!ilkü bu erdem sayesinde nefsin bencilliği kırılır, nefret duygusu yatıştırılır...
TRANSCRIPT
MÜDAFAA
te kadar devam edecek ilahi, ahlak'i ve siyasi bir nizarn olduğu iddia edilmiştir. Bu sebeple lll. ciltte Ahmed Midhat Efendi , Chateaubriand'ın Le genie de Christianisme adlı eserini ele alarak Nasraniyet'in kanün-ı ilahi, kanün-ı ahlak'i ve siyasetle olan ilişkilerini üç bölüm altında inceler.
Romanlarında ve diğer eserlerinde hiçbir zaman mutaassıp bir müslüman tavrı takınmamış olan Ahmed Midhat Efendi'nin Müdô.faa ile beraber reddiye mahiyetindeki bazı eserlerinin yayımının 1883-1900 yılları arasında yoğunlaşmış olması dikkati çekmektedir. Onun endişesi bazı Osmanlı gençlerinin Avrupa'daki dinsizlik akımiarına kapılması ihtimalidir. Nitekim bu yıllarda Ahmed Midhat Efendi, kabiliyetli ve vatanperver bir Osmanlı subayı olarak takdir ettiği Beşir Fuad'ı tanımış. onun pozitivist ve materyalist fikirlerle inanç kaybına uğradığına ve intiharına şa
hit olmuştur. Böylece misyoner propagandalarıyla İslamiyet'ten uzaklaşan birtakım gençlerin varlığını farketmiştir (Okay, s. 268-277). Nitekim eserde bunun açık ifadeleri göze çarpmaktadır (Il, 507-508; lll, 566). Müdafaa, gerek dönemin şartlarında dayandığı kaynaklara hakimiyeti gerekse her seviyede okuyucunun kolayca anlayabileceği bir dille kaleme alınmış olması sebebiyle diğer reddiyelere göre daha çok ilgi görmüştür.
BİBLİYOGRAFYA :
Ahmed Midhat, fvlüdafaa, İstanbul 1300-1302, 1-111; M. Orhan Okay, Batı fvledeniyeti Karşısında Ahmed fvlidhat Efendi, Ankara 1975, tür.yer.; Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, Konya 1989, s. 105-107; Sema Ermiş, Ahmet fvlidhat Efendi'nin Niztl-ı ilm ü Din Eserinde Din Bilim ilişkisi (yüksek lisans tezi , 2004), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.13-15.
!il M. ÜRHAN ÜKAY
r
L
MÜDAHENE ( ;w,ı..wı)
Çıkar sağlama
veya hoş görünme amacına yönelik söz ve davranış
anlamında ahlak terimi.
1
_j
Sözlüklerde "yumuşaklık, uyumluluk; yapmacık tavır, olduğundan başka türlü görünme" gibi marralara gelen müdahene kelimesinin "yağ" anlamındaki dühnden türediği, yağın nesneleri yumuşatması gibi bazı söz ve davranışların insanları yumuşatmasından, tepkilerini önlemesinden ve onları memnun etmesinden dolayı bu tür davranışlara mecaz yoluyla müdahene
460
dendiği, daha sonra bunun örfte hakikat manasında kullanılmaya başlandığı belirtilmektedir. Buna göre Türkçe'deki karşılığı "yağcılık" olan müdahene insanların birine yaranmak, basit menfaatler elde etmek gibi gayri ahlaki sebeplerle ona karşı aslında içlerinde sakladıkları gerçek niyetleriyle çelişen ve ikiyüzlülüğü ifade eden bir terimhaline gelmiştir (Usanü'l-'Arab, "dhn" md.; Tacü 'l-'arQs, "dhn" md.; Kamus Tercümesi, IV, 620; Ahmed Rifat, s. 321-
322). İbn Ebü'd-Dünya'nın tanırnma göre müdahene, bir kimsenin başkalarıyla ilişkilerinde güzel gördüğü davranış biçimlerini ortaya koyarken karşı tarafın hoşuna gitmek için bu davranışlara Allah'ın hoşlanmayacağı söz ve hareketler katmasıdır (İbn Balaban. II . 190). Seyyid Şerif el-Cürcanl ise müdaheneyi, "bir kimsenin, kötülüğü görüp de önlemeye gücüyettiği halde kötüden veya başka birinden çekindiğinden ya da dini duyarsızlığından dolayı kötülüğü engellememesi" şeklinde nisbeten farklı bir şekilde tanımlamıştır (et-Ta'rf{at, "el-müdahene" md.). Bu tanırnlara göre müdahene kavramında, "temel inanç ve ilkelerden ödün verecek derecede sahte davranışlar sergileme" anlamının da bulunduğu ve bundan dolayı haram kılındığı anlaşılmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de ve sahih hadislerde müdahene kelimesi geçmemektedir. Kalem süresindeki bir ayette (68/9) aynı kökten gelen iki fiile müdahene anlamı verilmiştir. Nitekim Elmalılı Muhammed Hamdi, Hz. Peygamber'e hitap sadedindeki bu ayeti, "Onlar arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakit müdahene edeceklerdi" diye çevirmiştir (Hak Dini, Vlll, 5252). Diğer
tefsirlerde de bu yönde yorumlar bulunmaktadır (mesela bk. Taberl, XXIX, 2I-22;
Kurtubl, XVIll, 23 I -232). Ayrıca müslümanların dini inanç ve değerlerindesebat etmelerini. bu hususta taviz vermemelerini emreden, riya ve dalkavukluğu yasaklayan ayet ve hadisler dalaylı biçimde müdalıeneyi yasaklamaktadır. Kaynaklarda müdahene ile "müdara" kavramları arasındaki farklılığa dikkat çekilerek müdahenenin, "bir kimsenin veya zümrenin şerrinden korunmak için dini ilkelere ters düşmeden ona karşı hoşgörülü davranma" anlamına gelen müdaradan farklı olduğu, müdar anın meşru, müdahenenin haram kı
lındığı belirtilmektedir. Nitekim İbn Hibban'ın Ravzatü'l-'u~ala' ve nüzhetü'lfuzala' adlı eserinin konuyla ilgili bölümü "İnsanlara Müdara Etme ve Müdaheneden Sakınma" başlığını taşır. İbn Hibban burada akıllı insanın birlikte yaşamak zo-
runda olduğu kişilere müdara etmesi. ancak müdalıeneye kalkışmaması gerektiğini hatırlattıktan sonra müdaranın sadaka değeri taşıdığını, müdahenenin ise kişiyi günaha sokan bir davranış olduğunu kaydetmektedir. Gazzali de bu iki kavramın farkım, daha ziyade kişinin birine karşı yumuşaklık gösterip onu idare etmeye çalışmasının arkasındaki niyette görmüştür. Buna göre eğer birine karşı dinin selameti için veya o kişinin halini düzeltmesini sağlamak ümidiyle yumuşak ve hoşgörülü davranılırsa bunun müdara, çıkar sağlamak, arzularını tatmin etmek, mevkiini korumak gibi bencil düşüncelerle aynı davranışlar ortaya konursa bunun da müdahene olacağını belirtmiştir (İQ.ya', II , I 82; Şehabeddin es-Sühreverdl'nin aynı nitelikteki tanımları için bk. 'Auari{ü'l-ma'arif, V, 213). Bu sebeple Gazzali, İ]J.ya'ü 'ulO.mi'd-din'de (I, 23) müdaheneyi kötü fiilierin kalpteki kaynağı olan kötü huylar ve erdemsizlikler arasında zikretmiştir.
BİBLİYOGRAfYA :
Listlnü'l-'Arab, "dhn" md. ; et-Ta'rffat, "el-müdahene" md.; Tacü'l-'arüs, "dhn" md.; Kamus Tercümesi, IV, 620; İbn Ebü'd-Dünya, fvlüdaratü 'n-ntıs (nşr. M. Hayr Ramazan YOsuf), Beyrut 1418/1998, neşredenin girişi, s. 13-14; Taberi, Cami'u'l-beyan, XXIX, 21-22; İbn Hibban, Ravzatü'l-'ukala' ve nüzhetü 'l-fuzala' (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid v.dğr.), Beyrut 1397/1977, s. 70-73; Gazzali, il).ya' (Beyrut), ı, 23; rı , 182; Şehiibeddin es-Sühreverdl, 'Avarifü'l-ma'arif (Gazzali, il).ya' !Beyrut) içinde), V, 213; Kurtubi, el-Cami', XVlll, 231-232; İbn Balaban, el-il).san fi takrfbi Şa/J.f/J.i ibn /:fibbtln (nşr. Şuayb el-ArnaOt), Beyrut 1406/1986,ll, 190; Ahmed Rifat, Tasvir-i Ahlak, İstanbul 1305, s. 321-322; Elmaltlı , Hak Dini, vııı , 5252. ~ MusTAFA ÇAörucı
r
L
Bir kimsenin şerrioden korktuğu birine karşı aşırıya kaçmadan iltifat etmesi,
insanlarla iyi geçinmeye çalışması anlamında ahlak terimi.
_j
Sözlükte "kandırmak, aldatmak" anlamındaki dery kökünden türeyen müdara kelimesi "hoşgörülü olma, insanlarla iyi geçinme" manasma gelir. Terim olarak taşkın hareketleriyle huzursuzluğa yol açmasından endişe edilen veya aşırı alıngan olan kişilere karşı nazik davranarak kötülüğünü önlerneyi yahut gönlünü almayı amaçlayan davranışları ifade eder (Lisanü 'l'Arab, "dry" md.; Tacü'l-'arüs, "dry" md.; İbn Hacer, XXII, 330; Ahmed Rifat, s. 320-
32 ı) İbn Battat el-Kurtubi, müdaranın
asıl hedefinin ülfet olduğunu ve farklı karakterdeki insanlara karakterlerine uygun biçimde davranınayı gerektirdiğini belirtir (Şer/:ıu Şa/:ıl/:ıi'l-Bui]arf, VII , 294-295) .
İbn Hacer el-AskalEınl de müdarayı "bilgisiz kişiyi eğitmek, günahkarı kötü fiil inden vazgeçirmek gibi faaliyetlerde bulunurken muhataba karşı yumuşak davranmak" şeklinde tanımlamıştır (Fet/:ıu'l-btın-, XXII, 330) . Kaynaklarda, müdaranın bir zararın önlenmesi veya bir hayrın gerçekleşmesi gibi Allah rızasına uygun amaçlara dayandığına dikkat çekilerek böyle bir gaye taşımayan , çıkar sağlama ve mevki kazanma gibi sebepler le insanlara karşı hoş görünmeye "müdahene" denildiği ve bunun haram olduğu belirtilmektedir (bk MÜDAHENE)
Müdara kelimesi Kur'an- ı Kerim'de geçmemekte, bazı hadis mecmualarında Hz. Peygamber'in konuyla ilgili tavsiyeleri yer almaktadır. Buharl, " İnsanlara Müdara" başlıklı babda ("Edeb", 82) içinde müdara kelimesi geçmemekle birlikte konuya dair olan hadisiere yer vermiş, ayrıca ashaptan Ebü'd-Derda'nın muhtemelen müşriklerin
ve münafıkların ileri gelenlerini kastederek söylediği, "Biz bazı kimselere karşı içimiz öfke dolu olduğu halde güler yüzlü olmaya çalışırdık" anlamındaki sözünü nakletmiştir. Burada geçen bir hadise göre ResOluilah kendisini ziyaret etmek isteyen bir kimsenin gıyabında, "O adam kabilesi içinde çok kötü biridir ama bırakın gelsin" demiş, adam huzuruna geldiğinde onu sıcak karşılamış, daha sonra bu tutumunun sebebini soran Hz. A.işe'ye, onu kendi huzurunda yüz bulamamış insan durumuna düşürüp kıyamet gününde Allah'ın huzurunda daha da kötü bir hale gelmesini istemediği için böyle davrandığını söylemiştir. Bu hadis müdaranın meşrü ve mendup olduğuna dair en önemli delil sayılmıştır. Yine hadis mecmualarında "Resülullah'ın, kadınların psikoloj ik özellikleri dikkate alınarak onlara karşı nazik davranıl
ması yönündeki öğütleri yer almaktadır (Dariml, "Nikal:ı", 35; Buhar!, "Nikal:ı", 79;
Tirmizi, "Tala~". 12) .
Bazı kaynaklarda Hz. Peygamber'in, "Farz namazla emrolunduğum gibi insanlara müdara etmekle de emrolundum" dediği (ŞirGye b. Şehredar ed-Deyleml, I,
76), aklın başta gelen gereğinin Allah'a imandan sonra insanlara müdara etmek olduğunu söylediği (Beyhaki, VI, 343), insanlara müdara etmenin sadaka yerine geçeceğini belirttiği (a.g. e. , VI, 344) yönünde yer alan rivayetlerin sıhhati şüpheli kabul edilmişse de (AclGnl, I, 228 , 507-
508; ll, 280; ibn Ebü'd-Dünya, s. 23-25 Inaş irin dipnotları]) bu tür sözler, Kur'an'ın ve sahih hadislerin genel öğretisine uygun olması yanında tarih boyunca İslam toplumlarının hakim karakteri haline gelmiş olan hoşgörünün ilkelerini içermesi bakımından da önem taşımaktadır. İbn Ebü'dDünya'nın bu tür rivayetleri topladığı Müdô.rô.tü'n-nô.s adlı eserinde (bk. bibl.) çeşitli başlıklar altında 186 hadis ve haber yer almaktadır.
Tasawuf literatüründe ahlak terbiyesi bakımından büyük değer verilen müdara konusu genellikle uhuwet, sohbet, sabır. ülfet gibi kavramlar çerçevesinde ele alınarak insanlara karşı güler yüzlü, tatlı dilli ve hoşgörülü olmanın, onlardan gelebilecek sıkıntılara katianmanın önemi üzerinde durulmuştur. Hz. Peygamber'in müdar asından bazı örnekler nakleden Şehabeddin es-Sühreverdl'nin kaydettiğine göre aile, çocuklar, komşular, dostlar ve bütün insanlara karşı müdara göstermek süfiyyenin ahlakındandır. Kişinin gerçek karakteri sıkıntılara katianma derecesiyle ortaya çıkar. İnsanın aklının güçlü, ilminin ve hilminin zengin olduğunu müdaradan daha iyi gösterecek bir erdem yoktur. Çünkü bu erdem sayesinde nefsin bencilliği kırılır, nefret duygusu yatıştırılır ('Avarifü'l-ma'arif, V, I36-137, 139). Öte yandan sütilere göre bir kimsenin kendisiyle iyi geçinebilmeleri için insanları zahmete sokması tasawufı ahiakla bağdaşmaz (Hücvlrl, ll , 583; Şehabeddin es-Sühreverdl, V, 214) .
İbn Kuteybe'nin 'UyCınü 'l-al].bô.r' ı (I ,
449-450; III , 26-30) ve İbn Abdülber en-Nemerl'nin Behcetü'l-mecalis'i (I, 661-666)
gibi edebi -ahlaki mahiyetteki eserlerde insanlara müdara etmenin toplumsal ilişkiler açısından getireceği faydalara dair hadislerden ve sahabe sözlerinden başlayarak hakimane sözler ve şiirler derlenmiştir. Şii literatüründe de Hz. Ali'ye müdara konusunda hikmet li sözler isnat edilmiştir (Had! ei-Müderri sl, s. 446-448).
BİBLİYOGRAFYA :
Lisanü'l-'Arab, "dry" md.; Tacü'l-'aras, "dry" md.; Wensinck, el-Mu'cem, "dry" md.; Darim!, "NikaJ:ı" , 35; Buhar!, "NikaJ:ı " , 79, "Edeb" , 82; Tirmizi, "Tala~", 12; İbn Kuteybe. 'Uyünü 'l-ai)biir (Tavli ), 1, 449-450; lll, 26-30; İbn Ebü'd-Dünya, Müdaratü 'n-nas (nşr. M. Hayr Ramazan YOsuf) . Beyrut 1418/1998; İbn Battal ei-Kurtub!, Şerl:ıu Şa/:ıfl:ıi'l-Bul]arf ( n ş r. Eb O Tem!m Yas ir b. İbra him ), Riyad 1420/ 2000, VII , 294-295; Beyhaki, Şu'abü 'l-fman ( nşr. EbG Hacer M. Sai d b. BesyOn! ZağiG I J, Beyrut 1410/ 1990, VI , 343-344; İ bn Abdülber, Behcetü 'l-mecalis, 1, 661-666; Hücv!r!, Keşfü '1-ma/:ıcab (tre. is' ad Abdülhad! Kındil ). Beyrut 1980, II, 583 ; Gazzal!, İ/:ıya'ü 'ulü-
MÜDAVATÜ'n-NÜFÜS
mi'd-din, Kahire 1967, II, 182; Ş!rüye b. Şehredar ed-Deylem!, el-Firdevs bi-me'şüri'l-i)i(fib ( nş r.
Ebu Hacer M. Said b. BesyG nJ Zağ ıuı ı. Beyrut 1406/ 1986, ı, 76; Şehilbeddin es-Sühreverd!, 'Avarifü 'l-ma'arif ( Gazzaıı , İ/:ıya' [Beyrut[ içinde), V, 136-137, 139, 213-214; İbn Hacer. Fet/:ıu'l-barf (Sa 'd), XX, 330; XXII, 330; Aclün!. Keşfü'l-l]afa', ı , 228 , 507-508; II , 280; Ahmed Rifat, Tasvir-i Ahlak, İstanbul 1305, s. 320-321; Had! ei-Müderris!, Mevsü'atü '/-İmam 'Aif {ı'l-al]lak, Beyrut 1418/ 1998, s . 446-448 . ~
M M usTAFA Ç AGRICI
L
MÜDAVATÜ'n-NÜFÜS ( ..,.._,.w ı .::.ıi.9 1 .A.o )
İbn Hazm'ın (ö. 456/1064)
ahlaka dair eseri. _j
Telif edildiği dönemden itibaren çeşitli isimlerle anılan eserin yaygın adı, birinci bölümün başlığını oluşturan "müdavatü'nnüfüs ve ıslahu'l-ahlak" ifadesiyle ilgili olmalıclır. Ayrıca önsözde kitabın yazılış amacı da aynı terimlerle açıklanmaktadır. Kitabın diğer bir adı el-Al].lô.~ ve's-siyer olup bu da bir bölüm başlığıdır. Her iki isim birleştirilerek el-Al].lô.~ ve's-siyer ii müdô.vfıti'n-nütCıs şeklinde de anılmaktadır. Bizzat müellif de eserini değişik isimlerle zikretmektedir. Mesela 439 ( 1 04 7) yılından önce kaleme aldığı bilinen et-Ta~rib liJ:ıaddi'l-mantı~ adlı kitabında (IV, 318-3 ı 9)
eseri Fi Al].ld~i'n-nefs ve Fi Al].JQ~i 'n
nefs ve's-sireti'l-fô.zıla şeklinde kaydeder. Müellifin buradaki ifadelerinden et-Ta~rib'i telif ettiği sırada Müdô.vô.t'ı yazmayı planladığı anlaşılmaktadır. et-Ta~rib'de
pratik aklın tanımı ile Müdô.vô.t'taki tanımlama aynıdır (krş. el-Al].la~ ve's-siyer tr müdauati 'n-nüfus, s. 57). Ayrıca akıl gücünün ahlaki hayattaki kontrol edici işlevi
de -et-Ta~rib'de belirttiği şekilde- Müdô.vatü'n -nütCıs 'ta (s. 18-19) müstakil bir başlık altında ele alınmaktadır. Bu benzerlikler eserin İbn Hazm'a aidiyeti konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır. İbn Hazm'a en yakın kaynak olan İbn Hayyan'ın günümüze ulaşmayan el-M etin adlı eserinden aktarmalarda bulunan İ bn Bessam (e?·lal].lre, s. 171) ve aynı kaynağı izleyen Yaküt (Mu'cemü 'l-üdeba', Xl!, 252)
eserin adını İbn Hazm 'ın atfında olduğu gibi Kitabü Al].lô.~i'n-nefs şeklinde vermekte, Makkarl de aynı bilgiyi tekrarlamaktadır (Nefrıu 't-tib, ll, 79) Zehebl ise İbn Hazm 'ın ikinci atfında geçen "ahlak" ve "slret" kelimelerinden ötürü olsa gerek iki cilt zannettiği eseri es-Siyer ve'l-al].lô.~
adıyla anmaktadır (A'lamü 'n-nübela', XVIII,
461