okumak veya indirmek için tiklayiniz

52

Upload: truongdieu

Post on 29-Jan-2017

257 views

Category:

Documents


13 download

TRANSCRIPT

Page 1: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 2: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 3: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

Başkan’danSezer AKER GÖKTAN

İlk TFL Öğrenci Başkanı’ndanOsman MACİT SÖYLEMEZ

Tevfik Fikret Lisesi - TarihçeHaluk FİNCANCIOĞLU

Berrin SERDAROĞLU Hocamızı Ziyaret Ettik

40. ve 35. Mezuniyet Buluşması

30. Mezuniyet Buluşması

Dernek Etkinlikleri

Konferans Salonunda Bir Koltuk Sahibi Olun

Okulumuzdan Haberler

Söyleşi Canan GÜRSOY - Yıldız AYBARS

Robot Takımlarımız

SöyleşiOytun ERENOĞLU ÖZGÜR

SöyleşiMüge ÇETİNER İŞERİ

SöyleşiAyşenur YAZICI

Mardin BienaliDöne OTYAM

SağlıkEmel ERDAL ÇALIKOĞLU

Tevfik Fikretliler Birliği Derneği DergisiTevfik Fikretliler Birliği Derneği 2011 yılı Tava Şenliği hatırasıdır.

Dernek üyelerine ücretsiz dağıtılır

Haziran 2011

Dergiyi HazırlayanlarSenem ŞENTÜRKER ŞEN (‘85)

Ebru YILMAZ (‘86)

Grafik Tasarım ve BaskıBULUŞ Tasarım ve Matbaacılık Hizmetleri

www.bulustasarim.com.tr

İmzalı yazılardaki görüş ve düşünceler yazarlarına ait olup, Tevfik Fikretliler Birliği Derneği’ni sorumlu kılmaz. Yayımlanan yazılar ve fotoğraflar Derneğin ve yazarların

izni olmadan kullanılamaz.

Tevfik Fikretliler Birliği Derneği Yönetim KuruluSezer AKER GÖKTAN (‘74), Başkan

Can ÜSTÜNALP (‘81), Başkan YardımcısıSenem ŞENTÜRKER ŞEN (‘85), Genel Sekreter

Candan SERTÇEOĞLU TOKYÜREK (‘91), SaymanCansın YALÇIN SEYHAN (‘81), Üye

Süreyya GÖLGELİ, ÜyeÇiğdem ÖZALTIN (‘02), Üye

Derginin hazırlanmasında emeği geçen Öğretmenimiz Nefise ÖKE ve Can KANGAL’a (‘81) teşekkür ederiz.

Ödentileriniz İçinGaranti Bankası, Ankara, Ümitköy Şubesi (483)

Hesap No: 6287929

Tevfik Fikretliler Birliği Derneğiwww.tflmezunlari.org

E-posta: [email protected]: 0.533 496 04 84

İçindekiler

eetltliiler Birliilil ğğiği DDerneneğğ 3

4

6

810

11121415

18

22

24

28

32

38

40

Page 4: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

Atatürk Mah. Atatürk Bulvarı I IK Plaza No:8, 34758 Ata ehir / Kadıköy, STANBUL Tel:+90 (216) 580 93 50/7 Hat Fax:+90 (216) 580 93 58 – 59 e-mail:[email protected]

Page 5: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

3

Başkan’dan

Değerli Mezunlarımız,Sizler için hazırladığımız ve ilkini 2010 Tava Şenliği’nde dağıtmayı planladığımız, ancak hava muhalefeti nedeniyle sizlere ulaştırmakta zorlandığımız, daha sonra da her buluşmamızda yeniden vermeye çalıştığımız TıFıL Dergimizin ikincisi ile sizleri 2011 Tava Şenliği’nde buluşturuyoruz.

Bu yıl Dergimiz sizlerden gelen destekle daha kapsamlı… daha anlamlı...

Dergimiz içindeki röportajları gerçekleştiren Ebru Yılmaz’a (’86), Dergimizi basıma hazırlayan Can Kangal’a (’81), Dergi editörlüğünü yapan YK üyesi Senem Şen’e (’85), basımı için maddi destek veren Tevfik Fikret Eğitim Vakfı’na ve Dergimize yazılarıyla destek veren tüm mezunlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Ellerinize sağlık….

Sevgili Tevfik Fikretliler,

2010 yılının Haziran ayında göreve başlayan Yönetim Kurulumuz ve bizleri denetlemekle sorumlu olan Denetleme Kurulu üyelerimiz ile birlikte özel ve önemli bir yıl geçirdik. İlk yıl için hedefimiz; üyelerimiz arasında sıkı bir ilişki ve işbirliği yaratmaktı. Öncelikle üye bilgilerimizin yenilenmesi gerekiyordu. Bunun için sizleri yorduk ama, güncellenen bilgilerle şimdi sizlere çok daha kolay ulaşabiliyoruz. Derneğin ve Okulun gerçekleştirdiği faaliyetleri sizlere zamanında aktarmak, birliktelik amacıyla buluşmalar düzenlemek, mezunlarımızın mezuniyet günlerini kutlamak bu yıl içindeki en önemli faaliyetlerimiz oldu. Web sayfamızı yeniledik ve sizlerin hizmetine sunduk. İşte gene bir Tava Şenliği’nde birlikteyiz….

Önümüzdeki dönemde sizlerden gelecek daha fazla destekle, Okulumuzun eğitim sistemine katkı vermek ve Derneğimiz üyeleri için daha farklı olanaklar yaratmak düşüncesindeyiz….

Saygılarımızla…Sezer Aker Göktan (’74)

Tevfik Fikretliler Birliği DerneğiYönetim Kurulu Başkanı

Sezer Aker Göktan

13.01.1957 Ankara doğumludur. 1974 yılı Tevfik Fikret Lisesi, 1979 yılı ODTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü mezunudur. Turizm Bakanlığı, Planlama Dairesinde uzman plancı olarak 9 yıl, Özel Çevre Koruma Kurumu’nda şube müdürü olarak 20 yıl çalışan mezunumuz, 2010 Ocak itibarıyla emekli olmuştur. Evli ve iki kızı olan mezunumuzun her iki kızı da Tevfik Fikret Lisesi mezunudur.

Page 6: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

4

İlk TFL Öğrenci Başkanı’ndanTakvimden Bir Yaprak

Les Thés Dansants d’AnkaraTevfik Fikret Lisesi’ne yeni kayıt olmuştum. Hafta sonları Ziya Gökalp Caddesi üzerinde Institut Français d’Ankara’da gösterilen filmleri seyretmeğe sınıfça hep beraber giderdik. Institut’den çıkınca ya bizim evde toplanır annemin hazırladığı güzel kokulu, demli çayı içer, yanında kanepeleri atıştırırdık ya da Farabi’de Köşk Pastanesi’nde akşam çayına giderdik. O zamanlar Ankara’da pek moda idi, Büyük Ankara Oteli’nin arkasında Playboy diye bir yer vardı. Günün en popüler şarkıcılarını canlı seyreder, iki saat non-stop dans ederdik. Ben Ajda Pekkan’ı üzerinde siyah şeffaf bir chemise’le ilk defa Playboy’da görmüştüm. O hareket ettikçe doğrusu benim de yüreğim hopluyordu. Farabi’de Köşk, Çankaya’da Pizza Pino, Avusturya Sefareti’nin bitişinde Angora’da çok vakit geçirdik. Kızılay’da Gazanfer, Sıhhiye’de Kent Oteli, Bakanlıklarda Bulvar Oteli diskoteğinde ne danslar ettik. Tevfik Fikret Lisesi’nde ilk dansımı Bige Sükan’la yaptım. Ağabeyim “kızlara nazik davranacaksın,” diye sıkı tembih etti. Ben de Bige’ye nazik davranayım diye dans ederken elini nezaketle pek hafif tutuyordum. Fakat Bige bana “Macit elimi sıkı tut,” komutunu verince nazik dedikse bu kadar da değil anlamını çok çabuk kavradım. Allah rahmet eylesin Berran Tüzün sevdiğim arkadaşımdı. Berran, açık teni, sarı saçları ve kırmızı ayakkabıları ile hep dikkatimi çekerdi. Teneffüslerde yolunu gözlerdim. Onunla iki laf etmeyi çok arzu ederdim. Dans ederken önceliğim hep Berran’dı.Gerçekten bir aile gibiydik. Cumhur Pazarbaşı ile Lale Deliveli, Müge Bükey ile Halil Kuyaş, Ferhat Tigrel ile Canan okulda tanıştılar ve yuva kurdular. İsmail Erkmenol TED’den Neş’e Önder ile daha yeni liseli oldukları günlerden başlayan büyük aşk yaşadılar. Haluk Fincancioğlu ile birlikte Marmara Oteli’nde mezuniyet gecesi tertip ettik. O gece kızlar özenle hazırlanmış, en güzel kıyafetlerini giymiş, saçlar yapılmış. Gece bizim masamızda bir kız gördüm, daha önce hiç görmediğime bahse girebilirdim. Zahir bizim kızlardan birinin yakını filan diye düşünüyor, hayran olmuş bakıyordum. Birden “Macit beni tanımadın mı? Ne bakıyorsun?” dedi, meğer Mehtap’mış. Unutamam, Mehtap’la o gece sabaha kadar dans ettik.Efendim, hani dans dedik bu kadarla biter mi? Bir gün Kent Oteli’nde dansa başladım, gayet güzel kendimden geçmişim, garson gelip de “Efendim isterseniz dansa sonra devam edersiniz,” deyinceye kadar... Meğer alafranga bitmiş, alaturka başlamış, piste yalnız kalmışız. Herkes bizi seyredermiş.. “Ben sana yandım Zühtü” ile hiç dans etmeyi denediniz mi? Size benden ağabey tavsiyesi çok güzel gidiyor. “Hele hele Zühtü, ben sana yandım Zühtü”

Osman Macit SÖYLEMEZ (‘70)

Page 7: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

5

Ankara, Kavaklıdere’de Tenis Kulübü bitişiğinde “Madam’ın Yeri” vardı. Hafta sonları akşam yemeğine ya Madam’ın Yeri’ne ya da Kızılay, Yüksel Caddesi’nin başında Cevat’a giderdik. Madam’ın Yeri müzikli idi. Bir akşam Çeçen Dansı müziği çalındı. Bilemiyorum Çeçen miydiler? Bir grup yaşıtımız oturdukları masadan kalktılar ve Çeçen dansı yaptılar, adeta bir gösteri gibiydi. Anısını hâlâ muhafaza ediyorum.Biz de Ankara’nın, Tevfik Fikret’in, gençliğimizin tadını böyle çıkardık. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer... Hep beraber nice yıllara.

Osman Macit Söylemezİlk Mezun - 225

Sevgili Arkadaşlar,Gönülleri kazanmak ve herkesçe iyi tanınmak için izleyeceğimiz yolu bize “görgü” gösterir.İsim yapmış toplumlara ve kişilere bakın; onlarda herkesin imrendiği, onlar gibi olmaya heveslendiği nice seçkinlikler (meziyetler) göreceksiniz. Bunları birlikte gözden geçirelim ve beğenilen bir “Tevfik Fikret Lisesi” linin portresini çizelim:Bizi tanımayana ilkin dış görünüş ve davranışımızla kendimizi belli ederiz. Düzgün giyinişimiz, güzel Türkçe konuşmamız, sükûnetle hareket etmemiz, yerinde verdiğimiz bir karar… İlk izlenim için yeterlidir. İlişkilerimiz sıklaştığı zaman insanın aklına başka sorular takılabilir: örneğin “güvenilir bir kişi miyiz?”, “verilen ödev zor da olsa, başarmak için uğraşıyor muyuz ve bunda içten (samimi) miyiz” gibi… eğer bütün bu üstünlükleri kendimizde topladıksa insanlar bizden, başka şeyler de bekleyeceklerdir. Bir Türk genci olarak kesinlikle doğruluğu seçmeliyiz. Haksever olmalıyız. İrademize, muhakeme gücümüze sahip olmalıyız. Bunları başarmak için her alanda bilgili, anlayışlı ve kutsal şeylere bağlı olmamız gerekir. Birbirimizi sevmeli ve el üstünde tutmalıyız. Şu birlikte gözden geçirdiğimiz özellikleri okul sıralarında elde etmeğe çalışmalıyız. Bu bizim kendi yararımızadır. Yarın bir kişilik sahibi olmak istiyorsak her şeyi zamanında yapmaya kendimizi alıştırmalıyız. Bir de aklımıza şunu iyice yerleştirmeliyiz: İnsan her istediğini yapamaz, yapmaya kalkarsa toplum ona karşı çıkar. Bizler toplumda iyi bir yer almak istiyorsak yukarıdaki değişmez kurallara uyacağız.Böylelikle başarıya kolaylıkla kavuşur, hayatta rahat eder, herkesin sevgi ve saygısını kazanırız.Yaşam (hayat) boyu başarılar dilerim. Başkan

Osman Macit Söylemez1968-1969 Yıllığından

Page 8: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

6

Ekim 1964’te, Farabi Sokak’taki Köşk Pastanesi’nin yanındaki arkası kocaman bahçeli binada, daha adı belirlenmemiş, ama fransızca eğitim yapacak olan, bir ortaokul açıldı. Cesur anne ve babalar çocuklarını buraya yazdırdılar ve ilk Tıfıl’lılar bizler olduk.

Geleceğin Tevfik Fikret Lisesi’nin temellerini atan ilk öğrenciler numara sırasıyla:

Jerfi Mehter1. Haluk Fincancıoğlu2. Bige Sükan3. Yeşil Yerdelen4. Mehtap Göçeoğlu5. Zeyda Üstün6. Said Nurhan7. Aydan Aksel8. Sera Gökşar9. Canan Köksal10. Levent Yamaner11. Sakine Gürsoy12. Ahmet Koray13. Faik Artun14. Mine Sönmezer15. Alev Akçın16. Nurçin Tokcan17. Ferhat Tigrel18. Cumhur Pazarbaşı19.

Farabi Sokak’ta kiralık bir binada eğitim ve öğretimine başlayan okulun ilk müdürü Ferit Özışık idi.

1965’in Eylül ayında, Farabi Sokak’taki binamızda, Özel Ankara Ortaokulu adıyla, 2. sınıf talebeleri olduk. O sene bizlere, Yasemin Subaşı, İsmail Erkmenol ve Gökberk Ergenekon katıldılar, bir de yeni orta birinci sınıf öğrencileri başladı okula.

1966’da okul tarihimizin ikinci binası, Paris Caddesi, Havuzlu Sokak’taki ilk binasına, taşındık. Okulumuzun o zamanki renkleri olan bordo, gri formalar giyiyorduk. O sene, Sabiha Ayral aramıza katıldı. 1966-67 yılında,

Tevfik Fikret Lisesi - TARİHÇE

Page 9: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

7

ortaokul bölümü ilk mezunlarını verdi. Mezuniyetten sonra, birkaç arkadaşımız okulumuzdan ayrıldı.1967’de, Havuzlu Sokak’taki ikinci binamıza geçtik, okulumuzun kurucu üyelerinden Munis Faik Ozansoy’un tercihiyle ozan ve eğitimci olan Tevfik Fikret’in kişiliği ve fransız edebiyatına yakınlığı nedeniyle Tevfik Fikret Lisesi adını alan okulun lise talebeleri olduk. Bize, Atıl Ersan, Macit Söylemez, Rezzan Atagün, Meliha Özkan, Nükhet Özder, Klara Üstünbaş, Füsun Dinçer ve Lale Savaşan katıldılar.1970 Şubat’ında, Dikmen caddesi üzerindeki dördüncü binamız olan barakalarımızda yarım dönem okuduktan sonra, Tevfik Fikret Lisesinin “lokomotif” öğrencileri olarak okulu bitirdik. Mösyö Matis’le başlayan altı yıllık fransızca eğitimimizi önce kömür sobalı sınıfımız, daha sonra rüzgarda duvarları sallanan barakadaki dersliklerimizde tamamladık. Buradan kaybettiğimiz arkadaşlarımızı hasretle anarken, tüm mezunlara selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Haluk Fincancıoğlu (‘70) 2 numaralı öğrenci

Tevfik Fikret Lisesi - TARİHÇE

Page 10: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

8

Berrin SERDAROĞLU

Berrin Serdaroğlu Hocamızı Ziyaret EttikTevfik Fikret Lisesi Mezunlar Derneği’nin düzenlediği, 70-71-75-76 mezunları berat töreni için 16 Nisan Ankara buluşmasına çok az sayıda katılan TFL75 mezunlarından biri olan sevgili Zeynep Çavuşoğlu arkadaşımızın, törende görüştüğü öğretmenlerinden de etkilenerek, İstanbul’a döner dönmez Berrin Serdaroğlu hocamıza ulaşıp, bu ziyareti organize ettiği için kendisine buradan çok teşekkür ederiz.

Zeynep’in başlattığı mesajlaşma sonucunda Zeynep, Binnur Fenmen, Mine Tepeler Atay, Banu Dulagil Fraquelli, Rana Melek Erkan, Şebnem Sunay, Gaye Akyollu, ben ve Ufuk Beyhan, toplam 9 TFL75’li, 13 Mayıs Cuma günü Berrin Hoca’nın Erenköy’deki evinin önünde buluştuk. Banu Kireç Tesal ve İlkin Okay da geleceklerini bildirmiş ancak son anda çıkan işleri dolayısı ile gelememişlerdi. Hepimiz çok heyecanlıydık, hem yıllardır görmediğimiz hocamızı, hem de arkadaşlarımızı görecektik. Kısa süreli bekleme ve kucaklaşmadan sonra Berrin Hocamızın dairesine çıktık. Onun da çok heyecanlı olduğu gözlerinden ve hareketlerinden anlaşılıyordu. Hepimizi ayrı ayrı kucaklayıp öptükten sonra sırayla geçen yıllarda neler yaptığımızı sordu, bizler de tek tek kısaca anlattık. Sınıf arkadaşımız Haluk Arı da Bursa’dan telefonla bağlanarak hocamızla görüştü. Berrin Hoca da kısaca hayatından bahsederken bize şimdiye kadar, okul zamanında da hiç söylemediği, belki bir çoğunuzun bilmediği merhum eşiyle ilgili gurur duyulacak bir olayı anlattı: Hepinizin bildiği Devrim Arabaları’nın (yıl 1961) tasarım, geliştirme ve gerçekleşmesinde çalışan 23 genç Türk mühendisinden biriydi eşi: Makine Yüksek Mühendisi Rifat Serdaroğlu (daha sonra çekilen ilgili filmde Halit Ergenç’in üstlendiği karakter).

Berrin Hocamızın nefis ikramları, Biyoloji derslerinde yaşadığımız güzel anılar ve yoğun sohbetlerle dolu üç saatin nasıl geçtiğini anlamadık.

Bu arada Zeynep’in güzel duygularını da eklemeden geçemeyeceğim:

“Yıllar sonra Ankara’da Berat Töreni için gerçekleşen buluşmada gördüğüm tüm öğretmenlerim bana aynı şeyleri düşündürdü.. Kendi şahıslarına münhasırdılar her biri. Tören boyu peşinden ayrılamadığım Nefise öğretmene, diğer hocalarımızın nerede olduğunu sordum. Aramızda olmayanları sevgi ile andık bu vesile. Sonrasında evinde Berrin Hocayı yaşamak, sanki aileden sevgili bir yakını ziyaret etmek gibi geldi hepimize. Resimlerde de hepimizin gözünde o sevgi ışığı görülüyor değil mi?

O akşam hatıralarımda şöyle bir dolandığımda bize kızışları da, takdirleri de kendilerine göre kaliteliydi diye geçirdim aklımdan.

Ziyaret

Page 11: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

9

Berrin SERDAROĞLU

Özellikle de Berrin Hocanın sabır çizgisinde dolandığımızda, durup bizlere hâlâ aynı bakan can dolu gözleri ile ‘’Evvlaaadııımm!!’ deyişi unutulur mu hiç?

Bir de o gün Fizik hocamız Sevgili Erol Beyin notu ile verdiği alkışı da andık. Çoğumuzun sınıf arkadaşı olmuş müthiş ikizler Eser ve Sezer’in, Mine hocanın Tarih dersinde kopya çekmek için geliştirdikleri ve Erol Hocanın ortaya çıkardığı, fizik dehası akıl almaz kopya sonunda tüm

okul çalkalanmıştı.

O gün anmasak da benim için değeri büyüklerden hep aklıma gelen bir öğretmenimiz daha var. Hiç önemsemez ve asla lafını bile etmezdi. Kimya

öğretmeniz Türkan Mayatepek, Osmanoğlu soyundan bir prensesti aslında..Velhasıl dönemin özelleri ile geçirmişiz 6 yılımızı. Matah bir öğrenci olmadım hiç

bir zaman. Aklımda ne bir kimya formülü, ne bir vezin, ne de Mondros mütarekesinin tarihi var şimdilerde.

Sözler unutulmuş, ama duruşlar benimle birlikte kalmış... Nevi şahsına münhasır öğretmenlerime teşekkürlerimle. Sevgiler..”

Bir TFL 75 dönemi mezunu olarak bütün TıFıL’lı arkadaşlarıma önerim, en azından yaşadıkları şehirlerdeki öğretmenlerimizin izlerini bulup, ziyaret ederek onlara yalnız olmadıklarını, ailelerinin dışında da hatırlayan ve sevenlerinin olduğunu hissettirmeleri ve bunu yıllar akıp gitmeden, bizler gibi 35-40 yıl geçmeden gerçekleştirmeleri olacaktır.

Sevgiyle kalın,Selim Erdem (‘75)

ÖzÖzelelliliklkleçiçizgzgisisinindbiizlzlerere e hhâgöggg zlzlereri i ilileuuunuuuuu ututululuur

BiBBBBB r dede SeSSSSSSS vggililvvvevvv rddÇoÇÇÇÇ ğğolmmSezzdedegegeorrttakakı

okokuu

O O gügüööğreetmtm

öğöğreretmtmVeVelhlhasasılıl

bir r zazammantaririhihi v varar

Sözlzlerer u unnöğğreretmtme

BiBir r TFTazzınındadononlalararaollduduğğgeeçmçmee

Page 12: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

10

40. ve 35. Mezuniyet Buluşması

’70-’71 ve ’75-’76 Mezunlarının 40. ve 35. Mezuniyet Buluşması ve Berat Töreni YapıldıTevfik Fikret Lisesi’nin ilk mezunları, okulun ilk öğrencileri 40 yıl sonra buluştu. 35. Yıl mezunları da ağabey, ablalarıyla (!!) paylaştı bu duygu dolu günü. Okul binasını gezerken kendi okudukları küçücük binaları hayal ettiler, anılara daldılar. Berat Töreninde ise kimi zaman kaybettikleri arkadaşları için hüzünlendiler, kimi zaman 35, 40 yıl önceki gibi birbirlerine şakalar yaptılar. Ama günün sonunda hepsi mutlu ayrıldılar.

Page 13: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

11

30. Mezuniyet Buluşması

’81 Mezunları 30 Yıl Sonra Berat Töreninde BuluştuBazıları kabul etmese de 30 yıl geçmiş mezun olalı… Kimileri sık sık görüşen, kimileriyle ise 30 yıl sonra ilk kez bir araya gelinen ’81 mezunları okulda buluştular. Berat Töreni’nde hepsi diplomalarını aldıkları gün gibi heyecanlıydılar. Çünkü akıp giden 30 yıl bir anda geri gelmişti sanki…

Gönlü Genç “tıfıl” Arkadaşlarım30 küsur sene önce...Hepimiz Tıfıllıydık, hepimiz “tıfıl”dık. Evet, dışarıdan züppe görünüyorduk ama bizde ne T.E.D.’lilerin şımarıklığı, ne Fen Lisesi’lilerin burnu büyüklüğü vardı. Bizde, iyi ısınmayan o barakaları ısıtan sıcacık dostluklar vardı. Cumartesi günü beratlarımızı aldık. Pek çoğumuz kariyeri boyunca bir takım ödüller aldı, sertifikalar aldı. Pek çoğumuz çeşitli özelliklerinden dolayı çevresinden çok kez takdir gördü. Ama bu Cumartesi 50 yaşına gelmek üzere olan o kızların/oğlanların hepsi, istisnasız hepsi o beratı almak üzere kürsüye koşarak gitti, kimse yürüyerek gitmedi, gidemedi. Bunu görünce bir kez daha anlıyor insan, Tevfik Fikret’lilik ne demek, Tıfıl’lı olmak ne demek...İnanıyorum Nurcan’la Can’ı lise formalarımız içinde karşısında görünce içi titremeyen kimse olmadı, kapıdan içeri girdiğimiz andan akşam otel kapısından çıkana kadar herşeyin eksiksiz, tam kıvamında geçmesinde emeği geçen herkese, ve bu hafta sonu oraya gelen herkese teşekkür ediyorum, Sevgilerle...

Erol Dilligil (‘81)

Page 14: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

12

Dernek Etkinlikleri

(Islak) Tava Günü ‘106 Haziran 2010… Tava Günü ve okulumuzun yeni binasının temel atma töreni için çok çalıştık, bütün hazırlıklar tamamlandı veee… yağmur, fırtına, dolu derken hayal kırıklığıyla sonuçlanan Tava Günü... 2011 yılında geçen senenin acısını çıkartmak niyetindeyiz.

Meslek Tanıtım Günü8. sınıf ve lise öğrencilerimizin tutarlı meslek seçimleri yapabilmelerine katkıda bulunmak amacıyla 26 Ocak 2011 tarihinde düzenlediğimiz “Meslek Tanıtım Günü”nde öğrencilerle buluşan mezunlar eğitimleri, meslekleri, iş hayatları ve öğrencilik anılarını gençlerle paylaştılar.

Lise Sonlarla Tanışma ToplantısıLise son sınıf öğrencileri Derneğimizin taze üyeleri sayılır artık. Biz de onları bu zor senelerinde yalnız bırakmamak, bundan sonra sürecek birlikteliğimizin temellerini atmak için 11-12 Kasım 2010 günlerinde simit, peynir ve çay eşliğinde tanışma toplantıları yaptık.

Page 15: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

13

Yılbaşı ve Anneler Günü KermesleriKüçük öğrenciler henüz Tevfik Fikretliler Birliği’nin ne olduğunu bilmeseler de artık bizi tanıyorlar, logomuzu biliyorlar. Büyüyünce biz ağabeyleri, ablaları (hatta teyze ve amcaları!!) gibi olmayı hayal ediyorlar. Öğrencilerimiz daha mezun olmadan Aralık ayında yapılan “Yılbaşı Kermesi” ve mayıs ayında yapılan “Anneler Günü” kermeslerinde satın aldıkları kalemler, çantalar, çıkartmalar, balonlar sayesinde Derneğimizle tanıştılar.

Turunç BuluşmalarıTunalı Hilmi caddesinde çoğumuz az dolaşmadık… Şimdi Tunalı Hilmi üzerindeki TURUNÇ KAFE’de buluşuyoruz, her ayın ikinci Salı günü, saat 18:00’de. Mezunumuz Berdan Akalın’ın (‘98) işlettiği mekandaki ilk buluşmamız yine hava muhalefetiyle karşılaştı, kar yağdı, yollar kapandı, ama artık bahar geldi, havalar ısındı, biz her ay oradayız. Hepinizi bekliyoruz….

Web Sitemiz YenilendiBundan böyle internet sitemizi etkin bir şekilde kullanacağız, sizleri bu site üzerinden etkinliklerimizden haberdar edeceğiz, mutluluklarımızı ve hiç olmamasını dilediğimiz üzüntülerimizi paylaşacağız. Bize her zaman [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz. www.tflmezunlari.org hepimizin bilgisayarında açılış sayfası olsun.

Dernek Etkinlikleri

Page 16: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

1414

Okulumuzda artık baraka devri sona erdi!! Yeni bina inşaatımız bitiyor, artık yepyeni bir ilköğretim binası ve en önemlisi Tevfik Fikret Okulları’na yakışır bir konferans ve tiyatro salonumuz olacak. Bu salon Ankara’nın kültür yaşamında önemli bir yer tutacak ve bu salonun her bir koltuğu bir TFL mezununun adını taşıyacak. Siz de katılın, sizin de bir koltuğunuz olsun!.. Bir Koltuk Sahibi Olun Projesini başlattık..

1000 TL 750 TL 500 TL

Belirtilen miktarlar karşılığı koltuk satın alan mezunlarımızın isimleri bir plaketle

koltukların arkasında yer alacaktır.

250 TL. tutarında katkıda bulunacak mezunlarımızın isimleri Konferans Salonu

lobisindeki özel panoda sergilenecektir.

Konferans Salonunda Bir Koltuk Sahibi Olun

Page 17: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

15

Emekli Müdür Başmuavinimiz ve Sevgili Öğretmenimiz

Dilek DUMAN’ıkaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içerisindeyiz.

Merhumeye Tanrı’dan rahmet tüm yakınlarına ve “Tevfik Fikret Ailesi”ne başsağlığı dileriz

Okulumuzdan Haberler

Geçen sene yapılan Tava Günü’nde temeli atılan, ilköğretim okulu 1-5. sınıf öğrencilerine hizmet verecek yeni okul binamız 2011-2012 öğretim yılında tamamlanmış olacak.

“Strasbourg Akademisi”nin yirmi ikincisini düzenlediği, 23 ülkeden yaklaşık 160 ekip, 4000 öğrencinin katıldığı uluslararası “Mathématiques Sans Frontières” yarışmasında Okulumuz 9.

ve 10. sınıf öğrencileri ikincilik ödülü almışlardır.

Rennes St Martin Lisesi’yle üç yıldır sürdürülen öğrenci değişim programı çerçevesinde 10. sınıf öğrencilerinden 36’sı 17-27 Mart 2011 tarihleri arasında önce Paris’e daha sonra Rennes’e gittiler. Mayıs ayında da öğrencilerimiz Fransa’dan gelen arkadaşlarını ülkemizde ağırladılar.

Page 18: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

16

2011 15. Türkiye Liselerarası Felsefe Olimpiyatı İçanadolu Bölge seçmeleri 6 Mart 2011 tarihinde Okulumuzda yapılmıştır. Türkiye Felsefe Kurumu 15. Ulusal Felsefe Olimpiyatı’na katılan 52 öğrenci arasında okulumuz öğrencilerinden Alp Eren Özalp 15., Zeynep Ayça Durdular 36. sırada yer almıştır.

Okulumuzdan Haberler

Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın ortaklaşa yürüttükleri proje kapsamında, 2009- 2010 öğretim yılından geçerli olmak üzere, okulumuz 100 tam puanla “Beyaz Bayrak” ödülüne layık görülmüştür. 8 Aralık 2010 Çarşamba günü yapılan ödül töreninde Lise Müdürümüz Eser GERDANLI, okulumuzun iki yıl boyunca takmaya hak kazandığı “Beyaz Bayrak” ödülünü, Milli Eğitim Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun elinden almıştır.

Model Birleşmiş Milletler (MUN)’in 3-5 Aralık 2010 tarihleri arasında TOBB Üniversitesi’nde düzenlediği EuroAisa 2010 Eğitim Konferansı’na okulumuz TFLMUN ekibi de katılmış ve çeşitli ülkelerin delegeleri olarak çalışmışlardır. Dünyanın ortak sorunlarına somut çözümler üretmeyi amaçlayan konferansta 26 öğrencimiz aktif görev almıştır. “United Nations Environment Programme” komitesinde Macaristan’ı temsil eden 9. sınıf öğrencimiz Egenaz Kiraz 338 katılımcı arasında “Most Outstanding Delegate” ödülüne layık görülmüştür.

Page 19: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

17

Okulumuzun her yıl Fransız Büyükelçiliği Kültür Servisi ve Fransız Kültür Derneği’nin destekleriyle düzenlediği Okullararası Fransızca Tiyatro Festivali “Tevfik d’Or” 11-14 Mayıs 2011 tarihlerinde değişik ülkelerden ve Türkiye’deki Fransızca eğitim yapan okullardan gelen tiyatro gruplarının katılımıyla büyük bir coşku içinde gerçekleştirildi. “Eloignement” adlı oyunlarıyla Tevfik Fikret Okulları tiyatro grubu “En İyi Oyun” ödülüne layık görüldü.

Geçen yıl mini voleybolda Türkiye üçüncüsü olan küçük kız voleybol takımımız bu yıl da Ankara birincisi olarak Kahramanmaraş’ta yapılan bölge elemelerine katıldı ve hiç set vermeden Türkiye Şampiyonasına katılmaya hak kazandı. Bütün maçlarında arkadaşlarının ve velilerin desteğini alan

sporcularımız Türkiye Şampiyonu oldular.

Mini voleybol kız takımımız da ablalarının başarısını sürdürerek Ankara birinciliğine kadar yükseldiler. Tevfik Fikret adını spor camiasında başarıyla duyuran bütün takımlarımızı kutluyoruz ve

başarılarının artarak sürmesini diliyoruz.

Okulumuzdan Haberler

Page 20: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

18

Sevgili ÖğretmenlerimBu söyleşi birazcık farklı… Üstümde emeği olan iki öğretmenimle tam yirmi beş yıl sonra, bu kez o günleri anmak için bir aradayız. Senem Şen (‘85) ile onları beklediğimiz odanın penceresinden okul bahçesine girdiklerini gördüğümüzde aynı şeyi hissettik: Zaman bazı şeylere dokunamıyor. İşte Yıldız Hoca, sanki birazdan dersimize girecekmiş gibi… Yanında Canan Hoca, ona bir şeyler anlatarak hızlı hızlı yürüyor. İkisi de aynı enerji, aynı dimdik duruşla yanımıza geldiklerinde, sanki yarım saatliğine ara verdiğimiz bir sohbete kaldığımız yerden devam ediyoruz…

Ebru Yılmaz: Canan Hocam, ben sizin okula ilk gelişinizi gayet iyi hatırlıyorum…

Canan Gürsoy: Sene 1984…E. Y.: Yeni İngilizce öğretmenimiz nasıl birisi diye çok merak ediyorduk… Daha ilk derste huyunuzun sert olduğunu hemen anladık.

C. G.: (gülümseyerek)- Hiçbir zaman yumuşak bir öğretmen olmadım, doğru…Senem Şen: Ama tatlı bir sertlikti sizinki hocam, bizleri sevdiğinizi hep hissettirdiniz.

C. G.: Senem’ciğim, bir öğretmenin duyabileceği en güzel iltifattı bu, çok teşekkür ederim.E. Y.: Yıldız Hocam, siz öğretmenliğe Tevfik Fikret Lisesi’nde mi başladınız?

Yıldız Aybars: Benim önce kısa bir süre bir anaokulunda müdürlük deneyimim oldu. Daha sonra burada öğretmenliğe başladım ve 27 sene görev yaptım…C. G.: Benim ilk Atatürk Anadolu Lisesi, ardından iki yıl İstanbul Beyoğlu Anadolu Lisesi, daha sonra Tevfik Fikret. Burada Bir Füsun Hanım vardı, Fransızca öğretmeniydi. Onun yönlendirmesiyle gelip bir okulu göreyim dedim. Öğretmenlik yapıp yapmayacağıma da karar vermemiştim. Çok iyi hatırlıyorum, hani o labirent gibi olan meşhur öğretmenler odasında (gülüşmeler) başvuru formunu doldururken, daha ilk gün Yıldız’la tanıştım.Y. A.: Evet, 1984 Eylülünde, form doldururken tanıştık arkadaşımla…E. Y.: Ve öğretmenlik yapmaya karar verdiniz. Peki, doğru bir karar mıymış?C. G.: Sonunda işimi çok severek yaptım. Ama öğretmenlik iyi bir meslek midir, onu söylemek zor. Kişiliğe göre değişen bir şey çünkü. Bir kötü tarafı var mesela, içinize işliyor. Sokakta yürürken bile, gözünüz hep çocuklarda. Kimsenin görmediği şeyleri görüyorsunuz. Y. A.: Ama severek yaptığına göre…

Canan GÜRSOY - Yıldız AYBARS

Röportaj: Ebru YILMAZ (‘86)

Söyleşi

Page 21: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

19

C. G.: Evet, evet. Benim işimmiş diyebilirim. Benim sevmediğim rapor yazma kısmıydı, o işe hiç ısınamadım. Bana çocukları verin, sınıfıma gireyim, saatlerce çıkmak istemem. Ama iş kırtasiye kısmına gelince…Y. A.: Ben mesleğimi bütün yönleriyle severek yaptım. Benim en başından beri hedefim öğretmen olmaktı zaten. Anaokulu ile üniversite arasında bir yerde, nerede olduğu da çok önemli değildi. O yüzden çok severek çalıştım. Arkadaşımın aksine ben, program hazırlamayı; mesela düşünce eğitimi dersi vereceksem onun öncesinde öykü yazmayı çok keyifle yapardım.C. G.: O başka ama, ben de dersimle ilgili yaratıcı çalışmaları severdim ama diğer tarafı bana göre değildi…Y. A.: Ama sen hangi işi yapsan o rapor, yazı-çizi kısmını sevmeyecektin belli ki…C. G.: Doğru.Y. A.: Ben ilk üniversite psikoloji kitabımı 14 yaşında okudum ve o zaman kararımı verdim, bu alanda çalışacağım dedim. (Gülüyor) Hani şarkıcılar der ya, mikrofonu küçük yaşta elime aldım diye…C. G.: Sen onlara göre geç kalmışsın ama, 3-5 yaşlarında başladım demen gerekirdi…

E. Y.: Mesela Yıldız hocamın branşı devamlı yaratıcı olmayı, hep yeni bir şeyler bulmayı gerektiriyor. O anlamda müthiş doyurucu bir şey…

Y. A.: Tabii… Sürekli yenilenmek durumundasın ki eskimeyesin. Hep yeni bir şeyler bulmaya ve öğrettiğim konuyu sevmeye çalıştım. Ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ama…C. G.: Gayet iyiydin. Bunu bir veli olarak söylüyorum, benim oğlumun öğretmeni oldu çünkü…Y. A.: Canan da benim çocuklarıma öğretmenlik yaptı.

E. Y.: Ben öğretmenliği hep çok yüksek bir yerde görürüm. Öyle bir mesleğiniz var ki, insanın ruhunun en derin köşelerinde iz bırakıp onu hayat boyu etkiliyorsunuz. Böyle bir mesleğe göre sizlere sunulan şartlar çok yetersiz bence.

C. G.: Bizler yine de şanslı gruptandık. Türkiye şartlarında çok iyi bir yerdeydik, bir sıkıntımız yoktu. Y. A.: Çok homojen bir gruptuk, öğrenciler de öyleydi. Bir de şu var bizim meslekte; bir büyüğe yanlış yapabilirsiniz ama bir çocuğa yanlış yapamazsınız. Onun sonuçları çok ağır olabilir. O yüzden de, öğretmenlik aslında stres yaratan bir meslek.C. G.: İnsanız sonuçta, mutlaka hatalarımız olmuştur. Umarım telafisi olmayan hatalar değildir hiçbiri. Şimdi öğretmenliğe yeni başlayacak arkadaşlara hep şunu söylüyorum: Dikkatli olmalısınız. Bir doktorun hatası önünde

Canan GÜRSOY - Yıldız AYBARS

Page 22: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

20

sonunda mutlaka çıkar ama bizim yaptığımız bir hata, bizden kaynaklı olduğu fark edilmeden hayat boyu kalacak izler bırakabilir.Y. A.: Ama çok güzel bir meslek. Markette filan mesela, benim çocuklarım hemen anlıyor, “annem eski öğrencilerinden birini görmüş” diyorlar. “Nereden anladınız?” diye soruyorum, “Yüz ifadenden,” diyorlar. Düşünün, konuştuğumuzu bile görmeden yüzümdeki o tebessümden anlıyorlar. Şu söze çok inanırım: İnsan sevdiği işi yapıyorsa çalışmıyor demektir.C. G.: Bir öğretmen öğrencisinin ilgisini kaybetmemek için hep yeni bir şeyler düşünmek, yaratmak zorunda. Bunun için de devamlı okumak, düşünmek ve yaratıcı olmak gerek. Yoksa çocuklara bir şey veremezsiniz.Y. A.: Çocuk bana göre bir ayna. Yüzüne bakınca sıkıldığını da, iyi vakit geçirdiğini de anlıyorsun. O zaman da kendini ona göre düzeltmeye çalışıyorsun zaten.

E. Y.: Bir de çok farklı çocuklarla muhatap oluyorsunuz, hepsiyle aynı frekansı tutturmak mümkün olmuyordur. Kızdığınız öğrenciler de oldu mutlaka.

Y. A.: Olmaz olur mu, tabi oldu. Ama nasıl sen çocuklarına kızıyor, bir süre sonra unutuyorsun, aynı şey. Kızılsa da sevmemek gibi bir noktaya asla gelinmiyor.C. G.: Zaten o noktaya gelen insan bu mesleği yapmasın. Ferihan Gürsoy’un çok sevdiğim bir yaklaşımı vardır bu konuda. Diyelim bir çocuğa kızdın, disipline göndereceksin. Gider, anlatırsın, seni dinler, dilekçeni alır ve şöyle derdi:”Tamam, bu dilekçeyi alıyorum. Sen şimdi git, 24 saat sonra yine gel. Üstüne bir gece uyu.” Gerçekten de aradan bir gün geçince bazen konunun o derece büyütülecek bir şey olmadığını görürdük. Bu okulda çok

tecrübeli hocalarla çalıştık, gerçekten. Bizi eğittiler, çok ince noktaları fark etmemizi sağladılar.Y. A.: Evet, Ferihan Hanım, Türkan Hanım, Tanju Hanım, Mine Hanım, Dilek Hanım, Suzan Hanım, İdil Hanım; her birinden çok şey öğrendik.C. G.: Belki sizlerin de hâlâ bir arada olmak istemeniz bu yüzden. Biz o yıllarda gerek öğretmenler gerek öğrenciler öyle bir ortam paylaştık ki, hiçbirimiz unutmadık. Çok özel, çok güzel zamanlardı.E. Y.: Size de bir okul olmuş Tevfik Fikret. Bir tür usta çırak ilişkisi diyebilir miyiz?C. G.: Çok doğru olur. Bir de deneyimli hocaların sadece tavırlarından bile öğrendiğimiz şeyler oldu. Örneğin bu okulda asla salaş giyimli, itinasız bir öğretmen göremezdiniz. Hepimiz üstümüze başımıza çok özen gösterirdik. Şimdi böyle değil diye söylemiyorum, şimdi nasıl bilmiyorum ama bizim zamanımızda önemliydi.S. Ş.: Bütün bu yakınlık, karşılıklı alış veriş hep küçük bir grup olmamızla, okulda tüm öğretmenlerin, öğrencilerin birbirini tanımasıyla

da ilgili. Gerçekten bir aile havası, bir samimiyet oluyor o zaman.

Canan GÜRSOY - Yıldız AYBARS

Page 23: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

21

E. Y.: Bir anınızı anlatmanızı rica etsem?C. G.: Sen o dayak yediğimiz meşhur maçı hatırlamıyor musun?E. Y.: Hocam, maalesef, o gün maça gitmeyen 4-5 kişiden birisi de benim! Şiir resitalimiz vardı, okulda kalmıştık. Dinlemeyi çok isterim.Y. A.: Birçok bayan hocaydık, sekiz sınıfı alıp maça götürdük.C. G.: Atıf Hoca, Eser Hoca ve Akın Hoca vardı, en çok o zavallılar hırpalandı ayol!Y. A.: Basket maçıydı ve yenilmiştik de üstelik.C. G.: Maç çıkışı yürürken önde karşı takımın taraftarlarıyla bir arbede çıktı. Çocuklar birbirine girdi, ciddi ciddi dövüşüyorlar. Hatta maçta gerginlik olmuştu önceden ve polis bizimkilerden birini almaya çalıştı.Y. A.: Cem Altan’dı galiba. Şimdi çocuğun bir kolundan polis, bir kolundan ben çekiştiriyoruz, ben bir yandan da polise diyorum ki,”Biz onu okulda döveriz, siz merak etmeyin.”(kahkahalar) Sonunda benim elimde kaldı çocuk. C. G.: Sokaktaki arbedede de, bir elektrik direğine tek kolumla tutunup güç alarak diğer okuldan (Yıldırım Beyazıt Lisesiydi)dev gibi bir çocuğu yakasından çekerken buldum kendimi. Bizim çocuklardan birini dövüyordu. Suzan Hanım’ın “Canan, kendine gel!” dediğini hatırlıyorum (kahkahalar).Y. A.: Tuğrul Katoğlu da geceyi hastanede müşahade altında geçirmişti, kafasına borazanla vurdukları için…

E. Y.: Biz de okulda uslu uslu Türk şairlerinin şiirlerini fransızcaya çeviriyorduk… Tüh! Vallahi çok canım sıkıldı yine… E, polisler kimseyi götürdü mü?

Y. A.: Hiç kimseyi götürmediler. Biz diğer okuldaki çocuklara da “Yapma, etme yavrum.”diyorduk, neyse toparlandı mesele…

E. Y.: Peki, emeklilik günleriniz nasıl geçiyor?C. G.: Gayet güzel geçiyor. Demek ki çok yorulmuşum, çok hazırmışım artık. O kadar zorlanmadım adapte olmakta. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Eğitim Komisyonunda çalışıyoruz, Yıldızcığım, Nevin Hanım ve Gülay Hanımla beraber. Yağmasak da damlıyoruz, ev ziyaretlerine gidiyoruz, sohbetler ediyoruz. Ben çocukların bir oyun sahnelemesine yardımcı oluyorum şu sıralar. Onun dışında spor, tahta boyama, bir de son keşfim kurdele işlemesi (gülerek), yastıklara desen işliyorum, çok zevkli bir iş.Y. A.: Ben de Çağdaş Yaşamın yanı sıra, öyküler yazmaya çalışıyorum. Bir çocuk kitabı oluşturmakla uğraşıyorum şu sıralar. Yedi sekiz öykü var elimde, onu onbeşe tamamlayıp bir dosya oluşturmayı, etrafımdaki çocuklarla paylaşmayı düşünüyorum.

İki kadın… Hayatlarını genç beyinleri, acemi kalpleri güzelleştirmeye adamış, yüzlerce çocuk annesi iki kadın. Karşımda oturuyorlar. Sevgili öğretmenlerim. Hala taptaze, hâlâ durmayan, üreten iki güzel ruh. Bugünü unutmayacağım. Mezuniyetimin yirmi beşinci yılında bana hayatın nasıl anlamlı yaşanacağının dersini tekrar verdiler. Ben şanslı bir insanım. O yılları Tevfik Fikret çatısı altına geçiren pek çok genç gibi…Ağzınıza sağlık sevgili Canan Gürsoy, sevgili Yıldız Aybars. Daha sık görüşebilmek dileği ile…

Canan GÜRSOY - Yıldız AYBARS

Page 24: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

22

Robot Takımlarımız

FRC ve FLL Robot takımları bu yıl da okulumuz adını bilimsel faaliyetler çerçevesinde duyurmaya devam ediyor. Okulumuzda geçen yıl ilk adımları atılan Robotik Faaliyetleri 2010-2011 öğretim yılı içerisinde bünyesini genişleterek geleceğini kurgulayan gençler yetiştirmekte sınır tanımıyor. FIRST Organizasyonu’nun gerçekleştirdiği ulusal ve uluslararası yarışmalarda yarışacak olan bu öğrencilerimiz, kendi tasarımları olan bir robotu geliştirip, yarıştırmayı ve kompleks yazılım, donanımları öğrenip, onları kullanmayı denemiş oluyorlar. Hedefleri kendi yaş grupları arasında yaptıkları robotları yarıştırmak olacaktır.

FIRST organizasyonu kapsamında gerçekleştirilen bu robot uygulamaları tüm dünyadaki öğrencilerin seviyelerine uygun gelişmelerini temel aldığı için farklı kategorilerde yarışmalar yaparak yaş gruplarıyla sınırlandırmıştır. Okulumuzun bu yıl katıldığı kategoriler ise FLL (FIRST Lego League) ve FRC (FIRST Robotics Competition)’dir.

FLL - FIRST Lego League

FLL 9-16 yaş arası gençlerin bilim ve teknolojiye karşı ilgilerini arttırmak ve onlara bu alanlarda yaşam becerileri kazandırmak için tasarlanmış uluslararası bir programdır. FLL Turnuvalarında öğrenciler belirlenmiş olan toplumsal bir tema kapsamında lego setleriyle özgün robotlar tasarlıyorlar. Amaçları onlara verilmiş görevleri robotlarının yerine getirmesi. Bunu yaparken konuyla ilgili gerekli bilimsel araştırmaları sürdürüp LEGO MINDSTORMS teknolojisi ve LEGO Education ürünleri kullanıyorlar. 2009-2010 yılının teması “Ulaşım”ken; 2010-2011 sezonu için belirlenmiş olan tema “Beden Bilimi” idi. Kanserli hücreyi algılayıp düzeltme gibi görevleri olmakla beraber, öğrenciler organ nakli gibi seçtikleri projelerle bilgilerine bilgi katmayı da ihmal etmiyorlar. Geçen sene katıldıkları yarışma da 13. olan ve okulumuzu temsilen bu sene de CORRECTRONIQUE ve BLANCS TIGRES isimleriyle yarışmaya katılan 2 FLL ekibimiz 19 Şubat 2011’de Gazi Üniversitesi’nde okulumuzu ulusal platformda temsil etmiş ve 37 takımla yarışmışlardır.

Page 25: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

23

Robot Takımlarımız

CORRECTRONIQUE takımımız “Organ Bağışı ve Canlı Organ Taşıma Kutusu projesiyle “En İyi Araştırma” ödülüne layık görülmüştür. Takımımıza ödüllerini veren jüri üyesi takımımızı, “Bu ödülü hiçbir tereddüt olmaksızın Correctronique takımına veriyorum ve başarılarının devamını diliyorum,” ifadesiyle takdim etmiştir. 5 Mart 2011, Cumartesi günü İstanbul MEF Okulları’nda yapılan Türkiye finallerinde yarışmışlardır.

FRC - FIRST Robotics Competition

“FIRST Robotics Competition” “Zeka için Spor” sloganıyla ortaya çıkan, yarışma heyecanı ile bilim ve teknolojiyi birleştiren uluslararası bir robot geliştirme uygulamasıdır. FRC Turnuvaları 14-18 yaş ortaöğretim öğrencilerimizin katılabileceği, onlara gerçek bir mühendislik deneyimi sağlayan uluslararası bir platformdur. Türkiye’den bu yıl 4 takımın katılacağı robotik yarışmasında okulumuzu Anatolian Eaglebots adlı takım temsil etmeye devam edecek. 2009-2010 döneminde 64 takım arasında 26. olan robotumuz “Futbol” temasında yarışmıştı. Bu sezon ise dünyanın gündeminde yer alan önemli üretim yöntemlerini öğrenerek farkındalıklarını arttıran gençlerimiz Amerika’nın Seattle Eyaleti’ndeki bölgesel turnuvada 17-19 Mart 2011 tarihlerinde ülkemizi başarıyla temsil etmiş ve katılan 50 takım arasında 14. olmayı başarmıştır.

Tevfik Fikret Okulları her zaman büyük başarılara imza attığı sosyal ve kültürel alanların yanı sıra dünya çapında ilgi gören bu teknik kapsamlı turnuvalarda da başarılı öğrencileriyle ülkemizi temsil ediyor.

Tevfik Fikretliler Birliği olarak Robotics takımlarımıza maddi ve manevi destek veriyoruz.

Günümüzde bu tür projelerin büyük kuruluşlar tarafından desteklendiğini düşünerek

okulumuzun bu başarılı gençlerini ülkemizi çok daha iyi koşullarla temsil edebilmeleri

için mezunlarımızdan kendilerine destek vermelerini bekliyoruz.

Biz geleceğin Tevfik Fikret mezunlarını bu özverili

çalışmalarında destekliyoruz, başarılarını kutluyoruz ve

mezunlarımızın da desteğiyle çok daha gelişeceğine inanıyoruz.

Page 26: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

24

Tepeden Tırnağa Bir Tevfik Fikret’liTevfik Fikret Lisesi’nde geçen öğrencilik yılları, üniversite eğitiminin ardından yine Tevfik Fikret’te öğretmenlik, İlköğretim Okulu Müdürlüğü ve bir de üstüne Tevfik Fikret veliliği… Oytun Özgür söyleşisine yukardakinden farklı bir başlık koymak mümkün mü!Genç Müdiremiz ricamızı kırmayarak sorularımızı yanıtladı ve ortaya aşağıda okuyacağınız hoş ve samimi bir söyleşi çıktı.

Sevgili Oytun Hocam, öncelikle bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.Ben teşekkür ederim.

Nasılsınız, nasıl gidiyor?İyi gidiyor, yoğun gidiyor… Artık son günlerimiz. Seneyi bitiriyoruz, gelecek senenin planlamasına başladık. Yeni binamızın inşaatı, taşınma planları derken, bayağı yoğun gidiyoruz.

Seneye başlıyor değil mi çocuklar yeni binada? Bu sene oldukça yüklü geçmiş olmalı sizin için…Aslında işin büyük bölümü Genel Müdürümüz Ayşe Başçavuşoğlu’nun üstündeydi. Biz ne alınacak, nereye konulacak gibi planlama ve yerleşim aşamasını kapsayan konularda devreye girdik. Bizim yoğunluğumuz şimdi

başladı.Bu inşaat bittikten sonra okulumuzun son halini göreceğiz artık, değil mi?Evet. Barakasız Tevfik Fikret…Hakikaten, bir de o durum var… Nasıl alışacağız?Zor! Bir eksiklik gibi sanki… Baraka olmadan bir Tevfik Fikret… Göreceğiz artık…(Sevgili Senem Şen barakalarda okumuş bir mezun olarak söze giriyor.)Biz yine baraka istiyoruz. (gülüşmeler. Oytun Özgür katılıyor bu görüşe,)Ben de… Şu andaki şantiye binasını koruyup müze haline getirmek gibi bir fikrimiz var ama ne olur tam bilmiyorum henüz. İlkokulumuzun müdürlüğünü yapıyorsunuz. Bizler ortaokuldan başlamıştık Tevfik Fikret’e. Şimdi minik öğrencilerimiz de var

artık. Peki, onlarla birlikte olmak nasıl bir şey?

Oytun ERENOĞLU ÖZGÜR (‘89)

Röportaj: Ebru YILMAZ (‘86)

Söyleşi

Page 27: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

25

Ben burada çalışmaya başladığım yıl ilköğretim sekiz yıla çıktı. Bizde birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar halihazırda vardı, kademeli olarak açmıştı okulumuz; dördüncü ve beşinci sınıflara aradan öğrenci alarak sekiz yılı tamamladık. Ben, ilkokulda Fransızca öğretmeni olarak işe başladım ve ilk yıllarda hep birinci ve ikinci sınıflarla çalıştım. Bu, bana çok büyük bir zevk verdi. Kariyer olarak planladığım bir şey değildi ama çok büyük keyif aldım. Yönetici olarak çalışmaya başlamadan önce hep küçüklerleydim ve hep ilk üç sınıfa ders verdim. Sonra, altıncı yedinci ve sekizinci sınıflardan sorumlu Müdür Yardımcısı olunca o sınıflarla da tanıştık. En son olarak Okul Müdürlüğü görevi ile birden sekize kadar tüm sınıflar bana bağlı oldu. Sekiz yıl, çok geniş bir yelpaze. Gelişim çağının çok farklı dönemleriyle bir aradasınız. 7-14 yaş grubunun her biri bambaşka özellikler taşıyor. Ama, ilkokulun, yani en küçüklerin tadı başka.

Hâlâ derslere giriyor musunuz?Geçen yıla kadar giriyordum, bu yıl öğretmen fazlası olduğundan girmedim. İhtiyaç olursa ileriki yıllarda girme ihtimalim hep var.

Hem öğretmenlik, hem de idarecilik bir arada çok zor olmalı. İki ayrı işi bir arada götürüyorsunuz. Öğretmenliği özlüyor musunuz?

Öğrencilerle hep iç içe olduğum için kendimi kopmuş hissetmiyorum. Bir idareci olarak haftada sekiz saat ders vermek hayâl, bunu kabullendim artık. İlkokul birinci sınıflara Fransızca dersi vermiş olmayı meslek hayatımda bir kazanç olarak görüyorum, ayrıca boş dersler olduğunda fırsatı değerlendirmekten de geri durmuyorum.

Biraz da idareci kimliğinizden bahsedelim. Bambaşka bir strateji, muhatap olduğunuz insanlar da haliyle farklı. Bize biraz idareci olarak yaptığınız görevlerden bahseder misiniz?

İlköğretim Müdürü olduğum için, yaptığım görevin kapsamı da çok geniş. Örneğin gezi organizasyonlarını ben yapıyorum. Her sene Afyon’a yaptığımız bir gezi var biliyorsunuz. Yüzyüze gelmemiş olsam da oradaki alan komutanı, Orman Genel Müdürlüğü’ndekiler beni gayet iyi tanıyor (gülüşmeler). Bir tur rehberi gibi çalışıyorum anlayacağınız. Ayrıca geziye gidecek çocukların kumanyasından, bir proje yapıyorlarsa kullanacakları selobanta kadar her şeylerini ben ayarlıyorum. Ayrıca toplam kalite planlama ve strateji yönetimi benim kişisel ilgi alanlarım olduğundan okulun bu alanda yaptığı işlerin sorumluluğu da bende. Eğitim ve öğretimin denetlenmesiyle de ben ilgileniyorum. Öğretmenlerimiz bazı konularda bana danıştıklarında onlara da yardımcı oluyorum. Sınavlar, derslerin boş geçmemesi, zaman zaman velilerin sıkıntılarına çözüm aramak görevlerim arasında. Milli Eğitim Bakanlığı’yla yazışmalarımız da oluyor tabi. Öğretmen öğrenci arasındaki sıkıntılarda da devreye giriyorum.

Oytun ERENOĞLU ÖZGÜR

Page 28: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

26

O konuda da size geliyorlar yani…Tabii. Yardım için kapıma gelen bir öğretmen ya da öğrencimizi geri çevirmiyorum. Ayrıca konferanslar ve veli eğitimiyle ilgili konularla ilgileniyorum. Çankaya İlçe Müdürlüğü’yle, örneğin bir sergiye katılacaksak bağlantıları sağlamak da görevlerimden. Koordinatörlük de yapıyorum yani.

Çok yoğun bir iş. Seviyor olmalısınız, yoksa yürütmek hiç kolay olmazdı, değil mi? Yapı olarak sistemli ve çalışkan olmalısınız.

Evet, planlı çalışmayı seviyorum. Ama burada çoğu zaman zamanımı yönetemiyorum. Çünkü herkes randevulu gelmiyor ve zaten öğrencilerin söz konusu olduğu durumlarda önceden planlı olmak pek bir işe yaramıyor. Bir çocuğun midesi bulandığı anda zaten her şey birden başka bir hale dönüyor.

Kızınız da okulumuzun öğrencilerinden. Bu durumun artı ve eksileri neler?İlk başlarda onun yaş grubundakilere değişik geliyordu ama sonradan kanıksadılar. Bir de mesela bizim gezilere beraber gitmemiz gibi bir durum oluyor, bir idarecinin katılması gerek. Özellikle izcilerin gezilerine ben katılıyorum, orada çocuklar kızıma özel bir muamele yapmadığıma şahit oldukça aralarında hiçbir fark olmadığını iyice anlıyorlar. O konuda bir sıkıntımız yok, sıkıntımız Elifsu’nun da benimle birlikte saat 19.30’lara kadar okulda kalmak zorunda olması. Yine de şanslı olduğumu düşünüyorum, bir bankada ya da başka bir ofiste çalışsaydım çocuğumu bırakmak sorun olacaktı, oysa şimdi okulunda, güvenli bir ortamda ödevini yapıyor. Kendine de bir çevre edindi (gülüşmeler)keyfi yerinde.

Kaçıncı sınıfta?Dört. Bir de okula girdikten sonra ben onu, o beni unutup kendi günümüzü yaşıyoruz, ancak akşamları tekrar görüşüyoruz.

Ben de okulumuzun bir velisiyim aynı zamanda, biliyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde eve erken ergenlikle ilgili bir konferans duyurusu geldi. Gerçekten bizim zamanımızla kıyaslandığında sanki bir yerlerde kırılma olmuş gibi, öyle büyük bir fark var ki arada… Öyle uzun bir zaman dilimi olmamasına rağmen, teknolojinin hızlı ilerlemesinden dolayı bambaşka bir çocuk profiliyle karşı karşıyayız. Bu kopukluğu giderecek eğitimler vermeniz gerçekten çok yararlı. Peki sizin her gün gördüğünüz zamanımız çocuğu nasıl bir çocuk?

Bizim okul olarak farklılıklarımız var ama, ne de olsa kendimizi yaşadığımız toplumdan izole edemiyoruz. Dolayısıyla toplumun bugün içinde olduğu dejenerasyon ister istemez bize de yansıyor. Beslenmenin de payı büyük tabi. Bizler doğal yolla beslendiğimiz için gelişmemiz de doğal yolla oldu. Şimdiki çocukların imkanları da daha fazla olduğundan beslenmeleri, buna bağlı olarak fiziksel gelişimleri de bize oranla daha fazla. Ancak aynı şeyi duygusal gelişimleri için söylememiz mümkün değil. İnternet, televizyon gibi uyaranlara daha yoğun maruz kalmaları da duygusal ve fiziksel gelişimleri arasındaki uçurumun genişleme sebeplerinden maalesef. Bu noktada sıkıntılar oluyor. Mesela biz önceden hem çocuklara, hem velilere ergenlikle ilgili konferansları, bilgilendirme çalışmalarını altı, yedi ve sekizinci sınıfta yapardık. Şimdi dört ve beşinci sınıflara kadar indi. Fizyolojik olarak olmasa da, çocuklar psikolojik olarak o yaşlarda ergenliğe adım atmaya başlıyorlar. Bu konuda

Oytun ERENOĞLU ÖZGÜR

Page 29: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

27

önlem alma çalışmalarımız da doğal olarak o yaşlara indi.Önlem alma dediğinizde endişelenecek bir durum olarak algılıyorum bunu ne yazık ki…

E, tabi, bu istenen bir durum değil. Çünkü çocuklar ruhsal olarak bu duruma hazır değil.Aradaki boşluk fazla olduğundan ikisini dengelemekte zorlanıyorlar ve sorunlar ortaya çıkıyor…

Maalesef öyle. Uyaranları azaltmak faydalı bir yol olabiliyor. Bu konuda öğretmenlerimizi de bilgilendiriyoruz. Velileri bilgilendirmeniz de çok önemli.

Evet. O gönderdiğimiz kağıdın devamı da gelecek. İlk konferans ergenlikteki fiziksel değişimleri anlatmak için düzenlendi. Şimdi sırada psikolojik değişimler var. Artık ergenlik dördüncü sınıftan lise sona kadar süren bir süreç oldu. Burada da tabi olan aileye oluyor (gülüşmeler)… En çok çatışma orada olduğu için… Baştan sınırları koymak ve kuralları belirlemiş olmak çok büyük bir avantaj oluyor çünkü bunlar zamanında oturtulmadığında ileride işler çok zorlaşıyor. Küçükken “gönlü olsun” diye verdiğiniz her taviz, ilerde sınır tanımayan bir genç olarak size geri dönüyor.

Biraz da sizin okul yıllarınıza dönelim. Aklıma muzip bir soru geliyor: Hiç disiplin cezası aldınız mı?(Gülüyor) Hayır, daha doğrusu tam olarak öyle denemez. Yanımda çift dikiş okuyan bir haylaz arkadaş oturuyordu mesela, sıranın üstüne bir sürü fosforlu çıkartma yapıştırmıştı bir keresinde. Aynı sırada oturduğumuz için hak geçmesin mantığıyla ikimiz de Ferihan Hanım’ın odasına gönderildik. İkimize de azar çekildi güya ama hedefin o olduğu, benim orada formalite icabı bulunduğum çok belliydi.

Dönem arkadaşlarınızla görüşebiliyor musunuz? Mezunlar derneğinin çalışmalarına en çok destek veren idarecilerden biri olarak kendi arkadaşlarınızla iletişiminiz nasıl?

Maalesef ben kimseyle görüşmüyorum. Ya da onlar görüşüyorlarsa bile benim haberim yok (kahkahalar). (Senem hemen söze giriyor)O her dönemde değişen bir durum. Bazı mezunlar kendi aralarında çok sıkı organize olurken bazıları daha kopuk oluyor. Ama yavaş yavaş herkes heveslenmeye başladı; mezuniyet yıldönümü toplantıları için bize ulaşıp, kendi dönemlerininkinin ne zaman olacağını soran öyle çok kişi var ki… Bu çok memnuniyet verici bir durum.

Sevgili Oytun Hocam, bu güzel sohbet bizleri hem aydınlattı, hem de sizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk. Son olarak bizlerle paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?

İyi ki Tevfik Fikret var, demek istiyorum. Öğrenciliğim, meslek hayatım hep bu çatı altında geçti ve burada olmak bana hep mutluluk verdi.

Bundan daha anlamlı bir kapanış olmazdı herhalde. Çok çok teşekkür ederim.Ben teşekkür ederim.

Oytun ERENOĞLU ÖZGÜR

Page 30: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

28

Müge ÇETİNER İŞERİ (‘81)

İstanbul Kültür Üniversitesi’nde Bir Tevfik Fikret’li:Müge Çetiner İşeri

Merhabalar sevgili Müge İşeri. Öncelikle bizlere biraz kariyerinizden bahsederek görev tanımınızı yapar mısınız?

Akademik kariyerim ODTÜ İşletme Bölümü’nden mezun olmamın ardından Marmara Üniversitesi’nde 1997 yılına dek devam etti. 1997 yılından bu yana İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Bölümü’nde öğretim üyesiyim. Finans ile ilgili çeşitli dersler veriyorum. 2009 yılından itibaren Dekan Yardımcılığı, 2010 yılından beri de İşletme Bölüm Başkanlığı görevlerini yürütmekteyim.

İşletme, bizlerin üniversiteye hazırlandığı yıllarda en popüler

branşlardan biriydi. Şimdi durum nedir? İşletme bölümü hâlâ ilk

tercihler arasında mı?

Evet. Bu gerçek hâlâ değişmedi. En popüler bölümler arasında,

ancak ekonominin üretim sektöründen hizmet sektörüne

kaymış olması, müşteri ilişkileri ve çalışanların koordinasyonu

becerilerine duyulan ihtiyaç artmış, yöneticilik vasıflarının ön plana çıkmasına neden olmuştur. İş dünyası gelecekte de bugün

olduğu gibi işletme mezunlarına kapılarını açmaya devam

edecektir.

Müge Çetiner İşeri (’81)Prof.Dr. Müge İşeri, 10 Nisan

1963 yılında Ankara’da doğdu. 1981 yılında Ankara

Tevfik Fikret Lisesi’nden, 1986 yılında Ortadoğu

Teknik Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun oldu.

1989 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Muhasebe-Finans

alanında Yüksek Lisans, 1994 yılında ise Doktora çalışmalarını tamamladı.

1990-1997 yılları arasında Marmara Üniversitesi’nde

Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 1997 yılında öğretim üyesi olarak çalışmaya başladığı İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Bölümünde 2002

yılında Doçent, 2007 yılında da Profesör oldu.

Şubat 2009 tarihinde halen sürdürdüğü İstanbul Kültür

Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcılığına getirildi.

Ocak 2010 tarihinden beri Kültür Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanlığı görevini

sürdürmektedir.

5 adet kitabı ve 30’dan fazla uluslararası ve ulusal

akademik yayını bulunan Prof.Dr. Müge İşeri evli ve 2

çocuk annesidir.

Röportaj: Ebru YILMAZ (‘86)

Söyleşi

Page 31: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

29

Müge ÇETİNER İŞERİ

İşletme bölümü mezunlarının ileride mesleklerini icra edecekleri alanlar bildiğim kadarıyla çok çeşitli. Hem özel, hem de kamu sektöründe birçok iş imkânı mevcut. Peki siz derslerinizde “işletmeci” kavramının tanımını nasıl yapıyorsunuz?

İşletmeciliği, çağın getirdiği tüm yeniliklere ayak uydurabilen, fark yaratacak bilgiye ve donanıma sahip olan, işletmeleri A’dan Z’ye analiz edip yorumlayabilen bir meslek olarak tanımlayabilirim.

14 yıldır Kültür Üniversitesi’nde görev yapmaktasınız. Bize biraz okulunuzdaki ortamdan, öğrenci profilinden bahseder misiniz?

Üniversitemiz 1997 yılında kurulmuş olan bir vakıf üniversitesi. Öğrenci profilimiz ise katkı payı verenler ve katkı paylı okuyanlar olmak üzere farklılık göstermekte. Ama yeni gençlik davranış alışkanlıkları itibariyle çok da farklı değil. Eskilerdeki gibi okuma alışkınlığı ne yazık ki daha azalmış durumda. Üniversitemiz üç kampüse sahip. Biz fakülte olarak Ataköy Kampüsü’ndeyiz. İstanbul için ulaşım konusunda oldukça merkezi bir konumdayız.

Üniversitede hoca olmak, bir yerde ülkenin nabzını tutmak gibi bir şey... Sürekli genç beyinlerle alış-veriş halindesiniz. Günümüzde üniversite gençliği sizin öğrencilik yıllarınızla karşılaştırıldığında hangi alanlarda daha iyi, hangi alanlarda daha zayıf?

Öncelikle iletişim konusunda eskilere göre daha rahat bir gençlik söz konusu. Teknolojik yenilikleri izliyor ve kendilerine daha çok güveniyorlar. Tabii ki bu derslere de yansıyor. Daha bağımsız oldukları muhakkak. Ama maalesef okuma alışkanlığından yoksun bir gençliğe sahibiz.

İstanbul’la aranız nasıl? Ankaralılar önce bir mahzun olur İstanbul’da, sonra da ya çok severler, ya da bir türlü alışamazlar. Siz hangi gruptansınız?

Yaklaşık yirmi beş yıldır burada yaşıyorum. İstanbul’u çok seviyorum, trafik sorunu dışında herhangi bir sıkıntı da yaşamadım.

Page 32: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

30

Tevfik Fikret Lisesi’ndeki arkadaşlarınızla görüşebiliyor musunuz?

Evet, pek çok arkadaşımla İstanbul dışında yaşasalar bile oldukça sık görüşüyorum.

Lise yılları dendiğinde aklınıza hangi hocalarımız, hangi dersler geliyor? Size göre en renkli, en unutulmaz olanları soruyorum...:

Matematik hocamız Kadri Osman, Coğrafya hocamız Tanju Süer, İdil Talu, Ferihan Gürsoy, Ayşe Başçavuşoğlu...

Tevfik Fikretli olmanın en ayırdedici özelliklerinden birisi en iyi öğrencinin disiplin cezası alabileceği ya da en haylazın öğrenci başkanı seçilebileceği; bir başka deyişle öğrencilerin kategorize edilmeden değerlendirildiği bir okulda okumaktı. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Belki de bir insanın anlaşılmaya, kendini farklı şekillerle ifade etmeye en çok ihtiyacı olan o yaşlarınızda okulunuzdakiler sizi duyuyor muydu? Ya da duyduğunu hissettiğiniz özel bir hoca var mıydı? Diğerlerinden farklı bir yere koyduğunuz...

Okumayı ve okulumu çok sevdiğim için herhangi bir sorun yaşamadan mezun oldum. Benim için Matematik hocam Kadri Osman’ın her zaman farklı bir yeri vardı.

Bir disiplin cezanız, ya da kıyafet kurallarına uymamak gibi sorunlarınız(!) oldu mu? Okul yıllarından sonra en sık anlatılan o çorap, saç hikâyeleri gibi mesela...

Hayır, hiç olmadı gayet sakin bir öğrenciydim.

Siz nasıl bir hoca oldunuz? Kendinizi lisemizin hocalarından birine benzetmenizi istesem, hangisinin huyu size daha yakın geliyor?

Disiplini elden bırakmadan, ama bir o kadar da sevecen bir hocayım. Öğrencilerimle de iletişim konusunda herhangi bir zorluk çekmem.

Son olarak akademik hayatınızın dışındaki zamanları nasıl değerlendirmeyi seçtiğinizi sormak isterim.

Seyahat etmek ve spor yapmak, ailemle birlikte olmak vazgeçilmezlerim...

Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim sevgili Müge İşeri.

Rica ederim.

Müge ÇETİNER İŞERİ

Page 33: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 34: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

32

Siz bir sihirbazsınız...Güzel gözleriyle dimdik bana bakan kadın hakkında daha fazlasını öğrenmek için girdiğim web sitesinden yukarıdaki kelimeleri fısıldıyor kulağıma...Aynı liseden mezun olduğumuzu yeni öğrendiğim sevgili Ayşenur Yazıcı’yı birkaç soruya sığdırmak imkânsız olsa da, bu renkli insanı sizlerle buluşturmayı deneyeceğim. İşte sevgili Yazıcı ile kıyısında köşesinde dolaştığımız konular...Öncelikle bunca işi nasıl bir arada götürdüğünüzü sorarak başlamak istiyorum: Spikerlik, şairlik, yazarlık, kozmetoloji, astroloji... Bütün bunlara yetecek enerjiyi nasıl buluyorsunuz?

“Hareket etmezsem ölürüm.” Çok rahatsız edici bir durum aslında, ama 52 yaşıma geldim ve sanırım alıştım kendime. Okul çağına gelmeden bile sürekli “içinde ne var?” diye kestiğim börtü böcekle oyalanırdım. Merak,

sanırım beni bunca işe dadandıran. Bu yüzden tek bir işle yetinmeyi bilemedim. Sonraları bu merak yüzünden kurcaladığım işlerden bazıları benim yan işlerim oldu. Çok yoruldum ama

öğrendiklerime değdi. Ama hâlâ çok şey bilmiyorum...Az önce saydığınız alanlarla tanışma ve bunlarla uğraşma hikayem de çok basit aslında. 1983’te, TRT İzmir sınavlarına girip kazandıktan sonra, içinde piştiğim televizyon hayatım başladı. Spikerlik hayatıma 60’a yakın ödül sığdırmamın sebebi de işimi çok ama çok önemsememdi. Bilgi birikimi olmayan spiker “düz bir metin okuyucusu”dur. Ulusların tarihlerini, siyasi ve ekonomik bağımlılıklarını, üye kuruluşları, dünya örgütlerini çalışırken aslında insanlık tarihinin sosyolojik geçmişini öğreniyorsunuz... Tarih ve siyasi gelişimin kronolojik akışını bilmeyen spiker “boş”tur. Tarih hocamız Mine hanımın kulakları çınlasın. O kadar uzaktım, o kadar sevmezdim ki tarihi! Sınav dönemleri daral geçirirdim. Spikerlik mesleğini seçince “severek” insanlık geçmişine bakmayı öğrendim. Sanırım bizim Tarih kitaplarımızı yazanlar bunu beceremediler. Oğlumla aramda 27 yaş var ve ne yazık ki onun da tarih kitabı benimkiyle aynıydı! Bu 27 yıl içinde tarihe ait yeni hiçbir şey kaydedilmedi mi?Şairlik demiştiniz. Ben şiir yazıyorum ama her şiir yazan şair değildir. Yerkürede olan biten tüm kahrolunacak şeyleri kâğıda şiir formunda dökmek beni şair yapmaz bence. Eğer ben öldükten sonra şiirlerim hâlâ okunuyorsa adıma “şair” derler belki. Birkaç şarkı sözünün yazarı olmak beni şair yapmadığı gibi, birkaç bestemi şarkıcıların albümlerine almaları da beni “bestekâr” yapmaz...

Ayşenur YAZICI (‘77)

Röportaj: Ebru YILMAZ (‘86)

Söyleşi

Page 35: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

33

Haberde geçirdiğim, ademoğlunun birbirini nasıl mahvettiğini, ağlattığını anlatan yıllar, içimdeki bu duyarlılıkla metinlere dönüştüğü için yazarlık mesleğinin adımın yanına yazılmasını kabul ediyorum. Evet, ben yazarım. Kitaplarım yurt dışında da okuyucuya hikayeyi aktarıyorsa, talep varsa bana yazar denebilir.Kozmetoloji, eğitimini aldığım bir konu. TRT’de haftalık programlar yaparken, ikinci iş olarak Christian Dior’da 4,5 yıl teknik müdürlük yaptım ve kozmetik üzerine de 2 kişisel bakım ve teknik kitabım var. “Acil Cilt Bakım Rehberi” ve “Makyajda Sihirbazlık Numaraları”. Akademideyken öğrendiğim ne varsa, 30 yıl sonrasının teknolojisiyle uyarlayıp yazdığım ve okullarda ders kitabı olarak kullanılan teknik kitaplar bunlar.Ne zaman yazdın derseniz? Bu bir seçim! Kimileri eve gelince TV karşısında film seyreder, kimi kitap okur, kimi de başka işlere zaman ayırır. Ben boş vakit geçirmedim hiç.Astroloji konusu da, Fransa’da öğrenciyken bir astrologun hakkımda yaptığı yorumlara bakıp “nasıl benim hayatımı bu kadar bilebilir,” diye merak ettiğimden bana usta sıfatıyla yakıştırılan bir durum. Bulduğum tüm astroloji kitaplarını okudum. Sonuç: 30 yılın sonunda Astrolog Oğuzhan Ceylan’ın dediği gibi “sen birçok astrologdan çok daha iyi astrologsun,” cümlesidir. Matematiği de seviyorsanız astroloji çok güzel bir “hayatı sevme” şeklidir.

Tevfik Fikret Lisesi mezunusunuz. Derslerle, hocalarla aranız nasıldı? Notlarla başınız dertte miydi, yoksa şu karnesi pırıl pırıl olan öğrencilerden miydiniz? Her öğrencinin kendini yakın ve uzak hissettiği dersler vardır ya, sizinkiler hangileriydi?

Valla her öğrenci gibi az çalışıp çok not almayı ummak gibi bir hayalimiz vardı. Üstelik 12 kişilik bir kız sınıfı olduğumuz için inanılmaz bir bilgi aktarma, kopya dayanışması vardı. Çok çalışkan olan Müzeyyen dışında, herkes hemen hemen aynı notu alırdı bu yüzden. Ben ortaokulu Paris’te okuduğum için Fransızcam çok iyi durumda olduğundan tüm ders notlarını kurşun kalemle masa üzerine Fransızca yazardım. Sınavda bakar cevapları çıkarırdım. Coğrafya ve felsefe derslerindeki ağır ezberleri böyle hallettim. Sosyoloji, biyoloji, mantık, felsefe ve edebiyat derslerini gayet ilgiyle dinler ve sevmeme rağmen ezberler beni çok sıkardı. Karnem zayıfsızdı ama 9-10’luk öğrenci de değildim…

Daha önce yaptığımız bir sohbette Tevfik Fikret Lisesi’nde çok uzun sürmemiş bir başkanlık serüveniniz olduğundan söz etmiştiniz! Hikayesini anlatır mısınız bize?

Tarih dersinden kurtarma sınavı vardı. Rüveyde, Mehveş, Şebnem ve ben bize gidip, son dakikada ne kadar kurtarılacaksa artık, ders çalışalım dedik. Annem çay koydu bizi bekliyor, ama okuldan izin vermediler eve gitmemize. Biz de prefabrike binamızın arkadaki kışlaya bakan tuvalet penceresinden atlayıp taksiyle eve gitme planı yaptık. Annem de okulu arayacak “ben izin verdim,” diyecek hesapta... Kızların hepsi pencereden geçti

Ayşenur YAZICI ile Sımsıcak Bir Sohbet

Page 36: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

34

bahçeye atladı, ben sıkışıp kaldım. Beden Eğitimi öğretmeni yakaladı ve disipline çıktık. Tart aldık. İşte bu tart, okulun ilk kız başkanı seçildiğim gün benim sicilimi değiştirdi. Başkanlığım 1 gün sürdü ve iptal edildi. Ben de yeni seçimde Murat Seyhan’ı destekledim o kazandı. Murat’la geçen gün bir imza günümde rastlaştık. Lise yıllarınız Türkiye’nin kabuğundan sıyrılmadığı, hem daha zor, hem de daha romantik zamanlardı. Her şeyden önce teknolojiden habersiz büyüdük, bugünkü çocuklarla aramızdaki en büyük farklardan birisi de bu zaten... Peki o yıllarda liseli bir genç kız okul dışında neler yapar, nerelere giderdi? Ankara’da nereler vardı mesela?Çankaya’da tek bildiğimiz disko Apple vardı. Çarşamba öğleden sonraları okul yoktu, oraya kaçardık paramız yeterse. 14:00’te

girer,18:00’e kadar dans ederdik deli gibi. Bizim zamanımızda cumartesileri yarım gündü okul... Çankaya’da Altınnal vardı.

O zamanlar elit bir pastaneydi. Orada çay pasta keyfi yapılırdı. Yine Çankaya’da mini golf vardı. Kimileri orada bira-patates kızartması ile cumartesilerini geçirirdi. Gençlik Parkı’nda lunaparka da gitmişliğimiz vardı..Fransızca hocalarımızla da gezerdik hafta sonları. Bizon, Sergen gibi yerlere de gidenler çoktu, ama benim sevdiğim kız kıza evde dedikodu yapmak, yiyip içmek kıkırdamaktı. Dışarısını pek sevmezdim. Zaten cumartesilerimin çoğunu, hazırlık sınıfında olan öğrencilere Fransızca derse gitmeye ayırmıştım. Harçlığımı kendim çıkarmak için.

Peki, bir de hocaları sormak istiyorum. Kimlerin öğrencisi oldunuz? Söyleyeceğiniz her isim, bu söyleşiyi okuyanların birkaç anısına değecektir şüphesiz. Bir de bu hocalar arasında üstünüzde iz bırakan, hayat kararlarınızda özellikle etkili olanlar oldu mu?

Biyoloji hocamız Berrin Hanım’a tapardım. Ağzından çıkan her söz benim için bilgi bankasına düşmek gibi bir şeydi. Biyolojim de 9-10’dan aşağı düşmezdi. O da benim kimya ve biyolojiye çok meraklı olduğumu görüp sevinirdi. Sonuçta kozmetoloji eğitimi almama temel bir sürü bilgiyi ondan sevgiyle dinlemiş ve benimsemişimdir. Berrin Hanım’dan benim çocukken “içinde ne var” diye kesip biçtiğim solucanlara da cevaplar bulup rahatlamışımdır. Ondan beri, hamamböceklerinin üzerine terliği fırlatırken canlarının yanmadığını, açık dolaşımlarının olduğunu ve kafası kopmasına rağmen nasıl yaşadığının cevabını biliyorum… Hatta davranış bilimleri dersinde örnek metin olarak okutulan, internette de dolaşan “Hamamböceğine Saygı Duruşu” adlı yazımın temeli Berrin Hanım’ın sevgisinden çıkan enerjidir.Öğlen yemeğimi sefer tasında okula getirirdim. Kantinden yemezdim. Annem kahverengi tekel bira şişesine limonata, ayran, portakal suyu artık o gün ne yaptıysa doldurur yemeğimin yanında koyardı. Öğlen teneffüsünde sınıfta oturmuş yemeğimi yerken, beni bira şişesini kafama dikerken görmüşler kapı camından. Hademe çağırdı, öğretmenler odasına gittim. Sen okulda nasıl bira içersin, diye Semra Hanım bana okkalı bir tokat attı. Hayatımda

Ayşenur YAZICI ile Sımsıcak Bir Sohbet

Page 37: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

35

hiç bu kadar sinirlendiğimi hatırlamıyorum! Ardından hayatımın en ağır travmasını geçirmiştim. Şişeyi ters çevirip içinde portakal suyu olduğunu görünce haksız olduğunu anladıktan sonra da özür dilemedi. Annem çok kızmıştı, ama hiçbir tokat bu kadar ağır olamazdı. Sınıfta göz göze asla gelmeden, küs bir yıl geçirdik. Liselerarası öykü yarışmasında kazandığım başarı ona tokat cevabı olsun istedim. Oldu da. Bu olayı hayatım boyunca unutamadım. İyi yazmak Semra Hanım’a 35 yıldır verdiğim bir cevaptır aslında.Müdürümüz Ferihan Hanım’ı da hiç unutmadım. O benim dünya tatlısı, kültürü ve bilgisi, giyimi ve konuşmasıyla tanıdığım en başarılı Türk kadınlarından biridir.

Sevgili Yazıcı, hem şiir, hem düzyazı, hem de müzikle iç içe bir sanatçısınız. Tüm bunlara makyaj uzmanlığını da ekleyecek olursam yazın, müzik ve plastik sanatların üçü ile de ilgilendiğinizi görüyorum. Her biri ayrı bir disiplin ve duyarlılık isteyen bu dallardan hangisi sizsiniz diye soracak olsam? Ayşenur Yazıcı bir beste mi, bir tablo mu yoksa bir roman mı?

Ben doğanın içinde ne varsa oyum. Renklerin de, müziğin de, kokunun da içinde ademoğlu ve Tanrı vardır. Ben roman olmak isterdim. Herkesin okuduğunda kendi sözlüğüyle beni tanıyacağı bir roman.

“Türkçeyi en iyi kullanan spiker” ünvanınız var. Bu konuda başka çalışmalar da yaptınız mı? Bugün, özellikle televizyonların dilimiz üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türk Dil Kurumu’nun “çalıştay”larına çağrılan iki TV’ciden biri olmak da bir gurur. Dilime her zaman özen gösterdim çünkü iletişimde kullanılan en ufak bir yanlış kelime tüm iyi niyeti yanlış aktarabilir. Doğru anlaşılmak için doğru sözcükleri bilmek ve kullanmak lazım. Bunu tüm uluslar özenle korurken bizim bu kadar teknolojik ve dış edebi baskı altında bunca çürük sözü dilimize almamız inanılmaz büyük bir hainlik! “Dil Kafirleri” adlı kitabımda 27 yıl boyunca medyada en çok yapılan yanlış kullanımları ve doğrularını derledim. Bir nevi evde çalışılabilecek bir diksiyon ve medya iletişim kılavuzu oluşturdum. Haber koltuğunda oturanların yabancı sözcükler kullanarak kendilerini daha “kültürlü” gibi gösterme tavırları beni delirtiyor. “Bildirge” yerine “deklarasyon” diyeni, “rögar” kapağına “logar” kapağı diyeni, “full dolu” diyeni, “cool, trend” sözcüklerini sürekli kullanıp kendini Türk sananları kınıyorum. Atatürk “dilini kaybeden uluslar özgürlüklerini kaybederler” demiş ya; savaşmak için kalbi Türk olanları görmek istiyorum. TDK’nın Türkçeyi en iyi konuşan spiker ödülünü alırken aynen şöyle demiştim:

“Ne acı! Ben Fransız değilim ki en iyi Türkçe konuştum diye ödül verilsin. Türk olan her spikerin Türkçeyi en iyi konuşması gerekmez mi zaten? Demek o hale gelmişiz ki kendi dilini iyi konuşmak bile ödüle layık görülüyor. Utanç ve gurur nasıl bir

Ayşenur YAZICI ile Sımsıcak Bir Sohbet

Page 38: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

36

ödülde bir arada olur, işte böyle!”Bu makyaj işini bir soruda toparlayamayacağım maalesef! Kozmetoloji eğitimi aldınız. Bir kozmetolog tam olarak ne yapar?

Kozmetologlar, üst deri, tırnaklar, kıllar, saçlar, dudaklar gibi değişik dış kısımlarına, uygulanmak üzere temel amacı bu kısımları temizlemek, koku vermek, görünümünü değiştirmek, vücut kokularını düzeltmek, korumak veya iyi bir durumda tutmak için preparat veya maddeleri hazırlar, incelerler. Kozmetik şirketlerinde laboratuvarda çalışabildiğiniz gibi, kendi markanızı da formüle etmek için iyi bir meslek bence... Ticaret bilmeyen benim gibiler için bu şık yok tabii.Benim “vizajist” eğitimi ve diplomam da var. Bu, renkli kozmetikleri de kullanarak yüz altın oranlarını planlama, uygulama ve renklendirme demektir. Yani kişinin yüzünün orantılarını düzgün hale getirmek için yapılan makyaj uygulaması ve şekillendirme. Bu da sahne sanatlarının bir dalıdır aslında. Mesela, bir filmde cani karakterli bir kadın canlandırılacak. Kriminal yüz dediğimiz, ruh hastalığını yansıtan bazı bölümleri vizajist burada devreye girerek, ışık gölge oyunları, gerekirse plastik eklemeler uygulayarak, kemik yapısını ve diğer uzuvlarını oluşturur. Sarı bir ten asabilerin tenidir. Kuru ve yanakları çökük bir ten örtüsü olur. Gözler genelde çukura kaçmış ve kısıktır. Elmacık kemikleri çok belirgin, alın çıkıntısı kaş arasından başlayarak bombelidir. Birçok psikolojik detay ve çukurlar tümsekler söz konusudur. Çok zevkli çalışmadır.

Annelik desem? Bir oğul annesisiniz. Nasıl gidiyor?Altı aylıktan beri ana oğul beraber hayat sürüyoruz. Kerem çok olgun bir çocuk. Beni hiç üzmedi. Seçimlerinde ısrarcı olmadım, kendi hatalarını kendisinin yapması ona farklı bir hayat bakışı vermesi gerekir, diye düşündüm. Arkadaşça da konuşuruz, ana oğul gibi de. Hayatı boyunca annesi evin babası gibi çalıştığından biraz yorgun bir annesi olduğunu kabul ediyorum. İlla ki eksiklerim de vardır. Ama o beni anlar ve aramızdaki ışıklı bağın çok farklı bir anlamı olduğunu kavrayacak kadar olgun ruhludur. İki yıl öncesine kadar sinema ve bowling sefalarımız vardı. Zevklerimiz değişti. Hayatım boyunca “keşke”si olan biri olmadım ama ara sıra aklıma çocuğumla ilgili “daha iyi bir gelecek hazırlamak için” keşke şunu da kotarabilseydim, dediğim konular var.

Sizinle ilgili araştırma yaparken karşıma hep “Altın kalpli”, “Yeryüzüne düşmüş bir melek”, “Dünyanın en iyi yürekli insanı” gibi kavramlar çıktı. Gerçekten çok seviliyorsunuz ve samimiyetle söylüyorum bu zamanın insanı olmadığınız çok belli. Böylesi bir zoru başarmak nasıl mümkün olabilir? İyi, doğru, sevilen olmak ve kendini de kaybetmemek... Bir formülü var mı?

Beni sevmeyenler de vardır mutlaka. Hatta geçen gün bir TV programına konuk gittiğimde, koridorda rastladığım yeni spiker kıza başparmağına neden yüzükler taktığını, saçlarını neden yataktan kalkmış gibi dağınık ve seksi yaptığını nazikçe sormama çok sinirlendi. “Orası güven koltuğudur. Ciddi işler anlatılır. Görüntüde ilgi başka yere dağıtılmamalı,” diye öğretilir ve dünyanın her yerinde böyledir. “O kadar iyi diksiyonun var, akıllısın, seni başka türlü değerlendirmelerine izin vermesen,” dediğim için benden nefret ediyordur. Jülide Gülizar bana bunu dese, ben kaile alırdım mesela! İnsanların egoları iş başında büyüdüğü sürece iyi kalpli olmak da bir zül!

Ayşenur YAZICI ile Sımsıcak Bir Sohbet

Page 39: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

37

İyi kalpli olmak sonradan kazanılacak bir meziyet değil kanımca. Ya merhametli ve adil doğarsınız, ya zalim ve menfaatçi. Övünmek için kendi başardığım bir işmiş gibi bahsedemem. Aileniz de size bazı düsturlar verir, zamanla yaşadıklarınızla ve o terbiye ile karakteriniz oluşur. “İyiler her zaman kazanır” dediler, ta başından inandım. Böyle yaşayınca incitiliyorsunuz, elinizden bazen hakkınız gasp ediliyor, edepsizler emek vermeden sizin önünüze geçebiliyorlar, dışı yaldız kaplıların yanında içinizdeki yaldıza kimse bakmıyor, emekleriniz heba oldu sanıyorsunuz! Kaybettiklerimden kazanç çıkarabilmeyi öğrenmek epey vakit aldı. Aslında iyiler hiçbir zaman kaybetmiyor. Kaybetseler bile. Geriye dönüp baktığımda: Binlerce saat ödenmemiş fazla mesai, metreslerin gelip aldığı sandalyem, çalışmaktan çocukluğunu yaşayamadığım bir evlat; çalışmaktan kutlayamadığım bayramlar, yılbaşılar; yetişemediğimden yıkılmış bir evlilik, doğurmadığım halde insan olmasına çalıştığım, evladım dediğim üç çocuk, birikimi olmayan bir banka hesabı, yüzünü bile görmediğim ama onlarca yıldır yazıştığım bir insan ordusu, çatı arasına yığılmış binlerce kitap, raflara yığılı plaketlere, ödüllere rağmen şarkıcılara bıraktığım bir stüdyo, artistlere bıraktığım gazete köşe yazılarım ve daha birçok film şeridi görüntüsü var... Bunları yaşarken edindiğim hayat tecrübesini hiçbir şeye değişmem. Buna rağmen, elimde olmayan sebeplere rağmen yapmak istediğimin peşinden koşmaya devam etmem de bu “edep” duygusu yüzünden. Mutluyum çünkü o kadar çok okurum, dostum, yüzünü bilmediğim arkadaşım var ki! Böyle bakabilirseniz aslında iyi kalmak da olmak da zor değil.

“Barakalar”da yetişmiş bir başka Tevfik Fikretliyle daha tanışmak benim için büyük mutluluk. Bizimle paylaştığınız her şey için sonsuz teşekkürler…Son bir soru: Gerçekten hepimiz birer sihirbaz mıyız? Gerçekten?

Evet. Farkına vardığınız andan itibaren de sihir işlemeye başlıyor! Augustus’un o muhteşem sözü ve Mahatma Ghandi’nin o muhteşem tespiti gerçektir. Neden korkarsanız onu yaşar ve o korkuyla yüzleşirsiniz. Ne umar ve inatla ister, inancınızı bir gün bile kırmazsanız gerçek olur. Ama ne yazık ki hayat koşturmacası ve medeniyetin bize dikte ettiği “para, para, para” dışında bir şeyi umursamaz olduğumuzdan sihrimizi kullanmıyoruz. “İnanç, görmediğine inanmaktır. Armağanıysa “inandığını” görmektir,” diyor Augustus.

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.

Ayşenur YAZICI ile Sımsıcak Bir Sohbet

www.aysenuryazici.com

Page 40: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

38

Döne OTYAM (‘81)

Kentler, bizi bize anlatan işaretlerle, karmaşık hayatlarla örülü, sonsuz önem taşıyan göstergelerdir. En güzellerinden İstanbul; kültürün, sanatın merkezi...

Bir çağdaş sanat sergisi benim gibi bir Ankaralı için bir misyonu ifade eder. Ankara, çağdaş sanatın merkezi olan İstanbul’dan uzaktır, Mardin daha da uzak.

Kavafis’in, ardından gelecektir diye şiir yazdığı o kentler, yalnızca tarihleri ve geçmişleriyle mi anılmalı? Bunu kabul etmek zorunda mıyız? Merkezin uzağında, galerisi bile olmayan bir yerde sanat sergisi açmak; örneğin bir tren garında, yaşamın akıp gittiği sokaklarda, kente ruh üfleyen yıllanmış yapıların orta yerinde... Nasıl bir şeydir düşünün. Daha önce yaşadıklarım, bana kamusal alanlarda sergi açmanın ne denli önemli ve özel bir iş olduğunu öğretti. Buradan aldığım cesaretle Mardin Bienali’ni görev bildim.

Mardin’in öz çocuğudur Abbaralar; bir bakarsınız sokaktaki bir geçit, bir evin üst katına açılır; pencereler birbirini görmezken insanlar bağlanır birbirine... Abbaralar, kavuşmayan dağların orta yerinde, iki tarafı aydınlığa dönük, diğerini görmeyen odaları, hayatları, sokakları birbirine bitiştiren karanlık, serin, büyülü tünellerdir... Abbaralarda evle evin dışı, yani özel olanla kamusal olan, bugüne dair söz alırcasına anlaşma yapmış gibidir.

Mardin Bienali bu bağlamda kentle, mekânla, kentin tüm zamanlarıyla ve şimdisiyle ilişki kurmayı amaçlıyor. Mardin’in, bilinen büyülü ve turistik imgesinden öte; tarihinde, zamanında,

Mardin Bienali

Page 41: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

39

Döne OTYAM

ışığında sakladığı sırrı keşfetmesini, bugünle, gelecekle ilişki kurmasını hedefliyor. Aynı abbaralar gibi; köklü geçmişi tarih ve sanatla günün güzelliğine bağlayan bir geçit... Geçmiş ve bugün. Bir dilek ve sanatın uçucu parmaklarıyla Abbarakadabra diyerek yapılan bir sihir! Hem eve hem sokağa geçit veren bu gizemli tünellerde, geçmiş Mardin ile bugünün modern Mardin’ini bir araya getirmek. İçerinin, dışarıyla kurduğu diyalektiğe işaret ederken gelişen teknolojiyle değişen kamusal ve özel ayrıma kavramsal bir bakış açısı bulmak. Belki biri, belki hepsi...

Bu coğrafyaya 35 yıl önce babam Fikret Otyam ile gelmiştim. Küçük bir çocuk; cibinlikler, damda yıldızların izlendiği masal geceleri, ceylanlar ve mayın tarlaları... Sıcak ne demek o zaman anlamıştım. Hasreti, esmer gurbeti, tarihi, yokluğu ve varlığı gör-müştüm bu kadim coğrafyada. Yıllar sonra bölgedeki olumlu geli-şimi görmek beni heyecanlandırıyor. Babam, bir bardak çamurlu içme suyunun bile o zamanlar buralarda ne kadar değerli olduğu-

nu anlatırdı her zaman. Bu kez yeşillikler için-de gördüm şehri. Ve işte şimdi, Mardin’de, uluslararası bağlamda güncel sanatı konu-şuyoruz. Mardin Bi-enali, kentin tüm im-gelerine yeniden ve yeniden bakmak için hazır. Bu şehir, sa-natçıların yazacakları cümlelerle bitimsiz bir roman gibi tek-rar tekrar okunmayı bekliyor.

Tekrarın ve sanatın güzelliğiyle...

Page 42: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

40

Emel ERDAL ÇALIKOĞLU (‘89)

Deri Yaşlanması Engellenemez,Ama Geciktirilebilir Bir Süreçtir!Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Emel Erdal (’89) yaşlanmayı durdurmanın imkânsız olduğunu, ancak cildin erken yaşlanmasına neden olan etkenlerin bilinmesi halinde bu süreci geciktirmenin mümkün olduğunu söyledi. Erdal, cildi erken yaşlandıran etkenleri, “Sigara, alkol, genetik yatkınlık, güneş, yetersiz beslenme, stres, uykusuzluk ve soğuk” olarak sıraladı.

Doç. Dr. Erdal şunları söyledi; “Güneş, deri yaşlanmasını artıran en önemli faktör. Ülkemizde güneş, kışın bile kuvvetlidir. Hem yaz hem de kış öğlen saatlerinde (11:00 - 15:00 arası) güneşten kaçınmalı ve koruyucu ürünler kullanmalıyız. Bu konuda açık tenliler özellikle daha dikkatli olmalıdır. Güneş, koyu tenlilerde de kırışıklık ve lekelere yol açar. Bu lekeler gebelik, hormonal tedavi ve doğum kontrol haplarının kullanılması ile daha da belirgin hale gelir. Güneşte uzun süre kalmak deri kanseri riskini de artırır.

Bebek ve çocuklar da korunmalıdır. Çünkü bebeklikte ve çocuklukta alınan güneş ileride deri kanseri oluşumuna yol açabilir.

Bir diğer önemli deri yaşlanması nedeni ise sigara ve alkol kullanımıdır. Günde beşten fazla ve 10 yıldan daha uzun süreli sigara içenlerde deri kırışıklıklarının daha erken ve derin olduğu gözlenmiştir.

Ayrıca kış aylarında deri kuruluğu artar. Kuru deri kolay yaşlanır. Dermatolog tavsiyesi ile yaşa uygun kozmetiklerin kullanımı ile deri yaşlılığı geciktirebilir.

Çin’de yoğun olarak tüketilen yeşil çay ve soyanın, içerdikleri fenol ve genistein maddeleri nedeniyle yaşlanmayı geciktirdiği de kanıtlanmıştır. Yeşil çay ve soyanın cildi genç tuttuğu, deri kanseri oluşumunu engellediği de bilinmektedir.

Emel Erdal Çalıkoğlu

1971 yılında Afyon’da doğan Emel Erdal Çalıkoğlu 1989

yılında Tevfik Fikret Lisesi’nden mezun oldu. A.Ü. Tıp

Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı üniversitede Dermatoloji

ihtisasını tamamladı. 2000-2001 yıllarında Cenevre Kanton

Hastanesi’nde çalışmalarını sürdürdü. 2003 yılında Fatih

Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde doçentlik ünvanını aldı. 2004-

2010 yılları arasında Özel MESA Hastanesi’nde çalıştı. 2010 yılından bu yana Özel TOBB ETÜ Hastanesi’nde görev yapmaktadır. Çocuk

dermatolojisi, deri alerji testleri, mantar, ekzema tedavisi,

kimyasal peeling, kozmetik dermatoloji gibi konularda

çalışmaktadır.

Sağlık

Page 43: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

Beşeli Mühendislik Ltd.Şti. – Bülten Sokak 62/4, G.O.P./Ankara – (312) 468 46 30, 99

Page 44: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 45: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

Doğru karartasarruf olarak geri dönerDoğru karar verdiler...İstanbul’da bulunan gökdelenlerin yaklaşık %80’i ve Antalya’da bulunan beş yıldızlı hotellerin yaklaşık %60’ı yatırımlarında Grundfos’u tercih etti. Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı fabrikası Siemens ve yüzlerce fabrika ilk yatırım kararlarında yine Grundfos’u tercih etti.

Grundfos, az enerji tüketen yüksek verimli pompaları ve EFF1 motorları ve kendi ürettiği frekans konvertörleri ile yatırımcısına hep para ve konfor kazandırdı.

Dünyanın en hızlı büyüyen pompa üreticisidir. 65 yıl içinde ulaştığı 2,5 milyar Euro cirosu ve pompa & otomasyon teknolojisindeki üstünlüğü ile sektörünün lideridir.

www.grundfos.com.tr

Yetkili Bayii: BURÇ ATAK MÜHENDİSLİK LTD. ŞTİ.Bülten Sokak No: 62/3 Çankaya / ANKARA

Tel: 0312 427 00 80

Page 46: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 47: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 48: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 49: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 50: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ

CCTV KAMERALAR

ONUR - ALP

ALP ONU L R

Page 51: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ
Page 52: Okumak veya indirmek için TIKLAYINIZ