sİ kızıl bayrak 10-44

32

Upload: kizilbayrak

Post on 05-Feb-2016

268 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-44 / Kasım

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-44
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERDevlet terörüne karşı

mücadeleyi büyütmeliyiz! . . . . . . . . . . . 3

Devletin zirvesinden füze kalkanına

onay..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Sözleşmeli askerlikten

profesyonel orduya doğru... . . . . . . . . . . 5

Karadağ cinayeti davasının ikinci

duruşması görüldü! . . . . . . . . . . . . . . . 6-7

Müdahil avukatların görüşleri.... . . . . 8-9

Yargı Festus Okey cinayetini örtbas

etmeye çalışıyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . 10

TÜSİAD baronları hükümetle

“yuvarlak masa”da buluştu. . . . . . . . . . 11

MAS-DAF direnişinde

vahşi saldırı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Metalde

uyuşmazlık zaptı tutuldu. . . . . . . . . . . . 13

MESS dayatmalarına karşı eylemler . . 14

MESS Grup TİS süreci üzerine

Ford Otosan işçisi ile konuştuk.... .. . . . 15

Partinin kazanımları

ve yeni dönemde

yüklenme alanları . . . . . . . . . . . . . 16-18

Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için

anlamı - Alaattin Karadar . . . . . . . . . . . 19

İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal

Sorun” paneli.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Paşabahçe kazandı,

sıra BETESAN’da! .... . . . . . . . . . . . . . 21

KESK’te bildik tartışmalar!... . . . . . . . 22

Eruslu’da baskılar sürüyor...... . . . . . . . 23

Gençlik gelecek ve özgürlük

için alanlardaydı!”....... . . . . . . . . . . 24-25

Şura’da gerici

politikalalar öne çıktı…” . . . . . . . . . . 26

Irak’ta siyasi kaos

ve gösterdikleri ” . . . . . . . . . . . . . . . . 27

ABD ara seçimlerinde Obama hezimete

uğradı.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

İşçi ve emekçiler ayakta!.......…. . . . . . 29

25 Kasım’da mücadele alanlarına!…. . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Bu hafta gazetimizin sayfalarında Alaattin yoldaşlailgili haber ve yazılar belirgin bir ağırlık oluşturuyor.Çünkü geçtiğimiz günlerde yoldaşımızınkatledilmesiyle ilgili açılan davanın ikinci duruşmasıgörüldü. Bu göstermelik davanın katillerin aklanmasınadönüştürülmemesi için günler öncesinden başlatılanhazırlıkların sonucunda, duruşmanın yapıldığı adliyeönü bir eylem alanı haline getirildi. İçeride de,kalabalık bir avukat grubu ile aydın, milletvekili veörgüt temsilcilerinden olaşan bir kitle aynı kararlılıklayerlerini aldılar. Böylelikle katillerin aklanmasına izinverilmeyeceği net biçimde gösterilmiş oldu.

Mahkeme heyeti ise katil polisi tutuklamamaktaısrar ederken avukatların bir dizi talebini de kabulederek bir sonraki duruşmayı 21 Nisan 2011 tarihineerteledi.

Katillerden hesap sorma mücadelemiz kesintisizbiçimde devam edecektir. İlk sınav ise alçak katliamınyıldönümü.

Yoldaşımızın katledilmesinin üzerinden bir yıl geçti.Katil şebekesi Alaattin'i bir 19 Kasım akşamıkatletmişti. Üzerinden bir yıl geçmiş olsa da yaramızhala sıcak, öfkemiz hala taze! Bundan sonra da aradanne kadar zaman geçse de öyle kalacak!

Bunun için 19 Kasım günü öfkeli yumruklarımız vehesap sorma kararlılığımızla Alaattin'i anacak,katillerini lanetleyeceğiz. Bu amaçla birçok ilde eylemve etkinlikler düzenleniyor. Eylem ve etkinliklerin iseiki ana merkezi var. Birisi katliamın gerçekleştirildiğiİstanbul-Esenyurt, diğeri ise yoldaşımızın mezarınınbulunduğu Hatay'dır. Esenyurt'ta 19 Kasım akşamımeşalelerle yoldaşın katledildiği noktaya yürüyeceğiz.Hatay'da ise aynı gün O'nu kucaklamak için anıtmezarında olacağız.

Eylem ve etkinliklerin ayrıntılı tam programınısitemizden öğrenebilirsiniz.

***Gazetemizin sayfalarında belirgin bir yer tutan diğer

bir gündem başlığı ise uyuşmazlıkla sonuçlanan MESSGrup TİS görüşmeleri. MESS'in işçi sınıfına yönelikkapsamlı bir saldırının ilk perdesini açtığı TİS sürecininbu aşamasında, metal işçileri sokaklara çıktılar.

Eylemlerin önümüzdeki günlerde yoğunluk kazanmasıbekleniyor. Çünkü hem alınmış somut eylem kararları,hem de sayfalarımıza da yansıdığı gibi fabrikalardapatlamaya hazır büyük öfke var. Bundan dolayı TürkMetal çetesi bile eylem yapma gereği duyuyor.

Sınıf hareketinin geleceği üzerinde çok önemlietkilerde bulunacak olan bu sürece olabildiğince güçlüve etkili bir tarzda yüklenebilmeyi başarabilmekzorundayız. İhanet çetesinin geçmişte bayram tatillerinisatış için kullandığını da düşünerek önümüzdeki tatilgünlerinde rehavete kapılmadan çalışmalarımızısürdürmeli, özellikle de yapılacak eylemlere en güçlübir katılımı örgütlemek için üzerimize düşeniyapmalıyız.

***Uzun bayram tatili dolayısıyla yaşanabilecek

dağıtım ve baskı sorunlarından dolayı gazetemize birsayı ara veriyor. Bu dönemde günlük web sitesiüzerinden yayınımız aynı yoğunluk ve canlılıktasürecektir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Alaattin yoldaşın katledilmesiyle ilgili davanıngörüşülmesine geçtiğimiz günlerde devam edildi.Davada tek bir polis yargılanıyor. Dava dosyasınıniçeriği ve davanın gidişatına bakıldığında, onun daaklanmasının yüksek bir olasılık olduğu görünüyor.Yargının benzer durumlardaki pratiği de bu kanıyıdoğruluyor.

Çünkü polis terörü ve cinayetlerinin gerisindedevlet iradesi var. Terör ve cinayet işleme hakkınıpolise veren bu iradedir. Bundan dolayıdır ki poliskeyfi bir biçimde tetiği çekerken, “nasıl olsa buyaptığımdan dolayı ceza almam, dahası teröristöldürdüğüm için el üstünde tutulurum” diyedüşünüyor. Bu düşünceyi güçlendiren sayısız örnekyaşanmıştır. Polis vurur, öldürür, işkence yapar, tümbunlardan sonra yargılanmak zorunda kalsa da bundanbir şey çıkmaz. Çünkü mahkeme aklama işini yerinegetirir ve polis de kıdem yükselterek görevine devameder.

Şu an onlar için en önemli sorun protestolar vekamuoyu baskısı. Çünkü tepkilerin yoğunluğu ve gücüo polisin harcanmasını da gerektirebilir. Sonuçtadevletin bekası uğruna kullanılmış bir maaşlı katildiro. Devletin bekasına zarar verdiği düşünüldüğünde bumaaşlı katilin günah keçisi olarak kullanılması damümkündür. Fakat devleti yönetenlerin asıl kaygısı buordunun elinin soğutulmaması, cinayet işleme azmininkırılmamasıdır. Bu nedenle, çok özel bir basınç altındakalmadıkça katiline arka çıkmakta ısrargöstermektedir. Katliam sırasında, değilsemahkemede, değilse cezaevinde... Bunun sayısızörneği bilinmektedir.

Katliam bu devletin geleneğidir. Özellikle dedevrimci ve sol güçlere karşı tarihi boyunca sayısızkatliam gerçekleştirmiştir. Daha kuruluşu sırasındaMustafa Suphi ile 14 yoldaşını hunharca katlederekyola çıkmıştır. Sonrasında hemen her dönem devrimcikatliamı gerçekleştirmiştir. Bunun için bazen doğrudanaskeri ve polisi kullanmıştır, bunlar yetmediğinde“derin” katliam taburları oluşturmuştur. ‘70’lerdebunlar MHP’li faşistlerden devşirilmiş ve adına“komando” denilmiştir. ‘90’larda JİTEM adıyla sahnealmıştır. Binlerce yurtsever, devrimci ve ilerici buinfaz timlerinin hedefi olmuştur. Devlet adına cinayetişleyen bu katliam sürüleri yasalardan muaf tutulmuş,dokunulmazlık zırhıyla korunmuşlardır. Aynı dönemdedevletin resmi kolluk güçleri de katletmeye devametmiştir. İşkence ve infazlarla çok sayıda insankatledilmiş, binlerce insan sakat bırakılmıştır.Onbinlerce insan zindanlara kapatılmış, sistematikolarak yok etme politikasına tabi tutulmuşlardır.Diyarbakır, Buca, Ümraniye, Ulucanlar ve 19 Aralıkgibi zindan katliamları yaşanmıştır.

Cinayet ve katliamlar bazı dönemlerde azalsa dahep süreklilik göstermiştir. Katliam taburları ülkeyikan gölüne çevirip düzeni güvenceye aldıktan sonrageriye çekilse de durum değişmemiştir. İşledikleri ağırsuçların üstünü kapatmak için içlerinden birkaç günahkeçisi çıkarmak zorunda kalmışlar fakat sonuçta temelmekanizma varlığını korumuştur. İhtiyaç olduğundayine kullanılacak olan kontra çeteler geriye çekilmişolsa da, bugün resmi kolluk güçleri onların işleviniyerine getirmekte, bir cinayet ve terör şebekesinedönüştürülmüş bulunmaktadır. Öyle ki, devletin kirli

savaşa mola verdiği 2000’li yılların başında,göstermelik olarak yapılan sözde reformlardan dolayıelinin soğuduğu ve görev yapamaz hale geldiğiiddiasıyla resmi kolluk güçleri katletme yetkileriyledonatılmıştır. “Demokrasi havarisi” geçinen AKP’ninbu yetkileri veren yasaları geçirmesinden sonra polisterör estirmekte atağa geçmiştir.

Polisin bu yetkilerle kuşanarak işlediği cinayetlerinbilançosu oldukça kabarık. TİHV’nin bildirdiğinegöre, sadece son üç yılda 255 kişi polis tarafındankatledilmiştir. Kuşkusuz bu insanlar sadece devrimcive muhalif kimliklerinden dolayı öldürülmemişlerdir.Çok sayıda insanın öldürülmesi için geç saatte sokaktayürümesi ya da polis keyfiyetine itiraz etmesiyetmiştir.

Kolluk güçlerinin devrimci ve muhalif insanları daaşacak biçimde önüne geleni katlediyor olması, biryan sonuç değildir. Polise tanınan bu terör estirmekeyfiyetinin gerisinde bir sınıf ve o sınıfın korkularıbulunmaktadır. Bu sınıf asalak sermaye sınıfıdır.Devletin baskı aygıtları da onun düzenini korumak vekollamak üzere vardır. İşte bu asalak sınıf milyonlarcaişçi ve emekçiye ne insanca bir yaşam ne de birgelecek verebiliyor. Azgın sömürüsünü sürdürebilmekiçin karanlığını büyütmek dışında bir seçeneğibulunmuyor. Bunun için işçi ve emekçilerdençaldıklarından bir kısmını bu baskı aygıtını tahkimetmek için ayırıyor. Toplumu her bakımdan kontroledebilmek için teknolojinin bütün imkanlarınıkullanıyor. Toplumu zapturapt altına alabilmek içinterör şebekelerini sokaklara salıyor, kan döküyor.

Elbette tarihin her döneminde olduğu gibi budönemde de devlet terörünün sivri ucu devrimcilere vekomünistlere yöneltilmiştir. Devletin terör şebekeleri,baskı ve terörü devrimci güçlere yönelik daha bilinçlive sistematik olarak kullanılmıştır. Zira toplumuteslim alabilmenin devrimci güçlerin kırılmasıyla

mümkün olduğunu biliyorlar ve bunu açıkça da ifadeediyorlar. Ulucanlar, 19 Aralık ve F tipi işkencesiylekatledilen ya da sakat bırakılan devrimcilerin sayısıyüzlercedir. Bu katliamcı politikalarla düzen dışıdinamikler ezilirken, düzen dışı örgütlenme iradesininönüne büyük bariyerler örülmüştür. Bugün desistematik katliam ve işkence politikalarıyla bubariyerler sağlamlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Alaattin yoldaşın katledilmesi karşısındakomünistlerin aldığı politik tutum ve örgütlemeyeçalıştıkları mücadele bu perspektifle şekillenmiştir.Sadece Alaattin Karadağ yoldaşı öldüren silahıntetiğini çeken polis değil aynı zamanda tam bir suçşebekesi ve terör aygıtına dönüşen devlet ve onunarkasında duran sınıf güçleri hedeflenmiştir. “Polisterörü ve cinayetlerine son!” şiarı üzerinden toplumsalmuhalefet örgütlenmeye çalışılmıştır. Böyleceburjuvazinin işçi sınıfı ve emekçileri saran korkuduvarlarının yıkılması hedeflenmiştir.

Bu mücadele polis cinayetlerinin ürettiği toplumsalduyarlılıklara da dayanarak önemli bir mesafe almıştır.Ancak bu kadarının yeterli olmadığı açıktır. Çünküönemli olan bu mücadelenin gücüyle devletin terörşebekesini geriletmek, onu kitlesel bir toplumsalmücadeleyle etkisiz kılmaktır. Alaattin yoldaşınkatledilmesi vesilesiyle yürütülen siyasal çalışmanınmerkezinde bu hedef bulunmaktadır.

Bu mücadele genel demokratik hak ve özgürlüklermücadelesinin bir parçasıdır. Bu mücadele aynızamanda devletin devrimci mücadele ve çalışmayıörgütleme iradesinin önüne koyduğu bariyerleri yıkmamücadelesidir. Alaattin yoldaşın katilinin göstermelikyargılanmasını da esas olarak bu çerçevede ele alıyor,mücadeleyi bu amaçla yürütüyoruz.

Tüm devrimci ve ilerici güçleri de bu sorumluluklabu mücadeleye sahip çıkmaya, güç vermeyeçağırıyoruz.

Devlet terörüne karşı mücadeleyi büyütmeliyiz!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Tayyip Erdoğan’ın mumu yatsıdan önce söndü

AKP hükümetinin şefi Tayyip Erdoğan, daha bir ayönce füze kalkanı tartışmasının Türkiye’yiilgilendirmediğini, bu konuda herhangi bir taleptebulunulmadığını iddia etmiş ve “Lizbon Zirvesi’ndeböyle bir emrivakiyle karşı karşıya gelmemiz sözkonusu değil” diye buyurmuştu.

Düzen adına siyaset yapanlarda, ama özellikle dincigerici cenahta halka yalan söylemek öylesineiçselleştirilmiş ki, birkaç hafta sonra tüm dünyanınöğreneceği bir şeyi bile inkar edebiliyorlar. TayyipErdoğan’ın füze kalkanıyla ilgili takındığı tutum tam daböylesi bir durum. Zira inkar ettiği füze kalkanıprojesiyle ilgili devlet zirvesi Çankaya’datoplandığında başı çeken, AKP şefi Erdoğan’danbaşkası değildi.

Dinci gericiliğin şefini gülünç hallere düşürensözkonusu tutumun sergilenmesi tesadüf değil.“Komşularla sıfır problem” politikası izlediklerini önesüren AKP şefleri, savaş aygıtı NATO’nun Türkiyetopraklarına füze kalkanı kurmasına onay vererek,iddialarının kof olduğunu herkese gösterdiler.Ortadoğu halklarını düşman belleyen anlayışınhizmetinde olduklarını ortaya koyan Türk devletiyleicra kolu AKP hükümeti, kimlerin safında yeraldıklarını tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıklaortaya koydular.

Aslında bu role çok hevesli oldukları söylenemez.Ancak emperyalist efendilerden emir gelince, işin rengideğişiyor. “Yukarıdan” emir verilince, dini siyasi rantaçevirme konusunda pek becerikli olan AKP şeflerine,batılı emperyalistlere boyun eğmek düşüyor. Tabiİsrail’e veya “batılı” güçlere karşı esip gürlemenin kofbir gösteriden ibaret olduğu, bu vesileyle de gözlerönüne seriliyor. İşte Tayyip Erdoğan’ı gülünç halleredüşüren tutumlar almaya iten, müritleriyle birlikte içineyuvarlandığı bu utanç verici durumdur.

Türk devletinin “şartları” göstermelik

19-20 Kasım’da Portekiz’in başkenti Lizbon’datoplanacak NATO Zirvesi’ne hazırlanmak için Çankayatepesinde bir araya gelen rejimin şefleri, füzekalkanının Türkiye topraklarına kurulmasına onayvererek, emperyalist/siyonist güçlerin isteklerine boyuneğdiklerini resmen ilan etmiş oldular.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığındakitoplantıya Başbakan Tayyip Erdoğan, GenelkurmayBaşkanı Org. Işık Koşaner, Dışişleri Bakanı AhmetDavutoğlu, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül katıldı.Görüldüğü üzere füze kalkanına evet diyenler, rejiminkritik mevkilerini tutan kişilerdir.

Cumhurbaşkanı, AKP hükümeti, Genelkurmaymutabakatı ile füze kalkanına onay veren sermayeiktidarı, komşu halklara karşı üstlendiği alçaltıcı rolekılıf uydurma telaşına düştü. Zira bölge halklarına karşısavaş baronlarına sunulan bu hizmetin tetikçilikten ötebir anlam taşımayacağı açıktır. Bu tercih, “kahramanMüslüman Tayyip” imajını yerle bir etmeklekalmayacak, İran’la geliştirilen milyarlarca dolarlıkticaret hacminin riske girmesine de zemin

hazırlayacaktır. Yanısıra, “bölgede barışın egemenolması için çaba harcıyoruz” söyleminin safsatadanibaret olduğunu da herkes görecektir.

AKP hükümetinin, “füze kalkanına karşı değilizama bazı şartlarımız var” demesi, olayın özünü zerrekadar değiştirmiyor. Zira şartlar öze değil biçime dairve esas olarak görüntüyü kurtarma telaşındankaynaklanıyor. Örneğin ilk şart sistemin tüm Türkiye’yikapsamasıdır. Diğeri ise, açıktan “düşman” adızikredilmemesidir. Yani İran ve Suriye adlarınıntelaffuz edilmemesi.

Savaş baronları bu istekleri kabul edebilirler, ne deolsa öze dair bir sorun yok. İran’la Suriye’nin adıanılsın anılmasın, füze kalkanı projesinin öncelikle buülkelere, daha genelde ise tüm bölge halklarına karşıkurulacak bir sistem olduğu kimse için bir sır değildir.Demek ki, “Türkiye’nin şartları kabul edildi”söyleminin hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmuyor.

Bu arada “NATO’nun gelecek 10 yılına yön verecekolan Stratejik Konsept” de 19-20 Kasım’da Lizbon’dakarara bağlanacak. Yeni tehditler uydurmaya hazırlananNATO, emperyalist/siyonist güçlerin çıkarlarınıkorumayı esas alıyor. Somut olgulara dayanmayan“kaynağı belirsiz” tehditler icat eden savaş aygıtı,gerekli gördüğünde istediği yere saldırı düzenlemeninzeminini hazırlıyor. “Yeni Konsept”e göre, bir devletveya hareketin emperyalist zorbalara karşı çıkması yada herhangi bir konuda direniş göstermesi, NATOgüçlerinin hedefi olması için yeterli sayılacak.

Füze kalkanı savunma değil saldırı planıdır

Füze kalkanının “savunma” amacıyla kurulacağınınsöylenmesi, en hafif değimle gerçeğin tersyüzedilmesidir. Zira tehdit bir yana, Ortadoğu halkları, onyıllardan beri zaten emperyalist/siyonist güçlerin fiilisaldırıları altında bulunuyor. Bir asırdan beri belliaralıklarla devam eden çatışmaların temel nedeni,emperyalist güçlerin bölgeyi parçalayan planlarısonucunda yaratılan sorunlardır.

Bölge üzerinde egemenlik kurmak için Kürdistan’ınparçalanması, Filistin topraklarının silah zoruylagasbedilip ırkçı-siyonist devletin kurulması, yüz yıldanberi devam eden çatışmaların temel nedenleri arasındayer alıyor. Öte yandan bölgedeki gerici güçler arasındaçıkan çatışmaları kışkırtan da emperyalist güçledir.Irak-İran savaşı ve Kuveyt işgali de buna dahildir.Vurgulamak gerekiyor ki, Türk devleti, 60 yıldan beribu bölgede NATO adına tetikçilik yaparak, buçatışmalarda emperyalist/siyonist güçlerin safında yeralmıştır.

Hal böyleyken, batılı emperyalistlerin Ortadoğudevletleri tarafından tehdit edildiğinin iddia edilmesi,tiksinti verici bir yalandan ibarettir. Gerçekte füzekalkanı, devam eden emperyalist/siyonist saldırganlığayeni boyutlar eklemekten başka bir şey değildir.

Bir kere daha altını çizmek gerekiyor ki,emperyalist/siyonist güçlerle bölgedeki işbirlikçilerinekarşı, Ortadoğu halklarının etkili/birleşik direnişininörgütlenmesi, savaş tacirlerini dizginleyebilmeninyegane yoludur. Emperyalistlerle işbirlikçileri bölgedenkovulmadan halkları yutan ölüm çarkını durdurmakyazık ki mümkün değildir.

Gündem4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

KCK davasında Kürtçesavunma ısrarı

Kürtçe savunma engeline tepkilerKCK davasında Kürt siyasetçilerin Kürtçe savunma

talebi karşısında mahkeme de ırkçı-inkarcı sisteminsavunuculuğuna soyundu. 4 Kasım günü yapılanduruşma sırasında Kürtçe savunma talebini reddedenmahkeme heyeti, buna rağmen yapılan Kürtçesavunmalar hakkında ise “anlaşılmayan bir dildekonuşmada ısrar etti” ifadesini tutanaklara yazdırdı.

Böylelikle düzenin Kürt halkının meşru haktalepleri karşısındaki tutumunu bir kez daha ortayakoyan mahkeme heyeti, “bir halkın kültürüne dilinehakaret edemezsiniz” diyerek karşı çıkan RamazanMarkoç’u ise duruşma salonundan çıkardı. Mahkemeheyeti Kürtçe savunma yapmak isteyenleri de “başkaamaçlı kişiler” olarak tanımlayarak saldırganlığınısürdürdü.

Mahkeme heyetinin tutumunu bu denli alenibiçiminde koyması üzerine Kürt örgütleri, Kürt halkınıalanlarda olmaya çağırdılar.

Diyarbakır Adliyesi önünde toplanan on binlercekişi BDP’li milletvekillerinin de konuştuğu büyük birmitingle tepkilerini dile getirdiler. Konuşmasını Kürtçeyapan BDP Van Milletvekili Özdal Üçer ise, “OnlarKürtçeyi tanımıyorlarsa, biz de olanların bu kararı alanmahkemesini, savcısını ve hakimini tanımıyoruz” dedi.

Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde de BDP KadınMeclisi, mahkemenin Kürtçe savunmayı reddetmesinikınarken BDP Van Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri,BDP Van il binası önünden Feqiyê Teyran Parkı’nakadar yürüdü. BDP Bursa İl Başkanlığı binası önündebasın açıklaması ve oturma eylemi gerçekleştirildi.

Yıldız’dan mecliste Kürtçe konuşmaBDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız, 9 Kasım günü

TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmasınıKCK davasında Kürtçe savunma talepleri reddedilenKürt siyasetçilerine ve aydınlara destek amacıylaKürtçe gerçekleştirdi.

Konuşmasına gazetecileri ve milletvekilleriniselamlayarak başlayan Yıldız, KCK davasını ele aldı.Tutuklu siyasetçi ve aydınların Kürtçe savunmatalebini tekrardan dile getirdi. Yıldız’ın konuşmasızaman zaman alkışlarla kesildi.

Yıldız konuşmasını BDP Eş Başkanı Gülten Kışanak’ıkürsüye davet ederek bitirdi. Kışanak da konuşmasınaana dilin bir hak olduğunu söyleyerek başladı. Bununkullanılmasına engel olanları protesto etti.

Meclis başkanından tehditBDP Meclis grubunda yapılan Kürtçe çıkış

karşısında düzen güçlerinin tutumu sopa göstermekoldu. TBMM Başkanı Mahmet Ali Şahin, gruptoplantısında Türkçe’den başka bir dil kullanılmışolmasının Siyasal Partiler Kanunu’na aykırı olduğunusöyledi. “Aksi halde yasalar bu tür davranışlara hangi

sonuçlar bağlanmışsa onlarla ilgili işlem yapılır”

diyerek ceza tehdidinde bulundu.

Yüksek mahkeme de reddettiKCK davasında yargılanan Kürt siyasetçilerin

Kürtçe savunma talebinin 6. Ağır Ceza Mahkemesitarafından reddedilmesinin ardından, 8 Kasım günütalep üst mahkeme olan 4. Ağır Ceza Mahkemesi’negönderildi. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi Kürtçesavunma talebine ilişkin görüşünü açıkladı. Sanıklarınsoruşturma aşamasında kolluk ve savcılıkta Türkçeifade verdikleri gerekçesine sığınan mahkemesavunma avukatlarının talebini reddetti.

Devletin zirvesinden füze kalkanına onay...

Emperyalist/siyonist güçlerin tetikçiliğine devam

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Aleviler Kadıköy’debuluştu

Pir Sultan Abdal Derneği (PSAKD) tarafından“Zorunlu din dersleri kaldırılsın” talebiyle 24 saatlikoturma eylemi gerçekleştirildi. 6 Kasım günü KadıköyTepe Natilius önünde bir araya gelen yüzlerce kişikortejler oluşturarak yürüyüşe geçti. “Devletin Alevisiolmayacağız”, “Alevi inancı yasaklanamaz” ve“Zorunlu din dersi değil, inanç özgürlüğü istiyoruz”şiarlarının ağırlıklı olduğu yürüyüş coşkulu bir havadageçti.

Kadıköy İskele Meydanı’na varıldığında yapılansemah gösterisinin ardından PSAKD Genel BaşkanıFevzi Gümüş söz aldı. Zorunlu din dersinin, Aleviçocuklarını asimilasyona uğratmanın bir aracı olarakkullanıldığına dikkat çeken Gümüş, 12 Eylül faşizminindayattığı asimilasyonu kabul etmeyeceklerinisözlerine ekledi.

Ardından sözü ABF Başkanı Ali Balkız aldı. Balkız,aile imamı uygulamasını kabul etmeyeceklerinisöyleyerek asimilasyon politikalarının insanlarıayrımcılığa sürüklediğini ve böldüğünü belirtti.

TEKEL işçileri: “Alevilere asimilasyonudayatanlar, bizlere 4/C köleliğini

dayatanlardır”

Konuşmalar esnasında 4. Levent’teki sendikabinası önünde direnişlerini sürdüren TEKEL işçileri“Her yer TEKEL, her yer direniş!” sloganıyla alanagirdi. İşçiler “TEKEL işçisi yalnız değildir” sloganıylakarşılandı. Balkız’ın konuşmasının ardından sanatçılarsırayla sahne aldı. Sanatçıların ardından PSAKDAtaşehir yöneticisi ve TEKEL işçisi Metin Arslan birkonuşma yaptı.

Arslan, direnişlerini anlattıktan sonra sendikalihanete özel bir vurgu yaptı. “Sendika bürokratları ve

onların çanağından beslenen bazı ‘sol’ yayın organları

TEKEL Direnişi’ni zayıflatmak adına çaba sarfediyor”

dedi. Ayrıca “Sivas’ta Alevileri yakanlar, Alevilere

zorunlu din dersiyle asimilasyonu dayatanlar, bizlere

4/C köleliğini, güvencesizliği, taşeronlaştırmayı

dayatanlardır” dedi. Arslan’ın konuşması “Kavgabitmedi daha yeni başlıyor!” sloganıyla bitirildi.

Geceyi burada geçiren Aleviler halaylar çekereksabahladılar.

Alevi örgütleri bir sonraki oturma eylemlerini 20Kasım’da İzmir’de gerçekleştirecek.

İzmir Sümerbank önünde yapılacak 24 saatlikoturma eylemi öncesinde saat 11.00’de CumhuriyetMeydanı’nda bir araya gelinecek. Buradan İzmirSümerbank önüne yürünecek.

Bir süredir TSK üzerinde bir yenidenyapılandırma tartışması sürmekteydi. “Kısa dönem-uzun dönem” ve “eşit süreli askerlik” biçimindedevam eden bu tartışmalar sermaye sınıfının“profesyonel ordu” ihtiyacı çerçevesinde cereyanetmekteydi. Daha önce de savaş bölgelerindekisınırların Genelkurmay’a değil İçişleri Bakanlığı’nabağlı askeri birliklere bırakılması ve “bedelliaskerlik” gündeme gelmişti. Bu tartışmalar yeniolmamakla birlikte dönem dönem gündemegelmektedir. Bu aralıkların nedeni kuşkusuz politikiklimden kaynaklıdır. Çünkü düzen içi iktidarmücadelesinin gerilimi altında, bu konular istismaredilmektedir. Ancak profesyonel askerlikburjuvazinin tüm kesimleriyle gündemindedir.

İç çatışma bir dengeye ulaştığı bir noktada ise, buyeni “konsept” için düğmeye basmış bulunmaktalar.Bu yeni adımla ilkokul mezunu olan ve askerliğiniyapmış olan herkes, 3 yıllığına sözleşmeli askerolmaya “hak” kazanabilecek. 50 bin askerlebaşlayacağı söylenen bu yeni uygulamada 3 yılasgari bir süre olurken, isteyen bu sürenin sonundayeni bir sözleşmeyle askerlik süresini uzatabilecektir.1500 lira olarak belirlenen yıllık ücret miktarı isegörev yapılan yere ve “göreve” göre artabilecektir. 3yılın sonunda ayrılmak isteyene ise 30 bin TLtazminat verilecek.

Rejimin ve onun bir zamanlar biricik güvencesiolan ordusunun şimdilik en büyük iç ve dıştehdidinin Kürt halkı olduğu o pek gizli siyasetbelgesiyle ilan edilmiş bulunmaktadır. Sözleşmeliaskerlerin özel olarak savaş bölgelerinde cepheyesürülmeleri planlanmaktadır. Kürt halkına ve gerillagüçlerine karşı kullanılmak üzere devreye sokulacağızaten daha baştan açıklanan bu yeni girişim, esasında“paralı askerliğe” doğru atılmış büyük bir adımdır.Yine de hatırlatmakta fayda var ki “paralı askerlik”dönemi yeni başlamamıştır. Zira bu 1986’dan beri“uzman erbaş” statüsüyle zaten yürürlükte olan biruygulamadır. Şu an uzman çavuş olarak sermayesınıfına hizmet eden 57 bin kişi bulunmaktadır.Burjuva politikacılar tarafından kürsülerdenkolaylıkla barış nutuklarının atıldığı bir dönemdengeçilirken devreye sokulan sözleşmeli askerlikuygulaması, yaklaşan günler hakkında da bir fikirvermektedir.

Kürt halkına karşı işlenen cinayetlerde aldıklarıher can için ayrı para alan özel timlerin yaptığıkatliamlar hala sıcaklığını korurken atılan bu yeniadım, düzenin Kürt halkına dönük yüzünde dedeğişen bir şey olmadığını göstermektedir. Düzengüçleri en yetkili ağızlarından her ne kadar korohalinde “barış” nutukları atsa da, imha ve inkârpolitikalarında ısrar edildiği saklanamayan birgerçektir.

İşsizliğin, yoksulluğun, çaresizliğin vegeleceksizliğin girdabında boğulan gençler tam daböyle bir zamanda, bir kez daha kendilerini bu kötükoşullara mahkûm eden burjuvazinin tuzağına düşmetehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Şimdi onlara çözümolarak sözleşmeli, yani paralı askerlikdayatılmaktadır. Sömürü düzeni kendisine yenicellâtlar yaratmak için kanuni düzenlemeleryapmaktadır. En barbar örneğini son olarak Irakişgalinde gördüğümüz paralı askerlerin yol açtığı

trajediyi şimdi bir kez daha bu topraklarda görmekzorunda kalacağız. Her ne kadar dün emrindeki özeltimlerin yaptığı kulak koleksiyonlarını, katliamfotoğraflarından oluşan albümlerini, “kurşun atan da,yiyen de şereflidir” diyerek savunan sermaye sınıfı,artık bu sorumluluktan da kurtulmanın hesabınıyapmaktadır. Sözde “vatan savunması” ihaleyeçıkarılarak, en uygun teklifi veren cinayet ordularıaldıkları can karşılığında mükâfat alacaklardır.

TSK’nın yeniden yapılandırılması tartışmalarıylabirlikte devreye sokulan bu uygulamanın birtarafında elbette rejim güçlerinin çekişmeleribulunmaktadır. Ancak esası itibariyle sermaye sınıfıTSK’yı zorlu sınıf savaşımlarına göre dizaynetmektedir. Sözleşmeli askerliğe geçişin gerisinde buuzun vadeli hesap vardır. Profesyonel ordu yönündebir adım olan bu düzenleme, burjuvazinin bu saldırıörgütünü profesyonel katiller ordusu halinegetirecektir.

Dönemsel olarak Kürt halkının karşısına,muharebe yeteneğini arttırmış profesyonel ölümmakineleriyle çıkmayı hedefleyen sermayedevletinin çizdiği bu yol haritası, stratejik olarakgelecek on yılların zorluklarını hesaba katmaktadır.Bugünlerde sınırlı aralıklarla işçi, emekçieylemlerinin karşısına çıkan askeri güçlerin yarınsınıf mücadelesi sertleştiğinde alacağı tutumukestirmek mümkün değildir. Yaklaşmakta olangelecek, iki ezeli sınıfın kavgasına sahne olacaktır.Burjuva devlet, geleceksizliğe mahkûm ettiğigençlerden, kendi düzenlerini korumaları için paralıaskerlerden oluşmuş öldürmeye ayarlanmış seçilmişbir ordu yaratmayı amaçlamaktadır. Burjuvazi,saltanatının tehlikeye düştüğünü hissettikçe buordusunu göreve çağıracaktır. Silahlanmış askeribirlikler işçi ve emekçilerin üzerine sürülecektir.Kurşunların hedefinde olan bu kez hak arayan işçi veemekçiler olacaktır.

Hrant Dink’in katledilmesi örneğinde olduğu gibi“bebekten katil yaratan” bir zihniyetin, yarattığıkatile yeniden çocuk maskesini takması sistemin içyüzünü tüm yalınlığıyla göstermektedir. Bu oldukçabilinçli bir politika olarak hep uygulanagelen biryöntemdir. Silah altına aldığı milyonlarca emekçiçocuğu haksız ve kirli bir savaşta, burjuvazininişlediği suça ortak edilmektedir. Bir avuç parababasısaraylarında huzur içinde yaşarken, askere alınangençlerin ellerine kan bulaştırılmaktadır. Bir tekasker cenazesinin ise villalardan kalktığı görülmemişve duyulmamıştır.

Bilinmektedir ki her şeye rağmen, kendiliğindenolsa da askere gitmeyen yüz binlerce genç insanvardır. Sermaye sınıfını paralı askerliğe mecburbırakan bir diğer gerçek de budur. Saltanatlarınıkorumak için “vatan, millet, sakarya” edebiyatıylakandıramadıkları işsiz gençlerin gözünü para ileboyamaya çalışmaktadırlar. Kısacası sermaye devletisürmekte olan savaşın kirini daha da artırmakistemektedir.

Burjuvazi kendi sınıf çıkarı için silahlanmakta,güvenlik kurumlarını buna göre düzenlemektedir.Bizlere düşen görev ise işçi ve emekçi gençleri,sermayenin çıkarına sürmekte olan bir savaş içindeğil, kendi gelecekleri için, sınıfsız, sömürüsüz,savaşsız bir dünya için mücadeleye çağırmaktır.

Sözleşmeli askerlikten profesyonel orduya doğru...

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Güncel6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) militanıkomünist işçi Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım 2009 günüEsenyurt-Avcılar polisi tarafından katledilmesininardından açılan davanın ikinci duruşması 9 Kasım günüBakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Mahkeme heyeti bir sonraki duruşmayı 21 Nisan2011 tarihine ertelerken, Karadağ cinayetini takip edenmüdahil avukatların talebi üzerine 25 Mart 2011tarihinde Karadağ’ın katledildiği yerde keşifyapılmasına karar verildi. Duruşmaya, tutuksuz olarakyargılanan sanık polis Oğuzhan Vural da katıldı.

Karadağ cinayeti davasının 2. duruşması, polisterörü ve cinayetlerinin yargı kararlarıyla aklanmayaçalışıldığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Adliye önü eylem alanı oldu

Duruşma öncesinde adliye önünde yapılan basınaçıklamasıyla Alaattin’in katillerinden hesap sormakararlılığı bir kez daha dile getirildi. BDSP ve davanın2. duruşması için adliye önüne gelen ilerici ve devrimcigüçler, duruşma bitene kadar adliye önündekibekleyişlerini sürdürdüler.

“Katillerin aklanmasına izin vermeyeceğiz” denilenbasın açıklamasına ilerici ve devrimci kurumlar,sendikalar, sanatçı ve aydınlarla direnişteki işçilerdestek verdi. Karadağ Ailesi, Çağdaş HukukçularDerneği (ÇHD) üyesi avukatlar, Barış ve DemokrasiPartisi (BDP) Dersim Milletvekili Şerafettin Halis,Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) YöneticisiHürriyet Şener, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbulŞubesi üyeleri, EHP Genel Başkanı Sibel Uzun veEHP üyeleri, Partizan, Yazar Temel Demirer, sanatçıPınar Sağ, Emekli-Sen Kartal Şubesi, TEKELişçileri ve BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan daadliye önündeydi.

“Katillerin aklanmasına izin vermeyelim!”

Burada BDSP adına yapılan basın açıklamasında,durum bu kadar açıkken, daha en başından itibarenpolis cinayetinin üzerini örtmek için devletin tümkurumlarıyla çalışmaya başladığı ifade edildi. Düzeninyargıya biçtiği rolün anlatıldığı açıklamada, devrimcimilitan İsmail Karaman’ı öldürmekten yargılananEsenyurt-Avcılar polisinin beraat ettirildiği ve AydınErdem’i sokak ortasında infaz eden 4 polis hakkındayürütülen savcılık soruşturmasının takipsizliklesonuçlandığı hatırlatıldı. Açıklama, “Mücadelemizbundan sonra da kararlılıkla devam edecek. Katiller veonlara arka çıkanlar, er ya da geç hak ettikleri cezayıbulacaklardır.” sözleriyle sona erdi.

Açıklamanın ardından, ÇHD İstanbul ŞubesiYönetim Kurulu üyesi ve ÇHD İstanbul Şubesi AlaattinKaradağ Dava Takip Komisyonu’ndan Avukat ZeycanBalcı Şimşek söz aldı. Davanın takip edilmesininönemini vurgulayarak mücadelenin süreceğini belirtti.

EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ise AlaattinKaradağ’ın örgütlü mücadele yürüten devrimci bir işçiolduğunu dile getirerek davanın takip edilmesininsorumluluk olduğunu ifade etti. Uzun, EHP’nin bumücadelenin bir parçası olmayı sürdüreceğini söyledi.

Pınar Sağ konuşmasında insanların dili, etnikkimliği ve görüşleri yüzünden devlet terörüne maruzkalabildiklerini söyleyerek buna son verilmesini istedi.

Konuşmaların ardından avukatlar ve davayı izlemekiçin gelenler mahkeme salonuna girdiler.

Polisin provokatif tutumu boşa düşürüldü

BDSP’liler ve destek için gelenler duruşma boyuncaadliye önünde bekleyişlerini sürdürdüler. Ajitasyonkonuşmaları ve bildirilerle çevredekilere poliscinayetlerine karşı mücadele çağrısı yapıldı.

Bekleyiş sırasında bir polisin kitlenin yakınınagelerek görüntü almak istemesi üzerine gerginlik çıktı.Teşhir konuşmaları yapılarak katil polisin kimliğiteşhir edildi. BDSP’liler, duruşmanın bitmesinimarşlar ve öfkeli sloganlarla beklediler.

Kalabalık bir heyet duruşmayı izledi

Alaattin Karadağ cinayetinin aydınlığakavuşturulması yönlü bir soruşturmanın hayatageçirilmemesi polis terörünün ve cinayetlerininaklanmaya çalışıldığını bir kez daha gösterdi.

Davayı, 29 müdahil avukatın yanısıra BDP DersimMilletvekili Şerafettin Halis, TİHV Yönetim Kuruluüyesi Hürriyet Şener, Sanatçı Pınar Sağ, Yazar TemelDemirer ve EHP temsilcisi izledi. Sanık polis OğuzhanVural’ın da katıldığı duruşmada zaman zaman gerginanlar yaşandı. Duruşma salonunda bulunan AlaattinKaradağ’ın kardeşleri Abdullah Karadağ, HalilKaradağ, Münir Karadağ polis cinayetini aklamayaçalışan ve düzmece ifadeler veren tanık ile polisavukatına tepki gösterdi.Karadağ’ın katledilmesinden bugüne kadarki süreçteolayla ilgili delillerin karartıldığını belirten avukatlar,soruşturmayla ilgili gerekli eksiklerin bir an öncetamamlanması gerektiğini mahkeme heyetine ilettiler.

Davaya müdahillik talebi reddedildi

İlk duruşmada, dava sürecine katılma talepleriniileten ÇHD İstanbul Şubesi, İHD İstanbul Şubesi veTİHV bu taleplerini yinelediler. Ancak talepler,mahkeme heyeti tarafından reddedildi.

Duruşmada dinlenmesi beklenen 4 sanıktan yalnızcabiri hazır bulundu. Tanık Ertuğrul Bal’ın olay gününeilişkin aktarımları ise Karadağ cinayeti davasında katilpolislerin aklanma çabalarını da özetledi. Olay akşamıbir kişinin sol elinde tuttuğu tabancayla polislere ateşettiğini söyleyen Bal, çelişkili ifadeler kullandı. AlaattinKaradağ’ın, polisler tarafından kovalandığı sıradatabanca ile polislere ateş ettiğini söyleyen polis tanığıBal, avukatlar ve Karadağ Ailesi’nin basıncınınardından da çelişkili ifade ve tutumlarını sürdürdü.

Tanık Ertuğrul Bal’ın, Karadağ’ı katleden polislerhakkında “arkadaş” kelimesini kullanması dadikkatlerden kaçmadı. “Ben vatanımı seven bir kişiyim”diyerek demagojiye başvuran tanığa müdahil avukatlartarafından çeşitli sorular yöneltildi. Bu bölümde sözalan Abdullah Karadağ ise son yıllarda artan polisterörü ve cinayetlerine dikkat çekti. Bu tür davalarda

sanıkların cezasız kaldığını söyleyenKaradağ, polis memuru Oğuzhan Vural’ıntutuklanmasını talep etti.

Duruşmada söz alan müdahil avukatları isemahkeme heyetine taleplerini sıraladılar. 19 Kasım2009 akşamı saat 20.00 ile 22.00 arasındaki telsizgörüşmelerinin dökümünün eksik olduğunu hatırlatanavukatlar, olay yerinde çok sayıda kişi bulunmasınarağmen bu kişilerin tanık olarak tespit edilmemesinieleştirdiler. Atış mesafesi tayininin Karadağ’ıngiysilerinin polis kriminal dairesinden alınarakbelirlenmesini talep eden avukatlar, olay yerinde keşifyapılması talebini de mahkeme heyetine ilettiler.

Karadağ’ın katledilmesinin ardından İzmir’degörevlendirilen Oğuzhan Vural, avukatı Tolga Yurdakularacılığıyla bundan sonraki duruşmalara katılmamatalebinde bulundu. Polis avukatının bu talebi isemahkeme tarafından reddedildi.

Duruşmaya verilen aranın ardından mahkemeheyetinin kararı açıklandı. Duruşmaya gelmeyen üçtanığın zorla getirilmesine karar veren mahkeme, olayyerine ait kamera kayıtları ve fotoğrafların bulunduğuCD’den taraf vekillerinin talebi halinde kendilerineverilmesine, Karadağ’ın giysilerinin incelemeye tabitutularak atış mesafesinin belirlenmesine ve olayıngeçtiği sokakta esnaf olduğu bildirilen Kadir Şen veSakine Ilgaz isimli kişiler ile çevrede evlerine kurşun

Karadağ cinayeti davasının ikinci duruşması görüldü!

“Katillerin aklanmasına izin vermeyeceğiz!”

9 Kasam 2010 / Bakırköy

9 Kasam 2010 / Bakırköy

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

isabet eden kişilerin kimler olduklarının tespit edilmesine,telsiz kayıtlarının ilgili kurumdan talep edilmesine, 25Mart 2011 tarihinde olay yerinde keşif yapılmasına, sanıkpolis Oğuzhan Vural’ın sonraki duruşmada hazırbulunmasına ve Vural’ın tutuklanması talebinin reddinekarar verildi.

Diğer yandan duruşmada söz alan Karadağ Ailesiavukatları, 25 yıl boyunca polis davalarına bakmış ÖmerYeşilyurt isimli avukatın geçtiğimiz haftalarda Radikalgazetesinde yayınlanan bir röportajdaki açıklamalarını damahkeme heyetine aktardılar. Bu avukatın, polislerevekillik yaptığı hiçbir davayı kaybetmediğiniaçıklamasının bu tarz yargısız infaz davalarında polislerinaklanması konusunda önemli bir itiraf olduğunu belirtenavukatlar bu röportajın da gözönüne alınmasını talepettiler.

Mahkemeye verilen aranın ardından bir sonrakiduruşmanın 21 Nisan 2011 tarihine ertelendiği duyuruldu.

“Bu düzenden hesap soracağız!”

Duruşmanın bitmesinin ardından Karadağ Ailesi’ninavukatları ve duruşmayı izleyenler bir basın açıklamasıgerçekleştirerek bilgilendirmede bulundular.

Açıklama BDSP’nin yaptığı konuşmayla başladı.Polis terörü ve cinayetlerinin kapitalist sömürü düzeniningerçeği olduğuna dikkat çeken BDSP temsilcisi,Karadağ’ı infaz eden polislerden Oğuzhan Vural hakkındaaçılan davanın göstermelik olduğunu ikinci duruşmadabir kez daha gördüklerini söyledi. Polis terörü vecinayetlerine son vermek için mücadelenin süreceğinivurgulayan BDSP temsilcisi “Bu düzen, işçi ve emekçileriçin baskı ve sömürü, gençlik için geleceksizlik, emekçikadınlar için çifte sömürü, Kürt halkı içinse imha, inkarve asimilasyondur. Katleden polisiyle, aklayan yargısıylabu düzenden er ya da geç hesap soracağız!” sözleriylekonuşmasını noktaladı.

Ardından Avukat Ceren Uysal söz alarak duruşmayailişkin bilgilendirmede bulundu.

“Bu dava 80 yıllık ceberut devletin omurgasından birşey değişmediğini göstermiştir” diyen BDP DersimMilletvekili Şerafettin Halis ise, bireyin devletin kurbanı

olduğunu belirtti. 25 yıl boyunca polislerin avukatlığınıyapan Ömer Yeşilyurt’un bir gazeteye verdiği röportajadeğinen Halis, “Bu avukat 25 yıl boyunca poliscinayetleriyle ilgili hiçbir davayı kaybetmediğini söylüyor.Duruşmada bir avukat arkadaşım ise yıllardır polisleraleyhine davalara baktığını, ancak hiçbirinikazanamadığını söyledi. Bu durum, devletin kollukcinayetlerini akladığının bir göstergesidir” dedi.

Yazar Temel Demirer ise konuşmasında mücadeleçağrısı yaptı.

TİHV Yönetim Kurulu üyesi Hürriyet Şener, devletterörünün yaygınlaştığına dikkat çekerek caydırıcı cezalarverilmediği sürece polis cinayetlerinin artarak süreceğinisöyledi.

EHP adına gerçekleştirilen konuşmada ise, hukuksalalanın dışında verilecek mücadelenin önemi vurgulandı.

Karadağ Ailesi adına konuşan Abdullah Karadağdavanın kamuoyu tarafından sahiplenilmesinin öneminivurguladı. Karadağ, aksi takdirde polislerin aklanacağınadikkat çekti.

Atılan coşkulu ve öfkeli sloganların ardından eylemsona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Polise öldürme yetkisi veren PVSKdeğiştirilsin”

BDP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis: Özelliklehak arayanların, muhaliflerin, sosyalistlerin, devrimcilerinöldürülmesinin neredeyse meşru sayıldığı bir ülkedeyaşıyoruz. Örneğin Alaattin Karadağ’ın infazını iki haftasonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıdım ve çokilginç bir durumla karşılaştık. İstanbul Valisi’ninaçıklamalarından yola çıkılarak, “Alaattin Karadağ örgütüyesidir. Örgüt bunu üstlendi” deniliyordu. Bunu nasılokumak lazım? Alaattin Karadağ örgüt üyesidir veöldürülmesinde bir sakınca yoktur demektir, biz böyleokuyoruz. Bugüne kadar Polis Vazife ve SelahiyatlarıKanunu’ndan kaynaklı bir yığın infaz var. İlk değil bu. Buyasa, polisi insan öldürme konusunda deyim yerindeyseimtiyazlı bir hale getirdi. Bu ölümler devleti korumagüdüsünden geliyor. Devlet ve insan ikilemindenbakıldığında kutsal devlet algısı var. Kutsal devletikoruyan bir polis var. O zaman kutsal devleti koruyanpolis de kutsal ve ayrıcalıklı olmalı. Polise öldürmeyetkisi veren PVSK’nın acilen değiştirilmesi gerekiyor.

“Biz halkız bizi yok edemeyeceksiniz”

Yazar Temel Demirer: Alaattin öldürüldü. Alaattinbenim kardeşimdir. Alaattin hepimizin kardeşidir. Bizkardeşi öldürülenler olarak buradayız. Hukukta bir tedbirkararı vardır. Hukuktaki tedbir kararı birini öldürenin

tutuklanmasını gerektirir. Alaattin’i öldüren polis elinikolunu sallaya sallaya dolaşıyor. Bir katil, kardeşimivuran bir katil elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor.Türkiye’de hukuk var diyenler, hukuktan söz edenlerutanmıyor musunuz? Ama biz ezilenler, kurşunlananlar;işçilerin, Kürtlerin, yoksulların, gençlerin haklarınısavunanlar her zaman polis kurşunuyla kurşunlananlar,köyleri yakılanlar, anadilinde konuşmaları yasaklananlarTürkiye’de adaletin ne anlama geldiğini biliriz.Türkiye’deki adalet zenginlerin, ezenlerin, şovenlerinadaletidir. O adaletin bir yanı benim kardeşimikurşunlayanlarsa diğer yanı da Diyarbakır’da Kürtçesavunma yapması engellenen kardeşlerimdir. İnsanolduğumuz, adaleti savunduğumuz için kurşunlanmamızarağmen yine de hayattayız. Çünkü biz halkız bizi yokedemeyeceksiniz. Buna ne mermileriniz ne deadaletsizliğiniz yetecek. Bunun örneği bugünDiyarbakır’da direnenlerdir, Alaattin’in kardeşleridir.

Karadağ Ailesi 2. duruşmayıdeğerlendirdi...

Karadağ Ailesi 10 Kasım günü İHD İstanbulŞubesi’nde basın toplantısı gerçekleştirerek,Alaattin Karadağ cinayeti davasının ikinciduruşmasını değerlendirdi. “Polis vuruyor,mahkemeler koruyor! Katillerin (s)aklanmasınaizin vermeyeceğiz! / Karadağ Ailesi” pankartınınaçıldığı basın toplantısına, BDSP ve İHD İstanbulŞubesi de katıldı. EHP ve Kaldıraç da toplantıyadestek verdi.

Karadağ Ailesi: Polis vuruyor,mahkeme koruyor!

Karadağ cinayetindeki yargı sürecinindeğerlendirildiği basın toplantısında KaradağAilesi adına açıklamayı Abdullah Karadağgerçekleştirdi. Alaattin Karadağ’ı sokakortasında infaz eden polislerden OğuzhanVural’ın tek başına ve tutuksuz olarakyargılandığı ve göstermelik davanın ikinciduruşmasının Bakırköy 9. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldüğünü söyleyen AbdullahKaradağ, davanın kamuoyu tarafındansahiplenilmesinin oldukça önemli olduğununaltını çizdi. Aksi takdirde polislerin aklanacağınısöyledi.

İkinci duruşmada dikkat çeken noktalaravurgu yapan Karadağ, tanık olarak mahkemededinlenilmesi istenenlerin adreslerininbulunamamasının bir ihmal ve davayı zamanaşımına uğratma çabası olduğunu söyledi. Eskidosyalarda Alaattin Karadağ’ın adres bilgilerininolmasına rağmen kardeşinin katledilmesinden 4gün sonra kendilerine haber verildiğini veotopsinin bilgileri dışında yapıldığını vurguladı.Mücadelelerinin hukuki anlamda da sonunakadar süreceğini belirten Karadağ, bu sürecinsahiplenilmesinin önemine değindi. Karadağ,basını da bu noktada duyarlı olmaya çağırarakaçıklamasını noktaladı.

İHD İstanbul Şubesi adına söz alan Ümit Efeise polislerin katletmeye devam ettiğinivurgulayarak, yapılan yasal düzenlemelerlepolisin yetkilerinin genişletildiğine ve polisegüvence verildiğine dikkat çekti.

BDSP: Hesap soracağız!

Ardından söz alan BDSP temsilcisi ise,Alaattin Karadağ’ı infaz eden polislerdenOğuzhan Vural hakkında açılan davanıngöstermelik olduğunu ikinci duruşmada birkezdaha gördüklerini söyledi. BDSP temsilcisi,savcılık soruşturması ve dava aşamasındakiusulsüzlüklere değindi. Delillerin sistematikolarak karartılmaya çalışıldığını ve görgütanıklarının bir kısmının tehdit edildiğinisöyleyen BDSP temsilcisi, sanık konumundakipolisin tutuksuz yargılandığını, hatta görevineİzmir’de devam ettiğini hatırlattı.

Mücadelenin yalnızca duruşma salonlarındaya da adliye önlerinde yürütülmediğini,bulundukları her alanda polis terörü vecinayetlerine son verme kararlılığını haykırmayısürdüreceklerini vurgulayan BDSP temsilcisi,“Dün söyledik, bugün birkez daha tekrar

ediyoruz: Katleden polisiyle, aklayan yargısıyla

bu düzenden er ya da geç hesap soracağız!”

sözleriyle konuşmasını noktaladı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Karadağ cinayeti davasıyla ilgili görüşler...

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

“Davanın kamuoyu desteğiylebirlikte yürütülmesi şart”

Avcılar polisi tarafından sokak ortasında infazedilen devrimci işçi Alattin Karadağ’ın ikinciduruşması Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörüldü.

Öncelikle belirtmeliyim ki, bu davayı ÇağdaşHukukçular Derneği İstanbul Şubesi ve davanınavukatları olarak başta İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa,Tunceli, Antakya ve Mersin olmak üzere her ilden 300avukat takip etmekte. Ayrıca ÇHD, İHD ve TİHV’inmahkemece bu celsede reddedilmiş olmasına rağmenmüdahillik talepleri vardı. Bu kurumlar doğrudan zarargördükleri gerekçesiyle müdahillik taleplerindebulundular ne var ki mahkeme bu talepleri doğrudanzarar oluşmadığı gerekçesiyle reddetti.

İkinci duruşma, sanığın ve önemli polis tanıklarınınve diğer mağdur İsmail Durmuş’un bir öncekiduruşmada dinlenilmiş olmasından ötürü daha sakin, azgerilimli geçti.

Mahkeme heyetinin bu celsede hem Karadağailesinin hassasiyetlerini ortaya koyması, hem de ikicelsede de avukatlar olarak bizlerin oldukça kalabalıkve dikkatli olmamızdan ötürü daha ihtiyatlı olduğugörülmekteydi. Polis telsiz ses kayıtlarının hamhalleriyle mahkemeye getirilmesi, olay mahallindekeşif yapılması, mahallede yaşayan bakkal, kahvecigibi görgü tanıklarının bulunarak tanık olarakdinlenmesi, Alaattin’e ait elbiselerin Adli TıpKurumu’na gönderilmesi gibi taleplerimizin tamamımahkeme heyetince kabul edildi.

Aslında bizi de şaşırtan diğer bir olay ise mahkemeheyetinin, sanık polisin ‘duruşmalardan varestetutulma’ şeklinde ifade ettiğimiz duruşmalarakatılmama talebini reddetmesi oldu. Bu tür davalarda,genellikle mahkeme heyeti sanık polisin tümüyleyaşamına devam etmesi ve duruşmalara gelmesinigerektirecek bir durum olmadığı gerekçesiyle varestetutulma kararı çıkartırdı. Bu davada ise neredeyse birezber bozulmuş ve mahkeme heyeti talebimizi dikkatealarak sanık polisin duruşmalara katılmasını mecburtutmuştur.

Bundan sonraki seyre gelince, öncelikle 25 Mart’taolay mahallinde keşif yapılacak. Keşifte kamuoyudesteği çok önemli, keza keşfin usulen yapılmasınaengel olmak gerekiyor. Olayın üzerinden neredeyse 1yıl geçti ve olay mahallindeki tanıkların oradabulunması, evlerin ve olay güzergahının dikkatleincelenmesi gerekiyor.

Duruşmanın 3. celsesi 21 Nisan 2011’de. Bucelsede şayet Alaattin’in elbiseleri bulunursa ikinci kezAdli Tıp raporu beklenecek ve öldürücü kurşunlarınatış mesafesi tayini belirlenecek. Yine diğer mağdurdolmuş şoförü İsmail Durmuş’un halen vücudundaolan kurşunun çıkarılıp çıkarılamayacağının tespiti içinAdli Tıp raporu beklenecek. Yapılan keşif nedeniyle

bilirkişilerin raporunun gelmesi beklenecek ve duruşmagününe kadar gelmişse telsiz kayıtları incelenecek.

Uzun lafın kısası daha uzun ve zorlu bir yolumuzvar, daha bekleyeceğimiz çok rapor, incelenecek çokbelgemiz var. Bu nedenle bu davanın kamuoyudesteğiyle birlikte yürütülmesi şart. Avukatlar olarak budavanın, PVSK’ya karşı verilen savaşta aynı EnginÇeber davası gibi yüz akı davalarımızdan biri olmasıgayretindeyiz. Bunu sağlamak için de elimizden geleniyapacağımızın bilinmesini istiyoruz.

Av. Zeycan BALCI ŞİMŞEKÇHD İstanbul Şubesi YK Üyesi

“Sanık kürsüsünde bir devrimci olsaydıtutuklama kesindi”

Bilindiği gibi 9 Kasım günü dosyanın ikinciduruşması görüldü. Karadağ Ailesi’nin avukatı olarakhazır bulunduğumuz duruşmada bir tanık dahadinlendi. Diğer bir kısım tanıklar hala duruşmaya gelipifade vermedikleri için haklarında zorla getirme kararıçıkartıldı. Bu tanıkların neden duruşmaya gelip ifadevermedikleri bellidir.

Bilindiği üzere soruşturmayı Esenyurt polisiyürüttü. Bu nedenle olayın olduğu ilk günlerdetelevizyon ve gazetelere polis aleyhinde ifade verentanıklar daha sonra bir türlü bulunamadı. Hala dabulunmuş değiller.

Dosyada dikkat çeken diğer bir husus da sanıkpolisin tutuksuz yargılanmasıdır. Ortada bir cinayetvardır, polis Alaattin Karadağ’ı yargısız infaz sonucukatletmiştir, ancak buna rağmen hala dışarıdadır vegörevini sürdürmektedir. Sanık kürsüsünde polis yerinebir devrimci olsaydı tutuklama kesindi.

Bu açılardan adalet sistemini sorgulasak da, enazından sanığın duruşmalardan vareste tutulmasıtalebinin reddedilmesi bizim açımızdan olumluolmuştur. Bunun yanısıra olayla ilgili olarak keşifyapılmasına karar verilmiştir. Dileriz yapılacak olankeşif, olayın aydınlatılmasına bir nebze de olsa ışıktutar. Bizler Karadağ Ailesi’nin avukatları olarak,davayı sıkı bir biçimde takip etmeye devam edeceğiz.Umuyoruz ki bu yargısız infaz cezasız kalmaz veAlaattin Ka radağ’ı katleden polis gereken cezayıalarak, adalet ve hukuk sistemine olan güvenimizi biraz

olsun yükseltebilir.Av. Meryem Asıl

“Yılmadan mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor”

Ben de 25 yıldır yargısız infaz davalarınagiriyorum. Bazı meslektaşlarım ve avukat arkadaşlarımda öldürülmüştür. Bu davaları takip etmemize rağmenhukukun, toplumun ve kamuoyunun beklentisinikarşılayacak caydırıcı cezalar çıkartamadık. Genelliklesanıklar beraat etti, kollandı ve korundu. Bu davanıngelişiminde de şimdiye kadar tanıklar büyük birönyargıyla geliyor. ‘Vatan sevgisi’nin bu davadasorgulandığını düşünüyorlar.

Müdahil olma talepleri reddediliyor. Bugüne kadarda Yargıtay incelemesinden geçip de olumlu bir sonuçaldığımız yok. Eğer böyle olursa insan hakları ihlalleridevam eder. Alaattin Karadağ’ın yakını da mahkemedeson dönemde polis ihlallerinin arttığını ifade etti. Enazından buradan caydırıcı kararlar çıkarsa, polisten veemniyetten kaynaklanan hak ihlalleriyle ilgili kararlarverirlerse belki de bu ölüm ve işkence olaylarınıazaltabiliriz. Bugüne kadar hükümet, yargı ve emniyetaşırı korumacı davrandı. Bu nedenle de biz bu davalarıtakip etsek bile sonuç alamıyoruz.

Bu davanın özel bir konumu da var. Genellikleböyle davalarda çatışma azdır. Kişinin silahlı olmasıöldürmeyi doğal göstermek için kanıt gibi kullanılıyor.Belki bu duruşmada alınan keşif kararıyla beraber olayyerine gittiğimizde bazı tanıkların korkmadan da ifadeverebilmesi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.Bugüne kadar istediğimiz sonuçları alamasak da budavada polise belki hak ettiği cezanın verilmesinisağlayacağız. Ayrıca şu ana kadar kamuoyunda davaoldukça iyi takip ediliyor. Bu takip devam ettiği süreceistediğimiz sonucu almamız kolay olabilir. Bir üstmahkemede Engin Çeber davası takip ediliyordu.Başka davalarda kamera kayıtları olmasına rağmensanıkların aklandığına şahit olmuştuk. Ama oradagerçekten kamuoyunu tatmin edecek cezalar çıktı.Bizim bu konuda yılmadan mücadelemizi sürdürmemizgerekiyor.

Av. Murat Çelik

Müdahil avukatların görüşleri...

Karadağ cinayeti davasıyla ilgili görüşler...

“Alaattin yoldaş direnişin bayrağı oldu”

EHP İstanbul İl Sekreteri Şükrü Oral: EmekçiHareket Partisi olarak bunun bir zihniyet meselesiolduğunu düşünüyoruz. Bu oligarşiden bağımsızdüşünülemez. Polisin emekçilere yönelik saldırılarıortada. Yakın bir zamanda yoldaşımız AlaattinKaradağ’ın katledilmesi ortada. Bu başka türlü izah

edilemez. Bu saldırıyı egemenlerin baskı aracı olarakkullandığı polisin faşist saldırısı olarakdeğerlendirmek gerekiyor. Biz devrimciler, emekçiler,işçiler, öğrenciler, kadınlar olarak bu saldırı karşısındadirenmek zorundayız. Polis, emekten vehalktan yanaolan bütün mücadeleleri infazlarla, saldırılarladurdurabileceğini sanıyor. Alaattin yoldaş bu direnişinbayrağı oldu ve biz bu bayrağı yükselteceğiz.

Av. Z. Balcı Şimşek Av. Mehmet Şimşek Av. Meryem Asıl

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

İkinci duruşmada verilen somut ara kararlarhaberlere yansıdı. Bunları tekrarlamak çok gerekli değilancak, özel olarak keşif kararının önemi üzerindedurmak gerekiyor. Duruşmada da ifade ettiğimiz üzere,geçmişte yürütülen benzer davalarda çoğu kez keşifkararları yıllara yayılarak reddedilirdi. Zaten, örneğin 5yıl sonra kabul edilen bir keşif kararı maddi gerçeğinaçığa çıkartılması anlamında hiçbir önem de taşımazdı. 5yılda kent planının bile değiştiğini düşünürsek, birinfazla ilgili delillerin yerli yerinde kalmasınıbeklemenin anlamsızlığı ortada. Ancak, bu kez keşifkararının - yine çok yakın bir tarih olmadığı açık ama-görece yakın bir tarihe verilmiş olması anlamlı veönemlidir. Telsiz kayıtlarının ham halinin dosyayagirecek olması ve yine Esenyurt Emniyeti’ne görevisuistimal ihtarlı yazı yazılacak olması da anlamlıbulunmalıdır.

Bütün bunlarla birlikte Karadağ infazının bu ikinciduruşması, hukuk ve sosyoloji alanında, bu davanın dasınırlarını aşarak tartışılması gereken birtakım başlıklaryarattı diye düşünüyorum.

Bunların başında, ÇHD, TİHV ve İHD’nin davayamüdahale taleplerinin reddi gelmektedir. Basit bir usulhukuku sorunu olarak algılanan ve algılatılmaya çalışılanbu red kararı, esasında toplumsal dayanışma ve hakarama/hesap sorma bilincinin kırılması, bu anlamda biristeğe ket vurulması anlamına gelmektedir. Tartışmaaslında basit bir kavram kargaşası gibi sunulmakta,mağdur tanımının yorumuna sıkıştırılmaktadır.

Hukuk terminolojisinin dar anlamda yorumlanışı,mağduru, suçtan zarar gören kişi/kişilereindirgemektedir. Bu yorum; hemen her suçun toplumsaldüzeni bozduğu kabulüyle birlikte, zaten savcınınmahkemede kamu adına konumlandığı kurgusu ileburadaki dar alanı genişlettiğini varsaymaktadır. Oysa ki,“sivil” bir vatandaşın, “sivil” bir vatandaşı herhangi birnedenle öldürmesinin kamusal alt metni ile, resmi birsıfata sahip kişinin, ideolojik bir meşruluğa yaslanarakve “görev” kavramından faydalanarak cinayetişlemesinin kamusal niteliği aynı değildir.

İki sivil arasında geçen bir olayın adlimekanizmadaki tartışması en fazla bu kişileri tanıyanlarıilgilendirirken, devlet görevlilerinin işlediği suçlarınyargılanması bütün bir toplumun gündeminioluşturmakta, burada suçun işlenişi bütün bir toplumdagüvensizlik duygusunu derinleştirirken, hukuki sürecinyürütülüşü, ele alınışı da aynı biçimde toplumsal birolaya dönüşmektedir. Bu anlamda özellikle yaşamahakkının ihlali, işkence gibi, devlet-birey ilişkisindekieşitsizlikten beslenen suçlarla toplumsal anlamdamücadele yürüten demokratik kitle örgütlerinin, yine busuçlara ilişkin yürütülen hukuksal mücadelenin de bireröznesi olmaları kadar doğal bir durum bulunmamaktadır.Çok basit bir yorumla mağdur kavramının kapsamıgenişletilebilecekken, terminoloji ve tanımlar sıkçaolduğu gibi burada da öz olarak mücadelenin önüneçıkartılmaktadır.

İkinci tartışılması gereken nokta ise, bu duruşmadadinlenilen tanığın verdiği beyanlar ve bu beyanlarıngerisinde saklı olan zihniyettir. Duruşma tutanağına dageçtiği üzere, tanık, kolluktan “arkadaş”, Karadağ’danise “şahıs” olarak bahsetmiştir. Başlı başına bu bileverilen ifadenin, görgüye değil, daha çok duygudaşlığadayandığı hissiyatını yaratmaktadır. Toplumun geneli,güvenlik paranoyaları ile öyle bir düşünsel geriliğemahkum edilmiştir ki, insanlar, “elinde silah olanın,öldürülmesi makbuldür” zihniyetini satır aralarındakusabilmektedir. Duruşmada tanık ifadesi sırasında bualgı, satır aralarından ana vurguya taşınmış; tanık kendiifadesini “vatanseverlikle” savunmayı tercih etmiştir. Bugerçekten de; “Vatan için ölmek de öldürmek dekahramanlıktır” içeriği ile empoze edilen çarpıkdüşüncenin toplum zemininde yarattığı etkinin basit birörneğidir.

İkinci duruşma açısından bana kalırsa üzerindedüşünülmesi gereken ve esasta mücadele edilmesigereken iki önemli başlık bunlar. Bundan sonrasıaçısından ise, yapılması gerekenler açık. İlk ikiduruşmada açığa çıkan sahiplenmenin gelişerek devamıözellikle önemli. Yine duruşmada da belirttiğimiz üzere,geçmişte yıllarca polis avukatlığı yapmış bir şahısçıkıyor ve bugün deyim yerindeyse günah çıkartıyor. Bugünah çıkartmanın özelde hiçbir anlamı olmasa da, genelolarak bir meşruluk yanılsamasının kırılması açısındanönemli olduğunu görmek gerekiyor. Bu kırılma Karadağdosyası ve benzeri davalarda harcanacak emekle birazdaha genişletilebilir, büyütülebilir. Ancak yine de bukırılmayı, gerçek bir kavrayışa dönüştürecek olanın veaslen yargısız infaz ve benzeri olguların önüne geçecekolanın mahkeme salonlarında yürütülecek mücadeledeğil ama toplumsal mücadele olduğu çok açıktır.

Av. Ceren Uysal

“Birgün hesabını soracağız”

Halil Acar (TEKEL işçisi): Bizim yanımızda kimvarsa biz de onlarlayız. Tüm direnen kesimlerleberaberiz. TEKEL işçileri hayatın her alanında,nerede direniş varsa orada olacaktır. Ülkede yaşanantüm sorunlar bizi de ilgilendiriyor. Bugün de AlaattinKaradağ’ın duruşmasına bu yüzden katıldık. Günügelecektir elbet, bir gün hesabını soracağız.

“İlk iki duruşmadakisahiplenme devam etmeli”

Alaattin Karadağ yoldaşölümsüzdür! 

Partimizin seçkin üyesi komünist işçi AlaattinKaradağ yoldaş, geçtiğimiz yıl, 19 Kasım 2009tarihinde, İstanbul-Esenyurt’ta, Avcılar-Esenyurtpolisi tarafından alçakça katledildi.

Alaattin Karadağ partimizin işçi kökenli birüyesiydi ve bir komünistti. Partimizin saflarınaörgütlü bir devrimci olarak adım attığı andan, elipek çok devrimcinin kanına bulaşmış Avcılar-Esenyurt polisi tarafından alçakça katledildiği günekadar, onun tüm yaşamı, mensubu olduğu sınıfın,işçi sınıfının bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesiçabası olarak, devrim ve sosyalizm davasınahizmetle geçti. Alaattin yoldaş sınıf bilinçli bir işçiydive safını bilerek seçmişti. Bu mütevazi işçi, baştamensubu olduğu işçi sınıfına ve emekçilere sınırsızbir sevgi besliyordu. Fakat öte yandan, sermayedevletine ve polisine karşı sınırsız bir kinle doluydu.

Düşman onu çok iyi tanıyordu, onun tüm buniteliklerini de çok iyi biliyordu. Tam da bundanhareketle, Avcılar-Esenyurt polisi, Alaattin Karadağyoldaşı bilerek katletti.

Kuşkusuz ki Alaattin Karadağ yoldaşın katlindensadece Avcılar-Esenyurt polisi sorumlu değildir.Onlar sadece tetikçidirler. Dolayısıyla, başta yargısızinfazlarıyla ünlü İstanbul polisi olmak üzere, tümpolis teşkilatı suçludur. Katliamların merkezi de, birsuç ve cinayet şebekesi gibi çalışan polis teşkilatıdır.Onların arkasında ise, sermaye devleti durmaktadır.Onları kirli ve karanlık cinayetleri içincesaretlendiren ve dahası koruyup, her defasındaaklanmalarını sağlayan da sermaye devletidir.Alaattin Karadağ yoldaşı katleden asıl güç de, bukirli ve katil devlettir.

Bu katil devlet baskı ve zor üzerine kurulmuştur.Baskı ve zora dayanarak yaşamaktadır. Milyarlarharcayarak sürekli kendisini tahkim etmektedir. İşçive emekçi düşmanı ordusu yetmezmiş gibi, şimdi deit ve kopuktan ibaret bir polis ordusu oluşturmuşbulunmaktadır. İşbaşındaki Amerikancı AKPhükümeti aracılığıyla bu katiller sürüsünübeslemekte, milyarlar akıtarak onları ileri teknolojiile donatmakta, geceli gündüzlü komünist vedevrimcileri izletmekte ve günü geldiğinde de,onlara dönük kanlı operasyonlar yaptırmaktadır. Bircinayet teşkilatı olan polis teşkilatını yetki iledonatarak, onlara ardı arkası gelmeyen yargısızinfazlar yaptırmaktadır.

Fakat tüm bunlar boşunadır! Paranın gücü işçi sınıfının ve milyonlarca

emekçinin haklı davasını engelleyemeyecektir.Sermaye devleti ve polisi kendisini ne denli tahkimederse etsin yıkılmaya mahkumdur ve enindesonunda gerisindeki emperyalizmle birlikteyıkılacaktır. Bir kez daha, işçi sınıfı savacak,sosyalizm kazanacaktır. Komünist işçi AlaattinKaradağ yoldaşınki de dahil, sermaye devletindentüm katliamların hesabını da yine işçi sınıfısoracaktır.

Alaattin Karadağ’ın yoldaşları olarak ona sözveriyoruz, onu asla unutmayacağız. Onun sonnefesine kadar hep onurla taşıdığı parti bayrağınıyere düşürmeyecek, her gün daha da yukarıkaldıracağız. Alaattin Karadağ yoldaşın anısı önündesaygıyla eğiliyoruz.

Komünist işçi Alaattin Karadağ yoldaşölümsüzdür!

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

TKİP-Yurtdışı Örgütü

Karadağ cinayeti davasıyla ilgili görüşler...

Av. Ş. Ceren Uysal

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Güncel10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Bir işkence merkezi gibi çalışan Beyoğlu PolisMerkezi’nde 2007 yılında öldürülen Festus Okey’indavasında yargılanan polisler aklanmaya çalışılıyor.Mahkeme heyeti, bu aklama girişimine engel olmayaçalışanları ceza tehdidiyle sindirmeye çalışıyor. Davanın 4Kasım günü görülen duruşmasında mahkeme heyeti,davayı takip eden avukatlardan Güray Dağ ile davayamüdahil olmak isteyen Göçmen Dayanışma Ağı hakkında“mahkemeye hakaret” iddiasıyla suç duyurusundabulundu.

Polise PVSK ve TMY gibi yasalarla öldürmeserbestliği tanınırken yargı da polis cinayetlerini aklamamisyonunu üstlendi. Festus Okey’ın öldürülmesiyle ilgilisüreç bunun açık bir örneği.

Öyle ki, Nijeryalı Festus Okey’in Beyoğlu PolisMerkezi’nde, polis tarafından öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçmesine rağmen olayın açıklığa kavuşturulmasınayönelik tek bir adım dahi atılmış değil. Beyoğlu 4. AğırCeza Mahkemesi’nde 4 Kasım günü görülen davanın 12.duruşmasında verdiği kararla mahkeme heyeti, adımatmamakta ısrar ettiğini de göstermiş oldu.

Bundan önceki duruşmalarda da davanın kamuoyunungündeminden düşürülmesini sağlamak, davanıntakipçilerini yıldırmak yönünde kararlar veren mahkemeheyetinin hedefinde bu kez davanın takipçileri vardı.

Müdahil olmak isteyenlere ceza tehdidi

İki buçuk yıldır duruşmaları izleyen GöçmenDayanışma Ağı aktivistlerinin davaya müdahil olmataleplerini reddeden mahkeme heyeti konuyla ilgili dilekçeveren 9 kişi hakkında da “mahkeme heyetine hakaretiçerdiği” gerekçesi ile Cumhuriyet Başsavcılığı’na suçduyurusunda bulundu.

Davayı takip eden Çağdaş Hukukçular Derneğiavukatlarından Güray Dağ da bu saldırıdan nasibini aldı.Bir televizyon programında dava süreciyle ilgilidüşüncelerini aktaran Dağ hakkında da adil yargılamayıetkilediği ve mahkemeye hakaret edildiği gerekçesiyle suçduyurusunda bulunuldu.

Av. Güray Dağ: Yıldırılmaya çalışılıyoruz

Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Av. Güray Dağ,mahkeme süreci ve kendisi hakkındaki suç duyurusunudeğerlendirdi.

Güray Dağ, Festus Okey’in arkadan ve yakınmesafeden öldürüldüğünü ve polis Cengiz Yıldız hakkındaölüme sebebiyet vermekten dava açıldığını hatırlatarak,davanın tek olumlu yanının da bu olduğunu belirtti. Dağ,27 Kasım 2007’de Beyoğlu 7. Asliye CezaMahkemesi’nde görülen ilk duruşmanın ardından davanınBeyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alındığını, bundansonra da davanın tıkandığını söyledi.

Bu mahkemede 14 Şubat 2008 tarihinde yapılan ilkduruşmadan bu yana Festus Okey’in kimliğinin “açıklığa”kavuşturulmaya çalışıldığına işaret eden Dağ, bundansonraki duruşmaların kimlik tespitinin yapılabilmesi içinsürekli ertelendiğini sözlerine ekledi. Bunun davanıngündemden düşürülmesi ve davanın takipçilerininyıldırılması için yapıldığına dikkat çeken Dağ, davadaönemli olanın polis tarafından birinin öldürülmesiolduğuna vurgu yaparak, bu noktada ölenin kimliğinin bir

önemi olmadığını söyledi. Kaldı ki, Okey’in üzerindenBirleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nce verilmiş birkimliğin çıktığını ve kimliğin, sahteliği kanıtlanmadığımüddetçe gerçek olduğunun kabul edilmesi gerektiğinisöyledi. Kimliğin gerçekliğini araştırmanın mahkemeninişi olmadığını sözlerine ekledi.

Dağ, 20 Ekim tarihinde bir televizyon programındadava hakkındaki görüşlerini dile getirdiğinden kaynaklıkendisi hakkındaki suç duyurusunda bulunulduğunu dahatırlatarak, programda davanın uzatılarak sanık polisinberaat ettirileceğini söylediğini ifade etti. Dağ, bu suçduyurusu ile davanın, gündemde kendine yer bulduğunu,bundan kaynaklı mahkeme heyetine teşekkür ettiğinisöyledi. ÇHD’den avukatların benzer her davaya izleyiciolarak katıldığını hatırlatan Dağ davanın peşinibırakmayacaklarını belirtti.

“Müdahillik talebi reddedilerekdosya kapatılmak isteniyor”

Davaya müdahillik taleplerinin neden reddedildiğinisorduğumuz Dağ, bunun polisin beraat ettirilmeyeçalışılmasıyla ilişkili olduğunu söyledi. Özellikle davayamüdahil olan taraf olmadığı müddetçe temyiz hakkının daişlevsel bir biçimde kullanılamayacağına dikkat çekti.ÇHD’nin davaya müdahil olma talebinin de ilk duruşmadareddedildiğini hatırlattı.

“Sanık polis makam aracıyla geldi”

Davada dikkat çeken noktalara da işaret eden Dağ’ınifadeleri polis cinayetlerinin bir bütün olarak devletpolitikası olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Ölümesebebiyet vermekten yargılanan sanık polisin halengörevde olduğunu belirten Dağ, cinayetin işlendiği silahındahi çok uzun bir süre sanık polisçe kullanıldığını ifadeetti. Yıldız’ın ilk duruşmaya dönemin Beyoğlu EmniyetMüdürü Tuğrul Pek’in makam arabasıyla geldiğini desözlerine ekledi. Bu anlatımlar ise cinayetin kurumsalolarak da sahiplenildiğini gösteriyor.

Festus Okey davası, polis cinayetlerinin örtbasedilmeye çalışılmasının yeni bir örneği olduğu kadar,devlet kurumlarının bunun için nasıl organize biçimdeçalıştığını da gösteriyor. Aydın Erdem cinayetinintakipsizlikle sonuçlanması, Esenyurt-Avcılar polisitarafından katledilen İsmail Karaman’ın katillerinin beraatetmesi yakın dönem örneklerden sadece ikisi. Festus Okeydavasının da beraatla sonuçlanacağı açık gibi gözüküyor.Bu örnekler, polis cinayetlerinden hesap sormak ve yenicinayetlerin önüne geçmek için sokakta verilecek etkili birmücadelenin şart olduğunu gösteriyor.

Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyor...

Av. Güray Dağ: “Davanınpeşini bırakmayacağız”

Evren’in maaşına yüzde 12,asgari ücrete yüzde 4 zam

Her günün birer işkenceye döndüğü, gelenyeni günün nasıl atlatılacağı düşüncesinin işçive emekçileri hayli terlettiği bu günlerde,sermaye hükümeti asgari ücrete yapılacak zamoranını duyurdu. Bu haberle birlikte sefaletkoşullarından az da olsa kurtulacağını uman işçive emekçilerin düşleri, her zam dönemindensonra olduğu gibi suya düştü. Çünkü asgariücrete yapılacak zam oranı sadece yüzde 4.

Aslında süreç her seferinkinden çok farklıolmadığı için, işçi ve emekçiler açısından pekbir farklılık taşımamaktadır. Zira her seferindesermaye ve onun devleti, alay edercesinekomik zam oranlarıyla işçi ve emekçilerinkarşısına çıkmaktadır.

İşçiye sadakayı reva gören hükümet kendisafındakilere de kepçeyle dağıtıyor. Ama bukez öyle bir şey yaptı ki kendi maskesinidüşürdü.

Geçtiğimiz günlerde meclisten geçen biryasayla emekli cumhurbaşkanları vebaşbakanların maaşlarına yüklü bir zamyapılması gündeme geldi. Dahası bu zamdanelinde binlerce işçi, emekçinin ve devrimcininkanı olan Kenan Evren de yararlanacak.Evren’in maaşına yüzde 12 zam yapılarak, 11bin 400 lira olan maaşı 12 bin 300 lirayayükseltilecek.

Öyle ya AKP’den başka türlü davranması,Evren’i yargılaması beklenemezdi. SonuçtaEvren sermayenin işçi ve emekçi kitlelerinmücadelesi karşısında nefes alamaz halegeldiği günlerde, sahneye çıkıp okyanusötesindeki efendilerinden aldığı talimat vedestekle sermayeye eşi benzeri olmayan birhizmette bulunmuştu. Zaten AKP de Evren’ingerçekleştirdiği darbenin öz çocuğudur.

Bunun için darbecilerin öz çocuğu AKPelbette emekçiyi değil darbecilere hizmetedecek. Kaldı ki bu partinin bütün maharetiyalan, demagoji, ikiyüzlülük ve timsah gözyaşlarından oluşmakta. Kürsüde idam edilendevrimcilerin ardından gözyaşı döküp sokakortasında hala devrimcileri katledenler,darbecilerin yargılanacağı yalanını atıp sonrada darbecilerin aldığı maaşa zam yapıyorlar.

Sermaye düzenine de, onun temsilcisiiktidarlara da güvenilemeyeceğini kanıtlayan okadar çok örnek orta yerde dururken geriyeyapılabilecek tek şey kalıyor, mücadele.Darbecilerden hesap sormanın da, insancayaşamaya yetecek asgari ücreti kazanmanınyolu da işçi ve emekçilerin örgütlümücadelesini büyütmekten geçiyor. Zirasermaye ve onun devleti böyle bir gücükarşısında göremediği içindir ki bu kadarpervasız davranabiliyor, bu kadar rahat yalansöyleyebiliyor. Yine böyle bir gücü karşısındagöremediği için, hala bugüne 12 Eylüldarbesinin baş sorumlusu katilin maaşınayüzde 12 zam yaparken asgari ücrete yüzde 4zam yapabiliyor.

Elbet bu kara bulutları dağıtacak güç yinealay edilen, görmezden gelinen ve ayak takımıolarak nitelenen işçi ve emekçilerin örgütlügücünden başka bir güç değildir. Bu güç nezaman bir araya gelip, tek yumruk gibi hareketederse, işte o zaman bu asalak sömürü düzeniiçin de, onun temsilcileri ve yürütücüleri için deölüm çanları çalmaya başlayacak.

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

TÜSİAD’ın düzenlediği, “Sanayi PolitikalarıYuvarlak Masa Toplantısı”nın ilk konuğu Ali Babacanoldu. AKP hükümetinin ekonomiden sorumlu bakanındansermaye baronlarının neler isteyeceği ve bakanın vereceğimuhtemel yanıtlarla ilgili sermaye medyasında bir dizihaber ve yorum yayınlandı.

Yuvarlak masa toplantısında sermaye sınıfınıTÜSİAD’ın temsil etmesi, krizin derinleşmesi olasılığı,sanayi stratejisi, istihdam sorunu, işgücü maliyetleri vb.konular tartışıldı. TÜSİAD baronları yeni bir dizi taleptebulundular. AKP hükümetini temsil eden Ali Babacan da,sermayenin korunup kollanacağı yönünde mesajlar verdi.

TÜSİAD baronları vergi indirimi istiyor

Yuvarlak masa toplantısının en hararetli tartışmakonusu vergi indirimi noktasında yaşandı. TÜSİADbaronları yıllardır kurumlar vergisinin yatırımlarızayıflattığını, bu nedenle istihdamın azaldığını iddiaettiler. Oysa gerçekler bu açıklamaların tam tersidir. AKPhükümeti yaptığı düzenleme ile kurumlar vergisini, önceyüzde 40’dan, yüzde 30’a sonra da yüzde 30’dan, yüzde20’ye düşürdü. Kısacası kapitalistlerin kurumlar vergisiyükü yüzde 50 oranında düşürüldü. Yaşanan bu vergidüşüşü sayesinde TÜSİAD baronları daha fazla karbiriktirdiler. Daha fazla sermayeyi yüksek faizlerkarşılığında kullanma olanağını elde ettiler.

Ali Babacan’ın gelir vergisi kaleminde düşüşolmayacağını belirterek sermaye baronlarına diklendiğikonusu özellikle medyada öne çıkarıldı. Oysa AliBabacan’ın ekonomiden sorumlu bakan olarak yer aldığıAKP hükümetinin kapitalistlerin ödediği gelir vergisidilimini istikralı bir şekilde düşürdüğünü anlamak içinrakamlara biraz yakından bakmak yeterlidir. AKPhükümeti kapitalistlerin gelirlerinden ödediği vergidilimini yüzde 55’ten, yüzde 35’e düşürdü. AKP yaptığıgelir vergisi düzenlemeleri ile de kapitalistlere yüzde20’lik bir rant alanı açtı.

Derinleşen vergi adaletsizliği nedeniyle kapitalistlerinödedikleri gelir vergisi azalmakta, emekçilerin ödediğivergi miktarı ise büyümektedir. Burjuvazinin ödediğivergi miktarı azaldıkça bütçe açıkları da büyümektedir.Bu nedenle bütçe açıklarının kapanması için emekçilereyönelik ekonomik-sosyal saldırılar artmaktadır. İşçi veemekçilerin ödediği vergi dilimi düzenli olarakartmaktadır. TÜSİAD’ın istediği yeni vergi imtiyazları,işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükünün daha daartmasına yol açacaktır.

Patronlar örgütünün lideri toplantıda üretimüzerindeki ağır vergi yükünden de şikayet etti. Rekabetgüçlerinin artması için vergi yüklerinin minimizeedilmesini, yaptıkları her tür harcamanın vergimatrahından düşürülmesini istedi. Oysa bu taleplerinçoğu yıllardan beridir zaten karşılanmaktadır.

Kapitalistler yaptıkları birçok harcamayı gelir vekurumlar vergisini düşürmek amacıyla kullanıyorlar.Lüks tüketime dayalı harcamalarını işletmenin ihtiyacıgibi gösterip gelir vergisinden düşüyorlar. Çay, kahve vemeşrubat giderlerinin tamamını gelir vergisi matrahınıdüşürmek için kullanıyorlar. Kapitalistler vakıflara veyakamu yararına sayılan kurumlara yaptıkları bağışlarsayesinde hem bedavadan reklamlarını yapıyorlar, hem deyaptıkları bağışların önemli bir kısmını ödeyecekleri gelirvergisi miktarından düşüyorlar.

İşçi ücretleri daha kaynağından peşin olarak

kesilmektedir. Oysa kapitalistlerin ödeyeceği gelirvergisi, onların beyan edecekleri kazanç üzerindenhesaplanmakta, uzun zaman aralıklarına yayılarak tahsiledilmektedir.

Kapitalistler kendileri için vergi cenneti olan ülkedekeyif çatarken, işçi ve emekçiler elektrik, telefon,temizlik malzemesi, bebek maması, çocuk bezi, ulaşım,akaryakıt, tüp gaz gibi temel harcamaları, ödeyeceklerigelir vergisi matrahından düşmek bir yana, yaptıklarıharcamaların vergi iadesini bile alamıyorlar. Bu örnekleruygulanan vergi sisteminin TÜSİAD baronlarınısemirtirken, işçi ve emekçilerin kanını emdiğinin en açıkkanıtıdır.

TÜSİAD baronları esneklik istiyor

Ümit Boyner, Ali Babacan’dan istihdam stratejisinindört ana eksiğinin de giderilmesini istedi. “Eğitimistihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, işgücü piyasasınınesnekleştirilmesi, istihdam ile sosyal koruma ilişkisiningüçlendirilmesi, kadınlar ve gençler gibi kesimlerinistihdamının artırılması”nı talep etti. Tüm bu talepler,TÜSİAD baronlarının çalışma koşullarında tam esnekliği,kıdem tazminatı yükünün hafifletilmesini, özel istihdambürolarının daha aktif hale gelmesini, kadın ve çocukemeğinin yoğun sömürüsünün önündeki tüm engellerinkaldırılmasını istediklerinin açık ifadesidir.

İşgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, toplam işgücüiçinde iş güvencesine sahip olan işçi ve emekçilerinsayısının hızla düşmesi demektir. Kapitalistler bu sürecinönündeki engellerin tümünün temizlenmesiniistemektedirler. İşgücü piyasalarının tümüyleesnekleştirilmesi durumunda belirli süreli sözleşme, kısmizamanlı çalışma, çağrı üzerine çalışma, evde çalışma,geçici iş ilişkisi gibi sözleşme türleri daha dayaygınlaşacaktır. TÜSİAD Başkanı’nın istediği busözleşme türleri kapitalistlerin iş güvencesi, kıdemtazminatı, yıllık izin vb. yükümlülüklerden tamamıylakurtarmaya yöneliktir. AKP hükümeti tüm bu önerilerinyaşama geçmesi için yapması gereken yasaldüzenlemelerin hazırlıklarını sürdürmektedir.

Ümit Boyner, kadınlar ve gençlerin işgücüpiyasasındaki ağırlığının artması için de gereklidüzenlemelerin bir an önce yapılmasını istedi. Çünkükadın ve genç işçiler ucuz işgücü ihtiyacının karşılanmasınoktasında sermayeye önemli olanaklar sunuyorlar.TÜSİAD baronları ucuz emeğin kullanıldığı enformelüretimin güvencesinin kadın ve genç işçi emeğiolduğunun bilincindeler. Adidaslar, Nikeler, iletişim vebileşim devlerinin ürünleri, dünyanın en yoksul kadın veçocuklarının parmakları sayesinde üretiliyor.

Kapitalistler Türkiye’de, özelliklede KOBİler’deçocuk ve kadın emeğini daha yoğun olarak kullanmakistiyorlar. Şu durumda da çocuk ve kadın emeğininmaliyeti son derece düşük bir düzeyde bulunuyor.Kapitalistler kayıt dışı çalışmada yararlandıkları kadın veçocuk emeğini, diledikleri gibi kullanabiliyorlar. Günlükçalışma süresi kimi zaman 12-14 saati bulabiliyor.TÜSİAD baronlarına bu kadarı da yetmiyor.

Kısacası TÜSİAD’ın düzenlediği toplantı, sermayebaronlarının AKP hükümetiyle ekonomik ve sosyal yıkımprogramlarının uygulanması konusunda tam bir anlayışbirliği içinde olduklarını bir defa daha kanıtlamıştır.Çünkü yuvarlak masa toplantısında işçi ve emekçilereyönelik saldırı planları konuşulmuştur.

TÜSİAD baronları hükümetle“yuvarlak masa”da buluştu

Hükümet “UİS”e sonbiçimini verdi

AKP hükümeti bir süredir gündemde olan“Ulusal İstihdam Stratejisi” (UİS) adı verilenplana son şeklini verdi. Konuyla ilgiliaçıklamayı Başbakan yardımcısı Cemil Çiçekyaptı. Bilindiği üzere sermaye örgütleritarafından gündeme getirilen bu kapsamlısaldırı planı “işsizliğe çözüm bulmak”ambalajı içinde sunulmaya çalışılıyordu. CemilÇiçek de konuyla ilgili açıklamasında sık sıkbu nakaratı tekrarlamış oldu.

Cemil Çiçek’in planın son biçimine dairverdiği ipuçları da bunun kapsamlı bir saldırıplanı olduğunu gösteriyor. Cemil Çiçek’inbildirdiğine göre “istihdam paketi”ndesermaye sınıfına “farklı istihdam teşvikleri”sunulacak. Yani bir kez daha işsizliğe çözümbulmak iddiasıyla devlet kaynakları sermayeyepeşkeş çekiliyor.

Bu teşviklerden biri şöyle ortayakonuluyor: “5 puanlık SSK prim indirimindenyararlanan bir işveren, aynı anda başka birteşviki de alabilecek. Mevcut sistemde biristihdam teşvikinden yararlanan işveren,diğerini alamıyor. Şimdi ise toplam 5,2 milyonişveren, yüzde 5’lik prim indirimi yanındadiğer istihdam teşviklerini de kullanabilecek.”

Hükümetin diğer bir teşvik bahanesi isekadınlar.

Kadın istihdamını yükseltmek yalanı adıaltında sermayeye yüzde 5’lik bir vergiindirimi daha öngörülüyor.

Cemil Çiçek’in sermayeye başka ve dahabüyük müjdesi ise kıdem tazminatlarıkonusunda oldu. Çünkü Çiçek aynıaçıklamasında kıdem tazminatı hakkının da“uzun vadede yeniden düzenleneceği”açıklamasında bulundu.

İşçi sınıfının bu “uzun vade” yalanını, “ilkfırsatta” diye okuyup mücadele hazırlıklarınıhızlandırması gerekiyor. Çünkü MESS grupTİS sürecinde MESS’in de açığa vurduğu gibisermaye tüm hesaplarını bu saldırı paketinebağlamış durumda.

Çiçek bu saldırı konusunda ne kadar ciddi,kararlı olduklarını ise bu saldırıyı cumhuriyetinkuruluşunun 100. yıldönümüne atfenkullandığı “2023 misyonu” çerçevesindehükümetin kapsamlı hedeflerinin en önemlidört başlığından biri olarak tanımladı.

Çiçek’in sözleri şöyle: ‘Bu strateji dörteksen üzerine inşa ediliyor. Eğitim-istihdamilişkisinin güçlendirilmesi, iş gücü piyasasınınesnekleştirilmesi, kadınlar, gençler vedezavantajlı grupların istihdamınınarttırılması ve istihdam-sosyal korumailişkisinin güçlendirilmesi, önümüzdekidönemde en çok üzerinde duracağımızkonulardır”

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Düzce’nin Beyköy Beldesi’nde kurulu MAS-DAF fabrikasında direnişte olan işçiler 5 Kasımgünü vahşi bir saldırıyla karşılaştılar. Birleşik Metal-İş’e üye olduktan sonra işten atılan işçilerin direnişisürerken, sabah saatlerinde fabrikanın idari amiriarabasını direnişçi işçilerin üzerine sürdü. Olayda 13işçi yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Birleşik Metal-İş Sendikası ise MAS-DAF’taki örgütlenmemücadelesinin engellenemeyeceğini belirtti.

Fabrikaya giriş çıkışları durduran işçiler, bu aradaservisle fabrikaya gelen işçileri de servistenindirdiler. Fakat tam bu sırada direnişçi işçiler gözüdönmüş bir saldırıyla karşılaştılar. İşçilerin eylemisürdürdüğü sırada fabrikanın idare amiri patron uşağıSezgin Civelek, kullandığı araçla işçilerin arasınadaldı. Bu sırada aracın altında kalan işçilerden ağıryaralanan Caner Çubukçu’nun yanı sıra Sami Güven,Gökhan Demir, Ergün Semiç ve 9 işçi daha çeşitliyerlerinden yaralandılar. Tüm bunlar olurken fabrikaönünde bulunan jandarma da olayı seyretmekleyetindi.

Fakat işçiler bu gözü dönmüş patron uşağınınkaçmasına izin vermediler. Yumruk ve tekmeleriyleöfkelerini gösterdiler. Jandarmanın müdahalesiyleyakasını kurtaran patron uşağı olay yerinden kaçtı.

Çelik: Diyecek söz bulamıyorum

MAS-DAF’ta sendikal örgütlenmeye yönelik

vahşi saldırıya ilişkin gazetemize açıklamadabulunan Birleşik Metal-İş Sendikası Kocaeli ŞubeSekreteri ve Düzce İl Temsilcisi Telat Çelik,yaşanan olayı “diyecek söz bulamıyorum” diyereközetledi. Yaşanan olayın 21. yüzyılda yaşandığınadikkat çeken Çelik, yaralanan işçiler arasında el veayakları alçıya alınanlar olduğu bilgisini verdi. Birkısım işçinin ise jandarma karakolunda ifadeverdiğini söyleyen Çelik, yaşanan saldırıyı kınadı.Mücadelenin devam edeceğini duyurdu.

Çelebi’den ziyaret

MAS-DAF işçilerini 9 Kasım günü DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi ziyaret etti. 13 işçiyegeçmiş olsun dileklerini ileten Çelebi, işçilerin haklıbir direniş içinde olduklarını söyledi. Açıklamanınardından fabrikaya giren Çelebi, MAS-DAFpatronu Özel Polatoğlu ve Genel MüdürVahdettin Yırtmaç’la yaklaşık 2 saat görüştü.Görüşme sırasında rahatsızlandığı bildirilenpatron Polatoğlu, özel araçla fabrikadan ayrıldı.

Görüşmeden sonra basın mensuplarınınsorularını yanıtlayan Çelebi, görüşmenin fabrikasahibinin rahatsızlanması sebebiyle kısasürdüğünü belirtti.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Sendikalaştıkları için işten atılan Akdeniz Çiviişçileri direnişlerine devam ediyorlar. İlk olarak 27Ekim’de 14 işçi işten çıkartılmış, sonrasında 1Kasım’da fabrika patronu kriz bahanesiylefabrikayı kapatmıştı. İşçiler, sendikalı olarak işegeri dönme talebiyle her gün fabrika önündebekliyorlar.

Adana Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu 8Kasım günü öğleden sonra direniş yerine bir ziyaretgerçekleştirdi. “Akdeniz Çivi işçileri yalnız değildir- İşçilerin birliği sermayeyi yenecek - BağımsızDevrimci Sınıf Platformu” ozaliti ile direniş yerinegelen BDSP’liler, işçiler tarafından sloganlarlakarşılandı. Direniş yerine gelindiğinde BDSP adınabir konuşma yapılarak, direnişçi işçiler selamlandı.

Konuşmada, dünyada ve Türkiye’deki işçi

direnişlerinden bahsedilerek, işçilerin sermayeninsaldırılarına karşı örgütlü mücadeleyi seçtiklerinevurgu yapıldı. İşçilerin emeği üzerinden saltanatsüren haramilerin ancak işçilerin örgütlü gücüsayesinde yıkılacağından bahsedildi. ÇEL-MER,Mutaş gibi işgal deneyimlerine değinilerek, direnişikazanımla biten Türkan Albayrak ve ölüm kusantersanelerde süren BETESAN direnişi örnekgösterildi. Bu mücadelenin büyütülmesi çağrısıyapıldı. Konuşmanın ardından, direniş yerindekiişçilerle sohbetler yapıldı, direniş sürecine dairbilgiler alındı. Birlikte çekilen halaylardan sonraziyaret sona erdi.

Direniş alanında Kızıl Bayrak ve Metal İşçileriBülteni’nin dağıtımı da yapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

MAS-DAF direnişinde vahşi saldırı

BDSP’den Akdeniz Çivi işçilerine ziyaret

UPS işçilerinden eylem!Sendikalaştıkları için işten atılan UPS işçilerinin

cumartesi eylemleri devam ediyor. UPS eylemi 6 Kasımgünü de UPS aktarma merkezi önünde işçilerintoplanmasıyla başladı. Kitle sloganlar eşliğinde UPS giriş-çıkış kapısına yürüdü.

TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli yürüyüşsonunda yaptığı konuşmada direnişin kararlılıklasürdüğü vurguladı.

Direnişle uluslararası dayanışmanın da sürdüğünüdile getiren Günseli, küresel dayanışma eylemlerininyapılacağını duyurdu. UPS’ye sendika girmesi için baştabağlı oldukları konfederasyon ile ITF’nin eylemliliksürecinin artacağından bahsetti.

İşe iade davalarının sonuçlandığını söyleyerek,davadan ‘işe geri dönme hakkı ile boşta geçen süreninişçiye ödenmesi’ kararının çıktığını söyledi.

UPS ve ambar işçilerine Kızıl Bayrak gazetesinin sonsayısı ile Çiğli İşçi Bülteni dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

KARDEMİR’de eylemler...

Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri AŞ’de Türk Metalve Çelik-İş’in rant kavgası devam ederken, sendikalihanet çeteleri işçilerin öfkesini kendi gerici çıkarlarınadayanak olarak kullanıyor. KARDEMİR’de işten atılanTürk Metal üyesi işçiler gerçekleştirdikleri eylemlerleişten atmaları protesto ediyorlar.

8 Kasım akşam saatlerinde önce HürriyetCaddesi’nde yürüyüş yapan işçiler, işten haksız yereatıldıklarını belirterek esnaftan ve halktan destekistediler. Daha sonra Çelik-İş Sendikası’na yürüdüler.Kemal Güneş Caddesi’ni trafiğe kapatan Türk Metalüyesi işçiler, Çelik-İş Sendikası önünde sloganlar atarakÇelik-İş’e ve fabrika yöneticilerine tepkilerini dilegetirdiler.

Çevik kuvvet ise işçilere saldırdı. Arbede sırasındayaralanan bir işçi Karabük Devlet Hastanesi’negötürülürken, 9 işçi de kelepçelenerek gözaltına alındı.

10 Kasım günü, KARDEMİR’de işten atılan 6 işçi, kentmerkezindeki Demir-Çelik işçisi anıtına kendilerinizincirleyerek eylem yaptı. Eylemin sebebi ise 10 Kasımgünü bir işçinin daha işten atılmasıydı. Kendilerinizincirleyen işçilerin yanısıra, yaklaşık 50 işçi de eylemekatılarak tepkisini dile getirdi.

Eyleme bölgeden gelenler de alkışlarla destek verdi.İşçiler, Vali İzzettin Küçük yanlarına gelinceye kadareylemlerini bitirmeyeceklerini belirtirken yaklaşık 2 saatsüren eylem, Türk Metal Sendikası Karabük TemsilcisiŞahin Dikilitaş’ın işçileri “ikna etmesi” ile son buldu.

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

9 Kasım’da MESS ile 4. tur görüşmesinigerçekleştiren Birleşik Metal-İş Sendikası uyuşmazlıkzaptını tuttu. Sendika önümüzdeki günlerde, örgütlüolduğu fabrikalarda fazla mesailere kalmama vemerkezi noktalarda yürüyüşler gerçekleştirmeyehazırlanıyor.

Tofaş ve Renault’ta işçilere tehdit!MESS’in gasp planı ortaya çıktıktan sonra işçilerin

artan hoşnutsuzluğu karşısında patronlar baskı vetehdit yöntemlerine başvuruyor. Baskı ve tehditlerözellikle Bursa’da Renault ve Tofaş gibi Türk Metal’inörgütlü olduğu stratejik fabrikalarda yoğunlaşıyor.Özellikle bu fabrikaların insan kaynakları müdürleriişçilerle toplantılar yaparak gelişebilecek bir öfkepatlamasına engel olmaya çalışıyorlar. Bu toplantılardamüdürler işçilere yönelik şöyle konuşarak sopasallıyorlar: “Sözleşmeniz istediğiniz gibi bitmeyebilir.İşyerinde huzursuzluk istemiyoruz. İşyerindeyapacağınız hiçbir eyleme tolerans gösterilmeyecektir.Tepkinizi gidin sendikanıza gösterin.”Birkaç yıl fabrikayı full çalıştıracak denli siparişleralan bu fabrikaların yönetimleri işi sıkı tutmaya,işçilerin öfkesini öz çocukları olan sendika ağalarınayönlendirerek eritmeye çalışıyorlar. Bu fabrikalarınaynı zamanda ‘98 yılında yaşanan “metal fırtınası”olarak adlandırılan eylemlerin kıvılcımını çakanfabrikalar olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Metal İşçileri Birliği ise 4 Kasım günü yaptığıyazılı açıklama ile tehditlere boyun eğmeme ve grevkararlılığını kuşanma çağrısı yaptı.

MİB’in açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Metalişçilerinin talebi insanca çalışma ve yaşamkoşullarının sağlanmasıdır. Bunun yolu ise grevkararlılığını kuşanan bir mücadele ile MESSpatronlarının karşısına dikilmekten geçmektedir. Metalİşçileri Birliği, tüm metal işçilerini MESS-Türk Metalkirli ittifakına karşı ayağa kalkmaya, insanca çalışmave yaşam koşulları için MESS’i ve sendika ağalarınıezmeye çağırıyor!”

Birleşik Metal’den açıklamaBüyük fabrikalarda metal işçilerinin tehdit

edilmesine ve baskı altına alınmasına ilişkin 4 Kasımgünü yazılı açıklama yapan Birleşik Metal-İş Sendikasıda MESS’in, kriz ve hükümetin gündeminde olan veçalışma yaşamının kuralsızlaştırılması ve güvencesizlikdüzenlemelerini içeren istihdam stratejisini kendisinedayanak yaparak saldırıya geçtiğini ifade etti.

İşçilerin tehdit edilmesinin birden fazla anlamıolduğunu belirten sendika, gerek Türk Metal gereksede MESS’in sıkıştıkları için baskı ve tehdit unsurunudevreye soktuklarını bildirdi. Yeni bir ‘98 süreciyaşanması ihtimaline karşı önceden önlem alabilmeamacıyla baskı ve tehditlerin devreye sokulduğunuifade eden sendika, 1998 yılında, Türk Metal ve MESStarafından imzalanan sözleşmenin, Bursa bölgesindenbaşlayarak hızla diğer bölgelere yayılan kendiliğindenbir protestoya neden olduğunu hatırlattı.

Birleşik Metal’den eylem kararlarıBirleşik Metal-İş’in MESS grup TİS süreciyle

ilişkili olarak “en geniş danışma organı niteliğindeki”Merkez TİS Komisyonu 6 Kasım günü toplandı.Toplantıya genel yönetim kurulu, şube yönetimkurulları ile TİS kapsamındaki işyerlerinin temsilcileriile sendikanın uzmanları katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını genel sekreterSelçuk Göktaş yaptı. Göktaş’ın konuşmasının ardındanTİS dairesi tarafından hazırlanan bir sunumgerçekleştirildi. Sunumda, TİS sürecinde MESS’inkuralsızlık ve güvencesiz çalışmayı dayattığı, budayatmanın sermaye sınıfı tarafından paylaşıldığı ifadeedildi. Bunun için MESS grup TİS sürecindekidayatmanın da işçi sınıfının ortak direnişiylepüskürtüleceği vurgulandı.

Sunumun ardından ise Genel Başkan AdnanSerdaroğlu konuştu. Dönemin bir var olma ya da yokolma sorunu olduğunu vurgulayan Serdaroğlu,sermayenin işbirlikçi sendikacılığı güçlendirmeyeçalıştığını belirterek buna karşı mücadeleci ve militansendikacılığın ortaya çıkarılması gerektiğini ifade etti.

Konuşmasının sonunda metal işçilerini göreveçağırdı.

Serdaroğlu’nun ardından sözü işyeri temsilcilerialarak TİS hakkındaki düşüncelerini, eylem ve etkinlikönerilerini ortaya koydular. Konuşmalar sırasındaBosal temsilcilerinin “Ya toz olacağız, ya da tozudumana katacağız” biçimindeki ifadeleri dikkat çekti.

Temsilcilerin konuşmalarının ardından eylem veetkinlikler konusunda hazırlanan taslak Komisyon’unonayına sunuldu. Bu kapsamda 28 Kasım 2010 Pazargünü Gebze’de diğer bölgelerin de katılımıyla mitingyapılması planlanıyor.

Açıklamanın sonunda ise bu eylem ve etkinliklerdışında gelişmelere bağlı olarak Merkez TİSKomisyonu’nun yeniden toplanarak yeni eylem veetkinliklere karar vereceği vurgulandı.

Birleşik Metal: Tozu dumanakatacağız!

9 Kasım’da MESS ile 4. tur görüşmesinigerçekleştiren Birleşik Metal-İş Sendikasıuyuşmazlık zaptını tuttu. Görüşme sonrasında yazılıaçıklama yapan sendika, “kuralsız ve güvencesizçalışmaya karşı tüm varlığımızla direneceğiz!” dedi.Sermaye örgütü MESS’in, metal işçilerine kuralsız vegüvencesiz çalışmayı dayattığı, sıfır zam önerdiği vekazanılmış hakları geriletmeyi hedeflediği belirtilensendika açıklamasında Türk Metal hedef alındı.

Birleşik Metal, metal işçilerini Türk Metal’in,“günü kurtarmak için kendi atadığı temsilcilerleyaptığı toplantılarına kitlesel olarak katılma”çağrısında bulundu. 11 Kasım günü fazla mesailerekalmama eylemi başlatacağını duyuran sendika “tozudumana katacağı”nı ilan etti.

Metal TİS’leri üzerineişçilerden görüşler...

“Fen-İş patronu MESS sürecindençıkacak sonucu bekliyor”

Fen-iş Alüminyum’da çalışan bir metal işçisiyim.Fen-İş’te de toplu sözleşme süreci devam ediyor.Ancak Fen-İş grup TİS’leri kapsamında değil. Amagelinen noktada Fen-İş yönetimi de sözleşmeyigrup TİS sürecine endeksledi.

Fen-İş Alüminyum’da örgütlü olan Çelik-İşSendikası ise taslağını halen bizimle paylaşmışdeğil. 22 Ekim’de yapılan 2. tur görüşmelerindeücretler hariç birkaç maddenin geçtiği, ücretler veekonomik taleplerle ilgili maddelerde ise MESSGrup TİS sürecinden çıkacak rakamın esas alınacağısöyleniyor.

Görüldüğü gibi MESS ile yapılan görüşmelerdençıkacak sonuç bütün işçileri etkiliyor. Bu yüzdenbirlikte mücadele etmeliyiz. Sefaleti dayatanlardanve işçiyi satanlardan hesap sormalıyız.

Fen-İş Alüminyum’dan bir işçi

“Mücadele etmek ortakgörevimizdir”

Arçelik AŞ’de çalışmakta olan bir metalişçisiyim.

Temsilciler her toplantıdan sonra görüşülenkonularla ilgili olarak işçileri bilgilendiriyor. Ancakbu süreçte işçilerin iradesi dikkate alınmıyor. TürkMetal yönetimi sözleşme taslağını da işçilerdengizledi. Taslak açığa çıkınca anlaşıldı ki Türk Metalbizim değil MESS’in beklentilerini dikkate alarak birtaslak hazırlamış. Böyle bir taslaktan ise satıştanbaşka bir şey çıkmaz. Ayrıca MESS’i de dahafazlasını istemek için cesaretlendirir. Nitekim böylede olmuştur.

İhanete ve satışa karşı mücadele etmek tümmetal işçilerinin görevidir.

Arçelik’ten bir metal işçisi

“ÇEL-MER işçisi artık onlarcapatrona karşı mücadele ediyor”

Ben yakın zamanda işçilerin sendika haklarınıişgal eylemiyle söke söke aldığı ÇEL-MERfabrikasında çalışıyorum. İşgal eylemiylepatronumuza anladığı dilden cevap vermiş ve onuyola getirmiştik. Ancak o zaman da söylediğimizgibi bu mücadelenin başlangıcıydı. Mücadele asılşimdi başlıyordu.

ÇEL-MER patronu her fırsatta oyunlarına vesaldırılarına devam ediyor. Ancak ÇEL-MERişçilerinin artık çelikten bir örgütlülüğü var. Bizlerde yakın zamanda yetkimizin gelmesini vesözleşme masasına oturmayı bekliyoruz. Sözleşmeile ilgili olarak ÇEL-MER patronunun söylemişolduğu bir şey var. “Siz sendikalı olunca her şeygüllük gülistanlık olacak zannediyorsunuz amasözleşme zamanında MESS ne verdiyse ben de enfazla onu veririm” diyor.

Bunu söylerken MESS’e mi yoksa işbirlikçisendika yönetimlerine mi güveniyor onu bilemem.Ama anladığım bir şey var ki ÇEL-MER işçisi artık birpatrona karşı değil, onlarca patrona karşı mücadeleediyor ve etmeli. Düşmanlarımızın saflarıgenişlediyse, bizim saflarımız da genişlemeli vemetal işçileri ortak bir mücadele ile haklarını sökesöke almalı.

Direnişçi bir ÇEL-MER işçisi

Metalde uyuşmazlık zaptı tutuldu...

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

İhanetçi çeteden salon toplantılarıPevrul Kavlak satış hazırlıkları kapsamında Pendik’teki

sendikaya ait sosyal tesislerde yönetici ve üyelerle bir arayageldi. Burada yaptığı konuşmada MESS’e göndermeleryapan Kavlak, MESS’in artık işçiyi görmezdengelemeyeceğini söyledi.

Konuşmasında MESS’in dayatmalarını hatırlatanKavlak yeniden kırmızı çizgi demagojisine sarıldı. “Bizimkırmızı çizgilerimiz var. Metal işçilerinin iş güvenliği,insanca yaşayacak bir ücrete sahip olması, iş güvencesininolması bunlardan sadece bazıları. Kimse bizden tavizvermemizi beklemesin. İstediğimiz cevabı almadan damasadan kalkmayacağız. Eğer bizi bu masadankaldırırsanız vallahi de billahi de bir daha oturtamazsınız.”şeklinde uyarıda bulundu.

Kavlak Bursa’da sahnedeydiPevrul Kavlak 10 Kasım günü de Bursa’da sahnedeydi.

Toplantıya fabrikalardan taşınan binin üzerinde metal işçisikatıldı.

Kavlak konuşmasına kriz döneminde yaptıkları“fedakarlıkları” sıralayarak başladı. MESS’in talepleriniasla kabul etmeyeceklerini iddia ederek “Kırmızıçizgilerimizden taviz vermeyeceğiz!” dedi. MESS’in esnekçalışmayı sözleşmeye sokmak istediğini ve bunu da kabuletmeyeceğini söylemesi ise Kavlak’ın ikiyüzlü tutumununen belirgin örneği idi.

Konuşmada dikkat çeken bir diğer önemli nokta isemetal işçilerinin büyük tepkisine neden olan %5+25kr’lukzam önerisinin mutlaklaştırılmasıydı.“İstediğimizi almadanmasadan kalkmayacağız, kalkarsak da oturmayacağız!”diyen Kavlak’ın ve Türk Metal çetesinin bu ifadesi aynızamanda gerçekleştirilen eylem ve salon toplantılarının daasıl amacını ortaya seriyordu.

Kavlak’ın konuşmasının önemli bir bölümünü iseBirleşik Metal’e yönelttiği eleştiriler oluşturdu. BirleşikMetal’i fotokopi sendikacılık yapmakla itham eden Kavlak,Birleşik Metal üyelerinin haklarını da, kendilerininsavunduğunu iddia etti. Asil Çelik, Ditaş ve Baysan’dayaşananları örnek vererek Birleşik Metal’e vuran Kavlak,Asemat’ta yaşananları da özel olarak vurguladı. Asemat’tagreve çıkan 70 işçiden bugün sadece 10 işçinin grevedevam ettiğini söyleyerek Birleşik Metal’in üyelerini ortadabıraktığını, patronlara karşı el pençe divan durduğunu iddia

etti.Kavlak’ın Birleşik Metal’i eleştirdiği sırada, oynanan

bir diğer oyun ise Grammer işçilerine açtırılan pankart oldu.Kavlak’ın konuşması sırasında “Vaat zengini BirleşikMetal’e gittik, ihaneti gördük, Türk Metal’edöndük!/Grammer Çalışanları” pankartı açıldı.

Toplantı boyunca her zaman olduğu gibi öndenhazırlanmış bir amigo grubu hazır bulunuyordu. 20-30kişilik bu grup Kavlak’ın tüm konuşması boyuncasloganlarını eksik etmedi. Kavlak’ı sloganları ile yere göğesığdıramayan bu amigo takımına ise işçilerin verdiği destekoldukça sınırlıydı. Ancak Kavlak’ın MESS dayatmalarınıdile getirdiği sırada salonun önemli bir bölümü alkış veıslıklarla dayatmaları protesto ettiler, atılan sloganlaradestek oldular. Bunun dışında işçilerin kendi aralarındayaptıkları konuşmalardan halen Türk Metal’in %5’lik zamteklifine karşı öfke yansıyordu. Ayrıca işçilerin Kavlak’ınamigo takımı hakkındaki yorumu da “Parayla adamtutmuşlar, bağırttırıyorlar!” oldu.

Türk Metal MESS’e yürüdü!Ancak salon toplantıları ile metal işçilerinin öfkesini

dizginleyemeyeceğinin bilincinde olan bu çete 9 Kasımgünü Bursa’da 350 işçi ile MESS’e yürüdü.

Atatürk Kapalı Spor Salonu önünde toplanan TürkMetal şube yöneticileri, temsilciler ve işçiler siyah çelenkve MESS’in %0,18’lik zam önerisini simgeleyen 3 ekmekile yürüyüşe geçtiler. Sendika flamaları ve Türk bayraklarıile yürüyüşe geçen kitleye kolluk kuvvetlerinin verdiğidestek de dikkat çekti.

“Türk Metal, Türk Metal, güçlü güçlü Türk Metal!”sloganının dışında “İş, ekmek yoksa barış da yok!”, “MESSMESS şaşırma, sabrımızı taşırma!”, “Direne direnekazanacağız!” sloganlarının da atılması ve işçilerin busloganlara coşkuyla katılmaları tabanda MESS’intekliflerine duyulan tepkiyi gösterdi. Ayrıca işçilerin kendiaralarında yaptıkları konuşmalarda Türk Metal’in yüzde5’lik zam önerisinin de eleştirilmesi dikkat çekti.

Kitle MESS’in önüne geldiğinde yuhalamalar vesloganlar ile öfke daha da yükselirken burada kısa biraçıklama yapıldı. Yapılan açıklamada MESS’in yüzde0,18’lik zam önerisini eleştiren Türk Metal yöneticileri birkez daha işçileri kendi hazırladıkları teklife ikna etmeyeçalıştılar.

Kızıl Bayrak / Bursa

MESS’in metal grup TİS sürecinde hak gaspları ve sıfırzam dayatmasına karşı Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğufabrikalarda eylemler gerçekleştiriliyor.

Bekaert işçilerinden MESS’e tepkiKocaeli’de kurulu bulunan Bekaert fabrikası işçileri de

6 Kasım sabahı eylemdeydi. Sabah mesainin başlayacağısaat 8.00’de fabrikanın önünde toplanan işçiler MESS’e veTürk Metal çetesine yönelik tepkilerini dile getirdiler.

Burada konuşan Birleşik Metal Kocaeli Şube BaşkanıHami Baltacı, 2 Kasım günü MESS’le gerçekleşen 3.görüşmeyi aktardı. MESS’in bu toplantıdasendikasızlaştırma ve güvensizlik hükümlerini içeren karşıteklifler getirdiğini söyledi.

MESS önünde eylem 9 Kasım’da MESS’in Şişli Kuştepe’teki merkez

bürosunda gerçekleşen 4. tur görüşmesinin ardındanBirleşik Metal üyeleri MESS’in kölelik dayatmalarınakarşı çıktılar.

Eylemde konuşan Birleşik Metal-İş Sendikası Genel

Sekreteri Selçuk Göktaş, metal işçilerine kuralsız vegüvencesiz çalışmanın dayatıldığını, “sıfır zam”önerildiğini ve kazanılan hakların geri alınmayaçalışıldığını söyledi.

Göktaş, ulusal istihdam stratejisiyle başta iş yasasıolmak üzere ilgili yasalarda kuralsız ve güvencesizçalışmanın kural haline getirildiğini ifade ederek,“Sermaye ve hükümet, işçilere karşı birleşmiştir’’ dedi.

FSM’de yürüyüş Eylemin ardından metal işçilerinin öfkesi dinmedi.

Birleşik Metal üyeleri Fatih Sultan Mehmet (FSM)Köprüsü’nü yürüyerek geçti.

3 minibüsle FSM Köprüsü girişine gelen BirleşikMetalüye ve yöneticileri köprünün en sağ şeridini trafiğekapatarak köprü çıkışına kadar yürüdü.

Kolluk güçleri MESS’i protesto eden sendika üyeleriniköprü çıkışında çembere aldı. İşçiler ve sendikayöneticileri geldikleri araçlara bindirilerek Kavacık PolisMerkezi’ne götürüldü. İşçiler bir süre sonra serbestbırakıldı.

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Türk Metal çetesi satış hazırlığında

Birleşik Metal’dengörüşler...

“Taviz vermeyeceğiz”

Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir ŞubeBaşkanı Ali Çeltek, sermayenin önünekoyduğu programı uygulamak için işçi sınıfınınkazanılmış haklarına saldırdığını söyledi.“Taşeron sendika Türk Metal’le birliktehazırladıkları yemeği sofraya koyuyorlar”diyen Çeltek, metal işçisinin kazanılmışhaklarından asla taviz vermeyeceklerininaltını çizdi. “Temsil ettiğimiz sınıfın çıkarlarınıkorumak için çabalıyoruz” diyen şubebaşkanı, mücadeleyi sürdüreceklerini dilegetirdi.

“Kırmızı çizgilerimizi koruyacağız”

MESS’le 9 Kasım’da yapılan songörüşmeye ilişkin görüşlerini aldığımız BirleşikMetal-İş Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci isebayram tatiliyle birlikte fazla mesaiyekalmama eylemlerini devreye sokacaklarıbilgisini verdi. Önümüzdeki cuma günü kentmerkezinde MESS dayatmalarını protestoedeceklerini söyleyen Ekinci, MESS’indayatmalarına karşı metal işçisinin gereklitepkiyi ortaya koyacağını sözlerine ekledi.“Bugüne kadar sesi çıkmayan taşeron Türk

Metal Bursa’da MESS önüne siyah çelenk

bıraktı. Ama herhangi bir destek bulamadı.

Zayıf katılımlı bir eylem oldu. Metal işçisi Türk

Metal’e bir uyarı çekti.” diyerek Türk Metal’iteşhir eden Ekinci, MESS’in dayatmalarınakarşı Birleşik Metal olarak kırmızı çizgilerinikoruyacaklarını vurguladı. Şube başkanı, TürkMetal’in göz boyamaya dönük hamlelerinekarşı metal işçilerine gerçekleri anlatmayadevam edeceklerini dile getirdi.

“MESS’in teklifi ahlaksızlık”

Birleşik Metal-İş Sendikası Kocaeli ŞubeBaşkanı Hami Baltacı ise MESS’indayatmalarını “ahlaksız” olarak nitelendirdi.“MESS’in teklifi metal işçilerine yöneltilmişahlaksız, hakaret içeren bir tekliftir” diyenBaltacı, metal patronlarının büyemerakamları ortadayken MESS’in teklifinin metalişçisiyle dalga geçmek anlamına geldiğinivurguladı. Metal işçileri olarak kazanılmışhaklarından taviz vermeyeceklerini söyleyenşube başkanı, bu hakların “Enler” olduğununaltını çizdi. Kuralsızlaştırmaya karşı sonunakadar mücadele edeceklerini belirtti.

“Gerekirse grev...”

Birleşik Metal-İş Eskişehir Şube BaşkanıBayram Kavak, MESS’in sunduğu tekliflerinkabul edilemez olduğunu belirtti. “Taslağınkabul edilebilir bir yanı yok. MESS, dalgageçer gibi bir teklif sundu” diyerek MESS’indayatmalarını değerlendiren Kavak, sonunakadar mücadele edeceklerini dile getirdi. 11Kasım’dan itibaren fazla çalışmalarıkeseceklerini söyleyen Kavak, 80 bin metalişçisini köleliğe mahkum etmeye yönelik buteklifi kabul etmeyeceklerini, gerekirse greveçıkacaklarını vurguladı.

MESS dayatmalarına karşı eylemler

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

- Ne kadar zamandır Ford Otosan’daçalışıyorsunuz?

- Ford işçisi: 7 senedir bu fabrikadaçalışıyorum.

- Fabrikada kaç işçi çalışıyor?- Fabrikada çoğu bölümde üç vardiya

uygulaması var. Yanılmıyorsam; tüm fabrikayı üçvardiyaya geçirmeyi hedefliyorlar. Toplam 8000işçi çalışıyor Ford’da.

- Fabrikada yaşanan genel sorunlar nelerdirsizce?

- Fabrikadaki en büyük sorunlar ücretlerdir. Ençok ihracat yapan fabrikadır Ford. Ancak en azücreti de Ford veriyor. Yeni giren bir işçi asgariücretle işe başlıyor. Eğer sendikaya üye olursa300 TL sosyal yardım parası ekleniyor bu ücrete.Yani yeni giren bir işçi 800 TL civarında birücretle başlıyor işe. Tabii primler de bu ücretiniçinde. Diğer fabrikalar gibi altı ayda bir zam, üçayda bir prim yok. Hepsi bu ücretin içinde.

Bir de servis sorunumuz var. Tamam geniş birservis ağı var ama sabah vardiyasına işçiyiyetiştirip üretimi garantiye almak için bu. Mesaibitiminde ana güzergahlara servisler kalkıyor,kalan yolu o yorgunluğun üzerine yürümekzorunda kalıyoruz.

- Ford MESS üyesi bir fabrika. Fabrikadaörgütlü olan Türk Metal Sendikası TİS sürecinenasıl müdahale ediyor? Bahsettiğiniz sorunlarbu süreçte fabrikada tartışılıyor mu?

- Bu sorunuzun yanıtına ben de bir sorusorarak başlamak isterim. Sizce sendikatemsilcilerinin maaşları kim tarafından ödenir?Sendika mı, fabrika mı? İşte temsilcilerinmaaşlarını fabrika ödüyor. Neye, nasıl itirazetsinler ki! Şu an göstermelik komik rakamlardönüyor ortada. Fabrika 1.8 teklif ediyor, MESStoplantıyı terk ediyor. Türk-Metal ise, saatücretine 25 Kuruş + yüzde 2 zam istiyor. Birdalgadır gidiyor yani…

Türk Metal’in şu ana kadar fabrikada seçimyaptığı görülmedi. Hani temsilciler seçilirken, herbölümde ayrı ayrı toplantı yapılır, ardındansendika temsilcileri belirlenir. Ford’da bu ya dabuna benzer herhangi bir şey olmadı. Çoğu işçifabrika temsilcilerini tanımaz bile. Bölgetemsilcisi var; Yücel Yücel. Her şey onunbilgisinde olur. Yücel Yücel Kırıkkaleli. Geçensene fabrikaya birkaç otobüs işçi getirdi. Hepsihemşerisi, yani Türk Metal’in çevresi. Şöyledemek lazım. Fabrikadaki her sorunu çözmeksendikanın işidir. Ama sendika, sorunu görenişçiyi engellemek ve bastırmakla görevlidir.Böylece sorun çözülmüştür. İşe girecekleri deişten çıkarılacakları da sendika belirler.

Yakın bir zamanda bu durumun örneğini deyaşadık. MESS’in önerdiği ücretleri yeterlibulmayan ve yaşanan sorunları konuşmak içinmuhatap arayan pres çalışanı iki arkadaş, montajatölyesinde Yücel Yücel’in toplantı yaptığını

öğreniyor. Bunun üzerine gidip konuşmakistiyorlar. “Niye bizimle toplantı yapmıyorsunuz,niye zamları düşük öneriyorsunuz?” diyetartışıyorlar. Bizzat Yücel Yücel’in yüzünesöylüyor bunları. İki gün sonra işten çıkarılıyorlar.Gerekçe ise, mesai saatleri içerisinde kendibölümünden ayrılıp başka bölüme gitmek, üretimiaksatmak.

Sendikanın ilgilendiği sorunlar işçilerinsorunları değil.Sendika patronların sorunları ileilgileniyor. Ford’da sorun olursa sendika zatençözüyor(!) Bir de alacakları paralarla yakındanilgileniyor sendika. Her işçinin bir günlükyevmiyesini alıyor sendika. O da, 35 TL’ye denkgeliyor. Kriz döneminde bile bir hafta çalışıpbirkaç hafta çalışmadığımız olurdu. O zaman bilebu ücret kesilirdi.

Fabrikanın forum sitesi var. Burada sendikasayfası var. Burası tepki yazıları ile doluydu. Öylehakaret dolu şeyler de değil. Gayet normalifadelerle tepkiler ve talepler yazılmıştı. Bir taneövgü cümlesi yoktu. Hepsi kaldırıldı. Bu aradabölge temsilcisi Yücel Yücel atılan işçi arkadaşlariçin su sıralar “sorunlu insanlardı” diyor. Sorunluolmayanlar, yani sendikanın çevresindekiler,sendikanın sosyal faaliyetlerini hak ediyor.Çanakkale gezisi, Atatürk’ün yatı gezisi, Koçmüzesi gezisi ve beş yıldızlı otellerde yapılaneğitimler... Sen de iyi geçin, 8 saat makinebaşında ter akıtacağına “gezilere” git,“eğitimlere” katıl.

Burada her şey göz ününde ama hiçbir şeygözükmüyor. Şu atılma korkusu var ya hepsiningözünü kör ediyor. Yoksa, o etrafındakiler dahilherkes şikayetçi; bu kesin.

Bakın bir şey daha anlatayım. 2000 başındafabrikada işçilerin önemli bir bölümü sendikadanistifa etmiş. Yetki değişimine az kalmış, ancaksüreç tamamlanamamış. 2004 yılında bu olayıtesadüfen öğrenen bir işçi olayı mail yolu ilepaylaşıyor. Sendika bu maili ilk gönderen mailadresine ulaşıyor ve arkadaş işten çıkarılıyor.

Bakın, bu soruyu TİS üzerinden sordunuz, bende TİS üzerinden bitireyim. Bu sene TİS bitmedeniki gün önce anlaşma olur. Bayrama bu işibağlarlar. Aynı 2008’deki gibi.

Ford Otosan’da sendikanın bu sınıfişbirlikçisi tutumunu aşmak ve bahsettiğinizsorunların tamamını çözmek için sizce neleryapılmalı?

- Her şey fazlası ile oturmuş. Taşları yerindenoynatmak çok zor. Ben bunun içeridençözülebileceğine inanıyorum. Ancak BirleşikMetal yetki başvurusunda bulunursa taşlaryerinden oynar.

Zaman ayırdığınız için teşekkürler!- Asıl kendi sorunlarımızı paylaşmaktan

korktuğumuz bir dönemde, hiçbir çıkarınızolmadığı halde sorunlarımızı paylaştığınız içinben teşekkür ederim.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Sınıf hareketiSayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

MESS Grup TİS süreci üzerine Ford Otosan işçisi ilekonuştuk...

“Türk Metal işçiyi engellemekve bastırmakla görevli”

Metal işçilerine mücadele çağrısı

GebzeMetal İşçileri Birliği, 8 Kasım Pazartesi günü

Gebze’de kurulu bulunan ve Birleşik Metal’in örgütlüolduğu Sarkuysan ve Kroman Çelik fabrikaları önündetoplu dağıtımlar gerçekleştirdi. İşçileri Grup TİS sürecindeörgütlü mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

Sarkuysan fabrikası önünde toplanan MİB üyeleri07.00-15.00 vardiyasında çalışan Sarkuysan işçilerineMetal İşçileri Bülteni’nin Ekim ayı sayısını, TİSbroşürünün ve “MESS ve satışa geçit vermemek içinmücadele barikatlarına!” şiarlı MİB bildirisini ulaştırdılar.İşçilerin ilgisini çeken toplu dağıtım boyunca mücadeleçağrısı yapıldı. MİB üyeleri Sarkuysan dağıtımınınardından Kroman Çelik fabrikası önünde 08.00–16.00vardiyasında çalışan Kroman Çelik işçilerine dağıtımgerçekleştirdiler.

Ayrıca, Çayırova–Erişler işçi servis durağında dahaönce gerçekleştirilen dağıtımlarda da Arçelik, KromanÇelik, Güçlü Pres, Demirsan ve Çayırova Boru işçilerine deMetal İşçileri Bülteni’nin Ekim ayı sayısı ulaştırılmıştı.

Bekaert’te bülten dağıtımı... İzmit’te bulunan Bekaert fabrikasında çalışan 16:00-

24:00 vardiyası Birleşik Metal üyesi işçilere Metal İşçileriBülteni dağıtıldı. Dağıtım sırasında fabrikanın güvenliklerihiçbir şekilde izinsiz bülten dağıtılamayacağını söyleyerekdağıtımı engellemeye çalıştı. Fiziki müdahaleye rağmenbülten dağıtımına devam eden sınıf devrimcileri, özelgüvenliğin bu tutumunu işçilere teşhir ettiler.

Metal İşçileri Bülteni, işçi servislerinin yoğun olarakgeçtiği Halkevi Durağı’nda ve Kandıra Sapağı’nda dadağıtıldı. 6.30-7.30 saatleri arasında servislerden inen metalişçilerine bülten ulaştırılırken, dağıtım servislerin içinegirilerek yapıldı.

KüçükçekmeceMetal İşçileri Bülteni’nin yeni sayısı metal

fabrikalarına ulaştırıldı. Bülten işçiler tarafından ilgiylekarşılandı. MİB çalışanlarının işçilerle yaptığı sohbetlerde,MESS’in işçilere dayattığı sözleşme maddelerinin belirginbir öfke yarattığı gözlemlendi.

Bunun yanısıra bültenle birlikte işçilere Metal İşçileriBirliği tarafından hazırlanan özel sayı sözleşmekapsamında olan metal fabrikalarına ulaştırıldı.

Sendikal örgütlülüğün olmadığı fabrikalara ise TİSsürecinin tüm metal işçilerinin sorunu olduğu, sözleşmedeçıkan sonuçların tüm metal işçilerini etkilediği ifadeedilerek; “TİS sürecinde metal işçileri seyirci değil, tarafolmalı!” başlıklı bildiri dağıtımları gerçekleştirildi.

İzmirMetal İşçileri Bülteni, 5 Kasım günü Menemen Asarlık

servis duraklarında demir çelik işçilerine ulaştırıldı. Bültendağıtımı işçilerin ilgisine konu olurken özellikle orta yaşınüstündeki işçilerin dağıtıma ilgisi dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Kocaeli - Gebze - İzmir

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Yeni bir mücadele yılına pek çok açıdan daha ileribir noktada ve pek çok kazanımla giren TKİP, herbakımdan ileri sıçramanın imkanlarının biriktiği bireşiğe de gelmiş bulunmaktadır.

Geride kalan 12 yıllık partili süreç açık ve sağlam birideolojik-politik çizginin yön verdiği zorlu bir pratikolarak yaşandı. Geçmişin devrimci eleştirisine dayalıyeni bir pratiğin temsilcisi olarak hareket eden parti,içinden geçilen dönemin zorlukları karşısında hiçbirzaman kolay olana eğilim göstermedi, ilkesel veideolojik esaslara sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bu sayededir ki,bugün yalnızca sınıf yönelimini ete-kemiğe büründürmealanındaki tutarlılığıyla değil, devrimci temellere dayalısağlam bir sınıf örgütü inşa etmedeki ısrar vekararlılığıyla da, sol hareket içerisinde tümüyle ayrı biryerde durmaktadır.

Partinin 12. mücadele yılını vesile ederek burada,önce partinin çok yönlü üstünlüklerinden bugün içinözellikle önem kazanan ikisi üzerinde belli yönleriyleduracak, ardından ise partinin karşı karşıya bulunduğubazı sorunlar ile görevlere işaret edeceğiz.

Tutarlı, kararlı ve inatçı bir sınıf yönelimi!

Daha en baştan ideolojik-siyasal perspektiflerineuygun olarak pratikte inatçı ve ısrarlı bir sınıf yönelimiiçinde olan, sınıf çalışmasında önemli bir mesafe alan veçok yönlü bir deneyim biriktiren TKİP, halen III.Kongre’sinin saptamış bulunduğu “sınıf eksenli partiyegeçiş” hedefi doğrultusunda kararlılıkla ilerlemektedir.Hızını kesen ve başarısını sınırlayan tüm nesnel ve öznelgüçlüklere rağmen bu doğrultuda günbegün anlamlıadımlar atmakta, yeni mevziler kazanmakta, yenideneyimler edinmektedir.

Proleter sınıf yönelimi gelinen yerde artık partimizinderinlere kök salmış kolektif bilinci durumundadır,merkez yöneticisinden sıradan militanına kadar buböyle. Bu onun en temel üstünlüklerinden ve en önemlikazanımlarından ilkidir. Partinin bütün bir siyasalfaaliyeti sınıf zemininde örgütlenmekte, tüm güç veolanaklar bu çerçevede harekete geçirilmektedir. Partifaaliyet yürüttüğü tüm kentlerde çalışmasını giderekdaha güçlü bir biçimde sınıf eksenine oturtmaktadır.Tüm çalışma alanlarında faaliyetin ve örgütlenmeninsorunları bu zeminde tartışılmakta, emekçi semtlerineyönelik faaliyet de sınıf çalışmasına tabi olarak, onunihtiyaçları doğrultusunda ve onu güçlendirecek birtemelde ele alınmaktadır. Bu konuda zaman zamanortaya bazı zaafiyetler çıksa da, bu parti tarafındangecikilmeksizin müdahalelere konu edilmektedir.

Partinin işçi havzaları üzerinden fabrikaları esas alanve belli sektörlere yoğunlaşmayı hedefleyen sınıfçalışması pratiği, bugün birçok açıdan düne göre dahaileri bir noktadadır. Sınıfa müdahalenin yol, yöntem ve

araçlarında genel seslenmenin ötesine geçilebilmesi,özgün müdahale araçları, kurumlaşmalar, sektörörgütlenmeleri vb. üzerinden derinleşen ve yaygınlaşanhedefli ve yöntemli bir faaliyetin örülmesi planındaatılan adımlar, yetersizlikleri ne olursa olsun, sınıfçalışmasında bugün artık yeni bir düzeye ulaşıldığınınifadesidir.

Fabrika zemininde derinleşen çalışmada giderekmesafe alınmakta, saflarımıza kazandığımız sınıfkökenli güçler sayesinde bunun imkanları daha daartmaktadır. Dışarıdan seslenen değil, içerden adım adımörülen bir fabrika zeminli çalışma pratiğinin anlamlıörnekleri yaşanmaktadır.

İşçi direnişlerine etkin müdahalelerin yanısıra, bizzatbu direnişlerin örgütlenip yönlendirilebiliyor olması da,sınıf hareketiyle kurulan bağın düzeyinin anlamlı birdiğer göstergesidir. Şu veya bu nedenle patlak veren işçidirenişleri özel bir yüklenmenin konusu olduğunda,beklenenin ötesinde sonuçlar alınabilmekte, düne göredaha ileri ve geriye kazanımlar bırakabilen bir önderlikpratiği sergilenebilmektedir.

Parti saflarına ve çeperine giderek daha çok sayıdaişçi militanın kazanılması, yine sınıf çalışmasındaki ısrarve kararlılığın ürünü olan son derece önemli bir başkakazanımdır. “Sınıf eksenli partiye geçiş” hedefi, yerelkomitelerimizin bileşiminde giderek artan sayıdaki işçikökenli parti üyeleri üzerinden de somutlanmaktadır.Parti işçi kökenli güçlerin kadrolaşmasına ayrı bir önemvermekte, onların eğitimine özel bir sorumluluklayaklaşmaktadır.

Küçük-burjuva kökenli kadrolarımız zaaf vezayıflıklarını aşabilecekleri biricik zemini sınıf çalışmasıolarak görmekte, saflarımıza yeni katılan gençyoldaşlarımız sınıf çalışmasında yer almak üzerindentercih yapabilmekte, gençlik alanındaki güçlerimizfaaliyetlerini aynı zamanda sınıf çalışmasının ihtiyaçlarıdoğrultusunda örgütlemeye çalışmaktadırlar.

Elbette tüm bu kazanımlar, partinin hedefleriüzerinden bakıldığında, hem nesnel güçlükler hem deöznel plandaki zayıflıklar nedeniyle henüz fazlası ilesınırlı ve yetersizdir. Fakat önemli olan bu değil, bunarağmen sınıf yöneliminin kararlı ve inatçı bir çabaylasürdürülebilmesidir. Mesafe almayı yavaşlatan öznelzayıflıkların sorgulanıp, sistemli bir biçimde üzerinegidilebilmesidir. Bu başarılı bir çizgide ilerlemeningüvencesidir.

Devrimci örgüt çizgisi ve pratiğinde kararlılık!

Devrimci örgüt sorunundaki açık bilinci ve pratiktutarlılığı, kararlılığı ve ısrarı, partinin bir diğer temelüstünlük alanıdır. Devrim ve devrimci iktidarbilincindeki açıklık sayesindedir ki, içinden geçilen

CMYK

TKİP 12. mücadele yılında!..

Partini ve yeni dönem

Partinin kazanımları ve yeni 16 * Kızıl Bayrak *Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

CMYK

in kazanımları mde yüklenme alanları

dönemde yüklenme alanları Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010 * Kızıl Bayrak * 17

tarihsel dönemin tüm güçlüklerine ve bunun beslediğigüçlü tasfiyeci cereyanlara rağmen parti tüm gelişimsüreci boyunca devrimci örgüt sorununda sağlam birduruş sergilemiştir. Son on yılda geleneksel hareketinneredeyse tamamını etkisi altına alan ve örgütsel açıdanadım adım tüketen tasfiyeci cereyana karşı “Devrimciörgüt yaşamsaldır!” şiarını yükseltmiş, bunu devrimciörgütün her açıdan güçlendirilmesi pratiğine yoğunlaşmaile birleştirmiştir. Partimiz tüm güçlüklere rağmen kolayolana eğilim göstermemiş, politik faaliyet kapasitesindeyol açabileceği geçici daralmalara aldırmaksızındevrimci örgütün güçlendirilmesine yoğunlaşmış,tercihlerini buna göre yapmış, adımlarını bu doğrultudaatmıştır.

Devrimci sınıf partisinin inşasını stratejik bir süreçolarak ele alan, tüm dönemsel sorun ve görevlerine butemelde yaklaşan TKİP, parti inşa sürecinin hala dadevam ettiği bilinciyle hareket etmektedir. Sınıfladevrimci birleşme alanında anlamlı bir mesafealınamadığı sürece devrimci örgütün inşasındayaşanabilecek sorunlar, karşılaşılacak güçlüklerkonusunda açık ve gerçekçi bir kavrayışa sahiptir.Saflarındaki güçleri bu sorunların üzerine bilinçlimüdahalelerle gitmek konusunda sürekli uyarmakta,sınıf ve kitle hareketinin geri düzeyinin militan devrimcikimliğinin gelişmesini zora sokan etkilerine dikkatçekmekte, bu çerçevede döne döne partinindevrimcileştirilmesi sorununa işaret etmektedir.

Partimizin her zaman için çok önemsediği devrimcidirenişçi kimlik, basitçe düşmanın zulmünü göğüslemeyeteneğine indirgenemez. Bu her şeyden önce düzenkarşısında devrimci bir konumlanmada, sağlamtemellere dayalı devrimci bir yeraltı örgütü inşa etmebilinci ve pratiğinde, tüm güçlüklere rağmen bukonudaki ısrar ve kararlılıkta, bunu olanaklı kılacaksağlam bir disiplin anlayışı ile ilkeli ve kurallı davranışpratiğinde ifadesini bulur. TKİP devrimciliği tüm bukapsamı ile ele almakta, kadrolarını bu temeldeeğitmekte, bunu devrimci örgüt sorununu doğru birtemelde çözebilmenin de zorunlu koşulu saymaktadır.

Yeni döneminin öncelikli yüklenme alanları

TKİP, halihazırdaki tüm üstünlük ve kazanımlarınarağmen, aşılması büyük bir önem taşıyan zayıflık veyetersizliklerle de yüzyüzedir. TKİP III. Kongresi’ninkamuoyuna yansımış değerlendirmelerinde bu zayıflıkve yetersizlik alanlarına tüm açıklığı ile işaret edilmekte,bizi aşan ve bizden kaynaklanan yönleri ayrıntılarainilerek ortaya konulmaktadır. Partinin bugün yüzyüzeolduğu sorunlar ile yüklenilmesi gereken öncelik alanlarıesası yönünden değişmemekle birlikte, yine de buradagenel çizgileri üzerinden bir kez daha özetlemek yararlıolacaktır.

Stratejik öncelikleri titizlikle gözeten vederinleşen bir sınıf çalışması:

Parti bugün sınıf çalışması alanında çok yönlüdeneyimlere, kazanım ve birikimlere sahip olsa da,ulaşılan eşiği aşmakta zorlanmakta, öznel plandakizayıflık ve yetersizlikleri daha hızlı mesafe almasınıengellemektedir.

Faaliyetini her alanda ve her açıdan sınıf yönelimineuygun bir temelde örgütlemek, fabrika zemininde vesektörler üzerinden derinleşen ve kalıcı mevzilerkazanmaya kilitlenen istikrarlı bir faaliyet düzeyineulaşmak, uzun bir dönem partinin önündeki en öncelikligörevlerinden biri olmayı sürdürecektir. Bu açıdan dünegöre daha ileri bir noktada olsa da, bunun yetersizliğiortadadır. Partinin sınıf çalışmasında yeni bir düzeyeulaşması bu alanda alınacak mesafeye bağlıdır. Bu ise,parti basınında sınıf çalışmasının sorunları kapsamındadöne döne tartışılan öznel plandaki zayıflık veyetersizliklerin tüm parti saflarında bilince çıkarılması,yöntemli ve hedefli bir yüklenmenin konusu halinegetirilmesi ile mümkündür.

İK’lar ve alt bölge örgütleri toplam faaliyetleriniplanlayıp örgütlerken, stratejik öncelikleri her adımdagözeten bir yaklaşım sergilemek sorumluluğuylayüzyüzedirler. Sistemli, hedefli, sonuç almaya kilitlenen,güç ve olanaklarını pratik koşuşturma içindedağıtmayan, müdahale araç ve yöntemlerini amaca enuygun bir biçimde kullanmayı başaran bir sınıf çalışmasıpratiği demektir bu.

Devrimci örgütü her açıdan güçlendirmek!

Parti örgütünün sağlam temeller üzerindegüçlendirilmesi, doğal olarak partinin öncelikliyüklenme alanlarından bir diğeridir. Bu sorunun bir yanıparti örgütünü sınıf zeminine oturtmak ve böylece sınıfbileşimini proleterleştirmek, öteki yanı koşullara vedüşman saldırılarına dayanıklı sağlam bir örgütselyapıya ulaşmaktır. İlkinin çözümü daha orta vadeli olsada bu iki sorun birbirine sıkı sıkıya bağlıdır veikincisinin çözümü alanındaki zorlanmaların temelindetam da ilki yatmaktadır. Sınıfla devrimci temellere dayalıbir birleşmede anlamlı mesafeler alınmadığı sürece,sağlam temellere dayalı güçlü ve istikrarlı bir örgütdüzeyine ulaşmak da kolay olmayacaktır. Bu halenpartinin bu alandaki önemli bir handikabıdır. Ama öteyandan bu gerçeğin bilincinde olmak ve bugününzorluklarına bu bilinç açıklığı ile yaklaşmak, bu noktadabilinç ve irade faktörüne özel bir tarzda çubuk bükmekde, partinin önemli bir üstünlüğüdür.

Tüm parti bu dönemde ve gündelik örgüt hayatının

her alanında bu bilinç açıklığının gerektirdiği bir titizlik,disiplin ve gayret içinde olmak durumundadır. Güvenliksorunlarından devrimci militan kimliğin geliştirilmesine,parti örgütlerini büyütmekten parti çalışmasınıyaygınlaştırmaya, partiyi proleter kökenli kadrolarlagüçlendirmeye kadar pek çok alanda yaşanan zayıflık veyetersizliklerin aşılmasını güçleştiren sorun alanları, çokbilinçli ve yöntemli bir müdahalenin konusu halinegetirilemediği sürece, inşa sürecinde bugün içinhedeflenen düzeye ulaşılabilmesi ve dolayısıyla sınıfhareketinde yaşanabilecek muhtemel çıkışların başarıylakarşılanması mümkün değildir. Sınıf hareketiyledevrimci birleşmedeki mevcut zayıflığın sağlam birörgütsel yapı kurmayı zora soktuğunu söylemiştik; buson noktaya işaret ederek de, bu kez tersinden vurguyapmış oluyoruz. Bilinçli ve iradi bir tutumla örgütsorununa yüklenmez ve devrimci örgütsel gelişimibaşarılı bir çizgide ilerletemezsek eğer, bu sınıflabirleşme çabasında ciddi bir zaafiyet ve başarısızlıkkaynağı olarak da çıkacaktır karşımıza demek istiyoruz.

Politik etkisi ve faaliyet kapasitesi ilekıyaslandığında dar bir parti örgütü gerçeği ileyüzyüzeyiz halen. Bu nedenledir ki parti, örgütü kendiiçinde güçlendirme, büyütme ve yaygınlaştırma,kadrolaşmaya özel bir önem verme, bu çerçevedeçeperindeki güçleri eğitme ve örgütleme ihtiyacının dönedöne altını çizmektedir. Bu noktada özellikle veöncelikle doğru bir kadrolaşma politikasının taşıdığıönem tartışmasızdır. Hem parti örgütünü kendi içindesağlamlaştırıp oturtmak, hem de bugünkü darlığı aşmakdoğrultusunda mesafe almak ancak doğru birkadrolaşma çizgisi izlenerek, kadrolaşma sorunu çoközel bir yoğunlaşma ve yüklenme alanı haline getirilerekbaşarılabilir.

Kadrolaşma sorunu hep vurgulayageldiğimiz gibiçok boyutlu bir sorundur. Öncelikle uygun bir siyasalçalışma zemini yaratmak, canlı bir örgütsel iç yaşamıoturtmak sorunudur. Bu temel üzerinde eğitimsorunudur, disiplin sorunudur, eleştiri-özeleştiri silahınındoğru kullanımı üzerinden kadroların gelişiminiilerletmek, parti yaşamını devrimcileştirmek sorunudurvb... Sorunun mahiyeti ve partinin gelişmesi açısındantaşıdığı kritik önem çok değişik vesilelerle ele alındığıiçin, burada daha çok şu söylenebilir: Yöneldiği pek çoksorun alanı partiyi doğrudan kadrolaşma sorunu ileyüzyüze getirmekte, deyim uygunsa ileriye sıçramasınınönüne geçmektedir. Bu nedenle sorun çok daha özel birtarzda partinin gündeminde yerini almakta, bu konudaparti örgütlerine düşen sorumluluklar, atılması gerekenadımlar ayrıntılı tartışmaların konusu olmaktadır.

Son olarak ise şu noktanın altını kalın bir biçimdeçizmek gerekir: Doğru bir kadrolaşma politikasınıhayata geçirebilmek her şeyden önce, yukardan aşağıyapartinin tüm yönetici organlarının doğru bir önderlik

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

pratiği sergileyebilmesi, doğru bir çalışma tarzını hayatageçirebilmesiyle mümkündür. Devrimci örgütü heraçıdan güçlendirmenin, kadrolaşma sorununda mesafealabilmenin kilit halkası budur.

Doğru bir çalışma tarzının tayin edici önemi:

Devrimci bir parti açısından büyük bir önem taşıyandoğru bir çalışma tarzı sorunu, önümüzdeki dönemdepartinin en öncelikli olarak çözmesi gereken bir sorunalanıdır. Zira çalışma tarzı partinin tüm sorunlarınıkesmekte, bu alandaki zayıflık aşılamadığı ölçüde, diğersorun alanlarında mesafe almayı da zora sokmaktadır.Buna, illegal temellere dayalı devrimci bir örgüt içinhayati bir önem taşıyan örgütsel güvenlik sorunu dadahildir. Mevcut çalışma tarzımız aynı zamanda ciddi birgüvenlik sorunu da yaratmakta, partiyi saldırılara açıkhale getirmektedir. Doğru bir çalışma tarzı ile partiyeönderlik pratiği hayata geçirilemediği sürece, güvenliksorunlarının üstesinden gelebilmek, politik çalışmayıdoğru bir temelde yönlendirmek, örgütsel yapıyıoturtmak, kadrolaşmada doğru bir çizgi izlemek,inisiyatifli ve yaratıcı bir çalışmanın önünü açmak vb.mümkün değildir. Çalışma tarzının çalışmanın tümgidişatı üzerinde belirleyici bir etkisi vardır.

Doğru bir çalışma tarzı temelde politik önderliksorunudur. Politik önderliği işlevli bir biçimdegerçekleştirebilecek tarzda konumlanmak demektir.Partiyi politik önderlik araçları üzerinden yönlendirmekdemektir. Günübirlik pratik müdahaleler yerine ideolojikçizginin yön verdiği bir bakış açısıyla örgütün vefaaliyetin yönetilmesi demektir. “Yakın önderlik” adıaltında eğilim duyulabilen, daha çok da dar pratiğinsorunlarına yönelik olan müdahale tarzı, yarattığıgüvenlik sorunlarının yanısıra, örgütsel gelişmenin veetkili bir siyasal faaliyeti örgütlemenin önündeki enönemli engellerden biridir. İdeolojik-politik bakışaçısının yön vermediği bir önderlik pratiği her şeydenönce önünü görme, siyasal faaliyetin öncelikli sorunalanlarını isabetli bir biçimde saptama, tahlil etme vedoğru bir müdahale sergileme başarısı gösteremez.

İdeolojik-siyasal eğitim ve donanım sorunu:

Partinin yıllardır üzerine gitmeye çalıştığı önemlisorun alanlarından bir diğeri, saflarındaki ideolojikeğitim ve donanım yetersizliğidir. Partinin ideolojik-politik plandaki açıklıklarına, bu çerçevede sağlamtemellere oturan bir programa sahip olmasına karşın, buhalihazırda kadro ve militanlara maledilememiştir. Partideğerlendirmelerinde bu alandaki zayıflığın partiyaşamında ve çalışmasında yarattığı sorunlara pek çokvesileyle dikkat çekildiği halde, hala da anlamlı birmesafe alınamamıştır.

Oysa, önderlik pratiğimiz ile siyasal faaliyetinörgütlenmesi alanındaki zayıflıklarımızın gerisinde,kadrolaşma alanında yaşadığımız zorlanmada,sanıldığından da önemli olan bu sorun alanı durmaktadır.İdeolojik-politik bakış açısının yol göstermediği birönderlik pratiği dar sorunlarla uğraşmanın ötesinegeçemez. İdeolojik-politik planda zayıflık taşıyankadrolar ve mahalli organlar ideolojik çizgiyi ve stratejiköncelikleri gözeten bir siyasal faaliyeti örgütlemebaşarısını gösteremez.

Sağlam bir marksist bakış açısı edinmek ve bu temelüzerinde parti çizgisini daha derinlemesine kavramaköncelikli yüklenme alanlarından biri olarak ele alınmalı,yukarıdan aşağıya tüm partiyi kesen bu zayıflığınüzerine artık kesin bir kararlılıkla gidilmelidir. Busorunun pratik çözümü noktasında özellikle de İK’larave yerel önderliklere önemli sorumluluklar düşmektedir.Yapılması gereken, somut bir yönlendirme ve sıkı birdenetimdir.

Partiyi saldırılara karşı korumak:

Güçlü bir devrimci örgütün inşasında vekorunmasında siyasal polise karşı mücadelede deneyimkazanmanın, ilkelere ve kurallara dayalı bir örgütselyaşamı oturtmanın önemi yeterince açıktır. Fakat bugünsorun bunun ötesinde bir önem taşımaktadır.

Özellikle son yıllarda siyasi polis çalışma tarzınıdeğiştirmiş, kullandığı teknik ve yöntemlerde oldukçayetkinleşmiş ve önemli bir deneyim kazanmıştır.Devrimci kadro ve militanların bu yeni duruma karşıyeterli eğitim, hazırlık ve deneyimden yoksunluğu halenbaşlı başına bir sorun alanıdır.

Dolayısıyla, yeni dönemde güvenlik sorununun özü,siyasi polisin yeni çalışma tarzını tüm yönleriyleincelemek ve kavramak, bunu gözeten ve karşılayanyeni bir çalışma tarzını geliştirmektir. Yanısıra örgütsaflarında ilke ve kurallar konusunda büyük bir dikkat,titizlik ve ciddiyeti yerleştirmek ve elbette bunudevrimci militan kimliğin çok yönlü olarakgeliştirilmesiyle birleştirmektir.

TKİP devrimin bayrağını yükseklerde tutacaktır!

TKİP III. Kongresi Bildirisi sol hareketin gelinenyerdeki tablosunu şöyle özetlemekteydi:

“Devrimci ve reformist kanatlarıyla geleneksel solhareket, ’90’lı yılların ortasından itibaren sürekli birgerileme ve çözülüş süreci içerisindedir. Bu süreçiçerisinde reformist akımlar daha da sağa kayarlarken,halkçı devrimci-demokrat akımlar bir yandan örgütselbir tasfiye, öte yandan devrimci kimlik yönünden süreklibir erozyon yaşayageldiler.

“Bu sürecin gelinen yerde bir devrimci iradekırılmasına vardığını, devrimci hareketimizin en temelilkesel ve ideolojik kazanımlarının adım adımterkedildiğini görüyoruz. Birbirini izleyen yeni tasfiyeciyönelimler, devrimin stratejik sorunlarına veönceliklerine tam bir ilgisizlik, Kürt sorunundakikuyrukçu sürüklenişler, reformist solla ilkesel veideolojik ayrım çizgilerinin silinmesi, ihtilalci örgütsorunundaki ilkesel ve pratik duyarlılığın fiilen bir yanabırakılması, bir arada bunun güncel yansımalarıdır...”

Biz burada, bu değerlendirmenin bir yıl sonrasında,tüm yeni gelişmelerin bu değerlendirmeyi ayrıcadoğruladığını, ona ayrı bir anlam kazandırdığınıvurgulamak istiyoruz. Geleneksel soldaki tasfiyeciçözülüş ve sürüklenişler bir dizi yapı ve çevre üzerindenartık gözler önündedir. Eski örgütler ya tümden tasfiye

olmakta, ya da devrimci konumlar terkedilerekreformist-legalist zeminlere geçilmektedir. Yazık kigelinen yerde artık farklı parti, örgüt ve gruplarınoluşturduğu bir “devrimci hareket” olgusundansözedebilecek durumda değiliz.

Böyle olmadığını bize solun kümeleniş tablosu datüm açıklığı ile göstermektedir. Bugün TKİP’yi dışındatutarsanız, solda iki ana kümelenme alanı var. Bunlardanilki legal reformist parti ve çevrelerden, ikincisi ise Kürthareketi eksenli grup ve çevrelerden oluşmaktadır. Herşeye rağmen devrimci sayabileceğimiz bazı çevreler isebunlardan birinin ya da ötekinin, bazen de her ikisininyanında, daha uygun bir ifadeyle, yedeğindedirler.Olmayan ise devrimci bir kümelenme, devrimci eksendebir odaklaşmadır. Zira ortada bunu olanaklı kılacak birdevrimci güçler tablosu yoktur.

’90’lı yılların ikinci yarısında başlayan yeni tasfiyecikırılma ve sürüklenmenin geleneksel halkçı hareketingeride kalan temsilcilerine hazırladığı akıbetin bugünortaya çıkardığı sonuç budur. Devrim yapma iradesiyitirilmiş, devrimci örgüt zemini terkedilmiştir. Aynıanlama gelmek üzere, ideolojik kırılmayı örgütsel tasfiyetamamlamıştır.

Halkçı akımlar toplamının yapısal zaafiyeti onlara buakıbeti zaman içinde hazırlayacaktı, TKİP bunuideolojik eleştiri içinde bütün açıklığı ile baştanöngörmüştür. Ama yazık ki süreç bizimöngördüğümüzden de kötü yaşanmış ve sonuçlanmıştır.

Bu tablodan çıkan sonuç şudur: Türkiye’nindevrimci geleceğine hazırlanma görev ve sorumluluğuhiç değilse bugünkü durumda yalnızca komünistlerinomuzlarındadır. TKİP, devrimci sınıf programı veçizgisiyle, sınıfla devrimci birleşme hedefidoğrultusunda sergilediği ısrarlı ve inatçı pratiğiyle,devrimci örgüt konusundaki tutarlılığı ve kararlılığıyla,yılların mücadelesi içinde geliştirdiği yeni kültürü vebiriktirdiği moral değerleriyle, temsil ettiği yenidevrimci direniş çizgisiyle, tüm bu açılardan aldığımesafe ile bugün bunun koşullarına fazlasıyla sahiptir.

TKİP III. Kongresi Bildirisi’nin solun durumunutespit eden değerlendirmesi de bu aynı gerçeğinvurgulanmasına bağlanmakta idi: “Partimiz, bugünekadar olduğu gibi bundan böyle de soldaki her türdentasfiyeci eğilime karşı ilkeli mücadelesini sürdürecek,devrimci ilkelerden, politikadan ve örgütten hiçbirkoşulda taviz vermeyecek, gerekirse devrim yolunda tekbaşına yürüme iradesi ve kararlılığını gösterecektir...”

EKİM EKİM, Sayı: 269, Kasım 2010

(www.tkip.org

Partinin kazanımları ve yeni dönemde yüklenme alanları 18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

TKİP’nin 13 Kasım günü “Ya Kapitalist Barbarlık YaSosyalizm” şiarıyla gerçekleştireceği merkezi geceninçalışmaları Almanya’nın çeşitli kentlerinde yoğun birşekilde devam ediyor.

Dortmund Dortmun’da gece çalışmalarının temel eksenini ev

ziyaretleri oluşturuyor. Bu ziyaretlerde güncel-politikgündemler ele alınıyor.

Ayrıca gece için çıkartılan materyallar emekçilereyaygın bir biçimde ulaştırılıyor. Bunun için,gerçekleştirilen kitlesel etkinliklere katılım sağlanarakgecenin çağrısı yapılıyor.

Benzer bir biçimde el ilanları ve gece afişleri

Dortmund’da yaygın bir biçimde kullanılıyor.

HamburgÇalışma kapsamında gece afişleri, demokratik

kurumların ve esnafların duvarlarına ve pencerelerineasıldı. Hamburg’un en kalabalık semtleri olan Altona

ve Sternsanze’ye gece afişleri yapıldı. Türk ve Kürt işçive emekçilerin yoğun olarak bulunduğu semtlerde vekahvelerde gece ile ilgili çağrı bildirileri dağıtıldı.Hamburg’da yapılan Yılmaz Güney anma etkinliğindeve Dersim Spor’un düzenlediği etkinlikte hem geceçağrıları dağıtıldı hem de gece biletlerinin satışıyapıldı. Bilet satışı için gerçekleştirilen evziyaretlerinde güncel politik konular üzerine sohbetedildi.

Yapılan çalışamalar kapsamında 500 bildiri ve 300afiş kullanıldı.

Essen Yaygın ev ziyaretleri gerçekleştirilerek güncel-

siyasal gelişmeler ele alınıyor. Ayrıca gecemateryallerinin en geniş emekçi kitlelere ulaştırılmasıiçin her türden kitlesel etkinlikte (geceler, toplantılar,düğünler) gecenin çağrısı yapılıyor, emekçiler geceyedavet ediliyor ve bilet satışları gerçekleştiriliyor.Etkinlik afişleri de başta emekçi semtleri olmak üzere,merkezlerde yaygın olarak kullanılıyor.

Almanya’da gece çalışmalarından...

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Devrim şehitleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

(Cezaevi ve Zindan Direnişi Süreci ÜzerineDeğerlendirmeler’den...)

ÖO direnişi her şeyden önce yeniden doğmaktır.Umudu, direnci, sevdayı hücre hücre eriyenbedenlerimizle yeniden var etmektir. F tipi cezaevisaldırısıyla teslim alınmak istenen toplumun özneleridevrimci güçler şahsında tüm toplumun direnmeumudunu, geleceğe yönelik olan inanç ve özlemleriöldürmek, öncüsüz bırakmaktır. Katliamlarla birteslimiyetçilik, bir muğlaklık yaratmak, yıkımprogramlarını rahatça hayata geçirmektir. Bu yıkım vekatliamlar Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde bizzatABD, AB’li emperyalistlerin dayatmaları ve destekleridoğrultusunda olmuştur.

Dışarıdayken 99 Ulucanlar katliamı sonrasındaHabip yoldaşı İzmir işçi-emekçilerine yeterinceanlatamamanın, hak ettiği görkemli cenazeye katkısunamamanın burukluğu vardı içimde. Her şey aniolarak gelişmişti ve biz ilimizde inisiyatifgösterememiştik. Kendi cephemden bu boşluğun acısınıpratik faaliyetlerle doldurmaya; kuş, afiş, bildiri,yazılama vb.’ne olabildiğince yoğunlaşmaya çalıştım.2000’de hücre karşıtı ve Ulucanlar katliamınınyıldönümü kampanyalarında çalışmalar doruğaulaşmıştı. Derken 20 Ekim 2000’de SAG ve ÖOgündeme geldi.

Partimizin ve içerideki yoldaşların yaptıklarıaçıklama ve yazılar süreç üzerine epey bir açıklık veduygu yoğunluğu yaratıyordu. Partimiz bu süreçtenolabildiğince güçlü çıkmalıydı. Habip ve Ümityoldaşların bize devrettiği bayrağı dışarıda enyükseklerden taşımalı, kitle-sınıf çalışmasındaolabildiğince derinleşip, bu direnişin anlam ve öneminisınıfa anlatmalı, desteğini almalıydık. Günler ilerleyipölümler yaklaşırken, bizim ildeki çalışmalarımız genelpropaganda-ajitasyonu geçemiyordu. Şüphesiz bizimfaaliyetimizin il’de tek illegal faaliyet olması, açık alançalışmalarını bile aşan bir tempoyla yaygın yapılmasıçok önemliydi. Sürecin bütünü düşünüldüğü zaman çokdaha büyük bir enerji sarf edilmeliydi.

Derken 19 Aralık katliamı ve Hitler faşizmini bileaşan dehşet görüntüleri geldi… Bunun karşısında aynızamanda TV ekranlarını işgal eden, insanda hayranlıkyaratan direniş, halay, feda eylemleri görüntüleri… Oesnada keşke ben de yoldaş ve siper yoldaşlarımınyanında, aynı sade ve kahramanlıkta, aynı kulvar vebarikatta olup dövüşseydim vb. karışık duyguyoğunluğunu yaşıyordum. 19 Aralık’ta katledilenlerinfotoğrafları sosyalist basında yayınlandığında, her biribir güneş parçasıydı adeta benim için. Katliamdan sonrailk tepkiler gösterildi. Dışarısı için bir suskunluk fesadıbaşlarken, içerisi için çok daha genel bir direnişsözkonusuydu. Günler ilerleye dursun, ilk mermi 21Mart’ta Cengiz Soydaş’tan geldi. Şehitlerimizin üzerineher gün bir yenisi eklenirken, dışarıda bir şeyyapamamanın yoğun burukluğunu ve ağırlığınıyaşıyorduk. Hiçbir yoldaşa mektup dahi yazamamıştım.Korkunç bir ağırlıktı bu. Sonra yazarak görecektim ki,insan gerçekten yeter ki istesin ve bu uğurda gerekençaba, emek ve fedakarlığı gösterdikten sonrayapamayacağı hiçbir şey yoktur.

Bu karışık duygu yoğunluğuyla 14 Nisan 2001’degözaltına alındım. İlk alınır alınmaz sonuna kadardirenmekte hiçbir tereddüdüm yoktu. Adeta ÖO’naşubeye gelir gelmez başlamıştım. O esnadaki gücümü

partimden, yoldaşlarımdan almıştım. İşkence seanslarıbaşladığında canım yoldaşlarım bir bir karşımadizildiler. Habip mavi gözleriyle “sakın ha kendinibırakma!” diyerek yanımdan geçmişti. Ardından Ümit,Hatice, Muharrem zafer gülüşleriyle bir bir yanımdangeçiyorlardı. Buca’ya gittikten sonra Hatice yoldaşınşehit düştüğü haberi gelmişti. İçimi tarif edilemez bir kinve coşku kaplamıştı. Zira Hatice yoldaşla birlikte kısasüren bir bölge çalışmamız olmuştu. Apayrı bir coşku veduygular yaşatmıştı, ondan çok şey öğrenmiştim.Dışarıda kendi ellerimle gömmek, ismini tırnaklarımladuvarlara kazımak isterdim. Devrettiği bayrağı, kızılbandı ben almalıydım. Onun gibi başı dik sonuna kadartaşımalıydım.

Hiç beklemeden AG’ye başladım. Asıl hedefimseÖO gibi görkemli bir direnişte yüreğimi tutuşturup yeralmaktı. Safları sıklaştırmalıydım. Düşenin devrettiğibayrağı yükseklerden devralmalıydım. Süreç zor birsüreçti ve başka bir alternatif de sunmuyordu. Ya busürece göğüs gerecektim ya da diğerleri gibi düşecektim.Yıllardır verilen emeğin karşılığı burada meyvesiniveriyordu. Bu süreçte şehit de düşebilirdim, sakat dakalabilirdim, organlarımı bir bir bitirerek bitkisel birhayata düşebilirdim. Benden önce yola çıkanların sondurumları sürekli basına yansıyordu. Hiçbirinin benimiçin önemi yoktu. Tek önemli olan şey partinin vedevrimin çıkarıydı. Etimle kanımla partimi büyütmek,bulunduğum direniş mevzisinden partimin bayrağınıdalgalandırmak boynumun borcuydu. Nitekim eksiğiylefazlasıyla buna uygun davranmaya çalıştım. Daha çok… ile mektuplaştığım için bu konuyu ona defalarcaaçtım ve ekiplerde yer almak için soluğumu ve yüreğimitutmuş hazır kıta beklediğimi söyledim. Dışarıdakiyoldaşlara da (İzmir) bu konuyu aktardım ve 6. ekiptekervana katıldım. Her an R…, M… ya da başka biryoldaşın şehit düştüğü haberi gelebilir diye yüreğim hepavuçlarımda kaldı.

F tipi cezaevlerinin İzmir cephesi 19 Aralıksonrasında, 2 Ağustos’ta hayata geçirildiği içinpsikolojik yoğunluklu fiziki saldırılarla geçti. “Ha bugünha yarın götürecekler” düşüncesi-beklentisi insanlardaataleti, beklemeci ruh haline sokuyordu. Zayıf insanlarınsabrı ve değerlerini yitirdiği tablo karşısında kimileri dedüşmana sığınıyordu. 19 Aralık ve sonrasında 8’i aşkın… düşmana sığınmıştı (kimileri 19 Aralık esnasında,kimileri de görüşe giderken. Bu arada hastanede ÖO’nubırakıp da hain ilan edilenleri saymıyorum). Benimkaldığım koğuşta 3 bağımsız tip de adli koğuşlaragitmek için dilekçe vermişlerdi. Bu gelişmelerBuca’daki atmosferi epeyce geriyordu. İnsana müthiş birpsikolojik savaş verdirtiyordu. Direniş ve teslimiyetçilik,kahramanlık ve ihanet içiçeydi. Ölüm ile ölümüneyaşamı savunmak ince bir şeritle ayrılıyordu.

(...) Cezaevi süreci bir yıl sürdü. Ama yoğun derslerle

dolu dolu geçti. Bu süreç benim için çok öğreticiydi.Eksikliklerimi, zaaflarımı, hatalarımı, üstünlüklerimlebirlikte daha da yakından gördüm. Partimi etimin birparçası olarak kendime çok daha yakın hissettim;gözüm, kulağım, kanım, nefesim her şeyimdi.Partimizin programı her geçen gün daha da güncelleşipgörkemleşirken, 25-30 yıllık devrimci yapılarınprogramatik olarak nasıl da çöktüğünü, iflas ettiğini,üstelik üst kadroları üzerinden daha da yakından tanımaşansım oldu. Bunları daha önce bilmeme rağmen, belki

onlarca kitap dahi okusam bu kadar şeyi kavratamazdı.Yaşayarak görmek çok daha bambaşka, daha daöğreticiydi.

Cezaevi öncesi süreçte olanaklar var olmasınarağmen teorik birikimimi geliştirememiştim. İçeridebunun eksikliğini yakıcı bir şekilde hissettim. (Şüphesizbu o dönem bölgede yaşadığımız sorunlardan ayrıdüşünülemez.) Kendimi partimizin bir militanı, birparçası olarak tanımlamama, bu kadar yıldır partisaflarında olmama rağmen hala birçok kitabımızı, aynızamanda marksist-leninist klasiklerin büyük bir kısmınıokumuş değilim. Komünist bir militanın taktik-güncelpolitikada ustalaşabilmesi, yaratıcı olabilmesi için teorikbirikimimizi, klasikleri içselleştirmesi hayati bir önemtaşımaktadır. Yani F tipi cezaevleri süreci, oradaki ortamve olanaksızlıkları ve her an gözaltına alınıp buhücrelere atılabilme durumunu göz önündebulundurursam; partimden ve yoldaşlarımdan alacağımgüçle teorik birikim ve düzeyimizi klasiklerle birlikteiçselleştirme, kavrama, taktik güncel politikadaustalaşma-yaratıcı olma gibi bir görev ve sorumlulukduruyor önümde. Ayrıca örgütlü mücadele içerisindeyetişen genç yoldaşların her an bu hücrelereatılabileceklerini göz önünde bulundurursak; teorikbirikimlerini geliştirme, militan bir tutum alma-direnmereflekslerini etkin kılmalarını sağlamalarına özel birönem vermeliyiz. Habip yoldaşla birlikte bir çığır açanpartimizin önemli bir direnme geleneği ve birikimimizvar. Bu konuyu PYO-MYO ve birtakım broşürlerleeğitim konusu yapmalıyız. Herkesten önce bu süreçtedireniş içerisinde yer alan yoldaşlara büyük görevlerdüşmektedir.

Düzen çözümsüzdür. Her geçen gün devrimordusunu büyütmekte, geliştirmektedir. Düzeninçürümüşlüğünü, devrim-karşı devrim çatışmasını bukadar yakından, bu kadar net yaşadıktan sonra komünistsiyasal mücadele içerisinde yer almaktan başka biralternatif olduğunu düşünmüyorum. Yıkılmayanmahkum olan Türkiye Cumhuriyeti topraklarındakitleleri birleştirecek iktidar adayı, devrim kurmayı tekparti partimizdir, Türkiye Komünist İşçi Partisi’dir!..

Emperyalist ve yerli tekellerce yapılan F tipi cezaevisaldırısına karşı başlatılan ÖO direnişi ve eylemlilikleryeni bir sürece girmiştir. Devrimci hareket önemli birmevzisini yitirmiştir. Bedeller çok büyük olmuştur. Veherşeyden önce biz ideolojik-politik zaferimizi 19Aralık’ta kazandık. Bu görkemli direniş tarihte ve kitlehareketinde hakettiği yeri er ya da geç alacaktır. Bubereketli topraklar bağırlarına aldığı direnç çiçeklerinikat be kat aşan devrimciler yetiştirecektir. Bunainancımız sonsuzdur.

Bu bilinç ve inançla tekrar gözaltına alınıp hücrelereatılsam, tekrardan böylesine görkemli bir direnişle karşıkarşıya kalsam, hiç tereddüt etmeden bedenimi ölümeyatırırım. Bir kere partimle bu sevdayı yaşadım ben,bundan artık ölümüne de olsa vazgeçemem.

Ümit yoldaşın partimizin kongre kapanışkonuşmasında dediği gibi; “Artık uğrunda tereddütsüzsavaşacağımız, tereddütsüz öleceğimiz, gözbebeğimizgibi koruyacağımız partimiz var!”

Umutla, dirençle, sevgi ve bağlılıkla... Nurettin7 Eylül 2002

EKİM, Sayı: 269, Kasım 2010(www.tkip.org)

Alaattin Karadağ yoldaşın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz...

Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için anlamı Alaattin Karadağ

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Etkinlik20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

BDSP tarafından İstanbul’da düzenlenen “EkimDevrimi ve Ulusal Sorun” başlıklı panel 7 Kasım Pazargünü gerçekleşti. Aksaray’da Su Gösteri SanatlarıMerkezi salonunda gerçekleştirilen panele konuşmacıolarak Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır, DEP EskiMilletvekili Mahmut Alınak ile BDSP temsilcisi katıldı.

Alaattin Karadağ şahsında devrim şehitleri anıldı

Panelin gerçekleştirildiği salon devrimci şiarlarıiçeren çeşitli pankartlarla donatıldı. Ayrıca salonungirişinde oluşturulan köşeye, Alaattin Karadağ, HabipGül, Ümit Altıntaş ve Hatice Yürekli’nin fotoğraflarıkonularak Parti şehitleri anıldı. Yeni Ekimler’inpartisinin 12. yılı selamlandı.

“Kürt sorunu yalnızca bir dil ve kültürsorunu değildir, ülke sorunudur”

Panelde ilk sözü alan Mahmut Alınak sözlerineHabip Gül şahsında devrim şehitlerini saygıyla anarakbaşladı. Ayrıca Alaattin Karadağ’ın polis tarafındankatledilmesinden bahsederek, bu cinayetin ilkolmadığını, devletin Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, EnginÇeber gibi katliam örnekleri verdiğini, bundan sonra dafaşist düzen sürdüğü müddetçe başka Alaattinler’inolacağını vurguladı.

Alınak, Kürt halkının tarihsel ezilmişliğini çeşitlidönemlere ait örneklerle ortaya koydu. Ulusal sorununçözümünün sömürgeci egemenliğin yıkılmasındangeçtiğini belirtti. Alınak konuşmasının devamında Türkhalkına bölünme fobisinin dayatıldığını ifade etti.

Konuşmasında Ekim Devrimi’ne de değinen Alınak,devrimin ulusal sorunun çözüm sürecini başlatmışolmasına rağmen tamamlayamadığını ifade etti. ‘70’liyıllarda sosyalist kimliğin ulusal kimliğe göre ön plandaolduğunu vurgulayan Alınak ‘80 darbesi ve ‘90’dakiyıkılışının ardından sosyalizme ilişkin bakış açılarınındeğiştiğini söyledi. Alınak sözlerini “Biz sosyalistlerKürdistan ve Türkiye halkları arasında köprüolabilirsek, sorunu da çözmeyi başarabiliriz. Bunlarıbaşarabilirsek, bu ceberrut devleti ve düzeni yıkarız,özgürlük yolunda mücadelemizi kazanabiliriz!” diyerektamamladı.

“Ulusal sorun özünde sınıf sorunudur”

Alınak’ın ardından söz alan Volkan Yaraşır isesunumunu iki bölüm halinde yaptı. İlk bölümdeMarksizmin ulusal sorunu ele alışı üzerinde duranYaraşır, ikinci bölümde ise ağırlıkla Ekim Devrimi veTürkiye’de ulusal sorun bağlamında konuştu.

Yaraşır, Marks ve Engels’in ulusal soruna ilişkinparametrelerini üç başlık altında toplayarak bir anlatımgerçekleştirdi. Ardından Lenin’in ulusal sorunayaklaşımına ve Ekim Devrimi deneyimine değindi. Budönemi eski ve çok uluslu devletlerin çözülme sürecibiçiminde tanımlayan Yaraşır, Lenin’in bu koşullarda“ulusların kendi kaderini tayin hakkı” şiarını formüleettiğini belirtti.

Yaraşır konuşmasını şöyle sürdürdü: “UKKTH,

bağımlı uluslarına seslenmedir. Düzeni en zayıfkolonundan yıkabilmektir. Hindistan’da Gandhi kastsistemine vurarak İngiliz sömürgeciliğini kırar, CastroKüba’da orduya vurur, Çarlık Rusyası’nda ise kırılmanoktası da yumuşak karnı da ulusal sorundur. Lenin deburaya vurur. Lenin için UKKTH Avrupa devrimiyle bağkurmak ve kendi proleter devriminin önünü açmakdemektir.”

“TEKEL işçileri çözümün yolunu gösterdi”

Sol harekette küçük burjuva radikalizminin dönemikapanırken bayrağı PKK’de temsil edilen bir başkaradikal küçük burjuva hareketin aldığını belirten Yaraşır,bu hareketin her şeye rağmen çok anlamlı bir ivmeyakaladığını, ancak devrimci bir işçi hareketi olmadığıiçin sınırlarına dayandığını ve artık onun da dönemininbittiğini söyledi.

Konuşmasının son bölümünde, ulusal sorunun esastasınıflar sorunu olduğunu ve sınıf mücadelesiningüçlendirilmesi halinde bu sorunun da çözüleceğinibelirten Yaraşır, Kürt halkı içerisindeki sınıfsal ayrışmave saflaşma tablosuna değindi. Kürt burjuvazisininTÜSİAD’ın acentalığına soyunduğunu söyledi. Kürtişçilerinin de TEKEL’lerde Marmaray’larda, UPS’deolduğu gibi kendi sınıf kardeşleriyle birleşmesigerektiğini vurguladı.

Kürt sorununda bir tarihsel momentumun yaşandığınıbelirten Yaraşır, “eğer devrimciler bu duruma müdahaleederse, muazzam bir dalga ortaya çıkar. 1848’deMarks’ın dediği gibi ‘Galya’nın horozu öter” diyekonuştu.

“Ekim Devrimi çözdü, yeni Ekimler de çözecektir”

Yaraşır’dan sonra sözü alan BDSP temsilcisikonuşmasına, yapılan etkinliğin anlamı üzerinedeğinmelerle başladı. Türkiye’nin iki uluslu ve çokmilliyetli bir ülke olduğunu, Kürt ulusunun ulusalhaklarının yol sayıldığını ve diğer azınlık milliyetlerininde sistematik baskı ve asimilasyona uğradıklarınıvurgulayan BDSP temsilcisi, ayrıca Kürt sorunununçözümü konusunda yaşanan güncel tartışmalara değindi.Çok farklı çözüm iddiaları olmasına karşın sorununsüründürüldüğünü, ancak sorunu köklü ve kalıcı çözecekbir başka yolun, devrimci çözüm yolu olduğunu belirtenBDSP temsilcisi, ulusal sorunda tarihin gördüğü en ilerive köklü çözümü Ekim Devrimi’nin sunduğunu, 93.yıldönümünde bunun hala güncel olduğunu belirterek

“devrimci çözüm bayrağını biz taşıyoruz, Ekim Devrimiçözdü, yeni Ekimler de çözecektir diyoruz” biçimindekonuştu.

BDSP temsilcisi konuşmasının devamında ulusalsorunun ortaya çıkışını ve tarihsel evrimini sınıfsal-tarihsel bir perspektifle ele aldı.

“Ekim Devrimi halklar hapishanesininkilidini söktü”

Konuşmasının devamında Ekim Devrimideneyimiyle ilgili konuşan BDSP temsilcisi, devrimin birhalklar hapishanesinin kilidini söktüğünü, prangalarınıkırdığını belirtti. Devrimin ilk yaptığı işlerden birinintüm ezilen uluslara kendi kaderini tayin etme hakkınıkayıtsız şartsız tanımak, diğerinin ise toprak devriminigerçekleştirmek olduğunu belirten temsilci, devriminkaderini de büyük ölçüde bu pratiğin tayin ettiğinisöyledi. Ezilen uluslara tanınan özgürlük ve eşitlikşartlarının gönüllü birliğin zeminini döşediğini böyleliklehalkların on yıllar boyunca sorunsuz biçimde birlikteyaşadığını vurguladı. Kabile topluluklara dahi ulusalkimliklerini geliştirme olanağı tanındığını ifade edentemsilci, ‘90’daki yıkılıştan sonra bile halkların EkimDevrimi’ne ve Lenin’e hep sempatiyle baktıklarınısöyledi. Konuşmasında ayrıca ulusal baskı ve eşitsizliğinsınıfsal baskı ve eşitsizliğin görünümü olduğunuvurgulayan temsilci, Sovyetlerin yıkılışının ardındanortaya çıkan ulusal sorunların ise bu temelde anlaşılmasıgerektiğini hatırlattı.

BDSP temsilcisi konuşmasında ayrıca Kürt sorununave PKK’nin evrimine değindi. Kürt ulusal uyanışının‘80’lerde PKK önderliğinde büyük bir gelişmegösterdiğini, PKK’nin bu dönemde devrimci bir programaltında mücadelesini yürüttüğünü, ancak sorunu birtoprak devrimi bağlamında ele almakla birlikte daha çokpolitikada ulusal kimlik ve özgürleşme sorununun esasolduğunu, bu mücadelenin ‘90’lı yılların başındasınırlarına dayanarak bir yol ayrımına geldiğini,PKK’nin bu noktada mücadeleyi sosyal bir temeldederinleştirmek yerine ulusal haklarla sınırlayarak, düzeniçi çözüm yoluna girdiğini, bunun trajik bir sonlabitmekle birlikte Kürt sorununun kendisini yeniden tümkapsamıyla gündeme soktuğunu, ama devletin sorunukökten çözmeye niyetinin olmadığını belirten BDSPtemsilcisi, tek çözümün “yeni Ekimler yaratmak”tangeçtiğini vurguladı.

“Yeni Ekimler’in partisinin saflarında hermilliyetten devrimci işçiler var”

Konuşmasının sonunda ise Yeni Ekimler’in partisininkomünizmi hedeflediğini ve bünyesinde her milliyettenkomünistlerin olduğunu, Alaattin Karadağ’ın Arap,Habip Gül’ün Kürt, Ümit Altıntaş’ın Türk milliyetindenolduğunu vurgulayan temsilci, kurtuluş için bu bayrakaltında mücadele edilmesi gerektiğini söyleyerekkonuşmasını tamamladı.

BDSP temsilcisinin konuşmasının ardından sorulansorular üzerine kapsamlı ve zengin tartışmalar yapıldı.Panele yaklaşık 200 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun” paneli...

Marksizm ve Ekim Devrimi’ninışığında Kürt sorunu

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan, kalemealdığı güncesiyle direniş sürecini kamuoyuylapaylaşıyor.

85. gün...(...) + İvme Dergisi’nden mühendis arkadaşlar

direnişi ziyarete geldiler. Direnişler ve sektörün durumuüzerine konuştuk. Kendi alanlarından, mühendislerinyaşadıkları sorunlardan bahsettiler. Kamuoyundakidirenişlere olan ilgisizlik üzerine konuştuk. (...)

Ücret sorunu yaşayan bir işçi amcayla sohbet ettik.Taşeronlar her zamanki gibi işçileri oyalamadaustalıklarını sergiliyorlar. (...)

İşçiler bir o yana bir bu yana koşup duruyorlar. İşegirmek için uğraşıyorlar herhalde çadıra geldiler, neyaptığımı sordular ben de direnişi anlattım. Sabıkalıoldukları için tersanelerde çalışıyorlarmış. Tersanelerdesabıkalı insan gerçekten de çok. (...)

Devrimci İşçi Hareketi’nden arkadaşlar direnişledayanışmak için bize bir pankart hazırlamışlar.“BETESAN’da Direniş Kazanacak! BETESANİŞÇİSİ” imzalı bir pankart. Dayanışmalarından dolayıarkadaşlara teşekkür ederim. Pankartı asınca BETESANpatronu da hemen cama çıktı pankarta bakıyor. (...)

86. gün...(...) “Daha önce ben sizi nasıl görmedim ya

arkadaşlar” diyen bir işçi arkadaş geldi. Servislerlegittikleri için görememiş. Direnişi anlattım. Kartal’dayaptığımız eylemi görmüş, oradan tanımış bizi. Ulusalsorun üzerine biraz sohbet ettik. Bizim çok şanssızolduğumuzu söylüyor. O gün maç vardı, bir de KartalMeydanı’nda gürültülü bir konser. (...)

Yalova taraflarında işçilerin daha duyarlı olduğunusöylüyor arkadaş. Daha önce bir çok eylemlerekatıldığını, mücadele ettiğini söylüyor ama değişen çokbir şey yok diyor. Bizim üzerimizden geçinen insanlarvar diye çirkin kelimeler sarfetmeye başladı. “Yani birmücedele veriyorsan kendin için mücadele veriyorsun.Birilerinin çıkarları dediğin, taşeronların kullandığıağız” dedim. “Böyle düşünmen yanlış” diye ekledim.“Yani çok bir yere varamadık” diyor. “Tamam, çokzordur ama böyle konuşman doğru değil” dedim. Kalktıgitti.

(...) Telefon çaldı, Türkan Albayrak arıyor direnişkazanımla sonuçlanmış. Direnişin kazanımlasonuçlanmasına çok sevindik. İlk bizimle, benimlepaylaşmak istemiş. Sınıf mücadelesinde direnişlerinzaferle bitmesi bizim için çok anlamlı. Direnen işçilerkazanacak! Direne direne kazanacağız!

87. gün… Bugün direnişin 87. günü. Çadırı kuruyoruz

yoldaşlarla. Sabah kahvaltısını birlikte çadırda yaptıktansonra YÖK eylemi için Sirkeci’ye, buluşma yerinegidiyoruz. Ancak oraya vardığımızda herkes tramvaydurağında bekliyor. Biz Sirkeci’de toplanılıp tramvayişgal edilecek zannediyoruz. Kimsenin istasyondançıkmamasına şaşırdık. Biz liseli arkadaşlarla işgalediyoruz. Sonra öğrendik ki toplanma yeri istasyonuniçi imiş. Biz yanlış biliyormuşuz. Orada toplandıktansonra tramvayla eylem alanına doğru yola çıktık.Tramvayın içinde marşlarla alana çıktık. Kitle kortejhalinde Beyazıt meydanına yürüdü. Burada basınaçıklaması Kürtçe ve Türkçe okunduktan sonra, bizbildiri dağıtımı yaptık. Basın açıklaması bitince rotamızı

direniş alanına çevirdik.

88. gün...Akşam yola çıktık. Ankara’ya YÖK’ün kuruluş

yıldönümünü protesto etmek için öğrenci arkadaşlarlabirlikte. Yolda arabamız bozuldu, eylemi nerdeysekaçıracaktık. Belirlenen yoldan kortejler eşliğinde alanadoğru yürüyüşe geçtik. Ben de Ekim Gençliği’ndenarkadaşlarla yürüdüm. Alanda bir konuşma yaptımdireniş sürecini anlatan. Eylemin bitmesiyle biz deotobüslerle geri döndük.

90. gün… (...) Ayakkabısının önü parçalanmış. İş

ayakkabısının. “Hayırdır niye değiştirmiyorsun?” diyesordum. İş bitecek diye vermediler diyor. Bir de ustabana akıl veriyor, “Bu işler tek başına olmaz, böylepasif direnişlerle hakkını alamazsın, vurmak gerek” diyesöylüyor. “İyi güzel söylüyorsun eleştiriyorsun dakendin bir ayakkabıyı alamamışsın” dedim. Sorunlarınnasıl çözüleceğini soruyor, herkesin duyarsız olduğunusöylüyor. Beş kişiyi geçmiyor duyarlı insanlar diyor.Ben de “Bu işlerin yöntemleri var onları kullanmaz iseksenin dediğin gibi kahraman oluruz” dedim. İşeyetişmek için gitti. Eski bir BETESAN işçisi servistençadırın önünde indi. Direniş üzerine sohbet ettik. Benanlatmaya başlamadan, anlatmaya gerek yok beninternetten takip ediyorum dedi. Yan sanayideçalışıyormuş. Sohbet ettik işe yetişmek için kalktı. Kaçgündür buradan geçip duruyor, “Hayırdır ya neyapıyorsun bir o yana bir bu yana gidiyorsun” dedim.İşe giriş yapacakmış, yılların işçisi, ama diplomasıyokmuş, uğraştırıyorlarmış. Bir yere başvurmuş, başkabir yerden davalık olduğu taşeron işçiyi tespit etmiş, işealdırmamak için elinden geleni yapıyormuş, işealmamak için oyalıyorlarmış. Yani herkes kendisınıfının çıkarları için bir şey yaparken işçilerin demücadele etmekten başka seçenekleri olmadığı bugüngün gibi ortada. İşçi “Ankara’dan ne zaman geldin, nevar ne yok oralarda?” deyince şaşırdım. “Sen nerdenbiliyorsun abi” dedim internetten takip ediyorumgelişmeleri diyor. BETESAN’nın önüne yapılanyazılamaları görmüş. Çıkarmak için nasıl uğraştıklarınıda görmüş. “Siz de o çıkmayan boyadan var mı?” diyor.“Ne yapacaksın?” dedim. “Benim de alacağım var eğerödenmez ise ben de sizin yaptığınız gibi onu teşhiredeceğim” diyor. “Valla ben bilmiyorum” dedim.

Memleketten yeni gelmiş bir işçi arkadaş geldiçadıra. Derneğin eski yerine bakmış taşındığını görünceumudu kesmiş. Bu arkadaşın Tuzla’da ve Zonguldak’tayaşadığı sorunları çözmüştük. İş başvurusu yapmış,taşeron sertifikayı bizden alırsan işe alırız demiş. 150

TL olan sertifikaya 250 TL demiş. İşçi de kabuletmeyince işe almamışlar. Burada öyle bir şey ki. Herşeyden kâr etmeye çalışıyorlar, kendilerinin karşılamasıgereken masrafı işçiye yüklüyorlar. “Bunların suçlususizsiniz” dedim. “Örgütlenip mücadele etmez iseniz, 20TL yevmiyle bile karşılaşırsınız” dedim. Memlekettenbahsediyor, pamuk sektörünün artık o kadar işçiçalıştırmadığını, tarlası çok olanın geçindiğindendiğerlerinin bir şey yapamadığından yakınıyor. “Siz debir dernek kurun” dedim. “Tarımda çalışan işçileri biraraya getirin ürettiğinize el koyun siz satın”. “Yok, öyleolmaz ki” diyor. Öğlen çadır sıcakladı bir işçi arkadaşgazoz getirdi sağolsun bizi işçilerden başka düşünenyok. Emekli Sen’den Beyoğlu Şube Başkanı ve KartalŞube Başkanı dostlarımız direnişi ziyarete geldiler.Çarşamba günü de bir ziyaret gerçekleştirecekler.Direniş üzerine sohbet ettik. İş arayan bir işçi arkadaşgeldi, direnişi anlattım. “Çalışmak var iken nedenburada bekliyorsun” diyor, anlatıyorum neden direnişyaptığımı. Her tarafta ağır bir koku var. Gemiye zehirliboya atıyorlar herhalde kokusu her yeri sarmış durumda.Bir işçi geldi çadıra daha önce sohbet ettiğimiz.“Tersane İşçileri Derneği varmış siz biliyor musunuz?”diyor. Burası dedik. Bak üzerimde yazıyor. İştençıkmış,”Ttazminat için dava açacağım yardımcı olurmusunuz?” dedi. Durumu anlattı. Bütün her şeye imzaatmış. Bu arkadaş 15 yıldır tersanelerde çalışıyor. (...)

Sloganlarla Metal İşçileri Birliği’nden arkadaşlartersaneleri inletiyorlar. BETESAN patronu sloganlarlagelen işçileri görünce sanki cama yapışacak gibi oluyor.Metal işçileri arkadaşlarla çadırda soluklanıpoturuyoruz. Akşam çadırı birlikte topluyoruz.

Zeynel Kızılaslan: (0 505) 230 75 96 Tersane İşçileri Birliği Derneği: (0 216) 701 22 11 (0 541) 664 70 83, email:[email protected],[email protected]

Paşabahçe kazandı, sıra BETESAN’da!

“Direnen işçiler kazanacak!”

Ereğli’de tersane işçilerikazandı!

Zonguldak Ereğli’deki tersaneler bölgesinde ücretgasbına karşı direniş başlatan tersane işçilerininmücadelesi kazanımla sonuçlandı. Aralarında Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER)üyelerinin de bulunduğu işçiler, 3 Kasım sabahıçalıştıkları gemi üzerinde oturma eylemine başladılar.Oturma eylemini 5 Kasım günü öğlen saatlerinekadar kararlılıkla sürdüren işçiler amaçlarına ulaştılar.

Ereğli’de kazanımla sonuçlanan direnişe ilişkinGEZ Denizcilik taşeron firma işçisi Halil Karataşgazetemize, öğle saatlerinde tersane müdürü vetaşeron firma patronuyla yaptıkları görüşmesonucunda ücret haklarını elde ettikleri bilgisiniverdi.

Gemi İnşa Tersanesi’nde kaynak, montaj ve taşişlerini yapan 30 tersane işçisinin çalıştıkları gemiüzerinde geceli gündüzlü sürdürdükleri direnişleritersane müdürü ve taşeron firmayla yapılangörüşmelerin ardından sona erdi. İşçilerin ücretalacaklarının yarısı ana firma olan Ereğli GemiTersanesi tarafından, diğer yarısı da GEZ Denizciliktarafından ödendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

KESK’e bağlı Haber Sen Bursa Şubesi’nin 4.Olağan Genel Kurulu 6 Kasım günü gerçekleştirildi.

Divan adına yapılan konuşmada kamu mallarınınözelleştirilerek hizmetlerin paralı hale getirilmesineve taşeronlaştırmaya vurgu yapıldı.

Haber Sen Şube Başkanı Orhan Çakır, KESK’indevlet güdümlü sendikalara inat mücadele ettiğinisöylerken KESK için gelinen noktanın ise üzücüolduğunu ifade etti. Siyasi gruplar arasındakiçekişmelerin mücadeleyi sekteye uğrattığını vesendikaların tabandan uzaklaştığını söyledi. Ayrıcataşeronlaştırmaya ve PTT A.Ş. taslağına karşımücadele etmek gerektiğini ifade etti.

Kişileri hedef alan, inandırıcılıktan uzak tartışmalar…

Bu konuşmaların yapıldığı genel kurulun ilkbölümü fazlası ile sakin bir atmosferde geçerkenfaaliyet ve bütçe raporlarının okunmaya başlaması ilebirlikte Genel Kurul atmosferi gerildi. Faaliyet raporugörüşülürken kimi delegeler söz alarak yapılanfaaliyetler hakkında işyerlerinde bilgilendirmeyapılmadığı ve şube binasının yeri değiştirilirken bilehiçbir üyeye haber verilmediğini dile getirdiler. Bütçegörüşmelerinde ise şube adına alınan araçların özel

işlerde kullanıldığı gibi eleştiriler getirildi ve bu konuciddi tartışmalara neden oldu.

Faaliyet ve bütçe görüşmeleri sırasında yapılan bukarşılıklı tartışmalar ise KESK’e hakim geneltablonun Haber-Sen Bursa Şubesi’nde de yaşandığını,tartışmaların sendikal anlayışlardan ziyade kişilerihedef alan inandırıcılık ve samimiyetten uzak biriçerik taşıdığını gösterdi.

Faaliyet ve bütçe üzerine yapılan tartışmalardanseçim gündemine geçildi. Burada yapılan tartışmalarise bu ana kadar yürüyen tüm tartışmalarınsamimiyetsizliğini ortaya serdi.

Seçimlere ilk olarak iki liste ve bir bağımsız adaydahil oldu. Listelerin netleşmesinin ardından isekarşılıklı suçlamalar had safhaya ulaştı. Mevcutyönetimin devamı olan liste, muhalif listede yer alanŞube Denetleme Kurulu üyesi Ferik Yılmaz’ıntoplantılara dahi katılmadığı eleştirisini getirdi.Ayrıca Haber-Sen Genel Sekreteri’nin Bursa’yagelerek kendi desteklediği delegeler ile toplantılaryaptığını, ancak şubeye uğramadığını iddia ettiler.Muhalif listeyi oluşturan “Yurtsever emekçiler” iseyönetimi, yine kişiler üzerinden eleştirdi. Butartışmaların devam ettiği sırada “Yurtseveremekçileri” destekleyen bir delegenin ortak liste içinanlaşma sağlandığını ancak Şube Başkanı OrhanÇakır’ın bu anlaşmayı ertesi gün reddettiğiniaçıklaması ise tüm kavganın koltuk hesabı üzerindendöndüğünü ortaya serdi.

Bu tartışmaların ardından “Yurtsever emekçiler”listelerini geri çekerek genel kurul salonunu terketiler. “Yurtsever emekçilerin” ardından aday olanbağımsız delege de “Böyle sendika olmaz!” diyerekadaylıktan çekildi ve o da genel kurul salonunu terketti. Aday olan bağımsız delege ve 10-15 delege dahabu tartışmalar sırasında Haber-Sen’den istifaedeceklerini dile getirdiler.

Muhaliflerin genel kurul salonunu terk etmesi ilebirlikte salonda yeniden birlik beraberlik mesajlarıverilmeye başlandı. Mevcut yönetimi destekleyendelegeler söz alarak sendikaya sahip çıkma(!) çağrısıyaptılar.

Yapılan seçimlerde 225 delegenin 200’ü oykullanırken geri kalan tek liste oyların tamamınıalarak seçilmiş oldu.

Genel kurul boyunca delegelerin büyükçoğunluğunun salon dışında kulis yapması ve Haber-Sen’i ve kamu emekçilerini yakından ilgilendirensaldırılara karşı tek bir söz söylememeleri KESK’iniçinde bulunduğu tabloyu bir kez daha ortaya serdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sınıf hareketi22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Kuruluşunu duyuran İzmir Sendikalar Birliği, 31 Ekim günü yaptığı toplantının sonuç bildirgesinikamuoyuna duyurdu.

Birlik tarafından açıklanan “Sermayenin saldırılarına karşı İzmirli emekçiler şimdi daha güçlü!” başlıklıbildirgede, yapılan toplantının sendikalı-sendikasız, taşeron-kadrolu ayrımı yapmadan bütün işçilerin katılımıylagerçekleştirildiği vurgulandı. Bildirgede toplantıda alınan kararlar duyuruldu.

Maddeler halinde sıralanan kararlar içerisinde, işyeri ve sanayi havzalarında taban örgütlülüklerininkurulacağı, asgari ücret ve taşeronlaştırmaya karşı somut eylem takvimi oluşturulacağı belirtiliyor. Bu kapsamdaBirlik’in “asgari ücretin tek taraflı belirlenmesine karşı insanca yaşanacak ücret talebiyle işçi ve emekçihavzalarında (Aliağa, Çiğli, Kemalpaşa, Torbalı vb.) örgütsüz işçilerin yoğun olduğu ilçelerde çalışma vekampanyalar yürütmek” kararında olduğu ifade ediliyor.

Birlik bildirgesinde, ayrıca direnişteki işçilerle dayanışmayı yükseltme kararlılığı da vurgulanıyor.

Tek Gıda-İş Sendikası Genel Merkezi önündekieylemlerini sürdüren TEKEL işçileri her pazarTaksim’de yaptıkları meşaleli yürüyüşlerçerçevesinde dördüncü eylemlerini 7 Kasım akşamıgerçekleştirdiler.

Taksim Tramvay Durağı’na yürüyen TEKELişçileri Galatasaray Lisesi önünde, “Polis terörüneve cinayetlerine son!” dövizleri ve polis tarafındankatledilen devrimci işçi Alaattin Karadağ’ınresimlerini taşıyan BDSP çalışanları tarafındankarşılandılar. TEKEL işçileri beklenirken AlaattinKaradağ’ın devrimci kimliğine vurgu yapankonuşmalar gerçekleştirildi. Bekleyiş sırasında“Alaattin Karadağ ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrimve sosyalizm!”, “Devrimciler ölmez devrim davasıyenilmezdir!”, “TEKEL işçisi yalnız değildir!”sloganları atıldı.

Aydınlar, sanatçılar, yazarlar ile ilerici vedevrimci kurumların da destek verdiği yürüyüşte“İş ve güvenceli iş ortamı için 4-C’ye hayır / TEKELişçileri” pankartının yanısıra “Safınızı seçin TEKELişçileri mi, sendika ağaları mı?” dövizleri taşındı.

Taksim Tramvay Durağı’nda sırasıyla Pınar Sağ,Paşabahçe direnişçisi Türkan Albayrak, BETESANdirenişçisi Zeynel Kızılaslan ve Alaattin Karadağ’ınabisi Abdullah Karadağ’a verildi. Pınar Sağ, TEKELişçilerini selamlayarak, bu mücadeleyi sadeceTEKEL işçilerinin değil, aynı zamanda kot işçilerinin,tersane ve maden işçilerinin de mücadelesi olarakgörmek gerektiğini ifade etti. Ardından söz alanTürkan Albayrak, bundan sonra da mücadelesinedevam edeceğini ve direnişte olan işçilerle beraberolacağını belirtti.

BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan isezindanlarda verilen mücadelelere vurgu yaparakdevrimci bir işçi olan Alaattin Karadağ’ı da anarak“Tersane işçileri olarak bu infazı lanetliyoruz” dedi.Son sözü alan Abdullah Karadağ, bu katliamayabancı olmadıklarını hatırlatarak duruşmaya çağrıyaptı.

Biz hazırız!

Konuşmaların ardından basın açıklamasınıokuyan Cevizli TEKEL işçisi Metin Arslan, işgüvencesi, kadrolu iş ve insanca ücret istediklerinisöyledi. Arslan, 2. TEKEL direnişindeki işçiler olaraksendika bürokrasisini tehşir ettiklerini ve bu süreçiçerisinde kimlerin sendika bürokrasinin, kimlerinişçilerin yanında olduğunu gördüklerini ifade etti.

Diğer yandan aydınlar ve sanatçılar da TEKELişçileriyle dayanışma amacıyla önlük giyme eylemibaşlattı. TEKEL işçilerinin “4/C’ye hayır” yazılıönlüğü her gün bir sanatçıya devredilecek. Prof. Dr.Meryem Koray, eylemde önlüğü Pınar Sağ’adevretti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TEKEL işçilerinden birleşikmücadele çağrısı

İzmir Sendikalar Birliği sonuç bildirgesini açıkladı

Haber-Sen’de tanıdık tartışmalar…

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Buca’da taşerona bağlı çalışan park bahçe ve temizlikişçileriyle konuştuk…

“Mücadeleyi ileri taşıyacağız!”- Buca Belediyesi’ne bağlı taşeron park bahçe

ve temizlik işçileri olarak sürdürdüğünüzörgütlenme çalışmalarınızı bugün (4 Kasım) bireylemle ileri bir aşamaya taşımış oldunuz.Mücadele sürecine geçmeden önce çalışmakoşullarınızdan bahseder misiniz?

İnan Sözen: Biz Buca Belediyesi’ne bağlıtemizlik işlerinde ve park bahçe işlerinde çalışanişçileriz. Taşeronda çalışıyoruz. Bizim aldığımızücret asgari ücretin biraz üzeri. O da doğal olarakgünümüz koşullarında ihtiyacımızı karşılamayayetmiyor. Taşeronda çalışan işçiler sendikalılar gibihaklara da sahip değiller. Hiçbir ekonomik ve sosyalhakkımız yok. 10 yıl boyunca işinde çalışan insanlarbile işten atılsa hiçbir hak talep edemiyor, hiçbir hakverilmiyor kendilerine. Ve de en önemlisi işgüvencemiz yok. Yani yarın işte olacak mıyız,olamayacak mıyız bu kaygıyı taşıyoruz. Her ihaledöneminde işten atılma kaygısı taşıyoruz. Öylezamanlar oluyor ki tombala çeker gibi “sen iştençıktın” diyorlar, bu onursuzluğu yaşatıyorlarişçilere.

- Biraraya gelme ve mücadele yürütme ihtiyacınasıl oluştu, bugüne nasıl gelindi?

Seçim zamanında belediye başkanı ve ekibitaşeronu kaldıracağı sözünü vermişti. Sendikanıngeleceğini hatta bu sendikanın 29 Mart gecesigeleceğini söylemişti. Bu şekilde birçok işçiden deoy topladı. Seçimler bittikten ve CHP burada iktidarolduktan sonra yani yeni başkan geldikten sonra birşekilde bu sözler unutuldu.

İşçi de artık kölelik düzeni dediğimiz taşeronsisteminde çalışmak istemiyor. Bizler de bu yüzden,bunu nasıl kaldırabiliriz, işçi olarak bizim üzerimizedüşen nedir diye düşündük ve örgütlü mücadelekararı aldık. Birkaç ay önce örgütlenmeye başladık.Toplantılar yapıyoruz, bu toplantılarımız 100 kişiylebaşladı, 150, 200 ve son olarak 250 kişiye ulaştık.Mevcut işçilerin toplamı 360, biz 250 kişiliktoplantılar yapabiliyoruz. Artık sürekli toplantısürekli toplantı bir yere kadar dedik ve bir şekildesesimizi duyurmak istedik. Taleplerimizi basınaçıklaması ile kamuoyuna duyurma kararı aldık.

Tabii ki örgütlülüğün ilk başından beri tehditlerde alıyoruz. İşten atılma tehditleri alıyoruz. BazıBelediye Meclisi üyeleri ve bazı müdürler işçileritehdit ediyor; “yapmayın”, “etmeyin”, “toplantıya

katılırsanız işinizden olacaksınız” vs. En sonaldığımız basın açıklaması kararından sonra datedirgin olmaya başladılar. İki gündür çalışmayapıyor yetkililer. “Basın açıklamasına katılanlarişinden olacak”, “ihale dönemi işçi çıkarılacak” türüsöylemlerle bire bir işçileri tehdit etmeye başladılar.Hatta işçileri bırakın, ailelerine bile aynı tehditlerisürdürmeye çalıştılar.

Biz geri adım atmak istemiyoruz, kararlıyız.Burada bir şekilde taşeronun yanlış olduğunusöylüyor, demokratik hakkımızı kullanıyoruz. Basınaçıklamasıyla bu olanı biteni de kamuoyunaduyurmak istiyoruz.

- Büyükşehir bünyesinde çalışan 1300 taşeronpark bahçe işçisi de taşerona karşı yıllardırmücadele veriyor. Şu an ise bir kısmımücadelelerini kurdukları dernek ile sürdürüyor.Siz benzer talepler ile hareket eden park bahçeişçileriyle nasıl bir iletişim halindesiniz?

- Oradan da görüştüğümüz arkadaşlarımız var.Bir şekilde mücadelelerimizi birleştirmek istiyoruz.Diyaloğu sürdürüyoruz ve geleceğe dönük bazıplanlarımız var. Dernek kurma konusuna gelince, birşekilde sendikalar fazla taşeron işçisine eğilmiyor.Hatta şunu söyleyebilirim, biz ilk örgütlenmeyebaşladığımız zamanlarda sendikalara gittik,konuştuk. Gittiğimiz bir sendikanın şubesi bize şuyanıtı verdi; “Tamam ben size destek olacağım fakatşu aşamada işin içine bizi karıştırmayın, bizibelediye başkanı ile karşı karşıya getirmeyin” Biz ogünden sonra bu sendikacıların işçilere bakış açısınıiyice net görmüş olduk.

- Son olarak bugünkü eylemin ardındanönünüze nasıl bir mücadele hattı ortayakoyduğunuzdan bahseder misiniz?

- Dediğim gibi iki gündür işçileri tehdit ediyorlarbasın açıklamasına katılmamaları yönünde. Fakatbiz bir şekilde bu korkuları aşmamız gerektiğinidüşünüyoruz. Arkadaşlara da bunları söylüyoruz.Basın açıklamasını yaptıktan sonra ve artık bazıkorkuları yendikten sonra bu mücadeleyi daha ileriseviyeye taşımak istiyoruz. Bir şekilde halka dabunu anlatmaya çalışacağız, halka da uzanacağız.Çeşitli sivil toplum kuruluşlarına, kurumlara bizedestek olmaları yönünde çağrıda bulunacağız.

Kızıl Bayrak / İzmir

Yüzbinlerce işçinin kölelik koşulları altında çalıştığıGaziantep’te patronlar sendikal örgütlenmeye savaşaçtı. Başpınar 4. Organize Sanayi Bölgesi’nde kuruluEruslu Sağlık Ürünleri fabrikasında Petrol-İş’e üye olanişçiler işten atıldı.

Patron Öz İplik-İş’i getirdi

Eruslu patronunun kölelik dayatmalarına karşı çıkanişçiler sadece patron saldırısıyla değil, sendikalörgütlenmeyi kırmak amacıyla fabrikaya getirilen Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası’na karşı da mücadeleyürütüyorlar.

3 Kasım akşamı öncü işçilerden 4’ünü işten ataraksendikal örgütlenmeye karşı savaş açan Eruslu patronu,fabrika önündeki direnişi kırmak ve içeridekiörgütlenmeyi baltalamak için mücadele sahnesindeesamesi okunmayan bir sendikayı, Öz İplik-İş’i maşaolarak kullandı. Petrol-İş üyesi Eruslu işçiler polisgözetimi altında önlerine konan sendika üyelikformlarına zorla imza attırılarak Öz İplik-İş’e geçirildi.Fabrika, petro-kimya sektöründe faaliyet yürüten birişletme (ıslak mendil, çocuk bezi, ıslak havlu) olmasınarağmen tekstil işkolunda örgütlenmesi gereken birsendika maşa olarak kullanıldı. Eruslu patronununbaskıları sonucu Petrol-İş üyesi 63 işçi sendikadan istifaettirildi.

İşçinin ekmeğine kan doğruyorlar

Gaziantep’te yaşanan gelişmelere ilişkin görüşlerinialdığımız Petrol-İş Sendikası Adıyaman Şube BaşkanıZeynel Eroğlu, Türkiye işçi sınıfının sadece patronlarladeğil, “kendine sendika diyen ne idüğü belirsiz birtakımgüçlerle” de uğraştığını söyleyerek tepkisini dile getirdi.

“İşçinin ekmeğine kan doğramaktan başka bir işeyaramayan Hak-İş ve Öz İplik-İş var” diyerek Eruslu’dakibaskılara değinen Eroğlu, diğer işçilerle beraber Petrol-İş üyesi işçilerin de baskı yoluyla Öz İplik-İş’e üyeyapıldığını ifade etti.

Örgütlenme çalışmaları çerçevesinde işkoluaraştırması yaptıklarını söyleyen Eroğlu, Eruslu SağlıkÜrünleri fabrikasının petro-kimya işkoluna dahilolduğunu tespit ettirdiklerini aktardı. Eroğlu, 8 Kasımitibariyle işkolu tespit davası açtıkları bilgisini verdi.

Ayrıca, işçilerin sendikadan zorla istifa ettirilmesinekarşı savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını belirtenEroğlu, fabrikadaki baskı koşullarını aktardı. Çalışanişçilerin cep telefonlarının toplandığını, işçilerintuvalete dahi personel şefinin gözetiminde gittiklerinisözlerine ekleyen Eroğlu, Gaziantep’te farklıişkollarında yüzbinlerce işçinin sigortasız ve kölelikkoşulları altında çalıştığını hatırlattı. “Gaziantep’teemek katliamı var” diyerek baskılara karşı tepkisini dilegetiren Eroğlu, insanca çalışma ve yaşam koşullarınaulaşana kadar mücadelelelerinin süreceğinin altınıçizdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Eruslu’da baskılar sürüyor

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

AnkaraYÖK’ün 29. kuruluş yıldönümünde gençlik güçleri

Ankara’da alanlardaydı. Eylemde, öğrenci dernekleri,TMMOB öğrenci komisyonları, ilerici ve devrimcigüçler yer aldı. Coşkulu geçen eylem boyuncasloganlar susmadı. Direnişçi işçilerin de söz aldığı 6Kasım protestosunda YÖK’e ve YÖK düzenine karşımücadele çağrısı yapıldı.

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü önünde biraraya gelen kitle buradan Sakarya Caddesi’ne yürüdü.Tıp Öğrenci Kolu, DYG, TÜM-İGD, YDG, ÖEP,Proleter Devrimci Gençlik, Ekim Gençliği, DPG,HÜÖD, DTCF öğrencileri, Genç Madenciler, LGBTT,Anarşistler, SDH , DPG, Devrimci İşçi Partisi, EmekGençliği, DÖB, Devrimci Gençlik Birliği, SÖZ dergisieyleme kendi pankartlarıyla katıldı. Ekim Gençliğieyleme “YÖK’ü dağıtacağız, düzeninizi yıkacağız!Gelecek ve özgürlük sosyalizmde!” pankartı ile katıldı.

Ortak açıklamada, öğrenciler olarak baskı aygıtıolan YÖK ile hiç bir zaman barışmadıklarını dilegetirildi.

Ortak açıklamanın ardından kürsü direnişçi işçilereve soruşturma-ceza terörüne maruz kalan öğrencilerebırakıldı. İlk sözü DTCF’de soruşturma terörünemaruz kalan Zübeyir Sızıcı isimli yurtsever öğrencialdı. Konuşmasını Kürtçe yapan öğrenci anadildeeğitim talebini ele aldı.

Ardından YTÜ’de soruşturma-ceza terörüne karşıdirenişte olan YTÜ direnişçisi Dilbirin Acar birkonuşma yaptı. Soruşturmaların devrimci-siyasalfaaliyeti üniversitelerden silmek için bir araç olarakkullanıldığına dikkat çeken Acar, direniş süreciniaktardı. Gençliğin bu saldırıları birlikteparçalayacağına değindi.

Daha sonra TEKEL işçisi söz aldı ve İstanbul 4.Levent’te eylemlerine devam eden TEKEL işçilerininselamını getirdiğini belirterek konuşmasına başladı.“4/C’ ye hayır!” diyen TEKEL işçisi herkese iş vegüvenli gelecek talebiyle konuşmasını bitirdi.

Kürsüden konuşan direnişçi işçilerden bir diğeri iseBETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan’dı.Konuşmasında, tersane işçilerinin birer cehennem olantersanelerde çalışmak durumunda bırakıldığını veburayı cennete çevirecek olanınsa yine işçi veemekçiler olduğunu vurguladı. Zeynel Kızılaslan’nınkonuşması “Tersaneler cehennem işçiler kölekalmayacak!” sloganı ile kesilirken konuşmadabirleşik mücadele çağrısı yapıldı.

Daha sonra HÜÖD ve DTCF öğrencileri adına birkonuşma yapıldı. Konuşmaların ardından Bandistamüzikleri ile kitleyi hareketlendirdi. Eyleme yaklaşık1500 kişi katılırken Genç Sen kitlesel korteji ile dikkatçekti.

MMO ÖK’dan YÖK protestosuMakine Mühendisleri Odası Adana Şubesi Öğrenci

Komisyonu 5 Kasım Cuma günü Makine MühendisleriOdası’nda bir basın toplantısı düzenleyerek YÖK’üprotesto etti. YÖK’ün üniversitelerde baskının,sermayenin ve gericiliğin bir aracı olarak yer edindiğibelirtti.

İzmirEge Üniversitesi’nde 5 Kasım günü Edebiyat

Fakültesi önünde buluşan öğrenciler, “Geleceğimiz veözgürlüğümüz için YÖK’e hayır. Eşit, Parasız,Bilimsel, Anadilde Eğitim” pankartı açarak sloganlareşliğinde hazırlık binası önüne yürüdüler. Açıklamasonrasında Edebiyat Fakültesi önüne yüründü. Buradaçekilen halayların ardından eylem sonlandırıldı.

250 kişinin katıldığı eylemi Genç-Sen, EmekGençliği, Devrimci Öğrenci Birliği, Devrimci İşçiPartisi, DGH, Kaldıraç, Formasyon MağdurlarıPlatformu ve Devrimci Yolda Özgürlük örgütledi.Demokratik Yurtsever Gençlik de eyleme destek verdi.

Kampüslerde gerçekleştirilen eylemlerin ardındanher iki üniversiteden öğrenciler Alsancak’da eylemgerçekleştirdiler. Kurumların pankartları arkasındakortejler oluşturduğu eylemde, kitle coşkulu sloganlareşliğinde ÖSYM bürosu önüne yürüdü. Yol boyuncaöğrencilerin yoğun olarak bulunduğu yerlerdeajitasyonlar çekildi.

ÖSYM bürosu önünde miting alanı oluşturuldu.Açıklamanın ardından direnişlerine devam eden UPSişçileri adına bir konuşma gerçekleştirildi. Bukonuşmanın ardından İzmir Sendikalar Birliği (İSB)adına yapılan konuşmada, YÖK’e karşı mücadeleninişçiler ve kamu emekçileri tarafından da desteklendiğidile getirildi. İSB’nin ardından FormasyonMağdurları Platformu adına bir konuşma yapılarak,“Taleplerimizi kazansak da mücadeleyi daha ileriyegötürebilmek için alanlarda olmaya devam edeceğiz!”denildi. Ardından bir öğrenci tarafından, Dokuz EylülÜniversitesi’nde ücretsiz ulaşım için örülen mücadelesürecinin aktarımı yapıldı.

Yaklaşık bin kişinin katıldığı eylemi, Genç-Sen,Emek Gençliği, Devrimci Öğrenci Birliği, Devrimciİşçi Partisi, DGH, Kaldıraç, Formasyon MağdurlarıPlatformu, Devrimci Yolda Özgürlük, İzmirSendikalar Birliği ve ÖV-DER birlikte örgütledi.

Ankara’da polis terörüAnkara’da YÖK’ü protesto eden Gençlik

Federasyonu üyesi 11 devrimci polis terörünün hedefioldu. 5 Kasım günü Yüksel Caddesi’nde toplanarak“YÖK’e Tecrite ve Paralı Eğitime Hayır” şiarlı pankarteşliğinde meclise yürüyen Gençlik Federasyonuüyeleri, BDP Milletvekili Hasip Kaplan ile görüştüler.

Eylemin ardından Kızılay Meydanı’nda pankartaçan 9 Gençlik Federasyonu üyesi, çevik kuvvetpolislerinin saldırısına maruz kalarak gözaltına

alındılar. Aynı saatlerde Ziya Gökalp Caddesi üzerindepankart açan Gençlik Federasyonu üyesi de polistarafından saldırıya uğrayarak gözaltına alındı.Gözaltına alınanlar aynı gün serbest bırakıldı.

KocaeliYÖK 5 Kasım günü Kocaeli Üniversitesi Umuttepe

Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.Ekim Gençliği, DYG, YDG, SGD, DGH, DÖH,Kurtuluş Yolunda Dev Genç tarafından örgütleneneylemde kitle yemekhane önünden alkışlarla yürüyüşegeçti.

Türkçe ve Kürtçe yapılan basın açıklamasında,polis kurşunuyla katledilen Aydın Erdem ve ŞerzanKurt da anıldı. Yaklaşık 120 kişinin katıldığı eylemalkış, ıslık ve sloganlarla sona erdi.

EskişehirAnadolu Üniversitesi’nde 4 Kasım günü ÖGB-

polis işbirliğinde gerçekleştirilen saldırının ardındanilerici ve devrimci öğrenciler yaptıkları 6 Kasımeylemiyle bu saldırıya karşı tok bir yanıt verdiler. 5Kasım günü gerçekleştirilen kitlesel ve coşkulueylemle saldırı protesto edildi. 600 kişinin katıldığıeylemde bu saldırının YÖK’ün misyonunu açıklıklagösterdiği ifade edildi.

Anadolu Üniversitesi’nde öğrencilere dayatılanbaskı ve zor 4 Kasım günü yaşanan ÖGB terörüylezirveye ulaştı. 2 Eylül Kampüsü Hazırlık Fakültesi’ndeçalışma yapan öğrencilerin afişlerinin yırtılması veÖGB’nin ‘fakülte içinde çalışma yapılmasına izinverilmeyeceği’ tehdidinin ardından içlerinde EkimGençliği okurlarının da bulunduğu ilerici ve devrimciöğrenciler Yunus Emre Kampüsü’nden 2 EylülKampüsü’ne geçti. Öğrenciler öğle arasında stantaçarak afişlerini astılar. ÖGB’ler ve çevik kuvvet iseöğrencilerin derslere girmesinin ardından ilerici vedevrimci öğrencilere saldırdı. Bunun üzerine ilerici vedevrimci öğrenciler hazırlık kantinine girip masalar vesandalyelerle barikatlar kurdu. Yarım saat boyuncaÖGB’nin ve çevik kuvvetin barikatı aşma girişiminedirenen öğrenciler sloganlarla kararlılıklarınıhaykırdılar. Çevik kuvvetin camları kırıp içerigirmesinin ardından kantinin arka kapısından çıkanöğrenciler bekleyişlerini Mühendislik Fakültesi’ndesürdürdüler. Mühendislik Fakültesi’ne geçemeyen 34

Gençlik gelecek ve özgürlük için alanlardaydı!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

öğrenci ise gözaltına alındı. 2 Eylül Kampüsü’nde gözaltı terörünü öğrenen

öğrenciler ise Yunus Emre Kampüsü’nde rektörlükönünde toplanarak şehir merkezine doğru yolukapatarak yürüyüşe geçti. Yürüyüş sırasında uzunzamandır yasaklı bulunan Doktorlar Caddesi’ndetramvay yolu kapatıldı. Basın açıklaması AdalarMigros’un önünde yapıldı. Kitlesel bir biçimdegerçekleşen basın açıklamasının ardından gözaltındanbırakılan öğrenciler için Tepebaşı Karakolu’nun önünegeçildi. Aralarında 2 Ekim Gençliği okurunun dabulunduğu 10 kişi ise ertesi gün savcılığa çıkarılmaküzere karakolda bekletildiler.

Birleşik, militan 6 Kasım eylemi

2 Eylül Kampüsü’nde yaşanan gözaltıterörününden sonra AÜ’de yapılacak 2 ayrı 6 Kasımeylemi birleştirildi. Üniversitedeki tüm gençlikörgütlerin katılımıyla gerçekleştirilen eylemöğrencilerin Yunus Emre Kampüsü giriş kapısındabekleyişe geçmesiyle başladı. Bekleyiş sırasındahalaylar çekildi ve YÖK’e, polise ve ÖGB terörünekarşı öfkeli sloganlar atıldı. Hazırlık öğrencilerininkatılımıyla kitle yürüyüşe geçti. “YÖK’e hayır / Eşitparasız bilimsel demokratik anadilde eğitim istiyoruz”pankartı açıldı. Rektörlüğün önünde yapılan basınaçıklamasında son dönemde üniversitelerde yaşananbaskılara ve ticarileşen eğitime dikkat çekildi.

İstanbulYÖK’ün kuruluşunun 29. yılında “YÖK’e hayır”

diyen öğrenciler Beyazıt Meydanı’nı eylem alanınaçevirdiler.

Demokratik Yurtsever Gençlik, DevrimciAnarşist Faaliyet, Devrimci Gençlik Birliği, EkimGençliği, Kaldıraç, Genç Sol, Öğrenci GençlikSendikası, Özgür Eğitim Platformu tarafındanörgütlenen eylem 5 Kasım günü gerçekleştirildi.

Sirkeci Tramvay Durağı’nda toplanarak Beyazıtotobüs duraklarına gelen kitle bileşenlerin imzalarınınolduğu “Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için YÖK’ehayır!” ve “Sınavlar kalkacak YÖK dağılacak! /Öğrenci Gençlik Sendikası” pankartlarını açarakBeyazıt Meydanı’na yürüdüler.

Saat 13.00’de, bileşenlerin döviz ve flamalarıylakatıldığı yürüyüşe, BDSP, Devrimci Hareket veBETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan da destekverdi.

İstanbul Üniversitesi önünde eylemler

İstanbul Üniversitesi önünde bir araya gelenöğrenciler Türkçe ve Kürtçe “Eşit parasız, bilimsel,anadilde eğitim istiyoruz! / İTÜ, MSGSÜ, İÜ, MÜ,YTÜ Öğrencileri” pankartlarıyla dövizlerin taşındığıbir basın açıklaması gerçekleştirdiler. AçıklamadaYÖK’ün anti-demokratik uygulamalarına vurguyapılarak eğitimin paralı hale getirildiği söylendi.

Bir başka eylem de yine İstanbul Üniversitesiönünde Devrimci Öğrenci Birliği tarafından yapıldı.

SamsunSamsun’da 4 Kasım günü Genç Sen tarafından

YÖK protestosu gerçekleştirildi. Samsun OndokuzMayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi önünde toplananöğrenciler sloganlar eşliğinde Fen-EdebiyatFakültesi’ne yürüdüler.

Fakülte önünde okunan basın açıklamasında 12Eylül darbesinin ürünü olan YÖK’ün, üniversiteleriticarethaneye çevirerek sermaye için karlı bir pazaralanı haline getirdiği ifade edildi.

Basın açıklamasının ardından Fen-EdebiyatFakültesi önünde devrimci marşlar ve türkülereşliğinde eylem devam etti.

Bursa4 Kasım günü ilk eylem Uludağ Üniversitesi

Görükle Kampüsü’nde, ikinci eylem de şehirmerkezinde yapıldı.

Üniversite içerisinde yapılan eylem için kütüphaneönünde toplanıldı ve yapılan yürüyüşün ardındanMediko-Sosyal önünde Türkçe ve Kürtçe olmak üzereiki basın açıklaması yapıldı.

Şehir merkezinde yapılan eylem ise OsmangaziMetro İstasyonu önünde başladı. Buradan sloganlareşliğinde Kent Meydanı’na gelindi. Eylemi örgütleyenkurumlar adına okunan basın açıklamasının ardındanTÜMTİS temsilcisi söz aldı. Konuşmada üniversitelerüzerinde YÖK eliyle uygulanan baskılara sonverilmesi gerektiği belirtildi. Bu eyleme yaklaşık 30kişi katıldı.

Eylemleri Ekim Gençliği, DGH, Dev-Genç, Genç-Sen, Antikapitalist Öğrenciler ve EDP Genç örgütledi.Üniversitedeki eyleme Tıp Öğrencileri Kurulu (TÖK)ve DYG-M, şehir merkezindeki eyleme DYG-M, BDP,Partizan ve TÜMTİS de katıldı.

Isparta4 Kasım günü Süleyman Demirel Üniversitesi Fen

Edebiyat Fakültesi önünde toplanan öğrencilerhalaylar çekip türküler söyleyerek eylemi başlattı.“Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz/ SDÜöğrencileri” yazılı pankartın açıldığı eylemde merkezidersliklerin önüne yüründü. Burada okunan basınaçıklamasında hızla devam eden eğitimin piyasalaşmasürecine, üniversitelere sivil polisin girmesine,cinsiyetçi ayrıma ve türban konusuna, anadilde eğitimhakkının görmezden gelinmesine, YÖK tarafındaniptal edilen pedagojik formasyon hakkına ve Bolognasürecinin arka planına değinildi. İlgiyle izlenen eyleme200’e yakın kişi katıldı.

Eyleme TKP, SP, ÖDP, Emek Gençliği, ÖğrenciKolektifleri ve Ekim Gençliği katılım gösterdi.

KayseriYÖK Karşıtı Platform 6 Kasım Cumartesi günü

Eğitim Sen binası önünden bir araya geldi. Bileşenlerburadan AKP il binasına yürüdü. Burada yapılanaçıklamada kurulduğu günden bu yana üniversitegençliğinin çeşitli tepkileriyle karşılaşan YÖK’ününiversite öğrencilerinin yaşadığı bir çok sorununsembolü durumunda olduğu belirtildi.

Eyleme Emek Gençliği, Genç Sen Girişimi, EkimGençliği, liseli öğrenciler katıldı. KESK’e bağlısendikalar, BDSP, EMEP, CHP Gençliği, LiselilerinSesi’nin destek verdiği eyleme yaklaşık 80 kişi katıldı.

Gençlik faşist saldırıyıTaksim’de protesto etti!

İlerici ve devrimci gençlik örgütleri tarafından 5Kasım günü Beyazıt Meydanı’nda örgütlenen YÖKkarşıtı eylem sonrası BDSP, Ekim Gençliği ve DLBçalışanı 7 devrimcinin uğradığı faşist saldırı akşamsaatlerinde Taksim’de protesto edildi.

Ekim Gençliği tarafından örgütlenen eylemTaksim Tramvay Durağı’nda yapıldı. Basınaçıklamasında Ekim Gençliği imzalı “YÖK’üdağıtacağız, düzeninizi yıkacağız! Gelecek veözgürlük sosyalizmde!” pankartı açıldı. Polis desteklifaşist saldırının protesto edildiği eylemde YÖK’ü veYÖK düzenini dağıtma kararlılığı dile getirildi.

Eylemde ilk olarak saldırıya uğrayan DLB çalışanıkonuştu. Konuşmada sivil polislerin taciziylebaşlayan saldırının faşistler tarafından fiili saldırıyadönüştüğü söylendi. Saldırı anını anlatan DLB’li,gençliğin devrimci mücadelesinin süreceğini ifadeetti.

Eylemde söz alan BDSP temsilcisi ise YÖK’ün 29.kuruluş yıldönümünde tanıdık bir senaryonundevreye sokulduğunu söyledi. Faşist beslemelerinsaldırısını teşhir eden BDSP temsilcisi, işçi veemekçilere kölece çalışma koşulları dayatan düzeninöğrenci gençliğe de geleceksizlik dayattığının altınıçizdi.

Şair Ruhan Mavruk ise ise tüm aydın vesanatçılara duyarlılık çağrısında bulundu. Mavrukkonuşmasını “Yaşasın devrimci dayanışma!” diyereknoktaladı.

Eyleme Devrimci Hareket, EHP, ÖğrenciKolektifleri, Kaldıraç ve Genç-Sen de destek verdi.Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara Üniversitesi Dil Tarih-CoğrafyaFakültesi’nde yurtsever ve bağımsız öğrencilereyönelik soruşturma terörü 5 Kasım günü protestoedildi.

Okul içerisinden sloganlarla ve alkışlarla çıkanyaklaşık 30 kişilik kitle dışarıda bekleyen yurtseveröğrencilerle buluştu. Burada yapılan basınaçıklamasında sözde bilimsel eğitim kurumları olanüniversitelerin aslında köleliği ve tutsaklığı yaratansistemin birer fabrikası olarak işlevini sürdürdüğüsöylendi. Okuldan uzaklaştırılan öğrencilerinyurtsever ve Kürt öğrenciler olduğuna dikkat çekilenaçıklamada dekanın ve fakülte yönetiminin ırkçı-faşizan kimliklerini açığa çıkarttıkları belirtildi.

Ekim Gençliği’nin de destek verdiği açıklamadaeylemin ardından tekrar okula girmeye çalışanöğrencilere ÖGB’nin kimlik kontrolü dayatmasıüzerine arbede yaşandı. Ayrıca geçtiğimiz çarşambagünü yapılan eylemin ardından ihtiyati tedbirkararıyla okula girişleri yasaklanan öğrencilerdenbirinin okula girebileceği açıklandı.

Gençlik hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010..

DTCF’de soruşturma eylemi

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Eğitim26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Sermaye sınıfı ve devleti eğitim sistemiaracılığıyla toplumu çıkarları doğrultusundabiçimlendirmektedir. İlkokuldan üniversiteye kadartüm aşamalarda verilen eğitim, resmi ideolojininçizdiği sınırlar dahilinde planlanmaktadır. Eğitimmüfredatının içeriğiyle, çocukluktan gençliğe, tümöğrencilerin “kapitalist topluma faydalı” bireylerolarak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Baskıcı disiplinyönetmelikleriyle tek tip, düzenin çizdiği sınırlarauyumlu, düşünmeyen, sorgulamayan “insan”yaratılmak istenmektedir.

Sermaye sözcüleri her fırsatta dil, din, mezhepayrımı gözetmediklerini ve laik olduklarını vaazetseler de gerçekler böyle değildir. Anadilde eğitimyasaktır, din dersi zorunludur. Vatandaşlık bilgisi,milli güvenlik dersi, vb. aracılığıyla milliyetçi,militarist özellikte bir eğitim sistemi dayatılmaktadır.Eğitim kurumları birer baskı ve asimilasyon aracıolarak işlemekte, bilimsellikten uzak ve antidemokratik bir yapıdadır. Tüm bunlara, bu türden bireğitimin paralı hale getirilerek satılmasınıekleyebiliriz.

Eğitim alanında hızlanan özelleştirme sürecininyarattığı pek çok yeni sorun bulunmaktadır.Parasızlıktan dolayı eğitim hakkından mahrumbırakılanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Sınavsistemi ve buna bağlı olarak giderek gelişen kârlı biralan olan özel dershanelerin çoğalması da önemli birsorundur. Buna sınavları kazanamadığı için intiharedenleri de eklemek gerekir.

AKP neo-liberal politikalar ekseninde eğitimsistemini sermayenin istekleri doğrultusundadüzenlemekte hızlı adımlar atmış, eğitiminticarileştirilmesi konusunda hünerini göstermiştir.IMF’nin isteği doğrultusunda çıkardığı kanun,yönetmelik ve genelgelerle eğitimin özelleştirilmesisürecinin önündeki her türlü engeli de kaldırmaktadır.Egemen sınıfın ihtiyaçlarına göre şekillenen eğitimsistemi, sınıfsal özü değişmemekle birlikte, sondönemlerde dinci gericiliğin artan etkisiyle yenidenbiçimlendirilmektedir. Dinci gerici parti AKP,hükümette olmanın verdiği avantajla diğerkurumlarda olduğu gibi eğitimi de kendine göreşekillendirecek adımlar atmaktadır.

Unutmamak gerekir ki, eğitim sisteminin yapısıhiçbir zaman bilimsel, demokratik ve laik olmamıştır.1950’den sonra hızla çoğalan dini eğitim verenmeslek okulları, 12 Eylül’le birlikte imam hatipliselerine dönüştürülmüş, aynı zamanda tüm okullardazorunlu din dersi uygulaması getirilmiştir. Sondönemde eğitim üzerinden süren tartışmalar türbanaodaklansa da dinci gericilik etki alanını giderekgenişletmekte ve eğitim ve öğretim sistemini adımadım kendi politikalarına uyarlamaktadır.

Ders kitaplarına her yıl müfredat değişikliğiyleanti-bilimsel örnekler eklenmekte, dinsel ögeler derskitaplarında daha fazla yer bulmaktadır. Adımlarbununla sınırlı değildir kuşkusuz. 18. Milli EğitimŞûrası’nda kabul edildiği gibi ‘Değerler eğitimikonusunda önemli işlev gören Din Kültürü ve AhlakBilgisi dersinin çoğulcu bir anlayış ile tüm öğretimkurumlarında daha etkin olarak okutulması’amaçlanmaktadır.

Bu yılki gündemi “Eğitimde 2023 Vizyonu” olan18. Milli Eğitim Şûrası geçtiğimiz günlerde toplandıve 220 tavsiye kararı alındı. Şûra, MEB’in en üstdanışma kurulu olma özelliğini taşıyor. Şûrada,

zorunlu eğitimin 13 yıla çıkartılması ve ahlaki-manevideğerlerin korunması yönünde alınan tavsiye kararlarıöne çıktı.

Şûrada öne çıkan karar olan, zorunlu eğitimin1+4+4+4 formülü ile 13 yıla çıkartılmasının esastakiamacının pedagojik bir ihtiyaçtan değil de AKPpolitikalarının bir gereği olduğu açıktır. Şöyle ki, buuygulamayla, diğer meslek liselerinin orta bölümlerideğil ama imam hatiplerinki geri gelmektedir. Yinealınan kararlar, din dersinin anaokullarına kadarinmesinin önünü açacağı gibi zamanla karma eğitiminsonunu da getirecek adımlar içermektedir.

Eğitim Sen, demokratik ve bilimsel olmadığı vesendikaların katılımına yeteri kadar açılmadığıgerekçesiyle 18. Milli Eğitim Şurası’ndan çekildiğiniaçıklamıştır. Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıçtarafından yapılan açıklamada, “Eğitim alanındayaşanan problemlere ilişkin sağlıklı tespitlerçıkacağına ve uygulanacağına dair umut taşımakmümkün değil. Bu durum, ister istemez akıllara şurasonucunda hedeflenenin, kız ve erkek öğrenciler içinokulların ayrılması gibi kararların çıkarılmasıolacağı kaygısını getirebilmektedir.” denilmektedir.Aynı açıklamada, Şûra gündemini belirlemesürecinde, eğitime dair sorunlara, gerek teorik gereksede pratik düzlemde ciddi anlamda hakim olansendikalardan öneri dahi alınmamış olduğuvurgulanmaktadır.

AKP hükümeti bilindiği gibi fırsatını buldukçaçokça demokrasi lafı etmektedir. Ancak biliyoruz kibunun tam tersi geçerlidir. Bu Şûra’ya eğitimle ilgilikurumlar, kuruluş ve örgütlerden temsilcilerinkatıldığı bilinmektedir. Şûra’nın yürütülme sürecisözde çok yönlü görüşlerin alındığı tam bir demokrasimizansenidir. Çünkü Şûra Genel Sekreteri imzasıylasendikalara gönderilen yazıda sendikal temsiliyetdüzeyinde katılımın ‘onayla uygun görüldüğü’takdirde mümkün olacağı belirtilmiştir. AKPdemokrasisinin sınırı bu kadardır. Bu nedenle EğitimSen’li birçok sendika temsilcisi Şûra hazırlık atölyeçalışmalarına çok sınırlı başlıklarda katılabilmişler,genele ilişkin düşünce ve değerlendirmelerini Şûra’yataşıyamamışlardır. Ancak, AKP çizgisinde olansendikaların katılımının önü açılmış ve kararlar da

doğal olarak bu yönde çıkmıştır. Örneğin, din dersininanaokulu düzeyine indirilmesinin önünü açan karar daböylesi bir sendikadan gelmiştir. Şura GenelKurulu’nda, Spor, Sanat, Beceri ve Değerler EğitimiKomisyon Raporu görüşmelerinde, Eğitim Bir SenGenel Başkanı Ahmet Gündoğdu tarafından verilen,“Anayasa’nın 24. maddesinin ‘Din ve ahlak eğitim veöğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve orta öğretimkurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yeralır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak,kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunitemsilcilerinin talebine bağlıdır.’ hükmü gereğince,isteyen anne babaların çocuklarına seçmeli dineğitimi verilerek, ahlaki ve manevi değerlerinkorunması.” şeklindeki önerge kabul edilmiştir.

“Eğitim” amaçlı toplanan Şûra’da ise, 6,5 milyoninsanın okuma-yazma bilmemesi ise hiç gündemedahi gelmemiştir. Ya da pek çok öğrenci içinişkenceye dönen sınav sistemi konusuna dadeğinilmemiştir. Eğitim paralı ve giderek daha fahişfiyatlarla satıldığı için eğitim imkânlarından yoksunkalan milyonların sorunları gündem konusu biledeğildir. Ya da bilimsel ve demokratik eğitimingerekleri tartışılmamıştır. Kimi yerlerde okul ya daöğretmen olmadığı için mahrumiyet yaşayanlarvarken, atanmayan binlerce öğretmenin sorunları dagündeme getirilmemiştir vb. Konuyla ilgili yaşanansorunlar o kadar çoktur ki örnekler saymakla bitmez.Oysa onların derdi kız-erkek öğrencilerin yan yanaokumasıdır, anaokulunda bile din derslerininöğretilmesidir vb.

Gündemi “Eğitimde 2023 Vizyonu” olan 18. MilliEğitim Şurası’nda alınan tavsiye kararları sermaye vedevletinin eğitim alanında öngördüğü geleceğinoldukça karanlık olduğunu göstermektedir.

Eğitim hakkı, bilimsel temellerde, demokratik,herkesin anadilinde eşit ve parasız bir şekildeulaşabileceği nitelikte olmalıdır. İnsanca bir yaşamıntemel bileşeni olan böylesi bir eğitimin kapitalizmkoşullarında mümkün olmadığı ortadadır. Eğitiminticarileştirilmesine, anti-bilimsel ve gericidayatmalara ve baskıcı tüm uygulamalara karşıörgütlü mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.

18. Milli Eğitim Şûrası toplandı...

Şûra’da gerici politikalar öne çıktı

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

ABD emperyalizmi ile suç ortakları tarafından2003’te işgal edilen Irak, bu süre içinde tarihtegörülen en vahşi yıkımlardan birine maruz kaldı.Üretici güçleri ağır tahribata uğratıldı, tarihi kültürelmirası yağmalandı, 1.5 milyon kişi katledildi, onbinlerce kişi vahşi işkenceler gördü. 5 milyona yakınIraklı mülteciliğe zorlandı. Dul kalan kadın ve yetimçocuk sayısında muazzam bir patlama oldu, işsizlik%50’lere dayandı, ülkenin düşünsel, bilimsel, edebi,akademik birikiminin taşıyıcısı olan bilim insanları,akademisyenler, düşünürler, yazarlar, gazetecilersürek avıyla ortadan kaldırıldı. Veya ülkeden kaçmakzorunda bırakıldı. Iraklı kadınlar, yeniden ortaçağkaranlığının dehlizlerine sürüklendi.

Kapitalist/emperyalist barbarlığın tetikçiliğiniyapan medya tekelleri, Irak halkları şahsındainsanlığa karşı işlenen bu ağır suçları, “sıradan vaka”gibi yansıtarak savaş tacirlerine hizmet ettiler. 1 Marttezkeresi kazaya uğrasa da, tüm kara, hava, denizüslerini işgalci orduların hizmetine sunan Türkdevletinin de bu ağır suçlara ortak olduğunuvurgulamak gerekiyor.

Emperyalist işgalin Irak halklarının başınamusallat ettiği bir diğer musibet ise, siyasetinetnik/dinsel/mezhepsel parçalanmaya uğratılmasıdır.Artık partiler siyasi eğilimlerinden önce Şii, Sünni,Kürt olarak tanımlanmaktadır. Fransızemperyalistlerinin, etnik/dinsel/mezhepsel temelli biryönetim oluşturarak Lübnan halklarının başınasardığı belayı, ABD emperyalizmi ile bölgedekigerici devletler, Irak halklarının başına sarmışbulunuyorlar. Bu parçalanma ve bundan güç alan dışmüdahaleler, Irak’ta 8 aydır kukla bir hükümetin bilekurulmasını engelliyordu.

7 Mart’ta yapılan seçimlerde hiçbir parti veyablok hükümet kurabilecek bir güce ulaşamadı. Zatenetnik/dinsel/mezhepsel parçalanmanın olduğu yerdeböyle bir çoğunluğa ulaşılması mümkün değil. Sorunsalt parçalanma ve Iraklı güçler arasında iktidar verant kavgası değil. Daha da vahim olanı, bir yandaABD emperyalizmi öte yanda başta Türk devletiolmak üzere, İran, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün,İsrail gibi gerici güçlerin de dolaysız bir şekildeIrak’ın içişlerine karışma pervasızlığıdır. Aralarındaçatışan Iraklı güçler dış destek arayışına çıkarken, dışgüçler de destekledikleri taraf üzerinden Irak’amüdahale ediyorlar. 8 aydır kukla bir hükümetinkurulamamasının esas nedeni bu dış müdahalelerdir.

ABD ile işbirlikçileri, İran-Suriye ikilisininetkisini zayıflatmak için Şii partilere baskı yaparken,Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün üçlüsüWashington’daki ağababalarının izinden gidiyorlar.İsrail Barzani-Talabani ikilisi üzerinden Irak’asızmaya çalışırken, Türk devleti doğrudanyönlendirmeye çalıştığı Sünni bloğun etkisinigenişletip Kürt güçlerin alanını daraltmaya çalışıyor.Özellikle cumhurbaşkanlığının Kürtler’den alınıpSünni Araplar’a verilmesi için Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu ile ekibinin çok sayıda girişimdebulunduğu gözleniyor. Ancak Şii-Kürt ittifakı, Türkdevletinin bu girişimlerini boşa çıkarmış görünüyor.Nitekim Erbil’de tarafların çoğunun katılımıylayapılan toplantıdan yansıyanlar, Celal Talabani’nin

cumhurbaşkanlığı görevine devam edeceğine işaretediyor.

Şii partilerin birlikte hareket etmesini sağlayanİran, ABD ile kuyrukçularının hedeflerine ulaşmasınıengelledi. Güçlerin dağılımında Şiiler’in çoğunluğuoluşturması, ABD, Türkiye ve diğer gerici devletlerinmanevra alanlarını daraltıyor. Sünni partilerin Baasçizgisinin kalıntısı olan Kürtler karşısındaki geritutumları ise, Şii-Kürt ittifakının zemininigüçlendiriyor. Ancak bu güçlerin de birbirinegüvendiği söylenemez. Zira Irak’ta sahne alan siyasalgüçler, -tüm burjuva partiler gibi- ilkeden yoksun,sefil çıkarlarına göre tutum alıyorlar.

Gelinen noktada da, tüm tarafların çıkarlarınıiçermesinin de etkisiyle hükümet kurma konusundaanlaşma zemini oluşmuş görünüyor. Görünen o ki,yeni kurulacak hükümette başbakanlık ve bazı önemlibakanlıklar Şii ittifakında, cumhurbaşkanlığı ve bazıbakanlıklar Kürt güçlerin de, meclis başkanlığı vediğer bakanlıklar ise Sünni bloğun olacak.

ABD, kendisiyle yakınlaşma sürecine giren Sünnigüçlerin yönetimdeki alanını genişletmek istiyordu.Ancak Şii-Kürt ittifakı, buna fırsat vermedi. Bunabağlı olarak Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi gericirejimlerin hevesleri de kursaklarında kalmış oldu.

Türk devletinin aynı yöndeki çabası da hedeflenensonucu yaratamadı. Bağdat’ta Kürt ağırlığı zayıfSünni ağırlıklı bir yönetimin kurulması, Türk devletiaçısından önemliydi. Böyle bir yönetimde hemİran’ın etkisi zayıflayacak hem Kürt yönetiminin…Ankara’daki Amerikancı rejime yakın duran bir Irakyönetimi, bu ülkedeki enerji kaynaklarınınyağmalanmasından alınacak payın büyütülmesiaçısından olduğu kadar, Kürt hareketini iki koldansıkıştırabilmek açısından da işlevsel olacaktı. AncakAhmet Davutoğlu ile ekibinin yoğun çabaları bukadarını başarmaya yetmedi. Bundan dolayı AKPhükümeti, Bağdat’ta kurulacak yeni hükümetin Şii-Kürt ağılıklı olmasına razı olmak zorunda kalmış

görünüyor. 8 aylık bir didişme, pazarlık ve kulisten sonra

Bağdat’ta kurulacak hükümetin Irak halklarınındertlerine derman olması beklenmiyor. Zaten kuruluşsürecinde ülke halklarının değil hem işgalcilerle hemgerici bölge devletleriyle işbirliği yapan gericipartiler sözkonusu. Yani bu kukla hükümetin Irakhalklarının temel sorunlarının çözülmesiyle ilgisibulunmuyor.

Gerici siyasal güçler sefil çıkarları peşindekoşarken, ABD ile yardakçıları, ülke zenginliğininyağmalanmasından alacakları payın derdindeler.Nitekim yeni kurulacak hükümetin önündeki ilkicraat, hidrokarbon yasasını çıkartmak olacak. İşgalintemel nedenlerinden biri olan enerji kaynaklarınınyağmalanması, bu yasa ile daha da kolaylaşacak.Bundan dolayı petrol tekelleri de yasayı dört gözlebekliyorlar.

Yeni hükümet, büyük olasılıkla önümüzdekigünlerde kurulacak. Ancak ABD ile bazı gericigüçleri rahatlatan bu adım Irak halklarının yakıcısorunlarının çözümüne katkı sunmayacaktır. Halenher gün bombalar patlıyor, onlarca, hatta bazenyüzlerce Iraklı bir günde katlediliyor. İşsizlik,yoksulluk had safhada, daha da vahim olanı busorunların çözüleceğine dair herhangi bir emareninortada görünmemesidir.

Hükümete katılan bir avuç işbirlikçi, yağmadanaldıkları payı arttırabilirler. Ancak bu kadarı, ölümleburun buruna olan, işsizlik, yoksulluk, açlık, baskı vezorbalığın kol gezdiği sokaklarda yaşayan Iraklı işçi,işsiz ve emekçilerin yaşamında kayda değer birdeğişiklik yaratmayacak.

Irak halklarının emperyalist işgalle içinesürüklendikleri kaosun aşılması yazık ki kolayolmayacak. Ancak bu vahim durumu aşmanın veyeniden onurlu bir yaşam inşa edebilmenin yegâneyolu da, emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşıhalkların birleşik mücadelesini örebilmekten geçiyor.

Dünya Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Irak’ta siyasi kaos ve gösterdikleri

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

2 Kasım günü ABD’de ara seçimler yapıldı.Seçim, Başkan Obama ve yönetiminin yenilgisiylesonuçlandı. Obama’nın Demokrat Parti’si,Temsilciler Meclisi’nde ağır bir yenilgi alaraksandalye sayısında önemli bir kayıp yaşadı veüstünlüğünü yitirdi. Ara seçimler ise Senato’dakiçoğunluğunu kaybetmese de, önemli kayıplar verdi.

ABD yönetim sisteminin yasama kanadınıoluşturan Kongre iki alt kademeden oluşmaktadır.Bunlar Temsilciler Meclisi ve Senato’dur.Temsilciler Meclisi eyaletlerin nüfus oranına göredeğişen üye sayısıyla temsil edilir, toplam üyesayısı da 435’tir. Senato’da ise her eyaletin ikitemsilcisi olup toplam sayı 100’dür. Demokratlar’ınara seçimlerden sonra Temsilciler Meclisi’ndekisandalye sayısı 255’ten 190’a düşerken,Cumhuriyetçiler’in sandalye sayısı 245’e yükseldi.Senato’da ise 51’e 46 gibi beş sandalyelik bir farklaDemokratlar üstünlüğü korumayı başarabildi.Sonuçlar, ABD siyasal tarihinde bu büyüklükte birhezimetin ilk defa yaşandığına işaret ediyor.

ABD ara seçimlerinde dikkat çekici bir diğerkonu ise, iki partili siyaset hayatının delinmeyebaşlamış olmasıdır. Çay Partisi isimli üçüncü partiinternet iletişim ağı üzerinden (facebook, twittergibi sosyal paylaşım ağları) propaganda yaparakortaya çıkmıştır. Bu parti çoğunluğunu beyaz-ortasınıftan oluşan kitlesi ile milliyetçi-muhafazakâr birgörüntü çizmektedir. Faşizme varan ırkçı söylemleriolan bu parti ara seçimlerde araftaki seçmenlerikendi adaylarına yönlendirmeyi başarmıştır.

Çay Partisi, Obama’nın sağlık reformunu vedevlet kontrollü ekonomi politikalarının“Sosyalizm”e varacağını iddia eden ve Obama’yısosyalist olmakla suçlayan bir partidir. Gerçekte iseObama ne sosyalisttir ne de sosyalizme çalanadımlar atmaktadır. Sosyalizmi özgürlüğünkısıtlanması olarak algılayan bu zihniyet, serbestpiyasa ekonomisinden uzaklaşıldığı yönündeferyatta bulunmaktadır. Tümüyle kapitalizmdenkaynaklanan sorunları Obama üzerinden sosyalizmemaletmektedir.

Yoksulluğun giderek artması karşısındaObama’nın sözde reformları ABD halkınınyoksulluğuna cevap olamadı. Seçimlerde dikkatçeken bir diğer nokta ise katılım oranının diğerseçimlere nazaran düşük olmasıdır. Her iki yılda biryapılan ara seçimlerin hafta içine gelmesi ve bugünün resmi tatil ilan edilmemesi seçimlere katılımı%40 seviyesine kadar düşürdü. Bu durum yine deözünde ABD halkının apolitize edilmesi ve iki partiarasındaki farklılıkların silinmesinden

kaynaklanmaktadır. Sosyal yıkım projelerinindevam ettiği de düşünüldüğünde halkın seçimlereolan ilgisi azalmaktadır. Amerikan işçi sınıfı,yıpranmış iki partiden ibaret siyasal yaşamın başkatürlüsüne izin vermemesinden dolayı aktifsiyasetten de uzak durmaktadırlar.

Obama’nın başkan olarak geçirdiği 2 yıllık süreiçerisinde böylesine ağır bir kayıp yaşaması, ABDhalkının uygulanan ekonomik programlara veABD’nin dış politikasına karşı duyulanmemnuniyetsizliğin bir işareti olarakalgılanmaktadır. Amerikan halkı 2008 yılındaABD’de başlayan sonra da tüm dünyaya yayılanekonomik kriz karşısında “değişim” vaat Obama’yaoyunu vermiştir. Ancak krizin büyüyen faturasıObama’nın da “değişim” iddiasının sonunugetiriyor. Çünkü halkın ekonomik ve sosyal durumudaha da kötüleşmektedir.

Cumhuriyetçiler’in yoksuldan alıp zenginevermek üzerine kurulan politikalarına karşı Obamayoksullar için yeni bir umuttu. ABD’nin ilk siyahibaşkanı olan Obama yönetiminde, siyahlarınişsizlik oranı yüzde 11 den 17’e çıktı. Genel işsizlikoranı da Bush döneminin ardından vaat edildiği gibiazalmadı, aksine giderek yükseldi. Amerikanhalkının sağlık reformuna duyduğu tepki sonucundaseçimlerin kaybedildiği üzerine yazılanlar isegerçeği yansıtmamaktadır. Yapılan araştırmalarda,sağlık reformunun yapılmasından memnunolmayanlar halkın yüzde 20’sini geçmezken, bureformun dünkü uygulamalardan daha ileri bir adımolmadığına inanan emekçiler ise yüzde 40seviyesinde kaldı.

Obama asıl büyük ikiyüzlülüğü ise Afganistanve Irak’taki işgalci birliklerin geri çekilmesikonusunda gösterdi. Sözde bahanelerle işgaledilen bu iki ülkedeki Amerikan askeri varlığıgeri çekilmediği gibi giderek artırıldı.Afganistan’da bulunan 50 bin askere ilaveten 50bin asker daha gönderildi. Irak’a da aynı sayıda ekasker gönderildi. ABD ve dünya emekçilerinintüm tepkilerine rağmen Obama ve yönetimi her ikiişgali de devam ettirerek Amerikan halkınınyoksulluğunun perçinlenmesinde etkili oldu. Ayrıcaİran’la sorunların çözüleceği ve Guantanamo’dakiaskeri üssün kapatılacağı sözü de tutulmadı.

1990’lardan bugüne kadar ABD ekonomikgücünü yitirmeye devam ediyor. Askeri gücünükullanarak işgal ettiği topraklardaki direnişlerleişgallerin maliyeti de iyice arttı. Yaşadığı krizlerdendolayı da ekonomisi iyiden iyiye göçtü. 2000’liyılların başından belirginleşen bu hızlı düşüşüObama da durduramadı. Emlak krizi, banka krizi,General Motors’un iflası gibi gelişmeler bunaişaret.

Şimdi Obama ve yönetimi TemsilcilerMeclisi’ndeki çoğunluğu kaybetmenin derdine çarebulmaya çalışırken, Cumhuriyetçiler’in elindekikozlar artmış oldu. Temsilciler Meclisi’nin temelyetkisi Amerikan bütçesinin kullanımı konusundakarar vermektir. Temsilciler Meclisi’nde yaşadığıkayıplar Obama ve yönetimini Cumhuriyetçiler’lebir anlaşma zeminine oturmaya mecbur kılacaktır.Bu durumda da ABD’nin egemen sınıf iktidarı hemAmerikan halkı hem de dünyanın ezilen halklarıiçin baskı ve sefaleti koyulaştıracaktır.

Dünya28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Obama’nın seçimhezimeti

Brezilya da cezaevikatliamı: 9 ölü

Kötü cezaevi koşulları ve bundan dolayı sık sıkyaşanan olaylarla gündeme gelen Brezilya’nınkuzeydoğusunda bulunan Maranhao eyaletindeki bircezaevinde çıkan olaylarda 9 kişinin öldüğü bildirildi.

Brezilya televizyon kanalı Globo News verdiğihaberde, dün akşam saatlerinde Pedrinhas kentindekiSao Luis cezaevinde çıkan olaylarda 9 kişininöldüğünü, yaralanan bir gardiyanının serbestbırakıldığını, ancak 5 gardiyanın hala rehintutulduğunu belirtti.

Globo News’un haberine göre, dün akşam polis veadli yetkililerle tutuklular arasında askıya alınangörüşmelerin bugün yeniden başlaması bekleniyor.Yerel medyaya göre, tutuklular cezaevi koşullarınıniyileştirilmesini istiyor.

“Çernobil treni”protestolarla karşılandı

Almanya’da “Çernobil treni”ne karşı yapılangösterilere polis saldırdı. Çıkan çatışmalarda polisbiber gazı ve tazyikli su kullandı.

17 bin polisin, trenin hareket güzergahını ablukaaltına almasına rağmen trenin yolu sık sık çevrecilertarafından kesildi. Fransa’nın Normandiyabölgesindeki Valognes’dan yola çıkan nükleer atıkkonteynerleri, Almanya’nın Dannenberg kentinde özelkamyonlara yüklendi ve 20 kilometre uzaklıktakiGorleben’de soğuk depolara nakledildi.

50 protestocunun 7 Kasım sabahı, Morschenkasabasında bir köprüde düzenlediği eylem, nükleeratık taşıyan trenin 2,5 saat beklemesine yol açtı.Göstericiler gözaltına alındı.

Bunun yanında atıkların taşındığı “Castor” adlı özelkonteynırların nakli sırasında, polisin düzenlenenprotesto gösterilerine saldırması üzerine çatışma çıktı.

Dannenberg tren istasyonu yakınlarında meydanagelen çatışmalarda, polis, yaklaşık 4 bin kişiye bibergazı, cop ve tazyikli su ile müdahale etti. Eylemcilerinde karşılık vermesi üzerine yaşanan çatışmada,nükleer karşıtları bir polis aracının üzerine zift dökerekateşe verdi. Bazı göstericiler ise demiryolu hattıüzerindeki sabitleyici taşları sökmeye çalıştı.Gösteriler sırasında 12 kişi yaralanırken, 16 kişi degözaltına alındı.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Çek Cumhuriyeti’nde grev Çek Cumhuriyeti’nde kamu çalışanları greve

hazırlanıyor. 8 Aralık günü gerçekleştirilecek grev,hükümetin kamu çalışanlarının ücretlerinde kesintiyapma ve işten çıkarma dayatmasına karşıgerçekleştirilecek. En büyük işçi sendikasının lideri olanJaroslaw Zavadil yaptığı açıklamayla tüm kamuçalışanlarını greve katılmaya çağırdı. Grev bir günsürecek.

Hükümet, krizin yükünü emekçilere ödeterek 2016yılına denk bütçe ile girmek istiyor. Bunun için ücretleriyüzde 10 civarında azaltmayı hedefliyor. Böylelikle2010’da bütçe açığını 4.6’ya düşüreceğini iddia ediyor.

Şili’de madenciler grevdeDünyanın en büyük bakır üreticisi olan Şili’deki

Collahuasi madenindeki işçilerin 5 Kasım tarihinebaşlattığı grev sürüyor. Ancak madeni işleten şirketinsözcüsü yaptığı açıklamada üretimin normal seviyededevam ettiğini açıkladı. “Yürürlüğe koyduğumuz acildurum planı sayesinde üretimimiz normal seviyedeolmayı sürdürüyor. Herhangi bir aksaklık yaşamıyoruz”diye konuştu.

Grevdeki madenin yıllık üretim kapasitesi 500 bintor civarında.

Fransa’da kitlesel eylemler Fransa parlamentosunda kabul edilen emeklilik

reformuna karşı işçi ve emekçiler 6 Kasım günü yineprotesto eylemleri gerçekleştirdiler. Eylül ayından buyana 8. kez alanlara çıkılırken, işçi ve emekçiler kitleselgösteriler ve iş bırakma eylemleriyle tepkilerini dilegetirdiler.

Sendikalar tarafından yapılan açıklamalarda öncekigrevlere göre katılımın sınırlı olduğu, buna rağmen 245noktada gösteriler düzenlendiği bildiriliyor. Paris’tegerçekleştirilen gösteriye 90 bin kişi katılırkeneylemlere 1 milyon 250 bin kişi katıldı.

Eylemlerde kamu ve özel sektörden işçi veemekçiler ile öğrenciler yer aldı. Grevler nedeniyleulaşımın aksadığı, petrol ve kamu iş kollarında hizmetverildiği bildirildi. Reform paketi geçmeden öncerafinerilerindeki işçilerin grevleri, ülke genelinde benzinistasyonlarındaki yakıt ikmalinin felce uğramasına yolaçmıştı. Dünkü eylemde de rafineri işçilerinin etkinolması dikkat çekti.

Bununla beraber “Sosyalist Parti” senato veparlamentoda onaylanan reform paketini AnayasaMahkemesi’ne götürdü. Mahkeme kararını 2 Aralık’taaçıklayacak. Sendikaların, 22 ve 24 Kasım tarihleriarasında bir kez daha ulusal çapta eylem yapmasıbekleniyor.

Nürnberg’de metal işçileri iş bıraktıMetal işçileri, Almanya’nın Nürnberg kentinde

gerçekleştirdikleri iş bırakma eylemiyle sermayeninsaldırılarına karşı sessiz kalmayacaklarını gösterdiler.

5 Kasım günü Nürnberg’de iş bırakan IG Metallüyesi metal işçileri alanlara çıkarak taleplerini dilegetirdiler. İşçiler eyleme flamalarıyla ve sendikaşapkalarıyla katılırken eylemde yaklaşık 5 bin işçi yeraldı. MAN işçileri iş bırakma eylemine kitlesel olarakkatıldı.

Metal işçileri sosyal haklarının kısıtlanmasına,emeklilik yaşının 67’ye çıkarılmasına ve taşeron işçiliksistemine karşı çıkıyorlar. Bunun yanısıra devletin 80milyarlık “tasarruf paketi” ve sağlık alanında yapılacak11 milyarlık kesintisi de eylemde protesto edilenbaşlıklar arasında.

Portekiz’de genel grevPortekiz’de Başbakan Jose Socrates

liderliğindeki “sosyalist” azınlık hükümetininhazırladığı 2011 bütçesinde 5 milyar eurolukkesinti öngörülüyor. Bütçenin taslak haliparlamentoda onaylanırken, son hali 26Kasım’da oylanacak.

Bütçe kesintileri ise işçi ve emekçilerivuracak. Emekçilerin kazanılmış haklarınagöz diken Portekiz devleti kesintilerle şuanda yüzde 7,3 olan bütçe açığınıönümüzdeki yıl içinde yüzde 4,6’yaindirmeyi hedefliyor. Bu ise vergilerinarttırılması, kamu emekçilerinin ücretlerinindüşürülmesi ve önümüzdeki yıl emekli ücretlerinindondurulmasıyla sağlanacak.

Portekiz İşçi Sendikaları Konfederasyonu’ndanArmenio Carlos, 24 Kasım’da genel grev çağrısındabulunduklarını belirtti.

Yunanistan’da polis müdahalesiİtfaiye işçileri 4 Kasım günü Atina’da eylemdeydi.

Ülkenin bütün kentlerinden eyleme katılan işçilerYunanistan parlamentosu önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi. Üniformalarıyla eyleme katılan işçileryolu trafiğe kapatırken daha sonra da parlamentoyagirmek istedi. Polis ise işçilere biber gazı ve coplarlaazgınca saldırdı.

Tersane işçilerinin eylemi de polis teröründennasibini aldı. Yürüyüş yaparak Ekonomi Bakanlığı’nınönüne gelen tersane işçileri taleplerini bakanlığa iletmekiçin içeri girmek istedi. Bakanlık önüne barikat kuranpolis ise işçilere izin vermedi. İşçiler de barikatayüklenerek kararlılıklarını dile getirdiler. Bunun üzerinepolis biber gazı kullanarak işçilere saldırdı. Copkullanan polisler işçileri darp etti.

BBC’de grev var!BBC’de grev başladı. BBC yönetiminin, çalışanların

emeklilik fonlarında kesintiye gitme planlarını protestoeden Ulusal Gazeteciler Sendikası (NUJ) 5 Kasım günü48 saatliğine greve gitti.

BBC Türkçe çalışanları da greve destek için, iki günboyunca BBC Türkçe’yi güncelleyemedi. Grev, BBCTürkçe’nin web sitesinde “BBC çalışanları grevde”başlığıyla duyuruldu.

BBC’de örgütlü ikinci büyük sendika olan NUJ’in

üyeleri, İngiltere yasalarının gerektirdiği üzere postayoluyla yapılan grev oylamasında, yüzde 70’e yakınoranda grevden yana oy kullandı.

BBC Genel Müdürü Mark Thompson öncekihaftalarda sendikalarla yapılan görüşmeler sonrasındayeni bir emeklilik reformu paketi sunmuş ve bu paketi“nihai teklif” olarak nitelemişti. NUJ dışında BBC’deörgütlü olan dört sendikanın üyeleri ise, yönetimin ilkkesinti paketini geri çekmesi ardından yaptığı ikinciteklifi kabul yönünde oy kullandılar.

Güney Kore’de G20 hazırlığı2008’de yaşanan krizin ardından IMF’nin daha önce

oynadığı rolü de üstlenen G20 Zirvesi önümüzdekigünlerde Güney Kore’de toplanacak.

İşçi sınıfına yönelik dünya ölçeğinde saldırıprogramları hazırlayan bu suç ortaklarının, GüneyKore’de işleri zor. Çünkü militan eylemleriyle ünlüGüney Kore işçi sınıfı zirvenin yapılacağı günlerdemeydanlarda olacak. Öyle ki zirveye hala zaman varkenişçi ve emekçiler sokaklara çıktılar bile. Bu kapsamdadüzenlenen gösteriye 40 bini aşkın kişi katıldı.

Gösteride “G20: Siyasi ve ekonomik baskıya son”,“G20’ye hayır” “G20’yi durdurun” yazılı pankartlartaşındı. Alana militan bir ruh egemendi.

Yoğun güvenlik önlemleri alan polis eyleme gazbombalarıyla saldırdı. Bu arada gösteriye katılmakisteyen 6 Filipinli emekçiyi ise gözaltına aldı.

32 ülkeden hükümet temsilcisinin katılacağı G20zirvesinde olağanüstü güvenlik önlemleri alınıyor. 50bini aşkın polis görevlendirilirken, ülkede geniş çaplıyasaklamalara gidiliyor.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010 Dünya

Şili’de şans bu kez madenişçilerinden yana değilDaha önce büyük ölçüde şansın yardımıyla kurtulan 33maden işçisinin ardından Şili’de bu kez yaşanan “işkazası”nda iki maden işçisi hayatını kaybetti. Şili’ninkuzeyindeki bir maden ocağında meydana gelen olayda 2işçi ölürken 1 işçi ise yaralı olarak kurtuldu. İş cinayeti, başkent Santiago’ya 800 kilometre uzaklıktayer alan Copiapo kentinin 50 kilometre kuzeybatısındabulunan Puquios kentindeki ‘’Los Reyes’’ (Krallar) adlı bakırmadeninde yaşandı.

İlk belirlemelere göre, kazanın patlayıcıların yanlışkullanımı sonucu meydana gelmiş olabileceği belirtiliyor.‘’Los Reyes’’ madeninin, yerin iki ayı aşkın süre mahsurkaldıktan sonra kurtarılan 33 madencinin çalıştığı madenocağına yakın olduğu belirtiliyor.

İşçi ve emekçiler ayakta!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

Ezilen sınıfın kadınları, sınıfsal sömürünün enkatmerlisini yaşamaktadır. Sigortasız, güvencesizçalışma koşulları, düşük ücretler kadın işçi veemekçiler için doğallaştırılmaya çalışılmakta, sömürüderecesi de böylelikle katmerleşmektedir. Çalışmayaşamında yoğun emek sömürüsüne uğrayankadınlar, yanısıra toplumsal işbölümünün gereğiolarak ev içi işlere “görevli” addedilmişlerdir.Bununla birlikte çocuk ve yaşlı bakımı da toplumsalkurumlar yoluyla çözülmediğinden yine kadınlarınsorumluluğundadır.

Yaşamı bu şekilde biçimlenen ve eğitimimkanlarından da gereğince faydalanamayankadınların sosyal yaşama katılmalarıengellenmektedir. Krizin etkilerinin işçi ve emekçilerihiç de “teğet” geçmediği, artan işsizlik ve yoksulluktablosunun giderek arttığı mevcut durumdan yine ençok emekçi kadınlar etkilenmiştir.

Ezilen ulusa mensup Kürt kadınlarının yaşadıklarısömürü ve şiddet ise daha katmerlidir. Şiddettürlerinin hepsini yaşadıkları gibi devlet şiddetinin dedoğrudan muhatabıdırlar. Kürt ve kadın olmaktandolayı toplumsal yaşamda ayrımcılığı en üst boyuttayaşamaktadırlar.

Kapitalist sömürü düzeni durmadan şiddetüretiyor. Egemen sınıf hegemonyasını kurmak içinşiddete başvuruyor ve toplumsal ilişkileri de bunagöre şekillendiriyor. Bu nedenle şiddet her türlübiçimiyle, gerek devlet tarafından gerekse bireyselşiddet olarak uygulanmak biçimiyle toplumsalyaşamın her alanında karşımıza çıkıyor.

Ataerkil değer yargılarının egemen olduğumevcut toplumsal yapıda kadınlar bu şiddetten dahaçok etkileniyor. Toplumsal yaşamda kadına biçilenikincil ve edilgen roller şiddetle biçimlendirilmekte,geliştirilen tepkiler de yine şiddetle engellenmeyeçalışılmaktadır. Kadınların yaşadığı fiziksel,psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet türleri hergeçen gün artmaktadır.

Kadın cinayetleri, dayak, cinsel taciz ve tecavüzvakaları sürekli gündemdedir. Rakamsal verilerürkütücüdür. Medya ise magazinel bir şekildegündeme getirerek, bu olayları sıradanlaştırmamisyonunu oynuyor. Oldukça çirkin bir dillegündeme getirilen bu haberlerin kendisi aslında enbüyük şiddet örneği olarak karşımızda durmaktadır.Her türden etik kuraldan yoksun biçimde kadınayönelik şiddeti işleyen burjuva medya, bu gericiliğive yozluğu beslemektedir. Özellikle son dönemlerdedizilerde yer alan tecavüz ve şiddet sahneleri iletecavüz üzerine yapılan yayınlar oldukça ibretliktir.

Kadınların gerek fiziksel gerekse cinsel şiddeteuğramaları durumunda, hukuksal bakımdan önleyicive koruyucu hiçbir tedbir yoktur. Cinsel suçlarindirime uğramakta, tahrik indirimi-hafifletici nedengibi bahanelerle tecavüz dolaylı olarakonaylanmaktadır.

Tüm kurumlarıyla devletin çeşitli alanlarındaşiddetin her biçimine çok sık rastlanılmaktadır.Gözaltında ve cezaevlerinde işkence sistematik olarakdevam etmektedir. Bu konuda sicili hayli bozuk birdevlet gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Geçtiğimiz günlerde sayısız işkence ve cinayetolayına imza atan Esenyurt-Avcılar polisinin bir

tecavüz olayı ile gündeme gelmesi ise tesadüfdeğildir. Avcılar Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak-Kumar Büro Amirliği’nde görevli 4 sivil polis birmekanı basarak 11 kişiyi polis minibüsünedoldurdu. Mekan sahibinden bin lira rüşvet alanpolisler, minibüsteki kişilerin bir kısmını indirdiktensonra, kalan 3 kadını taciz ederken, bir kadına daormanlık alana götürerek tecavüz etti. Polis katletmeve tecavüz etme hakkını yasalardan vemahkemelerden alıyor. Çünkü, PVSK polise sınırsızhaklar tanıyor, mahkemeler de polis aklamamerkezleri olarak çalışıyor.

Topluma egemen yozlaşma ve giderek artan ahlakiçürüme sürerken, bir yandan da içinden geçilendönemde dinsel gericiliğin etki alanı genişletilerekkadın üzerindeki baskı arttırılmaktadır. Dinci partiAKP eliyle toplumsal yaşama verilmek istenen dinselbiçimden en çok kadınlar etkilenmektedir. Türbantartışmalarına sıkıştırılan sahte özgürlük söylemleriise kadınların demokratik hak ve özgürlüklere ilişkintaleplerinin gözardı edilmesine vesile yapılmaktadır.Mevcut durumda kadına yönelik ayrımcılık veeşitsizlik meşrulaştırılmakta, dahası var olan haklargiderek kısıtlanmaktadır. Kadının toplumsalyaşamdan dışlanmasını meşrulaştıran dinsel gericilik,kadınlara eve dönüp 3 çocuk yapmalarını öğütlemeyedevam etmektedir.

Kadına yönelik şiddetin olağanlaştırılmasına, hakgasplarına, her türden baskı ve ayrımcılığa karşıörgütlü mücadele etmek gerekmektedir. Ancak buşekilde çalışma ve yaşam alanlarımızda karşı karşıyakaldığımız sorunlarla mücadele etme gücü bulabiliriz.Yaşadığımız coğrafyada bu açıdan pek çok olumluörnek bulunmaktadır. Sistemin her türden baskısınıaşarak örgütlü mücadeleye katılan pek çok kadınyaşamın her alanında, eylem alanlarında, grev vedirenişlerde, işkencehanelerde, zindandaözgürleşmenin çeşitli yolları olduğunu bizleregöstermişlerdir.

Bugün de işçi ve emekçi kadınların direngen sesi,sindirilen kadın tiplemelerine inat buradayım vedireniyorum diye haykırmaya devam ediyor. İştenatma saldırısına karşı dün DESA’da Emine Arslan,Entes’te Gülistan Kobatan gibi örnekler öne çıkarken,bugün de Paşabahçe Devlet Hastanesi’nden sağlıkişçisi Türkan Albayrak gibi direnişçi kadınlar öneçıkıyor. Emekçi kadınların yaşamın her alanındakarşılaştıkları her türden baskı ve şiddete karşı en iyiyanıtın örgütlenmek ve direnmek olduğu bir kez dahagörülüyor.

Önümüzde emekçi kadınlar için 25 Kasım gibi birmücadele günü duruyor. 25 Kasım’ın ortaya çıkışınakonu olan Latin Amerikalı devrimci kadınlar, egemenrejime karşı ezilenlerin mücadelesinde yer aldıklarıiçin tecavüz edilerek katledilmişlerdir. Onlarınanısına atfedilen 25 Kasım egemenlere karşı bireylem günüdür. Toplumsal mücadeleye katılaraksistemin sunduğu “kadın” rolünü aşan ve özgürleşenkadınlar, tüm ezilen ve emekçi kadınlara hala örnekoluyor.

Dün olduğu gibi bugün de emekçi kadınlar,şiddete, hak gasplarına ve sömürüye karşı eylemalanlarında olmaya devam edecekler.

Emekçi Kadın Komisyonları

Emekçi kadın30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/44 * 12 Kasım 2010

Sömürüye, hak gasplarına ve şiddete karşı...

25 Kasım’da mücadelealanlarına!

Kadınlar İstanbul’dan yola çıktı

Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için“Örgütlü mücadelemizi yükseltelim, varlığımızıhissettirelim” şiarıyla Ankara’ya gerçekleştirilenkadın yürüyüşünün İstanbul kolu 10 Kasım günüyola çıktı.

İki koldan gerçekleşen yürüyüşün Hakkari ayağı9 Kasım akşamı eylemlerini başlatırken, 10 Kasımgünü İstanbul’da yapılan eylemle siyasalörgütlerden, emek ve meslek örgütlerindenkadınlar Ankara yürüyüşünün amacını kamuoyunaduyurdular. Yürüyüşte SES Genel Başkanı BedriyeYorgun ve Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıçda yer aldı.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelenkadınlar, “Kimliğimizin, bedenimizin, emeğimizin,sömürüsüne karşı mücadelemiz büyüyor, barış içinyürüyoruz / İHD, KESK, Ankara Barış İçin KadınGirişimi, DİSK Kadın Komisyonu, EKD, SKM, BDP,DÖKH, Dersimliler Derneği, EMEP, EDP, ESP, SDP,TTB, Halkevleri” ve “Biz anneyiz – savaşsız birdünyadan yanayız / Barış anneleri inisiyatifi”pankartları arkasında Galatasaray Lisesi’neyürüdüler.

Burada basın açıklamasını SES Genel BaşkanıBedriye Yorgun gerçekleştirdi. Açıklama öncesindekısa bir konuşma yapan Yorgun, 25 Kasım KadınaYönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günüyaklaşırken Mirabel Kardeşleri ve KCK davasındaanadilde savunma talepleri reddedilen tutsakkadınları selamladı.

Yorgun, Adalet Bakanlığı verilerine göre 2009yılının ilk 7 ayında 953 kadının, 2010’un ilk 7 ayındaise 236 kadının öldürüldüğünü, Türkiye’de son 7ayda kadın cinayetlerinin yüzde bin 400 arttığınısöyleyerek sözlerine başladı. Kadın cinayetlerinincezasız kaldığına dikkat çeken Yorgun, kadınayönelik şiddet ve cinayetlerin politik olduğunu dilegetirdi. AİHM’in kadın erkek eşitliğinde 128 ülkearasından 121’inci sırada olan Türkiye’yi kadınayönelik şiddetten dolayı mahkum ettiğinihatırlatarak kadına yönelik suçlarda devletinerkekten yana tavır aldığını belirtti. Yorgun, “Devlettüm kurumlarıyla cinsiyetçiliği, ayrımcılığı besleyipbüyütüyor” dedi.

Şiddetin, taciz, tecavüz, psikolojik ve ekonomikşiddet gibi pek çok biçimde uygulandığını sözlerineekleyen Yorgun, savaşların kadınlar için daha fazlaşiddet, taciz ve tecavüz anlamına geldiğini söyledi.Bu coğrafyada süren savaşta devlet güçlerinin karşıtarafın kadınları olarak gördükleri Kürt kadınlarınacinsel şiddet uyguladığını ancak tecavüz suçuişleyen faillerin araştırılarak hesap sorulmadığınıbelirtti.

Açıklamanın ardından kadınlar, Odakule’denotobüslere binerek Ankara’ya yola çıktılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-44

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Bir dağıtımdan gözlemler...

Metal işçilerinin mücadelesinin kalbi olan Gebze-Kocaeli hattında bulunan Sarkuysan ve KromanÇelik fabrikalarına yönelik olarak Metal İşçileri Birliği’nin bülten ve bildirilerini dağıttık.

Dağıtım sırasında metal işçilerinin yaşamış olduğu sömürü ve sefaleti işçilerin yüzlerinden okumakhiç de zor değildi. İşçilerin neredeyse hepsi kafası önünde fabrikadan çıktılar. Her an patlayacakmış gibiöfkeli duruyorlardı.

İlk dağıtımı Sarkuysan fabrikasında yaptık. Ajitasyon dağıtımları eşliğinde bildirileri dağıtırken birSarkuysan işçisinin “Sen işçi misin?” diye bir soru sormasıyla sohbet başladı. “Tornacıyım” yanıtınıverince sohbet koyulaştı.

İşçiye TİS sürecinde gelinen noktayı ve metal işçilerine düşen görev ve sorumlulukları hatırlattım.İşçi ise şunları söyledi: “Biz her şeyi yapmaya hazırız ama nedense her seferinde Türk Metal’inimzaladığı sözleşmeye imza atıyoruz. Sözleşme maddelerinde olmayan bir dizi uygulamayı fabrikadayaşıyoruz. Bu yüzden kime güveneceğimizi de şaşırmış durumdayız. Bize deniyor ki Türk Metal büyük birsendika, o imzalayınca biz de imzalamak zorunda kalıyoruz. Madem bir farkımız yok ve Türk Metalbüyük sendikaysa hep beraber Türk Metal’e üye olalım!”

Birleşik Metal’in anlayamadığı veya anlamaktan kaçtığı tam da bu. Metal işçileri Birleşik Metal ileTürk Metal arasında bir fark görmüyor.

Sohbetin devamında ise bu süreçte metal işçilerinin tabandan birliğini kurmasının tam da bu yüzdenyakıcı bir ihtiyaç olduğunu, kaderimizi başkalarının belirlemesine izin vermememiz gerektiğini ifadeettim. Bunun için de kararlı olmamız gerektiğini ifade ederek işçi arkadaşımızı metal işçilerininbirliğinin ifadesi olan MİB’in çalışmalarına davet ettim.

Önemli olan ileri bir taslak sunmak değil, bu taslağın arkasında durmaktır. Türk Metal’in şefi diyor ki“Bizim imzalayacağımız sözleşmeden zerre kuruş fazla alırsanız yine namerdiz.” Onun pişkinliği biryana Birleşik Metal yönetimi bu sözleri bir daha söyletecek bir pratik içerisine girmemelidir.

Son olarak söyleyeyim ki, Birleşik Metal bizim değerimizdir. Metal işçilerinin yarattığı bir mevzidir.Metal işçilerine düşen görev bu mevziyi koruyup geliştirmektir. Bunun yolunun ise bağımsız tabanörgütlenmelerinden geçtiğini biliyorum. Bu yüzden tüm öncü metal işçilerini MİB çalışmalarında yeralmaya çağırıyorum.

Sınıf bilinçli bir metal işçisi

Ekim Gençliği’nden TEKEL ziyareti…

Ekim Gençliği Tek Gıda-İş önünde bekleyişlerini sürüdüren TEKEL işçilerini 5 Kasım günü ziyaretetti.

Tek Gıda-İş’in önüne “YÖK’ü dağıtacağız, düzenini yıkacağız! Gelecek ve özgürlük sosyalizmde! /Ekim Gençliği” şiarlı pankart ve sloganlarla yüründü. TEKEL işçileri, Ekim Gençliği’ni alkışlarla,sloganlarla karşıladı. Ekim Gençliği adına yapılan konuşmada, işçi ve emekçilerin hakkını gasbedenYÖK düzeninin gençliği de geleceksizliğe, güvencesiz yaşamaya mahkum ettiği dile getirildi. YÖK’ünve YÖK düzeninin paralı eğitimle, soruşturmalarla, geleceksizlikle bizleri karşı karşıya bıraktığıvurgulandı. “Geleceğimiz ve özgürlüğümüz adına sermaye sözcüleri lafazanlık yapıyorlar, bizler gerçekgelecek ve özgürlüğün yükselttiğimiz mücadele ile kazanılacağını biliyoruz.” cümlelerinin ardındankonuşma, Beyazıt’taki eylem sonrası yaşanan saldırı ve gerçekleştirilen eylemin aktarımı ile sona erdi.

TEKEL işçileri adına yapılan konuşmada da eylemlerin seyri, eylem alanında karşı karşıya kalınanpolisin tacizleri ve gözaltı terörüne değinildi. “Bu düzen var oldukça bu saldırılarla karşı karşıyakalacağız. Gücümüzü birleştirmeli, tek yürek, tek bilek, TEK-EL olmalıyız.” cümleleri ile birliktemücadelenin önemi vurgulandı.

Konuşmaların ardından eylem alanında direnişlerin seyrine ve üniversitelerde yaşananlara dair sohbetedildi.

Ekim Gençliği / İstanbul

Aile hekimliğisınıfta kaldı

İstanbul Tabip Odası, Aile Hekimliği uygulamasınınilk bir haftalık değerlendirmesini 9 Kasım günü basınaçıklaması ile kamuoyuna duyurdu.

“Aile Hekimliği Pilot Uygulaması”nın ilk olarak2005 yılında Düzce’de hayata geçirildiği, 1 Kasım 2010itibariyle de İstanbul’da başlatıldığı vurgulandı. AileHekimliği uygulamasının Türkiye’ye uygun bir modelolmadığının ifade edildiği açıklamada, SağlıkBakanlığı’nın alt yapı olmadan apar topar AileHekimliği’ne geçmek istemesindeki asıl nedeninnitelikli ve koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesideğil, kamusal sağlık hizmetlerinin hızla tasfiyeedilmesi olduğu vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, 400’ü aşkın Aile SağlığıBirimi’nin boş kaldığı, ASM’lerde gerekli personeleksikliğinin yanısıra yaklaşık 1,5 milyon kişinin ailehekimliği kaydının olmadığı belirtilerek, İstanbul için buuygulamanın mümkün olmadığının altı çizildi.İstanbul’da Aile Hekimliği uygulamasının bir haftalıkbilançosunun maddeler halinde sunulduğu açıklamada“Pilot Uygulaması”na bir de “Geçiş DönemiUygulaması”nın getirildiği ve müracaat eden hastalarıkendilerine kayıtlı olmasa da 1 Şubat 2011 tarihinekadar muayene ve tedavi etmelerinin öngörüldüğüvurgulandı. Bunun ise Aile Hekimliği’nin, SağlıkBakanlığı tarafından fiili olarak üç ay ertelendiği vebunun kamuoyuna açıklanamadığı söylendi.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Sağlık hizmetininciddiyet, iyi bir planlama ve süreklilik gerektirdiğini,‘hele bir başlayalım, gerisi gelir’ anlayışı ile sağlıkhizmetinin düzenlenemeyeceğini Sağlık Bakanlığı’na birkez daha hatırlatmayı görev biliyoruz.”

PDD yazarı Nevin Berktaş’a hapis cezası

Proleterce Devrimci Duruş dergisi yazarlarından Nevin Berktaş yazdığı bir kitaptan dolayıtutuklandı.

Nevin Berktaş, 2000 Nisan’ında Yediveren Yayınları tarafından basılan “İnancın Sınandığı ZorMekanlar: Hücreler” kitabından dolayı cezalandırıldı. Berktaş, 3 Kasım 2010 tarihinde tutuklanarakBakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne konuldu.

Proleterce Devrimci Duruş dergisi, 10 yıl süren yargılama sürecinde örgüt propagandası yapmaklasuçlanan Nevin Berktaş’ın, kitapta cezaevleri ve hücre sistemini, 12 Eylül zindanlarında kaldığıhücrelerdeki direniş sürecini ele aldığını ifade etti.

1984 ve 1996 Ölüm Oruçları’na ve uzun süreli açlık grevlerine ve fiili direnişlere katılan Berktaş’ın,grevlerden ve eylemlerden kaynaklı sağlık sorunları yaşadığının belirtildiği açıklamada şunlar söylendi:“12 Eylül faşist darbesinden sonra 22 yılını cezaevlerinde ve hücrelerde direnerek geçiren Berktaş’ın 5yıl fazla yatırılmış olması ve verilen hükmün buradan düşürülmesi söz konusuyken görmezliktengelinmiş, dosya adeta sümen altı edilerek Berktaş, tutuklanmak için devlet tarafından aranmayabaşlanmıştı.”

Açıklamada, “demokrasi”, “düşünce özgürlüğü”, “insan hakları”, “özgürlük” kavramlarını ağzındandüşürmeyen burjuvazi ve onun hükümetlerinin yalan söylediği belirtilerek, sosyalist ve devrimcidergilere, gazetelere açılan davalara, verilen ağır cezalara dikkat çekildi.

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-44