medenİyetİmİzİn dÜnÜ bugÜnÜ ve...
TRANSCRIPT
1
MEDENİYETİMİZİN DÜNÜ BUGÜNÜ VE GELECEĞİ
Emir ASLAN1
Özet
Allah inancı ve ahlak merkezli olan medeniyetimiz, ilk vahiyle başlamış ve kısa
sürede dünyayı etkisi altına almış İslâm medeniyetidir. Hz. Muhammed (s.a.v)’in daha önce
“ayıplama, kınama, aşağılama” gibi anlamlara gelen “Yesrib” adındaki yerleşim yerinin adını,
şehir ve medeniyetin beşiği anlamlarına gelen “Medine” olarak değiştirmesi İslâm
medeniyetinin esası kabul edilmektedir. İslâm peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) ile
başlayan bu medeniyet yine onun vasıtasıyla kademe kademe gelişmiş ve dünyanın hemen her
tarafına yayılmıştır.
Müslümanlar başlangıçta Kur’an ve sünnete dolayısıyla dine ve ahlaka bağlı
olduklarından; ilme, tekniğe, sanata önem verdiklerinden hem toplum hem de medeniyet
olarak sürekli ilerleme ve yükselme kat etmişlerdir. Böylece ilim, sanat, güç ve teknikte
dünya medeniyetlerinin öncüsü olmuşlardır. Bu anlamda başta Avrupa milletleri olmak üzere
dünya milletlerini sanayi, şehircilik, matematik, astronomi, fen, tıp, eczacılık ve temizlik gibi
pek çok alanda etkilemiş ve onlara bilgi sağlamıştır. Bu konuda diğer medeniyetlere adeta
hocalık yapan İslâm medeniyeti, özellikle Endülüs ve Sicilya üzerinden Avrupa ilim ve
biliminin temelini oluşturmuştur.
Geçmişinde asalet, yücelik ve örneklik bulunan İslâm medeniyeti, Kuran, Sünnet ve
ahlaka olan bağlılıkları zayıflamaya, ilim ve tekniğe önem vermemeye başlayınca
duraklamaya başlamıştır. Buna Avrupa milletlerinin yüzyıllarca süren saldırı, sömürü ve
asimile çalışmaları eklenince İslâm medeniyeti gerilemeye başlamıştır. Ancak bugün İslâm
medeniyetinde dirilişe yönelik yeni kıpırdamalar hissedilmekte ve gerilemekten ilerlemeye
doğru faaliyetler izlenmektedir. Bu faaliyetlerin gelecekte bütün insanlığın dirilişi olacağını
ümit ediyoruz. İslâm medeniyetinin temeli insan fıtratına uygun atıldığı için geçmişte olduğu
gibi gelecekte de insanlığın yükselişinin İslâm medeniyeti ve onun dirilişi sayesinde olacağı
muhakkaktır. Bu diriliş, geçmişin tekrarı değil, yeni bir oluştur. Ama köksüz, temelsiz,
geçmişle ilintisiz anlamında değil, eskimez bir yeniliği özünde barındırması anlamında yeni
bir mayalanış anlamındadır.
1 Diyarbakır/Bağlar TOBB Ferdi Yiğit Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencisi
Danışman: Sadık Yıltaş TOBB Ferdi Yiğit Anadolu İHL Meslek Dersleri Öğretmeni (05315723813)
İletişim Adresi: Bağcılar Mah. 1204. Sok. TOBB Ferdi Yiğit Anadolu İmam Hatip Lisesi Bağlar/Diyarbakır
Tel: 04125022045-05536708849 E-Mail: [email protected]
Kurumu: Diyarbakır Bağlar TOBB Ferdi Yiğit Anadolu İmam Hatip Lisesi.
2
Anahtar Kelimeler: İslâm, Batı, medeniyet, umran, diriliş.
PAST, PRESENT AND FUTURE OF OUR CIVILIZATION
Abstract
Our civilization, based on the belief of Allah and morals, started with the first
revelation and influenced the world in a short period of time is İslamic Civilization. Prophet
Mohammad’s (pbuh) changing the name of ‘Yathreb’ meaning as blame, condemnation, and
insult to ‘medinah’ meaning as the cradle of civilization and city is accepted the basis of
Islamic civilization. The start of this civilization by Prophet Mohammed (pbuh) developed
step by step and spread across nearly all parts of the globe.
As Muslims are initially bound up with holy Quran and Sunnah thus to religion and
morals, as they valued science, technique and art, both the society and civilization had a
constant advancement and progress; thereby becoming pioneers of world’s civilizations in
science, art and technique. In this sense they affected and provided information to the world’s
civilizations notably European nations in fields like industry, urbanization, mathematics,
astronomy, science, medicine, pharmacology, and cleaning. Being like a tutor to other
civilizations, Islamic civilization formed the basis of science and knowledge in Europe
especially through Andalusia and Sicily.
Islamic civilization which has nobility, supremacy and modelling in its past, started to
stumble after Muslims loyalty to holy Quran, Sunnah and Morals weakened and after
disregarding science and technique. Adding to this, by agelong efforts, attacks, colonization
and assimilation of European nations, Islamic civilization started to regress. However today,
new movements for resurrection in Islamic civilization are felt and activities from recession to
expansion are seen. We hope that these activities will be a revival for the whole humanity. As
foundation of Islamic civilization is based on the nature of humanity, it is certain that the rise
of humanity and resurrection of it will be by Islamic civilization in the future as done in the
past. This resurrection is not a repetition of the past but a new formation. This formation does
not mean that it is baseless or irrelevant to the past rather it constitutes new formation of
constant innovation in itself.
Key Words: Islam, West, Civilization, Prosperity, Resurrection
3
GİRİŞ
Medeniyetimiz İslam medeniyetidir. İslam medeniyeti Peygamber Efendimize nazil
olan ilk vahiyle başlamıştır. Hicret ettiği “Yesrib”in adını “Medine” olarak değiştirmesiyle
kök salan bir temel atmıştır. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in hayatı ile İslam Medeniyetinin çok
sıkı bir ilişkisi vardır. Zira İslam Medeniyetinin iki ana unsuru olan Kur'an ve Sünnet, Hz.
Peygamber'in hayatı ile çok yakından ilgilidir.
Müslümanlar İslam’a canla ve başla sımsıkı sarıldıkları, Allah’ın emirlerini yerine
getirip haramlardan sakındıkları ve İslam ahlakıyla ahlaklandıkları zaman, ilim, bilim, güç,
kuvvet ve zenginlikte dünya medeniyetinin öncüleri olmuşlardır. Bütün cihan onlara boyun
eğmiştir. Kuran ve İslam’a olan bağlılıkları zayıfladığında, İslam ahlakından uzaklaşmaları
sonucu kendileriyle İslam arasında olan bağ yalnız isimden ibaret kalmış ve saydığımız bütün
alanlarda gerilemiş, dünyanın her yerinde zülüm görmüş, kanları akıtılmış ve mukaddesatları
çiğnenmiştir.
Geçmişe dönüp baktığımızda tarihimizde bunun birçok örneğini görmekteyiz. Ömer b.
Abdülaziz döneminde Rum diyarında bir Müslüman esir tutulur. Esirin haberi Müminlerin
emirine ulaşınca Rum emirine şöyle bir mektup yazar: “Duydum ki Allah’ın izzet ve şeref
verdiği bir Müslümanı esir tutmuşsun. Benden bu haberi alır almaz ya o Müslümanı serbest
bırakırsın ya da öyle bir orduyla senin üstüne yürürüm ki başı senin yanında sonu da benim
yanımda olur. Bu mektubu alan Rum emiri, tuttuğu Müslüman esiri serbest bırakır. Bu olay
Müslümanların dinlerine bağlı oldukları dönemde güç ve kuvvet hususunda aziz olduklarının
bir göstergesidir. Hz. Ömer (r.a)’in şu sözü bu durumu pekiştirmekte ve konuda bizi
uyarmaktadır.
”إن الله قد اعزكم بالاسلامِ ومهما ابتغيتم العزةَ بغيره أذلكُم الله“
“Allah İslam diniyle sizi aziz kıldı. Ne zaman ki siz İslâm’dan başka bir şeyle izzeti
aradınız Allah sizi zelil kıldı.”
Günümüzde Müslümanların durumuna baktığımızda çok da içler acısı olduğunu
görmekteyiz. Bunun tek bir nedeni var o da İslam’ın tavsiye, terbiye ve ahlakından
uzaklaşmalarından kaynaklanmaktadır. Bugünden sonra eğer Müslümanlar kendilerine çeki
düzen verir, eskiden olduğu gibi dinlerine bağlandıklarında, şahlanışa kalkar geçmişte
yakaladığı saadet ve terakkiyi yine de bulacaktır. Çalışmamız medeniyetin tanımıyla
başlayacak, medeniyetimiz olan İslam medeniyetinin dünü, bugünü ve yarını ana hatlarıyla
inceleyecek ve bu çerçevede yeniden dirilişe kalkması için katkı sunmaya çalışacaktır.
4
MEDENİYET
Medeniyet kavramı Medine kökünden türetilmiştir. Sözlükte ahlakı güzelleştirmek,
edep, erkan öğrenme, insaniyet, nazik davranma, zarif olma, ahlak ve güzel davranış içinde
bulunan topluluk gibi manalarla karşılandığı gibi, "vahşilik halinden çıkarıp terbiye ve
medeniyet yoluna dahil etmek" şeklinde de ifade edilmiştir. Medeni ise şehirli demektir.2
Medeniyetin terim anlamı, “insanların maddi manevi ihtiyaçlarını en iyi imkanlarla
sağlayan ortam ve toplumlara” denir. Medeniyetin ölçüsü “insan-ı kâmil olmayı hedefleyen
fazilet sahibi insanların bir araya gelmesidir.”3
Avrupa, medeniyet kavramını ilk başta “Police” kelimesiyle ifade etmiş, sonra yerini
“civilisation” kelimesine bırakmıştır. Cemil Meriç, “civilisation” kelimesinin içeriği çağdan
çağa, ülkeden ülkeye, yazardan yazara değişen kaypak ve karanlık bir kelime olduğunu,
Batılıların sabit bir tanıma hapsedemediği ele avuca sığmaz bir mefhum olduğunu ifade eder.4
Almanlar medeniyet kavramını “kültür” terimiyle karşılamış, Müslümanlar da yakın
zamanlara kadar “hars” terimiyle ifade etmiştir. Ancak “hars” tabiri soğuk ve kaba geldiği
için yerini “medeniyet” terimine bırakmıştır.5 Bazen medeniyet yerine temeddün kavramı
kullanılmıştır. İbn Haldun bunun yerine “umran” sözcüğünü kullanmış, umran kavramının
temeddünden daha geniş olduğunu, temeddünün şehir medeniyetini, umran ise hem bedevilik
ile haderiliği hem de kültür ve medeniyeti karşıladığını belirtir.6
Medeniyet kavramı her zaman Müslümanlara hoş gelmediği görülmektedir.
Avrupa’dan gelen her kavram gibi bu kavram da şüpheyle karşılanmıştır. Örneğin Yenişehirli
Avni’ye göre medeniyet “garaz-i nefsani”dir. Mehmet Akif’e göre de “tek dişi kalmış
canavar”dır.7
MEDENİYETİMİZİN DÜNÜ
Girişte de ifade ettiğimiz gibi medeniyetimizin başlangıcı Peygamber Efendimize
gelen vahiyle yani 610 yılında başlamış, Kuran, Sünnet ve Hz. Peygamber’in hayatı İslam
medeniyetinin temeli olmuştur. Hz. Muhammed (S.A.V.), yirmi üç yıllık peygamberlik hayatı
2 Mehmet Şeker, Hz. Peygamber ve İslam Medeniyeti, Hz. Muhammed ve Gençlik (Kutlu Doğum Haftası:
1992), Sempozyumlar ve Paneller Serisi 5, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995, ss. 33-39, s. 33. 3 Mustafa Yılmaz Kılınç, İlim, İslâm ve Batı Medeniyeti, Medrese ve İlahiyat Kavşağında İslâmî İlimler,
(Uluslararası Sempozyum 29 Haziran-1 Temmuz 2012), Bingöl Üniversitesi Yayınları, 2013, ss. 169-184, s.
172. 4 Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, İletişim Yayınları, İstanbul, 21. Baskı 2014, s.81.
5 Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 82,83.
6 Meriç, Umrandan Uygarlığa, s.86.
7 Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 84.
5
boyunca; insanların uyacağı itikat ve ameli prensipleri yanında, ictimaî, siyasi, idari ve askeri
alanlarda da kendi anlayışına uygun bir yaşama tarzı getirmiş bulunmaktadır. İşte bu anlayış
onun sünneti olarak ümmetine intikal etmiş ve asırlardır süregelen medeniyetin nüvesini
oluşturmuştur.8 İslam Medeniyeti de: "Müslüman milletlerin kendi milli ve harsi özellikleri ile
Kur'an ve Sünnet'in ışığı altında kendi medeni unsurlarını tertip ederek meydana getirdikleri
medeniyet" olarak tarif edilmiştir. Buna göre Hz. Peygamber'in hayatı ile İslam
Medeniyetinin çok sıkı bir ilişkisi vardır.9
İslam dini insanı merkeze almış, insanın dünya ve ahirette terakkiye ulaşması için bazı
ilkeler ortaya koymuş, bu ilkeler medeniyetin parlamasına, şahlanışına vesile olmuş ve hiç
kimsenin tahmin etmeyeceği bir hızla yükselmiştir. Medeniyetin oluşması ve gelişmesine etki
eden bu ilkelerin başında risaletin ilk emirlerinden olan ilim, temizlik ve çalışma ilkeleri
gelmektedir. Çalışmamızı bu üç ilke çerçevesinde oluşturacağız.
1. İlim Tavsiyesi
Bir medeniyeti diğer başka medeniyetlerden ayıran önemli özellikler vardır. İslam
medeniyetini de diğer medeniyetlerden ayıran en önemli özelliklerin başında hiç şüphesiz ilim
gelmektedir. İslam dini bir ilim medeniyetidir. İlim kelimesi ve ondan türeyen fiil ve isimler
Kuran’da yaklaşık olarak 750 yerde geçmektedir.10
İlk nazil olan şu ayeti kerime İslam’ın
ilme verdiği değerin en büyük göstergesidir:
“Yaratan rabbinin adıyla oku!”11
Hz. Peygamber’e inen ilk vahiy ona ve onun şahsında bütün Müslümanlara okumayı
emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin
“oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve
insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
İlk vahiyden hareketle Müslümanlar ilme büyük bir önem vermişlerdir. Yeryüzünde
insanlığı ilme sevk eden ve onu ibadetten bile üstün tutan yegâne din, İslam dinidir. Bunu
Peygamber Efendimiz’in hadislerinde net olarak görmekteyiz. Hz. Peygamber’in “Her kim
ilim tahsili için bir yola girerse Allah ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Şüphesiz melekler de
ilim yoluna girenin yaptığından memnun oldukları için onun üzerine kanat gererler. Göklerde
ve yerde bulunan varlıklar hatta suyun içindeki balıklar bile, ilim adamları için Allah'tan
8 Şeker, Hz. Peygamber ve İslam Medeniyeti, s. 35.
9 Şeker, Hz. Peygamber ve İslam Medeniyeti, s. 33.
10 Aydın, İslamın Evrenselliği, s. 76.
11 Alak Suresi, 96/1.
6
bağışlanmasını dilerler. Alim bir kimsenin bilgisizce ibadet eden bir kimseye üstünlüğü, ayın
diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler altın ve
gümüşü miras olarak bırakmazlar, onlar sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa
konan kimse de bol nasip ve kısmet almış olur.”12
“İlim Çin’de olsa, bile gidip tahsil edin!”13
“Her şeyin bir yolu vardır, cennetin yolu da ilimdir”14
hadisleri bunu göstermektedir.
Müslümanlar ilme önem verirken ilimler arasında ayırım yapmadan bütün ilimleri
önemsemiş, aklın nuru fen ilimleri; vicdan ve kalbin nuru da dini ilimlerdir anlayışıyla
hareket etmişlerdir. Bu nedenle en kısa sürede ilim ve bilimde dünya medeniyetlerinin öncüsü
olmuşlardır. Bu çerçevede şu gelişmelerden bahsedilebilir:
1. Dinî ilimlerde en kısa sürede müthiş bir atılım gerçekleşmiştir. İmâm Şâfiî, hicrî II.
Asırda dünya hukuk tarihinde bir ilk olan İslâm hukuk usulü ile ilgili “er-Risâle” adlı eserini
ilim dünyasına kazandırmıştır. Müslümanların hadis edebiyatı, âlimlerin adeta süzgeçten
geçirerek hadisleri günümüze ulaştırma yöntemi Batıyı hayrete düşürecek nitelikte olmuştur.
İmâm Gazali’nin kelam, felsefe, mantık, hukuk ile ilgili görüşleri batı düşünürleri etkilemiş,
onun hakkında “Gazali’nin İslam dinine mensup olması, İslam dininin hak olduğuna dair
önemli bir delildir”15
ifadesinin kullanılmasına sebep olmuştur.
2. İslami ilimlerde olduğu gibi fenni ilimlerde de büyük bir başarı yakalanmış,
âlimlerin çalışmaları kendinden sonraki bilim dünyasında esas teşkil etmiştir. Bugünün Batı
alimlerince İslam kültürü bütün ilimlerin menşei16
kabul edilmiştir. Müslümanlar başta tıp
olmak üzere felsefe, mantık, fizik, kimya, matematik ve astronomi gibi pek çok bilimde öncü
olmuşlardır. Amerika’nın meşhur medeniyet tarihi uzmanı Wil Durant’ın Fransızcaya tercüme
edilen külliyatında İslam ilimleri ve alimlerinden bahse başlarken isimlerine karşı minnet arz
edip eserleri selamlanmak suretiyle söze başladığı görülmektedir. Müslüman bilim
adamlarının resimleri bugün bile Paris tıp fakültesinin büyük holünde hürmet mevkiini işgal
ettiği ve eserlerinin Avrupa tıp fakültelerinde asırlarca ders kitabı olarak okutulduğu
görülmektedir.17
3. Peygamber Efendimiz’in tıp hakkında 1400 sene önce söylediği sözleri ve
tavsiyeleri âlimlerin bu ilme yönelmelerini sağlamış bu alanda da büyük başarılara imza
12
Muhiyuddîn Ebî Zekeriyyâ Yahya b. Şeref en-Nevevî (v. 676/1277), Riyâzu’s-Sâlihîn min Kelâmi Seyyidi’l-
Mürselîn, el-Mektebetu’l-İslâmiyye, Midyat, s. 363. 13
Ahmed b. Hüseyn el-Beyhakî (v. 458/1065), el-Medhal ilâ Câmiu’s-Sünen, Dâru’l-Hulefâ, Kuveyt, s. 241. 14
Nevevî, Riyâzu’s-Sâlihîn, s. 362. 15
Abdulcelil Candan, Ulemanın Gücü, Ahenk Yayınları, Van, 2003, s. 8. 16
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 36. 17
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 31.
7
atmışlardır. Hipokrat, Galen (Galien), Rufus vs. gibi eski Yunan tıp bilginlerinin Arapçaya
tercüme edilen eserleri İslamiyet sayesinde Batıya intikal etmiştir.18
4. İlk dispanser ve eczaneleri Müslümanlar tesis etmiş; orta çağda ilk eczacı mektebini
onlar kurmuş ve eczacılığa ait muazzam eserler yazmışlardır. Batıdaki Salarne ve Montpellier
tıp okulları uzun zaman ve doğrudan doğruya İslam tıp nazariyelerini tesir ve nüfusu altında
kalmıştır.19
İbni Sina, Râzî ve İbn Rüşd’ün eserleri, Hipokrat ve Galen’in eserleriyle aynı
değerde kabul edilmiş ve bunlarsız tedaviye cesaret edilememiştir. Haçlı seferlerinden sonra
Müslüman diyarında yapılmış hastanelere benzer hastane binaları Avrupa’da da yapılmıştır.20
5. Paris Tıp Fakültesi altı asır önce, dünyanın en küçük kütüphanesine sahipti. Bu
kütüphane, sadece bir kitaptan, müteşekkildi. Bu kitap bir Arap’ın eseriydi. Öylesine
kıymetliydi ki, Kral XI. Ludwig bu kitaba baş vurabilmeleri için yüz altın taler ve on iki
gümüş mark yatırarak, üzerinde kira hakkı tesis etmişti.21
Buna karşın bir İslam diyarı olan
Diyarbakır’da XIII. asırda sadece bir kütüphanede bir milyon kırk bin kitap olduğu ifade
edilmiştir.22
Bütün bunları dikkate aldığımızda bu ilmin bütün şubeleriyle İslam
medeniyetinden intikal ettiği aşikardır.
6. Matematik (Rıyâziyyât), Cebir, Müsellesât (trigonometri) ve Musiki23
ilimleri tıpkı
tıpta olduğu gibi muhtelif şubeleriyle bir İslam eseridir. Batı bu ilimlerde, Müslümanların
talebesi ve yetiştirmesi konumundadır. Ebced hesabı Roma rakamlarında önce kullanılmış,
Roma rakamı ona benzetilmiştir. Sıfır Müslümanlar kanalıyla Avrupa’ya ulaşmıştır.
Müslümanların icat ettikleri rakam sistemini bugünkü dünya kültüründen kaldırıldığında
ortada atom medeniyetinden bir şey kalmaz. Prof. Gantier bir eserinde şöyle demektedir:
“Hiçbir itiraza imkân yoktur. Her ne kadar Euclide (Öklid)’nin ismi büyükse de bizim
Rönesans’ımızın riyaziye hocaları Yunanlılar değil Müslümanlardır.”24
İşaretleme usulü
manasında kullanılan “algorithma” kelimesi adından gelen Muhammed b. Musa el-Harezmî,
usturlabı25
icat eden ez-Zerkâlî (v. 1087) ay ile güneşin harekâtını tespit Muhammed el-
18
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 25. 19
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 25, 26, 27. 20
Sigrid Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi, Çev. Servet Zengin, Millî Gazete, İstanbul, 1998,
s. 109, 116, 178. 21
Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi, s. 127 22
Ali Emirî, Âmid Şehrinde Vaktiyle Bir Milyon Kırk Bin Cilt Kitabı Havî Cesîm Bir Kütüphane, Haz.
Aziz Aşan, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı: II, Kasım, 2009, ss. 188-191. 23
Kâtip Çelebi ve Taşköprüzade eserlerinde İslami ilimlerin tasnifini yaparken musikiyi riyazi ilimlerinden
saymışlardır. 24
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 36, 37, 40. 25
Usturlab: Astronomide çeşitli problemlerin grafik olarak gösterilmesi, yıldızların yükseklik açılarının
ölçülmesi, enlem dairelerinin belirlenmesi, zaman ölçülmesi, burçlarla ilgili bilgilerin elde edilmesi vb. işlerde
kullanılır.
8
Battanî, uçak yapmış ve bir müddet havada mesafe kat etmiş Abbas b. Firnâs ve Ebu’l-Abbas
el-Fergânî onlardan birkaçıdır.26
Prof. Risler şöyle itiraf etmektedir: Yeni müsellesatın hakiki
mucidi, Avrupalıların “Albalegnius” dedikleri Battânî’dir. Bizim Rönesans’ımızın riyaziyat
hocaları Yunanlılar değil, Müslümanlardır.27
Musiki alanında ilk kez sol anahtarını ve bazı notaları Müslümanlar kullanmış, Ebu’l-
Ferec Ali b. Muhammed’in “Mecmuat el-Elhân” adlı eseri Latinceye çevrilmiştir.28
Ayrıca
Farabî musikiyi eski Çin-Hind ve Yunan hatalarından ve hurafelerinden temizleyerek yeni bir
ilim haline getirmiştir. Bunu Prof. Risler şöyle dile getirmektedir: Gezegenlerin musikisiyle
yıldızların ahengi hakkında Phitagore mektebinin icat etmiş olduğu yanlış telakileri ortadan
kaldırmış olan Kitabu’l-Musiki’yi 10. Asırda yaşamış olan Farabî’ye medyunuz.”29
7. Astronomi ve heyet ilmi de o karanlık daireye İslamiyet’ten intikal etmiştir. Başta
Abbasi halifesi Me’mun olmak üzere birçok İslam halifesi ve padişahları heyet ilmine
fevkalade önem vermiş, rasathaneler kurdurmuşlardır. Bu suretle bugünün tecrübi heyet
ilminin kurulmasında etkili olmuşlar. Fergânî’nin Miladi IX. yüzyılda telif ettiği heyet kitabı
Avrupa ve Asya’da yedi asır temel eser olarak kabul edilmiştir. Birunî dünyanın
yuvarlaklığını hiç tereddüt etmeden kabul etmekle beraber her şeyi arzın merkezine doğru
çeken cazibeyi tespit etmiş, küre-i arzın her gün kendi ekseni ve her sene güneş etrafında
döndüğünü ileri sürmüştür.30
Avrupa dillerinin çoğunda yalnız isimleri İslam menşelerine
bağlamakla kalmıyor aynı zamanda Azimut, Zenith, Nadir vs. gibi birçok fenni tabirler de
Arapçadan geçmek suretiyle İslamiyet’in Hristiyan Avrupa’daki ilim mirasının ne kadar
zengin olduğunu göstermiş oluyor. İşte burada anlaşılacağı gibi ilim sahasında Avrupa
İslam’ın muazzam servetine varis oluvermiş bir mirasyediden başka bir şey değildir.31
8. Avrupa, antik eserler, optikler, pusula ve barut toplarını Müslümanlar sayesinde
öğrenmiştir. Batı, İslam medeniyetinden sadece ilim sahasında değil, hayatın bütün alanında
ve hatta sanatta da sayısız ilhamlar almıştır.32
Müslümanlar birçok konuda Batı’nın üstadı
olmuştur. Eğer bugünkü Batı medeniyetinden İslam alimlerinin çabaları kaldırılacak olsa,
atom sanayisi derhal durur, tayyareler yere düşer, fabrikalar işlemez olur, bankalar derhal
26
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 42. 27
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 47. 28
İbrahim Agah Çubukçu, İslam Medeniyeti ve Düşüncesinin Batı Alemine Tesiri, DİB Dergisi, Cilt: XIII,
Sayı: 1, Ocak-Şubat, Ankara, ss. 57-60, s. 58. 29
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 56. 30
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 50-52. 31
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 53. 32
Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi, s. 364.
9
kapanır ve hastaneler mezarlık haline gelir.33
Şu kadarı var ki, bunlardan hemen hemen
hiçbirinin Müslüman patent hakkı Batı’da tanınmış değildir. Aksine birçok Müslüman icadı,
günümüzde İngiliz, Fransız veya Alman malı sayılmaktadır.34
9. Müslümanlar Edebiyat alanında da Batıyı etkilemiştir. Özellikle 19. Asırdan beri
yapılan araştırmalar Müslüman doğu edebiyatının Hristiyan batı milletleri üzerindeki derin
tesirlerini tamamıyla ortaya çıkarmıştır. Mesela “Kafiye” kültürü İslamiyet’ten geçmiştir.
İngiliz yazar Charles Mills’e göre edebiyat ilminin, İtalya ile İspanya üzerinden diğer Avrupa
memleketlerine yayıldığını, Endülüs mekteplerine Avrupa’nın her tarafından gelen talebeler
sayesinde, eski İspanyol romanları tamamıyla İslam fikirlerinin tesiri altında olduğunu ifade
eder. Provans (Provence)35
şairleri, en güzel tasvirlerinden bazılarını İslam edebiyatından
aldıkları ilhama borçludurlar. Fransız halk şiirlerinin içerikleri Şark şiirinin genel özelliklerini
taşımaktadır.36
Batıda şiir ve edebiyatta yetişen Mevlâna, Firdevsî, Hâfız, Câmî, Meârî, İbn-i
Fârid, Nizâmî ve Sadî ayarında bir şair yetişmemiştir. Goethe bile, kendisi için “Ben, olsa olsa
ancak batının Hâfız’ı olabilirim” demiştir.37
Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, Batı şiiriyle,
kafiyesiyle, hikayesiyle ve romanıyla beraber bütün edebiyatının teşekkülünü İslam
medeniyetine borçlu demektir.38
Maalesef Hristiyanlık taassubu ve ırki hislerinden dolayı Batı milletleri, İslam
medeniyetine Arap medeniyeti, Osmanlı döneminden itibaren de İslam dinine Türk dini
demişlerdir. Aldıkları ilimlerin menşei ve kaynağını itirafa asırlarca yanaşmak istememiş,
hatta o kadarla da yetinmeyerek İslamiyet’i istihfaf etmiş, hakikati ancak 19. asırdan itibaren
itiraf etmiştir.39
Bunun bir göstergesi de istifade ettikleri İslam âlim ve bilginlerinin adını
değiştirmelerinden anlaşılmaktadır. Hristiyan Batınının bu tarihi nankörlüğü tedricen azaldığı
görülmüş ve birçok büyük yazar bugünkü Batı medeniyetinin hakikatte Yunan-Roma
kültüründen değil, doğrudan doğruya İslam medeniyetinden doğmuş olduğunda ittifak
ettikleri görülmektedir.40
2. Temizlik Tavsiyesi
İslam medeniyetinin en önemli özelliklerinden birisi de temizliktir. Fıkıh kitaplarında
ilk öğrenilen konu taharet (temizlik) bahsidir. Vahyin ikinci emri de temizlikle ilgilidir. Bu
33
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 6. 34
Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi, s. 34, 35, 101, 155. 35
Fransa’nın Güneydoğusunda kalan bir bölgenin adıdır. 36
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 59-60. 37
Sezai Karakoç, İnsanlığın Dirilişi, s. 111. 38
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 63. 39
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 18. 40
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 20.
10
emir doğrultusunda hareket eden Müslümanlar ilim alanında olduğu gibi bakım ve nezafette
de dünya medeniyetinin önderi olmuşlar. İslam medeniyeti temizlik esası üzerine
kurulmasında şüphesiz ayet, hadis ve Peygamber Efendimiz’in örnekliğinin büyük bir etkisi
olmuştur. İslam dini temizliğe ve bakıma önem vermeseydi. Oku emrinden sonra şu ayet-i
kerime ikinci emir olur muydu?
“Ey örtüye bürünen! Ayağa kalk ve insanları uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni
tertemiz tut, maddî manevî kirlerden arın.”41
Yüce Rabbimiz bu ayette, son derece veciz bir üslûpla, Hz. Peygamber’e ve onun
şahsında Müslümanlara hem maddî hem de manevi temizlik emretmiştir. Hz. Peygamber’i
risâlet görevine hazırlayan bu emrin daha ilk inen ayetlerde yer alması son derece
anlamlıdır.42
Müslüman olmadan önce pislik içinde yüzen birçok kavim İslamiyet’le tanıştıktan
sonra maddi ve manevi kirlerden arınmanın yolunu burada bulmuşlardır. İslam dini, abdest,
gusül ve taharet olmak üzere üç çeşit temizliğe bizzat dikkat çekmiştir.43
Abdest, taharet ve
gusül bir temizlik eğitimidir. Günlük yaşantımızda en çok kirlenen organlarımızın
yıkanmasını gerektirmesi ve namaz için şart koşulması beden temizliği için çok çok
önemlidir. Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Resûlullâh (s.a.v)’ı şöyle
buyurmuştur:
- “Ne dersiniz? Sizden birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da o kimse her gün bu
nehirde beş defa yıkansa, üzerinde kirden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:
- O kimsenin üzerinde kirden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl-i Ekrem:
- “İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah beş vakit namazla günahları temizler”
buyurdular.44
Namaz kılmak için kişinin bedenini, üzerindeki elbiselerini ve namaz kılacağı
yerin temiz olmasının şart koşulması İslam dininin temizliğe ve bakıma verdiği önemi
göstermektedir.
Diğer alanlarda olduğu gibi temizlik te doğudan batıya ulaşmıştır. Batının tanınmış
fikir adamlarından bazıları bunu itiraf etmektedirler. İslam’a karşı duydukları hayranlıklarını
41
Müddessir Suresi, 74/1-5. 42
Komisyon, Kur'an Yolu Tefsiri, Diyanet Yayınları, Ankara, c. 5, s. 494-495 43
Hüseyin Çelik, Temizlik Doğudan Gelir, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995, s. 4. 44
Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâil el-Buhârî (v. 256/870), Sahîh-i Buhârî (Muhtasar), “Mevâkît”, Terc.
Abdullah Feyzi Kocaer, Hüner Yayınları, İstanbul, 2004, s. 131.
11
her vesile ile izhara çalışmışlardır. Bu hususta birçok kitap ve yazılar yazılmıştır. Eserlerinde
bunu açıkça dile getirmişlerdir.45
3. Çalışma Tavsiyesi
İslam medeniyetini oluşturan önemli özelliklerden birisi de çalışmaktır. Dolayısıyla
risâletin ilk tavsiyelerinden biri de çalışma yönünde olmuştur. İslam dini, tembelliği
sevmeyen ve bunu kabul etmeyen bir dindir. Bunu ayet, hadis ve kelam-ı kibarda açık bir
şekilde görüyoruz. Mekke dönemi nazil olan Necm suresinde geçen “İnsan ancak çabasının
sonucunu elde eder”46
ayeti, dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah
nezdindeki değerine işaret etmenin yanında Müslümanın çalışkan olması, başkalarına yük
olmaması ve dilenciliğe yönelmemesini istemektedir.
İslâm dini bu ayet ile çok dinamik bir insan anlayışı getirerek bir ilkeyi hâkim kılmış,
bununla birlikte “İşçinin alnının teri kurumadan emeğinin karşılığının verilmesi” prensibini
hayata geçirmiştir.47
Ayrıca Sevgili Peygamberimizin “iki günü eşit olan zarardadır” sözü bu
hususta büyük önem arz etmektedir. Ayet ve hadislere baktığımızda daha İslam’ın ilk
yıllarında Müslümanlara bu yönde bir eğitimin verildiğini göstermektedir. Müslümanlar da bu
tavsiyelere uydukları müddetçe dünyada çalışkan, zengin ve başkalarından dileyen değil de
başkalarına yardım eden bir medeniyete sahip olmuşlardır. Her ne zamanki bu tavsiyelere sırt
çevirip kendilerini gevşekliğe verince medeniyet zirvesinden en alt tabakaya düşü
vermişlerdir.
Buna mukabil geçmişte en alt seviyede olan Batı, son asırlarda İslâm ülkelerinden
daha fazla bu tavsiyelere uydukları için ilerlemiştir. Çünkü Kur’an bir nasihattir, doğru yolu
gösterir. Kim uyarsa netice alır, uymazsa Kur’an insanlara zorla yaptırmaz. Zaten din bir
imtihandır; eğer zorlama olsaydı imtihan olmazdı. Onun için biz Müslümanlar ilmin gereğine
Avrupalılar kadar uymuyor ve bu dünyada da netice alamıyoruz. İmtihanı bu dünya için
kaybediyoruz. Batı medeniyeti bugün ilmin gereğine bizden fazla uyuyor ve bu dünyada
neticesini alıyor. Böylece, İlmin gereğini yapanlar İslâm âlemini teknik ve ilimde geçiyor.48
Şu söz bütün bu paragrafı özetlemektedir:
“ راقدهيهات هيهات لن ينال المطالب نائم ولن تصل الكواكب ”
45
Abdulhamid Mahmud, Avrupa ve İslam, (Mütercimin Önsüzü) Terc. Naim Erdoğan, Hisar Yayınevi,
İstanbul, s. 119. Daha Fazla bilgi için bk. Hüseyin Çelik, Temizlik Doğudan Gelir, Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 1995. 46
Necm Suresi, 53/39. 47
Süleyman Hayri Bolay, İslam Medeniyete Hangi Değerleri Katabilir, Medeniyet ve Değerler, İstanbul
Ticaret Odası, İstanbul, 2003, Yayın No: 2012-32, ss. 209-252, s. 231. 48
Kılınç, İlim, İslâm ve Batı Medeniyeti, s. 177.
12
“Heyhat! Heyhat! Uyuyarak talep edilene ulaşılmaz, yerden gözetleyerek de yıldızlara
kavuşulmaz”.49
MEDENİYETİMİZİN BUGÜNÜ
İslam medeniyeti bugün o eski ihtişamını kaybetmiş, inkıraz etmiş ve adeta bir kriz
içine girmiştir. Bugün İslam medeniyetinde ciddi bir medeniyet problemi oluşmuştur. Eğitim,
ekonomi, sosyal ve siyasi alanda bir gerileme meydana gelmiştir.
Bugünkü İslam medeniyetinin haline bakarak geri kalmanın sebebini İslamiyet’te
aramak gerçeklere aykırı düşer. İslam düşünürleri, bu kriz ve gerilemenin sebep, sınır ve
boyutlarını tayinde genellikle müttefiktirler. Müslümanlar, ne zaman ki Allah emanetine yüz
çevirdiler, Peygamberin sünnetinden uzaklaştılar, neticede dünya çarkının sonuncusu oldular.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu asırda Müslümanlar peygamberlerin o mukaddes vazifelerini
ve müdafaa ettikleri kutsal tezi takdir ve bu vazifeyi hakkıyla ifa etmediler ve malesef
heybetlerini kaybettiler.50
İslam âlemini genel olarak ele aldığımızda bugünkü yaşayış tarzında tatbik edilmekte
olan metot, peygamberlerin takip ettikleri yoldan tamamen ayrılmış vaziyettedir. Okullarda,
üniversiteler ve fakültelerde okuyan öğrencilere iman şuuru verilmiyor, fazilet ve ahlak
ilkeleri üzerinde terbiye edilmiyorlar. Bunun neticesinde de bu eğitim ve öğretim
müesseselerinden çıkanların çoğu terbiye ve faziletten mahrum kalıyor. Bugün öğrenci
dilediği her cürmü işlemekten çekinmiyor.51
İslam dünyası çoktan beridir ki ahlakta ve ruhta iflas etmiş ilahi vahiyden ve nübüvvet
nurundan uzaklaşmıştır. Bunun yanında Avrupa’nın ulaştığı ilmî, aklî ve siyasi seviyeye de
ulaşmamıştır. Şuursuz olarak yaşayan doğu ırkçılık ve bölgecilik taassuplarına kapılmış ve
ilahi nizamı muhafaza etmek hususunda bir türlü ihlasla harekete geçememiştir.52
Ne yazıktır
ki İslam medeniyeti Avrupa’nın siyasi ve fikrî hücumlarına boyun eğmiş ve 19. Asırdan
itibaren meydanı tamamen Avrupalıya terk etmiştir. Her şeyde Avrupa’yı taklit eder hale
geldi. Oysaki Meriç’in dediği gibi yaptıkları şey Batılılaşmak değildi, Batı bizim sandığımız
gibi değildi ve Batı’nın ulaştığı yer de özenilecek bir yer değildi.”53
Maalesef Batıya özenerek
Batının ilmini, fennini ve teknolojisi değil de modası, lüksü ve ahlaksızlığı cazip geldi ve bu
yönde ilerlemenin gerçekleşeceği zannedildi.
49
Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî (v. 597/1200), et-Tabsira, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1986, s. 100. 50
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 73. 51
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 71. 52
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 94. 53
Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 26.
13
Eğer Müslümanlar bu kutsal davada birleşselerdi, abesle iştigal etmeseydi, geçmişte
olduğu gibi bugün de en ileride olacaklardı. İnsanlığın bu hazin manzarasını seyretmek
mümkün olmayacak, materyalizme, egoizme, tefrikaya, ilahi kanunları çiğnemeye ve insanın
şerefiyle oynamaya karşı dehşetli bir inkılap yapacaklardı.54
Alemde asırlardan beri bir türlü doldurulmayan bir boşluk vardır. Bu boşluk iman
kuvvetine sahip ahlaklı, olgun, dini daveti üzerine alan, bu fani hayatta karşılaşılan
problemleri çözebilen, son ve semavi risaleti, İslam dinini bağrına basan ve deha dercesine
yükselen ihlaslı ve aksiyoncu bir milletin bulunmamasıdır.55
Günümüzde İslam medeniyetinin
çökmüş olması buna mukabil Avrupa medeniyetinin kemalinin zirvesinde olması, coğrafi bir
sebepten, iklim, toprağı veya ırkî bir üstünlükten olmadığı kesindir. Hristiyanlık dininden de
kaynaklanmadığı aşikâr. Zira Hristiyanlık dünyevi ilerlemeyi sağlasaydı, ilk Müslüman devlet
olan Habeşistan (Etiyopya) dünyanın en geri değil, en ileri devleti olması gerekirdi.
İslam dini mükemmel bir dindir. Dinimizin gerekliliklerini yapmadığımızdan dolayı
gerileme meydana gelmiştir. Örneğin, İslamiyet Müslümanları temizliğe davet etmiştir. Hem
de öylesine ki, bugüne kadar hiçbir din, hiçbir mezhep onun kadar temizliğe önem verip davet
etmemiştir. Ama maalesef bütün bu tavsiyelere rağmen Müslümanların yaşadıkları yerlere
baktığımızda ve onları diğer iklim ve yerlerle mukayese ettiğimizde, pek iç açıcı bir durumla
karşılaşmıyoruz. Durum bütün Müslüman diyarında Mısır’da Tunus’ta ve Merakeş’te de
aynıdır.56
Bir başka örnek vermek gerekirse İslam, çeşitli üslup ve şekillerle, muhtelif yollardan,
bazen uyararak, bazen de müjdeleyerek birlik ve beraberliğin önemini anlatmak suretiyle
mensuplarını birlik ve beraberliğe davet eder. Irkçılığa ve tefrikaya karşı uyarır. Bütün
bunlara rağmen Müslümanların her biri ayrı birer vadide uyuyorlar. Sanki onlar, birlik ve
tesanüt mefhumunda, sağır, dilsiz ve aklı hiçbir şeye ermeyen birer kördürler. Şimdi sorarım
size, Müslümanlarla İslam arasında hiçbir tevafuk ve insicam bulabiliyor muyuz?57
MEDENİYETİMİZİN YARINI
Batı medeniyetin bir gün mutlaka çökeceğini ve hiçbir zaman insanı mutlu
kılamayacağını ve materyalist bir medeniyet olduğunu, dolayısıyla manen iflas edeceğinin
sinyalini vermektedir. Ey Batıya özenen genç! Sen bu medeniyeti görüyor ve onun etkilerini
54
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, (eserin önsözü), s. 7. 55
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 37. 56
Mahmud, Avrupa ve İslam, s. 142. 57
Mahmud, Avrupa ve İslam, s. 143
14
müşahede ediyorsun. Dolayısıyla onun sarsıldığını, her yerde yıkılmak üzere bulunduğunu
görüyorsun.58
Buna rağmen neden hala körü körüne taklid ediyor, bütün ahlaksızlığına göz
yumuyorsun.
İslam alemi esasında hem maddi hem de manevi zengin bir hammaddeye sahiptir. Bu
sahada İslam devletleri ile boy ölçüşecek hiçbir devlet yoktur. İslam Ülkeleri altın kadar
kıymetli olan bu kaynakların yanında ayrıca insani değerler, beşerî güçler, ahlaki ve manevi
özellikler yönünden de oldukça zengindir. Bu ülkelerde yaşayan insanlarda, hiçbir millette
görülmemiş derecede sevgi, vefakarlık, yardım severlik, gelişme, yayılma, cihat kudreti,
şehitlik özlemi ve fedakârlık duygusu gibi meziyetler mevcuttur. Dünyayı dolaşan, milletlerin
yaşayışlarını yakından tetkik edenler iyi bilirler ki hiçbir millet bu ana dek, mezkûr vasıflarda
saf ve ihlas sahibi olan Müslümanlara ulaşamamıştır. Bu milletler eğer özüne döner ve
kendilerine çeki düzen verirlerse geçmişteki medeniyet zirvesini ele geçirecek ve bu yönde bir
ihya gerçekleşecektir.59
Medeniyetimizin Şahlanışı ve Dirilişi
Medeniyetimizin şahlanışı ve dirilişi hususunda bize lazım olan şey, Batıya intikal
etmiş olan kendi ilimlerimizi bir an evvel oradan toplamaya çalışmaktan başka bir şey
değildir. Her halde unutmamalıyız ki; biz geriledikçe kendimizi kaybedip Batılılaştık, şimdi
ancak ilerledikçe kendimize gelip özümüze dönebileceğiz. Çünkü Batı medeniyeti hakikatte
Doğu medeniyetidir.60
Medeniyetimizin ihya, şahlanış ve dirilişi için şu hususlara dikkat etmeliyiz:
Kurana Sarılmak
Kuran bir nasihattir, tavsiyedir ve beşeriyet için büyük bir servettir.61
Sonu kesilmeyen,
bulunmayan bir akarsudur ve tükenmek bilmeyen kutsi bir mürekkeptir. İnsanlık tarihinde
büyük inkılabı yapan Kur’an, insanlığın sevk ve idaresinde ona başvurulacak olursa yine de
aynı inkılabı yapacağından kimsenin şüphesi olmasın. Daha önce tecrübe edilmiş ve
doğruluğu defalarca kanıtlanmıştır. Kuran, hasta milletleri kurtarmak babında eşsiz bir güce
sahiptir. Yeter ki hastalar ona dertlerini söylesinler ve taassubu bir tarafa bıraksınlar.62
58
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 53. 59
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 41. 60
Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, s. 6. 61
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 56. 62
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 97.
15
Kuran-ı Kerîm, miladi VI. asrın insanlarına hitap ettiği gibi XX. asrın insanlarına da
hitap etmektedir. Ve şöyle buyurmaktadır: “İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap
(Kur’an) gelmiştir. Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları
izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.”63
Şu andaki İslâm âlemi İslâm’dan yararlanamıyorlarsa geri kalmışlarsa onların kendi
problemi ve kendi hataları demektir. Kur’an’a uyulduğu zaman İslâm milletleri hep ileri
gitmiştir. Kur’an’dan uzaklaştıkça da dünyevi şeylerde geri kalmışlardır.64
Sünnete Riâyet Etmek
Kuran’ın ilim ve hikmet telakkisi, ilk uygulama sahasını ilk başta Hz. Peygamber’in
hayatında bulmaktadır. Hz. Peygamberin sağlam ve tertemiz hayatı ve yüce şahsiyeti, onun
yaşayışı, insanlığın yetiştirdiği simaların yaşayışlarından çok daha sağlam ve sadedir. İnsanlık
tarihinde onun kadar hayatı parlak ve onun şahsiyeti kadar yüce bir şahsiyet görülmüş
değildir. Hz. Peygamberin hayatı çok okunmalı ve onun hakkında da esaslı ve ilmî
araştırmalarda bulunulmalı, bu büyük peygamberin kişiliği her zaman göz önünde
bulundurulmalı ve O’nu her halükârda örnek almalıdır.65
Cemil Meriç Namık Kemal’den
naklettiği “Şeriat-ı Muhammediyye’nin münci kaideleri ve halkımızın fevkalade kabiliyetleri
elde iken neden dünyayı hayran bırakacak medeniyetleri kurmayalım” sözleri buna dikkat
çekmektedir.66
Hz. Peygamber, peygamberlik gücüyle getirdiği ve tebliğ eylediği iman
kuvvetiyle çamura batan insanlık tekerleğine dokundu ve onu çamurdan çıkarıp kurtardı. Bu
tekerlek 14 asırdır ki insanlık kervanını taşımaktadır.67
Ünlü Alman şairi Goethe’nin 1771’de 22-23 yaşlarındayken Peygamber Efendimiz
için yazdığı “Muhammed’in Terennümleri” adlı şiirinde, Hz. Peygamber’i insanlığı
yaratıcısına kavuşturan bir su, bir rahmet pınarına benzetmektedir.68
Bir başka deyişle dünya
tarihini, Peygamber Efendimiz’in kurtarıcısı olduğu, tüm varlığın onunla birlikte bir anlam
kazandığı, bu anlamla birlikte kültürlerin yeniden var olduğu ve insanlığın Rabbine kavuştuğu
bir süreç olarak telakki etmekteydi.69
63
Maide Suresi, 5/15,16. 64
Kılınç, İlim, İslâm ve Batı Medeniyeti, s. 181. 65
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 56. 66
Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 84. 67
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 96. 68
Aydın, İslamın Evrenselliği, s. 9. 69
Tahsin Görgün, Dünya Tarihinde İslam Medeniyetinin Yeri, https://sehirisifkulubu.com (erişim tar:
02.02.2018).
16
XVIII. yüzyılın meşhur Fransız yazar ve filozofu Voltaire “İnsanlık tarihini müspet
yönde değiştirmiş en büyük hadise İslamiyet’in tebliğidir” demek durumunda kalmıştır. Ve
hatta bir zamanlar İngiltere’deki birisi, aydın olmak için yaklaşık 500 sayfa siyer okumak
zorunda kalmıştır. Bütün bunlar sünnetin İslam medeniyetindeki önemini göstermektedir.
Bütün dünyanın ahlakta ve ruhta feci bir şekilde iflas ettiğini, bu hayat sahnesinde acıklı bir
tarzda çırpındığını görüyoruz. Bundan kurtulmak için İslam dinini ve Hz. Muhammed (s.a.v)
hidayetini imdada çağırmaktan hiçbir çıkar yol yoktur.70
İslam Ahlakıyla Ahlaklanmak
Bugün Müslüman ülkelerinde görülen tembellik, dolandırıcılık, rüşvet ve diğer menfi
sıfatlar, Avrupa’da görülen çalışkanlık ve kendi milletlerine olan bağlılık ve dürüstlük
karşısında mağlup olmaktadır. Onun için Avrupa daha ileri gidiyor, bizler geri kalıyoruz.
Mümin sıfatlar ilerlemeyi hızlandırıyor, kâfir sıfatlar ise gerilemeyi kolaylaştırıyor. Neticede
Müslüman’ın sıfatları galip geliyor. Yani Avrupa bizden birçok mümin sıfatları almış, sanki
bizde onlardan menfi sıfatlarını almışız. Bu nedenle ilimde ve teknikte Müslüman ülkelerin
Avrupa veya Amerika’ya göre geri kalmış olması gayet tabiidir. Kabahat İslâmiyet’in değil
İslâmiyet’e uymayışımızdadır. Diyebiliriz ki; Avrupa Müslüman olmadığı halde İslâmiyet’i
daha fazla ilmi konularda uyguluyor, bizler ise daha az uyguluyoruz.
Müslümanlar emin, güvenilir, dürüst ve işinin hakkını vermeli. Ailede, iş hayatında ve
toplum içerisinde ahlaklı olmalı. Çünkü bu medeniyetin temelinde ahlak vardır. Nitekim
Kuran-ı Kerim’in bir kısmı itikat, bir kısmı amel, bir kısmı da ahlaktır. Müslüman diyarda
gayr-ı müslimler dürüstlükte, işini sağlam yapmakta parmakla gösteriliyorsa, Müslümandan
daha güvenilir bir ticaret yapıyor deniliyorsa bu Müslümanlar için utançtır. Zira dinimiz en
dürüst, en güvenilir ve en ahlaklı olmayı emrediyor. Biz ne zamanki İslam ahlakıyla
ahlaklandığımızda işte o zaman geçmişte olduğu gibi tekrardan üstün medeniyetimize dönüş
yapabiliriz.
İlim ve Bilime Önem Vermek
İlk önce okumayı, dolayısıyla düşünmeyi emreden Kur'an, medeniyetini bilgi ve ilim
esası üzerine kurmayı hedeflemiştir. Allah katında herkesin eşitliğini vazeden İslam'ın ısrarla,
insanoğluna, özellikle müminlere; "düşünmeyi", akıl sahiplerinin akıllarını kullanmalarını,
70
Nedvi, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, s. 92.
17
"tefekkür etmeyi" ve keşifte bulunmayı emir ve tavsiye etmek suretiyle medeniyetin en
önemli unsurlarından biri haline gelmiş olan bilgi ve ilim anlayışının temelini atmaktadır.71
Hz. Peygamber’e emredilen ayetlerde okumanın konusu belirtilmemiştir. Çünkü başta
kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki ayetler olmak üzere, okunması yani üzerinde
inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması gereken her
şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir. Kuşku yok ki yaratanı ve yaratılanı
tanımak, dinin de ilmin de temel gayesidir. Durum böyle iken, yani O’nun yarattığı
yeteneklerle O’nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek
Allah’a şükretmemek, O’nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir
nankörlüktür.72
Bütün bunların neticesinde İslam medeniyetinin şahlanışı ilk vahiy olan “oku”
emrine riayetten geçtiğini unutmamak gerekmektedir.
Adalet ve Hüriyyeti Önemsemek
İslam adalet, eşitlik ve hürriyeti önemseyen ve özümseyen bir dindir. “Ey iman
edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir
topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha
uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır”73
ayeti ile adaleti
mülkün, hayatın ve saadetin temeli alarak, insanları sorumlu tutmaktadır. Nitekim bunun
neticesinde İslam medeniyetinde adalet mülkün, toplumun ve devletin temeli olur. Hâkimin
karşısında bir Müslümanla bir gayri Müslim’i, padişahla herhangi birisi eşitler. Bilhassa Hz.
Ömer bu evrensel adaletin timsali oldu. Mehmet Akif bu durumu şiirinde şöyle ifade eder:
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gider de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu.”74
İslam dini, “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız
diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en
fazla sakınanınızdır”75
ayeti ile Allah önünde bütün insanların “Bir tarağın dişleri gibi eşit
olduğu” eşitliği şeklindeki eşitlik anlayışını, ibadetlerde Allah’ın huzurunda camide ve diğer
ibadetlerde devlet başkanı ile herhangi bir Müslümanın farkı olmadığını uygulayarak gösterdi
71
Şeker, Hz. Peygamber ve İslam Medeniyeti, s. 35; Mehmet Aydın, İslamın Evrenselliği, Ufuk Kitapları,
İstanbul, 2000, s. 89. 72
Komisyon, Kur'an Yolu Tefsiri, Diyanet Yayınları, Ankara, c. 5, s. 494-495 73
Maide Suresi, 5/8. 74
Bolay, İslam Medeniyete Hangi Değerleri Katabilir, s. 231. 75
Hucurat Suresi, 49/13.
18
ve göstermektedir. İnsana, inanç, fikir ve söz hürriyeti tanıyarak, insanları araştırmaya ve
düşünmeye teşvik etmektedir.76
Meriç’e göre İslam dünyası adaletle hüriyyeti baş tacı ettiği müddetçe yükselmiş,
Hristiyan dünya bu temel değerlere ihanet ettiği için karanlıklarda kalmıştır.77
İslam
medeniyetini oluşturan ve geliştiren unsurların başında gelen İslam hukukunun önemsediği
hususlardan biri hürriyettir. Hz. Ömer (r.a.)’in şu hadisesi İslam medeniyetinin ilk döneminde
bu hassasiyetin bir örneğidir: Bu hadisede Hz. Ömer, Mısır valisinin oğlunu şiddetle
cezalandırmıştı; çünkü o, Mısırlı Hristiyan Kıptî’nin hürriyetine tecavüz etmiş, at yarışında
geçen Kıptî’yi sen “sen bir asilzadeyi nasıl geçersin” diyerek dövmüştü. Hz. Ömer gereken
cezayı uyguladıktan sonra vali ve oğluna şu meşhur sözünü söylemiştir: “Analarının hür
doğurduğu insanları siz ne zamandan beri köle yerine koydunuz!”
İslam’ın dünya medeniyetine katkılarından birisi de köleliğin kaldırılmasıdır. Dini ve
beşerî bütün diğer sistemler tarih boyunca ne köleliğin ortadan kaldırılması ve ne de
durumlarının ıslahına yönelik herhangi bir adım atmamıştır. İslam dünyasının dışında kölelik
her yerde bütün sertliğiyle 19. Asra kadar devam etmiştir.78
Bütün bunları göz önünde
bulundurduğumuzda medeniyetimizin ilerlemesinin adalet, eşitlik ve hürriyet esası üzerinde
inşa edildiği, günümüzde gerilemesinin bu üç hususun azımsanmayacak bir şekilde etkisi
olduğunu ve yeniden ayağa kalkmasının da bunlara yeterli derecede önem vermelerinden
geçtiğini düşünüyoruz.
SONUÇ
İslam medeniyeti, Peygamber Efendimize gelen vahiyle yani 610 yılında başlamış,
Kuran, Sünnet ve Hz. Peygamber’in hayatı İslam medeniyetinin temeli olmuştur. Müslüman
milletlerin kendi özellikleri ile Kur'an ve Sünnet'in ışığı altında kendi medeni unsurlarını
tertip ederek büyük bir medeniyet meydana getirmişlerdir. Müslümanların kurdukları bu
medeniyet dünyadaki bütün medeniyetleri olumlu yönde etkilemiştir. Bu medeniyet insanı
merkeze almış, insanın dünya ve ahirette terakiye ulaşması için birtakım ilkeler belirtmiş, bu
ilkeler medeniyetin parlamasına, şahlanışına vesile olmuş ve hiç kimsenin tahmin
edemeyeceği bir hızla yükselmiştir. Medeniyetin oluşması ve gelişmesinde etki eden bu
ilkelerin başında risaletin ilk emirlerinden olan ilim, temizlik ve çalışma ilkeleri gelmektedir.
76
Bolay, İslam Medeniyete Hangi Değerleri Katabilir, s. 235. 77
Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 50. 78
Hayrettin Karaman, Yeni Gelişmeler Karşısında İslam Hukuku, İz Yayıncılık, 5. Baskı, 2005, s. 21, 22.
19
İslam medeniyeti bugün o eski ihtişamını kaybetmiş, inkıraz etmiş ve adeta bir kriz
içine girmiştir. Bugün İslam medeniyetinde ciddi bir medeniyet problemi oluşmuştur. Eğitim,
ekonomi, sosyal ve siyasi alanda bir gerileme meydana gelmiştir. Malesef Müslümanlar
medeniyetin oluşmasına sebep veren ilkelerden uzaklaştıkça gerileme başlamış ve önüne
geçilemeyecek bir seviyeye ulaşmıştır.
Bugün İslam medeniyetinin ruhunda büyük bir tahribat olduğu bir gerçektir.
Müslümanlar zaafta. Ama bu arada dünyanın da köklü bir bunalım geçirdiği muhakkaktır. Bu
aslında âyet-i kerimenin de “İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür
dururuz” (Âl-i İmran Suresi, 3/140) dediği gibi bir devri daimdir. Bu böyle devam
etmeyecektir. Müslümanların sorumluk alma vakti gelmiştir. Ahir zaman ümmeti olarak
sorumluluklarımızı, vecibelerimizi yerine getirdiğimizde bu durum elbette değişecektir. Bir
dirilişle gerçekleşecektir. Sezai Karakoç’un dediği gibi “isterseniz bunu adına devrim değiniz,
isterseniz daha doğru bir adlandırma ile, diriliş değiniz. Diriliş, batılılaşmaya paydos değiştir.
Diriliş, içe doğru radikal bir değişimdir. Diriliş, dev veya cüceler ülkesi kuran Batı
Ütopyalarına set çeken öze dönüş değişimidir. Diriliş, geçmişin tekrarı değil, yeni bir oluştur.
Ama köksüz, temelsiz, geçmişle ilintisiz anlamında değil, eskimez bir yeniliği özünde
barındırması anlamında yeni bir oluş. İnsanlığı, saptığı ana çizgisine döndürüş ve bu
dönüşteki birikimle tohumlaşma ve ilham kazanma birikimiyle yeni bir mayalanıştır.
Müslümanlar Kur’an’a sarıldıklarında, Sünnete riayet ettiklerinde, İslam ahlakıyla
ahlaklandığında, ilim ve teknikle birlikte insanın ruhi terbiyesine önem vererek adalet ve
hürriyeti tesis ettiklerinde, kısacası pırıl pırıl tertemiz İslam’a döndüklerinde; İnsanların
ihtirasları, gururları ve öfkeleri durdurulur, birlikte kentlenmeler oluşur, eskiden olduğu gibi
İslam medeniyeti azamet ve yüceliğiyle bütün dünyaya aksettiren ayna olur. Biz de İslam
medeniyetinin bir ferdi olarak diriliş tohumunun ana rahmine düşeceğine, çürümekte olan
toprağın tekrar dirilip medeniyetin filizlenmesi için gayret etmekte ve bu yönde ümitlerimizi
korumaktayız.
KAYNAKÇA
AYDIN, Mehmet, İslam’ın Evrenselliği, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2000.
BOLAY, Süleyman Hayri, İslam Medeniyete Hangi Değerleri Katabilir, Medeniyet
ve Değerler, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2003, Yayın No: 2012-32, ss. 209-252, s. 231.
BEYHAKÎ, Ahmed b. Hüseyn el-Medhal ilâ Câmiu’s-Sünen, Dâru’l-Hulefâ, Kuveyt.
20
BUHÂRÎ Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâil (v. 256/870), Sahîh-i Buhârî
(Muhtasar), “Mevâkît”, Terc. Abdullah Feyzi Kocaer, Hüner Yayınları, İstanbul, 2004.
CANDAN, Abdulcelil, Ulemanın Gücü, Ahenk Yayınları, Van, 2003.
ÇELİK, Hüseyin, Temizlik Doğudan Gelir, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 1995.
ÇUBUKÇU, İbrahim Agah, İslam Medeniyeti ve Düşüncesinin Batı Alemine
Tesiri, DİB Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 1, Ocak-Şubat, Ankara, ss. 57-60.
DANİŞMEND, İsmail Hami, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti, Yağmur
Yayınlar, 4. Baskı 1974, İstanbul.
EMİRÎ, Ali, Âmid Şehrinde Vaktiyle Bir Milyon Kırk Bin Cilt Kitabı Havî Cesîm
Bir Kütüphane, Haz. Aziz Aşan, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı: II, Kasım, 2009,
ss. 188-191.
GÖRGÜN, Tahsin, Dünya Tarihinde İslam Medeniyetinin Yeri,
https://sehirisifkulubu.com (erişim tar: 02.02.2018).
HUNKE, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi, Çev. Servet Zengin, Millî
Gazete, İstanbul, 1998.
İBNU’L-CEVZÎ, Ebu’l-Ferec (v. 597/1200), et-Tabsira, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye,
Beyrut, 1986.
KARAKOÇ Sezai, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Yayınları, İstanbul, 2008.
KARAMAN, Hayrettin, Yeni Gelişmeler Karşısında İslam Hukuku, İz Yayıncılık,
5. Baskı, İstanbul, 2005.
KILINÇ, Mustafa Yılmaz, İlim, İslâm ve Batı Medeniyeti, Medrese ve İlahiyat
Kavşağında İslâmî İlimler, (Uluslararası Sempozyum 29 Haziran-1 Temmuz 2012), Bingöl
Üniversitesi Yayınları, 2013, ss. 169-184.
KOMİSYON, Kur'an Yolu Tefsiri I-V, Diyanet Yayınları, Ankara.
MAHMUD, Abdulhamid, Avrupa ve İslam, (Terc. Naim Erdoğan), Hisar Yayınevi,
İstanbul.
MERİÇ, Cemil, Umrandan Uygarlığa, İletişim Yayınları, İstanbul, 21. Baskı 2014.
21
NEDVİ, Hasan, İslamın Işığında Doğu ve Batı Mukayesesi, (Çev. A. Baki Turan),
Hisar Yayınevi, İstanbul.
NEVEVÎ, Muhiyuddîn Ebî Zekeriyyâ Yahya b. Şeref (v. 676/1277), Riyâzu’s-Sâlihîn
min Kelâmi Seyyidi’l-Mürselîn, el-Mektebetu’l-İslâmiyye, Midyat.
ŞEKER, Mehmet, Hz. Peygamber ve İslam Medeniyeti, Hz. Muhammed ve Gençlik
(Kutlu Doğum Haftası: 1992), Sempozyumlar ve Paneller Serisi 5, Türk Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara, 1995, ss. 33-39.