!ilkü bu erdem sayesinde nefsin bencilliği kırılır, nefret duygusu yatıştırılır...

2
MÜDAFAA te kadar devam edecek ilahi, ahlak'i ve si- yasi bir nizarn iddia Bu sebeple lll. ciltte Ahmed Midhat Efendi, Le genie de Christia- nisme eserini ele alarak Nasraniyet'in ilahi, ahlak'i ve siyasetle olan üç bölüm inceler. ve eserlerinde hiç- bir zaman bir müslüman tav- olan Ahmed Midhat Efen- di'nin Müdô.faa ile beraber reddiye mahi- yetindeki eserlerinin 1883- 1900 dikkati çekmektedir. Onun gençlerinin Avrupa'daki dinsizlik ihtimalidir. Nitekim bu Ahmed Midhat Efendi, kabili- yetli ve vatanperver bir olarak takdir onun pozitivist ve materyalist fikirlerle inanç ve hit Böylece misyoner propagan- gençlerin (Okay, s. 268-277). Nitekim eserde bunun ifa- deleri göze (Il, 507-508; lll, 566). Müdafaa, gerek dönemin da kaynaklara hakimiyeti gerek- se her seviyede okuyucunun kolayca anla- bir dille kaleme sebebiyle reddiyelere göre daha çok ilgi : Ahmed Midhat, fvlüdafaa , 1300-1302, 1-111; M. Orhan Okay, fvledeniyeti Ahmed fvlidhat Ef endi, Ankara 1975, tür.yer.; Mehmet Reddiyeler ve Konya 1989, s. 105-107; Sema Ahmet fvlidhat Efendi'nin ilm ü Din Eserinde Din Bilim (yüksek lisans tezi , 2004), Sos- yal Bilimler Enstitüsü, s.13-15. !il M. ÜRHAN ÜKAY r L MÜDAHENE ( veya görünme yönelik söz ve ahlak terimi. 1 _j Sözlüklerde uyumluluk; türlü görünme" gibi marralara gelen müdahene kelimesinin dühnden nesneleri gi- bi söz ve yu- tepkilerini önlemesinden ve memnun etmesinden bu tür mecaz yoluyla müdahene 460 daha sonra bunun örfte hakikat belir- tilmektedir. Buna göre Türkçe'deki olan müdahene birine yaranmak, basit menfaatler elde et- mek gibi gayri ahlaki sebeplerle ona içlerinde gerçek niyet- leriyle ve ifade eden bir terimhaline (Usanü'l-'Arab, "dhn" md.; Tacü ' l-'arQs, "dhn" md.; Kamus Tercümesi, IV, 620; Ahmed Rifat, s. 321- 322). göre müdahene, bir kimsenin kilerinde güzel biçimle- rini ortaya koyarken gitmek için bu söz ve hareketler Balaban. II . 190). Seyyid el -Cür- canl ise müdaheneyi, "bir kimsenin, kötü- görüp de önlemeye hal- de kötüden veya birinden çekindi- ya da dini engellememesi" nisbe- ten bir (et-Ta'- rf{at, "el-müdahene" md.). Bu göre müdahene "temel inanç ve ilkelerden ödün verecek derecede sah- te sergileme" da bu- ve bundan haram Kerim'de ve sahih hadislerde müdahene kelimesi geçmemektedir. Ka- lem süresindeki bir ayette (68/9) kök- ten gelen iki fiile müdahene veril- Nitekim Muhammed Ham- di, Hz. Peygamber'e hitap sadedindeki bu ayeti, "Onlar arzu ettiler ki müdahene et- sen, o vakit müdahene edeceklerdi" diye (Hak Dini, Vlll, 5252). tefsirlerde de bu yönde yorumlar bulun- (mesela bk. Taberl, XXIX, 2I-22; Kurtubl, XVIll, 23 I -232). müslüman- dini inanç ve et- melerini. bu hususta taviz vermemelerini emreden, riya ve yasaklayan ayet ve hadisler biçimde neyi Kaynaklarda müda- hene ile "müdara" dikkat çekilerek müdahenenin, "bir kimsenin veya zümrenin korunmak için dini ilkelere ters den ona davranma" anla- gelen müdaradan mü- dar müdahenenin haram belirtilmektedir. Nitekim Hib- ve nüzhetü'l- fuzala' eserinin konuyla ilgili bölümü Müdara Etme ve Müdahene- den Hibban burada birlikte zo- runda müdara etmesi. an- cak gerekti- sonra sada- ka müdahenenin ise ki- günaha sokan bir kaydetmektedir. Gazzali de bu iki kavra- daha ziyade birine kar- gösterip onu idare etmeye niyette tür. Buna göre birine dinin se- lameti için veya o halini düzeltme- sini ümidiyle ve görülü bunun müdara, tatmin etmek, mev- kiini korumak gibi bencil ay- ortaya konursa bunun da müdahene II , I 82 ; es-Sühreverdl'nin ni- telikteki için bk. 'Auari{ü'l-ma- 'arif, V, 213). Bu sebeple Gazzali, 'ulO.mi'd-din' de (I, 23) müdaheneyi kötü fiilierin kalpteki olan kötü huylar ve erdemsizlikler : Listlnü'l-'Arab, "dhn" md. ; et-Ta'rffat, "el-mü- dahene" md.; Tacü'l-'arüs, "dhn" md.; Kamus Tercümesi, IV, 620; Ebü'd-Dünya, fvlüdara- M. Hayr Ramazan YOsuf), Beyrut 1418/1998, s. 13-14; Taberi, Cami'u'l-beyan, XXIX, 21-22; Hibban, Rav- zatü'l-'ukala' ve nüzhetü'l-fuzala' M. Muh- yiddin Abdülhamid Beyrut 1397/1977, s. 70-73; Gazzali, il).ya' (Beyrut), 23; 182; beddin es-Sühreverdl, 'Avarifü'l-ma'arif (Gazzali, il).ya' !Beyrut) içinde), V, 213; Kurtubi, el-Cami', XVlll, 231-232; Balaban, el-il).san fi takrfbi ibn /:fibbtln el-ArnaOt), Bey- rut 1406/1986,ll, 190; Ahmed Rifat, Tasvir-i Ah- lak, 1305, s. 321-322; Hak Di- ni, 5252. MusTAFA r L Bir kimsenin birine kaçmadan iltifat etmesi, insanlarla iyi geçinmeye ahlak terimi. _j Sözlükte aldatmak" anla- dery kökünden türeyen müdara kelimesi olma, insanlarla iyi geçinme" manasma gelir. Terim olarak hareketleriyle yol açma- edilen veya olan nazik davranarak nü önlerneyi yahut gönlünü amaç- layan ifade eder (Lisanü ' l- 'Arab, "dry" md.; Tacü'l-'arüs, "dry" md .; Hacer, XXII, 330; Ahmed Rifat, s. 320- 32 Battat el-Kurtubi,

Upload: others

Post on 18-Jan-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: !ilkü bu erdem sayesinde nefsin bencilliği kırılır, nefret duygusu yatıştırılır ('Avari fü'l-ma'arif, V, I36-137, 139). Öte yandan sütilere göre bir kimsenin kendisiyle

MÜDAFAA

te kadar devam edecek ilahi, ahlak'i ve si­yasi bir nizarn olduğu iddia edilmiştir. Bu sebeple lll. ciltte Ahmed Midhat Efendi , Chateaubriand'ın Le genie de Christia­nisme adlı eserini ele alarak Nasraniyet'in kanün-ı ilahi, kanün-ı ahlak'i ve siyasetle olan ilişkilerini üç bölüm altında inceler.

Romanlarında ve diğer eserlerinde hiç­bir zaman mutaassıp bir müslüman tav­rı takınmamış olan Ahmed Midhat Efen­di'nin Müdô.faa ile beraber reddiye mahi­yetindeki bazı eserlerinin yayımının 1883-1900 yılları arasında yoğunlaşmış olması dikkati çekmektedir. Onun endişesi bazı Osmanlı gençlerinin Avrupa'daki dinsizlik akımiarına kapılması ihtimalidir. Nitekim bu yıllarda Ahmed Midhat Efendi, kabili­yetli ve vatanperver bir Osmanlı subayı olarak takdir ettiği Beşir Fuad'ı tanımış. onun pozitivist ve materyalist fikirlerle inanç kaybına uğradığına ve intiharına şa­

hit olmuştur. Böylece misyoner propagan­dalarıyla İslamiyet'ten uzaklaşan birtakım gençlerin varlığını farketmiştir (Okay, s. 268-277). Nitekim eserde bunun açık ifa­deleri göze çarpmaktadır (Il, 507-508; lll, 566). Müdafaa, gerek dönemin şartların­da dayandığı kaynaklara hakimiyeti gerek­se her seviyede okuyucunun kolayca anla­yabileceği bir dille kaleme alınmış olması sebebiyle diğer reddiyelere göre daha çok ilgi görmüştür.

BİBLİYOGRAFYA :

Ahmed Midhat, fvlüdafaa, İstanbul 1300-1302, 1-111; M. Orhan Okay, Batı fvledeniyeti Karşısında Ahmed fvlidhat Efendi, Ankara 1975, tür.yer.; Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, Konya 1989, s. 105-107; Sema Ermiş, Ahmet fvlidhat Efendi'nin Niztl-ı ilm ü Din Eserinde Din Bilim ilişkisi (yüksek lisans tezi , 2004), MÜ Sos­yal Bilimler Enstitüsü, s.13-15.

!il M. ÜRHAN ÜKAY

r

L

MÜDAHENE ( ;w,ı..wı)

Çıkar sağlama

veya hoş görünme amacına yönelik söz ve davranış

anlamında ahlak terimi.

1

_j

Sözlüklerde "yumuşaklık, uyumluluk; yapmacık tavır, olduğundan başka türlü görünme" gibi marralara gelen müdahene kelimesinin "yağ" anlamındaki dühnden türediği, yağın nesneleri yumuşatması gi­bi bazı söz ve davranışların insanları yu­muşatmasından, tepkilerini önlemesinden ve onları memnun etmesinden dolayı bu tür davranışlara mecaz yoluyla müdahene

460

dendiği, daha sonra bunun örfte hakikat manasında kullanılmaya başlandığı belir­tilmektedir. Buna göre Türkçe'deki karşı­lığı "yağcılık" olan müdahene insanların birine yaranmak, basit menfaatler elde et­mek gibi gayri ahlaki sebeplerle ona karşı aslında içlerinde sakladıkları gerçek niyet­leriyle çelişen ve ikiyüzlülüğü ifade eden bir terimhaline gelmiştir (Usanü'l-'Arab, "dhn" md.; Tacü 'l-'arQs, "dhn" md.; Kamus Tercümesi, IV, 620; Ahmed Rifat, s. 321-

322). İbn Ebü'd-Dünya'nın tanırnma göre müdahene, bir kimsenin başkalarıyla iliş­kilerinde güzel gördüğü davranış biçimle­rini ortaya koyarken karşı tarafın hoşuna gitmek için bu davranışlara Allah'ın hoş­lanmayacağı söz ve hareketler katmasıdır (İbn Balaban. II . 190). Seyyid Şerif el-Cür­canl ise müdaheneyi, "bir kimsenin, kötü­lüğü görüp de önlemeye gücüyettiği hal­de kötüden veya başka birinden çekindi­ğinden ya da dini duyarsızlığından dolayı kötülüğü engellememesi" şeklinde nisbe­ten farklı bir şekilde tanımlamıştır (et-Ta'­rf{at, "el-müdahene" md.). Bu tanırnlara göre müdahene kavramında, "temel inanç ve ilkelerden ödün verecek derecede sah­te davranışlar sergileme" anlamının da bu­lunduğu ve bundan dolayı haram kılındığı anlaşılmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de ve sahih hadislerde müdahene kelimesi geçmemektedir. Ka­lem süresindeki bir ayette (68/9) aynı kök­ten gelen iki fiile müdahene anlamı veril­miştir. Nitekim Elmalılı Muhammed Ham­di, Hz. Peygamber'e hitap sadedindeki bu ayeti, "Onlar arzu ettiler ki müdahene et­sen, o vakit müdahene edeceklerdi" diye çevirmiştir (Hak Dini, Vlll, 5252). Diğer

tefsirlerde de bu yönde yorumlar bulun­maktadır (mesela bk. Taberl, XXIX, 2I-22;

Kurtubl, XVIll, 23 I -232). Ayrıca müslüman­ların dini inanç ve değerlerindesebat et­melerini. bu hususta taviz vermemelerini emreden, riya ve dalkavukluğu yasaklayan ayet ve hadisler dalaylı biçimde müdalıe­neyi yasaklamaktadır. Kaynaklarda müda­hene ile "müdara" kavramları arasındaki farklılığa dikkat çekilerek müdahenenin, "bir kimsenin veya zümrenin şerrinden korunmak için dini ilkelere ters düşme­den ona karşı hoşgörülü davranma" anla­mına gelen müdaradan farklı olduğu, mü­dar anın meşru, müdahenenin haram kı­

lındığı belirtilmektedir. Nitekim İbn Hib­ban'ın Ravzatü'l-'u~ala' ve nüzhetü'l­fuzala' adlı eserinin konuyla ilgili bölümü "İnsanlara Müdara Etme ve Müdahene­den Sakınma" başlığını taşır. İbn Hibban burada akıllı insanın birlikte yaşamak zo-

runda olduğu kişilere müdara etmesi. an­cak müdalıeneye kalkışmaması gerekti­ğini hatırlattıktan sonra müdaranın sada­ka değeri taşıdığını, müdahenenin ise ki­şiyi günaha sokan bir davranış olduğunu kaydetmektedir. Gazzali de bu iki kavra­mın farkım, daha ziyade kişinin birine kar­şı yumuşaklık gösterip onu idare etmeye çalışmasının arkasındaki niyette görmüş­tür. Buna göre eğer birine karşı dinin se­lameti için veya o kişinin halini düzeltme­sini sağlamak ümidiyle yumuşak ve hoş­görülü davranılırsa bunun müdara, çıkar sağlamak, arzularını tatmin etmek, mev­kiini korumak gibi bencil düşüncelerle ay­nı davranışlar ortaya konursa bunun da müdahene olacağını belirtmiştir (İQ.ya', II , I 82; Şehabeddin es-Sühreverdl'nin aynı ni­telikteki tanımları için bk. 'Auari{ü'l-ma­'arif, V, 213). Bu sebeple Gazzali, İ]J.ya'ü 'ulO.mi'd-din'de (I, 23) müdaheneyi kötü fiilierin kalpteki kaynağı olan kötü huylar ve erdemsizlikler arasında zikretmiştir.

BİBLİYOGRAfYA :

Listlnü'l-'Arab, "dhn" md. ; et-Ta'rffat, "el-mü­dahene" md.; Tacü'l-'arüs, "dhn" md.; Kamus Tercümesi, IV, 620; İbn Ebü'd-Dünya, fvlüdara­tü 'n-ntıs (nşr. M. Hayr Ramazan YOsuf), Beyrut 1418/1998, neşredenin girişi, s. 13-14; Taberi, Cami'u'l-beyan, XXIX, 21-22; İbn Hibban, Rav­zatü'l-'ukala' ve nüzhetü 'l-fuzala' (nşr. M. Muh­yiddin Abdülhamid v.dğr.), Beyrut 1397/1977, s. 70-73; Gazzali, il).ya' (Beyrut), ı, 23; rı , 182; Şehii­beddin es-Sühreverdl, 'Avarifü'l-ma'arif (Gazzali, il).ya' !Beyrut) içinde), V, 213; Kurtubi, el-Cami', XVlll, 231-232; İbn Balaban, el-il).san fi takrfbi Şa/J.f/J.i ibn /:fibbtln (nşr. Şuayb el-ArnaOt), Bey­rut 1406/1986,ll, 190; Ahmed Rifat, Tasvir-i Ah­lak, İstanbul 1305, s. 321-322; Elmaltlı , Hak Di­ni, vııı , 5252. ~ MusTAFA ÇAörucı

r

L

Bir kimsenin şerrioden korktuğu birine karşı aşırıya kaçmadan iltifat etmesi,

insanlarla iyi geçinmeye çalışması anlamında ahlak terimi.

_j

Sözlükte "kandırmak, aldatmak" anla­mındaki dery kökünden türeyen müdara kelimesi "hoşgörülü olma, insanlarla iyi geçinme" manasma gelir. Terim olarak taş­kın hareketleriyle huzursuzluğa yol açma­sından endişe edilen veya aşırı alıngan olan kişilere karşı nazik davranarak kötülüğü­nü önlerneyi yahut gönlünü almayı amaç­layan davranışları ifade eder (Lisanü 'l­'Arab, "dry" md.; Tacü'l-'arüs, "dry" md.; İbn Hacer, XXII, 330; Ahmed Rifat, s. 320-

32 ı) İbn Battat el-Kurtubi, müdaranın

Page 2: !ilkü bu erdem sayesinde nefsin bencilliği kırılır, nefret duygusu yatıştırılır ('Avari fü'l-ma'arif, V, I36-137, 139). Öte yandan sütilere göre bir kimsenin kendisiyle

asıl hedefinin ülfet olduğunu ve farklı ka­rakterdeki insanlara karakterlerine uygun biçimde davranınayı gerektirdiğini belir­tir (Şer/:ıu Şa/:ıl/:ıi'l-Bui]arf, VII , 294-295) .

İbn Hacer el-AskalEınl de müdarayı "bilgi­siz kişiyi eğitmek, günahkarı kötü fiil in­den vazgeçirmek gibi faaliyetlerde bulu­nurken muhataba karşı yumuşak davran­mak" şeklinde tanımlamıştır (Fet/:ıu'l-btın-, XXII, 330) . Kaynaklarda, müdaranın bir za­rarın önlenmesi veya bir hayrın gerçekleş­mesi gibi Allah rızasına uygun amaçlara dayandığına dikkat çekilerek böyle bir ga­ye taşımayan , çıkar sağlama ve mevki ka­zanma gibi sebepler le insanlara karşı hoş görünmeye "müdahene" denildiği ve bu­nun haram olduğu belirtilmektedir (bk MÜDAHENE)

Müdara kelimesi Kur'an- ı Kerim'de geç­memekte, bazı hadis mecmualarında Hz. Peygamber'in konuyla ilgili tavsiyeleri yer almaktadır. Buharl, " İnsanlara Müdara" başlıklı babda ("Edeb", 82) içinde müdara kelimesi geçmemekle birlikte konuya dair olan hadisiere yer vermiş, ayrıca ashaptan Ebü'd-Derda'nın muhtemelen müşriklerin

ve münafıkların ileri gelenlerini kastede­rek söylediği, "Biz bazı kimselere karşı içi­miz öfke dolu olduğu halde güler yüzlü ol­maya çalışırdık" anlamındaki sözünü nak­letmiştir. Burada geçen bir hadise göre ResOluilah kendisini ziyaret etmek isteyen bir kimsenin gıyabında, "O adam kabilesi içinde çok kötü biridir ama bırakın gelsin" demiş, adam huzuruna geldiğinde onu sı­cak karşılamış, daha sonra bu tutumunun sebebini soran Hz. A.işe'ye, onu kendi hu­zurunda yüz bulamamış insan durumuna düşürüp kıyamet gününde Allah'ın huzu­runda daha da kötü bir hale gelmesini is­temediği için böyle davrandığını söylemiş­tir. Bu hadis müdaranın meşrü ve men­dup olduğuna dair en önemli delil sayıl­mıştır. Yine hadis mecmualarında "Resü­lullah'ın, kadınların psikoloj ik özellikleri dik­kate alınarak onlara karşı nazik davranıl­

ması yönündeki öğütleri yer almaktadır (Dariml, "Nikal:ı", 35; Buhar!, "Nikal:ı", 79;

Tirmizi, "Tala~". 12) .

Bazı kaynaklarda Hz. Peygamber'in, "Farz namazla emrolunduğum gibi insan­lara müdara etmekle de emrolundum" dediği (ŞirGye b. Şehredar ed-Deyleml, I,

76), aklın başta gelen gereğinin Allah'a imandan sonra insanlara müdara etmek olduğunu söylediği (Beyhaki, VI, 343), in­sanlara müdara etmenin sadaka yerine geçeceğini belirttiği (a.g. e. , VI, 344) yö­nünde yer alan rivayetlerin sıhhati şüphe­li kabul edilmişse de (AclGnl, I, 228 , 507-

508; ll, 280; ibn Ebü'd-Dünya, s. 23-25 Ina­ş irin dipnotları]) bu tür sözler, Kur'an'ın ve sahih hadislerin genel öğretisine uygun olması yanında tarih boyunca İslam top­lumlarının hakim karakteri haline gelmiş olan hoşgörünün ilkelerini içermesi bakı­mından da önem taşımaktadır. İbn Ebü'd­Dünya'nın bu tür rivayetleri topladığı Mü­dô.rô.tü'n-nô.s adlı eserinde (bk. bibl.) çe­şitli başlıklar altında 186 hadis ve haber yer almaktadır.

Tasawuf literatüründe ahlak terbiyesi bakımından büyük değer verilen müdara konusu genellikle uhuwet, sohbet, sabır. ülfet gibi kavramlar çerçevesinde ele alı­narak insanlara karşı güler yüzlü, tatlı dil­li ve hoşgörülü olmanın, onlardan gelebi­lecek sıkıntılara katianmanın önemi üze­rinde durulmuştur. Hz. Peygamber'in mü­dar asından bazı örnekler nakleden Şeha­beddin es-Sühreverdl'nin kaydettiğine gö­re aile, çocuklar, komşular, dostlar ve bü­tün insanlara karşı müdara göstermek sü­fiyyenin ahlakındandır. Kişinin gerçek ka­rakteri sıkıntılara katianma derecesiyle or­taya çıkar. İnsanın aklının güçlü, ilminin ve hilminin zengin olduğunu müdaradan da­ha iyi gösterecek bir erdem yoktur. Çün­kü bu erdem sayesinde nefsin bencilliği kırılır, nefret duygusu yatıştırılır ('Avari­fü'l-ma'arif, V, I36-137, 139). Öte yandan sütilere göre bir kimsenin kendisiyle iyi geçinebilmeleri için insanları zahmete sok­ması tasawufı ahiakla bağdaşmaz (Hüc­vlrl, ll , 583; Şehabeddin es-Sühreverdl, V, 214) .

İbn Kuteybe'nin 'UyCınü 'l-al].bô.r' ı (I ,

449-450; III , 26-30) ve İbn Abdülber en-Ne­merl'nin Behcetü'l-mecalis'i (I, 661-666)

gibi edebi -ahlaki mahiyetteki eserlerde insanlara müdara etmenin toplumsal iliş­kiler açısından getireceği faydalara dair hadislerden ve sahabe sözlerinden başla­yarak hakimane sözler ve şiirler derlen­miştir. Şii literatüründe de Hz. Ali'ye mü­dara konusunda hikmet li sözler isnat edil­miştir (Had! ei-Müderri sl, s. 446-448).

BİBLİYOGRAFYA :

Lisanü'l-'Arab, "dry" md.; Tacü'l-'aras, "dry" md.; Wensinck, el-Mu'cem, "dry" md.; Darim!, "NikaJ:ı" , 35; Buhar!, "NikaJ:ı " , 79, "Edeb" , 82; Tirmizi, "Tala~", 12; İbn Kuteybe. 'Uyünü 'l-ai)­biir (Tavli ), 1, 449-450; lll, 26-30; İbn Ebü'd-Dün­ya, Müdaratü 'n-nas (nşr. M. Hayr Ramazan YO­suf) . Beyrut 1418/1998; İbn Battal ei-Kurtub!, Şerl:ıu Şa/:ıfl:ıi'l-Bul]arf ( n ş r. Eb O Tem!m Yas ir b. İbra him ), Riyad 1420/ 2000, VII , 294-295; Bey­haki, Şu'abü 'l-fman ( nşr. EbG Hacer M. Sai d b. BesyOn! ZağiG I J, Beyrut 1410/ 1990, VI , 343-344; İ bn Abdülber, Behcetü 'l-mecalis, 1, 661-666; Hücv!r!, Keşfü '1-ma/:ıcab (tre. is' ad Abdülhad! Kın­dil ). Beyrut 1980, II, 583 ; Gazzal!, İ/:ıya'ü 'ulü-

MÜDAVATÜ'n-NÜFÜS

mi'd-din, Kahire 1967, II, 182; Ş!rüye b. Şehre­dar ed-Deylem!, el-Firdevs bi-me'şüri'l-i)i(fib ( nş r.

Ebu Hacer M. Said b. BesyG nJ Zağ ıuı ı. Beyrut 1406/ 1986, ı, 76; Şehilbeddin es-Sühreverd!, 'Ava­rifü 'l-ma'arif ( Gazzaıı , İ/:ıya' [Beyrut[ içinde), V, 136-137, 139, 213-214; İbn Hacer. Fet/:ıu'l-barf (Sa 'd), XX, 330; XXII, 330; Aclün!. Keşfü'l-l]afa', ı , 228 , 507-508; II , 280; Ahmed Rifat, Tasvir-i Ahlak, İstanbul 1305, s. 320-321; Had! ei-Mü­derris!, Mevsü'atü '/-İmam 'Aif {ı'l-al]lak, Beyrut 1418/ 1998, s . 446-448 . ~

M M usTAFA Ç AGRICI

L

MÜDAVATÜ'n-NÜFÜS ( ..,.._,.w ı .::.ıi.9 1 .A.o )

İbn Hazm'ın (ö. 456/1064)

ahlaka dair eseri. _j

Telif edildiği dönemden itibaren çeşitli isimlerle anılan eserin yaygın adı, birinci bölümün başlığını oluşturan "müdavatü'n­nüfüs ve ıslahu'l-ahlak" ifadesiyle ilgili ol­malıclır. Ayrıca önsözde kitabın yazılış ama­cı da aynı terimlerle açıklanmaktadır. Kita­bın diğer bir adı el-Al].lô.~ ve's-siyer olup bu da bir bölüm başlığıdır. Her iki isim bir­leştirilerek el-Al].lô.~ ve's-siyer ii müdô.­vfıti'n-nütCıs şeklinde de anılmaktadır. Biz­zat müellif de eserini değişik isimlerle zik­retmektedir. Mesela 439 ( 1 04 7) yılından önce kaleme aldığı bilinen et-Ta~rib li­J:ıaddi'l-mantı~ adlı kitabında (IV, 318-3 ı 9)

eseri Fi Al].ld~i'n-nefs ve Fi Al].JQ~i 'n­

nefs ve's-sireti'l-fô.zıla şeklinde kaydeder. Müellifin buradaki ifadelerinden et-Ta~­rib'i telif ettiği sırada Müdô.vô.t'ı yazmayı planladığı anlaşılmaktadır. et-Ta~rib'de

pratik aklın tanımı ile Müdô.vô.t'taki ta­nımlama aynıdır (krş. el-Al].la~ ve's-siyer tr müdauati 'n-nüfus, s. 57). Ayrıca akıl gü­cünün ahlaki hayattaki kontrol edici işlevi

de -et-Ta~rib'de belirttiği şekilde- Müdô.­vatü'n -nütCıs 'ta (s. 18-19) müstakil bir başlık altında ele alınmaktadır. Bu ben­zerlikler eserin İbn Hazm'a aidiyeti konu­sunda şüpheye yer bırakmamaktadır. İbn Hazm'a en yakın kaynak olan İbn Hay­yan'ın günümüze ulaşmayan el-M etin ad­lı eserinden aktarmalarda bulunan İ bn Bessam (e?·lal].lre, s. 171) ve aynı kaynağı izleyen Yaküt (Mu'cemü 'l-üdeba', Xl!, 252)

eserin adını İbn Hazm 'ın atfında olduğu gibi Kitabü Al].lô.~i'n-nefs şeklinde ver­mekte, Makkarl de aynı bilgiyi tekrarla­maktadır (Nefrıu 't-tib, ll, 79) Zehebl ise İbn Hazm 'ın ikinci atfında geçen "ahlak" ve "slret" kelimelerinden ötürü olsa gerek iki cilt zannettiği eseri es-Siyer ve'l-al].lô.~

adıyla anmaktadır (A'lamü 'n-nübela', XVIII,

461