meydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü: geleceĞİn ... filemeydanlar, kitle meclisleri,...

16
DÜNYA DEVRIMI . . Dünyanın bütün işçileri, birleşin! Enternasyonal Komünist Akım Mayıs-Haziran 2012 9.Sayı Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ANAHTARI 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine Değerlendirme s.2 Türk-İş'ten DİSK'e Değişen Bir Şey Yok! s.4 / Yeni Sendikalar Yasası Üzerine Düşünceler (2) s.6 Ortadoğu Dosyası (2) s.8 / Hindistan’da Kitle Meclislerine Doğru s.10 Esenyurt Yangını: Kapitalizm İşçi Kanıyla Yaşamaya Devam Ediyor! s.10 Bağımsız İşçi Hareketi İçin Radikal Azınlıkların Çağrısı s.12 Kaçış Edebiyatından Edebiyata Kaçış s.16 tr.internationalism.org / [email protected] Dünya Devriminin bu sayısında enternasyonlist pozisyonlar açısından gündemdeki konulara değindik. Kapitalizm derin bir kriz içinde kendini yaşatmaya çalışırken dünyanın dört bir yanında grevler, işgal eylemleri yaşandı. 2011'deki en önemli iki olay kapitalizmin global krizi ve Tunus, Mısır, İs- panya, Yunanistan, İsrail, Şili, ABD, Britanya'daki toplumsal hareketlerdi. Bu yaşananlar üzerine EKA olarak bir bilanço ile tartışmalara hız vermeye yada katkı sunmaya çalıştık. Bu eylemler “kitle meclisleri, açık kitle toplantıları, occupy (işgal)” gibi kavramları ortaya çıkardı ve öyle görünüyor ki bundan sonra da bu kavramları yaşamaya, konuşmaya devam edeceğiz. Diğer taraftan kapitalist kriz etk- ilerini daha da uzun soluklu olarak işçilerin yaşamında kronik işsizlik, çalışma koşullarında kötüleşme ve yoksulluk olarak kendini hissettirecek. Son aylarda yaşanan iş kazalarının ölümlerle sonuçlanması kapitalist barbarlığın gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Sadece daha fazla kar etmek için iş güvenlik önlemleri almayan, sermayesinden buraya pay ayırmayan burjuvalar, işçilerin yaşamını bir barakadan daha değersiz görmekte. Bu barbar- lığın altında ise ekonomik kriz, sermaye birikimi is- teği yatmakta. Son dönemde yaşanan Bosch işilerinin Türk Metal sendikasından Birleşik Metal sendikasına geçmesi burjuva solu tarafından methiyeler dizilerek karşı- landı. İşçilerin sendika değiştirmesi karşısındaki bu ibretlik tutum üzerine değerlendirme yaptık. Bu değerlendirmenin daha da net anlaşılması için sendikalara il- işkin değerlendirmemize yer vererek görüşlerimizi daha an- laşılır bir şekilde ifade etmeye çalıştık. Bu sayının içeriğinde yer vermesek te 1 Mayıs'a dair kısa bir değinme yapmak gerekiyor. İşçilerin tarihte pratik olarak ortaya koydukları 1 Mayıs, enternasyonal mücadelenin ilk ciddi eylem- lerinden birisidir. Bu özelliğinden kaynaklı da sahiplenilmelidir. Fakat bu sahiplenme biçimsel bir sahiplenme değildir; enternasyonalist siyasi içer- iğinin görülmesi ve böyle değerlendirilmesidir. Bur- juvazinin 1 Mayıs'ı sendikalar aracılığıyla bayram adıyla ehlileştirdiği şey ise 1 Mayıs değil sadece onun gölgesidir. İŞÇİ SINIFI

Upload: others

Post on 27-Oct-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

DÜNYA DEVRIMI. .

D ü n y a n ı n b ü t ü n i ş ç i l e r i , b i r l e ş i n !

Enternasyonal Komünist Akım Mayıs-Haziran 20129.Sayı

Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü:

G E L E C E Ğ İ N A N A H TA R I

2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine Değerlendirme s.2Türk-İş'ten DİSK'e Değişen Bir Şey Yok! s.4 / Yeni Sendikalar Yasası Üzerine Düşünceler (2) s.6

Ortadoğu Dosyası (2) s.8 / Hindistan’da Kitle Meclislerine Doğru s.10Esenyurt Yangını: Kapitalizm İşçi Kanıyla Yaşamaya Devam Ediyor! s.10

Bağımsız İşçi Hareketi İçin Radikal Azınlıkların Çağrısı s.12Kaçış Edebiyatından Edebiyata Kaçış s.16

t r. i n t e r n a t i o n a l i s m . o r g / t u r k i y e @ i n t e r n a t i o n a l i s m . o r g

Dünya Devriminin bu sayısında enternasyonlistpozisyonlar açısından gündemdeki konularadeğindik. Kapitalizm derin bir kriz içinde kendiniyaşatmaya çalışırken dünyanın dört bir yanındagrevler, işgal eylemleri yaşandı. 2011'deki en önemliiki olay kapitalizmin global krizi ve Tunus, Mısır, İs-panya, Yunanistan, İsrail, Şili, ABD, Britanya'dakitoplumsal hareketlerdi. Bu yaşananlar üzerine EKAolarak bir bilanço ile tartışmalara hız vermeye yadakatkı sunmaya çalıştık. Bueylemler “kitle meclisleri, açıkkitle toplantıları, occupy (işgal)”gibi kavramları ortaya çıkardı veöyle görünüyor ki bundan sonrada bu kavramları yaşamaya,konuşmaya devam edeceğiz.Diğer taraftan kapitalist kriz etk-ilerini daha da uzun solukluolarak işçilerin yaşamında kronikişsizlik, çalışma koşullarında kötüleşme ve yoksullukolarak kendini hissettirecek.

Son aylarda yaşanan iş kazalarının ölümlerlesonuçlanması kapitalist barbarlığın gerçek yüzünübir kez daha gösterdi. Sadece daha fazla kar etmekiçin iş güvenlik önlemleri almayan, sermayesindenburaya pay ayırmayan burjuvalar, işçilerin yaşamını

bir barakadan daha değersiz görmekte. Bu barbar-lığın altında ise ekonomik kriz, sermaye birikimi is-teği yatmakta.

Son dönemde yaşanan Bosch işilerinin Türk Metalsendikasından Birleşik Metal sendikasına geçmesiburjuva solu tarafından methiyeler dizilerek karşı-landı. İşçilerin sendika değiştirmesi karşısındaki buibretlik tutum üzerine değerlendirme yaptık. Bu

değerlendirmenin daha da netanlaşılması için sendikalara il-işkin değerlendirmemize yervererek görüşlerimizi daha an-laşılır bir şekilde ifade etmeyeçalıştık. Bu sayının içeriğindeyer vermesek te 1 Mayıs'a dairkısa bir değinme yapmakgerekiyor. İşçilerin tarihte pratikolarak ortaya koydukları 1

Mayıs, enternasyonal mücadelenin ilk ciddi eylem-lerinden birisidir. Bu özelliğinden kaynaklı dasahiplenilmelidir. Fakat bu sahiplenme biçimsel birsahiplenme değildir; enternasyonalist siyasi içer-iğinin görülmesi ve böyle değerlendirilmesidir. Bur-juvazinin 1 Mayıs'ı sendikalar aracılığıyla bayramadıyla ehlileştirdiği şey ise 1 Mayıs değil sadeceonun gölgesidir.

İ Ş Ç İ S I N I F I

Page 2: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

M e y d a n l a r , k i t l e m e c l i s l e r i , t a r t ı ş m a k ü l t ü r ü v e i ş ç i s ı n ı f ı

2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine DeğerlendirmeBu yazı, 2011 yılı toplumsal hareketlerinin önemi hakkındadaha geniş bir tartışmaya katkıda bulunmak için onlarıngeçici bir bilançosunu çizmeye çalışan uluslararası birdeğerlendirmedir.

2011: ÖFKEDEN UMUDA

2011'deki en önemli iki olay kapitalizmin global krizi[1] veTunus, Mısır, İspanya, Yunanistan, İsrail, Şili, ABD, Bri-tanya'daki toplumsal hareketlerdi.

Öfke uluslararası bir boyut aldı

Kapitalist krizin sonuçları dünya nüfusunun muazzamçoğunluğu için çok zor oldu: bozulan yaşam koşulları, yıl-larca süren uzun-dönemli işsizlik, en alt seviyede bir is-tikrarı bile imkansız kılan belirsiz çalışma, aşırı yoksulluk veaçlık...

Milyonlarca insan dengeli ve normal bir yaşam ve çocuklarıiçin gelecek imkanlarının yokoluşu hakkında endişe duyuy-orlar. Bu onları derin bir öfkeye, sokak ve meydanlaraçıkarak pasifliği kırmaya, günümüz evresinde 5 yıldan fazlabir süredir devam eden bir krizin nedenleri üzerine tartışmagirişimlerine sevketti.

Acı çeken çoğunluğun bu öfkesi, bankerler, siyasetçiler vekapitalist sınıfın diğer temsilcilerinin küstahlık, açgözlülükve kayıtsızlığı ile şiddetlendirildi. Aynısı ciddi sorunlarla yü-zleşen hükümetlerin gösterdiği beceriksizlik için de geçer-lidir: onların önlemleri herhangi bir çözüm getirmedensadece yoksulluğu ve işsizliği arttırdı.

Bu öfke hareket uluslararası biçimde yayıldı: Sosyalisthükümetin ilk ve en ölümcül tasarruf planlarından birisinidayattığı İspanya'dan; borç krizinin sembolü Yunanistan'a;dünya kapitalizminin tapınağı Birleşik Devletler'den; enkötü ve en yerleşik emperyalist çatışmaların odağı olanMısır ve İsrail'e, Ortadoğu'ya.

Enternasyonal bir hareket olarak bu farkındalık, milliyetçil-iğin Yunanistan, Mısır ve ABD'deki eylemlerde ulusalbayrakların varlığında görülen yokedici ağırlığına rağmengelişmeye başladı. İspanya'da, Yunanistan işçileriyledayanışma “Atina direniyor, Madrid yükseliyor” gibi slogan-larla ifade edildi. Oakland grevcileri (ABD, Kasım, 2011)“İşgal hareketiyle dünya çapında dayanışma” dediler. Mısır'-daki Kahire Deklerasyonu'nda Birleşik Devletler'dekiharekete destekte bu kabul edildi. İsrail'de onlar “Ne-tanyahu, Mübarek, Esat aynıdır” diye bağırdılar ve Filistinliişçilerle bağlantılar kurdular.

Bu hareketler zirve yapıp inişe geçtiler ve yeni mücadelelerhala gerçekleşiyor olsalar da (İspanya, Yunanistan, Mek-sika), birçok kişi şimdi şu soruları soruyor: bu öfke dal-gasını ne başardı? Bizler bir şey kazandık mı?

Hareketlerin yaygın sloganı: Sokaklara!

Onları etkilemiş olan yanılsama ve kafa karışıklıklarınakarşın bu gibi kalabalıkların kendi çıkarları için mücadeleetmek için sokak ve meydanları işgal etmeleri 30 yılı aşkınbir süreden sonra ilk kez gerçekleşecekti.

Başarısızlar olarak sunulan, inisiyatif almaktan yoksun yada ortak birşeyler yapamayan avareler zannedilen bu insan-lar, işçiler, sömürülenler, birleşebilmeyi başardılar, girişim-

leri paylaştılar, sistemin günlük normalliğinin onları kınadığıfelç edici edilgenlikten kurtulabildiler.

Her birisinin kapasitesindeki kitlelerin kolektif eylemgücünün keşfinde güven ilkesinin gelişmesi bir moraldestek oldu. Toplumsal sahne değişti. Siyasetçiler, uzmanlarve 'büyük adamlar'ın kamu yaşam tek boyutluluğu, duyul-mak isteyen anonim kitleler tarafından sorgulandı.[2]

Bütün bunları söyledikten sonra, sadece kırılgan birbaşlangıç evresindeyiz. Yanılsamalar, şaşkınlıklar, protestoc-uların ruh hallerindeki kaçınılmaz değişiklikler, kapitalist de-vletin baskısı ve tecrit kuvvetleri (sol partiler ve sendikalar)tarafından empoze edilen tehlikeli sapmalar inzivaya çek-ilmeye ve acı yenilgilere yol açtı. Öte yandan mevzubahisengellerle döşenmiş ve zafer garantisinin olmadığı uzun vezorlu bu yol olunca, yürümeye başlama eyleminin ilk zaferolduğu belirtmemiz gerekir.

Hareketin kalbi: kitle meclisleri

Bu hareketlere katılan kitleler, kendilerini yalnızca hoşnut-suzluklarını haykırmakla sınırlamadılar. Aktif bir biçimdekitle meclisleri örgütlenmelerinde yer aldılar. Kitle meclisleriBirinci Enternasyonal'in (1864) sloganını somutlaştırmıştır:“İşçi sınıfının özgürleşmesi işçilerin kendi işidir yoksa hiçbirşeydir”. Bu, Paris Komünü ve daha yüksek bir biçim aldığı1905 ve 1917'deki Rusya'ya, Almanya 1918, Macaristan1919 ve 1956, Polonya 1980'e süren işçi hareketi ge-leneğinin devamıdır.

Kitle meclisleri ve işçi konseyleri proleter mücadelenin veyeni bir toplum biçiminin gerçek formudur.

Kitlesel olarak birleşmemizi amaçlayan kitle meclisleri, birsektör ya da toplumsal kategorinin gettosunda hapsolmuşücretli kölelik ve “herkes kendi için” atomizasyonu zincir-lerinin kırılmasına işaret etmektedir.

Kitle meclisleri, birlikte düşünmek, tartışmak ve karar ver-mek, hem karar almada ve hem de onların uygulanmasındayer alarak karara varılanlar için kolektif olarak sorumluolmak içindir.

Kitle meclisleri sadece mücadeleyi ileriye taşımak içinkaçınılmaz olan karşılıklı güven, genel empati, dayanışmainşa etmek için değil, sınıfsız ve sömürüsüz özgür gelecektoplumunun temel direkleridir.

2011, hakim sınıfın vaaz ettiği ikiyüzlü ve kendisine hizmeteden “dayanışması” ile hiçbir ilgisi olmayan bir gerçekdayanışma patlamasına şahit oldu. Madrid'teki eylemler,göçmenleri alıkoyan polisin gözaltına alınan ya da durduru-lanları kurtarmak için çağrı yaptı; İspanya'da, Yu-nanistan'da ve Birleşik Devletler'de tahliyeler için kitleseleylemler gerçekleştir; Oakland'ta “Grev meclisi temsilcilergöndermeye ya da 2 Kasım Genel Grevi'nde yer alançalışanları ya da öğrencileri cezalandıran şirket ya daokulları işgal etmeye karar verdi”. Herkes çevresindekilertarafından korunmada ve savunulma halinde hissedebildiğicanlı anlar kesik kesik de olsa gerçekleşti. Tüm bunlar,içinde yaşadığımız toplumun üzerine umutsuzluk ve savun-masızlığın acı hissi sinmiş “normalliği” ile katı bir biçimdezıtlaşmaktaydı.

2 DÜNYA DEVRIMI

Page 3: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Gelecek için ışık: Tartışma kültürü

Milyonlarca işçinin dünyayı dönüştürmek için ihtiyaç duy-duğu bilinç, hakim sınıf ya da aydınlanmış liderlerin zekisloganları ile kazanılmaz. Bu tartışma ve kitlesel bir ölçektegeçmişi hesaba katan ancak tıpkı İspanya'daki bir afişteyazan “Devrim olmadan gelecek yok!” gibi daima geleceğeodaklı tartışmalar bir mücadele deneyiminin ürünüdür.

Tartışma kültürü, yani karşılıklı saygı ve aktif dinleme üzer-ine kurulu açık tartışmalar sadece kitle meclislerinde değilonun çevresinde de filizlenmeye başladı: tartışma ve takasedilen fikirler için yapılan sayısız toplantı yapıldı, gezicikütüphaneler örgütlendi... Çok kısıtlı araçlar ile geniş birentelektüel faaliyet sokak ve meydanlarda doğaçlama birşekilde gerçekleştirildi. Ve kitle meclisleriyle olduğu gibi,işçi sınıfı mücadelesinin bir geçmiş deneyimini yeniden can-landırdı “Bütün Rusya okuma yazma öğreniyor ve okuyordu(politika, ekonomi, tarih ne bulursa) , çünkü öğrenmek is-tiyordu… Uzun yıllar eğitime susamış olan halkta devrimlebirlikte delice bir okuma hastalığı başlamıştı. Yalnız SmolniEnstitüsü’nden ilk altı ay içinde her gün tonlarla, vagonlardolusu, trenler dolusu basılmışkitap, dergi, gazete sevk edilipyurda dağıtılmıştı. Rusya her oku-nacak şeyi kızgın toprağın suyuemmesi gibi emiyor, bir türlü doy-muyordu. Dağıtılan bu şeylermasal, yalan yanlış tarih, halk içindin ya da dejenere eden ucuz cin-sten romanlar değildi. Bunlartoplumsal, ekonomik kuramlar üz-erine, felsefe üzerine yazılmış ki-taplardı. Tolstoy'un, Gogol'ün veGorky'nin eserleriydi.”[3]. Ege-men ideoloji ve onun medyasının zorladığı ve sadece bir mi-lyonlarca başarısızlar kaynağı, yabancılaşma ve yanlışklişeler olabilen “başarı modeli”ne dayanan bu toplumkültürü karşısında, binlerce insan özgün popüler kültür ara-maya, onu kendileri için gerçekleştirmeye, kendi eleştirelve bağımsız kriterleri için canlandırmaya çalışmayabaşladılar. Kriz ve onun nedenleri, bankaların rolü, vb.ayrıntılarıyla tartışıldı. Çok fazla kafa karışıklığına rağmendevrime dair tartışmalar da vardı; demokrasi ve diktatörlüküzerine, bu “onlar buna demokrasi diyorlar ama değil” ve“bu bir diktatörlük ancak görünmüyor” olarak iki karşılıklısloganda sentezlenen konuşmalar da vardı.

Proletarya geleceğin anahtarıdır

Eğer bütün bunlar 2011'i umudun başlangıç yılı yapıyorsa,bu hareketlere onun hala muazzam olan sınırlılıklarını vezayıflığını gören keskin ve eleştirel bir göz ile bakmalıyız.

Eğer dünyada kapitalizmin modası geçmiş bir sistem olarakgörüp “insanlığı kurtarmak için, kapitalizm yokedilmeli”diyen kişi sayısı artıyorsa, aynı zamanda kendi bütün-lüğünde saldırılması gereken ve birçok yüzeysel ifadesiyle(finans, spekülasyon, siyasi-ekonomik güçlerin çürümesi)bir meşguliyet içerisine dağılmamış gerçekten karmaşıktoplumsal ilişkiler ağı olan kapitalizmi bir avuç “kötüçocuğa” (vicdansız sermayedarlar, acımasız diktatörler) in-dirgeme eğilimi de bulunmaktadır.

Bu, kapitalizmin her bir gözeneğinden (baskı, terör veterörizm, ahlaki barbarlık) beslendiği şiddeti reddetmekhakkında daha fazlası iken, bu sistem aynı zamanda sadecepasif yurttaş basıncı tarafından ortadan kaldırılmayacak.Azınlık sınıf gönüllü olarak gücünü bırakmayacak ve devletiiçine onun her 4 ya da 5 yılda bir demokratik meşruluğuyla;asla yapmayacakları ve sözünü vermediklerini yapacak par-

tileriyle; ve hakim sınıf tarafından masa üzerine konulanherşeyi imzalayarak dağıtmak için mobilize olansendikalarıyla üzerini örtecektir. Sadece bir kitlesel, azimlive inatçı mücadele sömürülenlere devleti ve onun baskıaraçlarını yoketme gücünü verecek ve İspanya'da tekrar-lanan “Bütün iktidar kitle meclislerine” sloganını gerçekkılacaktır.

Özellikle ABD'deki işgal eylemlerinde oldukça popüler olan“biz %1'e karşı %99'uz” sloganın bizleri etkileyen bir ölüm-cül sınıf bölünmelerine dair bir anlayışın gelişmeyebaşladığını ortaya koyuyor olsa da, bu eylemlere katılan-ların büyük çoğu kendilerini, toplum içerisinde “özgür veeşit yuttaşlar” olarak kabul görmek isteyen “aktif vatan-daşlar” olarak tanımladılar.

Ancak toplum sınıflara bölünmüştür: herşeye sahip olan vehiçbir şey üretmeyen kapitalist sınıf ve herşeyi üreten vedaha ve daha azına sahip sömürülen -proleter- sınıf.Toplumsal evrimin itici gücü demokratik “bir vatandaşçoğunluğunun karar” oyunu (ki bu oyun hakim sınıfın dik-tatörlüğünün üzerini örten ve meşru kılan bir maskeli balo-

dan fazla bir şey değildir) değil, sınıfmücadelesidir.

Toplumsal hareket asıl zenginliğikolektif olarak üreten ve toplumsalyaşamı işlevlileştiren sömürülen sınıfproletaryanın ilke mücadelesine katıl-malıdır: fabrikalar, hastaneler, okullar,üniversiteler, ofisler, limanlar, binalar,postaneler. 2011'deki bazıhareketlerde Mısır'da patlayan vesonuçta Mübarek'i istifa etmeye zor-layan grev dalgasında onun gücünü

gördük. Oakland'da (Kaliforniya) “işgalciler” bir genel grevilan ettiler ve liman işçileri ve tır şoförlerinin aktif desteğinikazandılar. Londra'da greve çıkan elektrikçiler ve Saint Paulişgalcileri aynı yaygın eylemleri uygulamaya koydular. İs-panya'da grevdeki sektörler meydanlardaki kitle meclisleriile birleşmeye yöneldiler.

Kapitalist zulüm tarafından sömürülen modern prole-taryanın sınıf mücadelesi ile toplumsal katmanların derinihtiyaçları arasında bir zıtlık yok. Proletaryanın mücadelesiegoist ya da özel bir mücadele değil “büyük çoğunluğunbüyük çoğunluk yararına bağımsız hareketi”dir (KomünistManifesto).

Günümüz hareketleri proleter mücadelenin iki yüzyıllıkdeneyimi ve toplumsal özgürleşmeye yönelik girişim-lerinden, onları eleştirel olarak gözden geçirerek faydalan-abilir. Yol uzun ve muazzam engellerle dolu ki bu olgu aklaİspanya'da tekrarlanan “Yavaş gidiyor değiliz, uzağa gidiy-oruz” sloganlarını getiriyor. Şimdi, kapitalizmin yerine başkabir toplumun gelebileceğini netleştirecek yeni hareketleribilinçli bir şekilde hazırlamak için, hiçbir kısıtlama olmadanve yüzleri karartmadan mümkün olan en geniş tartışmayıbaşlatmak zamanıdır.

Enternasyonal Komünist Akım 11/03/12

[1] Bkz: Ekonomik kriz, hiç bitmeyen bir masal değil (İNG), http://en.inter-nationalism.org/internationalreview/201203/4744/editorial-economic-crisis-not-never-ending-story. Sistemin global krizi ile, (Japonya'daki) Fukushimanükleer güç istasyonundaki ciddi hadise bize insanlığın yüzyüze geldiği muaz-zam tehlikeleri gösterdi.[2] Time Dergisi'nin, imzasız yayınladığı “Yılın Adamı” ilan ettiği Protestocuhariç. Bkz: http://www.time.com/time/specials/packages/arti-cle/0,28804,2101745_2102132_2102373,00.html.[3] John Reed: Dünyayı Sarsan 10 Gün.http://www.marxists.org/archive/reed/1919/10days/10days/ch1.htm ya daYordam Yayınları Syf. 37

3Mayıs-Haziran 2012

Page 4: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Burada yazının yoğunlaştığı konunun daha çok Bosch işçi-lerinin Türk Metal-İş'ten istifa ederek Birleşik Metal-İş'e toplugeçişlerinden öte aslında işçilerin mücadelesinde bu anakadar olumsuz bir etkilerinin dışında pozitif hiçbir etki veizlenim bırakmamış bir 'bozacı'dan, bundan sonra da birkaçyüzdelik maaş zammı ve mücadelenin önüne geçen sahteeylemlilikler ile günümüzde işçilerden sömürdükleri aylıklarlaayakta kalmaya çalışan 'şıracı'ya tamah ettirilen, işçilerinkendi mücadelelerini ellerine almadaki bir engel olaraksendikaların içerisinde bulunan Türk-İş konfederasyonuçetesinden DİSK'in Birleşik Metal-İş çetesine geçen işçilerinhikayesi olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanısıra burjuva sol-unun bu hadisenin şakşakçılığına soyunması ile yazımızınamacı işçi sınıfının mücadeleleri ekseninde etkisinin daimagelişen sınıfsal hareketliliklerinin önüne set çekmek dışındabaşka bir işlevi yerine getirmeyen burjuva demokrasisininaraçları olarak sendikaların varoluş amaçlarını Bursa'daki buörnek üzerinden biraz daha açabilmek gayesidir.

Bilindiği üzere, son olarak Bosch işçilerinin üyesi olduklarıTürk Metal-iş'ten DİSK konfederasyonunun bir üyesi olan Bir-leşik Metal-İş'e geçişleri ile yeniden gündeme gelen Türk-iş/ DİSK arasındaki burjuva solunun kullandığı sahte ayrımınkökeninde aslında tamamen (özel / kamu ya da karlı / karsız)sektörler ayrımı varolmaktadır. Bu konuya dair düşünceler-imizi Yeni Sendikalar Yasası ile ilgili kaleme aldığımızyazımızda da dile getirmiştik ve bir süredir sendikalar üzerinegüncel yazılar ve yorumlar ile programatik görüşlerimiziokuyucu ve sempatizanlarımıza aktarmaya gayret etmiştik,ediyoruz da.[1]

Buradaki mesele Türkiye'deki burjuva solunun, burjuva poli-tikalarının dümenine su taşımaktan başka pek de bir işeyaramadığı ve yıkılması gerektiği noktasına dikkat çekmektir.Mesele konfederasyonlara üye sendikalarının işçilerinin birsendika üyeliğinden istifa ederek bir diğer sendikaya üye ol-ması meselesi değildir. Mesele birçok boyutuyla elealındığında daha iyi anlaşılacaktır.

6 bin işçinin çalıştığı Bursa'daki Bosch fabrikasında Türk-İş'e30-35 TL'lik aidatlar ödenmesine rağmen herhangi birfaaliyet gözlemlemediklerini, enflasyon oranında maaşzammı alamadıklarını ve 3 vardiya çalışarak sosyal yaşamdantamamen koptuklarını ifade eden işçilerin tepkisi sonucuvardiya sonrası şubeye yürüyüşü ile toplu istifalar ve sendikadeğiştirme süreci başlamış oluyordu.

Bu sendika değiştirmeler ilk değillerdi; nitekim bazen tamtersi de oluyordu. DİSK / Birleşik Metal-İş'ten Türk-İş TürkMetal-İş'e geçişlerin kendisi de bunu gösteriyor. Buradanbaktığımızda da görüntüdeki durumun aslında işçilerin hak-larının daha az yendiğine, daha az dolandırıldıklarına"inandıkları" bir sendikayı tercih ediyor olmaları durumu ilekarşılaşıyoruz.

Burada yaratılan "işçilerin mücadeleci bir sendikaya geçişi"havasının karşısına, işçilerin her iki sendika konfederasy-onundan diğer bir konfederasyona geçişlerde önlerine koy-dukları kriterler, ölçütler ve gereklilikler mevcut. İşçilerinsendikalar arasında tercih yapmalarına neden olan etmen-lerin başında Toplu İş Sözleşmeleri (TİS)'nin istenilenölçütlerde imzalanması, diğer bir deyişle maaş zammı ve

diğer maddi iyileştirmeler, çalışma koşullarının düzeltilmesi,varolan sosyal imkanların varlığının devam ettirilmesi, art-tırılması ya da korunması. Bununla birlikte "işçilerin yuvayadönmesi" bir tarafa, konu adeta o sendikadan bu sendikayakoşarak üye olmaları ve varolan yaşam koşulları yönündekiacil ihtiyaçlarının bir göstergesi olması ile alakalı.

Ama konuyu böyle görmeyen burjuva solunun manşetlerinebakınca beklenen sonuçlarla karşılaşıyoruz. Sendikalarındönüştürülebilecek birer "işçi evi" olarak gören solcularmanşetlerinde "Bosch İşçileri Yuvaya Döndü!"[2], "Boschİşçileri: '30 Yıllık Esaret sona Erdi!'"[3], "Ve Bosch İşçisi TarihYazdı"[4], "Bosch İşçisinin Tercihi Mücadeleci Sendika"[5],"Ve Esaret Kırıldı: Bosch İşçisinin Tercihi Birleşik Metal-İş"[6]gibi başlıklara yer veriyorlardı. Hatta sendikalara eleştirelyaklaşan kimi solcular ise konuya yine aynı pencereden bak-mayı tercih ediyor, sınıf politikası yerine haber ajanslığırolünü oynayıp kenara çekilerek aynı zamanda işçileriçerisinde olmayan birşeyi varmış gibi göstererek Türk-İş'tenistifa edip DİSK'e geçmeyi matah bir şeymiş gibi "Bosch'taTürk-Metal Hanedanlığı Yıkılıyor" başlıklarıyla işçi sınıfıiçerisinde yayıyorlardı.[7] Büyük bir akıl tutulmasının ürünübaşka başlıklar da internet üzerine mevcut.[8]

İşçilerin bu sendika değiştirmelerinin temelinde aidat, vb.gibi konular olduğu halde, burjuva solunun bunu sendikalararası isim tercihi gibi göstermek, daha reformistten daha mü-cadeleciye geçişi olarak kutsama ikiyüzlülüğü ile DİSK'egeçişler söz konusu iken ve bunu her gün servis ediyorlarkenkendilerince daha az mücadeleci, ya da az "devrimci ya da"mücadeleci" / "devrimci" bir sendika konfederasyonuna yada sendikaya geçişte bunu kimi zaman haber yapma gereğibile duymuyor, haber değeri görüp manşetlerine taşısa bilesadece yorumsuz bir haber içeriği döşeyip "haber vermiş ol-manın rahatlığıyla" bu işçilerin neden böyle bir tercih yaptık-larını okuyucularına aktarmaktan kendilerini alabiliyorlardı.

Neden? Çünkü böyle yaparlarsa o çok savundukları mevcut"mücadeleci" sendikaların içerisindeki bağ kurabilecekleri işçisayısı daha da artacaktır. Geçiş yapılan "devrimci" sendikaile olan bağlarından mütevellit bu sendikalar üzerindeki nü-fusları belli bir mücadele pratiği içerisinden geçmiş işçilernezdinde daha da artacak, genel kurul salonlarında "muhalif"sendikacılığın hadislerini okuyup işçilerden bağımsız kurduk-ları sözde "birlikler"inin yayınladığı birkaç bildiriyi kürsüdenkendi siyasetlerinde ve ilgili sendikada örgütlü işçileraracılığıyla okuyacaklar, hem üye işçilerin gözlerinde yerlerinisağlamlaştıracaklardır. Böylece hem işçi sınıfı içerisindeikameci siyasetlerinin kara propagandasını yapacaklar, hemde böylece kendi politikaları ekseninde etkisi altına aldıklarıişçilerin üzerinden bütün çirkinliğiyle "örgütlenebilecekpotansiyel işçileri" tespit edecekler, hem de buradan aslındabütün bu pratikleriyle "demokratik","muhalif","mücadeleci","sınıftan yana" "devrimci" sendikacılığı yalanının mümkünolduğu, sendikaların ele geçirilebileceği, böylece daha iyisendikaların varolabileceği yalanını işçilerin gözlerinin içinebaka baka söyleyeceklerdir. En nihayetinde, sözde sendikaldemokratizmi meşrulaştıracaklardır.

Ancak solcular bunları biliyorlar. Ancak bilip de görmezdengeldikleri şeyler bulunuyor. Birleşik Metal-İş'in de cevap vere-meyeceği daha çok soru bulunuyor. İşçi sınıfının metal sek-

Bosch İşçilerinin Sendika Değiştirme Süreci :

Türk-İş 'ten DİSK'e Değişen Bir Şey Yok!

4 DÜNYA DEVRIMI

Page 5: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

töründeki unsurları üzerine çöreklenmiş sadece bir başkasendika olan Birleşik Metal-İş, mesela kendileri ile MESSarasında yapılan TİS görüşmelerinin tıkanması neticesinde9-15 Şubat 2011 tarihlerinde 33 fabrikaya asılan grev kararıve sonrasına dair ne söyleyebilirler? Peki 2011 yılı sonunda,ÇİMTAŞ Çelik fabrikasında çalışan DİSK Birleşik Metal-İşGemlik şubesine üye 320 işçinin, Türk Metal İş'e geçmesininönünü açan etkenlerin neler olduğuna dair kendileri hangifikirdeler? Ya da 2009'un Şubat ayında, Bursa OrganizeSanayi Bölgesi'nde bir süredir patronun işçileri sendikadeğiştirmeleri yönünde tehdit ettiğive Birleşik Metal-İş temsilcilerininsatın alındığı iddialarıyla çalkalananGrammer fabrikasında çalışan 500işçinin bir gün içerisinde Türk Metal-İş'e geçmesinin önünü açan etken-lerin ne olduğu konusunda hem buişçi düşmanı sendikaların sadece birtanesi olan Birleşik Metal-İş ya daDİSK'in, onların temsilcileri yekpareburjuva solunun bir cevabı bu-lunuyor mudur? Bu işyerinde deNisan ayında Birleşik Metal-İş'e üye118 işçi işten çıkartılmıştı. Peki ya Bosch işçileriyle aynı ilinproletaryasından Bursa ASEMAT işçilerinin sendikanın astığıgrev pankartı ile uzun süredir devam eden eylemlilikleri ileilgili düşünceleri nedir?

Bizce ne DİSK, ne Türk-İş, ne de başka bir sendika işçi sın-fının mücadelesi için bir alternatif olamaz. Zira Birleşik Metal-İş'e üye olduktan sonra Bosch işçilerinin Türk-İş'e üyeykenyaşadıkları mağduriyetleri aratmayacak yeni saldırılar ilekarşılaşacaklarını söylüyoruz. Yine patron ile TİSgörüşmelerinde enflasyonun altında bir zamda anlaşılacak,gerektiğinde sosyal haklardan kısıntı yapılacak, gerekirse öneçıkan birkaç işçi işten bir gecede çıkartılacaktır. Türk-İş veözellikle de Türk Metal-İş ve Tek-Gıda-İş'in karakterlerinigeçtiğimiz yıllarda işçi sınıfının deneyimlediği pratikler ilegörebilmiş olduk. Bu demek değildir ki teslimiyetçi ya da"sarı" sendikaları sadece gündeme gelenlerdir; sendikanınrengi yoktur çünkü sendikalar bugün yapısal ve içindengeçilen tarihsel konjonktür itibariyle birer devlet aparatlarıdır.

Peki ya burjuva solu? Varoluşlarının ana "ekseni" işçileredışarıdan bilinç taşımak iddiası olan burjuva solunun devrim-cileri işi daha da ileri götürdüğünün örneklerini de takipetmek zor değil. Mesela "direniş çadırı" meselesi. Örneğinücretlerini alamadan birkaç ay öncelerine kadar yüksek kar-lar açıklayan Hey Tekstil'den atılan işçilere yaptıkları"tavsiyeler" oldukça düşündürücü. Bosch işçilerinin DİSK Bir-leşik Metal-İş'e geçişlerini kutlayanlar bu sefer de Hey Tekstilişçilere "Ontex/Canbebe direnişçilerinin kendi direniş çadır-larını Sefaköy İşçi Kültür Evi'ne bıraktıkları direnişin ilk gün-lerinden beri BDSP'liler tarafından işçilere ve komiteyedefalarca söylenmişti."[9] tavsiyesi yaparak sözde "devrim-ciliklerini" aklamaya çalışmışlar, her zaman en doğrusu ve"en mükemmelini kendilerinin bildiğini" iddia edecekler, işçisınıfı karşısında kendilerini birer öğretmen gibi göreceklerdi.Ama ne de olsa işçiler sadece seminerler verilmeyi hakedenbirer "bilinç taşınması gerekenler topluluğu"dur, öyle değilmi?[10]

Artık işlevi de açık hale gelen ve direnişteki işçilerin hemmoral hem de fiziken adeta çökmelerine, "mücadele" uğrunaadeta sokaklarda açıkça sivil/resmi kolluk kuvvetlerinin ve

patronun kiraladığı çetelerin saldırılarına açık hedef halinegetirilen ve çadırlar, direniş noktaları, vb. kurdurularak ay-larca ve hatta yıllarca bu biçimde sürdürülen ve açılandavaların sonuçlanması beklenirken samimi işçilerin iyi niyet-lerinin stalinistler tarafından bu biçimde kullanılmasınınönünü açan ve artık bir işlevi olmayan, aksine burjuva solu-nun dümenine su taşıyan, kendi haber kanalları, internetsiteleri ve kampanyalarında propaganda malzemesi halinegetirilen bu "işçi yanlısı olayım", "inadına sınıf politikasıgüdeyim" derken mücadeleyi baltalayan bu gibi uvyerist

tavsiyeler üzerine kurulu stratejilerinhiçbir işlevi kalmıyor. Olan yağmur,çamur, kar, kış demeden işletme ön-lerinde bekletilen birkaç işçi ya daişçilere ve ailelerine oluyor. Direnişindoğası ve sınıfın mücadele azmigünümüzden ele alınarak değer-lendirildiğinde henüz enternasyon-alist, ciddi bir devrimci kalkışmanınolmadığı şu dönemde bu tür macer-acılıklara itilen işçilerin de en sonolarak refromlar bir yana sadecehakları olanın geri alınması ile mü-

cadelelerini sonuçlandırdıklarını, herhangi bir reformunkazanılmadığını ve bunların tamamen dönemin gereklilikleriolarak sadece savunma eylemlilikleri olarak kalmak zorundaolduğunu söyleyebiliyoruz.

Özellikle Gebze Direnişi gibi dönemlerde "neden işten atılmakgibi dar bir hedefe kilitleniliyor" gibi eleştiriler getirenlerinbugün "işten atılmalara karşı direniş çadırları" olarak slogan-laştırabileceğimiz politikalarıyla düştüğü acziyet, Türkiye'dekiburjuva solunun değerlendirmesinin sağlıklı yapılabilmesi içinönemli bir ayrıntıyı oluşturuyor.

İşçi sınıfının kendi mücadelesinin kontrolünü devletin işy-erindeki polisi olan sendikaları yıkmak iken, bunun destekçisihalindeki burjuva solunu da yıkmalıdır. İşçi sınıfı mücadelesiniancak bu şekilde geliştirebilir, sağlam deneyleri ile hayat lab-oratuarında yeni tecrübeler kazanabilir. Onun dışındakilertamamen yenilgi ve varolan hakların gaspından başka biranlam taşımayacaktır.

Nevin

[1] http://tr.internationalism.org/yeni-sendikalar-yasasi-uezerine-due-suenceler[2] http://www.kizilbayrak.net/rss/arsiv/2012/03/15/artikel/170/bosch-is-cile...[3] http://www.kizilbayrak.net/rss/arsiv/2012/03/15/artikel/170/metal-is-cile...[4] http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=43647[5] http://muhalefet.org/haber-bosch-iscisinin-tercihi-mucadeleci-sendika-23...[6] http://www.unionbook.org/profiles/blogs/esaret-kirildi-bosch-s-n-n-terc-...[7] http://devrimciproletarya.net/?p=29974[8] "Bosch İşçileri Çeteyi Aşıyor, Birleşik Metal'de Birleşiyor!"(http://www.kizilbayrak.net/rss/arsiv/2012/03/15/artikel/170/bosch-is-cile...), "Bosch'taki Yetki Birleşik Metal-İş'te"(http://www.alinteri.org/?p=15789), "Bursa'da İşçi Baharı Başladı"(http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=43686), "Bosch İşçisi BirleşikMetal-İş Dedi" (http://www.demokrathaber.net/calisma-hayati/bosch-iscisi-birlesik-metal-...), "Ve Bosch İşçisi Tarih Yazdı" (http://sosyalbilimler-haber-portal.blogspot.com/2012/03/ve-bosch-iscisi-t...), "Bosch İşçisi KaderiniKendi Çizmek İstiyor" (http://www.evrensel.net/news.php?id=25136)[9] http://www.kizilbayrak.net/sinif-hareketi/haber/arsiv/2012/03/19/ar-tikel...[10] www.kizilbayrak.net/sinif-hareketi/haber/arsiv/2012/03/17/ar-tikel/170/hey-tekstil-dir.html

5Mayıs-Haziran 2012

Page 6: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Bundan bir süre önce, yeni yeni gündeme gelen ve arkasındantürlü yaygara kopartılan yeni sendikalar yasası üzerine düşünceler-imizi belirtmiştik.[1] Buna dair birtakım öngörülerimiz bulunuyorduve yeni gelişmeler sonrasında tasarının burjuvazinin meclis vekomisyonlarında görüşülerek netleştirilmesi ve yasalaşması üzer-ine bu yazıyı kaleme almayı önemli görüyoruz.

Bunu yaparken de önceki yazımızdaki belli başlı noktalara dikkatçekmemiz gerekiyor. İlk yazımızda yasa ile ilgili esas hatlarıylaokuyucularımıza Türk-İş ile DİSK arasındaki aslında varolmayan"ayrım"dan sözetmiştik. Bunun bir sanal ayrışma olduğu, tama-men dönemin Türkiye'sine has bir özellik olarak gelişen muhalefetortamında burjuva tarafların kendi içerisindeki, yine kendileri gibisermayenin bir aygıtı olarak devletin yönetiminin paylaşılamamasıile ilgili bir çelişkinin sınıf-içi bir çözüm arayışı olarak yansıyorolduğundan bahsetmiş, yeni sendikalar yasasının sendikalarınönünü açan, daha da merkezileştiren ve mümkün olduğu kadarda meşrulaştıran bir tarafı olduğunu ve bu gibi bir refleksin de al-tının boş olmadığını, planlı bir amacın göstergesi olduğuna dikkatçekmeye çalışmıştık.

Buradan hareketle yeni yasalaşan bu tasarının maddelerinde şöylebir göz gezdirdiğimizde karşımıza çıkanlar konu ile ilgili görüşler-imizi, devlet kapitalizminin Türkiye'deki temsilcilerinin gelecektekimanevralarına dair bir ışık tutuyor. Yeni işkolu sayısı olarak 21'inkesinleştiği yasada, sendikalara üyelikte noter şartının kaldırılması,aynı işkolunda ancak farklı işletmelerde farklı ve birden çoksendikaya üye olunabilecek. E-devlet üzerinden takip edilebilecekolan sendika(lar) üyeliğinin yanısıra sendikaların istedikleri vekasalarındaki sermayenin %40'ını aşmayacak şekilde sanayi veticaret kuruluşlarına yatırım yapabilecek. İşçi temsilcilerinin atamayoluyla göreve başlaması uygulamasına devam edildiği gözlenenyeni yasada, taslakta üyelik için aranan 15 yaş sınırı da korunmuşgörünüyor.

Bizce bu basit bir yasal düzenleme değil. Devlet eliyle sendikalarınmeşru kılınmasının önünün açılmasıdır. Sendikaların işyerinde de-vletin polisliğini, patronun yandaşlığını üstlendiğinin birçok örneğiile bu görüşümüzü yerli yerine oturtmamız, okuyucularımız tarafın-dan daha net anlaşılmamız açısından işlevli olacaktır. Artık işletmeodaklı yatırımlar yapan, işçilerinden aldığı parayı sektör(ler)degerçekleyen, 15 yaşında olan bir işsizi işçiyi bile üye kabul ede-bilecek bir yapı ile karşı karşıya olacağız.

Türkiye sınırları içerisindeki sendikal gündemin başını, aslında araara ısınan, bazen de soğuyup ilerleyen dönemlerin gündemlerineyedirilen bir "Türk-İş / DİSK" gündemi vardır. Burada konu üz-erinde saflaşanların büyük bir bölümü (ki bu büyük bölümünneredeyse tamamını burjuva solu oluşturuyor) DİSK'in savunusu,ve kimi zaman da yüzeyin sığlığını aşamayan sendikal bürokrasieleştirileri ile süsleniyorken ve hatta Türk-İş'ten ayrılan işçilerinDİSK gibi başka bir sendikaya üyeliğini geçirmesini mutluluklarıve büyük puntolu manşetleri[2] ile ilan ediyorlar. Bütün dertler birsendikadan diğerine geçişin bir an önce gerçekleşmesi, sonrasındaburjuva solunun etki alanına girecek işçiler arasından devşirilecekyeni "kahramanlar" ve kendi siyasetlerinin dogmalar ile kutsan-ması. Ancak konunun esas kilit noktası gözden kaçırılıyor:sendikalar niye var?

Günümüzün durumu, sistemi göstermelik "restore" edebilmeninaraçları, göstermelik birkaç "ağıza bal çalma" manevrası dışındaişçi sınıfının yaşamında herhangi bir değişikliğe denk gelmeyecekdemokrasi oyunları olarak, kapitalizmde (ekonomik, siyasi ya datoplumsal) reformların artık mümkün olmadığını işaret ediyor. Buda elbette devrimcilerin aklına gaipten inmiyor. Bunun da somutsebepleri var ve devlet yapısı içerisinde genel bir eğilim olarak şuadımları izliyorlar:

-Devletin, bir yönetme ve hükmetme araçlarının sürekli yenilen-mesi,

-Silah üretimine yapılan muazzam harcama (Rusya ve ABD gibiülkelerin ülke bütçelerinin neredeyse %50'sini bu harcamalar oluş-turuyor),

-Kronikleşen açıklarından muzdarip birçok sektöre devletin uygu-ladığı sübvansiyonlar,

-Maliyetli olmalarının yanısıra sistemin çelişkilerinin ve ab-sürdüğünün bir göstergesi olarak pazarlama, tanıtım, ve genelolarak sermayenin sözde 'üçüncül' sektöründe maliyetleri yük-seltme,

-Son olarak, sermayenin sürekli olarak işçi sınıfının sömürüsünü,çöküş dönemindeki kapitalizmin karakteristiklerinden olan üreticiolmayan harcamaları karşılayabilmek için haddin, eşiğin vedayanma noktasının ötesinde arttırma.[3]

Bütün bunların yanına, birer "harcama kalemi" olarak sistemüstleniyorken işçi sınıfının yaşamında gözle görülür ve hissediliroranda artan sömürüsünün ve yaşam koşullarının da ters orandadüşmesini de ekliyoruz. Mesela üretimin fazlalaştırılması vesüreklileştirilmesi için çalışma saatlerinin uzatılması buna bir örnekteşkil ediyor. Birbirleri ile rekabet halindeki kapitalist işletmelerinbu tür bir manevrası, bir sınıf olarak burjuvazinin düsturuolagelmişken, artık "yeniden bir doğuş"u imkansız olan kapital-izmin barbarlığa dümen kıran gemisinde bu artık içinden çıkılmazbir hal almaya başlıyor. Bu koşuldan ileri gelen işçinin makinanınbir parçası olması, yaşamına ve dolayısıyla kendisine, bir sınıfolarak içerisinde bulunduğu toplumsal kategoriye yabancılaşması,güncel hayattan kopuşu, adeta bir android misali düşünmeyen birmekanik uzuv haline gelmesi, artan iş cinayetleri,vb. gibi koşullarıdaha da ağırlaştırıyor. İşte sistemin üretiminin süreklileştirilmesinoktasında devlet kapitalizmin resmi birer aparatı olarak devreyesendikalar giriyor.

1. Dünya Savaş'ında oylanan ve sosyal-demokrat partilerinyanında yer alarak savaş harcamaları lehinde oy veren birergüdümlü sermaye aracı olarak sendikalar, savaşın sonrasında pro-letaryanın yüzyüze kaldığı kıtlık, açlık ve ağır yaşam koşullarınakarşı her türlü başkaldırısında bir güç olarak konumlanıyor ve buhareketleri bastırmak için elinden geleni yapıyor. Sınıfın her mü-cadelesinde bir karşı-sınıf refleksi olarak sendikalar devletin yanın-daki işlevlerini;

-ekonomiyi rasyonalize etmek, emek gücünün satışını bir düzeneoturtmak için aktif rol üstlenme ve

-grev ve isyanları raydan çıkartmak için sektörlerin keskin çizgi-lerine hapsettikleri politikaları ile sınıf mücadelesini sabote ederekyerine getiriyorlar.[4]

Konunun daha da netleşmesi ve okuyucu tarafından daha net birplatformda anlaşılmamız açısından "sendikaların varoluş mad-deleri"nizi şu biçimde aktarabiliriz. Devletin birer aygıtı olaraksendikaların işçi mücadelelerini sabote etme niteliklerine binlerceörnek verilebilir. Ancak ondan önce kendimize ve okuyucuyayönelttiğimiz sendikaların varoluşları üzerine sorumuzu cevaplay-alım. Sendikalar varlar çünkü;

Sendikalar, mücadelerin içeriğini ulusalcı, milliyetçi ve hatta ırkçıçıkmaz sonlara sürüklerler; sendikalar, mücadeleyi ülke ya dayerellik ölçeğinde izole ederler; sendikalar, sınıfın birliği karşısındaorganizasyonsuzluk sergilerler; sendikalar, sınıfın militanlığını fay-dasız ve moral bozucu eylemliliklere sürüklerler; sendikalar, sınıf

Kapitalizm artık işçi sınıfı lehine reforme edilemez;

Yeni Sendikalar Yasası Üzerine Düşünceler (2)

6 DÜNYA DEVRIMI

Page 7: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

dayanışması pratiğini zayıflatırlar.[5]

Peki bütün bunların oturduğu maddi bir temel yok mudur? Okuyu-cunun zihninde oluşanları nesnel bir zemine oturtmak için şuörnekleri vermemiz bizce faydalı olacaktır. Nitekim yaşamın "yeşil"hareketliliği, dinamizmi ve akışı teorinin griliğinden de öte bir şey-dir :

1979'da sendika aparatı, Fransız metal işçilerinin militanlıklarını,vagonlar dolusu "Alman demiri"ne karşılık "Fransız malı üretelim!"nidalarıyla milliyetçi eylemliliklere saptırdı; 1970'te yeni çıkacakolan yasayı protesto için birkaç günlük eylemlilikler ile işçi sınıfınınhem gazını hem de desteğini alarak Türkiye'deki işçi sınıfının eğil-imini TİP eksenine kaydırmak için düzenlenen eylemliliklerin kon-trollerinden çıkarak giderek militanlaşması ve siyasileşmesi,üzerine radyodan "Anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerinsilahsız ve saldırısız olacağını emreder. Bizler anayasaya sımsıkıbağlı işçiler olduğumuz için hiçbir hareketimiz anayasaya aykırıolamaz." diyerek işçileri uyardı ve sorumluluğu üzerinden attı; Bri-tanyalı maden işçilerinin grevinde, mücadeleyi tek bir sektörlesınırladı. Bu manevra "kömür, sadaka değil" sloganıyla netice-lendirildi. Maden sendikası NUM, kendisini sözde radikal göster-erek "sendikaların işçi sınıfı doğası"na vurgu yapıp diğersendikaların madencilerin grevini desteklemesinin önüne geçti;1984'te Lorraine'deki metal işçilerine bulundukları bölgeye gidenbütün yollara barikatlar kurdurarak işçilerin mücadelesini diğerbölgelerden izole etmekle kalmadı, kendi içlerinde de bölün-melerinin önünü açtı; Doğu Almanya'da, 35 saatlik çalışma haftasıkampanyası, sendikalar tarafından dikkatlice kontrol edilen ve yön-lendiren bir grev "düzenleyerek" döne döne, şehir şehir, bölgebölge, saat saat işçi sınıfının militan itkisini pratikte dağıtmakamaçlı bir yöntem izledi. İtalya'da işçi sınfının öfkesini, "Roma'yaYürüyüş" adı altında şehrin sokaklarında yaklaşık 1 milyon işçiyiiç karartıcı bir gezintiye çıkararak spektaküler ve umutsuzeylemliliklere kanalize ettiler. Britanya'daki madenciler grevisırasında, işçi sınıfı içerisinde gelişmekte olan dayanışmamanevralarını ikame ederek finansal tahsilat ve "satış için" sap-tırdılar; Türkiye'deki TEKEL mücadelesinde önce "anam avradımolsun bu davadan dönersem" deyip, sonra sözde konfederasyon-ları ve sendikaları ile birlikte grevler ilan edip ardından temsilikatılım manevrasıyla aslında hiçbir zaman gerçekleşmeyecek"genel grevler" örgütlediler; 2011'de Fransa'daki emeklilik maaşıve yaşı protestoları sırasında kendi toplantılarını kapalı kapılarardında, üye işçilerinden habersiz yaparak hem mücadeleninyönünü belirlemeye çalıştılar, hem de kurulan genel asamblel-erdeki işçilerin kendi aralarındaki iletişime müdahale etmek içinses araçlarının volümlerini açtılar; ve yine ama bu sefer 2012'de,G.Afrika'da daha iyi bir ücret için greve başlayan maden işçileriadına patron ile yaptığı anlaşma sonrasında aynı işçilerin anlaş-mayı yeterli bulmaması üzerine işlerine gitmeyi reddederek"yasadışı" grevlere başvurması sonrasınra polisi göreve çağırdılarve iki işçinin ölmesine neden oldular.[6]

Bir diğer konu olarak işçi sınıfının hala sendikalar gibi aygıtlarasahip olduğu, buraların mücadele odakları olduğu ve kazanılması,başına devrimcilerin ya da devrimci işçilerin getirilmesi ile buçürümüş yapıların "devrimcileşmesi"nin mümkün olduğununsavunusu yapanların ilgi alanına giren "'işçilerin evi' : sendikalar"bakışı önümüzde duruyor. Burjuva solunun cengaverlerine göre,işçiler eğer sendikaları ele geçirirlerse bürokrasiden, seçim ve kulisoyunlarından bu kurumlar arındırılabilecek, sendikalar işçiler içintekrar bir adres olacak ve bundan sonra da işçi mücadelesi adınaher şey daha güzel olacaktır. Ancak kazın ayağı bizce öyle değil.Bunun ötesinde, sonra hangi sendika gerçekten "iyi" birer sendikaolabilir sorusunu yöneltmeyenlerin düştüğü acziyeti de işaretetmek istiyoruz.

Bu konu, proletaryanın bir sınıf olarak uluslararası konumlanışı vesomut varlık koşulları ekseninde değerlendirilmesi gereken, işçisınıfının kendi mücadelesini geliştirmesinin önünde bir engelolarak duran diğer bütün konular olarak ulusal sorun, seçimler,

parlamentolar gibi düzenin dekompozisyonu, sisteminçürümüşlüğü ve artık her anlamda barbarlığa geçişin arifesiniyaşadığımız bu dönemde, kapitalizme karakterize olmuş nitelik-lerinin yanınıda gücünü militarizasyon çizgisinde merkezileştirmeeğilimindeki devlet kapitalizminin, işçilerin yaşamında direkt olaraketkisi olan önemli bir faktörü olarak sendikalar da bulunuyor.

Hatta tarihin ilerleyişini nacizane bir "ders" gibi sunacak olursak,içerisinden geçmekte olduğumuz, yani üretim araçlarının gelişi-minin önündeki engel olarak toplumsal üretim ilişkilerinin ulaştığıaşama itibariyle demokrasinin de bu konuda yaya kaldığını ve net-icede sınıfın canlı ve sürekli hareket eden doğasının ve onun karşıtsınıfı ile sürekli çatışmasının gündelik yaşamda da bunun yansı-masını karşıt sınıf güçlerinin kendi aralarındaki sürekli mücade-lesinde olduğunu görebilmemiz gerekiyor. Bu dersler ise şu bellibaşlıklar altında bir anlam kazanıyor; sınıf adına bir deneyimselkazanım olarak bir "yenilgi" ya da sınıfın tarihsel bir adımı olarakçetin sınıf mücadeleleri. "Nasıl?" sorusunun cevaplarını aşağıdakibaşlıklar altında toplayabiliriz:

-İmzalanmış protokoller ile gelen bütün eylemsizliklerin reddi,

-Kendi gücünü birleştirmek için meslek, ırk ve ulus kategorilerininötesinde araçlar geliştirmek,

-Erki elinde bulunduran sınıfın güç odaklarına (onun devlet vehükümetlerine) karşı direkt mücadele,

-Sistemin iktisadi mantığına karşı kendi çıkarlarını savunmasınıngerekliliği[7]

Tek bir yasa taslağı bile bugün devletin merkezileşmesi yönündekieğilimi ve emeği mümkün olduğunca sürekli kılmasının önünü aç-ması eğilimi ile sendikaları bu siyasetlerinin birer aracı, kendimekanizmalarının birer aparatı olarak kurgulamalarında şaşıracakbir şey yok. Çünkü bu aygıtlar artık çürümüşler ve bizlere, işçisınıfına herhangi bir mücadele alternatifini sunacak durumdadeğiller. Yazımızın sonunda başlıklarımızı, sınıfın da kendiiçerisinde, kendi mücadelelerini kendi ellerine alması yönündekibütün isteklerinde somutlanmasını umut ettiğimiz tartışma başlık-ları olarak şu biçimde netleştirebiliriz:

* Kapitalizm artık işçi sınıfı lehine reforme edilemiyor;

* İşçi sınıfından gelecek kitlesel, radikal ve siyasi bir karşı duruşungerekliliği var;

* İyi sendikacılık ya da devrimci sendikacılık mümkün değil ve

* İşçi sınıfının, insanlığın geleceği açısından taşıdığı tarihsel so-rumluluk gerektirdiğince sendikaları yıkması da gerekiyor. Bütünbunları yaratacak olan da işçi sınıfının dayanışma kararlılığı, mü-cadele azmi ve hayatının umut vermeyen geri kalanı için kaybe-deceği birşeyi olmadığı günümüzde, "günümüz"ü de kendi sınıfsalkonumlanışını da aşarak değiştirmesi ve yok etmesidir.

Bunçuk

[1] http://tr.internationalism.org/yeni-sendikalar-yasasi-uezer-ine-duesuenceler[2] http://www.kizilbayrak.net/sinif-hareketi/haber/arsiv/2012/03/15/artikel...[3] "İşçi Sınıfına Karşı Sendikalar" kitapçığı: http://en.interna-tionalism.org/pamphlets/unions.htm[4] age[5] age[6] http://tr.internationalism.org/gueney-afrikada-isciler-patron-ve-sendika...[7] age

Mayıs-Haziran 2012 7

Page 8: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Baas rejimi, muhalif gruplara nazaran azımsanmayacak düzeydeetnik grup ve dinsel topluluklar tarafından destekleniyor. Bu gru-plardan en büyüğü Nusayriler. Esad rejimi toplumsal olarak bumezhebi gruptan oluşuyor. Rejimin tüm elit kademesi, askeriyapısı ve bürokrasisi Nusayrilerden oluşmakta. Bu anlamıylaSuriye'de Nusayriler ayrıcalıklı bir konuma sahipler. Bu ayrıcalıkhem siyasi, hem de ekonomik olarak iki boyuta sahip. Baas reji-minin yıkılması Nusayriler için zor günleri de beraberinde getirecekçünkü uzun zamandır iktidarı elinde bulundurmuş olması, hem debunu totaliter yöntemle yapmış olması, düşmanlıkları da be-raberinde getirecek. Bu sebepten dolayı Esad gitmek istese dahionun gitmesini engellemeye çalışacaklardır. Hristiyan, dürzi,Çerkez ve yezidi gruplar ise iktidara olası geleceklerin İslamcıkökenli olmasından kaynaklı Baas rejimine yaslanmaktalar; aslındaiki kötü arasında bir tercih yapıp Esad'ı desteklediler ama her an,her şey değişmeye çok müsait.

Kürtlerin ise daha farklı bir konumları var; bu özel konum şu ankireellikte, Esad rejimin elinde hem de bir koza dönüşüyor. Kürtlergeçtiğimiz mayıs ayına kadar resmi kimlikleri bile olmayan birhalktı ve siyasi temsilcileri Baas rejimi tarafından hapse atılmıştı.Zaman zaman rejime karşı ufak çaplı başkaldırsalar da buhareketlenmeler kendiliğinden söndü ya da bastırıldı. 2004 yılındaKamışlı‘da yaşananlar benzer bir durumun ifadesiydi. Kürtler yeryer başka emperyalist güçler tarafından Baas rejimine karşı kul-lanılmak istenildiler de aynı zamanda. Olayların başladığı tarihtensonra Esad, Kürtlere yönelik politikalarını değiştirerek, siyasi tu-tuklularını serbest bıraktı ve ardından reformlar başlattı. Hattakuzeyde özerk bir Kürt yönetimini kurulacağını bile dile getirdi.Kürtlerin Esad için bu kadar önemli hale gelmesinin aslolarak ikisebebi var: birincisi, on bir Kürt partisinin Suriye Kürt UlusalMeclisi'ni Barzani'nin desteğiyle kurmuş olması, Esad'ı Kürtlerleanlaşma yoluna itti ve aynı zamanda bu gelişme sunni Arapmuhalefetinin yanına Kürtlerin de eklenmesi durumunu ortayaçıkardı. Bu çıkışa karşılık ise Esad, daha öncden müebbet hapiscezası verilen PYD'nin lideri Salih Müslüm'ü afla çıkarıp rejim yan-lısı mitingler yapmasını sağladı. Bu yöntemle Esad, Kürtler üz-erinde etkinlik kazanmaya ve muhalefeti bölmeye çalıştı ve kısmende başarılı oldu. PYD, 26 Şubat'taki anayasa referandumunuboykot etme kararı aldı ve yeni anayasanın Kürtler için herhangibir şey olmadığını açıkladı. Suriye dışındaki Kürt burjuvazisinindoğrudan ve dolaylı temsilcileri olan, KDP'nin ve PKK'nin Suriye'dekilit noktada duran Kürt bölgesine yönelik karşılıklı ataklarınınolduğunu söyleyebiliriz. Barzani'nin desteklediği Suriye Kürt UlusalMeclisi, üzerinden Suriye Kürtlerini domine etmek istiyor. PKK isePYD ilişkileri üzerinden Suriye Kürtleri ilişkin siyaset belirlemeyeçalışmakta; bunu yaparken de Türk burjuvazisine karşı stratejikkonum elde etmekte. Diğer taraftan ise PYD aracılığıyla Esad'laSuriye'deki Kürtlerin geleceğine ilişkin pazarlıklar yapmakta. Öylegörünüyor ki; Baas rejiminin akıbetinde yıllardır baskı kurduğuKürtlerin de bir parça payı olacak.

Suriye ve İsrail ilişkilerine kısaca değinilmesi gereken bir kaç noktavar. İlki yıllardır iki burjuva devlet arasında savaşa neden olanGolan Tepeleri. İkincisi Suriye'nin Lübnan'daki askeri varlığı vepolitik etkisi. Bu iki konu üzerinden yıllardır bu iki burjuva devletsavaşmaktalar. Fakat Suriye'de olayların başlaması ile İsrail içinSuriye ile olan ilişkileri daha karmaşık hale geldi; zira dahaöncesinde savaştığı Baas rejimiyle, İsrail düşmanı MüslümanKardeşler'in iktidara gelme olasılığından dolayı görüşmeler yaptığısöylenmekte. İsrail, islamcı rejimlerinin Ortadoğu'da güç kazan-masından oldukça rahatsız olmakta ve bundan dolayı Esad'a karşıtutumunu önemli ölçüde etkilemekte.

Suriye'deki olaylara işçi sınıfı nasıl ve ne düzeyde katıldı, birazbuna bakmak gerekiyor. Elbette ki; işçi sınıfı sokaklardaki kala-balıkların önemli bir bölümünü oluşturmaktaydı. Ama sorun şu ki;Suriye'li işçiler, ne Mısır'daki gibi, ne de Tunuslu işçiler gibi bir tep-kiyi bile ortaya koyamadılar. Maalesef Suriye'li işçiler, olaylariçerisinde, kendilerini etnik ya da mezhepsel kimlikleriyle ifade et-tiler. Bu durum, Suriye'de olayların hangi zeminde yaşandığınıaçıkça ortaya koyuyor. Arap Birliği'nin gönderdiği gözlemcilerinSuriye'ye geleceği gün muhalefet, genel grev çağrısında bulunduve bunun yanında yine muhaliflerin etkisinin olduğu bir günlükgenel grev gerçekleşti. Sivil itaatsizlik eylemi olarak da nite-lendirilen bu eylemde Esad rejiminin gitmesini isteyenler, sınıftemelli herhangi bir talebe sahip değildiler. Ayrıca greve sadeceişçilerin değil, daha çok işverenlerin ve esnafın da katıldığını be-lirtmek grevin nasıl bir yapıya sahip olduğunu anlamak için dahaaçıklayıcı olacaktır. Bunun dışında herhangi bir varlığı olmayanSuriye'li işçiler, tekil bireyler halinde Esad ve muhaliflerin tarafındasaflaşmış durumdalar.

Beşar Esad, reformlar ve seçimler yapılacağını söylese de, yenianayasası referandumu muhalifler tarafından boykot edildi; bu dagösteriyor ki; Baas rejimi ya yıkılacak ya da muhalefet kanlı birsavaştan sonra bastırılacak. Çünkü iki burjuva güç arasında hiçbiruzlaşma zemini görünmüyor. Diğer taraftan Esad'ın uluslararasıalanda Rusya ve Çin'den destek görmesi, olası BM müdahalesininönünü tıkamış durumda. Rusya'nın askeri üssü ve silah pazarı,Çin'in ise enerji yatırımları olan Suriye'yi uluslararası alanda koru-ması kendi çıkarlarıyla ilişkilidir. Bu ilişkileri de göz önüne alırsakEsad'ın gidişi Kaddafi gibi olamayacak. İlk başlarda rejimler, kitle-sel gösteriler karşısında bir bir yıkılırken herkes Esad rejiminin derahatlıkla yıkılacağını düşündü. Fakat Esad, nusayri elitinin isteğidoğrultusunda kolay kolay gitmeyecek ve iç savaş giderek tır-manacak.

d - Ucuz Emek Pazarı Mısır

K. Afrika olaylarının sonucunda Mubarek'in gitmesiyle Mısır içinyeni bir dönemin başladığını ilan etmişlerdi. Ama K. Afrika'nın veOrtadoğu'nun en kalabalık işçi nüfusunu barındıran ülkelerindenbiri olan Mısır'da istikrarsızlık hala devam etmekte. Port Said olay-ları ile tekrar hareketlenen Mısır'da burjuvazi kimlik bunalımınıçözebilmiş değil.

K. Afrika olaylarının Mısıra sıçramasının en büyük sebebi Tunus'taki gibi işsizlik oranlarının ve yoksulluk sınırının altında yaşayannüfus oranının oldukça yüksek olması. Mısır'da nüfusun %20'siyoksulluk sınırının altında yaşıyor, %90'ını gençlerin oluşturduğuişsizler ise resmi rakamlara göre%10 üzerinde. Resmi rakamlargerçeği tam anlamıyla yansıtmıyor, bu gibi ülkelerde kayıt dışıçalışma yaygın olduğu için gerçek veriler daha yüksek. Kendi ser-maye birikimine tam anlamıyla oluşturamamış Mısır ekonomisi,belli problemleri de beraberinde taşıyor. Ekonomik krizin etkisiyledaha da zayıflayan, işsizlik ve yoksulluk oranlarını büyüten Mısırekonomisi Muberek'in gitmesine zemin hazırladı. Daha öncesindebu yapısal sorunları çözmeye çalışan Mısır burjuvazisi 1974 yılındaAçık Kapı Politikasıyla dışa dönük bir piyasa politikası belirledi. Buşekilde kendi sermayesinin yarattığı açıkları dış yatırımlarla kap-atma yoluna yöneldi. Fakat siyasi istikrarsızlığın nedeniyle bu an-lamda fazla ilerleme kat edemedi. Zira yabancı sermaye yatırımıgayrisafi milli hasılaya oranı son verilere göre %6 dolaylarında. İş-sizlik ve yoksulluk üreten Mısır ekonomisi işçi sınıfının sırtındakiyükleri daha da arttırdı, bunun sonucu K. Afrika olaylarına yansıdıfakat bu durum genelleşmiş bir sınıf hareketini ortaya çıkarmadı.

DÜNYA DEVRIMIÇek-Al

DÜNYA DEVRIMIOrtadoğu'da ve Kuzey Afrika'da Paylaşım Kavgası:

Suriye'de Emperyalist Savaş, Mısır 'da Sınıf Savaşı Yaklaşıyor! (2)

Ortadoğu DosyasıÇek-Al

Page 9: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Mısır'da işçi sınıfı, bölgedeki en kitlesel sınıf kütlesini içeriyor.Önemli bir potansiyeli olan bu sınıf kütlesi, K. Afrika olaylarıbaşladığında büyük beklentileri de beraberinde getirmişti. Fakatsonuç pek beklenen gibi olmadı, yani işçiler sokağa çıkıp “biz bur-juvaziyi alaşağı edeceğiz” demediler. Elli bin dolaylarında işçininyaptığı grevlerle sınırlı kalan bu hareket, Tahrir eylemlerine işçisınıfının damgasını vuramadı. Daha çok küçük gruplar halinde vesınırlı ekonomik talepler ile demokrasi isteyen burjuva taleplerinekseninden kurtulamadılar. Tabi burada kısaca da olsa komünistbir siyasetin eksiliğinden söz etmek gerekiyor. Komünist bir siyasetolsa dahi sonuç çok değişir miydi bilinmez ama sınırlı eylemliklerinya da grevlerin genelleşmesinde belki bir parça payı olabilirdi.

Mubarek sonrası ekonomik politikaları neyin üstüne kurulacakveyahut Mısır burjuvazisi işçi sınıfına yeni bir sömürü cenneti mivaat edecek? Yukarıda da belirttiğimiz gibi Mısır ekonomisi ser-maye birikimini tam tamamlayamamış bir yapıya sahip. Dünyaekonomisine tam entegrasyonu için ise tek bir şeye ihtiyacı var, oda artı değer sömürüsü. Mısır burjuvazisi genç ve üretken nüfusuistihdam etmesi ve tarımda istihdam edilen kesimin ise sanayiyekaydırılarak iş gücü potansiyelini azami ölçüde sömürmek isten-mesi sermaye birikimi ihtiyacını göstermektedir. Mübarek döne-minde başlayan bu süreç burjuvaziiçin dengeler yeniden kurulduğundaşüphesiz ki devam edecek. Burjuvaziucuz işgücü potansiyeli sayesindeMısır ekonomisini yoğun emeksömürüsü üzerine inşa edecek.Dünya işgücü pazarına ucuz emekarzı sunan bir Mısır ekonomisi,yatırımlar alma şansını da aynıoranda yakalayacaktır.

Değinilmesi gereken bir diğer konuise burjuva güçler arasında yaşanansiyasal çekişme. Tahrir Meydanı'ndaMubarek karşıtları yer almayabaşladığında şu anki çoğu burjuva hareket yoktu. Muberek'inkoltuğu sallanmaya başladığında bir bir alana inmeye başladılarbu unsurlar. Mısır'da, Mubarek sonrası en büyük siyasal yapı tartış-masız Müslüman Kardeşler örgütü. Bir diğer güç ise giderek güçle-nen radikal islamcı Selefiler. Mısır'ın siyasal yaşamında ordununda bir payının olduğunu söylemek gerekiyor. Mübarek'ten sonrayapılan ilk seçimlerde Müslüman Kardeşler örgütün kuruduğuAdalet ve Özgürlük Partisi oyların üçte birini aldı; hemen ardındahiç beklenmedik bir şekilde güçlenen Selefiler %25 dolayında oyaldılar. İkisi de islamcı olan bu örgütlerden Selefiler daha radikallerve oylarının büyük bir bölümünü kırsal kesimden almaktalar. Müs-lüman Kardeşler ise siyasi ve ekonomik anlamda daha ılımlı vepragmatik bir çizgi izliyor. Hatta seçimlerde birkaç laik partiyle it-tifak kurdu. Bu da gösteriyor ki; Mısır'da dış politikada ve içerideazgın kapitalizmin her anlamıyla hizmete hazır bir burjuva siyase-tinin Mısır'lı işçilerin yaşamını belirleyecek.

Mısır siyasetinin gelgitli yapısında arada bir işçiler belli belirsiz vedüzensiz bir şekilde baş göstermekte. Bunlardan bir tanesi PortSaid olayları. Bir futbol maçı sırasında yapılan provokasyon yetmişdört kişinin ölümüne sebep oldu. Polis, iki takımın taraftarlarınıkarşı karşıya getirerek hatta dışarıdan sopalı ve silahlı birilerini içerisokup kapıları kapatarak Ultraslar'dan öç almak istedi. Provokasy-ona ilişkin birçok senaryo döndü; ayrıca tüm burjuva güçler buolaylardan kendilerine pay çıkarmaya çalıştı. Olaylar sonrasındaordunun artık yönetimi sivillere devretmesi gerektiği sesleri yük-seldi. Fakat provokasyonun asıl çıkış sebebi, iktidar kavgası üz-erinden olduğunu anlamamak saflık olacaktır. Yeniden alevlenensokaklarda yaşanan çatışmalarda başı çeken Ultras Ahlawygrubunun "Devrime ve devrimcilere karşı suç işlendi. Bu suç, de-vrimcileri durduramayacak ya da devrimcileri korkutamayacak"söylemi ne kadar sistem karşıtı görünse de hareketin taleplerisınırlıydı ve işçi sınıfının diğer kesimlerinde tam bir karşılık bul-madı.[7] Sadece ordunun olayları kanlı bir şekilde bastırmaya

çalışmasına karşı bir genel grev çağrısı yapıldı ve bu grevin talep-leri içerisinde “Askeri Konseyin gitmesi ve Mısır şehitleri için adalet”yer alıyordu. Zira sokaklardaki söylemlere de yansıyan bu durum,Mısır'da işçi sınıfı adına hiçbir şeyin değişmediğine işaret etmek-teydi. Ama Mısır'da işçi sınıfı, burjuva güçlerle sık sık karşı karşıyagelmekte ve her karşılaşma da burjuvaziyle arasına belli birmesafe koymakta.

Bitirirken

K. Afrika olayları olarak tarihe geçen bu halk hareketleri, K.Afrika'nın ve Ortadoğu’nun tüm siyasal yapısını değiştiriyor. Küre-sel veya bölgesel burjuvazi tarafından siyasal dengeler yenidenoluşturulmaya çalışıyor. Bu demek değildir ki bu hareketlerin pro-leter mücadele için bir değeri yoktur. Kuzey Afrika'daki olaylar, İs-panya'dan ABD'ye, İsrail'den Rusya'ya, Çin'den Fransa'ya dünyanındört bir yanında yüzbinlerce proletere ilham verdi. Dahası, bütüneksikliklerine rağmen, bu mücadele deneyimi Tunus ve Mısır işçisınıfları için devasa bir öneme sahiptir. Buna rağmen, her ne kadarilham ve deneyim kendi başlarına bir tür zafer sayılabilse de,Kuzey Afrika ve Orta Doğu proletaryası için anlık durumu iç açıcıolarak tasfir etmek mümkün değildir.

Başta bu konuya girmeyeceğimizi be-lirtmiştik ama son sözleri söylemedenönce devrim meselesine dair bir kaçsöz söyleme ihtiyacını hissediyoruz.Devrim denen toplumsal dönüşüm,sadece mevcut iktidarların ya da rejim-lerin değişmesi değildir; devrim tüm ik-tisadi yapının, üretim araçlarının, bunabağlı olarak üretim ilişkilerinin vemülkiyet biçiminin tamamen herşeyiyle değişmesi ve işçi sınıfının kon-seyler biçimiyle kendi iktidarını ilanetmesidir. Oysa ki, K. Afrika olaylarısonrasında ne yazık ki, böyle bir

dönüşüm yaşanmamıştır. Dolayısıyla bu olaylara devrim denilmesiproletaryanın mücadelesinin ne olduğundan hiçbir şey anlaşıl-madığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır ya da meseleye burjuvaideolojisiyle yaklaşılmaktadır.

Suriye yaşanan rejim karşıtı olayların iki tarafında yerel burjuvagüçler olsa da siyasal ilişkileri ve menfaatleri bakımından bölgeselve küresel burjuvaları da içeriyor. Mevcut realite bir tarafta ABD,AB, İsrail ve Türkiye'yi saflaştırırken diğer taraftan şimdilik kısmende olsa Rusya, Çin ve net bir şekilde Şii Irak ve İran'ı birlikte tutumalmaya itiyor. Genel çerçeve de böyle olsa da İran ve İsrail'in dışın-daki tüm güçler bu süreçte çıkarları gereği tutum değiştirebilirler.

Görünen bu fotoğraf, bölgesel ve küresel güçlerin amansız bir em-peryalist paylaşımında hazırlığı içinde olduklarını gösteriyor.Suriye'de bu gün yaşananlar, işçi sınıfının mezheplere, ırklarabölünerek birbirlerinin katlettirileceği bir boyuttadır. Bu coğrafyanınher tarafında yaşanacak tüm savaşlarında böyle olacağı hiç şüph-esizdir. Diğer taraftan, Mısır'da islam tandanslı bir rejimin kurul-ması yüksek ihtimal; bundan kaynaklı bölgenin yenidenalevlenmesi ve çatışan burjuva güçlerin yeniden yer değiştirmeside mümkün.Tüm bu yaşanan ve yaşanacak olan çatışmalar işçisınıfı için bir yıkımı ifade etmekle beraber, ücretli emeksömürüsüyle beslenen bu asalak sitemin yıkılışı bir yandan hızlayaklaşmaktadır. İşçi sınıfı, enternasyonal mücadeleye ihtiyaç duy-maktadır. Zira bu yazının kendisini ifade ettiği ve sınıf mücadele-sine katkı sunmaya çalıştığı yer, tam da burasıdır.

Ekrem

[7] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Ar-ticleID=1077759&CategoryID=81

Mayıs-Haziran 2012 Çek-Al

Page 10: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Hindistan'da 100 milyon işçi, 28 Şubat tarihinde bir gün-lük greve katıldı. Ülke genelinde birçok sektörü vuran birgrev, bazıları tarafından gelmiş geçmiş dünyadaki enbüyük grevlerden biri olarak karşılandı. On bir merkezisendika (bağımsızlıktan bu yana ilk defa birlikte hareketedeceklerdi) ve 5000 küçük sendika grev çağrısı yaptı.Talepler, ulusal bir asgariücret, 50 milyon sözleşmeliişçi için kalıcı iş, (geridekalan son iki yılıntamamında %9'un üzerindeolan) enflasyon ile mü-cadele için hükümet önlem-leri, tüm işçiler içinemeklilik gibi sosyal güven-lik yardımları, iş kanun-larının daha iyi uygulanmasıve kamu iktisadi teşebbüs-lerinin satışına bir son ver-ilmesi idi. Aslında işçilerkatılımlarıyla Hindistan'ınekonomik 'canlanması'nınişçi sınıfının yaşadığı bir şey olmadığını göstermeye hazır-landılar.

Ancak talepler, sendikaların öne sürdüğü üzere, Hindis-tan'ın kapitalist hükümetinin diğer sınıfların ihtiyaçlarınacevap verebilecek yeteneğe sahip olabileceğinivarsayıyor. Enflasyona karşı mücadele verilebileceği yada kamu sektörü varlıklarının satışında durdurmanın işçisınıfının yararına olduğu yönünde hatalı fikirler de bu-lunuyor. Ve yine burjuvazinin endişe duyacağı kendi dert-leri var. Örneğin, Hindistan'da IT ve çağrı merkeziendüstrisi işlerinde %70 oranında ABD şirketlerinebağımlıdır. Bu sektör, ekonomik krizin etkisiyle travmageçiriyor. Artık büyük karların bir büyüme alanı ve kay-nağı, yaygın ücret ve iş kesintileri deneyimletiyor. Bumodel diğer birçok sektörde tekrarlanıyor. Hintekonomisi, dünya ekonomisi ve onun krizinin dışındakalamıyor.

Bu vesileyle sendikalar bugün birlikte hareket ettiler amageçmişte hükümet önlemlerini protestoları mobilize et-mekte geri kalmadılar. 1991'den bu yana 14 genel grevgerçekleşti. Ancak şu anda daha fazla kendi inisiyatifi ile

hareket eden ve sendikaların direktiflerini beklemeyenişçi örneği görüyoruz.

Mesela, Haziran ve Ekim 2011 arasında binlerce işçi fab-rika işgallerinde, yasadışı grevlerde ve Maruti-Suzuki'deve Delhi'deki bir 'canlanma semti' olan Manesar'daki

diğer otomobil fabrikalarındakiprotesto eylemlerinde yeraldılar. Ekim başlarında,sendika onaylı bir anlaşma ile1200 sözleşmeli işçi tekrar işegeri alınmadı ve bu nedenle3500 işçi greve geri döndülerve dayanışma ile otomobilmontaj fabrikasını işgal ettiler.Bu, 8000 işçinin bir düzine vebölgedeki daha birçok yer-leşkede dayanışma eylemlerineöncülük etti. Aynı zamandasendikaların sabotajındankaçınmak için bazı oturmaeylemleri ve genel kitle meclis-

leri[1] oluşumuna öncülük etti.

İşçilerin en geniş katılımı sağladıkları ve en geniş fikir-lerin paylaşıldığı kitle meclislerinin tekrardan keşfi, sınıfmücadesi için çok büyük bir ilerlemedir. Manesar'dakiMaruti-Suzuki kitle meclisleri herkese açıktı ve mücade-lenin yönelimini ve amaçlarını şekillendirmek için herkesikatılım yönünde cesaretlendirdi. Milyonlarca işçi katıl-madı ancak Hindistan'daki işçi sınıfının açıkça, sınıf mü-cadelesinin mevcut uluslararası gelişiminin bir parçasıolduğunu gösterdi.

Car 3/3/12

[1] Kitle meclislerinin mahiyeti ile ilgili olarak geridebıraktığımız sene içerisinde Fransa'daki işçi mü-cadelelerinde karşımıza çıkan genel kitme meclisikavramına hem teorik, hem de pratik bir bakışınsergilendiği şu metni de destekleyici olması açısındanbir gözatmalarını öneriyoruz: http://tr.international-ism.org/ekaonline-2000s/ekaonline-2011/kitle-meclisi-nedir

DÜNYA DEVRIMI

Kapitalizmin krizi globaldir!

Hindistan'da Kitle Meclislerine Doğru

Esenyurt Yangını:

Kapitalizm İşçi Kanıyla Yaşamaya Devam Ediyor11 Mart günü Esenyurt'ta bir inşaat şantiyesinde çıkanyangın bizlere bir kez daha kapitalist sömürünün nasılbir gerçeğe sahip olduğunu gösterdi. Adana'daki barajinşaatında çalışan işçilerin baraj sularına kapılıp kaybol-malarının ardından daha cesetleri bulunamamışken Es-enyurt'taki yangın faciasını yaşadık. Bu yangınınardından burjuvazinin bakanları, belediye başkanları,dalkavukları ve soytarıları, aklınıza kim gelirse, busömürü sirkinin gülen yüzlü cellatları, hepsi aynı ağızdan

“vadeleri dolmuş” ya da “kader” açıklamalarında bulun-dular. Ama şunu bilmiyorlar ki; onların kaderinde desavundukları bu sistemin işçi sınıfının ellerinde can vere-ceği gerçeği var.

Esenyurt'ta yaşanan yangının böylesine ölümlebitmesinin tek bir açıklaması var; o da inşaat sektörün-deki üretim artışı ve bu artışla yaşanan piyasa rekabeti.Taşeron firmaların iş alabilmek için ihalelerde düşük fiyat

10

Page 11: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

vermesi ve buna bağlı olarak da düşürülen fiyatların işçigiderlerinden kesilerek kar etmeye çalışmalarından kay-naklanıyor. Bu durum ise işçilerin çadırda kalmaları, sig-ortasız çalışmaları ve uzun çalışma saatlerine maruzkalmalarına yol açıyor. Yukarıdan aşağıya doğru kurulubu kar mekanizması; yani ana firmanın bir alt teşerona,bir alt teşeronun başka bir teşerona iş vermesi sonucu,en ağır yükü; somut, gerçek, reel değeri üreten işçilerçekiyor. Çadırlarda insanlık dışı koşullarda yaşamayamecbur kalmanın gerçeği, kapitalizmin işçi kanıylayaşayabilmesinin sonucudur. Bunun başka bir izahı ola-maz; bu izahı yapmaya çalışanlar ise bu kanla yaşayansistemin asalaklarıdır.

İş cinayetleri, kapitalist ekonominin yapısal özel-liğidir

İş kazaları konusunda genellikle burjuvazi propagandistbir içerikle şunu iddia eder: işçilerin dikkatsiz, özensiz vekeyfi davranışlarından dolayı iş kazaları yaşanmaktadır.Onlara göre tüm önlemler alınmıştır. İşçilerin iş sağlığıdüşünüldüğü için üretim süreci yeni teknolojilerle destek-lenmiştir. Bu durumda yenigelişen üretim araçları teknolo-jisi sonucu şöyle bir kanı oluşa-bilir: teknolojinin bu kadargeliştiği günümüzde neden in-sanlar hala iş kazalarındaölmekteler? Bu sorunun cevabıise yine üretim araçlarınınneden geliştirilmeye ihtiyaçduyulduğunda yatıyor. İnsanemeğinin reddilemez bir rolüvardır; o da kapitalist ekon-minin sürebilmesi için herzaman ona ihtiyaç duymasıdır. Kapitalist ekonomiiçerisinde şekillenmiş insan emeği yani ücretli emek diğerüretim girdileri gibi sadece bir metadır. Kapitalist üretimher zaman işçi sınıfının üretimdeki temel rolünü ortadankaldırmaya çalışır; yani üretilen metayı işçinin emeğindenarındırmaya çalışır. Bundan kaynaklı da sürekili üretimteknolojisini yenilemeye çalışır. Nihayetinde bu durumişçinin üretim sürecinde rahat etmesi için değildir, dahafazla kar amaçlıdır. Kapitalist sadece yeni yatırımlarınıüretim araçlarını geliştirmek üzere yapar, bu durum canlıemek ile cansız emek arasındaki rekabeti açıklar ve bukapitalist ekonominin çelişkilerinden biridir. Bu çelişki onusürekli canlı emeğe karşı cansız emeği geliştirmeye iter.Tam da bundan kaynaklı işveren değişmeyen sermayedenen elindeki makine, hammade vb. diğer harca-malarının yanına iş güvenliği için yeni harcamalar ekle-mek istemeyecektir; zira bu yatırım, üretim için aktifolarak kullanılmayacaktır ve kapitaliste artı yük oluştu-racaktır. “Kapitalist üretim tarzı bir yandan, toplumsalemeğin üretkenlik gücünün gelişmesini teşvik ederken,öte yandan da, değişmeyen sermayenin kullanılmasındatasarrufu kamçılar.” [1]

Meselenin biraz daha şimdilerdeki yaşanış biçiminegelirsek, kapitalist ekonominin de temel ve kronik sorun-larına değinmiş olacağız. Bunların en başında yaşanan

ekonomik kriz, aşırı borçlanma, mevcut sermaye biriki-minin yavaşlaması ve eskiye oranla küçülerek büyümesigelmekte. Bu kronik sorunları kapitalizmin daha fazlapiyasa döngüsüne ve bu döngünün soluk borusu olanücretli emek sömürüsü üzerinden yaratılmış daha çokgerçek değer elde etme yoluna itmekte. Yani kapitalistekonominin can damarı olan artı değer oranlarını yük-seltme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sömünürününoranı arttırılmak istenmekte ve artı üretim harcamasın-dan kaçınmaktadır. Burjuvazi uzun vadede esnek üretimdenen, ihtiyaca göre üretim ve maksimal sömürü üzerinekurulan yapılanmayı, kısa vadede yada somut uygula-mada ise taşeronlaşma, üretimin daha küçük birimlereayrılması olarak ifade edebileceğimiz yöntemi kullanmak-tadır. Günümüzde bu uygulama giderek yaygınlaşmak-tadır çünkü sermaye kriz içerisindedir ve normaldönemlerden daha fazla kar ihtiyacı duymaktadır. Ve bu-radan hareketle iş kazalarıyla bu yapılanma arasındadoğrudan bir ilişki olduğunu belirtmek gerekiyor.İş kazalarının verilerine bakıldığında en fazla iş kazalarıtaşeron şirketler ya da 5-10 ile 40-50 kişi arasındaçalışan işyerlerinde yaşanmaktadır. En son yaşadığımız

Esenyurt şantiye yangını bu du-ruma verilecek acı bir örnek. Es-enyurt'taki inşaat şantiyesindeçalışan işçiler taşeron aracılığıylaçalıştırılmaktaydılar ve maliyetidüşürmek için kış ayında insanlıkdışı koşullarda çadırda kalmayamahkum edildiler. İşçiler kendikazançlarıyla normal bir konut ki-rasını karşılayamadıkları ve konutkirası için artı bir ücret talepedemedikleri için çadırda yaşam-ları son buldu. Başka bir örnek:

Tuzla tersanelerinde yeterli düzeyde önlem alınmadığı vealınacak önlemler maliyeti yükselttiği için taşeron şirkettarafından iş cinayetine zemin hazırlayan çalışmakoşullarında yüzlerce işçi yaşamını kaybetti. Tuzla ter-sanelerinde yaşanan iş çinayetleri sonrası gündemegelen, tersane sahiplerinin gemi maliyeti içinde bir işçininkan parasını (işçinin ölümü durumunda ailesine verilecekolan para) da hesaplıdığı gerçeği iş kazalarının münferitolmadığını gösterdi. Maden kazalarında yaygın olarakyaşanan patlamalar, anti-grizu ve havalandırma sistem-lerinin maliyetli gelmesinden kaynaklı her seferinde on-larca işçinin yaşamına mal oluyor ve daha başka bir çokörnek. Bunların dışında Bursa'da yanan kadın işçiler,selde, yük taşımak için yapılan kamyonetin kasasındataşınırken boğularak ölen kadın işçiler ve dahabilmediğimiz bir çok iş cinayeti kapitalizm tarihine geçti.

Sermaye durağandır ve onun yaşayabilmesi, hayat bu-labilmesi artı değer üretimin sürmesine bağlıdır. Fakat buda yetmemektedir; sermaye giderek ağırlaşan krizlerineçare olması için daha fazla artı değer, daha fazla sömürüve daha fazla işçinin kanını içmek istemektedir.

İş kazalarını meşrulaştımak için burjuvazininyalanları

11Mayıs-Haziran 2012

Page 12: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

İş kazalarının yaşanmasının bir başka sebebi de iş saat-lerinin uzunluğudur. İş saatlerinin uzaması ve aşırıyorgunluk sonucu ölümle sonuçlanan iş cinayetleri sözkonusudur. Bunlara her ne kadar kaza dense de, dahafazla üretim için uzatılan iş saatleri uygulamasının mutlaksonucudur. Kapitalistler işçilerin dikkatsizliği ve aşırıgüven duygusundan kaynaklı kazaların yaşandığını iddiaetmekteler ve yaş aralığı olarak da 25-35 yaş aralığınıvermekteler.[2] ÇünküTürkiye'de en fazla iş kazasınınyaşandığı yaş aralığı bu yaşlar.Ama eklemek gerekiyor ki;Türkiye'de toplam istihdamedilen işçilerin neredeyseyarısından fazlası bu yaş ar-alığında, dolayısıyla bu yaş ar-alığında iş kazalarınınyaşanması istihdam oranlarıylaaynı paralellikte olması tesadüfdeğil. Ayrıca iş kazalarının%98'i engellenebilir özelliğesahip ve gerçekten iş kazasıdiyebileceğimiz kısım sadece%2'lik kısmıdır; geri kalanı isetamamen burjuva üretimkoşullarıyla ilgilidir.

Diğer taraftan, iş kazaları veya iş cinayetlerini burjuvaziişgünü kaybı yada üretim kaybı olarak değerlendirmekteve onları sadece işin bu tarafı ilgilendirmekte. Buna dairönlem alıyorsalar da bunun yapmalarının temel nedeniüretimin aksaması kaygısıdır. Çünkü bir işçinin işvereniçin hiç bir kıymeti yoktur. “İş kazalarının işverenbakımından maliyeti ise, iş koluna ve olayın niteliğinegöre değişmekle birlikte, iş kazalarının işletmelerbakımından doğrudan ve dolaylı maliyetlere yol açtığı birgerçektir. İşletmeler iş kazaları sonucu işgücü ve işgünükayıpları, verimlilik ve motivasyon azalması, makine,araç-gereç ve hammadde kayıpları ve hatta üretimin dur-ması gibi çok çeşitli sorunlarla karşılaşa bilmektedir. ”[3]Bu alıntı durumu yeterince özetliyor olsa gerek.

Maliyetlerin düşürülmesi uygulamalarından birisi de kayıtdışı çalıştırılma. Yine somut bir örnek: Esenyurt'tayaşanan yangında ölen iki işçinin sigortasının yangındansonra yapılmış olduğu gerçeği bir çok yasal düzenbazlık-ların işveren tarafından yapıldığını bir kez daha gösterdi.Burjuva yasalar ve kanunlar tamemen işvrenin elini ra-hatlatacak biçimde hazırlanmakta. Ölen iki işçiye geceyarısı sigorta yaparak göstermelik cezalardan kaçmayaçalışan işverenin bu sahtekarlığı dikkatli bir doktorun

sayesinde yakalanmış oldu. Hiçbir önlem almadançadırda işçileri yaşamaya mahkum eden, öldükten sonrasigorta yapan işveren burjuva kanunlar tarafında sadecetaksirli (istemeyerek gerçekleştirilen suç) suç işlemektentutuklandı. Oysa ki bu iş cinayeti tamamen kasıtlı ve karmaksatlı ihmalin sonucudur.

Sonuç

Kapitalist ekonomi yaşadığırekebet ve aşırı kar hırsınınsonucu iş çinayetleriniyeniden üretmeye devamedecektir ve bunun aksinisöylemek pek mümküngörünmüyor. Sadece işçilerinyaşamından kanından canın-dan tasarruf yapan kapital-izm, diğer taraftan kapitalistrekabet yüzünden başkahiçbir şeyden tasarruf yapa-maz. Bu da onun en temelaçmazlarından biridir. İşkazaları ise bu açmazınınyarattığı ve yaratacağı temel

sorunlardan birisidir. “Kapitalist üretim, dolaşım süreci ilerekabetin aşırılıkları dışında ele alındığında, metalarakatılmış bulunan maddeleşmiş emek bakımından çokekonomiktir. Buna karşılık, başka herhangi bir üretimtarzından daha fazla, insan yaşamını ya da canlı emeği,ve yalnızca insan kanını ve etini değil, sinirini ve beyninide israf eder.”[4]

İş cinayetlerine karşı işçi sınıfının mücadelesi kaçınıl-mazdır, fakat bu mücadele en nihayetinde kendi varlıkkoşullarını da ortadan kaldıracak boyuta ulaşmak zorun-dadır. Zira bu hareket buraya ulaşmazsa bu iş cineyetlerikapitalist sermayenin yaşaması için can suyu olacaktır.Esenyurt'ta ve diğer tüm iş cinayetlerinde olduğu gibi.

Salih

[1] Karl Marx Kapital 3. Cilt Sayfa 81 Sol Yayınları.

[2]www.ekonomikyorumlar.com.tr/.../509/Sayi_509_Makale_07.pdf

[3] Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2007 Cilt: 44Sayı:509 Sayfa 83

[4] Karl Marx Kapital 3. Cilt Sayfa 83 Sol Yayınları.

12 DÜNYA DEVRIMI

İspanya'da Genel Grev:

Bağımsız İşçi Hareketi için Radikal Azınlıkların ÇağrısıBurada İspanya'daki son genel grev sırasında bir kitlemeclisi çağrısı yapan Alicante Eleştirel Blok & Kitle Meclisive Palencia İşçi Grubu tarafından sendikaların rolünümahkum eden iki bildiriyi yayınlıyoruz.

EKA

Genel grev için ALICANTE ELEŞTİREL BLOK VEKİTLE MECLİSİ tarafından BİR ÇAĞRI VE ÖNERİ

İşçiler, işsizler, gençler, öğrenciler, emekliler, hizmet kul-lanıcıları, inisiyatiflerde, kitle meclisleri ve mücadelede

Page 13: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

13

bulunan HERKES!

Bizler İş Yasası'nın iptalini ve bütün sömürü biçimleriniönlemek için kitle meclisleri yoluyla bir katılımcı, eleştirenve birleştirici bir alan biçimi önermek istiyoruz.

Bizler mobilizasyonun yetersiz bir biçimi olarakdüşündüğümüzün ötesine geçen eylemler ortaya koy-mak için “genel grev”den yararlanmak istiyoruz.

GREV YAPARAK YA DA DEĞİL, 29-M'de BİRLEŞELİM

sabah : Saat 11:00'da Plaza de la Montanyeta Alican-te'de KİTLE MECLİSİ. Ayın 29'u için alternatif eylemlerüzerine düşünmek ve teklif etmek etmek için.

Gün ortası: Etkileşim ve tartışma için bir alan yaratmakadına BİRLİKTE YİYELİM.

Öğleden sonra: Saat 18:00'da EYLEME BİR BLOKHALİNDE KATILMAK İÇİN. Eylemin arkasında olacağız.

Akşam işçilerin, işsizlerin BİR AÇIK KİTLE MECLİSİ...Plaza de San Cristobal'deki eylemden sonra, şu konu üz-erine : 29 Mart'tan sonra mücadeleye nasıl devam ed-eriz?

Kitle meclislerinde yeralın, kimse sizin adınıza karar ver-memeli!

Bizlerin öfkeden eyleme geçmemiz gerekiyor!

Birlikte herşeyi değiştirebiliriz!

ARACISIZ BİR GREV İÇİN

(Palencia İşçi Grubu)

Hakim sınıf yeniden sorumluluğumuzu bize hatırlattı; busefer işçileri işverenin merhametine daha fazla bırakanİş Yasası ile. Bundan sonra, işinizde kalın ya da kalmayın,sadece patronun karı maksimize etme ihtiyacına bağlıolacağız. Bu, şu ya da bu hükümet meselesi değil, busermaye için metadan başka bir şey ifade etmiyor oluşu-muzun gerçeğidir. Bu ihtimal ile yüzleşen bizlerin mü-cadeleden başka seçeneğimiz yok: Bu mücadele neolmalı? Bunu nasıl gerçekleştireceğiz?

Çoğunluk sendikaları bizlere kendi modellerini öneriyor-lar: onlar emrediyor, biz uyuyoruz. Onlar İş Kanunu ileilgili birçok yaygara kopartıyorlar ancak aynı zamandaonlar işçiler için işlerin kötüye gitmesine neden olanücret kesintilerini yapıyorlar. Gerçekte, haklarımız onlariçin önemli değil. Onlar için bizler onların varoluşlarını veçöküşlerini doğrulayan bir sayıdan fazla bir şey değiliz.Onlar için bizler sömürülmüş ve köleleştirilmiş ikenönemli olan onların maskaralıklarına devam etmeleridir!Onlar kapitalistlerin kuklalarından başka birşey değiller!Onların gerçek varoşularının işlevi işçi sınıfının gerçekmücadelesini geri çekmek, oyalamak ve bastırmak olanvarlıklarını devam ettiren; onun sistem ve egemen sınıfı

karşısında gerçek bir tehlike oluşunun önünü almakiçindir.

... biz ne çoğunluk sendikalarını ne de onların strateji-lerini takip edebiliriz. Onlar bütün devrimci mücadeleyietkisiz bırakmak için “minimum hizmet ” olarak ad-landırılan koşullarla bir grev örgütlediler. Biz ne zaman“çok fazla probleme sebep olmasın” diye düşman ile biranlaşma imzalanan bir savaşa ilk defa tanık oluyoruz?Bir grevin amacı zarar vermek, işverenleri çıkarlarımızkarşısında boyun eğmeye mecbur bırakmaktır. Grevinonlara en çok zarar verdiği yer: ekonomi. Bu anlaşmalıbir grev ile sadece bir günde olmaz: bu belirsiz süreliyasadışı (vahsi kedi) grevler yoluyla başarılır.

Bizler hain sendikalar ve Burjuva Solu oportünistlerinedaha fazla izin veremeyiz. Kitle meclislerinde, işçi kon-seylerinde kendimiz ve aracılarsız örgütlenmeliyiz.Sadece kararlı eylem ile sömürücüleri ve onlarınhizmetçilerini bütün alanlarda yenebiliriz: İş Kanunu'nudurdurmaktan kapitalist sistemin yokedilişine kadar.

KESİNTİLERE KARŞI KENDİNİZİ ARACISIZ ORGÜT-LEYİN!

Mayıs-Haziran 2012

Page 14: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

Accion Proletaria (İspanya)Apartado de Correos 258, 46080 Valencia, İspanya

Communist Internationalist (Hindistan)POB 25, NIT, Faridabad, 121001, Haryana, Hindistan

Dünya Devrimi (Türkiye) Türkiye’de şu anda bir posta kutumuz bulunmamaktadır.İsviçre’deki adresle iletişime geçebilirsiniz.

Internacionalismo (Venezüella) Siyasi koşullar nedeniyle posta kutusu kapatılmıştır. İspanya’daki adresle iletişime geçebilirsiniz

Internationalism (ABD) Internationalism 320 7th Ave. #211 Brooklyn, NY 11215,ABD

Internationalisme (Belçika) BP 1134, BXL 1, 1000 Bruksel, Belçika

Internationell Revolution (İsveç)Box 21 106, 100 31 Stockholm, İsveç

Révolution Internationale (Fransa)RI, Mail Boxes 153, 108 rue Damremont, 75018 Paris, Fransa

Rivoluzione Internazionale (İtalya)CP 469, 80100 Napoli, İtalya

Revolucion Mundial (Meksika)Apartado Postal 15-024, C.P 02600,Distrito Federal, Mexico, Meksika

Weltrevolution (Almanya)Siyasi koşullar nedeniyle posta kutusu kapatılmıştır. İsviçre’deki adresle iletişime geçebilirsiniz.

Weltrevolution (İsviçre)Postfach 2216, CH-8026 Zürich, İsviçre

Wereldrevolutie (Hollanda)Postbus 339, 2800 AH Gouda, Hollanda

World Revolution (İngiltere)BM Box 869, London WC1N 3XX,İngiltere

E N T E R N A S Y O N A L K O M Ü N İ S T A K I Mt u r k i y e@ i n t e r n a t i o n a l i sm . o r g t r . i n t e r n a t i o n a l i sm . o r g

EKA Yay ın l a r ı EKA On l i ne1940: Troçki SuikastiKomünist Soldan gelen bizlerin 4. Enter-nasyonal veya onun bugünkü peygamber-leri ile hiçbir ortak yönümüz olamaz. Çekinellerinizi Troçki’den! O hala işçi sınıfına aittir.

Dünya Devrimi’nin eski ve yeni sayılarını ve yayınladığımız kitapçıkları PDF olarak size göndermemizi istiyorsanız [email protected] adresine, farklı dillerdeki çeşitli yayınlarımıza abone olmak için international@internationalism adresine veya isimle hitap etmedenyanda belirtilen posta adreslerine yazınız.Tartışma devrimci hareket için hayati bir öneme sahiptir. Siyasi faaliyetlerimizin en önemli un-surlarından biri, temel ilkelerimizin tanımladığı üzere 'Proleter mücadelenin amaçlarının ve yöntemlerinin ve tarihsel ve anlık koşullarınınsiyasi ve teorik olarak netleştirilmesi'dir. Bu bize göre ancak devrimci saflar içerisinde farklı düşünce ve görüşlerin karşılaşması ve tartışıl-masıyla mümkündür. Bu yüzden okuyucularımızı, internet sitemizin dahil olduğu yayınlarımızda savunduğumuz görüşler ve analizleredair yorumlarını, fikirlerini ve eleştirilerini bizimle paylaşmaya teşvik ediyoruz. Bütün ciddi yazışmaları mümkün olan en kısa sürede yan-tıtlamak için elimizden geleni yapacağız, fakat kısıtlı kaynaklarımız bunun hemen gerçekleşmesine imkan vermeyebilir. Genel ilgi göre-bilecek konulardaki yazışmaları ve bizim cevabımızı bize yazan kişinin onayıyla yayınlayabiliriz.

14 DÜNYA DEVRIMI

Troçkistler Natalia Troçki’nin de söylediği gibi, 2.Dünya Savaşı’ndan SSCB’nin zaferle çıkmasınınardından Troçki’nin örneğini izleyerek politik tavır-larını gözden geçirmedikleri gibi, bugünkü tartış-malarında ve sorgulamalarında da –tabi eğer olursa-hala “proleter politik strateji” üzerinde durmayadevam ediyorlar. Bu tartışmalar SSCB’nin doğası, pro-leter enternasyonalizmi ve savaş karşısında devrimciyenilgicilik gibi temel sorunlar karşısında sağır edicibir sessizliği sürdürmeye devam ediyor. Pierre Brouesözde bilimsel bir lafazanlığın ortasında bunu fark ed-erek şöyle diyor: “Hiç şüphe yok ki bu sorun (PAS)üzerindeki herhangi bir tartışmanın ve çözümlemeninyokluğu 4. Enternasyonalin tarihi üzerine çok ağır birbiçimde binmiştir. Derinlikli bir analiz Enternasyonal’i1950’ler de sarsan krizin temelinde bu sorunun yat-tığını ortaya koyabilir”. Ne kadar da kibarca bir ifadetarzı! (...)

1 Mayıs: Burjuvazi için bayram, işçiler için mücadele günü

1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, mücadele vedayanışma günüdür!

Burjuva demokrasisi geliştiren sendikalar ve burjuvasolu, 1 Mayıs'ın asıl özünden koparılıp burjuvademokrasisinin süsü haline getirilmesine en büyükkatkıyı yapmaktalar. (...)

İşçi sınıfının enternasyonal mücadelesininsimgelerinden biri olan 1 Mayıs, ne kadar içeriğindenyoksun bırakılmaya çalışılsa da ya da bayram adıylakarnavala dönüştürülse de, içeriği ve tarihsel an-lamıyla işçi sınıfına malolmuştur. Bugün ihtiyacımızolan renkli kutlamalar ya da eylemin hangi mey-danda yapıldığı değil, 1 Mayıs'ı ortaya çıkaran sınıfkimliğinin yine işçi sınıfı tarafından ortaya çıkarıl-masıdır. Bunun nerede ve ne zaman ortaya çıktığın-dan ziyade asıl önemli olan, işçi sınıfınınenternasyonal anlamda böyle bir sınıf karekteriylehareket etmesidir.

Page 15: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

- Kapitalizm Birinci Dünya Savaşı'ndan beri çöken bir toplumsal sistemdir. İki defa insanlığı kriz, dünya savaşı, yenidenyapılanma ve yeniden krizden oluşan barbarca bir döngüye sürüklemiştir. Seksenlerde bu çöküşün son evresine, çürümeevresine girmiştir. Bu geri çevrilemez tarihsel düşüşün sunduğu iki ihtimal vardır: ya sosyalizm ya da barbarlık; ya dünyakomünist devrimi ya da insanlığın yok oluşu.- 1871 Paris Komünü, koşulların olgunlaşmamış olduğu bir dönemde proleteryanın bu devrimi gerçekleştirmek için ilk den-emesiydi. Kapitalist çöküşün başlamasıyla bu koşullar yerine getirildikten sonra, 1917'de Rusya'da gerçekleşen Ekim devrimi,emperyalist savaşa son vermiş ve daha sonra birkaç yıl daha devam etmiş olan uluslararası devrimci dalganın bir parçasıolarak gerçek dünya komünist devrimine doğru atılmış ilk adımdı. Uluslararsı devrimci dalganın yenilgisi, özellikle 1919-23arası Almanya'daki yenilgi, Rusya'daki devrimi yalıttı ve hızla yozlaşmaya mahküm etti. Stalinizm, Rus devriminin bir ürünüdeğil, mezar kazıcısı oldu.- SSCB'de, Doğu Avrupa'da, Çin'de, Küba'da vb. ortaya çıkan ve ‘sosyalist' veya ‘komünist' adıyla alınan devlet mülkiyetinedayanan rejimler, kendisi çöküş döneminin önemli bir niteliği olan devletçi kapitalizme doğru evrensel eğilimin özellikle vahşibir türünden başka bir şey değillerdi.- 20. yüzyılın başlangıcından beri bütün savaşlar, büyük küçük bütün devlet arasında uluslararsı alanda bir yer etme mü-cadelesinin bir parçası olan ölümcül emperyalist savaşlardır. Bu savaşlar insanlığa daima yükselen bir ölçekte ölüm ve yıkımdanbaşka hiçbir şey getirmemiştir. İşçi sınıfı savaşlara ancak uluslararası dayanışma ve bütün ülkelerde burjuvaziyle savaşarakkarşı koyabilir. - Bahanesi ister etnik, ister tarihsel ister dini olsun, bütün milliyetçi ideolojiler - ‘ulusal kurtuluş', ‘ulusların kendi kaderinitayin hakkı' vs - işçiler için gerçek zehirlerdir. Onları burjuvazinin şu veya bu kesiminin tarafını tutmaya çağırarak işçileribölerler ve onları savaşların ve sömürücülerinin çıkarları uğruna birbirlerini katletmeye yöneltirler. - Çöken kapitalizmde parlementolar ve seçimler bir maskaralıktan başka hiçbir şey değildir. Parlementer sirke katılma yönün-deki her çağrı sadece bu seçimlerin sömürülenler için gerçek bir seçenek sunduğu yalanını güçlendirmeye yarayabilir. Burjuvahakimiyetinin özellikle ikiyüzlü bir biçimi olan ‘demokrasi' köklerinde kapitalist diktatörlüğün Stalinizm veya faşizm gibi diğerbiçimlerinden farklı değildir.- Burjuvazinin bütün kesimleri tamamen gericidir. Bütün sözde ‘işçi' partileri, ‘Sosyalist' ve ‘Komünist' (artık eski-‘Komünist')partiler, solcu örgütler (Troçkistler, Maoistler, eski-Maoistler ve resmi anarşistler) kapitalizmin siyasi aygıtlarının sol kanadınıoluşturmaktadır. Proleteryanın çıkarlarını burjuvazinin bir kesiminin çıkarlarıyla karıştıran bütün ‘halk cephesi', ‘anti-faşistcephe' ve ‘birleşik cephe' taktikleri sadece proleter mücadeleyi boğmaya ve saptırmaya yarar.- Kapitalizmin çöküş dönemiyle birlikte, heryerdeki sendikalar kapitalist düzenin proleterya içerisindeki organlarınadönüştürüldüler. Sendika örgütlerinin çeşitli biçimleri, ister ‘resmi' örgütler olsun ister ‘taban' örgütleri, sadece işçi sınıfınıkontrol altında tutmaya ve mücadelelerini baltalamaya yarar.- İşçi sınıfı kavgasını yaymak için, mücadelelerini, genişlemenin ve örgütlenmenin kontrolünü, bağımsız genel kitle toplantılarıve seçilmiş ve her an geri çağırılabilir delegelerin oluşturduğu komiteler aracılığıyla alarak birleştirmelidir.- Terörizm hiçbir şekilde işçi sınıfı mücadelesinin bir yöntemi olamaz. Eğer kapitalist devletler arasındaki daimi savaşın birifadesi değilse geleceği olmayan bir toplumsal katmanın ve küçük-burjuvazinin çürümesinin bir ifadesi olan terörizm, herzaman burjuvazinin kendi amaçları doğrultusunda kullanması için uygun bir zemin olmuştur. Küçük azınlıkların gizli faaliyet-lerini savunmak, proleteryanın bilinçli ve organize kitle faaliyetlerinden doğan sınıfsal şiddeti savunmanın tamamen karşıtıdır.- İşçi sınıfı komünist devrimi gerçekleştirebilecek tek sınıftır. Onun devrimci mücadelesi engellenemez bir biçimde işçi sınıfınıkapitalist devletle yüzleşmeye itecektir. Kapitalizmi yok etmek için, işçi sınıfı bütün mevcut devletleri devirmek ve dünyaçapında proleterya diktatörlüğünü, bütün proleteryayı yeniden örgütleyecek işçi konseylerinin uluslar arası iktidarını kur-malıdır.- Toplumun işçi konseyleri tarafından komünist dönüşümü ne ‘öz-yönetim' ne de ekonominin millileştirilmesi anlamına gelir.Komünizm, işçi sınıfının ücretli emek, meta üretimi, ulusal sınırlar gibi kapitalist toplumsal ilişkileri bilinçli bir şekilde yoketmesini gerektirir. Bu da bütün faaliyetlerin insani ihtiyaçları karşılamaya adandığı bir dünya toplumunun yaratılması anlamınagelmektedir.- Devrimci siyasi örgüt işçi sınıfının öncü kolunu oluşturur ve sınıf bilincinin proleterya içerisinde genelleşmesinde faal bir et-mendir. Görevi hiçbir şekilde ‘sınıfı örgütlemek' veya sınıfın adına ‘iktidarı almak' değildir. Devrimci örgütün görevi mü-cadelelerin birleşmesine ve işçilerin kontrolü kendileri için kendilerinin almasına doğru giden hareketin faal bir parçası olmak,bir yandan da proleteryanın kavgasının devrimci siyasi hedeflerini çıkartmaktır.

FaaliyetlerimizProleter mücadelenin amaçlarının ve yöntemlerinin ve tarihsel ve anlık koşullarının siyasi ve teorik olarak netleştirilmesi.Proleteryanın devrimci faaliyetlerine doğru giden sürece katkı yapmak amacıyla uluslararası ölçekte birleşik ve merkezileşmişörgütlü müdahale.Devrimcilerin, işçi sınıfının kapitalizmi devirmesi ve komünist toplumun yaratılması için kaçınılmaz olan gerçek bir dünyakomünist partisi kurma amacıyla yeniden örgütlenmesi.

KökenlerimizDevrimci örgütlerin ilkeleri ve faaliyetleri işçi sınıfının geçmiş tecrübelerinin ve tarih boyunca işçi sınıfının doğurduğu siyasiörgütlerinin çıkardıkları derslerin bir ürünüdür. Dolayısıyla EKA kökenlerini Marks ve Engels'in Komünist Ligi'nde (1847-52),üç Enternasyonal'de (Enternasyonal İşçi Birliği,s 1864-72, Sosyalist Enternasyonal, 1889-1914, Komünist Enternasyonal,1919-28) ve 1920-30 arasında ve başta Alman, Hollanda ve İtalyan Komünist Solları olmak üzere yozlaşan Üçüncü Enter-nasyonal'dan ayrılan sol fraksiyonlarda görür.

E n t e r n a s y o n a l K o m ü n i s t A k ı m - Te m e l İ l k e l e r

15Mayıs-Haziran 2012

Page 16: Meydanlar, Kitle Meclisleri, Tartışma Kültürü: GELECEĞİN ... fileMeydanlar, kitle meclisleri, tartışma kültürü ve işçi sınıfı 2011'in Toplumsal Hareketleri Üzerine

“Avam tabakası yağmur için, sağlıklı çocuklar için ve hiçbitmeyecek bir yaz mevsimi için dua ederler. Büyük lordlartaht oyunlarını oynayıp oynamadıkları, rahat bırakıldıklarıtakdirde onlar için fark etmez. Ve hiçbir zaman rahatbırakılmazlar.”

"Başrahip bir keresinde bana günah işledikçe acı çek-tiğimizi söylemişti... Öyleyse Lord Eddard, söyleyin bana...Neden siz büyük lordlar taht oyunlarınızı oynadığınızzaman en fazla acı çeken masum insanlar oluyor?"

Fantastik edebiyat ve bilim kurgu edebiyatı, uzun yıllardırsiyasi çevrelerce, çok da haksız olmayan nedenlerle birkaçış edebiyatı olma yaftasına maruz kaldı. Şüphesiz, in-sanın ancak düşlerinde görebildiklerini bir gerçeklik olarakbetimleyen bu iki edebiyat türünün de, sırf bu yönleriyledahi böylesi bir yaftaya en azından açık kapı bıraktığınısöylemek mümkün olacaktır. Dahası, bilim kurgu edebiy-atına, farklı, hatta komünist gelecek tasfirlerini mümkünkılmasından dolayı, yine çok ciddiye alınmasa da, RusBolşevik Alexander Bogdanov ve İngiliz sosyalist WilliamMorris gibi devrimcilerin bu tür popüler olmadan çok öncebilim kurgu yazmış olmalarından dolayı sempatiylebakılagelmişti. Buna karşı Orta Çağ temalarıyla fantastikedebiyat ise, yine haksız olmayan nedenlerle, en iyi ihti-malle feodal döneme bir matem niteliği taşıyan muhafaza-kar, en kötü ihtimalle ise, dünyayı beyaz, güzel, asil vesoylu iyiler ile kara, çirkin, soysuz avamlararasında haklı bir savaş olarak yansıtanaçıktan açığa gerici, hatta karşı-devrimcibir edebiyat türü olarak görülmüştü. Herne kadar fantastik edebiyatın gerçekkökenleri olan halk efsanelerine ve mitolo-jik destanlara böylesi bir bakış geliştirmekhaksızlık olacaksa da, Yüzüklerin Efendisiile başlayan ve onun birkaç istisna hariçgittikçe daha da sığ ve yüzeysel bir suretebürünen takipçilerinin oluşturduğu modernfantastik edebiyat geleneği için böylesi birdeğerlendirmenin gerçeğin pek de uzağınadüşmediğini düşündüğümüzü belirtmemizgerekir. Öte yandan Amerikalı yazarGeorge R. R. Martin'in Buz ve Ateşin Şarkısı adını verdiği,herbiri yüzlerce sayfalık kitaplardan oluşan serisinin ilkkitabı Taht Oyunları'nın, başka bir fantastik edebiyatınmümkün olduğunu gösterdiğini söylememiz, çok abartılıolmayacaktır.

Öncelikle yazar George R. R. Martin'den birkaç cümleylede olsa bahsetmekte fayda görüyoruz. İlkin, şunu belirt-mek gerekir ki George R. R. Martin'in, bilim kurgu ve fan-tastik edebiyat türünde yazan Ursula K. Le Guin gibi nadirdevrimci yazar gibi siyasi bir kaygısı olmadığını belirtmekgerekiyor. Her ne kadar işçi sınıfından bir aileden geldiğini,gençliğinde Vietnam savaşı karşıtı harekete katıldığını vebugün de ABD'nin Irak ve Afganistan'daki savaşlarınakarşı olduğunu açıkça ifade etse de, yazarın temel kaygısı,kendi ifadesiyle "hikayesini anlatabilmek". Peki George R.R. Martin'in hikayesini, fantastik edebiyatın kitapçılarıdolduran sayısız örneğinden ayıran ve ona dünya çapındabu edebiyat türünün dar takipçilerinin çok daha geniş birokuyucu kitlesi kazandıran nedir? Şüphesiz yazarınyaratıcılığını, dilinin akıcılığını ve karakterlerinin derinliğinigöz ardı etmek mümkün değil. Öte yandan, Taht Oyun-

ları'nı mensubu sayıldığı türün diğer örneklerinden ayıranen temel unsurun, gerçekçiliği olduğu kanısındayız. Şöyleki, Taht Oyunları'nda pek çok fantastik edebiyat ürünündebulduğumuz gereğinden fazla uzatılmış bir masal havasınıbulmuyoruz. Karşımızda "yaşasın kötülük" naraları atançirkin, kapkara yaratıkları katleden iyi yürekli şovelyeler,beyaz atlı prensler, yakışıklı kahramanlar ve bu sığ çatışmaçerçevesinde yüceltilmiş bir Avrupa feodalizmi kopyasıyok. Taht Oyunları da feodal bir dünya tasarımından yolaçıkıyor, fakat Martin'in kurguladığı dünya, en azyaşadığımız dünya kadar acımasız. Taht Oyunları'ndakarşımıza çıkan feodalizm ise, bizim bildiğimiz feodalizm-den aşağı kalmayacak vahşilikte bir düzen.

Taht Oyunları'nın işlediği temel konu, isminden de an-laşılabileceği üzere iktidar mücadelesi. Yazar, hikayesinifarklı karakterlerin bakış açıları üzerinden anlatıyor, böyle-likle de bu iktidar savaşında esasında iyilerin ve kötülerinolmadığını başarılı bir biçimde gösterebiliyor. Martin'in kur-guladığı dünyada daha ziyade kazananları ve kaybeden-leri, ezenleri ve ezilenleri, yönetenleri ve yönetilenleri, vekurbanları, en fazla da herşeyden ziyade koşulların kur-banlarını buluyoruz. Soylu lordlar taht oyunlarını oynuy-orlar, asil şovalyeler birbirlerine karşı kılıç oynatıyorlar,kazananlar yönetiyor kaybedenler ölüyor veya kaçıyor,fakat ne olursa olsun bu savaşlarda en büyük acıları hepsıradan insanlar, emekçiler ve köylüler çekiyor. Her ne

kadar Martin'in temel karakterlerininarasında ezilmiş, hor görülmüş, itilipkakılmış pek çok kişi olsa da, alt sınıflarhikayenin merkezinde değil. Bununlabirlikte, serinin sonraki kitaplarında işle-nen yan temalardan bir tanesi, savaşyüzünden herşeylerinden olmuş köylü-lerin ve fukaranın canlarını korumak için"Bayraksız Kardeşlik" ismi altındasilahlanması oluyor.

George R. R. Martin'in fantastikevreninde büyüsel unsurlar mevcut,fakat hikayenin olabildiğince çeperinde,asgari düzeydeler. İşlenişleri biçimiyle,

bir açıdan Gabriel Garcia Marquez veya Latife Tekin gibiyazarların eserlerinde görülen büyüsel gerçekçiliğe ben-zeştiklerini söyleyebiliriz. Hikayenin geri kalan unsurlarıylabirleşince bu durum Taht Oyunları'nı modern fantastikedebiyatın büyük ölçüde mahkum olduğu kaçış edebiyatıkategorisinden bir noktaya kadar çıkartmayı mümkünkılıyor. Martin'in eseri temel alınarak yapılan dizinin,gerçek olmayan bir diyarda gerçekleşmesine rağmen, iz-leyici tarihi bir dönemi anlatma iddiasındaki pek çokdiziden daha gerçekçi gelmesi de bu noktaya işaret ediyor.

Taht Oyunları bir başyapıt olarak nitelendirilebilir mi, bunakarar vermek önümüzdeki nesillerin işi. Biz böylesi birnitelendirmenin doğru olmayacağını, fazla abartılı ola-cağını düşünüyoruz. Bununla birlikte, George R. R. Mart-in'in modern fantastik edebiyatın geleneksel kalıplarınıkırarak bir kaçış edebiyatı olmaktan çıkan eserini,günümüzün önemli ve başarılı edebiyat eserleri arasındakonumlandırmakta bir sakınca görmüyoruz, ve bu kitabuokurlarımıza öneriyoruz.

Pardayan

K a ç ı ş E d e b i y a t ı n d a n E d e b i y a t a K a ç ı şKitap

TAHT

OYUNLARI

GEORGE

R.

R.

MARTIN