İşçi sözü kasım 2014

16
Karaman/Ermenek: "Yaşam ile ölüm arasında" Yerin altında, yüzüne aniden vuran dumanın nefes kesen gazıyla sarsılmış ve sendeleyerek yere düşmemeye çabalıyordu ki, arkasından büyük bir hızla gelen suyu farketti. Akıntının hı- zıyla yeraltında ilerleyen su raylar üzerindeki demir vagonları birbirine vurarak gürültüyle deviriyordu. Maden ocağının çıkışına yaklaşık 500 metre mesafe olan bu tünelde, ölüm ile yaşam arasında bir yerde olduğunu hemen an- lamıştı: "Yaşam ile ölüm arasında gidip geldim. Dumandan etkilenmeme rağmen suyun içinde 350 metre koşup 1.100 basamak merdiven çık- tım. Nefes alamamaya başlamıştım. Adım ata- cak halim kalmamıştı. Yaşama ümidimi kesmiş- tim. Gördüğüm ışık ümidim oldu. Işığı görme- seydim kendimi bırakacaktım". Devamı 2. sayfada > "Yeni Türkiye"nin temel taşları: 12 yılda 14 bin işçi katledildi! IŞİD’in Kobanê’ye saldırılarının yoğunlaştığı ve Cumhur-Başbakan Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” diyerek niyetini açık ettiği bir dönemde, İstanbul Tabip Odası tarafından acil bir eylemle duruma tepki gösterilmesi gerektiği belirtildi. Su- ruç-Kobanê sınırında insan zinciri oluşturulması için harekete geçildi. Ülke tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmaların- dan biri olan, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturma- sının üstü örtüldü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ge- çen ay, İçişleri eski bakanı Muammer Güler’in oğlu Ba- rış Güler, Ekonomi eski bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan’ın ve Rıza Sarraf’ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkında yürütülen yolsuzluk ve rüş- vet soruşturması hakkında takipsizlik kararı verdi. Kobani’deki savaşı ve kadın hareketine yansımasını feminist mücadele içinden ka- dınlarla görüştük. Barış İçin Kadın Girişimi’nin eylemlerini Emel ve Seher arkadaşlarımızla konuştuk. Kobane Olayları kitle inisiyatifinin eseridir Aykut Özer > 3 Hepimiz olağan şüpheliyiz İlkay Öngören > 4 İnsanlığa ses verebildik mi? Ayla Çelik > 7 “Müzakere Süreci” rafa mı kalkıyor? Necdet Seçer > 10 Uğurlar olsun Suphi Nejat Bahadır Altan > 13 AKP, 17 Aralık soruşturmasını sıfırladı Suruç sınır izlenimleri: “Kobanê düşmeyecek!” Kadınlar barış istiyor Mustafa Eker > 4 Oya Öznur > 10 Röportaj: Hilal Kaya > 6 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Foto: Sadık Güleç Kasım 2014 / Sayı 5 Fiyatı 1,5 TL

Upload: isci-soezue

Post on 22-Jul-2016

233 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Kasım 2014 tarihli 5. sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: İşçi Sözü Kasım 2014

Karaman/Ermenek: "Yaşam ile ölüm arasında"

Yerin altında, yüzüne aniden vuran dumanınnefes kesen gazıyla sarsılmış ve sendeleyerekyere düşmemeye çabalıyordu ki, arkasındanbüyük bir hızla gelen suyu farketti. Akıntının hı-zıyla yeraltında ilerleyen su raylar üzerindeki

demir vagonları birbirine vurarak gürültüyledeviriyordu. Maden ocağının çıkışına yaklaşık500 metre mesafe olan bu tünelde, ölüm ileyaşam arasında bir yerde olduğunu hemen an-lamıştı: "Yaşam ile ölüm arasında gidip geldim.Dumandan etkilenmeme rağmen suyun içinde350 metre koşup 1.100 basamak merdiven çık-

tım. Nefes alamamaya başlamıştım. Adım ata-cak halim kalmamıştı. Yaşama ümidimi kesmiş-tim. Gördüğüm ışık ümidim oldu. Işığı görme-seydim kendimi bırakacaktım".

Devamı 2. sayfada >

"Yeni Türkiye"nin temel taşları:12 yılda 14 bin işçi katledildi!

IŞİD’in Kobanê’ye saldırılarının yoğunlaştığıve Cumhur-Başbakan Erdoğan’ın “Kobani düştüdüşecek” diyerek niyetini açık ettiği bir dönemde,İstanbul Tabip Odası tarafından acil bir eylemleduruma tepki gösterilmesi gerektiği belirtildi. Su-ruç-Kobanê sınırında insan zinciri oluşturulmasıiçin harekete geçildi.

Ülke tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmaların-dan biri olan, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturma-sının üstü örtüldü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ge-çen ay, İçişleri eski bakanı Muammer Güler’in oğlu Ba-rış Güler, Ekonomi eski bakanı Zafer Çağlayan’ın oğluSalih Kaan Çağlayan’ın ve Rıza Sarraf’ın da aralarındabulunduğu 53 kişi hakkında yürütülen yolsuzluk ve rüş-vet soruşturması hakkında takipsizlik kararı verdi.

Kobani’deki savaşı ve kadın hareketineyansımasını feminist mücadele içinden ka-dınlarla görüştük.

Barış İçin Kadın Girişimi’nin eylemleriniEmel ve Seher arkadaşlarımızla konuştuk.

Kobane Olayları kitle inisiyatifinin eseridirAykut Özer > 3Hepimiz olağan şüpheliyiz İlkay Öngören > 4İnsanlığa ses verebildik mi? Ayla Çelik > 7“Müzakere Süreci” rafa mı kalkıyor? Necdet Seçer > 10Uğurlar olsun Suphi Nejat Bahadır Altan > 13

AKP, 17 Aralık soruşturmasınısıfırladı

Suruç sınır izlenimleri: “Kobanê düşmeyecek!”

Kadınlar barış istiyor

Mustafa Eker > 4 Oya Öznur > 10 Röportaj: Hilal Kaya > 6

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Foto: Sadık Güleç

Kasım 2014 / Sayı 5Fiyatı 1,5 TL

Page 2: İşçi Sözü Kasım 2014

"Yeni Türkiye"nin temel taşları:12 yılda 14 bin işçi katledildi!

Suyun hızıyla birbirine vuranvagonların çarpışma sesini duyu-yor, dönüp arkasına bile bakamı-yordu. Su onu yakalayıp yutmakistercesine bir hız ve iştahla arka-sından geliyordu. Son nefesine vetükenen takatine inat ışığa doğrukoştu. Dik merdivenleri tırmandıve kendini dışarıya atmayı başardı.Kurtulmuştu. İçeride kalan arka-daşlarına haber verememenin, yar-dım edememenin suçluluğuyla"kendimi kötü hissediyorum" di-yordu, 22 yaşındaki madenci Me-sut Öner...

Ermenek'te, en ilkel koşullardave can güvenliğinden yoksun ola-rak maden ocağına sokulan işçileraniden yükselen suların içindekayboldular. 8 işçi son anda kaç-mayı başarırken, 18 maden işçisiyeraltında sulara gömüldü. İşçile-rin alınterini ve emeğini sömür-meyle yetinmeyen vahşi kapitaliz-min gözünü kâr hırsı bürümüşpatronları, artık işçi kanıyla besle-niyorlar.

365 gün 4 mevsim kesintisiz birşekilde iş cinayetleri sürüyor. Ser-mayenin seri katilleri cinayetlerinitoplu katliamlara dönüştürdüler.Soma ve katledilen 301 maden iş-çisi daha dün gibi hafızalarda. Er-menek'te 18 maden işçisinin sula-ra gömülmüş bedenlerine dahahenüz ulaşılamamışken, iş cinayetimahalline giden AKP Hüküme-ti'nin çalışma bakanı bütün yüz-süzlüğüyle "hayat devam ediyor"diyerek "uyum içinde çok güzelçalışıyoruz" vurgusunda bulunu-yor. Bakan Çelik, fütursuz bir şekil-de işçi katliamlarından AKP Hükü-meti'nin sorumlu olduğunu da iti-raf ediyor; kapatılması ve işçi çalış-tırılmaması gereken bu madenle-rin bakanlıkların kapılarına daya-nan yandaş patronların basıncıylaaçıldığını belirtiyor...

Türkiye ortalamasına göre ma-den işçileri arasında sendikalı işçisayısı yüzde 19,65. Bu oranın Kara-man maden işçileri arasında yüzde3,04 olduğunu görüyoruz. İş cina-yetlerine dur diyebilmenin enönemli faktörünün işçi sınıfının ör-gütlülüğünden geçtiğini asla unut-mamak gerekiyor. Tablo böyleolunca da üst üste gelen işçi katli-amlarının etrafında işçi ailelerinin

oluşturduğu gözyaşları ve ağıtlarlayüklü halelere tanıklık etmeye de-vam ediyoruz...

Ermenek'te sular altında kalan18 maden işçisinin bedenine ulaşı-lamamışken, diğer maden ocakla-rından da ardı ardına iş cinayetlerihaberleri gelmeye devam ediyor:

- “Zonguldak Gelik'te ruhsatsızişletilen bir maden ocağında mey-dana gelen göçük sonucu 2 ma-den işçisi mahsur kalmıştır ve ken-dilerine ulaşılamamıştır...”

- "Bartın Amasra'da galeri açmaçalışmaları yapan 3 maden işçisigöçük altında kalmış, 1 maden iş-çisi yaralı olarak kurtarılmış, 2 ma-den işçisi ise ölmüştür..."

Bartın'da bulunan ocak Çinlimaden işçilerini çalıştırması ile bili-nen Hema Enerji A.Ş'ye ait. Geçenay bu maden ocağında meydanagelen göçükte Çinli maden işçisiWenliang Zhang ölmüştü. Bu gö-çükte ise Çinli işçiler MaoshunYang ile Shoujle San iş cinayetinekurban gittiler. Geçen ay "İş cina-yetleri ulus ve kimlik farkı gözet-meksizin sürüyor" demiştik. 365gün 4 mevsim işçi katliamı sürü-yor!

Isparta / Yalvaç: "Şu fakirlik olmaz olsun"

Sabahın 5'inde yataklarındankalkıp yollara düştüler. 12, 16 yaş-larında olan da vardı, 58 yaşındaolan da. Çoğu kadın ve çocuklar-dan oluşan geçici mevsimlik işçi-lerdi. Sabahın ilk saatlerinde tıkabasa dolduruldukları külüstür işçiservisinin kapasitesi 27 kişiydi.Ama onlar ite kaka tam 45 kişibindirildiler. 16 yaşlarında bir ço-cuk işçi, inanılmayacak bir rakamsöyledi; "Eğer hafta sonu olsaydıokullar tatil olduğu için işe giden-lerin sayısı daha fazla olacaktı vebiz o servise 80 kişi binmiş olacak-tık. Hafta sonu servisleri en az 80kişi olur." Elma toplamaya gidentarım işçilerini taşıyan arızalı servisminibüsünün freni patladı ve kont-rolden çıkan araç devrildi. Sürükle-nen araçtan fırlayan işçilerle, 50metrelik bir alana yayılan ve 17 iş-çinin bedeninden oluşan bir ölümtarlası meydana geldi. 28 işçi yara-lanarak hastaneye kaldırıldı. 16 ya-şındaki Esme Altunbay ve 58 ya-şındaki Safiye Aksoy ağır yarala-

nanlar arasındaydı...

Yalvaç'ta katledilen 17 tarım iş-çisi kayıtlara iş cinayeti olarak de-ğil, trafik kazası olarak geçirildi.Çalıştıklarına dair ne bir kayıt nede sigortaları vardı. Yaşlarına göre30 ile 35 TL arasında gündelik alı-yorlardı. "Çavuşbaşı" denilen aracıbir taşeron onların başında da var-dı ve "kelle başına yaklaşık olarak15 ila 20 TL alıyordu..."

İş cinayetleri kapitalizmin fıtratında var

Ermenek'te, 18 maden işçisinincansız bedenlerinin çıkarılmasınıbekliyorduk. Yalvaç'ta, çoğu kadınve çocuklardan oluşan 17 tarım iş-çisinin cansız bedenlerinden olu-şan bir ölüm tarlasıyla karşılaştık.Yalvaç'ta "olmaz olsun şu fakirlik"diyen feryatlara, Ermenek'ten yük-selen "genç mezarları olacağına açmezarları olsun" çığlıkları karışıyor.

Vahşi kapitalizm ölümcül kârhırsıyla ilkel sermaye birikimi sağ-layabilmek için seri cinayetler işli-yor, katliamlar gerçekleştiriyor.Sermayenin AKP Hükümeti ise bukatliamlara her türden zemini veuygun koşulları sağlıyor.

Torunlar Center'ın Mecidiyeköyşantiyesinde katledilen 10 inşaatişçisinin kanı bile kurumadan, pat-ronlar hakkında takipsizlik kararıveriliyor. Hepsi de kopya cinayet-ler. Katil belli, azmettirenler ise or-tada. 12 yıllık AKP iktidarında 14bin işçi iş cinayetlerinde katledildi.AKP'nin "Yeni Türkiye"sinin temeltaşları bunlar...

365 gün ve 4 mevsim kesintisizişçi katliamı gerçekleştirilen bualınteri hırsızları cumhuriyetindene patronların kopya cinayetlerisonlandırılabilir, ne de gözünüvahşi kâr kırsı bürümüş bu seri ka-tiller gerçek anlamda cezalandırı-labilir. Bunun için işe önce her dü-zeyde örgütlenerek ve ilk iş olarakda AKP Hükümeti'ni mezara gö-merek başlamak zorundayız.

Kapitalizmin mezarını kazmakiçin iş başına!

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Kasım 2014, Sayı: 5Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfı-nın inisiyatif kazanmasına, mücadele de-neyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Kasım 2014

Page 3: İşçi Sözü Kasım 2014

Kobane Olayları kitle inisiyatifinin eseridir

Ekim ayı başında, IŞİD’in Kobanekuşatmasını ve hükümetin bu konuda-ki tavrını protesto etmek, ayrıca bukonuda toplumda duyarlılık yaratmakamacıyla on binlerce Kürt eylemegeçti. Siyasi iktidar, bu kitlenin karşı-sına güvenlik güçlerinin yanı sıra, fa-şist çeteleri, kimi yerlerde korucuları,yerel egemenleri ve siyasi İslamcıKürtleri (HÜDA-PAR) çıkartı. İkigün boyunca süren çatışmalarda silahda kullanılmasının sonucunda, kırkıaşkın kişi hayatını kaybetti, yüzlerce-si yaralandı. Aralarında çok sayıdadevlet binasının da bulunduğu birçokyer tahrip edildi, yakıldı. Hükümet,olayları kontrol altına alabilmek ama-cıyla, 34 yıl aradan sonra (12 Eylül1980 askeri darbesi) ilk kez bölgedealtı ilde sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Olayların yatışmasının ardından, polisoperasyonları başladı. Yüzlerce kişigözaltına alındı; bunların 300 kadarıtutuklandı.

Siyasi iktidar ve burjuva medya,olaydan, Öcalan ve KCK’nin yanı sı-ra, HDP’yi sorumlu tuttu. KitlelerinHDP’nin çağrısı üzerine sokağa çıktı-ğı ileri sürülerek, ölümler, tahribat vekargaşadan bu partinin sorumlu oldu-ğu savunuldu. Her ne kadar HDPMYK insanları eyleme çağıran birbildiri yayınlamış olsa da, olaylarınbu boyuta ulaşmasından bu partininsorumlu olduğunu iddia etmek insaf-sızlıktır. Olayların büyümesinde, gös-tericilerin karşısına, karşıt güçlerin çı-karılmasının büyük payı vardır. Buklasik taktik, devletin, 12 Eylül önce-sinde de uyguladığı bir yöntemdir.

Ancak muhaliflerin sindirilmesindenziyade, olayların büyüyüp, kontrol dı-şına çıkmasına yol açmaktadır. Ayrı-ca, hiç kimse, HDP’nin, kitlelere, vur-ma, yakma, yıkma çağrısı yaptığınıiddia edemez. Bu durum kendiliğin-den kitlesel eylemlerin doğasında var-dır. Bazen kitle eylemleri, yaşananolaylar, kitle psikolojisi gibi çeşitlinedenlerle planlananın dışına çıkabi-lir; başlangıçta düşünülmeyen geliş-melere yol açabilir. Bu konuda, top-lumsal ve siyasal mücadele tarihindençok sayıda örnek verilebilir.

16 Haziran 1970 İşçi Direnişi ben-zer bir örnektir. İşçiler, sendika seçmeözgürlüğünü kısıtlayan yasa tasarısınakarşı, DİSK’in çağrısı üzerine, sokağaçıkmışlardı. Alınan karara göre, 15 ve16 Haziran tarihlerinde işbaşı yapıla-cak ama çalışılmayacak; fabrika böl-gelerinde kitlesel yürüyüşler yapıla-caktı. 17 Haziran’da Taksim’de yapı-lacak kitlesel bir mitingle eylemlersonlandırılacaktı. 15 Haziran planlan-dığı gibi geçti. Ancak 16 Haziran gü-nü, İstanbul’un Anadolu yakasında,Bağdat Caddesinden Kadıköy’e yürü-yen işçi kitlesinin önü, YoğurtçuPark’ın karşısında, Kurbağalıdereüzerindeki dar köprüye barikat kuru-larak, kesildi. Burada, işçilerle polisarasında arbede yaşandı. Polis silahkullandı ve iki işçi hayatını kaybetti.Ondan sonra olaylar kontrolden çıktı

ve iktidar partisinin binası ve Kadı-köy Kaymakamlığı dâhil çok sayıdayerin tahrip edilip yakılmasıyla de-vam etti. Dönemin hükümeti, işçiolaylarını kontrol altına alabilmekiçin, İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyö-netim ilan etti.

Rusya tarihinde, 1905 İşçi Devri-mi de benzer bir süreçten geçerek or-taya çıkmıştır. Papaz Gapon’un ön-derliğinde Kışlık Saray’a yürüyenbinlerce işçinin amacı, kimi talepleriiçin Çar’a ricada bulunmaktı. Ancak,işçilerin askerler tarafından silahla ta-ranıp birçoğunun katledilmesindensonra bu masum yürüyüş, tüm ülkeyisaran bir işçi ayaklanmasına dönüştü.Burada 1905 devriminin müsebbibi-nin Papaz Gapon olduğunu iddia et-mek ne kadar doğru ve gerçekçiyse,6-7 Ekim’de bölgede yaşanan olaylar-dan HDP’yi sorumlu tutmak da o ka-dar doğrudur. Siyasi iktidar ve burju-va çevrelerin hedefi, siyasi saldırılarlabu partiyi sindirmek ve tecrit edip, et-kisizleştirmektir. Bu çerçevede, HDPiçindeki kimi siyasetçilerin siyasi ikti-dar ve burjuva çevrelerin saldırıların-dan etkilenip özeleştiri yapar durumadüşmeleri son derece anlamsızdır.“Demirden korkan trene binmez”.Kitlelerin enerji ve inisiyatifine daya-narak siyaset yapanlar, siyasetenonaylamasalar da, bu tür gelişmelerikabullenmelidirler. Aykut Özer

Kasım 2014 3İşçi Sözü

“Vandalizm” mi, yoksulların isyanı mı?

“Kobane Olayları” sırasında çoksayıda devlet binası ve işyerinin göste-riciler tarafından tahrip edilip, yakıl-ması, siyasi iktidar tarafından öneçıkarıldı ve olan bitenler “Vandalizm”olarak tanımlandı. Böylece, Kürt siya-seti hareketi karalanmaya ve gösterilerimotive eden haklı siyasi nedenler giz-lenmeye çalışılıyor. Ama bunun da öte-sinde, siyasi iktidar ve burjuvaçevrelerin bu yaklaşımının ardındaki sı-nıfsal ve ideolojik temeli görmek gere-kiyor. Burjuva mantığı teşhir etmekgerekiyor.

Birinci olarak, olaylarda, çoğu gös-terici, kırkı aşkın kişi hayatını kaybetti;yüzlercesi yaralandı. Asıl öne çıkarıl-ması gereken durum budur. Yapılmasıgereken ise bu cinayetlerin faillerininyakalanıp gerekli cezalara çarptırılması-dır. Ancak burjuvazinin temsilcisi siyasiiktidara göre, “camlar”, “canlardan”daha değerli ve önemlidir. Bu yaklaşımsadece bu olayların değerlendirilme-sinde değil, maden ocaklarında, inşaat-larda ve sanayi sitelerinde her gün çoksayıda işçinin ölümüne yol açan iş cina-yetlerinde de görülüyor. Burjuvazi ve

siyasi iktidara göre, ekmek parası uğ-runa, patronların kârları için çalışırkenölenler “üretim zayiatıdır”. Aynen as-kerlik yaparken ölenlerin “eğitim za-yiatı” sayılması gibi. Sermaye ve servetbirikimini her şeyin merkezine koyanlariçin, mallar, canlardan daha değerlidir.Cana değil mala dönük saldırılar dahavahimdir, dolayısıyla daha fazla önem-senmelidir.

İkinci olarak, 100-200 binayı tah-rip etmeyi “Vandalizm” olarak görenler,rant ve kârları için tüm doğayı tahripederek, milyonlarca insanın geleceğiniçalmaktadırlar. On binlerce ağacı kes-mekte, dereleri kurutmakta ya da atıkla-rıyla zehirlemekte, havayı kirletipinsanların sağlığını tehlikeye atmakta-dırlar. Dolayısıyla, esas Vandallar, dev-letin ya da kontraların saldırılarıylaprovoke olup, etrafı yıkıp dökenlerdeğil, ekonomik çıkarları için bütün birdoğayı tahrip edip, insanlara yaşamızehir edenlerdir.Tahribatlar yoksulların patlamasıdır

Her ne kadar, olaylar sırasındameydana gelen kırıp-dökmeler, yakıp-yıkmalar, onaylanmasa da, bu gibi olay-ların göstericilerin siyasi amacınahizmet etmediği görülse de, bu eylem-ler siyasi açıdan anlamlandırılmalı; ar-kasındaki siyasi ve sınıfsal güdüleraçığa çıkarılmalıdır.

Her şeyden önce, göstericilerinesas olarak Kürt yoksulları olduğunu vebunların hem sınıfsal hem de kültürelve siyasi açıdan ezildiklerini ve baskıaltında tutulduklarını görmek gerekir.İsyana dönüşen gösterilerle birlikte,yoksul kitleler, ezilmişliklerini, sömü-rülmüşlüklerini simgelediğini düşün-dükleri cisimlere yönelmişlerdir. İktidarpartisinin ve devlet kuruluşlarının bina-larını ve okulları hedef almaları, siyasive kültürel ezilmişliklerine tepkidir.

Özellikle siyasi iktidar yandaşıpatronların sahip oldukları işyerlerinitahrip etmeleri ise, bu patronların zen-ginliklerinin kaynağına yönelmeleri an-lamına gelmektedir. Bu tutum, nüvehalinde de olsa, kapitalizm karşıtlığıdır;kapitalist sisteme yönelik bir reddiyedir.Buna karşın tahribatı yağma ile birleş-tirmek, yoksulların temel ihtiyaçlarınıkarşılamaları açısından anlaşılır olsa da,fırsatçılıktır. Kapitalizmin örtük bir ka-bulü ve tepkinin sisteme değil ama busistemden kendilerinin yeterince yarar-lanamamasınadır.

Geçmişte de birçok toplumsalolayda benzer tepkiler görülmüştür. 16Haziran İşçi Direnişinde, iki arkadaşla-rının polis tarafından katledilmesi üze-rine, işçiler siyasi iktidarı hedef almaanlamında, hükümet partisinin binasını,devleti hedef alma çerçevesinde Kay-

makamlık binasını tahrip etmişlerdir.Yine 1917 Ekim Devrimi Bolşeviklerinörgütlü ve planlı eylemi olmasına kar-şın, Kışlık Sarayı işgal eden işçiler, eş-yaları ve binayı tahrip etmişlerdir.

Bu tavırlarda iki şeyi bir arada gör-mek gerekiyor. Birincisi, yoksulların,yönetici egemenlere ve burjuvaziyeolan kin ve nefreti. İkinci olarak, yok-sulların tepkilerinin dışavurumunu, on-ların kültürel şekillenmelerininbelirliyor olmasıdır. Bütün bunları gör-meden, olan-bitenleri basit bir karşı çı-kışla olumsuzlamak, toplumsal olaylarıkavramaktaki yetersizliği gösterir.

Tabii ki, fetişlere karşı saldırınınmücadelenin kendisi olmadığını, ezilen-lere ve yoksullara anlatmak gerekir.Nasıl Donkişot’ın, değirmenlere karşısavaşarak kapitalizmi alt etmesi müm-kün olmadıysa, devlet binaları ve okul-ları yakarak, kültürel ve siyasi baskı veasimilasyonu sonlandırmak mümkündeğildir. Yine, burjuvaların birikimleri-nin ve servetlerinin kaynağı olan işyer-lerini tahrip ederek kapitalizm ortadankaldırılamaz. Bunları gerçekleştirmeninyolu devrimci program etrafında engeniş kitlelerin örgütlenip, hareketegeçmelerine bağlıdır.

Aykut Özer

Page 4: İşçi Sözü Kasım 2014

AKP, 17 Aralık soruşturmasını sıfırladı

İşçi Sözü4 Kasım 2014

Ülke tarihinin en büyük yolsuz-luk soruşturmalarından biri olan, 17Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruştur-masının üstü örtüldü. İstanbul Cum-huriyet Başsavcılığı, geçen ay, İçiş-leri eski bakanı Muammer Güler’inoğlu Barış Güler, Ekonomi eski ba-kanı Zafer Çağlayan’ın oğlu SalihKaan Çağlayan’ın ve Rıza Sarraf’ında aralarında bulunduğu 53 kişihakkında yürütülen yolsuzluk verüşvet soruşturması hakkında takip-sizlik kararı verdi.

Savcılık kararının gerekçesinde,“delillerin usule uygun toplanmadı-ğı, suçun unsurlarının oluşmadığı veherhangi bir örgüte rastlanmadığı”savunuldu. Hem de hükümetin, po-

lisin yetkilerini arttırmaya, ‘somutdelil’ kavramını ‘makul şüphe’ iledeğiştirip genişletmeye çalıştığı birsırada. Oysa deliller ortadaydı;ayakkabı kutularında bulunmuştu.Operasyon sırasında paraların nasılsıfırlanacağına dair tapeler çıkmış,hükümetin dört bakanı istifa etmekzorunda kalmıştı.

AKP hükümeti, soruşturmayı en-gellemek için, başından itibaren yar-gıya müdahale etmiş, soruşturmasürerken polisleri görevden uzaklaş-tırmış ve HSYK kararnamesi ile so-ruşturmayı yürüten savcı görevdenalınmıştı. Eski bakanlar, Çağlayan,Güler, Erdoğan Bayraktar ve Ege-men Bağış ile ilgili fezlekeler Mec-

lis’e gönderilmiş ama AKP’nin kar-şı hamleleri ile bunların muhalefetineline geçmesi, kamuoyuna açıklan-ması engellenmişti. Bakanlar hak-kında verilen gensoru önergeleri isereddedilmişti.

AKP’nin engellemesi sonu-cu, kurulması ve çalıştırılması aylar-ca geciktirilen Meclis AraştırmaKomisyonu, tam çalışmaya başlaya-cağı sırada takipsizlik kararının ve-rilmesi sonucu, çoğunluğu AKP’livekillerden oluşan ve zaten AKP’yiaklama işlevi görecek olan komis-yon, daha işe başlamadan açığa düş-tü.

AKP hükümeti, HSYK seçimleriöncesinde, yargıya yaptığı baskılar-la kendi yandaşlarının seçilmesinisağlamayı, böylece yargıya hesapvermek yerine, 17 Aralık soruştur-masını engellemeyi ve üstünü ört-meyi hedeflemişti. Bunda da başarı-lı olmuş; yolsuzluk ve rüşvet soruş-turmaları yoluyla, AKP’yi yıprat-mak ve geriletmek isteyen devletoperasyonu istenen sonucu verme-mişti.

AKP seçmeni partisine sahip çık-mış; eleştirel yaklaşan unsurları bi-le, ‘çalıyor ama çalışıyor, iş de yapı-yor’ tutumu sergilemişti. Buna bağlıolarak, burjuva parlamenter sistem-

de, “devlette yer alan kamu görevli-lerinin, bu konumlarını kullanarakekonomik ayrıcalık ve rant elde et-meleri ahlaken yanlış, siyasal olaraksuçtur” ilkesi iyice anlamsızlaşmış-tır.

Artık rüşvet ve yolsuzluk olayla-rı, AKP’nin “Yeni Türkiye”sine veegemen ahlak anlayışına aykırı ol-mayan, sıradan bir olay gibi algıla-nıyor. Güçler ayrılığı, demokratikhak ve özgürlükler, farklı muhalifsesler ve örgütlenmeler, AKP tara-fından oluşturulmak istenen rejimaçısından engel olarak görülüyor.

AKP, kısa süreli bir kararsızlık-tan sonra, kendisine karşı yürütülenbu rüşvet ve yolsuzluk operasyonu-na, karşı operasyonla cevap veriyor.Devletin açık baskı ve cezalandırmaaraçlarından olan yargıyı ve güven-lik güçlerinin kontrolünü eline geçi-rerek, iktidarını sağlamlaştırıyor.MİT yasasından sonra, şimdi deMeclis’ten geçirmek istediği yenigüvenlik yasasıyla, kendisine yöne-lik her türden eleştiriyi ve muhale-feti suç sayan, bunları yasaklamakve zorla bastırmak isteyen, otoriter-faşist bir rejime doğru doludizginilerleyen bir AKP ile karşı karşıya-yız.

Mustafa Eker

Hükümet, Kobané eylemleri sıra-sında 6 ilde sokağa çıkma yasağıilan etmiş, sokağa çıkanlara da misliile şiddet uygulayacağını açıkla-mıştı. Bu olaylarda hayatını kaybe-den 40’ı aşkın kişiden 12’siçocuktu. Yani şiddet fazlası ile kar-şılığını buldu. Asker tankları sokak-ları tuttu. Olayların ardındanyüzlerce kişi gözaltına alınırken,yaklaşık üç yüz kişi hapse atıldı.Gözaltı ve tutuklamalar halendevam ediyor.

Hükümet bu şiddet sarmalındanyeterince memnun olmamalı ki, şid-detin dozunu artıracak yasal düzen-lemeleri devreye sokacağınıdillendirmeye başladı. Kısa bir süresonra da, “Hâkimler ve Savcılar Ka-nunu ile Bazı Kanun ve KanunHükmünde Kararnamelerde Deği-şiklik Yapılması Hakkında Kanun”teklifi, AKP milletvekilleri tarafın-dan, Meclis’e getirildi.

Makul Şüphe-Kuvvetli Şüphe ay-rımı

Hükümet ile Cemaatin devletehâkim olma kavgası sırasında, bir

kısım bakana ve çocuklarına karşıyapılan operasyonda, dinleme ve iz-leme kayıtlarının önemli bir delilolarak kullanıldığı herkesin ma-lumu. Bunun önünü kesmeye çalı-şan hükümet, çıkardığı yasa ilepolisin ve mahkemenin dinleme –izleme yetkisini kısıtlayan hükümlergetirmişti. Ceza Muhakemesi Kanu-nunda yapılan değişiklik ile bir kişi-nin üzerinin, evinin, işyerininaranması için, “somut delillere da-yanan kuvvetli şüphe” bulunmasıgerekiyordu. Bu hükümetin kendineyönelik soruşturmaları durdurmakiçin giriştiği bir korunma çabası idi.Ancak demokrasiye daha uygun ol-duğu açıktı. Şimdi ise Cemaate yö-nelik tasfiye sürecinintamamlandığını düşünen hükümet,“makul şüphe” kavramı getirerek,yasa maddesini, daha muğlâk ve heranlama gelebilen bir ifade ile değiş-tirme amacında.

“Makul Şüphe” kavramı, keyfive kötü niyetli uygulamalara açıkkapı bıraktığı için, anti-demokratik-tir. Zira polisin yolda yürürken üze-rinizi araması, evinize girip

eşyalarınızı araması için “makul”oranda bir şüphe duymasının yeterliolacağı anlamına gelir.

Yasa teklifi ile dinleme-izlemeve el koyma kararı için yasanın ara-dığı şartlar da genişletilmektedir.Eskiden telefon dinlemek için sayı-lan katalog suçlara, devletin güven-liğine dair suçlar da eklenmektedir.

Ayrıca soruşturma aşamasında,ağır ceza mahkemelerinin oy birliğiile verdiği dinleme kararı, bu yasaile birlikte, tek bir sulh ceza hâkimi-nin kararı ile verilebilecektir. Yanisulh ceza hâkimine ağır cezalıkyetki tanınmaktadır.

Avukatların soruşturma aşama-sında dosyaya ulaşma hakkı sınır-landırılmaktadır. Savcılığın talebi vemahkeme kararı ile iddianame mah-keme tarafından kabul edilenekadar, avukatın dosyadan örnek al-ması engellenebilecek.

Sonuç olarak; Meclis’e gelenkanun tasarısının bu şekilde kabuledilmesi halinde, mahkeme kararıolmaksızın, eviniz polis tarafındanbasılıp, arama ve el koyma işlemiyapılabilecek. Devletin güvenliğinezarar verdiğiniz düşünülürse, tümmalvarlığınıza el konulabilecek;avukatınız, dava açılana kadar, dos-yadan bihaber olacak. Hükümetinatadığı sulh ceza hâkimi kararı iletüm telefon görüşmeleriniz dinlene-bilecektir.

Hükümetin, “Yeni Türkiye” de-diği aslında eski Türkiye’dir. Oluş-turduğu, 12 Eylül döneminiaratmayan, baskıcı ve anti demokra-tik polis devleti vasıtasıyla, tüm mu-halefeti, Kürdü, işçisi veöğrencisiyle, toptan şüpheli halinegetirmiştir.

İlkay Öngören

Hepimiz olağan şüpheliyiz

Hükümetin, “Yeni Türkiye”dediği aslında eski Türki-

ye’dir. Oluşturduğu, 12 Eylüldönemini aratmayan, baskıcıve anti demokratik polis dev-leti vasıtasıyla, tüm muhale-

feti, Kürdü, işçisi veöğrencisiyle, toptan şüpheli

haline getirmiştir.

Page 5: İşçi Sözü Kasım 2014

Ekonomiden sorumlu BaşbakanYardımcısı Ali Babacan, geçen ay2015-2017 yıllarını kapsayanAKP’nin Orta Vadeli Programını(OVP) açıkladı. Babacan’ın açıkladı-ğı OVP’nin özü emek maliyetlerinidüşürmeyi-ücretleri aşağı çekmeyihedefleyen neo-liberal politika ve ön-lemlerden oluşuyor. Programda işçi-nin ve işçi haklarının esamesi bileokunmuyor.

Özelleştirmelerin hızlandırılması,işgücü piyasasının daha da esnekleşti-rilmesi, alt işveren-taşeron uygulama-sının yaygınlaştırılması, kıdem tazmi-natı fonu oluşturulması planlanıyor.

İşsizlik artıyor, çalışanlar açlık sınırında yaşıyor

Ekonomide büyüme oranları düşü-yor. Bu düşüş işsizlik oranlarına dayansıyor. Hükümet istihdam ağırlıklıyatırımlar yerine ranta dayalı bir bü-yüme politikası izliyor. Türkiye’deher yıl üretime 500.000 yeni insan gi-riyor. İşsizliğin sabit tutulabilmesiiçin bile ekonominin en az %4,5-5büyümesi gerekiyor. Ki büyüme oran-larının % 3’lere takılıp kaldığını bili-yoruz. Bu, işsizliğin daha da artacağıanlamına geliyor.

TÜİK verilerine göre işsizlik oranı%9,8’i buluyor. DİSK-AR tarafından,TÜİK’in hane halkı işgücü anketiTemmuz 2014 dönem sonuçlarınındeğerlendirildiği bir raporda geniş ta-nımlı işsizlik (düzenli iş bulamayan,iş bulma umusunu kaybeden) oranı-nın %18,8’e, işsizlik sayısının da5.446.000’e ulaştığı vurgulanıyor. Ek-sik ve yetersiz istihdam edilen kadın-lar dahil edildiğinde bu oran % 31’eçıkıyor. Kürtlerin yaşadığı bölgelerdegençler arasında işsizlik oranı % 30’ayükseliyor.

İşsizliğin artması demek düşük üc-rete ve güvencesiz çalışmaya razı iş-çilerin sayısının da artması demektir.İLO, 40 ülke için ’15-29 yaş arası ça-lışmayan, iş aramayan, okumayan,stajda ve askerde olmayan’ insanlarınoranını belirlemiş. Türkiye % 34,6oranı ile açık farkla birincidir.

Türk-İş tarafından yapılan biraraştırmaya göre dört kişilik bir aile-nin sağlıklı, dengeli ve yeterli besle-nebilmesi için yapılması gereken gıdaharcaması tutarı (ki buna açlık sınırıdeniyor) 1205 TL, buna giyim, konut(elektrik-su-yakıt), ulaşım, eğitim,sağlık vb. ihtiyaçlar için yapılmasızorunlu diğer harcamalar eklendiğin-de toplam tutar (yoksulluk sınırı) ise3926 TL’ dir.

Asgari ücretin 891 TL olduğu gü-nümüz koşullarında milyonlarca işçiailesi günlük 30 TL’lik gelirle yani,açlık sınırının altında yaşamaktadır.Oysa dört kişilik bir ailenin günlümutfak masrafı bile 40 TL’yi bulmak-tadır.

TÜİK’in 2003’den bu yana, kağıtüzerinde yaptığı oynamalar ve ‘iyileş-

tirme’ çabalarına rağmen Türkiye ge-lir eşitsizliği ve adaletsizliğinde Avru-pa birincisidir. Dünya Bankası verile-rine göre dünyada gelir dağılımı enadaletsiz olduğu ilk beş ülkeden biri-dir. Bunları söyleyenlerin kapitalistsınıfın örgütleri olduğunu da hesabakatarsak durumun vahameti daha iyianlaşılabilir. Uluslararası sermayeninüst kuruluşlarından Credit Suisse’ninküresel raporlarına göre de Türkiyeeşitsizliğin en yüksek olduğu ülkelerarasında Rusya’dan sonra ikinci sıra-da yer alıyor.

Türkiye’nin en zengin % 10’u ül-kedeki servetin % 77,7’sini kontrolediyor. TÜSİAD tarafından Haziran2014’de üç akademisyene hazırlatılan‘Türkiye’de Bireysel Gelir DağılımıEşitsizlikleri’ başlıklı bir rapor:Emekli gelirleri 2007-2011 dönemisadece % 1,6 artarken emek gelirleri% 3,7 yükselmiş. Müteşebbis gelirleri% 4,8 artmış. Faiz gelirleri ise yıldatam % 45,6’lık bir ortalama ile patla-ma göstermiştir. Bu AKP’nin sözdeher fırsatta eleştirdiği faiz lobisiningerçekte gösterilmeye çalışıldığı gibikarşısında değil yanında, onun hizme-tinde olduğunu gösteriyor. AKP hükü-meti işçi sınıfından esirgediği kay-nakları, finansman ihtiyacını karşıla-mak ve cari açığı kapatmak için borç-landığı faiz lobisine yani uluslararasımali sermayeye aktarmış. Yoksuldanalıp zengine, işçiden alıp kapitaliste-uluslararası bankalara vermiştir.

AKP taşeronlaşmayı, köle pazarlarıkurmayı planlıyor

AKP’nin OVP ana hedeflerindenbirinin “rekabetçi bir işgücü piyasası”oluşturmak olduğu söyleniyor.AKP’nin “rekabetçi bir işgücü piya-sası”ndan anladığı, kapitalist sınıfınve kâr oranlarının nasıl korunacağıdır.Türk burjuvazisinin ürettiği ürünlerinişgücü maliyetinin düşük olduğu içinuluslararası piyasada fiyat kırarak re-kabet gücünü yükselten Çin gibi ülke-ler ve ürünleri ile rekabet edebilmekiçin Türkiye’de işgücünün fiyatınınyani ücretlerin düşürülmesi gerektiğivaaz ediliyor.

Ücretleri düşürmeyi, kazanılmışhakları gasp etmeyi hedefleyen hükü-met 2017 dönemini kapsayan OVP ile“Özel İstihdam Büroları yaygınlaştırı-lacak ve faaliyet alanları geçici iş iliş-kisini (kiralık işçilik) de kapsayacakşekilde genişletilecektir” diyor. Reka-betçi İş Gücü Piyasasının sırrı buradayatıyor. Kiralık işçilik düzeni mevcuttaşeron uygulamasını mumla arata-cak. İşçi pazarları kurulacak. İşçiler,işçi simsarlarının eline düşecek. Bun-lar aracılığıyla üçüncü kişilere pazar-lanacak.

Hükümet “alt işverenlik uygula-masını işçi haklarını ve ekonomininrekabet gücünü dikkate alacak şekildegözden geçirmeyi” hedeflediğini be-lirtiyor. ‘İşçi haklarını dikkate almak’

ifadesinin makyaj olduğu besbelli.Yapılmak istenen alt işveren (taşeron)düzenini asıl işleri de kapsayacak şe-kilde yaygınlaştırmak ve kalıcı halegetirmek.

Temmuz 2015’e kadar belli mes-lek dallarında tüm işçilerin sertifikalıolması zorunluluğu getirileceği belir-tiliyor. Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı Faruk Çelik, sertifikaların isekaça satılacağını açıklamıyor. AKP,işçinin mağduriyetinden bile kendisi-ne pay ve rant çıkarmaya çalışıyor.

Taşeron işçiye ikinci torba. Hakla-rından vazgeç kadroyu al!

AKP, çalışma yaşamına ilişkinikinci bir torba yasa hazırlıyor. Basınasızdırdığı yasa tasarısına göre, kamu-da asli işi yapan taşeron işçiler, bunumahkeme kararıyla tespit ettirebilir-lerse kadrolu olmalarının yolu açıla-cakmış. Ancak, kadrolu olabilmekiçin bu tespit yeterli olmayacak. Ara-larında taşeron olarak emeklilik aşa-masına gelenlerinde bulunduğu işçilerkadroyu alabilmek için o güne kadarkazanılmış haklarından vazgeçecek.Uygulamada zaten var olan “tazminathaklarından vazgeçme karşılığı kad-roya alınma” hukuki dayanak kazana-cak.

Karayolları Genel Müdürlüğü,Sağlık Bakanlığı, Enerji ve TabiiKaynaklar Bakanlığı ve TPAO’da ça-lışan taşeron işçiler bu madde kapsa-mına giriyor.

Taşeronlaşma son 12 yılda, AKPhükümet ile yaygınlaştı. Taşeron işçi-leri uğradıkları haksızlık ve hukuk-suzluklar karşısında mahkemelerebaşvurdu. Çok fazla işçi davaları ka-zandı. Kamu işverenin muvazaalı işçiçalıştırdıkları tespit edildi. Bu davalarsonucu kamuda çalışan işçiler hükü-meti ciddi bir mali yükün altına sok-tu. Taşeron işçileri tazminatlarının ya-nı sıra kamu işçisi statüsünde kabuledilerek ciddi tutarda paralar almayahak kazandı. Hükümet yeni yasa ilebu mali yükümlülükten kurtulmayı,işçilerin kazanılmış tüm haklarındanvazgeçmeleri koşuluyla kadroya al-mayı ve işleri kendi lehine çevirmeyiplanlıyor.

AKP kıdem taminatına saldırıyor

AKP Hükümeti yılardır kıdem taz-minatı kaldırmak veya sınırlandır-mak, işçilerin kazanılmış haklarınıgasp etmek ve kapitalistleri önemlibir mali yükten kurtarmak istiyor. Hü-kümet güdümlü Türk-İş dahil tümsendikalar kıdem tazminatının kaldı-rılmasına şiddetle karşı çıkıyor. Hü-kümet Buna rağmen ısrar etmeye de-vam ediyor. Şimdi de bireysel hesabadayalı bir kıdem tazminatı fonu oluş-turarak kıdem tazminatı hakkını tırp-anlamayı hedefliyor.

Özelleştirme yağma ve taşeronlaştırmadır

Özelleştirme adı altında kamukaynaklarını yağmalayan yerli-yaban-cı sermayeye peşkeş çeken – kaynakaktaran AKP iktidarı 2015’de yoğunbir özelleştirme programı hayata ge-çirmeyi planlıyor. İlk başladığı1985’den Eylül 2014’e özelleştirme-lerden sağlanan gelir 60 milyar dolarıbuldu. Bunun % 85’i de AKP iktidarıtarafından gerçekleştirildi. Özelleştir-meler 2014’de hız kesti. Türkiye’ninuluslararası kriz nedeniyle riskli ülkekategorisine girmesi, dövizin hızlapahalılaşması ve faizlerin yükselmesinedeniyle 2014’de birçok ihaleye alı-cı çıkmıyor. Bu koşulları rağmenözelleştirmelerde ısrar, KİT’lerin yokpahasına elden çıkarılacağı anlamınageliyor.

Elektrik üretim santralleri, 25 adetşeker fabrikası, otoyol ve köprüler,demiryolu taşımacılığı, bazı limanlar,Erzurum Kış Olimpiyatları tesisleri,Halk Sigorta, Halk Emeklilik, Türk-sat’a ait kablo TV operasyonları, Bo-taş iletişim hatları, TEİAŞ’ye ait ka-mu hisselerinin % 49’u, TPAO, Hay-darpaşa Projesi, ETİ Maden’e ait sül-fürik ve borik asit fabrikalarının özel-leştirilmesi gündemde. Milli Piyango-nun ihalesi tamamlandı. Sırada SporToto ve at yarışlarını özelleştirilmesivar.

Özelleştirme demek sendikasızlaş-tırma, işten atma ve taşeronlaştırmademektir. Petrol-İş Sendikası GenelBaşkanı Mustafa Öztaşkın, sülfürikve borik asit fabrikalarının satılması-nın madenlerin özelleştirilmesininönünü açacağını söylüyor. Öztaşkın,“özelleştirilen kurumlarda çalışan iş-çilerin % 70’inin işten çıkarıldığını,kalanların esnek ve taşeron çalışmayamahkum edildiğini, iş güvencelerininortadan kaldırıldığını” belirtiyor. “Bormadenlerinin özelleştirilmesine izinvermeyeceğiz. Bu girişimleri geçmiş-te nasıl geri püskürttüysek yine geripüskürteceğiz” diyor.

Bor madenlerinin özelleştirilmesigirişimi de ona karşı mücadele de ye-ni değil. ETİ Bor İşletmeleri 2001’deözelleştirilmek istendi. Yükselen tep-kiler üzerine vazgeçildi. AKP hükü-meti 2012’de Bor Madenlerinin özelsektör eliyle işletilmesine olanak sağ-lamaya çalışmış. Ancak emek ve mes-lek örgütlerinin tepkisi üzerine geriadın atmıştı.

AKP hükümetinin saldırısı bir sek-törle ve gündemle sınırlı değil. İşçi sı-nıfı sermayenin ve AKP hükümetininçok daha geniş ve boyutlu, top yekünbir saldırısı ile karşı karşıya. İşçi sını-fı ve örgütleri sermayenin ve hükü-metinin bu top yekün saldırısına karşıancak tüm güçlerini ve örgütlerini se-ferber ederek birleşik bir işçi hareketiyaratarak top yekün mücadele ile kar-şı durabilir. Birleşen işçiler yenilmez-ler.

Mustafa Eker

Kasım 2014 5İşçi Sözü

AKP işsizlik, yoksulluk vaat ediyor

Page 6: İşçi Sözü Kasım 2014

İşçi Sözü6 Kasım 2014

Siyasi iktidarın, Kobane direnişikarşısında aldığı tutum, devletin gele-neksel Kürt düşmanlığının sürdüğünügösteriyor. Kürtlerin kazanımlarınıkendisi için kayıp gören ve Kürtlerinbölgede ezilip etkisizleşmesini arzu-layan anlayış, AKP iktidarına da ege-men olmuş bulunuyor. Siyasi iktidar,IŞİD saldırı ve kuşatması karşısında,Kobane’nin düşmesini ve IŞİD’ineline geçmesini dört gözle bekliyor.Her ne kadar çatışmalar karşısında,askeri açıdan “tarafsız” olduğunu sa-vunsa da, pratikte IŞİD’in yanındayer alıyor. Orantısız güçlerin çatışma-sını seyretmek, askeri açıdan daha iyidonatılmış ve daha fazla imkânlarasahip olan tarafı desteklemek anla-mına gelir. Siyasi iktidar da bunu ya-pıyor.

Bunu yaptığı için, hem ülkedeKürt halkının isyan etmesine nedenoluyor hem de bölgede IŞİD’e karşı,NATO müttefikleri ve bazı bölge güç-leri tarafından oluşturulan uluslararası koalisyon ile ters düşüyor. Kürt-lerin devletten kopuşu hızlanıyor vesözde barış ve çözüm süreci ciddi birdarbe alıyor. Ayrıca, başta ABDolmak üzere, batılı müttefikleri tara-fından, IŞİD destekçisi olarak görü-lüp, tecrit ediliyor. ABD, Türkiye’ninkarşı çıkmasına rağmen, Kobane’desavaşan Kürtlere silah yardımı yapa-rak, AKP iktidarını güç durumda bıra-kıyor. Sıkışan AKP iktidarı,Peşmergelerin Kobane’ye geçmesiiçin koridor açmayı kabul etmek zo-runda kalıyor.

PYD-YPG, kendi halkını savunuyor

Siyasi iktidar, gerek Kürtler ge-rekse uluslar arası toplum tarafındaneleştirilen siyasi tutumuna gerekçeolarak, Kobane’de çatışan iki tarafında “terörist” olmasını gösteriyor. Ger-çeği saptırarak yanlış siyasi tutumunugizlemeye çalışıyor. Birinci olarak,Kobane, ağırlıkla Kürtlerin yaşadığıbir kenttir ve bu kenti ve halkını sa-vunan PYD-YPG ise Kürt güçleridir.Vahşi, katliamcı ve gerici-faşist siyasiözelliklerinin ötesinde, IŞİD buradaistilacı ve işgalci bir güçtür. PYD-YPG ise ülkesinin işgalini ve halkınınkatledilmesini engellemeye çalışanbir savunma gücüdür. Dolaysıyla, buçatışmada PYD-YPG haklı ve savaş-ları meşru, IŞİD’in saldırısı ise haksızve gayrimeşrudur.

Türk devleti ve AKP iktidarının,PYD-YPG’yi düşman olarak görmesibu gerçeği değiştirmez. İşte bu neden-

ledir ki, bütün bölgesel güçler veuluslar arası toplum, Kürtlerin vePYD-YPG’nin yanındadır. Kürtlerin,eli kanlı, gerici-faşist IŞİD’e karşı sa-vaşmaları, onların mücadelesini dahada değerli yapmaktadır. Siyasi iktidar,PYD’yi, PKK ile ideolojik yakınlı-ğından dolayı, “terörist” olarak değer-lendirmektedir. Buna karşın, PYDliderlerinin sık sık Türkiye’ye gelme-sine karşı çıkmadığı gibi, zamanzaman devletin çeşitli kurumları bun-larla resmi görüşmeler yapabilmekte-dir. Bu da göstermektedir ki, siyasiiktidarın PYD’yi “terörist” olarakyaftalaması, aslında Kürt düşmanlı-ğını gizlemeye yöneliktir. Kaldı ki,dünyada hiçbir ülke PYD’yi “terörist”bir örgüt olarak görmemektedir.

İran Türkiye’yi yaya bıraktı İran da, Türkiye gibi, Kürtleri

sorun olarak gören, onları baskı al-tında tutan ve asimilasyon uygulayanbir ülke. O nedenle bu iki ülke, kendiaralarındaki siyasi ilişki nasıl olursaolsun, çoğu kez Kürtlere karşı siyasiişbirliği yapmışlardır. Ancak, IŞİD’inbölgede Kürtlere yönelik saldırılarıkarşısındaki tutumları ciddi bir farklı-lık gösterdi. IŞİD, Musul’u ele geçi-rip, Güney Kürdistan’daki Kürtlereyöneldiğinde, Erbil ve Duhok’a yak-laştığında, İran, hemen iki uçak do-lusu silahı, Kürt Bölgesel Yönetimineulaştırmıştır.

Oysa İran’ın Kürt Bölgesel Yöne-timine karşı tutumu hep mesafeli ol-muştur. Bölgesel Yönetimin gerekABD ve Türkiye ile olan sıkı siyasiilişkileri gerekse bağımsızlıkçı eği-limleri, İran’ı rahatsız etmiştir. Amaİran, IŞİD Kürtlere saldırdığında,”ye-sinler birbirini” siyasi sığlığına düş-memiş, hemen Kürtlerin yardımınakoşmuştur. Bunu, sadece IŞİD’in Şii-lere düşmanlığına bağlamak yanlışolacaktır, çünkü Kürtler, İran içinyüzyıllık sorundur.

İran, böyle tavır alırken, Türkiye,siyasi ve ekonomik ilişkileri üst dü-zeyde olmasına karşın, Kürt BölgeselYönetiminin silah talebine soğuk yak-laşmış ve bu talebi çok geç ve yeter-siz düzeyde karşılamıştır. KürtBölgesel Yönetimi Başkanı MesutBarzani, El Cezire’ye verdiği röpor-tajda, bu durumdan hoşnutsuzluğunubelirtmiş ve “Türkiye’den daha fazla-sını bekliyorduk” ifadesini kullanmış-tır.

Oysa siyasi iktidar, Kobane’de yada Güney Kürdistan’da, Kürtlerdenesirgediği olanaklarını, Suriye’de

Esad rejimine karşı savaşan her tür-den örgüt ve çete için bolca kullan-mıştır. Muhaliflere, parasal ve lojistikvermenin ötesinde, yüzlerce kam-yonla silah taşıdığı kamuoyunun ma-lumudur. Esad muhalifleri içinyaptıklarının yüzde birini Kürtler içinyapmış olsa, hem on binlerce Kürt,evlerini, topraklarını terk etmek zo-runda kalmaz, hem de Kobane yakılıpyıkılmaz ve burada yüzlerce insan öl-mezdi. Diğer yandan ülkedeki Kürtle-rin takdirini kazanır ve Türk-Kürtyakınlaşmasına, barışına hizmet etmişolurdu.

Her ikisi de bölgesel güç olma id-diasında olan ve ciddi bir Kürt nüfusbarındıran bu iki ülkenin Kürtlere yö-nelik farklı yaklaşımları, hangisininbölge gücü olma potansiyeli taşıdığınıçok açık biçimde ortaya koymuştur.Kürt alerjisi ya da düşmanlığı, Türki-ye’nin gözünü kör ederken, İran, izle-diği esnek ve faydacı politikalarla öneçıkmıştır.

Kobane AKP iktidarını sarsıyor Siyasi iktidar, Ortadoğu’daki ge-

lişmeleri doğru okuyamıyor. O ne-denle yanlış politikada ısrar ediyor,dolayısıyla da kaybediyor. AKP ikti-darı, başta Kürt politikası olmaküzere, bölgede izleyeceği politika ko-nusunda kararsızlık içinde ve dağıl-mış durumda. Bu da siyasi iktidarısarsıyor. Örneğin, Obama’nın, TayyipErdoğan’ı arayıp, Kobane’ye havayoluyla silah yardımı yaptıklarını bil-dirmesinin ardından toplanan Bakan-lar Kurulu, 8,5 saat süren tarihinin enuzun toplantılarından birini gerçek-leştiriyor; ancak toplantı sonrasındailk kez hiçbir açıklama yapılmıyor.Bu da toplantıda ortak bir karara varı-lamadığını, buradan net bir sonuç çık-madığını gösteriyor. Saatler sonraDışişleri Bakanı, silahlı peşmergele-rin Kobane’ye gidebilmesi için Türki-ye’nin bir koridor açacağınıkamuoyuna duyuruyor. GenelkurmayBaşkanlığı ise, basın mensuplarınınbu konudaki soruları üzerine, “açıkla-mayı kim yaptıysa ondan bilgi iste-yin” şeklinde cevap veriyor. Budurum, siyasi iktidarın Kobane politi-kasında dağıldığını net bir biçimdeortaya koyuyor.

Siyasi iktidarın Suriye ve Orta-doğu politikasını iki unsur belirliyor.Birinci olarak, yüzyıllık devlet gele-neğinden emanet aldığı Kürt düşman-lığıdır. AKP, bölgedeki krizdenKürtlerin kazançlı çıkmasını istemi-yor ve tüm kartlarını ona göre oynu-

yor. Ancak bu, Kürtlerle arasındakigerilimin artmasını beraberinde geti-riyor. İsyan benzeri yaygın ve radikalkitle eylemleri meydana geliyor. Bugelişme, ağızlarından düşürmedikleri,“barış ve çözüm sürecini” sabote edi-yor, çatışmaların artması ve bölünmeriskini arttırıyor.

Oysa Kürtler, IŞİD ile mücadelesürecinde, bölgedeki en dinamikunsur olarak öne çıkıyor. Dört par-çaya dağılmış Kürtler arasındaki bir-lik eğilimi güçleniyor ve bugünekadar birbirine mesafeli duran çeşitliKürt parti ve grupları yakınlaşıyor.İşte, bölgede Kürtlerin yıldızının par-ladığı süreçte, devletin ve siyasi ikti-darın, Kürt düşmanlığı ipine sıkısıkıya sarılması bir dizi yanlış politi-kayı beraberinde getiriyor ve kaybet-melerine yol açıyor.

Sünni eksen politikası ellerinde patladı

Siyasi iktidarın bölge politika-sında temel aldığı ikinci unsur, Sünnieksenin egemenliği üzerinden böl-gede politik kazanç elde etme anlayı-şıdır. Suriye iç savaşının başlarında,batılı emperyalistler ve çeşitli bölgeülkelerinin de temel aldığı bu yakla-şım, IŞİD’in Sünni kesimde egemengüç olarak öne çıkması üzerine, geritepti. Emperyalistleri, “kaş yapayımderken, göz çıkarma” korkusu sardı.Bunun üzerine, bu politikayı terk etti-ler. Onlar terk etmesine karşın, hükü-met bu politikada ısrar ediyor. Bu daonu, nesnel olarak, IŞİD’e yakınlaştı-rıyor, batılı ülkelerden ve diğer bölgegüçlerinden uzaklaştırıyor. Uluslararası arenada yalnızlaştırıyor ve siyasigeleceğini riske atıyor.

Siyasi iktidar, bölge politikasındaradikal bir değişiklik yapmaması ha-linde, hem kendisini hem de ülkeyiçok zor günler bekliyor. O nedenle,ilk önce Kürt düşmanlığını bırakıp,Kürtlerin, bölgede 40 milyonluk birnüfusa sahip önemli bir güç olduğunukavramalıdır. Politikalarını bu te-melde yeniden düzenlemeli, onlarınbir halk olmalarından gelen, kendi ka-derlerini tayin hakkını kabullenmeli-dir. İkinci olarak, bölgede çatışma vebölünmelere bel bağlayarak, ekono-mik ve siyasi kazanç sağlama anlayı-şını terk etmeli; bölgesel barışı,demokrasiyi ve tüm sorunların karşı-lıklı müzakere yoluyla barışçı çözü-münü teşvik etmelidir. Girdiğiçıkmazdan kurtulmasının başka yoluyoktur.

Aykut Özer

Kürt düşmanlığı iktidara kaybettiriyor

Page 7: İşçi Sözü Kasım 2014

Kasım 2014 7İşçi Sözü

Kadın erkek beraber horon oy-namanın İslam’a aykırı olduğunusöyleyen Samsun Müftüsü Yrd.Doç. Dr. Hayrettin Öztürk, "Cami-ler ve Din Görevlileri Haftası" ne-deniyle yapılan etkinlikte yaptığıbir konuşmada, "18 yaşındakininzinasına karşı çıkamıyorsanız, 7aylık bebeğe tecavüze karşı çık-mak timsahın gözyaşlarıdır" diye-rek, çarpık ve sağlıksız bakışaçısını ortaya koymuştur.

Benzer bir yaklaşım da SosyalDoku Vakfı Başkanı Nureddin Yıl-dız tarafından dile getirilmiştir.Yıldız, "İnternette cinlerin oldu-ğunu iddia ederek", kadınların in-ternette fotoğraflarınıpaylaşmasını eleştirmiştir.

Aile ve Sosyal Politikalar Ba-

kanı Ayşenur İslam ise, kadın ci-nayetleri hakkında "İnsan kabahatişleyebilir, suç da işleyebilir amahiçbir suçun cezası ölüm değildir.İnsanların birbirine karşı merha-met ve saygı duyması lazım; her-kes birbirinin varoluşuna saygıduymalı. Erkeklerin empati yap-ması lazım” diyor. Gereken herşey yapılmış gibi çözümü empa-tide arıyor.

Türkiye’de kadına bakışın nekadar sağlıksız olduğunu gösterenbu örnekler gün geçtikçe artmakta-dır. Bunlar, kimi zaman din adamı,kimi zaman polis, kimi zaman daAKP hükümetinin sözcüsü kılı-ğında karşımıza çıkmaktadır. Yıl-lardır çocuk istismarına karşı teksöz etmeyen, çocukluklarını bile

yaşayamadan küçük yaşta evlendi-rilen çocuk gelinler sorununa, kat-lanarak artan kadın cinayetlerinesesini çıkarmayan, evlenmeyenbütün kadınlardan potansiyel teh-like olarak söz eden Samsun Müf-tüsü gibi Ortaçağın cadı avıkafasına sahip insanların, halkınkarşısına "din adamı" sıfatıyla çık-ması büyük bir utançtır.

AKP hükümeti çıkardığı yasa-larla, cinsiyetçi ve ayrımcı söy-lemleri ile kadına yönelik her türlüşiddet, taciz ve kadın cinayetlerinedavetiye çıkarmak yerine üzerinedüşen görevleri yerine getirmeli-dir.

İşçi Sözü-Haber

LGBTİ haberlerKaos GL Çalışma Hayatı

ve Sendikalarda LGBTİ Mü-cadelesi Grubu”, “Kurtuluşyok tek başına!” şiarıylageçmiş dönem çalışmalarınayer veren ilk İşçi Bülteniniyayınlandı. Bültende Türki-ye’de 20. yılını dolduran ha-reket; LGBTİ’lerin ilk kezörgütlü bir şekilde, Anka-ra’da alana çıktığı, LGBThareketinin kamusal alan ilebuluştuğu, Türkiye işçi hare-ketinin LGBTİ işçi realitesiile yüzleştiği 2011 1 Ma-yıs’ında ilk sokağa çıkışın-dan bugüne yürütülençalışmaları kapsıyor.

Şişli Belediyesi,LGBTİ'lere yönelik ücretsizsağlık hizmeti vermeye baş-ladı. Saat 20.00'a kadar açıkolacak poliklinikte, cinselyolla bulaşan hastalıklar içintahlil, rumuz ile kayıt veanonim test imkânı da sağla-nacak. Şişli Belediyesi’ninbu uygulamasından, sadeceŞişli’de yaşayanlar değil,tüm LGBTİ bireyler faydala-nabilecek. LGBTİ veHIV/AIDS ile yaşayan bi-reylere yönelik olarak yapı-landırılmış bir birincibasamak tıbbi hizmet birimiolan Callen-Lorde örneğininİstanbul’da da hayata geç-mesi gerekiyor

Lambdaistanbul Ruh Sağ-lığı Komisyonu, eşcinselli-ğin hastalık olduğunu veLGBTİ'leri tedavi etmeyi sa-vunan kitapların raflardankaldırılması için kitapevle-riyle görüşüyor. Aktivistlerede bir çağrısı var. Komisyon,raflardan kaldırılan kitapla-rın yerine cinsel yönelim vekimlikler hakkında doğrubilginin sağlanması için ki-tapçılara ücretsiz dağıtılacakbir kitapçık hazırlamayı daplanlıyor.

Kadına yönelik sağlıksız bakış örneklerisergilenmeye devam ediyor!

Sendika, emekçiler arasında ırk,cinsiyet, etnik yapı ayrımı yapmaksı-zın, üyelerini sınıf bilinci temelindeörgütleyen, yüzü işçilere dönük, işçi-lerin talepleri doğrultusunda hareketeden işçi örgütü olarak bilinir. Ancakşu an ki en örgütlü ve güçlü işçi vememur sendikaları bile, örgütlenmekonusunda yetersizdir. Üyelerini bi-linçlendirmekten ve sınıf mücadelesiperspektifinden uzak olduğundan,daha çok egemen politik görüşlerüzerinden şekillenmiştir. Sendikalar,emekçilerin ufkunu daraltan değilaksine ufkunu açan ve evrensel birpencereden bakmasını sağlayan biryerden hareket etmelidir. Mevcut du-rumda, sendika bürokratları, kuruludüzende hallerinden memnunlar. Birde işçiler sendikalara baskı yap-mazsa, değmeyin sendikacıların key-fine!

Hal böyle olunca, sendikalar ger-çek kurulma amaçlarından uzağa dü-şüyor ve siyasi partilerin arkabahçesine dönüşüyorlar. Oysaki sen-dikalar evrensel olan emek mücade-lesi üzerinden emekçilerin taleplerinikarşılamalı ve bununla beraberemekçileri sınıf bilinci üzerinde ör-gütleyip her süreci evrensel olarakdeğerlendirmeliler. Ancak maalesefsendikalar, ırk, ulus, etnik yapılarıkullanarak emekçileri evrensel değil,dar bir bakış açısıyla yönlendiriliyor-lar. Bir Çinli işçi gelip, Türkiye’deZonguldak’ta madende çalışıp ölü-

yorsa, işçinin kim olduğu, nereli ol-duğu ya da cinsiyetinin ne olduğu-nun hiç bir önemi yok. Sendikalar şubilinci öne çıkarmalıydı: İşçinin dili,dini, ırkı olmaz. Emekçilerin savaş-tan çıkarı olmaz. Emekçiler, savaşpolitikalarından yana olamaz. Koba-ne’de ölüm-kalım mücadelesi vereninsanların katliamına sessiz kalamaz.Sendikalar emekçilere sınıf bilincivermediğinden ya da veremediğin-den, sendikalardaki Türklerin Kobaniolaylarına mesafeli durması gayetdoğal. Sendikalar sınıf bilinciniemekçilere vermiş olsaydılar, Koba-ne’deki insanlık mücadelesine herkesses verirdi; ya da Gezi’ye yakla-şımda emekçiler ayrı düşmezdi.

Emekçilerin bölünmüşlüğü eylemietkisizleştirdi

AKP’nin içte ve dışta ülkeyi sa-vaşa sürüklediği açıkken, KESK’in8-9 Ekim Kobane grevi maalesef iş-yerlerinde hayat bulmamıştır. Grevsonucunda, Kobanê’ye anlamlı birdestek sağlanamadığı gibi, işyerlerin-deki üyeler arasında bile yarılmalaryaşanmıştır. Bu da, birçok konuda,emekçileri sermaye ya da devletekarşı birleştirebilecek durumlardadahi yan yana gelememelerine yolaçmakta; sendikal mücadele ve ör-gütlülüğe sekte vurmaktadır. Sendikaüyelikleri kâğıt üzerinde kalmamalı;üyeler sermayenin yalanlarına karşıher gün yeniden ve yeniden örgütlen-

melidir. Bugün abluka altında olan, yok

edilmek istenen sadece Kobane de-ğildir. Eşit, özgür, demokratik bir ül-kede barış ve kardeşlik içindeyaşamak isteyen herkes abluka altın-dadır. AKP’nin içe ve dışa karşı sür-dürdüğü savaş politikaları, “savaştezkeresi” ile birlikte tehlikeli bir tır-manışa geçti. Her geçen gün geriyedönülemez tahribatlar oluşturmayabaşladı. Bu politikaların, emekçilere,insanlığa ve halklarımıza hiçbir ya-rarı yoktur. Siyasi iktidarın, halklarıbirbirine düşman eden savaş politika-ları ile emek düşmanlığı aynı batak-lıktan beslenmektedir. İçeride çözümsürecinin sona erdirilmesi, iç savaşriskinin adım adım büyütülmesi, yeniRoboskiler, Sivaslar yaşanmasınaneden olacaktır. Bu savaş kışkırtıcı-lığı karşısında, AKP’nin savaş politi-kalarına dur demek emekçiler içintarihi bir görevdir. Bir savaşta sadeceinsanlar ölmez, insanlık da ölür.

Sessizlik saf tutmaktır, bizim safı-mız insanlıktır. “Savaşı Durduralım”şiarıyla, bütün illerde, üretimdengelen gücü kullanarak greve çıkan,demokrasi güçleriyle birlikte alan-larda insanlığa ses veren KESK’insesi ne kadar duyuldu bilinmez ama“Yaşasın İşçilerin Birliği, HalklarınKardeşliği-Eşitliği!”

Ayla Çelik

İnsanlığa ses verebildik mi?

Page 8: İşçi Sözü Kasım 2014

AKP Hükümeti, son torba ya-sayla 6552 sayılı kanunu meclistengeçirerek "600 bin taşeron işçisinekadro vereceğiz" vaadinin kosko-caman bir yalan olduğunu göster-miş oldu. AKP'nin klasiksloganına uyarlayarak söyleyecekolursak, "Taşeron kölelik düze-ninde durmak yok yola devam" de-niyor.

Bu yasayla, kamuda bulunan661 bin taşeron işçisine kadroveril(e)meyeceği artık kesinleşti.Kamuda, muvazaalı (hileli) olarakyürütülen taşeron sistemi de yasalhale getirilmiş oldu.

Parababalarının hükümeti AKPgörevini "layıkıyla" yerine getiri-yor ve işçi düşmanı yasaları ardıardına çıkarıyor. Buna ek olarakda, bu yasalara "isyan edip de so-kaklara çıkarsanız" diye, polisinyetkilerini artıracak yeni basķı ya-saları çıkartıyor.

SendikalarımızPeki, bu noktada işçi sendilala-

rımız ne yapıyor? Onlar da görev-lerini "layıkıyla" yerinegetiriyorlar mı? Bu soruya olumlubir cevap verebilmemiz, malesefki, mümkün değil. Yasal(l)aşan ta-şeron kölelik sistemine baş kaldır-mak, isyan etmek, sokaklara çıkıp(görev savmak mahiyetindekibasın açıklamalarıyla değil de)ciddiyetle protesto etmek bir yana,bu durumdan nasıl olurda nemala-nırız hesabı yapıyorlar. Bu örnek-lerden birinin yaşandığı İstanbulÜniversitesi'nde (İÜ) katıldığımbir işçi toplantısında, işçi arkadaş-larımızdan birisinin sendikalara

dair bilince çıkardığı algı aynenşöyleydi; "Sendikalar işçilere değilpatronlara hizmet etmek için var-lar. İşçilerin ekonomik haklarınısavunmak, taleplerini yerine getir-mek için değil, patronların işlerinisorunsuzca yürütebilmeleri içinvarlar." Bu algıyı ve yargıyı gide-rebilmenin hiç de kolay olmadığınıda eklemeliyim.

Bu durumun ise (şimdilik) mev-cut sermaye düzeninin işine yara-dığı ve örgütsüzlüğü perçinlediğibir gerçek. Durum böyle oluncada, bazılarının artık "kaba" ve "sı-kıcı" bulduğu deyimle sınıf işbir-likçilik, "kibar" ve "güncel"ifadesiyle de sosyal diyalogculukbugünün sendikalarının ana hattınıoluşturuyor. Toplantıda bu sözlerisarf eden işçi arkadaşımızın algıve yargısını, "mevcut durumungerçekçi bir tespiti" olarak algıla-mak hiç şüphesiz ki doğru ve dev-rimci sınıfsal çıkarsamalaryapmamızın önünü açabilir.

Sendikaların doğuşunu ve işl-evini, bugüne nasıl gelindiğini vebürokrasi kastının oluşumunu,"söz yetki karar gerçek anlamdaişçilerin olmalıdır" ilkesiyle ve özörgütlenmeler anlayışıyla, bıkma-dan ve usanmadan güncelleyerekele almalıyız. Sendika bürokrasi-sini sınıf bilinci açısından iyi irde-lemeli ve özellikle de öncü işçilerarasında sınıfın devrimci hafıza-sını tazelemeliyiz. Aksi takdirde,sendikaların bugünkü durumunuve sendika bürokrasisinin sınıf iş-birlikçi yapısını eleştirmekle, sen-dikalara tamamen karşı olupsendika düşmanlığı yapmak birbi-

rine karıştırılabilir. Sağ'lı sol'lusendika bürokratlarının ve o çark-lardan nemalanan "uzman" ve"profosyonel"lerin bu yöndekikarşı devrimci propagandalarını dahesaba katmamız gerek. Bununbıçak sırtı niteliğinde ince ve risklibir sınıfsal mevzileniş olduğunuasla unutmamalıyız. Mevcut sendi-kal sistemin ve sendika bürokrasi-sinin karşı devrimci rolünüirdelerken, çaresiz ve çözümsüzferyatlara fazla kulak asmamalı vesaplanıp kalmamalıyız. Eleştirile-rimizi, alternatif öneri ve örnekle-rimizle birlikte, açık ve seçik birşekilde sınıf mücadelesinin içindesomutlamalıyız.

İşyerlerimizAKP Hükümeti’nin yasal(l)aş-

tırdığı taşeron kölelik sistemininyanında sunduğu bir de göz boya-yıcı hediyesi var. İstanbul Üniver-sitesi Rektörlüğü veyöneticilerince dillendiriliş biçi-miyle "taşeron işçileriyle de toplusözleşme yapılacak ve taşeron iş-çileri sendikalara üye olabilecek-ler" Bu durumda en avantajlıolanlar ise mevcut durumda yetkiliolan ve toplu sözleşme yapabilensendikalardır.

İÜ toplantılarında son süreçteişçiler tarafından tartışılan ve tar-tıştırılan konu bu. Taşeron işçileri-nin örgütlenmek üzere -iki yılönce- bizzat kendilerinin direnişçadırlarına çağırdığı Devsağlık-İşSendikası, sendika bürokrasininsol'dan muaf olmadığını işçi sınıfı-nın gözlerinin önüne bir kez dahasermiş oldu. Şu an ise DİSK adınabu alanda örgütlenmek üzere adıgeçen sendika Genel-İş. Hak-İş iseÖzbüro-İş kanalıyla, şube açma veyöneticilik verme pazarlıklarıylaalana girme niyetinde. Yetkili sen-dikalardan SES (karar almasınakarşın) fiilen taşeron işçilerini üyeyapamıyor ve kamu emekçileriylesınırlı kalıyor. Diğer yetkili sen-dika Tezkoop-İş ise başlatmış ol-duğu üyelik atağıyla, temizlikişçileri nedeniyle, Türk-İş bünye-sindeki Belediye-İş'le tartışmalı veihtilaflı bir duruma düşüyor. İbre,DİSK Genel-İş'in bütün iyi niyet-lerine rağmen, Türk-İş'in Tezkoop-

İş sendikasından yana görünüyorve en kuvvetli argümanı da "yeniüye olan taşeron işçilerinin demevcut toplu sözleşmeden yarar-lana bilecekleri..."

Ve işçi sözüSınıf bilinçli ve öncü niteliğin-

deki işçilere yüzlerini dönen bazıişçiler "hangi sendika" diye soru-yor, somut bir hedef göstermele-rini ve çağrı yapmalarını istiyorlar.Sınıf bilinçli işçilerin deneyimle-rinden hareketle somut yaklaşım-ları ise şöyle: "Hiç bir sendikayave hiç bir sendikacıya kefil olma-yız, bunu bizden istemeyiniz."

Soyut ve şaşırtıcı gelebilir, amaöyle değil. "İster sendika olsun is-terse dernek, işçi yoksa hiç birisiyoktur arkadaşlar!" diyor bir kadınişçi. Ve ekliyorlar; "Maaşlı sendi-kacıların ve sendikacılığı meslekolarak kabul edip geçim kapısı ya-panların biz işçilerin haklarını sa-vunulacağını sanan arkadaşlarımızaldanırlar. İşçinin işçiden başkadostu olamaz ve kendi haklarımızıancak kendimiz savunabiliriz."

Aslında bu söz ve ifadeler sıra-dan bir sendika çağrısı değil, dü-pedüz öz örgütlenme çağrısıniteliğinde.

Konuşan öncü işçiler bir nok-tayı daha özellikle belirtiyorlar;"işçi arkadaşlarımızın çoğunlu-ğuna uyacak, onların istediği vetercih ettiği sendikaya, tüm eleştirive önerilerimizle birlikte bizler deüye olacağız." Bu görüşlerini dü-zenli olarak çıkarmakta olduklarıişyeri bültenlerinde de dile getiri-yorlar. Şu anki eğilime göre İÜ Ta-şeron işçilerinin çoğunluğunun(özellikle de Çapa'da) üye olacağısendika Tezkoop-İş sendikası ola-cak gibi görünüyor.

Tezkoop-İş sendikasının sen-dika bürokrasisi konusundaki siciliise oldukça kabarık. İstanbul 5nolu şubenin genel merkez ve 2nolu şubeyle olan yıllanmış dava-ları sendika bürokrasisine dair dik-kate değer ve ders çıkarılacak birörnektir. Bu gerçeklik ise öncü iş-çilerin tutumunu daha da anlaşılırkılmaktadır.

N. Cemal

Sınıf mücadelesi ve sendikalarımızKölelik yasal(l)aştı

İşçi Sözü8 Kasım 2014

Page 9: İşçi Sözü Kasım 2014

AKP hükümetinin, son torba yasaile özellikle kamuda taşeron köleliksistemini yasallaştırmasının ardından,epeyce bir zamandır gözünü diktiğikıdem tazminatını da ortadan kaldır-maya kararlı olduğu açığa çıktı. Ça-lışma ve Sosyal Güvenlik BakanıFaruk Çelik, AKP hükümetinin so-yunduğu amaç gereği, patronların ba-kanı olduğunu ve kazanılmış işçihaklarını gasp etmekle görevlendiril-diğini açıkça beyan etmekten çekin-miyor. Bakan Çelik fütursuzcabuyuruyor ve “kıdem tazminatınınsürdürülebilir olmaktan çıktığını”söylüyor. Bunu söylerken de, AKPhükümetinin işçi düşmanı yasal dü-zenlemeleri yaparken başvurduğuklasik yöntemi kullanarak, allayıppullayarak işçilerin çıkarına bir şeyyapıyormuş gibi göz boyamaya kal-kıyor.

AKP’nin aldatıcı foyasıBir sürü laf kalabalığı arasında iş-

çilerin çıkarına bir şey yapıyormuşgibi gösterilmesine rağmen gerçekamaç, açık ve seçik bir şekilde kıdemtazminatının kaldırılmasıdır. Peki,bunu nasıl yapıyor bir bakalım: “30yıl çalışan işçinin alınterinin ve eme-ğinin heba olmasına tahammül edile-mez.” İlk bakışta işçiler lehine edilenlaflar gibi görünüyor, değil mi?Devam ediyor Bakan beyimiz; “Bunaişçi sendikaları tahammül etmemeli,işverenler tahammül etmemeli.” Peki,bunun için ne yapmalılar, BakanÇelik ne öneriyor dersiniz? “Nasılher ay maaşını ödüyorsa, nasıl her aysigorta primini yatırıyorsa, bireysel

hesabına kıdem tazminatı fonu yat-malı.” İlk bakışta her ay işçininkıdem tazminatının tıkır tıkır öden-mesini ve mağdur edilmemesi gerek-tiğini söylediğini sanıyorsunuz, değilmi? İşte işçi düşmanı üçkâğıtçılığınkamuflaj foyası burada yatıyor.

Parlatıcı ve göz alıcı foyayı kazı-yınca gerçek ortaya çıkıyor: AKP hü-kümeti ve Bakanı Faruk Çelik net veaçık bir şekilde kıdem tazminatını or-tadan kaldırmayı amaçlıyor. “Kıdemtazminatının sürdürülebilir olmaktançıktığını” söyleyen Bakan, aslında,patronların bu parayı zaten ödemedi-ğini belirtiyor ve bundan böyle detazminat ödemekten kaçmaya devamedebileceklerini söylemiş oluyor. Pat-ronlar kıdem tazminatını zaten öde-miyorlar, ödemekten kaçıyorlar. Ohalde kıdem tazminatını tamamen or-tadan kaldıralım, patronlarımız dadaha fazla zorlanmasın. Bunun AKPHükümeti diliyle kafa bulandırıcı vegöz boyayıcı ifadesi ise Bakan beytarafından sanki işçiler lehine bir şeyyapılıyormuş gibi açıklanıyor. Ardın-dan da fona yalnızca patronlarındeğil, işçilerin ve devletin de katkıyapacağını belirtiyor! Yani işçiler,kendi bireysel kıdem tazminatı he-

saplarına prim ödeyecekler! Bu da yetmezmiş gibi, her yıl için

bir brüt maaş tutarında tazminatödenmesinin de patronlar nezdindebüyük bir yük olduğu, bu miktarındüşürülmesinin de gündemde olduğusöyleniyor. Yani hem kıdem tazmi-natı kuşa çevrilecek, hem işçi kendiside fona prim ödeyecek, hem de iştenatılmış olsa bile kıdem fonunda biri-ken parayı alabilmek için 5-10 yıl ça-lışmış olma şartı getirilecek!

Tıpkı “taşeron sistemini kaldıra-cağız” ve “kadro vereceğiz” yalanla-rının ardından, allayıp pullayaraktaşeron sistemini yasal hale getirme-leri gibi. Yol yöntem aynı: Göz boya-yıp karayı ak olarak göstermek.Amaç da aynı: İşçiler lehine bir şeyyapıyormuş gibi görünüp işçi düş-manı yasalar çıkartmak. Şimdikiamaç ise kıdem tazminatını ortadankaldırıp, işçileri değil, patronları “ra-hatlatmak”.

Yükten kurtulmak Bakan’ın “sırtımıza yük oldu” de-

diği kıdem tazminatından kurtulmave “rahatlama” çabasının diğer birayağını ise kamu emekçileri oluşturu-yor. Kamuda çalışanların patronudevlet ve devlet de kıdem tazminatıödemekle yükümlü. Kıdem tazmina-tının kaldırılmasının AKP Hükü-meti’ni “özel” olarakilgilendirmesinin bir nedeni de bu.

Bir taşla iki kuş vurma çabasıKıdem tazminatının asıl önemli

işlevi, işçilere çalıştıkları her yıl içinbir brüt maaş tutarında ödeme yapıl-ması zorunluluğu nedeniyle, işten

atılmalarına karşı bir tür fiili sigortaişlevi görmesidir. Yani işten atılmakonusunda caydırıcı bir işleve sahip-tir. Keza erkek işçiler için askerlik,kadın işçiler için evlilik, patronunveya vekilinin ahlak ve iyi niyet ku-rallarıyla bağdaşmayan davranıştabulunması gibi nedenlerle işten ayrı-lan işçiler de tazminata hak kazanır-lar.

Kıdem tazminatının mevcut kaza-nılmış hak konumundan ve işten atıl-malara karşı fiili bir sigorta olmaktançıkartılması, bunun yerine adeta kıy-tırık bir “tasarruf fonu”na dönüştürül-mesi, patronların işten atmaözgürlüğünü de sağlamış olacak. Birtaşla iki kuş vurulmuş olacak: Patron-lar hem kıdem tazminatı ödeme zo-runluluğundan kurtulacaklar, hem detazminatsız işten atma özgürlüğünekavuşacaklar.

Üstelik kıdem tazminatı fonunaişçilerden de para kesilecek olmasınedeniyle, işten atma özgürlüğü sağ-lanan patronların kapı önüne koya-cakları işçiye ödenecek olan teselliparası, bir anlamda işçinin kendi pa-rası olacak.

AKP hükümeti, 2015 seçimlerisonrasında tırpanlamaya hazırlandığıkıdem tazminatı için şimdiden gözboyayıcı kamuoyu yoklamalarınabaşladı bile. “Buna işçi sendikalarıtahammül etmemeli”, ama tabi kiBakan beyin istediği anlamda Hükü-met ve patronlar lehine değil. Taşeronsisteminin yasallaşmasındaki “kuzu-ların sessizliği” bu kez aşılabilmeli-dir.

N. Cemal

Bakan böyle buyurmuş: Kıdem tazminatı sürdürülür olmaktan çıkmış!

Kasım 2014 9İşçi Sözü

Anayasa Mahkemesi’ndenkısmi iptal kararıAnayasa Mahkemesi, 6356 sayılıSendikalar ve Toplu İş SözleşmesiKanunu’nun bazı madde ve ibarele-rini iptal ettiğini 22 Ekim günü websitesinde duyurdu. Ancak iptal ettiğidüzenlemelerin yürütmesini durdur-madı. Buna göre, iptal kararı ResmiGazete’de yayınlanınca yürürlüğe gi-recek. İptal edilen düzenlemelerin en dikkatçekici olanı “sendika özgürlüğününgüvencesi” başlıklı 25. maddenin 4.fıkrasında yer alan “fesih dışında” ve5. fıkrasında yer alan “18” ibarele-riydi. 4. fıkrada patronun sendikalözgürlüğe ilişkin maddelere aykırıdavranması halinde, işçinin bir yıllıkücret tutarından az olmamak üzeresendikal tazminata hükmedileceğidüzenleniyor; ancak “fesih dışında”denilerek işten çıkarma halinde butazminatın verilmeyeceği belirtili-

yordu. 5. fıkrada ise “18” denilerek,sendikal nedenle iş sözleşmesininfeshi halinde işçinin İş Kanunu’nun18. maddesine göre dava açabileceğidüzenleniyordu. İş Kanunu’nun 18.maddesi, işe iade davası açmanın ko-şullarını, işyerinde 30 veya dahafazla işçi çalışmasına ve işçinin en az6 aylık kıdemi olmasına bağlıyor.Dolayısıyla sendikal faaliyet gerek-çesiyle işçinin işten atılması halindedava açabilmesi için en az 6 ay çalış-mış olması ve işyerinde en az 30 çalı-şan bulunması şartı aranıyordu.Anayasa Mahkemesi iki ibareyi deiptal etti. Sendikaların tahmininegöre bu kapsama girebilecek 6,5 mil-yon işçi var. Bu nedenle iptal kararımedya tarafından “6,5 milyon işçiyemüjde” olarak duyuruldu.Anayasa Mahkemesi, 60. maddenin6. fıkrasında yer alan “lokavt kararıuyuşmazlığın kapsamındaki başka iş-yerleri için de alınabilir” ibaresini deiptal etti. Bu maddeyle, grup toplu işsözleşmesine dahil işyerlerinin birkısmı için grev kararı alınması karşı-sında, patronlara uyuşmazlık kapsa-

mındaki diğer işyerleri için de lokavtkararı alma imkanı veriliyordu. Böy-lece patronların lokavt baskısını ge-nişletecek bir düzenleme kaldırılmışoldu.Diğer bir iptal kararı da grev yasakla-rını düzenleyen 62. maddenin 1. fık-rasında sayılan “bankacılıkhizmetlerinde” ve “şehir içi toplu ta-şıma hizmetlerinde” ibarelerinin iptaledilmesi oldu. Bu işkollarında dagrev yapılabilecek. Buna karşın aynımaddede sayılan “cenaze işlerinde vemezarlıklarda”, “doğalgaz, petrolüretimi… işlerinde”, “Milli SavunmaBakanlığı, Jandarma Genel Komu-tanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlı-ğınca doğrudan işleten işyerlerinde”ibareleri iptal edilmeyerek grev ya-sakları tümüyle ortadan kaldırılmadı.Keza Mahkeme, grev hakkının özünüortadan kaldıran grev ertelenmesineilişkin 63. maddeyi de iptal etmedi!Bakanlar Kurulu, son olarak Şişecamgrevi örneğinde gördüğümüz gibi,patronlar lehine keyfi şekilde grev er-teleme kararları vermeye devam ede-cek.

Anayasa Mahkemesi, iptali gerekençok sayıda düzenlemenin içinden yal-nızca birkaç madde ve ibareyi seçe-rek iptal etti. Karar, işçilerin hakmücadelelerinin önüne konulan ya-sakları kaldırmaya ve sendikal özgür-lükleri korumaya dönük bütüncül biryaklaşımdan uzak. Kararın kısmi iyi-leştirme getiren bölümü ise yine dehazımsızlık yaratıyor. Patronların vetemsilcisi AKP Hükümeti’nin bu ka-darına bile tahammülü yok. Kararınduyulmasının hemen ardındanÇalış(tır)ma Bakanı Faruk Çelikhemen “kıdem tazminatı yük oldu”açıklamalarını ısıtıp gündeme soktu.“Bu kararla tüm işyerleri için sendi-kal tazminat riski doğmuş olsa da,bize güvenin 2015 seçimlerindensonra kıdem tazminatını kaldırmayıbaşaracağız” diyerek patronlara gözkırptı. Mahkemelerin ve Bakanlıkla-rın vermediğini, işçi ve emekçilerinfiili mücadelesi alacak!

Oya Öznur

Bir taşla iki kuş vurulmuşolacak: Patronlar hem kıdemtazminatı ödeme zorunlulu-

ğundan kurtulacaklar, hem detazminatsız işten atma özgürlü-

ğüne kavuşacaklar.

Page 10: İşçi Sözü Kasım 2014

İşçi Sözü10 Kasım 2014

“Müzakere Süreci” rafa mı kalkıyor?AKP iktidarının, IŞİD’in Kobane’yi

işgaline yeşil ışık yakan tavrına tepkiolarak ortaya çıkan protesto eylemleri,küçük çaplı bir isyana dönüştü. Ka-muoyuna yansıyan bilgilere göre, buaşamada MİT Müsteşarı devreye gire-rek, İmralı’da Öcalan ile görüştü. Öca-lan’dan getirdiği mesajın ardından pro-testo eylemleri sönümlendi. Öcalan bugelişmeyi, “ölmüş olan müzakere sü-recini dirilttik” şeklinde değerlendirdi.

Ancak, eylemlerin sona ermesininardından Kürtlere yönelik gözaltı vetutuklama furyası ile HDP’yi hedefalan “siyasi linç” kampanyası başlatıldı.Bunu bölgede pusuya düşürülen PKK’li-lerin öldürülmesi ve sivil giyimli, si-lahsız askerlerin maskeli kişilerce kat-ledilmesi izledi. Bir yandan, güvenlikgüçlerinin silah kullanma, dinleme, iz-leme ve tutuklama konusunda yetkilerinigenişleten yasa tasarısı Meclis’e gön-derilirken diğer yandan hükümet ka-nadından “müzakere sürecine mahkûmdeğiliz” türünden açıklamalar geldi.Bu gelişmeler, “diriltilen” müzakeresürecinin yeniden ölüme mi terk edildiğiya da edileceği yönünde soru işaretleriyarattı.

Bu konuda hükümet kanadındankarışık ve çelişkili mesajlar geliyor.Başbakan Davutoğlu, müzakere süreciiçin “yarı yola kadar yüzdük; bundansonra geri dönüş daha zor ve riskli”derken, Başbakan Yardımcısı ve Hü-kümet Sözcüsü Bülent Arınç, müzakeresürecine mahkûm olmadıklarını, bukoşullarda müzakereler için sekretaryaoluşturulmasını istemenin hiç kimseninhaddi olmadığını iddia ediyor. Aslındabu karışık ve çelişkili mesajlar, IŞİD’eyönelik uluslar arası koalisyon kurulması

ve ardından IŞİD’in Kobane’ye saldı-rısından bu yana, Kürt politikası ko-nusunda hükümetin bölündüğünü gös-teriyor. ABD’nin, Türkiye’yi by-passederek, Kobane’ye doğrudan silah yar-dımı yapmasının ardından, BakanlarKurulunun 8,5 saat süren bir toplantıyapmasına karşın bir mutabakata va-ramaması ve bu yüzden bir açıklamayapamaması durumu yeterince açıklıyor.

Kürtlerin yükselişi tehlike olarakgörülüyor

Hükümetin yaklaşık üç yıl önce,sözde Barış ve Çözüm Sürecini başlat-masının iki nedeni vardı. Birincisi,askeri çözümün mümkün olmadığınıgörmesiydi. İkincisi ise, Suriye’dekiçatışmaların bu ülkede ve bölgedeortaya çıkardığı siyasi boşluğu doldur-mak, bölgedeki siyasi krizi, kendisiiçin fırsata çevirme anlayışıydı. Bölgedeoluşan Sünni eksenin liderliğine oyna-yarak, Suriye ve Irak’a nüfuz etmekti.Bu strateji, siyaset bilimciler tarafından“yeni Osmanlıcılık” olarak değerlen-dirildi. Bunu gerçekleştirebilmek için,“cephe gerisini” sağlam tutması veKürtlerle olan sorunlarını askıya alarak,bir yumuşama süreci başlatması gere-kiyordu. İşte “süreç” o koşulların ese-ridir.

Bugün ülkede ve bölgede siyasi ko-şullar üç yıl öncesine göre bir haylideğişti. İçeride Kürt siyasi hareketi,barış ortamından faydalanarak, bölge-deki siyasi etkinliğini ve kurumlaşmasınıgeliştirirken, dışarıda ise Sünni eksenpolitikası çöktü. Bu politika, IŞİD gibiradikal selefi bir örgütü palazlandırıp,güçlendirdi. Bölgedeki ülke ve halklarınbaşına bela etti. Bunun üzerine batılı

emperyalistler ve bölge güçleri IŞİD’igeriletmeyi önlerine temel hedef olarakkoydular. Bu mücadelelerinde çeşitliparçalardan Kürtleri yanlarında buldular.IŞİD’e karşı mücadele sürecinde bumilitan savaşçı toplumsal gücün yıldızıparladı. Kürtler bir yandan uluslar arasıgüçlerin bölgedeki en güvenilir müttefikihaline gelirken diğer yandan kendi iç-lerinde birlik yolunda önemli adımlarattılar.

Bu gelişme, Kürt düşmanlığı üzerineoturan yüz yıllık devlet paradigmasınıyeniden canlandırdı ve Kürtlerin yük-selişini engellemek için mücadeleyiöne çıkardı. Bunun sonucu olarak “mü-zakere sürecine” başından bu yana tem-kinli yaklaşan devlet içindeki güçlerinalanı genişledi; iktidar partisi ve hükü-metin bir bölümünü de kapsar halegeldi. Dolayısıyla, hükümet içinde,“müzakereleri” askıya alma eğilimigüçlendi. Ancak bu konuda bazı çe-kinceleri var. Birinci olarak, çatışmaortamına geri dönülmesi, toplumsalkutuplaşmayı arttırarak, siyasi ve eko-nomik istikrarı zedeleyecektir. İkinciolarak, bu durum ordunun ve devletingüvenlik aygıtının siyaset üzerindekiağırlığını arttıracak, hükümeti ise sı-nırlayacaktır. Üçüncü olarak, altı aysonra genel seçimler yapılacak. Se-çimlere yükselen çatışma, artan ölümlerortamında gitmek ve üç yıllık “müzakeresürecinden” sonra bu duruma gelmişolmak, iktidar partisine kaybettirecektir.Kısacası, hükümet “aşağı tükürsensakal, yukarı tükürsen bıyık” durumun-dadır; Kürt sorununda alınacak tavırkonusunda bölünmüş olmaları da bun-dan kaynaklanmaktadır

Tek yol barışçı, demokratik çözümGelinen noktada, hükümet, içeride,

Kürtlerle kontrollü gerilim siyaseti iz-leme eğilimindedir. Bu çerçevede, HDPüzerindeki siyasi baskıları arttırarak,bu partiyi kriminalize etmek ve sınır-landırmak istemektedir. İkinci olarak,siyasi operasyonlar, gözaltılar, tutuk-lamalar yoluyla bu partinin yerel un-surlarını etkisizleştirmeyi hedeflemek-tedir. Bu süreçte, güvenlik güçlerininsıklıkla ateşli silahlara başvurmasıölümlü olayları arttırabilir. Kürt tara-fından gelebilecek misilleme saldırılarıile de siyasi iktidar ile Kürtler arasındakigerilim kontrolden çıkabilir. O nedenle3-5 yıl öncesine benzer adımlar atılmasıhükmet açısından çıkmaz sokaktır.

Dışarıda ise, siyasi kurnazlıkla,IŞİD’in yanına PKK’yi de ekleyerek,koalisyonun hedefini kendi çıkarlarıdoğrultusunda genişletmek istiyorlar.Erdoğan’ın bütün konuşmalarında PKKile IŞİD’i bir tutması, koalisyonun “böl-gedeki bütün terör örgütlerini” hedefalması gerektiğini vurgulaması, buniyeti açığa çıkarıyor. İçeride çatışmaortamına girilme ihtimali ona bu konudakoz verecek olsa da, koalisyonun, stra-tejisini AKP iktidarının arzuladığı şe-kilde değiştirmesi beklenmemelidir.

Sonuçta, geriye sadece bugüne kadardenenmeyen barışçı, demokratik çözümyolu kalıyor. Kürt siyasi hareketi, sağ-duyusunu koruyup mücadelesini sür-dürerek, işçi sınıfı, emekçiler, barış vedemokrasi güçleri ise Kürtlerin demo-kratik taleplerine destek vererek, AKPiktidarını bu yola girmeye zorlamalı-dır.

Necdet Seçer

Hükümetin “tampon bölge” sevdası bitmiyor

IŞİD’e karşı bir uluslar arası koalisyonoluşturulması gündeme geldiğinde, Tür-kiye hükümeti kendi tampon bölge planınımasaya sürdü. Buna göre, Suriye toprak-ları içinde, üzerinde uçuş yasağı uygula-nan bir tampon bölge oluşturulmasıöneriliyordu. Bu önerinin doğrudan Esadrejimini hedef aldığı açıktı. Çünkü Su-riye’de, rejimin dışında, hiçbir gücünsavaş uçağı yoktu. Bu durum uluslar arasıkoalisyon ile Türkiye hükümetinin “ayrıtellerden çaldığını”, aralarında ciddi biryaklaşım farkı olduğunu gösteriyordu.Koalisyonu oluşturan batılı emperyalistlerve bazı bölge ülkeleri, temel hedeflerininIŞİD olduğunu, Esad rejimini meşru gör-memekle beraber şimdilik onu devirmeyiamaçlamadıklarını söylerken, Türkiye,hedef tahtasına Esad rejimini oturtuyordu.

Koalisyon ile siyasi iktidar arasındakistrateji farklılığının ötesinde, Suriye içindebir tampon bölge oluşturulmasının önündehukuki engeller de bulunuyordu. Çünkü

böyle bir bölgenin oluşturulabilmesi içinSuriye hükümeti ya da Birleşmiş MilletlerGüvenlik Konseyinin kararına ihtiyaçvardı. Böyle bir kararın çıkmayacağı daaçıktı. Ayrıca Suriye içinde bir tamponbölge oluşturulması için bir kara gücüneihtiyaç vardı. Oysa koalisyon içindeki hiç-bir ülke Suriye’ye kara birliği göndermeyidüşünmüyordu.

Siyasi iktidarın önerisi, koalisyon ta-rafından ilgi görmeyince, bu kez içeridenbir tampon bölge oluşturulması fikri gün-deme geldi. Bir yandan Başbakan Yardım-cısı Numan Kurtulmuş bu yöndekidüşüncelerini kamuoyuna açıklarken,diğer yandan Genelkurmay Başkanlığının,sınır boyunca on kilometre genişliğindeBirinci Derece Askeri Bölge oluşturulma-sını hükümete önerdiği bilgisi kamuoyunayansıdı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan,Baltık ülkeleri gezisinden dönerken,uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada,Türkiye-Suriye sınırı üzerinde PYD’ninçeşitli oyunlar oynadığını ileri sürerek,bunun sadece PYD’nin tavrı olmayıp, bu-rada bir “üst akıl” olduğunu iddia etti.Bütün bu olgular birleştirildiğinde, sınırdakimi radikal düzenlemelerin gündeme ge-lebileceği öngörülebilir.Kürtler, birbirlerinden koparılmak isteni-

yor IŞİD’in Kobane’yi düşürmeye

dönük saldırı ve kuşatması hız kazandı-ğında, sınır bölgesindeki Kürtler de hare-kete geçti. Bunlar kuşatmayı kırmak veKobane’ye yardım etmek amacıyla, sınırgeçişlerini zorlayarak, karşı tarafa geçtiler.Bu yolla ülke sınırları fiilen ortadan kalktı;hattın iki yakasındaki Kürtler birleşti. Sı-nırları tanımama eğilimi Kobane ile sınırlıkalmadı. Nusaybin-Qamışlo sınırında dabenzer tablolar yaşandı. Hatta burada, as-kerin ateş açması sonucu, 8 yaşındaki Su-riyeli bir Kürt çocuk hayatını kaybetti.

Sınır bölgesinde yaşayan Kürtler,“sınır ihlali” yapmakla kalmayarak, IŞİDmilitanlarının sınırdan karşı tarafa geçişiniengellemeye dönük olarak, “sınır nöbeti”tutmaya başladılar. Bu, bir yandan Koba-ne’de savaşan Kürtlere moral verirken,diğer yandan sınırdaki askerlerin hareket-lerinin izlenip, denetlenmesi anlamına ge-liyordu.

Bir yandan çeşitli parçalardan Kürtle-rin yakınlaşması ve giderek iç içe geçmesi,diğer yandan içeride Kürtler ve demokrasigüçlerinin, dışarıda koalisyon ülkelerininKobane’ye bir yardım koridoru açılmasıyönünde baskılarının artması, siyasi ikti-darda karşı bir refleks oluşturdu. Bu da, sı-

nırları hem bölgedeki halka hem de çeşitliülkelerden gazeteci ya da gözlemcilere ka-patma planı olarak yansıdı. Ayrıca 10 kilo-metre derinliğinde 1.Derece Askeri Bölgeoluşturulması, sınırda yer alan birçokköyün boşaltılması anlamına gelecek. Buda on binlerce insanın yerinden yurdundanedilmesinin yanı sıra, Kürtlerle devlet ara-sındaki gerilimi arttıracak, çatışmaları kö-rükleyecek. Çünkü Kürtler, bu gelişmeyi,yaşadığı topraklardan sürülmesinin öte-sinde, askerin sınırdaki gizli operasyonla-rına zemin hazırladığını düşünecek.

Bir yandan Peşmergeye ve Özgür Su-riye Ordusuna bağlı güçlere sınırdan geçişolanağı sağlarken, diğer yandan bölge hal-kını, yaşadığı topraklardan sürmek hiçbirşekilde izah edilemez. Ayrıca bu planınhayata geçmesiyle, asker, sınırda Valilerindenetiminin dışında bir inisiyatif elde ede-cek. Bu da askerin kontrol dışına çıkması-nın koşullarını yaratarak, hükümet-askergeriliminin oluşmasına yol açabilecek.Çok yönlü gerilimleri ortaya çıkarma po-tansiyeli taşıdığından, bu “tampon bölge”planının da, önceki gibi geçersiz olmasımuhtemeldir.

İşçi Sözü-Haber

Page 11: İşçi Sözü Kasım 2014

Kasım 2014 11İşçi Sözü

Suruç sınır izlenimleri: “Kobanê düşmeyecek!”

IŞİD’in Kobanê’ye saldırılarınınyoğunlaştığı ve Cumhur-BaşbakanErdoğan’ın “Kobani düştü düşecek”diyerek niyetini açık ettiği bir dönem-de, İstanbul Tabip Odası tarafındanacil bir eylemle duruma tepki göste-rilmesi gerektiği belirtildi. Suruç-Ko-banê sınırında insan zinciri oluşturul-ması için harekete geçildi. DevletinIŞİD’e verdiği desteğin kesilmesi,IŞİD vahşetinin durdurulması, Koba-nê halkının acil yardım isteklerininkarşılanması gibi taleplerle çağrısı ya-pılan eyleme Ankara, Adana, Gazian-tep, Şırnak gibi tabip odalarından dadestek geldi.

Hem bu eyleme, hem de Kobanêdirenişine küçük de olsa destek vere-bilmek için ben de bu yolculuğa katıl-dım. 11 Ekim cumartesi sabahı İstan-bul’dan bir otobüs yola çıktık. ÖğlenAnkara’da, akşam Adana’da yapılanbasın açıklamalarının ardından yoladevam ettik. Geceyi Gazinatep’te ge-çirdik ve nihayet 12 Ekim sabahı 8:30gibi Suruç’a, Kürtçe adıyla Pirsûs’aulaştık.

Devlet nerede? İnek içti…İlk durağımız, belediye tarafından

yapılan ve şimdi sağlık merkezi ola-rak hizmet veren Amara Kültür Mer-kezi. Bahçede muşambalarla çevril-miş bölümlerde Kobanêli sığınmacı-lar kalıyor. Bir kısmı ise muşambalıbölümde yer bulamamış. Masalarıyan yatırıp kendilerine siper etmiş, ar-kasına sünger yataklar koyarak açıkhavada konaklamaya çalışıyor.

Suruç’a Kobanê’den yaklaşık 35bin kişi sığınmış durumda. Sığınma-cıların büyük bir bölümü halkın kendiimkânlarıyla misafir ediliyor. Evlerinaltındaki dükkânlar, ambar olarakkullanılan yerler, cami ve okul bahçe-leri misafirlere açılmış. Bir de beledi-yenin kurduğu 3 çadır kent var. Ye-mek dağıtımı, mobil sağlık hizmeti

gibi sosyal hizmetleri BDP’li (DBP)belediye ve sivil toplum kuruluşlarısağlıyor.

Cumhur-Başbakan Erdoğan, dahabirkaç gün önce Gaziantep’te Islahiyeçadır kentini ziyaret etmiş; “Esed zul-münden kaçan kardeşleri” için “aslayük değilsiniz” demişti. IŞİD vahşe-tinden kaçan Kürtler ise devlet açısın-dan ne kardeş ne de misafir! Bu ne-denle IŞİD’den kaçan Kobanêliler,Urfa-Suruç halkının ve belediyeninsınırlı imkânlarıyla ayakta kalmayaçalışıyor. Peki, Suruç’ta devlet nere-de? Devlet, emniyet ve kaymakamlıkbinaları ile sınırda bekleyen askerdenibaret. Devlet kendini Kobanê direni-şinden korumakla meşgul. İki günlükziyaret bile, Kürt siyasi hareketinin,yerel yönetimlere ve özerkliğe verdiğiönemin nedenini anlamaya fazlasıylayetiyor.

Sağlık hizmeti gönüllülerde…Amara’dan sonra Suruç Devlet

Hastanesi’ne gidiyoruz. Hastaneninyatak kapasitesi 30 olduğu için, bah-çede iki büyük çadır kurulmuş. Göz-lem altına alınanlar ve taburcu ola-caklar burada yatıyor. Hastanedekisakinlik bizi şaşırtıyor. Gönüllü sağlıkçalışanları bilgi veriyor. Cuma günü-ne kadar günde ortalama 50 civarındayaralı getiriliyormuş Kobanê’den. Ya-ralıların çoğunluğunun 15-22 yaş ara-sında olduğunu öğreniyoruz. Cumar-tesi günü ise yalnızca 6 yaralı getiril-miş. ABD öncülüğündeki koalisyo-nun hava saldırısının ilk defa etkili ol-duğunu, bu nedenle YPG’nin yaralısayısının düştüğünü, IŞİD’in ciddi za-rar gördüğünü söylüyorlar. Konuştu-ğumuz gönüllü anestezi uzmanı;“Halk her gün gelip hastane kapısındanöbet tutuyordu, yaralıları takip edi-yordu. Yaralılardan ölen olursa ailele-ri cenazeleri memleketlerine götürü-

yordu. Ailesi bilinmeyenler ise Suruçhalkı tarafından teslim alınıp kitleseltörenle, sloganlar eşliğinde toprağaveriliyordu. Dünkü hava bombardı-manının ardından ilk kez evlerindekalabildiler. İlk kez rahat bir gece ge-çirdiler” diyor.

Bu sırada bir ambülans şoförü dekatılıyor sohbete: “Dün akşam sınıragittim, çatışmalar çok yoğundu. IŞİD,Mürşitpınar sınır kapısını ele geçir-meye çalışıyor. Bu sayede Koba-nê’nin kuzeyini de çevirmiş olacaklar.Kobanê’yi alırsa 200 km dolaştığı ye-re kestirmeden 30 km’de gidebilecek.Kendisi için bir koridor açacak. Havabombardımanı iyi oldu, inşallah he-deflerini vurmuşlardır” diyor. Bir aciltıp uzmanı da sağlık hizmetinin gö-nüllüler aracılığıyla sürdüğüne vurguyapıyor: “İlaç eksiğimiz dışında bireksiklik yok. Ortalama 40-50 gönüllüsağlık çalışanı var hastanede. Bunun20 kadarı gönüllü hekim. Tüm çalış-mayı biz gönüllüler olarak yürütebili-yoruz. 15 gündür buradayım. İki gün-dür yaralı gelmiyor. Bu durum şimdi-lik iyiye işaret ediyor.”

Çadırların yükü kadınlarda…Hastaneden ayrılıp belediyenin

Kobanê Çadır Kenti’ne gidiyoruz.Çadır kent, Kobanê saldırısı başlarbaşlamaz aceleyle kurulduğu için ön-cesinde yere beton dökülememiş. Ça-dırlar mucur ve toprak üzerine yerleş-tirilmiş. Bu nedenle yağışlarla birlikteçadırların ciddi zarar göreceği anlaşı-lıyor. 221 çadırda çoğunluğu çocuk1800 kişi kalıyor. Bir çadırda 6 kişikalan da var, 20 kişi de. Çadırlardansorumlu sağlık görevlisi, temel soru-nun su ve hijyen olduğunu söylüyor.Tuvaletlerin bulunduğu bölüme gitti-ğimizde ne demek istediğini anlıyo-ruz. Urfa’nın AKP’li büyükşehir bele-diyesi, su sorununu çözmek yerine,“kenti yanlış yere kurmuşsunuz, suborularını döşemek zor” demekle ye-tiniyormuş!

Çadır kentte kadınların sırtındakiyük tüm açıklığıyla görülebiliyor. Ne-redeyse iki çadırdan birinde leğendeçamaşır yıkayan kadınları görüyoruz.Taşıma suyuyla hijyen sağlamaya ça-lışıyorlar. Kürtçe selamlama ve birkaçkelimesiyle anlaşmaya çalışıyoruz.Kürtçe bilenler ise konuşup bizlereaktarıyor. Çadır kentteki durumunzorluğuna rağmen, Kobanêliler umut-suz değiller: “Burada kalmayacağız.Kobanê vatanımız, oraya döneceğiz.Çocuklarımız orada.”

Vedalaşıp Amara’ya geri dönüyo-ruz. Bu sırada Kobanê Kantonu Sağ-lık Bakanı Dr. Nasan ve beraberinde-ki bir heyet, sınırda yapılacak insanzinciri eylemine destek olmaya geli-

yor. Amara Kültür Merkezi’ne öğleyemeği getirilip dağıtılıyor. Yemek sı-rasında öncelik çocukların oluyor.

IŞİD’e karşı halk nöbette…Saat 12.30 gibi sınır köyüne doğru

yola çıkıyoruz. Köylülerin “Maaser”ve “Mahser” olarak telaffuz ettikleri,basının Mexer olarak yazdığı köyün“resmî” ismi Çaykara. IŞİD’in ilk sal-dırısından bu yana diğer sınır köyle-rinde ve burada halk nöbet tutuyor.Amaç, IŞİD’in sınırı kullanmasına veKobanê’nin kuzeyden abluka altınaalınmasına engel olmak.

Mahser ile Kobanê arası birkaç ki-lometrelik yürüme mesafesi. Suruç daKobanê de göz alabildiğine düz bircoğrafyanın iki parçası. Tepe diye sözedilen yerler ise küçük bir iki yüksel-tiden ibaret. Bu nedenle çıplak gözlebile Kobanê’yi izlemek mümkün. Di-yarbakır’dan, Mersin’den, İstan-bul’dan nöbete gelenler var. Cami veevlerin çatısında, tarlalarda beşer onardağılmış vaziyette dürbünle Koba-nê’yi izliyorlar. Biz de dürbünle bakıpdurumu soruyoruz. Diyarbakır’dangelen gönüllü bir nöbetçi, “Musul 3milyonluk şehir, IŞİD’e bir saat biledirenmedi. Kobanê 30 gündür direni-yor. Büyük devletler olsa dayanamaz-dı. Tanka topa karşı tüfekle direniyorYPG ve YPJ. Kobanê düşmeyecek.IŞİD bir iki haftaya çekilmek zorundakalacak.”

Suruç’tan gelen bir grup nöbetçiise “Mürşitpınar kapısı IŞİD için çokönemli. Kenar mahalleler IŞİD’deama merkez bizde. Kobanê’nin doğu-sunu görüyoruz buradan, çatışmalargüneyde devam ediyor. Biz burada ol-dukça IŞİD kuzeye gelemeyecek veKobanê’yi terk edecek.” diyor.

Saat 13:00’de hekimler basın açık-laması yapıyor. Sonra nöbet tutanyüzlerce kişiyle birlikte sınır karako-lunun (bir iki göz odadan mütevellitbayraklı bir bina) önüne yürüyüpupuzun bir zincir oluşturuyoruz.“IŞİD vahşeti durdurulsun”, “Kobanêhalkı yalnız değildir”, “Yaşasın halk-ların kardeşliği”, “Biji BerxwadanaKobanê” sloganları atılıyor.

Nöbet bekleyenler ve köy halkızafer işaretleriyle uğurluyor bizi. Bizayrılırken yeni araçlar yeni gönüllülergetiriyor. Dönüş yolunda bir hekiminsöyledikleri herkesin ortak duygu vedüşüncesini yansıtıyor: “Sınıra gide-ceğimi söylediğimde eşim gitmemiistememişti. Ortalık karışık demişti.Ama ben gelmek ve görmek istedim.Basın ne yazarsa yazsın artık biliyo-rum; Kobanê düşmeyecek!”

Oya Öznur

Page 12: İşçi Sözü Kasım 2014

İşçi Sözü12 Kasım 2014

İstanbul Üniversitesi’nde“ikna” ve “tehdit” odaları

İstanbul Üniversitesi (İÜ), işçidüşmanı uygulamalarına sonvermek yerine, başta taşeron iş-çileri olmak üzere bütün sağlıkemekçilerinin haklarını gasp et-menin yeni araçlarını yaratmayaçalışıyor. Haksız ve hukuksuzuygulamaların sonucunda “iş ka-zaları” adı altındaki iş cinayet-leri artıyor. Canımızdanoluyoruz. Zafer Açıkgözoğ-lu’nun iş cinayeti sonucundakatledilişinin acısını hala bütüntazeliğiyle yaşıyoruz. Unutma-yacağız ve unutturmayacağız!Yüzde beş maaş kesintilerimiz,yol parası kesintilerimiz haladevam ediyor: Hakkımızı ara-maya devam edeceğiz ve tek ku-ruşumuzu dahi “helaletmeyeceğiz.” Sağlıkta dönüşümyasasının açmazlarını yaşayanhastalarımızın ve hasta yakınla-rımızın kızgınlıklarının şiddetibiz taşeron sağlık işçilerine yö-neliyor. Ramazan Kule arkadaşı-mızın uğradığı saldırının asılsorumlusunun dönüştürülen sağ-lık sistemi olduğunu iyi biliyo-ruz. Turan Karabağarkadaşımızın kalp krizi geçir-mesine neden olan saldırılarınnedenlerini de çok iyi biliyoruz.Tam da bu nedenlerin bir parçasıve adresi olan İÜ yöneticileri,bugünlerde, haksızlıklara ve hu-

kuksuzluklara karşı durarak fii-len işçi temsilciliği yapan taşe-ron işçisi arkadaşlarımızı hedefalmaya başladı. Bölümlerinde vemeydanlarda açık ve seçik birşekilde hak mücadelesi veren vebütün işçi arkadaşlarını da yasalve meşru haklarını savunmayaçağıran öncü niteliğindeki işçiarkadaşlarımızı “işten atarız”tehditleriyle sindirmeye çalışı-yorlar. Sadece “resmi” soruştur-malarla sindirmeyeçalışmıyorlar. “İkna odalarına”çağırıp, çapraz tehditlerle “iştenatarız” deyip, burada devlet de,hükümet de, kanun da biziz de-meye getiriyorlar.

“Biz haklıyız biz kazanaca-ğız” şiarıyla hak mücadelesiveren arkadaşlarımız İÜ yöneti-cilerinin işten atma tehditleri vebaskıları karşısında boyun eğ-meyeceklerini her koşulda dilegetirmişlerdir: “Bizleri bunlarlakorkutamazsınız. İşten mi ata-caksınız? Bugüne kadar işye-rinde çalışan bir işçi olarak haklısesimizi duydunuz. İşten atarsa-nız, işten atılan bir işçinin haklısesini duyarsınız.” Tehdit vebaskılarla “ikna odasına” çağrı-lıp sorgulanan taşeron işçisininsinip cevap veremeyeceğini dü-şünen yöneticiler, hakkını ara-manın onur ve gururu içinde

verilen cevapları da kabullene-miyorlar. Kızgınlıkları daha daartıyor.

İÜ taşeron işçilerinin kendiçabalarıyla çıkarttıkları, sorunla-rını haberleştiren, çözüm öneri-lerini dile getiren, hak vehukuklarını savunan, fiili ve ör-gütlü mücadelenin önemini vur-gulayan bültenleri fırlatıp atanyöneticilerin tehditleri kendi sı-nırlarını aşıyor. İşçi bülteni yö-neticileri rahatsız ediyor ve bugerçeklik bültenin önem ve işl-evini bir kez daha ortaya koyu-yor. Yöneticilere göre “bültendeyazılanlar işçileri rahatsız ediyorve psikolojilerini bozuyor”muş.Yöneticilere göre “bülten işçilerisaldırganlaştırıyor”muş. Yani,bülten nedeniyle işçi arkadaşla-rımızın haklarını daha güçlü birşekilde istemelerinden rahatsızoluyorlar. En büyük etken de,“taşeron işçilerinin sorun ve çö-zümlerini bültene yazıp, eylemve basın açıklamalarıyla hakkı-mızı istiyoruz diyerek iş bırak-maları” imiş. Taşeron işçilerihaklarını istemekle kalmıyor,“maaşımızın yüzde beşini kese-rek haklarımızı gasp ediyorsu-nuz” diyerek, bizzatyöneticilerin karşısına çıkıyor vedile getiriyormuş. Bütün bunla-rın suçlusu ise bülteni çıkaran-

larmış. “3-5 kendini bilmez işçi-den ibaret"miş.

Arkadaşlarımızın “ikna oda-sında” tehdit edildiği ve baskıaltına alınmaya çalışıldığı or-tamda bulunan eski yöneticileri-mizden birisi, duygulanarak,“İşçilere bunları söylemeye hak-kınız yok. Suç sizde. Sizin yöne-timinizde ve uygulamalarınızda”diyerek açıklamaya çalışmıştır:“2009 yılında yönetimi devraldı-ğınızda bizim yönetim anlayışı-mızla devam etseydiniz, şimdikayıtta çalışanlar asgari ücretinyüzde 150 fazlasına, hasta bakı-cılar ise yüzde 125 fazlasına ça-lışıyor ve asgari ücret zammınıda bu oranlar üzerinden alıyorolacaklardı. Daha o günlerdeyaptığınız yemek parası kesinti-sinin, memur ve akademisyenle-rin dönerlerindeki kesintinin adilolmadığını söylemiştik. Bugünyaşananların sorumlusu sizlersi-niz, sizin yönetiminiz. Yaptığı-nız kesintiler para çalmaktan,hırsızlıktan öte bir şey değil.Şimdi taşeron işçilerini gayet bi-linçli görüyorum. İyi ki de buhataları yapmışsınız demek isti-yorum…” diyerek, “ikna odası”ortamını terk etmiştir.

İstanbul Üniversitesi’nde“ikna” ve “tehdit” odaları kuru-luyor. Bunlar yönetimin ne ilkne de son saldırısı olacaktır.Öncü işçiler ve fiili işçi temsilci-leri üzerindeki baskı ve tehditle-rin devam edeceğini debiliyoruz. Bu yolla taşeron işçi-lerini korkutmak ve sindirmekistiyorlar. Asıl korkan ise kendi-leridir. İşçilerin haklı olduğunubiliyor ve birleşik mücadelesin-den korkuyorlar. İşçilerin gaspedilen haklarını istemesi vebunun için mücadele etmesi İÜyönetimini iyiden iyiye rahatsızediyor ve panik içinde tehditlersavuruyorlar.

Bir kez daha tüm kararlılığı-mızla haykırıyoruz; Biz HaklıyızBiz Kazanacağız!

İÜ Çapa Taşeron İşçileri

Page 13: İşçi Sözü Kasım 2014

Kasım 2014 13İşçi Sözü

Uğurlar olsunSuphi Nejat

Kürt Halkının Kobane'yi sa-vunmasını ikinci dünya savaşısırasında Nazilere karşı Stalin-grad'ın Savunmasına benzetenyazı, İşçi Sözü Gazetesindeyayınlandıktan sonra, basındaaynı örneği kullanan başka ya-zarlar da oldu.

Kobane direnişi birçok açı-dan geçmişteki devrimci ör-neklerle bağdaşan ve gelecektede örnek gösterilecek olaylarlasürüyor. Suphi Nejat Ağırnaslıbunlardan sadece birisi. En ya-kın arkadaşlarına dahi söyle-meden sessiz sedasız Kobane-ye geçerken 27 Mayıs 1915’teidam edilen Ermeni Devrimci-lerinden Paramaz'ın adını al-ması da, ne Kürt ne Ermeniolan bu devrimcinin davranışı-nı açıklamaya yetiyor.

Paramaz, Kobane güneyindeküçük bir tepenin İŞID saldırı-larına karşı savunulmasında,geri çekilen yoldaşlarına za-man kazandırmak için kalandört yoldaşıyla birlikte şehitoldu.

Bu tepeye daha sonra YPGsavaşçılarınca geri alınarakParamaz adı verildi.

Giderken bıraktığı mektubaeklenecek hiç bir şey yok. Sa-dece babası Hikmet Acun'unkendine "sol" adlar veren ka-lemlerin bu direnişi karalayan

yazılarına tokat gibi inen soru-sunu sorarak sözü Suphi Ne-jat'a bırakıyoruz:

"Kobane'de halka sıkılan kurşunlar Türk Solu'nun

neresinden geçiyor?"

Söz Suphi Nejat'ta:

"Ben bir hayat yaşadım vehayatıma giren herkesten çokşey öğrendim; öğrendiklerimlebir tercih yaptım, hakikate ve-ya hakikatlere şahit oldum vehayatın diyalektiğinde öbürkutba geçtim, hayırlara vesileolmasını dilerim. Sıradan birinsan olarak doğdum, sıradanbir insan olarak da sizinle ve-dalaşıyorum. Sizi sıkça yarıyolda bırakmış olduğumu, ba-zen hoyratça davranmış oldu-ğumu ve üzdüğümü, üzmüş ol-duğumu biliyorum. Beni sonkez affedin.

Sıradan bir genç olarak sıra-dan çelişkilerden dolayı, sade-ce bir tercihte bulundum; herşeyden önce bu tercihi kendimiçin yaptım. Ulvi bir inanç içinyola çıkmadım, ulvi olmayaninsanlarla hayatı, büyüsüz birdünyayı, şeyleşmiş bir dünyayıbüyüklemek istedim o kadar.Çelişkilerimin aşılamayacağı-

nı, zira bunlar toplumsal ol-dukları için ancak insanın çe-lişkilerini örgütlemeyi, dahaüst bir mertebede toplumsal-laştırmaya çalışabileceğini öğ-rendim. Hayatımda hakikatevardığım en yakın nokta budur.

Söke'de kaçak doğmuş, Tür-kiyeli bir Duisburglu, Clau-bergli; Türkiye'deyse her ney-sem işte o olaraktan hiçbirşeyden pişman değilim. Hayat-ta her musibet kazanımcı oldu-ğunda insana katkılar sunan birfırsatmış aslında. Tek derdimasla büyümemek, büyüklerindünyasının bir parçası olma-maktı, hep çocuk kalmak ya-ni... Şimdi tıpkı Peter Pan gibiNeverland'e gidiyorum, aslabüyümemek üzere. Bundan da-ha çok beni mutlu eden bir şeyolamazdı.

Türkiye'nin batısında sıra-dan emekçi insanların hayatınıbüyüleyecek, sıradan kahra-manlar çıkaracak büyük bir çı-kışın tohumlarını, hakikat ara-yışçılığının öncü ve artçı örgü-tünü yaratmanız dileğiyle.

Her yürek devrimci bir hüc-redir!!!

Hayalgücü iktidara!!!”

Bahadır Altan

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, Suphi Nejat için eylemde

Boğaziçi Üniversitesi,Sosyoloji Bölümü yükseklisans öğrencisi olan SuphiNejat Ağırnaslı’nın evi,2011 yılında terörle müca-dele ekipleri tarafındanbasılmış, herhangi bir ge-rekçe gösterilmeden göz-altına alınmıştı. SuphiNejat’ın ders notlarına,örgüt dökümanı olduğugerekçesiyle el konul-muştu. Suphi Nejat, Kürtolmadığı halde KürtHalkı’nın yanında olmanın,Alevi olmadığı halde Alevi-lerin yanında durmanın neşekilde cezalandırıldığını,aynen Pınar Selek gibi öğ-renmişti.

Suphi Nejat, hak müca-delelerinde ön safta dur-muş, Tuzla işçilerininyanında durduğu gibi, GeziOlayları sırasında da mü-cadeleye destek vermişti.

Suphi Nejat Ağırnas-lı'nın dedesi Niyazi Ağır-naslı, 27 Mayıs 1960 ihtilalisonrasında kurulan Cum-huriyet Senatosu'nda,1961-1966 yılları arasındaTürkiye İşçi Partisi'nde(TİP) "Senatör" olarakgörev almıştı. Niyazi Ağır-naslı, Halit Çelenk ile bir-likte Deniz Gezmiş vearkadaşlarının avukatlığınıyapmıştı.

Suphi Nejat, Sosyologve çevirmendi. Mütevazıbir hayatı olan bir devrim-ciydi.

Page 14: İşçi Sözü Kasım 2014

İşçi Sözü14 Kasım 2014

Cumartesi Anneleri 500. haftada da çocuklarının hesabını sordular

Cumartesi Anneleri devletin kol-luk güçleri tarafından kaçırılarakgözaltında işkenceler sonucu katledi-lerek kaybedilen çocuklarının hesa-bını ve mezar yerlerini sormak için500. Haftada da İstanbul Galatasaraymeydanında buluştular.

Cumartesi Anneleri’nin 500. Haf-ta buluşmasında kayıplardan FehmiTosun’un hesabı soruldu. Gözaltınaalınışları devletçe reddedilse de “failimeçhul” cinayetler olarak adlandırıl-salar da failleri açık ve seçik bir şe-kilde belli olan kayıpları için 27 Ma-yıs 1995’ten bu yana Galatasaraymeydanında toplanan anneler 25Ekim 2014 Cumartesi günü 500.Haftada da bir kez daha bir arayageldiler. “Faili meçhul değil fail dev-let”, “kayıplarımızı bulun”, “sorum-lular yargılansın” diyen CumartesiAnneleri’ne binlerce kişi destek ver-di.

19 Ekim 1995 tarihinde Avcı-lar’da bulunan evinin önünden polis-lerce alınarak kaybedilen Fehim To-sun’un eşi Hanım Tosun Kürtçe veTürkçe yaptığı konuşmasında şunlarısöyledi: “Yine Galatasaray’dayız.Bazıları ‘500 hafta nasıl geçti’ diyesoruyor. Rüya gibi. 20 yıl önce bizburada otururken çocuk olan bizim

çocuklarımız şu an yirmi yaşınınüzerindeler. Maalesef bu devlet 20yıldır hiçbir adım atmadı…” CemilKırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayırise “adalet için buradayız…” dedi.Rıdvan Karakoç’un kardeşi HasanKarakoç “20 yıl önce on kişiyle baş-layan eylemimiz şimdi on binlercekişi oldu…” derken, Ferhat Tepe’ninannesi Zübeyde Tepe de oğlu içinKürtçe bir şiir okudu. Cumartesi An-neleri’nin 500. Haftası’nda konuşanHayrettin Eren’in ablası İkbal Erenise “biz kocaman bir aile olduk…”diyerek 20 yıllık süreci özetledi veeylemlerinin herkes tarafından bu-günkü gibi sahiplenilmesini istedi.

“Slogan atılmaması”, “konuşma-cıların alkışlanmaması”, “bayrak veflama taşınmaması” istenilen Cumar-tesi Anneleri’nin 500. Haftasındagerçekleştirilen oturma eyleminde,kendilerine ilham veren Arjantin’likayıp yakınları Plaza Del MayoMeydanı Anneleri’nin gönderdiğimesaj okundu: “Sonunda adalet ada-letsizliğin saltanatını elinden alacak-tır!” Basın açıklaması metnininokunmasından sonra Cumartesi An-neleri’nin 500. Hafta eylemi sona er-di.

İşçi Sözü – Haber

Soma’lı madenciler iş bıraktı

Soma Işıklar Maden Oca-ğında çalışan maden işçileri,ayın 15’inde ödenmesi gere-ken ücretleri ödenmediği içiniş bıraktılar. “Çalışan işçilerile çalışmayan işçiler arasındafark gözetilmiyor, kıdemli iş-çilerin ücretleri düşürülüyor”diyen maden işçileri, “ayın15’inde yatırılması gerekenücretlerimiz ödenmedi” diye-rek ocağa inmediler ve iş bı-raktılar.

Önce, 4 - 12 “Paşa Vardi-yası”nda çalışan madenciler“söz verildiği halde paraları-mız ödenmedi” diyerek iş bı-

raktılar. Gece vardiyasınagelen maden işçileri de iş başıyapmayarak direnişe katıldı-lar. Bunun üzerine İnsan Kay-nakları Müdürü CelalettinGöktaş tarafından jandarmaçağırıldı. Jandarmaya yapılanihbarın gerekçesi “kavga çıktıve işçiler ocağa sokulmuyor”yönündeydi. Gelen jandar-maya maden işçileri tarafın-dan gerçek söylendi ve“ücretlerimiz ödenmiyor” de-nildi. Bunun üzerine Celalet-tin Göktaş “bana yanlış bilgiverilmiş” diyerek asılsız ihbarbeyanını düzeltmeye çalıştı.Sabah 10.30 civarlarında Işık-

lar Maden Ocağına gelen İş-letme Müdürü Haluk Evinç ta-rafından ödenmeyen ücretlerleilgili şu açıklama yapıldı:“Kömürde tedbir kararı var.İki ay daha ücretleriniz devlettarafından ödenecek. Yılba-şına kadar bizi idare edin.İşler düzeldiğinde zam farkınıda yatırmaya çalışacağız.”Maden işçileri “zam farkları-nın yatırılacağına inanmıyo-ruz, asıl sorunumuz iseödenmeyen maaşlarımız” de-diler.

İşçi Sözü – Haber

Page 15: İşçi Sözü Kasım 2014

Kasım 2014 15İşçi Sözü

6 Eylül 2014 tarihinde 10 inşaatişçisinin katledilmesine yol açan işcinayetine dair adaletsizlikler sürüyor.

Bozuk olduğu bilinmesine karşınişin aksamaması ve inşaatın bir anevvel bitirilmesi için bakım ve ona-rıma alınmayan asansör bir faciayayol açmış, “iş kazası” diye geçiştiril-mek istenen katliamda 10 inşaatişçisi asansörle birlikte yere çakılarakölmüştü. Olaydan sonra ifadelerinebaşvurulan Torunlar İnşaat GYO pat-ron ve yöneticileri hakkında davaaçılıp açılmayacağı merak konusuy-

du.İstanbul Cumhuriyet Savcısı Erdal

Bağcı’nın hazırladığı 31 sayfalık id-dianame’de Torunlar GYO patronuve şirket yöneticileri hakkında ta-kipsizlik kararı verildi. Haklarındatakipsizlik kararı verilen isimler şun-lardır: Torunlar GYO Yönetim KuruluBaşkanı Aziz Torun, Yönetim KuruluÜyesi ve Genel Müdür YardımcısıYunus Emre Torun, Yönetim KuruluBaşkan Vekili Mehmet Torun, Mu-hasebe Müdürü Lütfü Vardı, SatınAlma Müdürü Abdülvahit Kaplan,

Proje Koordinatörü Tuncer Akarçay,İş Sağlığı ve Güvenliği UzmanlarıHaluk Okur, Bektaş Ateş, ÖzmenÖzmenoğlu…

İş cinayeti sonrasında Torunlarİnşaat GYO’nun patron ve yöneticileriölen 10 işçiyi suçlamışlardı. Adaletbir kez daha “mülkün” temeli oldu-ğunu kanıtlamaya ve Torunlar İnşaatpatronlarını koruyup kollayarak “ki-min adaleti?” sorularına cevap ver-meye çalışıyor.

İşçi Sözü-Haber

İş cinayetleri sürüyor: Kocaeli

Kocaeli Körfez’de bulunanModül Çelik fabrikasındayaşanan iş cinayetinde 45yaşındaki Fevzi Çebi öldü.

Fevzi Çebi tezgahta çalı-şırken bileyleme makinasıinfilak etti. Patlama sonra-sında vücuduna saplananmetal parçaları nedeniyleölen Çebi, 2 yıldır ModülÇelik’te çalışıyordu.

İşçi Sözü-Haber

Adalet mülkün temelidir: Torunlar inşaat patronları yargılanmayacak!

İş cinayetleri sürüyor:Gaziantep

Gaziantep kentsel dö-nüşüm alanı inşaatındaasma kat betonu dö-kümü sırasında çökmemeydana geldi.

Beton dökülürken yer-lerinden çıkan çelik pro-filler yıkıldı. Betonunaltında kalan 25 yaşın-daki Veysel Teymur ağıryaralandı. Arkadaşları ta-rafından çıkartılarak has-taneye götürülen Teymurkurtarılamayarak öldü.Teymur ’un çalışmak içinMardin’den Gaziantep’egeldiği ve iş cinayetinekurban gittiği açıklandı.

İşçi Söz-Haber

Van İŞKUR işçileri direniyor

İş cinayetleri sürüyor:İstanbul Kadıköy

Kozyatağı Değirmensokakta bulunan rezidansinşaatında düşen iskeledireklerinin altında kalan22 yaşındaki Sezer Kara-kaş öldü.

Sabah saat 9’da mey-dana gelen olayda, gü-rültü üzerine olay yerinekoşan işçi arkadaşları 14.Kattan aşağı düşen çelikve ağaç direklerin altındakalan Karataş’ın cansızbedeniyle karşılaştılar.

Sezer Karakaş’ın cena-zesi Lütfi Kırdar Eğitimve Araştırma Hastanesimorguna kaldırıldı.

İşçi Sözü-Haber

İşten atılan depremzedeVan İŞKUR işçileri Ankara’yayürüdüler ve 44 gün bo-yunca Abdi İpekçi Parkı’ndaoturma eylemi ve direnişyaptılar.

İçişleri Bakanlığı, Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanlığıve AKP milletvekilleriyle gö-rüşen İŞKUR işçilerine “binişçi 9 aylık bir süre için işegeri dönecekler” sözü ve-

rildi. İşçiler, “kısmi bir kazanım

elde ettik” diyerek Van’adönmeye ve direnişi sürdür-meye karar verdiler. İşlerineson verilen İŞKUR işçilerininsayısı 7 bin 286. 9 aylığınaişe geri dönecek işçi sayısıise bin.

İşçi Sözü-Haber

Hak-İş Konfederasyo'nu'nabağlı Özgıda-İş Sendikası'ndan"bu sendika işçilerin haklarını sa-vunmuyor, patron ne derse o olu-yor" diyerek ayrılan işçiler, DİSK'ebağlı Gıda-İş Sendikası'na üyeolmuş ve bu nedenle de 27 Ekimtarihinde işten atılmışlardı.

Ülker'in Topkapı'da bulunanfabrikası önünde DİSK önlüklerigiyerek direnişe başlayan işçiler"çoğumuzda boyun ve bel fıtığıoluştu ve doktora gitmemize raporkullanmamıza izin vemiyorlar."

"Özgıda-iş patronun istemleridoğrultusunda hareket ediyor, işçi-lerin taleplerini dikkate almıyor"diyerek tepkilerini dile getirdiler.

Saat ücretlerinin 5 TL'den 2,5TL'ye indirildiğini ve Özgıda-İş'inbuna sessiz kaldığını, geçen oncazaman sonrasında saat ücretlerininbu yıl yeniden 5 TL olduğunu veÖzgıda-İş'in sanki işçilere zam ka-zandırmış gibi davrandığını söyle-yen işçiler tepkilerini "10 yılboyunca sürekli olarak hak kayıp-larına uğradık" diye dile betiriyor-

lar.DİSK'e üye oldukları için işten

atılan işçilerin yanına gitmeleri ya-saklanan ve işten atılmakla tehditedilen fabrika içindeki işçiler isedayanışmalarını şimdilik cep tele-fonu mesajlarıyla iletiyorlar.

İşten atılan işçiler; "Bizler eski-den greve çıkan direniş yapan tümişçileri 'solcu', 'sosyalist', 'komü-nist' olarak görür ve onlardan uzakdururduk. İşten atıldıktan, haksız-lıklara karşı direnişe başladıktansonra anladık ki; İşçi sınıfı 'sağcı-solcu', 'alevi-sünni', 'Türk-Kürt'diye bölünemez..." dediler.

Ülker işçilerinin direnişi sürüyorve İstanbul'un bir çok ilçesindenişçiler dayanışma ziyaretine geli-yorlar. Ziyaretçiler arasında SESAksaray Şubesi ve İstanbul Üniver-sitesi sağlık emekçileri de vardı. İs-tanbul Üniversitesi'nden gelentaşeron sağlık işçilerinin ise birçağrısı oldu; "Ülker direnişçilerisınıf dostlarını bekliyorlar, haydidayanışmaya!"

İşçi Sözü-Haber

Ülker direnişi sürüyor

Page 16: İşçi Sözü Kasım 2014

Kobani’deki savaşı ve kadın ha-reketine yansımasını feminist müca-dele içinden kadınlarla görüştük.

İşçi Sözü: Kadınlar savaşa karşıbir çok eylem yaptı. Bu eylemler nasılörgütlendi, amacını ve sürecini birazanlatabilir misiniz?

Seher: 7 Eylül’de Barış İçinKadın Girişimi’nin Barış Haftası mü-nasebeti ile ilgili bir dizi etkinlik dü-zenledi. Ermeni soykırımından tutun78, 90larda da kadınların savaşlar-daki mağduriyeti üzerinden bir gün-dem yaratıldı. Orada barış için kadıngirişiminin çağrısıyla taksim’de biroturma eylemi yapıldı. Yaklaşık 20ilde eşzamanlı yapılan bir eylemdi.İstanbul’da da hemen hemen bütünkadın örgütleri bu eylemde yer aldı-lar. Ardından 15 eylül Kobani işgaliile birlikte Kobani’deki savaşa hayırdemek için yine BİKG çağrısıyla ka-dıköy’de bir yürüyüş yapıldı. O süreçşu an Kobani’deki Işid saldırısınakarşı yapılan eylemlerin de bir ze-mini oluşturdu. Örneğin Köprüdepankart açtık, ardından suruç’a gi-dildi, oradaki izlenimlerimizi aktar-mak üzere suruç dönüşünde basınaçıklaması, Atatürk Havalimanındayaptığımız eylem ve son olarak Tak-

sim’de Koridor Aç eylemini gerçek-leştirdik. Tüm bunların hepsi BİKGçağrısı ile başlayan ama tüm kadınörgütlerinin katılım gösterdiği birdoğal platforma dönüşerek örgütlendive barışta ısrar ediyoruz, savaşa kar-şıyız ve adaletli bir barış istiyoruz ta-leplerinin etrafında şekillendi.

İşçi Sözü: Bu savaşta Işid tarafın-dan özellikle kadınlar çok zulümgördü. Bir yandan göçe zorlandılar,köle pazarlarında satıldılar, tecavüz-ler, katliamlar gördüler. Bununla be-raber ve bu zulmün karşısında elisilah tutan kadın savaşçıları da gör-dük. En azından Türkiye’deki eylem-lere baktığımızda da savaşa karşı enfazla kadınların seslerini duyduk. Sa-vaşın Türkiye’deki kadın hareketineetkisini siz nasıl değerlendiriyorsu-nuz?

Emel: BİKG’nin düzenlediği birbarış konferansı olmuştu. Bu çağrıyıduyduğumda bireysel olarak katıl-mam gerektiğini düşündüm. BugünIşid’in Kobani’de, Suriye’de yaptığızulme karşı birleştik ama dünyanınbaşka bir coğrafyasında kadınlarınkatledildiği, zulüm gördiğü her du-rumda aynı duyarlılıkla hareket ede-ceğimi biliyorum. Bu çağrıya da bunedenle kulak verdim. Yanıbaşımızdaolan bu savaş, ortadoğu’nun haritası-nın yeniden yapılmaya çalışılmasınındışında özellikle kadın bedeni üzerin-den üretilen savaş poliitikasıyla gün-deme geldi. Işid çetecilerinin cihadçağrısıyla Şengal’de Ezidi kadınlara,alevilere, kürtlere yaptıkları karşı-sında barış isteyen kadınların sesle-

rini duyurmak için örgütlenmeleriçok anlamlıydı.

Seher: KCK sürecinden itibarengündemi yoğun bir şekilde barış olanbir kadın platformu var; Barış İçinKadın Girişimi. Bu girişim 90’lardanberi devletin kadın bedeni üzerineuyguladığı cinsel ve fiziksel şiddetinibirebir yaşamış kuzey kürdistanlı ka-dınlar ile savaşın diğer tarafındamağdur olmuş kadınların gündemle-rini kesiştirmeye ve yüzleştirmeyeyönelik bir çaba içindeydi. Buna ekolarak Türkiye’de bir yandan barışsüreci yürütülürken bir yandan Işid’edolaylı destek veren AKP politikala-rını teşhir etme yönünde de bir gayretsarfediliyor. Aslında bunlar paralelgündemler. Dün savaşın iki tarafın-daki devlet şiddetini görmüş kürt ka-dınlarla bu savaşta eşini, oğlunukaybetmiş, gazi vermiş kadınlarınmağduriyetini ortaklaştırmaya çalışıpbu savaşta nerede durusak duralımzarar görüyoruz ve barış istiyoruzderken şimdi de Şengal’de ezidi ka-dınların, Kobani’de kürt kadınlarınyaşadığı mağduriyeti duyurup Türki-ye’deki kadınlar arasında bir ka-muoyu yaratmaya çalışıyoruz. Çünküher savaşta kadınlar en fazla zarargören kesim. Öldürülmeden önce ta-cize, tecavüze maruz kalıyor, eşleri,çocukları öldürülüyor. Özellikle eşle-rini kaybeden ve ekonomik özgür-lüğü olmayan kadınlar savaşınyoksulluğunu daha fazla yaşıyorlar.Kadın bedenine sahip olmak orayıişgal etmek, oranın yeni sahibi ol-makla eşdeğer bir şey. Şengal’de gör-dük bunu. Bu anlamda Kobani’de

savaşan YPJ’nin önemi büyük. Bumücadeleyi savaşta öne çıkan erkekegemen politikaların karşısında kadınkimliğini öne çıkaran bir mücadeleolarak yorumlamalıyz. Dolayısıylakadın mücadelesinin bir parçası ola-rak görmeliyiz.

İşçi Sözü: Peki eylemlerinize ge-lelim. Havalanında size yönelik mü-dahaleyi izledik. Yaşadıklarınızı birde sizden dinleyebilir miyiz?

Seher: Köprü eylemini meclisteyapılan teskere görüşmeleri nede-niyle yapmaya karar vermiştik. Ogün mecliste konuyla ilgili görüşme-ler yapılıyordu. Sert bir müdahalebekliyorduk ancak pek de öyle ol-madı. Sonradan aynı saatlerde birgrup HDP’li kadın da Bağcılar’daAKP binasını basmış ve onlar da sertbir müdahale görmemişler. Ve şunufarkettik. Aslında devlet teskere gün-deminin önüne başka bir gündemingeçmesini istemedi. Müdahale ol-saydı bizim eylemimiz ön plana çıka-caktı ve teskereden ziyade, barışisteyen kadınların eylemi daha görü-nür olacaktı.

Emel: İlk etapta havaalanında daaynı durum oldu. Polis kadınlarakarşı “kibar” bir şekide müdahaleederken gözaltı arabasının yanındaetrafımızı çevirdikten sonra tavırlarıda değişti. Elle taciz edildik, şiddetgördük. Örneğin otobüsün kapısı ka-palı olmasına rağmen üstümüzedoğru gelip bizi sıkıştırdılar. Çünküne çevredekiler ne de basın görü-yordu. Bu esnada çoğumuz taciz edil-dik.

Seher: Bir kadın arkadaşımızınayağı sakatlandı, yürüyememe ihti-mali var, bir avukat arkadaşımız dakolundan yaralandı ve uzun süre as-kıda kalacak.

İşçi Sözü: Buradan arkadaşları-mıza geçmiş olsun dileyelim ve sonolarak eklemek istediğiniz bir şey varmı?

Seher: Işid’e sınırı açıp, Koba-ni’den gelenlere kapayarak ne içerdene de dışarda barışı sağlamanınmümkün olmadığını söylemeye çalı-şıyoruz. AKP’nin bu savaşta soyun-duğu rolün barış sürecini nasıl birnoktaya sürükleyebileceğinden kaygıduyduğumuzu da ifade etmeliyim. Bunoktada mücadelemizin bu toprak-larda barışın sağlanmasında önemlibir katkısının olacağını umuyoruz.

Röportaj: Hilal Kaya

İşçi SözüB ü t ü n ü l k e l e r i ni ş ç i l e r i , b i r l e ş i n ! İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Kadınlar barış istiyor