socialization ofwoman and temptation -...

9
KADININ VE Socialization ofWoman and Temptation Cihan YAZAR. ISTANBUL DEGERi Bireyin bir roller belirli bir toplumun ya da toplumsal gurubun süreci, olarak Bütün bir hayat boyunca devam eden uzun bir süreyi kapsayan bu süreçte birey, toplumla etkin bir ortaya Bir da toplum- sal içinde topluma bir katabilrnesi, sunabilmcsi; ya da kendisini için topluma yönünde sürekli bir harekettir. Bireyin veya ona yüklenen toplumsal rolün ve yeteneklerine uygun kendi- si ve toplumu olumsuz sonuçlara yol açacak- Ve yine, kendisi ve toplumu için uygun , yeteneklerinin bireysel ve toplumsal rolleri yüklenmesinin de bireye ve mensubu bulun- topluma, mensubu dünya zulmedilmesi demek lnsan içinde toplumun kendisinden bek- ilkeleri ve benimserneyebilir ve kendi topluma ve benirusetmeyi dileyebilir. Hatta, kimi zaman bu durum, bildiTip ve ödevlerinde gibi "dilemeyi" bir görev haline gelir. Bu durumda bi- reyin inanç ve önerilerini içinde toplumun an- uygun bir dille ifade edebilme süreci de demektir. Sözgelimi bir içinde topluma dinini o toplumun a- özelliklerini iyi bilmesine ihtiyaç duyar. Gay- ri islami veya islami, veya toplumlarda davranmak, nelere dikkat etmek gere- kiyor; müslüman bireyin sorunu, bu da ihtiyaç duyar. Diyebiliriz ki toplumsal bir her durumda, toplumun, toplumsal faaliyetlerin içinde geçiren bir demek Yine, 1. Bkz. Roger Garaudy,lslam ve Gelecegi, sf. 141-142. Journal of Islamic Research Vol; 5, No:·4, October 1991 run evinde veya bir mekanda geçirmesi, her zaman bireyin ve toplum "anti-sosyal" anlarnma gelmez. Top- övgüsü ve rol beklentileri, toplumlan ve bireyleri muzdarip eden problemierin belli nedenlerinden biri hedefi yolundaki ülkerniz- de ev bir veya bir demekte ya da popüler gazetelerin "cemiyet haberleri"ne konu olan salon faaliyetlerinde geçirmesi Ev bir bir düzenekle "sosyal olmak", "sos- yal kazanmak" nereye ve niçin gitrnek üzere olursa olsun, ev Oysa, larda "toplumun denilerek bütünüyle evlerine toplum tecrit edilmeleri gibi; "modern diye da "toplu- mun denilip bütünüyle evlerinden kopmalan da, onlan veya la sevkederek mutsuz KADlNLARlN sorunu, boyutlanyla uzak bir sa- hip Ancak, belki de bu insan parelel uzun bir tarihsel seyre sahip Denilebilir ki bin "ataerkil" toplum boyutu yönünden kötürüm ve bu tarih boyunca toplumsal kilerde "güç ve ve hakimiyet" olgula- üzere, "erkek" birinci plana ihmal Bu ba- haklan ve dirmelerde toplumsal problemi dile getirilmektedir.l 251

Upload: others

Post on 26-Jan-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • KADININ TOPLUMSALLAŞMASI VE FİTNE

    Socialization ofWoman and Temptation

    Cihan AKTAŞ

    ARAŞTIRMACI YAZAR. ISTANBUL

    TOPLUMSALLAŞMANIN DEGERi

    Bireyin bir takım roller yüklenebileceği belirli bir toplumun ya da toplumsal gurubun tarzlannı öğrenme süreci, "toplurnsallaşma" olarak adlandırılır. Bütün bir hayat boyunca devam eden uzun bir süreyi kapsayan bu süreçte birey, toplumla ilişkisi açısından etkin bir kişilik ortaya koymaktadır. Bir diğer açıdan da toplum-sal taşma, insanın içinde yaşadığı topluma bir şeyler katabilrnesi, sunabilmcsi; ya da kendisini geliştirmek için topluma açıiabilmesi yönünde sürekli gelişen bir harekettir.

    Bireyin yüklendiği veya ona yüklenen toplumsal rolün doğasına ve yeteneklerine uygun olmayışı, kendi-si ve toplumu açısından olumsuz sonuçlara yol açacak-tır. Ve yine, kendisi ve toplumu için uygun (hayırlı) , yeteneklerinin elverdiği bireysel ve toplumsal rolleri yüklenmesinin engellenişi de bireye ve mensubu bulun-duğu topluma, mensubu bulunduğu dünya görüşüne zulmedilmesi demek olacaktır.

    lnsan içinde yaşadığı toplumun kendisinden bek-lediği ilkeleri ve değer yargılarını benimserneyebilir ve kendi inandığı değer yargılarını topluma aniatmayı ve benirusetmeyi dileyebilir. Hatta, kimi zaman bu durum, müslümanların doğruyu bildiTip yanlıştan sakınciırma ve tebliğ ödevlerinde olduğu gibi "dilemeyi" aşarak bir görev haline gelir. Bu durumda toplurnsaUaşma, bi-reyin inanç ve önerilerini içinde yaşadığı toplumun an-Iayabileceği uygun bir dille ifade edebilme süreci de demektir. Sözgelimi bir müslümanın içinde yaşadığı topluma İslam dinini aniatmayı dileyişi, o toplumun a-yırdedici özelliklerini iyi bilmesine ihtiyaç duyar. Gay-ri islami veya islami, islamın bilindiği veya biJinınediği toplumlarda nasıl davranmak, nelere dikkat etmek gere-kiyor; müslüman bireyin "toplurnsallaşrnası" sorunu, bu soruların cevabına da ihtiyaç duyar.

    Diyebiliriz ki toplumsal bir kişilik her durumda, zamanının çoğunu toplumun, toplumsal faaliyetlerin içinde geçiren bir kişilik demek değildir. Yine, zamanı-

    1. Bkz. Roger Garaudy, lslam ve lnsanlıgın Gelecegi, sf. 141-142.

    Journal of Islamic Research Vol; 5, No:·4, October 1991

    run çoğunu evinde veya kapalı bir mekanda geçirmesi, her zaman bireyin toplumsallaşamadığı ve toplum dışı kaldığı, "anti-sosyal" olduğu anlarnma gelmez. Top-lumsaliaşma övgüsü etrafında yanlış tanımlar ve rol beklentileri, toplumlan ve bireyleri muzdarip eden problemierin belli başlı nedenlerinden biri sayılabilir.

    Örneğin, modernleşme hedefi yolundaki ülkerniz-de "kadınların toplumsaliaşması" , onların zamanlarının çoğunu ev dışında bir işte veya bir demekte ya da popüler gazetelerin "cemiyet haberleri"ne konu olan salon faaliyetlerinde geçirmesi şeklinde anlaşılmıştır. Ev kadınlığınm asalaklık, anneliğin değersiz bir yatırım sayıldığı bir düzenekle kadınlar "sosyal olmak", "sos-yal kişilik kazanmak" adına, nereye ve niçin gitrnek üzere olursa olsun, anneliği çağnştıran ev ortamından uzaklaşma çabasına düşmüşlerdir. Oysa, geçmiş çağlarda "toplumun hayrına" denilerek bütünüyle evlerine kapatılıp toplum hayatından tecrit edilmeleri gibi; "modern çağ" diye adlandırılan zamanırnızda da "toplu-mun hayrına" denilip bütünüyle evlerinden kopmalan da, onlan fııratlarına yabancılaştırarak veya fııratlanyla savaşmaya sevkederek mutsuz kılmıştır.

    KADlNLARlN TOPLUMSALLAŞMASI

    Kadınların toplumsaliaşması sorunu, yaşadığımız yüzyıldaki tartışılma boyutlanyla uzak bir geçmişe sa-hip değildir. Ancak, belki de bu sorurı. kadının insan sayılması bağlarnındaki tartışmalarla parelel uzun bir tarihsel seyre sahip olmuştur. Denilebilir ki altı bin yıllık "ataerkil" toplum yapısı, kadın boyutu yönünden kötürüm bırakılmış ve bu tarih boyunca toplumsal ilişkilerde "güç ve savaş", "çarpışma ve hakimiyet" olgula-rında izlendiği üzere, "erkek" değerleri birinci plana konmuşken, "kadın" değerleri ihmal edilmiştir. Bu ba-kımdan kadın haklan etrafındaki tartışma ve değerlendirmelerde toplumsal ilişkilerin "kadınlaştınlması" problemi dile getirilmektedir.l

    251

  • 252

    Ö~eti itibanyla İslamiyet'in kadın sorununa ilişkin temel problemleri çözdügü; ilerici ve devrimci ça-balarla kadına ilişkin cahili kabulleri degiştirerek insan-lıgın yansım teşkil eden kadın cinsini yeniden insanlığa kazandırdığı; bilinen, genellikle de kabul gören bir ger-çektir.

    Oysa, tahrif edilmiş Yahudilik ve Hristiyanlık'ta kadın, cinsel özellikleri ilibarıyla suçlanarak toplum dışına sürülen eksik, kusurlu ve insanlığı tartışılır bir "mahluk" sayılagelmiştir. Az çok düşünen, soru soran kadıniann Engizisyon'un hışrruna uğradığı ve "cadılık" gerekçesiyle yakıldığı Ortaçağ Batısında kadımn konu-mu şu atasözlerinde özetlenebilir:

    Bir kadın evinden dışarıya Uç kez çıkrnalıdır: Vaftiz edildigi, evlendi~ ve öldugu zaman.; veya, Kadın, kedi ve baca evi hiç terketmemelidir.2

    Benzeri kabullerle kadının insani faaliyetlerinin dindarlık veya fesadı önleme adına engellendiği batı kültüründe kadının salt cinsel obje sayıldığı bir noktaya ulaşılmasına ve bu noktada feminist hareketlerin dev-reye girmesine şaşmamak gerekir. Kadına ilişkin kötümser yargılar batı kültürüne o denli egemendir ki, bu yargılar "Hıristiyanlığa lanet" okuyan Nietzsche de bile kilisenin mahkum edici söyleminin geliştirilmiş şekliyle devam eder: (1yinin ve Kötünün Ötesinde'de Nietzche, Avrupa'daki kadın hareketlerinden yola çıkarak, şunlan söylüyor:

    Kadın özerk olmak ister: Bu amaçla erkekleri, "kadının kendisi" hakkında aydınlatmaya başlar-bu Avru-pa'nın genel çirkinleştirilmesindeki en kötU gelişmelerden biridir. Kadı nların bu kendilerini beceriksizce çınlçıplak ortaya koyma çabaları neyi aydınlaıacak ki! Kadının uıanmak için o kadar çok sebebi var ki: Kadında o denli çok aşın titizlik, yilzeysellik, akıl hocalı~ taslama scvdası, kilçileilk kendini birşey san-malar, kilçlicük dizginsizlikler, kilçileilk bilyUklük tut-kusu gizli ki -Davranışları ancak çocuklarla incele-nebilir- şimdiye dek temelde bulunanların hepsi erkek korkusuyla en etkin biçimde deneılerup bastınldı. Vay şu "kadındaki ebcdi sıhcılıga" -Ne çoktur onda!- sıkıcılığın başını alıp gidebilmcsine! ... n3

    Nletzsche'nin "kadınsı" özellikleri küçümseyişi veya küçürrısediği özellikleri bütün kadınların ortak özelligi kılışı, Batı kültürünün erkek egemen arka pla-nına uygun düşmektedir. Doğaya ve "sürüden" sayılan insanlara saldırgan, aşağılayan, buyurgan yaklaşım bu kültürde, tannlara kafa tutan, tanrılanyla yanşa kalkan batı rnitolojisinin ve hümanizmasının "üstün" insamn-da arketipini bulur. Günümüzde de dogmalardan, hu-rafelerden annarak bilimsel olmakla övünen Batı'da, sezgiyi, manevi/ ruhsal olam önemsemeyen, varlık'a parçalı olarak bakan rasyonel düşünce egmendir. Bilim alanındaki Descartesçi egemenlik, günümüzde

    KADININ TOPLUMSALLAŞMASI YE FlTNE

    Batı'dan tüm dünyaya yayılan insan ve eşya sorunlarının başlıca sebebi olma durumundadır. Rasyonel zihnin üstünlügüne iman eden bu dünya görüşü, dogaya ve ka-dına hükmedici tutumunda Yahudi-Hıristiyan gele-ne~ince desteklenip yüreklendirildi. Denilebilir ki, ataericil tarih boyunca doğa ve kadın sömürüsünün elele gidişi, bu gelenek tarafından bcslendi.4

    Batı ülkelerinde ise feminist hareketler, "erkek egemen" diye nitelediideri bütün bir insanlık tarihi ile birlikte, yalnızca "erke~e maledilmiş, erkeği kollayıp gözetiyor" saydıklan dinleri de suçlayıp reddetmekte-dirler. Kadınlara bakış açısı itibarıyla bütün ilahi dinle-ri aynı kefeye koymak, feminist hareketlerin büyük ya-mlgısıydı. Hareketin haklı çıkış noktasına ragmen, kadın sorununa ilişkin taleplerin "fıtrat" unsuru gö-zönünde tutularak değil de erkeğin mevcut konumuyla eşitlik dileğine göre şekillenmesi de hatalı oldu. Böy-lece ev, kadını her halükarda tutsak kılan bir mekan sayılarak; insan yetiştiren bereketli bir ilk mektep ol-maktan, "yuva" olmaktan çıktı. Bu aym zamanda anne-liğin küçümsenmesi, hatta reddedilmesi demekti. Böy-lece, bireysel ve toplumsal kişilik sahibi olması hedefi, kadının do~asına yabancılaşmasını getiren muhtevasıyla, zarar verici bir isıikamette seyretmeye başladı.

    İslam ise, kadın üzerinde erkeklerin (güçlülerin) mutlak ve tartışılmaz hiyerarşik üstünlü~ünü kırmakla kalmamış; ö~etisiyle onun özerk kişili~ini teminat altına almıştır. İslam dini kadına insani haklannı iade et-miş ve fakat bunu yaparken ona erkeklerle hasım degil, dost ve yardımcı olunan bir konum sumnuştur. İslami kadın hareketi bu bakımdan, cinsler arasında barış ve asayişi öngörmektedir. Murtaza Mutahharl'nin adlan-dırışıyla, İslami kadın hareketi siyah, kırmızı veya mor değil, beyaz (ak) bir hareket sayılmalıdır. Beyaz kadın hareketi, erkekle kadını kendi cinsleriyle ve karşı cins-le banştıran, fıtrata önem veren, böylece kadın haklan-m kadınla erkeğin insan olarak eşit ama farklı olduklan gerçeğinden yola çıkarak ele alan bir temele sahiptir. s

    İslami öğretide kadının toplumsal kişiliğini geliştirip koruma haklan teminat altına alınmıştır. Kur'an-ı Kerim, hiç bir cinsel aynm kaydı kaymadan, toplum-saliaşma sürecinin insan fıtratına yerleşıirildiğini ve ya-ratılışında zaten varolduğunu bildirir. 49/Hucurat Sure-si'nin 13. ayeti bu bakımdan anlamlıdır:

    Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yaratok ve birbirinizi tanımanız için sizi millellere ve kabile-lere ayırdıle Allah katında en ilstün olanınız, ıakvaca listlin olanıruzdır.

    Bu ayet-i Kerime'de, insaniann birbirleriyle canlı ilişkilerini teşvik eden bir işleyiş ö~ütlemnektedir. Renk, dil ve fiziksel özelliklerin farklılı~ı, bir aşa~ılama vesilesi de~il; zenginlik vesilesidir. Farklılıklar, in-sanlann birbirlerini tanımalarını teşvik eder; kendinde

    2. C. Perkins Gılman, Kadın ve Ekonomi, Kaynak Yayınları, sf. 35-36. 3. Nietzsche, Iyinin ve Kötliniln Stesinde; Ara Yayınları, sf./62. 4. Capra, Batı Düşüncesinde Dönüm Nokıası, Insan Yilayınlan sf. 33-40. 5. Bkz. Mutahhari, Kadın, Akademi Yayınları, sf. 85-145.

    Islami Araştırmalar, Cilt; 5, Sayı; 4, Ekim 1991.

  • elliANAKTAŞ

    olanla di~erlerine katkıda bulunmaya sevkeder. Böy-lece fiziksel farklılıklar ve tamşma eylemi, toplumsal bayau olumlu anlarnda motive edebilir. Doğruyu bildi-rlp yanlıştan sakındırma ödevi, insanın kendisinden oldu~ kadar toplumundan da sorumlu oldu~unu haur-laur. Bu ilkede insanın toplumsal sorumluluklan so-mutlaşırken; kadın olsun erkek olsun bütün insanlara (müminlcrc) bulundukları ~artların elverdiğince lslam·a hizmet etmelerinin gereği duyurulur. Dini sevdinnck, güzelleşti.rmck ve kolaylaşurmak, tebliğci müıninlerin dikkat etmesi gereken ilkelerdir. Müminlerin birbirleri-ni sevmesi ise, iman'la bağlanulandırılır: "Gerçek iman eımedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek iman etmiş olamazsınız." (Müslim).

    ÜÇ TOPLUMSAL KONUM Kadının toplumsal konumu insanlık taribi bo-

    yunca üç belirgin durum ortaya koymuştur: Bazı dö-nem ve değerlendirmeler açısından kadın, sadece cv içinde ve ev-çocuk-eş üçgeninde gerekli bir varlıkıır. Kimi dönemlerde ise, toplum içinde insani yetenek-leriyle değil de cinsel özelliği itibanyla ön plana çıkanlan, annelik özelliği gözardı edilerek salı cinselliğiyle, (cinselli~ini sunabilişiyle) kabul gören bir varlık sayılmıştır. Üçüncü durumda, toplumsaliaşmayı talep eden kadın cinsel kirnli~ine (fıırauna) yabancılaşmadı ğı ve cinselliği istismar edilemeyen bir kişilik konumu ka-zanmaktadır. 6

    Elbette bütün insanlık taribi boyunca kadıniann cv hayaundan kopuşları, sadeec sanayi devrimi sonra-sında kadın işgücüne gerek duyutuşuyla gerçekleşmedi. Kadının cv bayau dışında uğraşılar cdinmesi, insanlık taribi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Ve bazı insani tu-tumlar, bütün "ilerleme" teorilerine rağmen, tarihin her döneminde benzeri özellikler ortaya koymaktadır. Bel-ki kimi fcnomcnlcrin ortaya çıkış şartlan ve gerekçele-ri, ve yalnız biçimsel olarak değişiklik göstermektedir. Sanayi Devrimi'nin ve modernizmin vazettiği slogan-lardan yüzyıllarca önce de kadınlan ev hayau dışında çalışıp meslek geliştirmeye sevkeden itmeler vardı. An-cak, yaşanılan zaman diliminin özelliklerine bağlı ola-rak, mevcut soru ve problemlerin, ilkelerin ve değerlendirmelerin nitelikleri farklılık gösterebilir. Bu durumda, kadını ev hayau dışında bulunmaya, evden uzaklaşmaya sevkeden nedenler araştınlmalıdır. Böy-lece görülür ki üç toplumsal konumdan ikisi kadını de-ğersizleştiren ve mutsuz eden sonuçlar vermişken; "orta yol"un tutulduğu konum, ona saygın bir insani hüviyeı kazandırmıştır.

    Öte yandan, ilk yaklaşırnda kadın neredeyse, ev ortarnlanru tamamlayan bir eşya telakki edilmiştir. Bu d~da kadının insani yetenekleri körelmekte, iradesi biçlenmektc; bunlarla birlikte sonırnlu bir kul olarak Allah yolunda arifane çalışmalar yapabilme yollan bile

    253

    tıkanmaktadır. Bu konumda kadın kendi adına ve başkaları adına fıkir yürütebilecek; ailenin problemleri için istişare edilecek biri de değildir. Sürekli evin içinde bu-lundugu ve çevresi sınırlı olduğundan, kendisine dışandan her hangi bir etkinin erişemediği hesab edildigin-den; evin erkeği için, aile için degerli ve saygın telakki olunur. Ancak, ona atfedilen bu saygınlık ve değer, bi-lincinin dışında gelişen bir şeydir. Bu anlamda kadın elmas ve pırlanta gibi mücevher cinsinden bir eşya me-sabcsindcdir. Kendi başına hareket edebilme ve katılım gücüne sahip değildir. Toplumla ve dünyayla ilişkilerinde (toplumsallaşma durumunda) önce babası, sonra kocası aracılı~ıyla gelen bir dolaylılıkla çevrilmiştir. Diyebiliriz ki, ataerkil (eri!) nitelikil uzun tarihi dönem-ler boyunca ve çok yakın zamanlara kadar kadının var-oluş durumu, aşağı yukan bu veçhede şekillenmiştir.

    Kimi taribi dönemlerde ise kadının "topluma katılım" veya "özgür olmak" adına fıtri özelliklerini yad-sıyarak anne ve eş sorumluluklarından uzaklaşugı görülür. Nedenleri ve sonuçlarıyla günümüzde de izlen-diği üzere bu durumda kadın genellikle, bireysel/ toplumsal kişiliğine kavuşma adına, tıpkı eski yüzyıliann köle pazarlarında (agoralarda) veya sarayiann ha-remlerinde izlendiği gibi; podyumlarda, vitrinlerde ve reklam panolarında salt cinsel bir irnajla öne çıkanlarak.. cinselliğiyle "pazara sürülerek" kişiliksizleştirilrniştir. Bu, irısan haklarından ve kadın haklarından ol-dukça söz edilen bir dönemde ve moda, sanat, cinsel özgürlük gibi süslü kılıflarla gerçekleştirilen bir kişiliksizlcştirmc sürecidir.

    Baıı toplumlannda bugün en büyük sorunun kadımn açık meta ve pomo aracı haline getirilmesi oldu~u, İstanbul'da düzenlenen uluslararası bir seminerde ko-nuşan Finlandiyalı sosyolog Sari Nare tarafından teyid edilen bir gerçektir. Nare, aynı konuşmasında Hıristiyan literatürün meta haline getirilen kadını kontrol al-tında tuttuğunu; İslam'ın ise örtünme errıri ile kadını meta durumuna düşmekten koruduğunu bclirtmişti.7

    Gerçekten, müslüman toplumların geleneğinde yüzyıllardan bu yana, İslami ilkelerin (ahlak'ın) vicdan-larda yerettiği kadanyla, bütün zayıflada birlikte kadınların da zulüm gönnesirti ve istismar edilmesini engel-leyen veya sınırlayan bir kabul ağırlık kazanmışur. Böylelikle, aşa~ı yukarı miladi 1000. yıla vanncaya ka-dar, müslüman toplumlarda kadınları toplum hayaun-dan dışlayan ve onlan Hıristiyanlığınkine benzer bir mahiyette tanımlayan cabili yaklaşım etkili olamamıştır. Bununla birlikte, Avrupa'nın bazı ülkelerinde iz bırakmış olan kadınların insani varlı~ına de~er veren ls-lam kültürünün, kadınlara hak talep eden hareketlere ivme kazandırdı~ı söylenebilir. Andree Michel, Femi-nizm adlı kitabında bu görüşü dile getirmiş; İtalya'daki feminist bir gelene~in kültürel planda yaşayabilişini bu

    6. Bkz. Tarihte Kadının Ro!U, Cihan Aktaş, Sömürü Odagrnda Kadın Bir Yayıncılık. 7. Bkz. Zaman, 16 Aralık 1989. '

    Journal of /slamic Research Vol; 5, No: 4, October 1991

  • 254

    ülkedeki "kadınlara kendilerini kanıtlama olana~ı ta-nıyan" müslüman kültürün etkisine ba~lamıştır.s

    Ancak, bu önemli miras konusunda pek az batılı araştırmacı ve bilim adamı nesnel olabilmektedir. ls/am Avrupa'da adlı kitabında İslam kültürünün İspanya ve Sicilya'dan doğru yavaş yavaş kuzeye yayılarak Hıristiyanları cezbedişinden örnekler veren Prof. Montgo· mary Watt, birçok Avrupalının bu kültürden neyi be-nimsemiş ve neyi kabul etmişse, bunların müslümanlara ait ve İslami oldu~unun pek az farkına vardığını kaydetmektedir. 9

    Avrupa'da kadın hakları hareketlerini de içine alan insan haklan alanındaki girişimlerin, İslami öğretinin hayata geçirilen ilkelerinden örnek ve ilham aldığı söylenilebilir. Bununla birlikte, neredeyse içinde bulun-du~umuz yüzyılın ikinci yarısına kadar, müslümanların tarihinde yalnızca ls lam'ın ilk yayiliş döneminde kadınlar siyasi, askeri ve kültürel açılardan toplumlannda et-kin roller üstlenebilrnişlerdir. Sonra bu roller giderek zayıflamaya başlamış; kadının soka~a çıkmasının fit-neyi davet, toplumu irsad edeceği; kadınların "şeytanın ağı" olduklan şeklindeki kanaatin yayılmasıyla da gide-rek anılmaz olmuştur. Bu kötü kanaat öylesine dinden bilinmiştir ki, günümüzde de müslümanlar arasında kadının toplum içindeki rolü, İslami harekete katılımı etrafındaki tartışma ve yaklaşımlar, Asr-ı Saadet'ten günümüze çeşitlenerek gelen "kadın ve fitne" arasında inibat kuran iddia ve kabullerden bağımsız olamamak-tadır.

    "FİTNE VE FESAT" SÖYLEMi İçinde yaşanılan zamanın fime zamanı olduğu, bu

    yüzden müslüman kadının evinden çok zaruri durumlar dışında çıkmaması gerekıi~i görüşü, kadının lslam'a hizmetini, cihadını, insani etkinliklerini eviyle sınırlandırır. Ancak, İslami ve insani hakların; tebliğ, cihad, ilim öltrenme ve öğretme, doğruyu bildiTip yanlıştan sakındırma gibi hak ve sorumlulukların, suistimal edi-lebileceği gerekçesiyle ve sınırsız bir zaman için kayıtsız şartsız yürürlükten kaldırılmasını veya yasaklan-masını kabullenmek mümkün değildir ve zaten hayatta bu yaklaşımın somut, kalıcı karşılığını bulmak zordur. Kadının din adına, sosyal felaket ve zararlardan korun-ması adına veya toplumun selahı için toplum hayatından yalıtılması suretiyle salt eve ve ev işlerine uygun bir kişiliğe büründürülmesi; giderek onun Kur'an'ın muhatap aldığı sorumlu, akleden. düşünen, duyarlıklan körcimemiş kul olmaktan uzaklaştıracaktır. Bu tür lo-sıtlamalann. kişide hayata gerçek anlamda ve dolaysız katılım imkanlarını yok edece~i ve psikolojik rahatsızIıkiara sebebiyet vereceği de büyük ihtimal dahilinde-dir.

    KADININ TOPLUMSALLAŞMASI VE FlTNE

    Öte yandan, toplumda fesad çıkması muhtemelse, Kur'an buyrukları göz önünde tutularak bu konuda ka-dın kadar erkeğin de sorumlu tuLUlması ve hassasiyet göstermesi beklenmelidir. Fesada yol açmak elbette her iki kesim için de haramdır. "Kadın şeytanın ağıdır" şeklinde, Hıristiyan meczuplannın söylemlerini, İsrailiyatı hatırlatan ve müslümanların da benimseyip kul-lanageldikleri iradelerin ne denli islami olduğu, Kurani iradelere başvurarak anlaşılabilir. Sözgelimi, yeryüzün-de gezerek geçmiş kavirnlerin bıraktıklarından ibret al-ması istenenler yalnızca Allah'ın erkek kullan değillerdir. Aynca Kur'an'da kadının varlığı erkek için, erkeğin varlığı da kadın için bir "iyilik" ve "hayır" unsuru ola-rak nitelenmektedir.10

    Kadının toplumdaki konumunu ve hareket ala-nını losıtlama yönünde bir gerekçe olarak fitne, kadın evden çıktığında, başta cirısel günahlar olmak üzere er-kek ve kadının günaha düşmeleri ve dini ha('atlarırun bozulması ihtimali olarak tarumlanmaktadır. 1

    Fitneye yol açaca~ı varsayılan kadın bütün ömrünü dört duvar arasında geçirse bile, günah işlemesi ihtimaline karşı ruhbanlığa, inzivaya başvurma eğilimlerini hatırlatan bu önlem, hele ki iletişirnin. tele-komünikasyonun günümüzde ulaştı~ı boyutlar düşünillünce, fitne sorununun çözümü için asla yeterli olmayacaktır. (Ger-çekte günümüzde televizyon ve video, insanlan eve bağlayan ve kapaıan; ancak, seyre-dilen proğrarnların genel niteliğiyle uyutma ve suskun-laştırma araçlan haline gelmişlerdir.) Hem, insanlık ta-rihi incelendiğinde kadınların ya bütünüyle toplumdan tecrit edildi~i veya istismara ve yozlaşmaya müsait bir tarzda topluma "katıldığı" durumlarda özellikle cinsel menşeili fitnenin daha kolay ve müsait yayılma zemini bulduğu anlaşılmaktadır. Sullanların harem!eri, dere-beylerin şatolan ve ruhhanların manastırlan yüzyıllarca, doğunun ve batının bütün entrika yüklü öykülerinde okunabileceği üzere, dört duvar arasında cinsel ahiakın ille de güvencede olamayacağının ibret verici örnekleri olmuşlardır.

    Hem tesettür de zaten kadının fitneye yol açma-dan topluma katılmasını sağlayan bir yol, bir üslup değil midir? Ve tesettür yükümlülüğü, sadece kadınlar için değil erkekler için de vardır. Yalnız kadınlar değil erkekler de, toplum içinde veya tek başına, dört duvar arasında ya da sokakta, insani faaliyetlerini sürdürebil-mek, Allah'a ve insanlığa karşı ödevlerini yerine getire-bilmek. kendi kendine yeterliliğe sahip olabilmek için dikkatli hareket edebilmelidirler. Fitne ihtimaline karşı yaptırımlar, bir insan cinsinin insanlık durumunu ezip geçecek boyutlara uzaulmamalıdır. Zaten Kur'an. in-sanların netisierini düzelterek fitneden kaçınmalan için

    8. Bkz. A. Michel, Feminizm, Kadın Çevresi Yayınlan., sf. 52, 64. 9. 13kz. Monıgomary W aıt, Islam Avrapa'da Marmara Vniversitesi nahiyat Fa.k:Uitesi Vakfı Yayınlan, sf. 56 58. 10. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. Hüseyin Hatenıi, Kadın lblis Aracı ımdır? Kadının Çıkış Yolu, ·Ilahi Hik.mette Kadın,

    sf. 160-166, lşareı Yayınlan. 11. 13kz. Hayreııin Karaman ile Söyleşi, Nida Ilahiyat Dergisi, Şubat-Mart 91 sayısı.

    Islami Araştırmalar, Cilt; 5, Sayı; 4, Ekim 1991.

  • CIHANAKTAŞ

    ölçüleri ve yaptırunları belirlemiştir. Kadında Isıarnı örtü, cinsel özelligine bağlı olarak toplum içine ge-reğince çıkabilişinin ölçüsü olmuştur. Ve zaten örtünün varlığı, kadının toplum içindeki varlığıyla tanımını bul-maktadır. Bir başka ifadeyle, örtü olgusu zaten özünde toplumsal olanla ilgilidir.

    Gerçi İsrailiyat kökenli olduğundan kuşku rlu-yulamayacak kimi menkİbelerde ne kadar örtülü olursa olsun, "toplumun selameti ve kendisinin de haynna ola-cağı üzere" kadının sokağa çıkmaktan kaçındırılması; mümkün olduğunca da en iç odalara kapalılması öğütlenir. Hicap ve iffet gibi erdemler kadın için, varlığını mümkün olduğunca kamufle edişle, unutturuşla eş an-lamlı tutulur. Ve öyle olur ki, olağan ifadelisesiyle na-ınahrem.in duyabileceği bir ortamda meramını anlatışı bile, fitneye yol açacağı endişesiyle haramdan sayılır.12

    Gerçi çok zaman kimi müslüman kadınlar da, ta-rihsel ve toplumsal şartların kendilerini mahkum kıldığı geri planda bu edilgenleştirilmiş kadın kişiliğirıi if-fetli ve talcvalı lslam kadını olma adına hararetle savunmuşlardır. Kuşkusuz bunun en çok görülen ne-denlerinden biri, İslaıni' duyarlılı.k:tır; Allah'ın emirle-rine sorgulamadan teslim olmaya sevkeden iman düşüncesidir. Oysa, Malik Bin Nebl'nin deyişiyle, iman, sosyal görevler unutulup bireysel bir endişe hali-ni aldığında yeryüzündeki harekete geçirici ve itici ta-rihsel mesajı son bulur. Ancak, bu kabulleri hazırlayan daha önemli bir nedenin kadınlardaki bilgi, bilinç ye-tersizliği ve öğrenip araştırma imklinlarının kıtlığı ol-duğu da bir gerçektir. Bu yüzden cinslerinin kusurlu, fitne ve fesat membaı olduğunu zaman zaman talcva adına savunan, bu bağlamdaki menkibelere dini bir veedie teslim olan; bu yüzden kadınlara tahsil görmeyi, 1slam1 ilkelere dikkat edilerek de olsa ev dışında çalışmayı ve hatta rızk.ı için para kazanmaya uğraşmayı, va-tandaş olarak seçme ve seçilmeyi uygun bulmayan; on-lara kocalarına (yoksa babalarına) kayıtsız şartsız itaati vazeden kadınlar az değildir.13

    Gerçi, bütün öğrenme ve anlama imkanıarına rağmen kadınlara ilişkin aşağılayıcı ve cinsellikle sınırlayıcı, yoğun bir cinsel kimlik yükleyici toplumsal ve kişisel tanımlamaların giinümüzde modernlik, ilericilik adına da sürdürilldü~ü ve belirleyici olduğu düşünülürse; modernizmin tahribatlarına karşı bir savunma psi-kolojisi içindeyken dışanya olduğu kadar kendi kendini tartışmaya da kapalı cemaatlerde bu kabullerin sür-dürülegelişi daha bir anlaşılır hale gelmektedir. Hem, Prof. Hatemi'nin yerinde tesbitiyle, "Bir adama kırk gün deli dersen deli olur misali, ön yargılarla şartlanmış

    255

    yanlış eğitimin sonucu kadınlar bizzat 'İblise daha ya-kın olma' yalanını benimseyip kabullenir ve cinsiyetle-rini haksız yere suçlar, cinsel özelliklerinden utanır hale gelebilirler." 14

    KADINLARA İLİŞKİN UYDURMA

    HADISLER VE KISSACILIK

    Hz. Peygamber'in sağlığında pek görülmeyen ha-dis uydurmacılığı, sonraki dönemlerde birçok neden ve vesileyle artarak ve çeşitlenerek devam etmiştir. Bu ne-denler arasında fırka, mezhep ve kabilesini savunmak; milliyetçilik duygusu, kişisel çıkar temini yanında; ls-lam'a düşmanlık kadar bu dine hizmet etme sanısı da rol oynamıştır. Kadınlara ilişkin uydurulan sözlerin de çoğunlukla "kadınları toplumun fımesinden, toplumu da kadınların fimesinden koruyup gözetme" gibi amaç-lara matuf oluşlan muhtemeldir. Ancak, sebebi her ne o!Uf$a olsun. hadis uydurmayı normal karşılayan kim-selerin kapasitesi ve manuğınca masiahat sayılan ifa-deler, kadınlan eksik ve kusurlu, fesada yol açacak ve erkekleri yoldan çıkarmak için şeytana yardımcı olan insan cinsi saydıran; bu yönleriyle de İslam'ın evrensel ve ebedi mesajını bulandıran, İslam'a yapılan saldınlarda yoğunlukta kullanılan dayanaklar olmuşlardır.

    Bu sözlerden, dindarlık adına veya İslam Dini'ni suçlamak ÜZere yaygınlıkla kullanılan birkaç örnek, şunlar:

    Kadınlan Allah-u Teala geride bıraktığı gibi siz de geride bıralcn}5

    Kadınlara itaat, nedamettir. ı6

    Kadınlann akılları, şehvetlerindedir. ı7

    Genellikle bu tür sözler ilim sahiplerince eleştiriimişlerse de; bu eleştiriler, zorlaştıran ve çirkin ifadeli bu sözleri şaşılacak bir çabuklukla ve teslimiyetle, ha-dis ilmirtin inceliklerine hiç dikkat etmeden benimse-yen geniş kitlelere ulaşamamıştır . Örneğin İbn Hazm, "Insanın insana secde etmesi caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim." mealindeki hadisi, "ravisi Şerik b. Abdillah, müdellistir, münker hadisleri zayıf ravilerden alır, onların adını gizleyerek güvenilir ravilere nisbet eder" diyerek, cerhetmiştir. lbn Hazm, Hz. Ayşe'den nakledilen, "Kadın üzerinde en fazla hakkı olan kişinin kocası, erkek üzerinde en fazla hakla olan kimsenin ise annesi oldugu"na dair hadisi reddederken de şöyle der: "Ebu Utbe, (hadisi rivayet eden şahıs) meçhuldür, onun kim olduğu bilinıniyor.

    12. Bu konuda ilginç bir örnek, benzeri bir yaklaşımla, gazetelerde yer alan kimi ilanlara veya düğün davetiyelerine evlenecek Jc-zın adının yazılmayışıdır.

    13. Bu konuda bir değerlendirme için bkz. Umit Aktaş, Kadının Toplumsal Konumu, Bu Meydan Dergisi, Ocak-Şubat 19921. 14. Kadının Çıkı; Yolullahi flikm_eııe Kadın, Işaret Yayınlan, sf. 161. 15. Aliyy1-Kari, Zayıf Hadisleri Ogrenme Metodu, sf. 34. 16. A.g.e. sf. 80. 17. A.g.e., sf. 82.

    Journal of lslamic Reseo.rch Vol; 5, No: 4, October 1991

  • 256

    Üstelik Kur'an ve sahih hadis, böyle bir hükmü geçer-siz kılmaktadır." ıs

    Anlamı ve üsJubu itibarıyJa kuşku uyandıragelmiş "hadis" lerden bazıları da şunlar:

    Kadınlara danışmak lazım ve dediklerinin aksini yap-mak lazım. ı9

    Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinieri diliyle silerse, yine de ona karşı teşekkür etmek vazifesini eda etmiş sayılmaz.20

    Cennete muttali oldum (bakimı). Gördüm ki, cennet ahalisinin en azını kadınlar teşkil ederler. Bu durum

    karşısırıda sordum: -Kadınlar nerede? Cennet hazini bana şu cevabı verdi: Onlan iki kımnzı, yani altın ve boyalı elbiseler cennetten meşgul etti. ı ı

    Uğursurluk evde, kadında ve kısrakıadır." şeklindeki,

    Ebu Hurcyre'nin rivayet ettiği meşhur hadis'e ise,

    Hz. Ayşe duyduğu zaman itiraz ederek şunlan söyle-miştir: "Kur'an'ı Ebu'!- Kasım'a indircnin hakkı için, bu hadisi aktaran yalan söylemiş. Rasul (S) ancak

    şunu dedi: 'Cahiliye ehli şöyle derlerdi: 1Jğursuzluk; binek, kadın ve evdedir.22

    Bu ba~lamda bir hadis ve eleştirisine ise, Mısırlı mütefekkir Muhammed Gazzall, 1989 yılı başlarmda yayınlanan ve büyük ilgi gören "Fıkıhçılar ve Hadisçi-/erin Hz. Peygamber'in Sünnetine Bakışları" adlı ese-rinde yer vermiştir. Ruhari'nin isnadıyla rivayet ettiği hadisin metni, şöyle:

    Havva olmasaydı hiçbir kadın kocasına ihanet etmez-

    di. lsrailoğullan da olmasaydı (bekleyen) et bozul-mazdı.

    Kitabının taruşıldı~ı bir açık oturumda M. Gazza-11, bu hadise ilişkin olarak şunlan söylüyor:

    Adem'e ihanet eden Havva, nasıl ve kiminle ihanet et-miştir? Bu söz tamamen Hıristiyan aleidesine benzi-yor. Ka'bu'l Ahbar'ın söylediği bu sözü, Kur'an red-detmiştir. Bilak.is Kur'an, Adern'i cennetlerı çıkaranın Havva değil, şeytan olduğunu belirtmiştir. ( ... ) Hav-va'rıırı Adem'e il:ıaneıi kesinlikle islami bir anlayış de-ğildir. Ahd-i Atik'ten kalma bir sözdür. Etin bozulup bozulmaması ise, tamamen tabii bir kanundur. Bekle-tilc!rı et bozulur. Bunun akla ve mantığa ters düştüğü aşikardır. KabulU mUmkUn değildir.23

    Yaygın bazı yanlışlıklar da,lslam'a yapılan saldırılar karşısında fevri ve derinliksiz tepkilerde ortaya çıkmakta ve kolayca ls!am'a mal edilmektedir. Ör-ne~in, yukarıda de~indi~iıniz açık oturumda yine Gaz-zall'nin belirttiğine göre, Mısır'da kimi komünist ve

    KADININ TOPLUMSALLAŞMASI VE FITNE

    feminist kadınlar Neval el-Saddavl'nin öncülüğünde aile hukuku ile ilgili kanunJann iskatını istediklerinde; bu iste~e karşı çıkan biri, "kadınlar erkekleri do~urmak için yaratıldılar" gibi bir gerekçe öne sürmüştür.

    Ayrıca, Peygamber (S) döneminde görülmeyen kıssacıhk; lslam1 ilim.lerden, bilhassa hadis ve rivayet inceliklerinden habersiz cahil kassasların kurup geliştirdiği anlamda, kadınlara ilişkin küçültücü ifadelerin dini bir vecdle yayılıp benimserunesinde önemli rol oyna-nuştır. "Din'e karşı din"in kuruldu~u bir süreçte, kıssacılık, özellikle Kur'an ve sahih sünnet karşısında çarpık duran konumlarını do~atmak ve yasallaştırmak is-teyen egemen çevrelerin ışıne gelerek teşvik görmüştür. Hasan Basri, kıssacılığın bidat oldu~unu söylemiş; İbnu Şiri" ise bu bidatı baricilerin ilidas et-tiğini kaydetmiştir. Kıssacılı~ı Muaviye'nin ilidas et-ti~i de kaydedilmektedir. Kıssacılarla ilgili olarak da şu özellikler sayılır: UmumiyetJc kıssacılar, ls!anıl ilim-lerden, bilhassa hadis ve rivayet inceliklerinden haberi olmayan cahiJJerdir. Mübalağacılardır ve normal aklın kabul ederneyeceği ölçüsüz masallar anlatarak halkı eıra.flarına toplamayı başarmışlardır. Halk tabakası, ls-lam alimleriyle kıssacılar arasında cereyan eden mücadelede genellikle kıssacılann tarafını tutmuşlardır.24

    İşte, uydurma veya Peygamber (S) in konuşmalarından yanlış aktanlan hadislerin yanında; mantık ve anlam itibaoyla çirkin ve zorlayıcı, Kur'an alıkamma ve sahih sünnete aykın da olsa halk içinde dini bir has-sasiyetle ve teslimiyetle kabul görerek yaptınm gücüne sahip olan kıssalar, kadına u~ursuzJuk ve aşa~ıJama at-feden anlayışları besleyip desteklemiştir. Bu lossalarda genellikle kadının zihinsel yeıersizli!i ve akılsızlı~ı. iradesizli~i ve güvenilmezliği, nankörlü~ü ve kadirbil-mezli~i. cinsel açıdan zaaf içinde ve dirençsiz oluşu, gösteriş düşkünlü~ü yüzünden denetlenmesinin gerekli-li~i. okuyup yazmasının sakıncaları gibi konuların; za-man zaman edebe aykın, müstehçenliğe varan bir üslupla işlendi~i görülmektedir. Bu tür kıssa ve menki-belerin müslümanlar nezdinde yüzyıllardır muteber olan alimleriniyazarların kitaplannda kayıtsız yer edişleri ise ayrı bir problem teşkil etmektedir.

    KADININ OKUMASININ CAİZ GÖRÜLMEYİŞİ

    ls!am'a yapıJan saldınlarda, bu dinin kadınların okıımasını uygun bulmadı~ı iddiası sıklıkla kullanılır. Bunun için de Hz. Ayşe'ye atfedilen şu hadise sıklıkla başvurulur:

    18 Bkz lbn H ' KU üb . s· ' · 198

    8. azmırı t -ı ıtte ye Bakışı, Doç. Dr. Selman Başaran, Islami Artl§tırmalar Dergisi, sf. 19-20, c.2, s.6, Ocak 19. Gazali, Kimya-yı Saadet, sf. 227. 20. Gazali lhya 2, sf. 164. 21. lhya 2, sf. 164'de bu "hadis"e, "Ahmet, zaif bir senedie Ebi Ümame'den" kaydıyla yer verilmekted' 22. Bkz. ~-ahmut,Eb~ ReyYe, ~ uham~di sünnetin AydınlaJılması, sf. 225, Yöneliş Yayınlan. ır. ~· :~ ııırınctHÜadze~1ne BMır Kiytap ve Bır Aç_ık O~ıırum, lsltiJ;ıf Ara§tırmalar Dergisi, sf. 100..118, c. 5, s. 2, Nisan 1991. · evzu ıs er, . aşar Karıdemır, Dıyanet lşlen Başkanlığı Yayınlan, sf. 87-89.

    Islami Araştırmalar, Cilt; 5, Sayı; 4, Ekim /991.

  • CUIANAKTAŞ

    Kadınlan göze çarpan mevkilcre oturtmayın, yazıyı

    da öğretmeyin. Dikiş öğretin ve Sure-i Nur'u da iyi

    ö!ıretin.25

    Kadınlara okuma yazma ö~retilmemesi, onların yanlış şeyler okuyup yazabilece~i. yazı vasıtasıyla ya-bancılarla temas kurabilece~i gibi gerekçelere dayandırılmıştır. Oysa, ilim ö~renmenin hem erkege hem kadına farz oldugu bilinir. Kur'an-ı Kerim'e göre, bilenieric bilmeyenler biç bir zaman bir tutulmazlar. Ve Resul-ü Ekrem, ilim için bir yola giren kimseye Allah'ın cennet yolunu kolaylaştıraca~ını buyurmuştur. Dindarlık adına veya dindarlıgı öne sürerek kadınlara ilim yolunu ka-patmak isteyenler ise, lslam'a saldıran yarı aydınlara ve müsteşriklere hizmet etme yolundan öte gidemernişlerdir.

    örnegin müsteşrik Goldziher, yukarıda andı~ımız hadisi öne sürerek İslam tarihinde kadınlara yazı öğretme işine 'aralarında ahlaksızlığa yol açacağı' gerekçe-siyle kısıtlama getirildiğini, kadınlara yazı ögretilme-mesi konusunda resmi düzeyde talimatlar yayınlandığını savunmuştur. Her ne kadar Goldzler bu görüş ve tutumların İslam'ın temel öğretilerine uygun prensipler olamayacagıru ve zaten kadınlara yazı ögretilmesine karşı yaygın olan görüşün Şam'ın birçok bilgin kadını tarafından çürütüldügünü kaydetse de; bu konudaki in-celemesinde "Kadınlaruı işi ip egirmekıir, bunun için i/me gerek yoktur" ve "Yazı ögretilen kadın zehir/i yılan gibidir" tarzındaki halk arasında yaygınlıkla kulla-rııldığını belirttiği deyişiere itibar göstermekten geri durmarnıştır. 26

    Kadınları fime ve fesat kayna~ı telakki eden, on-lara okuma ve benzeri hakları çok gören yukarıda ör-neklerini verdiğimiz sözlerin önyargılı bir yazar için nasıl kolay ve uygun malzeme teşkil ettiginin somut ve ibret verici örneklerinden biri, İlhan Arsel'dir. Şeriat ve Kadın adlı bilimsel olmaktan uzak kitabında yazar, her türlü kitaptan rastgele derledigi deyişiere hiç bir kayıt koymadan dayanarak ve bazen de açıklamakta ye-tersiz kaldığı hadis ve Ayet-i Kerime'leri keyfınce yo-rumlamak suretiyle İslam'ın temel kaynaklarına ilişkin güvenleri sarsmak gibi bir amaç taşıyor görünmekte-dir.27

    "ISIRICI SUL TANLIK" DÖNEMLERİ İslam'ın insan ve dünya görüşünü bulandıran an-

    layışlar büyük ihtimalle, İslarrıl bilafetin saltanata dönüşmesi sürecinde, özellikle hicretin altıncı ve yedin-ci yüzyıllarında; ümmetin gerek maddi gerekse manevi açılardan düçar olduğu zaafların elverdiğince daha müsait bir kabul ve yayılma zemini buldu. Bu dönem-lerde özgüvenlerini yitiren müslüman liderler aşırı tutu-culuga saplanarak veya baskıya başvurarak konumları-

    257

    nı korumaya çalıştılar ve içtihat kapılarının kapandığını ilan ettiler. Vahiy ile aklın birbirine yabancılaştırıldığı, düşüncenin eylemden ayrıldığı, yönetimin Kur'an ve Sünnct'e uygun olarak değil de devletin çıkarlarına göre düzenlendiği bir tarihi seyre girildi. Çevresi dalka-vuklarla dolu müsrif yöneticilerle, ahlak ve davranış bakırnından cahiliye dönemini hatırlatan bir aristokrasİ oluştu. Siyasi otoriteyi kınayan kimseler ağır haskılara maruz kalırlarken, bazıları da baskıdan kurtulmak için gerçeğin özü yerine biçimsel olanı savunma veya soyut tartışmalarla yelinme yoluna gittiler. Uzlaşmacı düşüntir ve bilginler tarihi olayların çarpıtılmasına ve gelecek kuşaklara eksik, yanlış aktarılmasına hizmet et-tiler. Para yeniden en önemli güç haline gelirken, mas-lahalçılık ve hile-i şeriyye uygularnalan aldı yürüdü. Dünyaperestlik karşısında aşırı ruhbarılık eğilimleri or-taya çıktı.

    Bu arada, ümmetin gerçek deneyimleriyle, hedef-leriyle ve ihtiyaçlanyla dirsek temasını kaybeden ls-lam düşüncesi hukukta tutucu ve lafza ba~lı. Kur'an tef-sirinde ve dünya görüşünde tahminci (speculative), ahlak ve siyasette dünyaya de~er vermez, tabii bilim-lerde ise batınİ hal aldı. Böyle bir ortamda büyük düşünür, hukukçu ve veliler, siyasi otorite ve eyleme çok aşağılık, liksinilecek ve kaçınılacak bir şeymiş gibi tepeden ve uzaktan baktılar. Önce dünyaya karşı dire-niş, sonra da onu tamamen red, faziletin ilk şartı oldu. Ümmet, Hz. Peygamber (S)'in hayatında yüce örneğini verdiği kişisel değerlerle kamu değerleri arasındaki dengeyi kaybetmiş hale geldi. 28'

    Müslümanların çoğu bu ortamda, lslam1 kavram-Iara ve tutumlara yabancı!aşrruşlardı. Sözgelimi Ayet-i Kerirnelerde ve hadislerde övülen tevekkül, zihinleri felce uğratan bir acizlikle ve inziva övgüsüyle tefsir edilmiş; böylece, yığınlara dindarlık ve takva adına yoksulluk, tutsaklık ve kölelik yolları açılmıştı. Miskin-lik ve tembellik (dünya nimetini geri çeviriş tavrı ola-rak) neredeyse erdem sayılırken; sorgulama, sorma, tar-tışma ruhu ağır yaralar almıştı. Bütün bunlar İslam adına yapılıyor; bu gidişatı eleştirenler ise yine lslam adına egemen çevreler tarafından suçlanarak, zamanın en itici ve mahkum edici sııfatlarıyla darngalanıyorlardı.

    lşte böyle bir ortamda, örfün belirledigi kadarıyla bile müslüman kadının durumu, İslam'ın Kur'an var ol-dukça hiç bir zaman bütünüyle gözardı edilemeyecek değer ve ilkelerinin büyük katkısı ve koruyuculuğuyla, zamandaşı batılı ve doğulu kadınların ekonomik, poli-tik ve sosyal durumlarından daha kötü de~ildi. Ancak, Kur'an'ın bizatihi muhatap olduğu müslüman kadın, bu dinin kendisine nasıl bir yer biçtiğini artık güven uyan-

    25. Ramuz ei-Ehadis C.2, sf. 480. 26. Bkz. Islam'da Eğitim, Ignaz Goldzi.hcr, lsllımi ArQ§tırmalar, sf. 90-91, C.2, S.7, Mayıs 1988. 27. llhan Arsel, Şeriat ve Kadın, 1987lsıanbul; Arsel'in kitabını clcştiren Ali Bulaç'ın "Peygamber' e Göre Kaıhn Uğuı:suz mu" başlık

    lı yazısı için de; Kitap Dergisi, Mayıs 89, sayı 27. 28. Bkz. I. Faruki, Bilgininlslamile;tirilmesi Risale Yayınlan, sf. 58-59.

    Journal of lslamic Research Vol; 5, No: 4, October 1991

  • 258

    dı.nnayabilen aracılıklarla öğrenmeye başlaıruştı. Kura-ni ruhla uyuşmayan, çalaşmayan bir anlayış; mü!'Eiman kadını hurafelerin belirlediği gibi yeniden cahiliyenin karanlıklannda tanımlamak istiyordu. Te-baaya hHafet vesayetl adına yaklaşan saltanat gele-neği, aile Içine de erkeğin kadına vesayetl adına, dayatmacı ve buyurgan bir hiyerarşi anlayışını meşrulaştırmıştı. Sonuç olarak Hz. Peygamber'in (S) risa-letiyle yeniden 'cahil ve unutkan insanlığa haliriatılan kadının insani hak ve ödevleri, bir kez daha "istismar ve fıtne ihtimali" öne sürülerek sınırlandırılmış; böy-lece kadının Kur'an'la ilişkisinin yokolmaya gittiği; aile içinde Kurani İstişare anlayışı yerine tek taraflı vesaye-tin hakimiyet kazandığı, eşierin birbirlerine "dost, arka-daş ve yardımcı" olacak yerde "efendi-kul" olduklan bir sürece girilrnişti.

    İSLAM DEVRİMİ'NİN HATlRLATilGI Ancak. pek çok açıdan bir "dönüm noktası" sayı

    labilecek yüzyılırnız; sömürgecilere ve işgalcilere kar-şı savaş veren müslüman halklarda izlendiği üzere, müslüman kadınların yeniden dolaysız olarak tarih sah-nesine çtkmalarına tanık oldu. Yüzyılın başlarında Ana-dolu'da; sonraları Kuzey Afrika'da kadınlar, erkeklerle birlikte sömürgeci ve işgalci düşmaniara karşı verilen bağımsızlık ve direniş savaşianna katıldılar. Bu arada yüzyılın ikinci yarısında bütün dünyada İslami hare-ketler, dünyaya egemen güçler haline gelen kapitalist batı ve komünist doğu'nun meydan okwnaları karşısında müslümanların varlıklanyla hesaplaşmaya girerek özkaynaklarına yönelişleriyle canlandı. İslami hareket-ler pratik olarak despotluğu, sömürgeciliği, yenilenen yöntemlerle sömürgeciliği besleyen materyalist ideolo-jileri ve bu ideolojileri temel alan ekonomik, zihni sis-temleri sorgulamaya başladılar. Bu arada, mevcut İslaı:ıll/geleneksel pek çok kabulün, temel İslami kaynak-ların ışığında yeniden ele alındığı görüldü.

    Bu süreçte, 1979'da gerçekleşen İran İslam Devri-mi, pek çok şaşırtıcı özelliği yanında bir de kadın kitle-lerinin önemli rol üstlendiği bir devrim özelliğine de sahip oldu. Kadını, İslam Dini adına "fıtne unsuru" veya "şeytanın okianndan bir ok" sayma tutumunu ve yine İslam Dini'ni kadını evlere ve erkeklere mahkum ettiği kanısına sahip herkesi şaşırtan bir üslupla, devri-min öncüsü Ayetullah Humeyni, kadınların toplumda-ki yerlerine ilişkin olarak şunlan söylemişti:

    Kadınlar Islam toplumunda özgUrdUrler ve liniversite-lere gimıeleri, dairelerde çalışmaları, Meclis' e girme-leri hiç bir şekilde önlenemez. Önlenmesi gereken şey ahlaki fesaınr; bu hususta da hem erkek hem lca-dın aynı muameleye tabi tutulurlar. Fesat, her i.lci ke-sime de haramdır ve Islam nizanunda kadın, erke~n sahip oldugu tahsil hakkı, çalışma hakkı, mülkiyet

    KADININ TOPLUMSALLAŞMASI VE FlTNE

    hak.lo gibi tüm haklara sahiptir. Erkek hangi haklara sahipse kadın da onlara sahiptir. Ama, kimi i şler var-dır ki fesada süıüldemesi ihtimalinden dolayı erkege haramdır. Aynı şekilde kimi ~ler de vardır ki fesada süıüldediği için kadınlara haramdır. Islam erkek ve kadının insani yapısını muhafaza etmek ve lcadının oyuncak haline gelmemesini sağlamak isıemiştir.29

    Kadıniann lslaınl örtü ile sosyal faaliyetlere katı-labileceklerini bildiren Ayetullah Humeyni,

    Biz hareketimizi kadınlara emanet edilmiş biliyoruz. Erkekler kadınlarla birlikte sokaklara döklllilyorlardı . Kadınlar erkekleri teşvik ediyorlardı ve önsallarda idiler. Kaclın şeytani gilçleri yenilgiye ugratan böyle sarsılmaz bir kuvveıtir. 30

    FUNDAMENT ALİZM MESELESİ Ne var ki, baştan sona bir mücadele olan şu imti-

    han dünyasında inancıyla yaşantısının prati!tini bütünleştirme çabası içinde olan müslüman kadının "mücadeleci ve direnişçi" tutumu, İslami degerierin savunusu adına "fundamentalizm" diye nitelendiri-lerek kınanabiliyor da.

    Tesettürlü öğrencilerin, kendilerine konulan ya-saklar karşısında okwna taleplerini dile getirişlerini "mücahidelik değil şerirelik" olarak niteleyen ülkemiz muhafazakar yazarlan bir yana; Seyyld Hüseyin Nasr gibi, Batı'da İslam'ın ifade edilişinde söz sahibi ve kuşkusuz sahasında takdir edilen bir cntcllcktüclin de müslüman kadınların mücadeleci tutumlarını "funda-menta!izm" eleştirisi kapsamında yerdi ği görülmektedir.

    Modern Dünya'da Gelenekselislam adlı kitabında Nasr, İslam tarihi boyunca Fas'tan Malezya'ya kadar, İslam'ın nesnelerin tabiatlanyla tenasubunu öngören, böylece kadının asli tabiatı ile uyum içinde kadınlığı ve büyük bir güzelli!ti simgeleyen bir layafet çeşiılili!ti oluştuğunu; sonralan ise, kadınlan batılı kıyafete bürüyen modernisı değişikliklerin geldiğini kaydede-rek; günümüzde müslüman kadınların giyim-kuşamlarında başgösteren değişikliklerden şöyle yakın

    maktadır:

    Şimdi ise, bazı yerlerde kadınların başlarına bir bez geçirip, ellerine makinalı tüfek vererek, İslam'ın her zaman öngördilğil kadın fıtratının yansıması olan le-tafetini gözardı eden "fundamentalist" veya selefi akım ortaya çıkmıştır. Hangisinin Allah'ın hoşuna gi-decegi gerçekten bir merak konusudur. Bablı layafe-tiyle evinde ibadet eden kadın nu, yoksa Islam'ın özde kadınlıkla özdeşleştirdiği zerafet ve incelikten yoksun ve hatta namazını ceınaatle kıldılı zaman bile içinde kin ateşi yanan, lslamili~ başına örttUğU bezde bulunan eli silahlı devrimci .Icadı n rm-f 1

    Nasr'ın. benliğini ayakta tutan değerleri, ailesi ve yurdu saldınya uğrayan müslüman kadınların direnişçi tutumunu haksızca ve adeta batılı bir ağızia 'fundamen-

    29. 1ran Islam Cumhuriyeti Ankara Kül tUrevi'nin 1987 Şubatı'nda Kaclınlar GilnU için yayınladıgı broşürden. 30. Sözleriyle Hatt-ı İmam, Endişe Yayınlan, sf. 105, Ankara 1991. 31 . Modern Dünyada Geleneksel Islam, sf. 27, Insan Yayınlan, 1989.

    lslômf Araştırmalar, Cilı; 5, Sayı; 4, Ekim 1991.

  • ClHANAKTAŞ

    talizm' olarak dc~erlendirişi; İslam' ı salt bir kültür nes-nesi, en fazla şekilleri önem kazanan bir görenek olarak görme temayülünü haurlatıyor. Çocuklarının kemikleri siyonistlerce kınlan Filistinli anaların, son on yılda sa-yısız şehit veren İranlı ve Afganlı kadınların savaş tüccarlanna ve saldırganlara kin duymak yerine gül uzatmaları mı beklenmeliydi? Savaşın ve muhacirli~in getirdi~i mahrumiyct ortamlannda -ki, bu ortamlarda nasıl yaşanıldı~ı ve neler hissedildi~i herhalde içinde yaşanılmadan kolayca kestirilemez, hangi zerafet ve Jetafetten söz edilebilir? Bir bez parçasıyla da olsa, en olumsuz şartlarda tesettüre dikkat edilmesinin, "kutsal gelenek" adına ancak takdirle karşılanması beklenme-lidir. Ayrıca, bu yüzden eleştirilen kadınların, müslüman toplumlardaki giyim-kuşamlardaki mo-demisı belirlemelerden en az etkilenenler olduklan da bir gerçektir. Geleneksel bir tarz olarak de~il de İslami bir emir olarak tesettürü benimseyişleri ise, kuşkusuz, az çok bilinç faktörünü devreye sokaca~ı için, Allah'ı (C.C.) hoşnut kılacak bir gelişme sayılmalıdır.

    Ça~ıınızda moda kanalıyla kitlelerin tüketim alışkanlıklarını yöneten, yerel kültürleri zaman zaman pek az dirençle karşılaşarak yok eden. kapitalist emperyaliz- . me, modemisı ya~maya en anlamlı muhalefeti, 'bir bez parçası'yla da olsa, çevresinde öyle gördü~ü veya ya-kıştı~ı için de~il, Allah'ın emri bilip de bilinçli olarak örtünen müslüman hanımlar üstlenrnişlerdir. Unutma-malı ki, salt biçime önem vermekle kalan gelenekselci-likle bu muhalefeti geniş planda sürdürmerıin ve derin-leştirrnenin, pek çok de~erin yanında İslaml/geleneksel giyim tarzlarını korumanın oldukça güçleşti~i; batı kaynaklı modanın geniş yı~ınlarca bir din gibi benim-sendi~i bir zamanda yaşamaktayız. Modernizmin İslami de~erleri ve müslümanların dirençlerini yok etme çabalarına karşı çıkabilecek ve otantik kültürel üretimi yeniden elde edecek bir lslami muhalefetin, müslüman kadınların toplumsallaşmasına ve etkin roller üstlen-melerine her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Ve modernizm karşısında neredeyse soyutlaşan bir gele-nekçilik anlayışıyla de~il. Kur'ani vahiyle, nahi öweti ile durulabilir ... nahi ö~retiye uygunluklan ölçüde gele-

    259

    neklerin de bu karşı duruşta önemli oldu~u, korunup gözetilmelen gerekti~ yadsınamaz. lslam kültürü, böl-geci ve dar görüşlü de~ildir; degerierin yönlendirme-sine tabidir ve bu de~erlerin evrenselli~ esastır.32

    IGmlik mücadelesi veren müslümanların ve daha özelde müslüman kadınların olumsuz anlamda "mo-demist" ve batılı bir a~zla "fundamentalist" diye nitel-enişleri, kimi bakımlardan geçmiş zamarıların "fitne ve fesad" ba~lamındaki yaftalayıcı suçlamalarını çagnştırmıyor de~il. İslam'ın ve müslümanların güncel mese-lelerine samirniyetle kafa yoran, İslam aleminin kültürel, ekonomik ve siyasal ba~ımsızlı~ıru talep eden, kısacası "siyasal bir tavır" içinde görünen müslümanlar bu tür muglak suçiamalara yalnızca batılılar ve batıcılar tarafından de~il, nicedir kimi müslümanlar tarafından da ve genellikle "gelenek sa-vunusu" adına maruz kalıyorlar .. (Ne yazık ki gelenek, modernizm ve özellikle yaygınlıkla 'radikalizm' yerine kullanılan fundamentalizrn kavramlarının içeriklerini tartışmak yazımızın boyutlarını aşıyor.)

    Kısacası, kadınlara ilişkin "fitne vesilesi olma-lan"nı andıran ve sonuç olarak kadın cinsini edilgin-leştiren söylem, İslam Ö~retisi ile tezat teşkil eden ve zaten bu dinin mahkum ettigi bir mahiyete sahip bu-lunmaktadır. Gelenek ve din savunusu adına bu söyle-mi savunmak veya dowulamaya çalışmak, ancak ls-lam düşmanlarının işine yararnakla ve müslümanlara zarar vermektedir. Miislüman kadının toplwnsallaşması sorunu, hala geniş açıklamalar bekleyen bir özelliite sa-hiptir. Oysa, kadınlı erkekli bütün müslümanların ak-tivitelerine büyük ihtiyaç duyulan bir zamanda yaşıyoruz. Dünya ve insarıl.ık lslam'a; bilinçli, samimi ve gayretli müslümanlara her zamankinden daha çok muh-taçtır. Müslüman kadınlar İslam'ın onları nasıl tanırnladıgını güvenilmeyen aracılıklardan bagımsız olarak ög-renme imkanlarına kavuşmuşlardır. lsla.ml kimli~inin farkında olan müslüman kadını İslami öweti'nin dile-digince topluma katmayı/kazandırmayı hedefleyen yak-laşırnlar ne fitne ve fesada yol açan, ne de "moder-nist" etki ile açıklanan tutumlar olarak kabul edilebilir.

    32. Nasr'ın gelenekçilik anlayışının kapsamlı leştirisi için bkz. Ali Bulaç, Gelene~n Manipülasyonu/Din ve Modernizm, sf., 238-240, Endtl}Us Yayınlan; "Gelenek" Uzerine ilginç bir dej!erlendirme için de bkz; Perviz Manzur, /Mahkum Bir Dünyada KUl-tlirel Ba~ıılık Mümkün mü?/ lslıım ve Batı sf.65-66, Insan Yayınlan, 1990.

    Journal of lslamic Research Vol; 5 , No: 4, October 1991