da kongreye delegeleriyle katılırlar. Kongrenin görevleri ise partinin
ideolojisini ve stratejisini saptamak, parti program ve tüzüğünü hazırlamak ve
değiştirmek, partinin ismini değiştirmek, merkez ve diğer komitelerin çalışma
raporlarını dinlemek ve onları tartışmak, partiyi lağvetmek olarak belirlenmiştir.306
Partinin kongreden sonraki en yüksek organı merkez komitesidir. Altı ayda bir
toplanan merkez komitesi ise partinin bütün işlerini yürütecek ve bütün parti
komitelerini denetleyecek bir genel sekreter ve dört üyeli bir polit büro seçer. Polit
büro iki kongre toplantısı arasında merkez komitesinin aldığı kararları uygular,
gerekli hallerde merkez komitesini toplantıya çağırır. Merkez komitesi bünyesinde
oluşturulan bir başka organ ise üç üyeli denetleme ve istihbarat komitesidir.
Denetleme ve istihbarat komitesi, partinin gelir ve giderlerini, program, iç tüzük ve
kararların yerine getirilip getirilmediğini kontrol eder, üye şikayetlerini inceler ve
kanaat bildirir, üye ve parti komitelerinin hata ve sapmalarını belirler, ceza talebinde
bulunur.307
Örgüt teşkilatlanmasını parti tüzüğü çerçevesinde ifade ettikten sonra,
başlangıçta ifade edilmeyen, fakat ilerleyen süreçte örgüt teşkilatlanmasına dâhil
olan silahlı unsurlara değinmek doğru olacaktır.
Terör örgütünün yapılanmasında üç temel unsur parti, cephe ve ordudur.
Abdullah Öcalan 90’lı yılların ortalarına kadar bu üç unsuru tekelinde bulundurmuş
ve bundan kesinlikle taviz vermemiştir. Örgütün ilk yıllarında bölücü başı tarafından
305 y.a.g.e., s.5.306 y.a.g.e., s.12.307 y.a.g.e., ss.8-10.
98
parti üyesi demek, her ne kadar bir parti tüzüğü ortaya konulsa da, militan anlamına
gelmektedir. Bunun yanında teşkilatlanma incelendiğinde örgütün yapısında eksik
gözüken silahlı unsurlar gibidir. Fakat aslında gerçek tam tersidir. Çünkü siyasi
manada girişilen tek gayret ideolojinin bir araç olarak kullanılması ve bu yolla örgüte
eleman temin edilmesidir. Abdullah Öcalan örgütün deşifre olmaması ve liderlik
boyutunda karşısına rakip çıkmaması adına bizzat kontrolü ve denetimi altında
olmayan hiçbir oluşuma müsamaha göstermemiştir.
Örgütün ayrıca bir silahlı oluşuma gitmesi 1984 yılında gerçekleşmiştir. 15
Ağustos 1984 günü gerçekleştirilen Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla sözde Kürdistan
Kurtuluş Birliği adı altında bir oluşumun varlığı ilan edilmiştir. Bu oluşumun adı,
örgütün 26–30 Ekim 1986 tarihleri arasında gerçekleştirdiği üçüncü kongresi ile
sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu olarak değiştirilmiştir. HRK ve sonraki
adıyla ARGK, örgütün üç unsurundan biri olan sözde ordu unsurunu
oluşturmaktadır.308
PKK terör örgütü, 21 Mart 1985 tarihinde çeşitli toplumsal kesimlerde cephe
örgütlenmesini gerçekleştirmek maksadıyla, sözde Kürdistan Halk Kurtuluş
Cephesi’ni ilan etmiştir. Böylelikle halk üzerindeki baskı ERNK, çatışmalar ise ARGK
eli ile yürütülmeye başlanmıştır.309 Her iki oluşum 02–23 Ocak 2000 tarihleri
arasında gerçekleştirilen yedinci kongreye kadar varlığını devam ettirmiş, bu
kongreyle değişime uğramıştır. ARGK yeni süreçte yerini HPG, ERNK ise YDK’ya
bırakmıştır. Şekil 4’de örgütün şekline yer verilmiş, fakat HPG ve YDK’ya asıl etkinlik
kazandıkları KADEK döneminde yer verilmiştir.
308 PKK-35, ARGK Genel Yönetmeliği, Weşanen Serxwebûn, Köln, 1986.309 Tekin, a.g.e.,1.Cilt, ss.86-89.
99
2.3.2.3. PKK Dönemi Hakkında Genel Değerlendirme
Örgütün geçirdiği dört dönem içerisinde en uzunu ve kendi içinde en fazla
değişiklik yaşayanı ilk PKK dönemidir. Dönem içinde yaşanan gelişmeler partinin
kuruluş aşaması ile ilgili kısımda kapsamlı olarak anlatıldığından bu noktada, daha
sonraki oluşumlara da temel teşkil etmesinden ötürü örgütün sözde ulusal kurtuluş
siyasetinden bahsetmek uygun olacaktır.
PKK terör örgütünün siyaseti genelde Marksist-Leninist düşüncenin bir
adaptasyonundan başka bir şey değildir. Örgüt açısından sözde ulusal kurtuluş
siyaseti, proletaryanın ve tüm bölge halkının yöneleceği tek doğru siyaset olup,
uygun bir ideolojik ve politik yaklaşıma doğru örgütlenme, doğru bir propaganda ve
ajitasyonla ulusal kurtuluş siyasetinin tüm halka benimsetilebileceği, halkın bu
siyaset doğrultusunda birleşip, sömürgeciliğe karşı harekete geçebileceği
öngörülmektedir. Bu kapsamda örgütün mücadele etmek için belirlediği konular
kısaca şöyledir:
a.Bağımsızlığın sağlanması için Türkiye’ye ait güçlerin kovulması,
b.Toprak ağalarının elindeki toprakların köylüye dağıtılması,
c.Kürt dili ve kültürünün geliştirilerek, eğitimin Kürtçe verilmesi,
d.Ulusal azınlıkların geleceklerinin garanti altına alınması,
e.Sömürgecilerle mücadele edilerek tüm bağlantıların kesilmesi,
f.Güç kazanımı için ulusal kurtuluş siyasetinin hem içte, hem de dışta
yürütülmesi,
g.Parti örgütlendirmesini gerçekleştirerek toplum içindeki tüm sınıfların
örgütlenmesi,
h.Türk ordusuna karşı kurulacak halk ordusu ile cevap verilmesi,
i.Mücadelenin parti, ordu ve cephe yapılanması ile yürütülmesi.
Terör örgütü açısından sözde ulusal kurtuluş siyasetinin uygulanmasını
zorlaştıran ana sorun, sözde Kürdistan olarak ifade edilen bölgenin bölünmüş
olmasıdır. Bu durum ulusal ve toplumsal açıdan ideoloji ve politika üretmeyi sıkıntıya
sokarken, tamamı müstakil ve kendi çıkarına hareket eden parçalardan hangisinin
sözde Kürdistan’ı temsil ettiği konusunda açıklık olmadığı ifade edilmektedir.
100
Şekil 4: PKK Örgüt Yapısı
Kaynak: Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, “PKK Terör Örgütünün Tüzüğü”,
Kendi ifadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No:3, Ankara,
1994., PKK-7, “PKK Program ve Tüzüğü”, Serxwebûn Dergisi, Sayı: 71, Köln,
Nisan 1995., PKK, “PKK Program ve Tüzüğü”, Erişim: 15 Ekim 2005, www.pkk.org.
SKP
KONGRE
ERNKKOMİTELER
MERKEZ KOMİTE
YURTİÇİ YURTDIŞI
POLİT BÜRO DENETLEME VE İSTİHBARAT KOMİTESİ
YEREL KOMİTE
KÖY KOMİTESİ
HÜCRE
BÖLGE KOMİTESİ
KİH
KAB
KUM
TAJK
YWRK
YCK
HÜNDER-KOM
ARGK
BAŞKOMUTANLIK
YÜKSEK ASKERİ KONSEY
GENELKURMAYLIK
ANA KARARGÂH
SAHRA / EYALET/ BÖLGE / YEREL KOMUTANLIK
KARARGÂHLARI
BİRLİKLER
HRK
101
2.3.3. KADEK Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı
2.3.3.1. Örgüt Üyeliği
KADEK tüzüğünde örgüt üyeliği üç seviyede tanımlanmıştır. Bunlar kongre
üyeliği, örgüt sempatizanı ve örgüt taraftarıdır. Ayrıca örgüt üyeliği hem bireysel
üyelik hem de örgütsel üyelik şeklinde olabilmektedir. Kongre üyesi, programı ve
tüzüğü kabul eden ve bunları hayata geçirmekten sorumlu olan, örgüt iradesini esas
alıp kendini giderek bu iradeyle bütünleştiren, örgüt yaşamına ve taktik uygulamaya
bir organda sürekli katılan, kendini Apocu tarz, tempo ve üsluba ulaştırarak temel
kongre amaçları için ödünsüz, çıkarsız, derin coşku ve sonsuz fedakârlıkla çalışan
kişi olarak tanımlanmıştır. Çalışmalara yarı profesyonel düzeyde katılan bir kişi de
kongre üyesi olabilmektedir.310
Sempatizan, kongre çizgisini belirleyen ve gücü oranında çalışmalara düzenli
ve sürekli katılıp aidat veren kişi olarak tanımlanmıştır. Taraftar ise, bir yurtsever ve
demokrat kongreyi maddi ve manevi açıdan gücü oranında destekleyen kişi olarak
tanımlanmıştır.311
2.3.3.2. Örgüt Yapısı
Örgütün en yüksek karar organı Kongre, Kongrenin en yüksek karar organı
ise Kongre Genel Kurulu olarak belirlenmiştir. Üç yılda bir olağan olarak toplanan
kongrenin en yüksek ideolojik ve politik organı Kongre Genel Başkanlığı’dır. Genel
Başkanlık, kongrenin ve mücadelenin en üst düzeydeki taktik önderlik kurumu olup,
Kongre Yönetim Kurulu ile beraber Genel Kurul kararlarını ve çizilen politikaları
hayata geçirmek, kongrenin pratik faaliyetlerini örgütlemek ve yürütmekle
görevlidir.312
Kongre Yönetim Kurulu ise kendi içerisinde ideolojik, politik ve örgütsel
görevler kapsamında bölümlere ayrılmıştır. Kongre Yönetim Kurulunun belirlenen
görevleri şunlardır:313
310 PKK-36, KADEK Program ve Tüzüğü, Ele geçirilen örgüt dokümanı, 2002.311 y.a.g.d.312 y.a.g.d.313 y.a.g.d.
102
a.Demokratik siyasal serhildan hareketi olarak demokratik halk birliklerini,
inisiyatiflerini veya partilerini örgütler.
b.Sözde Kürdistan’ın her parçasında ve bağlı olduğu ülkelerde demokratik
yasal siyasal örgütlenmeleri öngörür ve destekler.
c.Sözde halk savunma gücünü örgütler ve yönetir.
d.Özgür kadın hareketini örgütler ve yürütür.
e.Kongrenin dış politika çizgisini hayata geçirmekle görevli dış ilişki örgütünü
oluşturur.
f.Sözde ulusal basın-yayını örgütler ve çalışmalarını yürütür.
g.Genel dil, kültür, sanat vb. kurumları oluşturur, mevcut olanları geliştirir.
h.Sözde halk savunmasının bir parçası olarak sözde ulusal bilgi akışını
düzenler.
i.Dönemin ihtiyaçlarına göre gerekli olan örgütleri kurar ve yürütür.
KADEK terör örgütünün teşkilat yapısı açısından belirtilmesi gereken önemli
bir nokta örgütün yedinci kongresinde (PKK dönemi) alınan bazı organlarla ilgili
kararların KADEK süreç içerisinde tam olarak yapılandırılabildiğidir. Bunlar ERNK
yerine kurulan YDK ve ARGK yerine kurulan HPG’dir. YDK yurt içi ve yurt dışı olmak
üzere örgütlendirilmiştir. Yurt dışında; Avrupa, Bağımsız Devletler Topluluğu ve
Bölge Koordinasyon Komisyonları şeklinde yapılandırılmıştır. HPG ise benzer
şekilde yurt içi ve yurt dışı şeklinde örgütlendirilirken yurt içinde sözde Botan ve
Kuzey Sahada, yurt dışında ise Kuzey Irak’ta ana karargâh, merkez karargâh,
Behdinan ve Mahkmur karargahı şeklinde yapılandırılmıştır. Örgütün teşkilat yapısı
detaylı olarak Şekil 5 ve Şekil 6’da görülmektedir.314
2.3.3.3. Örgütsel İşleyiş
Örgütsel işleyiş kapsamında, üye örgüte, alt örgütler üst örgütlere ve bütün
kongre Genel Başkanlığa ve yönetim kuruluna bağlıdır. Bu hiyerarşi içerisinde bütün
örgütler üstten aşağıya talimat, alttan yukarıya rapor vermekle yükümlüdür. Örgüt
bazında yapılan toplantılara katılım zorunlu olup mazeretsiz katılmama durumu suç
teşkil etmektedir. Ayrıca içeriği ne olursa olsun her toplantı rapor edilmek
durumundadır.315
314 PKK–36, a.g.d.315 PKK–36, a.g.d.
103
Kongre disiplinini ihlal, tüzük hükümlerine aykırı hareket aykırı hareket,
kongre çizgisine aykırı konuşmak ve propaganda yapmak, kongre karar ve
talimatlarını uygulamamak veya meşruiyetine gölge düşürmek, kongre yaşamını ve
resmiyetini ihlal etmek, kongre sırlarını açıklamak, kongre değer ve imkanlarını
korumamak gibi suçlar ise kongre suçu olarak değerlendirilmektedir. Kongre
suçlarına yönelik verilen cezalar; uyarı, görevini sınırlama, görevden alma, üyeliğini
dondurma, geçici ihraç ve kongreden atılma cezalarıdır. Ayrıca bu kapsamdaki
suçlar için Genel Başkanlık ve Yönetim Kurulu tarafından soruşturma açılabilir.
Soruşturma, yetkilendirilen bir komisyon tarafından yapılır. Komisyonun kararı ise
kongre üst yönetimince onaylanarak kesinleşir.316
2.3.3.4. KADEK Dönemi Hakkında Genel Değerlendirme
Terör örgütü kuruluşundan 2000 yılının Ocak ayında gerçekleştirdiği yedinci
kongresine kadar hep şiddet yanlısı bir strateji benimsemiş, sözde Kürdistan olarak
tabir edilen bölgede kendi amaçları doğrultusunda faaliyet şekli hep silahlı faaliyet
olmuştur. Bu faaliyet sonucunda örgüt uluslararası literatürde terörist bir örgüt imajı
sergilemiştir. KADEK söz konusu imajı silebilmek amacıyla yedinci kongre
kararlarıyla siyasal alanda faaliyet yürütme ve kongre sonrası “uzun süreli halk
savaşı”na dayalı sözde “Bağımsız Kürdistan” hedefini terk ettiğini iddia ederek
bunun yerine “Kürt Kültürel Kimliği”nin tanınmasını hedefleyen sözde “siyasal
mücadele yöntemleri”ni temel alan bir strateji benimsemiştir.
Geçmişte varlığını ve etkinliğini silahlı terör eylemleri ile sağlayabilen örgütün
bu düzeyde bir strateji değişikliğine gitmesinde, terörist başı Abdullah Öcalan’ın
yakalanması önemli rol oynasa da temel nedenin bu olmadığı, asıl nedenin örgütte
yaşanan ciddi militan zayiatı, silahlı unsurların hâkimiyet alanlarının daraltılması,
kutuplaşmaların ortaya çıkışı, terör örgütünden kaçışların artması, örgütsel işleyişin
deşifre olması, katılımların asgari düzeyde seyretmesi, lojistik desteğin azalması ve
en önemlisi kitlesel desteğin azalarak örgütsel eylemlerin gerçekleştirilememesi
olduğu değerlendirilmektedir.
316 y.a.g.d.
104
Örgütte, anılan nedenlerle gerçekleşen değişiklik sonrasında belirlenen
hedefler kısaca şu şekilde özetlenebilir:317
a.Kürtlerin çoğunlukla bulunduğu başta Türkiye olmak üzere İran, Irak ve
Suriye’nin Demokratik318 Cumhuriyete dönüştürülmesi ve Demokratik Ortadoğu
Birliği’ni oluşturmak,
b.Kendi örgüt yapısını, emekçi sınıflara ağırlık vererek, demokratik
kuruluştan yana olan bütün toplumsal kesimlere dayandırmak,
c.Kürt sorunu bulunan her ülkede örgüt stratejisini esas alan siyasal ve sivil
toplum örgütlerinin gelişmesine destek vermek,
d.Kürt kadınlarının yanı sıra, içinde bulunduğu toplumda her kesimdeki
kadınların “Kadın Özgürlük Hareketi” içerisinde örgütlenmesini esas almak,
e.Din, mezhep ve inanç topluluklarının örgütlenmelerinin geliştirilmesine
destek vermek,
f.Kürtlerin bulunduğu her ülkede beraber yaşanılan halklarla siyasi partiler
oluşturmak, Kürt sorunun çözümü yönünde etkin olmaları açısından çaba
göstermelerini sağlamak,
g.Basın-yayın, kültür ve diplomasi çalışmalarını örgütleyerek yürütmek,
h.Üç yıl içerisinde örgüt yapısını üç kat büyütmek.
317 PKK-37, “KADEK Programı”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21,Sayı: 245, Erişim: 19 Aralık 2005, http://www.serxwebun.com/2002/05/hab04.html .
PKK-38, “KADEK I. Kongre Kararları”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2002,Yıl: 21,Sayı: 246, Erişim: 19 Aralık 2005, http://www.serxwebun.com/2002/06/hab15.html.
PKK-39, “KADEK I. Kongre Belgelerinden”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2002,Yıl: 21,Sayı: 246, Erişim: 19 Aralık 2005, http://www.serxwebun.com/2002/06/hab14.html.318 Burada kastedilen demokrasi örgütün yorumladığı anlamda yani, demokratik sosyalizm ve demokratik konfederalizm şeklinde anlaşılmalıdır. Türkiye hali hazırda demokratik bir ülkedir.
105
Kaynak : PKK-36, “KADEK Program ve Tüzüğü”, Ele geçirilen örgüt dokümanı, 2002.
Şekil 5: Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK)
KÜRT DEMOKRATİK
HALK BİRLİLKLERİ
(KDHB-YDK)
ÖZGÜR KADIN PARTİSİ
(PJA)
DEMOKRATİK AYDINLANMA
BİRLİĞİ(DAB)
DIŞ İLİŞKİLER KOMİTESİ
HALK SAVUNMA KUVVETLERİ
(HPG)
DEMOKRATİK KÜLTÜR
HAREKETİ(DKH)
MERKEZİ MALİ KOMİTE
DEMOKRATİK ÇÖZÜM
HAREKETİ PARTİSİ(IRAK)
SİYASİ PARTİ(SURİYE)
SİYASİ PARTİ(İRAN)
SİYASİ PARTİ(TÜRKİYE)
YURT İÇİ
YURT DIŞI
YURT İÇİ
YURT DIŞI
AVRUPA
BDT
BLG.KOOR.KOM.
BOTAN(ORTA)
KUZEYSAHA
ANA KH.
MERKEZ KH
BEHDİNAN
MAHKMUR
KONGRE GENEL KURULU
GENEL BAŞKANLIK
KONGRE YÖNETİM KURULU
KONGRE
106
Şekil 6: Kürt Demokratik Halk Birlikleri (YDK) Yapılanması
YDK KONGRESİ
YDK MECLİSİ
YDK KOORDİNASYON KURULU
YDK AVRUPA YÜRÜTMESİ YDK BDT YÜRÜTMSİ
EKONOMİ VE
MALİ BÜRO
HALK HAREKETİ PJA
DEMOKRATİK AYDINLANMA
BİRLİĞİ
DIŞ İLİŞKİLER
BİRİMİ
DEMOKRATİK KÜLTÜR
HAREKETİ
KÜRT DİLİ EĞİTİM
KURUMU
KON-KURD
YER-KOM ALMANYA
FEK-BEL BELÇİKA
FED-KOM HOLLANDA
FEY-KA FRANSA
FED-BİR İNGİLTERE
KÜRD-RADET İSVEÇ
FEY-KURD DANİMARKA
FEY-KOM AVUSTURYA
FEKAR İSVİÇRE
BÖLGELER
ALMANYA-20
BELÇİKA
HOLLANDA-2
FRANSA-4
İNGİLTERE
İSKANDİNAVYA
DANİMARKA
AVUSTURYA-2
İSVİÇRE-2
İTALYA
BALKANLAR
BÖLGE KOOR
BÖLGE YÖNETİMİ
BÖLGE YÜRÜTME
ALAN YÖNETİMİ
ALAN YÜRÜTMES
SEMT KOMİTESİ
BİRLİKLER
İNANÇ BİRLİKLERİ
KÜRT İSLAM HRK.
YEZİDİ KÜRTLER FED
KÜRT ALEVİLER BİR.
GENÇLER BİR.
İŞÇİLER BİR.
ÖĞRENCİLER BİR.
VELİLER BİR.
HUKUKÇULAR BİR.
GAZETECİLER BİR.
ULUSLARARASI KÜRT İŞVERENLER
BİR.
KÜRT KIZILAYI
GÖRSEL YÖN.(TV)
GÜNLÜK YÖN.(GAZETE)
RADYO YÖN.
SEXWEBUN MATB.YAY.YÖN.
AJANSYÖN.
KUK KOOR.
DIŞ İLİŞKİLER BÜROLARI
KADEK TEMSİLCİLİĞİ
KÜRT AYDINLAR
BİRLİĞİ
KÜRTSANATÇILAR
BİRLİĞİ
TİYATRO VE SİNEMA BİRLİĞİ
KÜRT ENSTİTÜSÜ
KÜRDİSTAN ÖĞRETMENLER
BİRLİĞİ
KÜRT AKADEMİSİ
YAZARLAR BİRLİĞİ
AİLELER BİRLİĞİ
Kaynak : PKK-36, “KADEK Program ve Tüzüğü”, Ele geçirilen örgüt dokümanı, 2002. 107
2.3.4. KONGRA-GEL Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı
2.3.4.1. Örgüt Üyeliği
KONGRA-GEL tüzüğünde KADEK süreci ile başlatılan siyasallaşmanın
etkileri net olarak görülmektedir. Bundan önceki iki tüzükte de üyelik üstünkörü
geçilmiş, sadece görevler ve cezalar ifade edilmiştir. KONGRA-GEL tüzüğünde ise
üyelik şekilleri, üyeliğin özellikleri, üyelerin görevleri, üyelerin hakları, üyeliğe kabul
ve üyelikten ayrılma net olarak ifade edilmektedir. Tüzükten anlaşıldığı kadarıyla,
örgüt içerisinde demokrasi yaratılmaya çalışılmaktadır. Bunun pratiğe yansımasının
ise ifade edildiği şekilde olmadığı değerlendirilse de, en azından katılımı arttırmak
açısından üyeliğin cazip hale getirildiğini ifade etmek uygun olacaktır.319
Tüzük, bir önceki tüzüğe benzer olarak, üyeliği ikiye ayırmaktadır, fakat
seviyelendirmemektedir. Buna göre, üyelik bireysel ve kurumsal olarak ikiye
ayrılmaktadır.
Parti üyeliğinin özellikleri ise gayet masumane, tepki çekmeyecek ifadelerle
açıklanmıştır. Örgüt üyesi; temel insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hukukun
üstünlüğünü benimseyip yayan, cins, din, dil, ırk, ulus ve etnik ayrımcılığa karşı,
ülke, bölge ve dünya barışı için mücadele eden, enternasyonalist, bilime değer
veren, demokratik katılımcı ve kolektivizm esaslarına göre çalışan, ekolojik bilince
sahip, özeleştiri yapabilen birey olarak ifade edilmiştir.320
Üyelerin görevleri açısından yapılan değişiklikler şu şekilde sıralanabilir:321
a.Örgüt üyelerinin kongreye maddi imkân sağlamak için çaba göstermesi,
b.Toplumsal gelişime katkıda bulunmak,
c.Demokratik devrimin gerçekleşmesi ve derinleşmesinin en önemli alanı olan
sivil toplum örgütlenmesinin, aklın demokratik güç ve inisiyatifini açığa çıkaracak
şekilde gelişmesi, kökleşmesi ve etkinleşmesi için çalışmak, kendisini ve çevresini
319 PKK-30, “KONGRA-GEL Tüzüğü”, Serxwebûn, Haziran 2004, Yıl:23, Sayı:270, Erişim: 21 Kasım 2005, http://www.serxwebun.com/2004/ 06/hab03.html.320 Murat Karayılan, “Birlik Kürt Halkının En Temel İhtiyacıdır”, Serxwebûn e-Dergisi, Erişim: 13 Ocak 2006, http://www.serxwebun.org /index.php?content=readnews&readnewsmasterid=11.321 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, ss.115-116.
108
kongrenin ideolojik ve siyasal amaçlarına, taktik ve güncel görevlerine uygun olarak
sürekli eğitmek ve aydınlatmak.
KONGRA-GEL tüzüğünde üyelerle ilgili olarak dikkati en fazla çeken husus
üyelere tanınan haklardır. Bu hakların, bir korku örgütü olarak bilinen PKK’dan farklı
bir imaj çizmekle ve üye sayısını arttırmakla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Bu
kapsamda tüzükte üyelere tanınan haklar şunlardır:322
a.Her düzeyde seçme ve seçilme,
b.Her konuda düşüncesini açıklama, tartışmalara katılarak kongre kararlarının
oluşmasında katkıda bulunma,
c.Eleştiri yapma ve her konuda öneri sunma,
d.Eleştiri ve suçlamalara karşı kendini savunma, haksız uygulamalara karşı
kongre hukuku çerçevesinde hakkını arama,
e.Kongrenin çalışmaları hakkında bilgi edinme, bağlı bulunduğu kongre
organlarına kişiler, kurum ve olaylarla ilgili soru önergesi verip, açıklama isteme,
f.Eğitim olanaklarından yararlanma,
g.Gerekçelerini üst organa iletmek kaydıyla görevden istifa etme.
2.3.4.2. Örgüt Yapısı
KONGRA-GEL yapılanmasını izah etmeden önce bu süreçte örgütün farklı
bir boyutuna değinmek gerekmektedir. Bu süreç öncesinde yani PKK ve KADEK
sürecinde örgütün hitap ettiği kesim hep sözde Kuzey Kürdistan olmuştur.
KONGRA-GEL sürecinde ise sözde Kürdistan Demokratik Konfederalizmi (KKK
(Koma Komalen Kürdistan)) adı altında bir topluluğa seslenilmektedir.
KKK, örgütün ifadesine göre, örgütlenmiş siyasal ve toplumsal bir
organizasyon olup bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan ve sınırları esas
almayan demokratik sistemidir. Örgütün bu çatı altında resmi sınırları kabullenerek
fiili bir durum yaratmaya çalıştığı ve bir taban oluşturmaya çalıştığı gözden
kaçmamaktadır.323
322 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, ss.116-117.323 PKK-3, PKK Koma Komalen Kürdistan Sözleşmeleri, Erişim: 18 Ocak 2006, http://tecakonline.com/ kitaplar/Komakomalenkurdistan/Komakomalenkurdistan.
109
KKK ile hedeflenen, Kürt kökenli insanların örgütün ideolojisi kapsamında
demokratikleştirilmesi ve dar tutulmuş bir çerçevede sadece örgütün siyasallaşma
gayretlerinde etkinlik gösterecek değerlere ulaştırılmasıdır. Örgüt bu katılımı
sağlamak için sürekli temel insan hak ve özgürlüklerine, ekolojik bilince, kadın erkek
eşitliğine ve barışa göndermeler yapmaktadır.324 Fakat tüm bunlar ifade edilirken
sözde meşru savunma hakkı da sürekli hatırlatılmakta ve KKK yapılanması içinde
oluşturulan sözde Meşru Savunma Komitesi ile ayakta tutulmaktadır. KONGRA-GEL
ve HPG ile birebir ilişki içindeki bu komite şu şekilde ifade edilmektedir:325
–Önderliğe ve halka yönelik saldırıları ve katliamları savaş gerekçesi olarak
görür.
–Meşru savunmayı en temel ve vazgeçilmez bir hak olarak görür, onu Kürt
sorununun demokratik çözümü ve demokratik uygarlığın gelişim esaslarını
gözeterek uygular.
–Meşru savunma hakkının evrensel hukuka uygun meşru ve yaratıcı
mücadele biçimleriyle hayata geçirilmesi için çalışır. Uluslararası kuruluşlar nezdinde
ve meşru platformlarda Kürt halkının haklarını elde etmesi için hukuki ve siyasi
mücadele yürütür.
–Meşru savunma çizgisi temelinde gelişen örgütlenmelere ve yürüttükleri
mücadeleye güç ve destek verir. Halkı meşru savunma çizgisi doğrultusunda
aydınlatır ve bilinçlendirir.
–Kürt halkının meşru haklarını savunma temelinde sorunun taraflar arasında
barışçıl ve demokratik siyaset yöntemiyle çözülmesi için çalışır.
–Meşru savunma çizgisinde değişik ülkelerde gelişen demokratik kitle
eylemliliklerini sahiplenir ve destekler. Meşru savunma mücadelesinin evrensel
ölçüler dışına taşmamasını gözetir. Bu temelde ihtiyaç duyulması halinde taraflar
arasında diyalog ve arabuluculuk çalışması yürütür.
–KONGRA-GEL ile meşru savunma güçleri arasındaki ilişkileri düzenler,
meşru savunma esaslarına uygun olarak meşru savunma mücadelesini yönlendirir.
–Meşru Savunma Komitesi Genel Kurul Üyesi yeterli sayıda kişiden oluşur,
Başkanlık ve Yürütme Konseyi'ne karşı sorumludur, ihtiyaç duyduğu her alanda alt
birim ve temsilciliklerini oluşturur. Kongre tüzük esaslarına ve hazırladığı
yönetmeliğe uygun çalışır.
324 PKK-3, a.g.m.325 PKK-32, “Meşru Savunma Komitesine İlişkin Proje”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Erişim: 18 Ocak 2006, Sayı:263, http://www.serxwebun.com/2003/11/hab07.html .
110
–Kürt halkı adına savaş ve barış karırını Genel Kurul verir. Yürütme Konseyi
bu durumlarda, Genel Kurulu en hızlı şekilde toplantıya çağırır. Genel Kurulun
toplanmadığı hallerde, KONGRA-GEL Yürütme Konseyi, HPG Komite Konseyi, KHK
Yürütme Konseyi ve Ülke Koordinelerinden oluşan Ulusal Konsey karar alır.
–KADEK'in geliştirdiği yol haritasına göre meşru savunmayı ele alıp
örgütlenmesini ve geliştirilmesini esas alır.
–Savaş hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmelerine ve ilgili uluslararası
anlaşmalara uyar. Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi'nin yetkisini tanır.
KONGRA-GEL, mevcut devlet sistemi dışlanarak fakat alternatifi
hedeflenmeyerek oluşturulan ve sözde büyük Kürdistan’ın parçacıklarının bütününü
kapsayan KKK’nin yönetsel organı olarak tanımlanmaktadır. Öyle ki KONGRA-GEL,
dört adet KKK sözleşmesi ile sunulan ve KKK’nin içerisinde Şekil 9’da gösterilen
açılımın bir boyutunu oluşturmaktadır.
Bu değerlendirme ışığında KONGRA-GEL teşkilat yapısında en üst kademe,
Önderlik yani Abdullah Öcalan ve parti genel kurulu tarafından belirlenen (tüzükte
sayısı belirtilmemiştir) bir gruptan oluşmaktadır. Önderlik, örgütün en yüksek teorik-
ideolojik organı olup diğer organlar tarafından alınan tüm kararlar için onay
makamıdır.
Örgütün en yüksek karar organı ise parti kongresidir. Kongre sırasıyla; genel
kurul, başkanlık ve yürütme konseyinden oluşur. Kongre adına en yüksek karar
organı yılda bir defa olağan olarak toplanan genel kuruldur. Kongre, başkanlığın ve
yürütme konseyinin kararıyla zamanından önce ya da bir yıl gecikmeli olarak
toplanabilir. Genel kurul parçaların bileşimi ve yurt dışındaki sözde Kürdistanlıların
nüfus oranına göre seçilecek 300 üyeden oluşur ve bunların %50’si kadın olmak
durumundadır.326
Örgütün bir diğer organı olan başkanlık, genel kurul tarafından en fazla iki
dönem için seçilen başkan ve altı üyeden oluşur. Başkanlık genel kurula karşı
sorumlu olup iki seçim dönemi arasında kongreyi temsil eder. Genel kurul, kongre
326 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, ss.117-118.
111
başkanı ile yürütme konseyinin ve disiplin kurulunun başkanlarını seçer, politikalarını
yürütür ve denetler.327
Genel kurul tarafından üç yıllığına seçilen yürütme konseyi ise başkanlıkla
beraber en yüksek yürütme organıdır. Konsey kendisine bağlı komiteleri örgütler,
ihtiyaca göre komiteler oluşturur ve genel kurula yıllık olarak rapor sunar. Yürütme
konseyine bağlı bilinen komiteler ve örgütün genel yapısı Şekil 7’de sunulmuştur.328
Disiplin kurulu, genel kurul üyesi 11 kişiden oluşur ve üç yıllığına seçilir.
Disiplin kurulu üyeleri kongrenin başka organlarında yer alamaz. Kendi yönetmelik
esaslarına göre çalışan ve kararlarını üye salt çoğunluğu ile alan kurul, yürütme
konseyi ve diğer kongre organlarından ve üyelerden gelen dava dosyalarını görüşür
ve karara bağlar.329
Terör örgütünün bir diğer organı danışma kuruludur. Yürütme konseyi
tarafından seçilen 15 uzman ve bilirkişiden oluşan kurul karar ve yürütme organı
olmayıp, çeşitli konularda başkanlık ve yürütme konseyine görüş bildirir.330
Örgütün son organı, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler ve dış alanlarda
var olan demokratik örgüt ve kurumların eşgüdümünü sağlayan Demokratik-Ekolojik
Toplum Koordinasyonlarıdır. Aslında yeni gibi görünse de bu organ, ilk PKK
dönemindeki adıyla ERNK, KADEK süresindeki adıyla Kürt Demokratik Halk
Birliklerinin devamı niteliğindedir. Bu değişimin temel nedeni ise yeni süreci terörist
örgüt imajından kurtarabilmektir. Demokratik-Ekolojik Toplum Koordinasyonları kültür
ve sanat, Kürt dili ve edebiyatı, halkla ilişkiler ve örgütlenme, basın-yayın ve
propaganda, diplomasi ve maliye faaliyet alanlarında özellikle yurt dışında etkinlik
göstermektedir.331
KONGRA-GEL yapılanmasında imaj değişikliği kapsamında belirtilmesi
gereken önemli bir konu da örgütün silahlı kanadı olan HPG’nin bağımsız hale
getirilmesidir. Görünüşte bağımsız hale gelen HPG’nin yönetimi sözde Meşru
327 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, ss.117-118.328 y.a.g.e., ss.117-118.329 y.a.g.e., s.121.330 y.a.g.e., ss.121-122.331 y.a.g.e., s.122.
112
Savunma Komitesi (MSK) ve sözde Halk Savunma Komitesi’ndedir (HSK). MSK,
KKK oluşumu içerisinde KONGRA-GEL Yasama Meclisi daimi komitelerindendir.
HSK ise KONGRA-GEL Yürütme Konseyi’ne bağlı komitelerden birisidir ve Yürütme
Konseyi’nin kararları doğrultusunda harekete geçmektedir.
2.3.4.3. Örgütsel İşleyiş
Örgütün tüzüğü kapsamında kongrede örgütsel işleyiş, demokratik katılım ve
yönetim esaslarına göre düzenlenir. Kongrenin bütün organları seçimle göreve gelir
ve seçimle değişir. Kongredeki seçim ve uygulamalarda çoğunluğun görüşü esas
alınırken, kongre içi demokrasi bireyin ve azınlığın demokratik hakları gözetilerek
hayata geçirilir. Bütün organlar yukarıdan aşağıya genelge,332 aşağıdan yukarıya
rapor sunmakla yükümlüdür. Genelgeler ile ilgili husumet, görüş ve öneriler yürütme
konseyi veya üst organlara sunulur. Kongre üyeleri pratik faaliyetler ve genel
duruma ilişkin eleştiri ve görüşlerini resmi ortamda sunabilir.
2.3.4.4. KONGRA-GEL Dönemi Hakkında Genel Değerlendirme
KADEK’in örgütsel varlığına son verilerek KONGRA-GEL oluşumuna
geçilmesiyle ilgili olarak örgüt tarafından ifade edilen nedenler, aslında kısmen bu
yeni oluşumun hedeflerini de ortaya koymaktadır. KADEK, örgüt açısından pratikte
ve teoride PKK’dan oldukça farklı bir gidişatın habercisi olmuştur. Tamamen şiddet
üzerine bina edilmiş olan ve bir türlü istenilen sonucu vermeyen PKK, özellikle
savunduğu ve istediği hedeften aykırı hareket etmiştir. Uzun süreli bir halk savaşı
olarak tanımlanan süreç ne tam anlamıyla kitlesel bir destek sağlayabilmiş ne de
siyasallaşma açısından gelişme kaydedebilmiştir. 16 ay gibi kısa bir süre devam
eden KADEK de benzer şekilde hem Leninist parti özelliklerini taşımasından, hem
de dar ve katı hiyerarşi yapısından dolayı uluslararası manadaki terörizm
kalıplarından kurtulmayı başaramamıştır. Bu başarısızlıktaki bir diğer önemli neden
de, PKK yönetim ve yapısının aynı kadrolarla KADEK’te varlığını devam
ettirmesidir.333
332 KADEK tüzüğünde genelge yerine talimat verilmekteydi.333 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, ss.28-29.
113
Örgütçe öngörülen bu nedenlere ilave olarak, Abdullah Öcalan’ın
yakalanması, ortaya çıkan muhalif kanat, örgütün hızla eleman kaybetmesi ve ABD
ile İsrail’in Irak vasıtasıyla Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme gayretleri de büyük
önem taşımaktadır.
Bu bilgilerin ışığında örgüt kendi ifadeleriyle; demokratik ekolojik sisteme
denk düşecek yeni bir örgütsel yapılanmanın önünü açmak; kapsayıcı, demokratik,
özgür katılıma imkan veren Leninist parti etkilerini aşan yeni bir yapılanmaya gitmek,
Kürt halkını temsil edebilecek uluslararası kriterlere uygun, meşru ve yasal siyaset
yapabilen bir muhataplık durumunun gelişmesinin yolunu açmak, egemen ulus-
devletlerle Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünü gerçekleştirmek
iddialarıyla KADEK’i feshetmiştir.334
Örgütün KKK sözleşmeleri ve KONGRA-GEL kuruluş belgelerinde yer verilen
ifadeler çerçevesinde, amaçlarından ziyade önemli bir yöntem değişikliğine gittiğini
söylemek daha doğru ve gerçekçi olacaktır. Örgüt bunu her ne kadar yukarıda ifade
edilen nedenlere dayandırsa da, kanaatimizce gerçek tam olarak bu değildir.
ABD’nin, 11 Eylül sürecinin ardından terörizmle mücadele kapsamında
uygulamaya koyduğu Önleyici Askeri Müdahale Doktrini, beraberinde önce
Afganistan’a ardından Irak’a müdahaleyi getirmiş ve Ortadoğu’da büyük bir
değişimin başlangıcı olarak görülmüştür. Terör örgütü tarafından yaşanılan bu süreç,
beraberinde endişe ve korku getirmiştir. Bunun temel nedeni Türkiye’nin KADEK’i,
PKK’nın devamı olarak terör örgütleri listesine dahil ettirmeyi büyük ölçüde
başarması ve bunun bölgede bulunan ABD açısından ne şekilde yorumlanacağının
bilinmemesidir.
Söz konusu kaygının en üst aşaması, şüphesiz ABD’nin Irak’a girmek için
Türkiye topraklarını kullanma talebinin gerçekleştiği müdahale öncesi dönemdir. Bu
teklif eğer Türkiye tarafından kabul edilmiş olsaydı, ABD ordusunun bölgeye girişiyle
eşzamanlı olarak terör örgütünün Kuzey Irak’ta bulunan silahlı unsurlarına büyük bir
darbe vurulabilir, en azından bütün kamplar imha edilebilirdi. Türkiye’nin teklifi kabul
etmekle kazanç sağlayabileceği tek husus olan bu durum, haklı ve geçerli diğer
334 Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, s.29.
114
ulusal nedenlerin gerisinde kalmış ve örgütün ilk, belki de en önemli kaygısı sona
ermiştir.
Teklif sürecinin örgüt açısından ortaya çıkardığı olumlu sonuç büyük bir
tehlikeyi önlemekle beraber, PKK’dan miras kalan imajdan kaynaklanan tehdidin
tamamını ortadan kaldırmamıştır. Bu nedenle hem köklü bir yapısal değişim hem de
hedeflerin kabul edilebilir ılımlı söylemler altına alınması zorunlu hale gelmiştir.
Yapısal değişim kapsamında ilk olarak “terör örgütü” tanımlamasından
kurtulabilmek maksadıyla silahlı unsur olan HPG bağımsız hale getirilmiş, Kürt
Demokratik Halk Birliklerinin de adı Demokratik-Ekolojik Toplum Koordinasyonları
şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişimlerle beraber örgüt tamamen siyasal boyutta
mücadele veren ve silahlı eylemden uzak bir görünüme kavuşmuştur. Örgüt yapısal
değişime ideolojik açıdan katkıda bulunmak için Leninist söylemleri sona erdirmiş,
amaçlarını demokrasi ve temel insan hak ve özgürlükleri altında toplamıştır.
115
Kaynak: Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları, İstanbul, 2003, ss.119-121.
Şekil 7: Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL)
KONGRE GENEL KURULU
PARTİ ÖNDERLİĞİ(EN YÜKSEK
TEORİK-İDEOLOJİK ORGAN)/ONAY
MAKAMIKONGRE BAŞKANI
YÜRÜTME KONSEYİ
KOMİTELER DEMOKRATİK-EKOLOJİK TOPLUM
KOORDİNASYONLARI
DANIŞMA KURULU
GENÇLİK
SİYASAL (İÇ VE DIŞ)
SOSYAL
EKONOMİ
BİLİM, KÜLTÜR, SANAT
BASIN-YAYIN
KADIN
ADALET VE İNSAN HK..EKOLOJİ
YEREL YÖNETİM
HALK SAVUNMA
TÜRKİYE
İRAN
IRAK
SURİYE
AVRUPA
BDT.
DİSİPLİN KURULU
116
Şekil 8: Halk Savunma Kuvvetleri (HPG)
KONGRA-GEL YÜRÜTME KONSEYİ
HALK SAVUNMA KOMİTESİ
HALK SAVUNMA KUVVETLERİ (HPG)
HPG KONFERANSI
HPG MECLİSİ
ANA KH.K.LIĞI
KOMUTA KONSEYİHPG YÜKSEK ASKERİ
MAHKEMESİ
BLG.AS.MAH.PLATFORMLAR
TEKNİK ARAŞTIRMA
ARŞİV SİCİL
HALKLA İLİŞKİLER
SAĞLIK
TEMEL ALT KH.LAR
MUHAREBE İRTİBAT
LOJİSTİK-İSTİHKAM
MALİYE VE EKONOMİ
ASKERİ İSTİHBARAT
BASIN-YAYIN
HPG KOL K.LIKLARI
STAR ÖZGÜR KADIN BİRLİĞİ (YJA)
ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞI
ÖZEL SAVUNMA GÜÇLERİ KOMUTANLIĞI
AKADEMİLER KOMUTANLIĞI
117
Kaynak: HPG Genel Yönetmeliği, Erişim: 12 Kasım 2005,http://www.hpg-online.com/tr/hpg/hpg_yonetmenlik.html .
Kaynak : Koma Komalen Kürdistan Sözleşmeleri-1,2,3,4., Erişim: 12 Kasım 2005, http://tecakonline.com/kitaplar/Komakomalenkurdistan/Komakomalenkurdistan/
Şekil 9: Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi (KKK)
HALK ÖZGÜRLÜK MAHKEMESİ
DAİMİ KOMİTELER
İDARİ MAHKEMELER
YÜSKEK SEÇİM KURULU
HPG
YENİ PKK
KJB
DEM GENÇ
PARTİLER
DERNEKLER
SENDİKALAR
BİRLİKLER
KKK ÇATI ÖRGÜTÜ
KONGRA-GEL YASAMA MECLİSİ
BAŞKANLIK DİVANI YÜRÜTME KONSEYİ
BİLİM VE AYDINLANMA
KÜLTÜR
EKONOMİ VE MALİYE
HALK SAĞLIĞI
HUKUK
BASIN
DİL VE EĞİTİM
SİYASİ
SOSYAL
MEŞRU SAVUNMA
EKOLOJİK VE YEREL YÖNETİMLER
118
2.3.5. Yeni PKK Sürecinde Örgütün Teşkilat Yapısı
2.3.5.1. Örgüt Üyeliği
Yeni PKK’nın parti tüzüğü incelendiğinde tanımsal olarak parti üyeliği
kavramının terk edildiği ve yerine “parti kadrosu” ifadesinin getirildiği görülmektedir.
Tüzükte ayrıca, Parti kadrosuna dâhil olabilmek için “Apocu”luk ön şartının üzerinde
durulduğu belirtilmesi gereken bir diğer konudur.335
Öte taraftan dikkati çeken bir diğer husus da KADEK ve KONGRA-GEL
tüzüğü ile başlatılan bireysel ve kurumsal üyeliğin yerine sadece bireysel üyeliğin
ifade edilmesidir. Bu durum örgütün ilk tüzüğü ile benzerlik göstermektedir. Parti
kadrosuna dâhil olabilmek için herhangi bir parti komitesine müracaat, komitenin
uygun görmesiyle parti meclisine sevk ve parti meclisinin onayı gerekmektedir.
Genel bir ifadeyle örgüt bu dönemde, kendi deyimiyle kadrolaşmaya büyük önem
vermekte, fakat öte yandan da bunu denetim altında bulundurmak istemektedir.336
Tüzük, parti kadrosunun görev ve hakları açısından değerlendirildiğinde,
bundan önceki iki oluşumun tüzükleriyle aynı olduğu, fakat Abdullah Öcalan’ın
belirgin olarak idol haline getirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
2.3.5.2. Örgüt Yapısı
Yeni PKK’da KONGRA-GEL’den farklı olarak Kongrenin yapısında
değişikliğe gidilmiş, parti eş başkanlığı ve parti meclisi sistemine geçilmiştir.
Dolayısıyla parti içerisinde iki kongre arasındaki en yetkili karar organı önderlikle
beraber parti eş başkanlığı ve parti meclisi olmuştur. Ayrıca, eş başkanlık ve parti
meclisinin kararıyla, önemli politik değerlendirme ve kararların alınması gerektiği,
ancak kongrenin toplanamadığı veya toplanmasına gerek görülmediği hallerde parti
konferansı toplanabileceği belirtilmiştir. Parti konferansı parti program ve tüzüğünü
değiştiremez, eş başkanlık, parti meclisi ve disiplin kurulu üyelerini değiştiremez ya
da seçemez.337
335 Cemil Bayık, “Kadrolaşmak, İş yapmak ve Sorun Çözmektir”, Özgür Halk Dergisi, Çetin Yayınları, Yıl:15, Sayı:154, İstanbul, 15 Ocak 2005, ss.40-47.336 PKK-40, PKK Program ve Tüzüğü, Erişim: 19 Aralık 2005, http://tecakonline.com. 337 y.a.g.d.
119
Eş başkanlık sisteminde biri kadın diğeri erkek olmak üzere, eşit yetkilerle
donatılmış iki başkan bulunmaktadır. Fakat tüzükte iki başkan arasındaki husumetin
çözümüne dair bir yol sunulmamıştır. Eş başkanlık parti kongresi tarafından seçilir
ve kongreye, önderliğe ve parti meclisine karşı sorumludurlar. Eş başkanlar, yürütme
kurulu ve parti meclisi toplantılarına başkanlık eder, bu kurumları örgütler, koordine
eder, çalıştırır ve denetler.338
Parti meclisi, kongre tarafından seçilir ve 27 üyeden oluşur. Kongreye ve
konferansa karşı sorumludur ve faaliyetlerini rapor eder. Parti meclisi kendi çerisinde
10 kişilik yürütme kurulunu kurar. Bu kurul eş başkanlığın teorik, politik ve örgütsel
işlerinden sorumlu olan yardımcılar kuruludur. Çalışmaları eş başkanlık tarafından
düzenlenir ve koordine edilir. Öte taraftan partinin basın-yayın, bilim-sanat, hukuk,
maliye, meşru savunma, kadro örgütlenmesi ve kitle örgütlenmeleri doğrudan
yürütme kurulu tarafından yönetilir. Kurul, önderliğe, parti eş başkanlığına ve parti
meclisine çalışmaları hakkında sürekli bilgi ve rapor verir.339
Örgütün disiplin kurulunun yapısında ve çalışmalarında KONGRA-GEL’e
kıyasla herhangi bir değişiklik bulunmamaktadır.
HPG, KONGRA-GEL yapılanmasında olduğu gibi KKK içerisinde sözde
özerk bir gerilla örgütü olarak tanımlanmıştır. HPG kendi yönetmeliği doğrultusunda
PKK’yı ve yürütme kurulunu siyasi irade olarak tanımakta, bu iki organla ilişkilerini
halk savunma kurulu üzerinden yapmaktadır.
Örgüt yine yürütme kurulunun güdümünde olan işlevsel örgütlenmelere
ayrılmıştır. Bunlar; şehir, kasaba, köy ve mahalle örgütlenmeleridir.
Kadın haklarına tüzükte önemle değinilmektedir. Buna göre kadın özgün ve
özerk olarak örgütlenir, sözde parti içerisinde KJB ve Özerk-Bağımsız Kadın
Hareketi (PAJK) içerisinde temsil edilir.340 Örgüt ayrıca HPG paralelinde ve
338 PKK-40, a.g.d.339 y.a.g.d.340 Dilan Nurhak, “Kadın Kurtuluş İdeolojisi PKK İdeolojisinin Temelini Oluşturur”, Erişim: 23 Şubat 2006, http://www.pkk.org/tr/reportaj/ 03.04.06_Dilan%20 Ark_Reportaj.html.
120
güdümündeki sözde Star Özgür Kadın Birliklerine (YJA-STAR) özel önem vermekte
ve ayrı bir komuta yapısını öngörmektedir.341 Örgüt yapısı Şekil 10’da sunulmuştur.
2.3.5.3. Örgütsel İşleyiş
Örgütsel işleyiş anlamında KONGRA-GEL ile aynı olan örgütte sadece iki
farklılık göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki genelge-rapor sisteminin rapor-talimat
sistemine dönülmüş olmasıdır. İkinci farklılık ise, bütün üst yönetim organlarında
kadın ve erkeğin en az %40 oranında eşit temsilini esas alan cins kotasının
getirilmiş olmasıdır.342
2.3.5.4. Yeni PKK Dönemi Hakkında Genel Değerlendirme
Terör örgütünün nihai oluşumu olan yeni PKK, birçok farklı yorumu da
beraberinde getirmiştir. Söz konusu yorumların zemini, örgüt içi ve örgüt dışı olarak
iki şekilde ifade edilebilir. Örgüt içi zemin kapsamında değinilmesi gereken iki baskın
yorum vardır. Bunlardan ilkine göre değişimin nedeni, muhalif kesimler ve halk
üzerindeki etkinin yeniden temin edilebilesi maksadıyla, PKK isminin çağrıştırdığı
toplumsal stres ve baskıdan istifade etmektir.
Örgütün en eski katılımcılarından ve Abdullah Öcalan’ın sadık lider
kadrosundan Murat Karayılan, Mezopotamya Haber Ajansına 13 Nisan 2005
tarihinde verdiği mülakatta şu ifadeleri kullanmıştır:343
“…Yeni PKK Başkan Apo’nun felsefesinin geliştirilmesi için bir tedbirdir. Başkan Apo’nun felsefesini doğru ve yerinde pratikleştiren, yorumlayan bir güç olmaksızın herkes kendine göre değerlendiriyor. Biri sağdan, biri soldan. Kendine göre bir yoruma tabi tutuluyor. Bir daha böyle hareketle oynanmaması için, çekiştirilmemesi için, ne sağa ne sola herhangi bir biçimde kendini harekete dayatmaması için bir tedbir olarak PKK geliştirilmektedir. Yani Apo’cu çizgide Kürdistan özgürlük mücadelesinin sağlıklı bir rotada her hangi bir aksamaya uğramamak, ilerleyebilmesi için o anlamda kimsenin değişik amaçlarla kendisini buna dağıtmamak için, değişik biçimlerde biliyorsunuz, kimisi bir biçimde yozluğu dayattı. Kimisi rantçılığı dayattı. Farklı farklı yaşam biçimleri dayattı. Bütün bunlara cevap olabilmesi için özelikle de yakın geçmişte ortaya çıkan ihanet çizgisinin tümüyle etkisiz
341 “Meşru Savunma Stratejisinde Kadın Komutanlaşması”, Erişim: 23 Şubat 2006, http://www.hpg-online.com. 342 PKK-40, a.g.d.343 Murat Karayılan, “PKK Bir Geriye Dönüş Değil”, Mezopotamya Haber Ajansı, 13 Nisan 2005.
121
kılınması Kürdistan özgürlük mücadelesinin birliği, bütünlüğü, ahengi, uyumu için böyle bir öncü güce ihtiyaç vardır. Böyle bir öncü güç PKK bir tedbir olacaktır. PKK kendisi taraf değildir. Kendisi ilahi iktidar olma durumunda da değildir. Ama, milyonlarca insan bu ideolojiye inanmış ve bu doğrultuda mücadele yürütmektedir. Ve yine on binlerce kadro vardır. Bütün bunların daha sağlıklı bir katılımı ve uyumlu, bütünlüklü, birlik ruhuyla mücadeleye yönelmesi için PKK bir tedbir olarak işlev görecektir. Bu açıdan Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesinin tarihin bu önemli döneminde başarıya gidebilmesi için PKK hem bir ihtiyaç, hem de bir tedbir olarak gündeme girmiştir.”
Bu ve benzeri ifadelerden yola çıkılarak denilebilir ki, dağılma sürecinin
eşiğinden dönen örgüt, değişik isimler altında önce siyasallaşmaya ve örgüt
içerisinde demokrasi yaratmaya çalışmış, bunun doğal sonucu olarak sözde Kürt
meselesine farklı bakış açıları ve ideolojiler devreye girmiş, nihayetinde alışık
olunmayan (hazmedilemeyen) bu duruma el atmak ve geçmişe özlemle yeniden
“tek” olmak adına hiç değişmeyen yönetim tarafından yeni PKK kurulmuştur.
Örgüt içi zeminde değinilmesi gereken diğer yorum ise muhalif bakış açısının
getirdiği yorumdur. Muhalif yoruma göre örgüt bir çöküş içerisindedir. Atılan tüm
adımlar, birbirinin peşi sıra kurulan tüm oluşumlar bunun göstergesi olup yeni PKK
son umut olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda eski bir örgüt üyesi olan Ümit
Beyazdağ şöyle diyor:344
“Her toplantısı değişim kelimesiyle başlayıp biten ve her kongrede önemli değişiklikler yaptığını söyleyen PKK, sadece öz olarak değil, isim olarak da dönüp dolaşıp aynı noktaya geldi. Örgütün ismi yeniden PKK. Yaşanan ve tarihte başka bir örneği olmayan bu çok isim değiştirme sürecinin pratik politik anlamda bazı anlamları olsa da ortaya çıkan sonuç, PKK’nin değişmediği ve sürekli deforme olduğu sonucudur. Gerçekten de acı veren çaresizlikler, baş aşağı gidişler gündemdeyken, hareket etme isteği ve her türlü değişiklik umudu, insanda acı giderici bir ilaç etkisi yapar. Dağda biz bunu yaşadık. PKK de bu süreci yaşadı ve değişimden hep medet umdu. Ama gerçekte ise ileriye doğru bir değişimi yaşamadı ve yerinde sayması da mümkün olmadığından giderek deforme oldu. İşin en trajikomik yanı ise, yaşadığı bu süreç gözler önündeyken, bunu her defasında tanrıdan medet umarcasına kelimelerin ve kavramların soyut gücüne sığınarak örtbas edebilme yeteneğini gösterebilmesidir. Kurduğu sistem, söylediği yanlışlara inanan bir fanatik toplum gerçeğini ortaya çıkardı ve teslim etmek gerekir ki bu, PKK’nın en güçlü yönü. Kuzey Kürt siyaseti büyük bir çıkmazı yaşarken ve ortada kazanılmış değerlerin korunması anlamında büyük tehlikeler varken, şatafatlı liderlik unvanlarının ve sayıla sayıla bitirilemeyen soyutlaşmış teorik istemlerin hala bu kitleleri arkasından sürüklemesi, başka neyle izah edilebilir ki?”
344 Beyazdağ, a.g.m.
122
Örgüt içerisindeki her iki yorum da aslında tek bir gerçeği işaret etmektedir.
Bu da örgütün geçirdiği hızlı dönüşümün her iki yorum grubunu da tatmin
etmeyişidir. Kadro değişmeksizin yoğun şiddet ve mutlak itaatten tam tersi bir örgüt
yapılanmasına geçmek sanıldığı kadar kolay olmamış ve beraberinde başarısızlığı
getirmiştir.
Örgüt dışı zeminde ise bu değişim, yani PKK’ya geçiş, kimi çevrelerce
önemsenmemiş kimi çevrelere ise 80’li ve 90’lı yıllara geri dönüşün kaygısını
hissettirmiştir. Fakat yeni PKK’nın kuruluşunun üzerinden geçen iki yılı aşkın süre
her iki grubun yaklaşımını da boşa çıkarmıştır. Çünkü şu an PKK ne
önemsenmeyecek derecede basit bir örgüttür ne de bu örgütçe yapılan katliamlar
söz konudur.
Geçtiğimiz iki yıl boyunca yaşanılanlar değerlendirildiğinde kısaca şunlar
söylenebilir. Terör örgütü bu zaman zarfında doğrudan güvenlik güçlerine yönelik
sınırlı ve farklı taktikteki eylemlerle varlığını ortaya koymuş, daha çok toplumsal
olayların planlayıcısı ve icracısı olmuştur. Bu tavrı ile örgüt, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu illerinde halk tabanında büyük destek almış ve almaya devam
etmektedir. Genel bir değerlendirmeyle 1978 yılından 2005 yılına değin, örgütün
bölge halkı tarafından bu boyutta aleni ve yoğun bir destek aldığı görülmemiştir. Bu
konuya ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak değinileceğinden kısaca şunu belirtmek
gerekir; yeni PKK gerek Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecindeki hassasiyetinden
gerekse terörle mücadeledeki hukuksal eksikliğinden azami ölçüde istifade etmiş ve
gayretini siyasallaşma yönünde sarf ederek etnik kimlik üzerine yoğunlaştırmıştır.
Örgütün yaşanılan bu dönemi, ülke içi ve ülke dışındaki yansımaları dikkate
alındığında, en tehlikeli dönem olarak göze çarpmaktadır.
123
KJB
Kaynak : PKK-40, PKK Program ve Tüzüğü, Erişim: 12 Kasım 2005, http://tecakonline.com.
Şekil 10: Yeni PKK
PARTİ ÖNDERLİĞİ (EN YÜKSEK TEORİK-İDEOLOJİK ORGAN)/ONAY MAKAMI
KONGRE (EN YÜKSEK KARAR ORGANI)
PARTİ MECLİSİ
DİSİPLİN KURULU
PARTİ EŞ BAŞKANLIĞI
PARTİ KONFERANSI
KURULLAR-BÜROLAR KİTLESEL KOL ÖRGÜTLELERİ İŞLEVSEL ÖRGÜTLER
BİLİM-SANAT KURULU
HUKUK KURULU
AKADEMİK KURUL
MERKEZİ KURUL
MEŞRU SAVUNMA KURULU
ÖZGÜR KADIN BİRLİKLERİ
DEMOKRATİK GENÇLİKBİRLİĞİ
SENDİKALAR
KOOPERATİFLER
GÖÇMENLER
ÇİFTÇİLER
ESNAF
İŞADAMLARI
ŞEHİR
KASABA
KÖY
MAHALLE
YÜRÜTME KURULU
BASIN-YAYIN KURULU
MALİYE KURULU
BÜROLAR
124
Şekil 10: Yeni PKK
124
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YENİLENEN TEZ VE STRATEJİLER IŞIĞINDA PKK TERÖRÜ
İki kutuplu sistemin sona ermesiyle birlikte hız kazanan küreselleşme olgusu,
ülkeler arasındaki sınırların belirsizleşmesini de beraberinde getirmiş ve böylelikle
terörizmin uluslararası bir nitelik kazanmasının yolu açılmıştır. Ulusların iç ve dış
güvenliğinin artık net bir şekilde birbirinden ayrılamadığı bu kaygan zeminde, terör
örgütleri amaçlarına ulaşmak için yeni yöntemler ve araçlar geliştirme fırsatı
bulmuşlardır. PKK terör örgütü de bu yeni uluslararası sisteme ayak uydurmak
zorunda kalmış, gerek ideolojik gerekse stratejik bakımdan kendisini bu sisteme
uyarlamıştır. Geçen bölümde bu sürecin evreleri adım adım takip edilmişti. Bu bölüm
ise, örgütteki değişimin uygulamada nasıl tezahür ettiğine odaklanacak, örgütün
kongre ve konferanslarında yeni stratejiler ışığında alınan kararların hangi araçlarla
nasıl pratiğe döküldüğü incelenecektir. Bir yandan ortaya atılan tarihsel ve kültürel
tezler, diğer yandan kitle iletişim araçlarının örgüt amaçları doğrultusunda kullanımı,
PKK terörünün aldığı yeni boyutu gözler önüne serecektir.
3.1. Örgütteki Değişimin Neden ve Nitelikleri
28 Mayıs 2004 tarihi, Türkiye topraklarında yaklaşık 27 yıldır süre gelen PKK
terörü açısından önemli bir dönemeçtir. Bu tarihi önemli kılan husus, örgütün uzunca
bir aradan sonra tekrar terör eylemlerine yönelmesidir. Abdullah Öcalan’ın
yakalanmasının ardından söz konusu tarihe kadar terör olaylarında büyük bir düşüş
yaşanmış ve Türkiye halkı neredeyse terörün sona erdiğine inanmıştır. Gözle
görülen durum bu iken geri planda yaşanan gerçekler oldukça farklıdır.
1999 Yılına kadar örgütün temel stratejisi şiddet üzerine bina edilmiştir.
Abdullah Öcalan’ın öngördüğü ve yakalanışına kadar, sadece çok zor duruma
düştüğü dönemlerde ara verdiği şiddet yaklaşımı, geçmişte örgüte bugünkü
anlamda destek verilmemiş olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesidir. 1999
yılından sonra gerçekleştirilen KADEK ile KONGRA-GEL oluşumları ise örgütün
bütünlüğünün korunması ortak paydasında, şiddet yaklaşımının sınırlandırıldığı ve
bir ölçüde Türkiye’nin daha üstü örtülü tehlikelere maruz kaldığı dönemdir.
125
Genel bir tablo çizmek gerekirse, Abdullah Öcalan’ın yakalanışından itibaren
yargılama sürecinin sonuna kadar yer yer devam eden toplumsal olaylar ve terör
eylemleri AİHM süreci ile durulmaya başlamış ve yerini büyük bir sessizliğe
bırakmıştır. Nisan 2002 yılına kadar örgüt içinde kopmalar, muhafazakâr ve muhalif
kanatlar arasında mücadeleler devam etmiş, bu tarihte ise PKK’nın maksatlı feshi ve
KADEK’in kurulması ile yeniden bütünlük sağlanmaya başlanmıştır.345 KADEK
oluşumu, gerek kadro ve yönetim yapısı bakımından PKK’nın bir devamı olarak
görülmüş olmasından ötürü, gerekse bölgedeki belirsizlik sebebiyle bir süre sonra
yerini KONGRA-GEL oluşumuna bırakmıştır. KONGRA-GEL sürecinde ise örgüt
açısından istenilen güç ve baskı araçlarına ulaşılamadığından tekrar PKK adına
dönüş yapılmıştır.
PKK terör örgütünün kuruluşundan günümüze kadar olan varlığını,
uygulanan strateji ile bu strateji paralelinde takip edilen taktik ve teknikler açısından
ikiye ayırmak mümkündür. Bu ayrımın mihenk taşı ise Abdullah Öcalan’ın
yakalanışıdır. Örgüt ilk evrede şiddet yoğun bir anlayışla hareket etmiş, siyasallaşma
ve kültürel ayrıştırma yönünde aldığı kararları ise ikinci plana bırakmıştır. Abdullah
Öcalan’ın yakalanışından sonraki süreçte ise şiddet birçok etken nedeniyle geri
planda kalmış yerine, örgütün kuruluşundan itibaren öngördüğü fakat uygulamaya
geçiremediği siyasallaşma üst başlığındaki gayretler ön plana çıkmıştır. Aslında,
ikinci evrede kullanılan hemen her türlü taktik, teknik ve yöntem kısmen veya
tamamen birinci evrede de ortaya konulmuş, fakat Abdullah Öcalan’ın gerek örgüt
içinde gerekse örgüt dışındaki tahakkümü ve salt şiddet yanlısı tavrı nedeniyle etkin
olarak kullanılamamıştır.
Abdullah Öcalan’ın yakalanışıyla başlayan yeni süreçte öne çıkan strateji ve
yöntemler arasında “Kürt kültürel kimliği”ne yapılan vurgu, örgütün siyasallaşma
çabalarının en önemli ayağını oluşturmaktadır. Etnik kimliğin böylelikle ön plana
çıkarılmasıyla birlikte, Kürtlerin kendilerine özgü ortak bir geçmişe ve ortak bir dile
sahip oldukları yönündeki savların Kürtçü yayın ve faaliyetlerde sık sık dile getirildiği
görülmektedir. Etnisiteye dayalı bir tür mikro milliyetçilik çerçevesinde ele alınması
gereken bu tür savlar, bilimsel temellere dayanmaktan ziyade, hem kökensel hem
345 Bu dönüşümdeki en önemli etmenlerden birisi şüphesiz 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD önderliğinde terörün tek düşman olarak ilan edilmesi ve PKK’nın da terör örgütleri listesine dâhil edilmesidir.
126
de kültürel açıdan Kürtler ile Türkler arasında bir ayrıştırmayı amaçlamakta,
böylelikle de terör örgütünün eylem ve iddialarına haklılık kazandıracak yapay bir
zemin oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Kürt kimliğine ilişkin araştırma ve çalışmalarda
ortaya koyulan tezlerin PKK’nın uygulamaya koyduğu yeni strateji ile nasıl paralellik
içinde bulunduğunu ve hatta örtüştüğünü görmek açısından, öncelikle Kürt tarihi ile
ilgili savlar incelenecek, ardından Kürt dili hakkında ortaya atılan iddialar ele
alınacaktır. Her iki durumda da karşılaşılan gerçek aynı olacaktır: hizmet edilen
siyasi amaç doğrultusunda tarihsel ve dilbilimsel verilerin ideolojik bir araç olarak
kullanıldığı gerçeği.
PKK’nın siyasallaşma sürecine girmesiyle birlikte örgütün terör eylem ve
araçlarında meydana gelen değişiklik, şiddete dayalı yöntemlerin ikinci plana itilerek,
kitle iletişim araçları vasıtasıyla halk desteğini kazanmak ve manipüle etmek
şeklinde kendini göstermiştir. Bu doğrultuda, terör örgütü, kendi kurduğu ya da
kurdurduğu televizyon kanalları sayesinde, ihtiyaç duyduğu kitlesel desteği
oluşturma ve amaçladığı kitlesel eylemleri doğrudan kışkırtma fırsatı bulmuştur.
Bunun en son örneği olarak karşımıza çıkan Roj TV, PKK’nın örgüt yanlısı televizyon
yayıncılığından nasıl yararlandığını gözler önüne sermek amacıyla, hem yapılan
yayınların içeriği hem de bu yayınlarda kullanılan üslup açısından ayrıntılı olarak
incelenecektir. PKK’nın kendi propagandasını yapmak maksadıyla televizyon
yayınlarını kullanmaya başlaması her ne kadar 1995 yılında Med-TV’nin kuruluşuyla
başladıysa da, 2004 yılında yayına geçen Roj TV, örgütün siyasallaşma çabaları
çerçevesinde kullandığı araçlar bakımından ayrıcalıklı bir yer tutmuştur. Bunu
örneklendirmek amacıyla, son olarak, 2005 yılında Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde
meydana gelen olaylar sırasında Roj TV’nin takındığı tutum ve bu kanalın olayların
gelişiminde oynadığı rol ele alınacak, böylelikle PKK’nın yeni stratejisini kitle iletişim
araçları vasıtasıyla nasıl uygulamaya koyduğu daha iyi anlaşılmış olacaktır.
3.2. Kürt Mikro Milliyetçiliği Yaklaşımı
Günümüzde ortaya atılan Kürtçülük savları aslında araçları yönünden
eskilere dayanmaktadır. Ayrıca, hemen her iddia özellikle 80’li yıllardan itibaren
büyük ölçüde küresel güçler tarafından şekillendirilmiştir. Bu düşünceye esas teşkil
etmesi bakımından 1. Körfez Müdahalesi’nin ardından 36. paralelden itibaren Irak’ın
kuzey kesiminin özerk hale getirilmesi ve takip eden süreç örnek olarak gösterilebilir.
127
Bu süreç Kürtleri büyük ölçüde dış etkilerden izole ederken, kendi içlerinde uyum
sağlamaları ve düzensiz de olsa bir güç olarak gelişmeleri açısından büyük katkı
sağlamıştır.
Belirtilen bu sürecin bir devamı olarak, geçtiğimiz yüzyılda Türkiye
Cumhuriyeti’nin dış politikasında kabul edilmesi bir yana adından bahsedilmesi bile
savaşı çağrıştıran Kürt Devleti, sessizce ve fiili olarak kurulmuştur. Öyle ki, tahmin
edilenin ötesinde Kürtler, hem Irak yönetimine (bir Kürt liderin devlet başkanı
seçilmesiyle) ortak edilmiş hem de Kuzey Irak’ta merkezi yönetime bağlı bölgesel
hükümet şeklinde temsil hakkı kazanmıştır.
Kürtleri bu noktaya getiren ve bölge içerisindeki durumunu belirleyen ise
şüphesiz bazı dış güçlerdir. Kurtuluş savaşı sonrasında genç Türkiye’nin hızlı
gidişatını yavaşlatmak ve hatta durdurmak isteyen söz konusu dış güçler, son otuz
yılda da değişen amaçları doğrultusunda Türkiye’ye musallat olan PKK terörüne
destek vermiş, Irak toprakları üzerinde ise Orta Doğu’ya hâkim olabilmek adına
Kürtleri kullanmaya devam etmiştir. Bu duruma küreselleşme kavramının da
eklenmesiyle mevcut gidişat hızlandırılmak istenmiştir.
Küreselleşme gayretlerinin temelinde, ulus-devletin atomize edilerek
emperyalizmin amacına hizmet edecek şekle getirilmesinin bulunduğu, bilinen bir
gerçektir. Bu amacın ilk uygulaması Avrupa Kıtası’nda gerçekleştirilmiş ve bölgesel
anlamda önemli bir güç haline gelen Yugoslavya bir daha birleşemeyecek şekilde
etnik parçalarına bölünmüştür. 1992 yılında Bosna’ya, 1999 yılında da Kosova’ya
yapılan askeri müdahale ve bölgede halen devam eden BM ve NATO varlığı,
başlangıçta ifade edilen demokrasi ve istikrar amaçlarının henüz yerine
getirilemediğinin ve asıl amacın önemli bir göstergesidir.
İkinci uygulamanın ise Orta Doğu ve ülkemiz üzerinde gerçekleştirilmeye
başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. ABD’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin
onayını almaksızın Irak’a yaptığı müdahale ve bununla uyum içerisinde İsrail’in
uygulamaya koyduğu şiddet temelli dış politika, gelecekte yaşanacakların
göstergesidir.
128
Öte taraftan AB kıskacındaki Türkiye tüm müttefikleri tarafından yalnızlığa
itilmiş ve hareketsiz hale getirilmiştir. ABD, Bush doktrini olarak bilinen önleyici
askeri müdahale doktrini kapsamında terörü yerinde yok etmek bahanesiyle
Afganistan ve Irak’a girerken, Türkiye’nin terör örgütü kamplarına sınır ötesi
operasyon yapmasına izin vermemekte ve konuyla ilgili olarak verdiği sözleri yerine
getirmemektedir.
Genel durumun ifadesinden sonra terör örgütünün önderliğini yaptığı ve
uzman eller tarafından şekillendirilen son dönem Kürtçülük faaliyetlerine yer vermek
doğru olacaktır. Bu kapsamda tarih, dil ve gelenek-görenek konularındaki savlara en
genel hatlarıyla yer verilecek ve gelinen nokta itibariyle konunun önemi ortaya
çıkarılmaya çalışılacaktır.
Kürtçülük faaliyetleriyle ilgili önemli çalışmaları bulunan Prof.Dr. Abdulhaluk
M. Çay’a ait aşağıda yer verilen görüş, kabul etmek gerekir ki, haklı ve zamanında
ortaya konmuş bir görüş olup, ayrıca takip edilen sistematik açısından da büyük
önem taşımaktadır. Çalışmanın bu bölümünü şekillendirmede de etkisi olan görüş
şöyledir:346
“Siyasi Kürtçülüğe zemin teşkil etmesi bakımından, bu ideolojinin
kültürel boyutu oldukça önemlidir. Bir Kürt kimliğinden bahsedilebilmesi için
bu topluluklara bir menşe, bir tarih, bir dil, bir coğrafya kazandırılması
gereklidir. Ayrıca kültür unsurları ile bu topluluğun donatılması ve gerekirse
birtakım semboller uydurulması ya da birtakım sembollere sahip çıkılması
şarttır. Meselenin kültürel boyutu siyasi Kürtçülüğün bu türden çalışmalara
girmesine sebep olmuş ve bu alanda bir takım çalışmalar yapılmıştır.”
3.2.1. Tarih
Kürt tarihi ile ilgili savlar ele alınırken dikkat edilmesi gereken temel nokta,
varılmak istenen sonuçtur. Bu bağlamda araştırmacı, eğer bütünü oluşturan etnik bir
kesimi irdeleyip bilimsel veriler sunmayı hedefliyorsa sonuçlar her kesim için olumlu
olacaktır. Fakat araştırmacının hedefi bilimsel gibi gözüken, daha çok insanların
kafalarını karıştıracak ve bölücü özellik taşıyan sonuçlar ortaya koymak ise o halde
346 Abdulhaluk M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, Ankara, 1996, s.33.
129
tamamen olumsuz olacaktır. Kürtçülük ile ilgili savlar yaklaşım tarzına bakılmaksızın
genel olarak değerlendirildiğinde, iddiaların çoğunlukla Mezopotamya’da var olmuş
eski medeniyetler dönemine ait olduğu görülmektedir. Bunun temelinde yatan
düşünce ise az önce belirtildiği gibi Kürtleri Türk halkından ayrıştırmaya çalışarak
her iki tarafı da birbirlerinden farklı oldukları inancına sevk etmektir.
Kürt halkının tarihini M.Ö. 11 000’li yıllara dek geri götüren Cemşid Bender,
Kürtlerin tarih sahnesine çıktığı coğrafi alanın da Kuzey Mezopotamya’da,
Toroslardan başlayıp Van ve Urmiye gölleriyle Hazar Denizi’nin güneyini de içine
alan ve Zagros adıyla ifade ettiği bölge olduğunu iddia etmektedir. Günümüz Kürtleri
ile antikçağda Yukarı Mezopotamya bölgesinde yaşamış halklar arasında kökensel
bir bağ kurmak amacındaki Cemşid Bender, özellikle arkeolojik bulgulara dayanarak,
uygarlığın ve kültürün başlangıcını, yerleşik düzene geçilmesi, yazının keşfi ve ilk
şehirlerin kurulması gibi tüm önemli gelişmeleri, bu bölgede yaşamış olan ve
Kürtlerin atası olduğu iddia edilen topluluklara mal etmektedir. Cemşid Bender’in
özellikle üzerinde durduğu bir nokta, Neolitik ve Kalkolitik çağlarda Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da kurulmuş bulunan yerleşim merkezleri arasında, Orta
Anadolu ve Güney Mezopotamya’nın aksine, homojen bir kültür birliği bulunduğu ve
önemli üstünlükler gösteren bu ortak kültürün kendine özgü özellikleri olduğudur.
“Anadolu’da bölgeler, birbirleri arasında farklılıklar gösterirken, [sözde]
Kürdistan’daki tüm yerleşim merkezleri arasında kültürel ve ekonomik bir bağ
vardı… Batı Anadolu ve Trakya’da henüz hiçbir uygarlık belirtisine rastlanılmadığı
bu tarihlerde, kentler arasında anayolların bulunması arkeologların hayranlık
duymasına yol açmış ve Zagros yöresinin antikçağdaki önderliğini, uygarlıktaki
başatlığını da kanıtlamıştır.”347 Buradaki amaç, açık bir şekilde, bir yandan bugünkü
Kürtlere etnik ve kültürel bir köken kurgularken, bir yandan da bu kültürün tarih
içinde diğer halklarla ve uygarlıklarla karışmadan kendi özelliklerini koruduğunu
göstererek tarihsel sürekliliğe vurgu yapmaktır. “Görüldüğü gibi Kürt halkı M.Ö.
11.000’li yıllardan günümüze var olmuş ve aynı yörede mekan tutmuş, varlığını
günümüze dek sürdürmüş bir halktır.”348 Aynı türden bir kaygıyı, Kürtlerin tarihini tek
yanlı bir şekilde araştıran diğer yazarlarda da görüyoruz. Örneğin Tori, Kürtlerin
İlkçağ Tarihi adlı kitabında, M.Ö. 3. Binyıldan itibaren Güneydoğu Anadolu’da bir
devlet kurmuş olan Hurriler’in Kürtlerin ataları olduğunu iddia ederken şunları
yazmaktadır: “Tüm bilgi ve belgeler, günümüz Kürtlerin yaşadığı coğrafik alanlarda,
347 Cemşid Bender, Kürt Tarih ve Uygarlığı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s. 33.348 Bender, a.g.e., s. 41.
130
tarihin çok eski çağlarından beri Hurrili boyların yaşamış olduklarını ortaya
koymuştur. Bu boylar kendilerine özgü bir kültür oluşturmuş, siyaset ortaya koymuş,
kendine özgü bir dili, ulusal devleti ve sınırları ile kendilerini komşuları olan
Sümerler, Elamlar, Hititler gibi Hint-Avrupa kökenli halklardan, Akkad, Babil, Asur
gibi Sami kökenli halklardan keskin çizgilerle ayırmış, kültürleri ile kendilerini,
kökenini oluşturdukları Kürtlerle günümüze değin yaşatmışlardır.” 349 Hem etnisite
hem kültür açısından Kürtlerin tarihsel sürekliliğine yapılan bu vurgu, tarih boyunca
halkların ve uygarlıkların birbirleriyle etkileşim içinde bulunmaları ve birbirleri içinde
erimeleri olgusunu tümüyle göz ardı etmektedir ve bu nedenle de gerçekçi değildir.
Kürtlerin kökenlerinin aydınlatılması konusunda yeterli veriden yoksun olunduğunu
belirten Ali Tayyar Önder, Mezopotamya’nın tarih boyunca birçok halkın işgaline
uğradığını, dolayısıyla da Kürt olduğu iddia edilen toplumların binlerce yıllık bir süreç
içerisinde diğer toplumlarla karışmadan saf bir şekilde kimliklerini korumalarının
imkansız olduğunu yazar. “Bu vakıa karşısında ve özellikle Kürtçe tahlil edildiğinde,
ayrıca değineceğimiz antropolojik verilerin kanıtladığı çelişkiler ışığında Kürtlerin
homojen saf bir soy olduğundan söz etmek hiçbir şekilde mümkün değildir.” 350
Ayrıca Cemal Şener de, Kürt tarih yazımındaki çarpıklıklara dikkat çekerek, etnik
kimliğin bir tarihsel dönüşüm süreci içinde ele alınmasının gerekliliğini belirtmektedir:
“Kürtlere ısrarlı tarih oluşturma çabaları çok parlak sonuçlar oluşturmamıştır. Çünkü
bu konuda araştırma yapanların çabası Kürtlüğü binlerce yıl öncesine götürmek ve
Mezopotamya coğrafyasında Kürtlere bir tarih bulmaktır. Halbu ki, her etnik kimlik
belirli bir dönemin ve belirli şartların oluşturduğu bir olgudur. Tarihin belirli bir
döneminde farklı birçok toplumsal yapı belirli şartlar altında toplumsal harman oluş
sürecinden geçerek yepyeni bir etnik kimlik oluşturabilir.” 351
Cemşid Bender ve Tori’nin bazı temel tezlerine geri dönecek olursak, biri
arkeolojik verilere diğeri dilbilimsel araştırmalara dayanan bu iki yazara göre de
Doğu Anadolu ve Yukarı Mezopotamya’nın otokton halkı olan Kürtler tarih boyunca
bu bölgede birçok devlet ve imparatorluklar kurmuşlardır. Bunların arasında Hurriler,
Gutiler, Kassitler, Mitanniler, Urartular ve Medleri sayan bu yazarlar, tüm bu halkların
sırasıyla birbirlerinin ardılı olduklarını, dolayısıyla da aynı ve tek bir soyu ve kültürü
tarih içinde devam ettirdiklerini ileri sürmektedirler. Örneğin Cemşid Bender:
“Hurriler hiçbir dağılma göstermeden büyük bir halk çoğunluğuyla varlığını, Mitanni,
349 Torî, Kürtlerin İlkçağ Tarihi, Berfin Yayınları, İstanbul, 2000, s.11.350 Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2005, s.138351 Cemal Şener, Türkiye’de Yaşayan Etnik ve Dinsel Gruplar, Etik Yayınları, İstanbul, 2004, s.79.
131
Kassit, Urartu ve Med Krallıkları içinde sürdürdü.” 352 Dillerin yapısının incelenmesi
yoluyla bir halkın kökeninin tespit edilebileceği fikrinden yola çıkan Tori, Hurrice ile
Kürtçe arasında saptadığı benzerlikleri temel alarak şöyle yazmaktadır: “Kürtlerin
günümüzde yaşadıkları coğrafi alanların hemen tümünde yaşamış olan Hurrili
boyların dili olan Hurrice ile Kürtçenin yapısı arasında çok konuda gramatik
benzerlikler görebiliriz. Gramatik benzerlikler de dil ailesinin saptanmasında önemli
bir rol oynar. Saptanan benzerlikler, Kürtçenin Hurriceden geldiğini ortaya koyar.
Halkların kökeni dil ile belirlendiğinden, Kürtlerin Hurri kökenli olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz.” 353 Cemşid Bender ise, Diyarbakır’daki Çayönü ve Şanlıurfa’daki
Nevala Çori kazılarında elde edilen bulguları kanıt göstererek, Hurrilerin, dolayısıyla
da Kürtlerin, başka bir yerden gelmeyip bu coğrafyanın en eski halkı olduğunu ve
Hurrilerin konuştukları dilin ne Hind-Avrupa ne de Sami dilleri arasına girdiğini
belirtir.354 Diller arasındaki bazı rastlantısal kelime benzerliklerine dayanarak bir
topluluğun kökeni hakkında varsayımlarda bulunmanın çağdaş bilimsel ölçütlerden
uzak olması bir yana, Kürtlerin atası olduğu ileri sürülen halkların aslında
Mezopotamya’ya başka coğrafyalardan göç eden kavimler oldukları birçok araştırma
tarafından ortaya konulmuştur. Kürt tarihi alanındaki önemli uzmanlardan biri olan
David McDowall, tarihsel belirsizlikler nedeniyle bu konuya kuşkuyla yaklaşmaktadır.
“Kürtlerin ortak bir geçmişe sahip oldukları için etnik anlamda tutarlı bir bütün
oluşturabilecekleri şeklindeki yaklaşım fazlasıyla kuşkuludur. Kürtlerin çoğunluğu
büyük bir olasılıkla MÖ ikinci binyılın ortalarında İran’dan batıya doğru hareket eden
Hint-Avrupa göçerlerinin soyundan gelmektedir. Fakat onlar hakkında hiçbir şey
bilmiyoruz.” 355 Ekrem Memiş ise, Hurrilerin aslen Asya kökenli bir kavim olduklarını
ve dillerinin Türkçenin de dahil olduğu Ural-Altay dillerine benzediğini belirtir.
“Mezopotamya’da büyük bir imparatorluk vücuda getiren Sami kökenli Akkadlar’ın
vesikalarından anlaşıldığına göre, M.Ö. 3. Binyılın sonlarında Mardin merkez olmak
üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Kuzey Mezopotamya’daki Musul ve Kerkük
dolaylarında Hurriler adıyla anılan bir kavim oturuyordu. Hurri dili üzerinde yapılan
filolojik tetkikler, bu kavmin dilinin Asya kökenli dillerden olduğunu ortaya
koymuştur.” 356 Yine aynı doğrultuda, Hurri ve Urartu dillerinin fonoloji, sentaks ve
gramer bakımından Asya menşeli olduklarının ispat edildiğini yazan Abdulhaluk M.
352 Bender, a.g.e., s. 37. 353 Torî, a.g.e., s. 14. 354 Torî, Kürt Mitolojisi I, Berfin Yayınları, İstanbul, 1999, s. 21.355 David McDowall, Modern Kürt Tarihi, (Çev: Neşenur Domaniç), Doruk Yayımcılık, Ankara, 2004, ss. 30-31. 356 Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2003, s. 31.
132
Çay, Gutilerin de M.Ö. 2500–2400 yıllarında Hazar denizinin güneydoğusu ile
Ceyhun nehri arasındaki bölgeden batıya yönelerek Zagros dağlık bölgesinin
kuzeydoğusuna yerleştikleri görüşüne yer vermektedir.357 Buna karşın, Kürtlerin en
eski çağlardan beri Zagros’ta yerleşik olduğunu ve yüksek bir medeniyet
kurduklarını savunan Cemşid Bender de Tori de, kendi görüşlerini desteklemek
amacıyla yerli ve yabancı tarihçilerin eserlerini tahrif ederek kaynak göstermekten
kaçınmamaktadırlar. Örneğin, Mezopotamya tarihi uzmanı olan ve Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde de dersler veren Benno
Landsberger’in eski Mezopotamya halkları üzerine yaptığı çalışmalarda ortaya
koyduğu tüm uygarlık kazanımlarını Kürtlere mal ederek tarihi maksatlı bir şekilde
çarpıtmaktadırlar. Oysa Benno Landsberger, gerek Sümer gerek Hitit-öncesi diğer
halklardan bahsederken bunların Kürtlüğü konusunda hiçbir bulguya yer vermez.
Hatta aksine, Akad ve Babil devirlerinden kalma yazlı belgeler üzerinde yaptığı
çalışmalar Benno Landsberger’i şu sonuca götürmüştür358: “Tarihte Türklerle en
yakın münasebettar olan, hatta belki de Türklerle ayniyet gösteren kabile
Kutlar/Gutilerdir.” Yine aynı şekilde, Cemşid Bender’in atıfta bulunduğu Nevala Çori
kazılarını 1983–1991 yılları arasında yöneten Harald Hauptmann, Çukurova
Üniversitesi’nde verdiği “Yukarı Mezopotamya’da Erken Neolitik Dönem” konulu bir
konferansta, Cemşid Bender’in savunduğunun aksine, uygarlığın önce Anadolu’da
ortaya çıktığını ve buradan Mezopotamya ve Avrupa’ya yayıldığını belirtmiştir.359
Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus, Kürt tarih yazımının,
Kürtlere kendine özgü bir köken ve kültür oluşturmak gibi geçmişe yönelik bir
kurgulamaya girişirken, bir yandan da bu yolla Türkler ile Kürtler arasındaki ayrımı
derinleştirerek hizmet ettiği siyasi çabalardır. Yukarıda da vurguladığımız üzere,
ortaya konan tarihsel ve kültürel iddialar, zemin oluşturdukları siyasi boyuttan
soyutlanmaksızın değerlendirilmelidir. Bu türden bir örneği, Cemşid Bender’in “Kürt
halkının, 1071 yılından sonra Malazgirt’ten Anadolu’ya girmiş bulunan Türk halkıyla
köken olarak hiçbir ilgisi olmadığı” tezinde görmekteyiz.360 Burada amaçlanan,
Kürtlerin Türklerden ayrı ve homojen bir millet olduğu ve böylelikle de ayrı bir
devlete sahip olma taleplerinin haklılığı izlenimini yaratmaktır. Bu görüşe göre
Kürtler, gerek Türkiye gerekse içinde yer aldıkları diğer ulus-devletler tarafından bir
357 Abdulhaluk M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, Ankara, 1996, s. 51. 358 Alıntılayan: Çay, a.g.e., s. 51. 359 http://arkeoloji.cukurova.edu.tr/Etkinlikler/H_Hauptmann/H_Hauptmann.asp . 360 Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı, s. 45.
133
aynılaştırma ve asimilasyon politikasına maruz kalmış işgal altında bir ulustur. Aynı
türden bir görüşe, Mehrdad R. Izady’nin “Kürtler – Bir El Kitabı” adlı çalışmasında da
rastlıyoruz: “Canlı ve zengin bir ulusu oluşturan Kürtler, bireysel ya da toplu olarak
yabancı işgali altındaki büyük bir ulusun özelliklerini gösterir… Kürtler tüm bu
bölünmelere rağmen, Ortadoğu’nun son bin yıllık tarihinde bu kesintisiz asimilasyon
ve yok etme politikalarına rağmen, büyük bir ulus olarak ayakta kalmayı
başarmışlardır.” 361
Birçok Kürt araştırmacısının iddia ettiğinin aksine, Türklerin 1071’den çok
önce Anadolu’da yerleşmeye başladığı ve Kürtlerin de Mezopotamya’ya Orta
Asya’dan Türklerle gelen bir kavim olduğu kanıtlarıyla ortaya konulmuştur. Zagros
kavimlerinin birçoğunun Asya kökenli olduğunu yazan Ali Tayyar Önder, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da Türklerin varlığının 2700 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu
ve aslında Oğuzların Anadolu’ya en son gelen Türkler olduğunu belirtir.362 Haluk
Tarcan da, Adıyaman, Kars, Van ve Hakkâri bölgelerinde ortaya çıkarılan kaya üstü
ve mağara resimleri üzerinde yaptığı araştırmalara dayanarak, Türklerin tarih öncesi
çağlardan başlayarak Anadolu’ya ayak bastığını gözler önüne sermiştir. Haluk
Tarcan’a göre, Orta Asya’dan Doğu Anadolu’ya taşınan bu kültür, daha sonra
Mezopotamya’ya inerek oradaki halkları da etkisi altına almıştır.363 1938–1948 yılları
arasında Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Hititolog Hans G.
Güterbock’un deşifre ederek yayınladığı bir Akad metni de, Anadolu’da Türklerin
varlığı bakımından önemli bir kanıt sayılmaktadır. “Şartamhari metni” olarak bilinen
bu yazılı kaynakta M.Ö. 3. binyılın sonlarında hüküm süren Akad kralı Naram-Sin,
kendisine karşı savaşan 17 Anadolu kralı arasında bir Turki kralı İlşu-Nail’den
bahseder. Bazı Sümer ve Babil tabletlerinde de Turukku olarak karşımıza çıkan bu
isimler, birçok tarihçiye göre, Türk adının farklı söylenişlerinden ibarettir. Bu verileri
dikkate alan Abdulhaluk M. Çay ve Ekrem Memiş, Anadolu’daki Türk varlığının çok
eskilere dayandığını belirtmişlerdir.364 Aynı görüşü savunan Orhan Türkdoğan ve Ali
Tayyar Önder de, Kürt sözcüğüne açık bir şekilde rastlanılan ilk tarihi belgenin
Yenisey’deki Elegeş yazıtları olduğunun altını çizerek, Kürtlerin aslen bir Türk boyu
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Orhun Kitabelerinden de eski olan bu yazıtlarda (6.yy)
Göktürkçe olarak “Kürt elinin hanı Alp Urungu altunlu okluğumu bağladım belde,
361 Mehrdad R. Izady, Kürtler – Bir El Kitabı, Doz Yayınları, (Çev: Cemal Atila), İstanbul, 2004, ss. 343-348. 362 Ali Tayyar Önder, a.g.e., s. 139 & s. 71. 363 Haluk Tarcan, Ön-Türk Uygarlığı, Töre Yayın Grubu, İstanbul, 2004, s. 228. 364 Çay, a.g.e., s. 47vd. & Memiş, a.g.e., s. 18.
134
ülkem. Otuz dokuz yaşımda” okunmaktadır. Bu belgeden yola çıkan Ali Tayyar
Önder, Kürt kelimesinin “Türklerin içinde ve onlara bağlı olarak yaşamış bir Türk boy
adı”nı ifade ettiğini yazmakta365 ve eklemektedir: “Bugün, artık, tartışılmaz bir gerçek
olarak bilinmektedir ki, Kürtlerin de anayurdu Orta Asya’dır ve Kürtler öz köken
itibariyle Türktürler.” 366 Orhan Türkdoğan da “Kürtlerin kökenlerini belirleyen bir
millet ve soy yoktur. Tamamıyla Türk kültür ve boylarının taşıyıcılarıdır. Kürtçe
denen bir dil de mevcut değildir, sadece bir lehçedir. Hayali Kürdistan bölgesi diye
ileri sürülen bölgeler, proto-Türklerin yerleşim alanlarıdır. Sümerler, Kimmerler,
İskitler (Sakalar), Guttiler, Hurriler bunların başında gelmektedir” sonucuna varır.367
Ancak, Kürtlerin Türk kökenli olduklarını ortaya koymanın da soruna bir çözüm
getirmekten uzak olduğunu belirtmek gerekir. Zira daha önce de altını çizdiğimiz
gibi, halkların tarih boyunca birbirleriyle kaynaştığı ve bu yolla çeşitli kültürel kimlikler
edindikleri unutulmamalıdır. Ali Tayyar Önder’in de vurguladığı gibi, üstünde önemle
durulması gereken nokta, “asli kökenleri Türk de olsa, bugünkü Kürtlüğün asırlar
süren bir süreç içinde, özellikle İranlı ve kısmen Arap unsurun ve de yerli unsurların
kaynaşması ile oluşmuş özgün bir etnik kimlik olduğudur. Dolayısıyla, bugünkü
Kürtleri, Türk ya da İranlı veya karışık bir sınır toplumu, Kürtçeyi yabancı
kelimelerden oluşan bir söz yığını ya da başka bir dilin lehçesi olarak tanımlamak
mümkün değildir.” 368
Kürt tarih araştırmacılarının eserlerinde rastladığımız çarpıklıkların ve
çarpıtmaların kaynağını, yazarların siyasi yönelim ve amaçlarının yanı sıra,
kendilerine temel aldıkları ve sıkça atıfta bulundukları Batılı oryantalistlerin
çalışmalarında da aramak yanlış olmayacaktır. Bugün Kürdolojinin önde gelen
isimlerinden sayılan Rus B. Nikitin ve V. Minorsky, Kürtlerin kökenini
Mezopotamya’da var olmuş antik çağların halklarında arayan ilk isimler olmuşlardır.
1856 Paris Antlaşmasıyla sıcak denizlere Boğazlar yoluyla inme umutlarını
kaybeden Rusya, 1860’ta St. Petersburg Üniversitesi’nde bir Kürdoloji bölümü
kurdurmuş ve Nikitin ile Minorsky’yi Kürtlüğü araştırmak üzere Urmiye ve Erzurum
konsolosluklarında görevlendirmiştir. Rusların Doğu Anadolu üzerinden İskenderun
ile Basra körfezine çıkma planının bir parçası olan bu araştırmalar, bilimsel verilerin
eksikliğine rağmen bir Kürt tarihi yaratmayı amaçlamıştır. Örneğin Minorsky, çeşitli
365 Önder, a.g.e., s. 158. 366 y.a.g.e., s. 133. 367 Orhan Türkdoğan, Doğu ve Güneydoğu – Kabile-Aşiret Yapısı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 442. 368 Önder, a.g.e., s. 180.
135
Kürt lehçelerinin aslında dilsel bir birliğe işaret etiğini ve tarihte bu dili konuşan
topluluğun da Medler olduğunu ileri sürmüştür.369 1927’de yayınlanan İslam
Ansiklopedisi’nin “Kürtler” maddesini de yazan Minorsky, Yunanlı General
Xenophon’un Anabasis (Onbinlerin Dönüşü) adlı eserinde bahsi geçen Karduk halkı
ile Kürt kelimesi arasında etimolojik bir bağ kurmuştur.370 Nikitin de, 1915–1918
yılları arasında Urmiye bölgesinde yaptığı çalışmaları “Kürtler – Sosyolojik ve Tarihi
İnceleme” adlı kitabında toplamış ve Medlerin Kürtlerin atası olduğu tezini
savunmuştur. Oysaki, hem Minorsky hem Nikitin, ellerlindeki verilerin kesin
sonuçlara varmak için yetersiz kaldığını eserlerinde itiraf etmek durumunda
kalmışlardır. “Prensipte milletlerin menşelerini etimoloji ile ispat etmek tehlikelidir.
Bunun için tarihi ve coğrafi elemanlara dayanmak gerekir” diyen Minorsky, bu
elemanların eksikliği karşısında bizzat kendisi etimolojik bağlantılar kurma yolunu
tutmuş ve “Kürtlerin menşei meselesinin hallini, Kürt ananeleri ve İslam kaynakları
kolaylaştırmamaktadır” diye yazmıştır. Nikitin, elde ettiği bulguların ancak bazı
varsayımlara yettiğini kabul etmiştir: “Tarih ve dilbilim alanında yaptığımız bu gezi
henüz birçok noktayı karanlıkta bırakıyor ve Kürtlerin kökenleri üzerinde ancak bazı
varsayımlar öne sürmemize imkân veriyorsa, antropoloji de bize bu konuda fazla
yardımcı olmayacaktır… Demek ki Kürtlerin kökeni çok tartışmalı bir sorundur ve
yukarıda özetlediklerimize oranla daha doyurucu sonuçlara varmak için bu konuda
daha yoğun bir çaba gereklidir.” 371 Minorsky ve Nikitin gibi oryantalistlerin öne
sürdüğü savların ya da varsayımların bugün birçok Kürt tarihçisi tarafından bilimsel
kanıtlar olarak sunulduğuna tanık olmaktayız.
Kürt tarihi ile ilgili temel başvuru kaynaklarından ilki, Bitlis Bey’i Şeref Han
(1543–1604) tarafından 1597’de yazımı tamamlanan Şerefname’dir. Şeref Han,
Farsça olarak yazdığı ve dönemin Osmanlı padişahına sunduğu kitabında, Kürt
aşiret ve beylerinin bir tarihini verir. Şerefname’nin, günümüz Kürt tarihi
araştırmacıları açısından taşıdığı önem, bu eserde ilk kez bir tür Kürt milliyetçiliği ile
karşılaşılmasından kaynaklanmaktadır. Mehrdad R. Izady, Şerefname’yi “ilk pan-
Kürt” tarihi” olarak nitelendirir ve Şeref Han’ın tüm Kürtleri boyunduruğu altında
birleştirecek bir kralın yokluğuna üzüldüğünü belirtir.372 Martin van Bruinessen de,
369 Martin van Bruinessen, Kürtlük Türklük Alevilik – Etnik ve Dinsel Kimlik Mücadeleleri, (Çev: Hakan Yurdakul), İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 60. 370 Abdulhaluk Çay, a.g.e., ss. 33-34. 371 Alıntılayan: Önder, a.g.e., ss. 133-136. Ayrıca, Minorsky ve Nikitin’in bazı tezleri için bkz. M. Aktok Kaşgarlı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Uygarlığına Giriş, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1984, ss. 1-10. 372 Izady, a.g.e., s. 117.
136
Kürt etnisitesinin Kürt milliyetçiliğinden çok daha eskilere dayandığını ve
Şerefname’de Kürtlerin “muhayyel bir cemaat” bilincine sahip olduklarının
görüldüğünü iddia eder.373 Şeref Han, kitabının girişinde, Kürtlerin aslı ile ilgili
“birbiriyle çelişen çeşitli rivayetler”e yer verir. Biz burada bunlardan başlıca ikisine
yer vereceğiz.
“Kürtler, beyinlerinin alınıp Dahhak (Bivrasb)’ın iki omuzu üzerinde meydana gelen kansere benzer bir çıbana sürülmesi için öldürülmekten, boğazlanmaktan, başları kesilmekten kaçarak dağlara ve engin yerlere dağılan insanların soyundan gelmişlerdir. Dahhak, Bişdadilerin, büyük hükümdar Cemşid’den sonra İran ve Turan tahtına oturup ülkelere tasallut eden beşinci hükümdarıydı; o kadar Allah’tan korkmaz ve sakınmaz ceberut ve haddini aşmış bir hükümdardı ki, bu yüzden bazı tarihçiler, şiddet ve ceberrutundan ötürü tarihte Şeddad sanıyla ün yapan hükümdarın ta kendisi olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu hükümdarın yaradılışındaki ceberut ve aşırı şiddete rağmen, yüce Allah kendisini, iki ejderha ve yılanın başına benzer iki kemiğin çıkmasıyla müptela kıldı; bu, hekimler tarafından kanser denilen bir hastalıktı. Bu garip hastalıktan, yakalandığı acı ve ıstırap nöbetlerinden dolayı, Dahhak’ın rahatı iyice kaçtı. Ayrıca, bu hastalığı iyileştirmeye girişen ve tedavisini üzerine alan hünerli tabipler ve mütehassıs hekimler de, bu uğurda olanca çabalarını harcamalarına rağmen, çaresizlik içinde kaldılar. Nihayet günün birinde mel’un şeytan, Dahhak’ı muayene etmek ve ona iyileştirici bir ilaç salık vermek isteyen bir tabip kılığında çıkageldi. Bu tabip Dahhak’la karşılaşır karşılaşmaz, “senin iyileşmen, bu kanserli çıbanbaşına genç insanoğullarının beyinlerinin sürülmesine bağlıdır” dedi. Esef edilecek durum, yöneticilerin de bu mel’unun öğüdüne uygun olarak hareket etmeleri oldu. Rastlantı olarak acı durdu, ıstırap da tamamen hafifledi. Kansere beyin sürüldükçe hasta kendisini iyi hissediyordu artık. Bunun üzerine işbaşındaki yetkililer, günde iki kişinin öldürülmesine ve beyinlerinin alınarak kansere, hiç iyileşmeyen bu garip hastalığa sürülmesine karar verdiler. Bu durum, taşıdığı yüzkarası zulme ve açık haksızlığa rağmen bir süre devam etti. Sonunda, günde iki kişiyi öldürüp beyinlerini almakla görevli adamın gönlü iğrendi; alicenap bir duygu ve acıma kendisine galebe çaldı; sonra, günde bir kişi öldürmekle yetinmeye, onun beynine bir kuzu beyni eklemeye ve öbür kişiyi gizlice serbest bırakıp, kendisine şehir ve meskun yerleri terk etmesini, insanoğlunun izlerinden hali bulunan dağları ve engin yerleri yurt edinmesini tenbih etmeye karar verdi. Bu insancıl davranış, yani her gün bir kişinin serbest bırakılması, meskun olmayan arazideki bir alanda, birçok diyalekt konuşan ve çeşitli topluluklardan gelen insanoğullarından büyük bir topluluğun meydana gelmesine yol açtı. Bunlar evlendiler ve ürediler; sonunda çocukları ve torunları bütün o geniş yöreleri doldurdular ve bütün bu insanlara “Kürt” adı verildi. Bunlar, uzun süre uygarlık eserlerinden ve meskun yerlerden uzak kaldıkları, kendi kültür ve sanatlarını, uygarlık durumlarını, bilinen diyalekt ve dillerini unuttukları için, kendilerine özgü bir dil ve bağımsız birtakım durumlar ortaya çıkardılar.”374
373 Bruinessen, a.g.e., s. 28. 374 Şeref Han, Şerefname, (Çev: Mehmet Emin Bozarslan), Ant Yayınları, İstanbul, 1971, ss. 17-19.
137
“Hazreti Muhammed’in peygamberliğinin ünü ufuklara yayıldığı, İslamiyetin çağrı sesinin yankısı dünyanın her tarafına yansıdığı, ülkelerin kralları ve memleketlerin iklimlerin sultanları bu yeni görünümle ilgilenip, bu yüce Efendinin önünde eğilmek ve ona bütün içtenlik ve coşkuluklarıyla itaatlerini sunmak şerefini kazanmak istedikleri zaman; o sırada Türkistan’ın en büyük hükümdarlarından biri olan Oğuz Han, Medine-i Münevvere’de bulunan, Peygamberlerin övüncü ve yaradılmışların Efendisine bir heyet gönderdi. Bu heyetin başında da, Kürt büyüklerinden ve ileri gelenlerinden Buğduz adlı bir kişi vardı; kendisi çirkin görünüşlü, kaba, katı kalpli, ele avuca sığmaz bir kişiydi. Çirkin görünüşlü, iri yapışlı bu elçi, Peygamber’in gözüne görününce Peygamber’in canı sıkıldı ve ondan şiddetle nefret etti. Elçiye, kabilesi ve mensup olduğu soy sorulunca, Kürt topluluğundan olduğu cevabını verdi. İşte o zaman Peygamber Kürtlere beddua ederek şöyle dedi: “Yüce Allah bu topluluğu, kendi arasında ittifaka ve birleşmeye muvaffak etmesin; yoksa, birleştikleri takdirde, onların elleriyle dünya yok olur.” İşte o zamandan beri, bu topluluk birleşik bir büyük devlet, birleşik bir büyük saltanat kurmaya muvaffak olamamıştır.” 375
Görüldüğü gibi, aktardığımız iki efsaneden ilki Kürt adı ile anılan topluluğu
İranlılara bağlarken, ikincisi Kürtlerin menşeini Oğuz Türklerine çıkarmaktadır.376
Şeref Han’ın bahsettiği Kürt beylerinin çoğunun adlarının Türk kökenli olduğuna
dikkati çeken Orhan Türkdoğan, Kürtlerin kökeni ve tarihi meselesine Şerefname’nin
bir açıklık getirmediğini yazmaktadır. “Şerefname ciddi bir şekilde okunduğu takdirde
Kürtler için somut bir soy veya belirli bir kavim adı tesbit edilememektedir. Sadece,
hikâyeler ve kıssalardan hareket edilmek suretiyle örnekler verilmektedir. Keza,
coğrafi alanlar çizilirken hangi yüzyıllarda buraya nereden geldikleri belirtilmemiştir.
Yalnız, bir gerçek var ki, o da Kürtlerin tarihinin İslamla başlatılmış olmasıdır.”377 Ziya
Gökalp de, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler adlı çalışmasında, Şeref
Han’ın mensup olduğu Rojekî aşiretinin Oğuzları takliden 24 boydan oluştuklarını
tespit etmiştir.378 Aydın Taneri ise, Şerefname’nin yanı sıra İbnü’l-Ezrak (1117–
1176)’ın Arapça olarak kaleme aldığı Tarih-i Meyyâfarikin adlı eserine yer vererek,
Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Türkler ile Kürtlerin birlikte uyum içinde
yaşadıklarını gösterir. Aydın Taneri’ye göre, gerek Şeref Han’ın gerek İbnü’l-Ezrak’ın
yazdıkları, bu uyumu göstermeleri bakımından birbirini bütünleyen iki tarihsel
belgedir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından 1086’da Kürt Mervanoğulları
Devleti’ne son verilişini anlatan İbnü’l-Ezrak, Meyyâfarikin (bugünkü Silvan) halkının
Selçuklu yönetimini Mervanoğulları yönetimine tercih ettiğini ve Selçuklu
yöneticilerinin de Mervanîleri kendilerine yabancı saymadıklarını yazar. Aydın
375 Şeref Han, a.g.e., ss. 24-25. 376 Buğduz, 24 Oğuz boyundan birinin adıdır. 377 Orhan Türkdoğan, a.g.e., ss. 23-24. 378 Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınlar, 1992, s. 34.
138
Taneri’ye göre, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Türkler için hep bir sorun kaynağı
olan ve bağımsızlıklarından taviz vermek istemeyen Karamanoğulları ve
Akkoyunlular gibi Türkmen devletlerinin aksine, Kürtler Selçuklu ve Osmanlı disiplini
içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.379 Aydın Taneri’nin de ısrarla üzerinde durduğu
gibi, İbnü’l-Ezrak ve Şeref Han’ın kitapları, Türkler ile Kürtler arasında bir ırk ya da
kültür ayrılığının doğurduğu anlaşmazlıkların bir kanıtı olarak değil, hem siyasi hem
sosyal hayatta Orta Asya çıkışlı Türk kültürünün temsilcisi olan Kürtlerin Türklerle
birliği ve uyumunun bir göstergesi olarak okunmalıdır.380
Kürt tarihi hakkında bir diğer önemli kaynak da Evliya Çelebi’nin
Seyahatname’sidir. 17. yüzyılın ortalarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya üç kez
giden Evliya Çelebi, Kürtlerin yaşadığı bölgenin Erzurum’dan Van, Hakkâri, Cizre ve
Bağdat’a uzanan bir coğrafyayı kapsadığını belirttikten sonra, buradaki Kürt
aşiretlerinin Osmanlılar ile İranlılar arasında tampon bir bölge oluşturduğunu
yazmaktadır. Evliya Çelebi, ayrıca, ziyaret ettiği Palu ve Amadiya emirlikleri gibi
birçok Kürt yönetiminin özerk “hükümet” statüsünde olduğunu ve merkezi yönetime
karşı yükümlülüklerinin savaş zamanlarında asker sağlamakla sınırlı kaldığını
belirtir.381 Ancak, Torî’nin Kürtlerin Ortaçağ ve Yeniçağ Tarihi başlıklı kitabında yaptığı
gibi, Şerefname’de ve Seyahatname’de bahsi geçen özerk Kürt yönetimlerini
bağımsız birer devlet ya da hükümdarlık olarak sunmak, maksatlı olarak tarihi
çarpıtmaktan başka bir şey değildir. Enver Ziya Karal’ın Osmanlı Tarihi’nde bizi
aydınlattığı gibi, bu durum aslında Osmanlı idari sistemi ile alakalıdır.
“Osmanlı idari sisteminde sancakların yanında hükümet olarak adlandırılan ve yönetimin mahalli beylere bırakıldığı, ocaklık suretiyle tevcih edilen sancaklar da bulunmaktaydı. Bunlar defterlere Livâ yerine Hükümet olarak kaydedilmişti. Hükümet sancakların kanunla belirlenmiş statüleri, tabii olarak Osmanlı Devleti’ne bağlılıkları ölçüsünde geçerli idi. Diyarbekir, Van ve Bağdat eyaletlerinde rastlanan hükümetlerin ihdas sebebiyse, buradaki mahalli beyleri devletin resmi görevlisi yaparak bir ölçüde merkezi otoriteye bağlamaktı. Öte taraftan hükümet sancakların idaresinin kuru bir mülkiyet ile mahalli beylere bırakıldığı ve uygulamada diğer sancaklar gibi muamele gördükleri de bilinmektedir.” 382
379 Aydın Taneri, Kürtler – Kürtlerin Kökeni-Siyasi, Sosyal ve Kültürel Hayatları – İbnü’l-Ezrak ve Şeref Han Tarihlerinin Değerlendirilmesi, Doğuş Matbaacılık ve Ticaret Limited Şirketi Matbaası, Ankara, 1976, s. 54 & s. 114. 380 y.a.g.e., ss. 114-115. 381 Martin van Bruinessen, “Kurdistan in the 16th and 17th centuries, as reflected in Evliya Çelebi’s Seyahatname”, The Journal of Kurdish Studies, Sayı: 3, 2000, ss. 1-11. 382 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, VI. Cilt, TTK Yayını, Ankara, 1983, ss. 127-129.
139
Kürt tarihini Kürt beylerinin ve aristokrasisinin tarihi ile sınırlı tutan
Şerefname’ye kıyasla, halka ve gündelik yaşama ilişkin ayrıntıları daha çok
bulduğumuz Seyahatname’de Evliya Çelebi, çeşitli Kürt diyalektleri ile ilgili bilgiler de
vermektedir.383 Abdulhaluk M. Çay, Evliya Çelebi’nin Erzurum hakkında anlattıklarına
atıfla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Türkmen topluluklarının zamanla
Kürtleşmesi olgusuna değinir: “Evliya Çelebi Erzurum bölgesini anlatırken orada
rastladığı üç nesil arasındaki farkı belirtmek suretiyle Kürtleşme olayına ışık
tutmaktadır: ‘Dede Türkçe konuşmakta, oğul hem Türkçe hem de Kürtçe
konuşmakta, torun ise yalnızca Kürtçe konuşmaktadır’.” 384
Kürt araştırmacıların, Kürtlerin kendilerine özgü bir geçmişe ve kimliğe sahip
olduklarını gösterme amaçları doğrultusunda tarihi ideolojik bir araç olarak
kullandıklarını yukarıda gördük. Tarih ile mitolojinin iç içe geçtiği alanlar böylesi bir
kurgulama için hiç kuşku yok ki en elverişli malzemeyi sunmaktadır. Bunun belki de
en iyi örneğini Nevruz hakkındaki tartışmalar ve ileri sürülen tezlerde bulmaktayız.
Yakın zamanlarda, Nevruz’un aslında Kürtlerin bağımsızlıklarını kazandığı gün ve
dolayısıyla da bir Kürt bayramı olduğu iddia edilmiş ve Nevruz bir başkaldırı simgesi
olarak sunulmak istenmiştir. Bu görüşü savunanların temel dayanağı, İranlı şair
Firdevsi’nin 999 yılında tamamladığı ve dönemin hükümdarı Gazneli Sultan
Mahmud’a sunduğu Şehname adlı eseridir. Kürt araştırmacıların birçoğu,
Şehname’de geçen, kral Dahhak’a karşı ayaklanan Demirci Gave efsanesinde bir
başkaldırı figürü bulmuşlardır. Nevruz Bayramının kaynağını Babil’in, Kürt olduğu
iddia edilen Kassit devletince işgaline – yani M.Ö. 1900 yıllarına – dek geri götüren
Cemşid Bender, Nevruz hakkında şunları yazmaktadır: “Zalim Dahhak’a karşı
Demirci Kawé (Kawa)’nın önderliğinde halk ayaklandı. Kurtuluşunu sağladı. Newroz
işte kurtuluşu, özgürlüğü muştulayan böyle bir zaferin bayramıdır.”385 Cemşid
Bender’e göre, Demirci Gave olayı, Medlerin Asurluları yenerek başkent Ninova’yı
ele geçirdikleri M.Ö 612 yılında 21 Mart günü gerçekleşmiştir.386 Bu iddiada,
Dahhak’ın Asur kralı Asurbanipal, Gave’nin ise Ninova’yı alan Med kralı Keyaksar
olduğu düşünülmüştür. Gürdal Aksoy da Nevruz hakkında şunları yazmaktadır:
“Nevruz içeriğinde birçok tarihsel zenginliği taşıyan bir söylencedir. Ancak Nevruzu
383 Martin van Bruinessen, “Onyedinci yüzyılda Kürtler ve dilleri: Kürt lehçeleri üzerine Evliya Çelebi’nin notları”, Studia Kurdica, Yıl:2, No: 1-3, Nisan 1985, ss. 13-37. 384 Abdulhaluk Çay, a.g.e., s. 276. 385 Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s. 182. 386 Cemşid Bender, Korku ve Cesaret – Kürt Tarihine Sataşanlar, Berfin Yayınları, İstanbul, 1996, s. 47.
140
aktüel anlamıyla ele alırsak, yalnızca başkaldırısal boyutlarla ifade edebiliriz. Bu
boyut, tarihin ta gerilerinden gelen acıları, ölümleri, direnişleri ve başkaldırışları
bağrında taşır.” 387 Aslında apayrı iki efsane olan Nevruz ile Demirci Gave’nin nasıl
olup da birbiriyle ilişkilendirildiğini ve bu yolla da, her şeyden önce bir doğa olayının
kutlanması olan Nevruz’a bir başkaldırı ve isyan boyutunun nasıl eklendiğini
anlayabilmek için, öncelikle Şehname’ye geri dönmek gerekir.
Şehname’de anlatılan öyküye göre, Cemşid’i devirerek tahta geçen kral
Dahhak’ın omuzlarında iki yılan çıkar. Doktor kılığına giren şeytan, Dahhak’a, her
gün iki kişinin öldürülerek beyinlerinin yılanlara yedirilmesini salık verir. Dahhak da
buna uyar. Saraya aşçı olarak giren iki kişi, her gün bir kişinin canını bağışlayarak
yerine bir koyun beyni eklemeye karar verir. Bu yolla serbest bırakılan ve dağlarda
yaşamaya başlayanların sayısı zaman içinde artar. İşte Kürtler bu insanların
soyundan gelmektedir. Görüldüğü gibi, yukarıda alıntıladığımız Şerefname’deki
Kürtlerin kökeni efsanesi tümüyle Şehname’de anlatılanlara dayanmaktadır.
Şehname, bu noktadan sonra, Demirci Gave olayıyla devam eder. Dahhak,
ülkesindeki herkesten kendisine bağlılık yemini etmesini ister. Ancak, daha önce
Dahhak’ın yılanlarına beyinleri yedirilen 17 gencin babası olan Gave bunu reddeder.
Kendi demirci önlüğünü bayrak yaparak Dahhak’a karşı ayaklanma başlatır ve
Feridun’un saflarına katılır. Dahhak’a savaş açan Feridun da Dahhak’ı yenilgiye
uğratarak Demavend dağlarında bir mağaraya hapseder. Feridun’un tahta çıktığı
gün Mihrigan bayramı olarak kutlanmaktadır.
Açıkça görüldüğü üzere, Demirci Gave’nin öyküdeki rolü, halkı Dahhak’a
karşı ayaklandırarak Feridun etrafında toplamaktan ibarettir. Gave’nin Kürt olduğu
yolunda ise Şehname’de hiçbir veri yoktur. Ayrıca, Feridun’un Dahhak’ı yenerek
tahta geçtiği gün Mihrigan bayramı olarak kutlanırken, Şehname’de Nevruz
Cemşid’in kral olduğu gün olarak geçmektedir. Mihrigan Eylül ayında, Nevruz ise
Mart ayında kutlanan apayrı iki bayramdır. Tüm bunlar kesin bir şekilde
göstermektedir ki, Şehname’ye dayanarak Nevruz ile Gave arasında bir ilişki
kurmanın olanağı yoktur.388 Şerefname’de ise, Kürtlerin kökeni efsanesi dışında, ne
Nevruz’dan bahsedilmiştir ne de Gave ve Feridun figürleri yer almaktadır. 17.
yüzyılda yaşamış olan şair Ahmed Hani’nin Kürtçe olarak kaleme aldığı Mem û Zin
387 Gürdal Aksoy, Kürt Dili ve Söylenceleri Üzerine İncelemeler, Ankara, 1991, s. 132. 388 Mustafa Aksoy, “Kültür Sosyolojisi Açısından Nevruz Kavramı”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 100, 1996, ss. 39-61.
141
adlı destanda da, Nevruz’un anlatıldığı bölümlerde Gave olayı ile ilgili hiçbir şey
yoktur. Bu da, Nevruz ile Demirci Gave’nin bir arada anılmasının yakın zamanlarda
yapay ve maksatlı bir şekilde gerçekleştiğinin bir göstergesidir. Bu süreç içerisinde,
bir yandan Demirci Gave Kürt halkını özgürlüğüne kavuşturan bir kahraman olarak
sunulurken, bir yandan da bu kurtuluşun Nevruz gününde meydana geldiği kabul
edilmiş ve orijinal efsanedeki Feridun figürü tümüyle göz ardı edilmiştir.
Demirci Gave olayının bir direniş efsanesi olarak yeniden kurgulanması
yönündeki ilk girişim, 1918-1919’da İstanbul’da yayınlanan ve Kürdistan Teali
Cemiyeti’nin gayriresmi yayın organı olan Jin gazetesi tarafından yapılmıştır.
Geleneksel Kürt toplumundan Avrupalı anlamda modern bir ulus yaratmak ve “Kürd
milletine cemiyetgah-ı milelde layık olduğu mevkii ihzare zaferyab olabilmek”
amacını güden Jin gazetesi yazarları, Kürtleri diğer uluslardan ayıracak kendilerine
özgü ulusal günler ve bayramlar (“eyyam-ı mahsusa”) bulmanın önemi üzerinde
durmuşlardır. Bu doğrultuda, Gave efsanesini öne çıkarmışlar ve Gave’nin Dahhak’ı
yendiği günü Kürtlerin ulusal bayramı olarak önermişlerdir. Bunu yaparken de,
Gave’nin zalim Dahhak’a karşı ayaklanmasını, ulusların direnme ve başkaldırı hakkı
gibi modern bir anlayışla bütünleştirmişlerdir. Gave üzerindeki bu ısrar, Kürtler
arasında bir tarihsel süreklilik hissi uyandırması bakımından da bir araç olarak öne
çıkmaktaydı.389 Günümüzde de, Kürt tarihçilerin Demirci Gave efsanesini ele
alışlarındaki stratejiyi ve Nevruz’la bağlantı kurma çabalarının maksadını anlamamız
açısından Jin gazetesi örneği önem taşımaktadır.
Kürtlerin Nevruz geleneğini sahiplenme gayretlerine karşılık, Nevruz’un,
aslında bir Türk bayramı olduğu ve Türklerin Ergenekon’dan çıktığı gün olarak
eskiden beri Türk halkları tarafından kutlanageldiği birçok araştırmacı tarafından
gözler önüne serilmiştir. “Nevruz, kelime olarak her ne kadar İran kökenli ise de,
Kürtler de dâhil bütün Türk boylarında, taşıdığı anlam tamamen milli olup, Türk
kültüründen kaynaklanmıştır. Bu bakımdan diyebiliriz ki, Kürtlerdeki Nevruz bayramı,
geleneksel Türk Nevruzunun ve dolayısıyla Türk milli folklorunun ayrılmaz bir
parçasıdır” diye yazan Ahmet Turan, Dahhak efsanesi ile Ergenekon Destanı
arasındaki benzerliklere dikkat çeker. Örneğin, tıpkı Dahhak’a karşı ayaklanan
Gave’nin bir demirci olması gibi, demirden dağı eriterek Göktürkleri Ergenekon’dan
389 Delal Aydın, “Mobilizing the Kurds in Turkey: Newroz as a Myth”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), The Graduate School of Social Sciences of Middle East Technical University, 2005, ss. 59-64.
142
kurtaran da bir demircidir.390 Ahmet Turan, ayrıca, Kürtlerin kökeni efsanesindeki
yılan bahsinin Türk destan ve efsanelerindeki yılan motifinden kaynaklandığını da
ifade etmektedir.391 Nevruz’un İran kökenli olduğunu reddeden Abdulhaluk Çay da,
Türk kişi, yer, bitki ve aşiret adlarında Nevruz teriminin nasıl yer ettiğini
göstermiştir.392 Abdulhaluk Çay’a göre, 13. yüzyılda Moğol tarihçisi Reşîdüddîn
tarafından yazıya geçirilen ve 17. yüzyılda Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i
Türk’ünde de aktarılan Ergenekon Destanı, eski Çin kaynaklarının verdiği tarihi bir
olayın yankısıdır.393 Nevruz’un Orta Asya Türk kültürüne ait bir unsur olduğunu
belirtenlerden biri de Mehmet Kaya’dır. Mehmet Kaya, Nevruz kelimesinin aslında
“yeni gün” anlamına gelmediğini ve “Nav-ruz = ırmak günü” demek olduğunu ve
Türklerin Ergenekon’dan göçleri sırasında Yang-çe ırmağını aştıkları günü belirttiğini
yazmaktadır.394 Demirci Gave efsanesini Uygur (II. Göktürk) devleti içinde yaşanmış
bir olay olarak ele alan Kaya, Gave’nin aslında ünlü Göktürk veziri Bilge Tonyukuk
olduğunu iddia etmektedir:
“Bilge Tonyukuk, Bilge ve Kültekin kardeşleri de yanına alarak Buku (Bögü) Han’a karşı bir iç darbe düzenlemiş, darbeyi Kültekin uygulamış ve darbeden sonra ağabeyi Bilgeyi “Kağan” olarak tahta geçirmiştir. İşte Buku Han’a karşı Bilge Tonyukuk ve Kültekin tarafından uygulanmış olan bu iç darbe olayı “Demirci Gave isyanı” şeklinde anlatılmaktadır. (Bu olaylar Asya’da bulunmuş Türkçe taş yazıtlarda da anlatılmaktadır). Bilge Tonyukuk Çin’den (Tang İmparatorluğu’ndan) gelme bir vezirdir. Türk kültüründe vezirlere “Demirci” lakabının verildiği bilinmektedir. Çin kültüründe ise, gerek Tang sülalesi, gerekse eski Han sülalesinin İmparatorluk ünvanı “Kao-tsu (Gav-dzu)”dur. İşte, eserini binli yılların başında göç etmekte olan Türk boylarından derlemiş olan Firdevsi (Ebul Kasım), Bilge Tonyukuk’u Çin’den gelme vezir = Gave’nin demircisi (Demirci Gave) diye anlatmıştır.” 395
Mehmet Kaya’ya göre, Kürt kimliği iddialarına ait mitoloji, efsane ve folklorik
unsurların tamamı Asya’da Türk kültürü içinde yaşanmış Türk efsaneleridir.
Görüldüğü üzere, Kürt tarih yazımındaki temel ve bilinçli çarpıtmalar, bu yolla
amaçlanan siyasi hedefler çerçevesinde ele alındıklarında, apaçık ortaya
çıkmaktadır. Birçok araştırmacı, tarihsel gerçeklerden ziyade, sözümona bilimsel
390 Ahmet Turan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Milli Folklor Yayınları, Ankara, 1991, ss. 30-40. 391 y.a.g.e., s. 68vd. 392 Abdulhaluk Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988. 393 y.a.g.e., s. 191. 394 Mehmet Kaya, Bilge Tonyukuk mu Demirci Gave mi?, Mani-izm Yayınları, İstanbul, 2002, ss. 37-38. 395 y.a.g.e., s. 56.
143
kanıtlarla kurgulanan yapay bir tarihin Kürt halkı üzerinde uyandıracağı varsayılan
etkilerin peşinde olmuştur. Eski çağlarda Mezopotamya’da yaşamış kavimlere dek
geri götürülen Kürt tarihi, yakın zamanlara gelindiğinde özellikle 19. ve 20. yüzyılda
Osmanlı ve Cumhuriyet devirlerinde görülen Kürt isyanları üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Büyük ölçüde aşiret reisleri veya dini liderler önderliğinde
gerçekleştirilen bu ayaklanmalar, kendi içinde çelişen bir değerlendirmeyle, Kürt
ulusal bilincinin uyanışının örnekleri olarak sunulmaya çalışılmıştır. Kürtlerin tarih
boyunca diğer halklar tarafından maruz bırakıldıkları ileri sürülen “tedip ve tenkil”
politikalarına bir tepki olarak görülen bu ayaklanmalardan, Demirci Gave figürünün
yorumlanış tarzında da gördüğümüz gibi, bir ulusal direniş söylemi yaratılmak
istenmiştir.396
3.2.2. Dil
Kürt mikro milliyetçiliği kapsamında dil konusu son dönemde büyük önem
kazanmıştır. Çünkü amaç tüm dünyaya köken, tarih, din ve kültür öğeleriyle farklı
olunduğunu ifade ederek taraftar toplamak, ezilen halk görünümüyle destek
sağlamaktır. Yaratılmak istenen ortamın çimentosu ise dildir.
Kürtçe ile ilgili savları iki şekilde incelemek mümkündür. Bunlardan ilki
Kürtçe’nin ait olduğu öne sürülen dil ailelerine yönelik sınıflandırmadır. Fakat bu
açıdan yapılacak sınıflandırmada karşılaşılan temel sorun ayrı ayrı her tasnifin
içerisinde derin görüş ayrılıklarının bulunması ve bu nedenle ortak bir sonuca
varılamamasıdır. Öte taraftan bu şekilde yapılacak incelemede savlara gerçeklik
kazandırılmakta ve dil savlarının hizmet ettiği siyasi amaç geri planda kalmaktadır.
Diğer inceleme şekliyse konuya yoğunlaşan kişilerin çalışmalarından
faydalanarak yaratılmak istenen sanal gerçekliği ortaya koymaktır. Böylelikle gerek
konunun siyasi boyutu gerekse savların temelindeki amaç kendiliğinden ortaya
çıkmaktadır. Fakat konu ele alınırken dikkat edilmesi gereken nokta gerçek olan ile
gerçek olmayanı, bilimsel olanla bilimsel olmayanı bir arada ele almaktır.
Cumhuriyet tarihinde Kürtçe ile ilgili ilk bilgilere ünlü sosyolog Ziya Gökalp’in
tamamlayamadığı Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler adlı eserde rastlamak
396 Ahmet Kahraman, Kürt İsyanları – Tedip ve Tenkil, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2004 & Hıdır Göktaş, Kürtler – İsyan-Tenkil, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1991.
144
mümkündür. Ziya Gökalp Kürtlerin dört kavimden oluştuğunu ve bu dört kavimin
mensuplarının da birbirlerinin anlayamayacağı dört farklı lisanı konuştuğunu ifade
etmektedir. Ünlü sosyoloğun ortaya koyduğu dört lisan ise şöyledir: Kurmanc lisanı,
Zaza lisanı (Gûranca, Dünbülî), Soran lisanı (Baban, Kalhur), Lûr lisanı (Bahtiyarî,
Fîlî, Lek).397 Ziya Gökalp’e göre söz konusu bu dört lisan birbirine tamamen yabancı
olmayıp tamamı “Kürdî-i Kadim” adı verilen eski bir Kürtçe’nin devamı niteliğindedir.
Ziya Gökalp’in adı geçen çalışması incelendiğinde köken açısından geçmişe
dönük bir araştırmaya gidilmediği, Kürtlere bazen millet, bazen kavim, bazen de
aşiret denildiği görülmektedir. Ayrıca çalışmanın birçok yerinde net olarak ifade
edilmese de Türkler ve Kürtler arasında köken farklılığını ortaya koyan bazı ifadeler
göze çarpmaktadır. Bu yaklaşım bugün için kaygı vermekle beraber söz konusu
çalışmanın hazırlandığı dönem dikkate alınırsa durum farklılık arz etmektedir.398
Öte taraftan Ziya Gökalp’in Türkler ve Kürtler arasında tespit ettiği
benzerlikler ise kendi ifadeleriyle şöyledir399:
“…Bu karşılıklı temsil hadiselerinde, tebeddül eden yalnız insan değildi. Mezheple beraber âdetlerin ve ahlakın, yani milli harsın da değişmekte olduğu görülüyor. Türkler Kürtleşirken Şafiî mezhebine geçiyorlar. Kürtler de Türkleşirken Hanefi mezhebine intisap ediyorlar.
Beraber yaşayan Türklerle Arapların yahut Kürtlerle Arapların birbirini temsil etmemesi, köylü Türklerin kırlarda Kürtleşmeye ve Kürtlerin de şehirlerde Türkleşmeye olan bu temayülü ne suretle izah edilebilir? Bu iki kavim, fizyonomi cihetiyle, sima itibarıyla birbirinin hemen hemen aynısıdır…
….Türklerle Kürtler birbirlerini sevdikleri ve birbirlerine benzedikleri için kolayca yekdiğerini temsil etmektedirler. Türkler şehir medeniyetine daha istidatlı olduklarından şehirler Türklük merkezi halini almakla beraber, oralara gelen Kürtleri de Türkleştirmektedir. Köylerde ve çadırlarda yaşayan Türkmenler ise, sahra medeniyetinde daha kuvvetli bulunan Kürtlüğe temessül etmektedirler.”
Prof.Dr. M. Aktok Kaşgarlı ise Kürtçe ile ilgili tezleri Rus ekolü ve temsilcileri
paralelinde açıklamıştır. Bu yöndeki bir inceleme muğlak ve tek yönlü gibi gözükse
397 Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, (Hazırlayan: Şevket Beysanoğlu), Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1992, ss.95-96.398 Bu düşünce şu şekilde açıklanabilir: Osmanlı döneminde halk arasındaki temel birleştirici unsur din olmuştur. Ümmet anlayışından millet anlayışına geçilen bu ilk dönemde ise tam anlamıyla bir tarih bilinci ve köken kaygısı yaşanmadığı görülmektedir. Ulusal uyanıştaki gecikme ve kurtuluşun gecikmesi ise muhtemelen bu nedene dayanmaktadır.399 Gökalp,a.g.e., ss.95-96.
145
de ekolün temsilcileri olan Minorsky ve Marr’ın çalışmaları günümüzde ortaya atılan
birçok tezin temel başvuru kaynağıdır.
Aktok Kaşgarlı’ya göre Minorsky ve ekolü Kürtleri, lengüistik ve tarihi verilere
dayanarak İran’a bağlamakta fakat bu konuda kesin kararını verirken söz konusu
toplumun yöredeki diğer kavimlerle karışabileceğini dikkate almamaktadır.400 Yazarın
ele aldığı aynı ekolün diğer temsilcisi Marr ise Minorsky’den farklı bir metodolojiye
sahip olmasına rağmen benzer bir fikirle Kürt toplumunun menşeinde Medlerin
önemli bir rol oynadığını kabul etmekte ve bir dizi isimsel benzerlik ortaya
koymaktadır. Bu benzerliğin sonunda da Kürtlerin, birbirine yakın diller konuşan ve
adları Mardoi ve Kyrtoi olan iki farklı aşiretten geldiği ortaya atılmaktadır.401
Bir başka Rus yazar Mentaşaşvili Kürtçe’yi, İran dillerinin batı grubuna giren,
kuzeybatı (Kurmanci) ve güneydoğu (Zaza, Sorani) lehçeleri ile genişleyen, çok
zengin mirasa sahip bir dil olarak nitelemiştir.402
Öte taraftan Minorsky ve Marr ve Mentaşaşvili’ye karşıt bir ekol olarak,
August Jaba ve Ferdinand Justi gibi Rus dilbilimcilerin 1860 ve 1879 yıllarındaki
tespitlerine göre, Kürtçe olarak öne sürülen kelimelerin; %36,7’si Türkçe, %23,9’u
Arapça, %26.6’sı Farsça ve %12,7’si bölgede konuşulan ve kökeni bilinmeyen
dillere ait kelimelerdir.403
Batılı bir bakış açısı olarak Harvard Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve
Uygarlıkları Fakültesi öğretim görevlisi Merhrdad R. Izady ise Kürtçe’yi Hint-Avrupa
dil ailesinin İran kolunun kuzeybatı alt grubuna dahil etmiştir. Mehrdad R. Izady çok
farklı bir yaklaşımla birçok Kürtçe kelimenin İngilizce ile aynı kökene sahip olduğunu
ifade etmiştir. Mehrdad R. Izady’e göre Kürtlerin ana dilleri iki temel gruba
ayrılmaktadır. Bunlardan ilki iki temel kol olan Bahdinani ile Sorani’den (Güney
Kurmanci) oluşma Kurmanci grubu, diğeriyse yine iki temel kol olan Dımıli (Zaza) ile
Gorani’den oluşan Pehlewani grubudur.404
400 Aktok Kaşgarlı, a.g.e., ss.9-10.401 y.a.g.e., ss.9-10.402 A.M. Menteşaşvili, Dünden Bugüne Kürtler, (Çev.:Ayşe Hacıhasanoğlu), Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2004, ss.81-82.403 Selahattin Çetiner, Sorunlarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Gerçeği, Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı Yayınları, Ankara, Şubat 2004, s.59.404 Mehrdad R. Izady, Kürtler Bir El Kitabı, (Çev.:Cemal Atilla), Doz Yayınları, İstanbul, 2004, s.299.
146
Ünlü sosyolog Prof.Dr. Orhan Türkdoğan ise genel anlamda Kürtçe olarak
ifade edilen dil konusunda, Japon dilbilimci Goishi Kojima ile ilk Zaza
akademisyenleri olarak nitelediği Doç.Dr. Ahmet Buran ve Dr. Osman Özer’in
görüşlerini ele almaktadır.
Goishi Kojima, Kürtçe’de dört dil grubu olduğunu ileri sürmektedir. Bunlar:
Kırmançı, Zazaca, Sorani ve Garayani’dir. Araştırmacıya göre Kırmançı ve Zazaca
arasında hiçbir benzerlik bulunmamakta, ayrıca sözcükler ve fiil çekimleri çok farklı
olduğundan bu ikisinin ayrı birer dil olduğu ortadadır. Öte taraftan, Türkçe ve Zazaca
arasındaki benzerlik daha fazladır.405 Goishi Kojima bu farka yönelik olarak, Paris
Kürdoloji Enstitüsü yayın organı olan Havy dergisinde şöyle demektedir:406
“Benim araştırma yaptığım yerlere Havy dergisini götürmüştüm. Oradaki Zazaca konuşanlar, dergideki Zazacayı anlamıyorlardı.”
Aynı dergide kendisine yöneltilen sorulara ise şöyle cevap veriyor:407
“Acaba Kırmançı bir eğitim dili olarak kullanılabilir mi? Cevaben: Hayır, okulda öğretilemez. Eğer Kırmançı lehçelerinden bir tanesini seçerek öğretmeye kalkarsanız; önce Türkçeyi öğretmeniz gerekir. Peki Zazaca eğitim dili olabilir mi? Cevaben: Hayır çünkü sözcük sayısı son derece yetersizdir, bir çok biçimi vardır, yazılı biçimi ise, hemen hiç bilinmiyor.”
Doç.Dr. Ahmet Buran ve Dr. Osman Özer ise konuyu lengüistik açıdan ele
almış, Kürtçe, Zazaca ile Altay dilleri arasındaki dil benzerliklerini Türk milletinin çok
coğrafya değiştirmesine, çok din değiştirmesine ve çok alfabe değiştirmesine
bağlamışlardır. Orhan Türkdoğan’a göre de bu yaklaşım tarzı makuldür. Fakat temel
hareket noktasının Anadolu’nun temel tarihsel gelişimi ile ilişkili olması
gerekmektedir.408
Sonuç olarak Kürtçe şeklinde ifade edilen, fakat birden fazla dili ifade eden
kavram birçok açıdan ele alınmakla beraber, kimi zaman bilimsel verilere
405 Orhan Türkdoğan, Doğu ve Güneydoğu Kabile-Aşiret Yapısı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2005, s.228.406 y.a.g.e., s.228.407 y.a.g.e., ss.228-229.408 Türkdoğan, a.g.e., ss.229-231.
147
dayanmayan ve özellikle kültürel ayrıştırma aracı olarak çarpıtılarak kullanılan bir hal
almıştır. Dolayısıyla ortak bir sonuca varmak mümkün olmadığı gibi doğru olan
yaklaşımın hangisi olduğunu tespit etmek de bir hayli zorlaşmaktadır.
Konuyla ilgili dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise tarihin akışına ters,
tamamen zıtlıklarla dolu safsataların iç ve dış kamuoyundaki tesirleridir. Örnek
vermek gerekirse Cemşid Bender adlı şahsın yayınlamış olduğu kitapların
tamamında Medler, Sümerler, Urartular ve özellikle Mezopotamya’da var olmuş,
isimlerini saymakla bitiremeyeceğimiz hemen her medeniyet aslında Kürt’tür. Bu
medeniyetleri sonlandıran ve ardından sahip çıkanlar ise hep Türklerdir. Tarihçilik ve
bilimsel araştırmacılığa aykırı böylesi yanlış yönlendirmelerin açtığı tahribat,
televizyon, gazete ve internet’in katkısıyla hızla kendisini hissettirmektedir.
3.3. Görsel Propaganda ve Terör
Terör; bütün toplum genelinde korku ve endişenin yayılmasını, duygu,
düşünce ve amaçlarının kamuoyunun her biriminde konuşulmasını, konu ile ilgili tez
ve anti-tezlerin tartışılmasını ve böylelikle kendi fikirlerinin açıklanmasına zemin
hazırlanmasını, gün geçtikçe örgütlerinin daha da yasal ve hoş görülebilecek gruplar
olduğu fikrinin kamuoyunda uyanmasını ve neticede halkın desteğinin kazanılmasını
kitle iletişim araçları ile sağlayabileceğini öngörmektedir.409 Bu noktada bazı
tanımların netleştirilmesinde fayda bulunmaktadır.
İlk olarak bir takım bilgilerin/göstergelerin birtakım kaynaklar tarafından
üretilmesi, geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından
yorumlanması sürecine “kitle iletişimi”; kitle iletişiminde kaynak ile hedef arasındaki
kanallara da “kitle iletişim araçları” adı verilmektedir.410
Başka bir anlatımla, kitle iletişimini düşünce ve tutumların geniş bir kitleye
teknik aygıtlarla iletilmesi süreci olarak;411 medya ile eş anlamlı olarak kullanılan kitle
iletişim araçlarını ise yazılı, sesli ya da görsel yapıtların dağıtımını, yayımını ya da
iletişimini sağlayan her türlü teknik şeklinde ifade etmek mümkündür.412
409 Gürol Korkmaz, Terör ve Medya İlişkisi, TEMÜH Yayınları, Ankara, 1999, s.165.410 Bireysel Gelişim, Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, s.138.411 Konca Yumlu, Kitle İletişim Kuram ve Araştırmaları, 9 Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1994, s.16.412 Sadi Özdemir, Medya Emperyalizmi ve Küreselleşme, Timaş Yayınları, İstanbul, 1998, s.11.
148
Bu tanımlara açıklık kazandırdıktan sonra hemen belirtmek gerekir ki, terör
örgütleri meşrulaşma ve amaçlarına ulaşma konularında en büyük desteği kitle
iletişim araçlarından elde etmektedir. Medyada etkin bir şekilde yer almak örgütler
için büyük önem taşımaktadır.413 Varlıklarının devamını sağlamak ve davalarını
kitlelere duyurabilmek için medyanın desteğine ihtiyaçları kaçınılmazdır.414
Nihayetinde terörizm sadece bir grup militanın şiddet eylemleriyle oluşmaz, bu
eylemler sonucunda doğan panik, belirsizlik ve korku atmosferi de terörizmin
parçalarındandır.415 İşte tam bu noktada terör örgütü açısından, gerçekleştirdiği
eylemlerin nedenlerini ve iddialarını aktarabileceği bir kanala sahip olması, özellikle
izleyici potansiyeli varsa, kuşkusuz amaca ulaşmasında çok kolaylaştırıcı bir faktör
olmaktadır.416
Türkiye’de çeyrek asırdır yaşanan bölücü terör örgütü ile ilgili haber ve
yorumlara dair bir özeleştiri yapılırsa, görsel, işitsel ve yazılı basın tarafından teröre
isteyerek ya da istemeyerek büyük bir destek verildiğini söylemek haksızlık olmaz.417
Bu konuda çok büyük yanlışlıklar yapılmış, bu yanlışlıklara da özellikle hukuksal
açıdan etkin önlemler getirilememiştir.418 Bir Çin atasözüne göre, “Bir kişinin
öldürülmesi on bin kişinin korkutulup, yıldırılmasına neden olur.” Aynı söylemi
terörizm için de kullanmak doğru olacaktır.419 Aslında günümüzün teröristleri ve
terörist eylemleri, on binlerce değil, belki de milyonlarca kişinin korkutulmasına ve
yıldırılmasına neden olmaktadır. Teröristler bu sonuca, özgür basının teröristler ve
bunların eylemleri ile ilgili haberleri diledikleri gibi topluma ulaştırmaları ile
kavuşmaktadırlar.420 Terörizm gerçekte kurbanları değil, izleyenleri hedef almıştır.
Terörizm bir tiyatrodur. Eğer kamuoyu sıkılırsa dikkatleri yeniden çekebilmek için
413 A.Kayyum Kesici, Yavuz Cankara ve Ahmet Çeşme, “Kitle İletişim Araçlarının Terör Olaylarını Aktarmasındaki Yanlışlıklar ve PKK Örneği”, Erişim: 06 Kasım 2006,http://www.emniyet.gov.tr/StratejiGelistirmeDB/dergi/40/makaleler/Yrd_Doc_Dr_A_Kayyum_KESICI_Yavuz_CANKARA_Ahmet_CESME.htm. 414 Davut Erdoğan, “Terörle Mücadelede Halkla İlişkiler ve Propagandanın Yeri ve Önemi”, TODAİE, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1998, s.117.415 Atilla Yayla, Terörizm Üzerine Yazılar, Gündem Yayınları, Ankara, 1990, s.2.416 Deniz Ülke Arıboğan, Tarihin Sonundan Barışın Sonuna Terörizmi Anlamak ve Anlamlandırmak, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, s.96.417 Kesici ve diğerleri, a.g.m.418 Cengiz Özdiker, “Türkiye’de Medya ve Terör”, Türkiye’de Terörizm Dünü, Bugünü, Gelişimi ve Alınması Gerekli Tedbirler, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Dizi:16, Sayı:95, Ankara, 2003, ss.109–110.419 Kesici ve diğerleri, a.g.m.420 Faruk Örgün, Küresel Terör, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, 2001, s.97.
149
teröristin yapacağı şey tedhiş dozunu arttırmaktır.421
Öte taraftan, Teröristlerin kitle iletişim araçlarında; “kahraman”, “özgürlük
savaşçısı” olarak sunulmaları, yüceltilmeleri ya da bunlara karşı önlem almaya
çalışan güvenlik güçlerinin yıpratılmaya çalışılması şüphesiz ki, habercilik boyutunu
aşan; haberlerin yansızlığı ve tarafsızlığı ilkesini yok eden ve hele haberde olması
gereken “kamu yararı”nı hiçe sayan bir anlayıştır.422
Günümüze gelindiğinde, PKK terör örgütünün eylemleri ve araçlarında büyük
bir stratejik değişim yaşadığı görülmektedir. Bu değişimin ilk örneklerini 1999
yılından itibaren görmek mümkün olmakla beraber, aslen 2005 yılında yaşanan
“Şemdinli Olayları” ile doruğa çıktığını söylemek mümkündür. Örgütün geçmişte
siyasi serhildan olarak tanımladığı, fakat uygulamasına çok da sık rastlanılmamış bu
yeni tip eylemler, örgüt yanlısı kitle iletişim araçları ile profesyonel olarak
desteklenmek suretiyle ön plana çıkarılmıştır.
Bu dönemde örgüt, geçmişte olduğundan farklı olarak silahlı militanlarını
daha çok siyasi bir tehdit unsuru olarak elde bulundurmaya devam etmiş, 80’li ve
90’lı yıllardaki taktik ve yoğunlukta saldırı maksatlı olarak kullanmamıştır. Özellikle
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra ilan edilen sözde ateşkesin 2005 yılında
sona erdirilmesi ile başlayan dönemde, örgütün silahlı unsurları TSK ile çatışmaktan
kaçınmış, sıcak temas yerine uzaktan komutalı mayın/patlayıcı kullanmış, ayrıca
politik durumun gidişatına ve kendi kayıplarına göre misilleme ya da aktif savunma
adlarıyla karakol ve üs bölgelerine sembolik saldırılarda bulunmuştur.
Terör örgütünün şiddet yoğun ve sindirici tarzdaki eylemlerini (özellikle halka
yönelik olanını) terk etmek ve siyasallaşmak yönündeki gayretlere ağırlık verme
eğilimi, bölge halkı tarafından kendisine verilen desteğin artması ile sonuçlanmıştır.
Bu desteği pasif halden aktif hale dönüştürmek yani sokaklara, şehirlere ve dünya
kamuoyuna taşımak ise yine örgüt tarafından, kitle iletişim araçları vasıtasıyla
gerçekleştirilmektedir.
421 Bozkurt Zakir Avşar, “Medyanın Terör Haberlerini Sunumu ve BBC Örneği”, Tarihten Günümüze İç ve Dış Tehditler, (Editörler: Orhan Kılıç, Mehmet Çevik), Elazığ, 2002, s.11. 422 Bozkurt Zakir Avşar, Kitle İletişim Araçları ve Terör, Kamer Yayınları, İstanbul, 1992, ss.64-65.
150
Son dönemde meydana gelen bu değişimi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
karşı karşıya kaldığı önemli tehlikeyi daha net olarak ortaya koymak maksadıyla,
önce örgütün televizyon yayıncılığı bilinen süreçleriyle ele alınacak ardından
Şemdinli olayları bu kapsamda detaylı olarak incelenecektir.
3.3.1. Med-TV
Med-TV, PKK’nın 3. konferansı ve 5. kongresinde alınan kararların
neticesinde 30 Mart 1995 tarihinde test yayınına, 15 Mayıs 1995’de ise normal yayın
akışına başlayarak hayata geçirilmiştir. Kanalın amacı, terör örgütünün
propagandasını aktif olarak yapmak olmuştur.423
Med-TV'de yayına başladığı günden itibaren yapılan programlarda, başta
terörist başı Abdullah Öcalan olmak üzere üst düzey sorumluların canlı telefon
bağlantıları ile örgüt sempatizanlarına ve müzahir çevrelere eylem ve faaliyetlere
ilişkin talimatlar verdiği ve sürekli PKK terör örgütünün propagandasına yönelik
yayınlar yapıldığı gözlenmiştir.
Ayrılıkçı televizyon yayıncılığı konusunda önemli çalışmaları ve tespitleri
bulunan Doç.Dr. Sedat Laçiner’e göre Med-TV’nin Kürtçe Televizyon Yayıncılığı ile
alakası olmayıp daha çok Kürtçü Televizyon Yayıncılığı ile alakası bulunmaktadır.
Sedat Laçiner Med-TV’nin yayın dili hakkında da şunları söylemektedir:424
“…Med-TV temelde Kürtçe (Türkiye Kürtçesi ve Kırmanca) ve Türkçe olmak üzere iki dilde yayın yapmış ve bunun yanında her hafta çarşambaları İngilizce, zaman zaman da diğer dillerde (Arapça, Süryanice gibi) ve diğer Kürtçe lehçelerinde haber bültenleri yayınlamıştır. Ağırlıklı olarak Türkçe yayın yapılmasının en önemli nedeni izleyici kitlesinin paylaştığı en geniş ortak dilin Türkçe olmasıdır. Diğer bir deyişle her ne kadar farklı lehçeleri kullansalar da en geniş Kürt izleyici kitlesine Türkçe ile ulaşabilmiştir. Bunun Kürtçü bir hareket için büyük bir çelişki olduğunun kanal yöneticileri de farkındaydı ve Türkçe ile Kürtçe karıştırılarak izleyiciye Kürtçe öğretme çabası da göze çarpıyordu. Özellikle küçük yaştaki izleyiciler için Kürtçe dersleri yayınlanıyor, örgüte bağlı dernekler de bu çabalara destek veriyorlardı. MED-TV 1999 yılında 18 saatlik bir yayın süresine ulaşmıştır…”
423 Erişim: 10 Kasım 2006, http://www.med-tv.com/index.html. 424 Sedat Laçiner, “Ayrılıkçı Televizyon Yayıncılığı ve Uluslararası Bağlantıları: Med-TV Örnek Olayı”, The Journal of Turkish Weekly , Erişim: 11 Kasım 2005, http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php ? id=84#.
151
18 Eylül 1996 tarihinde Belçika polisi tarafından gerçekleştirilen Sputnik
Operasyonu’ndan sonra PKK’nın Avrupa’dan topladığı haraç miktarının aylık 250
milyon Mark’ı geçtiği, sadece Belçika’da toplanan aylık haraç miktarının ise 300.000
Frank olduğu yönünde bilgiler elde edilmiştir. Toplanan bu haraçlarınsa PKK’ya bağlı
dernek ve kuruluşlarca her ülkenin merkezinde belli hesaplarda toplandığı ve yasal
görünüm altında Almanya’ya ya da başka bir merkeze aktarıldığı tespit edilmiştir.
Paranın toplanmasından sonra yönlendirilmesiyle ilgili sorumlular da doğrudan
ERNK üyeleri olmuştur.425
Terör örgütünün oluşturduğu para havuzundan Med-TV yayınlarına ciddi bir
pay ayrılırken, birçok yardım kampanyası da Med-TV’nin basın ayrıcalıklarından
yararlanılarak düzenlenmiştir. Med-TV'ye yönelik, örgütün finansman kaynaklarının
uluslararası platformda ortaya konması ve elde edilen bilgiler, bugüne kadar
Avrupa'da bağış kampanyalarını ve üye aidatlarını kaynak gösteren PKK'nın, Med-
TV'yi kara para aklama amacı ile de kullandığını ortaya koymaktadır.426
Tüm bu gelişmelerin ardından, Avrupa Konseyi Sınır Ötesi Televizyon
Sözleşmesi Daimi Komitesi toplantısında İngiliz Bağımsız Yayın Kuruluşu (ITC),
Med-TV'nin şiddet, suç ve kamu düzenini ihlali teşvik eden yayınlarından dolayı
yayın lisansını 22 Mart 1999 tarihinden, yani komitenin çalışmalarına
başlamasından itibaren 28 gün süreyle durdurmuş, ardından aldığı kararla kanalı
tamamen kapatmıştır.427
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 16 Şubat 1999 günü Kenya'da yakalanarak
ülkemize getirilmesinden 22 Mart 1999 tarihinde Med-TV'nin kapatılmasına kadar
geçen sürede ortalama olarak bir günde 18,6 terör eylemi meydana gelirken, 23
Mart 1999 gününden 06 Nisan1999 gününe kadar bir günde ortalama 4,1 terör
eylemi meydana gelmiştir. Bu rakamlardan Med-TV'nin kapatılması ile terör
eylemlerinin yaklaşık olarak %80 azaldığı görülmektedir.428
425 Laçiner, a.g.m. 426 y.a.g.m. 427 Erişim: 10 Kasım 2006, http://www.med-tv.com/Banned/banned.html . 428 Med-TV, Erişim: 20 Kasım 2006,http://www.turkufku.com/anasayfa/yazi.asp?kat_id=369&mn=37 .
152
3.3.2. CTV
Med-TV'nin kapatılması üzerine terör örgütünün propaganda niteliğindeki
yayınları, idari merkezi Almanya'da bulunan, Vatikan tarafından finanse edilen ve
İngiltere'den aldığı yayın lisansı ile Cebelitarık Boğazı’ndan uydu yayını yapan CTV
tarafından üstlenilmiştir.429 29 Mart 1999 tarihinden itibaren yayınlarına başlayan
kanalın terör örgütüne tahsisinde, Abdullah Öcalan’ın Papa’ya yazdığı mektupların
etkisi olduğu çeşitli çevrelerce ifade edilmektedir. Öte taraftan söz konusu televizyon
kanalında misyonerlik faaliyetlerinin yürütülmesi ve terör örgütünün kanalın kullanım
hakkını elde edebilmek adına bu durumu başta kabul ettiği bilinmektedir. Bu konuyu
açıklığa kavuşturabilmek adına her gün 15.00–19.00 saatleri arasında Hz. İsa'nın
hayatına ilişkin bir filmin Türkçe, Kürtçe, Farsça ve Arapça olarak yayınlanması
örnek olarak verilebilir. Bu kanalın yayınları ise 18 Nisan 1999 tarihine kadar devam
etmiştir.430
3.3.3. Medya TV
Terör örgütü PKK, CTV kanalından istediği manada fayda sağlayamayınca
yeni bir kanal arayışına girmiş ve kısa bir süre sonra yeni bir TV kanalını devreye
sokmuştur. Yeni kanala sahiplik yapabilmesi maksadıyla, 08 Haziran 1999 tarihinde
Fransa'da Media S.A. adıyla bir şirket kurulmuştur.431
Medya TV, Med-TV’nin kapanmasından sonra terör örgütünün asıl yayın
organı olarak nitelenmiştir. 30 Temmuz 1999 tarihinde Fransa’da yayına başlayan ve
77 ülkeye yayın yapan televizyon kanalı yaklaşık beş yıllık yayın hayatının ve
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yürütülen hukuk mücadelesinin ardından,
“Med-TV'nin devamı olması” nedeniyle Şubat 2004'te Fransız Lisans Kuruluşu (Türk
Radyo Televizyon Üst Kurulu benzeri bir kamu kuruluşu) tarafından kapatıldı.432
Kanal ile ilgili arşivler incelendiğinde, kapatılan Med-TV ve CTV'de faaliyet gösteren
programcı, sunucu, spiker ve diğer personelin Medya TV logosu altında yeniden
429 CTV’nin açılımı ile ilgili olarak net bir bilgiye ulaşılamamaktadır. CTV’nin açılımı değişik kaynaklarda Christian TV, Culturel TV ya da Cudi TV olarak kullanılmaktadır.430 “Medya TV 4 yaşında”, Özgür Politika , 30 Temmuz 2003, Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.ozgurpolitika.org/2003/07/30/hab53.html 431 Tolga Sardan, “PKK’nin yeni sesi Fransa’ya Taşındı”, Milliyet Gazetesi , 19 Ekim 1999, Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.milliyet.com.tr/1999/10/19/t/haber/hab08a.html . 432 “Medya TV'nin Lisansı İptal”, Radikal Gazetesi , 13 Şubat 2004, Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=106062 .
153
ekrana geldiği, programların ise Belçika/Brüksel yakınlarındaki Denderleeuw
kasabasındaki eski Med-TV stüdyolarında hazırlanarak yayınlandığı kolayca tespit
edilebilmektedir.
3.3.4. Roj TV
Medya TV’nin Şubat 2004’te kapatılmasının hemen ardından terör örgütü bu
kez Danimarka’dan uydu yayını yapan Roj TV ile propaganda faaliyetlerini
sürdürmüştür. 1 Mart 2004 tarihinde yayına başlayan ve 70’ten fazla ülkede
izlenebilen Roj TV’nin yayın dili, Kurmançi ve Sorani gibi Kürtçe lehçelerin yanısıra
Zazaca, Farsça, Arapça ve Türkçeyi de kapsamaktadır. Programlar ağırlıklı olarak
haberler, siyasi tartışma programları ve kültürel yapımlardan oluşmaktadır. Eğitime
ve eğlenceye yönelik programlar ise azınlıktadır. “Roj” kelimesi Kürtçede “güneş”
anlamına gelmekte ve Roj TV’nin tanıtım programında, karanlığa mahkûm edilen
Kürt halkı, dili ve kültürü için bu kanalın bir güneş vazifesi gördüğü ifade
edilmektedir.433
Roj TV’nin PKK ile olan bağlantısı Türkiye tarafından defalarca kanıtlarıyla
gündeme getirilmişse de, Danimarka konuyu ifade özgürlüğü çerçevesinde
değerlendirerek sözkonusu kanalı kapatmayı reddetmiştir. PKK’nın Roj TV’yi para
aklama işleri için kullandığı ve bu kanalın PKK tarafından finanse edildiği, Roj TV’nin
yöneticilerinden birçoğunun aynı zamanda üst düzey PKK militanları olduğu artık
bilinen gerçeklerdir.434 Kasım 2005 tarihindeki Şemdinli olayları sırasında, PKK –
Kongra-Gel başkanı Zübeyr Aydar Roj TV kanalıyla Kürtlere seslenerek ayaklanma
çağrısında bulunmuştur.435 Aynı şekilde, Mart 2006’da, Diyarbakır’da 4 PKK üyesinin
cenazesi vesilesiyle Roj TV’den kepenk kapatma ve ayaklanma çağrısı yapılmış, bu
çağrıya uymayan işyerleri saldırıya uğramıştır.436 Roj TV, Türkiye ile Danimarka
arasında siyasi krize de neden olmuştur. 16 Kasım 2005 tarihinde Kopenhag’da
Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen ile yapacağı ortak basın
toplantısına Roj TV’nin de resmi davetli olduğunu öğrenen Recep Tayyip Erdoğan
toplantıyı terk etmiştir. Yapılan girişimler sonucunda Danimarka Roj TV hakkında bir
433 Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.roj.tv . 434 Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.turkishweekly.net/news.php?id=22525 . Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.turkishweekly.net/news.php?id=30161 .435 Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.turkishweekly.net/news.php?id=21797 . 436 Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.turkishweekly.net/news.php?id=28934 .
154
inceleme başlatmışsa da, Mayıs 2006’da Roj TV bu kez İsveç’te kablolu televizyon
üzerinden yayına başlamıştır.437
Roj TV’de yayınlanan programlara ve yayın akışına bir göz attıktan sonra,
Türkçe haber bültenlerinde sunulan haber başlıklarını ve içeriklerini ele alacak,
böylelikle Roj TV’nin Türkler ile Kürtler arasında yaratmaya çalıştığı savaş halini
örneklendirme fırsatı bulmuş olacağız.
437 Erişim: 25 Kasım 2006, http://www.turkishweekly.net/news.php?id=31424 .
155
Tablo 1: Roj TV’de Yayınlanan Başlıca Programların Listesi
Heftename Haftalık Farsça haber programı.
CiwanGençlerin toplumsal, kültürel ve eğitimsel etkinliklerine yer verilen
haftalık program.
Söz Sizin Kadınlara yönelik haftalık program.
Rojbaş Haftaiçi her sabah Kurmançi ve Sorani lehçelerinde yayınlanan
program.
Xalxalok Çocuklara yönelik program.
Avrupa’danAvrupa Birliği ile ilgili konu ve sorunların ele alındığı ve Avrupalı
parlamenterler ile bakanların davet edildiği program.
Hane RengîneTürkiye, Irak, İran ve Suriye’deki siyasi gelişmelerin tartışıldığı
Kurmançi ve Sorani lehçelerinde yayınlanan haftalık program.
Gazetecilerin konuşmacı olarak katıldığı Türkçe haftalık haber
programı.
LorinAvaze Me
Haftada beş gün yayınlanan müzik programları.
Dilanar, Keskesor,
Ruwang, Verason,Rengin, Çar Neva,
Şevçira
Kürt müziği, folkloru ve edebiyatını tanıtmaya yönelik haftalık
programlar.
Şevberk Geleneksel Kürt müziğini ele alan program.
Tûrikê DervêşKürtlerin toplumsal yaşamları, ekonomik durumları ve güncel
sorunlarının ele alındığı program.
Sinemateka KurdiHenüz gelişim aşamasında bulunan Kürt sinemasına yönelik ve
genç yönetmen ve oyuncularla röportajların yer aldığı program.
Welate RojeSözde Kürdistan’ın doğal ve tarihsel özellikleri üzerine her akşam
yayınlanan program.
156
Tablo 2: Roj TV 19 Şubat 2007 Tarihli Yayın Akışı
Saat Programın Adı Saat Programın Adı
06:00 Vebûn [Açılış] 16.00 Roj Aktüel (canlı)
06.05 Çepemanî (zındî) 17.00 Dengûbaş
07.00 Filmê Karton [Çizgi Film] 17.25 Rewsha Hawa [Hava Durumu]
07.30 Rojbaş Kurdistan (zındî) [Günaydın Kürdistan (canlı)] 17.30 Nuçêyên Erebî
[Arapça Haberler]
09.30 Dibistana ROJ 17.50 Klip
10.00 Rojeva Medya 18.00 Nûçe [Haber]
10.30 Ruwange (Dubare) 18.25 Rewsha Hawa [Hava Durumu]
11.15 Belgesel 19.00 Haberler
12.00 Nîvroj 19.25 Rewsha Hawa [Hava Durumu]
12.20 Rewsha Hawa [Hava Durumu] 19.30 Rengê Jiyanê (zındî)
[Hayatın Rengi (canlı)]
12.25 Halklar ve Renkler 20.30 Verasan
13.00 Haberler 22.00 Nûçeyen Shêvê [Akşam Haberleri]
13.10 Lorîn (zındî) 22.25 Rewsha Hawa [Hava Durumu]
14.00 Dengûbaş 22.30 Gawa Sêyemin
14.10 Lorîn (zındî) 23.15 Roj Aktüel (tekrar)
15.00 Nûçe [Haber] 00.15 Welatê Rojê [Güneş Ülkesi]
15.10 Dibistana Roj 01.00 Girtin [Kapanış]
15.30 Filmê Karton [Çizgi Film] 06.00 Vebûn [Açılış]
Kaynak: Erişim: 19 Şubat 2007, http://www.roj.tv.
157
Tablo 3: 10.02.2007 Tarihli Roj TV Türkçe Haber Bülteni
’15 Şubat’ KomplosuOn binlerce Kürt Strasbourg’da Buluştu
Abdullah Öcalan’ın “uluslararası bir komplo” ile Türkiye’ye “kaçırıldığı” 15 Şubat’ın 8. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen mitingden görüntüler. Fransa’nın Kürtlere yönelik baskıları da protesto edildi. Avrupa’nın çeşitli yerlerinden 50.000 kişinin katıldığı mitingde Fransa’nın Kürtlere uyguladığı baskı ve tutuklamalar ile Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi Sekreterliğinin Öcalan’ın yeniden yargılanmaması yönündeki tavsiye kararı da protesto edildi. KONGRA-GEL Başkanının mitingdeki konuşması.
Kızıltepe ve Nusaybin’de ‘Öcalan’a Özgürlük’ EylemleriDemokratik Özgür Kadın Hareketi’nin düzenlediği yürüyüş ve basın açıklaması. Türk Hükümeti ateşkes sürecine olumlu yanıt vermeye çağırıldı.
Diyarbakır’da AKP İl Örgütü Önünde ProtestoTürk Hükümetine, operasyonları durdurma çağrısı yapıldı. Almanya ve Fransa’nın Kürtleri hedef alan baskıları protesto edildi.
Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’da ProtestolarŞırnak, İzmir ve Adana’da DTP il örgütlerinin düzenlediği paneller. Suriye (“Güneybatı Kürdistan”) ve İran (“Doğu Kürdistan”)’daki protesto ve açlık grevleri.
Adana’da Kendini Yakan Veysi Kaya İçin AnmaAvrupa’da Kürtlere Baskı
Gözaltındaki 15 Kürt’ten 14’ü TutuklandıFransa’da 5 ve 6 Şubat tarihlerinde Kürtlere ait ev ve kurumlara yapılan baskınlarda gözaltına alınan, aralarında siyasetçilerin de bulunduğu 15 Kürt’ten 14’ü tutuklandı. Avrupa’da Kürtlere karşı girişilen bu operasyonların arkasında ABD olduğu vurgusu yapılıyor.
İstanbul’da Fransa Konsolosluğu Önünde Protesto EylemiDTP İl Örgütü ve Demokratik Özgür Kadın Hareketi aktivistlerinin katılımıyla düzenlenen eylemden görüntüler.
Ateşkese Rağmen OperasyonlarTürk Ordusu Dersim’de Yeni Bir Operasyon Başlattı
Ateşkes Sürecine DestekDersim’de ‘Barış ve Kültür Günleri’ Sona Erdi
Hrant Dink’e adanan etkinliklerde barış, özgürlük, demokrasi ve kardeşlik taleplerini içeren pankart ve dövizler açıldı. Açılışta konuşan DTP’li belediye başkanı, tüm baskı ve engellemelere karşın barış mücadelelerine devam edeceklerini söyledi.
İzmir’de Barış Paneli YapıldıAteşkes sürecinin kalıcı barışa dönüştürülmesi için DTP İzmir İl Örgütü tarafından düzenlenen panel.
Hrant Dink SuikastıOlaya MİT’in Adı da KarıştıOrhan Pamuk, Elif Şafak ve Can Dündar da Hedef Alındı
301. MaddeMazlum-Der: Madde Bölücülüğe Neden Oluyor
Mazlum-Der Diyarbakır Şubesi tarafından TCK’nın 301. Maddesi ile ilgili hazırlanan raporda, maddenin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından sadece Türk ırkına mensup olanları koruduğuna dikkat çekildi.
Türk OrdusuEmekli Albayın ‘Ölüm Mangaları’ Görüntüleri
Türkiye’de giderek yükselen faşizmin ordu ile bağlantısına örnek olarak, Emekli Albay Fikri Karadağ’ın, kendi kurduğu “Kuvayı Milliye Derneği” üyelerine Mersin’de yaptırdığı yemin töreninden görüntüler. Bu görüntülerin yayınlandığı internet sitesinin, Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün ilişkide olduğu “Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği” ile bağlantısı vurgulanıyor.
Türkiye’de Seçim BarajıAİHM Yargıçları: Seçim Barajı Kararı Bozulsun
Şırnak DEHAP milletvekili adaylarının, 2002 seçimlerinde %46 oy almalarına
158
rağmen, %10’luk seçim barajı yüzünden meclise girememeleri nedeniyle AİHM’de açtıkları dava.
Türkiye’de SağlıkDoktorlar Yeni ‘Sağlık Yasa Tasarısı’nı Protesto Etti
Batman’da Kuş GribiHastaneye Kaldırılan Çocuklarda Virüse Rastlanmadı
ABD-IrakIrak’taki Amerikan Ordusunun Yeni Komutanı Petraeus Görevi Devraldı
İsrail-FilistinHaremüşerif’te Gerilim Tırmanıyor
Kürdistan’da Kültürel ÇalışmalarDiyarbakır 5. Öykü Günleri Başladı
Tablo 4: 11.02.2007 Tarihli Roj TV Türkçe Haber Bülteni
’15 Şubat’ Komplosu:Gençler ve Barış Anneleri’nden Eylemler
Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat uluslararası komployu protesto gösterileri Kürdistan’ın dört parçasıyla Avrupa’da devam ediyor. “Güneybatı Kürdistan”ın birçok yerinde barış yanlıları öncülüğünde açlık grevleri yayılıyor. Diyarbakır’da ‘Apocu Gençlik İnisiyatifi’ne mensup gençlerin düzenlediği molotof kokteylli gösteriden görüntüler. Türkiye Devleti’ne PKK ile diyaloğa geçme çağrısı.
Batman’da Kitlesel Basın AçıklamasıDTP Batman İl Örgütü’nün düzenlediği basın açıklaması için 200 kişi bir araya geldi.
Panel ve Açlık Grevleri YayılıyorŞırnak, Siirt, Urfa, Van, Mersin ve İstanbul’da panellerde uluslar arası komploya karşı barış ve demokrasi mücadelesinin yükseltilmesinin önemi vurgulandı. Kürt halkının barışı Öcalan’la tanıdığı anımsatıldı. Yunanistan’daki Kürtlerin açlık grevi. Londra’da Roj Kadın Meclislerinin başlattığı eylem.
Komplo Şırnaklı Kadınların Kermesinde de KınandıDemokratik Özgür Kadın Hareketi’nin düzenlediği kermeste Öcalan’ın Kürt kadını başta olmak üzere kadın özgürlüğüne yönelik çabalarına değinildi. Etkinliğe yüzlerce kadın katıldı. DTP Şırnak il başkanının da hazır bulunduğu kermes, Kürt özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlere saygı duruşuyla başladı.
Avrupa’da Kürtlere Baskı:Dev Mitingin Ardından Strasbourg’da Açlık Grevi Başladı
Kürtlerin Fransa Devleti’ni protestoları yayılarak sürüyor. Fransa’da Kürtlere yönelik gözaltı ve tutuklamalara karşı açlık grevi başlatıldı. Strasbourg’da Avrupa Konseyi binası önündeki eyleme ilk aşamada 35 Kürdistanlı katıldı.
KNK / Güney Kürdistan:KNK Heyetinin Güney Kürdistan Ziyareti TamamlandıYiğit: Ulusal Konferans İçin Umutluyuz
Ateşkese Rağmen Operasyonlar:Dersim’deki Operasyonun Kapsamı Genişletildi
Ovacık ilçesi kırsalını hedef alan operasyon için bölgeye çok sayıda asker ve zırhlı araç sevk edildi. Helikopterlerin bölgeyi iki gündür bombaladığı haberi. Diyarbakır ve Şırnak kırsallarındaki operasyonlar da genişleyerek devam ediyor.
Hrant Dink Suikasti:Dink Ailesi İlgili Devlet Kurumlarına Dava Açıyor
Türkiye’de Irkçılık:‘Kurtlar Vadisi’ Dizisine Yüksekova’dan Tepki
Türkiye’de ırkçılık ve şiddetin yükselmesine yol açan Türk medyasına yönelik tepkiler. Basın açıklamasına yaklaşık 250 kişi katıldı. Senaryosu Kürt karşıtlığı
159
üzerine kurulan ‘Kurtlar Vadisi’ dizisinin yayından çekilmesi istendi. Türkiye’de İnsan Hakları:
Van’da ‘Sivil Toplum ve İnsan Hakları’ PaneliPanele İHD genel başkanı, Mazlum-Der genel başkan yardımcısı ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye temsilcisi katıldı.
Türkiye’de Ekonomik Özgürlük:Türkiye Dünya Sıralamasında 83. Sırada
Batman’da Kuş Gribi:3 Kişi Daha Hastaneye Kaldırıldı
Elazığ’da Deprem:Son Üç Günde Elazığ 40 Kez Sallandı
Irak’ta Şiddet Olayları:Bugünkü Saldırıda En Az 40 Ölü
İran’ın Nükleer Programı:İran: Nükleer Programdan VazgeçmeyeceğizABD: İran Kendine Derin Bir kuyu Kazıyor
Kosova’da Çatışma:Protesto Gösterilerinde 2 Ölü 70 Yaralı
Türkmenistan’da Seçim:Halk Yeni Devlet Başkanı İçin Sandık Başına Gitti
Kürt Yazarlar Birliği:Kürt-Pen İkinci Kongresini Gerçekleştirdi
Yukarıda aktarılan Roj TV haber bültenlerinin içeriğini ve sunuluş tarzını
değerlendirdiğimizde göze çarpan ilk özellik, Türkler ile Kürtler arasında bir karşıtlık
ve çatışma atmosferi yaratmaya yönelik çabadır. Roj TV’nin bu doğrultuda kullandığı
söylem dikkat çekicidir. Türkiye’de yükseldiği söylenen ırkçılık ve faşizm karşısında
Kürtler demokrasi ve barış mücadelesi veren taraf olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
Bunun belki de en iyi örneği, PKK’nın ilan ettiği sözde ateşkese uyması yönünde
Türk Devleti’ne yapılan çağrıların haberlerde sık sık yinelenmesidir. Abdullah
Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirildiği günün yıldönümü dolayısıyla düzenlenen
eylem ve paneller çerçevesinde dile getirilen bu çağrı, Türk Ordusunun Kürtlere
karşı giriştiği ileri sürülen askeri operasyonlarla zıtlık içerisinde sunulmaktadır.
Böylelikle, PKK ve yandaşları barış ve kardeşlik isteyen taraf gibi gösterilirken, 301.
Madde ile ilgili haberde de görüldüğü üzere, bizzat Türkiye bölücülük yapan taraf
olarak suçlanmaktadır. Haberlerde özellikle kadınlar tarafından düzenlenen
eylemlerin ve kültürel etkinliklerin öne çıkarılması, Roj TV ve sözcüsü olduğu terör
örgütünün amaçlarının “barışçıl” olduğu yönünde bir izlenim uyandırma gayretinin
parçası olarak değerlendirilmelidir. Türkiye’ye ilişkin haberlerin ise hep olumsuz bir
nitelik taşıdığı görülmektedir. Bu arada, eylemlerle ilgili sunulan haberlerin abartma
ve çarpıtma içerdiğini de gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin, Strasbourg’da
düzenlenen mitinge katılanların sayısı 50.000 olarak verilmekteyse de, belli başlı
160
Fransız gazetelerinde bu olaya dair bir haber bulunmazken, Fransız polisi
katılımcıların sayısını 10.000 olarak açıklamıştır.438 Ayrıca, Fransa’da 5 Şubat 2007
tarihinde tutuklanan Kürtler arasında siyasetçilerin de bulunduğu bildirilirken, yine
aynı tarihli Fransız Le Monde gazetesindeki haberde, bu kişilerin terörizmin
finansmanı için organize çete kurma suçuyla tutuklandıkları belirtilmektedir.439
Son olarak kısaca değinilmesi gereken konu ise terör örgütünün yürüttüğü
bölücülük ve propaganda çalışmalarına TV yayıncılığının yanısıra İnternet
ortamında da devam ettiğidir. Bu kapsamda Roj TV’nin resmi internet sitesinden
yola çıkılarak yapılan link takip çalışmasında karşılaşılan sonuç şöyledir:
Tablo 5: Terör Örgütüne Ait/Müzahir İnternet Siteleri
S.No Site adı Dili Açıklamalar
1 www.rojtv.com Kürtçe PKK(Güncel)
2 www.denge-mezopotamya.com Kürtçe Kürtçü
3 www.serxwebun.org Türkçe/Kürtçe PKK(3 Ayda bir güncellenir)
4 www.serxwebun.com Türkçe/Kürtçe PKK
5 www.mhanews.com Türkçe Kürtçü
6 www.diclehaber.com Türkçe Kürtçü
7 www.ozgurpolitika.com Türkçe PKK(Güncel)
8 www.yenidenozgurgundem.com Türkçe PKK(Güncel)
9 www.rojev.com Kürtçe PKK(Güncel)
438 Erişim: 27 Kasım 2006, http://fr.news.yahoo.com/10022007/290/des-milliers-de-kurdes-manifestent-pour-ouml-calan-a-strasbourg.html . 439Erişim: 27 Kasım 2006, http://www.lemonde.fr/cgibin/ACHATS/acheter.cgi?offre=ARCHIVES&type_item=ART_ARCH_30J&objet_id=976148 .
161
10 www.azadiyewelat.com Kürtçe PKK(Güncel)
11 www.kongrakurdistan.com Türkçe/ Kürtçe/İngilizce PKK(Güncel)
12 www.heyva-sor.de Türkçe/Kürtçe PKK
13 www.tecak.com Türkçe PKK(Güncel)
14 www.abdullah-ocalan.com Türkçe/Kürtçe ve değişik dillerde PKK(Güncel)
15 www.pdk-bakur.com Türkçe/Kürtçe Kürtçü
16 www.baweri.com Türkçe/İngilizce Dini motifli Kürtçü site
17 www.rojaciwan.com Türkçe PKK(Güncel)
18 www.kongra-gel.com Türkçe PKK(Güncel)
19 www.rizgari.com Kürtçe PKK
20 www.kurdisinfo.com Türkçe PKK(Güncel)
21 www.nasname.com Türkçe Kürtçü (Güncel)
22 www.pwdnerin.com Türkçe/ Kürtçe/İngilizce
Osman Öcalan tarafından kurulan partinin web sitesi
23 www.hezenparastine.com Türkçe/Kürtçe/İngilizce/Almanca PKK(Güncel)
24 www.kurdistan.nu Türkçe/Kürtçe/İngilizce/Almanca PSK
25 www.ülkedeozgurgundem.com Türkçe PKK(Güncel)
26 www.gundemimiz.com Türkçe PKK(Güncel)
27 www.emkine.dk Türkçe/ Kürtçe PKK(Güncel)
28 www.kurder.dk Türkçe/Almanca PKK(Güncel)
162
29 www.newroz.com Türkçe/ Kürtçe/İngilizce PKK(Güncel)
30 www.pikawelat.deTürkçe/ Kürtçe/İngilizce/Arapça Almanca/
PİK (Partiya İslamiya Kürdistan)
31 www.gelawej.com Türkçe/ Kürtçe Kürtçü
32 www.hpg-online.com / www.hpg- online.net
Türkçe/Kürtçe/Almanca/Arapça/ İngilizce PKK(Güncel)
33 www.pyd.be Türkçe/ Kürtçe/Almanca/Arapça PKK(Güncel)
3.3.5. Şemdinli Örnek Olayı
PKK’nın siyasallaşma sürecinin bir parçası olarak ele alınması gereken
televizyon yayıncılığı, örgütün eylem ve araçlarındaki stratejik değişimi yansıtması
bakımından önemli bir aşamayı göstermektedir. Bu stratejik değişimin temelinde,
PKK’nın terörist bir örgüt olduğu şeklindeki imajı silebilmek amacıyla siyasal
mücadele yöntemlerini benimsemesinin yattığı yukarıda vurgulanmıştı. PKK’nın
Nisan 2002 tarihli Sekizinci Kongre’sinde terör eylemleri ve şiddet yerine “barışçıl
siyasi serhildan” ön plana çıkartılarak örgüte yeni bir kimlik kazandırılmak istenmiş
ve mücadelenin sadece örgüt tarafından değil halk tarafından da sahiplenilmesi
amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, demokratik kitle örgütlerinin oluşturulması, sokak
gösterilerinin yaygınlaştırılması ve kadınlarla çocukların ön planda tutulması
kararlaştırılmıştır. Nisan 2005 tarihinde KONGRA-GEL Yürütme Konseyi Başkanı
Murat Karayılan, bir “sivil itaatsizlik” eylemi olarak da ileri sürülen “siyasi serhildan”ı
şu şekilde tanımlamıştır440: “Öncelikle siyasal, demokratik, diplomatik yöntemleri,
hukuki mücadele yöntemlerini yoğun bir biçimde geliştirmemiz gerekiyor.
Yurtdışında yoğun bir diplomasi, hukuksal mücadelenin geliştirilmesi gerekirken,
ülke içerisinde de yine diplomasi ve hukuksal mücadeleyle beraber siyasal
demokratik mücadelenin tırmandırılması gerekiyor. Siyasi serhildan dediğimiz şey
budur. Bu konuda özellikle gençliğe ve kadına önemli roller düşmektedir. Gençliğin
ve kadının bilinçli bir biçimde bu süreci karşılayacağını, özellikle sürecin demokratik
çözüm sürecine doğru evrilmesi için daha örgütlü bir biçimde eylemselliği
geliştireceğini düşünüyoruz.” Abdullah Öcalan da, 21 Mart 2005’te ilan ettiği Koma
Komalen Kürdistan (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) ile şiddet yoluyla ayrı bir 440 Murat Karayılan, “Newroz’a Kadar Bekleyeceğiz”, Özgür Politika, 16 Şubat 2005, Erişim: 17 Şubat 2007, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=24597&ArsivSayfaNo=1.
163
devlet kurma projesinin terk edildiğini belirterek, siyasal mücadeleye ve halkın
demokratik örgütlenmesine dayalı yeni bir sistemin ilkelerini ortaya koymuştur.
“Kürdistan Demokratik Konfederalizmi bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan
demokratik sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm
kesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesini yarattığı, politikayı doğrudan ve özgür-
eşit konfederasyon yurttaşlığı temelinde, yerelde kendi özgür yurttaşlık
meclislerinde yaptığı bir sistemdir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesine
dayanır. Gücünü halktan alır ve ekonomi de dahil her alanda öz yeterliliğe ulaşmayı
benimser.” 441 Halkın geniş desteğine ve katılımına yapılan bu yeni vurgu, 8 Nisan
2006 tarihli Atılım gazetesinin başyazısında da şu şekilde dile getirilmiştir: “1991–92
ayaklanmaları PKK’nın stratejisinde önemli bir yere sahip değildi. Bu yıllardaki Kürt
ayaklanmaları PKK’nın uyguladığı stratejinin bir yan etkisi niteliğindeydi ve kısmen
de ‘beklenmedik’ bir özellik taşıyordu. 90’lı yılların başlarında Kürdistan’daki
devrimci durum temelde gerilla savaşı yoluyla yürütülüyordu. Bugün ise kitle
mücadelesi farklı bir konumdadır. PKK kitleleri öne çıkararak bir kitle girişiminin
önünü açıyor. Kitleler ulusal mücadelenin gelişiminin başlıca aktörüdür. Bugün
devrim, kitle mücadelesi yoluyla sürdürülmektedir. Mücadelesini kitlesel mücadele
üzerinde temellendiren PKK, reform programını bu temelde ortaya koyuyor. Gerilla,
kitleleri birleştiren moral bir güç olma ve Kürtler için siyaset yapma hakkının bir
garantisi olma rolünü sürdürmekte, fakat etkisi sınırlı kalmaktadır.” 442 Kitle iletişim
araçlarının ve özellikle de örgüt yanlısı televizyon yayıncılığının taşıdığı önem tam
da bu noktada belirmektedir. PKK, siyasallaşma sürecinde ihtiyaç duyduğu kitlesel
desteği oluşturabilmek için kendi kurduğu televizyon kanallarından faydalanmıştır.
Bu sayede örgüt, bir yandan kendi propagandasını yaparken, bir yandan da
amaçladığı kitlesel eylemleri doğrudan kışkırtma fırsatı bulmuştur. Bunun hiç
şüphesiz en iyi örneğini Şemdinli olayı ve sonrasında yaşananlarda görmekteyiz.
PKK’nın eylem ve araçlarındaki yeni stratejinin nasıl işlediğini anlayabilmek
açısından Şemdinli olayları bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu, örgüt yanlısı
yayınlarda Şemdinli’nin, “serhildan” adı verilen başkaldırı yönteminin önemli bir
aşaması olarak kabul edilmesinden de anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, önce
Şemdinli’de meydana gelenler özetlenecek ve ardından bu olayların Roj TV’de ele
alınma ve aktarılma tarzı yayın yapan bazı Türk ulusal kanallarıyla karşılaştırmalı 441 “Kürdistan Demokratik Konfederalizmi İlan Edildi”, 21 Mart 2005, Erişim: 17 Şubat 2007, http://www.uzaklar.net/html/kurdistan_demokratik_konfedera.HTM . Abdullah Öcalan, “The Declaration of Democratic Confederalism”, 2 Nisan 2005, Erişim: 17 Şubat 2007, http://www.kurdmedia.com/articles.asp?id=10174 . 442 Erişim: 17 Şubat 2007, http://www.atilim.org/atilim/modules.php?name=Guncel&file=article&sid=14860 .
164
olarak incelenecektir. Böylelikle, PKK’nın Roj TV üzerinden Şemdinli olaylarını
kullanarak yeni stratejisini nasıl uygulamaya koyduğu örnekleriyle görülmüş
olacaktır.
Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005 günü öğle saatlerinde eski bir
PKK üyesi olan Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’ne yapılan bombalı saldırı
sonucunda Mehmet Zahir Korkmaz adlı kişi yaşamını yitirmiştir. Patlamadan hemen
sonra, olay yerinde bulunan halk toplanmış ve bombayı attığı iddia edilen Veysel
Ateş ile içinde astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’in bulunduğu aracın etrafını
sararak bu kişilerin kaçmasını engellemek istemiştir. Güvenlik güçlerinin müdahalesi
ile kurtarılan bu üç kişi olay yerinden uzaklaştırıldıktan sonra halk, araçta bulunan
belge ve delillerin kaybedilmemesi gerekçesiyle aracın başında beklemeye devam
etmiştir. Şemdinli Cumhuriyet Savcısı ve CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan’ın
araç üzerindeki keşif incelemesi sırasında, ilçeye giriş yapan ve olayla ilişkisi olduğu
düşüncesiyle halk tarafından aracı tahrip edilip eşi ve çocuklarıyla linç girişimine
maruz kalan Uzman Çavuş Tanju Çavuş’un kendisi ve ailesini korumak maksadıyla
havaya açtığını iddia ettiği ateş sonucunda Ali Yılmaz isimli şahıs ölmüş, bu nedenle
oluşan olumsuz durum üzerine keşif yarıda bırakılmıştır. Olaylar sonrasında ilçeye
giriş-çıkışlar yasaklanmıştır.
Çeşitli Sivil Toplum Örgütleri (İnsan Hakları Derneği (İHD), Mazlumder,
İNSAN-DER, Çağdaş Hukukçular Derneği Van Şubesi, Hakkari Esnaf ve
Sanatkarlar Odası, Hakkari Memur Sen, KESK Hakkari Şubeler Platformu ve
Hakkari ÖVDER) tarafından hazırlanan 12 Kasım 2005 tarihli ‘Şemdinli Olayları
İnceleme Raporu’nda443 olay şu şekilde ifade edilmiştir:
“Basında; Hakkari ili Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005 günü üç kişinin bir kitabevine bomba atması sonucu işyerinde bulunan üç kişiden birinin ölmesi, diğerinin yaralanması bir diğerinin ise bombacıyı takip etmesi sonucu bu kişinin kaçarak bir arabaya binmesi, işyerindeki kişinin ve vatandaşların takibi sonucu kaçan kişilerin araçta kıstırılması, araçta uzun namlulu silahların görülmesi sonrasında savcı tarafından yapılan keşif esnasında bu kez halkın başka bir şahıs tarafından taranması sonucu bir kişinin öldüğü 4 kişinin de yaralandığı haberleri yer almıştır. Olaylar esnasında yaşam hakkının ihlal edilmesi, Şemdinli’de toplumsal tepkilerin gelişmesi, ilçeye giriş-çıkışların yasaklanması üzerine konunun araştırılması ve bu konuda bir rapor tanzim edilmesi lüzumu doğmuştur.”
443 Şemdinli Olayları İnceleme Raporu, 15 Kasım 2005 Erişim: 17 Şubat 2007, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=6&ArsivAnaID=29506&ArsivSayfaNo=1 .
165
Yine aynı raporda, inceleme heyetinin yaptığı tespitler ve ulaştığı sonuçlar şu
şekilde özetlenmiştir:
“Şemdinli’de 9 Kasım günü meydana gelen olaylarda; 3 ayrı olayda ölüm ve yaralanma meydana gelmiştir. İlkin; pasaj içindeki kitabevine yapılan bombalı saldırı olayında bir kişi ölmüş, bir kişi de yaralanmıştır. İkinci olarak; Araçta yakalanan şahısların emniyete götürülmesi sonrası emniyet önünde toplanan halkın üzerine ateş açılması sonucu iki kişi yaralanmıştır. Üçüncü olarak; savcı tarafından yapılan olay yeri incelemesi esnasında hızla halkın üzerine aracını süren ve Tanju Çavuş isimli uzman çavuş olduğu iddia edilen kişinin silahlı saldırısı sonucu 4 kişi yaralanmış, bir kişi de ölmüştür. Savcının beyanına göre; 30.AK.933 plakalı araç Jandarma tarafından kullanılan bir araç olup bu araçta bulunan ve şüpheli konumunda olan üç kişi ise JİT görevlisidir… Her iki olayın hiçbir şüphelisinin ifadesini savcı alamamıştır. Şemdinli halkı olaylar akabinde güvenlik güçlerinin sanıkları serbest bırakması ve yakalamaması üzerine kamu otoritesine olan güvenini yitirmiş olup infial halindedir.”
Raporun ‘Kanaat’ kısmında şu ifadeye yer verilmektedir: “Bu olay devlet
içinde hukuk dışı hareket eden bir grubun halen aktif olduğu kanaatini doğurmuştur.”
Dönemin Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın hazırladığı 3 Mart
2006 tarihli ‘Şemdinli İddianamesi’nde olaya şu satırlarla yer verilmiştir:
“Şemdinli ilçe merkezindeki Özipek Pasajında müstecirliğini Seferi YILMAZ isimli şahsın yaptığı bir kitapevinde, 09.11.2005 günü saat 11.30’da bir patlama meydana gelmiştir. Patlamada, Mehmet Zahir KORKMAZ isimli şahıs hayatını kaybetmiş, Metin KORKMAZ isimli kişi yaralanmıştır. Patlama sonrasında, iş merkezindeki esnâf ve çevreden toplananlar tarafından, patlamanın olduğu iş merkezi yakınındaki 30 AK 933 plaka sayılı bir araçta bulunan (2) Astsubay (Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ) ve (1) sivil (Veysel ATEŞ), olayla ilgili oldukları iddia edilerek darp edilmiş, araçları ise galeyana gelen halk tarafından tahrip edilmiştir.
Güvenlik güçlerinin olaya müdahalesiyle bir müddet yatışan olaylar, göstericilerin şehir merkezinde bir araya gelmeleriyle yeniden tırmanmıştır. Olayların devamında, ilçe merkezinde toplanan (250-300) kişilik bir grup tarafından, Hükümet Konağı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve İlçe Nüfus Müdürlüğü’ne yönelik taşlı saldırıda bulunulmuş, belirtilen kamu binalarında maddi hasar meydana gelmiştir.
30 AK 933 plakalı araç içerisindeki şüpheli Veysel ATEŞ isimli şahıs ise Şemdinli Cumhuriyet Savcısı’nın şifahi talimatına binaen 09.11.2005 günü gözaltına alınmış ve sevk edildiği adlî makamlarca tutuklanmıştır. Olayla ilgili olarak, Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından yürütülen tahkikat çerçevesinde ise, 30 AK 933 araç içerisinde bulunan Astsubay Başçavuş Özcan İLDENİZ ve Astsubay Başçavuş Ali KAYA sevk edildikleri
166
adlî makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış bilahare tutuklanmışlardır.” 444
İddianamenin ‘Değerlendirme’ kısmında ise şu görüşlere yer verilmiştir:
“Şemdinli olaylarına bakıldığında bölgede yaşayan halkın kültürel kimliğinin ve dini hassasiyetlerinin üzerine siyasi kimlik bindirilerek toplumsal patlamanın yaşanması için gereken her şey yapılmıştır… Bölgenin kimliğini oluşturan birçok ögeden oldukça hassas olan birkaçı duyarlı hale getirilerek sürekli kaşınıp tahrik edilmiş ve toplum patlamaya hazır hale getirilmiştir. Şemdinli’de kitabevinin bombalanması ile birlikte ise arzu edilen patlama ve çatışma ortaya çıkmıştır. Bu eylemlerin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef almasından öte bilinçli bir provokasyonun sonuçlarından yararlanmak istediği düşünülmektedir… Olayların gelişimine ve olup bitenlere bakıldığında iç içe halkalardan oluşan bir zincirleme reaksiyon mekanizmasının – yasadışı yapılanmanın – medyada ifade ediliş şekliyle çetenin kurulduğu anlaşılmaktadır… Halkanın ilk zincirinde olanlar yani Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile eski PKK’lı Veysel Ateş’in yanısıra yapılanmanın perde arkasındakilerin de deşifre edilmesi ve bu yönlü niyetlerin akamete uğratılması Devletin bekası ve siyasi istikrar için elzemdir. Yukarıda anlatılan ve sonuç değerlendirme ışığı altında toplanan tüm dosya kapsamına göre kamu görevlileri olan şüpheliler Ali Kaya ve Özcan İldeniz’in Terörle Mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde yasadışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarında kamu görevlisi olmayan eski bir PKK üyesi Veysel Ateş’i de yanlarına alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip Seferi Yılmaz isimli şahsa zarar vermek veya bu şahsı öldürmek amacıyla suç tarihinde mezkur olayı gerçekleştirdikleri...” 445
İddianamede astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’e yöneltilen suçlamalar
neticesinde Genelkurmay Başkanlığı 20.03.2006 tarihli ‘Genelkurmay Şemdinli
İddianamesi Basın Duyurusu’nda şu açıklamaları yapmıştır:
“Jandarmanın mülki görevleri kapsamında olduğu yasalarda açık bir şekilde ifade edilmiş olmasına rağmen önleyici kolluk faaliyeti için istihbarat temini amacıyla yapılan bir görevlendirme işlemi, bölgede mülki görevi ve sorumluluğu olmayan ancak valinin kuvvet talebi sonrası kolluk kuvvetlerini harekât komutası / kontroluna alan personel ile de böyle bir talep olmadığı halde irtibatlandırılmış ve bu personel gerçekle ilgisi olmayan suçlamalara maruz bırakılmıştır.
İddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı; kendisine ulaşan iddia, ihbar ve şikayetlerden Genelkurmay Başkanlığının yetkisine girenleri, soruşturma yapmaksızın ve hiç bir hüküm sergileyici ifade kullanmadan,
444 Ferhat Sarıkaya, Şemdinli İddianamesi, 3 Mart 2006, s. 46, Erişim: 17 Şubat 2007, www.milliyet.com.tr/sabitimg/06/gazete/siyaset/semdinli_iddianame.pdf . 445 Sarıkaya, a.g.d., ss. 94-95.
167
olduğu gibi, yetkili makam olan Genelkurmay Başkanlığına göndermesi gerekirken, yasal yetkilerini aşarak kendisine göre suç tanımı yapmış ve bunu olmaması gereken bir şekilde iddianamesine yansıtmıştır.
İddianamede yer alan usul ve maddi hatalar ile noksanlar dikkate alındığında, bir Cumhuriyet savcısının bu derece hukuk bilgisinden yoksun veya tecrübesiz olamayacağı, bu bariz hataları yapması için, belli bir görüşün temsilcilerinin kamuoyuna da yansımış etki ve telkinleri altında kalmış olabileceği değerlendirilmektedir.” 446
Şemdinli’de meydana gelen bombalama eylemi öncesinde, 15 Temmuz – 1
Kasım 2005 tarihleri arasında Hakkari il merkezinde 3, Yüksekova ilçe merkezinde 8
ve Şemdinli içe merkezinde 5 olmak üzere toplam 16 bombalama veya silahlı saldırı
eylemi gerçekleştirilmiştir. Şemdinli’deki 9 Kasım 2005 tarihli bombalama olayından
sonra ise bölgede ardı ardına meydana gelen bu tür eylemler son bulmuştur. Bölge
halkının tepkisi, Şemdinli’deki bombalama olayına olduğu kadar, öncesindeki
eylemlerin faillerinin açığa çıkarılmamış olmasına karşı duyulan bir öfkenin de
ifadesidir. Bu tepki, Şemdinli olayını takip eden günlerde gerçekleşen protesto
eylemlerinde halkın terör örgütü tarafından daha kolay manipüle edilebilmesini
sağlamıştır. Bu açıdan, 2005 yılı içerisinde Hakkâri il ve ilçe merkezlerinde meydana
gelen patlamaların bir listesini vermek yararlı olacaktır.447
“… 1. 15.07.2005 günü saat 07:50 sıralarında Hakkâri ilinde Geçici Köy
Korucusu (GKK) olarak görev yapan bir şahsa ait otoya daha önceden yerleştirilen patlayıcının aracın hareketinden kısa bir süre sonra patlaması sonucu aracın yanından geçen (2) kişi hafif şekilde yaralanmıştır.
2. 29.07.2005 günü saat 00:25 sıralarında Hakkâri-Yüksekova İlçesi
Millî Eğitim Lojmanları ile Polis Lojmanları arasında bulunan çöp bidonunda, nevi tespit edilemeyen patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda (1) Polis Memuru hafif şekilde yaralanmış, çevrede maddi hasar meydana gelmiştir.
3. 29.07.2005 günü saat 12:15 sıralarında Merkez Cumhuriyet
Caddesi üzerinde otoparkta park halinde bulunan bir aracın altına yerleştirilen bombanın patlaması sonucunda (2) Astsubay şehit olmuş, çevrede maddi hasar meydana gelmiştir.
446 T.C. Genelkurmay Başkanlığı, “Genelkurmay Şemdinli İddianamesi Basın Duyurusu”, 20 Mart 2006, Erişim: 17 Şubat 2007, http://www.devletim.com/haberler/haber.asp?hbr=145.447 Sarıkaya, a.g.d.
168
4. 05.08.2005 günü saat 00:30 sıralarında Şemdinli ilçe merkezinde bulunan Jandarma Komutanlığı Misafirhanesi girişine PKK/KONGRA-GEL terör örgütü mensuplarınca daha önceden bırakıldığı değerlendirilen bombanın patlaması neticesinde (3) Uzman Çavuş, (2) Er olmak üzere toplam (5) güvenlik görevlisi şehit olmuş, (1) Er ise yaralanmıştır.
5. 31.08.2005 Günü saat 22:45 sıralarında Hakkâri İli Yüksekova
İlçesinde bir iş merkezine terör örgütü PKK/KONGRA-GEL mensuplarınca yerleştirilen ses bombasının patlaması neticesinde binada maddi hasar meydana gelmiştir.
6. 01.09.2005 günü, saat 10:20 sıralarında Hakkâri/Şemdinli
ilçesinde Dünya Barış günü sebebiyle kurulan barış çadırına basınç etkili parça tesirli bomba atılması sonucunda (14) kişi yaralanmıştır. Bu olay sonrasında 05/08/2005 tarihinde gerçekleştirilen eylemde şehit olan askerler kastedilerek BŞKYK (Beş Şehidin Kanı Yerde Kalmayacak) imzalı bildiriler dağıtılmıştır. Bildiride olay üstlenilmekte ve 05/08/2005 tarihinde bombalama eylemini gerçekleştirenler ve aile fertleri açık bir dille tehdit edilmekteydiler. Olay ve olay sonrası dağıtılan bildirilerin içeriği ROJ TV’nin 02/09/2005 tarihli haber bülteninde, 3 Eylül 2005 tarihli Gündem Gazetesi’nde ve zaten bölgenin hassasiyetinden ötürü olayları yakından takip eden ulusal medya organlarında yer almıştır. ROJ TV’de ve Gündem gazetesinde olaylardan asker ve polis sorumlu tutulmakta idi
7. 02.09.2005 günü saat 01:00 sıralarında Yüksekova ilçesi Cengiz
Topel caddesinde bir otobüs firmasına ait otobüsün sağ arka iki lastik arasına poşet içerisinde bırakılan (1) adet el yapımı zaman ayarlı parça ve basınç etkili bombanın patlaması sonucu, otobüs ve çevre işyerlerinde maddi hasar meydana gelmiştir.
8. 15.09.2005 günü saat 21:45 sıralarında Yüksekova İlçesi Cengiz
Topel Caddesi üzerinde bulunan bir iş merkezinin 4. katında menşei tespit edilemeyen bir patlayıcı maddenin infilak etmesi neticesinde, işyerlerinde maddi hasar meydana gelmiş, (1) kişinin hafif şekilde yaralanmıştır.
9. 02.10.2005 günü saat 22:15 sıralarında Yüksekova İlçesi İpek
Mahallesi Hacı Ömer Sabancı Caddesi üzerinde ikiz kule diye tabir edilen binanın arka kısmında bulunan boş araziye terör örgütü PKK/KONGRA-GEL mensupları tarafından yerleştirilen bir bomba patlamış, güvenlik güçlerinin olay bölgesine geldiği sırada ikinci bir bomba patlamış olup, olayda İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli (1) Başkomiser ile (2) Polis Memuru yaralanmıştır.
10. 07.10.2005 günü saat 05:00 sıralarında Şemdinli ilçesi Moda
Mahallesi Ümit Sokak üzerinde park halinde bulunan aracın sağ ön çamurluğuna PKK/KONGRA-GEL terör örgütü mensupları tarafından
169
yerleştirilen parça tesirli el bombasının patlaması neticesinde, araçta maddi hasar meydana gelmiş, herhangi bir can kaybı olmamıştır.
11. 11.10.2005 günü saat 03:15 sıralarında Merkez Gazi Mahallesi Bulvar Caddesi üzerinde özel bir otomobilin ön tarafına kimliği meçhul kişi yada kişilerce yerleştirilen patlayıcının patlaması sonucu (2) özel araçta ve çevredeki binalarda maddi hasar meydana gelmiştir.
12. 20.10.2005 günü saat 05:00 sıralarında Yüksekova ilçesi Nedim Zeydan Caddesinde bulunan bir lokantanın önünde bir patlama meydana gelmiş, olayda yaralanma ve can kaybının olmamış, maddi hasar meydana gelmiştir.
13. 24.10.2005 günü saat 23:30 sıralarında Yüksekova İlçesinde bulunan Askerlik Şubesi’nin duvarına, bırakılan bir poşet içerisindeki menşei ve türü belli olmayan patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda maddi hasar meydana gelmiştir.
14. 28.10.2005 günü saat 01:45 sıralarında Yüksekova ilçesi Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan bir iş merkezinin 5. katına, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü mensuplarınca RPG-7 Roket atar ile saldırı yapılmış, çevrede maddi hasar meydana gelmiştir.
15. 28.10.2005 günü saat 23:05 sıralarında Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü hizmet binasına karşısındaki Maliye Lojmanlarının önündeki çöp bidonunun içerisine terör örgütü PKK/KONGRA-GEL mensup kişiler tarafından önceden bırakılan patlayıcının infilak etmesi neticesinde Maliye Lojmanları ve İlçe Emniyet Müdürlüğü hizmet binalarında maddi hasar meydana gelmiştir.
16. 01.11.2005 günü saat 23:15 sıralarında Şemdinli ilçe merkezinde bulunan Jandarma Gazinosunun yanındaki büfenin önünde park halinde bulunan bir otoya PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne mensup kişi veya kişilerce önceden bırakıldığı değerlendirilen tahrip gücü yüksek bombanın patlaması sonucunda (3) Polis Memuru, (2) Astsubay, (3) Uzman Çavuş ve (19) vatandaş hafif şekilde yaralanmış, patlama neticesinde Jandarma Gazinosu ve çevresinde bulunan iş yerinde büyük çaplı maddî hasar meydana gelmiştir.
17. 09.11.2005 günü saat 12:00 sıralarında Şemdinli ilçesinde bir iş merkezinde meydana gelen patlama neticesinde (1) ve meydana gelen olaylarda (1) olmak üzere toplam (2) şahıs ölmüş, (9) şahıs yaralanmıştır...”
Şemdinli’de 9 Kasım 2005 tarihinde meydana gelen bombalama olayı ve
sonrasında 10 ve 11 Kasım 2005 tarihlerinde gerçekleşen olaylarla ilgili Roj TV ve
bazı ulusal televizyon kanallarında yer alan haberlerin karşılaştırmalı bir incelemesi
için ana haber bültenlerinin özetleri aşağıdaki tabloda sunulmuştur.
170
Tablo 6: 9–10–11 Kasım 2005 Tarihli Haber Bültenlerinde Şemdinli olayı
9 Kasım 2005
Star
Elektriklerin kesildiği ilçeye giriş ve çıkışlar bir süre yasaklandı. Polis hükümet konağına yürüyen öfkeli grubu dağıtmak için otomatik silahlarla havaya ateş açtı. Silah sesleri uzun süre devam etti. Kalabalığı dağıtmak için panzerler de devreye girdi. Öfkeli kalabalık da panzere taşla saldırdı. Öğle saatlerinde meydana gelen patlamada ölen kişinin Zahit Korkmaz olduğu belirtildi. Yaralılar arasında belediye Başkanı Hurşit Tekin’in de bulunduğu öğrenildi. Halen gerginliğin sürdüğü ilçedeki olaylarla ilgili resmi bir açıklama yapılmadı. Cumhuriyet Caddesi üzerinde bekletilen tahrip edilmiş araç çevresinde toplanan halkın bekleyişi devam ediyor.
NTV
Patlama sonrası Şemdinli karıştı. Hükümet konağına yürümek isteyenlerle polis arasında çıkan olaylarda bir kişi daha öldü. Gün boyu yaşanan olaylarda yaralananların sayısı ise on iki. Kalabalık bir grup bombayı bıraktığı iddia edilen ve olay yerinden kaçmaya çalıştığı öne sürülen bir kişiyi yakalayarak linç etmek istedi. Kimliği açıklanmayan bu kişi polis tarafından gözaltına alındı. Ancak bu kez de şüpheli kişiye ait olduğu iddia edilen araç hedef seçildi. PKK lehine slogan atan gruptakiler otomobilin görevli bir kişiye ait olduğunu iddia etti. Kalabalığın kullanılamaz hale getirdiği otomobilin bagajında üç kalaşnikof bulundu. Polis öfkeli grubu yatıştırmakta güçlük çekti. Havaya ateş açılması sonucu kalabalıktan yaralananlar oldu. Yaralılardan Ali Yılmaz hayatını kaybetti. İlçede akşam saatlerinde durumun sakin olduğu bildiriliyor.
CNN Türk
Şemdinli’yi karıştıran olaylar sabah saatlerinde bir kitabevine bomba atılmasıyla başladı. Patlama sonucu Mehmet Zahit Korkmaz adlı bir kişi öldü beş kişi yaralandı. Halk bombayı attığı iddia edilen bir kişiyi otomobille kaçmak isterken yakaladı. Havaya ateş açıp kalabalığa müdahale eden polis bu kişiyi linç edilmekten güçlükle kurtardı. Zanlı emniyete götürülürken kalabalık da yürüyüşe geçti. Patlamaların faillerinin bulunmamasından yakınan kalabalık hükümet konağına yürüdü. Çıkan arbedede Belediye Başkanı Hurşit Tekin de yaralandı. Gerginlik gözaltına alınanların aracında keşif yapanların üzerine ateş açılmasıyla daha da tırmandı. Bu saldırıda da bir kişi öldü beş kişi yaralandı. Şemdinli’de gerginlik hakim. İlçeye giriş-çıkışlar durdurulurken, polis ekipleri içinde patlamaya hazır bomba bulunan bir otomobil daha buldu. CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan (canlı telefon bağlantısı): Ben Şemdinli’ye geldiğimde halk üç kişiyi ve aracı yakalayıp emniyete teslim etmişti. Daha sonra Emniyet ile yaptığım görüşmede bu üç kişiden yalnız birinin gözaltında kaldığı diğer iki kişinin şu anda ortada olmadığı yönünde bilgiler aldım. Halk bu faillerin derhal yakalanmasını talep ediyor. Keşif esnasında bir kez daha bir polis otosundan ateş açılınca keşif incelemesi tamamlanamadı. Halkı yatıştırmaya çalışıyoruz.
Roj TV Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye’ye ilişkin ilerleme raporunu açıkladı. Raporda Kürt sorununun çözümüne ilişkin net vurgulardan kaçınıldı. Bugün Şemdinli’de yaşananlar sorunun boyutunu bir kez daha çarpıcı şekilde ortaya koydu. Bir kitabevine yönelik patlamanın iki astsubay ve bir uzman çavuş tarafından gerçekleştirildiği belirtildi. Saldırganları halkın elinden alarak kaybeden polis protesto gösterilerine saldırdı ve ilçeye giriş-çıkışları da yasakladı. Uzman çavuş ve astsubayların araçlarında çok sayıda patlamaya hazır bomba ve patlayıcı madde ele geçirildi. Daha sonra açıklama yapan Hakkari Valisi gözaltında kimsenin bulunmadığını belirtti. Polisle halk arasında yaşanan gerginlikten sonra yüzlerce kişi Hükümet Konağı’na doğru yürüyüşe geçti. Polis ve askerin müdahale ettiği halka akşam saatlerinde de bir araçtan silahlı taramada bulunuldu. Taramada yaralanan beş kişiden Ali Yılmaz yaşamını yitirdi. İlçede halkın protesto gösterileri devam ederken ilçeye giriş ve çıkışlar iptal edildi. DEHAP İlçe Başkanı Emrullah Öztürk (canlı telefon bağlantısı).Koma Komalen Kürdistan Yürütme Konseyi üyesi Remzi Kartal (stüdyo konuğu):
171
Kürdistan’da çok yaygın ve her tarafta devam eden bir savaş var. Baskılar olduğu gibi devam ediyor. Siyasi kriterlerin yerine getirildiğini ifade eden AB Türkiye ilerleme raporunun gerçeği ifade ettiğini söylemek mümkün değil. Bu yönüyle rapor önemli boyutta eksiktir.
10 KASIM 2005
CNN Türk
Şemdinli’de yaşanan olayların ardından sabah yaklaşık bin kişi protesto gösterisi yapmak istedi. İlçe girişindeki polis kontrol noktasına saldıran grup elektrik direkleri ve tellerini sökerek barikat kurdu. Daha sonra polis kontrol noktasını ateşe veren göstericilerin ilçenin bazı yerlerinde de olay çıkardığı öğrenildi. Cumhuriyet Caddesi’nde toplanan kalabalığın dağılması için bir apartmanın balkonundan Kürtçe bir konuşma yapan DEHAP’lı Belediye Başkanı Salih Yıldız halkı taşkınlık yapılmaması konusunda uyardı. Salih Yıldız “burada Yüksekova çetesi ve Susurluk benzeri bir olay var” dedi. Konuşmanın ardından kalabalık dağıldı. Giriş-çıkışların yasak olduğu ilçede esnaf işyerlerini açmadı. CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan (canlı telefon bağlantısı): Aracın içinde çok önemli belgeler ortaya çıktı. Bunlar aracın jandarmaya ait olduğunu gösteriyor. Şemdinli halkı üç faili bulup güvenlik güçlerine teslim ederek elinden gelen gayreti göstermiştir. Şemdinli halkının talebi zanlıların yakalanıp kimliklerinin açıklanmasıdır.
TGRT
Şemdinli’deki bombalama olayının ardından bugün de bir grup ilçe girişindeki polis noktası yakınında toplanarak gösteri yaptı. Göstericiler elektrik direkleri ve tellerini sökerek yol ortasında barikat kurdu. Daha sonra polis kontrol noktasını ateşe veren göstericiler ilçenin bazı yerlerinde de olay çıkardı. İlçe esnafının olaylara tepki gösterdiği belirtildi.
NTV
Eski Susurluk Araştırma Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar (canlı telefon bağlantısı): Şemdinli halkını çok önemli bir mücadeleyi verdikleri için kutlamak gerekir. Bu olay, Susurluk düzeninin arkasındaki gerçek faillerin ortaya çıkarılması doğrultusunda bir fırsat, önemli bir dönemeçtir. Susurluk benzetmesi bu olaya çok uygun bir tanım.
Roj TV Şemdinli’de ikisi astsubay biri uzman çavuş üç kişi tarafından gerçekleştirilen bombalama olayıyla Türk Devleti bir kez daha Kürdistan’da suçüstü yakalandı. Halkın yakalayıp polise teslim ettiği üç kişiden ikisi kaybedilirken, gözaltında tutulan ve ismi açıklanmayan uzman çavuş patlamayı gerçekleştirdiğini itiraf etti. Ayrıca 1 Kasım’da jandarma lojmanlarına yapılan ve 3 asker, 4 polis ve 16 sivilin yaralandığı bombalı saldırıyı da kendilerinin yaptığını itiraf etti. Savcılık tarafından Umut Kitabevi ve 1 Kasım dosyaları birleştirildi. Olay sırasında bir polis memurunun yardım istemek için Susurluk çetesinin başlıca aktörlerinden Mehmet Ağar’ı araması dikkat çekti. Çevre il ve ilçelerden binlerce kişi destek için Şemdinli’ye akın etti. Şemdinli’de bugün sabahtan itibaren kitlesel protesto gösterileri yapıldı. İlçe halkı polise teslim ettikleri faillerin serbest bırakılmasına tepki gösterdi. Şemdinli esnafı üç günlük kepenk kapatma eylemi başlattı. Siyasi parti, sivil toplum örgütü ve sendika temsilcileri olayla ilgili incelemeler yapmak üzere ilçeye geldi. Yaklaşık 5000 kişi ilçe merkezinde toplanarak basın açıklaması yaptı. CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan (canlı telefon bağlantısı): Öncelikle Şemdinli halkına teşekkür ediyorum. Failleri yakalayarak güvenlik güçlerine teslim etmişlerdir. Olay Susurluk’la bağlantılı olarak değerlendirilmelidir. Olayın JİTEM ile çok açık bir şekilde bağlantısı vardır. KONGRA-GEL Başkanı Zübeyir Aydar: Devlet Şemdinli’de suçüstü yakalanmıştır. Halkın yakaladıklarını devlet serbest bırakmıştır. Şemdinli halkı yalnız bırakılmamalıdır.Koma Komalen Kürdistan Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan: Şemdinli’deki saldırılar Kürt halkına yapılmış aleni bir saldırıdır. Bu olay Kürdistan halkına yönelik devlet terörünün bir devamıdır. Halk devlete karşı savunmasını geliştirmeli ve direnişe destek vermelidir.
172
11 KASIM 2005
TGRT
Güvenlik güçlerinin suçlanması sebebiyle başlayan gösteriler bugün de devam ediyor. İlçenin çeşitli yerlerinde toplanan gruplar lastik yakıp yasadışı sloganlar atıyor. Esnaf bugün işyerlerini açmadı. Bölgeye ek güvenlik güçleri sevk edildi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve Emniyet Müdürlüğü vatandaşlara sakin olmaları çağrısında bulundu.
CNN Türk
Şemdinli’de gerginlik devam ediyor. Bugün sadece ilçede değil Hakkari merkezde de gösteriler yapıldı. Polis belediye önünde toplanan yaklaşık 100 kişilik grubu dağıtmak için havaya ateş açtı. Göstericiler kamu binalarını ve AKP il merkezini taşladı. Olaylar sırasında biri polis on kişi yaralandı. Hükümetten peşpeşe bu iş açıklığa kavuşturulacak açıklamaları geldi. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu: Adli ve idari soruşturma başlatıldı. Araştırma yapması için iki Mülkiye Müfettişi bölgeye gönderildi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek: Susurluk benzetmesi gerçeğin ortaya çıkmasını engeller. Emniyet sözcüsü İsmail Çalışkan’ın yaptığı açıklamada polis belki de ilk kez Güneydoğu’dan gelen bir patlama haberi için “bunu terör örgütü yapmıştır” demedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bölge milletvekillerinden bilgi aldı ve sorumlular yakalanana kadar bu işin takipçisi olacağını söyledi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül: Bu konu kesinlikle karanlıkta kalmayacaktır. Türkiye artık eski Türkiye değil, bunu herkes bilsin.Olayları izlemek için bölgeye giden gazeteciler ilçeye ulaşmakta güçlük çekiyor. Gazetecilerin ilçeye girişine izin verilmiyor. Şemdinli Belediye Başkanı Hurşit Tekin (canlı telefon bağlantısı): Önceki günkü olaylarda ölen iki kişinin cenazesi Şemdinli’ye ulaştı. Cenaze için halk 600-700 araçlık bir konvoyla ilçeye geldi.
Roj TV
Şemdinli’de yaşanan devlet terörünün ardından faillerin serbest bırakılması halkın tepkisini doruğa çıkardı. İlçe merkezinde binlerce kişi protesto yürüyüşü düzenledi. “Terörist devlet hesap verecek” ve “PKK halktır halk buradadır” sloganları atıldı. Hakkari ve Yüksekova’dan Şemdinli’ye giden 500 araçlık konvoy ilçe girişinde durduruldu. HPG sorumlusu Bahoz Erdal yaptığı açıklamada Şemdinli’de halka saldıranlara karşı sessiz kalmayacaklarını bildirdi. Bu tip olaylar aydınlatılana kadar Kürt halkını Şemdinli halkı gibi serhildanı yükseltmeye çağırdı. DTP Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Yılmaz, Şemdinli halkının direnişini selamladığını ve olayın açığa çıkmasının takipçisi olacaklarını söyledi. Eski Susurluk Araştırma Komisyonu üyesi Fikri Sağlar (canlı telefon bağlantısı): Şemdinli’deki olaylar Susurluk düzeninin devam ettiğini bir kez daha gösterdi. Şemdinli’de faillerin suçüstü yakalanması sözkonusu. Susurluk’ta olayın siyasetçi-polis ayağını ortaya koymuştuk. Şemdinli’de asker ayağı da ortaya çıkarıldı. Şemdinli halkını kutluyorum. Şemdinli halkı Türkiye Cumhuriyeti için bir şanstır.
Roj TV ile diğer televizyon kanalları karşılaştırıldığında, Şemdinli’de
meydana gelen olayların aktarılışı açısından daha ilk günden itibaren büyük bir fark
olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu fark, hem kullanılan üslup ve yapılan
vurgularda hem de olaylara ilişkin görüşlerine başvurulan kişilerin seçiminde kendini
belli etmektedir.
173
CNN TÜRK ve NTV gibi kanallar “bombayı attığı iddia edilen kişi”, “şüpheli
kişi” gibi ifadeler kullanarak henüz yargıya dahi taşınamamış olayın failleri hakkında
temkinli bir tavır takınmışlar ve olaylarla ilgili daha net bir bilgi vermek için resmi bir
açıklamanın yapılmasını beklemeyi tercih etmişlerdir. Roj TV ise, olayın ilk günü
“patlamanın iki astsubay ve bir uzman çavuş tarafından gerçekleştirildiği” haberini
geçmiş ve ertesi günkü haber bülteninde “ismi açıklanmayan uzman çavuşun
patlamayı gerçekleştirdiğini itiraf ettiği”ni belirtmiştir. Böyle bir itiraf haberi ise diğer
kanallarda yer almamıştır.
Dikkati çeken bir diğer nokta da, Roj TV’nin Şemdinli’de meydana gelen
olayları, yine o gün açıklanan Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu ile
ilişkilendirerek sunmuş olmasıdır. Buna göre, Şemdinli’de yaşananlar, raporda ihmal
edildiği ileri sürülen Kürt sorununun aslında ne kadar çarpıcı boyutlara ulaştığının bir
göstergesi olarak sunulmuştur. Böylelikle, daha en başından Şemdinli olayı “Kürt
sorunu”nun bir parçası olarak nitelendirilmiş ve sunulan haberler hep bu çerçevede
aktarılmıştır. Bu sorunun bir “savaş” boyutunda olduğu ise, Roj TV’ye konuk olan
KKK Yürütme Konseyi üyesi Remzi Kartal tarafından “çok yaygın ve her tarafta
devam eden bir savaş” ifadesiyle dile getirilmiştir.
Roj TV’nin Şemdinli olaylarını aktarırken kullandığı üslup da, böylesi bir
savaşın hâlihazırda devam ettiği izlenimini vermeye yöneliktir. Bunu, halk ile
güvenlik güçleri arasında yaşananları iletirken kullanılan ifadelerden de
anlamaktayız: “saldırganları halkın elinden alarak kaybeden polis protesto
gösterilerine saldırdı” ya da “polis ve askerin müdahale ettiği halka bir araçtan silahlı
taramada bulunuldu.” CNN TÜRK ve NTV’ye göre polis zanlıları linç edilmekten
güçlükle kurtarmış, Roj TV’ye göre ise halkın yakalayıp teslim ettiği saldırganlar
polis tarafından kaybedilmiştir.
11 Kasım tarihli CNN TÜRK haber bülteninde Emniyet sözcüsü İsmail
Çalışkan’ın açıklamaları ile ilgili olarak “polis belki de ilk kez Güneydoğu’dan gelen
bir patlama haberi için ‘bunu terör örgütü yapmıştır’ demedi” şeklinde bir yorum
getirilerek saldırının belki de devlet içinde bir oluşum tarafından gerçekleştirilmiş
olma ihtimali açık bırakılmıştır. Roj TV ise olayları “devlet terörü” olarak
nitelendirirken, Türk Devleti’nin Şemdinli’de “suçüstü” yakalandığını iddia etmiştir.
174
Diğer kanallarda devlet ve hükümet yetkililerinin olaylarla ilgili beyanlarına
yer verilirken, Roj TV ağırlıklı olarak terör örgütü üyelerinin kışkırtıcı nitelikteki
açıklamalarını ekrana taşımıştır. Bu açıklamaların ortak niteliği, Şemdinli’deki
olayların bizzat Kürt halkına karşı devlet tarafından gerçekleştirilmiş bir saldırı
olduğu ve bunun karşısında tüm Kürtlerin Şemdinli’deki direnişe destek vermeleri
çağrısıdır. Böylelikle, Şemdinli’deki protesto gösterileri ile barikat kurma ve kepenk
kapatma gibi eylemlerin yaygınlaştırılarak başka yerlerde de gerçekleştirilmesi
amaçlanmıştır. 12 Kasım tarihli Roj TV haber bülteninde Şemdinli’nin bir “serhildan”
olarak adlandırılması ve HPG sorumlusu Bahoz Erdal’ın “Kürt halkını Şemdinli halkı
gibi serhildanı yükseltmeye” çağırması, bunun aslında toplu bir ayaklanmaya çağrı
olduğunu gözler önüne sermektedir.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin olayın aydınlatılmasındaki
kararlılığına yönelik açıklamaların Roj TV’de yer almaması, bu olayın karanlıkta
bırakılacağı izlenimini vermeye ve tek çözüm yolunun terör örgütünün istediği
doğrultuda halkın sokaklara çıkarak tepkisini göstermesinde yattığı kanısını
uyandırmaya yöneliktir.
Olayın ilk günlerinde öne çıkan iki isim, CHP Hakkari milletvekili Esat Canan
ve eski Susurluk Araştırma Komisyonu üyesi Fikri Sağlar, birçok kanala canlı telefon
bağlantısıyla konuk olmuşlardır. Yaptıkları açıklamaların içeriğine bakıldığında, her
ikisi de gerek Roj TV’de gerekse diğer kanallarda hemen hemen aynı ifadeleri
kullanmışlardır. Ancak, açıklamanın yapıldığı televizyon kanalı ve bu kanalın
hedeflediği kitle ve amaç açısından ele alındığında, aynı ifadelerin başka bir anlama
bürünerek farklı yorumlanacağı açıktır. Örneğin, Fikri Sağlar’ın “Susurluk”
benzetmesi ve Şemdinli’de “Susurluk düzeni”nin “asker ayağı”nın ortaya çıkarıldığını
söylemesi, NTV izleyicileri tarafından demokratik hukuk devletinin önemine yapılan
bir vurgu olarak alımlanırken, Roj TV izleyicileri için aynı sözlerin asker ile halk
arasındaki gerginliği daha da arttıran bir etki yapacağı aşikârdır. Aynı mesajın farklı
bir kanalda farklı bir yoruma tabi tutulabileceğini gösteren bu örnek, kitle iletişim
araçlarının terör örgütünün elinde ne kadar tehlikeli olabileceğinin de bir
göstergesidir.
Roj TV, 11 Kasım 2005 tarihinden sonra da haber bültenlerinde Şemdinli
olaylarına geniş yer vermeye devam etmiş ve ilk günlerde ortaya koyduğu çizgiyi
175
aynen sürdürmüştür. PKK’nın “siyasi serhildan” adını verdiği stratejiyi nasıl
uygulamaya koyduğunu anlamak açısından bu haberlere yer vermek yararlı
olacaktır. Terör örgütünün, “mücadelenin halk tarafından da sahiplenilmesi” amacıyla
demokratik kitle örgütlerinin oluşturulmasına ve kitlesel gösterilere önem verdiğini,
bunu yaparken de kadınları ve gençleri ön plana çıkardığını yukarıda vurgulamıştık.
Bu doğrultuda, Şemdinli olayları sonrasında Roj TV, Türkiye’nin ve Avrupa’nın çeşitli
yerlerinde gerçekleştirilen protesto gösterilerine ilişkin haberleri her gün ekranlarına
taşımış, bu gösterilerin çoğunun siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, insan hakları
dernekleri, sendikalar ve aydınların katılımıyla düzenlendiği önemle vurgulanmıştır.
Aynı şekilde, “Barış Anneleri İnisiyatifi” ya da “Emekçi Kadınlar Birliği” gibi terör
örgütü yanlısı oluşumların açıklama ve desteklerine yer verilmesi de, PKK’nın
kadınları ön planda tutarak barışçıl bir politika güttüğü izlenimini verme çabasının bir
parçasıdır. Roj TV, düzenlenen basın açıklaması, miting ve protesto gösterilerine
katılımın “kitlesel” boyutta olduğuna ilişkin haberlere yer vermekte ve çoğu zaman
katılımcıların sayısını abartılı olarak vermektedir. Tüm bunlar, PKK’nın Sekizinci
Kongresi’nde benimsenen strateji ve alınan kararlarla uyum içindedir. Roj TV’nin bu
yöndeki haberlerinden bazıları şöyledir:
“…Şemdinli’deki olaylar yurdun çeşitli yerlerinde protesto edildi. Özellikle Ağrı ve Doğubeyazıt’taki yürüyüşlere büyük katılım oldu. Ağrı’da sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde 5000 kişinin katıldığı bir gösteri yürüyüşü yapıldı. Yürüyüş esnasında “Ordu şaşırma, bizi dağa taşırma” ve “Şemdinli halkı yalnız değildir” sloganları atıldı. Doğubeyazıt’ta ise esnaf kepenk kapatarak yürüyüş düzenledi. Van’da, Şemdinli’deki olaylarla ilgili kitlesel protestolar oldu. İzmir, Adana, Şanlıurfa, Silopi, Mersin, Şırnak, Elazığ ve İstanbul’da da protesto eylemleri yapıldı. Özellikle bu illerdeki insan hakları derneklerinin organize ettiği eylemlerde olayla ilgisi olan askeri ve siyasi yetkililerin görevden alınması istendi. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde de Kürtler Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını istedi ve Şemdinli olaylarını protesto etti. Marsilya, Stockholm, Roma ve Brüksel gibi şehirlerde katılım yoğun oldu (12 Kasım 2005).
Diyarbakır’da, ‘Kürt sorununa Demokratik ve Barışçıl Çözüm’ adı altında bir miting düzenlendi. Mitinge yüzbinlerce kişi katıldı. Öcalan’a özgürlük söyleminin damgasını vurduğu mitingde Şemdinli’deki devlet terörü de kınandı. Abdullah Öcalan ve Konfederalizm bayraklarının açıldığı mitingde onbinlerce kişi ellerindeki nüfus cüzdanlarını havaya kaldırarak ulusal kimlik talebinde bulundu. Daha sonra yürüyüşe geçen kalabalığa polis gaz bombalarıyla saldırarak birçok kişiyi yaraladı (13 Kasım 2005).
Van-Diyarbakır Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri Şemdinli ilçesindeki olayları kınadı. Barış anneleri adına Süleyha Tunç tarafından yapılan açıklamada olayların aydınlatılmaması durumunda Şemdinli ilçesine giderek bedenlerini kurşunlara siper edecekleri belirtildi (14 Kasım 2005).
176
İHD Ankara Şubesi tarafından Şemdinli’deki devlet terörü protesto edildi. Gerçekleştirilen gösteriye DTP, EMEP, SHP, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ile Halkevleri, Emekçi Kadınlar Birliği ve 78’liler Derneği temsilcileri de destek verdi (15 Kasım 2005).
Yüksekova’da güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucunda ölen üç kişinin cenazeleri yüz bin kişinin katıldığı bir törenle gömüldü (17 Kasım 2005).
Mersin’in Akdeniz beldesi Çilek Mahallesi’nde Şemdinli, Yüksekova ve Hakkari’deki olayları protesto amacıyla eylem yapan gruptakilerden 19 yaşındaki Murat Demir kafasına isabet eden kurşunla ölürken 19 yaşındaki Enver Ekinci ayağına isabet eden kurşunla yaralandı. Mersin’de olaylar devam ediyor. Adana Şakirpaşa semtinde protesto amacıyla eylem yapmak isteyen grup polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. Şemdinli’de suçüstü yapılan devlet güçlerini protesto etmek maksadıyla Şırnak-Cizre, Kurtalan, Urfa-Ceylanpınar ve Ankara’da eylemler yapıldı. Ankara’da 300 kişinin katılımıyla düzenlenen meşaleli yürüyüş Yüksel Caddesi’nde başlayarak İnsan Hakları Heykeli‘nin önünde bitirildi. Adıyaman’da otuma eylemi yapıldı. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Şemdinli, Yüksekova ve Hakkari’deki olayları kınamak amacıyla protestolar yapıldı (20 Kasım 2005).
Hakkari ile Şemdinli ve Yüksekova ilçelerinde yaşanan olayların ardından öğretim üyeleri, aydın, avukat, belediye başkanları, sivil toplum örgütü yöneticileri ve gazetecilerden oluşan 32 kişilik “Yurttaşlar Heyeti” incelemelerde bulunmak amacıyla Hakkari’nin Şemdinli ilçesine geldi (3 Aralık 2005)…”
Roj TV, Şemdinli olayı ve sonrasında yaşananları aktarırken, Türkler ile
Kürtler arasında halihazırda bir savaşın sürdüğü, bu savaşta baskıya ve şiddete
maruz kalanın Kürt halkı olduğu ve Kürtlerin demokratik çözümlerle barışı isteyen
taraf olduğu şeklinde bir izlenim yaratmayı amaçlamıştır. Bunu yaparken de,
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşanan olaylar için “ikinci Şemdinli vakası” gibi
yakıştırmalar kullanarak, Şemdinli’de halkın devlete ve güvenlik güçlerine gösterdiği
tepkiyi yaygınlaştırmak ve protestoları kitleselleştirmek hedeflenmiştir. Ayrıca, terör
örgütünün üst düzey üyelerinin Roj TV’de yer verilen açıklamaları, halk ile devleti
karşı karşıya getiren bir özelliktedir. Bu açıklamalarda, Türk Devleti’nin olayların
üstünü kapatacağı, buna karşı da halkın kendi girişimiyle olayların üstüne gitmesi
gerektiği vurgulanmaktadır. Kürt halkının, devlet kurumlarının dışında, kendi
örgütlenmesiyle bu tür olayların çözülebileceği çağrısı, Abdullah Öcalan’ın açıkladığı
Koma Komalen Kürdistan sisteminin “öz güç ve öz yeterlilik” ilkesinin uygulamaya
konulması yönünde bir çabadır. Bu doğrultudaki haberlerden bazıları şunlardır:
177
“…HPG Basın ve İrtibat Merkezi’nden yapılan açıklamada, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde Şemdinli’de halka yönelik saldırılara karşı YJA STAR mensupları tarafından bir askeri kontrol noktasına eylem düzenlendi. 13 Kasım 2005 günü yaşanan olayda iki güvenlik görevlisi öldürüldü, üç güvenlik görevlisi de yaralandı. Yine 13 Kasım 2005 günü Güçlükonak ilçesine bağlı kırsalda çıkan çatışmada yedi güvenlik görevlisi öldürüldü, ikisi ağır üç güvenlik görevlisi de yaralandı (14 Kasım 2005).
Şemdinli’de suçüstü yakalanan devlet terörü bugün de Yüksekova’da kendini gösterdi. Şemdinli’deki bombalama olayını protesto eden halkın üzerine kurşun yağdıran polis ve özel timler üç kişinin ölümüne, yirmi bir kişinin de yaralanmasına neden oldu (15 Kasım 2005).
KKK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık, halkın devlet terörüne son verilinceye kadar suçüstü yakalanan olayların üzerine gitmesi çağrısında bulundu. Şemdinli ‘deki saldırıda Kürdistan’daki birçok olayın da gün yüzüne çıktığına değinen Bayık, devletin halkın tutumu karşısında panik içinde olduğuna ve olayı kapatmaya çalıştığına dikkat çekti (18 Kasım 2005).
Şemdinli ve Yüksekova’da devlet güçlerinin halka saldırılarını protesto etmek için Mersin’de yapılan gösteride polisin silahlı saldırısı sonucu bir genç öldürüldü, yaralanan iki gencin ise tedavisi sürmekte. Ölen Murat Demir’in cenazesini karşılayan halka da saldırıda bulunuldu (21 Kasım 2005).
İkinci Şemdinli vakasının yaşandığı Şırnak’ın Silopi ilçesinde son günlerde ardı ardına yaşanan patlamalarla ilgili gözaltına alınan altı kişiden ikisin itirafçı ikisinin de korucu olduğu kesinleşti. İtirafçıların JİTEM ile çalıştıkları belirlendi (24 Kasım 2005).
Kendilerine Barış ve Özgürlük Tugayları adını veren canlı kalkanlar, Şemdinli ve sonrasında yaşanan olayların kendilerini yeni bir karar aşamasına getirdiğini belirtti. Yaşanan olaylarla devletin Kürt halkı üzerinde uyguladığı şiddetin iyice tırmandığını dile getiren canlı kalkanlar, sayılarının 527’ye ulaştığını açıkladı (26 Kasım 2005).
Şemdinli’de 9 Kasım’da suçüstü yakalanan devlet terörü bu kez Van’ın Başkale ilçesinde kendini gösterdi (28 Aralık 2005)…”
Şemdinli olayları ile ilişkili olarak Türk Ordu’sunu karalamaya ve halk ile
asker arasında bir güvensizlik ve çatışma ortamı yaratmaya yönelik haberler de Roj
TV’de yer almaktadır. Bu haberlerde, ordunun doğrudan olayın içinde olduğu ve
Şemdinli’deki bombalama eylemini gerçekleştirenlerin bizzat ordunun en üst
düzeydeki mensupları tarafından korunduğu bildirilmektedir.
“…K.K.K. Yaşar Büyükanıt söz konusu olaydaki astsubayı tanıdığını, astsubayın çok iyi Kürtçe bildiğini, Kuzey Irak’ta görev yaptığını ve değerli bir asker olduğunu söyledi (12 Kasım 2005).
178
Eylemi yapan astsubayların en üst düzeyde ordu tarafından korunduğu K.K.K. Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın açıklamasıyla onaylanmıştır (13 Kasım 2005).
Şemdinli’deki patlamayı gerçekleştirenleri ordunun sahiplenmesine ilişkin yeni bir gelişme yaşandı. Failleri savunacak olan Ankara Barosu’na kayıtlı Avukat Mehmet Göçmen’in emekli bir asker olduğu ve 1989-1992 yılları arasında Mardin’de yüzbaşı rütbesiyle birçok operasyona katıldığı açıklandı (13 Kasım 2005).
Şemdinli olaylarında halkın bombalama saldırısında suçüstü yakaladığı ve K.K.K. Org. Yaşar Büyükanıt’ın çok değerli bir asker dediği Jandarma Başçavuş Ali Kaya’nın ihbarcı olduğu için Astsubay Okuluna alındığı ortaya çıktı (19 Kasım 2005).
Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Dicle Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, Şemdinli’deki olaydan Ankara’nın haberi olduğunu olayın korkutma amaçlı olduğunu düşündüğünü, yakalanan askeri şahısların devlet tarafından görevlendirildiğini, olayın aydınlanması için suçüstü yakalananların görevi kimden ve hangi kademelerden aldıklarının tespit edilmesi gerektiğini, derin devleti devletteki planlama mekanizması olarak değerlendirdiğini söyledi (27 Kasım 2005)…”
9 Kasım - 31 Aralık 2005 tarihleri arasında Roj TV, Şemdinli olaylarıyla ilgili
gelişmelere her gün yer vermiş, böylelikle konuyu hep gündemde tutmuştur. Yine
aynı dönem içerisinde Roj TV haber bültenlerinde öne çıkan diğer haberlerle
karşılaştırıldığında, Şemdinli’nin önem ve haber sayısı bakımından ilk sırada yer
aldığı görülmektedir. Roj TV’nin ekrana yansıttığı diğer haberler başlıca üç başlık
altında toplanabilir:
a. Abdullah Öcalan’a uygulanan sözde tecrit:
“…Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Kürtler Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını istedi ve Şemdinli olaylarını protesto etti. Marsilya, Stockholm, Roma ve Brüksel gibi şehirlerde katılım yoğun oldu (12 Kasım 2005).
24 haftadır Öcalan üzerinde akıl almaz baskılar sürüyor. Berlin’de bu konuda yüzlerce kişinin katılımı ile bir yürüyüş yapıldı. 500 kişinin katıldığı yürüyüşte Şemdinli’deki devlet terörü de kınandı (14 Kasım 2005).
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanlık Divanı, Abdullah Öcalan’ın tekrar yargılanması ve tecrit durumuyla ilgili hazırlanan önergeyi reddetti. İngiliz parlamenter Lord Russell-Johnston tarafından hazırlanan önergede, Öcalan’ın sağlık durumunun bozulduğu ve tecrit koşulları yüzünden ailesinin ve avukatların kendisiyle görüşemediği ileri sürüldü (25 Kasım 2005).
179
Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde ‘Demokratik Konfederalizm önderi Abdullah Öcalan siyasi iradedir’ referandumu start aldı. 20 kişilik bir grupla yürütülen referandum çalışması kapsamında 50.000 imza toplanması hedefleniyor. Batman’da da aynı amaçla Demokratik Toplum İnisiyatifi bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşte Roj TV’ye yönelik baskılar ve CHP’nin Şemdinli’ye yönelik tavrı kınandı. Ayrıca, Türkiye’de barış ortamı yaratılmasının Abdullah Öcalan üzerindeki baskının kaldırılmasına bağlı olduğu açıklandı (30 Kasım 2005).
Abdullah Öcalan üzerinde arttırılan baskılara halkın tepkisi büyüyor. Dün akşam da Urfa’da meşaleli bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşte Öcalan üzerindeki tecrit protesto edildi. Mahalle sakinlerinin de destek verdiği gösterilerde Roj TV’ye baskı politikası ve Şemdinli’de meydana gelen olaylar da protesto edildi (19 Aralık 2005).
b. Türk Devleti’nin Roj TV’yi kapattırma girişimleri:
“…Başbakan Erdoğan NATO Parlamenterler Asamblesi’ne katılmak ve çeşitli temaslarda bulunmak üzere bulunduğu Danimarka’da yapacağı ortak basın toplantısını iptal etti. İptal nedeni olarak toplantıda Roj TV’ye mensup bir gazetecini bulunması gösterildi. Olayla ilgili açıklamada bulunan Danimarka Başbakanı Rasmussen ise basına müdahale edilmemesi gerektiğini söyledi (15 Kasım 2005).
Türk Devleti’nin Roj TV’ye yönelik girişimlerine, AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn tepki gösterdi. Roj TV’nin PKK ile bağlantısını ortaya koyan bir delil bulunmadığını belirten Olli Rehn, Türkiye Başbakanı’nın da olayı bir Avrupa ülkesi lideri gibi değerlendirmesi gerektiğini, yapılan reformlara rağmen Türkiye’de hala çok büyük değişimler olmadığını, reformlar konusunda Türkiye’nin aktif ve hızlı olması gerektiğini belirtti (17 Kasım 2005).
Suçüstü yakalanan devlet terörünün ardından on üç gün geçtikten sonra Hakkari ve ilçelerine gelen Başbakan Erdoğan “Roj TV kapatılamaz”, “PKK halktır halk burada”, “Öcalan siyasi irademizdir” pankartlarıyla karşılandı. Başbakan olaylarla ilgili adli ve idari soruşturma süreciyle ilgili olarak net bir mesaj vermekten kaçındı (22 Kasım 2005).
Türkiye Devleti’nin Roj TV’yi kapatma girişimleri sonuçsuz kaldı. Danimarka Kraliyet Polisi’nin yaptığı soruşturmada suç unsuruna rastlanılmadığı belirtildi. Hollanda’da Kürt sorununun tartışıldığı panele katılan Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu Başkan Yardımcısı Akın Bİrdal ve DEP eski Genel Başkanı Hatip Dicle yaptıkları açıklamalarda, Roj TV’nin Kürt halkının gözü kulağı olduğunu, Başbakanın ise Kürt sorunu hakkında yaptığı açıklamalara teğet olarak Roj TV’yi kapatmak yerine Ankara, İstanbul ve İzmir’de kurulma ve yayın için ortam yaratması gerektiğini, Türk basınının gerçekleri yansıtmayarak olayları abarttığını, Roj TV’nin ise gerçekleri topluma direkt yansıttığını söylediler (22 Kasım 2005).
DTP Eşbaşkanlarından Danimarka Başbakanına bir mektup yazıldı. Bu mektupta, Türk tarafının Roj TV’yi kapatma girişiminin Kürt halkını
180
tedirgin ettiği belirtildi. Roj TV’ye destek vermek amacıyla internette açılan [email protected] ve http://www.rojtv.blogstop.com sitelerine yoğun bir ilgi var (25 Kasım 2005).
CHP Hakkari Milletvekili Esat Canan, Türk Devleti’nin topyekün bir saldırı başlattığı Roj TV’ye destek verdiğini açıkladı. Şemdinli olaylarını Roj TV muhabirlerine değerlendirmesinin nedenini şöyle açıkladı: “Orada benden önce de bazı milletvekili arkadaşlarımızın açıklamaları, demeçleri yayınlanıyordu. Sonuçta Roj TV de bir televizyon. Güneydoğu halkına hitap eden, oranın kültürünü tanıtan, müziğini çalan bir televizyon. Benim açıklama yapmam o televizyonu tasvip ettiğim anlamına gelmez. Bu ülkede Kürtlerle, Kürt kimliğini inkar etmeden, birlikte yaşayabileceğimiz ortamın sağlanması konusunda hepimize düşen görev ve sorumluluklar var.” (26 Kasım 2005)
CHP tarafından Roj TV’ye demeç verdiği için hakkında inceleme başlatılan Hakkari Milletvekili Esat Canan, Şemdinli’de görgü tanığı olduğu için üzerine gelindiğini, tepkilerin derin devletle bağlantılı olduğunu söyledi ve “Şemdinli halkının yanında olmak suçsa suçluyum” açıklamasında bulundu (1 Aralık 2005).
Yurttaş Girişimi Heyeti Yüksekova’dan sonra Van’da sivil toplum örgütü temsilcileri ile bir araya geldi. Kürt sorununun muhatabının Abdullah Öcalan olduğunu vurgulayan sivil toplum örgütü temsilcileri, kalıcı barışın sağlanması için çift taraflı ateşkes yapılmasını istedi. Heyet üyeleri de halkın Roj TV’yi izlemek istediğine dair taleplere dikkat çekti (4 Aralık 2005).
c. PKK’nın kuruluşunun 27. yıldönümü:
“…PKK’nın kuruluşunun 27. yıldönümü Türkiye’de, Avrupa’da (Danimarka, Almanya, Belçika, Hollanda, vb.) ve Suudi Arabistan’da çeşitli etkinliklerle kutlanıyor (25 Kasım 2005).
PKK’nın kuruluş yıldönümü vesilesiyle Parti Meclisi, Kürdistan Özgür Kadın Partisi (PAJK) Koordinasyonu ve Kürdistan Halk Meclisi KONGRA-GEL Başkanlık Divanı birer açıklama yaptı. Açıklamalarda şöyle denildi: “Yeniden yapılanan ve serhildanlaşan halk gerçeğini karşılayan PKK’nın bu yıldönümünde başta bizleri yaratan önder Abdullah Öcalan ve şehitlerimizi büyük bir minnetle anıyor, önder Öcalan’ı büyük bir özlemle ve başarma sözüyle selamlıyoruz. 27 yıllık amansız bir mücadelenin en anlamlı sonucu, tarihin dışına itilmek istenen bir halkın, kendi şahsında bütün yitirilmiş insani değerlerin yeniden üretildiği bir tarih yaratma bilinci ve gücünü en canlı bir biçimde temsil eden bir halk gerçekliğine ulaşmış olmasıdır.” (26 Kasım 2005)
PKK’nın 27. kuruluş yıldönümü kutlamaları Fransa’da başladı. Etkinliklerde, Abdullah Öcalan üzerindeki baskılar başta olmak üzere Kürt halkına yönelik devlet terörüne son verilmesi istendi (26 Kasım 2005).
PKK’nın kuruluş yıldönümü çeşitli illerde kutlandı. Batman’da Kurtuluş Mahallesi’nde, Petrol Kent’te ve birçok mahallede kutlamalar yapıldı. Ateşler yakılıp Öcalan posterleri ile yürüyüşler yapıldı. Mardin Kızıltepe ve
181
Nusaybin’de kutlamalar yapıldı, Tahir Güner Köprüsü’nde lastik yakılıp halaylar çekildi. Urfa’da şehir mezarlığında meşaleli yürüyüş yapıldı. Siirt’te 2500 kişinin katılımıyla Şeyh Mahmut alanında şölen düzenlendi, halaylar çekilip konserler verildi. Van Hacıbekir Mahallesi Sürmeli Sokakta 27 Kasım Şenliği düzenlendi. Avrupa’nın bazı şehirlerinde PKK’nın kuruluş yıldönümü nedeniyle yapılan kutlamalarda öne çıkan mesaj “Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a barış” oldu (27 Kasım 2005)…”
Görüldüğü üzere, Şemdinli olaylarına ilişkin tepki ve protestolar, olayla
doğrudan ilgisi olmayan diğer haberlerde de sık sık dile getirilmiş, “devlet terörü”
olarak nitelendirilen olaya halkın duyduğu öfke böylelikle taze ve canlı tutulmaya
çalışılmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin birçok yerinde ve çeşitli Avrupa ülkelerinde
gerçekleştirilen yürüyüş, gösteri ve panel türü etkinliklere bol bol yer verilerek, halkın
PKK’ya ve PKK yanlısı oluşumlara yoğun bir desteğinin olduğu şeklinde bir imaj
yaratılmak istenmiştir.448 Şemdinli olaylarının PKK açısından ne denli önemli olduğu
ise, 31 Aralık 2005 tarihinde KONGRA-GEL Başkanı Zübeyir Aydar’ın yeni yıl
dolayısıyla yaptığı ve Roj TV’de yer verilen açıklamasında net bir şekilde
görülmektedir. 2005 yılı içinde başta Hakkari, Van ve Batman olmak üzere birçok
yerde serhildanların yükseldiği belirtilen bu açıklamada, “Şemdinli’de provokasyon
peşindeki devlet görevlilerinin halk tarafından suçüstü yakalanmalarının ardından
bölgede büyük serhildanların yaşanmasının sözde Kürdistan özgürlük mücadelesi
açısından önemli bir kazanım olduğu” vurgulanmıştır. PKK terör örgütünün Şemdinli
olaylarını kendisi açısından bir “kazanım”a dönüştürme çabasında Roj TV gibi bir
kitle iletişim aracının oynadığı rol açıktır.
Son olarak değinilmesi gereken nokta, terör örgütünün eylem ve
amaçlarındaki değişimin ilerleyen süreç içerisinde sadece Roj TV’nin yayın içeriği ile
Şemdinli Olayı’nın vuku bulduğu dönemde yaşanan olaylarla sınırlı kalmayacağıdır.
Anılan dönemde örgüt gerek halkı çeşitli vasıtalarla provoke etmek anlamında
gerekse provokasyonu sokaklara dökmek anlamında, kendisi için iyi bir tecrübe
edinmiştir ve kesinlikle bu tecrübeyi bir takım desteklerle daha da geliştirecektir. Her
türlü hukuksuzluğun veyahut istismar edilebilecek her münferit olayın meşru olan tek
otoriteye, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve onun kurumlarına mal edilerek her
türlü uluslar arası platforma taşınması akla gelen uygulamaların öncüleridir.
448 Söz konusu süreçte ülke içerisinde ve dışında düzenlenen birçok eylemin organizasyonunda terör örgütünün güdümündeki Roj TV de bulunmuş, ayrıca yayın akışında hemen her eylem için tarih, yer ve saat verilmek suretiyle halkın katılımı teşvik edilmiştir.
182
SONUÇ
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte İki Kutuplu Sistem’in sona ermesi,
uluslararası sistem ve güç dengelerinde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana
görülmemiş ölçüde değişime yol açmıştır. İki kutuplu sistem, kimilerine göre,
karşılıklı iki hegemon gücün birbirlerine yönelik tehdidine ve rekabetine dayalı
hassas bir denge üzerine kurulu olduğundan, topyekün bir savaş durumunu da
engellemekte ve böylelikle göreli bir istikrar ve güven ortamı sağlamaktaydı. Diğer
yandan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, kamuoyunun bir kesiminde demokrasinin
dolayısıyla da dünya barışının gelişeceği, Varşova Paktı ile birlikte NATO’nun da
varlık nedenini kaybedeceği yönünde iyimser bir beklenti ortaya çıkmıştır.
Oluşan yeni uluslararası sistemin dünya genelinde meydana getirdiği
değişimin ilk yansımaları Avrupa’da, daha da indirgenirse Balkanlar’da kendisini
göstermeye başlamıştır. Ortadan kalkan “Sovyet tehdidi”yle beraber, gelişimini
NATO’nun savunma ve güvenlik şemsiyesi altında ve AB entegrasyonunda
tanımlayan Avrupalı büyük devletler, yeni bir küresel güç olmayı arzulayarak kıtanın
savunmasını üstlenmeyi arzulamışlardır. Tam bu esnada patlak veren Bosna-Hersek
krizi, gerek halen tedirgin olunan Rusya, gerekse müdahalenin Avrupa savunma ve
güvenliği çerçevesinde yapılmasını öngören tavır nedeniyle tam bir soykırıma
dönüşmüştür. Binlerce insanın hayatına mal olan bu süreç, Batı Avrupa Birliği’nin
NATO’nun Avrupa kanadı olarak kabul edilmesine yönelik uzlaşma ile sonuçlanmış
ve geç de olsa müdahale gerçekleşmiştir. Takip eden Kosova krizi ise bu tarz bir
uygulamanın doğruluğunu ortaya koyarken, AB’den ayrı bir organizasyon olan
BAB’nin AB’ye entegrasyonu netleşmiştir. Özellikle savunma ve güvenlik alanındaki
bu belirsiz tutum ile birtakım ulusal çıkarlar nedeniyledir ki Bosna’ya müdahalenin
üzerinden 17 yıl, Kosova’ya müdahalenin ardından ise 8 yıl geçmesine rağmen
“istikrar” ve “demokrasinin tesisi” gerçekleştirilememiştir.
İki kutuplu sistemin sona erişi PKK terör örgütü açısından da önemli bir
dönüm noktası olmuştur. Örgütün eylemlerindeki artış bu süreç içerisinde kendisini
göstermeye başlamış ve 1. Körfez Savaşı’nın ardından 36. paralel kuzeyinin
Saddam Hüseyin yönetimine yasak bölge ilan edilmesi ile 1992–1999 yılları
arasında en yoğun dönem yaşanmıştır.
183
Yeni uluslararası sistemin PKK terör örgütünde meydana getirdiği değişimi
değerlendirirken üç temel konuya değinmek önem taşımaktadır. Bunlardan ilki
dağılan SSCB’nin ardından bölgede meydana gelen belirsizlik ve denge boşluğudur.
İkincisi Ortadoğu’nun hegemon güç tarafından yeniden şekillendirilmesi konusudur.
Sonuncusu ise Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla örgütte yaşanan asıl dönüşüm ve
uyuma yönelik çabalama sürecidir.
PKK terör örgütüne destek veren ülkeler ele alındığında desteğin birkaç şekli
olduğu göze çarpmaktadır. Bu bağlamda, kimileri finans ve silah yardımı açısından,
kimileri askeri ve ideolojik eğitim açısından, kimileriyse siyasi açıdan örgüte destek
vermiştir. Konu bu açıdan ele alındığında PKK’nın SSCB’nin dağılma sürecine kadar
olan dönemde bölgede faaliyet gösterdiği ve bölgesel dengeler içinde bir denge
unsuru olarak algılandığı görülmektedir. Ancak SSCB’nin dağılmasını takip eden
dönemde PKK’nın bölgesel etkisinde göreli bir artışın varlığı dikkat çekicidir. Bu
ifadeden SSCB’nin teröre karşıtlığı ve Türkiye tarafında olduğu değil daha çok
örgüte destek veren ülkelerin faaliyetlerini kendi ilgi ve etki alanı içerisinde olan bu
bölgede kısıtladığı anlaşılmalıdır. Dolayısıyla bu ülkenin dağılması ile birlikte
meydana gelen büyük boşluk kısa süre içerisinde başka ülkeler tarafından
doldurulmuş, özellikle 1. Körfez harbi sonunda 36. paralel kuzeyinin adeta koruma
altına alınmasıyla hat safhaya ulaşmıştır. Örgütten 1992–1999 yılları arasında ele
geçirilen silah ve mühimmatın büyük çoğunluğunun menşe olarak Rusya ve
Bağımsız Devletler Topluluğu’na ait oluşu ile ise SSCB sonrasının yan etkileri olarak
göze çarpmaktadır.
Yeni dünya sistemine geçişte pek de öngörülemeyen husus, muhtemelen
yegâne küresel güç konumuna gelen ABD’nin uluslar üstü mekanizmaları devre dışı
bırakan politikalarıdır. 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Örgütü binası ile
Pentagon’a düzenlenen terörist saldırılar, ABD’nin bu tarz politikaları yürürlüğe
sokması için bulunmaz bir fırsat yaratmıştır. Tam anlamıyla kim tarafından
gerçekleştirildiği belirlenemeyen ve Ladin tarafından da ilk aşamada üstlenilmeyen
saldırılar, El-Kaide örgütüne ve lideri Ladin’ e mal edilmiş, hemen ardından da ABD
tarafından örgütün merkezi olarak belirlenen Afganistan’a askeri harekât
gerçekleştirilmiştir.
184
Saldırıların sonrasında 20 Eylül 2002 tarihinde Başkan Bush tarafından
açıklanan ve “Bush Doktrini” olarak da adlandırılan, uluslararası ilişkiler ve hukuk
alanında önemli sorunların doğmasına sebep olacak “Önleyici Askeri Müdahale”
doktrini ortaya atılmıştır. Söz konusu doktrin, ABD’nin istediği zaman, istediği yere,
NATO çerçevesinde veya mümkün olmazsa tek başına güç kullanabilmesini
içermektedir. Önleyici güç kullanımı için tek koşul, ABD’nin saldırmayı düşündüğü
yerden kendisine yönelik bir tehdit algılamasıdır. Diğer bir ifadeyle ABD; herhangi bir
ülkenin, örneğin kitle imha silahlarına sahip olmasından şüphelenmesi halinde,
bunları kullanmasa da, harekete geçirmese de ve hatta harekete geçirmekle tehdit
etmese de bu ülkeye müdahale edilebilmesini öngörmektedir. Nitekim ABD, BM kitle
imha silah denetçilerinin hiçbir bulguya rastlamamasına rağmen ve müdahale için
ayrıca bir karara gerek duymadan, 1441 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının yeterli
olacağı iddiasıyla 20 Mart 2003 tarihinde Irak’a askeri harekâta başlamıştır. Bu
uygulama ve anlayış, klasik uluslararası hukukun bir bakıma sonu anlamına gelmiş
ve kuralsızlığın tüm dünyaya yayılması tehdidi baş göstermiştir.
Konuya ilişkin Türkiye’deki gelişme ise 01 Mart 2003 tarihinde TBMM’de,
Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye üzerinden Irak’a girmesine ilişkin tezkerenin
kabul edilmemesi olmuştur. Tezkere sürecinde ülke genelinde milli duygular ve
tepkiler ön plana çıkmıştır. Gerek PKK ile mücadelede gerekse Kuzey Irak’ta bir Kürt
devleti kurma çabalarına karşı stratejik kazanım sağlama ihtimali olan bu talep
reddedilmiştir. Tezkerenin reddedilmesinden sonra ABD, Türkiye'ye karşı bilinçli bir
baskı politikası izlemeye başlamıştır. Bu kapsamda; özellikle Türkiye ve Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin bölgede imajını zedeleyerek Türkmenleri Irak yönetiminden ve
siyasetinden uzakta tutmak, öte taraftan Kürt gruplara, liderlerinden birisini devlet
başkanı yapmaya varacak kadar destek vermek, ayrıca Türkiye’nin bölgesel
politikalarını bağımlı hale getirmek maksatlarıyla Süleymaniye'deki Türk Özel Kuvvet
Karargâhı'na Amerikan ordusu tarafından bir baskın gerçekleştirilmiştir.
2005 yılında terör örgütünün sözde ateşkesi sonlandırarak silahlı eylemlerine
tekrar başlamasında, dolaylı da olsa ABD’nin Türkiye’ye karşı yönelttiği olumsuz
politikanın etkisi bulunmaktadır. ABD, gerek sözde kalan bazı ortaklıklar kurmak
suretiyle gerekse Irak yönetimini yönlendirmek suretiyle Türkiye’nin sınır ötesi
operasyonuna mani olmuş ve olmaya devam etmektedir. ABD’nin bu tavrı ayrıca bir
Türkmen şehri olan Kerkük şehri üzerindeki Peşmerge politikalarının da hayata
185
geçirilmesine imkân tanımış ve şehre yöneltilen göçlerle şehirdeki Kürt nüfusu
arttırılmıştır. Bu gelişmenin ardından da son olarak, Irak yönetimi tarafından şehirde
yaşayan Araplara kendi topraklarına dönmeleri karşılığında tazminat ödenmesi ve
toprak verilmesi yönünde karar alınmıştır. Ortaya çıkan bu durumun temelinde ise
Irak yönetiminde Kürtlere sağlanan mevki ve tanınan ayrıcalıklar ile bu grupların
ABD’ye duyduğu güven bulunmaktadır.
ABD’nin Türkiye’ye yönelik bu politikası sadece tezkerenin
onaylanmamasından kaynaklanmamaktadır. Bu tepkinin yanı sıra iki farklı neden
daha bulunmaktadır. Bunlar; İran üzerinde yapılan planların gereği olarak, ülkeye
müdahale edilmesine imkân tanıyabilecek şekilde gerekli zeminin hazırlanmasında
İranlı Kürt gruplarından faydalanma imkânı ve özellikle askeri tesislerin tespiti
açısından hali hazırda İran’da kampları bulunan PKK terör örgütünün
kullanılmasıdır.
Yeni uluslararası sistemin PKK terör örgütünde meydana getirdiği değişimi
değerlendirirken değinilmesi gerek konuların sonuncusu ise Abdullah Öcalan’ın
yakalanmasıyla örgütte yaşanan asıl dönüşüm ve uyum sağlama sürecidir.
Abdullah Öcalan yakalanışına kadar olan dönemde, örgütün kuruluşunun
kamuoyuna ilan edilmesi de dâhil edilmek üzere, daimi olarak şiddet yoğun bir
uygulama yürütmüştür. Örgütteki ciddi değişim ise yakalanış ve yargı sürecinin
ardından gerçekleşmiştir. Bu temelde değişimin detaylarından bahsedebilmek için
örgütle ilgili genel yargılara ve kabul noktalarına, kısaca değinmek gerekmektedir.
İlk olarak, PKK terör örgütü Marksist-Leninist bir örgüt olarak kabul edilmiş,
fakat bu ideolojinin sadece şekilsel boyutunu kullanmış ya da taklit etmiştir. Bu
sebeple çağdaşlarına benzer bir yapı ve karakteristiğe sahip olacağı konusunda
genel bir yanılgı yaşanmıştır. Öte taraftan terör örgütü 80’li yıllarda ve 90’ların
başında, geçmişte Hınçak ve Taşnak örgütlerinin kullandığı silahlı propagandayı ve
eylem tarzını benimsemiştir. Bu yaklaşım tarzının temelinde ise örgütün
ideolojisinden çok kendisine eğitim veren odakların etkisi bulunmaktadır. Abdullah
Öcalan’ın yakalanışının ardından başlayan yeni süreçte ise örgüt her konuda
demokrasi ve paralelindeki kavramları kullanmaya başlamış ve başlangıçtaki
ideolojiyi yansıtacak bilgi ve belgeleri bu doğrultuda yenilemiştir.
186
İkinci olarak örgütün her dönemde sınırları belirlenmiş sözde Büyük
Kürdistan’ı kurmak peşinde olduğu düşünülmektedir. Oysa bu amaç sadece belirli
bir dönem için geçerlidir. Görünmeyen tarafta ise Kürt ideologları olarak
nitelendirilebilecek şahıslar başından itibaren Türkiye’nin tamamını hedeflemiş ve bu
doğrultuda çeşitli yöntemleri öngörerek yönlendirmelerde bulunmuşlardır. Fakat bu
düşünceler Abdullah Öcalan’ın söylemlerinde ve uygulamalarında, yakalanışına
kadar olan sürede, öncelik bulamamıştır. Günümüze gelindiğindeyse bu hedef için
doğal sosyolojik değişimler (özellikle göç ve nüfus artışındaki fark) nedeniyle oluşan
zemin istismar edilmeye çalışılmaktadır. Son dönem örgütün söylemlerinden ve
uygulamalarından da bu gizli amacın belirtilerini görmek mümkündür. Özellikle
Abdullah Öcalan’ın yakalanış sürecinden sonra ortaya attığı demokratik
konfederalizm düşüncesi ve geliştirilmiş hali bu görüşün en büyük kanıtı olarak
gösterilebilir.
Nihai olarak örgütün, geçmişte olduğu üzere, silahlı eylem üzerine odaklı bir
devamlılığının olacağı ve bu eylemleri gerçekleştirmek için elde bulundurulan
unsurların yok edilmesi halinde Türkiye’de bu açıdan yaşanan sorunların sona
ereceği yönündeki genel kanıdır. Bu düşünce hem uluslararası politik nedenlerle
uygulanabilirliği olmayan hem de örgütün silahlı unsurları elde bulundurması ile ilgili
değişen stratejisi nedeniyle geçerliliğini yitirmiştir.
Günümüzde varlığını sınır dışında muhafaza eden ve dış güçlerden dolaylı
da olsa destek alan örgütün silahlı unsurlarını yok etmek, askeri açıdan mümkün ve
kolay olmakla beraber politik açıdan kısa vadede mümkün gözükmemektedir. Öte
taraftan PKK silahlı unsurlarını artık, siyasi bir baskı aracı olarak elde bulundurmak
ve sınırlandırılmış eylemleriyle sözde Kürt sorununu gündemde tutabilmek
maksadıyla kullanmaktadır. Öyle ki artık halka yönelik gözle görülür hiç bir eylem
yapılmamakta, güvenlik güçlerine yönelik olarak da, bazı olayları vurgulayarak
(sözde ateşkes, örgüt elebaşının zehirlenmesi, öldürülen sözde teröristlerin intikamı
vb. ) belirli sınırlar çerçevesinde eylem yapılmaktadır.
Örgütle ilgili bu genel yargıları ve kabul noktalarını en kısa ve net haliyle
değerlendirdikten sonra Abdullah Öcalan’ın yakalanışının ardından meydana gelen
187
asıl dönüşümü ifade etmek ve nihayetinde geleceğe olacak izdüşümünü
değerlendirmek doğru olacaktır.
Abdullah Öcalan’ın yakalanışından sonra gözlemlenen ilk aşamada örgüt
içinde sorunlar yaşanmış, silahlı mücadeleyi öngören muhafazakâr grup ile
siyasallaşmayı öngören muhalif grup arasında bölünme olmuştur. Bu durum
Abdullah Öcalan’ın dava sürecinin sona ermesi ve örgüt yönetimine aracıları
vasıtası ile müdahale etmeye başlaması ile uzlaşmaya yönelmiştir. Uzlaşmanın
temelinde örgüt liderinin tamamen değişen tavrı bulunmaktadır. Bu tavrın değişimini
etkileyen nedenler ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde devam eden dava
sürecini ve uluslararası kamuoyunu etkilemek, terörist örgüt imajından sıyrılarak
özgürlük savaşçısı kisvesine bürünmektir.
Terör örgütü bu nedenle süratle isim değişikliğine gitmiş, söz konusu imajı
silebilmek amacıyla “uzun süreli halk savaşı”na dayalı sözde “Bağımsız Kürdistan”
hedefini terk ettiğini iddia ederek bunun yerine “Kürt Kültürel Kimliği”nin tanınmasını
hedefleyen sözde “siyasal mücadele yöntemleri”ni temel alan bir strateji
benimsediğini açıklamıştır. KADEK ismiyle, fakat aynı kadro ve yapı ile yoluna
devam eden örgüt, gerek Türkiye’nin, KADEK’i PKK’nın devamı olarak terör örgütleri
listesine dâhil ettirmeyi büyük ölçüde başarması ile gerekse ABD’nin Irak’a
müdahalesinin ardından yaşanan belirsizlik durumu nedeniyle tekrar isim
değişikliğine gitmiş ve KONRA-GEL adını almıştır. Örgütte meydana gelen
değişikliklerin esası bu süreçte meydana getirilmiştir. Değişim kapsamında ilk olarak
“terör örgütü” tanımlamasından kurtulabilmek maksadıyla, silahlı unsurlar bağımsız
bir oluşum haline dönüştürülmüş böylelikle tamamen siyasal boyutta mücadele
veren ve silahlı eylemden uzak bir görünüme kavuşulmuştur. Ayrıca yapısal
değişime ideolojik açıdan katkıda bulunmak için Leninist söylemler sona erdirilmiş,
amaçlar demokrasi ve temel insan hak ve özgürlükleri altında toplanmıştır. KONRA-
GEL adı altında devam eden süreç içerisinde ABD’nin tutum ve davranışlarının
netleşmesi ile önce, örgüt liderinin yakalanışının ardından ilan edilen sözde ateşkes
sona erdirilmiş, ardından PKK isminin çağrıştırdığı toplumsal stres ve baskıdan
yeniden istifade etmek gibi nedenlerle tekrar PKK adına geri dönülmüştür.
PKK terör örgütündeki dönüşümün yansımaları, uygulamaları ve muhtemel
geleceği son üç yılda kendisini önemli ölçüde göstermiştir. Bu kapsamda örgüt
188
öncelikle Siyaset, Medya ve Eylem başlıkları altında gerekli yapılanmayı
tamamlamış ve aktif olarak uygulamaya geçirmiştir. Konuyla ilgili en hassas nokta
ise bu başlıklar altındaki her unsurun birbirini desteklemesine rağmen birbirinden
bağımsızmış gibi görünmesi ve hareket etmesidir.
2005–2006 yılında meydana gelen olayların genel karakteristiği
incelendiğinde geçmiştekilerden farklılık arz ettiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle
artık 90’lı yıllarda uygulanan eylemlerin aynı boyutta ve aynı maksatla
yinelenmeyeceği aşikârdır. Örgüt, bugün olduğu gibi yakın gelecekte de, kültürel
ayrıştırma ve propaganda konusunda profesyonelce yayın yapan Roj TV aracılığıyla
ve özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerindeki bazı illerde yerel
yönetimlerde hâkimiyeti bulunan siyasal bir parti aracılığıyla toplumsal olayları
körüklemeye ve hemen her konuyu yine bu vasıtalarla istismar etmeye devam
edecektir. Bir yandan da siyasal baskı aracı olarak elde bulundurulan unsurlarla
sınırlı eylemler gerçekleştirmeye devam edilecek, bu yolla gündemde kalınmaya
gayret gösterilecektir.
Ülkemiz açısından PKK terör örgütünün en tehlikeli olduğu dönemlerden biri,
içinde bulunduğumuz bu son dönemdir. Şemdinli olayı sonrasında ülke genelinde
yaşananlar göstermiştir ki örgüt kurduğu bu sistemle birlikte sadece bölgesel
anlamda bir etkiden ziyade ülke genelinde etkili olmaya çaba göstermektedir. Bu
kapsamda gerek Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecindeki hassasiyeti gerek kamu
kurumları arasında eşgüdüm olmaması gerekse terörle mücadeledeki hukuksal
eksiklik azami ölçüde istismar edilmektedir. Öte taraftan her türlü meşru ortam
kullanılmak suretiyle, sonuç her ne olursa olsun, devletin temel unsurları karşı
karşıya getirilmekte, ayrıca her hadise mümkün olduğunca ve abartılarak
uluslararası ortama taşınmaktadır. Bu nedenle gerek ülke içinde gerekse ülke
dışında net ve kesin bir milli politika belirlenmeli ve uygulanmaya konulmalıdır.
Sonuç olarak PKK terör örgütü bundan sonraki süreçte, geçmiştekinden
farklı olarak, siyasallaşma yönündeki gayretlerine hızla devam edecektir. Irak’taki
istirarsız durum ve ABD’nin tutumundan da faydalanacak olan örgüt; her türlü
propaganda aracı vasıtasıyla, ezilen bir halkın özgürlük savaşçıları kisvesinde,
eylemlerini sürdürecek, özellikle yerel yönetimlere hâkim olmaya çalışaktır.
189
KAYNAKÇA
ABD Dışişleri Bakanlığı Broşürü, Terrorism Organisations, 2001.
ABD Adalet Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, Bombing of the Alfred P. Murrah Federal Building, 19 Mart 2007, (Erişim: 24 Nisan 2007),
http://www.ojp.usdoj.gov/ovc/publications/infores/respterrorism/chap1.html.
AKSOY, Gürdal, Kürt Dili ve Söylenceleri Üzerine İncelemeler, Ankara, 1991.
AKSOY, Mustafa, “Kültür Sosyolojisi Açısından Nevruz Kavramı”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 100, 1996.
Ana Britannica, “Terörizm”, İstanbul, 1990.
ALTUĞ, Yılmaz., Terörün Anatomisi, Altın Kitaplar, İstanbul, 1995.
Anadolu Türk İnterneti, 23 Eylül 2001, (Erişim: 24 Nisan 2007),
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=367.
ANDREWS, Lisa., Motivations for Terrorism, (Erişim: 27 Nisan 2007),
http://www.mc.maricopa.edu/dept/d46/psy/dev/Fall01/terrorism/motivation.html.
Ansiklopedik Siyasi Terimler ve Örgütler Sözlüğü., “Terörizm”, Güvenlik
ve Yargı Muhabirleri Derneği Yayınları, Ankara,1993.
ARIBOĞAN, Ülke., Tarihin Sonundan Barışın Sonuna Terörizmi Anlamak ve Anlamlandırmak, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003.
ARQUILLA, John., RONFELDT, David., ZANINI, Michele., “Networks,
Netwar, and Information-Age Terrorism”, Countering the New Terrorism, (Yayına
hazırlayan: Ian O. Lesser, vd.), Kaliforniya, RAND, 1999.
190
Atılım Gazetesi, “Diyarbakır Shook the Regime”, 8 Nisan 2006, (Erişim: 17
Şubat 2007),
http://www.atilim.org/atilim/modules.php?name=Guncel&file=article&sid=14860
ATRAN, Scott., “The Moral Logic and Growth of Suicide Terrorism”, The Washington Quarterly, Vol: 29, No: 2, 2006.
AVŞAR, Bozkurt Zakir., Kitle İletişim Araçları ve Terör, Kamer Yayınları,
İstanbul, 1992.
AVŞAR, Bozkurt Zakir., “Medyanın Terör Haberlerini Sunumu ve BBC
Örneği”, Tarihten Günümüze İç ve Dış Tehditler, (Editörler: Orhan Kılıç, Mehmet
Çevik), Elazığ, 2002.
AYDIN, Ahmet., Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, Kiyap Yayın Dağıtım,
Ankara, 1992.
AYDIN, Delal, “Mobilizing the Kurds in Turkey: Newroz as a Myth”,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), The Graduate School of Social Sciences of
Middle East Technical University, 2005.
BAKSİ, Mahmut., Roma Yürüyüşü, Aram Yayınları, İstanbul, 2000.
BAYIK, Cemil., Parti Tarihi, PKK Yayını, Şam, 1994.
BAYIK, Cemil., “Kadrolaşmak, İş yapmak ve Sorun Çözmektir”, Özgür Halk Dergisi, Çetin Yayınları, Yıl:15, Sayı:154, İstanbul, 15 Ocak 2005.
BAYIK, Cemil., “7. Olağanüstü Kongremiz Yeni Çizgiyi Oluşturma
Kongresidir”, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, (Erişim:
10.10.2005), http://www.serxwebun.com/2000/02/hab06.html
BECKER, Jörg., The Media, Terrorism and a Culture of Peace, Mayıs
2002, (Erişim: 26 Nisan 2007), http://komtech.org/dokumente/50/50.pdf.
191
BEGEÇ, Suat “Yönetimde Küresel Tehdit: Terörizm ve Bombalı İntihar
Eylemi”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 8, Eylül, 2006.
BELGE, Murat., Türkler ve Kürtler Nereden Nereye?, Birikim Yayınları,
İstanbul, 1995.
BENDER, Cemşid, Korku ve Cesaret – Kürt Tarihine Sataşanlar, Berfin
Yayınları, İstanbul, 1996.
BENDER, Cemşid, Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yayınları, İstanbul,
2000.
BERGESEN, Albert J., ve LIZARDO, Omar A., “Terrorism and Hegemonic
Decline”, Hegemonic Declines: Present and Past, (Yayına hazırlayanlar: Jonathan
Friedman & Christopher Chase-Dunn), Political Economy of World-Systems
Annuals, Vol: XXVI-b, Boulder, Paradigm Publishers, 2005.
BEYAZDAĞ, Ümit.(2005), “Değişim mi? Fiyasko mu?”, (Erişim: 13.01.2005),
http://www.pwdnerin.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=103
BİLA, Fikret., Satranç Tahtasındaki Yeni Hamleler Hangi PKK?, Ankara,
2004.
Bireysel Gelişim, Harp Akademileri Komutanlığı Yayını.
BJÖRRNEHED, Emma., “Narco-Terrorism: The Merger Of the War on Drugs
and the War on Terror”, Global Crime, Vol.6, No.3-4, August 2004.
BRUINESSEN, Martin van, Kürtlük Türklük Alevilik – Etnik ve Dinsel Kimlik Mücadeleleri, (Çev: Hakan Yurdakul), İletişim Yayınları, İstanbul, 2000.
BRUINESSEN, Martin van, “Kurdistan in the 16th and 17th centuries, as
reflected in Evliya Çelebi’s Seyahatname”, The Journal of Kurdish Studies, Sayı:
3, 2000.
192
BRUINESSEN, Martin van, “Onyedinci yüzyılda Kürtler ve dilleri: Kürt
lehçeleri üzerine Evliya Çelebi’nin notları”, Studia Kurdica, Yıl:2, No: 1-3, 1985.
CASTEEL, Steven W.., Narco-Terrorism: International Drug Trafficking and Terrorism - A Dangerous Mix, 20 Mayıs 2003, U.S. Department of Justice
U.S.Drug Enforcement Administration, (Erişim: 26 Nisan 2007),
http://www.usdoj.gov/dea/pubs/cngrtest/ct052003.html.
CETRON Marvin J. ve DAVİES, Owen., The Future Face of Terrorism, 24
Haziran 1994, (Erişim: 27 Nisan 2007), http://www.wfs.org/cetron94.htm.
CHOMSKY, Noam ve diğerleri., Savaş Hakkındaki Başlıca Yalanlar, Küreselleşme ve Terör, (Derleyen: Mehmet Ali Civelek), Ütopya Yayınevi, Ankara,
2001.
CHOMSKY, Noam ve diğerleri., Silinen Yüzler Karşısında Terör, Ayraç
Yayınevi, Ankara, 2002.
ÇAY, Abdulhaluk M., Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, Ankara,
1996.
ÇAY, Abdulhaluk M., Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988.
ÇEŞME, Ahmet., Kansız Mücadelenin Kanlı Yüzü, Psikolojik Harekat ve PKK, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005.
ÇETİNER, Selahattin., Sorunlarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Gerçeği, Türk ilahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı Yayınları, Ankara, Şubat 2004.
DEMİRCİOĞLU, Faruk., “PKK Karşısında Önlemler”, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Harp Akademileri Komutanlığı, İstanbul, 2000.
DEMİREL, Emin., Terör, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2002.
193
DEMİREL, Emin., Geçmişten Günümüze PKK ve Ayaklanmalar, IQ Kültür
Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005.
DENNİNG, Dorothy E., “Cyberterrorism”, 2000, (Erişim: 15 Nisan 2007),
http://www.cs.georgetown.edu/~denning/infosec/cyberterror.html.
DİLMAÇ, Sabri., Terörizm Sorunu ve Türkiye, Emn.Gnl.Md.lüğü Yayınları,
Ankara, 1997.
9-11 National Commission on Terrorist Attacks upon the United States, Final Report of the National Commission on Terrorist Attacks Upon the United States, 22 Temmuz 2004, (Erişim: 24 Nisan 2007),
www.gpoaccess.gov/911/pdf/execsummary.pdf.
DÖNMEZLER, Sulhi., “Tedhişçilik Üzerine”, Devir, Sayı: 6, 11.12.1972.
DÖNMEZLER, Sulhi., “Her Yönüyle Tedhiş”, Son Havadis, 10.11.1977.
DÖNMEZLER, Sulhi., Milletlerarası Tedhişçilik, İ.Ü.H.F.M., İstanbul, 1980.
DÜZGÖREN, Koray., Kürt Çıkmazı, Verso Yayınları, Ankara, 1994.
Emniyet Genel Müdürlüğü, PKK, EGM İsth.D.Bşk.lığı Yayınları, Cilt: 1,
Encyclopaedia Britannica, Aum Shinrikyo, (Erişim: 24 Nisan 2007),
http://www.britannica.com/eb/article-9125801/AUM-Shinrikyo.
ENDERS, Walter ve SANDLER, Todd., “Transnational Terrorism 1968-2000:
Thresholds, Persistence, and Forecasts”, Southern Economic Journal, Vol: 71,
No: 3, 2005.
Erciyes Üniversitesi, PKK Gerçeği, Erciyes Üniversitesi Yayınları, No:13,
Kayseri, 1991.
ERDOĞAN, Davut., “Terörle Mücadelede Halkla İlişkiler ve Propagandanın
Yeri ve Önemi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), TODAİE, Ankara, 1998.
194
ERGİL, Doğu., Türkiye’de Terör ve Şiddet, Turhan Kitabevi, Ankara, 1980.
ERGİL, Doğu., “Terörizmin Mantığı ve Hedefi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı: 1-2, Ankara, 1991.
ERSEVER, Ahmet Cem., Kürtler PKK ve Öcalan, Ankara, 1993.
FERRACUTİ, Franco., “Theories of Terrorism”, International Terrorism and the Drug Connection, Symposium on International Terrorism, Ankara
Üniversitesi Yayını, Ankara, 1984.
FİRDEVSİ, Şehname, Avesta Basın Yayın, İstanbul, 2005.
GÖKALP, Ziya, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, (Hazırlayan:
Şevket Beysanoğlu), Sosyal Yayınlar, 1992.
GÖKTAŞ, Hıdır, Kürtler – İsyan-Tenkil, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1991.
GÜL, Baki., “Kürt Konfederalizmi”, Genç Bakış Dergisi, Çetin Yayınları,
Yıl:4, Sayı:48, İstanbul, Mart 2005.
GÜN, Ö. Rengin., “Uluslararası Terörizm: Dünya Savaşının Yeni Boyutu”,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 4,
2000.
GÜRSES, Emin., Ayrılıkçı Terörün Anatomisi IRA-ETA-PKK, Bağlam
Yayınları, İstanbul, 2003.
GÜVENİR, Osman., “Türkiye’de Terör ve Güvenlik Kuvvetlerinin Durumu”,
Abdi İpekçi Semineri, Türkiye’de Terör, 30 Ocak - 1 Şubat 1980, Gazeteciler
Cemiyeti Yayınları, Ankara, 1980.
HAUPTMANN, Harald, “Yukarı Mezopotamya’da Erken Neolitik Dönem”,
http://arkeoloji.cukurova.edu.tr/Etkinlikler/H_Hauptmann/H_Hauptmann.asp
195
HAZIR, Hayati., Siyasal Şiddet ve Terörizm, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara,
2001.
HOFFMAN, Bruce., Countering the New Terrorism, ABD Hava Kuvvetleri,
Washington, RAND, 1999.
HOFFMAN, Bruce “Terrorism Trends and Prospects”, Countering the New Terrorism, (Yayına hazırlayan: Ian O. Lesser, vd.), Kaliforniya, RAND, 1999.
HUTCHINSON, Asa., Narco-Terror: The International Connection Between Drugs And Terror, 04 Nisan 2002, (Erişim: 25 Nisan 2007), U.S.
Department of Justice U.S.Drug Enforcement Administration,
http://www.usdoj.gov/dea/speeches/s040202.html .
HUTCHINSON, Asa., DEA Congressional Testimony, 13 Mart 2002,
(Erişim: 26 Nisan 2007), U.S. Department of Justice Drug Enforcement
Administration, http://www.usdoj.gov/dea/pubs/cngrtest/ct031302p.html.
Hürriyet Gazetesi, 20 Kasım 2003, (Erişim: 24 Nisan 2007),
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/istanbulda_teror/default.htm.
Hürriyet Gazetesi, “Kana doymuyorlar: 13 Ölü”, 14 Mart 1999.
İLHAN, Suat., Terör Neden Türkiye, Nu-Do Yayınevi, Ankara, 2001.
İMSET, İsmet G., PKK Ayrılıkçı Şiddetin 20. Yılı, İstanbul, 1993.
International Encyclopedia of Social Sciences., “Terrorism”, The Mc
Millan Company, New York, 1934.
IZADY, Mehrdad R., Kürtler – Bir El Kitabı, (Çeviren: Cemal Atilla), Doz
Yayınları, İstanbul, 2004.
196
JENKİNS, Brian M., International Terrorism, The Other World War, Rand
Corporation, California, 1985.
JENKINS, Brian M., “The New Age of Terrorism”, The McGraw-Hill Homeland Security Handbook, The McGraw Hill Companies, 2006.
JOHNSON, Larry., Target America:Traffickers, Terrorists & Your Kids, a National Symposium on Narco-Terrorism, 4 Aralık 2001, (Erişim: 26 Nisan 2007),
U.S. Department of Justice Drug Enforcement Administration,
http://www.usdoj.gov/dea/ongoing/symposium_transcript.doc.
KAHRAMAN, Ahmet, Kürt İsyanları – Tedip ve Tenkil, Evrensel Basım
Yayın, İstanbul, 2004.
KALKAN, Duran., “PKK Kürt Halkının Ulusal Direniş Kimliğidir”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl: 22, Sayı:263, (Erişim: 12.10.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/11/hab08.html
KALKAN, Duran.(2005), “Silahlı Mücadele Tarihimiz ve Komuta Sorunlarımız,
Mahsum Korkmaz Akademisi Ders Notları”, HPG Basın İrtibat Merkezi, (Erişim:
14.12.2005), http://www.hpg-online.com
KALKAN, Duran.(2005), “Mahsum KORKMAZ; ARGK’den HPG’ye Gerilla
Ordulaşmasının Komutanı”, (Erişim: 14.12.2005), http://www.pkk.org
KALAY, Kenan., “Teröre Karşı Uluslararası İşbirliği”, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Harp Akademileri Komutanlığı, İstanbul, 2000.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VI. Cilt, TTK Yayını, Ankara, 1983.
KARAYILAN, Murat., “Birlik Kürt Halkının En Temel İhtiyacıdır”, Serxwebûn e-Dergisi, (Erişim: 13.01.2006),
http://www.serxwebun.org/index.php?content=readnews&readnewsmasterid=11
KARAYILAN, Murat., “PKK Bir Geriye Dönüş Değil”, Mezopotamya Haber Ajansı, 13 Nisan 2005.
197
KARAYILAN, Murat., “Newroz’a Kadar Bekleyeceğiz”, Özgür Politika, 16
Şubat 2005, (Erişim: 17 Şubat 2007),
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=24597&ArsivSayf
aNo=1
KARASU, Mustafa.(2005), “Demokratik Konfederalizm, Toplumun
Demokratik Duyarlılığının ve Kültürünün Geliştiği, Demokratik Örgütlenmesinin
Sağlandığı, Tüm Toplumsal Sorunların Demokratik Temelde Çözüldüğü Bir
Sistemdir”, (Erişim: 27.12.2005),
http://www.pkk.org/tr/Degerlendirmeler/demokratiktoplum.html
KAŞGARLI, Aktok, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Uygarlığına Giriş, Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1984.
KAYA, Mehmet, Bilge Tonyukuk mu Demirci Gave mi?, Mani-izm
Yayınları, İstanbul, 2002.
KAYTAN, Ali Haydar.(2006), “Önder Öcalan’ın Doğuşu Bu Halkın
Doğuşudur”, (Erişim: 11.10.2005),
http://www.pkk.org/tr/reportaj/03.04.06_Fuat%20Ark_Reportaj.html
KELEŞ, H., YÜKSEL, N.M., & ŞALK, T., Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 26/04/1999 gün ve 1998/98 Esas No’lu İddianamesi, Ankara, 26.04.1999.
KELEŞ, Ruşen., & Ünsal, Artun., Kent ve Siyasal Şiddet, SBF Yayını,
Ankara, 1982.
198
KESİCİ, A. Kayyum., CANKARA, Yavuz. & ÇEŞME, Ahmet., “Kitle İletişim
Araçlarının Terör Olaylarını Aktarmasındaki Yanlışlıklar ve PKK Örneği”, (Erişim: 6
Kasım 2006),
http://www.emniyet.gov.tr/StratejiGelistirmeDB/dergi/40/makaleler/Yrd_Doc_Dr_A_K
ayyum_KESICI_Yavuz_CANKARA_Ahmet_CESME.htm
KESKİN, Adnan.(1999), “Öcalan'ın 2 Ağustos Çağrısı Üzerine”, (Erişim:
13.02.2006), http://www.tuday.de/turkce/basin/ocalan_cagrisi.htm
KORKMAZ, Gürol., “Terörizm ve Kitle İletişim Araçları İlişkisi”,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Ankara, 1997.
KORKMAZ, Gürol., Terör ve Medya İlişkisi, TEMÜH Yayınları, Ankara,
1999.
KÖNİ, Hasan., “İsrail Sağının Terörü Önlemedeki Görüşleri”, Avrasya Dosyası, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı:3, Ankara,
1996.
Kurdishinfo. (2004), “Kürt Sorununda Bir Dönemeç: 1 Haziran Kararı”,
(Erişim: 19.01.2006),
http://www.kurdishinfo.com/modules.php?name=News&file=article&sid=7689
Kürdistan Halk Kongresi Demokratik Kuruluş Belgeleri, Çetin Yayınları,
İstanbul, 2003.
LAÇİNER, Sedat.(2005), “Ayrılıkçı Televizyon Yayıncılığı ve Uluslararası
Bağlantıları, Med-TV Örnek Olayı”, The Journal of Turkish Weekly, (Erişim:
11.11.2005),
http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=84#
Le Monde, “Vague d’arrestation dans les milieux kurdes en régionne
parisienne”, 5 Şubat 2007, (Erişim: 12 Şubat 2007), http://www.lemonde.fr/cgi-
bin/ACHATS/acheter.cgi?offre=ARCHIVES&type_item=ART_ARCH_30J&objet_id=
976148
199
LOCKYER, Adam., The Relationship Between the Media and Terrorism,
18 Ağustos 2003, (Erişim: 26 Nisan 2007),
http://rspas.anu.edu.au/papers/sdsc/viewpoint/paper_030818.pdf.
MENTEŞAŞVİLİ, A. M., Dünden Bugüne Kürtler, (Çeviren: Ayşe
Hacıhasanoğlu), Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2004.
Meydan Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi., “Terörizm”, Meydan Yayınları,
İstanbul, 1973.
MCCARTHY, Deborah., Narco-Terrorism: International Drug Trafficking and Terrorism - A Dangerous Mix, 20 Mayıs 2003, U.S. Department of Justice
U.S.Drug Enforcement Administration, (Erişim: 25 Nisan 2007),
http://www.state.gov/p/inl/rls/rm/21129.htm.
MCDOWELL, David., Modern Kürt Tarihi, (Çev: Neşenur Domaniç), Doruk
Yayımcılık, Ankara, 2004.
MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya,
2003.
Milli Güvenlik Akademisi Çalışma Grubu., Terör ve Terörizm, Harp
Akademileri Basımevi, İstanbul, 2002.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği., Kendi İfadesiyle PKK Kimdir, Ne Yapmak İstiyor, MGK Yayınları, No: 3, Ankara, 1994.
Milliyet Gazetesi., “Vahşiler”, 14 Mart 1999.
MOSS, Robert., Latin Amerika’daki Şehir Gerillaları, (Çevirmeni
bilinmiyor), T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Ankara, 1975.
MÜLLER, Leo A., Gladio Soğuk Savaşın Mirası, (Çeviren: E.Karaca),
Pencere Yayınları, 1993.
200
Narco-terrorism, (Erişim: 26 Nisan 2007),
http://www.gypsylounge.com/x/sam/history_lesson/col2.htm.
NURHAK, Dilan.(2006), “Kadın Kurtuluş İdeolojisi PKK İdeolojisinin Temelini
Oluşturur”, (Erişim: 23.02.2006),
http://www.pkk.org/tr/reportaj/03.04.06_Dilan%20Ark_Reportaj.html
O'CONNOR, Tom., Religious Terrorism, 7 Mart 2006, (Erişim: 27 Nisan
2007), http://faculty.ncwc.edu/TOConnor/429/429lect13.htm.
11 Eylül Haberleri Sitesi, (Erişim: 24 Nisan 2007),
http://www.september11news.com/AttackImages.htm.
ÖCALAN, Abdullah., Parti Önderliğinin Çözümlemeleri, Cilt: 3, Şam, 1987.
ÖCALAN, Abdullah., Kürdistan Devriminin Yolu (Manifesto), Weşanên
Serxwebûn: 24, Köln, Nisan1992.
ÖCALAN, Abdullah., Halk Savaşında Militan Kişilik, Weşanên Serxwebûn:
64, Köln, Şubat 1994.
ÖCALAN, Abdullah., Ordu ve Savaş Gerçekliğine Doğru Yaklaşmayan Anlayışları Yerle Bir Edelim, Weşanên Serxwebûn, Köln, Haziran 1994.
ÖCALAN, Abdullah., Politik Rapor, Weşanên Serxwebûn: 73, Köln, Haziran
1995.
ÖCALAN, Abdullah., Gerçeğin Dili ve Eylemi, Aram Yayıncılık, Şam,1995.
ÖCALAN, Abdullah., Özgürlük Kazanacak, Kürt Sorununda Demokrasi ve Barış Manifestosu, Mem Yayınları, İstanbul, 1999a.
ÖCALAN, Abdullah., Yeni Dönemin Görevi Üzerine Yetkince Düşünelim,
Şam, 1999b.
201
ÖCALAN, Abdullah., Kürt Sorununda Demokratik Çözüm Bildirgesi (Savunma)”, Çetin Yayınları, İstanbul, 1999 c.
ÖCALAN, Abdullah., Sümer Rahip Devletlerinden Demokratik Uygarlığa,
AİHM Savunmaları, 1. Cilt, Mezopotamya Yayınları, Köln, Kasım 2001.
ÖCALAN, Abdullah., Sümer Rahip Devletlerinden Demokratik Uygarlığa; AİHM Savunmaları, 2. Cilt, Mezopotamya Yayınları. Köln, Aralık 2001.
ÖCALAN, Abdullah., Barışa Doğru 1, Roma Konuşmaları, Aram Yayınları,
İstanbul, 2000.
ÖCALAN, Abdullah., Özgür İnsan Savunması, , İstanbul, 2003.
ÖCALAN, Abdullah., Bir Halkı Savunmak, Çetin Yayınları, İstanbul, 2004.
ÖCALAN, Abdullah.(2003), “PKK’nın Tarihi, Aynı Zamanda Kürt Toplumsal
Yapısında Büyük Değişim ve Dönüşümlerin de Tarihidir”, (Erişim:
13.09.2005), http://www.pkk.org/Komunar/SAYI-5/reberapo.htm
ÖCALAN, Abdullah.(2003), “Meşru Savunma Güçlerine”, (Erişim:
19.09.2005), http://www.abdullah-ocalan.com/index2.htm
ÖCALAN, Abdullah.(2003), “Gerçek Gerilla Agit’tir”, (Erişim: 04.10.2005),
http://www.pkk.org/tr/Degerlendirmeler/on_agitark.html
ÖCALAN, Abdullah.(1999), “PKK Demokratik Çözümün Anahtarıdır”,
Serxwebûn e-Dergisi, Yıl:18, Sayı:213, Köln, Eylül 1999, (Erişim: 14.10.2005),
http://www.serxwebun.com/1999/09/h01.html
ÖCALAN, Abdullah.(2003), “Değerli Kürdistan Halkı”, (Erişim: 20.10.2005),
http://www.abdullahocalan.com/index1.htm
202
ÖCALAN, Abdullah.(2003), “Uzlaşma ve Çözüm Deklarasyonu”, (Erişim:
13.11.2005), http://www.abdullah-ocalan.com/index1.htm
ÖCALAN, Abdullah., Sosyal Devrim ve Yeni Yaşam, Çetin Yayınları,
İstanbul, 2005.
ÖCALAN, Osman., “Gecenin Karanlığında Yaşayanları Önderliğin Güneşiyle
Aydınlatalım”, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, (Erişim:
14.10.2005), http://www.serxwebun.com/2000/02/hab07.html
ÖCALAN, Abdullah., “The Declaration of Democratic Confederalism”, 2
Nisan 2005, (Erişim: 17 Şubat 2007),
http://www.kurdmedia.com/articles.asp?id=10174
ÖNDER, Ali Tayyar, Türkiye’nin Etnik Yapısı, Pozitif Yayınları, İstanbul,
2005.
ÖRGÜN, Faruk., Küresel Terör, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, 2001.
ÖZDİKER, Cengiz., “Türkiye’de Medya ve Terör”, Türkiye’de Terörizm - Dünü, Bugünü, Gelişimi ve Alınması Gerekli Tedbirler, Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Dizi: 16, Sayı: 95, Ankara, 2003.
ÖZCAN, Nihat Ali., PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları,
Ankara, 1999.
ÖZCAN, Nihat Ali., “PKK Terör Örgütü ile Mücadele”, Küresel Terör ve Türkiye Sempozyumu, T.C.Genelkurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
(ATASE) Başkanlığı Yayınları, Yıl:1, Sayı:6 Ankara, 29 Mayıs 2002.
ÖZCAN, Nihat Ali., “PKK’dan KADEK’e: Değişim mi Takıyye mi?”, ASAM Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:25, Ankara, Haziran 2002.
ÖZDAĞ, Ümit., “Terör Nedir?”, Diyanet Dergisi, 1999.
203
ÖZDAĞ, Ümit., Türkiye, Kuzey Irak ve PKK; Bir Gayrinizami Savaşın Anatomisi, Asam Yayınları, Ankara, 1999.
ÖZDAĞ, Ümit., Türkiye’de Düşük Yoğunluklu Çatışma ve PKK, Üç Ok
Yayınları, Ankara, 2005.
ÖRGÜN, Faruk., Küresel Terör, Okumuş Adam Yayınları, İstanbul, 2001.
ÖZDAĞ, Ümit., “Terör Nedir?”, Diyanet Dergisi, 1999.
ÖZDEMİR, Sadi., Medya Emperyalizmi ve Küreselleşme, Timaş Yayınları,
İstanbul, 1998.
Özgür Politika Gazetesi., “PKK VI. Zafer Kogresi'ni Yaptı”, 5 Mart 1999
(Erişim: 21.10.2005), h ttp://www.ozgurpolitika.org/1999/03/05/index.html
Özgür Politika Gazetesi, “Medya TV 4 Yaşında”, 30 Temmuz 2003, (Erişim:
25 Kasım 2006)
http://www.ozgurpolitika.org/2003/07/30/hab53.html
ÖZTÜRK, Osman Metin., Avrupa ve Orta-Doğu Ülkelerinin Terör Karşısındaki Konumları, Terorizm İncelemeleri, Teori, Örgütler, Olaylar, (Derleyen: Ümit Özdağ, Osman Metin Öztürk), Avrasya Stratejik Araştırmalar
Merkezi Yayınları, Ankara, 2000.
PAPE, Robert A., “The Strategic Logic of Suicide Terrorism”, American Political Science Review, Vol: 97, No: 3, Ağustos 2003.
PAYNE, Carroll., Terrorist Motivation, Kasım 2000, (Erişim: 27 Nisan 2007),
http://www.globalterrorism101.com/articleTerroristMotivation.html.
204
PERL, Raphael F.., Terrorism, The Media, and the Government:Perspectives, Trends, and Options for Policymakers, 22 Ekim
1997, (Erişim: 26 Nisan 2007), http://www.fas.org/irp/crs/crs-terror.htm.
PERRY, Albert., Terrorism From Robespierre to Arafat, The Vanguard
Press, New York, 1976.
PKK-1., Savaş ve Ordu Kılavuzu, Weşanên Serxwebûn, Köln, Mart 1996.
PKK-2.(2005), “Yeni PKK’nin Kuruluşu İlan Edildi”, (Erişim: 13.01.2005),
http://news.pkk.org/breve.php3?id_breve =
PKK-3.(2005), “Koma Komalen Kürdistan Sözleşmeleri”, (Erişim:
18.01.2006),
http://tecakonline.com/kitaplar/Komakomalenkurdistan/Komakomalenkurdistan
PKK-4., “PKK II. Ulusal Konferans Kararları”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:115,
Köln, Temmuz 1990.
PKK-5., “PKK IV. Ulusal Kongre Kararları”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:110,111,112,113, Köln, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs 1990.
PKK-6., “Türkiye Halkıyla Eşit ve Kardeşçe Yaşamaktan Yanayız”, Seçme Röportajlar 1, (Abdullah Öcalan – M. Ali Birand Röportajı), Cilt:1, Weşanên
Serxwebûn: 69, Köln, Aralık 1994.
PKK-7., “PKK Program ve Tüzüğü”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:71, Köln,
Nisan 1995.
PKK-8., “Diriliş Tamamlandı Sıra Kurtuluşta”, Seçme Röportajlar 2, (Ertuğrul
Kürkçü ve Ragıp Duran'ın Kapatılan Özgür Gündem Gazetesi Adına Abdullah
Öcalan'la Yaptıkları Röportaj), Cilt:2, Weşanên Serxwebûn:76, Köln, Aralık 1995.
PKK-9., “PKK IV. Ulusal Konferansından Değerlendirmeler ve Kararlar”,
Serxwebûn Dergisi, Sayı:174, Köln, Haziran 1996.
205
PKK-10., “PKK V. Ulusal Konferans Kararları”, Serxwebûn Dergisi, Sayı:196, Köln, Nisan 1998.
PKK-11., PKK V. Ulusal Konferans Kararları, Serxwebûn Dergisi, Sayı:197,
198, Köln, Mayıs-Haziran 1998.
PKK-12.(2003), “Özgür Kürt Kimliği Yeni Ortadoğu Kimliğidir; KONGRA-GEL
Kuruluş Kongresi Sonuç Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım
2003, Yıl:22, Sayı:263, (Erişim: 19.09.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/11/hab09.html
PKK-13.(2003), “KADEK'in Feshine İlişkin Karar Tasarısı”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, (Erişim: 19.09.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/11/hab10.html
PKK-14.(2003), “Demokratik Haklar Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, (Erişim: 23.09.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/11/hab05.html
PKK-15.(2002), “Dönüşüm Sürecinde Yürütülen Pratik Faaliyetler ve Yeniden
Yapılanmanın Tamamlanması; VIII.Kongre'ye sunulan Politik-Pratik Çalışma
Raporu'ndan”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21, Sayı:245, (Erişim:
07.10.2005), http://www.serxwebun.com/2002/05/hab02.html
PKK-16.(2000), “7. Kongre Işığında Halk Örgütlenmesi Yeniden
Yapılandırılacak, ERNK'den Kürt Demokratik Halk Birliği'ne”, Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, (Erişim: 10.10.2005),
http://www.serxwebun.com/2000/02/hab08.html
PKK-17.(2001), “Önümüzdeki Dönem ve Görevlerimiz; Türkiye'nin Yaşamak
Zorunda Olduğu Değişim Süreci”, Serxwebûn e-Dergisi, Eylül 2001, Yıl:20,
Sayı:237, (Erişim: 10.10.2005), http://www.serxwebun.com/2001/09/hab12.html
206
PKK-18.(2003), “Barış İçin Demokratik Çözüm, Halkımıza ve Kamuoyuna”,
Serxwebûn e-Dergisi, Ağustos 2003, Yıl: 22, Sayı: 260, (Erişim: 10.10.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/08/hab01.html
PKK-19.(2003), “Çözüm İçin Serhildanda Aşama Yapmanın Zamanıdır”,
Serxwebûn e-Dergisi, Ağustos 2003, Yıl:22, Sayı:260, (Erişim: 10.10.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/08/hab03.html
PKK-20.(2002), “KADEK Programı”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002,
Yıl:21, Sayı:245, (Erişim: 11.10.2005),
http://www.serxwebun.com/2002/05/hab09.html
PKK-21.(2002), “Demokratik Türkiye Özgür Kürdistan”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002, Yıl:21, Sayı:245, (Erişim: 11.10.2005),
http://www.serxwebun.com/2002/05/hab09.html
PKK-22.(2000), “PKK Olağanüstü 7.Kongresi'nin Sonuç Bildirgesi”,
Serxwebûn e-Dergisi, Şubat 2000, Yıl:19, Sayı:218, (Erişim: 14.10.2005).
http://www.serxwebun.com/2000/02/hab05.html
PKK-23.(2003), “KADEK Yönetim Kurulu, Barış ve Demokratik Çözüm İçin
Yol Haritası”, Serxwebûn e-Dergisi, Ağustos 2003, Yıl:22, Sayı:260, (Erişim:
18.10.2005), http://www.serxwebun.com/2003/08/hab05.html
PKK-24.(2004), “Olağanüstü KONGRA-GEL Genel Kurul Çizgisini Doğru
Kavrayalım Atılımcı Bir Ruhla Pratiğe Geçirelim”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran
2004, Yıl:23, Sayı:270, (Erişim: 11.11.2005),
http://www.serxwebun.com/2004/06/hab02.html
PKK-25.(2003), “Kongra-Gel Il. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı Sonuç
Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Sayı:288, (Erişim: 11.11.2005),
http://www.serxwebun.org/index.php?content=readnews&readnewsmasterid=75
PKK-26.(2004), “Kongra-Gel Il. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı Sonuç
Bildirgesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2004, Yıl:23, Sayı:270, (Erişim:
11.11.2005), http://www.serxwebun.com/2004/06/hab11.html
207
PKK-27.(2004), “Bilim Sanat Komitesi”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran
2004, Yıl:23, Sayı:270, (Erişim: 11.11.2005),
http://www.serxwebun.com/2004/06/hab10.html
PKK-28.(2001), “PKK Vl. Ulusal Konferans Kararları”, Serxwebûn e-Dergisi, Eylül 2001, Yıl:20, Sayı:237, (Erişim: 17.11.2005),
http://www.serxwebun.com/2001/09/hab06.html
PKK-29.(2002), “Önderlik Gerçeği ve Demokratik Uygarlık Çizgisi Üzerine;
KADEK I.Kongre Kararlarından”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002,
Yıl:21, Sayı:245, (Erişim: 17.11.2005),
http://www.serxwebun.com/2002/05/hab12.html
PKK-30.(2004), “KONGRA-GEL Tüzüğü”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran
2004, Yıl:23, Sayı:270, (Erişim: 21.11.2005),
http://www.serxwebun.com/2004/06/hab03.html
PKK-31.(2003), “PJA'nın Örgütsel Yeniden Yapılanma Karar Tasarısı”,
Serxwebûn e-Dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, (Erişim: 21.11.2005),
http://www.serxwebun.com/2003/11/hab06.html
PKK-32.(2003), “Meşru Savunma Komitesine İlişkin Proje”, Serxwebûn e-dergisi, Kasım 2003, Yıl:22, Sayı:263, (Erişim: 18.01.2006),
http://www.serxwebun.com/2003/11/hab07.html
PKK-33.(2001), “PKK Vl. Ulusal Konferans Sonuçlarını Doğru Bir Çalışma ve
Yönetim Tarzıyla Hayata Geçirelim”, Serxwebûn e-dergisi, Eylül 2001, Yıl:20,
Sayı:237, (Erişim: 18.01.2006), http://www.serxwebun.com/2001/09/hab04.html
PKK-34.(2005), “PKK Program ve Tüzüğü”, (Erişim: 19.01.2006),
http://tecakonline.com
PKK-35., ARGK Genel Yönetmeliği, Weşanen Serxwebûn, Köln, 1986.
208
PKK-36., KADEK Program ve Tüzüğü, Ele geçirilen örgüt dokümanı, 2002.
PKK-37.(2002), “KADEK Programı”, Serxwebûn e-Dergisi, Mayıs 2002,
Yıl:21,Sayı: 245, (Erişim: 19.12.2005),
http://www.serxwebun.com/2002/05/hab04.html
PKK-38.(2002), “KADEK I. Kongre Kararları”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2002,Yıl: 21,Sayı: 246, (Erişim: 19.12.2005),
http://www.serxwebun.com/2002/06/hab15.html
PKK-39.(2002), “KADEK I. Kongre Belgelerinden”, Serxwebûn e-Dergisi, Haziran 2002, Yıl: 21, Sayı: 246, (Erişim: 19.12.2005),
http://www.serxwebun.com/2002/06/hab14.html
PKK-40.(2005), “PKK Program ve Tüzüğü”, http://tecakonline.com
PKK-41.(2005), Meşru Savunma Stratejisinde Kadın Komutanlaşması,
(Erişim: 23.02.2006), http://www.hpg-online.com
Radikal Gazetesi, “Medya TV’nin Lisansı İptal”, 13 Şubat 2004, (Erişim: 25
Kasım 2006),
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=106062
RAUFER, Xavier., Terrorism and Political Violence, Essex/İngiltere, 1999.
RAUFER, Xavier., “New World Disorder, New Terrorisms: New Threats for
Europe and the Western World”, 1999, (Erişim: 15 Nisan 2007), http://www.xavier-
raufer.com/english_7.php
“Roj TV Mektubu”, 21 Aralık 2005, (Erişim: 2 Nisan 2006),
http://www.diyarbakir-bld.gov.tr/basin.aspx?ID=7
SAKIK, Şemdin., APO, Şark Yayınevi, Ankara, 2005.
209
SARDAN, Tolga., “PKK’nın Yeni Sesi Fransa’ya Taşındı”, Milliyet Gazetesi,
19 Ekim 1999, (Erişim: 25 Kasım 2006),
http://www.milliyet.com.tr/1999/10/19/t/haber/hab08a.html
SARIKAYA, Ferhat., Şemdinli İddianamesi, 3 Mart 2006, (Erişim: 17 Şubat
2007), www.milliyet.com.tr/sabitimg/06/gazete/siyaset/semdinli_iddianame.pdf
SCHMİD, Alex., International Summit on Democracy, Terrorism and Security, 27 Ocak 2005, (Erişim: 26 Nisan 2007), http://english.safe-
democracy.org/causes/links-between-terrorism-and-drug-trafficking-a-case-of-
narcoterrorism.html.
SEZER, Özcan., Narko-Terörizm ve Organize Suçlara Bir Bakış, (Erişim:
26 Nisan 2007), http://www.caginpolisi.com.tr/1/19.htm.
SHAMS, Nadir., Narko-Terrorism, UC Berkeley, Model United Nations, 1-4
Mart 2007 (Erişim: 25 Nisan 2007), http://www.ucbmunc.org/Conference/OIC1.pdf.
SOLOMON, Norman., Six Months Later, the Basic Tool is Language, 7
Mart 2002, (Erişim: 26 Nisan 2007), http://www.fair.org/media-beat/020307.html.
ŞEHİRLİ, Atilla., Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri, Burak Yayıncılık,
İstanbul, 2000.
Şemdinli Olayları İnceleme Raporu, 15 Kasım 2005, (Erişim: 17 Şubat
2007),
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=6&ArsivAnaID=29506&ArsivSayf
aNo=1
ŞENER, Cemal, Türkiye’de Yaşayan Etnik ve Dinsel Gruplar, Etik
Yayınları, İstanbul, 2004.
ŞEREF HAN, Şerefname, (Çev: Mehmet Emin Bozarslan), Ant Yayınları,
İstanbul, 1971.
210
TACAR, Y. Pulat., Terör ve Demokrasi, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1999.
TANERİ, Aydın, Kürtler – Kürtlerin Kökeni-Siyasi, Sosyal ve Kültürel Hayatları – İbnü’l-Ezrak ve Şeref Han Tarihlerinin Değerlendirilmesi, Doğuş
Matbaacılık ve Ticaret Limited Şirketi Matbaası, Ankara, 1976.
TANİLLİ, Server., Dünyayı Değiştiren On Yıl, Say Yayınları, Ankara, 1990.
TARCAN, Haluk, Ön-Türk Uygarlığı, Töre Yayın Grubu, İstanbul, 2004.
TEKİN, Arslan., Son İsyan, 1.Cilt, Elips Kitap, Ankara, 2004.
TEKİN, Arslan., Son İsyan, 2.Cilt, Elips Kitap, Ankara, 2004.
“Terrorism” , International Encylopedia of Social Sciences, The Mc Millan
Company, New York, 1934.
The Journal of Turkish Weekly, “Turkish Police: Head of the Roj TV is a PKK
Member”, 29 Kasım 2005, (Erişim: 12 Şubat 2007),
http://www.turkishweekly.net/news.php?id=22525
The Journal of Turkish Weekly, “Danmark Needs No More Proof to Ban Roj
TV”, 19 Nisan 2006, (Erişim: 12 Şubat 2007),
http://www.turkishweekly.net/news.php?id=30161
The Journal of Turkish Weekly, “Denmark-based Roj TV Calls for Violence and Riots in Turkey”, 30 Mart 2006, (Erişim: 12 Şubat 2007), http://www.turkishweekly.net/news.php?id=28934
The Journal of Turkish Weekly, “PKK’s Roj TV Calls for Violent Revolt”, 17
Kasım 2005, (Erişim: 12 Şubat 2007),
http://www.turkishweekly.net/news.php?id=21797
The Journal of Turkish Weekly, “Turkey Warns Sweden over PKK’s
Propaganda TV ROJ”, 9 Mayıs 2006, (Erişim: 12 Şubat 2007),
http://www.turkishweekly.net/news.php?id=31424
211
TOLON, Mahmut., “En Önemli Sorunumuz Ne?”, Cumhuriyet, 28.04.1994.
TORÎ, Kürt Mitolojisi I, Berfin Yayınları, İstanbul, 1999.
TORÎ, Kürtlerin İlkçağ Tarihi, Berfin Yayınları, İstanbul, 2000.
TURAN, Ahmet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Milli Folklor Yayınları,
Ankara, 1991.
TÜRKDOĞAN, Orhan, Doğu ve Güneydoğu – Kabile-Aşiret Yapısı, IQ
Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı., PKK Terör Örgütünün 6 ncı Kongre Kararlarının Analizi ve Alınacak Muhtemel Karşı Tedbirler Broşürü, 1999.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı., Anarşi-Terör ve Uluslararası Terörizm,
Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2001.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı., Terörle Mücadele, Ankara, 2002.
T.C. Genelkurmay Başkanlığı., “Genelkurmay Şemdinli İddianamesi Basın
Duyurusu”, 20 Mart 2006, (Erişim: 17 Şubat 2007),
http://www.devletim.com/haberler/haber.asp?hbr=145
Uzaklar.net., “Kürdistan Demokratik Konfederalizmi İlan Edildi”, 21 Mart
2005, (Erişim: 17 Şubat 2007),
http://www.uzaklar.net/html/kurdistan_demokratik_konfedera.HTM
ÜNAL, İnanç. & POLAT, Can., İmralı’da Neler Oluyor, Apo-PKK ve Saklanan Gerçekler, Ankara, 1999.
VOLKAN, Vamık D., Kanbağı Etnik Gururdan Etnik Teröre, Bağlam
Yayıncılık, İstanbul, 1999.
212
WALKER, Clive “Cyber-Terrorism: Legal Principle and Law in the United
Kingdom”, Penn State Law Review, Vol: 110:3, 2006.
WARDLAW, Grant., Political Terrorism, Theory, Tacties and Counter-Measures, Cambridge University Press, London, 1982.
Wikipedia, Narkoterrorism, (Erişim: 25 Nisan 2007),
http://en.wikipedia.org/wiki/Fernando_Bela%C3%BAnde_Terry.
WILKINSON, Paul., ve Diğerleri, Special Report: How Terrorism Ends,United States Institude of Peace, 25 Mayıs 1999, (Erişim: 24 Nisan 2007),
http://www.usip.org/pubs/specialreports/sr990525.pdf.
WILKINSON, Paul., The Media and Terrorism: A Reassesment, Terrorism
and Political Violence, Vol.9, No.2, Published By Frank Cass, London, Summer
1997.
WILKINSON, Paul., The Strategic Implications of Terrorism, Haziran
2000, (Erişim: 27 Nisan 2007),
http://biblioteca.upeace.org/masters/documents/Wilkinson%201997.%20The%20me
dia%20and%20terrorism.pdf.
WILKINSON, Paul., Political Terrorism, Mc Millan, New York, 1974.
WILKINSON, Paul., “Terrorism in Europe-Retrospect and Prospect, the
World in Conflict”, Jane’s Intelligence Review Yearbook, New York, 1996.
Yahoo France Actualités, “Des milliers de Kurdes manifestent pour Öçalan à
Strasbourg”, 10 Şubat 2007, (Erişim: 12 Şubat 2007),
http://fr.news.yahoo.com/10022007/290/des-milliers-de-kurdes-manifestent-pour-
ouml-calan-a-strasbourg.html
YAYLA, Atilla., Terörizm Üzerine Yazılar, Gündem Yayınları, Ankara, 1990.
213
YAYLA, Atilla., “Terör ve Terörizm Kavramlarına Genel Bakış”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ocak-Aralık 1990.
YETKİN, Murat., Kürt Kapanı, Şam’dan İmralı’ya Öcalan, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 2004.
YUMLU, Konca., Kitle İletişim Kuram ve Araştırmaları, 9 Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1994.
ZANİNİ, Michele., Countering the New Terrorism, ABD Hava Kuvvetleri,
Washington, RAND, 1999.
EK – 1
TERÖRLE MÜCADELEDE 1984-2001 YILLARI ARASINDA
214
TSK, POLİS VE GKK ŞEHİT VE YARALI DURUMU
YILLARTSK POLİS GKK
ŞHT. YRL. TOP. ŞHT. YRL. TOP. ŞHT. YRL. TOP.
1984 22 39 61 - - 0 4 - 4
1985 54 54 108 3 3 6 1 8 9
1986 40 38 78 2 1 3 9 5 14
1987 54 69 123 2 2 4 15 15 30
1988 42 67 109 5 3 8 7 4 11
1989 119 182 301 6 11 17 28 13 41
1990 101 259 360 3 13 16 57 46 103
1991 196 410 606 6 21 27 42 59 101
1992 496 955 1451 15 29 44 118 139 257
1993 538 996 1534 6 21 27 171 272 443
1994 867 2060 2927 42 178 220 236 336 572
1995 615 1342 1957 30 75 105 127 181 308
1996 453 1061 1514 30 83 113 125 212 337
1997 346 887 1233 7 32 39 165 277 442
1998 259 593 852 9 30 39 115 139 254
1999 189 525 714 7 36 43 40 76 116
2000 28 81 109 - - 0 1 10 11
2001 19 54 73 - - 0 1 7 8
TOPLAM 4438 9672 14110 173 538 711 1262 1799 3061
Kaynak: Terörle Mücadele, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Temmuz 2002, Ankara.
215
EK – 2
TERÖRLE MÜCADELEDE 1984-2001 YILLARI ARASINDAVATANDAŞ KAYIPLARI
YILLAR ÖLÜ YARALI TOPLAM
1984 43 24 67
1985 141 101 242
1986 133 68 201
1987 237 117 354
1988 109 35 144
1989 178 99 277
1990 204 189 393
1991 233 565 798
1992 832 409 1241
1993 1479 1572 3051
1994 992 1583 2575
1995 313 462 775
1996 170 259 429
1997 158 252 410
1998 85 149 234
1999 83 153 236
2000 17 20 37
2001 8 12 20
TOPLAM 5415 6069 11484
Kaynak: Terörle Mücadele, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Temmuz 2002, Ankara.
216
EK – 3
TERÖRLE MÜCADELEDE 1984-2001 YILLARI ARASINDAELE GEÇİRİLEN TERÖRİST MİKTARI
YILLAR ÖLÜ YARALI SAĞ TESLİM TOPLAM
1984 28 15 42 31 116
1985 201 18 136 31 386
1986 74 8 41 20 143
1987 95 2 14 2 113
1988 123 8 49 48 228
1989 179 17 80 51 327
1990 368 23 106 95 592
1991 376 19 285 119 799
1992 1129 67 1376 221 2793
1993 3050 112 1702 219 5083
1994 7184 124 1534 403 9245
1995 4063 58 1199 378 5698
1996 3689 110 1383 271 5453
1997 7558 102 453 253 8366
1998 2356 90 322 178 2946
1999 1458 34 196 104 1792
2000 319 2 77 54 452
2001 104 2 68 52 226
TOPLAM 32354 811 9063 2530 44758
Kaynak: Terörle Mücadele, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Temmuz 2002, Ankara.
217
EK – 4
TERÖRLE MÜCADELEDE ELE GEÇİRİLEN VE TAM TESPİTİ YAPILAN SİLAHLARIN ÜLKELERE GÖRE MUKAYESESİ
Silah Cinsi
Mevcut Kayıtlara Göre
Operasyonlarda Ele Geçirilen
(Adet)
Menşei Belli Olan Silah ve Malzeme
Sonuç
Miktar %
Ülkelere Dağılımı
Kaleşnikof 11297 4500 39.83
Rusya ve BDT % 71.6
Çin % 14.7
Macaristan % 3.6
Bulgaristan % 3.6
Diğer Tüfekler (Kannas, BKC,
Arbiki, Gragunov, G-3, G-1, Mavzer,
M-16, vb)
5713 959 16.78
Rusya ve BDT % 45.2
İngiltere % 13.2
ABD % 9.4
Roketatar 1610 313 19.44
Rusya ve BDT % 85.3
Irak % 5.4
Çin % 2.5
Tab./Mak. Tab. 2885 2208 76.53
Çekoslovakya % 21.9
İspanya % 20.2
İtalya % 19.8
Mayın 11568 8015 69.28
İtalya % 60.6
Rusya ve BDT % 28.3
Almanya % 6.2
El Bombası 3490 136 3.89
Rusya ve BDT % 72.0
ABD % 19.8
Almanya % 8.0
TOPLAM 36563 16131 44.1
Kaynak: Terörle Mücadele, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Temmuz 2002, Ankara.
218
EK – 5
ROJ TV MEKTUBU449
Ekselansları Anders Fogh Rasmussen Başbakanlık Ofisi Christianborg Prins Jorgens Gard 11 DK–1218 Copenhagen K Danimarka Diyarbakır, 21 Aralık 2005
Sayın Anders Fogh Rasmussen:
Bu mektup ROJ TV hakkında süregelen tartışmalar ve gelişmeler karşısında duyduğumuz endişeleri ifade etmek için kaleme alınmıştır. Türkiye’de çoğunlukla Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerdeki 56 Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyesi belediye başkanı olarak, ROJ TV davasının uluslararası düzlemde Türk hükümeti tarafından ele alınış tarzını çerçeveleyen anti-demokratik yaklaşımlar konusunda ciddi kaygılarımız var. Maalesef, Türkiye ve Avrupa medeniyeti arasında basın ve ifade özgürlükleri konularında halen esaslı farklar mevcut olduğunu görüyoruz.
ROJ TV’nin yayınlarını Avrupa’dan sürdürmek zorunda kalması bizi de rahatsız etmektedir. Bu durum Türkiye sınırları dahilinde serbest Kürtçe yayın yapılmasını engelleyen anayasal ve yasal mevzuatların direkt bir sonucudur. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde Türkiye Kürtçe yayın hakkını tanımış, ancak bu haklar sadece devlet televizyonunda haftada bir yapılan 45’er dakikalık programlarla sınırlı kalmıştır. Kürtçe yayın yapmak isteyen özel yerel televizyon kanalları ise halen yasal ve çoğunlukla da keyfi idari engellerle karşı karşıyadır. Uluslararası düzlemlerde de birinci elden bilindiği üzere, ifade özgürlüğü kısıtlamaları Türkiye’deki her tür kültür, dil ve kimlik farklılıklarını bastırma üzerine kurulu mevcut otoriter siyasi geleneğin yapıtaşlarından birini oluşturmaktadır. Bizim Türkiye’den beklentimiz Kopenhag Kriterlerinde belirtilen siyasi kriterlere uyması ve bunun için gereken düzenlemeleri yerine getirmek üzere çalışmalar yapmasıdır. Dolayısıyla, ROJ TV’yi kapatmaktan ziyade, umut ediyoruz ki Türkiye nihai olarak ROJ TV’nin sesini yasallaştıracak, benimseyecek ve hatta yapıcı parçalarından biri olacaktır. Dileğimiz odur ki bir gün ROJ TV başka hiçbir yerden değil, bizzat İstanbul, Ankara ya da Diyarbakır’dan yayın yapabilecek ve Türk hükümetinin de desteğiyle kurulmuş birçok Kürtçe yayın yapan televizyon kanallarından biri olacaktır.
ROJ TV’nin Türkiye içinde ve dışında milyonlarca seyircisi olduğu bilinen bir gerçektir. TV kanalının yayın politikasını ya da programlarının içerik ve argümanlarını benimseyip benimsememek bir tartışma konusu olabilir. Serbest bilgi ve fikir dolaşımının siyasal tartışmaları besleyen ana damar olduğu göz önüne alındığında bu konular her zaman ve açıkça tartışılmalıdır da. Fakat ROJ TV’nin kapatılması Türkiye’de hakikatli bir çoğulcu ve demokratik yaşam inşa edilmesi yönündeki çabalarımıza bir katkıda bulunmayacaktır. Mevcut siyasal durumda, ROJ TV’nin Avrupa demokratik medeniyetinin mihenk taşlarından biri olan fakat henüz Türkiye’de tam olarak sağlanamamış ifade özgürlüğünün gelişmesi yolunda yapıcı
449 Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı Resmi Web Sitesi, Erişim: 27 Aralık 2005, http://www.diyarbakir-bld.gov.tr/basin.aspx?ID=7.
219
ve olumlu bir çabayı temsil ettiğine inanıyoruz. Türkiye’de gerçek bir demokratik hayatın yeşerebilmesi için, ROJ TV’nin sesi susturulmamalıdır. Bu, yerel yönetimler düzeyinde temsil ettiğimiz insanların samimi ve ortak talebidir. Bu sesin ortadan kaldırılması demokrasi, insan hakları ve demokratik medeniyetin temel özgürlükleri için verilen mücadelede önemli bir mekanizmanın kaybedilmesi anlamına gelecektir.
Saygılarımızla,
1.Osman Baydemir : Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı2.Hüseyin Kalkan : Batman Belediye Başkanı3.Ahmet Ertak : Şırnak Belediye Başkanı 4.Metin Tekçe : Hakkari Belediye Başkanı 5.Songül Erol Abdil : Tunceli Belediye Baskanı6.Fırat Anlı : Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı7.Yurdusev Özsökmenler : Diyarbakır Bağlar Belediye Başkanı8.Kutbettin Taşkıran : Diyarbakır Silvan Bayrambaşı Belediye Başkanı9.Zülküf KARATEKİN : Diyarbakır Kayapınar Belediyesi 10.Nadir BİNGÖL : Diyarbakır Ergani ilçesi Belediye Başkanı11.Abdullah DEMİRBAŞ : Diyarbakır Sur Belediye Başkanı 12.Şükran Aydın : Diyarbakır Bismil Belediye Başkanı13.Fikret KAYA : Diyarbakır Silvan Belediye Başkanı 14.Şeyhmus BAYHAN : Diyarbakır Lice Belediye Başkanı15.Abdullah AKENGİN : Diyarbakır Dicle Belediye Başkanı16.Mehmet KAYA : Diyarbakır Kocaköy Belediye Başkanı17.Esat ÖNER : Batman Gercüş Belediye Başkanı18.Murat CEYLAN : Siirt Kurtalan Belediye Başkanı19.Seyfettin AYDIN : Siirt Gökçebağ Belediye Başkanı20.Ethem ŞAHİN : Şanlıurfa Suruç Belediye Başkanı21.Emrullah Cin : Şanlıurfa Viranşehir Belediye Başkanı22.İsmail Arslan : Şanlıurfa Ceylanpınar Belediye Başkanı23.Hüseyin Öğretmen : Şanlıurfa Halfeti Y.Göklü Belediye Başkanı24.Aydın Budak : Şırnak Cizre Belediye Başkanı25.Resul Sadak : Şırnak İdil Belediye Başkanı26.Musin Konur : Şırnak Silopi Belediye Başkanı 27.Gülcihan Şimşek : Van Bostaniçi Belediye Başkanı28.Hurşit Tekin : Hakkari Şemdinli Belediye Başkanı29.Faik Dursun : Şırnak Beytüşebbap Belediye Başkanı30.M.Salih Yıldız : Hakkari Yüksekova Belediye Başkanı31.Hurşit Altekin : Hakkari Esendere Belediye Başkanı32.Süleyman Anık : Mardin Dargeçit Belediye Başkanı33.Cihan Sincar : Mardin Kızıltepe Belediye Başkanı34.Molla Şimşek : Konya Cihanbeyli Belediye Başkanı35.Ramazan Kapan : Mardin Derik Belediye Başkanı36.Nuran Atlı : Mardin Mazıdağı Gölyazı Belediye Başkanı37.Mehmet Tanhan : Mardin Nusaybin Belediye Başkanı38.Ayhan Erkmen : Kars Digor Belediye Başkanı39.M. Selim Demir : Batman Dağpınar Bekirhan Belediye Başkanı40.A. Kadir Ağaoğlu : Mardin Kızıltepe Şenyurt Belediye Başkanı41.A. Kerim Adan : Mardin Yalımlı Belediye Başkanı42.Zeyniye Öner : Mardin Savur Sürgücü Belediye Başkanı43.Demir Çelik : Muş Varto Belediye Başkanı44.Tahir Kahramaner : Muş Malazgirt Belediye Başkanı45.Ali Yıldız : Muş Malazgirt Gölkuru Belediye Başkanı
220
46.Orhan Özer : Muş Bulanık Rüstem Gedik Belediye Başkanı47.Mukaddes Kubilay : Ağrı Doğubeyazıt Belediye Başkanı48.Nezir Aras : Muş Bulanık Belediye Başkanı49.Nusret Aras : Iğdır Hoşhaber Belediye Başkanı50.Leyla Güven : Adana Seyhan Belediye Başkanı51.Muzaffer Yöndemli : Aydın Küçükdilli Ovaemir Belediye Başkanı52.Osman Keser : Adana Yakapınar Belediye Başkanı53.Hasan Karakaya : Adıyaman Yaylakonak Belediye Başkanı54.Seyfettin Alkan : Batman Balpınar Belediye Başkanı55.Burhan Korhan : Batman Beşiri Belediye Başkanı56.Fahrettin Aslan : Batman Beşiri İkiköprü Belediye Başkanı
221
EK – 6ROJ TV BASIN BİLDİRİSİ450
Aralarında Ferhat Tunç, Ciwan Haco, Nilüfer Akbal gibi isimlerin bulunduğu 135 sanatçı ve kurum, devletin Kürt televizyon kanalı Roj TV’nin kapatılması yönündeki girişimlerini kınayan ortak bir açıklama yaptı. Taksim'de, Mezopotamya Kültür Merkezi'nde yapılan açıklama basına Ferhat Tunç, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Eren Keskin ve Murat Batki tarafından okundu. Açıklamada sanatçılar " Kürt dilinin, kültürünün ve sanatının gelişiminde ve kendisini ifade etmesinde en önemli araç olarak gördüğümüz Roj TV'nin kapatılması yönündeki çabalara son verilmesini, yıllardır yok sayılan Türkiye'deki bütün dillerin, kültürlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri yeni araçlar yaratılmasını ve ülkemizin tüm renkleriyle bir arada barış ve kardeşlik içinde yaşamasına engel olunmamasını istiyoruz." dediler.
BASINA VE KAMUOYUNA 06.12.2005
Ülkemiz, son çeyrek yüzyılını kapsayan çatışmalı ortamının yarattığı ruh halinden kurtulamıyor bir türlü. Ya da birileri hala bu çatışmalı ortamın ve bu ruh halinin devam etmesini istiyor. Bu ruh hali bütün demokratikleşme çabalarına, bütün barış çabalarına kulak tıkayan ve bu çabalara tecrit uygulayan bir ruh halidir. Bu ruh hali “netekim” 25 yıl önce yapılan darbenin yakıcı bir şekilde etkisini taşıyan bir haldir.
Ama birilerinin artık algılaması gerekir ki, Türkiye son yıllarda yüzünü Avrupa Birliğine çevirmiştir. Ve yine birileri bilmeli ki, Avrupa Birliği süreci her ne kadar Türkiye'nin son 40 yıllık politikasını ifade etmekte olsa da, bugünkü hükümet yetkililerinin de belirttiği gibi bu süreç son 3-5 yılda katlanarak hızlandırılmıştır. Ve hiç kimse bu sürecin hızlanmasında 7 yıldır sürdürülen çatışmasızlık ortamının ve kısmi barışçıl ortamın etkisini görmezden gelmemeli.
Ama kaygıyla ve üzülerek izlemekteyiz ki, Türkiye de bazı kesimler bu ülkenin demokratikleşme ve barış şansını yitirmesini istiyor, bunun için çeşitli açık ve karanlık faaliyetler yürütüyor. Ülke güvenliği bahane edilerek ülkesine bu kadar fazla zarar veren başka bir ülke bilmiyoruz maalesef.
Algılanması gereken şu ki, dünyadaki gerek siyasal, gerekse teknolojik gelişmeler artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını açıkça göstermektedir. Ne Türkiye 30 yıl önceki Türkiye'dir ne de Kürtler. Ve bilinmelidir ki bugün her Kürt bireyi, sanatçısı, aydını kendi haklarını demokratik yollardan aramaya kararlıdır.
Sorun, “Kürt meselesini tanıdığını” söyleyen Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın Kürt meselesini Kürtlerin demokratik hakları çerçevesinde tanıyıp tanımaması sorunudur.
Sayın Başbakan, Avrupa Birliği sürecinde Kürtlerin demokratik hakları önündeki yasal engellerin kaldırıldığını iddia ediyor. Bu iddialar bazı alanlarda sembolik düzeyde atılan adımlardan ibarettir. Uygulama ise adeta Çiller dönemini ve hatta kimi zaman 12 Eylül dönemini dahi aratır boyutlara ulaşmaktadır. Örneğin son dönemlerde Şemdinli, Hakkâri ve Yüksekova'da yaşananlar Çiller dönemini aratır
450 Erişim: 29 Aralık 2005, http://istanbul.indymedia.org/news/2005/12/87232.php .
222
tarzdadır. Öte yandan toplumu geren, barışa dair atılacak adımların önünde engeller yaratan tecrit uygulaması, milliyetçi bir hükümet olan DSP-MHP-ANAP hükümetini dahi yine aratmaktadır. Kürt dili, kültürü ve sanatına karşı da uygulanan tecrit, yok sayma ve saldırılar da yine geçmiş hükümetleri aratmaktadır.
Nitekim Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Büyükanıt'ın bir konuşmasıyla başlayan ve onun ağzından Erdoğan tarafından Danimarka'da zirveye taşınan Roj TV krizi ve kapatılması yönünde geliştirilen kampanya, kaygı vericidir. Nitekim, Roj TV'ye Türkiye'den katılan herkesi takip altına alma, onları cezai müeyyidelerle tehdit etme boyutuna vardırılan Roj TV meselesi, Avrupa Birliği'ne aday Türkiye'nin Avrupa demokrasisine ne kadar uzak olduğunu gösterirken, CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın konuya ilişkin ise tutumu esefle karşılanacak boyuttadır.
Avrupa Birliği, mevcut demokratik yapısını daha da genişletmeyi planlarken, ülkemizde geliştirilmekte olan özellikle Kürt dili, kültürü ve sanatına yönelik antidemokratik tutum ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor. Oysa bizler, Sayın Başbakan'ı Kürt meselesini tanırken ve isim koyarken imzalarımızla desteklemiştik. Ve o açıklamaların arkasından atacağı adımları heyecanla beklemiştik. Ve Kürt müziği'nin, sineması'nın, tiyatrosu'nun ve edebiyatının gelişimi önündeki engellerin bir bir kaldırılacağını umut etmiştik.
Umutlarımızdan biri de, Kürt müzisyenlerin, aktörlerin, edebiyatçıların, tiyatrocuların ve sinemacıların kendini ifade edebilecekleri ve Türkiye'den yayın yapabilecek bir TV kanalının kurulmasıydı.
Ama bugün geldiğimiz noktada, böyle bir adımın atılması bir yana, Kürtler'in şu an kendilerini ifade edebildikleri tek araç olan Roj TV de kapatılmaya çalışılıyor.
Oysa elimizde Kürtçe dizi senaryoları var, kliplerimiz var, belgeseller var. Tiyatro oyunları, sinema filmleri, show programları, çocuk programları var. Şimdi buradan sesleniyoruz: Bu çalışmalarımızı yayınlayacak ulusal bir televizyon kanalı varsa, bizler eserlerimizi yayınlamak için bu yayın kuruluşu veya kuruluşlarıyla gerekli görüşmeyi yapmaya hazırız. Evet, var olan anlayışla her hangi bir yayın kuruluşunun, Kürt Kültür ve sanatını yansıtan eserleri yayınlayabileceklerini düşünmüyoruz. Çünkü kendi dilinizi konuşabilirsiniz, kültürünüzü geliştirebilirsiniz diyenler, Kürt dili ve kültürünü geliştirmek isteyenlere de her türlü engeli çıkarmaktan ve her türlü tehdidi savurmaktan geri kalmıyorlar.
12 Eylül rejimi bizim albümlerimizi, kitaplarımızı, filmlerimizi, oyunlarımızı yakıyordu. Bugünkü sistem de ise bize adeta eserlerimizi yakmamız dayatılıyor. Bugünü 12 Eylül'den ayıran tek fark budur maalesef. Ve eğer ulusal kanallar yayınlarını bize açmayacaksa, Roj TV de kapatılacaksa, halka ulaşamayacak olan eserlerimizi yakmaktan başka çaremiz kalmayacak maalesef.. Buradan yetkililere sesleniyoruz: TRT-3'te haftada yarım saatle sınırlı olan ve hiçbir ihtiyacı karşılamayan, Kürt kültür sanatını da yansıtmaktan çok uzak olan programların neyi çözdüğünü sanıyorsunuz? Üstelik TRT yetkililerine, yapılmakta olan yarım saatlik yayının içeriğine, dublajından çevirisine, belgeselinden program yapımına kadar teklif sunduk. Ancak TRT'den olumlu ya da olumsuz bir cevap dahi alamadık. TRT'nin bu tavrını manidar buluyoruz. Nitekim söz konusu yayında, Kürt dilinin tüm kuralları altüst ediliyor ve bizler bundan ayrıca kaygı duyuyoruz.
Öte yandan çektiğimiz Kürtçe klipler, ilgili kanallara gerekli ücreti ödenmesine rağmen hiçbir şekilde yayınlanmıyor. Dolayısıyla reklam ve tanıtım
223
hakkımız da gasp edildiği için ciddi ticari zararlara uğramaktayız. Devleti yönetenlerin acil olarak yapması gereken şey; bu haksızlığı derhal gidermeleri; Kürt dili, kültürü, sanatı ve edebiyatı önündeki yasal ve fiili engelleri ortadan kaldırmaktır.. Çünkü saldırı altında olan ve susturulmak istenen aslında Kürt dili, kültürü ve sanatıdır. Kürt dili, kültürü ve sanatına ilişkin sistematik yok sayma ve engelleme çabası bugün kendini Roj TV ye saldırılar şahsında göstermektedir.
Biz, aşağıda ismi bulunan kurum, kuruluşlar ve sanatçılar olarak şu anda Kürt dilinin, kültürünün ve sanatının gelişiminde ve kendisini ifade etmesinde en önemli araç olarak gördüğümüz Roj TV'nin kapatılması yönündeki çabalara son verilmesini, yıllardır yok sayılan Türkiye'deki bütün dillerin, kültürlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri yeni araçlar yaratılmasını ve ülkemizin tüm renkleriyle bir arada barış ve kardeşlik içinde yaşamasına engel olunmamasını istiyoruz.Saygılarımızla…
Basın bildirisi katılımcıları ve imzacıları: 1 - Ada Kültür-Sanat Merkezi 2 - Adana Laleş Kültür Merkezi 3 - Akdeniz Kültür-Sanat Merkezi 4 - Anadolu Gençlik Kültür Merkezi 5 - Anka Kültür-Sanat Merkezi 6 - Ankara Gençlik Kültür Merkezi 7 - Arzela Kültür Merkezi 8 - Avaşîn Kültür-Sanat Merkezi 9 - Aydın Müzik 10 - Bahar Kültür-Sanat Merkezi 11 - Bingöl Kültür-Sanat Merkezi 12 - Botan Kültür-Sanat Merkezi 13 - Dicle-Fırat Kültür Sanat Merkezi 14 - Gever Kültür-Sanat Merkezi 15 - Güneş Kültür-Sanat Merkezi 16 - Hüner Müzik 17 - İstanbul Kürt Enstitüsü 18 - KOM Müzik 19 - Komagene Kültür-Sanat Merkezi 20 - Lorin Prodüksiyon 21 - Mem û Zîn Kültür-Sanat Merkezi 22 - Mezopotamya Kültür Merkezi 23 - Muş Kültür-Sanat Merkezi 24 - Sarya Kültür-Sanat Merkezi 25 - Serhat Kültür-Sanat Merkezi 26 - Ses Plak 27 - Silvana Müzik 28 - Urfa Kültür-Sanat Merkezi 29 - Agirê Jiyan 30 - Ahmet Soner (Yönetmen) 31 - Alaattin Aktaş (Kürt Enstitüsü Yöneticisi) 32 - Ali Baran (Müzisyen) 33 - Alişan Önlü (Oyuncu) 34 - Apo Kaya (Tiyatro Yönetmeni) 35 - Armanc (Müzisyen) 36 - Ayfer Düzdaş (Müzisyen) 37 - Beser Şahin (Müzisyen)
224
38 - Beytocan (Müzisyen) 39 - Bilal Ercan (Müzisyen) 40 - Brader (Müzisyen) 41 - Burhan Berken (Müzisyen) 42 - Cabbar Barış (Prodüktör) 43 - Cafer Solgun (Yazar) 44 - Caner Canerik (Gazeteci) 45 - Cejno (Müzisyen) 46 - Cemal Taş (Araştırmacı) 47 - Cemil Andok 48 - Cevdet Bağca (Müzisyen) 49 - Cewat Merwanî (Müzisyen) 50 - Ciwan Haco (Müzisyen) 51 - Çar Newa 52 - Çem Produksiyon 53 - Çiçek (Müzisyen) 54 - Delîl Dîlanar (Müzisyen) 55 - Dengbêj Kazo (Müzisyen) 56 - Deniz Deman (Müzisyen) 57 - Doğan Munzuroğlu (Yazar) 58 - Egîdê Cimo (Müzisyen) 59 - Ehmed Huseynî (Şair) 60 - Emir Ali Yağan (Şair- Yazar) 61 - Emrah Öner (Gazeteci) 62 - Erdal Ceviz (Yönetmen) 63 - Eylem (Müzisyen) 64 - Fadıl Öztürk (Şair - Yazar) 65 - Ferhat Tunç (Müzisyen) 66 - Feyzoyê Rizo (Müzisyen) 67 - Güler Yıldız (Yazar) 68 - Gülistan (Müzisyen) 69 - Hatice Doğan (Ressam) 70 - Haydar Işık (Yazar) 71 - Helîm Yûsiv (Yazar) 72 - Hemê Hecî (Müzisyen) 73 - İbrahim Rojhilat (Müzisyen) 74 - Kawa Nemir (Şair) 75 - Kazim Öz (Yönetmen) 76 - Kemal Kahraman (Müzisyen) 77 - Kemal Orgun (Tiyatro Yazarı Ve Oyuncu) 78 - Kemal Ulusoy (Oyuncu Ve Program Yapımcısı) 79 - Koma Azad 80 - Koma Çiya, 81 - Koma Gulên Xerzan, 82 - Koma Hemdem 83 - Koma Janya 84 - Koma Rewşen 85 - Koma Serhildan Halk Dansları Topluluğu 86 - Leyla Îşxan (Müzisyen) 87 - Mehmet Atlı (Müzisyen) 88 - Metin Kahraman (Müzisyen) 89 - Mezopotamya Sinema Kolektifi 90 - MKM Modern Dans Topluluğu
225
91 - Murat Batgi (Kürt Stand-Up'çı) 92 - Nail Yurtsever (Müzisyen) 93 - Nesimi Aday (Şair - Yazar) 94 - Nilüfer Akbal (Müzisyen) 95 - Nizamettin Ariç (Müzisyen) 96 - Ozan Aydın (Müzisyen) 97 - Ozan Bülent (Müzisyen) 98 - Ozan Comert (Müzisyen) 99 - Ozan Diyar (Müzisyen) 100 - Ozan Kawa (Müzisyen) 101 - Ozan Maruf (Müzisyen) 102 - Ozan Peyman (Müzisyen) 103 - Ozan Seyidxan (Müzisyen) 104 - Ozan Şemdîn (Müzisyen) 105 - Reşo (Müzisyen) 106 - Rojda (Müzisyen) 107 - Rojhan Beken (Müzisyen) 108 - Rotinda (Müzisyen) 109 - Sami Tan (Kürt Dilbilimci) 110 - Serap Sönmez (Müzisyen) 111 - Sosin (Müzisyen) 112 - Suat Alican (Müzisyen) 113 - Şefik Beyaz ( Kürt Enstitüsü Başkanı) 114 - Teatra Jiyana Nû 115 - Tevfik Taş (Yazar) 116 - TiyatRO 117 - Turan Yapıştıran (Müzisyen) 118 - Umur Hozatlı (Yazar-Yönetmen) 119 - Umut Altınçağ (Müzisyen) 120 - Vecdi Erbay (Şair - Yazar) 121 - Vengê Sodirî 122 - Xanemîr (Müzisyen) 123 - Xelîl Xemgîn (Müzisyen) 124 - Xemgîn Bîrhat (Müzisyen) 125 - Xêro Ebbas (Müzisyen) 126 - Yekbûn (Müzisyen) 127 - Yıldız Gültekin (Tiyatro Oyuncusu) 128 - Yusuf Çetin (Sinema Oyuncusu) 129 - Zana Farqînî (Kürt Dil Bilimci) 120 - Zarife (Müzisyen) 131 - Zelemele (Müzisyen) 132 - Zinar Sozdar (Müzisyen) 133 - Zozan (Müzisyen) 134 - Zülfü Akar (Yazar)
226