rükünleri ve yapýlýþý. a) · hazm a ve zeydîler e göre sünnettir. ca -ferîler ise secde,...

3
157 Secde Âyetleri. Kur’ân-ý Kerîm’de Allah’a secde etmeyi teþvik eden, secde edenle- ri öven ve secde etmeyenleri kýnayan bir- çok âyet bulunmaktadýr. Resûl-i Ekrem’in bunlardan bir kýsmýnýn okunmasý üzerine secde ettiðine ve secde edilmesini buyur- duðuna dair rivayetler nakledilmiþ, bun- larýn secdeyle ilgili âyetlerin asýllarý ve ön- de gelenleri (azâimü’s-sücûd) olduðu söylen- miþ, bu sebeple “secde âyetleri” sözü bel- li sayýdaki âyetleri ifade eden bir tabir ha- line gelmiþtir. Bu âyetlerin ortak özelliði doðrudan emir sîgasýyla veya secde et- meyenleri kýnama yoluyla secdenin em- redilmiþ olmasý yahut yerlerde ve gökler- de bütün varlýklarýn, müminlerin, melek- lerin veya peygamberlerin Allah’a secde ettiðinin haber verilmesidir. Secde âyetle- rinin muhtevasý da göz önüne alýndýðýn- da bu âyetleri okuyan veya dinleyen kim- senin secde etmesinin, hem emre uyma hem de secde etmekten kaçýnanlara mu- halefet etme anlamýna geldiði anlaþýlýr. Kur’an’daki secde âyetlerinin sayýsý hak- kýnda erken dönemde farklý görüþler ileri sürülmüþse de rivayetlerin derlenmesin- den sonra Ýslâm âlimleri arasýnda hâkim görüþ bunlarýn on bir-on beþ arasýnda ol- duðudur (Aynî, VII, 139). Üzerinde geniþ mutabakat bulunan en uzun listeye göre on beþ secde âyeti þunlardýr: el-A‘râf 7/ 206, er-Ra‘d 13/15, en-Nahl 16/49, el-Ýsrâ 17/107, Meryem 19/58, el-Hac 22/18 ve 77, el-Furkan 25/60, en-Neml 27/25, es-Sec- de 32/15, Sâd 38/24, Fussýlet 41/37, en- Necm 53/62, el-Ýnþikak 84/21, el-Alak 96/ 19. Bu listeye Hicr 15/98. veya Furkan 25/ 64. âyetleri ekleyenler de bulunmakla bir- likte bu görüþ genel kabul görmemiþtir. Hanefîler, Þâfiîler, Hanbelîler, Süfyân es- Sevrî, Ýbn Hazm ve Zeydîler’e göre secde âyetlerinin sayýsý on dört, Mâlikîler’de bir rivayete ve Ca‘ferîler’e göre on beþ, Mâli- kîler’de tercih edilen kavle göre on birdir. Hanefîler, Sevrî ve Ýbn Hazm biri hariç (el- Hac 22/77) diðerlerini kabul ederken Þâ- fiîler ve Hanbelîler Sâd sûresinin 24. âye- tinin þükür secdesiyle ilgili olduðu görü- þündedir. Mâlikîler’de sayýyý on bir kabul edenlere göre secde âyetleri Hanefîler’le ayný olup sadece listedeki son üç âyet sec- de âyeti deðildir. Sonuç olarak Hac sûresi- nin 77. âyeti ile Sâd, Necm, Ýnþikak, Alak sûrelerindeki âyetler hakkýnda âyetlerin içeriklerinin tilâvet secdesini gerektirip gerektirmeyeceðine dair farklý yorumlar veya Hz. Peygamber’den gelen farklý riva- yetler sebebiyle ihtilâf bulunmakla birlikte geriye kalan on âyet üzerinde görüþ birliði vardýr. Bunun yanýnda bazýlarýnda secde cümlesinin bitiþ yerleri hakkýnda da gö- rüþ ayrýlýklarý mevcut olup secde yerinin Nahl sûresinin 49. âyeti yerine 50. âyeti veya her ikisinin birden secde âyeti oldu- ðu, Ýsrâ sûresinin 107. âyeti yerine 109, Neml sûresinin 25. âyeti yerine 26, Fussý- let sûresinin 37. âyeti yerine 38. âyetlerde secde edileceði þeklinde görüþler vardýr (Ýbnü’l-Arabî, II, 829-833; Ýbn Kudâme, II, 352-358). Hükmü. Tilâvet secdesi Hanefîler’e ve Ýbn Teymiyye’ye göre okuyana ve dinleye- ne vâcip, diðer üç Sünnî mezhebe, Ýbn Hazm’a ve Zeydîler’e göre sünnettir. Ca‘- ferîler ise Secde, Fussýlet, Necm ve Alak sûrelerindeki secdenin farz, diðerlerinin sünnet olduðu görüþündedir (Tûsî, I, 114). Hanefîler, vâcip hükmünü delillendirmek üzere bazý hadislerin yaný sýra, “Böyleyken onlara ne oluyor da inanmýyorlar ve ken- dilerine Kur’an okunduðu zaman secde et- miyorlar?” meâlindeki âyetlerde (el-Ýnþi- kak 84/20-21) tilâvet secdesine iþaret edil- diðini ve secdeyi terketmenin kýnandýðýný söylerler. Diðer mezheplerde ise Hz. Pey- gamber’in secde âyetlerinde bazan sec- de edip bazan etmediðine dair rivayetler- le (Buhârî, “Sücûdü’l-Kur,ân”, 6; Müslim, “Mesâcid”, 106) Hz. Ömer ve Abdullah b. Ömer gibi sahâbîlerin görüþleri (Buhârî, “Sücûdü’l-Kur,ân”, 10) delil alýnýr. Þartlarý. Tilâvet secdesinin þartlarý ve rü- künleriyle ilgili hükümler genellikle nama- za veya kýraate kýyas yoluyla verilmiþtir; dolayýsýyla görüþ farklýlýklarý kendisine ben- zetilen asla göre deðiþiklik göstermekte- dir. A) Vücûb Þartlarý. Secdenin vâcip ve- ya sünnet olmasýnýn sebepleri okuma, din- leme ve iktidâdýr. Dolayýsýyla okuma, oku- yan, dinleyen ve namazda iktidâ ile ilgili ba- zý þartlar vardýr. 1. Okuma. Hanefîler’de bir görüþe göre âyetin çoðunun, tercih edilen görüþe göre ise secdeye delâlet eden kelime ile önceki veya sonraki bir kelimenin birlikte okunmasý secdenin vü- cûbu için yeterlidir. Þâfiîler’e göre âyetin tamamýnýn okunmasý ve okumanýn meþ- rû olmasý (âyet okumanýn mekruh kabul edildiði yerlerde okuma secdeyi gerektir- mez), okuma kastýnýn bulunmasý, Fâtiha’- yý okuyamama sebebiyle onun yerine okun- muþ olmamasý gerekir. Tercümesi okunan veya iþitilen secde âyetleriyle ilgili iki farklý görüþ vardýr. Secde âyetinin hecelenmesi veya sesli okunmadan yazýlmasý, görülme- si yahut gözle takip edilmesi secdeyi ge- rektirmez. 2. Okuyana secdenin gerekme- si için dinen mükellef sayýlmasý þartý ara- nýr. Dinleyen açýsýndan Hanefîler’e ve Þâ- fiîler’e göre okuyanýn sadece temyiz ehli Dilinden Kur’ân-ý Kerîm’in Faziletleri (Ýzmir 1981) ve Mehmet Besim Ýsmailefen- dioðlu’nun Kur’an-ý Kerim Tilavetinde Edeb (yüksek lisans tezi, 1987, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adlý çalýþmalarý konuy- la ilgili eserlerden bazýlarýdýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Tehânevî, Keþþâf, I, 171; Müsned, VI, 92; Taberî, Câmi £u’l-beyân, Kahire 1388/1968, I, 519-521; Dânî, et-Ta¼dîd fi’l-itšån ve’t-tecvîd (nþr. Ganim Kaddûrî Hamed), Baðdad 1407/1988, s. 70-95; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaký, Þu£abü’l-îmân (nþr. M. Saîd b. Besyûnî Zaðlûl), Beyrut 1410/1990, II, 372; Gazzâlî, ݼyâßü £ulûmi’d-dîn, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), I, 321-347; Zemahþerî, el-Keþþâf (Kahire), IV, 175; Ýbnü’l-Cevzî, Nüzhe- tü’l-a£yün, s. 220-222; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî- ¼u’l-³ayb, IV, 32; Kurtubî, el-Câmi £, I, 27-28; XVI, 222; Nevevî, et-Tibyân fî âdâbi ¼ameleti’l- Æurßân (nþr. Muhyiddin eþ-Þâmî), Beyrut 1407/ 1986, s. 26-87; Fîrûzâbâdî, Tenvîrü’l-mišbâs min tefsîri Ýbn £Abbâs, Kahire 1370/1951, s. 14; Ýb- nü’l-Cezerî, en-Neþr, I, 205-210; a.mlf., et-Tem- hîd fî £ilmi’t-tecvîd (nþr. Ganim Kaddûrî Hamed), Beyrut 1407/1986, s. 55-62; Süyûtî, el-Ýtšån fî £ulûmi’l-Æurßân, Beyrut 1973, I, 104-113; Hasan Saîd el-Kermî, el-Hâdî ilâ lu³ati’l-£Arab, Beyrut 1411/1991, I, 256-257; Fetâva’l-lecneti’d-dâßime li’l-bu¼û¦i’l-£ilmiyye ve’l-iftâß (nþr. Ahmed b. Ab- dürrezzâk ed-Düveyþ), Riyad 1412/1992, IV, 118- 119; Hayreddin Karaman v.dðr., Kur’an Yolu: Türk- çe Meâl ve Tefsir, Ankara 2006, I, 201; Richard C. Martin, “Tilawah”, ER, XIV, 526-530; Abdur- rahman Çetin, “Music in Qur’ânic Recitation”, Encyclopaedia of the Holy Qur’ân (ed. N. K. Singh – A. R. Agwan), Delhi 2000, III, 947-955; Ýb- rahim Hatiboðlu, “Leknevî”, DÝA, XXVII, 135; “Ce- vâzü kavli sadakallahü’l-.azîm ba.de kýrâ,eti’l- Kur,ân”, http://darulfatwa.org.au/content/view/ 1538/235/. ÿAbdurrahman Çetin TÝLÂVET SECDESÝ ( א ) Kur’an’da secde âyetinin okunmasý veya dinlenmesi halinde yapýlmasý gereken secde. ˜ Hz. Peygamber’in sözlü ve fiilî sünne- tiyle sabittir. Resûlullah, “Âdemoðlu sec- de âyetini okuyup secde edince þeytan að- lar ve, ‘Yazýklar olsun bana! Âdemoðlu sec- deyle emrolundu da hemen secde etti, cennet onundur; ben secdeyle emrolun- dum, ama secde etmekten kaçýndým, ba- na da cehennem vardýr’ diyerek oradan uzaklaþýr” meâlindeki hadisiyle konunun önemine dikkat çekmiþ (Müslim, “Îmân”, 133; Ýbn Mâce, “Ýkametü’s-salât”, 70), sec- de âyetlerini okuyunca secde etmiþ, onun- la birlikte ashabý da secdeye varmýþtýr (Buhârî, “Sücûdü’l-Kur,ân”, 8, 9; Müslim, “Mesâcid”, 103, 104). TÝLÂVET SECDESÝ

Upload: others

Post on 21-Oct-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

157

Secde Âyetleri. Kur’ân-ý Kerîm’de Allah’asecde etmeyi teþvik eden, secde edenle-ri öven ve secde etmeyenleri kýnayan bir-çok âyet bulunmaktadýr. Resûl-i Ekrem’inbunlardan bir kýsmýnýn okunmasý üzerinesecde ettiðine ve secde edilmesini buyur-duðuna dair rivayetler nakledilmiþ, bun-larýn secdeyle ilgili âyetlerin asýllarý ve ön-de gelenleri (azâimü’s-sücûd) olduðu söylen-miþ, bu sebeple “secde âyetleri” sözü bel-li sayýdaki âyetleri ifade eden bir tabir ha-line gelmiþtir. Bu âyetlerin ortak özelliðidoðrudan emir sîgasýyla veya secde et-meyenleri kýnama yoluyla secdenin em-redilmiþ olmasý yahut yerlerde ve gökler-de bütün varlýklarýn, müminlerin, melek-lerin veya peygamberlerin Allah’a secdeettiðinin haber verilmesidir. Secde âyetle-rinin muhtevasý da göz önüne alýndýðýn-da bu âyetleri okuyan veya dinleyen kim-senin secde etmesinin, hem emre uymahem de secde etmekten kaçýnanlara mu-halefet etme anlamýna geldiði anlaþýlýr.Kur’an’daki secde âyetlerinin sayýsý hak-kýnda erken dönemde farklý görüþler ilerisürülmüþse de rivayetlerin derlenmesin-den sonra Ýslâm âlimleri arasýnda hâkimgörüþ bunlarýn on bir-on beþ arasýnda ol-duðudur (Aynî, VII, 139). Üzerinde geniþmutabakat bulunan en uzun listeye göreon beþ secde âyeti þunlardýr: el-A‘râf 7/206, er-Ra‘d 13/15, en-Nahl 16/49, el-Ýsrâ17/107, Meryem 19/58, el-Hac 22/18 ve 77,el-Furkan 25/60, en-Neml 27/25, es-Sec-de 32/15, Sâd 38/24, Fussýlet 41/37, en-Necm 53/62, el-Ýnþikak 84/21, el-Alak 96/19. Bu listeye Hicr 15/98. veya Furkan 25/64. âyetleri ekleyenler de bulunmakla bir-likte bu görüþ genel kabul görmemiþtir.Hanefîler, Þâfiîler, Hanbelîler, Süfyân es-Sevrî, Ýbn Hazm ve Zeydîler’e göre secdeâyetlerinin sayýsý on dört, Mâlikîler’de birrivayete ve Ca‘ferîler’e göre on beþ, Mâli-kîler’de tercih edilen kavle göre on birdir.Hanefîler, Sevrî ve Ýbn Hazm biri hariç (el-Hac 22/77) diðerlerini kabul ederken Þâ-fiîler ve Hanbelîler Sâd sûresinin 24. âye-tinin þükür secdesiyle ilgili olduðu görü-þündedir. Mâlikîler’de sayýyý on bir kabuledenlere göre secde âyetleri Hanefîler’leayný olup sadece listedeki son üç âyet sec-de âyeti deðildir. Sonuç olarak Hac sûresi-nin 77. âyeti ile Sâd, Necm, Ýnþikak, Alaksûrelerindeki âyetler hakkýnda âyetleriniçeriklerinin tilâvet secdesini gerektiripgerektirmeyeceðine dair farklý yorumlarveya Hz. Peygamber’den gelen farklý riva-yetler sebebiyle ihtilâf bulunmakla birliktegeriye kalan on âyet üzerinde görüþ birliðivardýr. Bunun yanýnda bazýlarýnda secde

cümlesinin bitiþ yerleri hakkýnda da gö-rüþ ayrýlýklarý mevcut olup secde yerininNahl sûresinin 49. âyeti yerine 50. âyetiveya her ikisinin birden secde âyeti oldu-ðu, Ýsrâ sûresinin 107. âyeti yerine 109,Neml sûresinin 25. âyeti yerine 26, Fussý-let sûresinin 37. âyeti yerine 38. âyetlerdesecde edileceði þeklinde görüþler vardýr(Ýbnü’l-Arabî, II, 829-833; Ýbn Kudâme, II,352-358).

Hükmü. Tilâvet secdesi Hanefîler’e veÝbn Teymiyye’ye göre okuyana ve dinleye-ne vâcip, diðer üç Sünnî mezhebe, ÝbnHazm’a ve Zeydîler’e göre sünnettir. Ca‘-ferîler ise Secde, Fussýlet, Necm ve Alaksûrelerindeki secdenin farz, diðerlerininsünnet olduðu görüþündedir (Tûsî, I, 114).Hanefîler, vâcip hükmünü delillendirmeküzere bazý hadislerin yaný sýra, “Böyleykenonlara ne oluyor da inanmýyorlar ve ken-dilerine Kur’an okunduðu zaman secde et-miyorlar?” meâlindeki âyetlerde (el-Ýnþi-kak 84/20-21) tilâvet secdesine iþaret edil-diðini ve secdeyi terketmenin kýnandýðýnýsöylerler. Diðer mezheplerde ise Hz. Pey-gamber’in secde âyetlerinde bazan sec-de edip bazan etmediðine dair rivayetler-le (Buhârî, “Sücûdü’l-Kur,ân”, 6; Müslim,“Mesâcid”, 106) Hz. Ömer ve Abdullah b.Ömer gibi sahâbîlerin görüþleri (Buhârî,“Sücûdü’l-Kur,ân”, 10) delil alýnýr.

Þartlarý. Tilâvet secdesinin þartlarý ve rü-künleriyle ilgili hükümler genellikle nama-za veya kýraate kýyas yoluyla verilmiþtir;dolayýsýyla görüþ farklýlýklarý kendisine ben-zetilen asla göre deðiþiklik göstermekte-dir. A) Vücûb Þartlarý. Secdenin vâcip ve-ya sünnet olmasýnýn sebepleri okuma, din-leme ve iktidâdýr. Dolayýsýyla okuma, oku-yan, dinleyen ve namazda iktidâ ile ilgili ba-zý þartlar vardýr. 1. Okuma. Hanefîler’debir görüþe göre âyetin çoðunun, tercihedilen görüþe göre ise secdeye delâleteden kelime ile önceki veya sonraki birkelimenin birlikte okunmasý secdenin vü-cûbu için yeterlidir. Þâfiîler’e göre âyetintamamýnýn okunmasý ve okumanýn meþ-rû olmasý (âyet okumanýn mekruh kabuledildiði yerlerde okuma secdeyi gerektir-mez), okuma kastýnýn bulunmasý, Fâtiha’-yý okuyamama sebebiyle onun yerine okun-muþ olmamasý gerekir. Tercümesi okunanveya iþitilen secde âyetleriyle ilgili iki farklýgörüþ vardýr. Secde âyetinin hecelenmesiveya sesli okunmadan yazýlmasý, görülme-si yahut gözle takip edilmesi secdeyi ge-rektirmez. 2. Okuyana secdenin gerekme-si için dinen mükellef sayýlmasý þartý ara-nýr. Dinleyen açýsýndan Hanefîler’e ve Þâ-fiîler’e göre okuyanýn sadece temyiz ehli

Dilinden Kur’ân-ý Kerîm’in Faziletleri(Ýzmir 1981) ve Mehmet Besim Ýsmailefen-dioðlu’nun Kur’an-ý Kerim TilavetindeEdeb (yüksek lisans tezi, 1987, MÜ SosyalBilimler Enstitüsü) adlý çalýþmalarý konuy-la ilgili eserlerden bazýlarýdýr.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Tehânevî, Keþþâf, I, 171; Müsned, VI, 92; Taberî,Câmi£u’l-beyân, Kahire 1388/1968, I, 519-521;Dânî, et-Ta¼dîd fi’l-itšån ve’t-tecvîd (nþr. GanimKaddûrî Hamed), Baðdad 1407/1988, s. 70-95;Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaký, Þu£abü’l-îmân (nþr.M. Saîd b. Besyûnî Zaðlûl), Beyrut 1410/1990,II, 372; Gazzâlî, ݼyâßü £ulûmi’d-dîn, Beyrut, ts.(Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), I, 321-347; Zemahþerî,el-Keþþâf (Kahire), IV, 175; Ýbnü’l-Cevzî, Nüzhe-tü’l-a£yün, s. 220-222; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî-¼u’l-³ayb, IV, 32; Kurtubî, el-Câmi £, I, 27-28;XVI, 222; Nevevî, et-Tibyân fî âdâbi ¼ameleti’l-Æurßân (nþr. Muhyiddin eþ-Þâmî), Beyrut 1407/1986, s. 26-87; Fîrûzâbâdî, Tenvîrü’l-mišbâs mintefsîri Ýbn £Abbâs, Kahire 1370/1951, s. 14; Ýb-nü’l-Cezerî, en-Neþr, I, 205-210; a.mlf., et-Tem-hîd fî £ilmi’t-tecvîd (nþr. Ganim Kaddûrî Hamed),Beyrut 1407/1986, s. 55-62; Süyûtî, el-Ýtšån fî£ulûmi’l-Æurßân, Beyrut 1973, I, 104-113; HasanSaîd el-Kermî, el-Hâdî ilâ lu³ati’l-£Arab, Beyrut1411/1991, I, 256-257; Fetâva’l-lecneti’d-dâßimeli’l-bu¼û¦i’l-£ilmiyye ve’l-iftâß (nþr. Ahmed b. Ab-dürrezzâk ed-Düveyþ), Riyad 1412/1992, IV, 118-119; Hayreddin Karaman v.dðr., Kur’an Yolu: Türk-çe Meâl ve Tefsir, Ankara 2006, I, 201; RichardC. Martin, “Tilawah”, ER, XIV, 526-530; Abdur-rahman Çetin, “Music in Qur’ânic Recitation”,Encyclopaedia of the Holy Qur’ân (ed. N. K.Singh – A. R. Agwan), Delhi 2000, III, 947-955; Ýb-rahim Hatiboðlu, “Leknevî”, DÝA, XXVII, 135; “Ce-vâzü kavli sadakallahü’l-.azîm ba.de kýrâ,eti’l-Kur,ân”, http://darulfatwa.org.au/content/view/1538/235/.

ÿAbdurrahman Çetin

– —TÝLÂVET SECDESÝ

א����� ) ���� )

Kur’an’da secde âyetinin okunmasýveya dinlenmesi halindeyapýlmasý gereken secde.˜ ™

Hz. Peygamber’in sözlü ve fiilî sünne-tiyle sabittir. Resûlullah, “Âdemoðlu sec-de âyetini okuyup secde edince þeytan að-lar ve, ‘Yazýklar olsun bana! Âdemoðlu sec-deyle emrolundu da hemen secde etti,cennet onundur; ben secdeyle emrolun-dum, ama secde etmekten kaçýndým, ba-na da cehennem vardýr’ diyerek oradanuzaklaþýr” meâlindeki hadisiyle konununönemine dikkat çekmiþ (Müslim, “Îmân”,133; Ýbn Mâce, “Ýkametü’s-salât”, 70), sec-de âyetlerini okuyunca secde etmiþ, onun-la birlikte ashabý da secdeye varmýþtýr(Buhârî, “Sücûdü’l-Kur,ân”, 8, 9; Müslim,“Mesâcid”, 103, 104).

TÝLÂVET SECDESÝ

158

TÝLÂVET SECDESÝ

bir fiil iþlenmedikçe yapýlabilir; namaz son-rasýna ertelenmesi Hanefîler’e göre tahrî-men mekruhtur.

Rükünleri ve Yapýlýþý. A) Secde âyeti na-maz dýþýnda okunursa Hanefîler’e, Mâli-kîler’e, Ýbn Teymiyye’ye ve Hanbelîler’debir görüþe göre tilâvet secdesinin tek birrüknü vardýr, o da secdedir; elleri kaldýr-maksýzýn bir defa “Allahüekber” denilereksecdeye varýlýr; secdede üç defa “sübhâ-ne rabbiye’l-a‘lâ” denildikten sonra yinetekbirle kalkýlýr. Secdede tesbih, hamd vedua edilebilir (iki farklý dua için bk. Müs-lim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 201; Ebû Dâvûd,“Sücûdü’l-Kur,ân”, 7; ayrýca bk. el-Ýsrâ 17/108). Secdeden kalkarken “Semi‘nâ veeta‘nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-ma-sîr” âyetinin okunmasý (el-Bakara 2/285)müstehaptýr. Otururken âyeti iþiten kiþiayaða kalkmadan secdeye gidebilir; sec-deden sonra da ayaða kalkmasý gerekmez;ancak her iki durumda da ayaða kalkmakmüstehaptýr. Topluluk içinde secde âyetiokunduðunda tek tek veya cemaat halin-de secde edilebilir. Cemaat halinde secdeedilecekse saf olma zorunluluðu yoktur.Þâfiîler’e göre secdenin yaný sýra niyet, if-titah tekbiri ve selâm vermek de tilâvetsecdesinin rükünlerindendir; niyetten son-ra eller kaldýrýlarak iftitah tekbiri alýnýr, ar-dýndan eller kaldýrýlmadan ikinci bir tek-birle secde yapýlýr, secdeden sonra her-hangi bir dua okunmaksýzýn kýsa süre otu-rulup selâm verilir. Mâlikîler’den Ebû Be-kir Ýbnü’l-Arabî’ye göre de tekbir ve selâmrükündür (A¼kâmü’l-Æurßân, II, 831). Han-belîler’e göre ise secdeye varmak, secde-den kalkmak ve ilk selâm rükündür; tektekbir alýnýr ve eller kaldýrýlýr. Hatip minber-de iken bir secde âyeti okursa minberdeniner ve cemaatle birlikte secde eder. Se-ferde nâfile namaza kýyasla hangi tarafadönülürse dönülsün binek üstünde secdecâizdir; seferîlik dýþýnda ise Mâlikîler’e gö-re binekten inmek gerekir. Ayný secde âye-ti birden fazla okunursa Hanefîler’e göremeclis birliði esastýr, hepsi için bir secdeyeterlidir; diðer mezheplerde de hepsininsonunda olmak þartýyla bir secdenin ye-terli sayýlacaðý þeklinde görüþler vardýr.Farklý âyetler okunursa ayný mecliste ol-sa bile her biri için ayrý secde yapýlýr. B)Namazda okunduðunda kýraatin sonun-da ise Hanefîler’e göre rükû secde yerinegeçer; diðerlerine göre ayrý bir secde yap-mak gerekir. Hanefîler’e göre secde âye-tinden sonra en fazla üç kýsa âyet dahaokunacaksa namazýn rükûu veya secde-siyle yetinilir (Ýbn Âbidîn, II, 586-587). Ký-raatin ortasýna rastgelirse âyet okunduk-

tan sonra eller kaldýrýlmadan tekbir alý-narak doðrudan secdeye varýlýr, ardýndantekrar tekbir alýnarak kalkýlýr ve kýraatedevam edilir. Mâlikîler’e göre farz namaz-da içinde secde âyeti bulunan bir bölümokumak mekruhtur. Namaz kýlan kiþi na-maz dýþýndaki birinden âyet duysa secde-yi namaz dýþýnda yapar. Namazda olma-yan birinin namaz kýlandan âyeti iþitmesihalinde ise secde namaz dýþýndaki gibidir.

Namazý bozan hususlar tilâvet secde-sini de bozar. Ancak Hanefîler’e göre na-mazdan farklý olarak kadýnlarýn erkekler-le ayný hizada namaza durmasý (muhâzât)secdeyi bozmadýðý gibi gülmek de abdes-ti bozmaz, yalnýzca secde iade edilir. Ha-nefîler’e göre bozulan secdenin kazâsý ge-rekir. Sünnet hükmünü veren diðer mez-heplerde ise ifsat edilen nâfilenin kazâsý-ný gerekli görenlere göre secde de kazâedilmelidir. Þâfiîler’e göre vakit darlýðý vb.bir sebeple secde yapamayacak durum-da olan kiþi tahiyyetü’l-mescid yerine tes-bihte bulunduðu gibi bu durumda da tes-bihte bulunabilir.

Mushaflarda secde âyetlerini göster-mek için secde iþareti koyma uygulama-sýnýn ilk defa ne zaman baþladýðý bilinme-mekle beraber erken devirlerden itibarenbu tür iþaretlerin konulduðu anlaþýlmak-tadýr. Secde âyetinin yeri, genellikle sayfakenarýna ve âyetin hizasýna süslü bir mo-tif içine “����” ibaresi yazýlarak gösteri-lir. “Secde gülü” de denilen bu motifler ba-sit bir daire, bir mescid gibi veya baþkabir þekilde olabilir. Bazý mushaflarda sec-de iþareti âyetin bittiði yerde âyet numa-rasýndan önce, “����” ibaresi de sayfakenarýna konulmaktadýr.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Ýbn Hazm, el-Mu¼allâ, V, 105-111; Ebû Ca‘feret-Tûsî, el-Mebsû¹ fî fýšhi’l-Ýmâmiyye (nþr. M.Taký el-Keþfî), Tahran 1387, I, 113-114; Ebû Be-kir Ýbnü’l-Arabî, A¼kâmü’l-Æurßân (nþr. Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1394/1974, II, 829-833; Kâsânî,Bedâßi £, I, 179-194; Muvaffakuddin Ýbn Kudâme,el-Mu³nî (nþr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Tür-kî – Abdülfettâh M. el-Hulv), Riyad 1417/1997,II, 352-372; Kurtubî, el-Câmi£, VII, 357-359; X,63; Nevevî, el-Mecmû£, III, 551-569; Þehâbeddinel-Karâfî, e×-¬aÅîre (nþr. Saîd A‘râb), Beyrut 1994,II, 410-416; Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, Mecmû£a-tü’l-fetâvâ (nþr. Âmir el-Cezzâr – Enver el-Bâz),Mansûre 1426/2005, XXIII, 83-105 (bu bölümünmüstakil baskýsý için bk. Sücûdü’t-tilâve me£ânîhve a¼kâmüh [nþr. Fevvâz Ahmed Zemerlî], Bey-rut 1426/2005); Ýbnü’l-Murtazâ, el-Ba¼rü’z-zeÅ-Åâr (nþr. Abdullah b. Abdülkerîm el-Cürâfî), San‘a1409/1988, I, 342-345; Ýbn Hacer el-Askalânî,Fet¼u’l-bârî (nþr. Ebû Kuteybe Nazar b. Muham-med el-Fâryâbî), Riyad 1426/2005, III, 439-454;Bedreddin el-Aynî, £Umdetü’l-šårî (nþr. AbdullahMahmûd M. Ömer), Beyrut 1421/2001, VII, 136-164; Ýbn Âbidîn, Reddü’l-mu¼târ (nþr. Ali M.

olmasý yeterlidir; Müslümanlýk, bulûð, ta-hâret gibi þartlar aranmaz; mecnun, bay-gýn, uykudaki kiþinin tilâvetiyle vâcip ol-maz. Þâfiîler’e göre sarhoþluk ve cünüp-lük gibi âyet okumanýn haram olduðu du-rumlarda dinleyene hüküm gerekmez; ay-rýca okuma kastý da bulunmalýdýr. Mâlikî-ler’e göre dinleyene hükmün gerekmesiiçin okuyanýn mükellef ve dinleyene imam-lýk yapmaya ehil sayýlmasý, Hanbelîler’e gö-re bunlarýn yanýnda okuyanýn okumanýnardýndan secde etmesi gerekir. Radyo veteyp gibi nakil ve kayýt âletleriyle nakledi-len okumalarýn secdeyi gerektirip gerek-tirmeyeceði hususunda üç farklý görüþ ile-ri sürülmüþse de bunlar sesi bütün özel-likleriyle naklettiklerinden secde yapýlaca-ðý görüþü aðýr basar. 3. Dinleyene secde-nin gerekmesi için mükellef olmasý þartýaranýr. Þâfiîler ile Hanefîler’e göre iþitmeyeterlidir; diðer mezheplere göre ise din-leme kastý da bulunmalýdýr. Tilâvet secde-si ibadet içeriðinin ötesinde bir inanç an-lamý taþýdýðýndan abdestsiz olanlarýn vehayýzlý kadýnlarýn bile hemen secdeye ka-panarak itaat ettiklerini göstermelerininuygun olacaðýný söyleyenler varsa da âlim-lerin çoðunluðu abdest þartýný gerekli gö-rür; abdesti olmayanlar abdest aldýktansonra secde ederler; hayýz veya nifas gibibir özrü bulunanlardan ise namaz gibi sec-de de düþer. 4. Ýktidâ. Cemaat okunanýiþitmese bile imama uyarak secde yapar.Namazda olan kiþi namaz dýþýnda veyabaþka bir namazda olanýn okumasýna uya-rak secde yapamayacaðý gibi imama uyankiþi namazda okuduðu secde âyeti sebe-biyle de kendi baþýna secde yapamaz.

B) Edâ Þartlarý. Tilâvet secdesinde na-mazdaki gibi tahâret, kýble, setr-i avret, va-kit ve niyet þartlarý aranýr. Âyet namaz dý-þýnda okunmuþsa Hanefîler’e göre vakti ge-niþ olup namaz kýlmanýn mekruh olduðuüç vakit dýþýndaki bütün vakitlerde yapýla-bilir; ancak unutulabileceði için uzun süreertelememek gerekir. Þâfiîler’e göre mek-ruh vakitler dahil her vakitte secde yapý-labilir; ancak okumadan hemen sonra sec-de edilmeli, araya uzun süre girmemeli-dir. Hanbelîler’e göre tilâvetle secde ara-sýnda örfen uzun sayýlabilecek bir süre bu-lunmamalýdýr. Öte yandan Ýbn Hazm ký-yasý reddettiðinden rivayetle desteklen-meyen tahâret, kýble, vakit gibi þartlarý ka-bul etmez. Ýbn Teymiyye’ye göre de tahâ-ret efdal olmakla birlikte þart deðildir.Âyet namazda okunursa tilâvet secdesi-nin namaz içinde yapýlmasý gerekir, namazdýþýnda kazâsý yoktur; sehven terkedilmiþ-se selâmdan hemen sonra namaza aykýrý

159

yer” karþýlýðýnda Tilimsân adý verildiði gö-rüþü de vardýr. Bazý kaynaklarda Tilim-sân’ýn bulunduðu yer için “aynü’l-hacer,aynü’l-hût, aynü’l-muhâcir” gibi tabirlerkullanýlýr. Avrupa kaynaklarýnda þehrin adýTlemcen olarak geçer. Agadir, Tagrart, Ci-dâr, Tilimsân ve Mansûre’den Tilimsân dý-þýndakiler tarihî birer adlandýrma þeklin-de kalmýþtýr.

En eski çaðlardan beri yerleþim yeri ol-duðu anlaþýlan bölgede Romalýlar II. yüz-yýlda bugünkü þehrin yakýnýndaki Agadir’ikurdular ve buraya Latince “bahçeler” an-lamýnda Pomaria adýný verdiler. 456 yýlýndaKuzey Afrika’daki Roma hâkimiyetini so-na erdiren Vandal istilâsýnýn ardýndan Ber-berî kabileleri arasýnda paylaþýlarak idareedilen þehir daha sonra Agadir adýyla ta-nýndý. Ýbn Haldûn’a göre Emevîler döne-mindeki fetihler öncesinde burasý Berberî-ler’in Zenâte kolundan Benî Ýfren ve Mað-râve kabilelerinin yurdu idi. Agadir Kale-si’ni Benî Ýfren inþa etti. Tilimsân ve çev-resi, Emevîler devrinde 55-62 (675-681) yýl-larý arasýnda Ýfrîkýye valiliði yapan Ebü’l-Muhâcir Dînâr tarafýndan fethedildi. Da-ha sonra Tilimsân, Hâricîler’in Sufriyye ko-lunun merkezi oldu. Abbâsîler dönemindedevletin Kuzey Afrika’daki sýnýrlarýnýn enuç noktasýný Tilimsân yakýnýndaki Þelif va-disi oluþturuyordu. Sufriyye koluna men-sup Benî Ýfren kabilesi, Ebû Kurre önder-liðinde bütün Maðrib Hâricîleri’ni 154’te(771) buradan hareketle toplayarak büyükbir direniþ baþlattý.

Ýdrîsîler’in kurucusu I. Ýdrîs, 174 (790)yýlýnda Zenâte Berberîleri’ni itaat altýna al-

mak için Maðrâve’nin reisi Muhammed b.Hazer el-Maðrâvî’nin desteðiyle Tilimsânve çevresini ele geçirdi. Bir süre buradakalýp þimdiki Tilimsân büyük camisinin te-mellerini attý. Ardýndan kendisi Maðrib-iAksâ’ya giderken Tilimsân’a kardeþini valitayin etti. 199’da (814) II. Ýdrîs üç yýl bu-rada kalarak büyük camiyi tamamladý. Fâ-týmîler, Mehdiye’den doðuya doðru iler-ledikleri sýrada 931 yýlýnda kendileriyle iþbirliði yapan Tilimsân’a girerek Ýdrîsî vali-sini uzaklaþtýrdýlar ve þehri 955 yýlýna ka-dar ellerinde tuttular. Endülüs Emevî Ha-lifesi III. Abdurrahman, Fâtýmî idaresin-deki Maðrib-i Evsat’ý ele geçirip burasýnýbütün Zenâteliler’in emîri olan Benî Ýf-ren’den Ya‘lâ b. Muhammed’e verdi, ken-disini Tilimsân valisi yaptý. Ancak þehrinvalisi Fâtýmî kumandanlarýndan Cevher es-Sýkýllî tarafýndan öldürülünce Maðrib’dekarýþýklýklar ortaya çýktý. Maðrib’in Fâtý-mîler’in elinden çýkmasý ve ardýndan BenîHilâl Araplarý’nýn bölgeye akýn etmesiyleTilimsân hâkimiyet mücadelelerine sahneoldu.

1080 yýlýnda Murâbýt Hükümdarý Yûsufb. Tâþfîn, Tilimsân ve çevresindeki Zenâ-te Berberîleri’nin hâkimiyetine son veripþehrin merkezini Agadir’den biraz dahabatýda kurduðu Tagrart’a taþýdý. Murâbýt-lar’ýn önemli merkezlerinden olan bugün-kü Moritanya, Fas ve Cezayir’in batýsý ileBatý Sahrâ bölgesindeki yerler bir süre bu-radan yönetildi. Tilimsân ismi de ilk defabu dönemde kullanýlmaya baþlandý ve ký-sa zamanda Agadir ile Tagrart birleþerekgünümüzdeki ana þehrin teþekkülü ta-

Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut1415/1994, II, 575-597; Muhammed b. Ahmeded-Desûký, ¥âþiye £ale’þ-þer¼i’l-kebîr (nþr. Mu-hammed Ýlîþ), Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), I, 306-312;Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýšhü’l-Ýslâmî ve edilletüh,Dýmaþk 1405/1985, II, 109-127; H. Yunus Apay-dýn, “Tilâvet Secdesi”, Ýlmihal, Ankara 2006, I,352-354; Fehd b. Abdülazîz el-Fâzýl, “Secedâtü’l-Kur,ân: Ahkâm ve tevcîhât”, Mecelletü’l-Bu¼û-¦i’l-Ýslâmiyye, sy. 71, Riyad 1424-25/2004, s. 93-193; “Sücûdü’t-tilâve”, Mv.F, XXIV, 212-233; Be-þir Gözübenli, “Tilâvet Secdesi”, Ýslâm’da Ýnanç,Ýbadet ve Günlük Yaþayýþ Ansiklopedisi, Ýstan-bul 1997, IV, 375-379.

ÿAbdurrahman Çetin

– —TÝLÝMSÂN

( ������ )

Cezayir’de bir þehir ve bu þehrinmerkez olduðu idarî birim.

˜ ™

Cezayir’in kuzeybatýsýnda Fas sýnýrýnayakýn bölgede yer alýr. Tilimsân (Tlemsen)bölgedeki Fas, Vehrân, Vücde gibi þehir-ler içinde ticaret yolu üzerindeki merkezîkonumuyla öne çýkmaktadýr. Modern dö-nemdeki Cezayir þehri merkezli idarî tak-simatýn oluþmasýndan çok önce Tilimsân,bugün Orta Maðrib denilen tarihî Mað-rib-i Evsat’ta Murâbýtlar’a ve Abdülvâdî-ler’e baþþehirlik yapan çok önemli bir þe-hirdi. Atlas daðlarýnýn bir kýsmýný oluþtu-ran ve þehirle ayný adý taþýyan, 1842 m.râkýma sahip Tilimsân daðýnýn kuzey ete-ðinde 806 m. yükseklikteki noktada mey-ve bahçeleri arasýnda kurulmuþ olup etra-fý ormanlarla çevrilidir. Fas þehriyle Veh-rân arasýnda ve Akdeniz’den Sahrâ’ya ge-çiþ noktasýnda denize 50 km. kuþ uçuþumesafede bulunur. Bölgede “Maðrib’in in-cisi” ve çok sayýda tarihî eserleri dolayýsýy-la “müze þehir” diye bilinmektedir. V. (XI.)yüzyýlda Ebû Ubeyd el-Bekrî ve VI. (XII.)yüzyýlda Þerîf el-Ýdrîsî gibi Ýslâm coðraf-yacýlarý buranýn hamamlarýndan ve su de-ðirmenlerinden bahseder. Tilimsân keli-mesinin menþei hakkýnda daha ziyade söz-lü gelenekle aktarýlan farklý rivayetler ilerisürülmektedir. Berberîce’de “su kaynaðý”anlamýnda tilmas kelimesinin çoðulu ola-rak tilimsândan geldiði görüþü en yaygýnolanýdýr. Yine Berberîce’de Agadir (ambar)ve Tagrart (çekirdek) diye isimlendirilen ta-rihî iki þehrin arasýnda kurulup onlarla bir-likte hepsine Tilimsân (tohum ambarý) de-nildiði ileri sürülür. Coðrafî olarak denizlekaranýn, çölle daðlarýn kesiþme noktasýn-da yer aldýðýndan, Berberîler’in Zenâte ko-lu lehçesinde “toplanma” karþýlýðýnda ta-lam ve “iki” anlamýnda sân kelimelerininbirleþmesiyle “iki farklý özelliðin buluþtuðu

TÝLÝMSÂN

Tilimsân’dan bir görünüþ