t.c. ankara Ünİversİtesİacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/286/578.pdf · t.c. ankara...
TRANSCRIPT
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ
ANABİLİM DALI
KAMUOYUNDA KORE SAVAŞI
Yüksek Lisans Tezi
Gazi Doğan
Ankara-2004
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ
ANABİLİM DALI
KAMUOYUNDA KORE SAVAŞI
Yüksek Lisans Tezi
Gazi Doğan
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Yaman
Ankara-2004
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ
ANABİLİM DALI
KAMUOYUNDA KORE SAVAŞI
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Yaman
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
........................................... .....................
........................................... .....................
........................................... .....................
........................................... .....................
........................................... .....................
Tez Sınav Tarihi ...........................
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ ............................................................................................................. iii
KISALTMALAR............................................................................................... v
GİRİŞ .................................... ………………………………………………….1
I. BÖLÜM: KORE SAVAŞI ............................................................................ 8
1.1. KORE SORUNU.................................................................................. 8
1.1.1. II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ .................................................. 8
1.1.2. II. DÜNYA SAVAŞINDA......................................................... 9
1.1.3. II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI................................................ 9
1.2. KORE SAVAŞI.................................................................................. 13
1.3. TÜRK TUGAYI’NIN KURULUŞU VE SAVAŞLARI ................... 27
1.3.1. TUGAYIN KURULUŞU ......................................................... 27
1.3.2. KUNURİ SAVAŞI .................................................................. 34
1.3.3. KUMYANGJANG-Nİ SAVAŞI ............................................. 40
1.3.4. TÜRK TUGAYI AÇISINDAN KORE SAVAŞI’NIN
SONUÇLARI .......................................................................... 43
II. BÖLÜM – TÜRK TUGAYI’NIN KORE’YE GÖNDERİLME
KARARI VE TEPKİLER ........................................................................... 44
2.1. KORE SAVAŞI’NA İLK TEPKİLER............................................... 44
2.2. HÜKÜMETİN KORE’YE ASKER GÖNDERME KARARI VE
TEPKİLER ....................................................................................... 53
2.2.1. İKTİDARIN BAKIŞ AÇISI……………………………........54
2.2.2. MUHALEFETİN BAKIŞ AÇISI……………………………57
2.2.3. DİĞER KURUMLARIN BAKIŞ AÇISI……………………61
2.3. KORE’YE ASKER GÖNDERME KARARI HAKKINDA
HÜKÜMETE GENSORU................................................................ 70
2.4. TÜRK TUGAYI’NI KURULUŞU VE KORE’YE
GÖNDERİLMESİNE TEPKİLER................................................... 77
2.5. SAVAŞ BOYUNCA KAMUOYUNUN TEPKİSİ. .......................... 80
2.6. DIŞ BASINDA KORE SAVAŞI. ...................................................... 94
III. BÖLÜM –KORE SAVAŞI PARALELİNDE TÜRKİYE-NATO
İLİŞKİLERİ...................................................................................... 96
3.1. KORE SAVAŞI ÖNCESİ. ................................................................ .96
3.2. KORE SAVAŞI SIRASINDA VE SONRASI............................... ..100
3.3. DIŞ BASINDA TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ ... ........................ 123
SONUÇ................. ......................................................................................... 128
ÖZET.......... ................................................................................................... 130
SUMMARY................................................................................................... 131
KAYNAKÇA................................................................................................. 132
ÖNSÖZ
Kore Savaşı, II. Dünya Savaşı sonrası oluşan süreçte süper güç olma
iddiasındaki ABD ve Sovyetler Birliği’nin sürdürdükleri soğuk savaşın sıcak
savaşa dönüşmesinin diğer adıdır. Kore’nin jeopolitik önemi iki devletin
burasını neden ciddiye aldıkları hakkında yeterli ipucu vermektedir. Savaş,
Türk Hükümeti ve kamuoyunca da dikkatle takip edildi. Türkiye’nin
geleceğini ve emniyetini Batı Bloku’nda gören Demokrat Parti Hükümeti
savaşı bu mantıkla algıladı. Batı Bloku’nun en önemli savunma sistemi olan
NATO’ya girebilmek için birtakım fedakarlıklarda bulunmak gerektiği
bilincindeki yeni iktidar, bu amaçla Kore’ye 4500 kişilik bir tugay gönderdi.
Hükümetin aldığı karar kamuoyunda büyük yankı buldu. Basın, sivil toplum
örgütleri, siyasal partiler, öğrenci dernekleri, askeri makamlar konu hakkında
çeşitli tepkiler ortaya koyarak bu önemli kararı etraflıca aydınlatmaya
çalıştılar.
Tezin giriş bölümünde II. Dünya savaşı sonrası dünyadaki ve
Türkiye’deki önemli siyasal değişmeler üzerinde durulmaktadır. Bu
dönemdeki soğuk savaş olgusu, Sovyetler Birliği’nin Türkiye üzerindeki
baskısı, Truman Doktrini, Marshall Planı, NATO’nun kuruluşu ve
Türkiye’deki yeni siyasal yapı bu bölümde değerlendirilmektedir.
I. Bölümde Kore sorununun II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında
aldığı şekil, Kore Savaşı’nın geçirdiği evreler ve Türk Tugayı’nın savaşları
üzerinde durulmaktadır.
II. Bölüm kamuoyunu baz alarak savaşın Türkiye açısından genel
çizgilerini ortaya koymaktadır. Hükümetin Kore’ye asker gönderme kararına
iktidarın, muhalefetin ve diğer kurumların farklı bakış açıları
değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Hükümete açılan gensoru, savaş boyunca
basının yaklaşımı ve dış basının tepkileri de bölümde ele alınmaktadır.
III. Bölümde Türkiye’nin Kore Savaşı’na katılmasındaki en büyük
etken olan NATO’ya giriş çabalarına yer verilmektedir.
Savaşın askeri boyutunda cephedeki komutanların anıları ve
Genelkurmay Başkanlığı’nın hazırlattığı kitaplar önemli bir kaynak işlevi
görmüştür. Kamuoyundaki hassasiyetleri göstermesi bakımından basının
önemi yadsınamaz. Doğal olarak tezdeki kaynakçaların büyük bir kısmını bu
kaynaklar oluşturmaktadır.
Son olarak bu tezi hazırlarken bana yol gösteren ve her türlü yardımı
esirgemeden yapan tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin YAMAN’a
teşekkürleri bir borç bilirim.
GAZİ DOĞAN
ANKARA,2004
KISALTMALAR
A.B.D. : Amerika Birleşik Devletleri
a.g.e. : adı geçen eser
a.g.m. : adı geçen makale
NATO : Kuzey Atlantik Savunma Paktı
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
GİRİŞ
Yakın siyasi tarihteki en büyük savaşlardan bir tanesi olan II.
Dünya Savaşı gerek nedenleri ve gerekse sonuçları bakımından dünya
siyasetini derinden etkilemiştir. Mihver Devletleri; Nasyonal Sosyalist
Almanya, Faşist İtalya ve Militarist Japonya’nın bir tarafta yer aldığı savaşın
diğer tarafını Müttefik Devletler; ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği
oluşturmuştur.1
II. Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin başında I.
Dünya Savaşı sonrası imzalanan barış antlaşmalarının yenik devletlere
yüklediği ağır koşullar sonucu bu devletlerde oluşan ekonomik ve siyasal
istikrarsızlığın yol açtığı bunalımlar gelmekteydi. Öncülüğünü Almanya’nın
yaptığı faşist akımlar bu bunalımlar sayesinde güçlenmişlerdi. 1933’de
iktidara geçen Hitler, Almanya’yı Milletler Cemiyeti’nden çıkararak mevcut
statükodan rahatsızlık duyduğunu ve bu statükonun değiştirilmesi gerektiğini
savunmaktaydı. Hitler’in savaş öncesi attığı en önemli adım, Versay
Antlaşması’nın silahlanmayla ilgili hükümlerini tanımadığını 1935’de resmen
açıklamasıydı. Almanya gibi benzer revizyonist kaygılar taşıyan İtalya’nın
1936’da Etiyopya’yı işgali ve bu işgale karşı herhangi bir yaptırımın
uygulanamaması dünyadaki tansiyonu iyice arttırdı. Bir diğer revizyonist
hareket ise 1937’de Çin’i işgal eden Japonya’dan geldi ve böylece Mihver
Devletleri’ni oluşturacak olan üçlü birlik kurulmuş oldu.2
Almanya 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırarak savaşı
başlatmış oldu. Müttefik Devletlerden İngiltere ve Fransa 3 Eylül’de
Almanya’ya savaş ilan etti. Almanya üstün kuvvetleriyle kısa sürede Polonya,
Hollanda ve Belçika’yı işgal ederek Fransa üzerine yürümüştür. 10 Haziran
1940’da Almanya’nın kesin galibiyetinden üzerine Fransa Hükümeti Paris’ten
ayrılmıştır. Aynı gün İtalya da İngiltere ve Fransa’ya savaş ilan ederek
Almanya’nın safına katıldı. Yeni Fransa Hükümetinin 16 Haziran 1940’da
istediği ateşkes 22 Haziran’da imzalanarak yürürlüğe girdi. Fransa’nın
mağlubiyetinden sonra General Charles de Gaulle Özgür Fransa hareketini
başlattı. Batı Avrupa ve Balkanlar’da istediği sonucu aldığına inanan
Almanya bu kez daha önce Saldırmazlık Paktı imzalamış olduğu Sovyetler
Birliği’ne saldırdı. Almanya 22 Haziran 1941’de başlattığı saldırıda önemli
kazanımlar elde ettiyse de hiç ummadığı bir direnişle karşılaştı.3
1939-1940 yıllarında Çin’i işgale devam eden Japonya
Müttefiklerin Almanya ile uğraşmasından yararlanarak Çinhindi’ne de
1 Fahir Armaoğlu, 20. y.y. Siyasi Tarihi (1914-1995), Alkım Yayınları, İstanbul, 1995, s. 361 2 a.g.e., s. 335-358 3 Coşkun Üçok, Siyasi Tarih Dersleri, Ankara, 1957, s. 358-367
saldırdı ve bu durum 1941 yazından sonra Japonya’yı Uzakdoğu’da stratejik
dengeleri tehdit eden bir güç konumuna yükseltti. Tehditten en çok rahatsızlık
duyan devlet ABD oldu ve sorunu diplomatik yollardan çözme girişimlerinin
başarısızlığı iki devleti karşı karşıya getirdi. Japonya’nın 7 Aralık 1941’de
gerçekleştirdiği Pearl Harbor Baskını ile ABD’nin Pasifik Donanması’na
büyük darbe indirmesi ABD’nin Müttefikler safında savaşa girmesine neden
oldu ve savaşın seyri değişti. ABD’nin 1942 Temmuzunda başlattığı
hücumlar sonucu Japon ilerleyişi durduruldu ve Ocak 1943’den itibaren
Japonya geri çekilmeye zorlatıldı.4
Müttefik kuvvetlerin 6 Haziran 1944’de gerçekleştirdiği
Normandiya Çıkarması Almanların Fransa’dan ve Batı Avrupa’dan
çıkarılmasını öngörüyordu ve bu hedef doğrultusunda 24 Ağustos’ta Paris’e
girildi. 1945 yılına gelindiğinde Mihver Devletleri için artık durum hiç de
parlak değildi. Müttefiklerin 23-24 Mart 1945 gecesi başlattıkları büyük
saldırı Alman birliklerinin hızla bozulmasına neden oldu ve 25 Nisan’da
Berlin kuşatıldı. Hitler 30 Nisan’da intihar etti. Böylece Avrupa’daki savaş 8
Mayıs 1945’de resmen sona erdi. Uzakdoğu’daki çarpışmalar da ABD’nin 6
Ağustos 1945’de Hiroşima’ya, 9 Ağustos’ta Nagasaki’ye attığı iki atom
bombası sonucu son evresine geldi. Japonya’nın 2 Eylül’de teslim olmasıyla
buradaki savaş da sona erdi.5 Savaşın bilançosu gerçekten çok ağırdı; 45-60
4 a.g.e., s. 368 5 a.g.e., s. 367-373
milyon arası can ve yaklaşık 480 milyar dolarlık mal kaybı tahmin edilen
rakamlardır.6
II. Dünya Savaşı sonunda dünyadaki güç dengeleri değişti. Uzun bir süre
süper güç olmayı sürdüren İngiltere’nin artık bu gücünden uzaklaştığı
görüldü. Galip devletler safında yer almasına rağmen Fransa da güç
merkezi olma özelliğini kaybetti. Avrupa’nın yıkımı sonrası değişen
konjonktür iki gücü dünya sahnesine çıkarttı. Bu iki güçten biri ABD,
diğeri yeni rejimiyle hızlı bir gelişme gösteren Sovyetler Birliği idi. İki
ülke II. Dünya Savaşı’nda aynı safta yer almalarına karşın savaş sonunda
farklı ideolojilerinden ötürü karşı karşıya geldi. Kore Savaşı da bu
çatışmanın bir parçası olması bakımından “Soğuk Savaş” döneminin
önemli bir gelişmesi olara tarihteki yerini aldı.7
II. Dünya Savaşı’na katılmama konusunda büyük bir kararlılık
gösteren Türkiye savaş sonunda oluşan yeni süreçten oldukça etkilendi.
Soğuk Savaş’ın aktörlerinden biri olan Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında
bu dönemde ciddi gerginlikler ortaya çıktı.8 Sovyetler Birliği’nin önce
Boğazların kendileri için bir tehdit olarak kullanıldığını sonra da Kars ve
Ardahan üzerinde hakları olduğunu iddia etmesiyle başlayan gerginlik iki
ülkenin birbirlerine yolladıkları notalarla devam etti. Sovyetler Birliği 19
Mart 1945 tarihinde 1925 tarihli Türk- Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık
Paktı’nı feshetti. Buna karşın Türk Hükümeti ılımlı bir yaklaşımla bu
6 Düşmanı Kore’de Karşıladık, Kore’ye Niçin Asker Gönderdik, DP Neşriyatından, Güneş Matbaası, Ankara, 1954, s. 3 7 Armaoğlu, a.g.e., s. 419-420
antlaşmanın yenilenmesi için yapılacak teklifleri “dikkat ve hayırhahlıkla”
incelemeye hazır olduğunu bildirdi. Sovyetler Birliği’nin 7 Haziran 1945
tarihli notayla Türkiye’den toprak ve üs talebinde bulunması iki ülke
ilişkilerinde uzun yıllar devam edecek bir soğukluğa neden oldu.9 Nota
trafiği 1946 yazında tekrar şiddetlendi. Potsdam Konferansı kararlarına uygun
olarak Boğazlar hakkındaki görüşlerini Türk Hükümetine 7 Ağustos 1946
notasıyla bildiren Sovyetler Birliği, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sırasında
Boğazlardaki yetkisini kötüye kullandığını ve Mihver Devletleri’nin
gemilerine geçiş izni verdiğini iddia ederek Türkiye’yi suçladı. Türk
Hükümeti bütün iddiaları 22 Ağustos 1946 tarihli notayla reddetti.10
Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik tehditleri Türk
kamuoyunda “küstahça” bir davranış olarak değerlendirildi.11 Karara devlet
adamlarından da büyük tepki geldi. İstanbul Milletvekili Kazım Kaarbekir 20
Aralık 1945’de Meclis’te yaptığı konuşmada, Boğazların Türk milletinin
gerçekten boğazı, Kars yaylasının da milli belkemiği olduğunu belirterek bu
iki önemli konuda da taviz verilmesinin Türkiye’yi yok edeceğini ileri sürdü
ve kamuoyunda heyecanla alkışlandı.12 Benzer bir tepki de Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü’den geldi. İnönü, Boğazlar ile ilgili olarak Türkiye’nin Montreux
Sözleşmesi’nde kabul ettiği yükümlülüklerin dışında herhangi bir davranış
8 a.g.e., s. 415-416 9 Kore’de Savaşanlar Derneği’nin Muhtırası, Ankara, 1975, s. 6 10 Armaoğlu, a.g.e., s. 427-429 11 Şinasi Sükan, Marikko Matsubara, Ay Matbaası, Ankara, 1974, s. 6
içine girmediğini belirterek Sovyetler Birliği’nin bu konudaki suçlamalarını
reddetti. İnönü’nün toprak talebi konusunda ifade ettiği: “Açıkça söylüyoruz
ki Türk topraklarından hiç kimseye verecek bir borcumuz yoktur! Şerefli
insanlar olarak yaşayacağız ve şerefli insanlar olarak öleceğiz!” sözleri konu
hakkında kamuoyuyla paylaşılan ortak duyguların bir ifadesiydi13. Türkiye ile
Sovyetler Birliği arasındaki gergin ilişki 1958’e kadar devam etti, ancak bu
tarihten sonra iki ülke arasında kısmi bir iyimserlik havası oluştu.14
İki bloklu dünyada ABD ile Sovyetler Birliği’nin çıkarları
çatışmaktaydı. ABD Başkanı Truman Sovyetler Birliği’ni demokrasiye, insan
haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne karşı bir rejim olarak değerlendirirken,
Sovyetler Birliği de ABD’yi emperyalist politikaların baş aktörü olarak
görmekteydi.15 ABD, kendi düşüncesine taraftar ülkelere ekonomik yardım
yapmanın siyasal geleceği açısından önemli olduğu bilincindeydi. Türkiye ve
Yunanistan’ın desteklenmesi gerektiği ABD’nin dış politikasında ön plana
çıktı. ABD Kongresi 22 Mayıs 1947’de Yunanistan’a 300 milyon ve
Türkiye’ye 100 milyon dolarlık askeri yardım yapılmasını kabul etti.16
Truman Doktrini temelde Türkiye ve Yunanistan’a yardımı
öngörmekteydi. Buna karşılık Avrupa’nın diğer ülkeleri savaşın getirdiği
12 Armaoğlu, a.g.e., s. 427 13 Şerafettin Turan, İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s. 260 14 Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi (1700-1958), Kamer Yayınları, İstanbul, 1998, s. 767 15 Mim Kemal Öke, Unutulan Savaşın Kronolojisi: Kore, 1950-1953, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1990, s. 13
sıkıntılardan kurtulamamış ve çıkış yolu aramaktaydılar. Bu sıralarda
“Marshall Planı” adı verilen ABD’nin Avrupa’nın ekonomik açıdan yeniden
ayakları üzerinde durabilmesini içeren kalkındırma programı uygulanmaya
başlandı.17 Buna göre Avrupa ülkeleri kendi aralarında birlik kuracaklar ve
ekonomik işbirliğine girişeceklerdi. Genel işbirliği sonunda bir açık ortaya
çıkarsa ABD bunu karşılayacaktı.teklifin görüşülmesi için 27 Haziran
1947’de Paris’te bir toplantı yapıldı. George Marshall planına Sovyetler
Birliği ile yandaşlarını da dahil ettiği için Paris toplantısına Sovyetler Birliği
de katıldı.18 Sovyet delegasyonu başkanı Molotov, planın Avrupa’yı
ekonomik kontrol altına alma amacını güttüğünü ileri sürerek 2 Temmuz
1947’de konferansı terk etti.19
4 Nisan 1949’da 12 Batılı devletin oluşturduğu NATO ( North
Atlantic Treaty Organisation) kuruldu.20 Bir savunma ittifakı olarak sunulan
antlaşmada taraflar “milletlerinin, demokrasi prensipleriyle fert hürriyetleri ve
hukukun üstünlüğü üzerine müesses bulunan hürriyetlerini, ortak miraslarını
ve medeniyetlerini korumaya karar vererek” anlaşmazlıkları Birleşmiş
Milletler ilkelerine uygun olarak barışçı yollarla çözmeyi, ekonomik
seviyelerini denk hale getirmek ve bu konudaki dengesizlikleri gidermek için
16 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, Ankara, 1987, s. 202 17 Öke, a.g.e., s. 15 18 Armaoğlu, a.g.e., s. 444 19 Öke, a.g.e., s. 15 20 Armaoğlu, a.g.e., s. 448-49
işbirliği yapmayı ve bir saldırıya karşı askeri güçlerini birleştirip
kuvvetlendirmeyi taahhüt etmekteydi.21
1945-1950 arası dönemde Türkiye’deki iç yapıda ciddi değişiklikler
meydana geldi. En önemlisi, Türk siyasal yaşamının çok partili yapıya
geçmesiydi. II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’de de artık tek partili yapının
işleyemeyeceği ve biran önce çağdaş, Batılı tarzda demokratik yapıya
geçilmesi gereği ortaya çıktı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ittifak kuracağı ülkeler
genelde çok partili anlayışla yönetilen devletlerdi. Türkiye de Birleşmiş
Milletler’in kuruluş kararının verildiği San Francisco Konferansı’na
gönderdiği temsilcisi aracılığıyla çok partili hayata geçiş kararında olduğunu
olası müttefiklerine duyurdu.22 7 Temmuz 1945’de Milli Kalkınma Partisi, 7
Ocak 1946’ da ise 14 Mayıs 1950‘de iktidara gelecek Demokrat Parti
kuruldu.23
II. Dünya Savaşı sonrası Türk Hükümetlerini yönünü Batı Bloku’na
döndü.Recep Peker Hükümeti ile başlayan Amerikan yanlısı politika, Hasan
Saka ve Şemsettin Günaltay Hükümetleri ile devam ederek Adnan Menderes
Hükümetine kadar geldi. Menderes Hükümetleri döneminde ise ABD ile
ilişkiler çok daha derin boyutlar kazandı.24
21 Öke, a.g.e., s. 16 22 Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yayınları, İstanbul, 1996, s. 128 23 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler 1859-1952, II. Baskı, İstanbul, 1985, s. 638-647 24 Öke, a.g.e., s. 57
Kore Savaşı, Soğuk Savaş atmosferi içinde dünyanın ilgisini çekti ve yeni bir dünya
savaşı çıkacağı endişesine sevk etti. Türkiye’deki siyasal yapının değişmesiyle
işbaşına gelen Demokrat Parti dış politikada barış yanlısı tutumu terk ederek daha
aktif bir politika izlemeyi tercih etti ve Kore Savaşı’na fiilen katılma kararı aldı.
Kore Savaşı dış politik gelişmeler bakımından Türkiye için önemli sonuçlar
doğurdu. Türkiye bu savaştaki başarılarıyla NATO kapısını araladı. Böylece o güne
kadar yoksunluğunu hissettiği uluslar arası güvenlik sistemine dahil oldu.
I. BÖLÜM
KORE SAVAŞI
1.1. KORE SORUNU
1.1.1. II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ
Kore; Asya’nın doğusunda 34-43 paralelleri ve 124-130 meridyenleri
arasında, Çin ve Sovyetler Birliği ile karadan, Japonya ile denizden komşu
stratejik açıdan önemli bir yarımadadır.25 Kore’yi elde edecek bir devletin
Japonya’yı, Çin’i, Formoza’yı ve bölgenin diğer bir çok ülkesini buradan kontrol
edebilmesi, Kore üzerinde benzer emperyalist hesapları olan ABD ve Sovyetler
Birliği’nin asıl amacının sadece Kore olmayıp bütün bir Asya Kıtası olduğunu
açıkça göstermektedir.26
25 Kore Harbinde TSK’nın Muharebeleri (1950-1953) Özet, Erkân-ı Harbi Umumi Basımevi, Ankara, 1959, s. 3. 26 Mim Kemal Öke, Unutulan Savaşın Kronolojisi; Kore, 1950-1953, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1990, s. 18
Çok eski dönemlerden itibaren Çin ve Japonya’daki hanedanların ilgi
odağı olan, iki ülke tarafından devamlı olarak elde edilmesi gereken bir stratejik
üs olarak görülen Kore üzerinde 19. Yüzyılın sonlarına doğru güçlü bir Japon
baskısı oluşmuş ve bu baskının sonucu olarak Japonya bölgedeki en güçlü devlet
olmuştur. Japon egemenliğine giden süreçte yakın tarihli iki savaş çok önemli rol
oynamıştır. Bu savaşlardan ilki olan 1894-1895 Japonya-Çin Savaşı’nda Japonlar
Çinlileri mağlup ederek bölgeye yerleşmişlerdir. İkinci büyük savaş olan 1904-
1905 Japonya-Rusya Savaşı ile Rusları yenen Japonlar, bölgenin en güçlü devleti
haline gelmiş ve 1910’da eyaletleri haline dönüştürdükleri Kore’de 40 yıl kalarak
hakimiyetlerini 1945 yılına kadar devam ettirmişlerdir.27
1.1.2. II. DÜNYA SAVAŞINDA
Kore, bir problem olarak ilk defa 1 Aralık 1943’deki Kahire
Konferansı’nda ABD, İngiltere ve Çin tarafından ele alındı. Kore’nin vakti
gelince hürriyet ve bağımsızlığına kavuşacağını vaat etmelerine rağmen28
düşünülen bir tür uluslararası mandaterlikti.29 4-11 Şubat 1945’de toplanan Yalta
Konferansı’nda Japonların Kore’den çıkarılması görevi Amerikan ve Sovyet
ordularına verildi. 7 Temmuz - 2 Ağustos 1945’deki Potsdam Konferansı’nda
Kahire Konferansı’ndaki karar teyit edildi. 8 Ağustos 1945’te Rusya, Potsdam
Konferansı kararlarına katıldığını bildirdi ve Japonya’ya savaş ilan etti. O zaman
Amerika Savunma Bakanı’nın teklifi ve Başkanın onayı ile Kore’deki 38. paralel
kuzeyinin Sovyetler Birliği, güneyinin Amerikalılar tarafından işgali
kararlaştırıldı. Sovyet kuvvetleri 12 Ağustos 1945’de Kuzey Kore’ye, Amerikan
kıtaları da 8 Eylül 1945’de G.Kore’ye girdi. Sovyetler Birliği Kore’nin 38. Paralel
27 Tahsin Yazıcı, Kore Hatıralarım, Ülkü Basımevi, İstanbul, 1963, s. 7. 28 Kore’de Esir Mübadelesi, 1953, Kızılay Cemiyeti Neşriyatı, Ankara, 1954, s. 3.
kuzeyini ABD’ye kapattı. Beş yıl sonra büyük bir felakete neden olacak 38.
Paralel sorunu ortaya çıkmış oldu.30
1.1.3. II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI
ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanları 16-22 Aralık
1945’de Moskova’da bir araya geldiler. Bu toplantıda Kore için demokratik bir
hükümetin kurulması ve Çin’in de dahil olduğu dört büyük devlete gerekli
tavsiyelerde bulunmak üzere Kore’deki Amerikan ve Sovyet komutanları
temsilcilerinden oluşacak bir karma komisyon kurulması kararlaştırıldı. İlk
toplantısını 20 Mart 1946’da Seul’de yapan karma komisyon ikinci ve üçüncü
toplantılarında bir antlaşmaya varamadı. Sovyetler Birliği, Kore’nin komünist bir
idare altında birleştirilmesinden başka bir çözüm tarzına yanaşmadı. ABD ise,
Kore halkının serbestçe oyunu kullanması taraftarıydı. Bu yüzden ABD, İngiltere,
Sovyetler Birliği ve Çin’in oluşturmuş olduğu Karma Komisyon ve bu
komisyonun çözmeye çalıştığı Kore Sorunu çıkmaza girdi.31
Birleşmiş Milletler’in ikinci toplantı devresinde Kore’nin bağımsızlığı
konusundaki ABD’nin görüşleri Dışişleri Bakanı Marshall tarafından
açıklandıktan sonra, üye devletlerin karar vermeleri istendi. Genel Kurul,
Sovyetler Birliği’nin muhalefetine rağmen “Kore’nin bağımsızlığı” sorununu 23
Eylül 1947’de incelemek üzere Siyasi Meseleler ve Güvenlik Komisyonu’na
verdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 6 çekimsere karşı 43 oyla kabul
edilen 14 Kasım 1947 tarihli kararda:
29 Öke, a.g.e., s. 21 30 Kore Harbinde TSK’nın Muharebeleri..., s. 19-20. 31 a.g.e., s. 20.
a) Kore halkının temsilcileri Kore Sorunu’nun incelenmesine davet
edilecektir.
b) Derhal bir Birleşmiş Milletler Geçici Kore Komisyonu kurulacaktır. Bu
komisyon Kore’de çalışacak ve serbestçe dolaşarak bütün Kore halkı ile
istişarelerde bulunacaktı. Bu komisyon, Avustralya, Kanada, Çin, Fransa,
Hindistan, Ukrayna, Salvador, Filipin ve Suriye temsilcilerinden
oluşacaktır.
c) Kore seçimleri 31 Mart 1948’de Geçici Kore Komisyonu’nun gözetimi
altında yapılmalıdır.
d) Seçimlerden sonra toplanacak olan Kore Millet Meclisi tarafından
kurulacak bir Milli Kore Hükümeti, Geçici Kore Komisyonu ile istişare
halinde şunları yapacaktır:
1) Kore, kendi emniyeti için gerekli milli kuvvetleri meydana getirecek ve
buna dahil olmayan askeri veya yarı askeri teşkilatı kaldıracaktır.
2) İşgal kuvvetlerinin 90 gün içinde çekilmesi için gerekli önlemler
alınacaktır.
3) Kuzey ve Güney Kore’de askeri veya sivil makamlar tarafından yapılan
idari görevleri üzerine alacaktır.32
Sovyetler Birliği, Genel Kurul’un aldığı bu kararlara sonuna kadar
muhalif kaldı. Bu karar gereğince oluşan Birleşmiş Milletler Geçici Komisyonu,
12 Ocak 1948’de Seul’de ilk toplantısını yaptı. Sovyetler Birliği, Komisyon ile
işbirliği yapmaktan çekindi ve Pyongyang’daki Sovyet İşgal Komutanı
32 a.g.e., s. 20-21.
komisyonun ülkeye girmesine izin vermedi. Sovyetler Birliği’nin bu tavrı ile
seçimlerin aynı anda bütün ülkede yapılamayacağı anlaşıldı. Seçimler 10 Mayıs
1948’de sadece Güney Kore’de yapıldı.33
Güney Kore’de yapılan seçimler sonucunda ve 12 Temmuz 1948’de
kabul edilen Anayasa’ya göre, 17 Temmuz’da Kore Cumhuriyeti ilan edildi. 24
Temmuz’da Cumhurbaşkanlığına Syngman Rhee seçildi ve 5 Ağustos günü
hükümet kuruldu.34 ABD, 15 Ağustos 1948’de ülke yönetimini hükümete
devrederek yönetimden çekildi.35
Kuzey Kore’de Mayıs 1945’de yönetimi ele alan Halk Şurası, 9
Temmuz 1948 tarihli toplantıda, 10 Şubat 1948’de kabul edilen Kore Demokratik
Halk Cumhuriyeti Anayasası’nı uygulamaya karar verdi. Seçimler Güney
Kore’den üç buçuk ay sonra yapıldı. Seçilen milletvekilleri Kore halkının Yüksek
Şurası’nı oluşturarak 9 Eylül 1948’de Kore Halk Cumhuriyeti’ni kurdular ve
cumhurbaşkanlığına Kim-il-Sung’u seçtiler. Böylece Kore’de iki farklı hükümet
kuruldu ve her ikisi de kendilerini Kore’nin tek temsilcisi olarak görmeye başladı.
Kore’de hükümetler kurulduktan sonra Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nun 14 Kasım 1947 tarihli kararına göre; Sovyet ve Amerikan ordularının
Kore’yi boşaltmaları gerekiyordu. Sovyetler, 1948 yılı Aralık ayı içinde Kore’yi
boşaltmış olacaklarını Birleşmiş Milletler’e bildirdi. Yalnız bu boşaltmanın
Birleşmiş Milletler Kore Geçici Komisyonu tarafından yerinde kontrol edilmesine
yanaşmadı. Amerikalılar da, Güney Kore ordusunun yetiştirilmesi için askeri
33 Öke, a.g.e., s. 25. 34 Fahir Armaoğlu, 20. Yy. Siyasi Tarihi, Alkım Yayınları, İstanbul, 1995, s. 454; Yazıcı, a.g.e., s.
8. 35 Kore’de Esir Mübadelesi, s. 3.
danışmanlardan oluşan 500 kişilik bir uzmanlar grubu dışında Güney Kore’yi 29
Haziran 1949’a kadar tamamıyla boşalttı.36
ABD ve Sovyetler Birliği kendi yandaşları olan hükümetlerle ikili
antlaşmalar yaparak bölgedeki nüfuzlarını korumaya çalıştı. ABD; Güney Kore
Cumhuriyeti ile biri 31 Aralık 1948’de, diğeri 6 Ocak 1950’de olmak üzere iki
tane askeri yardım ve güvenlik paktı imzaladı. Bu antlaşmalara göre, ABD Güney
Kore’ye 10 milyon dolarlık teçhizat vermeyi kabul etti. Amerikan Kongresi
Dışişleri Komisyonu da 31 Ocak 1950’de, 60 milyon dolarlık yardım kararı aldı.
Sovyetler Birliği ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında 20 Mart
1949’da on yıllık bir yardım paktı imzalandı.37 Bu anlaşmalar da açıkça
göstermektedir ki, her iki güç de Kore’deki nüfuzlarını tamamen terk etmek
istemeyip, birbirlerinin hatalarını kollamaya başlayacaklardı. Kore Savaşı, bu iki
devletin temsil ettiği iki farklı ideolojinin birbirlerini sınamak için giriştikleri
savaşın adı olacaktır.
1.2. KORE SAVAŞI
Kore anlaşmazlığı, 25 Haziran 1950 sabahı Kuzey Kore kuvvetlerinin
Güney Kore ile sınırı oluşturan 38. paralel boyunca saldırıya geçmeleriyle sıcak
savaşa dönüştü. Harekâtın bütün sınır boyunca yapılması, her şeyin önceden
planlanmış olduğunu ve Kuzey Korelilerin kuvvetli donanımlarından tek bir darbe
ile Güney Kore’yi ilhak etmek istediklerini ortaya koyuyordu.38 Güney Kore’yi
emperyalist güçlerin elinden kurtararak, bir bayrak ve rejim altında birleşik
36 Kore Harbinde TSK…., s. 23-24 37 a.g.e, s. 23.
Kore’yi kurmak ideali Kuzey Kore ordusunu inançlı ve canlı tutmaktaydı. 38.
paralel üzerindeki bütün sınır boyunca dağınık durumda olan Güney Kore ordusu
bu taarruza dayanamadı.39 Kuzey Kore’nin Sovyetler Birliği’nin desteğiyle Güney
Kore’ye saldırdığı, Moskova’nın talimatıyla bunu gerçekleştirdiği kamuoyunda
genel kabul gören bir görüştü.40
Aynı gün saat 11’de yani harekât başladıktan yedi saat sonra Kuzey Kore
Hükümeti Güney Kore’ye Savaş ilan etti. Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye verdiği
ültimatomda şu düşünceler bildiriliyordu:
a) Bütün Kore komünist idaresi altında birleşecek,
b) Tek Hükümet, tek ordu olacak,
c) Güney Kore Hükümeti üyeleri Kuzey Koreliler’e teslim edilecek
d) Birleşmiş Milletler’in Kore’deki komisyonu, yabancı askeri ve siyasi
komisyonları memleketten çıkarılacak.
Kuzey Kore’nin ültimatomu Güney Kore tarafından reddedildi.41
İki tarafın askeri güç dengelerine gelince; Kuzey Kore’nin 13 piyade ve
bir zırhlı tümenle bir tank alayı ve 150 taktik uçaktan oluşan yaklaşık 183000
38 Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 112 ; Hürriyet,”Kore’de Harp Başladı”, 26 Haziran 1950; Milliyet,”Kore’de Dün Fiilen Harp Başladı”, 26 Haziran 1950 39 Ali Denizli, Kore Harbinde Türk Tugayları, s. 23-25; Öke, a.g.e., s. 28. 40 Armaoğlu, a.g.e., s. 455; Kore’de Savaşanlar Derneği’nin Muhtırası, Gürsoy Matbaacılık
Sanayii, Ankara, 1975, s. 9 ; Şermin Hıfzı Erim, Mehmetçik Kore Yolunda, Güney Matbaacılık,
Ankara, 1950, s. 17. ; Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 112 41 Yazıcı, a.g.e., s. 22.
kişilik iyi hazırlanmış ordusuna karşı Güney Kore ordusu, mevcutları zayıf ikişer
ve üçer piyade alaylı, seferber edilmemiş 8 piyade tümeninden ibaretti.42
ABD’nin isteğiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 25 Haziran
1950’de toplantıya çağrıldı.43 Komünist Çin’in Birleşmiş Milletler’e alınmaması
dolayısıyla Güvenlik Konseyi toplantılarına katılmayan Sovyetler Birliği, 25
Haziran 1950 toplantısını boykot etti. Sovyet vetosu tehlikesi ortadan kalkmış
olduğundan Güvenlik Konseyi, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırmakla
barışı bozmuş olduğuna karar verdi. 27 Haziran 1950’de Konsey, yine ABD’nin
isteği üzerine Kuzey Kore’ye karşı zorlama tedbirlerinin uygulanmasına karar
verdi.44 Güvenlik Konseyi’nin o güne kadar zorlama tedbirleri alabildiği tek olay
Kore olayıdır. Zorlama tedbirlerinin alınması, ABD’nin olay bölgesine yakın
yerlerde hazır kuvvetlerinin bulunması ve kuvvetlerini kullanmak arzusunda
olması; komünizmin yayılmasını önlemek için giriştiği mücadele sayesinde
gerçekleşti. Ayrıca Birleşmiş Milletler Komisyonu’nun Kore’de bulunması ve
saldırı olayını yerinde tespit ederek, bundan teşkilatı haberdar etmesi ile olayın
Güvenlik Konseyi’nde görüşülmesi sırasında Sovyetler Birliği temsilcisinin
bulunmaması ve alınan kararları veto edememesi sonucu bu tedbirler alındı.45
26 Haziran 1950’de Kuzey Kore’nin hücuma devam ettiği
anlaşıldığından, bölgede “silahlı taarruzu geri püskürtmek ve barışı iade için”
Kore Cumhuriyeti’ne yardım yapılması istenilerek, 28 Haziran 1950’de bütün üye
devletlere Birleşmiş Milletler Konseyi’nin hür milletler tarihinde çok önemli bir
42 Kore Harbinde TSK..., s. 25; Celal Dora, Kore Savaşında Türkler, İstanbul, 1963, s. 2. 43 Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 112 44 Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 115 45 Emine Yılmaz-Meliha Yücel, “Kore Savaşı (1950-1953) Türkiye ve Dünya Açısından Genel Bir
Değerlendirmesi”. Askeri Tarih Bülteni, s. 145.
dönüm noktası olan 27 Haziran 1950 tarihli kararı bildirildi.46 Alınan karar
sonucunda Birleşmiş Milletler’de herhangi bir saldırıya karşı direnme azmi
doğmuş ve üye devletler kollektif emniyetin savunmasında birleşerek Konsey
kararını 56 üye devletten 53’ü prensip itibarıyla kabul etmişlerdi.47
Doğal olarak Pekin gelişmelerden memnun değildi. 28 Haziran 1950’de
Mao Tse Tsung adamlarını topladı. Çin Dışişleri Bakanı Çu En Lai, ABD’nin
tavrını açıkça “Çin topraklarına silahlı saldırı” olarak değerlendirdi. Mao Tse
Tsung konuşmasında Washington’u suçlayarak: “Asya Asyalılarındır.
Amerika’nın Kore, Filipin, Tayvan ve diğer yörelerin içişlerine müdahalesi
haksızdır” diyerek Amerikan emperyalizminin her provakasyonuna karşı
çıkılması gerektiğini belirtti.48 ABD Başkanı Truman’ın gelişen olaylar karşısında
dünya kamuoyuna verdiği demeç çok geniş yankı yaptı. Truman; Birleşmiş
Milletler’e inandıklarını ve Birleşmiş Milletler’i desteklemek için Kore’ye
gittiklerini vurgulayarak Kore’nin bağımsız bir devlet olmasını istediklerini,
Kore’deki çarpışmaların bir üçüncü dünya savaşına yol açmaması gerektiğini
belirtti. Ayrıca Asya’nın herhangi bir bölgesinde gözlerinin olmadığını da
söyleyerek Çin’in rahat olması gerektiği fikrini savundu.49
Savaşın üçüncü gününde Seul Kuzey Korelilerin eline geçti.50 Temmuz
başından itibaren ileri kısımları ile Han Nehrini geçen Kuzey Kore Ordusu
karşılarında hiçbir direniş olmadığından ilerlemelerine devam etti. Bu ilerlemeler
46 Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 115; Hürriyet,”Birleşmiş Milletler Fiilen Müdahalede Bulunacak”, 29 Haziran 1950 47 Yılmaz-Yücel, a.g.m., s. 145. 48 Öke, a.g.e., s. 33-34. 49 Erim, a.g.e., s. 17. 50 Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 121; Hürriyet,”Komünistler Seul Şehrini Zaptettiler”, 29 Haziran 1950; Milliyet,”Kızıllar Güney’in Başşehri Seul’ü İşgal Ettiler”, 29 Haziran 1950; Zafer,”Cenup Kore’nin Başşehri Kızılların Eline Düştü”, 29 Haziran 1950.
sonunda Suvon, Pyenytek ve Chanon Kuzey Koreliler’in eline geçti.51 Amerikan
kara kuvvetleri ise ilk olarak 4 Temmuz 1950’de Kuzey Koreliler’le Pyonytek
bölgesinde savaşa girerek ilk ciddi direnişi gösterdi.52 8 Temmuz 1950’de
Truman, Uzak doğu Başkomutanı General Douglas Mc Arthur’u Birleşmiş
Milletler Kuvvetlerinin Başkomutanlığına atadı.53 Mc Arthur’un komutası altında
Kore Cumhuriyeti ve Amerikan kara, deniz ve hava birliklerinden başka
Avustralya ve İngiltere deniz ve hava birlikleriyle Yeni Zelanda, Fransa ve
Kanada savaş gemileri bulunmaktaydı. 10 Temmuz’dan itibaren B.M. Ordusu ilk
günlerdeki paniği üzerinden attı ve planlı bir direnişle Kuzey Kore’nin akınlarını
durdurmayı başardı.54
Savaşın ilk günlerinde olanca kuvvetiyle Güney’e ilerleyen Kuzey Kore,
ABD’nin Güney Kore’ye yardımıyla ilerlemesini yavaşlatmak zorunda kaldı. 5
Temmuz 1950’de Güney Kore’ye gelen 24. Amerikan Tümeni’nden sonra 14
Temmuz’da savaş bölgesine 25. Amerikan Tümeni’nin gelmesiyle Güney
Kore’nin morali düzeldi.55
Kuzey Kore’nin Temmuz 1950 sonlarında büyük gayret ve enerji
harcayarak özellikle kara kuvvetlerindeki sayı üstünlüğüne dayanarak zayıf
Güney Kore ve az mevcutlu ABD kuvvetlerine yaptığı saldırı başarıya ulaştı ve
bu saldırı sonucunda birleşik kuvvetler Naktang Nehri gerisine atıldı. Eylül
ayının ortalarına kadar Kuzey Kore Başkomutanlığı 13 piyade tümeni, iki tank
51 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 91. 52 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 92. ; Hürriyet,”Kore’de Amerikalılar Kızıllarla Çarpışıyor”, 5 Temmuz 1950; Zafer,”Kore’de Amerikalılar’ın İlk Muvaffakiyetleri”, 6 Temmuz 1950. 53 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s.88 ; Zafer,”Mc Arthur Başkomutan Oldu”, 9 Temmuz 1950. 54 Yılmaz-Yücel, a.g.m., s. 145; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s.200, s.s. 94. 55 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 95; Zafer,”Kore’de Vaziyet Amerikalılar’ın Lehine İnkişaf Etmeye Başladı”, 17 Temmuz 1950.
alayı ve zırhlı tümenin bir kısmıyla yaptığı şiddetli hücumlarda kısmi başarılar
dışında esaslı bir başarı kazanamadı.56
Kuzey Kore Ordusu’nun 1.5 aylık aralıksız hücumlarına karşı savunmaya
geçen müttefik kuvvetler, karşı hücuma geçip savaşın kontrolünü ele geçirmek
istediler. 15 Eylül 1950 sabahı Birleşmiş Milletler Ordusu, Pusan’a yüklenen
Kuzey Kore Ordusu’nun geri bağlantısını kesip, onları yok etmek amacıyla Seul
yakınlarındaki Inchon’a çıkarma yaptı.57 On gün kadar süren şiddetli çatışmalar
sonucu 28 Eylül 1950’de Seul geri alındı.58 Seul’ün işgali üzerine Hükümeti
Pusan’a taşıyan Güney Kore Cumhurbaşkanı Syngman Rhee, 29 Eylül 1950 günü
Hükümet ile beraber Başkent’e geri döndü.59
Birleşmiş Milletler Ordusu, Inchon çıkarması ile beraber Pusan’daki
Kuzey Kore çemberini kırarak bu kuvvetleri geri çekilmeye zorladı. 16 Eylül
1950’de başlayan karşı hücuma üç gün şiddetle karşı koyan Birleşmiş Milletler
Ordusu 18 Eylül’den itibaren Kuzey Kore Ordusu’nu Pusan’dan kovarak 22
Eylül 1950’ye kadar 110 km. kuzeye sürdü.60 Bu savaşlarda ağır kayıplara
uğrayan Kuzey Kore Ordusu’nun altı tümeni dağıtılmış, binlerce askeri esir
alınarak savaşın başlangıcındaki ilk başarıları ortadan kaldırılmıştır.61
56 Hüsnü Erkilet-Tevfik Bıyıklıoğlu, Hayrettin Arun; Kore Harbinde TSK’nın Muharebeleri (1950-
1953) Ankara, 1975, s. 55-57. 57 Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 55; Hürriyet,”Kore’de Kızıllara Öldürücü Bir Darbe İndirildi”, 16 Eylül 1950; Milliyet,”Kore’de Müttefiklerin Bir Zaferi”, 16 Eylül 1950; Ulus,” Birleşmiş Milletler Kuvvetleri Kore’de Inchon Limanı’na Bir Çıkarma Yaptılar”, 16 Eylül 1950. 58 Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 62; Hürriyet,”Kızıl Kore Ordusu Tam Bir Bozgun Halinde”, 29
Eylül 1950; Zafer,”Amerikan Kuvvetleri Şimali Kore’ye Girecek”, 29 Eylül 1950; Ulus,”Kore’de Komünistler Perişan Bir Halde Kuzeye Kaçıyorlar”, 29 Eylül 1950.
59 Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 63; Ulus,”Mc Arthur Dün Seul’de İdareyi Sivillere Teslim Etti”, 30 Eylül 1950.
60 Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 56-59; Hürriyet,”Kore’de Komünistleri Kuşatan Çember Gittikçe Daralıyor”, 24 Eylül 1950; Ulus,”Komünist Koreliler Durmadan Çekiliyor”, 24 Eylül 1950. 61 Ulus,”Son Beş Gün İçinde 20 Bin Komünist İmha Edildi”, 27 Eylül 1950.
Birleşmiş Milletler Ordusu bu zaferden sonra düşmanın kuzeyde yeniden
toplanabilmesini engellemek ve bir daha güneye saldırmasını önlemek amacıyla, 8
Ekim 1950’de, 38. paraleli aşarak Kuzey Kore topraklarına ilk kez girmiş oldu.62
18 Ekim 1950’de Kuzey Kore’nin başkenti PYONGYANG 1. Amerikan Süvari
Tümeni tarafından ele geçirildi.63 Pyongyang’ın düşmesi Çin’in, savaşa katılıp
katılmama konusundaki düşüncesini derinden etkiledi. Birleşmiş Milletler Ordusu
38. paraleli geçmeden Çin Başbakanı Chou En Lai Pekin Radyosu’nda: Komşusu
istilaya uğrarken Çin ulusu kayıtsız kalamaz. Çin ulusu her vakit Kore ulusuyla
beraber olmuştur. Kore’yi kurtarmak için Kore ulusunu destekleyecektir, diyordu.
Çin Halk Cumhuriyeti yaptığı propagandalarda Kore’nin tarih boyunca Çin’in
güvenlik ve esenliği için birinci derecede önemli bir yer olduğunu vurgulayarak,
önceleri Japonlar’ın yaptığı gibi, şimdi de Amerikalılar’ın Kore üzerinden bütün
Çin’i ve Asya’yı istila etmeye çalıştıklarını iddia ediyordu.64
Birleşmiş Milletler Ordusu, Kuzey Kore’yi bütünüyle etkisizleştirmek
için 24 Kasım 1950’de genel hücuma geçti65. 26 Kasım’da Çin “gönüllüler” den
oluşan ordularını karşı hücuma geçirdi ve bu durum Birleşmiş Milletler
Ordusu’nda paniğe ve geri çekilmeye neden oldu.66 Sekiz tümenle 2. Güney Kore
Kolordusu’nu kuşatan Çinli kuvvetler, Güney Kore Ordusunu geri çekilmeye
62 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 88; Hürriyet,”Amerikalılar Dün 38. Arz Dairesini aşıp Kuzey
Kore Arazisine Girdiler”, 9 Ekim 1950; Ulus,”Amerikalılar Kuzey Kore’de”, 9 Ekim 1950. 63 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 91-92; Hürriyet,”Kızıl Kore’nin Merkezi Pyongyang Dün
Düştü”, 19 Ekim 1950; Milliyet,”Kızıl Kore Başkenti Zaptedildi”, 19 Ekim 1950. 64 Erkilet, a.g.e., s. 62. 65 Ayın Tarihi, Kasım 1950, s. 204, s.s. 139-140; Hürriyet,”Kore’de Başlayan Büyük Taarruz Gelişiyor”, 25 Kasım 1950; Milliyet,”Kore Harbi’ne Son Verecek Taarruz Dün Başladı”, 25 Kasım 1950; Zafer,”Kore’de Umumi Taarruz Başladı”, 25 Kasım 1950; Ulus,”Kore’de Büyük Taarruz Dün Başladı”, 25Kasım 1950, 66 Ayın Tarihi, Kasım 1950, s. 204, s.s. 142-143; Hürriyet,”Kore’de Kızıl Çinliler Hücuma Geçtiler”, 27 Kasım 1950; Milliyet,” Kore’de Kızıl Kuvvetler Mukabil Taarruza Geçti”, 27 Kasım 1950; Zafer,” Kore Savaşı’nda Çetin Bir Safha”, 27 Kasım 1950.
zorlayarak, 8. Ordu’nun sağ yanını kuşatmaya çalışırken, bu tehlikeyi önleme
görevi aynı gün bölgeye gelen Türk Tugayı’na verildi.67
30 Kasım 1950’den itibaren Birleşmiş Milletler Ordusu çekilme
harekatına girişerek önce Kuzey Kore Başkenti Pyongyong’a ve sonra da Güney
Kore Başkenti Seul’e kadar geriledi.68 8. Ordu Komutanlığı, Kuzey Kore
hücumlarından ötürü 14 Aralık 1950’de İmjin Nehri ağzında savunma önlemleri
aldı.69 31 Aralık 1950’de Kuzey Korelilerin başlattıkları büyük saldırı Birleşmiş
Milletler Ordusu’nun durumunu sarstı.70 2 Ocak 1951’de 3. Güney Kore
Kolordusu’nun üç tümeni Kuzey Koreli güçlerin baskısı sonucunda çok hırpalandı
ve 3 Ocak’tan itibaren Seul boşaltıldı.71
Kore’de Çin hücumu devam ederken, Birleşmiş Milletler’in Kore
anlaşmazlığını barış yoluyla çözme girişimleri Sovyetler Birliği ve Çin tarafından
yetersiz bulundu. Barış görüşmelerinin başlayabilmesi için öncelikli olarak Çin’in
Birleşmiş Milletler’e kabul edilmesi bu iki ülkenin öne sürdüğü şartların bir
tanesiydi.72
Çin Başbakanı Chou En Lai 16 Ocak 1951’de, Birleşmiş Milletler’in
ateşkes önerisini açıkça reddetti ve ateş kesilme işini konuşmak üzere Birleşmiş
Milletler dışında, Çin’de, Çin Halk Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği, Fransa,
67 Erkilet, a.g.e., s. 63-64. 68 Hürriyet,”Kore’de Durum Vehamet Kesbediyor”, 6 Aralık 1950. 69 Erkilet, a.g.e., s. 141. 70 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 118; Hürriyet,” Kore’deki Kızıllar Taarruz Hazırlıklarını Bitirdiler”, 1 Ocak 1951; Milliyet,”Kore’de Kızıl Çin Taarruzu”, 2 Ocak 1951; Zafer,” Kore’de Kızılların Taarruzu Dün Sabah Başladı”, 2 ocak 1951; Ulus,”Kore’de Büyük Kızıl Taarruzu Başladı”, 2 Ocak 1951. 71 Ayın Tarihi, Ocak 1951, s. 206, s.s. 99; Hürriyet,”Kızıllar Seul’ün Varoşlarına Girdiler”, 4 Ocak
1951; Milliyet,”Komünistler dün Seul’e Girdiler”, 4 Ocak 1951; Ulus,”Komünistler Seul’e Girdi”, 5 Ocak 1951; Zafer,”Seul Terk Edildi”, 5 Ocak 1951,
72 Ayın Tarihi, Ocak 1951, s. 206, s.s. 104.
İngiltere, ABD, Hindistan ve Mısır’ın katılacağı “Yedi Devlet Konferansı”
düzenlenmesini önerdi.73 Çin tarafı Birleşmiş Milletler’in önerisine karşı çıkış
gerekçesi olarak, bu görüşmeler sırasında Birleşmiş Milletler Ordusu’nun
kayıplarını telafi etmek için oyalama taktiği kullanacaklarını gösteriyordu. 74
Ateşkes önerisinin Çin tarafından kabul edilmemesi üzerine, ABD, 20
Ocak 1951’de: Çin Hükümeti, Kore’de saldırıda bulunmuştur. Derhal ateş
kesilmesi ve silahlı kuvvetlerini, Kore’den geri çekmesi için kendisine
başvurulmalıdır. Ayrıca, taarruzu karşılamak için, kollektif tedbirler almak üzere
bir komite kurulmalıdır ve bu komite çarpışmaları sona erdirmek ve Kore’de barış
yoluyla Birleşmiş Milletler amaçlarını gerçekleştirmek üzere, aracılıkta
bulunmalıdır, şeklindeki önerilerini Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sundu.75
Anlaşmazlığın bu aşamasında Amerika, Çin’i saldırgan ilan etmek için
büyük diplomatik mücadele verdi. Başta Hindistan olmak üzere bazı üye
devletler, Sovyetler Birliği’ni kızdırmamak ve bir üçüncü dünya savaşına meydan
vermemek üzere böyle bir fikre sıcak bakmıyorlardı. 1 Şubat 1951’de Çin,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “saldırgan” ilan edildi. Karar 7’ye karşı 44
oyla kabul edildi. Hindistan, Birmanya ve Rusya bloku aleyhte oy kullanmış,
Asya ve Arap Devletleri çekimser kalmışlardı.76 Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nun 1 Şubat 1951’de aldığı kararda: Çin Halk Cumhuriyeti, Kore’de barış
yoluyla anlaşmazlığı çökmek üzere, çarpışmaların kesilmesi için yapılan önerileri
kabul etmemiştir. Çin Silahlı Kuvvetleri Kore’de geniş ölçüde, Birleşmiş Milletler
73 Ayın Tarihi, Ocak 1951, s. 206, s.s. 104; Hürriyet,”Mütareke Ümitleri Artıyor”, 17 Ocak 1951 74 Hürriyet,”Kızıl Çin Tarafından Dün Yapılan Mukabil Teklifleri Kabul Edemeyeceğini Birleşik
Amerika Resmen Bildirdi”, 18 Ocak 1951; Ulus,”Komünist Çin Ateşkes Teklifini Dün Reddetti”, 18 Ocak 1951.
75 Erkilet, a.g.e., s. 162. 76 Hürriyet,”Kızıl Çin Mütecaviz İlan Edildi”, 1 Şubat 1951; Ulus,”Genel Kurul’da Kızıl Çin
Mütecaviz İlan Edildi”, 2 Şubat 1951; Milliyet,” Kızıl Çin Nihayet Dün Mütecaviz İlan edildi”, 1 Şubat 1951.
kuvvetlerine saldırılarına devam etmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti, Kore’de daha
önce saldırgan olan tarafa doğrudan doğruya yardım etmiş ve Kore’de Birleşmiş
Milletler’e saldırıya geçerek, bizzat kendisi de saldırgan bir durum almıştır.
Birleşmiş Milletler’in Kore siyaseti, barış yoluyla çarpışmaları sona erdirmektir.
Bu amaçla bir arabulucu komite de kurulmuştur, denilerek Çin Halk
Cumhuriyeti’nin saldırgan ilan edilmesinin nedenleri açıklandı . Çin , Genel
Kurul’un aldığı bu karara itiraz ederek, kararı usulsüz bulmuş ve hiçbir hüküm
ifade etmeyeceğini bildirerek Arabulucu Komite’nin girişimlerinin dikkate
alınmayacağını Başbakanı Chou En Lai tarafından dile getirmiştir. 77
Erkilet’e göre; Birleşmiş Milletler, Çin’i saldırgan ilan etmekle yetinmek
zorunda kalmış ve daha fazla yaptırımın yeni bir dünya savaşına neden olabileceği
varsayılarak daha fazla ileri gidilmeyeceğine inanmıştı.78
Birleşmiş Milletler örgütünde ateş kesilmesi ve Kore anlaşmazlığının
barış yoluyla çözülmesi için yapılan girişimler ve çabalar sonuç vermedi. Kuzey
Kore Ordusu 1951 yılının ilk yarısında yaptığı birkaç hücumla Kore işini bir
zaferle sonuçlandıracağı ümidine kapıldı. 16 Mayıs 1951’deki büyük hücumu
durdurulduktan ve Birleşmiş Milletler Ordusu 38. paralel üstüne yerleştikten sonra
çarpışmaların mevzi savaşına dönüştüğü ve çok uzayacağı anlaşıldı. Bu durum iki
tarafa da barış yapmaktan başka çıkar yol kalmadığını gösteriyordu.
30 Haziran 1951 günü, General Douglus Mc Arthur’un yerine Birleşmiş
Milletler Ordusu Başkomutanlığı’na getirilen General Ridgway, Kuzey Kore
Ordusu Başkomutanı’na bir mesaj gönderdi. Mesajda General Ridgway; Kore’de
çarpışmaların ve silahlı kuvvetlerin her türlü hareketlerinin durdurulmasını
77 Erkilet, a.g.e., s. 162.
sağlayacak bir ateşkes yapılmasını, bu ateşkesin yürütülmesini güvence altına
alacak şartların konuşulması için bir görüşme düzenleyebileceklerini belirtti.79
Böyle bir görüşmenin arzu edilmesi halinde, görüşme yeri ve tarihi konusundaki
Birleşmiş Milletler taleplerinin neler olacağını da General Ridgway mesajında
açıkladı. Buluşmanın Wonson Limanı’nda bir Danimarka hastane gemisinde
yapılması Birleşmiş Milletler Ordusu’nca önerildi.80
Bu öneriye karşı, Pekin’in,1 Temmuz 1951’de verdiği cevapta, böyle bir
görüşmenin yapılmasının uygun olduğu belirtildi ve buluşma noktası olarak 38.
paralel üzerinde belirlenecek bir yerin tespit edilmesi karşı tarafa önerildi.81
Görüşmeler Kaesong’de başladı, iki taraf da prestij kaybetmeyi göze
alamadıklarından özellikle esir değişikliğini bahane ederek görüşmeleri uzattılar.
Bir yandan görüşmeler devam ederken bir yandan da savaş sürmekteydi.
Görüşmeler boyunca her iki taraf da oldukça isteksizdi.82
Görüşmelerdeki tıkanıklığı ve yavaşlığı pek iyi karşılamayan Türk
Basını’nın bu durumdan ötürü Kuzey Koreliler’i suçladıkları görülmektedir:
M. Feridun Bellisar, görüşmelerin uzamasından Çinliler’i sorumlu
tutarak, özellikle esir değişikliği konusunda çıkarlarını korumak için her türlü
dolambaçlı yollara giriştiklerini belirtmekteydi. Uzun pazarlıklar sonucu
müttefiklere birçok şartlarını kabul ettirdiklerini, veya onları bazı taleplerinden
78 a.g.e., s. 163. 79 Ayın Tarihi, Haziran 1951, s. 211, s.s. 139-140; Hürriyet,” Kore’de Kızıllarla Mütareke Şartları”, 1 Temmuz 1951; Milliyet,”General Ridgway Dün Resmen Mütareke Teklifi Yaptı”, 1 Temmuz 1951 80 Erkilet, a.g.e., s. 323-324. 81 Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, s.s. 108; Hürriyet,”Kızılların Mütareke Teklifine Cevabı”, 2
Temmuz 1951; Milliyet,”Kore’de Sulh İçin Atılan İlk Adım”, 2 Temmuz 1951; Zafer,” Dünyanın Beklediği Müjde: Kore Harbi Sona Eriyor”, 2 Temmuz 1951; Ulus,” Kızıllar Mütareke Teklifini Kabul Etti”, 2 Temmuz 1951.
vazgeçirdiklerini savunan Bellisar, esirler sorununu çözeceklerini anladıkları
gün Çinlilerin ateşkes antlaşmasını imzalayacaklarını belirtmekteydi.83
Hüseyin Cahit Yalçın, Kore macerasının barış yoluyla bitmesinin yakın
olduğunu, bu maceradan Moskova’nın bir şey elde edemeyeceğini
savunmaktaydı. 1951 yılındaki makalesinde Yalçın:
“Bir sene devam eden Kore macerası sona erecek gibi görünüyor. Kore’de devamlı bir sulh tesis edilecek mi? Kore komünist pençesinden kurtarılacak mı? Bunu zannetmeyiz. Sona erecek olan şey bildiğimiz silahlı harp olacak ve artık kan akmayacaktır. Fakat karşılaşmakta olduğumuz hakiki meseleden hiçbir şey eksilmeyecektir. Kore Harbi’nin bu suretle bitmesi muhakkak ki Bolşevikler için bir muvaffakiyetsizliktir ve bir hayal sükutudur. Kore’de taarruza geçerken elbette bir maksatları vardı. Bu maksatlar nelerden ibaret olursa olsun, bunların tahakkuk ettiğine dair ortada bir işaret yoktur. Çünkü ne maddi bakımdan ne de manevi bakımdan Moskova’nın bir şey kazandığı iddia olunamaz. Bilakis Moskova’nın burnunun biraz sürtüğü şüphesizdir.”
demekteydi.84 1952 yılındaki bir makalesinde ise barış görüşmelerinin
yavaşlığından şikayet eden Yalçın, 2 seneden beri bin bir zahmetle devam eden
müzakerelerin bu gidişle savaş bitse bile devam edeceğini belirterek, yakın bir
zamanda ateşkes antlaşmasının imzalanma olasılığının olmadığını
düşünmekteydi.85
1953 yılı başında, Birleşmiş Milletler Ordusu, normal keşif kolu
faaliyetinden başka önemli hiçbir harekatta bulunmadı ve bazı küçük çaptaki
saldırıları karşılamakla yetindi. Nisan 1953’de Kuzey Koreliler’le hasta ve yaralı
esirlerin değiştirileceğine ve ateşkes konuşmalarına tekrar başlanacağına dair
82 Hürriyet,” 50 Saniye Süren Mütareke Görüşmesi”, 14 Nisan 1952. 83 M. Feridun Bellisar, “Kore’de Mütareke Ümidi Var mı?” Hürriyet, 2 Haziran 1952. 84 Hüseyin Cahit Yalçın, “Kore Macerası”, Ulus, 5 Temmuz 1951. 85 Hüseyin Cahit Yalçın, “Kore Harbi Nasıl Bitecek”, Ulus, 17 Eylül 1952.
çıkan haberler barış olasılığının arttığını göstermekteydi.86 Panmunjom’da yapılan
görüşmelerde en büyük sorun, “ülkelerine dönmek istemeyen esirler” sorunuydu.
Bu sorun esaret altında iken karşıt ideolojiyi benimseyen esirlerin durumu ile
ilgiliydi. İki taraf bu durumdaki esirlerin karşılıklı olarak iade edilmesine karar
verdikleri zaman sorunun halledildiği ve ateşkes antlaşmasının imzalanmasının
artık an meselesi olduğu sanıldı. Güney Kore Cumhurbaşkanı Syngman Rhee
antlaşmaya varılan ateşkes hükümlerini bu haliyle kabul etmeyeceğini bildirdi ve
komünizme karşıt 27 bin Kuzey Koreli esiri antlaşma metnine aykırı olarak
salıverdi. Oysaki antlaşmaya göre bu esirler Kuzey Kore’ye teslim edilecekti.
Olayların gidişi üzerinde olumsuz etki edecek nitelikte olan bu davranış sonrası
Kuzey Kore Ordusu ateşkes antlaşmasının imza edildiği gün olan 27 Temmuz
1953 tarihine değin sürecek olan yeni bir saldırıya girişti. Kuzey Koreliler bu
saldırı ile çok güçlü olduklarını ve Birleşmiş Milletler Ordusu’nun kendilerini
Kore’den çıkarmaya gücünün yetmeyeceğini ispatlamış oluyordu.87 Birleşmiş Milletler Ordusu Başkomutanı, ateşkesi 18 Haziran 1953’te
imzalamayı tasarlarken aynı gün 27 bin antikomünist esirin Syngman Rhee’nin
emriyle salıverilmesi bütün dengeleri sarstı. ABD Cumhurbaşkanı Eisenhower,
Syngman Rhee’yi ikna için Beyaz Saray’a davet etti. Güney Kore Cumhurbaşkanı
bu karışık zamanda Kore’yi terk edemeyeceğini belirterek, ABD Dışişleri Bakanı
John Foster Dulles’ın Kore’ye gönderilmesini önerdi.88
86 Hürriyet,” Mütareke Müzakereleri Kore’de Yeniden Başladı”, 27 Nisan 1953; Ulus,” Kore’de Mütareke Görüşmeleri Başladı”, 27 Nisan 1953. 87 Erkilet, a.g.e., s.380-382; Hürriyet,” Kore’de Binlerce Kızılın Giriştiği Büyük Taarruz”, 1 Haziran 1953; Ulus,” Kore’de Şiddetli Savaşlar”, 30 Mayıs 1953; Zafer,” Kore’de Kızıllar Büyük Bir Taarruza Girişti”, 30 Mayıs 1953. 88 Hürriyet,” Güney Kore Mütarekeyi Yeniden Baltaladı”, 23 Temmuz 1953; Ulus,” Mütareke Gene
Suya Düşüyor”, 23 Temmuz 1953; Zafer,” Rhee, Mütarekeye İştirak Etmiyor”, 23 Temmuz 1953.
22 Haziran 1953’te, Birleşmiş Milletler Ordusu Komutanı ile ABD
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Robertson’un Güney Kore Cumhurbaşkanı Syngman
Rhee ile konuşmaları çok tartışmalı geçti. Birleşmiş Milletler Ordusu Komutanı
Güney Kore Cumhurbaşkanı’na “kendisini ateşkesi kabule alıştırmasını ve
Birleşmiş Milletler’in Çinliler’i Kore’den atmaya gücünün yetmeyeceğini”
anlatmaya çalıştı. Güney Kore Cumhurbaşkanı Synggman Rhee siyasi komitenin
Kore Sorunu’nu çözmeyi başaramadığı takdirde, ateşkesin sona ermesini ve
savaşın başlamasını istiyordu. Kore’de bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı
Robertson, 12 Temmuz 1953’te Tokyo’ya hareket ederken Güney Kore
Cumhurbaşkanı’nın ABD Cumhurbaşkanı Eisenhower’e “kendisinin ateşkesi
engellemeyeceğine” dair bir mektubunu götürüyordu. Bu söze karşılık, ABD
Dışişleri Bakan Yardımcısı Güney Kore Cumhurbaşkanı Syngman Rhee’ye şu
vaatlerde bulunmuştu: Mütarekeden sonra ve Amerikan Senatosu’nun onamasıyla
ABD ile Güney Kore Cumhuriyeti arasında karşılıklı güvenlik paktı yapılacak;
uzun süre için ekonomik yardım ve ilk olarak 200 milyon dolarlık bir ödenek
verilecek ve ateşkesin imzasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler Komutanlığı Kore
halkına, 9,5 milyon dolar kıymetinde yiyecek dağıtacaktı.”89
Bu gelişmelerden sonra 12 Temmuz 1953’te Birleşmiş Milletler ateşkes
delegesi General Harrison, Kuzey Koreliler’e Panmunjom’da sona eren
görüşmeler sonucunda Güney Kore Cumhuriyeti kuvvetleri dahil olmak üzere
Birleşmiş Milletler Komutanlığı’nın ateşkes hükümlerini uygulamaya hazır
olduğunu bildirdi. Kuzey Koreliler de, son hücumla bir miktar arazi kazandıktan
89 Erkilet., a.g.e., s. 391-392.
sonra 19 Temmuz 1953’te ateşkes antlaşmasını imza için konuşmaya hazır
olduklarını açıkladılar. 90
10 Temmuz 1951’de Kaesong’da görüşmeleri başlayan ve iki yıldır
yapılması beklenen ateşkes, 27 Temmuz 1953’te Panmunjom’da imzalandı.91
Antlaşma Birleşmiş Milletler adına General Harrison ve Kuzey Kore adına Nam il
tarafından imzalandıktan sonra Birleşmiş Milletler Ordusu Başkomutanı Mark
Clark, Kore Halk Orduları Başkomutanı Kim İl Sung ve Çin Halk Gönüllüleri
Komutanı Peng Keh Hüai tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.92
Böylece, 3 yıl, 1 ay, 2 gün, 10 saat süren, bir tahmine göre yaklaşık 3
milyon insanın hayatına mal olan Kore Savaşı sona erdi.93
Türk Basını savaşın sona ermesini memnuniyetle karşıladı. Sedat
Simavi, Kore Savaşı’nın Türk kahramanlığını ortaya çıkarması bakımından çok
önemli olduğunu vurgulayarak, Türk askeri bakımından bu sonucun pek de
sürpriz olmadığını ifade ediyordu. Simavi , Türkler’in bu savaşı kendi vatanlarına
karşı yapılmış bir tecavüz gibi karşıladıklarını ve onu savunur gibi dövüştüklerini
ifade ederek böyle bir kararı cesaretle almasından ötürü Adnan Menderes
Hükümeti’ni övüyordu.94
Mümtaz Faik Fenik, savaşta şehit düşen askerlerimizi hayırla anarken,
gazilere de şükranlarını sunuyordu ve askerlerimizi tıpkı Kafkas ve Edirne
90 Hürriyet,” Kore’de Komünistler Mütarekeye Yanaştılar”, 20 Temmuz 1953; Ulus,” Kızıllar Kore’de Mütareke İmzalamaya Razı Oldular”, 20 Temmuz 1953. 91 Hürriyet,”Kore’de Harp Bitti”, 28 Temmuz 1953; Milliyet,”Kore Cephesinde Dün Resmen Ateş
Kesildi”, 28 Temmuz 1953; Ulus,”Mütareke İmza edildi”, 28 Temmuz 1953; Zafer,”Kore’deki Çarpışmalar Tamamen Durduruldu”, 28 Temmuz 1953.
92 Erkilet, a.g.e., 396-397; Zafer, 28 Temmuz 1953 93 Hürriyet,”Üç Yıl Süren Kore Harbi’nin Bilançosu”, 28 Temmuz 1953. 94 Sedat Simavi, “Kore’de Mütareke”, Hürriyet, 29 Temmuz 1953.
sınırlarını korur gibi Kore dağlarını korumasını, Birleşmiş Milletler’in ve barış
idealinin saldırgana karşı her zaman korunmasındaki en büyük güç olduğunu
belirtiyordu.95
1.3. TÜRK TUGAYININ KURULUŞU VE SAVAŞLARI
1.3.1. TUGAYIN KURULUŞU
Hükümetin Kore’ye 4500 kişilik bir savaş birliği göndereceğine dair
kararı üzerine Genelkurmay Başkanlığı, 3 Ağustos 1950 tarihli yazıyla birliğin bir
an önce hazırlanmasını emretti. Bu birliğin bir komutanlık karargâhıyla üç piyade
taburlu 241. Piyade Alayı’ndan, üç bataryalı bir motorlu topçu taburundan ve
gerekli yardımcı birliklerden meydana gelecek bir tugay olması kararlaştırıldı.
Tugay Komutanlığı’nın motorlu karargâhı Ankara 28. Tümen tarafından kuruldu.
Aynı tümenin Ayaş’ta bulunan 241. Piyade Alayı, Türk Tugayı’nın piyade
alayını, Etimesgut’taki 2. Zırhlı Tugay 2. Motorlu Topçu Taburu da tugayın
motorlu topçu taburunu oluşturdular.96
Kore’ye gidecek erlerin 1929 doğumlulardan olması ve bunlardan
gönüllü gitmek isteyenlerin tercih edilmeleri uygun görüldü ve bu işlemlerin 20
Ağustos 1950’ye kadar bitirilmesi istendi.97
241. Piyade Alayı 8 Ağustos 1950’de 1929 doğumlu 494 er, 31 subay, 10
astsubay ile Ankara’ya geldi ve geçici olarak Sarıkışla’ya yerleşti. Alayın başında
Albay Asım Eren bulunmaktaydı.98 10 Ağustos 1950’de B.M. Kore Türk Tugayı
95 Mümtaz Faik Fenik, “Kore Harbi’nin Muhasebesi”, Zafer, 28 Temmuz 1953. 96 Erkilet, a.g.e., s. 67. 97 Yazıcı, a.g.e., s. 60. 98 Hürriyet,” Kore’ye Gidecek Alayımız dün Merasimle Ayaş’tan Ayrıldı”, 9 Ağustos 1950; Zafer,”
Kore’ye Gidecek Yiğitler Dün Ayaş’taki Karargahtan Ayrıldılar”, 9 Ağustos 1950.
Komutanlığına 2. Zırhlı Tugay Komutanı Süvari Tuğgeneral Tahsin Yazıcı ve
ertesi gün birliğin kurmay başkanlığına Kurmay Yarbay Selahattin Tokay atandı.
Tugay Komutanı Tahsin Yazıcı 18 Ağustos 1950’den itibaren Etimesgut’ta
göreve başladı.99 17 Ağustos’ta ise 241. Alay Komutanlığı’na atanan Celal
Dora’nın, 23 Ağustos 1950’de birliğe katılmasıyla birlik komuta heyeti
tamamlandı.100
Birliklerin eksikleri tamamlanırken, Tugayın, ikmal, muamele ve benzeri
işleriyle uğraşmak üzere anavatanda bir “Kore Bürosu” kuruldu.101 Etimesgut’taki
toplanma sırasında birliklere eğlenceler düzenlenerek moralleri güçlendirildi; özel
konferanslar ve film gösterileriyle askerin psikolojik hazırlığı sağlandı.102 Türk
gazete muhabirleri Genelkurmay’ın izniyle Etimesgut Garnizonu’na gelerek Kore
kuvvetlerinin durumlarıyla ilgili çeşitli yazılar yazıp, fotoğraf ve film çektiler. 18
Eylül 1950 günü birlik Tugay komutanı ve devletin ileri gelenleri tarafından teftiş
edildi. Bandoca Kore Marşı çalındı ve birlikler bu marşı söyledi.103
Türk Tugayı, 19-20 Eylül 1950 tarihinde, Etimesgut’tan, 259 subay, 18
askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay ve 4414 er olmak üzere toplam 5090
kişilik dört katarla İskenderun’a hareket etti.104 Türk kuvvetleriyle beraber, Topçu
Albay Gumby’nin başkanlığında, üyeleri Piyade Kurmay Yarbay Wedwer,
istihkâm Binbaşı Munsin, Ordu donatım Subayı Robenson ve Muhabere Yüzbaşı
Lorenzo’dan oluşan beş kişilik bir Amerikan irtibat grubu da İskenderun’a gittiler.
Bu grup Tugayın Amerikan kuvvetleriyle bağlantı kurmasında yardımcı
olmuşlardı.105 Trenle taşınma sırasında, özellikle gündüz geçilen istasyonlarda
99 Yazıcı, a.g.e., s. 68. 100 Celal Dora, Kore Savaşı’nda Türkler, İst, 1963, s. 11-12. 101 a.g.e., s. 71. 102 Öke, a.g.e., s. 85. 103 Hürriyet,”Kore’ye Gidecek Kıtalarımız Dün Teftiş Olundu”, 19 Eylül 1950. 104 Erkilet, a.g.e., s. 72. 105 Yazıcı, a.g.e., s. 80.
halk tarafından Tugay’a yoğun sevgi gösterilerinde bulunuldu. Tugay
İskenderun’da 39. Tümen Komutanlığı’nca hazırlanan, şehrin 18 km.
güneydoğusundaki, Atik Yaylası ordugâhlarına yollandı.106 23 Eylül 1950 günün
Kurban Bayramı’nın ilk günüydü. Bu günde Tugay’ın dini duyguları kabarmış ve
toplu olarak Bayram namazını kılmışlardır. Aynı günün akşamı İskenderun
Belediyesi tarafından Tugay şerefine büyük bir ziyafet verildi ve gece de şenlikler
yapıldı.107
Tugay’ı Kore’ye taşıyacak gemiler Birleşmiş Milletler adına ABD
tarafından sağlandı. Üçü personel, ikisi eşya, araç ve gereçler için toplam beş
ABD gemisi bu işlemleri yürütecekti.108.
25 Eylül 1950 günü birlikler, gemilere binip Kore’ye harekete
başlayacaklarından, ona göre Atik Yaylası ordugâhından limana gelerek, binmeye
hazırlanıyorlardı. Bu sırada Cumhurbaşkanı Bayar, Kore yolcularını uğurlamak
için İskenderun’a geldi.109 Bölgenin askeri ve mülki büyükleriyle memurlar,
belediye başkanı ve maiyeti, şehrin ileri gelenleri ve halk, Antakya, Dörtyol ve
Mersin’den gelen kurullar, kafilelerin gemilere binip hareket ettikleri sıralarda,
bandoların da katıldığı büyük ve heyecanlı törenle kafileleri uğurladılar.110
Celal Dora ise hatıralarında, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’un
İskenderun’a kadar gelmesine rağmen birliği uğurlamak için iskeleye gelmediğini,
bunun yerine Soğukoluk’taki otel odasından gemilerin hareketini dürbünüyle
seyretmeyi tercih ettiğini yazıyor ve bu ilgisizlikten şöyle yakınmaktaydı:
106 Erkilet, a.g.e., s. 72. 107 Öke, a.g.e., s. 86. 108 Yazıcı, a.g.e., s. 82. 109 ÖKE, a.g.e., s. 87.
“Gerek Ankara’dan bizleri uğurlamaya gelen binlerce halk arasında hükümet erkânından hiç kimsenin bulunmayışı ve gerekse İskenderun’a kadar geldiği halde yüzünü bizlere göstermeyen en büyük kumandanımızın bu hareketleri birliğimiz mensuplarının moralleri üzerinde çok menfi bir tesir meydana getirmiş ve hepimiz adeta uçmasını öğrenmeden yuvasından atılmış bir kuş ve himayesiz olarak kendi mukadderâtıyla baş başa bırakılmış bir üvey evlât durumu ve mahzunluğu içinde yurttan ayrılmıştık.”111
MCREA adındaki Amerikan gemisine bindirilen ilk kafile 25 Eylül 1950
günü, Yarbay Natık Poyrazoğlu kumandasında denize açıldı.112 General
W.HAAN gemisine bindirilen ikinci kafile, 26 Eylül 1950 günü, Tugay, alay
karargâhlarıyla, I. Ve II. Taburları ve birkaç birliği alarak Albay Celal Dora’nın
nakliyât komutanlığında rıhtımdan ayrıldı.113 Üçüncü kafile de 29 Eylül 1950
günü PRİVATE JOHNSON gemisiyle hareket etti. Kafilelere Mısır sularına kadar
Gemlik, Gaziantep ve Gelibolu muhripleri eşlik etti.114 Birinci kafilede 53 subay,
1789 astsubay ve er olmak üzere toplam 1882 kişi, ikinci kafilede 129 subay,
2332 astsubay ve er olmak üzere toplam 2461 kişi ve son kafilede 50 subay, 690
astsubay ve er olmak üzere 740 kişi bulunmaktaydı.115 Personel gemilerinden
sonra ilk eşya, malzeme ve araç gemisi 30 Eylül 1950’de, ikincisi ise 2 Ekim
1950’de yola çıktılar. Askerler yolcu edilirken halkın manevi duyguları coşmuştu.
Halk, kurbanlar keserek, dualar okuyarak ve tekbirler getirerek çocuklarını yolcu
etmişler, onların zaferlerini dileyerek gözyaşı dökmüşlerdi.116
110 Hürriyet,” Kore Savaş Birliği’ni Uğurladık”, 28 Eylül 1950; Milliyet,” Savaş Birliğimiz Hareket
Etti”, 28 Eylül 1950; Zafer,” Birliğimiz Kore Yolunda”, 29 Eylül 1950; Ulus,” Kore’de Savaşacak Birliğimiz Yola Çıktı”, 29 Eylül 1950.
111 Dora, a.g.e.,s. 27. 112 Yazıcı, a.g.e., s. 85; Dora, a.g.e., s. 26. 113 Milliyet,” Savaş Birliğimiz Hareket Etti”, 28 Eylül 1950. 114 Erkilet, a.g.e., s. 74. 115 a.g.e., s. 74. 116 Hürriyet,” Savaş Birliğimiz Kore Yolunda”, 29 Eylül 1950.
Tugayı eşya, araç ve gereçleriyle beraber Kore’ye taşıyan beş gemi Süveyş
Kanalı-Kızıldeniz-Mendep Boğazı-Seylan Adası’nın merkezi Colombo-Singapur-
Filipinler ve Formoza Adası deniz yolunu izleyerek ve aralarındaki seyir mesafe
ve sıralarını koruyarak 21 günde Kore’nin güneydoğusunda bulunan Pusan
Limanı’na vardı.117
Yolculuk esnasında gemide ABD silahlarıyla çeşitli eğitimler yapıldı ve
askerlerin savaş bilgilerini arttırmak için konferanslar düzenlendi.118 Gemide Türk
tarihinden kahramanlık örnekleri de verilerek askerlerin moralleri üst düzeye
çıkarılmak istendi.119 Ayrıca yolculuk sırasında askerlerin eğlenceleri de
düşünülmüş olup gemide bulunan filmler izlettirildi. Gemide yapılan en ilginç
çalışma ise “Kore Yolu” adlı bir gazete çıkarılmasıydı. Gazetenin içeriğini bazı
kahramanlık hikayeleri ile komik haberler oluşturmaktaydı. Gazete, 11 Ekim
1950’de çıkan ilk nüshasında, “yurtta ve yurt dışında Türk ordusunu yürüten
etmek, su, sigara gibi kuvvetlerden sonra haber ve eğlencenin üçüncü bir kuvvet
olarak geldiğine inanıyoruz”, diyerek çıkış amacının ne olduğunu belirtiyordu.120
MCREA adındaki ilk gemi 18 Ekim 1950 günü Pusan Limanı’na girmiş ve
yükünü boşaltmıştı. Diğer iki gemi 19 Ekim ve 20 Ekim tarihlerinde Pusan
rıhtımına çıktı.121 Tugayı karşılayanlar arasında Güney Kore askeri ve idari
makamlarının temsilcileriyle halkın iler gelenleri ve ellerinde Türk, BM ve Güney
Kore bayrağı bulunan 50 kadar okullu genç kız bulunmaktaydı.122 Türk
117 Yazıcı, a.g.e., s. 96-97. 118 a.g.e., s. 92. 119 a.g.e., s. 92. 120 a.g.e., s. 93. 121 Hürriyet,” Kore Birliğimizin Bir Kısmı Dün Pusan Limanı’nda Karaya Çıktı”, 19 Ekim 1950;
Milliyet,” Savaş Birliğimiz Kore’ye Vardı”, 19 Ekim 1950; Ulus,” Türk Kuvvetleri Pusan Limanı’nda”, 19 Ekim 1950.
122 Yazıcı, a.g.e., s. 100.
basınından Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Faruk Fenik ile Yeni Sabah
Gazetesi’nden Alaettin Berk de karşılayıcılar arasındaydı.123 Birlikler limana
çıktıktan sonra kamyonlarla istasyona getirilip orada hazır bekletilen trenlerle
Pusan’ın 85 km. kuzey batısındaki TAEGU şehrine yollandı. Tugay, Amerikan
silahlarıyla yeterince donatılmadığından istenilen düzeyde eğitim çalışması
yapmamıştı. Taegu’daki ilk günler bu çalışmalar kapsamında değerlendirildi. 9.
Amerikan Kolordusu’na bağlanan Türk Tugayı, ilk olarak Taegu ile Taejon
arasındaki dağlarda gizlenen ve fırsat buldukça yollara inerek saldıran çeteleri
arayıp temizlemek ve yol ile köprülerin güvenliğini sağlamakla görevlendirildi.124
Tugay, Taegu’da 20 gün kalmış, bu zaman diliminin 4-5 gününü bakım ve
hareket hazırlıklarıyla, diğer günleri ise spor, atış ve tatbikatlarla değerlendirmişti.
Birliğin yeteri eğitim görmeden cepheye gitmek zorunda kalmasını “talihsizlik”
olarak değerlendiren Tahsin Yazıcı, birliğin kaybının artmasındaki neden olarak
çalışma eksikliğini gösteriyor ve şöyle diyordu:
“Hakikaten birliğin geniş mikyaslı ve zamanlı bir eğitime, Kore
muharebelerinde bilhassa ehemmiyet kazanan gece harekâtı ve muharebesi
eğitimine şiddetle ihtiyaç vardı. Zaman buna vefa göstermedi. İki aylık bir eğitim
birliğe daha çok kıymetler kazandırabilirdi, muharebe zayiatımızı daha
azaltabilirdi.”125
123 Dora, a.g.e., s. 43. 124 Hürriyet,”Kore Savaş Birliğimiz Taegu Şehrine Yerleşti”, 26 Ekim 1950; Ulus,” Kore’deki
Birliğimiz Halen Taegu’da Bulunuyor”, 26 Ekim 1950. 125 Yazıcı, a.g.e., s. 121.
7 Kasım 1950 günü Tugay 8. Amerikan Ordusu’na bağlandı.126 Aynı gün
alınan emirle Munson bölgesinde çetecileri temizlemekle görevlendirilen Tugay,
10 Kasım 1950 günü bölgeye hareket etti. Tugay bölgedeki 25. Amerikan Tümeni
emrine girdi.127 Tugay, 10 Kasım 1950 günü Taegu’dan harekete başlayarak
Taejon-Chochiwon-Suwan-Seoul karayolu ile ilerledi. Yürüyüş uzaklığı yaklaşık
450 km. kadardı.128 Tugay ilk kayıplarını bu hareket sırasında verdi. Bindiği
kamyonun yolda devrilmesiyle şehit düşen Astsubay Sedat Bora, Kore’de şehit
düşenlerin ilki oldu.129 I. Türk Tugayı 14 Kasım’dan itibaren 15. Amerikan
Tümeni emrinde KAESONG şehrinin doğu ve kuzeydoğusunda geniş ve derin bir
bölgede çete arama ve taramasıyla meşguldü. 18 Kasım 1950 akşamı tümenden
alınan bir emirle kuzeyde savaş cephesine girmiş olan 9. Amerikan
Kolordu’sunun ihtiyatı olmak üzere, Tugay’ın Kunuri bölgesine taşınması
bildirildi. Takip edilecek yol, KAESONG-KUMCHON-SEOUL-PYONGYANG-
SONCHON-KUNURİ yolu idi ve ortalama 350 km kadardı.130 Böylece Türk
Tugayı destan sayılacak bir direniş gösterdiği Kunuri Bölgesi’ndeki cepheye
gitmek için ilk emri almış oldu.
1.3.2. KUNURİ SAVAŞI
126 Milliyet,” Kore Birliğimiz Savaşa Başladı”, 8 Kasım 1950; Ulus,” Türk Kuvvetleri Komünistlere Karşı Kore’de Harbe Girdiler”, 8 Kasım 1950; Zafer,” Kore Birliğimiz Savaşa Katıldı”, 8 Kasım 1950. 127 Yazıcı, a.g.e., s. 126. 128 a.g.e., s. 127. 129 a.g.e., s. 129. 130 Hürriyet,” General Mc Arthur Kore Birliğimizi Tebrik Etti”, 19 Kasım 1950;
Birleşmiş Milletler Ordusu’nun Kuzey Kore’ye karşı yapacağı büyük
saldırı içinde yer alması emredilen Türk Tugayı, gerekli hazırlıklarını
tamamlayarak 21 Kasım 1950’de Kunuri Bölgesi’ne hareket etmek için
toplandı.131 Türk birliklerinin yaklaşık 300 kilometrelik mesafeye taşınması, araç
eksikliğinden ötürü, yine problem oldu. 22 Kasım günü daha önce bölgeyi teslim
almaya gelen 28. İngiliz Tugayı’ndan yardım istendi fakat bu tugaydan yardım
alınamadı. Türk Tugayı kendi imkanlarıyla harekete başlayarak dört grup halinde
Kunuri’ye hareket etti. Tugay karargâhıyla motorlu grup 23 Kasım 1950’de, yaya
birlikleri 24,25,26 Kasım günlerinde Kunuri bölgesine ulaştı.132
Sayıca üstün Çin kuvvetleri133 26 Kasım 1950 sabahı 8. Amerikan
Ordusu’nun cephesiyle sağ gerisinde bulunan Kunuri’de toplanmaya başladı.134
Türk Tugayı 9. Amerikan Kolordusu’nun emrine verildi. Çinlilerin hücuma
geçmesiyle durum birden bire BM Ordusu’nun aleyhine dönmeye başladı.
Tockhon’un kuşatılması üzerine 9. Kolordu’nun, dolayısıyla 8. Ordu’nun sağ yan
ve gerileri açıldı ve bu sebeple ciddi bir kuşatma tehlikesi baş gösterdi.135
Türk Tugay Komutanı 26 Kasım’da 9. Kolordu karargâhına davet edildi.
Tugay Komutanı yanına yardımcısı ve kurmay heyetini alarak Kolordu
karargâhına gitti. Kolordu karargâhında heyecanlı ve yoğun çalışma içerisinde
bulunan Amerikan subaylarının halinden olağanüstü bir durumun olduğu izlenimi
çıkıyordu. 8. Ordu cephesinin orta kesiminde özellikle Tockhon bölgesinde 2.
Güney Kore Kolordusu’nun düşmanın karşı taarruzlarıyla geri çekildiği, bunun
131 Ayın Tarihi, Kasım 1950, s. 204, s.s. 138 132 Kore Broşürü, s. 5. 133 Tahminen 340 bin kişi, Kore Broşürü, s. 6. 134 Ayın Tarihi, Kasım 1950, s. 204, s.s. 142-143; Hürriyet,” Kore’de Kızıl Çinliler Hücuma Geçtiler”, 27 Kasım 1950; Ulus,” Kore’de Durum”, 27 Kasım 1950. 135 Yazıcı, a.g.e., s. 148.
sonucu olarak kolordunun sağ yanının tehdit altında olduğu bildirildi. 9. Kolordu
Komutanı Tümgeneral Coulter, Kolordu harekât şubesine gelerek, Türk Tugay
Komutanı’na şu emri verdi; “2. Güney Kore Kolordusu geri çekiliyor. Tockhon
şehri düşman tarafından kuşatılmıştır. Düşman, Kolordunun sağ yanını tehdit
etmektedir. Türk Tugayı bu yolla (Kunuri-Wawon-Tockhon) hareket ederek
Tockhon şehrini işgal edip buradan tümenle irtibat sağlayarak Tockhon’dan
Chongsang-ni üzerinden kuzeye giden yolu emniyet altına alacaktır.”136 Kolordu
Komutanı devam ederek şu bilgileri verdi; “1. Süvari Tümeni, Kunuri’nin 30 km.
kadar güneyinde Sunchon bölgesinde toplanmaktadır. Bunları yarın sabaha kadar
toplayacağımızı sanıyorum. Hemen hareket etmemiz çok mühimdir. Çünkü
kuşatılmak istemiyoruz. Muhtemelen Tockhon’u almak için muharebe
edeceksiniz.”137
Tugay Komutanı’nın durum hakkında biraz bilgi istemesine karşı,
Kolordu Komutanı kendisinin de fazla bir bilgisi olmadığını söyledi. Kolordu
Komutanı, sözlerini bitirdikten sonra Tugay Komutanı’na bir yardım isteği olup
olmadığını sordu. Tugay Komutanı da Tockhon’a süratle gidebilmek için
kamyona ve ayrıca tanka ihtiyaç olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Kolordu
Komutanı, Kolordudan 50 kamyon ve bir tank takımının verileceğini vaat etti.
Tugay Komutanı, Kolordudan ayrılmadan telefonla birliğine hareket için ön
emrini verdi.138 Kolordu Komutanı’nın verdiği emirle, Türk Tugayı’nın mucizevi
bir sonuç alması beklenmekteydi. Çaresizliğin telaşı ile 9. Kolordu düğümü
çözme görevini Türklerin üzerine yıktı.139
136 Erkilet, a.g.e. s. 89. 137 Milliyet,”Kore’de Komünist Taarruzu Tehlikeli Bir Hal Alıyor”, 28 Kasım 1950. 138 Dora, a.g.e., s. 100; Yazıcı, a.g.e., s. 149. 139 Öke, a.g.e., s. 89.
Birlikler Chang-myon’da toplandığı esnada artçı görevini üstlenen keşif
kıtası, dağda emniyet görevine devam ediyordu. Vakit gece yarısını geçmiş ve her
yerde bir sükunet vardı. Gece 03.00’ten itibaren sükunet bozulmaya başladı.
Dağdan gelen silah sesleri keşif kıtasını düşmanın veya çete grubunun saldırısına
uğradığını gösteriyordu. Dağların çok yüksek oluşu keşif kıtasıyla telsiz
bağlantısının kurulmasını engelliyordu. Her olasılığa karşı silah başı emri
verildi.140 Saat 04.00’te Tugayın keşif takımı komutanı ve keşif takımını
pekiştiren 3. Bölük’ün silah takımı komutanı bir ciple karargâha gelerek keşif
takımının geceleyin emniyet görevini üstlenirken düşman baskınına uğradığını,
bir süre savaşıp direndikten sonra dağıldığını, araçlarının düşman tarafından
yakıldığını, buraya ancak dört erle ulaşabildiklerini, diğer erlerden ve istihkam
birliğinden bir haberi olmadığını, Amerikalı muhabere yüzbaşısı Lorenzo’nun da
telsiz arabasıyla düşman tarafından yakalandığını bildirdiler.141 Durumu bu
şekilde öğrenen Tugay Komutanı 2. Bölük’ün hemen harekete geçerek baskına
uğrayan keşif takımı erlerini ve araçlarını kurtarmasını emretti. Keşif birliğinin
uğradığı saldırıdan kurtulup oraya gelen iki subay da 2. Bölük’e katılmak üzere
yola çıktı.142 Keşif takımının bu savaşı Türk Tugayı’nın Kore’de düzenli Çin
birlikleriyle yaptığı ilk savaştır. Geri çekilme imkanı olduğu halde sabaha kadar
inatla direnen keşif takımı diğer birliklerin düzenlenmesine de zaman
kazandırdı.143
Çinliler’in, Songbul-gal Köprüsü’nü savunan 10. Bölüğe karşı hücumu
gün ağarırken başladı. Güney Kore Kolordusu ve keşif kıtasına karşı kazandıkları
zafer sonucunda rahat bir şekilde 10. Bölüğe yaklaşan Çinliler çok şiddetli bir
140 Yazıcı, a.g.e., s. 162-163. 141 Dora, a.g.e., s. 109. 142 Yazıcı, a.g.e., s. 163. 143 a.g.e., s. 24.
ateşle karşılaşdı ve geriye çekildi. 10. Bölüğü geçemeyeceklerini anlayan Çinliler
aldıkları yeni takviyelerle 10. Bölüğün solundaki 11. ve 9. Bölükler üzerine
saldırıya geçtiler. Böylece 3. Tabur’un bütün bölükleri savaşa girdi ve Topçu
taburu da mevzilerine girerek ateşleriyle bölükleri desteklemeye başladı. 3. Tabur
düşman hücumlarını karşılarken 9. Bölük Komutanı kendisine gösterilen hedefe
ulaşmak için daha kuzeydeki hakim bir tepenin işgalini gerekli görerek süngü
hücumuyla tepenin alınmasını sağladı. Özellikle 9. Bölüğün bir takımı bu süngü
hücumunu yaptı ve Kore Savaşı’nda ilk süngü savaşı bu takım tarafından yapıldı.
O hücumda takım komutanı yaralandığı halde görevini bırakmadı.144
Wawon Savaşı, henüz dört ay önce kurulmuş olan Türk Birliği’nin ilk
savaşıdır. Tugayın yeni kurulmuş olması yanında, yeni Amerikan silahları alması,
deniz aşırı uzun bir yolculuktan gelip Kore’de önce gerillalara karşı kullanılması
ve dolayısıyla hareket ve savaş yetenekleri yeterince gelişmeden böyle bir savaşa
girmesi Türk Tugayı için bir handikaptı. Buna rağmen dostun ve düşmanın kim
olduğu henüz ayırt edilemeyen bir ülkede, çok sarp ve kapalı bir arazi ile soğuk
hava şartları altında, dost taraf birliklerinin yardımından uzak olarak çok üstün
sayıda ve akıcı bir düşmana karşı giriştiği bu savaşta, 28 Kasım 1950 gününü
kazanan Tugay, Çinliler’in ileri hareketini bir gün geciktirdi.145 Bütün bunlara ek
olarak dost birliklerin Türk birliğini tamamen yalnız başına bırakması, kendilerini
araçlarla hareket ederken Türk Birliğini yaya bırakması gibi durumlar eklenince,
Türk Tugayı’nın göstermiş olduğu bu başarının ne kadar büyük olduğu kesindir.
28-29 Kasım 1950 gecesi, genellikle Sinnim-mi köyünün içinde ve
batısında, mevzide ve ordugâhlarda bulunan piyade, topçu, havan birlikleriyle
ulaştırma araçları birden bire düşmanın nereden ve nasıl geldiğini anlayamadıkları
şiddetli makineli tüfek, havan ve roketatar ateşlerine tutuldular. Baskın yapan
144 Milliyet,”Birliğimizin Parlak Muvaffakiyeti”, 29 Kasım 1950.
Çinliler, gecenin karanlığından faydalanarak, 1. ve 2. taburların arasından
tamamen emniyet altına alınmayan vadinin tabanından sessizce ilerleyerek
Sinnim-ni’ye kadar sokulmuştu.146 Bu ani baskın herkesi şaşkına döndürdü.
Manzara tam bir bozgun ve dağılma durumunu gösteriyordu. Bu anı Yazıcı şöyle
ifade etmekteydi:
“Çekilen birlikler parça parça birbirine karışmış, motorlu vasıtalar, toplar, ikisi üçü yan yana üst üste gelerek yolu bütün genişliğince kapamış, hareket imkanlarını kaybetmiş, kesit bir kitle halinde donup kalmış, emir ve kumanda hakimiyeti elden çıkmıştı. İşte sakınmak istediğimiz gece muharebesi irili ufaklı türlü şeametleriyle, düşman çemberinden evvel, birlikleri kuşatmıştı. Karışık ve tehlike dolu bu hale, gece karanlığı içinde bir nizama koyup inzibata olmak zor, fakat mutlak bir zaruretti.”147
Bu kaos durumunda Tugay Komutanı’nın ilk kararı elde bulunan
birliklerle geriye doğru bozulmuş ve dağılmış birlikleri durdurarak bir düzene
koymak ve ilk iş olarak Sinnim-ni’yi emniyete almaktı. İkinci aşamada taburla
bağlantı kurup onların durumları hakkında bilgi almaktı. Bu düşünceleri
uygulamaya başladığı anda Albay Celal Dora ile karşılaştı ve onun “Kararınız
nedir?” sorusuna, “toplanacak birliklerle köyü savunmak ve taburlarla bağlantı
sağlayarak onların durumlarına göre gerekirse yeni bir karar vermek” cevabını
verdi.148 Albay Dora savunma kararını beğenmemekle birlikte generalin verdiği
emre uyarak Kunuri’ye doğru dağınık bir şekilde gitmekte olan birlikleri geri
döndürmek amacıyla harekete geçti.149
Tugay 28-29 Kasım 1950 gece yarısından itibaren 9. Amerikan
Kolordusu’nun emrinden çıkarak 2. Amerikan Tümeni’nin emrine girdi ise de
145 Erkilet, a.g.e., s. 111. 146 A.g.e., s. 116. 147 Yazıcı, a.g.e., s. 176. 148 a.g.e., s. 176. 149 Dora, a.g.e., s. 138-139.
tümenden hiçbir görev ve emir almayarak tümenle bağlantı sağlayamadı. Yalnız
sabaha karşı Tugaydan Tümene bir subay gönderilerek Tugay’ın durumu bildirildi
ve yardım istendi. Sabah gün doğarken durum şöyle idi: 2. Tabur Sinnim-ni’de
düşmanla temasta fakat sol kanat ve yanı kuşatılmış bir halde, 1. Tabur’un 1. ve 3.
Bölükleri geceden Kaechon’a gelmişlerse de Sinnim-ni de mevzide kalan 2.
Bölük düşman tarafından kuşatılmış olarak savaşa devam etmekteydi. O gece
kelimenin tam anlamıyla boğaz boğaza bir savaş oldu. 150
Geri çekiliş esnasında artçı görevini alan 1. Tabur’un ön kademesi
yandan ateşe tutulmuş, yaptığı kısa bir hücumla taburun yolunu açmış, 107
rakımlı tepeye gelindiğinde yolu yeniden kesilmişti. Geri emniyetini sağlamak
için savunma ile beraber kısmen karşı hücumlara ve süngü hücumlarına
başvurmuş, bu arada cephaneleri biten bazı erler dipçik, yumruk ve taşlarla
taburlarına verilmiş olan ağır görevi yapmışlardı.151
Genel duruma göre, Kunuri bölgesi, Tugayın durup oyalanmasına
elverişli değildi. Bu esnada 1. ve 3. taburlar, tabur komutanları başlarında olmak
üzere toplanmaya başladı. Topçu taburu daha önce kendi başına Pyongyang’a
doğru yola çıktı. 2. Tabur da kısmen Anju ve kısmen de Sunchan yolu ile geri
çekildi. Pyongyang’a giden iki yolun da henüz açık olduğu öğrenildi. Sunchon
yolunun kısalığı ve birliklerin ikmal işlerinin daha kolay giderilebileceği
düşüncesiyle bu yol tercih edildi.152 Sunchon Boğazı’na sapan birliklerimiz,
Amerikalılar’la beraber, zaman zaman boğazın içinde yanlardan düşman ateşine
ve hatta sarılıp yok edilmek tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Bundan dolayı
ancak küçük gruplar hatta tek tek savaşarak kendilerine yol açarken, öte yandan
150 a.g.e., s. 186 151 a.g.e., s. 192-193. 152 Yazıcı, a.g.e., s. 196
boğazda sarılmış durumda bulunan 2. Amerikan Tümen Karargâhının
kurtulmasına da yardım ettiler. Tugay Komutanı daha sonra Kumpo’da yazdığı 31
Aralık 1950 tarihli raporunda Tugay’ın Kunuri-Sunchan arasındaki boğazda en
çok kaybı verdiğini yazdı.153
8 Aralık 1950’de birliklerin kayıpları ile eksiklerinin tespitine başlandı.
1. Türk Tugayı’nın 26 Kasım 1950’den 6 Aralık 1950 tarihine kadar olan Kunuri
Savaşları’nda toplam kaybı, insan olarak mevcudun %15’i, ağır silah ve araçların
%70’i, subayların şahsi eşyalarının hemen hemen tamamıdır. İnsan kaybının 218’i
şehit, 94’ü kayıp, 455’i yaralı olmak üzere toplam 767 olduğu anlaşılmıştır.154
Kunuri Savaşlarında Tugay’ın düşmana verdirdiği kaybın 5000 kişi
olduğu tahmin edilmektedir. Çekilmesini himaye ettiğimiz 2. Tümen’in kaybı ise
4849 kişi olup, bu kaybın daha fazla olmaması, Türk Tugayı’nın kuşatmayı
engellemesiyle mümkün olmuştur.155
Sonuçta, 26-30 Kasım günleri arasındaki kanlı savaşlar sırasında Türk
Tugayı 8. Ordu’yu bir felaketten kurtardı. Kendisinden adetçe on defa üstün bir
düşmana karşı otuz defa süngü hücumu, dört gün içinde beş defa kuşatılmak ve
kurtulmak, Türk askerlerinin gösterdiği büyük başarılardır.156
1.3.3. KUM YANGJANG-Nİ SAVAŞI
153 Zafer,” Zayiatımız Yüzde Onu Buluyor”, 6 Aralık 1950. 154 Erkilet, a.g.e., s. 138. 155 Denizli, a.g.e., s. 110. 156 Cevdet Canbulat, Kore’de Mehmetçik, Yeni Matbaa, İst, 1952, s. 6-7.
Kunuri’den sonra Kuzey Kore Ordusu gerilla desteği ile birlikte, bütün
hatlarda hücuma geçti. Bu şartlarda Birleşmiş Milletler Ordusu, İmjin Nehri ve
doğusuna çekilmek zorunda kaldı. Bu durumda eksikleri tamamlanmamış
olmasına bakılmazsızın yarımadanın savunulması görevi, 10 Aralık 1950’de, I.
Türk Tugayı’na verildi157. I. Türk Tugayı 30 km. uzunluk ve 20 km. genişlikteki
yarımadayı yalnız başına savunacak ve düşmanın bu yarımadadan geçerek
Birleşmiş Milletler Ordusu’nun batı kanadını kuşatmasına engel olacaktı. Türk
Tugayı 20 gün önceki Kunuri Savaşı’ndan sonra yine önemli bir görev üstlendi.158
24 Ocak 1951 sabahı General Yazıcı, alınan emre göre yürüyüşü başlattı.
Türk Tugayı, olaysız geçen bu ilerlemeden sonra akşama doğru Ansong’ta
toplandı. Ardından, aynı gece hücum mevziine girildi. Yapılan bu plana göre,
Türk Tugayı’nın 2. Taburu’nun Kumyangjang-ni Kasabasını aşması isteniyor;
Alay Hücum Grubu’nun da önce 185, ardından da 156 rakımlı tepeyi alması
bekleniyordu.
Türk Tugayı’nın hücum grupları 25 Ocak 1951 sabahı hücuma geçtiler.
2. Tabur, ilk gün, sadece 8 km. ilerleyebilmişti. Çünkü; tabur komutanı,
gözetleme ve keşifler sonucunda düşmanın asıl savaş hattının kasabanın
batısındaki demiryolunun üstündeki tepelerden geçtiğini ve bu mevzilerinde çok
güçlü bir şekilde sağlamlaştırılmış olduğunu tespit etmişti. Plana göre Doğu’daki
Amerikan Taburu bu kasabayı işgal edecekti. 2. Türk Taburu da bu harekâtın
tamamlanmasından sonra kasabayı geçmesi bekleniyordu. Ne var ki, Amerikan
Taburu, ilerlerken güçlü düşman direnişiyle karşılaşmış; dolayısıyla kasabaya
yaklaşamamıştı. Böylece, hücuma ertesi gün de devam edilmesi gerekti. 2. Tabur
26 Ocak’ta ileri harekâta başladı. Önce Amerikan Taburu’na bağlı tanklar çıkışı
157 Hürriyet,” Tugayımız Tekrar Harbe Giriyor”, 11 Aralık 1950
yaptılar. Tankların ağır, hatta ürkek hareketi onlarla birlikte ileri atılan Türk
piyadelerini hırslandırıyordu. Yazıcı’ya göre piyadelerimiz bir o dev tanklara, bir
de içindekilere bakarak adeta, “zırhını, koca topunu, tüfeğini üstünde toplamış bu
kudretli vasıtanızdan utanın!” Nedir bu gelin alayı gidişi?” demek istiyorlardı.159
185 ve 156 rakımlı tepelerde, Kumyongjang-ni kasabasına yapılan
hücumda, berkitilmiş ve inatla savunulan arazi kesiminin az kuvvetle ele
geçirilmesi büyük başarı idi. Hücum eden tarafın, savunan tarafa göre üç katı
fazla olması ve kaybın da bu oranda artması gerekirken durum tersine olmuş,
Türk birlikleri cesur ve iyi berkitilmiş mevzide inatla savunan düşman karşısında
pek az kayıpla savaşı kazanmıştı.160
Bu savaşta Türk Tugayı’nın kaybı biri astsubay ve on biri er olmak üzere
12 şehit ve 31 yaralıdan ibarettir. 27 Ocak 1951 günü Türk Tugayı’nın ele
geçirdiği mevziler gezildi ve meydanda 474 Çinli cesedi sayıldı. Ölülerin çoğu
156 rakımlı tepededir ve yine çoğunluğunun piyade mermisi, bomba, süngü ile
vurulmuş ve dipçik ile ezilmiş olduğu görüldü. 2. Tabur mevzileri işgal edince,
77 Çinli cesedi sayıldı. Mehmetçiğin süngü gücü karşısındaki hayret ve
takdirlerini gizleyemeyen Amerikan resmi makamları düşman kaybını 1734
olarak tespit ettiler.161
Kumyognjong-ni Zaferi’nden dolayı Türk Tugayı takdirle anıldı.
Amerikan Kongresi, Tugay’a “Mümtaz Birlik” (Distinguisted Unit-Station) nişanı
verilmesini kararlaştırdı. Nişan, 6 Temmuz 1951’de 8. Ordu Komutanı General
158 Erkilet, a.g.e., s. 140-141. 159 a.g.e., s. 265. 160 Hürriyet,” Tugayımız Kızıllara Yeni Darbe İndirdi”, 29 Ocak 1951; Milliyet,” Kore Birliğimiz
Harikalar Yarattı”, 29 Ocak 1951. 161 Hürriyet,” Kore’de İleri Harekat İnkişaf Ediyor”, 30 Ocak 1951.
Fleet tarafından 241. Alay Sancağına törenle takıldı.162 Bu nişanı alan ilk yabancı
birlik Türk Tugayı olmuştur.163
1.3.4. TÜRK TUGAYI AÇISINDAN KORE SAVAŞI’NIN
SONUÇLARI
Kore’de, ateşkes antlaşması 27 Temmuz 1953 günü Panmunjon’da
imzalandı.164 Türkiye, Kore’ye 4500 kişilik tam teşekküllü bir tugay göndererek
Kore’de hür devletler safında savaştı. Kore’de toplam 24822 Türk askeri görev
yaptı. Bunların dağılımı şöyledir; I. Kafile 5100, II. Kafile 5600, III. Kafile 7002
ve IV. Kafile 7100 askerden oluşmaktadır.165 Türk Tugayı’nın kayıplarına
gelince, 721 şehit, 175 kayıp, 2147 yaralı olmak üzere toplam 3043 kişidir.166
162 Öke, a.g.e., s. 127. 163 Kore’de Savaşanlar Derneğinin Muhtırası, s. 23. 164 Hürriyet,”Kore’de Harp Bitti”, 28 Temmuz 1953; Milliyet,”Kore Cephesinde Dün Resmen Ateş
Kesildi”, 28 Temmuz 1953; Ulus,”Mütareke İmza edildi”, 28 Temmuz 1953; Zafer,”Kore’deki Çarpışmalar Tamamen Durduruldu”, 28 Temmuz 1953.
165 Hürriyet,”Kore’de Harp Bitti”, 28 Temmuz 1953; Milliyet,”Kore Cephesinde Dün Resmen Ateş Kesildi”, 28 Temmuz 1953; Ulus,”Mütareke İmza edildi”, 28 Temmuz 1953; Zafer,”Kore’deki Çarpışmalar Tamamen Durduruldu”, 28 Temmuz 1953.
166 Erkilet, a.g.e., s. 438.
Kore Savaşı’nı sona erdiren Panmunjon Ateşkes Antlaşması ile 234 Türk esiri
geri iade edilmişlerdir.167
2. BÖLÜM
TÜRK TUGAYI’NIN KORE’YE GÖNDERİLME KARARI VE
TEPKİLER
2.1. KORE SAVAŞI’NA İLK TEPKİLER
14 Mayıs 1950 seçimleri sonrası oluşan yeni sürecin harareti Türk basının
gündeminde sıcaklığını korurken, 25 Haziran 1950 tarihinde başlayan Kore
Savaşı, gündemi birden bire alt-üst etti. Gelişmelerin, Türkiye açısından kritik bir
şekil aldığı bilincinde olan basın, Kore’deki durumu bütün yönleriyle manşetlere
taşıdı. Türkiye’nin de böyle bir tehdit altında kalabileceği fikrinde olan gazeteler
tüm gelişmeleri okurlarına aktararak bu önemli olayda Türk halkını aydınlattılar.
25 Haziran 1950’de başlayan savaş ertesi gün gazetelerin manşetine
yerleşti. Kore’de savaşın başladığını okurlarına duyuran Hürriyet, Londra Nafen
ajansından geçtiği haberde Rus uçakları tarafından desteklenen Komünist Kore
167 a.g.e., s. 438.
Ordusu’nun Güney Kore topraklarına girip Seul’un 40 km. kadar yakınlarına
geldiğini bildirdi.168 Aynı olayı haber yapan Demokrat Parti yayın organı Zafer
Gazetesi, savaşın bir üçüncü dünya savaşına yol açabileceği ihtimalini özellikle
belirtti.169 26 Haziran’daki yazısında Mümtaz Faik Fenik, Sovyetler Birliği’nden
yardım gören Kuzey Kore komünist güçlerinin ABD’nin desteklediği Güney
Kore’ye saldırmasını yeni bir dünya savaşı ihtimalini arttırdığını öne sürdü.
Fenik’i bu düşünceye iten başlıca nedenler; Sovyetler Birliği’nin Kore dışında
bütün Asya kıtasına el atması ve ABD’nin burası dışında önemli stratejik
bölgelere sahip olamaması idi. Japonya’yı elde tutabilmek için Kore’yi mutlaka
savunmak zorunda olan ABD’nin Güney Kore’yi ve benzer kaygılarla Sovyetler
Birliği’nin Kuzey Kore’yi silahlandırmasına değinen Fenik, iki büyük devletin
çıkarları için bölgede büyük bir çatışmaya girebileceklerini iddia etmekteydi.170
Yazısında Kore sorununun kaynağına inen Ömer Sami Coşar, olayların
1945’ten itibaren tehlikeli bir hal aldığını ve böyle sürmesi halinde yeni bir dünya
savaşının her an kapıda olduğunu belirtmekteydi.171 Benzer düşünceleri paylaşan
Ali Naci Karacan da bölgenin stratejik önemine değindiği yazısında, Kuzey
Korelilerin saldırısını ABD’nin bir nevi “Pearl Harbour” telaşı ve heyecanıyla
karşılamasının çok anlamlı olduğunu ve hayati çıkarları için ABD’nin bölgede
ciddi bir çatışmaya girebileceğini vurgulamaktaydı.172
Kore’nin stratejik olduğu kadar ekonomik anlamda da önemli bir yer
olduğuna dikkat çeken Hikmet Feridun Es, Sovyetler Birliği’nin böyle bir
168 Hürriyet,”Kore’de Harp Başladı”, 26 Haziran 1950. 169 Zafer,”Kore’de Harp Başladı”, 26 Haziran 1950. 170 Mümtaz Faik Fenik, “Dünya Barışı Yine Tehlikede”, Zafer, 26 Haziran 1950. 171 Ömer Sami Coşar, “Kore Harbi”, Cumhuriyet, 26 Haziran 1950; Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 126 172 Ali Naci Karacan, “Üçüncü Bir Dünya Harbi mi?”, Milliyet, 29 Haziran 1950.
saldırıyı kışkırtarak ABD’nin bölgede girişmiş olduğu ekonomik kalkınma
hamlesini engellemeye çalıştığı fikrindeydi.173
Benzer düşüncelerin aksine, Kore Savaşı’nın bir dünya savaşına dönüşme
ihtimalinin pek zayıf olduğunu, Kuzey Kore’nin Güneye saldırmasının büyük
devletlerin elini ateşe sokmaları için yeterli bir sebep olmadığını belirten Mücahit
Topalak, “Kore meselesi belki yarın unutulmayacak kadar mühim bir meseledir,
fakat Amerika, bilhassa Uzakdoğu’da, bütün muhasamat yükünün omuzlarına
çökeceği bir macerayı kabul edemez. Sovyet Rusya’nın meramı ise harp etmek
değil, milletleri daimi bir harp huzursuzluğu içinde bırakarak gayesine vasıl
olmaktır” diyerek savaşın biraz da psikolojik bir çatışma olacağını
düşünmekteydi.174 Diğer bir yazıda, Korelilerin zıt çıkarların emrinde
birbirlerine girmelerini ve kardeş kavgasının esiri olmalarını, II. Dünya Savaşı’nı
takip eden devrin bütün günahının Kore üzerine çökmesi olarak değerlendiren
Topalak, II. Dünya Savaşı sonrası ABD-Sovyetler Birliği çekişmesinin
bölgedeki kardeş kavgasına neden olduğu fikrindeydi.175
Bölgedeki silahlanma yarışında Sovyetler Birliği’nin ABD’ye göre çok
daha başarılı olduğuna değinen Abidin Daver, Güney Kore’ye yeterli yardımın
yapılmamasından ötürü fırsatı ganimet bilen Sovyetler Birliği’nin, Kuzey Kore’yi
kışkırtarak ilk müdahaleyi yaptırdığı ve böylece ilk raundu kazandığı
kanısındaydı. ABD’nin Kore tecrübesinden ders çıkarması gerektiğini düşünen
Daver, Türkiye kalesine önem veren bu önemli müttefikin Türk silahlı
173 Hikmet Feridun Es, “Asya Yangını” Hürriyet, 27 Haziran 1950. 174 Mücahit Topalak, “Kore’de Harp” Zafer, 27 Haziran 1950. 175 Mücahit Topalak, “Uzakdoğu”, Zafer, 28 Haziran 1950.
kuvvetlerini acil olarak modernize etmesinin, bölgedeki hassas dengeler
bakımından çok önemli olduğunu savunmaktaydı.176
Kore sorunu ilk olarak TBMM’nin 30 Haziran 1950 günkü toplantısında
gündeme geldi. “Kore Savaşı ve Güvenlik Konseyi’nin bu konudaki kararları
doğrultusunda hükümetin ne kararlar aldığını” soran İzmir Milletvekili Cihat
Baban’ın konuşmasından sonra kürsüye gelen Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü,
Kore’deki durum hakkında Hükümetin bakış açısını verme niyetinde olduğunu
belirterek, o güne kadar gelişen olayların kısa bir değerlendirmesini yaptı. Kuzey
Kore’nin açık bir tecavüzle Güney Kore’ye saldırdığını, bu davranışa karşı
Birleşmiş Milletlerin çeşitli önlemler aldığını ifade etti. Birleşmiş Milletler
Teşkilatı’nın, 27 Haziran 1950 tarihli telgrafla, üye devletleri yardıma çağırdığına
değinen Köprülü, bu bağlamda Hükümet olarak izledikleri dış siyasetin bütünüyle
Birleşmiş Milletler ideallerine bağlı olduğunu ve buradan gelecek talepleri olumlu
karşılayacaklarını belirtti. Barışı seven her milletin bu tür saldırgan davranışlara
karşı ortak hareket etmesi gerektiğine inandığını söyleyen Dışişleri Bakanı,
Kore’deki duruma müdahalesinden ötürü ABD’yi kutladı.
Hükümetin, Birleşmiş Milletler’den gelen 27 Haziran tarihli telgrafa
çektiği cevabi metin şuydu:
“Birleşmiş Milletler Konseyi’nin Kore’deki elim hadiselerle ilgili olarak yapmış olduğu teşebbüsleri, bozulan barışın iadesini ve açıkça tecavüze uğramış bir devletin egemenlik haklarının korumasını sağlayacak ve bu suretle dünya sulhunun ve milletler güvenliğinin kuvvetlenmesine en müessir bir surette hizmet edecek bir kararın ifadesi addeden hükümetim adına ve 28/6/1950 tarihli 8755 sayılı telgrafınızın ihtiva ettiği tavsiyeye cevap olarak Zatı devletlerine Türkiye Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler Kurulunda bir üye olmak sıfatı ile deruhte eylemiş bulunduğu taahhütleri şart hükümleri
176 Abidin Daver, “Kore Harbi’nin Verdiği Ders”, Cumhuriyet, 30 Haziran 1950; Ayın Tarihi, Haziran 1950, s. 199, s.s. 127-128
dahilinde ve azami samimiyetle yerine getirmeye amade olduğunu bildirmeye müsaraat eder...”177
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün demecinden sonra, T.C. Hükümetinin,
Birleşmiş Milletler esprisi dahilindeki barış anlayışını Meclis’in onayladığını
bildiren, İzmir Milletvekili Ekrem Hayri Üstündağ ve arkadaşları tarafından
verilen önerge iktidar, muhalefet ve bağımsız bütün milletvekillerinin sürekli
alkışları arasında kabul edildi.178
1 Temmuz’daki gazete manşetleri 30 Haziran’daki Meclis görüşmelerini
yansıtmaktaydı. Hürriyet, Türkiye’nin Kore işinde üzerine düşen sorumlulukları
yapacağını belirtirken179, Milliyet, özgür devletleri Türkiye’nin de destekleyeceği
haberini okurlarına duyurmaktaydı.180 Hükümetin yayın organı Zafer ise,
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler idealleri doğrultusunda taahhütlerine sahip
çıkacağını belirterek, Hükümet politikasının oybirliğiyle kabul edilmesini dış
politikadaki ulusal birlikten kaynaklandığını ifade ederek bu durumdan
duydukları memnuniyeti okuyucularıyla paylaşmaktaydı.181
Hükümetin, Birleşmiş Milletler’e verdiği cevapla “milletimizin samimi
duygularına tercüman olduğunu” belirten Nadir Nadi, “aç gözlülere cesaret
vermemek, onları istemeyerek teşvik etmek gibi hatalara sapmamak, barışçı
milletlere düşen bir vazifedir” sözleriyle Hükümetin kararından memnuniyetini
belirtmekteydi.182
177 TBMM Tutanak Dergisi; IX/C:1, s. 312; Hürriyet, “ Köprülü Mecliste Bunu Resmen Bildirdi”, 1
Temmuz 1950. 178 TBMM Tutanak Dergisi; IX/C:1, s. 312; Milliyet, ” Hür Milletleri Biz de Destekliyoruz”, 1
Temmuz 1950. 179 Hürriyet, ” Türkiye Kore İşinde Üzerine Düşen Vecibeleri Yapacak”, 1 Temmuz 1950. 180 Milliyet, “ Hür Milletleri Biz de destekliyoruz”, 1 Temmuz 1950. 181 Zafer, ” Türkiye Taahhütlerini Yapacak”, 1 Temmuz 1950. 182 Nadir Nadi, “Karar”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 1950.
Mümtaz Faik Fenik Sovyetler Birliği ile komşu bulunan Türkiye’nin,
Uzakdoğu’da bu ülke tarafından desteklenen bir saldırıya karşı Birleşmiş Milletler
ile işbirliği kararını bu kadar süratle almasını, “hükümetin dış politikadaki
dinamizminin ve samimiyetinin bir eseri” olarak görmekteydi. Kore Savaşı’nın iki
güç arasında olmadığını, Birleşmiş Milletler ile bir işgalci arasında geçtiğini, Kore
kurtulursa milletler ve barış idealinin kurtulmuş olacağını ve böylece herhangi bir
saldırganın artık hiçbir yerde baş kaldıramayacak duruma geleceğini
düşünmekteydi. Saldırganın Kore’de saha ve imkanları yokladığını, Kore
yardımsız kalarak düştüğü takdirde aynı tekniği başka taraflarda da
uygulayacağını varsayan Fenik, tek çare olarak Birleşmiş Milletler idealinin ve
işbirliğinin geliştirilmesini görmekteydi.183
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e dahil bir ülke olduğu için bu yardıma
koşması gerektiğini, Marshall Planı’ndan yardım gördüğü için bu yardımın “bir
nevi mecburiyet teşkil ettiğini” belirten Sedat Simavi, yardımın şeklinin
“sembolik” olacağını vurgulayarak Asya’nın öbür ucuna asker göndermemizin
söz konusu bile olamayacağını, yapacağımız yardımın ise zirai mahsüllerimizin ve
yerli ilaçlarımızın Koreliler’e yollanması şeklinde olabileceğini düşünmekteydi.184
Hükümetin yardımının sembolik olacağı fikrinin bir diğer savunucusu da
Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetinin son Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’tı.
Sadak, hükümetin asker göndermesinin söz konusu olamayacağını, Türkiye’nin
Kore’ye yardım etmesinin ileride bir tecavüze uğraması durumunda diğer
ülkelerce ciddiye alınmayacağını iddia etmekteydi. “Türkiye kime ve nasıl yardım
183 Mümtaz Faik Fenik, “Türkiye’nin Dünya Barışına Hürmeti”, Zafer, 1 Temmuz 1950. 184 Sedat Simavi, “Amerika’ya Türk Yardımı”, Hürriyet, 2 Temmuz 1950.
edebilir; bu yardım ne işe yarar?”, diyerek Türkiye’nin bu şartlarda yapabileceği
pek bir şey olmadığını savunmaktaydı.185
Sedat Simavi ve Necmettin Sadak’ın görüşlerine cevap veren Abidin
Daver, Türkiye’den yardım isteyenin ABD değil, Birleşmiş Milletler olduğunu, bu
başvurunun Marshall Planı ile ilgisi bulunmadığını, Marshall Planı’ndan “devede
kulak” kabilinden destek görüyoruz diye Birleşmiş Milletler’i saldırgana karşı
yalnız bırakmanın mertliğe sığmayacağını belirterek:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin vaadi elbette kağıt üzerinde kalacak, platonik ve nazari bir yardım olmayacaktır. Çünkü silahlı bir tecavüzü püskürtmek için yalnız edebiyat ve kuru vaad kâfi değildir... Vaziyeti Türkiye cephesinden mütalaâ edince yarın memleketimize karşı yapılacak olan bir taarruz üzerine bütün Birleşmiş Milletler’in bizim de yardımımıza koşacağına inanmak lazımdır. Bu itibarla sembolik bir yardımla iktifa etmeyi düşünmek doğru olmaz. Çünkü, taarruza uğradığımız zaman bize de bilmukabele sembolik yardım yapılmasına kapı açmış oluruz”, demekteydi.186
Kore savaşı hakkında basına demeç veren Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı İsmet İnönü, şartları, dünya barışı adına iyi karşılamadığını, beklenmeyen
bir olayın üçüncü dünya savaşına yol açabileceğini belirterek, I. ve II. Dünya
Savaşları’nın da böyle önemsiz bir olaydan dolayı ortaya çıktığını ve daha sonra
bütün dünyayı kapladığını anımsatarak dikkatli davranılması gerektiğini
öğütlemekteydi.187
Bu arada Demokrat Parti eski milletvekili Senihi Yürüten, Kore’de
kuzeylilere karşı savaşmak için “Tecavüze Uğrayan Hür Milletlere Türkiye’den
Yardım” adında bir dernek kurmak için ilgili makamlara başvurdu. Yürüten, bu
çalışmalarının her şeyden önce sembolik olduğunu, amaçlarının devletin aldığı
önlemlerin dışında özel çalışarak hükümeti desteklemek ve ilerde bir gönüllü
185 Necmettin Sadak, “Kore Savaşı ve Türkiye”, Akşam, 6 Temmuz 1950. 186 Abidin Daver, “Konsey’in Kararı ve Türkiye”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 1950
lejyonu kurarak Kore’de zulme ve komünizme karşı savaşmak olduğunu, bunu
sağlamak için de Dışişleri Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kurulu’na
başvuracaklarını belirtti.188 Senihi Yürüten’in kurduğu derneğe ilk günlerde üç bin
başvuru oldu. Türkiye’de gençler gönüllü olarak birbirleriyle yarışırken, ABD’de
gençlerin Kore’ye gitmemek için türlü yollara başvurmaları dikkat
çekmekteydi.189 Senihi Yürüten’in bu girişimi “hayalperest” bir girişim olarak
niteleyen Hikmet Feridun Es, daha gerçekçi yaklaşımların sergilenmesi
gerektiğini vurgulayarak, “Yolun Açık Olsun Kahraman Senihi!” diyerek bu olaya
eleştirel bir tavır takındı.190 Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Kore’ye savaşmak için
gidecek gönüllülerin durumuyla bakanlığın ilgilenmediğini ve ilgilenmeyeceğini
belirterek Senihi Yürüten’in bu girişiminin sonuçsuz kalmasına neden oldu.191
Kore’deki ciddi duruma dikkat çeken Burhan Belge, o güne kadar geçen
dilimde saldırganın kazandığı başarıların ümitsizlik yaratmaması gerektiğini
belirterek, Kuzey Kore’yi azmettirdiğine hiç şüphe duymadığı Stalin’in tıpkı
Hitler gibi ihtiraslarının kurbanı olacağını düşünmekteydi.192 Savaşla ilgili başka
bir boyuta temas eden Necmeddin Sadak, ABD’nin bölgedeki sorunla
mücadelede tek başına kalmasının kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandığını
belirterek, Birleşmiş Milletler’in ABD kanı üzerinden kahramanlık yaptığının bu
çevreler tarafından genel kabul gördüğünü iletmekteydi. Savaşın durdurulması
için Sovyetler Birliği ile konuşmanın gerektiğine inanan Sadak, bu ülkeye bir kez
187 Hürriyet, “ İnönü Dünya Vaziyetini İyi Görmediğini Söyledi”, 3 Temmuz 1950. 188 Milliyet, “ İstanbul’da Kore İçin Gönüllüler”, 3 Temmuz 1950. 189 Mim Kemal Öke, Unutulan Savaşın Kronolojisi; Kore, 1950-53, Boğaziçi Yay, İstanbul, 1990,
s. 66. 190 Hikmet Feridun Es, “Yolun Açık olsun Kahraman Senihi!”, Hürriyet, 4 Temmuz. 1950. 191 Hürriyet, “ Köprülü Kore Harbi Hakkında İzahat Verdi”, 5 Temmuz 1950. 192 Burhan Belge, “ Stalin Durmasını Bilir mi?”, Yeni Sabah, 27 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 104
bile taviz verilmemesi gerektiğini savunarak, aksi halde bunun arkasının
alınamayacağı fikrindeydi.193
Cumhuriyet Gazetesi’nin 21 Temmuz tarihli başmakalesinde, Kore’deki
gelişmelerin, başta ABD olmak üzere Birleşmiş Milletler idealine bağlı ülkeler
açısından hiç de parlak bir durumda olmadığı vurgulanarak, her ne pahasına
olursa olsun Kore’de, Birleşmiş Milletlerin siyaseten başarılı olmak zorunda
olduğu belirtilmekteydi. Eğer başarısız olunursa, Kore’de meydana gelen
gelişmelerin İran’da, Türkiye’de, Yunanistan’da ve Yugoslavya’da ortaya çıkması
pek de sürpriz olmazdı. Bu bakımdan Kore anlaşmazlığında Sovyet tezleri kabul
edilmemeliydi.194
25 Temmuz tarihli başmakalede Akşam Gazetesi, Kore sorunu
dolayısıyla ABD’nin içine girmiş olduğu mücadeleyi destekleyerek, her saldırı
karşısında ABD’nin kalkan olacağını ifade etmekteydi. Türkiye’nin bu yeni
konjonktürde, hür milletler safında, tüm varlığıyla mücadele edeceğine değinilen
yazıda, gelişmelerin Türk- Amerikan yakınlaşmasını sağlayacağı ve buna paralel
olarak da Türkiye’ye silah yardımının artacağı vurgulanmaktaydı.195
Bu dönemde bir diğer önemli gelişme de savaşın getirdiği
dalgalanmalar ile piyasalarda yaşanan sıkıntılardı. Sedat Simavi, bazı açıkgözlerin
Kore Savaşı’nı neden gösterip ortalığa bir savaş havası sürmek istemelerini Türk
ekonomisi için ciddi bir tehlike olacağını varsayarak, Kore’de çıkan savaşın
Türkiye ile ilgisinin olmadığını ve piyasanın oynamasına neden olmaması
193 Necmettin Sadak, “Hazırlıksız Olunca”, Akşam, 19 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 147 194 “Kore Harbi’nde Tek Çıkar Yol”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 105-106
gerektiğini hatırlatarak, hükümete de –tıpkı İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi-
savaşın bölgesel bir çatışma olduğunu duyurup piyasaya hakim olmasını tavsiye
etmekteydi.196
Savaşın ilk bir aylık diliminde Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler
ideallerine bağlı bir politika izleyeceği gerek Hükümet ve gerekse basın tarafından
sık sık vurgulandı. Basının Kore olayındaki ortak düşüncesi Kuzey Kore’nin
Sovyetler Birliği’nin kışkırtmasıyla Güneye saldırdığı şeklindeydi. Benzer
saldırıların Türkiye’ye karşı yapılmasının olası olduğu düşüncesinde olan
yazarlar, Hükümetin daha dikkatli bir politika izlemesinde hemfikirdiler.
Türkiye’nin Kore’ye askeri yardımda bulunması bu aşamada pek ciddi
görünmemekteydi. Bunun yerine zirai ve sağlık ürünlerinin gönderilmesinin
yeterli olduğu düşünülmekteydi.
2.2. HÜKÜMETİN KORE’YE ASKER GÖNDERME KARARI VE
TEPKİLER
Türkiye, Kore Savaşı’na kadar kendi sınırları dışında herhangi bir askeri
harekât veya müdahaleye girmekten kaçınırken, ilk kez Kore’de, bu özelliğini bir
kenara bırakarak savaşan taraflardan birisine açıkça destek verdi.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes başkanlığında
Hükümetin önde gelen üyeleri, 18 Temmuz 1950’de Yalova’da bir araya gelerek
Kore’ye asker gönderme konusunda gizli bir toplantı yaptılar. Bu toplantı ertesi
195 “İkinci Truman Doktrini”, Akşam, 25 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 147-148
gün basında, Türkiye’yi ilerleyen günlerde önemli gelişmelerin beklediği şeklinde
algılandı.197 Gerçi toplantı sonunda Başbakan Menderes basına; “Silahlı
kuvvetlerimizin takviyesi ve geliştirilmesi için alınacak önlemleri tetkik ve
müzakere ettik” şeklinde bir açıklamada bulunduysa da bu pek inandırıcı bir
açıklama olarak değerlendirilmedi.198
25 Temmuz 1950 akşamı Bakanlar Kurulu, Ankara’da Bayar’ın
başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu, Genel Kurmay Başkanı ve TBMM
Başkanı Refik Koraltan’ın da hazır bulunduğu toplantının gündemini, Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri’nin Kore Savaşı’na silahlı yardım için Türkiye
Cumhuriyeti’ne başvurmasına karşılık verilecek cevap, oluşturmaktaydı. Toplantı
sonunda yapılan açıklamada; “Dışişleri Bakanlığı’nca hazırlanan metin üzerinde
görüşmeler olmuş ve konu bütün ayrıntılarıyla etraflı bir şekilde incelenmiştir”
denmekteydi. Alınan karar gereği Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Trygve
Lie’ye çekilen telgrafta:
“Birleşmiş Milletler paktının doğan taahhütlerine ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uymayı vecibe bilen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Kore hakkında yardım talebini içeren 15 Temmuz tarihli telgrafınızı bu zihniyet içinde ve dikkatle tetkik etmiştir. Cumhuriyet Hükümeti bu inceleme sonunda bu kararları dünyanın şimdiki şartları içinde genel barış hizmetinde etkili ve fiili şekilde uygulamaya koymadaki gerek ve önemin bilinci içinde bir Türk savaş birliğini Birleşmiş Milletler emrine vermeyi karar altına almıştır”, denmekteydi.199
Aynı günlerde Amerikalı Cumhuriyetçi Senatör Cain’in üst düzey
temaslarda bulunması ve Hükümetin asker gönderme kararını açıklamasından
196 Sedat Simavi, “Kore Harbi ve Kriz”, Hürriyet, 15 Temmuz 1950. 197 Milliyet, “Yalova’da Mühim Toplantı”, 19 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s.
6-7 198 Emine Yılmaz-Meliha Yücel, “Kore Savaşı (1950-1953) Türkiye ve Dünya Açısından Genel Bir
Değerlendirmesi”, s. 149. 199 Öke, a.g.e., s. 67-68; Mustafa Deral, “Kore’de Niçin Çarpışıyoruz” Bakış Mat. İstanbul, 1950, s.
16.
önce basın toplantısında sarf ettiği “Türkiye’nin Kore Harbi’ne fiili surette
yardımı, Atlantik Paktı’na girmesini sağlayacaktır” sözleri NATO için ödün mü
verildiği sorusunu akla getirmekteydi.200
Hükümetin aldığı karar, Türkiye’nin Batı Bloku’na açıkça destek
vermesi nedeniyle, kamuoyunca olumlu karşılandı. Bu kararla Türkiye, ABD’den
sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Tryqve Lie’nin yardım çağrısına karşılık
veren ilk ülke olarak önemli bir görev üstlendi.201
2.2.1. İKTİDARIN BAKIŞ AÇISI
14 Mayıs 1950’de göreve gelen Adnan Menderes Hükümeti, iktidarının
üçüncü ayı dolmadan, Türkiye’nin dış politik anlayışının Batı eksenli olduğunu
gösteren önemli bir karara imza attı. Bu karar, kamuoyunu üç yıl meşgul edecek,
etkileri yıllarca sürecek olan Kore’ye asker gönderme kararıdır. Hükümet, II.
Dünya Savaşı sonrası oluşan yeni süreçte, dış politikada Batı yanlısı bir seyir
izlemeyi yeğlediği için, ortaya çıkan kriz ortamında safını seçmede güçlük
çekmedi. Türkiye’nin güvenliği için NATO’yu bir şemsiye gibi algılayan yeni
iktidar, Kore Savaşı’na katılımın bu amacı gerçekleştirmede önemli bir işlev
göreceği kanısındaydı.
Demokrat Parti liderleri, Kore kararının gerek mevcut siyasi şartlar ve
gerekse anayasa bakımından uygun olduğu görüşündeydiler. Hükümetin aldığı
kararı açıklamak için 28 Temmuz 1950’de düzenlenen basın toplantısında
konuşan Başbakan Adnan Menderes, kararın savaş kararı olmadığını belirterek,
Meclis’ten onay almanın zorunlu olmadığını vurgulamaktaydı. Türk askerinin
Birleşmiş Milletler emrine verildiğini, bir saldırıyı önlemek için oluşturulmuş
200 Yılmaz-Yücel, a.g.m., s. 150
uluslar arası bir birlikte görev yapacağını ve bu doğrultuda Hükümetin herhangi
bir devlete savaş açmadığını ifade eden Başbakan, bu nedenlerle Meclis onayının
şart olmadığını belirtmekteydi. 202
Hükümetin kamuoyunu ikna için kullandığı en önemli argümanlardan bir
tanesi de, Kore’de savaşan askerlerin Türk vatanını, sınırını ve dinini koruduğu
iddiasıydı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu, 3 Eylül
1951’de Kırşehir’deki konuşmasında, Türk askerinin Kore’de bu kutsal değerler
için savaştığını, böyle önemli bir konuda muhalefetin dış politikada birlikte
hareket etmesi gerektiğini düşünmekteydi.203
Türkiye’nin NATO’ya girmesi, iktidarın karar hakkında çok daha rahat
konuşabilmesine olanak sağladı. 16 Mart 1952’de düzenlenen Demokrat Parti
Aydın İl Kongresinde konuşan Adnan Menderes, alınan kararın basit bir cesaret
işi olmadığını, muhaliflerin görüşleri ile kendi görüşleri arasında çok belirgin
farklar olduğunu ifade ederek kendilerinin daha geniş bir dünya görüşüne sahip
olduklarını iddia etmekteydi. Hükümetin izlediği mert siyaset sonucu dünyadaki
kolektif güvenlik sistemine en sağlam taşı Türkiye’nin koyduğunu savunan
Menderes, başka ülkelerin bu sistemin bedelinden kaçınsalar bile Türkiye’nin
kaçınmayacağını, çünkü uzun geçmişinin acı deneyimlerinin bu sistemin
kıymetini kendilerine öğrettiğini belirtmekteydi.204
4 Ekim 1952’de düzenlenen Sivas il kongresinde Menderes, dış politik
gelişmeler bakımından Türkiye’nin Kore’de bulunmasının ülkeye çok değerli
kazançlar sağladığına değinerek, NATO’ya vurgu yapmaktaydı. Barışın özgür
201 Hüseyin Bağcı, “Türkiye’nin NATO üyeliğini Hızlandıran İki Önemli Faktör: Kore Savaşı ve ABD
Büyükelçisi George McGhee”, ODTÜ Gelişme Dergisi, Ankara, 1991, s. 13. 202 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 69-74 203 Ayın Tarihi, Eylül 1951, s. 214, s.s. 53-54 204 Ayın Tarihi, Mart 1952, s.220, s.s. 37-38
ülkelerin işbirliği yapmasıyla sağlanacağına inandıklarını ifade eden Menderes,
diğer ülkelerden daha fazla tehdide açık olan Türkiye’nin sırf bu çekincelerinden
ötürü ortak hareketi benimsediğini söylemekteydi. Dünyadaki siyasal dengelerin
pamuk ipliğine bağlı olduğuna ayrıca dikkat çeken Başbakan, böyle bir
atmosferde hareket tarzlarının doğruluğundan asla kuşkusu olmadığının da altını
çizmekteydi. Aynı kongrede konuşan Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Kore
kararını, mertliği, kahramanlığı ve açık sözlülüğü kendisine ilke edinen Demokrat
Parti iktidarının uluslar arası sorunlardaki samimi bir örneği olarak
görmekteydi.205
Kore kararını değerlendiren Demokrat Parti, Kore’ye asker göndermekle
Birleşmiş Milletler’e milletçe verilmiş sözün yerine getirildiğini vurgulayarak,
partilerinin izlediği siyaseti; “eski iktidarın miskin, kaçamaklı, riyakâr ve
istikrarsız siyaseti yerine Türk gücüne, karakterine, ahlâk ve mertliğine dayanan
cesur, dinamik, müteşebbis ve samimi bir siyaset” olarak özetlemekteydi.206
Sonuçta, Demokrat Parti iktidarı 25 Temmuz 1950’de Kore’ye asker
gönderme kararı aldı. İktidar, kararı, bakanlar kurulu toplantısı sonrası
kamuoyuna açıkladı. Karar hakkında muhalefetin ve kapalı olmasından ötürü
Meclis’in fikri alınmadı. Muhalefetin ilk günlerdeki kararın şekli bakımından
eksik olduğu yönündeki eleştirileri, iktidar tarafından reddedildi. Hükümet,
Birleşmiş Milletler Anayasasının, kendilerine bu tip konularda peşinen karar
alabilme hakkı tanıdığı gerekçesiyle kararın şekil bakımından eksik olmadığını
iddia etti. Türk askerinin Kore’de gösterdiği kahramanlık sonucu Batı
kamuoyunda Türkiye hakkında olumlu bir hava esti ve sonunda Türkiye
NATO’ya dahil oldu. Dış siyasetteki bu başarı iktidarın karar hakkında daha rahat
205 Ayın Tarihi, Ekim 1952, s.227, s.s. 58-61
konuşmasına neden oldu. Demokrat Parti liderleri parti kongrelerinde, karar
hakkında kamuoyuna, muhalefeti sertçe eleştiren mesajlar verdiler. Böylece
kazanılan başarılar, Hükümetin kamuoyunca desteklenmesine olanak sağladı.
2.2.2. MUHALEFETİN BAKIŞ AÇISI
Hükümetin almış olduğu Kore’ye asker gönderme kararı muhalefet
partilerini oldukça şaşırttı. Menderes Hükümeti’nin birden bire verdiği kararda
kendi fikirlerinin alınmamış olması hem Cumhuriyet Halk Partisi’ni hem de
Millet Partisi’ni oldukça öfkelendirdi.
Hükümetin bu kararına Meclis’te grubu bulunan iki muhalefet partisi –
Cumhuriyet Halk Partisi ve Millet Partisi- birer bildiri yayınlayarak sitemde
bulundular. Cumhuriyet Halk Partisi adına Genel Sekreter Kasım Gülek ve Millet
Partisi adına da Genel Başkan Hikmet Bayur’un imzasıyla çıkan bildirilerde
hükümetin kararı kendilerine danışmaksızın, yada TBMM’den geçirmeksizin
alması eleştirildi. Millet Partisi, Birleşmiş Milletler’e destekten ve ABD ile
dostluktan yanaydı. Ama Millet Partisi küçük bir parti olsa da kendisine
danışılmasını bekledi.207 Millet Partisi bile bu düşüncede iken Türk siyasetinin
köklü partisi Cumhuriyet Halk Partisi böyle önemli bir kararda kendi fikrinin
alınmamasını önemli bir eksiklik olarak görmekteydi.208
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bildirisinde şu ifadelere yer veriliyordu:
206 Düşmanı Kore’de Karşıladık, Kore’ye Niçin Asker Gönderdik, DP Neşriyatından, Güneş Matbaası,
Ankara, 1954, s. 12. 207 Öke, a.g.e., s. 68. 208 a.g.e. s.69
“Bugünkü durumda Birleşmiş Milletler’e karşı yükümlülüklerimizin nasıl yerine getirileceğini hükümet, TBMM’de görüşmeden ve partimizle istişare etmeden yalnız başına saptamıştır. Parti Başkanı İnönü veya yetki sahibi herhangi bir şahsiyetinin bu karar hakkında hiçbir suretle fikir ve görüşü alınmamıştır. Halbuki büyük memleket işlerinde, özellikle ülke savunması ve harp ihtimallerinde hükümetin muhalefet partisi ile fikir birliği sağlamayı tecrübe etmesi büyük mücadelelerde ülke birliğini sağlamak için esas tedbirdir.”209
Millet Partisi bildirisinde Hikmet Bayur da aynı şeyleri söylemekteydi.
Cumhuriyet devrinde ilk defa olarak Türk askeri fiilen savaşa gönderilirken
Hükümet’in bu hususta TBMM’yi toplayıp durumu ona bildirmemesi Bayur’ca
eleştirilmekteydi.210
İktidar partisinin aldığı karara Cumhuriyet Halk Partili Nihat Erim de
tepki gösterdi. Erim böylesine önemli bir kararda üç milyondan fazla vatandaşın
oyunu almış Cumhuriyet Halk Partisi ile istişare edilmemesini önemli bir eksiklik
olarak değerlendirirken, hiçbir demokratik ülkede böyle bir davranışın meydana
gelemeyeceğini vurgulamaktaydı. Hükümetin, Meclis’ten onay almayarak daha
büyük hata yaptığını belirten Erim, böylelikle sorumluluğun sadece iktidara ait
olduğunu ifade etmekteydi. Türk askerinin sadece Türkiye sınırlarını korumakla
yükümlü olduğunu, yurtdışına birlik göndermek için mutlaka Meclis’ten onay
alınması gerektiğini söyleyerek, buna uymayan Hükümetin hata yaptığı
kanısındaydı.211
Karar hakkında Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte parti bildirisinde
dile getirdikleri eksiklikleri vurgulayan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
İsmet İnönü, uzun süre iktidarda kalmış bir partinin başkanı sıfatıyla hükümetin,
209 Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye, Milliyet Yay., İstanbul, 1970, s. 84. 210 a.g.e., s. 84. 211 Nihat Erim, “Hükümetin Son Kararı”, Ulus, 27 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 106-108
bu sorun hakkında görüşlerine başvurmasını arzu etmekteydi. İnönü, büyük ülke
sorunlarında, özellikle ülke savunması ve savaş ihtimallerinde hükümetin
muhalefetle işbirliğini sağlamasını esas önlem olarak görmekteydi. İnönü,
Hükümetin karar hakkında TBMM’nin onayını almamasını da eleştirerek, II.
Dünya Savaşında, savaş tehlikesi Türkiye’nin kapısını çaldığı zamanlar ve Alman
Orduları sınırlarımızda iken bu devletle ekonomik ilişkileri kesme kararı almadan
önce bile, Meclis’in fikrini sorduklarını hatırlatmaktaydı.212
Adnan Menderes’in 28 Temmuz 1950’de basına verdiği demeçte, alınan
kararın savaş kararı olmadığını savunmasına karşılık olarak Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreteri Kasım Gülek yaptığı açıklamada, Başbakanın yanıldığını,
çünkü dünyanın bir köşesinde düzenli askeri kıtalarla barışı sağlamak için
girişilen silahlı çarpışmaya savaştan başka bir ad verilemeyeceğini belirtmekteydi.
Gülek, yurtdışına 4500 kişilik kuvvet gönderilmesinin Türkiye’nin güvenliğini
azaltacağını iddia etmekteydi. Kararın Meclis’e gelmemesini de protesto eden
Gülek, kararın bu halde “sakat” olduğunu vurgulamaktaydı.213
Hükümetin, kendisini eleştirenleri halkın gözünden düşürmek için küçük
marifetlere başvurduğunu belirten Millet Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur, bu
karardan memnun olmayan kişilerin komünistlik suçlamalarıyla alçaltılmak
istendiğini iddia etmekteydi. Türkiye’nin güvenliğinin her şeyden önemli
olduğuna temas eden Bayur, bunun sağlanabilmesi için NATO’ya biran önce
girmemiz gerektiğini vurgulayarak, kısa bir zaman içinde Hükümetin bunu
gerçekleştirebilecek kabiliyeti göstermesini beklemekteydi. Milletçe katlanılan
fedakarlığın ve askerlerin akacak kanlarının, siyasal bakımdan ülke lehine fayda
212 Hürriyet, “İnönü’nün Hürriyet’e Beyanatı”, 28 Temmuz 1950. 213 Hürriyet, “Kasım Gülek Başbakanın Dün Yaptığı Beyanata Cevap Verdi”, 30 Temmuz 1950.
getirmesini uman Bayur, eğer bunu gerçekleştirmezse, iktidarın üzerine düşen
sorumluluğu yapmamış olacağı fikrindeydi. Hükümetin, son günlerde söylendiği
gibi dışardan bir miktar yardım sağlayıp bütçe açığını kapatmaya çalışarak başarı
kazandım havasına girmesini Türk halkının affetmeyeceğini belirten Bayur,
halkımızın kendi güvenliği için seve seve şehitler vermeye razı olduğunu fakat
para için kesinkes buna yanaşmayacağını Hükümete hatırlatmaktaydı.214
Sonuçta, muhalefet Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkmadı.
Muhalefetin asıl itiraz noktasını, kendi fikirlerinin ve Meclisin onayının
alınmaması oluşturdu. Muhalefet liderleri bunca yıllık iktidar deneyimlerinin yeni
Hükümet tarafından dikkate alınmamasını eleştirdiler. Bundan başka Türk
askerinin yurtdışındaki bir çatışmaya gönderilmesinin mutlaka Meclis onayından
geçmesi gerektiğini ısrarla belirten muhalifler, bunun yapılmamasından ötürü
hükümet kararının eksik olduğunu belirttiler. Muhalefetin karşı çıkış
gerekçelerinden bir diğeri, bu hareketin Sovyetler Birliği’ni tahrik edeceği
endişesi ve ülkenin işgale uğraması halinde 4500 kişilik birliğe ihtiyaç duyulması
şeklindeydi.215
2.2.3. DİĞER KURUMLARIN BAKIŞ AÇISI
Türkiye’nin Kore savaşına fiili olarak katılacağının kamuoyuna ilan
edilmesi memnuniyetle karşılandı ve kararın yerinde olduğu vurgulanarak
Hükümete destek verildi. Basın, öğrenci dernekleri, dini kuruluşlar büyük ölçüde
hükümetten yana tavır koydular. Karara, Barışseverler Derneği dışında karşı çıkan
herhangi bir kurum bulunmamaktaydı.
214 Hikmet Bayur, “Küçük Marifetler ve Büyük İşler”, Kudret, 1 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 111-112 215 Öke, a.g.e., s. 70.
Basın, genelde kararı olumlu karşıladı. Nadir Nadi, Hükümetin bu kararı
“şüphesiz sırf hürriyet ve barış dünyasına karşı beslediği bağlılık duygusundan”
aldığını yazmakta ve bu kararın sonucunda Birleşmiş Milletler’in canlı bir teşkilat
olarak var olup olmadığını ispat edeceğini de kaydetmekteydi.216
Zafer Gazetesi’ndeki makalesinde Mümtaz Faik Fenik, Kore’de dünya
barışının geleceğinin söz konusu olduğunu belirtmekteydi. Eğer Kore’de
Birleşmiş Milletler ülküsü mağlup olursa, “Kollektif Güvenlik” iflâs ederse,
saldırganın artık her yerde başkaldırabilme cesaretini kendisinde bulabileceğini
düşünen Fenik, hatta bu azgınlığını Türkiye’ye de yöneltebileceğini ifade
etmekteydi. Kore’ye giden Türk askerlerinin, hem dünya emniyetini hem de Türk
sınırlarını koruyacağını belirten Fenik, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler’e karşı
taahhütlerini yerine getirerek yarın olası bir saldırı karşısında yalnız kalmaktan
kurtulacağı fikrindeydi. Savaş, dünya barışına karşı yapılabilecek saldırıların bir
“deneme tahtası” haline gelmekteydi. Türk askerlerinin bu gerçekleri hiçbir
zaman akıllarından çıkarmayacaklarına değinen Fenik:
“Kahraman askerlerimiz, kıtalar ötesi diyor da çarpışırken vatanımızın hudutlarını muhafaza için savaştıklarını bilecekler ve o imanla silahlarını kullanacaklardır. Kore dağlarından aksedecek “Allah Allah” nidalarının biz şimdiden bütün sınırlarımızı koruduğunu hisseder gibi oluyoruz. İşte bu sesler bu aziz vatanımızın üzerine rahmet olacak ve beşeriyeti de milletimizle beraber huzura kavuşturacaktır. Çünkü Kore Harbi dünyanın ölüm ve kalım harbidir” demekteydi. 217
28 Temmuz 1950 tarihli Yeni Sabah Gazetesi’nin başmakalesinde,
Hükümetin almış olduğu karara biraz şüpheyle bakılmaktaydı. Türkiye’nin
Birleşmiş Milletler’e yapacağı en büyük hizmetin, sınırlı askeri birliklerle uzak
216 Nadir Nadi, “Hükümetin Kararı”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 1950. 217 Mümtaz Faik Fenik, “Kore’ye Gidecek Türk Askerleri Yolunuz Açık Olsun” Zafer, 27 Temmuz
1950.
bölgelerde çarpışmaktansa, anavatanda, silah altında medeniyet bekçiliği yapmak
şeklinde olduğu düşünülmekteydi. Karar dolayısıyla gerginleşen Hükümet-
muhalefet ilişkilerinde de muhalefetten yana tavır koyan Yeni Sabah, Hükümetin
muhalefete danışmadan böylesine önemli bir karar almasının hatalı olduğunu
belirterek Hükümete, “bu meselede muhalefete danışmayacaksınız da hangi
meselede danışacaksınız?”, şeklinde soru sormaktaydı. Yeni Sabah, Türkiye’nin
kilit konumunu koruyarak Kore’dekinden bin kat daha büyük hizmetler
yapacağını savunmaktaydı.218
Muhalefetin, Sovyetler Birliği’ni tahrik edeceğini iddia ederek
Hükümet kararını eleştirmelerine yanıt, Cumhuriyet’te yazan Abidin Daver’den
geldi. Daver, Sovyetler Birliği, Türkiye’ye saldırmaya niyetli ise Kore Savaşı’na
asker göndermemizden başka nedenler bulmakta güçlük çekmez demekteydi.
Yazara göre, zaten Sovyetler, Kore Savaşı’na fiilen müdahale etmedi. Ayrıca,
Sovyetler Birliği’nin bir baskınına uğradığımız takdirde Birleşmiş Milletler’in,
Kore’ye olduğu gibi, Türkiye’ye de yardım edeceğini kabul etmek, etmeyeceğine
inanmaktan daha makul ve mantıklıydı. Diğer taraftan ABD de dünyanın herhangi
bir tarafında hür milletlere yapılacak bir taarruza fiilen karşı koymayı ilan
etmekteydi. Türkiye’nin stratejik konumu Güney Kore’ninkinden çok daha
önemli olduğuna göre, bir saldırıya uğradığımız takdirde bizim de yardım
göreceğimizi kabul etmek gerekirdi. Bir milyonluk bir ordu çıkartabilecek
Türkiye’nin bir tugayını Kore’ye göndermekle savunmasız kalabileceğine de
inanmamaktaydı.219
218 “Hatalı Kararın Akisleri”, Yeni Sabah, 28 Temmuz 1950; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 109-110 219 Abidin Daver, “Kararımız İsabetli mi, Değil mi?”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 1950.
29 Temmuz 1950’deki yazısında Nadir Nadi, Cumhuriyet Halk
Partisi’nin imza toplayarak konuyu Meclis’e getirme gayretini eleştirmekteydi.
Meselenin TBMM’ne getirilmesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika
gelenekleri gereği olduğunu belirten Nadi, yine de hükümete hukuksal açıdan
zorunluluk düşmez, demekteydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kore’ye savaş ilan
etmediğini, Birleşmiş Milletler katındaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini
belirten Nadi, Birleşmiş Milletler’e verilecek cevabın 30 Haziranda Meclis’e
getirildiğini ve Dr. Ekrem Hayri Üstündağ ve arkadaşlarının önergesiyle de
onaylandığını hatırlatmaktaydı.. Durum böyleyken, muhalefetin tavrını “hissi”
bulan Nadi, böyle nazik bir olayın partiler arası bir iç politika aracı olmasından
endişe duymaktaydı. Hükümetin, durumu idare etmek konusunda şekil
bakımından acemilik gösterdiğini kabul eden Nadi, karşı tarafın bunu istismara
kalkışmasını –içinde yaşadığımız şartlar bakımından- mazur görmemekteydi. Bir
gün Türkiye’nin herhangi bir saldırıya uğraması durumunda, buna Hükümetin son
kararı sebebiyet verecekmiş gibi hava yaratılmak istenmesine değinirken, bu
değerlendirmenin ülke çıkarlarına uymadığı gibi, realiteye de taban tabana zıt
olduğunu vurgulamaktaydı. Kars’a, Ardahan’a ve Boğazlar’a açıkça talip
çıkıldığı zaman bunu Türkiye’nin kışkırtmadığı gibi, yarın yeni bir tatsız olay
ortaya çıktığı takdirde Türkiye’nin yine en az dünkü kadar masum olacağına
inandığını belirterek, halkın zihnine şüphe tohumları aşılamakla sadece
düşmanların işine yarayacak, onların cesaretini arttıracak bir davranış
sergileneceğini düşünmekteydi. Siyasetçilere düşen görevin, 1945’ten beri dış
politikada başarı ile yürütülen birlik ve beraberlik havasını bir an bile olsun
bulandırmadan devam ettirmek olduğuna inanan Nadi, ulusun güvenliğinin böyle
korunacağını belirtmekteydi.220
220 Nadir Nadi, “Haklı ve Haksız”, Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950.
Hükümet ve muhalefet arasındaki bu söz düellosunun bir fayda
getirmeyeceğine inanan Sedat Simavi, Hükümetin tecrübesizliğinden dolayı bir
hata yaptığını ifade ederek, “Kore kararında son hükümet de, yanılmaz bir
hükümet olmadığını bize ispat eder gibi oldu. Şüphe yok ki bunda, tecrübesizliği
ve acemiliği etken olmuştur”, demekteydi. Eğer verdiği kararda Meclis’in ve
muhalefetin oyu bulunsaydı, hiç şüphesiz Hükümetin etrafındaki sızıltının ve
mırıltının daha hafif olacağını söyleyen Simavi, yine de yeni iktidarın bu
acemiliğini anlayışla karşılamak gerektiğini vurgulamaktaydı. 221
Vatan Gazetesi’ndeki makalesinde Ahmet Emin Yalman, Hükümetin
verdiği kararın çok yerinde olduğunu belirterek, kararın tarihin derinliklerindeki
Türk kahramanlığını yeniden canlandıracağını ifade etmekteydi. Askerlerimizin
taşıdıkları ve Kore’de akıncısı olacakları yüksek ruhun, maddiyatçı Moskof
saldırıcı ruhunu ve komünizmin maskeli yıkıcı kuvvetlerini yeneceğine inandığını
belirten yazar, Meclis toplantısı, usul, şekil, pazarlık diye ortaya atılan
bahanelerin, asil tarihi rolümüze karşı girişilmiş bir bozgunculuk olacağını
belirtmekteydi. Bu etkiyi bozmaya, gelecekteki hesaplar nedeniyle Türkiye’nin
asil hareketinden doğacak imkanları sarsmaya, kimsenin hakkı olmadığını
söyleyen Yalman, bu bakımdan muhalefetin daha sorumlu davranması gerektiğini
düşünmekteydi.222
Ulus gazetesi’ndeki köşesinde Hüseyin Cahit Yalçın, bambaşka bir
konuyu ele alarak, Türkiye’nin yaptığı mertçe yardıma rağmen Marshall
Planı’ndan “devede kulak kabilinde” yardım aldığını belirterek, ABD’nin bu
221 Sedat Simavi, “Mintarafillah”, Hürriyet, 31 Temmuz 1950. 222 Ahmet Emin Yalman, “Türkler Geliyor”, Vatan, 3 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 114-116
kararımızdan ötürü bize daha fazla yardım yapması gerektiğini gündeme
getirmekteydi.223
Ali Naci Karacan Milliyet’te, Cumhuriyet Halk Partisi idarecilerinin
Kore kararını “fırsat bu fırsattır” diye iç politika malzemesi yapmalarını kıyasıya
eleştirerek, “laf ebelikleriyle” milleti kandıramayacaklarını, bu çok önemli dış
siyaset kararında ayrılığa düşmeyip iktidarın izlediği olumlu siyaseti
desteklemeleri gerektiğini ifade ederek CHP’yi “akılsızlık” la suçlamaktaydı.224
İktidar- muhalefet çekişmesine katılan Necmeddin Sadak, Cumhuriyet
tarihinde ilk defa görülen bu olayda muhalefete danışılmamasının mutlak bir
eksiklik olduğunu belirtmekteydi. Türkiye’den başka askeri yardım yapmayı
kabul eden tek ülkenin İngiltere olduğunu hatırlatarak, konu hakkında İngiliz
Avam Kamarası’nda görüşülerek karar alındığının altını çizmekteydi. Bununla
beraber Hükümetin şu veya bu şekilde karar almasından sonra tartışmanın devam
etmesini ülke adına pek hayırlı görmeyen Sadak, tartışmaların burada kesilmesini
önermekteydi. Meclisin toplantıya çağrılması durumunda, Hükümetin eksiğini
gidermek amacıyla Meclisten onay almasının, kararı kuvvetlendireceğini
belirterek, aksi bir sonuç çıkarsa ülke için bundan zararlı ve dış politika
bakımından bundan tehlikeli bir durumun meydana gelmeyeceğini ifade
etmekteydi. Hükümetin pazarlık yaparak, ABD’ye bir takım şartlar öne sürerek –
NATO’ya alınmak gibi- Kore’ye asker gönderme kararı verdiği iddialarına
223 Hüseyin Cahit Yalçın, “Amerika’nın Yerinde Bir Kararı”, Ulus, 3 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 165-166 224 Ali Naci Karacan, “Eğer Akılları Olsaydı”, Milliyet, 4 Ağustos 1950.
inanmadığını belirten Sadak, bu tarz hareketlerin Cumhuriyet hükümetlerinin şiarı
olmadığını düşünmekteydi.225
1 Eylül’deki başmakalede Yeni Sabah Gazetesi, Hükümetin medeniyet
davasında önemli bir karar verdiğini belirterek, muhalefeti “böyle necip ve milli
harekete karşı pervasızca bayrak açmakla” suçlamaktaydı. Ulusal birliğin Türk
bayrağı ve askeri etrafında olması gerektiğini ifade eden Yeni Sabah, bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi’ni isteksiz davranmakla itham etmekteydi.226
Adnan Adıvar, dünya karşısında Türkiye’nin dış politikasında ayrılık
olduğu izleniminin oluşturulmasının ülke çıkarlarını zedeleyeceğini belirterek
iktidar ve muhalefetin biraz daha iyi niyet göstererek bu anlaşmazlıkları
çözebileceklerini ifade etmekteydi. Otuz senelik tecrübe dağarcığıyla övünen
muhalefet partisinin önayak olmasının daha uygun olacağını da belirtmekteydi.227
Hükümet kararına Meclis dışından en sert tepki, Genel Başkanlığı’nı
Behice Boran’ın yaptığı Barışseverler Derneği’nden geldi. Derneğin 28 Temmuz
1950’de TBMM’ne gönderdiği mesajda vurgulanan temel düşünceler; Senatör
Cain’in temasları sonucu oluşmuş bir havada asker gönderme kararın alındığı,
bunun anayasal geçerliliği olmadığı ve Birleşmiş Milletler ile bu konuda herhangi
bir anlaşma yapılmadığı şeklindeydi. Barışseverler Derneği Hükümete, asker
göndermek yerine Hindistan gibi arabuluculuk yapması çağrısında bulunarak
225 Necmettin Sadak, “Türkiye’nin Kore’ye Yardımı”, Akşam, 9 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 117-118 226 “Bozguncu Cereyanlar”, Yeni Sabah, 1 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 20-21 227 Adnan Adıvar, “Bir Buçuk Asırdan Beri...”, Akşam, 2 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s.202, s.s. 23
Meclis Başkanı’ndan da Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırmasını ve hükümetin
bu kararını iptal etmesini istemekteydi.228
Barışseverler’i kökü dışarıda bir dernek olarak niteleyen Menderes: “Bu
barışsevenlerin sevdikleri barışın mahiyeti hakkında da malumâtımız tamdır.
Komünist tecavüzleri Kore’de karşılamaya giderken içimizde aynı mahiyetteki
tahrikâtın manasını Türk umumi efkârı anlamakta ve hükmünü vermekte elbette
yanılmayacaktır”, diyerek hükümet programlarında komünistlikle etkili mücadele
edeceklerinin altını çizdiklerini ve bunu gerçekleştireceklerini belirtti.229
Barışseverler’e karşı benzer bir tepki de Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’den geldi.
Köprülü, Barışseverler’in girişimini “komünizm propagandası ve komünizm
matbuatı lisanı” şeklinde eleştirerek bunların amaçlarının “Türkler’in
mukavemetini yıkmak” olduğu düşüncesindeydi.230
Basın da Barışseverler Derneği hakkında hükümetin uygulamalarını
benimseyerek derneği, “Milli menfaatlere zarar verecek ve bu suretle milli
mukavemeti sarsacak mahiyette yayında bulunmak”la suçlamaktaydı. Ali Naci
Karacan, “memleketi içten yıkmaya çalışan korkunç bir tahrik ve fesat ocağı”
olarak nitelendirdiği Barışseverler Derneği’nin Behice Boran ve birkaç “solcu
hempası” tarafından kurulduğunu ve kabul ettikleri barışın da “Moskova’nın
benimsediği kölelik barışı” olduğunu savunmaktaydı. Barışseverler’in Kore kararı
dolayısıyla “yerden mantar gibi bitmesini”de Moskova’nın bir oyunu olarak
görüp: “Bizi hayrete düşüren memleketimizde komünistlerin parlak siyasi fikirleri
değildir. Bizi asıl hayrete düşüren Türkiye’yi Bulgaristan, Romanya, Macaristan
sanan bu cins mikropların memleket bünyesi içinde –DP iktidara geldikten sonra
228 Yazıcı, a.g.e. s. 37-38; Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 8-9 229 Zafer, “Başbakan Tenkitlerin Yersizliğini Belirten Beyanatta Bulundu”, 29 Temmuz 1950.
dahi hâlâ yaşayabilmek ve ortalığı zehirlemek imkanını bulabilmeleri
keyfiyetidir” diyerek konu hakkındaki düşüncelerini özetlemekteydi.231
İstanbul Savcılığı dernek hakkında inceleme başlattı.232 Askeri Siyasi
Mahkemede görülen davanın sonucunda Behice Boran, Adnan Cemgil, Osman
Fuat Toprakoğlu, Muvakkar Güran, Vahdettin Barut, Nevzat Cemil Özmeriç 3 yıl
9 aya, Naci Ormanlı 1 yıl 6 aya mahkum oldular.233
Barışseverler için ülkedeki siyasi atmosfer, düşüncelerini ifade
edebilmeleri bakımından gerçekten de çok riskliydi. Bunun sonucu olarak, adli
kovuşturmaların ve mahkumiyetlerin Barışseverler’i kısa sürede etkisiz hale
getirdiği şüphesizdir. Bunun yanı sıra özelde Barışseverler’in genelde bütün sol
hareketlerin, Türk askerinin Kore’de komünizme karşı savaştığı bir dönemde,
Türk kamuoyunu etkileme şansının çok düşük olduğu da kabul edilen bir
gerçektir.234
Hükümetin kararının ülke çapında olumlu bir hava estirdiği muhakkaktır.
Özellikle gençlik teşkilatları irtica ve komünizme karşı hassas oldukları bir
dönemde Kore’ye yardım kararını çılgınca desteklediler. En büyük öğrenci örgütü
olan “Türkiye Milli Talebe Federasyonu”, Genel Başkan Can Kıraç imzasıyla
hükümete gönderdiği bildiride: “Hak ve hürriyet yolunda girişilmiş olan bütün
taahhütleri yerine getirmeyi kendisine vazife sayan bir milletin evlatları olmaktan
duyduğumuz gurur sonsuzdur. Tür Gençliği dünya sulhunun tahakkuku için
yapılmış bu hamlenin sonucunu ümitle beklerken, kendisine verilecek her türlü
230 Hürriyet, “Köprülü Kore’ye Asker Sevki İşinde Tenkitleri Reddetti”, 31 Temmuz 1950. 231 Ali Naci Karacan, “Bozguncuları Tasfiye Zamanı Gelmiştir”, Milliyet, 1 Ağustos 1950. 232 Zafer, “Behice Boran ve Üç Suç Ortağı Tevkif Edildi”, 30 Temmuz 1950. 233 Aclan Sayılgan, Soldaki Bitmeyen Kavga, Ayşe Yay, Ankara, 1970, s. 21. İlhan Darendelioğlu,
Türkiye’de 1910-1973 Komünist Hareketleri, Bedir Yay, İstanbul, 1973, s. 402.
görevi başarmaya hazırdır”, demekteydi.235 Bunun yanısıra “Milli Türk Talebe
Birliği” Başkanı Suphi Baykam ve “Türk Gençlik Teşkilatı” Başkanı Metin Ören
de Başbakan Menderes’e gönderdikleri telgraflarla hükümet kararını sonuna kadar
desteklediklerini ve “Milliyetçi Gençlik olarak komünizmle mücadele
edeceklerini” belirtmekteydiler.236
Türkiye’nin komünizme karşı mücadele için Kore’de hür milletler
yanında saf tutması Türkiye’deki dinsel otoriteleri de harekete geçirdi. Bu
bağlamda İslamiyet’in Komünizm’i reddettiğini bildiren Diyanet İşleri Başkanı
Ahmet Hamdi Akseki, “Komünistliğe karşı gelebilecek en kudretli silah, iman ve
ruh kuvvetidir. Hakiki bir müminin komünistlik fikirleriyle ve icraatıyla
bağdaşabilmesine imkân yoktur” demekteydi. Daha sonra Diyanet İşleri
Başkanlığı, Kore’de öleceklerin şehit sayılmayacağı, Kore’de savaşmanın dini
açıdan gerekmediği şeklindeki bazı olumsuz yaklaşımları reddederek “Kore’nin
Allah yolu” olduğunu ve orada hayatlarını kaybedecek Mehmetçikler’in şehit
sayılacaklarını fetva yoluyla bildirdi.237
Sonuç olarak Hükümetin Kore’ye asker gönderme kararı kamuoyunda
genel olarak kabul gördü. Karara karşı muhalefet partilerinin gösterdiği tepkiler,
asker gönderilmesinden değil de kendi fikirlerinin ve Meclis onayının
alınmamasından kaynaklandı. Hükümete karar konusunda en sert tepki
Barışseverler Derneği’nden gelmişse de günün koşuları sol hareketler için uygun
şartları taşımadığından bu girişim adli kovuşturmayla sonuçlandı. Türk basını da
hükümet kararını olanca gücüyle destekleyerek, bu konuda muhalif bir hava
234 Aclan Sayılgan, Solun 94 Yılı (1871-1965), Mars Matbaası, Ankara, 1968, s. 371. 235 Toker, a.g.e., s. 84-85; Deral, a.g.e., s. 18. 236 Deral, a.g.e., s. 17-18.
yaratılmasını, ulusal birliği bozacak endişesi ile uygun görmedi. Basında, başta
Demokrat Parti’nin yayın organı Zafer olmak üzere, Cumhuriyet, Vatan, Milliyet,
Hürriyet, Yeni Sabah ve Yeni İstanbul gazeteleri Hükümetle hemfikir iken
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yayın organı Ulus
Gazetesi parti politikası dolayısıyla hükümetle aynı düşüncede değildi. Bunun
yanı sıra ülkedeki gençlik teşkilatları ve dini kuruluşlar da Hükümetin kararına
destek verdiler.
2.3. KORE’YE ASKER GÖNDERME KARARI HAKKINDA
HÜKÜMETE GENSORU
Kore Savaşı’nın başlamasından 5.5, Hükümetin asker gönderme
kararından 4.5 ay sonra, bağımsız milletvekili Kemal Türkoğlu ile Millet Partili
Osman Bölükbaşı’nın ortaklaşa verdikleri gensoru, 11 Aralık 1950’de TBMM
gündemine geldi. Gensoruda Hükümetin bir emrivaki ile Kore’ye birlik
gönderilmesine karar verdiği ve kararı TBMM’de onaylatmadığı ifade edilerek,
Hükümetin yasa dışı bir girişimde bulunduğu belirtilmekteydi. Meclis Başkanı
Refik Koraltan, oturumu açtıktan sonra önergeyi okutarak sözü hakkında gensoru
önergesi verilen Başbakan Adnan Menderes’e verdi.
Alkışlar arasında kürsüye gelen Başbakan, Birleşmiş Milletler’in
geçirdiği aşamaları belirttikten sonra, “... Milletlerarası sulh ve emniyetin
bozulmasını doğuracak sebepler olduğuna göre akitler, her şeyden önce sulh ve
emniyeti korumak ve şayet bunda muvaffak olunamazsa saldırganı yola getirmek
hususunda kesin tedbirlerin alınmasını taahhüt eylemiş bulunuyorlar...” şeklinde,
237 Kore Savunmasına Katılmamızda Dini ve Siyasi Zaruret, İlahiyat Kültür Telifleri, Acun Basımevi,
İstanbul, 1950, s. 50-55.
Kore sorunu gibi olaylar karşısında üye devletlerin yardım etmeyi taahhüt etmiş
olduklarını ortaya koydu. Başbakan Menderes, muhalefetin en çok eleştiriye
tuttuğu ve gensoru önergesinde de belirttiği, BM Antlaşması’nın 43. maddesinde
yapılması gerekli özel antlaşmaların yapılmadığı yolundaki eleştirileri
yanıtlarken:
“... 43.madde Güvenlik Meclisi’nin daveti üzerine üye devletlerin hususi antlaşmalar yaparak Konsey’in emrine askeri kuvvetler vermeyi ve her türlü kolaylık ve yardımda bulunmayı derpiş eylemektedir... Tabii şartlar içinde yapılması düşünülmüş olan bu hususi antlaşmalar Kore hadiselerinin silahlı bir çarpışma şeklini aldığı tarihte henüz tahakkuk etmemiş bulunuyordu. Hükümetimiz bahis konusu kararını verirken kendisiyle aynı durumda bulunan ve B.M. teşekkülüne karşı aynı mükellefiyetlerle bağlı olan diğer üye devletlerin hukuki anlayışlarına ve bu anlayışa dayanan hareket ve tedbirlerine imtisal ve iştirak etmiş ve devletimizin her devirde farik vasfını teşkil eden ahde sadakat vasfını bir kere daha belirtmekten başka bir şey yapmış değildir” demekteydi.238
Başbakan’ın buraya kadar yapmış olduğu açıklamada izlemiş olduğu temel
strateji, uluslar arası konjonktürün gereklerinin ve Birleşik Amerika Başkanı’nın
izlediği dış politika oluşturma sürecinin yansımasının Türkiye gibi bir devlet
tarafından izlenmesinin yadsınmaması gereği biçimindeydi. Başbakan, Bakanlar
Kurulu tarafından alınan Kore’ye asker gönderme kararı üzerine yaptığı
açıklamaları ile, anayasal çerçevenin dışında, işlevsel olarak kararları aldığını,
uluslar arası konjonktürün bu noktasında alınan kararın Türkiye’yi sistem içinde
oldukça prestijli bir noktaya getirdiğini savunmaktaydı.
Başbakan’ın konuşmasından sonra, Meclis kürsüsüne, önerge sahiplerinden Millet
Partisi Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı geldi. Bölükbaşı, “... TBMM’nin
kubbesi altında görüşülmeyecek bir tek mesele tasavvur edemiyorum” derken, dış
politikanın da Meclis zemininde tartışılmasının zorunlu olduğunu dile
238 TBMM Tutanak Dergisi, IX/C.1, s. 136-137; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s.205, s.s.35-36
getirmekteydi. Bölükbaşı, Meclis’in dış politikanın da tartışıldığı bir zemin olması
gerektiği tezine, “... Birinci Büyük Millet Meclisi’nden kalmış olan arkadaşlar
varsa, onlar da çok iyi bilirler ki, Haymana’da top sesleri gürlerken Mecliste her
şey açık konuşuluyordu...” ifadesi ile, Birinci Meclis’in ortamını delil olarak
getirmekteydi. Bölükbaşı, ilk olarak 30 Haziran tarihinde Dış İşleri Bakanı Fuat
Köprülü’nün değindiği, Birleşmiş Milltler Genel Sekreteri’nin hükümete
gönderdiği ve hükümetin de Genel Sekreter’e gönderdiği cevabi metni ele alarak,
söz konusu telgrafların Türkiye’ye bu tarz bir yardım yapma yükümlülüğünü
getirmediğini ifade ederek, Başbakan’ın Birleşmiş Milletler Antlaşması
maddelerini yorumlamasının “... Hürriyet idealine bağlılık ifade eden sözlerden
öteye geçemeyeceğini”, belirtmekteydi. 239
Bölükbaşı, Antlaşmanın 39., 41., 42. maddelerinde hükümete
mükellefiyet yükleyen herhangi bir hüküm bulunmadığını ortaya koyduktan
sonra, Antlaşmanın en çok tartışmaya konu olan 43. ve 44. maddelerini ele aldı.
43. maddeyi okuduktan sonra, bu yetkinin sadece Meclis’e ait olduğunu ifade
etti.240
Bölükbaşı, Başbakan’ın, Birleşmiş Milletler Antlaşmasının daha önce
Meclis tarafından onandığını bu nedenle yetkinin hükümette olduğu görüşünü
reddederek: “... Bu antlaşma TBMM tarafından tasdik edilmiştir... Kanun
mahiyetindedir... Kimler tarafından yürütüleceği de o kanunda tasrih edilmiştir...
Bizzat şartın metninde Hükümetin yahut Devletin böyle bir taahhüdü olmadığına
239 a.g.e., s. 140; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s.205, s.s. 37 240 a.g.e., s. 141, Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 37
göre mevcut olduğu söylenen bir vecibenin elbette Hükümete havale edilmiş
olması şeklinde telakki edilemez”, tezini savunmaktaydı.241
Bölükbaşı, hükümeti Anayasa’ya uymamakla ve Birleşmiş Milletler
Antlaşması’nı yanlış yorumlamakla suçladığı konuşmasını, “Hükümetin kararı
hukuki bakımdan ayakta durabilecek bir karar değildir” ifadeleriyle bağladıktan
sonra, “...Vermiş olduğumuz takririn metninde de tasrih edildiğine göre,
emniyetimiz temin edilmeden bu kararın verilmiş olduğunu iddia ediyoruz... Bu
mevzuda bizim emniyetimizi temin edecek ne gibi şeyler varsa onu söylesinler...”
sorularını Başbakan’a yöneltmekteydi.242
Osman Bölükbaşı tarafından Başbakan’ın görüşlerini tekzip eder tarzda
yapılan yorumlara ve son söz olarak yöneltilen sorulara cevap vermek üzere söz
alan Başbakan Menderes, Bölükbaşı’nın “...Emniyetimizi temin edecek ne gibi
şeyler varsa onu söylesinler” sorusunu, “Memleketimiz, Türkiye ve onun takip
ettiği yolda beraber yürüyen memleketler; milli emniyetlerini ve bekâlarını
Birleşmiş Milletler camiasına dahil olmakta ve Anayasası’nın bütün dünyada
tatbik yeri bulmasını temin etmekte bulmuşlardır.” şeklinde yanıtlamaktaydı.243
Başbakan Menderes konuşmasında, Konsey’in kararını bildiren telgrafı
aldıktan sonra, Güvenlik Konseyi’nin bu tür bir karar alma yetkisinin olup
olmadığını incelediklerini, B.M. Anayasası’nın 7. Bölümünün 39. Maddesinde bu
yetkinin kaynağını bulduklarını belirterek, Bölükbaşı’nın sadece “tavsiye” edebilir
şeklindeki ifadelerinin eksik olduğunu, maddenin bütünü okunduğunda Konsey’in
karar alma yetkisinin de varlığının görülebileceğini ifade etmekteydi. 39.
241 a.g.e., s. 142; Ayın tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 38 242 a.g.e., s. 143; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 38 243 a.g.e., s. 144; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s.205, s.s. 39-40
Maddeye dayanarak Hükümet’e yapılan bu talebin ve Konsey yetkilerinin “...
Platonik tavsiyelerde bulunmaktan” ibaret olmadığının açık olduğunu vurgulayan
Menderes, 43. Maddenin bir veto ile geçersiz kılınması sonucu doğabilecek
durumda , Birleşmiş Milletler’in doğmadan ölüme mahkum olacağını
belirtmekteydi. 244
Gensoru önergesinin sahibi iki milletvekilinden birisi olan Mardin
Bağımsız milletvekili Kemal Türkoğlu, Başbakan’a karşı kararın niteliği
konusunda üç soru yöneltmekteydi. Türkoğlu, ilk olarak, “... Kore’ye asker
gönderilmesi için Bakanlar Kurulu’nca alınmış bir karar var mıdır? Varsa bu karar
neden Resmi Gazete’de neşredilmedi? Karar alınmışsa ittifakla mı alınmıştır?”,
ikinci olarak “...Birliğin mevcudu standart mıdır, yoksa kati olarak tespit edilmiş
midir?” üçüncü olarak da “... Dışişleri Bakanı buyurdular ki 53 Devlet,
demirperde ardındaki 53 Devlet aynı bizim gibi düşünmüşlerdir. BM üyesi olan
bu devletler fiilen Kore’ye savaş birliği göndermişler midir? Ve her birinin
göndereceği kuvvet miktarı ne kadardır?, sorularını Başbakana yönelterek,
açıklanmasını istemekteydi.245
Başbakan Menderes, sorunun ilk kısmını hayretle karşıladığını belirterek,
karar alındıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlanıp yayımlanmadığını takip
etmenin Başbakan’ın görevi olmadığını ifade ettikten sonra, kararın ittifakla
alındığını ortaya koymaktaydı. Menderes Kore kararının verildiği günden beri
muhalefetin dilinde Kore’nin bir Yemen örneği olarak ele alındığını, Kore’nin
gönderilen Türk askerlerine mezar olacağı düşüncelerinin yayılarak kamuoyunun
tahrik edilmeye çalışıldığını ifade ettikten sonra, birliğin standart birlik olduğunu
söylemekteydi. Başbakan, bu soru ile muhalefetin hedefinin kendilerini iki arada
bırakmak olduğunu belirterek, “...Standart birlik mi istiyorlar. Yani zayiat olduğu
244 a.g.e., s. 146; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s.205, s.s. 40
takdirde yerine takviyeler gönderilecek midir? Takviye gönderecek mi
göndermeyecek misiniz? İki ihtimalde de Hükümetin zor bir durum karşısında
bırakılmak istenmekte olduğuna dikkat etmenizi rica ediyorum... Oraya takviye
gönderilecek diyecek olursam millete dönüp diyeceklerdir ki Kore’yi Yemen
haline getirdiler. Göndermeyeceğiz diyecek olursam bu sefer beraber hareket
ettiğimiz milletlere dönüp diyecekler ki işte bunların ahdü vefası bundan
ibarettir... Memleket menfaatlerinin bu suale cevap vermemekte olduğunu arz
ederim”, diyerek muhalefeti bozgunculuk çıkarmakla suçlamaktaydı. 246
Muhalefetteki Millet Partisi’nin Meclis’teki tek temsilcisi olan Kırşehir
Milletvekili Osman Bölükbaşı’nın getirdiği yaklaşım, Türkoğlu gibi yasamayı dış
politika karar alma sürecinin merkezine oturtuyor gibi gözükmesine rağmen,
ikinci konuşmasında değindiği noktalar, Türkoğlu’ndan oldukça farklıdır. Onun
asıl endişe noktası, Türkiye’nin güvenliği ile ilgilidir. Kore’ye asker gönderme
kararının alınması, Türkiye’nin güvenliği açısından hangi sonuçları doğuracaktır.
Bölükbaşı’na göre, Başbakan’ın yapmış olduğu ilk konuşma ve daha sonraki
cevabı konuşması, Türkiye’nin güvenliğinin hangi noktalarda güvence altına
alınıp alınmadığı konularında bir açıklama içermemektedir. BM’e üyeliğin bir
güvence gibi sunulması ise geçersiz bir yaklaşımdır. Çünkü, Birleşmiş Milletler
Antlaşması’na katılmak bir milletin güvenliği için yeterli olsaydı, Kore sorunu
yaşanmazdı. Kore sorunu karşısında, bölgede doğrudan çıkarları bulunan
devletlerin bile sembolik yardımlarla yetinmeleri, Birleşmiş Milletler’in çok
küçük bir askeri birlikle bu tür sorunları çözemeyeceğinin ortaya çıkması,
Birleşmiş Milletler’in ülke güvenliğini güvence altına alma olasılığına sahip
olmadığını ortaya koymaktadır.247
245 a.g.e., s. 151; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 42 246 a.g.e., s. 152; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 42 247 a.g.e., s. 164.
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü izledikleri dış politikanın temelini, “...
Atatürk zamanından beri müşterek emniyet tedbirlerini terviç ettiğimiz için, daha
Cemiyet-i Akvam zamanından beri müşterek emniyet tedbirlerini dış
siyasetimizde başlıca esas tutmuşuzdur” ifadeleri ile ortaya koydu.248 Dünya
barışını güçlendirecek her türlü girişimi destekleyeceklerini ifade ederek bitirdiği
konuşmasından sonra, gensoru önergesi hakkında yapılan görüşmelerin ilk
oturumu sona erdi.249
Cumhuriyet Halk Partisi adına önerge lehinde konuşmak üzere söz alan
Faik Ahmet Barutçu Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 39., 41., 42., ve 43.
maddelerini ve iç hukuk açısından da hükümetin yetkisiz olduğu bir kararı
aldığını delilleri ile ortaya koymaya çalıştı. Meclis’in çalıştırılmasına yönelik
teamüllerinden örnekler vererek, “... Büyük Millet Meclisi ile iş görmek
zihniyetine Hükümet’in bir an evvel gelmesine büyük ihtiyaç vardır” ifadelerini
kullandı.250
Demokrat Parti Milletvekili Muhittin Erener, muhalefete yüklendiği
konuşmasında, muhalefetin Kore’ye asker gönderme kararı alındıktan sonra sokak
politikacılığına soyunduğunu, köy köy dolaşılarak yeni bir Yemen açıldığını, Türk
evlatlarının yabancı illerde telef edileceği, bugüne kadar İnönü’nün bu milleti
harpten kurtardığı, fakat Demokrat Parti iktidara geçer geçmez ise savaş ilan
olunduğunu, Kore’de ölen askerler şehit olur mu olmaz mı gibi ifadelerle halkı
tahrik ettiklerini, ancak kamuoyunun bu tahriklere kapılmadığını
belirtmekteydi..251
248 a.g.e., s. 167; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 43 249 a.g.e., s. 170. 250 a.g.e., s. 170-176, Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 43 251 a.g.e., s. 185; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 48
Görüşmelerin bitmesinden sonra, İstanbul Milletvekili Mükerem Sarol ve
yedi arkadaşının verdiği, BM emrine Kore’ye silahlı kuvvetler gönderilmesi
konusunda hükümet tarafından verilen hukuki ve siyasi açıklamaların
onaylanmasına dair önergesi Meclis Başkanı tarafından okutuldu. Yapılan oylama
sonucu, Meclis’te hazır bulunan 351 milletvekilinin 311’inin kabul, 39’unun ret
ve 1 tanesinin de çekimser oy vermesi ile önerge kabul edildi.252
Sonuçta, Kore’ye asker gönderilmesi konusundaki Hükümet kararı
Meclis’te onaylandı. Gensoruda muhalefet özellikle Birleşmiş Milletler
Anayasasının 43. maddesinin gerektirdiği ikili anlaşmaların imzalanmadığı ve
Türk Anayasasının 26. maddesi gereği savaş ilanı gibi önemli kararların Mecliste
onaylanması gerektiği tezini savundu. Buna karşın iktidar alınan kararın savaş
kararı olmadığını, Birleşmiş Milletler Anayasasının daha önce Mecliste
onaylandığını ve tekrar izin almanın gerekmediğini savundu.
2.4. TÜRK TUGAYININ KURULUŞU VE KORE’YE
GÖNDERİLMESİNE TEPKİLER
Hükümetin Kore’ye 4500 kişilik bir savaş birliği göndereceğine dair
kararı üzerine Genelkurmay Başkanlığı 3 Ağustos 1950 tarihli yazıyla birliğin bir
an önce hazırlanmasını emretti. Kore’ye gidecek erlerin 1929 doğumlulardan
olması ve bunlardan gönüllü gitmek isteyenlerin tercih edilmeleri uygun görüldü
ve bu işlemlerin 20 Ağustos 1950’ye kadar bitirilmesi istendi.253
252 a.g.e., s. 201; Hürriyet, “Hükümet Meclisten İtimat aldı”, 12 Aralık 1950; Milliyet, “Kore Kararı
İçin verilen Gensoruda, Hükümet Kahir Ekseriyetle İtimat Oyu Aldı”, 12 Aralık 1950 253 Yazıcı, a.g.e., s. 60.
Eğitim için sınıf okullarına gönderilmiş birliklerin 14 Eylül 1950
tarihine kadar Etimesgut’a dönmeleri emrolundu. Birliklerin eksikleri
tamamlanırken, Tugayın, ikmal, muamele ve benzeri işleriyle uğraşmak üzere
“Kore Bürosu” kuruldu.254
Etimesgut’taki toplanma sırasında birliklere eğlenceler düzenlenerek
moralleri güçlendirildi; özel konferanslar ve film gösterileriyle askerin psikolojik
hazırlığı sağlandı.255
Türk gazeteciler Genelkurmay’ın izniyle Etimesgut Garnizonu’na
gelerek Kore kuvvetlerimizin durumlarıyla ilgilendiler, yazılar yazdılar, birçok
fotoğraf ve film çektiler.256
18 Eylül 1950 günü birlik Tugay komutanı ve devletin ileri gelenleri
tarafından teftiş edildi. Bandoca Kore Marşı çalındı ve birlikler bu marşı
söyledi.257
Türk Tugayı 19-20 Eylül 1950 günlerinde Etimesguttan 259 subay, 18
askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay ve 4414 er olmak üzere toplam 5090
kişilik dört katarla İskenderun’a hareket etti.258 Trenle taşınma sırasında, özellikle
gündüz geçilen istasyonlarda halk tarafından Tugaya yoğun sevgi gösterilerinde
bulunuldu. Tugay İskenderun’da 39. Tümen Komutanlığı’nca hazırlanan, şehrin
18 km. güneydoğusundaki, Atik Yaylası ordugâhlarına yollandı.259
254 a.g.e., s. 71. 255 Öke, a.g.e, s. 85. 256 Hürriyet, “Kore’ye Gidecek Kıtalarımız Dün Teftiş Olundu”, 19 Eylül 1950 257 Erkilet, a.g.e., s. 71. 258 a.g.e., s. 72. 259 a.g.e, s. 72.
McRea adındaki Amerikan gemisine bindirilen ilk kafile 25 Eylül 1950
günü, yaklaşık saat 21:00’de, alay kumandan muavini Yarbay Natık Poyrazoğlu
kumandasında III. Piyade Taburu, talimgâh grubu ve birkaç bağlı birliği alarak
denize açıldı.260 General W.HAAN gemisine bindirilen ikinci kafile 26 Eylül
1950 günü saat 21:15’te, tugay, alay karargâhlarıyla, I. ve II. Taburları ve birkaç
birliği alarak Albay Celal Dora’nın nakliyât komutanlığında rıhtımdan ayrıldı.261
Üçüncü kafile de 29 Eylül 1950 günü PRİVATE JOHNSON gemisiyle hareket
ettiler. Kafilelere Mısır sularına kadar Gemlik, Gaziantep ve Gelibolu muhripleri
eşlik ettiler.262
Birinci kafilede 53 subay, 1789 astsubay ve er olmak üzere toplam 1882
kişi, ikinci kafilede 129 subay, 2332 astsubay ve er olmak üzere toplam 2461 kişi
ve son kafilede 50 subay, 690 astsubay ve er olmak üzere 740 kişi
bulunmaktaydı.263 Personel gemilerinden sonra ilk eşya, malzeme ve araç gemisi
30 Eylül 1950’de, ikincisi ise 2 Ekim 1950’de yola çıktılar.
Askerler yolcu edilirken halkın manevi duyguları coştu. Halk, kurbanlar
keserek, dualar okuyarak çocuklarını yolcu etti, onların zaferlerini dileyerek
gözyaşı döktü.264 Türk birliğinin Kore’ye hareketine dair Basın- Yayın ve Turizm
Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan film, 13 Ekim 1950 tarihinde ABD’de
elliden fazla sinemada gösterildi.265 Türk Tugayı’nın hareketini Türkiye’ye daha
yakından iletebilmek için Ankara radyosu 15 Ekim 1950’den itibaren özel yayına
başladı. Her gün yapılması düşünülen program, uzun dalga yoluyla ülkenin
260 Yazıcı, a.g.e., s. 85 261 Milliyet, “Savaş Birliğimiz Hareket Etti”, 28 Eylül 1950; Hürriyet, “Kore Savaş Birliğini
Uğurladık”, 28 Eylül 1950; Ulus, “Kore’de Savaşacak Birliğimiz yola Çıktı”, 29 Eylül 1950 262 Erkilet, a.g.e., s. 74. 263 a.g.e., s. 74. 264 Hürriyet,”Savaş Birliğimiz Kore Yolunda”, 29 Eylül 1950.
tümüne ulaştırıldı.266 Programın başlaması dolayısıyla radyoevinde tören
düzenlendi. Törene, Milli Savunma Bakanı Refik Şevket İnce, Adalet Bakanı
Halil Özyörük, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, Ankara Valisi,
Belediye Başkanı, milletvekilleri, Kore’ye giden askerlerin aileleri, yerli ve
yabancı basın mensupları katıldı. Törene Cumhurbaşkanlığı Armoni Mızıkası’nın
çaldığı İstiklal Marşı ile başlandı. Törende bir konuşma yapan Milli savunma
Bakanı Refik Şevket İnce; haklı veya haksız yapılan savaşların tarihinin çok eski
olduğunu belirterek, Türk Tugayının içinde bulunduğu savaşın kesinlikle haklı bir
dava için yapıldığını, barışı seven her ulus gibi Türk ulusunun da insani amaçlar
için orada üstüne düşen görevi yapacağını belirtti.267 Aynı törende konuşan Basın-
Yayın ve Turizm Genel Müdürü Halim Alyot, Türk tarihinin altın harflerle yazılı
sayfalarına yeni sayfalar eklemek için göreve koşan gençlere bütün kalbiyle
inandığını belirterek, askerlerin vatan hasretini unutturmak için radyonun üzerine
düşen sorumluluğu yerine getireceğini ifade etti.268
Halim Alyot’un konuşmasından sonra Kore’ye giden birliğimiz için
düzenlenen “memleketten selam” programının yayınına geçildi. Bu program
gereğince, Cumhurbaşkanlığı Armoni Mızıkası tarafından marşlar çalındı ve
Kore’ye giden subay, erbaş ve erlerin aileleri mikrofonda konuştular. 269
2.5. SAVAŞ BOYUNCA KAMUOYUNUN TEPKİSİ
265 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 62 266 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 6 267 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 7-8 268 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 7 269 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 7
Türk askerinin Kore’ye gönderilmesinden sonra, basının Kore Savaşı’na
ilgisi daha da arttı. Tugayın harekatı ve gösterdiği başarılar halkın gururunu
okşayacak ifadelerle verildi. Kunuri Savaşları’nda gösterilen kahramanlık tüm
kamuoyunu ayağa kaldırdı.
24 Kasım 1950’de başlayan Birleşmiş Milletler Ordusu büyük hücumunda
Başkomutan Mc Arthur askerlerinin yılbaşını evlerinde geçireceklerini ilan
edince, bu müjde askerlere büyük moral kaynağı oldu. “Gönüllüler” adı altında
organize olan Çinliler Birleşmiş Milletler Ordusu’na karşı 26/27 Kasım gecesi
başlattıkları büyük saldırıyla, bu orduyu şoka soktu. Cephedeki durumun hiç de iç
açıcı olmadığını vurgulayan Hürriyet Gazetesi, Kuzeylilerin 500 binden fazla
Çinli ve Rus askerini savaşa soktuklarını iddia etmekteydi.270 Zafer Gazetesi
savaşın zor bir döneme girdiğini aktarırken Kore cephesindeki durumun
“karanlık” olduğunu belirtmekteydi. 271Aynı gün Milliyet Gazetesi Kuzeylilerin
karşı saldırılarını değerlendirirken, bu durumun Mc Arthur’un savaşı Noel’den
önce sona erdirme düşüncesini tehlikeye düşürdüğünü ifade etmekteydi. 272
Basının gelen ilk haberlere göre savaşı değerlendirmesi bu şekilde idi.
Görüleceği üzere basın, daha olayın ciddiyetini algılayamayarak,
Tugay’ın çok zor durumdaki çarpışmalarından haberdar değildi. 29 Kasım
1950’den itibaren basın, cepheden gelen son bilgilerle Türk Tugayı’nın düştüğü
durumdan haberdar olarak, kamuoyunu bu doğrultuda bilgi sahibi yaptı. Hürriyet
Gazetesi, Çinliler tarafından sarılan birliğimizin “Allah Allah” nidalarıyla süngü
hücumuna kalktığını ve çemberi yardığını yazmaktaydı.273 Zafer Gazetesi,
270 Hürriyet, “Kore’de Kızıl Çinliler Hücuma Geçti”, 27 Kasım 1950. 271 Zafer,”Kore Savaşı’nda Çetin Bir safha”, 27 Kasım 1950. 272 Milliyet,”Kore’de Kızıl Kuvvetler Mukabil Taarruza Geçti”, 27 Kasım 1950. 273 Hürriyet,” Kore’de Türk Askerinin Büyük Zaferi”, 29 Kasım 1950.
Amerikan Karargâhının ümit kestiği Tugayımızın çemberi yardığını ve büyük bir
zafer elde ettiğini bütün ayrıntılarıyla okurlarına duyurmaktaydı.274 Ulus Gazetesi
Tugayın 200 Çinli öldürüp 200’ünü esir aldığını belirtmekteydi. 275 Milliyet de
“Birliğimizin Parlak Muvaffakiyeti”276 manşetiyle, süngü hücumunun
gelişmelerini aktarmaktaydı.
Kore’den iletilen bu karanlık durumun tek unsuru olarak Çin’i gören
Zafer Başyazarı Mümtaz Faik Fenik, Kunuri’deki tabloya bakarak, Kore’den
gelen haberler, burada vaziyetin çok ciddi olduğunu göstermektedir, Çinliler,
General Mc. Arthur’un büyük hücumunu durdurmakla kalmayarak, aynı zamanda
cephenin hemen bütün kesimlerinde karşı hücuma geçtiler, Çin artık harp ilan
etmeden bilfiil savaşın içindedir, demekteydi.277
30 Kasım 1950’deki sayısında Hürriyet Gazetesi, Türk Tugayının destan
yarattığını belirterek, kaybının pek hafif olduğunu, Kunuri’nin güneyinde
toplandığını, fakat Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı’nın yaralandığına
dair haberlerin geldiğini bildirmekteydi.278
Ulus Gazetesi, süngü savaşının devam ettiğini ve Tahsin Yazıcı’nın
yaralandığı söylentilerini okuyucularına iletmekteydi.279 Milliyet ise, Tugayın
inatla direndiğini belirterek, Çinlilere karşı ayakta kalabilen tek kuvvetin Türk
kuvveti olmasını gurur duyarak okurlarıyla paylaşmaktaydı.280 Zafer ise, “Kore
274 Zafer, “Kore’de Günün Tek Zaferini Tugayımız Kazandı”, 29 Kasım 1950. 275 Ulus, “Kahraman Türk Tugayı”, 29 Kasım 1950. 276 Milliyet, “Birliğimizin Parlak Muvaffakiyeti”, 29 Kasım 1950. 277 Mümtaz Faik Fenik, “Kore Cephesinden Siyasi Cepheye”, Zafer, 29 Kasım 1950. 278 Hürriyet, “Kore’deki Birliğimiz Destan Yaratıyor” , 30 Kasım 1950. 279 Ulus, “Tugayımız Kahramanca Dayanıyor”, 30 Kasım 1950. 280 Milliyet, “Birliğimiz Anudane Çarpışıyor”, 30 Kasım 1950.
Birliğimizin Kahramanlığı” manşetinin devamında beş misli düşmana karşı bir
adım gerilemeden savaşan tugayı övmekteydi.281
Türk Tugayı’nın başarılarına değindiği yazısında Mümtaz Faik Fenik,
Türk’ün şerefli tarihine yeni destanlar ekleyen “aslanlarımızı “ övmekteydi.
Savaştaki tablonun gitgide daha karanlık bir hale geldiğini belirten Fenik, yine de
medeniyeti koruyan kahraman bir ulusun çocuklarının oradaki tabloyu
değiştirdiğini ifade etmekteydi. 282
Hürriyet, 2 Aralık 1950’deki haberinde Tugay Komutanı Tahsin
Yazıcı’nın sağlık durumunu bildirerek, Türk halkının birkaç gündür generalin
akıbeti hakkındaki meraklarını da gidermiş olmaktaydı. Ayrıca Hürriyet, Albay
Celal Dora’nın Tugay sancağını beline sararak çemberi yardığını ayrıntılarıyla
okurlarına duyurmaktaydı.283 Milliyet Gazetesi, askerlerin yaralı arkadaşlarını
sırtlarında taşıyarak çekilmelerini haberleştirirken birliğin çok güç koşullardan
başarıyla çıktığını aktarmaktaydı.284
Mümtaz Faik Fenik Türk Tugayı’nın Kore’ye neden gittiğini net
ifadelerle açıklarken:
“Kore’ye niçin asker gönderdiğimize dair TBMM’ye gensorular verildiği şu günlerde kahramanlarımız Kore’ye neden geldiklerini, canlarını dişlerine takıp dövüşerek bütün cihana bir defa daha anlatmışlardır. Türk askerlerinin, Kore topraklarında herhangi çetrefil isimli bir geçidi tutarak, tıpkı Kars’ı müdafaa eder gibi, tıpkı Edirne’yi müdafaa eder gibi, şehit rütbesine erişmeyi dahi göze alıp savaşmalarının manasını daha nasıl izâh etmek kâbildir? Onlar, altına imza koyduğumuz bir ahdin şeref borcunu yerine
281 Zafer, “Kore Birliğimizin Kahramanlığı” , 30 Kasım 1950. 282 Mümtaz Faik Fenik, “Kore’de Savaşan Kahramanlarımıza”, Zafer, 30 Kasım 1950. 283 Hürriyet, “General Tahsin Sağ”, 2 Aralık 1950. 284 Milliyet, “Mehmetçik Yaralıları Sırtında Taşıyarak Pyongyang’a Çekildi”, 2 Aralık 1950.
getirirken insanlığı ve barışı korumak için dövüştüklerini hakkıyla bilerek öyle silahlarını kullanmışlardır” demekteydi.285
Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmetçiklerin başardığı büyük işi büyük gururla
ifade ederken, Kore’den gelen haberlerin tüm Türkiye’yi gözyaşına boğduğunu
belirtmekteydi. Türk, Amerikalı, İngiliz silah arkadaşlarının insanlık davasının
ortak savunucuları olduğunu düşünen Yalçın, barış ve refah ideali uğrunda Türk,
Amerikan ve İngiliz kanının birbirine karıştığını aktarmaktaydı.286
Abidin Daver, Adnan Menderes kabinesinin verdiği karar ve
askerlerimizin muhteşem savaşları sonucu Türk- Amerikan ilişkilerinin olumlu
yönde geliştiğini belirtmekteydi. Kore’de Amerikan ordusu dışında savaşan 14000
askerin üçte birinin Türk askeri olmasının, Türklerin, Amerikalılarca daha iyi
anlaşılmasına neden olduğunu vurgulayan Daver, böylece Türkiye’nin dünya
barışına verdiği değerin Amerikan kamuoyu tarafından da tam anlamıyla
kavrandığını ifade etmekteydi.287
Peyami Safa, Kore’den gelen ışığın, 28 yıl sonra yurdumuzu
aydınlattığını belirterek, bu kadar zamandır kahramanlığını gösterme fırsatı
bulamayan Türk askerinin aradığını Kore’de bulduğunu vurgulamaktaydı.
Toplumda askerlerimizin kahramanlığına şüpheyle bakanların bulunabileceğine
değinen Safa, bütün bu olumsuz düşüncelerin son gelen haberlerle silindiğini
söylemekteydi. 288
285 Mümtaz Faik Fenik, “Kore’deki Kahramanlarımız”, Zafer, 2 Aralık 1950. 286 Hüseyin Cahit Yalçın, “Mehmetçiklerimiz”, Ulus, 3 Aralık 1950. 287 Abidin Daver, “Amerika Türkiye’ye Minnettardır”, Cumhuriyet, 4 aralık 1950; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 91-92 288 Peyami Safa, “Kore’den Gelen Işık”, Ulus, 7 Aralık 1950.
Kunuri’de Türk Tugayı’nın bu inanılmaz başarısı bütün toplum
kesimlerini etkiledi. Başbakan Adnan Menderes, Kore Türk Tugayı Komutanı
Tahsin Yazıcı’ya çektiği telgrafta:
“Sulh ve hürriyetin bütün tecavüzlere karşı korunması gibi yüksek insanı gayeyi kendine milli gaye edinen Türk Milleti’nin Kore’de aynı ideale bağlı diğer milletlerle beraber giriştiği hak ve adalet mücadelesinde yüksek kumandanız altındaki kuvvetlerimizin gösterdiği büyük fedakârlık ve kahramanlık kalplerimizi haklı bir iftiharla doldurmuştur.
Hükümetin kendilerine tevdi edilen bu çok şerefli vazifeyi bu kadar büyük bir başarı ile ifa ederek bütün sulh ve hürriyet dünyasının hayranlığını kazanan kıymetli şahsiyetiniz olmak üzere yurdun aziz ve kahraman evlatlarına en samimi takdir ve şükranlarımı sunarım” demekteydi.289
Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut da Kore birliğimize gönderdiği
mesajda: “... Mukaddes şehitlerimizin yeri milletimizin kalbidir” diyerek şehitleri
ebediyen hatırlayacaklarını ifade etmekteydi.290
Gençlik teşkilatları da Kunuri zaferi sonrası büyük bir coşkunlukla
mitingler düzenlemiş ve şehitleri saygıyla anmıştır. DTCF Derneği gönderdiği
telgrafta; “... Vatan topraklarında olduğu gibi hürriyet uğrunda uzak diyarlarda da
vuruşan kahramanlarımızı saygıyla selamlar, Ulu Tanrı’ya emanet ederiz.
Kalplerimiz yanınızdadır,”291 diyerek Mehmetçik’e olan sevgisini dile
getirmekteydi. Bir diğer gençlik teşkilatı olan Türkiye Milli Talebe Federasyonu
da çektiği telgrafta Türk gençliğinin duygularına tercüman olmaktaydı. 292
289 Milliyet, “Başbakanın Kahramanlara Mesajı”, 3 Aralık 1950. 290 Cemal Arna-Hikmet Aslanoğlu, Kore ve Harbi, Emek Basımevi, Ankara, 1951, s. 65. 291 Hürriyet, “DTCF Derneği’nin Telgrafı”, 3 Aralık 1950. 292 Hürriyet, “Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nun Telgrafı”, 6 Aralık 1950.
Türk Tugayı’nın başarısı Meclis’te de yankı buldu ve Meclis, Tugaya
sevgi ve şükranlarını bildirdi.293
Kore’de gösterilen kahramanlık karşısında Türkiye’nin her yerinde geniş
halk kitlelerinin katıldığı miting ve toplantılar düzenlendi. Bu toplantılarda milli
duyguları yansıtan konuşmalar yapıldı ve şiirler okundu. Toplantı ve mitinglerin
bitiminde düzenleme komiteleri tarafından Kore Türk Tugayı Komutanlığı’na
tebrik telgrafları çekildi.294
7 Aralık’ta, Türkiye Malul Gaziler Birliği, Kore Tugayı Komutanı Tahsin
Yazıcı’ya, hak ve hürriyetler uğrunda giriştikleri mücadele gösterdikleri üstün
başarılardan ötürü kutladı. Birlik, şehit ve yaralı ailelerine de mesaj göndererek,
onlara sahip çıkacaklarını bildirdi.295
9 Aralık 1950 günü Ankara ve İstanbul’da düzenlenen geniş katılımlı
mitingler, diğer mitinglere oranla daha görkemli geçti. Ankara’da Ulus
Meydanı’nda toplanan halk önce Kore’de şehit düşen askerler için saygı
duruşunda bulundu ve ardından İstiklal Marşı’nı okudu. Konuşma yapan gençlik
dernekleri temsilcileri komünizme karşı mücadelede kendilerinin de savaşa hazır
olduklarını belirttiler. İstanbul’da yapılan mitingi Milli Türk Talebe Birliği
düzenledi. Önce Beyazıt Meydanı’nda toplanan gençler, buradan binlerce halkın
beklediği Taksim Meydanı’na hareket ettiler. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın
okunmasının ardından konuşmalar yapılıp, şiirler okundu. Buradan da marşlar ve
sloganlar eşliğinde Abide-i Hürriyet Tepesi’ne gidildi.296
293 Milliyet, “Meclis Kahramanlarımıza Yeniden Şükranlarını Bildirdi”, 5 Aralık 1950. 294 Ulus, “Her Yerde Mitingler Yapılıyor”, 4 Aralık 1950. 295 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 4 296 Hürriyet,”Dün Kore Şehitleri Tazimle Anıldı”, 10 Aralık 1950.
Tugayın gösterdiği üstün başarılar, Türkiye’de kamuoyunu ulusal birlik
bilinci etrafında kenetledi. Ulusal birlik fikrini Hürriyet Gazetesi’nde savunan
Ahmet İhsan: “Bu memlekette vatan müdafaası bahsinde, ne Cumhuriyet Halk
Partisi, ne Demokrat Parti, ne Millet Partisi ne de bağımsız diye isimlendirilen
insanlar yoktur, ancak ve ancak yekpare bir Türk milleti vardır. Kore’de temiz
kanlarını akıtanlar, bunun için can veriyor ve bu uğurda can vereceklerdir”
demekteydi.297
Yine Hürriyet’ten Sedat Simavi aynı fikri destekleyerek:
“Kore’de Türk kahramanları, bütün dünyaya kahramanlık dersi veriyorlar. Halbuki biz, burada, hala particilik gayretiyle birbirimizin, nerede ise gözünü oymak üzereyiz. Allah aşkına olsun, şu Kore musibeti ortadan kalkmadan, parti kavgalarına bari bir ara verelim. Kirli çamaşırlarımızı bir müddet için ortadan kaldıralım. Her demokraside olduğu gibi, müşterek tehlike karşısında fikir mücadelesinin bir müddet yerini birlik mefhumuna terk etmesi kanaatimizce elzemdir”demekteydi.298
10 Aralık 1950’de Diyanet İşleri Başkanı’nın katılımıyla gerçekleştirilen
dini törende, otuz bini aşkın Müslüman Süleymaniye Camii’ni hıncahınç
doldurarak, Kore’deki kardeşlerinin aziz ruhlarını anmak için bir araya geldi.
Kore Savaşı sırasında toplum kesimlerinde sıkça göze çarpan bir konu, dini
terminolojinin yoğun bir biçimde kullanılmasıydı. Diyanet İşleri Başkanı Ahmet
Hamdi Akseki Süleymaniye Camii’ndeki konuşmasında, özelde cami cemaatine
genelde tüm topluma hitap ederek, Kore’deki savaşın inananlarla inanmayanlar
arasında geçtiğini, eninde sonunda inananların zaferi kazanacaklarına inandığını
belirtmekteydi. 299
297 Ahmet İhsan, “Milli Birlik”, Hürriyet, 10 Aralık 1950. 298 Sedat Simavi, “Buradakiler”, Hürriyet, 4 Aralık 1950. 299 Milliyet, “Süleymaniye Camiinde Şehitler Muazzam Dini Merasimle Anıldı”, 11 Aralık 1950
Türk kamuoyunun göstermiş olduğu büyük yakınlığa karşı General
Tahsin Yazıcı 25 Aralık 1950’de bir teşekkür mesajı gönderdi. Yazıcı, Türk
halkının güvenine layık olacaklarını ve Türk kahramanlığını Kore’de de
sürdüreceklerini belirtti.300
Tugayın Kore’de elde ettiği başarılar basında yer bulmaya devam etti. 31
Aralık 1950 tarihli Vakit Gazetesi’nde düşüncelerini ifade eden Asım Us, Türk
askerinin Kore’de verdiği mücadele ile şanlı tarihine yeni bir sayfa ekleyerek,
yurduna göz diken düşmanlara böylece mesaj verdiğini söylemekteydi.
“Mehmetçiklerin” kendilerini feda ederek, Birleşmiş Milletler’in 8.Ordusu’nu
kurtardığını, buna rağmen Birleşmiş Milletler kurumunun ağır bir darbe yemesine
engel olamadıklarını itiraf etmekteydi. Avrupa’nın kayıtsızlığının bu kurumu
ölüme sürüklediğini düşünen Us, bu çöküşü Türk askerinin tek başına
durduramayacağını belirtmekteydi.301
Ocak 1951’den itibaren yaralı askerler yurda dönmeye başladı. Yüksek
düzeydeki hükümet erkanı, askeri yetkililer ve çok sayıda vatandaşın katıldığı
törenler düzenlendi. 13 Ocak 1951’deki törende yaralı askerlere Başbakan
Menderes’in imzasını taşıyan saatler hediye edildi. Törende konuşan İstanbul Vali
ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay, askerlere müteşekkir olduklarını
söyleyerek, kahramanların insanlık idealine yaptıkları hizmeti yazı ve söz ile tarif
etmenin mümkün olmadığını belirtmekteydi.302
300 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 16 301 Asım Us, “Birleşmiş Milletler Müessesi Yaralıdır”, Vakit, 31 Aralık 1950; Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 99-100 302 Ayın Tarihi, Ocak 1951, s. 206, s.s. 12
Türk Tugayı’nın kazandığı başarılar, yurtdışında ve özellikle ABD’de
çok büyük yankı buldu. ABD’nin Türkiye’ye bakışı olumlu yönde değişti. 27
Ocak 1951’de, Ulus Gazetesi’nde bu değişime dikkat çeken Hüseyin Cahit
Yalçın, ABD’nin Türkiye’yi sağlam bir müttefik olarak görmesine çok sevindiğini
belirterek, böyle bir sonucu doğuran Kore’deki Türk kanının, vatan için aktığına
hiç şüphesi olmadığını ifade etmekteydi. Savaş esnasında birbirlerini
anlamamalarına rağmen, kardeş gibi anlaşan ve sevişen, Türk ve Amerikan
gençlerinin kanlarıyla özgürlük idealine büyük katkıları olduğunun altını çizen
Yalçın, iki ülke arasındaki bu birlik sonucu Yakın Doğu medeniyet kalesinin
kolay düşmeyeceğini vurgulamaktaydı.303
Kore’deki tugayı teftişten dönen korgeneral Şahap Gürler, 1 Şubat
1951’de Ankara Radyosu’nda yaptığı konuşmada, Türk askerinin cesaretinden ve
kahramanlığından şüphe duyanların gerekli yanıtı Kore’de aldıklarını belirterek,
vatanın savunulması için endişe duyulmaması gerektiğini ifade etmekteydi.
Tugayın kayıpları ve birlik komuta heyeti arasında ayrılık iddiaları hakkında çıkan
bazı haberleri eleştiren Gürler, bu tarz haberlerin komünist kaynaklardan çıktığını
ve halkın bunlara inanmaması gerektiğini belirtmekteydi. Kore’nin, insanlığın
barış ve kardeşlik duygularını geliştirmesi bakımından bir ideal yeri olduğunu
söyleyen Gürler, özgür ülkelerin burada bu amaçları sağlamak için savaştığını
vurgulamaktaydı.304
14 Mart 1951 tarihli Akşam Gazetesi’nde Necmettin Sadak, Çin’in
karışmasıyla savaşın artık bir çıkmaza girdiğini belirterek, bu durumdan
kurtulmak için Birleşmiş Milletler’in herhangi bir çabasının olmamasını
303 Hüseyin Cahit Yalçın, “Türk-Amerikan Yakınlığı”, Ulus, 27 ocak 1951; Ayın Tarihi, Ocak 1951, s. 206, s.s. 126-127
eleştirmekteydi.Çin’e karşı savaş açılma ihtimalinin, Asyalı devletlerin karşı
çıkmaları yüzünden mümkün olmadığını ifade eden Sadak, bu durumda Kore’nin
kurtarılamayacağını vurgulamaktaydı.305 General Mc Arthur’un
Başkomutanlıktan alındıktan sonra, Birleşmiş Milletler Ordusu’nun önemli bir
güç kaybettiğini, Kore sorununun çözümsüzlüğe doğru kaydığını, bu durumda
Kore’nin savunulması gibi bir anlayışın da ortadan kalktığını ifade etmekteydi.306
Gelişmeler karşısında, Birleşmiş Milletler idealine bağlı olduğunu söyleyen
birtakım devletlerin ürküp, geri çekilmesine çok kızdığını belirten Sadak, bu tip
tavırların Birleşmiş Milletleri de eski Cemiyeti Akvam gibi ölü bir kuruluş haline
getireceğini vurgulamaktaydı. Savaşın sonucunun sadece bölgeyi
etkilemeyeceğini, ortak emniyet davasının kaderinin de bölgedeki kritik
gelişmelerle birebir ilgili olduğunu düşünmekteydi.307 Benzer kaygıları
Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde dile getiren Nadir Nadi, savaşın başındaki
enerjik tutumunu kaybeden ABD’nin yeniden toparlanamaması durumunda
Kore’de ve tüm dünyada özgürlük yanlılarının kaybedeceğini iddia etmekteydi.308
5 Haziran 1951’de, 177 Kore gazisini taşıyan Amerikan bandıralı McRea
gemisini Sarayburnu Rıhtımı’nda çok kalabalık bir topluluk karşıladı. Karşılama
töreninde İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay yaptığı
konuşmada, gazilerin gösterdikleri büyük kahramanlıktan ötürü gurur duyduğunu
belirtti. Aynı gemiyle anayurtlarına dönmekte olan Yunan Kafilesi Komutanı
Yarbay Panayotakos Grigorios yaptığı değerlendirmede, Kore’de silah arkadaşlığı
304 Ayın Tarihi, Şubat 1951, s. 207, s.s. 1-5 305 Necmettin Sadak, “Kore Meselesi Askeri ve Siyasi Bakımdan Bir Çıkmaz İçindedir”, Akşam, 14 Mart 1951; Ayın Tarihi, Mart 1951, s. 208, s.s. 57-58 306 Necmettin Sadak, “Kore Harbi Şimdi Nasıl Bir Safhaya Girecek”, Akşam, 19 Nisan 1951; Ayın Tarihi, Nisan 1951, s. 209, s.s., 102-103 307 Necmettin Sadak, “Top Patlayınca Siyaset Susar Derlerdi”, Akşam, 20 Nisan 1951; Ayın Tarihi, Nisan 1951, s. 209, s.s. 96
yapan iki devletin kaderlerini özgür ülkeler tarafına bağladıklarını ve bu amaçla
orada kan akıttıklarını ifade etti.309
Temmuz 1951 ortalarından itibaren Kaesong’ta başlayan ateşkes
görüşmeleri basın tarafından dikkatle incelenmeye başlandı. Ateşkes kelimesini
Sovyetler Birliği’nin taktik gereği kullandığını iddia eden Nadir Nadi, bu
kelimenin sihrine kapılacak Birleşmiş Milletler Ordusu’nun gevşeyeceğini, bunu
gören komünistlerin de ani bir saldırıyla Kore’deki durumu lehlerine çevirmeyi
amaçladıklarını düşünmekteydi.310 Ateşkes görüşmelerini bir satranca benzeten
Nadi, demirperdenin devamlı olarak oyunda Batılılara karşı üstünlük kurduğunu,
ama bu defa Batılıların aynı oyuna düşmemeye kararlı olduklarını
belirtmekteydi.311
Nadir Nadi’nin aksine, Ahmet Şükrü Esmer, görüşmelerden umutlu
olduğunu ifade etmekteydi. 4 Ağustos 1951’deki yazısında Esmer, görüşmelerin,
yavaş ilerlemesine rağmen, bir antlaşma zemininin oluşabileceği izlenimi verdiği
kanaatindeydi. Ateşkes görüşmeleri devam ederken bir yandan insanların ölmesini
üzüntüyle karşılayan Esmer, hemen barış yapılmasını dilemekteydi.312 İki ay
sonra yazdığı bir yazıda Esmer, ateşkes görüşmelerindeki umudunu kaybettiğini
itiraf etmekteydi. Bir cip devrilmesi, bir kamyon bombalanması gibi önemsiz
308 Nadir Nadi, “General Konuştu”, Cumhuriyet, 21 Nisan 1951; Ayın Tarihi, Nisan 1951, s. 209, s.s. 188 309 Ayın Tarihi, Haziran 1951, s. 211, s.s. 5-6 310 Nadir Nadi, “Sütten Ağzı Yanan”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1951; Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, s.s. 138 311 Nadir Nadi, “ Heyecanlı Bir Maç”, Cumhuriyet, 11 Temmuz 1951; Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, s.s. 139 312 Ahmet Şükrü Esmer, “Kaesong Görüşmeleri”, Ulus, 4 Ağustos 1951; Ayın Tarihi, Ağustos 1951, s. 213, s.s. 187-188
konuların büyük sorunlarmış gibi algılanıp, ateşkes görüşmelerini engellemesini
Esmer, kötü niyete bağlamaktaydı.313
1951 Eylülü’nden sonra Türkiye’nin NATO’ya davet edilmesi, Batı’nın
bakış açısındaki ciddi değişiklikler gibi önemli konular basın tarafından gururla
kamuoyuna aktarılmaktaydı. Bu bağlamda Türkiye’nin Kore kararına atıfta
bulunan Ahmet Emin Yalman, yardım talebine karşılık veren ilk ülke olmasının
ülkemize büyük kazançlar sağladığını ve kararımızın kopmak üzere olan İngiliz-
Amerikan ilişkilerini düzelttiğini ifade etmekteydi. Türkiye’nin yardım kararından
sonra İngiltere’nin de asker göndererek ABD ile ilişkilerini normale
döndürdüğünü, böylelikle Batı Bloku’nun dağılmadığını düşünmekteydi.314
Ocak 1952’den itibaren Kore’deki ateşkes haberleri yine kamuoyunu
meşgul etmekteydi. Köşe yazarları genelde ateşkesin imzalanacağından kuşku
duymaktaydılar. Görüşmelerin uzamasının nedenini komünistlerin birtakım
çıkarlarına bağlayan Ahmet Şükrü Esmer, özellikle müttefikler arasında beliren
görüş ayrılığının farkına varan komünistlerin işi yavaştan alarak, bu çatışmaların
büyümesini bekledikleri fikrindeydi.315 Amerikalıların, stratejik konumundan
ötürü Kore’yi bırakmayacağına inandığını belirten Diplomat, bu nedenle ABD’nin
ateşkes görüşmelerini bu mantıkla yürüterek, gerekirse görüşmelerden
çekilebileceğini belirtmekteydi.316 Görüşmelerin kesinlikle çıkmaza gireceğine
inanan Ömer Sami Coşar, bunun nedenini ise Sovyetler Birliği olarak
313 Ahmet Şükrü Esmer, “ Kesilen Mütareke Görüşmeleri”, Ulus, 13 eylül 1951,; Ayın Tarihi, Eylül 1951, s. 214, s.s. 101-102 314 Ahmet Emin Yalman, “Kurucu Dış Siyaset”, Vatan, 22 Aralık 1951; Ayın Tarihi, Aralık 1951, s. 217, s.s. 111-112 315 Ahmet Şükrü Esmer, “Mütareke Görüşmeleri”, Ulus, 16 Ocak 1952; Ayın Tarihi, Ocak 1952, s. 218, s.s. 105-106 316 Diplomat, “Kore’de Mütareke Niçin Olmuyor?”, Yeni Sabah, 27 Ocak 1952; Ayın Tarihi, Ocak 1952, s. 218, s.s. 107-108
görmekteydi. Kore’deki düşmanın sadece Kuzey Kore ve Çin olduğuna
inanmanın safdillik olacağını düşünen Coşar, Moskova’nın yenilmedikçe bölgede
ateşkes imzalamayacağını ifade etmekteydi.317 Benzer fikirlere değinen yazısında
Ahmet Şükrü Esmer, bu sorunun her zaman Sovyetler Birliği tarafından istismar
edileceği, asıl bunu engellemek gerektiği düşüncesindeydi.318
1952 yılı ortalarından itibaren ateşkes görüşmelerinin ana eksenini
“esirler sorunu” oluşturmaktaydı. Bu sorun, iki taraf elinde bulunan farklı
ideolojideki esirlerin vatanlarına dönmek istememelerinden kaynaklanmaktaydı.
Hüseyin Kandan, müttefiklerin bu önemli sorunu bir namus meselesi yaptığını
belirterek, insan hak ve hürriyetlerini korumayı kendisine ilke edinen Batı
medeniyetinin, esirlerin zorla iade edilmesi gibi gayri insani bir işe
girişmeyeceklerini düşünmekteydi.319 Ahmet Şükrü Esmer Birleşmiş Milletler’in
elinde tuttuğu esirleri zorla iade etmesi durumunda, onları celladın eline teslim
edeceğini, bunun insanlığın vicdanını inciteceğini ve dolayısıyla Birleşmiş
Milletler’in savunduğu değerlerin anlamının kaybolacağını ifade etmekteydi.320
Necmettin Sadak, sorunun komünistler lehine çözümlenmesinin bile ateşkesi
getireceğine inanmadığını belirterek, komünistlerin değişik mazeretlerle bu işi
daha uzatacağı kanısındaydı.321
317 Ömer Sami Coşar, “Sonu Gelmeyen Mütareke Görüşmeleri”, Cumhuriyet, 4 Şubat 1952, Ayın Tarihi, Şubat 1952, s. 219, s.s. 213 318 Ahmet Şükrü Esmer, “Mütareke Görüşmeleri”, Ulus, 25 Nisan 1952; Ayın Tarihi, Nisan 1952, s. 221, s.s. 206-207 319 Hüseyin Kandan, “Harp Esirleri Anlaşmazlığı”, Dünya, 10 Mayıs 1952; Ayın Tarihi, Mayıs 1952, s. 222, s.s. 213-214 320 Ahmet Şükrü Esmer, “Son Söz”, Ulus, 10 Mayıs 1952; Ayın Tarihi, Mayıs 1952, s. 222, s.s. 214-215 321 Necmettin Sadak, “Birleşmiş Milletler Kararı ve Kore Kararı”, Akşam, 3 Aralık 1952; Ayın Tarihi, Aralık 1952, s. 229, s.s. 172-173
27 Temmuz 1953’te imzalanan Panmunjom Ateşkes Antlaşması ile Kore
Savaşı sona erdi. Basın antlaşmayı olumlu karşıladı. Sedat Simavi, Kore
Savaşı’nın Türkiye’nin safını belirlemede çok önemli bir işleve sahip olduğunu
vurgulayarak, askeri bakımdan alınan sonucun pek de sürpriz olmadığını ifade
etmekteydi. Simavi , Türkler’in bu savaşı kendi vatanlarına karşı yapılmış bir
tecavüz gibi karşıladıklarını ve onu savunur gibi dövüştüklerini ifade ederek
böyle bir kararı cesaretle almasından ötürü Adnan Menderes Hükümeti’ni
övmekteydi.322
Mümtaz Faik Fenik, savaşın Türkiye’ye başta NATO olmak üzere uluslar
arası önemli kazançlar getirdiğine değinerek, bunu sağlamada emeği geçen
askerlere teşekkür etmekteydi.323
Sonuçta basın 37 ay süren uzun savaşı, başarıyla ulaştırarak önemli bir
kamuoyu yarattı. Köşe yazarları da yazdıkları makalelerle savaşın toplumca daha
iyi anlaşılmasına ve değerlendirilmesine çalıştılar.
2.6. DIŞ BASINDA KORE SAVAŞI
Adnan Menderes Hükümeti’nin, 25 Temmuz 1950’de verdiği kararla,
Kuzey Kore ile çarpışmakta olan Birleşmiş Milletler Ordusu’na askeri yardım
yapmayı kabul kararı yabancı basının da gündemine geldi. 26 Temmuz 1950
tarihli Times Gazetesi, Türkiye’nin vermiş olduğu bu önemli kararı General Mc
Arthur’un bir an önce değerlendirerek diğer uluslara örnek göstermesi gerektiğini
322 Sedat Simavi, “Kore’de Mütareke”, Hürriyet, 29 Temmuz 1953. 323 Mümtaz Faik Fenik, “Kore Harbi’nin Muhasebesi”, Zafer, 28 Temmuz 1953.
vurguladı.324 Amerikan Wor Radyosu yorumcularından Fulten Lewis, 3 Ağustos
1950’de, Türkiye’nin yardımını anlamlı bulduğunu ifade etti. II. Dünya savaşı
sonrası oluşan yeni süreçte Türkiye’nin Sovyetler Birliği ve peykleri tarafından
sürekli tehdit altında bulunduğunu hatırlatan Lewis, bu karanlık dönemde Türkiye
ve Yunanistan’ı yalnız bırakmadıklarını, iki devlete silah yardımı yaptıklarını
belirtti.325
8 Aralık 1950 Tarihli Time Dergisi, Kunuri Savaşı ile ilgili olarak verdiği
haberlerde 48 saat dinlenmeden savaşan Türk Tugayı’nın kahramanlıklarını
okurlarına duyurdu.326 10 Aralık’taki sayısında Miniapolis Tribune ise, Türk
askerinin fedakarlığının Amerikalılar tarafından hiçbir zaman unutulmayacağını
belirtti.327 Dallas News; Orta Doğu’da kendisini savunabilecek tek ordunun Türk
Ordusu olduğu kanısındaydı.328 İspanyol Ariba Gazetesi’nin 14 Aralıktaki
haberinde, on katı düşmana karşı süngü hücumuna kalkan Türk askerinin
gösterdiği olağanüstü kahramanlık anlatıldı.329 Kabil’de yayımlanan Enis
Gazetesi, Türklerin atalarını aratmayacak özelliklere sahip olduğu vurgulayarak,
bunun son örneğinin Kore olduğu belirtti.330 Libre Belgique Gazetesi Türk
kahramanlığını överek, Türklerin 700 yıl sonra Asya boylarında tekrarladığı
başarıları okuyucularıyla paylaştı.331 25 Aralık 1950 tarihli El Kabes Gazetesi,
bin yıl İslam aleminin bayraktarlığını yapan Türklerin, şimdi de hür devletlerin
bayraktarlığını yaptığını ifade etti.332
324 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, s. 200, s.s. 100 325 Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 106 326 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 106 327 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 107 328 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 107 329 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 111 330 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 111 331 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 111 332 Ayın Tarihi, Aralık 1950, s. 205, s.s. 15
Sonuçta, Türk askerinin Kore Savaşı’nda yer alması ilk başlarda yabancı
basını fazla ilgilendirmedi. Fakat savaşın kırılma noktalarından bir tanesi olan
Kunuri Savaşlarında, Tugayın gösterdiği büyük başarı tüm dünyanın dikkatini
Türkiye’ye çevirdi. Bir müddet sonra bu başarılar da unutuldu. Bundan sonra
Türkiye ile ilgili haberler oldukça azaldı.
3. BÖLÜM
KORE SAVAŞI PARALELİNDE TÜRKİYE NATO İLİŞKİLERİ
3.1. KORE SAVAŞI ÖNCESİ
II. Dünya Savaşı sonrası, dünya siyasetindeki egemen iki devlet olan
ABD ve Sovyetler Birliği, dünyanın birçok bölgesinde birbirlerine karşı temkinli
bir politik strateji yürütmekteydiler. Sovyetler Birliği’nin özellikle Doğu
Avrupa’da yayılmacı bir politik gelişme içine girmesi, Batı Avrupa ülkeleri ve
ABD’yi tedirgin etti.Bu yayılmacılığın önüne geçmek için Batı Bloku’nda kurulan
en büyük organizasyon, kısa adı NATO olan Kuzey Atlantik Savunma Paktı idi.
4 Nisan 1949’da Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, İzlanda, İtalya,
Kanada, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz ve ABD Dışişleri Bakanları
Washington’da Kuzey Atlantik Paktı Antlaşması’nı imzaladılar.333
333 Fahir Armaoğlu, 20. Yy. Siyasi Tarihi (1914-1995), Alkım Yayınları, İstanbul, 1995, s. 448-449.
NATO’nun kuruluş haberi Türk kamuoyunda olumlu bir yaklaşım
bulduysa da, bu olayın değerlendirilmesi basında biraz farklı oldu. Ulus
Gazetesi’nde Sadi Irmak, Türkiye’nin coğrafi nedenlerden dolayı Atlantik Paktı
dışında bırakılmasını anlaşılabilir bir neden olarak görebilmekteydi. Irmak’a göre
Pakt, Sovyet yayılmacılığını Avrupa’da önlemek için kurulmuş bir güvenlik
sistemi idi.334
Yavuz Abadan’a göre ise başka “tamamlayıcı” paktlar gerekli idi.
Türkiye, her ne kadar İngiltere Başkanı Bevin ve ABD Dışişleri Bakanı Dean
Acheson’un açıklamalarıyla güvenliğinin sağlandığını hissediyorsa da, bunun
yeterli olmadığı aşikardı. Abadan’a göre Türkiye ile bir garanti antlaşması
yapılmalıydı.335
Son Telgraf Gazetesi’nde Etem İzzettin Benice Türk kamuoyunu:
“Türkiye’nin, dışlanması durumunda, karamsarlığa kapılması için bir neden yoktur. Türkiye aslında Türk-İngiliz ittifak ve Amerikan yardımlarının garantisi altındadır. Mr. Bevin ve Acheson’un demeçleri, Yakın ve Uzakdoğu’da, Pasifik’te ve Akdeniz’de güvenlik bölgelerinin kolayca tesisine yöneliktir” şeklinde ikna etmeye çalışmaktaydı.336
Cihat Baban ise Tasvir’deki yazısında Bevin’in ve Aeheson’un “nazik
sözlerini” yeterli bulmadığını, çünkü Türkiye’nin hiçbir yasal garantisi olmadığını
vurgulamaktaydı ancak, Atlantik Paktı’nın dünya barış ve düzenine katkıda
bulunacağına kesinlikle inanmaktaydı. Baban, Ortadoğu’da istikrarın sağlanması
için Anglo-Amerikan işbirliğinin gerekli olduğunu ifade etmekteydi.337
334 Hüseyin Bağcı, “Türkiye’nin NATO üyeliğini Hızlandıran İki Önemli Faktör: Kore Savaşı ve ABD
Büyükelçisi George MC Ghee”, ODTÜ Gelişme Dergisi, s. 5. 335 a.g.m., s. 5-6. 336 a.g.m., s. 6. 337 a.g.m., s. 6.
Cumhuriyet Gazetesi’nde ise Abidin Daver neden İtalya’nın Pakta alınıp
da Türkiye ve Yunanistan’ın Pakt’ın dışına itildiğini sorarak, sözlü garantilerin
yetersiz olduğunu, bunun yerine garanti antlaşması yapılması gerektiğini
söylemekteydi.
Türk basınında bu sırada hakim olan genel kanı, Türkiye’nin NATO’dan
dışlanmasının, Batı’nın savunulmasında çok önemli bir “boşluk” yaratacağı ve
ABD’nin bu gerçeği kabullenmesi gerektiği idi. Ancak, ABD’nin Türkiye’ye
yazılı bir garanti antlaşması sunması halinde, Batının savunmasındaki bu “boşluk”
ABD’nin kendi çıkarları yararına da doldurulmuş olacaktı. Dışişleri Bakanı
Necmettin Sadak bu sırada muhalefet tarafından büyük bir eleştiriye uğradı.
Bunun nedeni de Sadak’ın ABD’den Truman Doktrini çerçevesinde ne alınan
askeri yardımı arttırabilmiş ve ne de herhangi bir yazılı anlaşma güvencesine
dayanan Amerikan desteğini sağlayabilmiş olmasıydı.338
Muhalefet Partisi olan Demokrat Parti lideri Celal Bayar, yaptığı bir
açıklamada, partisinin Türkiye’nin Atlantik Paktı’ndan “geçici” olarak dışlandığı
inancında olduğunu belirterek, partisinin ilk olarak tarafsızlık politikasını
reddettiğini söylemekteydi. 30 Mart 1949’da yaptığı açıklamada Celal
Bayar;“Amerika ve İngiltere’nin Sovyetler Birliği’ne karşı oldukları bir savaşta
ülkemizin tarafsız kalması düşünülemez”, demekteydi.339
İktidar Partisi Cumhuriyet Halk Partisi ile muhalefet partisi Demokrat
Parti Türkiye’nin, “geçici olarak dışlandığı” bu askeri ittifaka alınması için ortak
bir dış politika hedefi belirlediler. Buna göre, Türkiye’nin tarafsızlığı halinde,
eğer Sovyetler Birliği ile Atlantik güçleri arasında bir anlaşmazlık çıkacak olursa,
bu sadece Sovyetler Birliği’nin yararına bir durum yaratacaktı. Türkiye’nin bu
338 a.g.m., s. 7.
olası tarafsızlığı, Amerikalılar ve İngilizler üzerinde psikolojik etkiler yarattı.
Gerçekten de Türkiye’nin tarafsızlığı düşüncesi kamuoyunda büyük yankı
buldu.340
Bu sıralarda Başbakan Şemsettin Günaltay ve Dışişleri Bakanı Necmettin
Sadak arasında NATO konusunda bir anlaşmazlık doğdu. Necmettin Sadak’ın
görüşüne göre, Türkiye’nin Atlantik Paktı’na alınmaması büyük bir yanlıştı. Oysa
Başbakan Günaltay ise 30 Nisan 1949 tarihinde gazetecilere verdiği demeçte:
“Başlangıçtan itibaren Atlantik Paktı’na katılmanın yararlı olacağına inanmadık. Şimdi başka bir pakt hazırlamak olanaksızdır; ancak diyebilirim ki, şu anda pozisyonumuz NATO’ya girmiş olmamızdan kaynaklanacak pozisyonumuzdan daha güçlüdür. Pakta katılmak için biz hiçbir zaman özel bir arzu göstermedik. Güvenlik açısından bakıldığında şu anki pozisyonumuz daha iyidir. Eğer pakta girmiş olsaydık bir çok gereksiz sorumluluklar yüklenecektik” demekteydi.341
Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak basında kendisine karşı açılan
kampanyanın, dışardan ve dost olmayan unsurlar tarafından organize edildiğine
inanmaktaydı. Sadak’ın bu varsayımı hiçbir temele dayanmamaktaydı. Çünkü
basının ona karşı yaptığı suçlama, kısa bir süre önce yaptığı Amerika
seyahatinden sonra Amerikan Hükümeti’nden hiçbir güvenlik garantisi alamadan
yurda dönmesinden dolayı idi ve bu yüzden basın onu başarısız biri olarak
göstermekteydi. Ona yapılan bir diğer suçlama da, genelde Türkiye’nin dış politik
sorunlarını başarılı bir biçimde çözemediği şeklindeydi. Muhalefet lideri Celal
Bayar, partisin 14 Mayıs 1949’da Kayseri’de yapılan kongresinde Sadak’ı ve
onun dış politikasını eleştirerek, Türkiye’nin dünya barışına sağlamakta alınan
önlemlerden hariç bırakılmasının endişe verici olduğunu söylemekteydi. Bayar
339 a.g.m., s. 7. 340 a.g.m., s. 7. 341 a.g.m., s. 8.
konuşmasında, muhalefet partisi olarak Hükümetin dış politikadaki tutumunu
desteklediklerini, ancak Dışişleri Bakanı Sadak’ın Türk dış ve güvenlik
politikalarına yönelik açıklamalarını onaylamadıklarını sözlerine eklemekteydi.342
Türkiye’nin NATO’ya dahil edilmeyişinden kaynaklanan olumsuz
tepkiler ve bir Akdeniz Paktı'nın kurulmasının belirsizliğe itilmesi, kamuoyunda
ciddi bir rahatsızlık yarattı. Ulus Gazetesi’nde Peyami Safa, bu durumda tarafsız
bir politikanın izlenmesinin daha yararlı olacağı inancındaydı. Safa, tarafsızlığın
bir üçüncü dünya savaşında –II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi- Türkiye’nin
lehine olabileceğini söyledi. Ona göre saldırganın yönü değiştirilebilirdi. 343
Sonuç olarak NATO ilk kurulduğunda, Türk kamuoyunu oldukça
heyecanlandırdı, fakat Türkiye’nin bu sisteme entegre edilmemiş olmasından
dolayı zamanla NATO’ya daha temkinli bakıldı. Türk basınında ilk günlerdeki
isteklilik kayboldu, bunun yerini eski dış politika olan tarafsızlık aldı. Böyle bir
süreç sonunda 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti, çok partili seçim sonucunda
halkın büyük desteğiyle iktidara geldi. İktidar, bir çok yeniliğin yanında dış
politikada da yeni bir hareketlilik getirecekti. T.C. dış politikası, Demokrat Parti
döneminde, Batı ile bütünleşen, yönünü tamamen Batı’ya çeviren aktif bir politika
olacaktı. Fakat bu durum Türkiye’nin bağımsızlığının feda edildiği şeklinde daha
sonraları eleştirilecekti.
4.2. KORE SAVAŞI VE SONRASI
25 Haziran 1950’de başlayan Kore Savaşı, Demokrat Partinin NATO’ya
girme çabalarını hızlandıracak bir gelişme oldu. Yeni Hükümet, 25 Temmuz
342 a.g.m., s. 9-10. 343 a.g.m., s. 12.
1950’de, Kore’ye 4500 kişilik zırhlı bir tugay gönderme kararı alarak fiilen Kore
Savaşı’na katıldı. Türk Hükümeti, almış olduğu bu kararın NATO’ya girmek için
çok önemli bir fırsat olduğu fikrinde idi. Bu amaçla iktidar NATO’ya girmek için
ciddi girişimlerde bulundu.
Türk basını da Kore kararının NATO kapısını aralayacağı konusunda
Hükümetle aynı kanıyı taşımaktaydı. Basında NATO konusunda ilk haberler 3
Ağustos 1950’de yayımlandı. Hürriyet Gazetesi, Hükümetin resmi başvuruda
bulunduğunu haberleştirirken devamında İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Türk
Hükümeti’nin bu talebini kabul edeceklerini ve Eylül 1950’de Amerika’da
toplanacak olan Kuzey Atlantik Paktı Konseyi’nin Hükümetin bu talebi hakkında
bir karar vereceğini bildirmekteydi.344 ABD ise Türk Hükümeti’nin bu
başvurusunu incelemeye aldı. Dışişleri Bakanı Acheson Amerika’nın, Türkiye’nin
bağımsızlık ve savunmasına büyük önem verdiğinin altını çizdi.345
Gelişmeleri yorumlayan Ömer Sami Coşar, Kore olayının Batılıların
gözünü açtığını ve bu olaydan aldıkları dersle Türkiye’nin NATO’ya girmesine
muhalif kalmayacaklarını düşünmekteydi. Olayların Türkiye’nin lehine
gelişeceğinden kuşku duymayan Coşar, böylelikle Sovyetler Birliği’nin işgalci
tutumunu terk edeceğini vurgulamaktaydı.346
Konu hakkında Başbakan Adnan Menderes 6 Ağustos 1950’de basın
toplantısı düzenledi. Türk dış politikasının İngiliz-Fransız ittifakına ve Amerikan
dostluğuna dayandığını belirten Menderes, Türkiye’nin Atlantik Paktı’na girme
344 Hürriyet, “Atlantik Paktına Girmek İçin Resmen Müracaatta Bulunduk”, 3 Ağustos 1950. 345 Zafer, “Atlantik Paktına İştirakimiz İçin Amerika’nın Derhal Siyasi Hazırlıklara Girmiş Olduğu
Haber Veriliyor”, 4 Ağustos 1950 346 Ömer Sami Coşar, “ Türkiye ve Atlantik Paktı”, Cumhuriyet, 3 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 133
çabalarının ve Kore’ye asker gönderme kararının barışı korumak için yapıldığını
söylemekteydi.347 Dışişleri Bakanı Köprülü de Milliyet Gazetesi’ne verdiği
demeçte, Türkiye’nin Atlantik Paktı’na girmesinin barış için gerekli olduğunu
vurgulamaktaydı.348
Mümtaz Faik Fenik, Türkiye’nin, NATO’dan dışlanış gerekçesi olarak
Batılı devletler tarafından ileri sürülen coğrafi nedenlerin bugün için geçerliliğini
yitirdiğini ifade etmekteydi. Paktın sadece Atlantik bölgesiyle sınırlandırılma
iddiasının Portekiz ve İtalya’nın katılımıyla kaybolduğunu düşünen Fenik,
Kore’deki savaşa değinerek, savaşın piyade gücünü ön plana çıkardığını, güçlü bir
piyade teşkilatı olan Türkiye’nin de pakta katılarak bu savunma sistemini daha da
güçlendireceğini belirtmekteydi.349
Yeni İstanbul Gazetesi’nin 7 Ağustos 1950’deki başmakalesinde,
yıllardır türlü baskılara karşı koyan Türk milletinin yerinin NATO olduğu
vurgulanarak, hükümetin girişiminin reddedilmesinin halkın kalbinde büyük hayal
kırıklıkları yaratacağı ve bu sonucun da ciddi tehlikeler doğuracağı
belirtilmekteydi.350
Hüseyin Cahit Yalçın, NATO’yu kuran devletlerin hangi amaçlar
etrafında toplandıklarının belli olduğunu belirterek, benzer kaygıların Türkiye için
de geçerli olduğunu vurgulamaktaydı. Kaderlerin ortak olduğuna değinen Yalçın,
Türkiye’nin pakta katılımıyla, komünist saldırıları karşısında endişeye düşen
347 Zafer, “Başbakanın Mühim Beyanatı”, 7 Ağustos 1950; Milliyet, “Başbakan Adnan Menderes’in
Çok Mühim Beyanatı”, 7 Ağustos 1950. 348 Milliyet, “Köprülü’nün Beyanatı”, 8 Ağustos 1950. 349 Mümtaz Faik Fenik, “Türk Gücü ve Barış İdeali”, Zafer, 7 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 131-132 350 “Türkler ve Atlantik Paktı”, Yeni İstanbul, 7 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 134
dünyanın, yeniden bir birlik etrafında toplanmasının gerçekleşeceğini iddia
etmekteydi.351
Ağustos 1950 sonlarına doğru Hükümet, NATO’ya girmek için yaptığı
başvurunun gecikmesinin Türk kamuoyunu rencide edeceğini Amerika’ya
bildirdi. ABD Dışişleri Bakanı Acheson ise Türk talebinin en dikkatli ve dostane
bir şekilde incelendiğini ifade etmekteydi.352
Türkiye’nin NATO’ya girme çabası hakkında Sedat Simavi, Türk
talebinin geciktirilmesinin NATO’nun ve ABD’nin prestijini sarsacağını iddia
ederek:
“Türkiye, dünya emniyetinin sağlanmasında, tehlikeye en maruz bir devlet olmasına rağmen Kore’ye 4500 kişilik önemli bir savaş birliği göndermekle Atlantik Paktı’na üye olmaya en çok hak kazanmış bir memlekettir. Türkiye’nin Atlantik Paktı’na alınması işinin geciktirilmesi, sanırız, sadece Türkiye’de değil, hatta bütün dünyada akisler bulacak kadar ehemmiyetli bir hadisedir. O itibarla bu işin sürüncemede bırakılması Amerika’nın olduğu kadar Atlantik Paktı’na aza olan diğer devletlerin de itibarını sarsacaktır” demekteydi.353
Cumhuriyet Gazetesindeki 3 Eylül tarihli yazıda, NATO üyesi 12
devletin onayı olmadan Türkiye’nin pakta girmesinin mümkün olmadığı
belirtilerek, olası kötü bir sonuçta ABD, İngiltere, Fransa,İtalya, Türkiye ve
Yunanistan’ın içinde yer alacağı Doğu Akdeniz Paktı kurulmasının daha iyi
olacağı ifade edilmekteydi.354
351 Hüseyin Cahit Yalçın, “ Atlantik Misakında Türkiye”, Ulus, 9 Ağustos 1950; Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 135 352 Hürriyet, “Atlantik Paktına Girmek İçin Yaptığımız Talep”, 26 Ağustos 1950. 353 Sedat Simavi, “Atlantik Paktı ve Türkiye”, Hürriyet, 27 Ağustos 1950. 354 “Açık Kapıları Kapamak Zarureti”, Cumhuriyet, 3 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 75
12 Eylül 1950’de ABD, İngiltere ve Fransa Dışişleri Bakanları New
York’ta “Üçler Konferansı”nda bir araya gelerek Türkiye’nin durumunu
görüştüler. Görüşme sonunda Türkiye’nin şimdilik Pakt’a alınmaması
kararlaştırıldı.355
NATO konusunda Türkiye aleyhine bir hava estiğini sezen Sedat Simavi,
NATO toplantısı öncesi yazdığı makalede, Avrupalı dostların nazlarının artık
çekilmediğini belirterek, Atlantik Paktı’na girme hikayesinin hoşumuza
gitmeyecek bir biçimde sona ermemesini ve “dımdızlak” ortada kalmamamızı
temenni etmekteydi.356
Benzer düşünceleri dile getiren Mümtaz Faik Fenik, Türkiye’nin önemli
bir askeri güce sahip olduğunun Batılı müttefikler tarafından unutulmaması
gerektiğini hatırlatarak, Ortadoğu petrollerini koruyan ve “komünist saldırılarına
karşı bir dalgakıran” olan Türkiye’nin bu durumunun göz önünden uzak
tutulmasının tarihi bir hata olacağını belirtmekteydi.357
NATO’ya giriş başvurusu ile Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararı
arasında ilişki kurmanın pek sağlıklı bir değerlendirme olmayacağını belirten
Necmettin Sadak, Türk dış politikasının bu tarz yaklaşımlara hiçbir dönem
tenezzül etmeyeceğini ifade etmekteydi.358
355 Yüksel Sezgin, Kore Savaşı’na Girişimizin Türk Dış Politikası Üzerine Etkileri; Ankara, 1995, s.
22. 356 Sedat Simavi, “Türkiye ve Atlantik Paktı”, Hürriyet, 14 Eylül 1950. 357 Mümtaz Faik Fenik, “Türkiye İçin Sağlam Teminat” , Zafer, 14 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950; s. 202, s.s. 82 358 Necmettin Sadak, “Atlantik Paktı ve Türkiye”, Akşam, 15 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 83
15-16 Eylül 1950 tarihleri arasında New York’ta toplanan Atlantik Paktı
Konseyi toplantısında üye ülke dışişleri bakanları şu noktalar üzerinde uzlaşmaya
vardı:
a) Merkezi bir Avrupa Silahlı Kuvveti’nin kurulması
b) Avrupa’daki Amerikan varlığının arttırılması
c) Mali işbirliği mekânizmasının kurulması ve ABD’nin askeri imalatını
arttırması.
d) Türkiye’nin tam üyelik girişiminin reddedilmesi kararın gerekçesi ise,
Yunanistan ve İran’ın da NATO’ya girmek için benzer taleplerde
bulunabileceğidir.359
Türkiye’nin NATO ittifakı içine alınmak istenmemesinin belli başlı
nedenlerinden birisi henüz pek yeni olan NATO Antlaşması’nın bir hayli
değişiklik gerektirmesi ve tarafların bundan kaçınması iken, bir diğer neden de
NATO’nun tüm Anti-Kremlin geniş alanını da içerecek şekilde genişletilip
genişletilmemesi sorunuydu.360
Bunların dışında NATO üyesi ülkelerin Türkiye’ye Pakta kabul
etmemelerindeki nedenleri şöyle sıralanabilir:
a) Türkiye Paktın kapsadığı alan dışındadır.
b) Türkiye’nin NATO’ya girmesi, diğer üye ülkelere yapılan yardım
miktarının azalmasına neden olacaktır.
c) Türkiye’nin Kuzey Atlantik Paktı’na girmesi örgütü güçten düşürecektir.
d) Türkiye’nin Kuzey Atlantik Paktı’na girmesiyle NATO, Sovyetler Birliği
ile sınırdaş olacak ve Sovyetleri tahrik edecektir.
e) Türkiye güvenilir bir müttefik olmadığını II. Dünya Savaşı’nda
göstermiştir.
f) Türkiye zaten Truman Doktrini ile Amerika ile, ayrı bir ittifakla da
İngiltere ve Fransa ile müttefiktir.
Bu nedenlerle Türkiye’nin ilk başvuruları sürekli olarak reddedildi,
bunun yerine Ortadoğu ve Akdeniz Bölgesi’nde kurulacak paktlar ile bölge
ülkelerine bir çeşit güvence verilmek istendi. Türkiye de tüm bu girişimleri
NATO üyeliği için bir geçiş aşaması olarak görüp, kabul etti.361
Üçler Konferansı’nın Türkiye aleyhine karar alması basında şok etkisi
yarattı. Sedat Simavi başta Fransa olmak üzere bütün Avrupa’yı “Haçlı
Zihniyeti” taşımakla itham ederek, Türkiye’nin “Müslüman” olmasının mı böyle
bir kararın alınmasına neden olduğu sorusunu sormaktan çekinmemekteydi.362
Mümtaz Faik Fenik Üçlerin kararının Türk kamuoyunu derin bir
üzüntüye sevk ettiğini belirterek üçlerin Türkiye’yi dışlarken öne sürdükleri
kararların “mesnetsiz” olduğunu belirterek:
“Ajans telgraflarına göre, güya Türkiye bir Atlantik devleti olmadığı için bu pakta kabul edilmemiştir. Fakat şurasını unutmamak lazımdır ki İtalya da, Şimali Afrika’daki Fransız toprakları da Atlantik’te değildir. Ve muhakkak ki, Fransa, İngiltere ve Birleşik Amerika’nın talebimizi reddetmeleri için başka bir düşünceleri olmak lazımdır. Ve bunlar bu
359 Sezgin, a.g.e., s. 22-23. 360 George Mc Ghee, ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1992, s. 134. 361 Sezgin, a.g.e., s. 24. 362 Sedat Simavi, “Beğendiniz mi Olanı”, Hürriyet, 16 Eylül 1950.
düşünceyi Türkiye’nin bir Atlantik Devleti olmadığı sözleri altında kekelemektedirler” diyerek üzüntülerini ifade etmekteydi. 363
Hüseyin Cahit Yalçın alınan kararın Türk kamuoyunu üzdüğünü fakat bu
olumsuz durumdan ötürü hükümetin başarısız sayılmasının anlamsız olacağını
belirtmekteydi.364
Necmettin Sadak olumsuz kararı değerlendirirken, hükümetin resmi
başvuru öncesi herhangi özel bir girişimde bulunmamasının biraz garip olduğunu
vurgulamaktaydı. Son aylardaki gelişmeler doğrultusunda Türkiye’nin
menfaatlerinin NATO’ya girmemek olduğunu savunan Sadak, Hükümeti de
başvuruyu, zaman ve şekil bakımından, yanlış yapmakla suçlamaktaydı.
Başvurunun kabul edilmemesinden ötürü ümitsizliğe kapılmamak gerektiği, ulusal
davaların sonuna kadar savunulması gerektiği fikrindeydi. Türkiye’nin, karışık
ortamda, ABD’ye ihtiyacı olduğu kadar, ABD’nin ve Batılı ülkelerin de
Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu hatırlatan Sadak, büyük bir devlete yakışan vakar
içinde, müttefiklerin bizi çağıracağı güne kadar sabredilmesi gerektiğini ifade
etmekteydi.365
Cumhuriyet Gazetesi de başmakalesiyle tartışmalara katılarak,
Türkiye’nin başvurusunun reddedilmesindeki gerekçeleri anlamsız, sırf coğrafi
nedenlerden ötürü tavır alınmasını biraz kuşkulu bulmaktaydı.366
Sedat Simavi, duygusallığının dozajını arttırarak, Avrupa’nın ortak
savunmasına inanmadığını açıkça belirtmekteydi. Simavi, coğrafi nedenlere temas
ederken kullandığı:
363 Mümtaz Faik Fenik, “Atlantik Paktı ve Vaziyetimiz”, Zafer, 17 Eylül 1950. 364 Hüseyin Cahit Yalçın, “Atlantik Misakı ve Türkiye”, Ulus, 17 Eylül 1950. 365 Necmettin Sadak, “Üçlerin Kararından Sonra”, Akşam, 17 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 75-76 366 “Üçler ve On ikiler”, Cumhuriyet, 18 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 77
“İspanya, İsviçre, Türkiye Avrupa Birliği’nin haricine atılmıştır. Bu vaziyet karşısında gelin de komünizm tehlikesi karşısında Avrupa’nın müdafaa edileceğine inanınız. Elinizde bir coğrafya kitabı varsa lütfen Lüksemburg Dükalığı’nın nerede olduğunu bir daha o kitapta arayınız. Coğrafya kitaplarında toplu iğne başı kadar olan bu minnacık hükümet Atlantik Paktı’nın içinde bulunuyor. Milyonluk ordusuyla bugün herhangi bir dünya devletiyle boy ölçüşmeye hazır Türkiye, bu pakta alınmıyor” sözleriyle kırgınlığını ifade etmekteydi. 367
Ali Naci Karacan, Üç Dışişleri Bakanı’nın aldığı kararın ne kadar
olumsuz olursa olsun Türkiye’yi etkilememesi gerektiğini belirterek Türk
devletinin, Birleşmiş Milletler sözleşmesindeki yükümlülüklerine yürekten bağlı
olduğunu ve bunları yerine getirmek için Kore’ye bir an önce gidip, gerekirse kan
akıtarak fedakârlıkta bulunabileceğini ifade etmekteydi. Karacan sözlerini:
“Bugün için dış politika bakımından bütün dünyaya karşı alacağımız en dürüst, en
güzel, en tesirli vaziyet ancak askeri birliğimizi bir an evvel yola çıkartmaktan
ibaret olabilir”, diyerek tamamlamaktaydı.368
Konu hakkındaki düşüncelerini 21 Eylül’deki yazısında bir kez daha
açıklayan Mümtaz Faik Fenik; bu olumsuz kararın alınmasında her ne kadar
Norveç ve Danimarka’nın yükümlülüklerini genişletmemek amacıyla Türkiye’yi
istememelerinin önemli bir neden olduğunu kabul etse de asıl sözün ABD ve
İngiltere tarafından söylenildiğini ve bu iki devletin istedikleri takdirde
Türkiye’nin başvuru talebini diğer devletlere de kabul ettirebileceklerini
belirtmekteydi.369
Selim Ragıp Emeç Batılı devletlerin, Sovyetler Birliği’ni tahrik
etmemek için Türkiye’yi pakta kabul etmeme gerekçelerinin sadece bir bahaneden
ibaret olduğunu düşünmekteydi. Başvurunun zamansız yapıldığı kanısında olan
367 Sedat Simavi, “Avrupa’nın Müşterek Müdafaasına İnanmıyoruz”, Hürriyet, 18 Eylül 1950. 368 Ali Naci Karacan, “Kore’ye Biran Önce Gitmeliyiz”, Milliyet, 18 Eylül 1950. 369 Mümtaz Faik Fenik, “Atlantik Paktı, İngiltere ve Fransa”, Zafer, 21 Eylül 1950.
Emeç, yine de alınan sonuçtan ötürü hükümetin suçlanmaması gerektiğini
belirtmekteydi.370
NATO üyesi ülkeler bu sıralarda Türkiye’yi küstürmemek için
Türkiye’nin güvenliğini sağlayacaklarını belirterek bir bakıma Türk kamuoyunun
gönlünü almaya çalıştılar.371
Demokrat Parti Hükümetinin NATO’ya girmek için yaptığı ilk başvuru,
özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinin muhalefetiyle reddedildi. Bu ret kararı Türk
kamuoyunda hiç de beklenmeyen bir hoşnutsuzluk yarattı. Çünkü gerek Demokrat
Parti Hükümeti ve gerekse kamuoyu, Kore’ye asker gönderme kararı alındıktan,
Türkiye’nin böyle bir fedâkarlıkta bulunduktan sonra NATO kapısının
aralanacağına inanmaktaydı. Fakat bu kapı Türkiye için şimdilik kapandı.
Eylül 1950’nin son haftasında İskenderun’dan Kore’ye hareket eden
Türk Tugayı 18 Ekim’den itibaren Kore topraklarına ayak bastı. Türk Tugayı bir
ay gibi kısa bir sürede yeterli hazırlığını tamamlayamadan kendisini Kunuri’de
çember içinde buldu. Kore’de kazanılan bu büyük başarıların Atlantik Paktı’na
girmek için bir basamak olacağı inancı kamuoyundaki yaygın kanı idi.
NATO’nun ilk zamanlardaki muhalif tavrının, bu zaferlerden sonra artık
değişeceği beklenmekteydi.
NATO kapısının kapanmasından sonra yeni arayışlara girmek gerektiğini
savunan Necmettin Sadak, ABD ile Truman Doktrini, İngiltere ve Fransa ile 1939
antlaşmaları gereğince müttefik olduğumuzu ve bu çerçevede bir antlaşma
370 Selim Ragıp Emeç, “Yine Atlantik Paktı Hikayesi”, Son Posta, 22 Eylül 1950; Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 31 371 Hürriyet, “Atlantik Paktı Devletleri Türkiye’nin Emniyetini Temin İşini Garanti Edecekler”, 24
Eylül 1950.
yapılmasının Türkiye’nin güvenliğini sağlayacağını düşünmekteydi. Son günlerde
konuşulan Doğu Akdeniz Paktı gibi yaklaşımların yeterince aydınlık olmadığını
dile getiren Sadak, Türkiye’nin Akdeniz’den değil, başka bölgelerden saldırı
tehdidi altında olduğunu vurgulayarak, “acaba alınan tedbirler biz işgale uğrayıp,
tehlike Akdeniz’i tehdit ettiği zaman mı uygulanacak?” diye imalı sorular
sormaktaydı.372
Türk kamuoyu, NATO’ya girmek için sabırsızlanmaktaydı. Kunuri
zaferinin üzerinden 3,5 ay geçmesine rağmen hükümetin hâlâ herhangi olumlu bir
adım atamaması kimi yazarlarca eleştirilmekteydi. Hikmet Bil:
“Türk milletine aynı talih son defa Kore’de güldü. Dünyanın en cengâver milleti olduğumuzu bir daha cihana gösterdik. Dostumuzla beraber düşmanımızın da ağzı hayretten açık kaldı. Fakat Kore’de döktüğümüz kanın karşılığını maalesef göremedik. Talih sadece gülmüş ve geçmiş oldu. Ondan istifade etmesini işbaşındakiler beceremediler. Hiç değilse en aşağı Atlantik Paktı azası iki, üç devletin birleşerek ancak vücuda getirebilecekleri bir kuvvet olduğumuzu kimseye anlatamadılar. Kore’deki fedakârlığımız bize Atlantik Paktı’nın kapılarını bile açmadı...” diyerek üzüntülerini ifade etmekteydi.373
D.P. Hükümeti NATO’ya girmek için yaptığı ilk başvurunun kabul
edilmemesi üzerine Mart 1951 başında ABD’yi, 1939 tarihli Türk-İngiliz-Fransız
ittifakına katılmaya davet etti.374
Hürriyet Gazetesi, Türkiye’nin teklifini haberleştirdiği yazısında,
Türkiye’nin, Rusya veya başka bir devletin tecavüzüne uğradığı takdirde
372 Necmettin Sadak, “Atlantik Paktı, Doğu Akdeniz Müdafaası ve Türkiye’nin Emniyeti”, Akşam, 24 Ocak 1951; Ayın Tarihi, Ocak 1951, s. 206, s.s. 124-125 373 Hikmet Bil, “Son Fırsat”, Hürriyet, 15 Şubat 1951. 374 Mim Kemal Öke, Unutulan Savaşın Kronolojisi: Kore, 1950-53, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1990, s.
139.
Amerika’nın silahla yardım edeceğine dair bir belgeyi imzalamasını istediği
belirtilmekteydi.375
Şükrü Kaya, Amerikan desteğinin Türkiye için hayati önem taşıdığına
değinirken:
“Türkiye’nin Atlantik Paktı’na katılmak istemesi Amerika’nın fiili ve hukuki yardımı ve teminatı altında, 12 devletin birleşmiş, müşterek bir ordu ile müşterek bir kuvvet yapmış olmalarındandır. Türkiye bugün, Fransa ve İngiltere’nin ittifakından değil, Amerika’nın hukuki teminatından mahrumdur. Türkiye efkârını endişeye düşüren bu durum, Amerika’nın bu hukuki garantiyi esirgemekte olmasıdır” diyerek kamuoyunun düşüncesini özetlemekteydi.376
Türkiye’nin teklifi Washington tarafından kabul edilmedi. Çünkü, ABD
artık Türkiye’nin ve Yunanistan’ın NATO’ya alınmasını istemeye başladı. ABD
kısa zaman içinde diğer müttefiklerini de ikna edebileceğini düşünmekteydi.
ABD’nin ılımlı yaklaşımının nedeni, Soğuk Savaş’ın getirdiği ciddi ortamdan
kaynaklanmaktaydı. Sovyet güdümündeki Doğu Avrupa hızla silahlanmaktaydı.
NATO Başkomutanı General Eisenhower, emrindeki kuvvetlerin güneydoğu
kanadının güçlendirilmesini gerekli görmekteydi. Ayrıca Amerikalı hava
uzmanları da Türkiye’nin ittifaka alınmasını arzulamaktaydılar. Türkiye’de
kurulacak hava üsleri önemliydi ve Türkiye, NATO’ya girmeden, bu üslerin
kiralanmasını istememekteydi. Nihayet, Ortadoğu ve Akdeniz bölgesinin
güvenliği ile ilgili birçok toplantıdan, Amerikan Akdeniz Filosu Komutanı Amiral
Carrey’in ve Hava Bakanı Finletter’in Türkiye’yi ziyaretlerinden sonra ABD, 15
Mayıs 1951’de, diğer NATO üyelerine, Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya tam
üye olarak alınmalarını resmen teklif etti.377
375 Hürriyet, “Amerika’ya İttifak teklifinde Bulunduk”, 3 Mart 1951. 376 Şükrü Kaya, “Türkiye Hâlâ mı Yalnız”, Hürriyet, 6 Mart 1951. 377 Öke, a.g.e., s. 139-140.
Türkiye’nin Atlantik Paktı’na davet edilmesi geciktikçe Türk basınının
tahammülü azalmaktaydı. Basın, Batı’yı neredeyse “nankörlükle” suçlamaktaydı.
Bu konuda Abidin Daver, yazdığı bir yazıda düşüncesini ifade ederken kullandığı:
“Esasen Atlantik Paktı’na başka devletlerin alınabilmesi için, bu pakta dahil 12 devletin ittifakla karar vermesi lâzımdır. Norveç ile Danimarka, Atlantik Paktı’nın genişletilmesine taraftar olmadıkları gibi, bu 12 devlet arasında, nüfusu 296 bin kişiden ibaret, yani İstanbul’un Beyoğlu kazasından daha az ve 2280 kişilik ordusu, Maçka’daki Jandarma Okul Alayı’nın mevcuduna nispetle daha zayıf olan küçük Lüksemburg Dükalığı ile 123 bin nüfuslu ve tek askeri dahi bulunmayan İrlanda Cumhuriyeti de vardır. Bu iki devlet minyatürü de, itiraz ettikleri müddetçe, bir harp vukuunda iki buçuk milyon asker seferber edebilecek olan Türkiye ve Yunanistan’ın Atlantik Paktı’na girmelerine imkan yoktur.
Atlantik Paktı’na girerek Avrupa’nın müdafaasına iştirakımız, işte böyle acayip bir vaziyettedir ve bu acayip vaziyetin iki yıldır devamı, Batılı demokrasilerin ne büyük bir gaflet içinde bulunduklarını göstermektedir” sözleriyle bu kırgınlığı dile getirmekteydi.378
Necmettin Sadak Türkiye’nin NATO’ya alınmasının çok zor olduğunu
belirterek, iki senelik gelişmeler ışığı altında bakıldığı takdirde NATO’nun
Türkiye’ye tek taraflı ağır külfetler yükleyeceğini, bu nedenle bu işin peşini
bırakmanın daha iyi olacağını savunmaktaydı.379 Bir diğer makalesinde Sadak,
NATO diye bir paktın varolduğunu, fakat paktın bel bağlanacak ciddi bir kuvveti
bulunmadığını belirterek, pakt devletlerinin Türkiye’ye karşı taahhüde
girişmekten kaçınacaklarını, buna karşın Türk ordusundan yararlanmaya
kalkışacaklarını iddia etmekteydi. 380
10 Mayıs 1951’den itibaren basında, NATO’ya Türkiye’nin alınması
hakkındaki Amerikan teklifi ile ilgili haberler görülmeye başlandı. Basında genel
378 Abidin Daver, “Türkiye’nin Emniyeti”, Cumhuriyet, 9 Nisan 1951. 379 Necmettin Sadak, “İstemiyoruz Diye Bağırıp İlan Etmemiz Çok Yerinde Olacaktır”, Akşam, 6 Nisan 1951; Ayın Tarihi, Nisan 1951, s. 209, s.s. 111
olarak olumlu bir hava esse de kimi yazarlar NATO’yu ve ABD’yi geç kalmakla
suçlamaktan kendilerini alamadılar. Dönemin siyasal koşullarının –özellikle İran
olayının- bu kararda etkili olduğuna inanan Sedat Simavi Batılılar’ı eleştirerek:
“Amerika nihayet bizim Atlantik Paktı’na alınmamızı istiyormuş. Şimdiye kadar bize bir sinek kadar dahi ehemmiyet vermeyen Amerika’nın bu tahavvülüne şaşmayınız. Amerika bizi babasının hayrı için düşünmüyor. Biz onun hatırına İran’da beliren Rus tehlikesi dolayısıyla geldik. Türk askerinin kahraman pazusuna belki ihtiyacı olacağı için bizi hatırladılar. Ama şimdi Atlantik Paktı devletlerinin paçaları sıkışınca Türkiye’yi hatırlamaları bizim için hiçbir şey ifade etmez. Kore yeter. Türklerin kendi hudutları haricinde artık akıtacak kanları yoktur diyorum. Ve sonradan gelen bu iltifata bir kıymet vermiyorum. Amerikan petrollerine nöbetçi istiyorlar, o nöbetçileri, Atlantik Paktı’nın diğer üyeleri arasından tedarik etsinler” diyerek kamuoyunun kırgınlığının ne boyutlara ulaştığını göstermekteydi.381
Mümtaz Faik Fenik siyaset havasının gittikçe karardığı bir dönemde siyasi
eğilimleri ne olursa olsun bütün basının söz ve gayret birliği içinde olmasının
“heyecan verici bir şey” olduğunu belirterek Türk milletinin de Pakt için ulusal bir
birlik oluşturmasının çok önemli olduğunu vurgulamaktaydı.382
Amerika’nın, Türkiye’nin NATO’ya alınması konusundaki, teklifi bir
çok itirazla karşılaştı. NATO’nun İskandinavyalı üyeleri, Danimarka ve Norveç
ile Belçika, antlaşma alanının genişletilmesi halinde kendilerinin ilişiği ve
çıkarları dışında kalan Akdeniz Bölgesi’nde bir savaşa sürüklenebileceklerinden
endişe duydular. Bunların duydukları ikinci bir endişe de, Türkiye ve Yunanistan
NATO’ya alınırsa, ABD’nin bu ittifak çerçevesi içinde kendilerine yapmakta
olduğu askeri yardımın azalmasıydı. Gene bu devletler tarafından ileri sürülen
başka bir görüş, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın yalnızca bir savunma ittifakı
olmayıp Atlantik uygarlığına sahip devletler arasında bir birleşmenin çekirdeğini
380 Necmettin Sadak, “ Türkiye ve Atlantik Paktı”, Akşam, 25 Nisan 1951; Ayın Tarihi, Nisan 1951, s.209, s.s. 189 381 Sedat Simavi, “Geç Kalan Bir Davet”, Hürriyet, 18 Mayıs 1951.
oluşturacak bir belge olduğuydu. Oysa, bunlara göre, Türkiye ve Yunanistan hem
kültür hem de gelenekleri bakımından, bu uygarlığın dışında kalmaktaydılar.
ABD, bu iddialara karşı Türkiye ve Yunanistan’ın halen Avrupa Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı’nın ve Avrupa Konseyi’nin üyesi olduklarını ileri sürdü383.
Türkiye’nin NATO’ya alınmasına en büyük itiraz İngiltere’den geldi. Bu
itiraz özellikle Ortadoğu’nun savunulması konusundaki değişik görüşlerden
ortaya çıktı. ABD’nin en büyük endişesi NATO’nun güneydoğu kanadının zayıf
olmasından ileri gelmekteydi. Bu yüzden, Türkiye’de stratejik bir hava
kumandanlığı kurulmasını istedi. İngiltere ise, İngiliz Orta-doğu Komutanlığı’na
bağlı ayrı bir Ortadoğu Komutanlığı kurulması görüşünü savundu. İngiltere,
NATO Avrupa Komutanlığı’nın Kafkaslar’a kadar uzatılmasının tehlikeli
olabileceğini; Türkiye ve Yunanistan’ın doğrudan doğruya Avrupa yerine
Ortadoğu’nun savunulması planı içine alınması gerektiğini ileri sürdü. Bundan
başka, Akdeniz kuvvetlerinin Atlantik Komutanlığı aracılığıyla ABD’nin
komutası altına konulmasına da, İngiltere muhalefet etti. Türkiye ve
Yunanistan’ın NATO’ya tam üye olarak alınması konusunda İngiltere’nin itirazı
1951 Temmuzu’na kadar devam etti.384
İngiltere’nin Türkiye hakkındaki bu olumsuz tavrı, Türk basınında
İngiltere’ye bakış açısının değişmesine neden oldu. Sedat Simavi artık dost ve
düşmanın belli olduğunu belirterek, İtalya ve ABD dışındaki devletlerin
tutumlarını eleştirmekteydi. Türkiye’nin en kara günlerinde İngiltere ve Fransa
382 Mümtaz Faik Fenik, “Atlantik Paktı ve Türkiye”, Zafer, 23 Mayıs 1951. 383 Mehmet Gönlübol, Olaylarla Türk Dış Politikası, Ankara, 1987, s. 230-231. 384 a.g.e., s. 230-231.
tarafından yalnız bırakıldığını, bu hareketin kamuoyunca affedilmeyeceğini
belirtmekteydi.385
Ali Naci Karacan, İngiltere’nin Türkiye hakkındaki düşüncelerinin
öğrenilmesinin çok yararlı olduğuna değinerek, artık İngiltere’nin Türkiye’yi gafil
avlayamayacağını ifade etmekteydi. İngiltere’nin Sovyet Rusya ile savaşa
tutuşmamak için muhalif tavır almasını da eleştiren Karacan, yarın bir gün aynı
gerekçelerle İngiltere’nin Türkiye’ye yardımından da kaçınacağını belirterek bu
durumda İngiltere ile olan politikamızı gözden geçirmemizi önermekteydi.386
Ayrıca Karacan, Türk Hükümeti’ne, bu yeni durumda dış politikasını belirlerken
İngiltere’yi gözden uzak tutmasını tavsiye etmekteydi.387
Bu olumsuz gelişmeler, Türkiye’nin farklı açılımlar içine girmesi
gerektiği konusunda basında geniş yankılar buldu. Bunlardan bir tanesi olan
Türkiye’nin silahlı tarafsızlık politikası izlemesi gerektiğini, Sedat Simavi dile
getirdi. Hem NATO’ya hem de Akdeniz Paktı gibi bir pakta girmenin zarar
hanesini çoğaltacağını düşünen Simavi, bunların yerine kendi askeri gücümüze
dayalı tarafsız bir politikanın daha yararlı olacağı kanısındaydı.388 Simavi Kore
Savaşı’ndan Türkiye olarak ders alıp, hayırsız dostların gönüllerini hoş etmek için
dökülen kanların artık dinmesi gerektiğini belirterek, bundan sonra dünya
yerinden oynasa bile Türkiye’nin kılını kıpırdatmaması gerektiğini ifade
etmekteydi.389
385 Sedat Simavi, “Artık Anlaşıldı”, Hürriyet, 3 Haziran 1951. 386 Ali Naci Karacan, “Türkiye’nin Emniyeti Meselesi I-II”, Milliyet, 12-13 Haziran 1951. 387 Ali Naci Karacan, “Artık İngiltere’ye Güvenemeyiz”, Milliyet, 18 Haziran 1951. 388 Sedat Simavi, “Silahlı Bitaraflık”, Hürriyet, 19 Haziran 1951. 389 Sedat Simavi, “Türke Saygı”, Hürriyet, 3 Temmuz 1951.
Türkiye’nin NATO’ya, bir türlü girememesi bir süre sonra eleştiri
oklarının hükümete de yönelmesine neden oldu. Sedat Simavi Kore’nin hikayesini
incelediği dört günlük yazısında öncelikle Kore Savaşı’nın başlangıcına dönerek,
bu savaşa Türkiye’nin neden katıldığını sorgulayarak:
“Şu Kore denen bize yabancı bir harbe niçin girdik? Biz oraya asker göndermekle Türk’ün cengâverliğini mi dünyaya yaymak istedik? Yoksa bize yapılan parlak vaatlere mi kapılıp işe karıştık? Hayır bunların hiçbiri değil. Bizim hariciyemiz sadece kendisini fasulye gibi nimetten saydı ve Türk askerlerinin Kore Harbi’ne karışmalarıyla bizim de büyük devletler arasında reyimiz olacağını zannetti. Ne büyük hata! Ne acemice bir politika!” diyerek Hükümetin dış politikada hata yaptığını belirtmekteydi.390
Türkiye’nin, Kore yoluyla NATO’ya gireceğini zannetmesini,
Hükümetin politik basiretsizliğine bağlayan Simavi:“Hariciyemiz, yahut ona akıl
öğretenlerimiz zannettiler ki, dünyanın öbür ucundaki bir çarpışmaya iştirak eder
etmez, bütün kapılar bize açılacak, Atlantik Paktı bizi hemen içine alıverecek ve
Amerikan dolarları memleketimize akacak...” sözleriyle Hükümeti
eleştirmekteydi. 391 Batılıların, Müslüman bir ülke olan Türkiye’yi, dinsel
farklılığından dolayı aralarında görmek istemediklerini iddia eden Simavi,
Türkiye’nin onca fedakarlıklarına karşı NATO üyelerinin nankörlük yaptıklarını
ifade etmekteydi.392 Kore’de akıtılan kanın Avrupa’nın en “külüstür” dergilerinde
bile sıradan bir bisiklet kazası kadar yer almamasını eleştiren Simavi, artık
Kore’den ders alıp bir daha böyle işlere burnunu sokmaması gerektiğini
Hükümete tavsiye ederek bir daha Türk çocuklarının ulusal sınırlar dışındaki
“sergüzeştler”e gönderilmemesi gerektiğinin altını çizmekteydi.393
390 Sedat Simavi, “Kore’nin Hikayesi-I”, Hürriyet, 11 Temmuz 1951. 391 Sedat Simavi, “Kore’nin Hikayesi-II”, Hürriyet, 12 Temmuz 1951. 392 a.g.m, Hürriyet, 12 Temmuz 1951. 393 Sedat Simavi, “Kore’nin Hikayesi-III-IV”, Hürriyet, 13-14 Temmuz 1951.
1951 Temmuzu’ndan itibaren Ortadoğu’daki siyasi havanın bulanması,
bu arada İran buhranının doğurduğu endişeler, NATO’nun genişletilmesi
konusundaki direnmeleri, özellikle İngiltere’nin itirazlarını önemli ölçüde azalttı.
İngiltere, artık NATO’daki bir Türkiye’nin Ortadoğu’da da kendisine dayanak
olabileceğini düşünmeye başladı.394
Bu ara dönemde kamuoyunun kafası iyice karıştı. Batılıların Türkiye’nin
üyeliği konusundaki “nazlı” tavrı kimi yazarları oldukça kızdırmaktaydı.
Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde Abidin Daver, NATO işinin çıkmaza girdiği
takdirde tek çıkış yolunun, ABD desteğinde kurulacak, Türkiye, Yunanistan ve
Yugoslavya’nın katılacağı Doğu Akdeniz Paktı olduğu fikrindeydi.395 Türkiye’nin
saldırıya uğraması durumunda İngiltere’nin 1939 antlaşması gereği Türkiye’ye
yardım edeceğini, ABD’nin de stratejik konumundan ötürü Türkiye’ye arka
çıkacağını belirten Necmettin Sadak, bu durumda Türkiye’nin NATO’ya
girmesinin yalnızca ABD’nin imzasını kazanmaya yarayacağını, bunu bilen
İngiltere’nin de Türkiye’ye karşı tutumunu değiştirdiğini iddia etmekteydi.
İngiltere’nin, Türkiye’nin NATO ile beraber Akdeniz Paktı’na da girmesini
isteyerek, Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için Türkiye’yi nüfuzuna alet etmek
istediğini belirten Sadak, bu konuda çok dikkatli olunması gerektiğini ifade
etmekteydi.396
İngiltere’nin itirazı ortadan kalktıktan sonra NATO Bakanlar Konseyi,
16-20 Eylül 1951 tarihinde Ottawa’da yaptığı toplantıların sonundaki özel bir
394 Öke, a.g.e., s. 141. 395 Abidin Daver, “Muhalefette Israr Ederlerse”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 1951; Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, s.s. 152-153 396 Necmettin Sadak, “Ortadoğu Müdafaası Hakkında İngiliz Teklifi ve Türkiye’nin Menfaatleri”, Akşam, 16 Ağustos 1951; Ayın Tarihi, Ağustos 1951, s. 213, s.s. 197
oturumda, Türkiye ile Yunanistan’ın NATO’ya üye olarak çağrılmalarına
oybirliği ile karar verdi.397
Türkiye’nin 20 Eylül 1951’de Pakt’a davet edilmesi tüm Türkiye’yi
sevince boğdu. Sedat Simavi, Hürriyet’teki köşesinde, bu başarının Kore’deki
Türk süngüsüyle geldiğini söyleyerek, eğer Kore’deki dillere destan zaferler
gerçekleşmeseydi kimsenin Türkiye’yi, Atlantik Paktı’na çağırmayı akıllarına bile
getirmeyeceğini belirtmekteydi.398
Türkiye’nin NATO’ya kabulü dolayısıyla Başbakan Adnan Menderes
yayınladığı mesajda:
“Türkiye’nin eşit hakları haiz bir aza sıfatıyla Atlantik Paktı’na kabulü lehinde Ottawa’da verilmiş olduğunu öğrendiğimiz karar, pek tabiidir ki, hükümetçe büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Bu kararın aynı zamanda Türk umumi efkârınca da memnuniyetle karşılanacağından şüphe yoktur. Bu müspet gelişmeye hükümetimizin takip etmekte olduğu ve milli bir politika olarak umumi efkârımızın da kuvvetle desteklemekte bulunduğu müstakâr, barışçı ve azimli siyasetin tabii bir neticesi nazarıyla bakmak doğru olur” diyerek karara bakış açısını göstermekteydi.399
Ahmet Şükrü Esmer, Ottawa’da alınan kararı değerlendirdiği yazısında,
geçen yıl içinde gerginleşen Amerikan-Sovyet çekişmesinin Türkiye’nin
konumunu daha önemli hale getirdiğini ve bunu fark eden demokrasi cephesinin
Türkiye’ye karşı takınmış olduğu olumsuz yaklaşımı değiştirdiğini belirtmekteydi.
Takip edilen yolun Atatürk’ten bu yana izlenen yol olduğuna değinen Esmer,
özellikle 1935 ve 1936 yılları arasında demokrasi ve totaliter yapıdaki devletler
397 Sezgin, a.g.e., s. 25. 398 Sedat Simavi, “Türkiye Atlantik Paktı’nda”, Hürriyet, 22 Eylül 1951. 399 Hürriyet, “Başbakanın Beyanatı”, 22 Eylül 1951.
çekişmesinde Türkiye’nin yönünü demokratik devletler tarafına çevirdiğini ifade
etmekteydi.400
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü de konuyla ilgili
olarak verdiği demeçte:
“Türkiye’nin Atlantik Paktı’na girmesi, dünyada sulh ihtimalini arttıracak kıymetli bir unsur olabilir. Memleketimizin emniyeti, milletlerarası büyük bir teşekkülün kader birliğine katılmış olması bakımından siyaseten artmıştır denebilir. Bu itibarla, Birleşik Amerika’nın ve bütün üye devletlerin anlayışına müteşekkiriz. Bundan sonra dünya sulhü bakımından vazifelerimiz de artmış oluyor. Eşit haklarla milletimizin kendisine teveccüh edecek her vazifeyi en iyi şekilde ifa edeceğine şüphe yoktur” demekteydi.401
20 Eylül 1951’de Türkiye NATO’ya davet edilmesine rağmen bu katılım
bazı nedenlerden ötürü bir süre gerçekleşemedi. Bu nedenlerin başlıcası, Türkiye
ve Yunanistan’ın NATO’ya katıldıkları zaman hangi komutanlığın içine
alınacaklarının bir türlü açığa kavuşamamasıydı. Uzun tartışmalardan ve beş
aylık bir gecikmeden sonra sorun çözüldü ve Türk ve Yunan kuvvetlerinin Güney
Avrupa Kuvvetlerinin Komutanlığı’na (SACEUR) bağlanması kararlaştırıldı.402
Türkiye Cumhuriyeti’nin Atlantik Paktı’na katılmasına dair davet
Hükümete geldikten sonra hazırlanan kanun tasarısı Meclis’e sevk edildi ve
Dışişleri Komisyonu’nca incelenip oybirliği ile onaylandıktan sonra TBMM’ne
sunuldu. 18 Şubat 1952 günkü birleşimde yasa TBMM’nin gündemine geldi. Açış
konuşmasını Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü yaptı. Köprülü, konuşmasında
NATO’nun ne olduğunu açıklarken, bu teşkilatın “BM Antlaşması’nın gaye ve
prensiplerine imanı olan; demokrasi, fertlerin hürriyeti ve adaletin hükümranlığı
400 Ahmet Şükrü Esmer, “Atlantik Paktı’na Giriyoruz”, Ulus, 23 Eylül 1951; Ayın Tarihi, Eylül 1951, s. 214, s.s. 129-130 401 Ulus, “İnönü’nün Atlantik Paktına Girişimize Dair Demeci”, 23 Eylül 1951. 402 Öke, a.g.e., s. 141-142.
prensiplerine müstenit bir medeniyetin korunması azmiyle mütehalli bulunan;
ferah ve istikrar gibi insani iki gayenin sağlanması kaygısı ile barış ve güvenliğin
elbirliği ile muhafazası kararını taşıyan milletlerin eseri” olduğunu
vurgulamaktaydı. Konuşmasının devamında Köprülü, Pakt’a girişimizin önemine
işaret etti.403
Köprülü’den sonra söz alan Dışişleri Komisyonu Başkanı Samsun
Milletvekili Firuz Kesim de, TBMM’nin “tarihi bir gün” yaşadığını, bugünlere
kolay gelinmediğini, neticenin “bir partinin değil, bütün milletin” eseri olduğunu
kaydetmekteydi. Sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu adına Faik
Barutçu konuşarak, Atlantik Paktı’na girişi “memnuniyetle” karşıladıklarını ve
bunu “milli bir eser” olarak tasvip ettiklerini belirtmekteydi. Demokrat Parti adına
Rıfkı Salim Burçak da NATO’nun önemine değindikten sonra Türkiye’nin Pakt’a
üyeliği ile birlikte artık mukadderatını hür milletlerinkiyle birleştirdiğini söyledi.
Ancak, Burçak’a göre, Pakt’a girişte iktidarın gayreti, muhalefetinkiyle
karşılaştırılmamalıydı. Çünkü eski tutanaklara bakıldığında CHP’nin bu pakta
kendilerinin alınacağından ümidi kestiklerini, hatta umutsuzluğa düştükleri ortaya
çıkmaktaydı. Burçak’a göre, buradaki başarı yalnızca iktidarındı. Burçak’ın altını
çizdiği ikinci konu ise, Türkiye’nin güvenliği konusunda kanlarıyla eşsiz
hizmetlerde bulunan Kore kahramanlarına minnet ve şükran duyulması
gerektiğiydi.404
Burçak’tan sonra söz alan milletvekilleri de yasanın lehinde birer
konuşma yaptılar. Konuşmacıların hepsi de “Kore kahramanlarının katkılarına”
işaret ettiler. Yapılan oylamada, Türkiye’nin NATO’ya katılması 404 oyla kabul
403 TBMM Tutanak Dergisi, IX/2, C. 8, Ankara, 1952, s. 314. 404 a.g.e., s. 322.
edildi. Yapılan oylamada sadece Seyhan Milletvekili Doktor Cezmi Türk
“çekimser” kaldı.405
Dışişleri Bakanı’nın TBMM’ne teşekkürlerini ileten konuşmasından
sonra kürsüye gelen Başbakan Adnan Menderes de teşekkür konuşması yaparak,
bu büyük eserin Türk milletine ait olduğunu belirtti. 406
Tarihi bir toplantıdan sonra, Türkiye’nin NATO’ya katılması kararı
Meclis’ten çıktı. Bu çok önemli gelişmeyi basın yakından takip etti. İktidara yada
muhalefete yakın olsun tüm basın, Hükümeti bu tarihi başarıdan ötürü kutladı.
Abidin Daver, Türkiye’nin NATO’ya girişini Ankara’nın “inkar edilmez zaferi”
olarak tanımlamaktaydı.407
18 Şubat 1952 tarihini, Türkiye tarihinde en önemli dönüm noktalarından
birisi olarak gören Mümtaz Faik Fenik, Z bu önemin kaynağı olarak Türkiye’nin
ilk defa batı demokrasi cephesinde Birleşik Amerika ile ahden bağlanarak kendi
safını açıkça belirlemiş olmasını göstermekteydi. Siyasal geleceğimiz konusunda,
medeniyet dünyasında en iyi yeri alacağımıza inandığını belirtmekteydi.
Menderes Hükümeti’ni başarısından ötürü kutlayan Fenik, tarihin bu başarıyı
daima anacağını ifade etmekteydi.408 19 Şubat 1952 günkü yazısında, Türkiye’nin
artık resmen NATO’da olduğunu belirterek bu zaferden dolayı Menderes
Hükümeti’ne şükranlarını sunarken:
“Adnan Menderes Hükümeti çok yorucu bir mesai ile Memleket hayrına cidden büyük bir hizmet yapmıştır. Bundan dolayı hükümeti tebrik etmek
405 Hürriyet, “Meclis Pakta İştirakimizi Tasvip Etti”, 19 Şubat 1952; Ulus, “Kuzey Atlantik Paktına
Resmen Girdik”, 19 Şubat 1952; Milliyet, “Meclis, Kuzey Atlantik Paktına İltihakımızı İttifakla Tasvip etti”, 19 Şubat 1952.
406 TBMM Tutanak Dergisi, s. 340. 407 Abidin Daver, “Hükümetimizin Kazandığı Zafer”, Cumhuriyet, 18 Şubat 1952. 408 Mümtaz Faik Fenik, “Yepyeni Bir Devre Giriyoruz”, Zafer, 18 Şubat 1952.
bize düşmez. Başbakanımızın dün TBMM’de ifade ettiği gibi, çünkü bu Türk milletinin eseridir. Bizim bu sözlere ilave edecek bir tek cümlemiz vardır: Evet bu, Türk milletinin eseridir; çünkü bugünkü iktidar, onun reyiyle işbaşına gelmiştir” diyerek iktidarı bir daha kutlamaktaydı.409
Sedat Simavi, Menderes Hükümeti’nin izlediği “cevval politika”nın bizi
NATO’ya soktuğunu, yoksa Batılıların ne karagözümüz ne de şirinliğimiz için
bunu yapmayacağını belirterek, Celal Bayar ve Adnan Menderes’in Batılılar’a
“itimat telkin eden” politikalarını övmekteydi.410
Muhalefet de karardan ötürü sevinç duymaktaydı. Cumhuriyet Halk
Partisi’nin önemli isimlerinden biri olan Nihat Erim bile sevinmekteydi. Ancak
Erim, Atlantik Paktı’na kabul edilişin Kore’deki fedakârlığına karşılık olduğunu
da düşünmemekteydi. İlgili devletlerin Türkiye’ye karşı bir kadirşinaslık, bir vefa,
bir dostluk borcu ödemek için değil, Türkiye’nin korunmasında ve Türk gücünün
müşterek teşkilatta yer almasında “menfaat” gördüklerinden dolayı onu pakta
aldıklarını iddia eden Erim, bu sonuçla Türkiye’nin siyasi bir kazanç elde ettiğini
savunmaktaydı.411
Nadir Nadi, büyük zaferden ötürü Hükümeti kutlayarak, başarının ulusal
birliği arttırmasından memnuniyet duyduğunu belirtmekteydi. Cumhuriyet
hükümetlerinin bu yolda gösterdikleri çabanın büyük olduğunu kaydeden Nadi, bu
sonuçla Türkiye’nin batı medeniyetine bağlı bir devlet olduğunun onaylandığını
ifade etmekteydi.412
409 Mümtaz Faik Fenik, “Menderes Hükümeti’nin Büyük Eseri”, Zafer, 19 Şubat 1952. 410 Sedat Simavi, “Atlantik Cephesinde Türkiye”, Hürriyet, 19 Şubat 1952. 411 Nihat Erim, “Hadisenin Ehemmiyeti”, Ulus, 20 Şubat 1952. 412 Nadir Nadi, “Kararın Manası”, Cumhuriyet, 19 Şubat 1952; Ayın Tarihi, Şubat 1952, s. 219, s.s. 187
Konu hakkındaki düşüncelerini Akşam Gazetesinde açıklayan Adnan
Adıvar, Cumhuriyet Halk Partisi ile başlayıp Demokrat Parti ile süregelen
NATO’ya giriş çabalarına değinerek her iki partinin de üstün gayret gösterdiğini
fakat her zaman sonucu gerçekleştiren tarafın tarihe başarılı olarak geçtiğini
belirtmekteydi.413
Hüseyin Cahit Yalçın, 23 Şubat 1952 tarihli yazısında Atlantik Paktı
sürecine değinirken, Türkiye’nin farklı din, dil ve kültür yapısı yüzünden
Avrupa’dan dışlandığını fakat Atatürk’ün “Avrupalılaşma” amacı doğrultusunda
gerçekleştirdiği inkılaplarla bu farklılıkları ortadan kaldırdığını belirterek gelinen
bu süreçte Atatürk’ün aziz hatırasının Türk milleti tarafından anıldığını ve onun
hedeflediği bir davanın sonuçlanmasından mutluluk duyduğunu ifade etmekteydi.
Atlantik Paktı’nın çok önemli olduğuna da değinen Yalçın, paktın gökten inmiş
bir “nimet helvası” olmadığını, önemli sorumluluklar yüklediğini de
hatırlatmaktaydı.414
Sonuçta, Türkiye üç yıldır hayalini kurduğu NATO ittifakına dahil oldu
ve sınırlarının güvenliğini sağlama aldı. Bu konudaki başarı elbetteki Demokrat
Parti Hükümeti’nin dış politikadaki başarı hanesine yazılmış ekstra bir puandı. DP
Hükümeti de, basından ve kamuoyundan büyük alkış aldığı bu başarısını kimseyle
paylaşmak niyetinde olmadığını beli etti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin pasif dış
politikası yerine aktif bir dış politika belirlediklerini ve almış oldukları Kore
kararının bu “mesut devri” açtığı fikrinde olan iktidar ileri gelenleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Hükümetlerinin bu denli büyük bir başarıyı hiçbir zaman
413 Adnan Adıvar, “Atlantik Paktındayız”, Akşam, 22 şubat 1952; Ayın Tarihi, Şubat 1952, s. 219, s.s. 242-243 414 Hüseyin Cahit Yalçın, “Atlantik Misakında Türkiye”, Ulus, 23 Şubat 1952.
yakalayamayacakları inancındaydılar.415 Muhalefet de bu başarıyı alkışladı fakat
hükümete dış politikadaki “milli ahengi” bozmamasını tavsiye etti.
1960’lı yılarda dünyada başlayan geniş çaplı sol hareketler Türkiye’de de
kendisini hissettirdi. Gelişen sol akımlar Türkiye’nin Kore Savaşı’ndaki tutumu
ve NATO üyeliğini daha farklı açılardan sorgulamaya başladı. Özellikle,
NATO’nun 20 kuruluş yıldönümü olan Nisan 1969 öncesi, sol kamuoyu
anlaşmanın 20 yıl geçerli olacağı maddesine dayanarak Türkiye’nin NATO’dan
çıkması talebinde bulunarak bu yönde kamuoyunu yönlendirdiler. NATO’yu,
emperyalizmin saldırı örgütü416 olarak tanımlayan sol kamuoyu, bu zincirin
kırılması gerektiği konusunda hemfikirdi.417
Kimi yazarlar da NATO’ya girebilmek için Türk kanının Anadolu’dan
çok uzak yerlerde bilinmeyen ordulara karşı dökülmesini sorgulayarak Demokrat
Parti Hükümetinin, Amerika’nın etkisiyle Kore Savaşı’na katıldığını ve
dolayısıyla NATO’ya girdiğini savunmaktaydı.418
Karşıt çevrelerden gelen tepkileri ise, bu tür girişimleri aşırı solun
organize ettiği ve ülke güvenliğinin sarsılmak istendiği şeklinde özetlemek
mümkündür.419
Sonuç olarak, Türkiye’nin NATO’ya katılışı 1950’li yıllar boyunca
olumlu karşılandı, fakat 1960’lı yıllarda değişen siyasal koşullar nedeniyle
1950’lerden daha farklı algılandı ve ortaya çıkan tablo daha farklı yorumlandı. Bu
algı farklarındaki temel kriter de ideolojik farklılıklardan kaynaklandı.
415 Türkiye ve Atlantik Paktı, DP Neşriyatından, Ankara, 1954, s. 4-12. 416 Emperyalizmin Saldırı Örgütü NATO, Disk-Bank-Sen Yayınları, İstanbul, 1980, s. 3. 417 NATO Halkımızın Bileklerine Vurulmuş Ağır Bir Zincirdir, TİP, İstanbul, 1968, s. 6.
3.3. DIŞ BASINDA TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ
Demokrat Parti iktidarının NATO’ya girmek için yaptığı başvuru yabancı
basında da ele alındı. 5 Ağustos 1950 tarihli New-York Herald Tribune,
Türkiye’nin girişimi hakkında yazdığı yazıda, Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile
komşu olduğuna vurgu yaparak, Türk Hükümetinin aldığı kararı cesaret verici
bulmaktaydı. Sovyet tehdidinden ötürü oluşan endişe, Batının kendisini
savunacağına dair verdiği güvence ve Batılılar safında bulunduğu inancı gibi
etkenlerin Türkiye’nin girişimindeki önemli nedenler olduğunu belirten gazete, bu
amaçla bu ülkenin 13. üye olarak NATO’da yer almak istediğini yazmaktaydı.420
1950 Eylülünde Türkiye’nin ilk girişiminin başarısız olması üzerine konu
hakkındaki düşüncelerini 23 Eylüldeki nüshasında dile getiren Washington Star
Gazetesi, İngiltere ve Fransa’yı NATO’yu çok ciddi bir biçimde idare etmek ve
üyelerin seçiminde fazla titiz davranmakla suçlamaktaydı. Batı medeniyetini
korumaktan başka hiçbir amacı olmayan devletlerin, güçleri ne olursa olsun,
birlikten çıkarılmaması gerektiğini belirten gazete, Türkiye gibi bir ülkenin birliğe
alınmamasını özellikle eleştirmekteydi.421
Ekim 1950’den itibaren Türkiye’nin Doğu Akdeniz Paktı adı altında
savunulması düşüncesi Batılı ülkelerce benimsenmeye başlandı. 14 Ekim 1950
tarihli Time and Tide Gazetesi, bu adımın çok önemli olduğunu ifade ederek,
böylece Türkiye ve Yunanistan’ın Batı Bloku’nca ciddi olarak savunulacağını
418 Türkkaya Ataöv, Amerika, NATO ve Türkiye, Aydınlık Yay., Ankara, 1969. S. 205. 419 İsmet Giritli, Neden NATO’ya Evet, Baha Matbaası, İstanbul, 1968, s. 7. 420 Ayın Tarihi, Ağustos 1950, s. 201, s.s. 83 421 Ayın Tarihi, Eylül 1950, s. 202, s.s. 80
belirtmekteydi.422 18 Ekim tarihli New-York Times, Washington Star, Scripps-
Howard, ST. Louis Star Times, New Orleans Times ve Charlotte Observer
gazeteleri, konu hakkında Türkiye yanlısı yayınlarda bulunarak, Türkiye’nin
savunulmasının önemine değinmekteydiler.423
1951 Martından itibaren Türkiye eksenli yayınlar yeniden arttı. 20 Mart
tarihli New-York Times, “Kuzey Atlantik Paktı için yeni müttefikler” başlıklı
makalesinde, Türkiye ve Yunanistan’ın hür devletler safında yer aldıklarını,
stratejik konumlarından ötürü desteklenmeleri gerektiğini vurgulamaktaydı.
Komünist emperyalizmin durdurulmasına karşı ortaya atılan Truman Doktrini’nin
ilk uygulama alanlarının bu iki ülke olduğunu dile getiren gazete, Türkiye’nin batı
dünyası ile tüm Ortadoğu arasında önemli bir köprü olduğunu hatırlatmaktaydı.424
22 Mart tarihli New-York Herald Tribune, ABD yetkililerinin Türkiye’nin
girişimini sempatiyle karşıladıklarını ve bu konuda formül aradıklarını
yazmaktaydı. Aynı günkü yazısında Washington Post Gazetesi, Türkiye’nin
Kore’de gösterdiği büyük başarıları hatırlatarak, bu tarz olumlu sebeplerin pakta
giriş için Türkiye’ye avantaj sağlayacağını düşünmekteydi. 425 6 Nisan 1951
tarihli Amarillo News gazetesi de Türkiye’nin Kore’deki başarılarına temas ettiği
yazısında, bir çok devletin çekindiği bir anda Türkiye’nin cesur bir harekette
bulunduğunu hatırlatarak, bu kadar nedene rağmen bu ülkenin hala pakta
alınmamasını hayretle karşıladığını ifade etmekteydi.426
Londra’da çıkan Time and Tide Gazetesi 20 Mayıs 1951 tarihli sayısında,
ABD Hükümetinin Türkiye ve Yunanistan’ın pakta davet edilmesine karar
422 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 108 423 Ayın Tarihi, Ekim 1950, s. 203, s.s. 109 424 Ayın Tarihi, Mart 1951, s. 208, s.s. 72-73 425 Ayın Tarihi, Mart 1951, s. 208, s.s. 74
verdiğini belirterek, bunun çok önemli bir gelişme olduğunu okuyucularına
duyurmaktaydı.427 23 Mayıs 1951 tarihli Times Gazetesi, Batılı devletlerin,
Türkiye ve Yunanistan’ın bağımsızlıklarına oldukça değer verdiklerini ifade
ederek, bundaki asıl nedenin Kore’deki olayının benzerinin yaşanması ihtimali
olduğunu düşünmekteydi. Bu iki ülkenin bağımsızlığını kaybetmelerinin Batılı
ülkelerin güvenliğini tehdit edeceğine değinen gazete, bu amaçla iki ülkeye
NATO olmasa bile bir şekilde garanti verileceğini belirtmekteydi.428 8 Haziran
1951 tarihli Gazette de Lausanne, NATO Antlaşması maddelerinden bir tanesinin,
herhangi bir üyenin dileğiyle bir başka Avrupa devletinin pakta davet
edilebileceği olduğunu belirterek, bu durumda Türkiye ve Yunanistan’a açık bir
kapı bırakıldığını yazmaktaydı.429
1951 Temmuzundan itibaren İngiltere’nin Türkiye karşı muhalif tavrını
terk etmesi yabancı basında da yankı buldu. 19 Temmuz tarihli Times Gazetesi,
İngiliz hükümetinin aldığı kararın nazari olarak ideal bir çözüm tarzı olmamasına
rağmen pratik olarak daha başka yapacak bir şey olmadığını belirtmekteydi.
TBMM’de ezici bir çoğunluğa sahip olan Demokrat Parti’nin bu olayı bir prestij
meselesi haline getirdiğini vurgulayan gazete, bundan başka Batılı devletlerin de
güvenliği demek olan Türkiye’nin güvenliğinin sağlanmasının tek yolunun bu
ülkeyi pakta almak olduğunu ifade etmekteydi. Muhafazakar Daily Telegraph
Gazetesi, coğrafi bahanelerin geçerliliğini yitirdiğine değindiği yazıda, İtalya’nın
alındığı pakta Türkiye ve Yunanistan’ın alınmamasının mantıksızlık olduğu
fikrindeydi. Liberal eğilimli Manchester Guardian Gazetesi, İngiliz Hükümetinin
aldığı kararı memnunlukla karşıladığını belirterek, Sovyetler Birliği ile ortak sınırı
426 Ayın Tarihi, Nisan 1951, s. 209, s.s. 111 427 Ayın Tarihi, Mayıs 1951, s. 210, s.s. 141 428 Ayın Tarihi, Mayıs 1951, s. 210, s.s. 147 429 Ayın Tarihi, Haziran 1951, s. 211, s.s. 106-107
olan, bu devletin petrol yataklarına yakın bulunan Türkiye’nin pakt için kilit bir
noktada olduğunu vurgulamaktaydı.430 20 Temmuz tarihli Daily Mail Gazetesi de
hükümetin kararından hoşnut olduğunu belirterek, bu kararın, yeni bir takım
külfetler yüklemesine rağmen, alınmasının çok yararlı olduğu kanısındaydı.431
İngiltere’nin aldığı karar Amerikan basınını da oldukça sevindirdi. 21
Temmuz 1951 tarihli New-York Times, “İngiltere ve Türkiye” adlı makalesinde,
İngiliz Hükümetinin aldığı kararın memnuniyet verici olduğunu belirterek, yeni
üyelerin pakta dahil olabilmesi için pratik adımların yakında atılacağını
yazmaktaydı. Cincinati Times Star Gazetesi, stratejik öneme atıfta bulunduğu
yazıda, iki ülkenin Batıya karşı yapılabilecek olası saldırılara karşı uyanık birer
nöbetçi olduklarını vurgulamaktaydı.432
1950 Eylülünde NATO devletleri Ottowa’da aldıkları kararla Türkiye ve
Yunanistan’ı pakta almayı kabul ettiler. Bu gelişmeler de yabancı basının
gündemine geldi. 19 Eylül 1951 tarihli Arizona Daily Star Gazetesi, Ottowa’da
alınan en önemli kararın iki ülkenin pakta alınması olduğunu belirtmekteydi.
Cleveland Plain Dealer Gazetesi de alınan kararın mantıklı olduğunu ifade
etmekteydi.433 22 Eylül tarihli Times Gazetesi, NATO konseyinin pakt sınırlarını
stratejik öneme sahip bölgelere kadar genişletmesini oldukça önemli bir gelişme
olarak okuyucularına aktarmaktaydı. Aynı günkü Washington Star Gazetesi, hem
Türkiye’nin hem de Yunanistan’ın ruh, siyasi felsefe, coğrafya ve askeri kudret
bakımından NATO üyeliğine tam anlamıyla layık olduğunu savunmaktaydı. New-
York Herald Tribune Gazetesi aynı karar üzerine yaptığı değerlendirmede,
430 Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, 146-147 431 Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, s.s. 147-148 432 Ayın Tarihi, Temmuz 1951, s. 212, s.s. 148-149 433 Ayın Tarihi, Eylül 1951, s. 214, s.s. 115
Türkiye’nin paktı kuvvetlendireceğini ve bu ülkenin sahip olduğu mücadele
kabiliyetinin komünist saldırısına karşı bir set olacağını ifade etmekteydi.434 23
Eylül tarihli New-York Times, kararı desteklediği yazısında, Türkiye’nin bir
kaleden çok bir köprü görevi gördüğünü ve sadece Avrupa’nın değil Asya’nın
savunulmasında da önemli bir mevki işgal ettiğini belirtmekteydi.435
Sonuçta, yabancı basın da en az Türk basını kadar Türkiye’nin NATO
macerasını yakından takip ederek kendi kamuoyunu aydınlattılar. Yabancı basının
genel eğilimi, Türkiye’nin önemli bir müttefik olduğu ve NATO’ya alınmasının
gerektiği şeklindeydi.
SONUÇ
II. Dünya Savaşı sonrası oluşan yeni dünya düzeninde ABD ve
Sovyetler Birliği yeni süper güçler olarak dünya sahnesine çıktı. Türk devlet
adamları savaş sonunda oluşan yeni dengeleri göz önüne alarak Batı Bloku’na
yakın bir politikayı izlemeyi yeğlediler. Recep Peker Hükümeti ile başlayan
ABD eksenli politik anlayış Adnan Menderes Hükümetlerinde en ileri seviyeye
ulaştı.
Kore Savaşı Türkiye’nin NATO’ya girmesinde son derece etkin bir
olay olması bakımından yakın siyasi tarihte önemli bir yer tutar. Demokrat
434 Ayın Tarihi, Eylül 1951, s. 214, s.s. 123
Parti Hükümeti 25 Haziran 1950’de başlayan savaşa 4500 kişilik bir tugay
göndererek katılma kararı aldı. Kararın hemen ardından NATO’ya giriş için
başvuruda bulunan Hükümet olumsuz yanıtla karşılaştı. Türk askerlerinin
Kore’deki başarıları, Ortadoğu’da ABD-Sovyet çekişmesinin artması
Türkiye’nin stratejik önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Bunun sonucunda
Türkiye’nin pakta alınması düşünüldü ve Eylül 1951’de Türkiye pakta davet
edildi. 18 Şubat 1952’de TBMM’de yapılan görüşmelerin ardından Meclis
daveti kabul etti ve Türkiye pakta girdi.
NATO’ya giriş ile Türkiye emniyetini ve güvenliğini sağlayacak
uluslar arası bir teşkilata girerek II. Dünya Savaşı sonrası maruz kaldığı
Sovyet tehdidinden bir nebze olsun kurtuldu. Türkiye için ağır kayıplara mal
olan Kore Savaşı’nın en önemli kazanımı şüphesiz ki pakta girişti. Bu
başarıdan ötürü Menderes Hükümeti Kore kararını daha rahat savunma imkanı
buldu. Kore kararı, ABD ve NATO ile ilişkiler dönem boyunca kamuoyu
tarafından olumlu karşılandı. Fakat sonraki yıllarda ortaya çıkan güçlü sol
hareketler Batı yanlısı politikaları eleştirerek Türkiye’nin bağımsızlığının feda
edildiğini tezini işlediler. Gerçekten de Türkiye dönem içinde emniyeti ve
güvenliği için NATO’dan yararlandı ise de ilerleyen zaman içinde gerek
iktisadi ve gerekse siyasi birtakım bağımlılıklar içine girdi. Ekonomik yardım
435 Ayın Tarihi, Eylül 1951, s. 214, s.s. 125
paketleri, üslerin kullanımı gibi bazı handikaplar Türkiye için günümüze kadar
gelen sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
KAYNAKÇA
A) SÜRELİ YAYINLAR:
- Akşam
- Ayın Tarihi
- Cumhuriyet
- Dünya
- Hürriyet
- Milliyet
- Kudret
- Son Posta
- TBMM Tutanak Dergisi, IX. Dönem C. 1-2, Ankara, 1952.
- Ulus
- Vakit
- Vatan
- Yeni İstanbul
- Yeni Sabah
- Zafer
B) KİTAPLAR
ARMAOĞLU, Fahir; 20.yy. Siyasi Tarihi (1914-1995), Alkım Yayınları,
Genişletilmiş 13. Baskı, İstanbul, 1995.
ARNA, Cemal-ASLANOĞLU, Hikmet; Kore ve Kore Harbi, Emek Basımevi,
Ankara, 1951.
ATAÖV, Türkkaya; Amerika NATO ve Türkiye, Aydınlık Yayınları: 1, II. Baskı,
Ankara, 1969.
CANBULAT, Cevdet; Kore’de Mehmetçik, II. Baskı, Yeni Matbaa, İstanbul, 1952.
DARENDELİOĞLU, İlhan; Türkiye’de 1910-1973 Komünist Hareketleri, Bedir
Yayınları, III. Baskı, İstanbul, 1973.
DENİZLİ, Ali; Kore Harbinde Türk Tugayları, Gn. Kur. Yayınları, Ankara, 1994.
DERAL, Mustafa; Kore’de Niçin Çarpışıyoruz, Bakış Matbaası, İstanbul,
1950.
DORA, Celal; Kore Savaşı’nda Türkler, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1963.
DÜŞMANI KORE’DE KARŞILADIK; Kore’ye Niçin Asker Gönderdik; D.P.
Neşriyatından, Güneş Matbaası, Ankara, 1954.
EMPERYALİZMİN SALDIRI ÖRGÜTÜ NATO; Disk-Bank-Sen Yayınları No: 25,
İstanbul, 1980.
ERİM, Şermin Hıfzı; Mehmetçik Kore Yolunda, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik
TAO, Ankara, 1950.
ERKİLET, Hüsnü-BIYIKLIOĞLU, Tevfik-ARUN, Hayrettin; Kore Harbi’nde Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin Muharebeleri (1950-1953), Gn. Kur. Harp Tarihi
Başkanlığı Yayınları, Gn. Kur. Basımevi, Ankara, 1975.
GİRİTLİ, İsmet; Neden NATO’ya Evet, Ak Yayınları Limited Şirketi Neşriyatı: 13,
Baha Matbaası, İstanbul, 1968.
GÖNLÜBOL, Mehmet; Olaylarla Türk Dış Politikası, 6. Baskı, Ankara, 1987.
KARPAT, Kemal; Türk Demokrasisi Tarihi, Afa Yayınları, İstanbul, 1996.
KORE BROŞÜRÜ; K.K.K. Yayınları No: 1, E.U. Basımevi, Ankara, 1953.
KORE’DE ESİR MÜBADELESİ; Türkiye Kızılay Cemiyeti Umumi Merkezi
Neşriyatı, Güzel İstanbul Matbaası, Ankara, 1954.
KORE’DE SAVAŞANLAR DERNEĞİ’NİN MUHTIRASI, Gürsoy Matbaacılık
Sanayii, Ankara, 1975.
KORE HARBİNDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN MUHAREBELERİ (1950-
1953) ÖZET; T.C.M.M.V. Erkanı Harbiyei Umumiye Riyaseti Harb Tarihi
Dairesi Resmi Yayınlarından, E.U. Basımevi, Ankara, 1959.
KORE SAVUNMASINA KATILMAMIZDA DİNİVE SİYASİ ZARURET; İlahiyat
Kültür Telifler Basım ve Yayım Kurumu, İstanbul, 1950
Mc GHEE, George; ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Türkçesi: Belkıs Çorakçı, Bilgi
Yayınevi, İstanbul, 1992.
NATO HALKIMIZIN BİLEKLERİNE VURULMUŞ AĞIR BİR
ZİNCİRDİR, BU ZİNCİR KIRILACAKTIR; T.İ.P., İstanbul, 1968.
ÖKE, Mim Kemal; Unutulan Savaşın Kronolojisi: Kore, 1950-53,
Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1990.
SAYILGAN, Aclan; Soldaki Bitmeyen Kavga, Ayşe Yayınları: 2, Kardeş Matbaası,
Ankara, 1970.
__________; Solun 94 Yılı (1871-1965), Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de
Sosyalist-Komünist Hareketler, Mars Matbaası, Ankara, 1968.
SEZGİN, Yüksel; Kore Savaşı’na Girişimizin Türk Dış Politikası Üzerine Etkileri,
Ankara, 1995.
SÜKAN, Şinasi; Marikko Matsubara, Kore’den Japonya’dan Anılar, Ay Matbaası,
Ankara, 1974.
TOKER, Metin; Tek Partiden Çok Partiye, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.
TUNAYA, Tarık Zafer Türkiye’de Siyasal Partiler, 1859-1952, II. Baskı, İstanbul,
1995.
TURAN, Şerafettin İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Kültür Bakanlığı
Yayınları. 2507, Ankara, 2000.
TÜRKİYE ve ATLANTİK PAKTI, D.P. Neşriyatından, Güneş Matbaası, Ankara,
1954.
ÜNAL, Tahsin; Türk Siyasi Tarihi (1700-1958), Kamer Yayınları, İstanbul, 1998.
YAZICI, Tahsin; Kore Hatıralarım, Ülkü Basımevi, İstanbul, 1963.
C) MAKALELER
“Açık Kapıları Kapamak Zarureti”, Cumhuriyet, 3 Eylül 1950.
ADIVAR, Adnan; “Bir Buçuk Asırdan Beri”, Akşam, 2 Eylül 1950.
__________; “Atlantik Paktındayız”, Akşam, 22 Şubat 1952.
BAĞCI, Hüseyin; “Türkiye’nin NATO üyeliğini Hızlandıran iki önemli faktör: Kore
Savaşı ve ABD Büyükelçisi George Mc Ghee,” ODTÜ Gelişme Dergisi,
Ankara, 18, 1991.
BAYUR, Hikmet; “Küçük Marifetler ve Büyük İşler”, Kudret, 1 Ağustos 1950
BELGE, Burhan; “Stalin Durmasını Bilir mi?”, Yeni Sabah, 27 Temmuz 1950
BELLİSAR, M. Feridun; “Kore’de Mütareke Ümidi Var mı?”, Hürriyet 2 Haziran
1952.
BİL, Hikmet; “Son Fırsat” Hürriyet, 15 Şubat 1951.
“Bozguncu Cereyanlar”, Yeni Sabah, 1 Eylül 1950.
COŞAR, Ömer Sami; “Kore Harbi”, Cumhuriyet, 26 Haziran 1950.
__________; “Türkiye ve Atlantik Paktı”, Cumhuriyet, 3 Ağustos 1950.
__________; “Sonu Gelmeyen Mütareke Görüşmeleri”, Cumhuriyet, 4 Şubat 1952.
DAVER, Abidin; “Kore Harbi’nin Verdiği Ders”, Cumhuriyet, 30 Haziran 1950.
__________; “Konsey’in Kararı ve Türkiye”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 1950.
__________; “Kararımız İsabetli mi, Değil mi?”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 1950.
__________; “Amerika Türkiye’ye Minnettardır”, Cumhuriyet, 4 Aralık 1950.
__________; “Türkiye’nin Emniyeti”, Cumhuriyet, 9 Nisan 1951.
__________; “Muhalefette Israr Ederlerse”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 1951.
__________; “Hükümetimizin Kazandığı Zafer”, Cumhuriyet, 18 Şubat 1952.
DİPLOMAT; “Kore’de Mütareke Niçin Olmuyor”, Yeni Sabah, 27 Ocak 1952.
EMEÇ, Selim Ragıp; “Yine Atlantik Paktı Hikayesi”, Son Posta, 22 Eylül 1950.
ERİM, Nihat; “Hükümetin Son Kararı”, Ulus, 27 Temmuz 1950.
__________; “Hadisenin Ehemmiyeti”, Ulus, 20 Şubat 1952.
ES, Hikmet Feridun; “Asya Yangını”, Hürriyet, 27 Haziran 1950.
__________; “Yolun Açık Olsun Kahraman Senihi!”, Hürriyet, 4 Temmuz 1950.
ESMER, Ahmet Şükrü, “Kaesong Görüşmeleri”, Ulus, 4 Ağustos 1951.
__________; “Kesilen Mütareke Görüşmeleri”, Ulus, 13 Eylül 1951.
__________; “Atlantik Paktı’na Giriyoruz”, Ulus, 23 Eylül 1951.
__________; “Mütareke Görüşmeleri”, Ulus, 16 Ocak 1952.
__________; “Mütareke Görüşmeleri”, Ulus, 25 Nisan 1952.
__________; “Son Söz”, Ulus, 10 Mayıs 1952.
FENİK, Mümtaz Faik; “Dünya Barışı Yine Tehlikede”, Zafer, 26 Haziran 1950.
__________; “Türkiye’nin Dünya Barışına Hürmeti”, Zafer, 1 Temmuz 1950.
__________; “Kore’ye Gidecek Türk Askerleri Yolunuz Açık Olsun”, Zafer, 27
Temmuz 1950.
__________; “Türk Gücü ve Barış ideali”, Zafer, 7 Ağustos 1950.
__________; “Türkiye İçin Sağlam Teminat”, Zafer, 14 Eylül 1950.
__________; “Atlantik Paktı ve Vaziyetimiz”, Zafer, 17 Eylül 1950.
__________; “Atlantik Paktı, İngiltere ve Fransa”, Zafer, 21 Eylül 1950.
__________; “Kore’de Savaşan Kahramanlarımıza”, Zafer, 30 Kasım 1950.
__________; “Kore’deki Kahramanlarımız”, Zafer, 2 Aralık 1950.
__________; “Atlantik Paktı ve Türkiye”, Zafer, 23 Mayıs 1951.
__________; “Yepyeni Bir Devre Giriyoruz”, Zafer, 18 Şubat 1952.
__________; “Menderes Hükümeti’nin Büyük Eseri”, Zafer, 19 Şubat 1952.
__________; “Kore Harbi’nin Muhasebesi”, Zafer, 28 Temmuz 1953.
“Hatalı Kararın Akisleri”, Yeni Sabah, 28 Temmuz 1950.
İHSAN, Ahmet; “Milli Birlik”, Hürriyet, 10 Aralık 1950.
“İkinci Truman Doktrini”, Akşam, 25 Temmuz 1950.
KANDAN, Hüseyin; “Harp Esirleri Anlaşmazlığı”, Dünya, 10 Mayıs 1952.
KARACAN, Ali Naci; “Üçüncü Bir Dünya Harbi mi?”, Milliyet, 29 Haziran 1950.
__________; “Bozguncuları Tasfiye Zamanı Gelmiştir”, Milliyet 1 Ağustos 1950.
__________; “Eğer Akılları Olsaydı”, Milliyet, 4 Ağustos 1950.
__________; “Kore’ye Biran Önce Gitmeliyiz”, Milliyet, 18 Eylül 1950.
__________; “Türkiye’nin Emniyeti Meselesi I-II”, Milliyet, 12-13 Haziran 1951.
__________; “Artık İngiltere’ye Güvenemeyiz”, Milliyet, 18 Haziran 1951.
KAYA, Şükrü; “Türkiye Hâlâ mı Yalnız?”, Hürriyet, 6 Mart 1951.
“Kore Harbinde Tek Çıkar Yol”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 1950.
NADİ, Nadir; “Karar”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 1950.
__________; “Hükümetin Kararı”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 1950.
__________; “Haklı ve Haksız”, Cumhuriyet, 29 Temmuz 1950.
__________; “General Konuştu”, Cumhuriyet, 21 Nisan 1951.
__________; “Sütten Ağzı Yanan”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1951.
__________; “Heyecanlı Bir Maç”, Cumhuriyet, 11 Temmuz 1951.
__________; “Kararın Manası”, Cumhuriyet, 19 Şubat 1952.
SADAK, Necmettin; “Kore Savaşı ve Türkiye”, Akşam, 6 Temmuz 1950.
__________; “Hazırlıksız Olunca”, Akşam, 19 Temmuz 1950.
__________; “Türkiye’nin Kore’ye Yardımı”, Akşam, 9 Ağustos 1950.
__________; “Atlantik Paktı ve Türkiye”, Akşam, 15 Eylül 1950.
__________; “Üçlerin Kararından Sonra”, Akşam, 17 Eylül 1950.
__________; “Atlantik Paktı, Doğu Akdeniz Müdafaası ve Türkiye’nin Emniyeti”,
Akşam, 24 Ocak 1951.
__________; “Kore Meselesi Askeri ve Siyasi Bakımdan Bir Çıkmaz İçindedir”,
Akşam, 14 Mart 1951.
__________; “İstemiyoruz Diye Bağırıp İlan Etmemiz Çok Yerinde Olacaktır”,
Akşam, 6 Nisan 1951.
__________; “Kore Harbi Şimdi Nasıl Bir Safhaya Girecek”, Akşam, 19 Nisan
1951.
__________; “Top Patlayınca Siyaset Susar Derlerdi”, Akşam, 20 Nisan 1951.
__________; “Türkiye ve Atlantik Paktı”, Akşam, 25 Nisan 1951.
__________; “Ortadoğu Müdafaası Hakkında İngiliz Teklifi ve Türkiye’nin
Menfaatleri”, Akşam, 16 Ağustos 1951.
__________; “Birleşmiş Milletler Kararı ve Kore Kararı”, Akşam, 3 Aralık 1952.
SAFA, Peyami; “Kore’den Gelen Işık”, Ulus, 7 Aralık 1950.
SİMAVİ, Sedat; “Amerika’ya Türk Yardımı”, Hürriyet, 2 Temmuz 1950.
__________; “Kore Harbi ve Kriz”, Hürriyet, 15 Temmuz 1950.
__________; “Mintarafillah”, Hürriyet, 31 Temmuz 1950.
__________; “Atlantik Paktı ve Türkiye”, Hürriyet, 27 Ağustos 1950.
__________; “Türkiye ve Atlantik Paktı”, Hürriyet, 14 Eylül 1950.
__________; “Beğendiniz mi Olanı?”, Hürriyet, 16 Eylül 1950.
__________; “Avrupa’nın Müşterek Müdafaasına İnanmıyoruz”, Hürriyet, 18 Eylül
1950.
__________; “Buradakiler”, Hürriyet, 11 Aralık 1950.
__________; “Geç Kalan Bir Davet”, Hürriyet, 18 Mayıs 1951.
__________; “Artık Anlaşıldı”, Hürriyet, 3 Haziran 1951.
__________; “Silahlı Bitaraflık”, Hürriyet, 19 Haziran 1951.
__________; “Türk’e Saygı”, Hürriyet, 3 Temmuz 1951.
__________; “Kore’nin Hikayesi-I”, Hürriyet, 11 Temmuz 1951.
__________; “Kore’nin Hikayesi-II”, Hürriyet, 12 Temmuz 1951.
__________; “Kore’nin Hikayesi-III-IV”, Hürriyet 13-14 Temmuz 1951.
__________; “Türkiye Atlantik Paktında”, Hürriyet, 22 Eylül 1951.
__________; “Atlantik Cephesinde Türkiye”, Hürriyet, 19 Şubat 1952.
__________; “Kore’de Mütareke”, Hürriyet, 29 Temmuz 1953.
TOPALAK, Mücahit; “Kore’de Harp”, Zafer, 27 Haziran 1950.
__________; “Uzakdoğu”, Zafer, 28 Haziran 1950.
“Türkler ve Atlantik Paktı”, Yeni İstanbul, 7 Ağustos 1950.
US, Asım; “Birleşmiş Milletler Müessesi Yaralıdır”, Vakit, 31 Aralık 1950.
“Üçler ve On ikiler”, Cumhuriyet, 18 Eylül 1950.
YALÇIN, Hüseyin Cahit; “Amerika’nın Yerinde Bir Kararı”, Ulus, 3 Ağustos 1950.
__________; “Atlantik Misakında Türkiye”, Ulus, 9 Ağustos 1950.
__________; “Atlantik Misakı ve Türkiye”, Ulus, 17 Eylül 1950.
__________; “Mehmetçiklerimiz”, Ulus, 3 Aralık 1950.
__________; “Türk Amerikan Yakınlığı”, Ulus, 27 Ocak 1951.
__________; “Kore Macerası”, Ulus, 5 Temmuz 1951.
__________; “Atlantik Misakında Türkiye” Ulus, 23 Şubat 1952.
__________; “Kore Harbi Nasıl Bitecek”, Ulus, 17 Eylül 1952.
YALMAN, Ahmet Emin; “Türkler Geliyor”, Vatan, 3 Ağustos 1950.
__________; “Kurucu Dış Siyaset”, Vatan, 22 Aralık 1951.
YILMAZ, Emine-YÜCEL, Meliha; “Kore Savaşı (1950-1953) Türkiye ve Dünya
Açısından Genel Bir Değerlendirme”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara, 1995.
ÖZET
II. Dünya Savaşı sonrası oluşan yeni dünya düzeninde iki güç süper
devlet olarak ortaya çıktı. Bunlardan kapitalist modeli benimseyen ABD tüm
Batı Bloku’nun liderliğini üstlendi. Sosyalist modeli benimseyen Sovyetler
Birliği ile ABD arasında adına “Soğuk Savaş” denilen kıyasıya bir rekabet
yaşandı. Bu rekabet Kore’de iki devleti sıcak savaşın eşiğine getirdi.
Dönem içinde Sovyet baskısından bunalan Türk devleti yönünü Batı
Bloku’na çevirdi. 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti Batı ile –
özellikle ABD ile- ilişkilerini geliştirmek için yoğun bir çaba içine girdi. Kore
Savaşı’na katılma kararı alan yeni hükümet, gelen çeşitli eleştirilere rağmen
kararından vazgeçmeyerek Eylül 1950’de Kore’ye bir tugay yolladı. Türk
tugayı’nın Kore’deki başarıları kamuoyunda müthiş bir hava yaratarak Türk
milletinin ulusal bilinç etrafında kenetlenmesini sağladı. Ayrıca bu başarılar
Türkiye’ye NATO kapısını açtı ve Türkiye’nin güvenliği böylece daha da
sağlamlaştı.
SUMMARY
After the Second World War, the two different power centers appeared
in the world. One of these power centers which is the United States having in
capitalist system became the leader of the whole states which have the
capitalist system. During the period after the Second World War, there took
place a struggle which is called the cold War between the two power centers,
the United States and the USSR. This struggle brought these states to the
threshold of a war.
As the time of this period, the Turkish state turned face to the west part
which is capitalist in its essence because of the USSR’s pressure. The
Democrat(ic) Party which came into power in May, 1950, tried very to have
good relations with the West, especially the United States. Although, there
were lots of criticizes to the new government, it took the decision that the
Turkish state would send a brigade to the Korean War, in September, 1950.
The victories of the Turkish Brigade during the war created a good atmosphere
in the public opinion and they enabled the Turkish society to get together
around the same idea. In addition, these victories opened the NATO’s gate to
the Turkish state and the security of the Turkish state became stronger.