nüzûl-i İsâ meselesi (nazra Âbira)

12
İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER 5 Mütercimin Önsözü 7 Müellifin Önsözü 13 Nüzûl-i İsa Meselesinden Usanmadılar mı? 17 Dînî Akîde ve Sübut Yolu 35 Hz. İsa'nın Göğe Kaldırılması ve Nüzûlü Hakkındaki Ayetler 51 Sünnet ve Akidenin Sübûtu 73 İcmâ ve Akidenin Sübûtu 101 BİBLİYOGRAFYA 123 KARMA İNDEKS 129

Upload: sahn-i-seman-arastirma-merkezi

Post on 19-Jun-2015

819 views

Category:

Education


7 download

DESCRIPTION

azar: İmam Muhammed Zahid Kevserî (ra) 20. Asrın Mısır’ı, Modernizm illetinin doğduğu ve olumsuz an-lamda etkili olduğu coğrafyaların başında gelir. İtikadi ve ameli noktalarda sapmaların doruk noktasına ulaştığı bu coğrafyada “yeni” diye adlandırılan bu fikirler, gazete ve dergilerde neşredilen makaleler ile çeşitli matbaalarda tab edilen risale ve eserler vasıtasıyla kamuoyuna yayılmıştır. Diğer taraftan Ehli sünnet alimleri de aynı şekilde, çeşitli dergi ve gazetede neşredilen makaleleri ve kaleme aldıkları risale ve kitaplarıyla bu akıma karşı durmuşlar ve her daim İslam adına onlarla mücadeleyi sürdürmüşlerdir. Muhammed Zahid el-Kevserî’nin Nazra Âbira isimli bu eseri, Şeltut’un mevzubahis fetvası ile beş makalesine reddiyedir. Kevserî, reddiyesinin planını mezkur makalelere göre kurmuştur. Nazra Âbira beş ana başlıktan oluşmakta ve her başlıkta sırasıyla Şeltut’un makaleleri iredelenmektedir. Ancak zaman zaman Şeltut’un ilgili fetvası da mevzubahis edilmiştir. Bu yüzden Nazra Âbira’nın hem mezkur fetvaya hem de beş makaleye reddiye olduğunu söyleyebiliriz. Satın alma için: www.rihlekitap.com'u ziyaret edebilirsiniz.

TRANSCRIPT

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER 5

Mütercimin Önsözü 7

Müellifin Önsözü 13

Nüzûl-i İsa Meselesinden Usanmadılar mı? 17

Dînî Akîde ve Sübut Yolu 35

Hz. İsa'nın Göğe Kaldırılması ve Nüzûlü Hakkındaki Ayetler 51

Sünnet ve Akidenin Sübûtu 73

İcmâ ve Akidenin Sübûtu 101

BİBLİYOGRAFYA 123

KARMA İNDEKS 129

Mütercimin Önsözü

Allah’a hamd, Resulüne salât u selam olsun.

20. Asrın Mısır'ı, İslam Modernizminin en etkili olduğu coğrafya-

ların başında gelir. İtikadi ve ameli noktalarda sapmaların doruk nok-

tasına ulaştığı bu coğrafyada "yeni" diye adlandırılan fikirler, gazete

ve dergilerde neşredilen makaleler ile çeşitli matbaalarda tab edilen

risale ve eserler vasıtasıyla kamuoyuna yayılmıştır.

Diğer taraftan Ehlisünnet âlimleri de aynı şekilde, çeşitli dergi ve

gazetelerde neşredilen makaleleri ve kaleme aldıkları risale ve kitap-

larıyla bu akıma karşı durmuşlar ve her daim İslam adına onlarla mü-

cadeleyi sürdürmüşlerdir.

Hayatının son otuz senesini Mısır’da geçiren, Osmanlı Devletinin

son devirde yetiştirdiği en önemli ilim adamlarından olan Muhammed

Zahid el-Kevserî, bu mücadelenin ön saflarında yer alan isimlerin ba-

şında gelmektedir. Kevserî, Mısır'da çeşitli dergilerde yayımladığı çok

8 • Nüzûl-i İsâ Meselesi

sayıda makalesiyle, ilmi, fikri, itikadi yanlış ve sapmalara müdahil ol-

muştur. Bunun yanısıra Kevserî, irili ufaklı birçok mühim esere de imza

atmıştır. Mısır’ın o dönem içinde bulunduğu bu menfi durum nedeniyle

Kevserî merhumun eserlerinden önemli bir kısmı da tenkit mahiyetli

eserlerdir.

Kevserî'nin tenkit mahiyetli eserlerinden biri de, Modernist dü-

şüncenin temsilcilerinden Mahmud Şeltut'un Nüzûl-i İsa meselesin-

deki görüşlerini tetkik ettiği Nazrâ Âbira isimli risalesidir. Eserin öy-

küsü kısaca şöyledir:

İngiliz işgal ordusunda subay olarak görev yapan bir Kâdiyânî

olan Abdülkerim Han isimli şahıs tarafından, Ezher Üniversitesi Rek-

törlüğüne şu sorular sorulmuştur:

"Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet-i Mutahharaya göre, Hz. İsa diri midir, ölü

müdür? Hz. İsâ'nın diri olduğunu inkâr eden bir Müslüman hakkındaki

hüküm nedir? Aynı şekilde onun ikinci defa dünyaya döneceği farz olun-

duğu takdirde buna inanmayan kişi hakkında hüküm nedir?".

Bunun üzerine zamanın Ezher rektörü olan Muhammed Mustafa

el-Merâğî, bu fetvâ talebini Şeyh Şeltut'a havâle etmiştir. Şeyh Şeltut

bu soruyu cevaplamış (:Fetva) ve bu cevap 1943 yılında er-Risâle

dergisinde (X. yıl, 462. sayı) yayımlanmıştır1.

Yayımlandığı günden itibaren Şeltut'un bu fetvasına, hamiyet-i

diniyye sahibi birçok Ehlisünnet âlimi reddiye yazmıştır. Bunlardan

biri de Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'dir. Mustafa Sabri Efendi,

muhalled eseri Mevkifü'l-Akl'dan önce neşrettiği el-Kavlü'l-Fasl isimli

eserinde (s. 140-147) Şeltut'un iddialarını reddetmiştir.

1 Bkz. Nazra Âbira, s. 3, (1987 tarihli naşir'in önsözü); Şeltut, el-Fetâvâ, s. 51.

Mütercimin Önsözü • 9

Şeltut, fetvasına gelen bu tepki ve reddiyelere en azından tepkisiz

kalmak istememiş olsa gerek ki, er-Risâle dergisinde ardı sıra beş

yeni makale yayımlamıştır.

Bu makalelerin isimleri şöyledir:

1. Nüzûlü İsa, er-Risâle, Sayı: 514.

2. el-Akîdetü'd-Dîniyye ve Tarîku Sübûtihâ, er-Risâle, Sayı: 516.

3. Âyetân, er-Risâle, Sayı: 517.

4. es-Sünne ve Sübûtü'l-Akîde, er-Risâle, Sayı: 518.

5. el-İcmâ ve Sübûtü'l-Akîde, er-Risâle, Sayı: 519.

İşte, Muhammed Zahid el-Kevserî'nin Nazra Âbira isimli bu eseri,

Şeltut'un mevzubahis fetvası ile yukarıda isimlerini verdiğimiz beş

makalesine reddiyedir. Kevserî, reddiyesinin planını mezkûr makale-

lere göre kurmuştur. Nazra Âbira beş ana başlıktan oluşmakta ve her

başlıkta sırasıyla Şeltut'un makaleleri irdelenmektedir. Ancak zaman

zaman Şeltut'un ilgili fetvası da mevzubahis edilmiştir. Bu yüzden

Nazra Âbira'nın hem mezkûr fetvaya hem de beş makaleye reddiye

olduğunu söyleyebiliriz.

Burada bir konuya daha temas etmeyi uygun görüyoruz:

Kevserî merhum, Nazra Âbira'da Şeyhülislam Mustafa Sabri

Efendi'yi övmüş ve müdafaa etmiştir. Her ne kadar bu, garip karşıla-

nacak bir durum değilse de bunun bir sebebi vardır. Yukarıda da zik-

rettiğimiz üzere, Şeltut mezkûr fetvasını er-Risale dergisinde yayım-

layınca, Mustafa Sabri Efendi el-Kavlü'l-Fasl isimli eserinde kendisine

reddiyede bulunmuştur. Daha sonra Şeltut mevzubahis makaleleri

yayımlayınca, "Nüzûlü İsa" isimli makalesinin başlarında, konuyla

ilgili kendisine reddiyede bulunan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efen-

di'ye de şu münasebetle atıfta bulunmuştur:

10 • Nüzûl-i İsâ Meselesi

Mustafa Sabri Efendi, el-Kavlü'l-Fasl'da, Şeltut'un da içinde yer

aldığı "Büyük Âlimler Heyeti" içerisinde Hz. Peygamberin son pey-

gamber olduğunu inkâr eden kişinin küfründe şüphe ve tereddüt iz-

har eden kimliği meçhul bir şahsın bulunduğu yönünde bir duyum

aldığını söylemiştir2. Şeltut, bu makalesinde böyle bir şahsın varlığını

kesin bir dille inkâr etmiş ve bu mesele üzerinde biraz da ısrarcı ol-

muştur.3 Ayrıca Şeltut, bu makalelerde Mustafa Sabri Efendi'yi kü-

çümseyen birtakım ifadeler de kullanmıştır.

Kevserî merhum da bu yüzden Mustafa Sabri Efendi'nin ilmî

mevkiini vurgulamaya ihtiyaç duymuş ve Sabri Efendi'nin başka hiç

kimseyle mukayese edilmeyecek bir ilim ve ifade gücüne sahip oldu-

ğunu söyleyerek Şeltut'u ikaz etmiştir. Zahid Kevserî'nin Nazra Âbi-

ra'da Mustafa Sabri Efendi'yi mevzubahis etmesinin arkaplanında bu

olay yatmaktadır.

İlmi emanetin bir gereği olarak özellikle şu hususu da belirtmek

istiyoruz. Şeltut’un son günlerinde yanında olan bazı Ezher’li hoca

dostlarınının naklettiğine göre, Şeltut bir kısım şaz görüşlerini not

ettiği defterleri yakmış, başta Hz. İsa’nın nüzülü nüzûlü meselesini

inkâr olmak üzere, Ehlisünnet akidesine muhalif bütün görüşlerinden

tövbe ettiğini söyleyerek etrafındakileri buna şahit tutmuştur.4

2 Mustafa Sabri Efendi, el-Kavlü'l-Fasl, s. 140, dipnot.

3 Şeltut'un makalelerinde yukarıda anlattığımız konuya binaen Mustafa Sabri Efen-

di'ye atıfta bulunmasını ve Nüzûl-i İsa meselesi ile ilgili ortaya koyduğu görüşlerini,

Sabri Efendi Mevkifü'l-Akl'de "el-Kavlü'l-Fasl'dan sonra" başlığı altında ayrıca kendi-

si tetkik edip değerlendirmiştir. Bkz. Mevkifü'l-Akl, IV, 228 vd. 4 Bkz. M. Said Ramazan el-Bûtî, Kübra’l-Yakîniyyâti’l-Kevniyye, s. 331, (Dipnot), Dâru’l-

Fikr, Şam, 1402.

Mütercimin Önsözü • 11

* * *

Eserin tercümesini 1987 tarihli Kahire baskısından yaptık. Bu baskının bir hususiyeti de Şeltut'un ilgili fetvasını kitabın başına ay-nen almış olmalarıdır. Bunun dışında nâşirin, gerek mukaddimede gerekse dipnotlarda bazı aydınlatıcı bilgilere yer vermesi de bu bas-kıyı ayrıcalıklı kılan özelliklerdendir. Biz bu notlara (Nâşirin Notu, 1987) kaydıyla yer verdik.

Bunun dışında bildiğimiz kadarıyla eserin iki baskısı daha vardır: Bunlardan ilki 1943 tarihinde Emin Abdurrahman Matbaasında bası-lan nüshadır. İkincisi de 1980 tarihinde Mektebetü'l-Kudsî tarafından yayımlanan nüshadır.

Son olarak: Kitapta geçen Lord Cromer'le ilgili bölümlerin tarafı-mızdan yapılan tercümelerini, bu bölümlerin yer aldığı orijinal kay-nak olan Cromer'in Modern Egypt isimli eseriyle karşılaştıran ve ilgili bölümleri İngilizce'den yeniden tercüme eden5 Yusuf Küçük Bey'e…

Kitabın redaksiyonunu kısa bir sürede yapma özverisini gösteren Ömer Faruk Tokat Hoca'ya ve basımı noktasında gösterdiği gayretten dolayı M. Muhlis Turan Hoca'ya…

Kitabın müşkil yerlerinin çözülmesi noktasında yardımlarını esirgemeyen ve eserin ikinci baskısının editörlüğünü Mehmet Fatih Kaya Hocaya ve hâssaten Hocam Talha Hakan Alp beyefendiye…

Üzerimdeki maddi-manevi emeğin en büyük sahipleri olan Anne ve babama… teşekkür ediyorum.

"Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" (17/İsra: 24)

Muvaffakiyet Allah'tandır. (c.c.)

Abdulkadir Yılmaz

16.08.2011

5 Bu tercümeden önemli gördüğümüz kısımlar, ilgili yerlerin dipnotlarında ayrıca

gösterilmiştir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

[Müellifin Önsözü]

Allah Teâlâ’ya hamd u sena olsun. Salât ve selam O'nun Resûlü

olan Efendimiz Muhammed'e (s.a.v.), onun ehl-i beyti ve ashabı üze-

rine olsun.

İslam'ın ilk yıllarından bugüne değin İslam ümmetinin tevarüs

edegeldiği; îtikâdî, amelî ve ahlâkî meselelerde, sahip oldukları edebî

meziyetleri kullanarak şüphe uyandıran ve Müslümanların söz birli-

ğini bozan bazı kimselerin ortaya çıkması, hamiyet-i diniye sahibi

herkesin içini kemirmektedir. Hâlbuki İslam ümmeti, sahip olduğu

her türlü imkânı bu kimselere sunarken, onlardan dinlerini muhafaza

edip Müslümanlar arasında söz birliği sağlamaları beklentisi içerisin-

deydi. Ancak, kendi aralarında, ne Allah'ın (c.c.) ne de Resûlü'nün

(s.a.v.) razı olacağı şeyleri fısıldayıp duran bu kimseler, "yeniyi kabul-

lenmekle" "eskiyi muhafaza etmek" arasında şaşkın bıraktıkları Üm-

met-i İslam'ı gâfil avlamışlardır.

14 • Nüzûl-i İsâ Meselesi

Bu kimseler, her türlü tecdidin İslam'ın şanını yücelttiği zannıy-

la, kendilerini tecdit yolunda addetmektedir. Hâlbuki fayda sağlaya-

cak olan tecdit, kâinatın yeni sırlarını keşfedip bunları, hayatı kolay-

laştıracak şekilde istihdam etmek; dinî sapma ve ahlakî çözülmenin

sebeplerini ortadan kaldırmak suretiyle toplumu ıslah etmekten iba-

rettir. İslam Ümmetinin şânını gerçek anlamda yüceltip onları başka

milletlere muhtaç durumda olmaktan kurtaracak olan yegâne iş bu-

dur. Ancak bu şekilde İslam Ümmeti, ecdadının elde ettiği şerefi ka-

zanma yolunda büyük bir mesafe kat etmiş olur.

Bu anlamda bir kalkınmaya kimsenin itirazı olmayacağı gibi,

böyle bir kalkınma, toplumun bütün kesimlerinde, her türlü teşvik,

takdir ve övgüye mazhar olacaktır.

Ancak, İslam'ın ilk yıllarından günümüze kadar tevarüs edilen

îtikâdî ve amelî hükümleri, yeniden düzenleyip değiştirmek suretiyle

bu ümmetin dinine ilişmek, üstelik bunu bazen "ıslah" bazen de "tec-

dit" adı altında yapmak, asla bir hayır vesilesi olamaz.

Allah'ın kitabı, indirildiği gibi muhafaza edilmiş, her asırda var

olan hadis hafızları, Hz. Peygamber’in sünnetini adeta bir kale gibi

korumuş, ittifak ve ihtilaf edilen meseleler, asırlar boyu ölümsüz

eserlerde tedvin edilmiştir. Bütün bunlara vâkıf olmak için bir miktar

merak ve gayretten başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Ayrıca Kur'ân-ı

Hakîm ile bir şekilde bağlantılı olan tüm ilim dallarında durum bun-

dan farksızdır.

Kitâbı, Peygamberinin sünneti, ilmî mesele ve eserleri, anlattı-

ğımız nitelikte olan bir din, "lutherizm"e ihtiyaç duymaz. Bunun aksi-

ni düşünenler, İslam ve Hıristiyanlık tarihini bilmemekte ve bu iki tarih

arasında yanlış mukayese yapmaktadır. Îtikâdî ve amelî hükümleriyle

Müellifin Önsözü • 15

oynanması Ümmet-i İslam'ı yüceltmez; aksine başını öne düşürür;

îtikâdî, amelî ve ahlâkî çözülmenin acısını tattırır.

Tecdit davetçilerine tavsiyem, kendilerine ve Ümmete hayrı

dokunacak işler yapsınlar ve dinî hükümlere saygısızlık etmekten

vazgeçsinler. Bunun yerine İslamî ilimlerde derinleşip, yeni düzen-

lemeler yapmadan ve değiştirmeden bu mirası olduğu gibi muhafa-

za etsinler. Bunu yaptıkları takdirde, her türlü övgü ve teşekküre

nail olacaklardır.

Din, her gün değiştirilebilecek bir olgu değildir. Buna rağmen,

bazı heveskârların arzularına uyarak, çeşitli vesilelerle dinin şiarları-

nı, îtikâdî ve amelî hükümlerini değiştirmeye çalışan kişiler ortaya

çıkacak olursa, Allah'ın gazabı ve Müslümanların öfkesi onlardan geri

kalmayacaktır.

Geçen sene hocalardan biri,6 birçok temel esasa dil uzattığında,

ilim ehli, hakkı ait olduğu yere koyacak şekilde kendisine reddiyede

bulunmuştu.

Bu zat şimdilerde yine aynı herzeyi yiyerek Müslümanların

inandığının aksine, Hz. İsa'nın diri olarak göğe kaldırıldığını ve ahir

zamanda yeryüzüne ineceğini inkâr noktasındaki ısrarını sürdürüyor.

6 Bu zat, Şeyh Mahmud Şeltut'tur. Kendisi, bu kitapta reddiyede bulunulan kişidir. er-

Risâle dergisinde "Şahsiyyâtü'r-Rasûl" başlığıyla birçok yazı yazmış ve kırıp dökmüş-

tür. Sonraları Şeyhülezher olan Şeyh Hızır Hüseyin ve daha birçok âlim, kendisine

reddiye yazmıştır. İmam Kevserî de burada, Şeyh Şeltut'un bu ve diğer makalelerin-

deki yanlışlarına işaret etmektedir. (Nâşirin notu, 1987)

Her ne kadar nâşir böyle diyorsa da, Kevserî merhum burada Şeltut'un Hz. İsa'nın

nüzûlü hakkındaki fetvasını kastediyor olabilir. Zira hemen akabinde, onun neşretti-

ği makalelerde nüzûl-i isa meselesini inkardaki ısrarından bahsediyor. Nitekim Şel-

tut önce konuyla ilgili bir fetva neşretmiş, sonra da, bir sonraki dipnotta adları

mezkûr olan makaleleri yayınlayarak inkârcı tutumunu sürdürmüştür. (Müt.)

16 • Nüzûl-i İsâ Meselesi

Bu meyanda "er-Risale" dergisinde neşrettiği makalelerde7 doğru

yoldan ve ilmî esaslardan gitgide uzaklaşmakla kalmıyor; amelî ve

îtikâdî noktalarda halkı da şüpheye düşürüyor.

Açıkçası onu bu inkâra götüren şeyin ne olduğunu anlamış

değilim. İnançlarına karşı işlediği bu cinayetin ardından, ümmetin

bundan sağlayacağını düşündüğü faydanın ne olduğu konusunda

da bir fikrim yok.

Eğer, kendi görüşünün aksine deliller kaim olmasına rağmen ilim

ehline muhalefet etmeyi kafasına koyduysa, bu durumda -tıpkı hocasının8

yaptığı gibi- görüşlerini yalnızca kendisine danışan kimselere aktarmak

suretiyle gizleyebilirdi. Ancak görüşlerini açık açık belirtip ilan ettikten ve

üstelik bunu da ısrarla ve kibirlenerek yaptıktan sonra, bâtılı iptal etme-

yen dilsiz şeytanlardan olmayı da biz kendimize yakıştıramayız.

Onun gerçeği gizleyen ve şüpheye düşüren bu görüşlerine bir-

kaç konu başlığı altında Allah'ın izniyle reddiyede bulunacağız.

Muvaffakiyet Allah'tandır.

Muhammed Zahid el-Kevserî

7 Bunlar şu beş adet makaledir:

1. Nüzûlü İsa, er-Risâle, Sayı: 514.

2. el-Akîdetü'd-Dîniyye ve Tarîku Sübûtihâ, er-Risâle, Sayı: 516.

3. Âyetân, er-Risâle, Sayı: 517.

4. es-Sünne ve Sübûtü'l-Akîde, er-Risâle, Sayı: 518.

5. el-İcmâ ve Sübûtü'l-Akîde, er-Risâle, Sayı: 519 (Müt.).

8 O vakitlerde Ezher şeyhi olan Muhammed Mustafa el-Merâğî. (Nâşirin notu, 1987)