t.c. sa lık bakanlı üs kalp ve damar cerrahisi e itim ve ... · pdf filehemodinamik...
TRANSCRIPT
T.C.
Sağlık Bakanlığı Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği Klinik Şefi: Prof. Dr. Zuhal AYKAÇ
TEK AKCİĞER VENTİLASYONUNDA ROKURONYUM VE
VEKURONYUMUN AKCİĞER MEKANİĞİ VE HEMODİNAMİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
UZMANLIK TEZİ
Dr. İlkgün Sibel BULUN
İstanbul – 2009
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ……………………………………………………………………...9
GENEL BİLGİLER
1. Endotrakeal entübasyon………………………………………… ….10
2. Lateral Dekübit Pozisyonu ………………………………………….11-12
3.Tek Akciğer Ventilasyonu……………………………………………14-17
4. Sinir-Kas Kavşak Monitörizasyonu ……………………………. …..17-30
4.1. Sinir-Kas Kavşağı………………………………………………..18
4.2. Sinir -Kas İletimi………………………………………………....19-20
4.3 Sinir-Kas Kavşağı blokaj tipleri………………………………….20-21
4.3. Periferik Sinir Uyarma Teknikleri…………………………….….21-30
5. Kas Gevşeticiler……………………….………………………….….30-32
6. Histamin Moleküer Yapısı Reseptörleri Etki Mekanizması …...........33-35
GEREÇ VE YÖNTEM ……………………………………………….…..36-37
BULGULAR…………………………………………………………....….39-59
TARTIŞMA…………………………………………………………….….60-65
ÖZET……………………………………………………………………….66-67
SONUÇ……………………………………………………………….…….68
EKLER ………………………………………………………………….....69
KAYNAKLAR……………………………………………………………..70-75
3
KISALTMALAR
Ach :Asetil kolin
Ca+2 :Kalsiyum
Na+1 :Sodyum
Mg+2 :Magnezyum
cAMP :Siklik adenozin monofosfat
EKG :Elektrokardiografi
DAB :Diyastolik arter basıncı
SAB :Sistolik arter basıncı
OAB :Ortalama arter basıncı
OPAB :Ortalama pulmoner arter basıncı
KAH :Kalp atım hızı
SDD : Sistemik damar direnci
LVSWI :Sol ventrikül iş atım yükü indeksi
RVSWI :Sağ ventrikül iş atım yükü indeksi
LDP :Lateral dekübitus poziyonu
TAV :Tek akciğer ventilasyonu
PaO2 :Parsiyel arteriyel oksijen basıncı
FiO2 :İnspire edilen fraksiyone oksijen
ETCO2 :Soluk sonu karbondioksit
P(A-a)O2 :Arteriyo-Alveolar oksijen basıncı farkı
PİP :Tepe inspiratuar basınç
VT :Tidal volüm(soluk hacmi)
MV :Dakika volüm
SS :Solunum sayısı
FRC :Fonksiyonel rezidüel kapasite
4
HPV :Hipoksik pulmoner vazokonstriksiyon
CPAP :Devamlı pozitif hava yolu basıncı
HFJV :Yüksek frekanslı jet ventilasyon
IPPV :Aralıklı pozitif basınçlı ventilasyon
PEEP :Pozitif ekspiryum sonu basınç
TOF: :Dörtlü uyarı ( train of four)
DBS :Çift patlamalı uyarı (double burst stimülasyon)
PTC : Tetani sonrası sayım (Post tetanik count stimülasyon)
PTF :Post tetanik fasilitasyon (tetani sonrası artış)
Hz :Hertz
5
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1: Uyanık hastada lateral dekübit pozisyonu
Şekil 2: Anestezi altında lateral dekübit pozisyonu
Şekil 3: Basınç zaman eğrisi
Sekil 4: Sinir kas kavşağı
Sekil 5: Beş alt üniteden oluşan yapı nikotinik asetilkolin reseptörü
Şekil 6. Nondepolarizan ve depolarizan kas gevşeticilerde TOF örneği (23)
Sekil 7: Tekli seğirme
Sekil 8: TOF uyarısı ve TOF uyarısına depolarizan ve non-depolarizan kas gevşeticiler
verildikten sonra uyanık hastada alınan uyarılmış kas yanıtları
Sekil 9: Tetanik uyarı örneği ve 50 Hz’lik 5sn süreli tetanik sinir stimülasyonuna kas
yanıtı ve post tetanik (1.0 Hz tetani sonrası) seğirme stimülasyonu
Sekil 10: DBS kalıbı
Sekil 11: Rokuronyum Bromür açık formülü
Sekil 12: Vekuronyum Bromür açık formülü
Sekil 13: Histamin’in moleküler yapısı
Şekil 14: Sistolik arter basıncı değişim grafiği
Şekil 15: Diyastolik arter basıncı değişim grafiği
Şekil 16: Ortalama arter basıncı değişim grafiği
Şekil 17: Kalp atım hızı değişim grafiği
Şekil 18: Gruplara göre Goldberg entübasyon skalası grafiği
Şekil 19: Gruplara göre tepe inspiratuar basınç dağılım grafiği
Şekil 20: Gruplara göre plato basınç dağılım grafiği
Şekil 21: Gruplara göre ETCO2 dağılım grafiği
6
Şekil 22: Gruplara göre PaO2 dağılım grafiği
Şekil 23: Gruplara göre PaCO2 dağılım grafiği
Şekil 24: Gruplara göre SaO2 değişim grafiği
Şekil 25: Gruplara göre entübasyon zamanı ve ek doz kas gevşetici zamanı dağılım
grafiği
Şekil 26: Grup I’de T2 zamanında ETCO2 ve PaCO2 korelasyon grafiği
Şekil 27: Grup II’de T3 zamanında ETCO2 ve PaCO2 korelasyon grafiği
7
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: Gruplara göre demografik özelliklerin değerlendirilmesi
Tablo 2: Gruplara göre sistolik arter basıncı değerlendirilmesi
Tablo 3: Gruplara göre diyastolik arter basıncı değerlendirilmesi
Tablo 4: Gruplara göre ortalama arter basıncı değerlendirilmesi
Tablo 5: Gruplara göre kalp atım hızı değerlendirilmesi
Tablo 6: Gruplara göre eritem değerlendirilmesi
Tablo 7: Gruplara göre Goldberg skalası değerlendirilmesi
Tablo 8: Gruplara göre tepe inspiratuar basınç, plato basınç ve ETCO2
değerlendirilmesi
Tablo 9: Gruplara göre PaO2 değerlendirilmesi
Tablo 10: Gruplara göre PaCO2 değerlendirilmesi
Tablo 11: Gruplara göre SaO2 değerlendirilmesi
Tablo 12: Gruplara göre entübasyon zamanı ve ek doz kas gevşetici zamanı
değerlendirilmesi
Tablo 13: Gruplarda T2 ve T3 zamanlarındaki ETCO2 ve PaCO2 değerlendirilmesi
8
ÖNSÖZ
Hastane başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler’e ,
Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
asistanlık eğitimim boyunca tüm bilgi ve birikimini , öngörülerini bize aktarıp, yetişmemizde
büyük rol oynayan, çalışma disiplini ve bilimselliğini örnek aldığımız, uzmanlık eğitimini
yanında yapmaktan onur duyduğum başta klinik şefim ve hocam Prof Dr. Zeynep Zuhal
Aykaç olmak üzere ve klinik şefimiz Uzman Dr. Sevim Canik’e ,
Asistanlık eğitim sürecim boyunca destek, ilgi ve yardımlarını eksik etmeyen
deneyimlerini bizimle paylaşan klinik şef yardımcılarımız Uzm. Dr. Nihan Ünal Yapıcı ve
Uzm. Dr. Türkan Kudsioğlu Çoruh’a
Tez danışmanım Uzm. Dr. Ayşın Aygün Altuğ’a,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğindeki tüm şef muavinleri, başasistanları ve
uzmanlarına, yıllardır iyi ve kötü anları paylaştığım asistan arkadaşlarıma, anestezi
teknisyenlerine, yoğun bakım hemşirelerine, perfüzyonistlere, kan gazı çalışanlarına ve tüm
hastane personeline,
İhtisasım süresince birlikte çalıştığım bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım Kalp ve
Damar Cerrahisi, Kardiyoloji klinik şef, şef muavinleri, uzman ve asistanlarına ve ayrıca tez
vakalarımda görüş ve önerilerini aldığım, ameliyatlarına katıldığım Göğüs cerrahisi klinik şef,
şef muavinleri, uzman ve asistanlarına,
Her anımda yanımda olan , desteklerini benden esirgemeyen , varolmama sebep
(annem, babam, ablam, yeğenim ve beni büyütüp yetiştiren anneanneme) sevgili aileme ve
asistanlığım boyunca dostluğunu hissettiğim arkadaşım Dr.Sezer Gezgin Karabulut’a,
En içten teşekkür, saygı ve sevgilerimle…
Dr.İlkgün Sibel BULUN
9
GİRİŞ
Endotrakeal entübasyonu ve cerrahiyi kolaylaştırması için klinik anestezi pratiğinde
çeşitli kas gevşeticiler kullanılmaktadır. Cerrahi sonunda normal solunum ve sinir-kas kavşağı
aktivitesinin mümkün olduğunca hızlı düzelmesi, pulmoner ve kardiyak komplikasyonlardan
kaçınmak için kas gevşetici seçimi önemlidir.
Genel anestezi uygulamaları sırasında nondepolarizan kas gevşeticilerin kullanılması
histamin salınımına neden olur. Bu salınım sonucunda kalp atım hızında (KAH) artış,
sistemik damar direncinin (SDD) düşmesi sonucu hipotansiyon, bronkospazm ve deri
döküntülerinden oluşan bir klinik tablo görülür. Bu tablonun şiddeti hafif deri döküntüsünden
bazı olgularda anaflaktik reaksiyona kadar varan değişkenlik gösterir. Ayrıca laringoskopi
girişimi ve endotrakeal entübasyon sempatoadrenerjik aktivite artışıyla katekolamin salımına
neden olur. Bunun sonucunda aritmi, kan basıncında ve KAH artış görülür. KAH artışı
miyokardın oksijen tüketimini arttırır, diyastolik dolum zamanını azaltarak koroner kan
akımını düşürür (1, 2, 3, 4, 5, 6).
Laringoskopi girişimi ve entübasyona bağlı istenmeyen etkileri ortadan kaldırmak,
entübasyon kalitesini arttırmak için daha kısa sürede etki eden ve daha az histamin salınımına
neden olan kas gevşetici ilaçlar kullanılmaktadır. Orta etkili aminosteroid gurubu
nondepolarizan kas gevşetici olan rokuronyumun histamin salınımına neden olmadığı ve etki
başlama süresinin kısa olduğu bilinmektedir (7).
Biz çalışmamızda göğüs cerrahisi operasyonu geçirecek hastalarda cerrahi görüş
alanını rahatlaştırarak cerrahi girişimi kolaylaştırmak ve süreyi kısaltmak amacıyla hastalara
TAV (tek akciğer ventilasyonu ) için çift lümenli tüp uyguladık. Kas gevşetici ilaç olarak
anestezi indüksiyonunda aynı gruptan olan vekuronyum veya rokuronyum kullandık.İki ilacın
hemodinamik parametrelere, akciğer mekaniği parametrelerine olan etkilerini ve kas gevşetici
etkinliklerini TOF (TOF-Watch® SX, Organon-Teknika) yardımıyla araştırdık ve
karşılaştırdık.TAV sırasında akciğerlerin ventilasyonu pulmoner vagal afferent sinirin
deşarjına yol açmaktadır. Bunun sonucunda iskelet kas aktivitesi özellikle interkostal kaslarda
ve diyafragmada artmaktadır. Çalışmamızda kas gevşetici ilaçların bu süreçteki etkilerini de
değerlendirdik (8, 9, 10, 11).
10
GENEL BİLGİLER
1. ENDOTRAKEAL ENTÜBASYON
Endotrakeal entübasyon solunum yolunu güvenlik altına almak veya solunumu kontrol
etmek amacı ile trakea içine bir tüp yerleştirilmesidir (5). Entübasyon işlemi, havayolunun
açık tutulması; havayolu ve solunumun kontrol edilmesi; solunum eforunun azalması;
aspirasyonun önlenmesi; özellikle baş boyun operasyonlarında anestezistin ve diğer aygıtların
sahadan uzaklaşması ile cerrahi rahatlık sağlaması; herhangi bir sorun olduğunda resüsitasyon
kolaylığı ve ölü boşluk volümü azalması gibi faydalar sağlarken, işlemin zaman alması ve
özellikle güçlük çıktığında özel beceri gerektirmesi, daha derin anestezi gerektirmesi ve bazı
komplikasyonlara neden olabilmesi gibi sakıncalar taşır (9, 12, 13) .
Endotrakeal entübasyonda entübasyonun kalitesi kullanılan indüksiyon ajanlarına ve
uygulanan dozlara bağlı olduğu kadar entübasyonun yapılacağı koşullara da bağlıdır. Bu
nedenle hastanın iyi hazırlanması ve kullanılacak araç ve gereçlerin önceden kontrolü
komplikasyonsuz bir entübasyon için önemlidir (9, 12, 13).
Entübasyon öncesi ve entübasyon sırasında PaO2 ’ nin tehlikeli düzeye düşmemesi
için oksijenizasyon uygulanır. Entübasyon öncesinde %100 O2 ile 2–5 dakika arasında
yapılan spontan solunum hastanın oksijen rezervini arttırmayı amaçlar. Bu sayede
indüksiyondan sonra ventilasyonu zor olan hastalarda ve oksijen rezervi kısıtlı hastalarda bir
emniyet marjı sağlanmış olur (12, 13).
Entübasyon sırasında laringoskopi, vokal kord pozisyonu, ıkınma-öksürme, ekstremite
hareketi, maske ile ventilasyon ve çene gevşemesi özelliklerine göre koşulları değerlendirme
skalası oluşturulmuştur (Goldberg skalası ekler1).
11
2.LATERAL DEKÜBİTÜS POZİSYONU (LDP)
Akciğer ameliyatları sıklıkla posterolateral torakotomiyle yapılmakta ve hastalara LDP
verilmektedir. Pozisyon verildikten sonra göğüs duvarı , plevra açılmakta ve TAV
uygulanmaktadır. TAV sırasında üstte kalan iyi ventile olan akciğer söndürülmekte ve cerrahi
manüplasyona izin verilmektedir. Altta kalan, fonksiyonel rezidüel kapasitesi (FRC) ve
kompliyansı düşük akciğer ise ventile olmaktadır. Bunun sonucunda ventilasyon/perfüzyon
oranında dengesizlik ve hipoksemi gelişmektedir. LDP, TAV’ da şantın ve P(A-a)O2 farkının
artmasına ve hipokseminin derinleşmesine neden olmaktadır.
Uyanık ve spontan solunumdaki hastalarda LDP sırasında, yerçekiminin etkisiyle
akciğer kan akımının büyük bir bölümü altta kalan akciğere yönlenir, alt akciğerin perfüzyonu
üst akciğere göre daha iyi olur. Ventilasyon da alt akciğerde üst akciğere göre daha iyidir. Bu
nedenle uyanık hastada LDP’ de ventilasyon/perfüzyon oranı etkilenmemektedir (10, 14).
Genel anestezi altında ise LDP verildiğinde, kan akımı dağılımı uyanık hastada olduğu gibi alt
akciğerde daha iyi, üstte kalan akciğerde daha kötü olmaktadır, ancak ventilasyon üstteki
akciğerde daha iyidir. Genel anestezi indüksiyonuyla FRC azalır , her iki akciğerde hacim
kaybı oluşur; ancak alttaki akciğerin mediasten, abdominal organlar ve suboptimal pozisyon
nedeniyle sıkışması sonucu FRC’ sinin ve kompliyansının daha fazla azalmasıyla atelektaziler
oluşur, ventilasyon bu nedenle alt akciğerde daha kötüdür. Üstteki akciğerin ise genel anestezi
altında kompliyansı artmaktadır. Sonuç olarak; genel anestezi altında, LDP’ de üstteki akciğer
iyi ventile olup kötü perfüze olmakta, alttaki akciğer ise iyi perfüze olup kötü ventile
olmaktadır. Bunun sonucunda ventilasyon/perfüzyon oranı bozulmaktadır (10, 11, 14).
Akciğer ameliyatlarında göğüs duvarı ve plevra açılmaktadır. Göğüs duvarı ve plevranın
açılmasının akciğer kan akımı dağılımı üzerine etkisi olmamakta, bu nedenle LDP’ de kapalı
toraksta olduğu gibi alttaki akciğer iyi, üstteki akciğer kötü perfüze olmaktadır. Ancak göğüs
duvarı restriksiyonu üst akciğer için ortadan kalktığından kompliyansı daha da artmakta ve
daha iyi ventile olmaktadır, alttaki akciğerin ventilasyonunda değişiklik olmamaktadır. Sonuç
olarak genel anestezi altında, lateral dekübitüs pozisyonunda, göğüs duvarı ve plevra açıkken
üstteki akciğer çok iyi ventile olup zayıf perfüze olurken, alttaki akciğer iyi perfüze olup
ventilasyonu kötü olmaktadır. Bunun sonucunda ventilasyon/perfüzyon dengesizliği
artmaktadır (10, 11, 14).
12
Şekil 1: Uyanık hastada lateral dekübit pozisyonu
Şekil 2: Anestezi altında lateral dekübit pozisyonu
13
3.TEK AKCİĞER VENTİLASYONU (TAV)
Akciğer ameliyatlarında cerrahi görüşü ve manüplasyonu kolaylaştırmak; kan
sekresyon ve enfekte materyalin diğer akciğere geçişini önlemek amacıyla TAV
uygulanmaktadır. TAV’ da ameliyat süresi kısalmakta ve tek akciğer söndürüldüğü için
retraksiyona ve manüplasyona bağlı akciğer hasarı önlenmektedir.
TAV’ ın kesin gerekli olduğu durumlar:
Bir akciğerden diğerine yaygın bulaşı riski: Enfeksiyon, kanama
Tek taraflı kritik akciğer hastalığı: Bronkoplevral fistül, dev bül, bronş yırtılması ve
cerrahisi
TAV’ ın göreceli gerekli olduğu durumlar:
Torasik aorta anevrizması tamiri
Torakoskopi
Pnömonektomi
Lobektomi
Özofagus cerrahisi
Torasik vertebra ve medulla spinalis cerrahisi
Mitral kapak tamiri
TAV üç yöntemle sağlanmaktadır:
• Çift lümenli endobronşiyal tüp,
• Bronş blokerleri,
• Tek lümenli endobronşiyal tüp.
Günümüzde, toraks ameliyatlarında sıklıkla çift lümenli endobronşiyal tüpler
kullanılmaktadır. Çift lümenli endobronşiyal tüplerin tercih edilmesinin nedeni; daha
kullanışlı olmaları, birbirinden bağımsız olarak her iki akciğerin aspire edilmesine olanak
sağlamaları, iki akciğer ventilasyonundan TAV’ a geçişin ve TAV’ dan iki akciğer
ventilasyonuna geçişin daha kolay olması, her iki akciğere farklı ventilasyon modlarının
(CPAP, HFJV vs.) uygulanmasına olanak sağlamalarıdır (15) .Çift lümenli endobronşiyal
tüpün yanlış pozisyonuna bağlı komplikasyonlar gelişebilmektedir. En sık görülen pozisyon
hatası tüpün fazla ilerletilmesidir. Endobronşiyal tüp fazla ilerletildiğinde akciğerin sadece alt
lobu ventile olur, sağ alt lob akciğerin %30-35’ ini, sol alt lob akciğerin %20-25’ ini
oluşturmaktadır, bunun sonucunda kompliyansta azalma, tepe havayolu basıncında (PİP)
artma ve oksijen satürasyonunda azalma meydana gelir. Tüpün bronşiyal ucu trakeada kalırsa
14
her iki akciğer ventile olur ama TAV uygulanamaz. Tüpün pozisyonuyla ilgili diğer sorunlar
ise; yanlış bronşun entübe edilmesi, tüpün katlanması , uygun olmayan boyuttaki tüpün
yerleştirilmesidir. Endobronşiyal tüpün yanlış yerleşmesinin önlenmesi için, tüp
yerleştirildikten sonra yeri fiberoptik bronkoskopi ve iki taraflı oskültasyon ile
doğrulanmalıdır. TAV sırasında sürekli end-tidal CO2 monitörizasyonu yapılmalıdır.
Çift lümenli endobronşiyal tüp kullanılmasına bağlı diğer komplikasyonlar; trakea ve
bronş travması, pnömotoraks, kalp durması ve torakal aort anevrizması rüptürüdür (14, 16).
Resim 1: Robert Shaw endotrakeal tüp
TAV FİZYOLOJİSİ
Genel anestezi altında, kas gevşemesi sağlanmış LDP uygulanmış hastaların, iki
akciğer ventilasyonu sırasında ventilasyon/perfüzyon oranları bozulmaktadır (10, 14). TAV
sırasında ise, üstteki akciğerin ventile olmaması şant oluşmasına neden olur. Alttaki akciğerin
iyi ventile olamaması nedeniyle zaten var olan şant oranı daha da artmış olur. Sonuç olarak;
aynı FiO2, hemodinamik ve metabolik koşullar altında, iki akciğer ventilasyonuna göre TAV
sırasında P(A-a)O2 farkı daha yüksek, PaO2 daha düşüktür (16). TAV’ da PaO2’ de düşme
olmasına karşın PaCO2 düzeyi sabit kalmaktadır. Bunun nedeni; difüzyon kapasitesi O2 ’e
göre daha fazla olan CO2 ’in atılımının dakika ventilasyonu sabit kaldığı takdirde devam
etmesi ve ventilasyonu iyi olan akciğer alanlarında CO2 atılımının artmasıdır. TAV sırasında
ventile olan akciğer ventile olmayan akciğeri kompanse edecek kadar yeterli CO2 atılımını
sağlayabilmektedir (14, 16).
TAV sırasında gelişen patofizyolojik değişikliklere karşın, oluşan kompansasyon
mekanizmalarından dolayı hastaların çoğunda hipoksemi gelişmeden güvenle
uygulanabilmektedir. Bu kompansasyon mekanizmalarından en önemlisi “hipoksik pulmoner
vazokonstrüksiyon” ‘(HPV)’ dur. Akciğer kan akımının en önemli belirleyicisi HPV’ dir.
15
HPV, alveollerdeki hipoksiye karşı pulmoner damarlarda gelişen vazokonstrüksiyon
yanıtıdır. Böylece kan akımı hipoksik alandan daha iyi ventile edilen akciğer alanlarına
yönlenmiş olur. Hipoksik alanlar akciğerin %20-80’ i kadarsa HPV mekanizması etkindir;
TAV’ da bu oran %30-70 olup HPV yanıtı oluşmakta ve şant oranını %50 azaltmaktadır.
Ancak HPV yanıtı; akciğer hastalıkları, cerrahi manüplasyon, solunumsal ve metabolik
alkaloz, inhalasyon anestezikleri, vazodilatatör ilaçlar (nitrogliserin, nitroprussid, dobutamin,
kalsiyum kanal blokerleri, β2 –agonistler), nitrik oksid, yüksek havayolu basınçları, yüksek
pulmoner arter basıncı, hipokapni, yüksek karışık venöz O2 ve düşük kalp debisi nedeniyle
deprese olmaktadır ve bu nedenlerden herhangi biri ya da birkaçı nedeniyle TAV sırasında bu
yanıt inhibe olabilmektedir (14, 16)
Primer akciğer hastalığı olan hastaların akciğer kan akımı dağılımı bozulmuştur.
Primer akciğer patolojisi dışı nedenlerle torakotomi geçiren hastalarla kıyaslandığında, ikinci
gruptaki hastalarda TAV sırasında hipoksemi insidansının daha yüksek olduğu ve bu grupta
hipoksemi sıklığını belirlemede ameliyat öncesi alınan kan gazları ve solunum fonksiyon
testlerinin belirleyici olmadığı bildirilmiştir (11, 14, 16).
T AV sırasında; şant nedeniyle hipoksemi geliştiğinde şantı azaltmak amacıyla çeşitli
ventilasyon stratejileri uygulanmaktadır:
• Dakika ventilasyonunun artırılması
• Ventile edilmeyen akciğerin aralıklı olarak ventile edilmesi
• Apneik oksijenizasyon
• Ventile edilmeyen akciğere CPAP uygulanması
• Ventile edilmeyen akciğere HFJV uygulanması
• Ventile edilen akciğere PEEP uygulanması (15)
Yüksek TV(Tidal volüm ,soluk hacmi)uygulaması, kanın parsiyel O2 basıncını
arttırmakta ve CO2 birikmesini önlemekte fakat volütravmaya bağlı akciğer hasarına neden
olmaktadır(11,14,15,16).
Ventile edilmeyen akciğere 5 cm H2O’ dan daha düşük basınçlarla CPAP
uygulanmasının oksijenlenmeye etkisi olmamakta, 10 cm H2O’dan daha yüksek basınçlar ise
cerrahi manüplasyonu engellemektedir, bununla birlikte 5-10 cm H2O düzeyinde CPAP
uygulanması ile TAV sırasında PaO2’ nin arttığı gösterilmiştir (10, 14, 16).
Ventile edilen akciğere PEEP uygulanması ile alveol içi küçük damarların sıkışması sonucu
SDD (Sistemik damar direnci) artmakta, bunun sonucunda kan akımı ventile olmayan
akciğere yönlenmekte ve şant oranı artarak PaO2’ nin azalmasına neden olmaktadır (10, 11,
14, 16). TAV ’da hipoksemi geliştiğinde yüksek FiO2 ile ventilasyon uygulandığında
16
rezorpsiyon atelektazisi, uzun süreli uygulandığında oksijen toksisitesi riski bulunmaktadır
(7).
TAV esnasında bir akciğer ventile edilir ve diğeri söndürülür. Bir akciğerin
ventilasyonunun durdurulması pulmoner vagal aferent sinirde deşarja yol açar (17,18) ve bu
durum iskelet kaslarının aktivitesini arttırır (19, 20). Diğer taraftan TAV esnasında diğer
akciğerin hiperventilasyonu ile de pulmoner vagal aferent sinirlerin uyarıldığı gösterilmiştir
(19, 20, 21), ki bu durum da iskelet kaslarının aktivitelerindeki artışı başlatır (19, 20, 23, 24).
Bundan dolayı, akciğerin hem ventilasyonunun hem de söndürülmesinin iskelet kasların,
diyafragmanın kasılımını kuvvetlendirdiği düşünülmektedir. Aynı zamanda tek-lümen tüp ile
kıyaslandığında çift-lümen tüp için hava akımı rezistansı daha yüksektir (25), ve oto-PEEP
(oto pozitif ekspiryum sonu basınç) TAV esnasında iki akciğer ventilasyonu esnasındakine
göre daha yüksektir (21, 22, 25, 26, 27). Bu tür ventilasyon tipleri pulmoner vagal afferent
sinirlerde spontan aktiviteleri önemli derecede arttırmaktadır (27, 28). Bu bulgulara göre,
TAV gerektiren akciğer ameliyatları esnasında kas gevşeticilerin klinik etki sürelerinin de
değişebileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.(9)
BASINÇ VE HACİM MONİTORİZASYONU Anestezi makinlerinin çoğu solunum devre basıncını grafik olarak gösterir. PİP( Tepe
inspiratuar basınç) bir inspirasyon döngüsü sırasında oluşturulan en yüksek devre basıncıdır
ve dinamik komplians hakında yol gösterir. Plato basıncı, bir inspiratuar duraklama (gaz
basıncının olmadığı zaman birimi) sırasında ölçülen basınçtır ve statik kompliansı yansıtır
(11).
Artmış PİP ve Plato basıncı
-Artmış TV
-Azalmış pulmoner komplians (pulmoner ödem, asit, trendelenburg, plevral efüzyon,
peritoneal gaz insuflasyonu, tansiyon pnömotoraks, endobronşial entübasyon)
Artmış PİP ve değişmeyen Plato basıncı
-Artmış inspiratuar gaz akım hızı
-Artmış hava yolu rezistansı (tüpün kıvrılması, bronkospazm, sekresyon, yabancı cisim
aspirasyonu, hava yolu kompresyonu, kaf herniasyonu)
17
Şekil 3: Basınç zaman eğrisi
4. SİNİR-KAS KAVŞAĞI VE İLETİMİ İskelet Kasının Fizyolojik Anatomisi
İskelet kasları kas liflerinden, bunlarda miyofibril, sarkoplazma ve sarkolemma
denilen hücre zarından olusur.
Miyofibril: Kasın kontraktil elemanını içerir. Kontraktil eleman da aktin ve miyozin adı
verilen, büyük protein moleküllerinden ibaret olan filamentlerden oluşur. Elektron
mikroskobunda açık renkte görülen bant (I bandı) aktin filamentlerinden, koyu renkte görülen
bant (A bandı) ise miyozin filamentlerden olusur. I bandında ayrıca tropomiyozin ve troponin
proteinleri vardır. İki aktin filamentin birleşme yerine Z hattı veya membranı denir. Peşpeşe
gelen iki Z hattı arasında kalan A ve I bandı sarkomeri meydana getirir.
Sarkoplazma: Miyofibrili çevreler ve içinde çekirdek, mitokondri, sarkoplazmik retikulum
ve sıvı vardır. Sarkoplazmik retikülüm, birbiri ile bağlantılı uzunlamasına ve enlemesine
(transvers, T) tübüllerden oluşan bir ağ sistemidir (1).
Kas Kasılmasının Mekanizması
Bir motor sinir lifinin uyardığı kas liflerinin oluşturduğu birime motor ünite adı verilir.
Kas kasılmasında genel mekanizmalar şu şekilde sıralanır:
A - Aksiyon potansiyelinin motor sinirden ilerleyerek kas lifinde sonlanması
B - Sinir son ucundan Ach (asetilkolin) salınması
C - Kas lifi membranında Ach kanallarının açılması
D - Kas lifi içerisine Na+1 iyonlarının girmesi
E - Aksiyon potansiyelinin oluşması ve kas lifi zarı boyunca yayılması
18
F – Depolarizasyon oluşması ve sarkoplazmik retikülüm, sarkolemma ve mitokondriden Ca+2
iyonlarının serbestleşmesi
G - Bu Ca+2 iyonlarının aktin ve miyozin filamentleri arasında çekici güç oluşturması ( kası
gevşek halde tutmaya çalısan troponin ve tropomiyozin kompleksinin etkisini engellemesi) ve
kayma mekanizmasının başlaması
H - Ca+2 iyonlarının sarkoplazmik retikuluma geri pompalanması (29).
SİNİR-KAS KAVŞAĞI
Motor nöron, spinal kordun ön boynuzundan sinaptik aralığa büyük bir miyelinli
akson olarak devam eder. Kasa ulaştığı zaman pek çok kas hücresiyle temas kurmak için
dallara ayrılır. Çizgili kaslar hızlı iletimli alfa motor nöronlar ile uyarılmaktadırlar (30).
İskelet kasları , omuriliğin ön boynuzundaki motor nöronlardan başlayan miyelinli sinir lifleri
ile uyarılır (31). Miyelinli sinir lifi, kas liflerine yaklaşırken, çok sayıda miyelinsiz sinir liflere
ayrılır (1, 30, 31, 32). İki uyarılabilen doku, yani iskelet kası ve sinirsel elemanın oluşturduğu,
uyarıların iletilmesi ile ilgili bu bölgeye “sinir-kas kavşağı”(sinaps) denir (1, 30, 31) (Şekil 4).
Sekil 4- Sinir kas kavşağı (33)
Ach sinir lifi son ucunda sitozolde sentezlenir ve veziküller içinde proteine bağlı
olarak depo edilir (1, 30, 32, 34). Sinirin aksiyon potansiyeli bu ucunda depolarize olunca,
membrana penetre olarak burada bulunan voltaja bağımlı kalsiyum kanalları açılır, hücreye
19
giren Ca+2 iyonları depo veziküllerinin terminal membranla kaynaşarak içlerindeki Ach’i
serbest bırakmasını sağlar (1, 3, 30, 31, 34).
Ach kas membranının bir özel bölümünü oluşturan myonöral plaktaki nikotinik
kolinerjik reseptörlerle birleşir (3). Postsinaptik membrana "motor son plak" adı da verilir
(30). Kavşak sonu membran (motor son plak) sarkolemmadan oluşur ve Ach için reseptör
protein taşır. Bu protein fosfat içeren polipeptid yapısında olup kas hücresi tarafından
sentezlenir ve ikisi alfa, bir tanesi de beta, delta ve epsilon tipinde olan beş protomerden
oluşur (1,3,31) (Şekil 5). Kanal, iki alfa alt birim proteinine, iki Ach molekülü bağlanıncaya
kadar kapalı kalır (35). Reseptör-Ach reaksiyonu sonucu diğer üç ünite dönerek, kanalların
1msn kadar bir süreyle açılmasına neden olur (1, 2, 3, 6).
Sekil 5 -Beş alt üniteden oluşan yapı nikotinik asetilkolin reseptörü
Asetilkolin motor sinir içinde iletken doku ve kavşaklarda yüksek yoğunlukta bulunan
kolin-o-asetil transferaz ve asetil ko-enzim A aracılığı ile kolinin asetilasyonu sonucu
sentezlenir.
20
Kolin + Asetil CoA Kolinasetilaz Asetilkolin
Asetilkolinin % 80'i presinaptik membranın iç kısımlarında veziküller içinde proteine
bağlı olarak depo edilir. Bu veziküllerin büyüklüğü 300-500 A° arasında değişir ve hepsi en
az bin olmak üzere değişik sayıda asetilkolinkolin molekülü içerir. %20' si de aksoplazmada
erimiş halde bulunur (1).
Asetilkolin moleküleri reseptörlerle birleşip uyarı iletimini sağladıktan sonra, kavşakta
bulunan asetilkolinesteraz enzimi tarafından hızla kolin ve asetik asite parçalanır (hidroliz).
Asetilkolin Asetilkolinesteraz Kolin + Asetik asit
Asetilkolin sinaptik aralıktaki asetilkolinesteraz tarafindan hızla metabolize
edildiğinden asetilkolinin reseptördeki ömrü yalnızca 1 msn kadardır. Sinaptik aralıkta ortaya
çıkan yıkılım ürünleri olan kolin ve asetatın bir bölümü sinir ucu tarafından geri alınır ve
burada tekrar asetilkolin sentezinde kullanılır(3)
Na+1 ve Ca+2 hücre içine girerken, K+1 hücre dışına çıkar (29, 34, 36). Sinir aksonu bir
noktasından uyarıldığında, zar geçici olarak seçici geçirgenliğini kaybeder ve iyonlar zardan
yoğunluk farklılıklarına göre serbestçe geçer (30). Büyük miktarda pozitif yüklü Na+1 iyonu
akson içine sızar ve normalde -90mv’luk polarize durum potansiyelinin hızla pozitif yönde
yükselmesi ile kaybolur. Bu gerilimi oluşturan olayların tümüne “depolarizasyon” denir (30).
Yeteri kadar Ach molekülleri reseptörü işgal edince zarda depolarizasyon oluşur (34). Kas
zarının içindeki Na+1 kanalları voltaj farkı oluşunca açılır (34). Aksiyon potansiyeli kas
hücresi boyunca Na kanallarını açar ve sarkoplazmik retikulumdaki Ca+2 serbestleşir (29, 30,
34). Bu Ca+2, kontraktil proteinlerin (aktin ve myozin) etkileşimini sağlar, kasılma oluşur (29,
30, 34, 37).
SİNİR-KAS KAVŞAĞI BLOK TİPLERİ
DEPOLARİZAN SİNİR-KAS KAVŞAĞI BLOĞU
Bu tip blokta kullanılan kas gevşetici ilaçlar, asetilkolin gibi davranarak postsinaptik
kolinoreseptöre bağlanır ve iyon kanalının açık kalmasını sağlayarak bir depolarizasyon
sağlar. İyon kanalı sürekli açık kaldığı için bir sonraki sinirsel uyarıya yanıt verilemez ve blok
oluşur. Bloktan önce depolarizasyonun neden olduğu fasikülasyonlar görülür.Bu durum anti
kolinesteraz ilaçlarla antagonize edilemez (1)
21
NON DEPOLARİZAN SİNİR-KAS KAVŞAĞI BLOĞU
Non-depolarizan ilaçlar, Ach ile alfa alt birimine bağlanmak için yarışırlar ve
asetilkolinin reseptör ile bağlanarak iyon kanalını açmasını ve depolarizasyonunu önlerler.
Membran depolarize olamaz ve kas kasılamaz (30). Blokajın ortadan kalkması kavşaktaki
bloker miktarının azalarak, Ach miktarının artışıyla mümkün olur. Bu nedenle bloğun ortadan
kaldırılmasında asetilkolini hızla parçalayan asetilkolinesteraz enzimini inhibe eden ilaçlar
kullanılır, böylelikle kavşaktaki asetilkolin konsantrasyonu artırılır (30). Volatil anestetikler,
Mg+2, asidoz ve hipotermi (33 derecenin altında) etkisi ile non-depolarizan sinir-kas kavşağı
bloğu süresi uzar (38, 39).
Sinir kas iletimini etkileyen faktörler
Yaş: Sinir-kas iletimi henüz gelişimini tamamlamadığından erişkinde çok geniş olan güvenlik
sınırı özellikle yenidoğanda dardır. Kas gevşeticilere farklı yanıt alınabilir.
Çesitli hastalıklar: Bazı sinir-kas hastalıkları ( Miyastenia gravisli hastalar depolarizanlara
dirençli, non-depolarizanlara duyarlıdır). Karaciğer yetersizliğinde non-depolarizan
gevşeticileri daha yüksek dozda kullanmak gerekebilir. Bu hastalar Sch'e de duyarlıdırlar.
Tıkanma sarılığında ise nondepolarizan gereksinimi azalır. Böbrek yetmezliğinde bloğun
döndürülmesinde güçlük çekilebilir. Hidrasyon, diürez veya gerekirse hemodiyaliz bu konuda
yararlı olur. Kollajen doku hastalığı veya nörofibromatozisi olan hastalar non-depolarizanlara
duyarlıdır. Elektrolit dengesizliği, hipokalemi ve hiponatremide non-depolarizan, hipokalsemi
ve hipermagnezemide bütün kas gevşeticilere duyarlılık söz konusudur. Serum proteinleri ve
kompozisyonunda değişiklik; tubokürarin gereksinimi plazma globülin, gallamin ve
atrakuryum gereksinimi ise plazma albümin düzeyi artışı ile artar.
İlaçlar: Antibiyotikler; erken postoperatif dönemde kullanılan aminoglikozid antibiyotikler
bloğun derecesini artırarak solunum depresyonuna neden olabilirler. İnhalasyon anestetikleri
kas gevşeticilerin etkisini de doza bağımlı olarak artırır. Lokal anestetikler ve antiaritmikler;
Kinidin, prokainamid, lidokain ve B blokerler sinir-kas iletimini deprese eder ve non-
depolarizan kas gevşetici etkisini artırırlar. Diazepam non-depolarizan blok süresini uzatır.
Bir antikolinesteraz olan ekotiofat göz damlası kullananlarda Sch etkisi uzar.
SİNİR-KAS KAVŞAĞI MONİTÖRİZASYONU
Klinik anestezide tekrarlanan veya infüze edilen kas gevşetici dozlarının getirebileceği
sorunlar, sinir kas iletimi monitorizasyonu ile önlenebilir. Sinir uyarısına kas yanıtının
22
bilinmesi cerrahi sırasında önemli bilgi sağlamaktadır. Entübasyon ve ekstübasyon için en
uygun zamanın belirlenmesini, sinir-kas bloğu için gerekli ilacın tam dozunun bilinmesini ve
bloğun antagonize edilmesinde en uygun zamanın saptanmasını sağlar. Postoperatif olarak da
antagonizasyonun yeterli olup olmadığını değerlendirir. Sinir stimülatörlerinin, anestezistler
tarafından rutin olarak kullanılmaya başlanması yenidir. İlk kez 1958 yılında Christie ve
Churchill - Davidson kas gevşetici ilaçların klinik uygulama için önerilen dozlarına, hastaların
bireysel farklılıklarla yanıt verdikleri ve bunun için anestezi uygulaması boyunca sinir-kas
fonksiyonun objektif olarak değerlendirilmesinin önemini vurgulamışlar, bu amaçla periferik
sinir stimülatörünün kullanılmasını önermişlerdir (8, 34, 40).
PERİFERİK SİNİR UYARILMASININ PRENSİPLERİ
Sinir-kas iletiminin değerlendirilmesinde, periferik motor sinire verilen uyarı, periferik
sinir stimülatörü yardımıyla yapılmaktadır. Uyarı tek bir sinire iletilir ve sonuçta kas
kasılması oluşur. Elektrik akımı yüzeyel bir sinir üzerine yerleştirilen iki elektrod aracılığıyla
verilir. Küre, iğne ve jelli olmak üzere üç tip elektrod bulunmaktadır. Bunlardan jelli olanlar
en çok kullanılanlardır. Uyarının negatif (aktif) çıkışı (çoğunlukla siyah işaretlidir) distal
uyarı elektroduna; pozitif (inaktif) çıkış da (çoğunlukla kırmızı renkte işaretlidir) proksimal
elektroda bağlanır. Negatif elektrod pozitif olandan daha etkilidir ve mümkün olabildiğince
sinirin yüzeyelleştiği yerde sinire yakın yerleştirilmelidir. Elektrodları birbirine yakın ve sinir
boyunca yerleştirmek, artefaktları azaltmakta ve uyarı etkinliğini artırmaktadır (31, 34).
Sinir kas kavşağı fonksiyonları , bir periferik motor sinirin supramaksimal elektriksel
uyarılara kas yanıtının değerlendirilmesi ile monitorize edilir. Bir elektriksel uyarıya tek bir
kas lifi "hep ya da hiç" seklinde yanıt verir. Buna karşılık uyarılan bir kasın yanıtı, aktive
edilen kas liflerinin sayısına bağlıdır. Eğer bir sinir yeterli yoğunlukta uyarılabilirse , bu
sinirin uyardığı tüm kas lifleri reaksiyon gösterir ve maksimum yanıt tetiklenir. Bir kas
gevşetici ilaç uygulandıktan sonra kasın uyarıya yanıtı, deprese olan kas lifi sayısı ile paralel
olarak azalır. Sabit uyarı koşullarında yanıttaki azalma, sinir-kas blokajının derecesini
gösterir. Değerlendirmenin doğru olması için uyarının supramaksimal olması gereklidir. Bu
nedenle elektriksel uyarı, maksimal bir yanıt için gerekenin en azından % 20–25 üzerinde
olmalıdır. Bu yüzden bu tür bir uyarıya "supramaksimal uyarı" denilir. Elektriksel uyarının
süresi ve dalga boyunun karakteri de önemlidir.Uyarı; monofazik ve rektangüler (kare dalga)
olmalıdır. Bifazik bir uyarı, sinirde aksiyon potansiyeli patlamasına neden olacağından
uyarıya yanıtı arttıracaktır. Optimum uyarı süresi, 0,2–0,3 msn'dir. 0.5 msn'yi aşan bir uyarı,
kası doğrudan uyarabilir veya yineleyen tetiklemeye neden olabilir (8). Sinir-kas kavşağı
23
monitörizasyon için yüzeyel yerleşimli herhangi bir periferik motor sinir uyarılabilirsede en
sık tercih edilen sinirler ulnar, median, posterior tibial, peronealis komminis ve fasial
sinirlerdir. Erişebilirlik ve basitlik gibi pratik nedenlerle, sinir-kas monitörizasyonda ulnar
sinir - adduktor pollicis kombinasyonu sık olarak kullanılmaktadır. Ayrıca adduktor pollicis
kasının sadece dolaylı yoldan uyarılabilmesi nedeniyle bu kas motor son plağın deprese
edilmesinin ölçümünde iyi bir tercihtir. Ulnar sinir önkolun volar yüzünde elbileği ekleminin
biraz proksimalinden uyarılır. Distal elektrod bileğin proksimal cilt kıvrımının fleksor karpi
ulnaris tendonu ile kesiştiği noktanın 1cm proksimaline yerleştirilir. Proksimal elektrod ise
sinir çizgisi üzerinde distal elektrodun 2–3 cm yakınına yerleştirilmelidir (Resim 2).
Resim 2- TOF watch
UYARILMIŞ YANITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
1- Vizüel (gözlemsel) yöntem: Verilen uyarılara sönme olup olmadığı, TOF’a alınan
yanıtların sayısı ve değerlendirilmesi gözlemsel olarak yapılır. Vizüel belirleyiciler için
gözlemci başparmak hareket düzlemine göre 90 derecelik açıda yer almalıdır.
2- Taktil (dokunma) yöntemi: Taktil belirleyiciler için, başparmak tamamen abdüksiyonda
tutulmalı ve gözlemcinin parmak uçları hareket yönünde distal falanks üzerine
yerleştirilmelidir. Hastanın uyarılan kaslarına dokunarak sönme ve yanıt sayısı belirlenir.
3- Mekanomiyografi: Kasın kasılması transdüser aracılığıyla elektriksel enerjiye çevrilerek
bir basınç monitöründe sayısal olarak gösterilir.
4- Elektromiyografi: Dolaylı uyarılan büyük kas lifi gruplarının mekanik kasılmalarına eşlik
eden elektromiyografik akımların ölçülmesidir.
24
5- Akseleromiyografi: Bu yöntemde amaç, ulnar sinir tarafından uyarılan baş parmağın
ivmesinin ölçülmesidir. Baş parmağın addüksiyonu esnasında baş parmak pulpasına bir
transdüserin yerleştirilmesi kasılma kuvveti hakkında bilgi sağlar (1, 41, 42, 43, 44).
Şekil 6. Nondepolarizan ve depolarizan kas gevşeticilerde TOF paterni (2)
KLİNİK DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ
Sinir-kas bütünlüğünün klinik testleri, bloğun derecesini ortaya koymakta yararlı olmakla
birlikte, hastanın koopere olmasını gerektirdiğinden bilinci kapalı hastada uygulanamazlar.
Operasyon sonrası sinir-kas iletisinin derlenmesini değerlendirmede birçok klinik test
bulunmaktadır, bunların bazıları güvenilir, bazılarının ise güvenilir olmadığı bildirilmektedir
(2,43,45). Güvenilir klinik testler: Baş kaldırma (yardımsız olarak 5 sn süreyle başını 180̊
kaldırabilmesi), ayak kaldırma (5 sn süreyle), kas gücü muayenesi (5 sn süreyle el sıkma), dil
basacağı testi (kesici dişler arasına tahta dil basacağı yerleştirilerek, hastadan dil basacağını
çıkarmamıza izin vermemesi istenir), maksimum TV >-50 cmH2O olması (2, 43, 45).
Güvenilir olmayan klinik testler: Damak ve yutak kaslarında zayıflık , yüz kaslarında
zayıflık (Gülmede zorluk, yüzde uyuşukluk), vizüel semtomlar (bulanık görme), göz açma, dil
çıkarma, kolu karşı omuza kaldırma, normal veya normale yakın vital kapasite, maksimum
TV <-25 cmH2O (2, 43, 45).
Sinir-kas iletiminin değerlendirilmesi için geçmiş yıllarda, klinik olarak operasyon
sonrası dönemde uyanık hastalarda uyarılara alınan çeşitli motor yanıtlarla (5 saniye süre ile
başı kaldırabilme, el sıkma, operasyon masasında bacakları bükebilme vb) yapılmıştır. Ancak
bu klinik testlerin hepsi sinir-kas bloğu dışında pek çok faktörden etkilenebilir (1 ,2, 3, 41, 42
,45 ).
25
Kopman ve ark. (45) TOF oranını 0,5 kadar düşük olan hastaların başını 5 sn süreyle
kaldırabildiğini ve el sıkma işlemini yapabildiğini göstermişlerdir. Bir başka çalışmada ise
TOF 0.6 olduğunda hastalar 3 sn süre ile başlarını kaldırabilirler, gözlerini açabilirler, dillerini
dışarı çıkarabilirler, fakat vital kapasite hala düşüktür (2). Solunum fonksiyonunun
monitörizasyonu kas gücünün dönmesini göstermede güvenilir olmadığı bildirilmektedir. TV
santral olarak yerleşimli solunum kaslarındaki derlenmeyi yansıtır ve sadece diyafragma
hareketine bağlıdır. En az 5 ml /kg TV ile Ach reseptörlerinin % 80’i hala nondepolarizan kas
gevşeticilerle bağlı olabilir. Hem inspiratuar hem de ekspiratuar akım oranları kontrol
değerlerinin % 90’ı olduğu zaman bile baş kaldırma ve el sıkma sırasıyla kontrol değerlerinin
% 38 ve % 48’i değerlerinde olabileceği rapor edilmektedir. Dil basacağı testi, hassasiyeti en
yüksek olan testtir ve TOF % 85 olduğunda başarılabilir. İnspiratuar güç, -40 cmH2O
olduğunda, baş ve ayak 5 saniye süre ile kaldırılabildiğinde Ach reseptörlerinin %50’si hala
nondepolarizan kas gevşeticilerle bağlı olabilir (2). TOF oranı 0.4 ve daha düşük iken,
hastalar genellikle kol ve bacaklarını kaldıramazlar, TV normal olabilir fakat vital kapasite ve
inspiratuar güç azalmıştır. TOF oranı 0.6-0.7 iken üst özefagus kas tonusunda ve yutma
sırasında özafagus kasları arasındaki koordinasyonda yetersizlik vardır. TOF oranı 0,9 iken
özafagus tonusu ve faringeal koordinasyon normal seviyelere döner TOF oranı 0.7–0.75 iken
5 sn süre ile başını kaldırabilir fakat kas gücü hala kontrol değerin % 60’ı kadardır. TOF oranı
0,8 iken vital kapasite normaldir fakat hastada hala şaşılıkve yüz kaslarında güçsüzlük
olabilir. TOF oranı 0,8 iken bile yapılan çalışmalarda klinik olarak önemli düzeyde kalıcı kas
zayıflığı olduğu saptanmıştır (2).
SİNİR UYARI KALIPLARI
Sinir uyarılması amacıyla en sık kullanılan uyarı örnekleri ; tekli seyirme uyarısı ,
dörtlü uyarı kalıbı (TOF) ve tetanik uyarıdır. Bunların dışında iki yeni mod daha
kullanılmaktadır: Tetani sonrası sayım( Post-tetanic count PTC) ve Çift patlamalı uyarı
(double-burst stimulation DBS).
TEKLİ SEĞİRME UYARISI
Bu modda, periferik motor sinire, 1,0 Hz (saniyede bir) ile 0.1 Hz (10 saniyede bir) arasında
değişken frekanslarda tek bir uyarı uygulanır. Bir kasın böyle tek bir uyarıya yanıtı, uyarının
frekansı ile ilişkilidir. Frekans, 0.15 Hz'in üzerine çıktığında uyarılan yanıt giderek azalır ve
daha alt düzeylerde görülmeye başlar. Bu nedenle genellikle 0,1 Hz'lik frekans kullanılır. 1
Hz'likuyarı , supramaksimal uyarı tayini için gereken süreyi kısalttığından anestezi
26
indüksiyonu sırasında tercih edilebilir. Bununla birlikte, sinir kas kavşağı blokajın başlangıcı
ve süresi, uyarının çeşidine ve süresine de bağlıdır. Bu nedenle 1Hz'lik Tekli seğirme uyarısı
ile elde edilen sonuçlar, 0.1 Hz'lik uyarıya alınan yanıtlar ile karşılaştırılmamalıdır (30,
39).Kas gevşeticilerle ilgili karşılaştırmalı çalışmalarda sıklıkla 0.15-0.1 Hz'lik uyarı kalıpları
kullanılmaktadır. Bu uyarının tipi, klinik uygulamada pek kıymetli değildir. Zira aynı
yanıtların gözle ya da dokunarak da izlenebilmesi mümkündür. Monitorizasyonun avantajı
kas bloğunun derecesini kesin bir şekilde değerlendirilmesi yönünde olacaktır.
Sekil 7 - Tekli seğirme
DÖRTLÜ UYARI KALIBI (TOF)
TRAIN-OF-FOUR (TOF) uyarısı, 1970'lerin basında Ali ve arkadaşları tarafından
tanımlanmıştır (39). Bu uyarı tipi, her 0,5 saniyede bir (2 Hz) 4 supramaksimal uyarı
yapılmasından ibarettir. Sürekli uygulandığında her dört uyarıdan oluşan bir train, 10–12
saniyede bir yinelenecek demektir. Her uyarının oluşturacağı kas kasılması ve bu yanıtlardaki
sönme, değerlendirmenin temelini oluşturur. 4. yanıtın amplitüdünün 1. yanıta oranı, TOF
oranı olarak adlandırılır. Kontrol ölçümlerinde (kas gevşetici uygulanmadan önce) dört
yanıtın amplitüdü aynıdır, ya da ideal olarak aynı olmalıdır (TOF=1.0).Parsiyel depolarizan
blok esnasında, TOF yanıtında sönme olmaz, ideal olarak TOF oranı 1.0 olarak kalır. Sch
enjeksiyonundan sonra TOF oranının azalması, Faz II bloğunun geliştiği anlamına gelecektir.
Nondepolarizan blok sırasında, bloğun derecesi preoperatif kontrol değerleri olmasa bile TOF
yanıtından doğrudan okunabilir. TOF uyarısı, tetanik uyarıya göre daha az ağrılı oluşu ve
sinir-kas blokajının derecesini değiştirmediği için de avantajlıdır. (33, 39, 46, 47).
27
Sekil 8 - TOF uyarısı ve TOF uyarısına depolarizan ve non-depolarizan kas gevşeticiler
verildikten sonra uyanık hastada alınan uyarılmış kas yanıtları
TETANİK UYARI
Tetanik uyarı çok hızlı (örneğin; 30, 50 veya 100 Hz) elektriksel uyarılardan ibarettir.
Klinikte en sık kullanılan, 5 sn süreyle 50 Hz'lik tetanik uyarı kalıplarıdır. Bazı çalışmacılar, 1
snlik 50, 100 ve hatta 200 Hz'lik tetanik uyarıları savunurlar. Nondepolarizan blok sırasında
ve Sch'den sonra gelişen faz II blokta, tetanik uyarı ile sönme oluşacaktır. Tetanik uyarıya
yanıttaki sönme, presinaptik bir olay olarak kabul edilir. Tetanik uyarının başlangıcında, sinir
sonunda mevcut depolardan hızla, büyük miktarda Ach salınır. Bu depolar boşaldığında, Ach
mobilizasyonu ve sentezi arasında denge oluşuncaya kadar Ach'in salınım hızı azalır. Bu
eşitlenmeye rağmen, tetanik uyarıya kas yanıtı sürer, çünkü bu yanıtın uyarılması için
gerekenden çok daha fazla Ach salınımı sürmektedir. Postsinaptik membrandaki güvenlik
marjı (serbest kolinerjik reseptörlerin sayısı), nondepolarizan bir ilaç tarafından azaltıldığında
tetanik uyarı sırasında Ach salınımındaki azalma, sönmeyi oluşturur. Postsinaptik
reseptörlerin blokajına ilaveten, nondepolarizan kas gevşeticiler, aynı zamanda sinir
sonundaki Ach mobilizasyonunu da bozabilir. Bu etki, TOF veya tetanik uyarıdaki sönmeye
katkıda bulunmaktadır. Sönmenin derecesi, aynı zamanda uyarının frekansına (Hz), süresine (sn.)
ve hangi sıklıkta tetanik uyarı uygulandığına bağlıdır. Bu değişkenler sabit olmadıkça tetanik
uyarı kullanan farklı çalışmalar birbiriyle kıyaslanmamalıdır (33, 39, 47).
Parsiyel nondepolarizan blokaj sırasında, tetanik sinir uyarısını tekli uyarı sonrasında
tetani sonrası bir artış takip eder (örneğin, transmisyonun posttetanik fasilitasyonu = PTF). Bu
olay, tetanik uyarının sonlandırılmasından sonra bir süre daha Ach sentez ve
mobilizasyonundaki artışın sürmesine bağlıdır. PTF 'nin derecesi ve süresi, kas gevşetici
bloğunun derecesine bağlıdır. PTF, tetanik uyarının 60. snsi içinde kaybolur. PTF, parsiyel
nondepolarizan sinir –kas blokajı sırasında elektromiyografik (EMG) ve mekanik kayıtlarda
saptanabilir. Aksine, tetani sonrası potensiyalizasyonu, bazen herhangi bir kas gevşetici ilaç
verilmeden de gözlenebilir. Tetanik uyarının bazı dezavantajları vardır. Öncelikle oldukça
28
ağrılıdır ve anestezi almamış olgulara uygulanması kabul edilmemektedir. Bunun ötesinde
özellikle nöromusküler derlenmenin geç dönemlerinde tetanik uyarı, uyarılan kasta sinir kas
kavşağı blokajının antagonizmasında uzamaya neden olabilir. Tetanik uyarı , kalıcı uzamış
sinir kas kavşağı blokajın değerlendirilmesinde de kullanılmıştır. Ancak PTC ile birlikte
kullanılmadığı sürece bu amaçla kullanımı sınırlıdır. Eğer sinir uyarılarına yanıtlar
kaydediliyorsa gerekli bilgilerin tümü TOF sonuçlarından elde edilebilecektir (33, 39, 46, 47).
Şekil 9- Tetanik uyarı örneği ve 50Hz’lik 5sn süreli tetanik sinir uyarılarına kas yanıtı ve
tetani sonrası (1.0Hz) seğirme uyarısı
TETANİ SONRASI SAYIM(PTC) ( POSTTETANIC COUNT STİMÜLATİON PTC)
Sakin bir endotrakeal entübasyon sağlayacak dozda nondepolarizan kas gevşetici ilaç
verildiğinde periferik kaslarda yoğun bir sinir-kas blokajı sağlanır. Bu durumda tek uyarıya ve
TOF'a yanıt alınamayacağından blokajın düzeyini saptamak amacıyla bu modlar
kullanılamaz. Bununla birlikte bir tetanik uyarıdan (50 Hz, 5 sn.) 3 sn sonra uygulanan tek
uyarıya (1 Hz) alınan yanıtın gözlenmesi ile sinir-kas blokajının derecesi değerlendirilebilir.
Ancak çok yoğun bir blokajda ne tetanik ne de tetani sonrası uyarıya yanıt alınabilir.
Böylesine yoğun bir blokaj geri dönerken TOF'a ilk yanıtın gözlenmesinden önce tetani
sonrası tekli uyarıya yanıt alınması mümkün olur. Örneğin, trakeal entübasyon için 0.1 mg/kg
pankuronyum enjeksiyonundan sonra, TOF'a ilk yanıtın görülmesi için yaklaşık 37 dk. geçer.
Aynı rakam, atrakuryum (0.5 mg/kg) ve vekuronyum (0.1 mg/kg) için 7-8 dkdır. Yoğun
bloğun derecesi azaldıkça, tetani sonrası uyarıya gitgide daha fazla yanıt alınmaya başlanır.
Bu tetani sonrası uyarı yanıtların sayısı (PTC) ile TOF'a ilk yanıtın çıkması arasında geçen
süre arasında bir ilişki vardır. PTC'nin başlıca kullanım amacı, büyük miktarda kas gevşetici
29
ilaç verildiğinde olduğu gibi, tek veya dörtlü uyarıya yanıt alınamadığı durumlarda sinir-kas
blokajının değerlendirilmesidir (33, 39).
Bununla birlikte PTC, ani kımıldanmaların (örneğin göz cerrahisi, beyin cerrahisi)
engellenmesinin gerekli olduğu durumlarda kullanılabilir. Diyafram paralizisini sağlamak
veya ıkınma ve öksürüğü engellemek için tetani sonrası tekli uyarıya hiç yanıt alınamayacak
kadar (PTC=0) yoğun bir sinir-kas blokajı gereklidir. PTC'a yanıt, öncelikle sinir-kas
blokajının derecesine bağlıdır. Ayrıca; tetanik uyarının frekansına, süresine, tetanik uyarının
bitimi ile ilk tetani sonrası uyarı arasındaki süreye, tekli uyarının frekansına ve muhtemelen
tetanik uyarıdan önce uygulanmış tekli uyarının süresine de bağlıdır. Bu nedenle, PTC
kullanılırken bu değişkenlerin sabit tutulması önemlidir. Yine, eldeki sinir-kas blokajın olası
antagonizmasından kaçınmak amacıyla tetanik uyarının minimum 6 dk aralıklarla
uygulanmasına da dikkat edilmelidir. Eğer el kaslarında antagonizma sağlandığı halde
vücudun geri kalan kısmında zayıflık hala sürüyorsa artık bu el monitorizasyon için
kullanılmamalıdır (33, 39).
ÇİFT PATLAMALI UYARI (DOUBLE BURST STiMÜLATİON DBS)
Kalıcı sinir-kas blokajının taktil değerlendirilmesini sağlamak amacını taşıyan bir sinir
uyarı modudur. Sinir kas kavşağı blokajın derlenmesi sırasında kalıcı bloğun derecesi, TOF
yanıtlarının kaydedilmesi ile değerlendirilebilir. Ancak bir kayıt ekipmanı yoksa kalıcı
blokajın süpheli olduğu durumlarda görsel veya taktil yöntemler yeterli bilgi vermeyebilir. Bu
durumda DBS ile yanıttaki sönmeyi hissetmek daha kolay olacaktır. DBS, 50 Hz.'lik çok kısa
süreli iki tetanik uyarı kümesinin 750 msn ara ile ardarda verilmesinden olusur. Her bir
uyarının süresi 0.2 msn. ve dalga boyu kare şeklindedir. Kas gevşetici uygulanmamış normal
kasta bu uyarı şekli eşit yükseklikte iki kontraksiyona neden olurken, nondepolarizan bir kas
gevşetici ilaç verildiğinde kasda ikinci gruba alınan yanıtta depresyon sonucu sönme görülür.
Sönmenin büyüklüğü TOF uyarısından sonra görülen sönme ile aynıdır. Ancak iki seğirme
arasındaki oran, yanıt yüksekliği fazla olduğundan TOF’a göre daha belirgin ve kesin bir
şekilde izlenebilir. DBS’de alınan yanıtta sönme olmazsa kas gevşetici etkisi büyük miktarda
kalkmıştır. DBS her 20 sn’de bir tekrarlanabilir (30, 33, 34, 39)
30
Sekil 10- DBS kalıbı
5.NONDEPOLARİZAN KAS GEVŞETİCİLER
Etki sürelerine göre üç gruba ayrılırlar;
1- Kısa Etkili: Mivakuryum klorür
2- Orta Etkili: Vekuronyum bromür, atrakuryum besilat, rokuronyum bromür
3- Uzun Etkili: Pankuronyum bromür, alkuronyum bromür, metakurin, tubokürarin, gallamin,
doksakuryum, piperkuronyum (3, 4).
Rokuronyum Bromür (Org 9426, Esmeron®)
Fiziksel özellikleri: Rokuronyum (Esmeron®, Organon–Teknika, Kloostersraat,
Hollanda) orta etkili monokuaternal yapıda aminosteroidal nondepolarizan kas gevşetici
ilaçtır. Etki gücü vekuronyum’un 6–8 de biri kadardır. Rokuronyum vekuronyuma göre 4
farklı özelliğe sahiptir. Bunlar; rokuronyum bir tane 2 betamorfolino grubu, 3 alfa hidroksi
grubu içermesi ve 16 pirrolidino fonksiyonunu 16–NAlil grubuna bağlı olarak göstermesidir.
Rokuronyumun kimyasal formülü 1-(17 beta (asetiloxy)–3a-hidroksil 2 beta-(4-moronil)-5a
andostan–16 beta-yl)-1-(2-propenyl) prolidinum bromid. Moleküler formülü C32H53BrN2O2
dir (2 , 3, 4, 5, 6, 48, 49). Karanlıkta ve 2-8 derecede 3 yıl boyunca saklanır.
Etki mekanizması:Etkisi iskelet kasında nikotinik kolinerjik reseptörlerin kompetitif
antagonizmasıyla oluşur. Sadece kavşak sonrası değil kavşak öncesi nikotinik reseptörleri de
etkiler, etkisi antikolinesteraz ilaçlarla geri çevrilebilir (2, 5, 50, 51, 53, 54, 55).
31
Şekil 11. Rokuronyum Bromür’ün moleküler yapısı (56)
Dağılım: Plazma proteinlerine % 30 oranında bağlanır ve plazma düzeyleri üç
kompartman modeline uyar. Hızlı dağılım zamanı 1-2 dkdır ve yavaş dağılım zamanı 14-18
dakikadır (2, 5, 6, 58).
Biyotransformasyon ve atılım: Rokuronyum karaciğerde metabolize olarak safra ile
ayrıca % 10 kadarı değişmeden idrarla atılır. Eliminasyon klirensi, büyük oranda proteine
bağlanmaya ve karaciğer enzim aktivitesine (intrensek klirens) dayanmaktadır. Karaciğer
fonksiyon bozukluğu etki başlama süresini değiştirmemekte, ancak etki süresini uzatmaktadır.
Böbrek atılımının 24 saatte % 30 olduğu saptanmıştır, etki süresi böbrek yetmezliğinde
önemli derecede etkilenmez (60). Metabolizması sonucu ortaya çıkan metabolitleri “17-
deasetil–rokuronyum” ve “16 N deasetil–rokuronyum” nadiren insanlarda plazmada tespit
edilmiştir, ancak bunlar farmakolojik olarak aktif değillerdir (2, 5, 49, 53, 54, 58).
Doz ve uygulama yolları: Stabil solusyon halinde 50 ve 100 mg’lık ampüller içinde
bulunur. ED 95 dozu 0.3-0.4 mg / kg’dır. Dozu arttırıldığında etki başlangıç süresi hızlanır,
ancak etki süresi doza bağımlı olarak uzar. Çocuklarda 0.6 mg / kg dozda, erişkinlerde 0.6-1
mg / kg dozda 60-90 sn içinde klinik olarak kabul edilebilir entübasyon koşulları sağlar. Bu
özelliği ile süksinilkoline bir alternatif olarak kullanılmaktadır. Tek bolus uygulama yanında
infüzyon (5-12 mcg/ kg/ dk) şeklinde de uygulanabilen rokuronyum’un birikici özelliği yoktur
(3, 5, 53, 56, 58, 61).
Yan etkileri: Klinik kullanım dozlarında kardiyovasküler yan etkileri belirgin değildir,
1.2 mg/kg dozlarda da kardiyovasküler yan etkiler gözlenmemekle birlikte hafif vagolitik
etkisinden dolayı kalp atım hızında artışa neden olduğu bildirilmektedir. Histamin salınımına
neden olan güvenlik marjı çok yüksektir, 1.2 mg / kg dozlarda bile belirgin bir histamin
32
salınımına neden olmaz. Göziçi ve kafaiçi basınç üzerine anlamlı bir etkisi yoktur (2, 3, 5, 45,
53, 58).
Vekuronyum Bromür (Organon NC45, Norcuron®)
Fiziksel özellikleri: Vekuronyum (Norcuron®, Organon-Teknika, Kloosterstraat,
Hollanda ) demetile olmuş monoquaternal aminosteroid yapısında bir pankuronyum türevidir.
Bu küçük yapısal farklılık ilacın fiziksel, kimyasal ve farmakolojik özelliklerini önemli
ölçüde değiştirerek, etki gücünü etkilemeksizin ajanı yan etkiler bakımından avantajlı hale
getirmiştir. Molekül ağırlığı: 638 gr, PH: 4, karanlıkta 24 derecenin altında 3 yıl saklanılabilir.
Ticari formları 10 mg’lık toz şeklinde hazırlanmış olup, kullanımdan hemen önce 5 veya 10
ml koruyucu ilave edilmemiş su ile sulandırılarak kullanılır. Sulandırıldıktan sonra 24 saat
içinde kullanılmalıdır (1, 2, 3, 58, 61).
Biyotransformasyon ve atılım: Metabolizması teorik olarak pankuronyuma benzer,
yani deasetilasyonla hidroksi metabolitlere yıkılır. İnsanlarda karaciğer tarafından hızla alınır
ve küçük miktarda karaciğerde metabolize edilerek 1/3 kadarı değişmeden safra ile ikincil
olarak % 25 kadarı böbreklerden atılır, geri kalanı ise hidroksi metabolitlerine yıkılmaktadır.
Yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda uzun süreli kullanıldığında, muhtemelen ilacın 3-
hidroksi metabolitinin birikimi, ilaç klirensinin değişmesi veya polinöropati gelişmesi
nedeniyle uzamış sinir-kas bloğuna neden olur. Polinöropati gelişimi için risk faktörleri; kadın
cinsiyet, uzun süreli veya yüksek doz kortikosteroid tedavisi veya sepsis ile ilişkili olabilir.
Bu nedenle bu hasta grupları monitörize edilmelidir. Uzun süreli kas gevşetici verilmesi ve
buna bağlı olarak kavşak sonrası Ach reseptörlerine uzun süreli Ach bağlanamaması, bir
kronik denervasyon durumu oluşturabilir. Bu nedenle uzun süreli kullanımdan sonra
nondepolarizan kas gevşeticilere tolerans gelişir (1,2, 5, 50, 53, 54, 61).
Doz ve uygulama yolları: Erişkinlerde ED95 dozu 0.05 mg/kg, entübasyon dozu
0,1–1,2 mg/kg’dır, 0,08–0,1 mg/kg düzeyinde bir dozun iv uygulanması sonrasında 90– 120
sn.içerisinde endotrakeal entübasyon için iyi ile mükemmel koşullar oluşmakta ve bu dozun
uygulanmasını takiben 3–4 dk içerisinde, her türlü cerrahi tipi için uygun jeneralize müsküler
paralizi gelismektedir. 0.04 mg / kg başlangıç dozunu takiben 15–20 dk’da bir 0.01 mg /
kg’lık ilave dozların uygulanması ile intraoperatif kas gevşemesi sağlanır. Alternatif olarak,
1–3 mcg/kg/dk infüzyon dozu ile de iyi kas gevşeme idamesi sağlanabilir. Çocuklar ve
bebeklerde ilave dozlar daha seyrek gerekse de, yaş başlangıç dozunu etkilemez.
Süksinilkolin ve inhalasyon ajanları ile etkisi potansiyalize olur ve etki süresi uzar, yeterli
süre geçtiğinde blok etkisi kalkabilir. (1, 2, 3, 48, 53, 54, 56)
33
Şekil 12- Vekuronyum Bromür’ün moleküler yapısı (3)
Histamin
Otakoidler içinde ilk bulunanı ve üzerinde en fazla araştırma yapılmış olanıdır. İlaç olarak fazla
bir önemi yoktur. Fakat vücutta birçok fizyolojik ve patolojik olaylara katkısı vardır; bu nedenle
bazı ilaçların etki mekanizmasında ve yan tesirlerinin meydana gelmesinde onların dokularda
histaminle etkileşimleri önemli rol oynar.
Şekil 13- Histamin’in moleküler yapısı (62, 63)
Yapısı, Biyosentezi, Dağılımı ve Metabolizması
Histamin kimyaca β-imidazoletilamin'dir.
Biosentezi: Histamin belirli hücrelerde histidin'in histidin dekarboksilaz tarafından
dekarboksilenmesiyle yapılır.
Histamin Reseptörleri
Klasik antihistaminikler tarafından bloke edilen histamin reseptörlerine H1 reseptörler adı
verilmiştir. Diğer reseptörler H2 reseptörler’dir. Her iki reseptör tipide G proteini ile kenetli
heptahelikal reseptörler grubundandır. 1980'lerin başında histamin H3 reseptörlerinin varlığını
telkin eden deneysel kanıtlar bulunmuştur. H1 reseptörlerin aktivasyonu, birçok hücre türünde
34
fosfoinozitid hidrolizini artırır ve bu şekilde oluşan diaçilgliserol ve inozitol trifosfat gibi ikinci
ulaklarla o hücrelerdeki cevabı meydana getirir. Diğer bazı hücrelerde histamin adenilat siklazı
inhibe edip cAMP düzeyini düşürerek veya nitrik oksid aracılığı ile guanilat siklazı aktive ederek
hücre içindeki etkilerini oluşturur. Histamin'in H2 reseptörler aracılığı ile meydana gelen
etkilerinin oluşmasında adenilil siklaz enziminin aktive edilmesi ve buna bağlı olarak hücrede
cAMP düzeyinin artması rol oynar.
Farmakolojik Etkileri (63) :
Histaminin temel etkileri damar düz kaslarını gevşetmesi, damar-dışı yapıların düz kaslarını
büzmesi ve tükrük, gözyaşı, bronş mukozası ve barsak mukozası bezleri ile pankreasın dış salgısı
histamin tarafından arttırmasıdır..
Kardiyovasküler sistem: İnsanda histamin vazodilatasyon sonucu arteriyel kan basıncını
düşürür. Vazodilatör etkiden hem H1 ve hem de H2 reseptörler sorumludur. Ancak, aşırı dozlar
hariç, vazodilatasyonda H1 reseptörlerinin katkısı H2' lerinkinden çok daha fazladır. Bu nedenle
H1-blokörü ilaçlar, H2-blokörlerine göre vazodilatasyonu ve ona bağlı hipotansiyonu çok daha
güçlü bir şekilde bloke ederler.
Histaminin H1 reseptörler aracılığı ile yaptığı vazodilatasyonda, damar endotelinden nitrik
oksid (NO) ve prostasiklin (PGİ2) salıverilmesinin katkısı vardır. Histamin'in damarla ilgili
önemli diğer etkisi, kapiller geçirgenliği artırmasıdır. Bunun sonucu plazma sıvısı ve proteinleri
ekstrasellüler aralığa kaçar ve ödem oluşur. Cilt içine ufak dozda histamin enjekte edilmesi,
Lewis'in üçlü cevabı denilen bir reaksiyonun oluşmasına neden olur. Bu reaksiyonda histamin
tarafından damarların genişletilmesi, kapiller geçirgenliğin artırılması ve afferent sinir uçlarının
uyarılması rol oynar. Enjeksiyon yerinde önce bir kızarıklık ve daha sonra ürtiker (ödem papülü)
oluşur. Üçüncü öğe ise, papül çevresinde oluşan, nisbeten geniş bir alana yayılan ve dış sınırı
düzensiz olan hale şeklindeki kızarıklıktır. Bu kızarıklık, akson refleksi sonucu cilt damarlarının
genişlemesine bağlıdır. Bu vazodilatör maddenin P maddesi ve benzeri kininler olduğu
sanılmaktadır. Deneğe önceden histamin H1-blokörü ilaç verilirse Lewis'in üçlü cevabı artık
ortaya çıkmaz veya hafif olur.
Histamin mutad dozda injeksiyon suretiyle verildiğinde, kalp üzerindeki direkt etkileri
belirgin değildir. İnsanda kan basıncındaki düşmenin uyandırdığı baroreseptör refleksi taşikardiye
neden olur. Hafif anafilaktik reaksiyonlarda taşikardi histamin salıverilmesinin tek belirtisi
olabilir.
Trakeobronşiyal düz kaslar: Histamin, insan, at, kobay ve diğer bazı memelilerin
trakeobronşiyal düz kaslarını büzer; hava yollarının rezistansını artırır ve yeterli dozda verilmişse
35
bronkospazm yapar. H1 reseptörlerin aktivasyonu düz kasın kasılmasına (bronkokonstriksiyona),
H2 reseptörleri aktivasyonu ise düz kasın gevşemesine (bronkodilatasyona) neden olur. Histamin
H2 reseptörleri aracılığı ile trakeobronşiyal mukozanın mukus salgısını artırır. Normal bir insanda
mutad dozda enjekte edilen histamin belirgin derecede bir bronkospazm yapar; fakat bronşiyal
astmalı hastalarda nefes darlığına neden olacak kadar fazla bronkospazm yapar.
Diğer düz kaslı organlara etkisi: Histamin barsak düz kasını büzer, barsakların tonus ve
motilitesini artırır. Bu etkiler Hl reseptörleri aracılığı ile oluşur. Sıçan uterusu histamin tarafından
H2 reseptörler aracılığı ile gevşetilir. İnsanda uterus üzerinde büzücü etkisi vardır, fakat belirgin
değildir.
Dış salgı bezleri üzerine etkisi: İnsanda mide mukozasının asid salgılayan pariyetal hücreleri
histamine en fazla duyarlı olan hücrelerdir. Kan basıncını etkilemeyecek kadar ufak dozda enjekte
edildiğinde bile, histamin bu hücrelerin H2 reseptörlerini aktive ederek midenin asid ve pepsin
salgısını artırır. Tükrük, gözyaşı, bronş mukozası ve barsak mukozası bezleri ile pankreasın dış
salgısı histamin tarafından artırılır. Bu bezlerin histamine duyarlılığı, midenin asid salgılayan
bezlerininkine göre düşüktür.
Diğer etkileri: Cilt içine enjeksiyonu yanma ve kaşınma duygusuna, cilt altına enjeksiyonu
ağrıya neden olur.(63, 64)
36
GEREÇ VE YÖNTEM
Hastanemizde Aralık 2008 - Temmuz 2009 tarihleri arasında Hsatane Etik Kurulu
onayı alındıktan ve hastalara aydınlatılmış onam formu okunarak imzalatıldıktan sonra, 70
yaş altı ASA 2-3 grubunda göğüs cerrahisi nedeniyle elektif TAV uygalanacak 50 olgu
randomize ve prospektif olarak çalışmamıza alındı. Hastalar basit rastgelleme yöntemi ile 2
gruba ayrıldı.
Vekuronyum uygulanacak olgular: Grup I
Rokuronyum uygulanacak olgular: Grup II olarak adlandırıldı.
Herhangi bir nedenle sinir-kas kavşak iletimini etkileyecek ilaç kullanan, astım ve
allerji öyküsü, anormal serum elektrolit değerleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon bozukluğu ,
kardiyak hastalığı olan, ideal vücut ağırlığı % 20’ nin altı ve üstü olan olgular çalışma dışı
bırakıldı. Ayrıca orotrakeal entübasyonu tek seferde ve 30 sn’nin altında gerçekleştirelemeyen
ya da entübasyona bağlı komplikasyon gözlenen hastalar çalışmaya dahil edilmedi.
Anestezi Protokolü:
Hastalar operasyondan bir gün önce ziyaret edilerek, operasyon öncesi anestezi
değerlendirmeleri yapıldı. Tüm hastaların 8 saat açlık sonrasında rutin premedikasyonu 0.1
mg / kg midozolam ve atropin 0,01 mg / kg IM yapıldı.
Olgular operasyon odasına alındıktan sonra yaş, boy, ağırlık gibi demografik verileri
kaydedildi. Anestezi indüksiyonuna başlamadan önce EKG elektrodları takılarak D2, V5
derivasyonlarının ve pulse oksimetri takibi için monitöre bağlandı. (Lohmeier M211). Sol
sefalik veya antekubital ven 16 veya 18 G kateter ( B Braun Melsunger Germany, vazofix
branül ) ile kanüle edildi. Sağ/sol brakial ya da radial arter 20 G kateter ile kanüle edilerek
arter monitörizasyonu sağlandı. Sistolik arter basıncı ( SAB ), diyastolik arter basıncı (DAB),
ortalama arter basıncı (OAB) , kalp atım hızı (KAH) ve oksijen satürasyonu ( SaO2) bazal
değer (T0) olarak kaydedildi. Kan gazı örneği alındı. Sinir-kas ileti monitörizasyonu için
akseleromiyografik dörtlü uyarı cihazı ile (TOF-Watch® SX, Organon-Teknika) sol el
başparmağına uyarı verilerek. addüktör pollicis kasının seğirme yanıtı değerlendirildi. Bütün
hastalarda iki yüzey elektrodu yerleştirilerek ulnar sinire 10 sn arayla 40-mA TOF uyarısı (2
saniye süreyle 2 Hz frekansta 0,2 ms’lik 4 uyarı) verildi. Addüktör pollicis kasının TOF
uyarısına yanıtı TOF oranı (4. yanıt (T4) /1. yanıt (T1)) olarak ölçüldü. Sinir-kas kavşak
monitörizasyonu öncesi elektrotların yapıştırılacağı bölge kıllardan temizlendi. Ön kolda
ulnar sinir trasesi üzerine M. fleksör carpi ulnaris’in radial kenarının bilek kıvrımını kestiği
noktanın 2–3 cm proksimaline negatif elektrod distalde kalacak şekilde iki yüzeyel elektrot 3–
37
5 cm arayla yerleştirildi. TOF probu başparmağın distaline tespit edildikten sonra diğer
parmaklar flaster ile masaya sabitlendi (Şekil 2). Diğer TOF (TOF-Watch® SX, Organon-
Teknika) probu periferik ısıyı ölçmek için aynı elin tenar kısmına tespit edildi.
Monitorizasyon süresince cilt ısısı 33 ۫C’nin üzerinde tutuldu ve kol tespit edilerek hareketsiz
kalması sağlandı.
Anestezi indüksiyonunda; her iki grupta da propofol (Propofol %1®, Fresenius Kabi
İlaç Sanayi, Avusturya) 2 mg / kg, fentanil (Fentanyl Citrate®, Abbote, ABD) 1 mcg / kg,
kullanıldı. İndüksiyon sonrası, bilinç kaybolmasını takiben, kas gevşetici verilmeden önce M.
Addüktör pollisis kasının 0.1 Hz frekansta tekli uyarıya kontrol yanıt yüksekliği kalibre
edildi. Kirpik refleksinin kalktığı gözlendikten sonra kas gevşetici olarak, Grup I olgulara
vekuronyum bromür 0.1 mg / kg verildi. Grup II olgulara ise rokuronyum bromür 0,6 mg / kg
verildi Dörtlü uyarıya yanıt alınmadığında endotrakeal entübasyon yapıldı. Entübasyon
kalitesi açısından Goldberg Skalası kullanıldı (Ekler 1) Kas gevşetici verilmesinden
entübasyona kadar olan süre entübasyon süresi olarak kaydedildi.
Entübasyon sonrası respiratör ayarları (Drager-Primus) IPPV (Aralıklı Pozitif Basınçlı
Ventilasyon ) modunda, Fi O2 = %100 TV=10 ml/kg, solunum sayısı=12 / dk , Ti / Te = 1:2,
PEEP= 0 mBar olarak düzenlendi. Anestezi idamesi tüm gruplarda %100 (4lt / dk) O2 ve
%1–2 sevofluran (sevorane abbote ) ile sağlandı. İdame kas gevşetici zamanı (TOF-Watch®
SX, Organon-Teknika) cihazı ile belirlendi. İdame kas gevşetici dozu Grup I olgulara
0,01mg/kg vekuronyum bromür ,Grup II olgulara 0,15 mg / kg rokuroyum bromür şeklinde
kullanıldı.
Aşağıda belirtilen dönemlerde bazal değer ölçümleri tekrarlandı;
T1 : İndüksiyondan 1 dk sonra
T2 : İndüksiyondan 3 dk sonra
T3 : TAV esnasında
T4 : Ekstübasyon öncesi
Aynı zamanda bu dönemlerde oluşabilecek cilt reaksiyonları (eritem ve döküntü vb)
gözlemlendi. Mekanik ventilatör parametreleri olarak; Tepe inspiratuar basınç(PİP), Plato
basınç, Tidal volüm (VT), solunum sayısı (SS), dakika volüm (MV), kapnografik ölçüm End-
tidal karbondioksit (ETCO2) ve gaz akımı (L / dk) kaydedildi.
38
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS
(Number Cruncher Statistical System) 2007 & PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA)
programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların
(Ortalama, Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında parametrelerin iki
grup arası karşılaştırmalarında Student t test, kullanıldı. Parametrelerin grup içi
karşılaştırmalarında paired sample t testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise
Ki-Kare testi ve Fisher’s Exact Ki-Kare testi kullanıldı. Parametreler arasındaki ilişkilerin
incelenmesinde pearson korelasyon analizi kullanıldı. Anlamlılık p<0.05 düzeyinde
değerlendirildi.
39
BULGULAR
Çalışma Aralık 2008 – Haziran 2009 tarihleri arasında yaşları 15 ile 70 arasında değişmekte
olan, 16’sı (% 32) kadın ve 34’ü (% 68) erkek olmak üzere toplam 50 olgu üzerinde
yapılmıştır. Olguların ortalama yaşları 47.50±17.58’dir. Olguların vücut yüzey alanları 1.43
ile 2.10 arasında değişmekte olup, ortalaması 1.80±0.15’dir. Vekuronyum uygulanan olgular
“Grup I”, rokuronyum uygulan olgular “Grup II” olarak adlandırılmıştır.
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
Yaş 50,15±15,64 44,62±19,39 0,276
Vücut yüzey alanı 1,79±0,14 1,82±0,16 0,472
Cinsiyet n (%) n (%) ++p
Kadın 9 (%34,6) 7 (%29,2) 0,767
Erkek 17 (%65,4) 17 (%70,8)
+Student t test kullanıldı ++Ki-kare test kullanıldı
Tablo 1: Gruplara göre demografik özelliklerin değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Gruplara göre olguların vücut yüzey alanı ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Gruplara göre olguların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
40
Sistolik Arter
Basıncı
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
T0 139,04±30,22 146,12±28,52 0,399
T1 128,23±24,05 120,33±24,12 0,252
T2 112,96±30,53 122,87±20,97 0,191
T3 118,23±15,63 121,67±17,97 0,473
T4 138,34±29,25 140,50±18,89 0,761
TO-T1 ++p 0,060 0,002**
TO-T2 ++p 0,001** 0,001**
TO-T3 ++p 0,002** 0,001**
TO-T4 ++p 0,894 0,352
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test ** p<0.01
Tablo 2: Gruplara göre sistolik arter basıncı değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların T0, T1, T2, T3 ve T4 zamanlarındaki sistolik arter basıncı
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki sistolik arter basıncı düzeyine göre T1 zamanında görülen
düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken (p>0.05); T2 ve T3 zamanlarında görülen
düşüşler ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01). T0 zamanındaki sistolik arter basıncı
düzeyine göre T4 zamanında anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Grup II’de; T0 zamanındaki sistolik arter basıncı düzeyine göre T1, T2 ve T3
zamanlarında görülen düşüşler ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01). T0 zamanındaki
sistolik arter basıncı düzeyine göre T4 zamanında anlamlı bir değişim görülmemiştir
(p>0.05).
42
Diyastolik Arter
Basıncı
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
T0 72,42±14,85 78,79±15,12 0,140
T1 70,73±14,54 67,71±15,39 0,479
T2 64,54±19,09 69,41±15,78 0,332
T3 69,00±10,76 69,96±12,44 0,772
T4 75,69±15,36 79,83±15,88 0,354
TO-T1 ++p 0,609 0,007**
TO-T2 ++p 0,022* 0,009**
TO-T3 ++p 0,318 0,008**
TO-T4 ++p 0,320 0,745
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 3: Gruplara göre diyastolik arter basıncı değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların T0, T1, T2, T3 ve T4 zamanlarındaki diyastolik arter basıncı
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki diyastolik arter basıncı düzeyine göre T2 zamanında
görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunurken (p>0.05); T1, T3 ve T4 zamanlarında
anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Grup II’de; T0 zamanındaki diyastolik arter basıncı düzeyine göre T1, T2 ve T3
zamanlarında görülen düşüşler ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01). T0 zamanındaki
diyastolik arter basıncı düzeyine göre T4 zamanında anlamlı bir değişim görülmemiştir
(p>0.05).
44
Ortalama Arter
Basıncı
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
T0 97,34±18,87 103,00±17,34 0,277
T1 90,23±17,60 85,75±21,03 0,417
T2 82,42±23,88 85,46±15,95 0,603
T3 88,00±11,72 87,96±14,56 0,991
T4 95,38±21,69 101,87±16,79 0,245
TO-T1 ++p 0,060 0,003**
TO-T2 ++p 0,001** 0,001**
TO-T3 ++p 0,045* 0,002**
TO-T4 ++p 0,640 0,774
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 4: Gruplara göre ortalama arter basıncı değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların T0, T1, T2, T3 ve T4 zamanlarındaki ortalama arter basıncı
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki ortalama arter basıncı düzeyine göre T1 zamanında
görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken (p>0.05); T2 ve T3 zamanlarında
görülen düşüşler anlamlı bulunmuştur (p<0.01, p<0.05). T0 zamanındaki ortalama arter
basıncı düzeyine göre T4 zamanında anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Grup II’de; T0 zamanındaki ortalama arter basıncı düzeyine göre T1, T2 ve T3
zamanlarında görülen düşüşler ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01). T0 zamanındaki
ortalama arter basıncı düzeyine göre T4 zamanında anlamlı bir değişim görülmemiştir
(p>0.05).
46
Kalp Atım Hızı Grup I Grup II
+p Ort±SS Ort±SS
T0 86,73±16,21 85,41±14,33 0,764
T1 86,27±18,94 87,00±15,23 0,882
T2 83,27±20,62 92,46±14,53 0,074
T3 78,84±11,99 89,75±14,16 0,005**
T4 96,31±13,45 93,96±18,67 0,610
TO-T1 ++p 0,849 0,691
TO-T2 ++p 0,220 0,045*
TO-T3 ++p 0,012* 0,323
TO-T4 ++p 0,035* 0,004**
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 5: Gruplara göre kalp atım hızı değerlendirilmesi
Grup II’nin T3 zamanındaki kalp atım hızı ortalaması Grup I’den istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı yüksek bulunurken (p<0.01); gruplara göre olguların T0, T1, T2 ve T4
zamanlarındaki kalp atım hızı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki kalp atım hızı düzeyine göre T1 ve T2 zamanlarında
istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmezken (p>0.05); T3 zamanında görülen düşüş ve
T4 zamanında görülen artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Grup II’de; T0 zamanındaki kalp atım hızı düzeyine göre T1 zamanında istatistiksel
olarak anlamlı bir değişim görülmezken (p>0.05); T2 zamanında görülen artış anlamlı
bulunmuştur (p<0.05). T0 zamanındaki kalp atım hızı düzeyine göre T3 zamanında
istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmezken (p>0.05); T4 zamanında görülen artış
ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01).
48
Eritem Grup I Grup II
P n (%) n (%)
Var 2 (%7,7) 3 (%12,5) 0,661
Yok 24 (%92,3) 21 (%87,5)
Fisher’s Exact ki-kare test kullanıldı
Tablo 6: Gruplara göre eritem değerlendirilmesi
Gruplarda eritem görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
Goldberg skalası Grup I Grup II
P n (%) n (%)
Orta 2 (%7,7) 0 (%0)
0,021* İyi 9 (%34,6) 2 (%8,3)
Çok iyi 15 (%57,7) 22 (%91,7)
Ki-kare test kullanıldı * p<0.05
Tablo 7: Gruplara göre Goldberg skalası değerlendirilmesi
Gruplara göre Goldberg skalası değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Grup II’de çok iyi denilme oranı, Grup I’den anlamlı
şekilde yüksektir.
Şekil 18: Gruplara göre Goldberg entübasyon skalası grafiği
49
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
Tepe
İnspiratuar
Basınç
T2 18,61±6,73 17,17±4,44 0,378
T3 21,69±4,49 21,12±5,57 0,693
T2-T3 ++p 0,016* 0,005**
Plato Basınç
T2 16,04±5,35 15,33±4,24 0,610
T3 19,34±4,22 18,96±4,80 0,763
T2-T3 ++p 0,003** 0,001**
ETCO2
T2 29,07±3,76 28,17±3,84 0,402
T3 31,11±4,02 29,21±3,96 0,098
T2-T3 ++p 0,024* 0,213
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 8: Gruplara göre tepe inspiratuar basınç, plato basınç ve ETCO2 değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların T2 ve T3 zamanlarındaki tepe inspiratuar basınç düzeyleri
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T2 zamanındaki tepe inspiratuar basıncına göre T3 zamanında görülen
artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Grup II’de; T2’ye göre T3 zamanında
görülen artış istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01).
51
Gruplara göre olguların T2 ve T3 zamanlarındaki plato basınç düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T2 zamanındaki plato basıncına göre T3 zamanında görülen artış
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Grup II’de; T2’ye göre T3
zamanında görülen artış istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01).
Şekil 20: Gruplara göre plato basınç dağılım grafiği
52
Gruplara göre olguların T2 ve T3 zamanlarındaki ETCO2 düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T2 zamanındaki ETCO2 düzeyine göre T3 zamanında görülen artış
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Grup II’de; T2’ye göre T3 zamanında
istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Şekil 21: Gruplara göre ETCO2 dağılım grafiği
53
PaO2
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
T0 88,19±11,11 86,92±11,31 0,689
T2 394,69±105,24 419,50±78,99 0,354
T3 189,57±91,15 260,04±118,76 0,023*
TO-T2 ++p 0,001** 0,001**
TO-T3 ++p 0,001** 0,001**
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 9: Gruplara göre PaO2 değerlendirilmesi
Grup II’nin T3 zamanındaki PaO2 ortalaması Grup I’den istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde yüksek bulunurken (p<0.05); gruplara göre olguların T0 ve T2 zamanlarındaki PO2
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki PaO2 düzeyine göre T2 ve T3 zamanlarında görülen
artışlar istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01).
Grup II’de; T0 zamanındaki PaO2 düzeyine göre T2 ve T3 zamanlarında görülen
artışlar istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0.01).
Şekil 22: Gruplara göre PaO2 dağılım grafiği
54
PaCO2
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
T0 35,69±7,06 38,12±4,63 0,160
T2 35,73±4,84 35,71±5,49 0,988
T3 38,57±4,89 37,21±5,83 0,372
TO-T2 ++p 0,977 0,055
TO-T3 ++p 0,065 0,368
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test
Tablo 10: Gruplara göre PaCO2 değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların T0, T2 ve T3 zamanlarındaki PaCO2 düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki PaCO2 düzeyine göre T2 ve T3 zamanlarında istatistiksel
olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki PaCO2 düzeyine göre T2 ve T3 zamanlarında istatistiksel
olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Şekil 23: Gruplara göre PaCO2 dağılım grafiği
55
SaO2
Grup I Grup II +p
Ort±SS Ort±SS
T0 97,73±2,93 98,12±2,09 0,590
T1 99,46±0,76 99,91±0,28 0,088
T2 99,11±1,65 99,87±0,45 0,062
T3 98,77±1,60 99,17±1,68 0,398
TO-T1 ++p 0,002** 0,001**
TO-T2 ++p 0,025* 0,001**
TO-T3 ++p 0,076 0,093
+Student t test kullanıldı ++ Paired sample t test * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 11: Gruplara göre SaO2 değerlendirilmesi
Gruplara göre olguların T0, T1, T2 ve T3 zamanlarındaki SaO2 düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki SaO2 düzeyine göre T1 ve T2 zamanlarında görülen
artışlar istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.01; p<0.05); T0’a göre T3 zamanından
istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
Grup I’de; T0 zamanındaki SaO2 düzeyine göre T1 ve T2 zamanlarında görülen
artışlar istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.01); T0’a göre T3 zamanından istatistiksel olarak
anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05).
57
Grup I Grup II P
Ort±SS Ort±SS
Entübasyon zamanı
(sn) 211,00±28,87 121,25±34,10 0,001**
Ek doz kas gevşetici
zamanı (dk) 37,20±4,73 28,57±5,79 0,001**
Student t test kullanıldı ** p<0.01
Tablo 12: Gruplara göre entübasyon zamanı ve ek doz kas gevşetici zamanı değerlendirilmesi
Grup I’in entübasyon zamanı, Grup II’den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
uzundur (p<0.01).
Grup I’in ek doz kas gevşetici zamanı, Grup II’den istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı uzundur (p<0.01).
Şekil 25: Gruplara göre entübasyon zamanı ve ek doz kas gevşetici zamanı
dağılım grafiği
0
50
100
150
200
250
Entübasyon zamanı (sn) Ek doz kas gevşetici zamanı (dk)
Grup I Grup II
58
ETCO2-PaCO2
R p
Grup I T2 0,469 0,016*
T3 0,316 0,116
Grup II T2 0,274 0,195
T3 0,588 0,002**
Pearson korelasyon analizi kullanıldı * p<0.05 ** p<0.01
Tablo 13: Gruplarda T2 ve T3 zamanlarındaki ETCO2 ve PaCO2 değerlendirilmesi
Grup I’de, T2 zamanındaki ETCO2 ile PaCO2 düzeyleri arasında pozitif yönde, %46.9
düzeyinde ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0.05). T3 zamanındaki
ETCO2 ile PaCO2 düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır
(p>0.05).
Şekil 26: Grup I’de T2 zamanında ETCO2 ve PaCO2 korelasyon grafiği
59
Grup II’de, T2 zamanındaki ETCO2 ile PaCO2 düzeyleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır (p>0.05). T3 zamanındaki ETCO2 ile PaCO2 düzeyleri
arasında pozitif yönde, %58,8 düzeyinde ve istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir ilişki
bulunmaktadır (p<0.01).
Şekil 27: Grup II’de T3 zamanında ETCO2 ve PaCO2 korelasyon grafiği
60
TARTIŞMA
Göğüs cerrahisinde akciğere yönelik operasyonlar esnasında görüş alanını genişletmek
ve cerrahi yaklaşımı kolaylaştırmak ve süreyi kısaltmak amacıyla TAV sıklıkla uygulanan bir
anestezik yöntemdir (5). Ayrıca bu uygulama ile akciğerler izole edilebilmekte ve
korunmaktadır. TAV uygulamalarında akciğerlerin şişirilmesi ve söndürülmesinin kas
gevşetici etkinliğini değiştirdiği yapılan çalışmalarda gösterilmiştir (9). Bu özellik göğüs
cerrahisi anestezisinde sinir-kas kavşağı etkinliğinin değerlendirilmesi için TOF cihazının
kullanılmasını gerekli kılmıştır (8).
Anestezi pratiğinde etki başlama süresi kısa ve daha iyi entübasyon koşulları sağlayan
ve yan etkileri olmayan kas gevşetici arayışı hala devam etmektedir.
Entübasyon süreleri, entübasyon kalitesi ve ek doz kas gevşetici zamanları ile ilgili
yapılan çalışmalar incelendiğinde;
Nova-Ocampo ve arkadaşları (56) rokuronyum ve vekuronyum arasında etki başlama
zamanıyla ilgili yaptıkları 21 meta-analiz sonucunda rokuronyumun etki başlama zamanının
vekuronyumdan yaklaşık 20 – 70 sn daha hızlı olduğunu bulmuşlardır.
Bizim çalışmamızda aynı klinik dozlarda rokuronyumun etki başlama süresi
vekuronyumdan yaklaşık 90 sn daha hızlı bulunmuştur.
Türkmen ve arkadaşları (51) dengeli anestezide mivakuryum, rokuronyum ve
süksinilkolin ile entübasyon koşulları ve klinik etki süreleri açısından karşılaştırılmalı olarak
yaptıkları çalışmalarında; rokuronyum için entübasyon süresini 66 sn olarak belirlemişlerdir.
Entübasyon koşullarnı19 hasta için mükemmel, 1 hasta için iyi olarak değerlendirmişlerdir.
Çalışmalara göre bizim entübasyon süreleri rokuronyum ve vekuronyum gruplarında
daha uzun (Rokuronyum için 121 sn, Vekuronyum için 211 sn) bulunmuştur, ancak
rokuronyumun entübasyon süresi istatistiksel olarak vekuronyuma göre anlamlı derecede
daha kısa (90 sn daha kısa p<0.05) olarak saptanmıştır. Entübasyon süresini kas gevşeticinin
priming olarak verilmesi kısaltmaktadır (64, 65) . Entübasyona başlama zamanı olarak bir çok
çalışmalarda ve kaynaklarda TOF oranının % 10-20 gibi değerlere düşmesi yeterli
görülmüştür (8) .Bizim çalışmamızda entübasyon süreleri heriki grup kas gevşetici verilen
hasta grubunda da çalışmalara göre daha uzun kaydedilmiştir. Çalışmamızda toraks
ameliyatlarının çift lümenli entübasyon gibi özel bir girişim gerektirmesinden dolayı hastanın
tam olarak gevşemesi beklenmiştir. Bu amaçla TOF oranı 0 olana kadar beklenerek çift
lümenli tüpün tek seferde başarıyla yerleştirilmesi ve hastalarda bronkospazm olasılığı en aza
61
indirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca hastalarda kas gevşetici ilaçların priming uygulaması
yapılmamıştır. Bu nedenlerden dolayı entübasyon değerlerimiz bir kısım çalışmalara göre
daha uzun saptanmıştır.
Smith ve arkadaşları (66) elektif koroner arter cerrahisi geçirmekte olan hastalarda
fentanil indüksiyonu esnasında rokuronyumla entübasyon süresini vekuronyuma göre
yaklaşık 84 saniye daha hızlı ve entübasyon koşullarını çok daha iyi olarak bulmuşlardır. Bu
çalışmada sonuç olarak narkotik temelli indüksiyon esnasında rokuronyumun vekuronyuma
göre daha düşük vazopresör gereksinimi gerektirdiğini ve daha hızlı etkinin başladığını ve
daha iyi entübasyon koşulları sağladığını göstermişlerdir.
Çalışmamızda entübasyon koşulları Goldberg skalası kullanılarak değerlendirilmiştir.
Buna göre bizim çalışmamızda rokuronyumun vekuronyuma göre entübasyon koşullarının
çok iyi denilme oranını anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Elbraide S. ve arkadaşlarının (67) genel cerrahi operasyonu geçiren 60 olguda
atrakuryum ile rokuronyumun kas gevşetici etkinliğinin karşılaştırıldığı çalışmada
rokuronyum grubunda etki süresi yaklaşık 34 dk bulunmuştur.
Saitoh ve arkadaşlarının (68) genel cerrahi operasyonu geçirecek hiperkolesterolemisi
olan ve olmayan toplam 40 hastada vekuronyum ile yaptıkları bir çalışmada vekuronyum için
klinik etki süresini her grup iki için de yaklaşık 34 dk ve TOF ölçümlerinde geri dönüşün
15.dk başladığı ve % 25 den % 75 e ulaşma süresini 10 dk’nın altında tespit etmişlerdir.
Ancak adduktor pollicis kasının sıcaklığının da sinir-kas monitörizasyonda ölçüm
sonuçlarını etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır. Heier T ve arkadaşlarının bir
çalışmasında (69) vücut ısısının vekuronyum infüzyonu sırasında 34.3 dereceye düşmesi ile
bloğun % 20 arttığı saptanmıştır. Ayrıca bu çalışmada bir kolun sıcaklığı 27 derece ve altına
düştüğünde vekuronyumun etki başlama süresi ve etki süresi normotermik tarafa göre % 30-
60 uzamış bulunmuştur. Bizim çalışmamızda vücut ısısı 33 derecenin üzerinde tutulmaya
özen gösterilmiştir. Ameliyathane ısısı 28 derecede korunmuş, ameliyat masası ısıtıcı
battaniye aracılığı ile hastanın hipotermik olması önlenmiş ve hastaya verilen sıvıların oda
ısısında olmasına dikkat edilmiştir.
Nondepolarizan kas gevşeticilerinin histamin salınımına neden olarak KAH’ını
arttırmaları, SDD’ini düşürerek hipotansiyona yol açmaları bunların yanı sıra deri
döküntülerinden bronkospazm gibi değişen klinik tablolara neden olmaları önemlidir (2, 3, 5,
45, 53, 58). Son yıllarda kullanıma giren pek çok nondepolarizan kas gevşetici ilaçlar
62
histamin salınımına neden olurken orta etkili aminosteroid grubu ilaçlardan vekuronyum ve
rokuronyumun minimal histamin salınımı ve buna bağlı hemodinamik değişikliğe neden
olduğu bildirilmektedir (45, 53, 58). Vekuronyumun KAH’ında azalmaya, rokuronyum ise
minimal vagolitik etki ile KAH’ında artmaya yol açtığı bilinmektedir (6). Çalışmamızda
rokuronyumun ile indüksiyonun 3. dk’sında KAH’ının anlamlı derecede düştüğü,
vekuronyum ile anlamlı artığı tespit edilmiştir.
Ekemen ve arkadaşları (7) 39 olguda rokuronyum ile mivakuryum kombinasyonunu
etki başlama süresi ve plazma histamin düzeyine etkilerini karşılaştırmışlardır. Kas gevşetici
ilaç uygulama sonrası histamin salınımı 1. ve 3. dakikalarda meydana gelmektedir. Bu
çalışmada, histamin düzeyleri 1. ve 3. dakika plazma örneklerinde anlamlı derecede yüksek
olarak tespit edilmiştir.
Elbraide S. ve arkadaşları (67) genel cerrahi operasyonu geçirecek 60 olguda
atrakuryum ile rokuronyumun kas gevşetici etkinliği ve histamin salınımı ile ilgili
çalışmasında rokuronyum grubunda histamin konsantrasyonlarında belirgin bir değişiklik
tespit etmemişlerdir.
Naguib ve arkadaşları (35) kas gevşeticilere bağlı histamin düzeyi, arteriyel kan
basıncı ve KAH’ki değişikliklerini araştırdıkları çalışmalarında mivakuryum, atrakuryum ve
tubokürarin ile plazma düzeylerinde önemli artışlarla birlikte fasiyal eritem ve belirgin
hipotansiyon ile birlikte KAH artış olduğunu göstermişlerdir. Fakat vekuronyum ve
rokuronyumun kullanılmasında ise plazma histamin konsantrasyonlarında ve hemodinamik
parametrelerde anlamlı değişiklik olmadığını bildirmişlerdir.
Bizim çalışmamızda her iki aminosteroid yapıdaki kas gevşetici uygulamasında
indüksiyon sonrası 1. ve 3. dk ölçümlerinde histamin salınımına bağlı yaygın eritem ve
hipotansiyon tespit edilmemiştir.
Kas gevşetici ilaçların hemodinamik parametrelere olan etkileriyle ilgili çalışmalar ve
bizim bulgularımız;
Gören ve arkadaşlarının (70) koroner arter cerrahisi anestezisinde rokuronyum ve
pankuronyumun hemodinamik etkilerinin karşılaştırılması çalışmasında ;elektif cerrahisi
planlanan 50 olguda indüksiyon sonrası her iki grupta da KAH artış ,OAB rokuronyum
grubunda olmak üzere her iki gruptada kardiyak indeks (KI), Atım hacmi , sol ve sağ
ventrikül iş yükü indekslerinde (LVSWI ve RVSWI ) istatistiksel olarak anlamlı azalma tespit
etmişlerdir. Bu çalışma sonucunda koroner arter cerrahisinde fentanille birlikte verilen
63
rokuronyumun minimal hemodinamik değişikliklere yol açtığı ve pankuronyumla benzer
etkilere sahip olduğu kanısına varılmıştır.
Virmani S arkadaşları (71) kalp cerrahisi geçiren hastalarda kas gevşeticilerinin KAH,
arteriyel basınç, entübasyon şartları ve nöromusküler bloğun başlama zamanına olan etkilerini
araştırdıkları 66 hastayı rastgelleme yöntemiyle rokuronyum, pankuronyum, vekuronyum
olmak üzere üç gruba ayırmışlardır. Kas gevşetici başlama sürelerini sırasıyla R grubunda
yaklaşık 132 sn, P grubunda yaklaşık 182 sn, V grubunda ise 144 sn olarak rokuronyumda en
hızlı olarak bulmuşlardır. Pankuronyumun KAH’da anlamlı artışa, Rokuronyum ve
Vekuronyumun ise SAB, DAB, OAB ve KAH da azalışa neden olduğunu tespit etmişlerdir.
Bizim çalışmamızda da yukarıdaki çalışmaya benzer şekilde indüksiyonun 1. ve 3. dk
larında her iki grup için, SAB, DAB, OAB gibi hemodinamik parametrelerde her bir
parametrenin grup içi karşılaştırmalarında, istatistiksel olarak anlamlı güvenli aralıklarda
düşüşler (klinik olarak anlamsız) tespit edilmiştir. Bu nedenle bu parametrelerde görülen
düşüşlerin anestezi indüksiyon ve idamesinde kullandığımız ilaçlara bağlı olabileceği düşünülmüş
ve klinik olarak bir önemi olmadığı sonucuna varılmıştır.
Kas gevşeticilerin akciğer mekaniği üzerine etkileri ve TAV ‘da kas gevşetici ilaçların
etkinliği karşılaştırılması ile ilgili çalışmalar ve bizim bulgularımız;
Saitoh ve arkadaşları (9) başka bir çalışmada, TAV uygulanmış hastalarda
vekuronyum ile başlatılmış sinir-kas blokajını izlenmişlerdir. TAV sırasında ventile edilen
akciğerin şişirilmesi pulmoner vagal afferent sinirin deşarjına yol açarak özellikle interkostal
kaslarda ve diyafragmada iskelet kas aktivitesi artışına yol açtığını göstermişlerdir. Buna bağlı
olarak TOF ile ölçülen T4 / T1dönüşü her iki akciğeri ventile edilen grupta 42 dk / 25 dk,
TAV grubunda 40 dk / 21 dk olarak anlamlı derecede kısalmış bulunmuştur.
Bu konuyla ilgili deneysel çalışmalarda yapılmıştır. Bodier ve arkadaşlarının (17)
akciğer şişirilmesi ve söndürülmesinin mekanik ventilasyon esnasında tavşanda frenik sinirde
ve interkostal kaslarda tonik deşarj oluşumuna neden olduğunu tespit etmişlerdir.
Homma ve arkadaşları da (19) spontan nefes alma esnasında tavşanda akciğer
söndürülmesinin vagal afferent uyarıları arttırdığını göstermişlerdir.
Diğer deneysel çalışmalarda da bu konuyla ilgili aynı sonuçlara varılmıştır. Bunlar;
mekanik ventilasyon sırasında vagal sinirdeki deşarj, köpekteki levator veli palatini kaslarının
(24), kedideki abdominal kasların (20), üst hava yollarındaki kasların (hipoglossal ve
milohiyoid) aktivitesinde artışa yol açtığı gözlemlenmiştir (28).
64
Bizim çalışmamızda da TAV da her iki ilacında etki süreleri istatistiksel olarak
anlamlı kısa bulunmuştur. Rokuronyum için yaklaşık 28 dk vekuronyum için yaklaşık 37 dk
dır.
Bu çalışmalar ışığında TAV uygulamasındaki kas gevşetici ilaç etki değişimini bir
akciğerin ventilasyonun durdurulması ve diğer tarafın hiperventilasyonuyla açığa çıkan
pulmoner vagal deşarja bağlı geliştiği sonucuna vardık.
TAV uygulamasında PİP ve Plato basınçları da değişmektedir. Szegedi ve
arkadaşlarının (72) yaptıkları bir çalışmada çift akciğer ventilasyonundan TAV’a geçildiği
zaman PİP ve Plato basınçları sırasıyla ortalama % 55.1 ve % 41.9’luk bir artma
kaydedilmiştir. Bu çalışmadaki sonuçlara benzer şekilde, bizim çalışmamızda da TAV’a bağlı
olarak hava yolu direnci artmış ve PİP ve Plato basınçları anlamlı düzeyde yükselmiştir.
Bizim çalışmamızda her iki kas gevşetici ilaç grup arasında bu parametrelerde fark
bulunmamıştır. Grup I’de T 2 (indüksiyonun 3. dk.sı) PİP 18 mmHg, Plato basıncı 16mmHg
iken T 3’te (TAV esnasında) PİP 21mmHg, Plato basıncı 19 mmHg ve Grup II de T 2 de PİP
17 mmHg, Plato basıncı 15 mmHg iken T3 te PİP 21mmhg ve Plato basıncı 18 mmHg
bulunmuştur.
Saitoh ve arkadaşları (9) ; TAV uygulanmış hastalarda vekuronyum ile başlatılmış
sinir-kas blokajını izlenmişlerdir. Aynı zamanda akciğer ameliyatı için TAV uygulanan 18
hastada hava yolu basınçlarını ve kolon operasyonu uygulanan 18 hastada çift akciğer
ventilasyonundaki hava yolu basınçları ile karşılaştırmışlardır. Oto-PEEP değerlerini TAV
esnasında çift akciğer ventilasyonundan daha yüksek tespit etmişlerdir.
Inomata ve arkadaşları (26) da bir çalışmalarında, oto-PEEP’in büyük ihtimalle
havayolu rezistansı arttırılırken ortaya çıktığını bulurken aynı zamanda TAV esnasında
havayolu rezistansının arttığı not etmiştir. Oto-PEEP’in temel olarak TAV için göreceli olarak
daha küçük olan bir trakeal tüpten geçen hava akımına karşı oluşan yüksek havayolu
direncinden dolayı, TAV esnasında altta kalan akciğerde ortaya çıkma eğilimi olduğunu
varsaymışlardır.
Pepe ve Marini (73) çalışmalarında, dinamik akciğerlerin hiperventilasyonu ve oto-
PEEP’e sebep olan çift-lümen tüpünün direcinden dolayı ekspiratuar akışın engellendiğini
göstermiştir. Bu yüzden, ekspiratuar havayolu rezistansının TAV esnasında arttığı
düşünülmüştür.
Çalışmamızda gruplara göre T2 ve T3 zamanlarındaki ETCO2 ve PaCO2
değerlendirilmesinde; Grup I’de, T2 zamanındaki ETCO2 ile PCaO2 düzeyleri arasında pozitif
65
yönde, % 46.9 düzeyinde ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0.05).
Grup II’de T3 zamanındaki ETCO2 ile PaCO2 düzeyleri arasında pozitif yönde, % 58,8
düzeyinde ve istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0.01).
Her iki ilacında TAV gerektiren operasyonlarda güvenle kullanılabileceğini
düşünmekteyiz.
66
ÖZET
Bu çalışmada, göğüs cerrahisi operasyonu geçirecek hastalarda çift lümenli tüp (TAV)
uygulanarak aynı gruptan kas gevşetici ajanlar olan rokuro nyum ve vekuronyumun solunum
dinamiği parametrelerine (hava yolu basınçları ve ETCO2 ölçümü) ve hemodinamik
parametrelere olan etkileri araştırılmıştır
İlaçların kas gevşetici etkileri TOF (TOF-Watch® SX, Organon-Teknika) cihazı
yardımıyla karşılaştırılmıştır.
Çalışma hastane etik komitesinin izni ve hasta onamları alındıktan sonra LDP
verilerek torakotomi uygulanan 15-70 yaş arası, ASA 2-3 sınıfı hastalar üzerinde yapıldı.
Hastalar randomize ve prospektif olarak çalışmamıza alındı. Grup I vekuronyum uygulanan
hastalar ( n=25), Grup II rokuronyum uygulanan hastalar (n=25) olarak tanımlandı. Her iki
ilacın entübasyon süreleri ve ek doz kas gevşeticileri zamanları (TOF-Watch® SX, Organon-
Teknika) cihazı yardımıyla belirlendi.Aşağıdaki ölçüm periyodlarında;
T0 : İndüksiyon öncesi
T1 : İndüksiyondan 1 dk sonra
T2 : İndüksiyondan 3 dk sonra
T3 : TAV esnasında
T4: Ekstübasyon öncesi
olmak üzere 5 dönemde , bu süreçlerde hemodinamik parametreler (Sistolik Arter Basıncı,
Diyastolik Arter Basıncı, Ortalama Arter Basıncı, Kalp Atım Hızı ve SaO2), ayrıca eş zamanlı
olarak alınan kan örneklerinde PaO2, PaCO2, değerleri kaydedildi. Akciğer mekaniği
parametreleri olarak T2 ve T3 zamanlarında Tepe İnspiratuar Basınç (PİP) ve Plato Basınç ve
ETCO2 değerleri de kaydedildi. İlaçların verilmesinden sonra oluşabilecek eritem (vücudun
üst yarısı, yüz, boyun, kollarda) gözlemlenerek kaydedildi. Entübasyon kalitesi Goldberg
skalası ile değerlendirildi. Vücut ısısı ameliyat süresince 33 derecenin üzerinde tutuldu.
Çalışmada, olguların demografik verileri ve vücut yüzey alanı ortalamaları arasında
istatistiksel anlamlı fark bulunmadı.
Grup I de entübasyon zamanı ve ekdoz kas gevşetici zamanı Grup II ye göre uzun
bulundu .
Goldberg değerlendirmesinde çok iyi denilme oranı Grup II de Grup I e göre anlamlı
derecede yüksek bulundu.
67
T2, T3 zamanlarında her iki ilaç için sistolik, diyastolik, ortalama arter basınçlarında
anlamlı bir düşüş tespit edildi . Grup I de T3 zamanında KAH’ da düşüş, Grup II de T2
zamanında anlamlı artış, her iki gruptada T4 zamanında da anlamlı artış tespit edildi.
(Vekuronyumda KAH’da artış, rokuronyumda minimal vagal aktivitesinden dolayı KAH’ da
azalış tespit edilmiştir).
Her iki Gruptada T2 zamanına göre T3 esnasında Plato ve PİP anlamlı yüksek
kaydedildi. PaO2 T3 zamanında her iki grupta yüksek bulunurken, PaCO2 oranları değişmedi.
ETCO2 ve PaCO2 bu dönemlerde korelasyon gösterdi. Olguların SaO2 değerleri anlamlı
farklılık göstermedi.
Gruplara göre eritem görülme oranları arasında farklılık saptanmadı.
Sonuç olarak çalışmamızda her iki grupda TAV’a geçilince PaO2 artmış, havayolu
basınçları da yükselmiştir. Her iki kas gevşeticinin de akciğer mekaniği üzerine etkileri
yoktur. Her iki ilacın normal klinik dozlarda histamin deşarjına yol açmadığı
düşünülmektedir. Rokuronyumda entübasyon süresi vekuronyuma göre daha kısa ve
entübasyon kalitesinin daha iyi olduğu, bu nedenle TAV ve günlük anestezi uygulamaları için
iyi bir seçenek olabileceği düşünülmektedir.
68
SONUÇ
Akciğerlere yönelik operasyonlar sırasında görüş alanını genişleterek cerrahi yaklaşımı
kolaylaştırmak ve operasyon süresini kısaltmak amacıyla anestezik bir yöntem olarak TAV
sıklıkla uygulanmaktadır. TAV’ın kendisinin hava yolu basınçlarında artışa neden olduğu göz
önünde bulundurularak ek doz kas gevşetici zamanının belirlenmesi ve derlenmenin
değerlendirilmesinde klinik testlerle birlikte TOF cihazının kullanılması yararlı olacaktır.
Vekuronyumun ve rokuronyumun minimal histamin salınımı ve buna bağlı
hemodinamik etkilere neden olduğu, bu etkilerinin doz bağımlı olduğu bilimsel çalışmalarda
belirtilmiştir. Bizim çalışmamızda vekuronyum KAH’ta azalmaya, rokuronyum ise KAH’ta
artmaya neden olmaktadır. Normal klinik dozlarda histamin deşarjına bağlı herhangi bir yan
etki gözlenmemiştir.
Çalışmamızda rokuronyumda entübasyon süresinin daha kısa ve entübasyon kalitesinin
daha iyi olduğunu saptadık. Rokuronyumun hızlı entübasyon gerektiren uygulamalarda ve
güncel anestezi uygulamalarında , özellikle TAV uygulamalarında güvenle kullanılabileceği
kanısına vardık.
69
EKLER
EK–1. Entübasyon Şartlarının Değerlendirilmesinde Kullanılan Goldberg Skalası
Çene Vokal kordlar Diyafragma
Çok iyi Gevşek Açık Hareketsiz
İyi Gevşek Açık Minimal hereket var
Orta Gevşek Hareketli Hareketli
Kötü Gevşek değil Entübasyon yapılamıyor
70
KAYNAKLAR
1) Esener Kayhan Z. Kas Gevşeticiler Klinik Anestezi 3.Baskı, İstanbul, Logos Yayıncılık
2004;151-8
2) Naguib M. Pharmacology of muscle relaxant and their antagonist neuromuscular
physiology and pharmacology. In: Miller RD (ed). Anaesthesia. 6th ed. Philadelphia, Churchil
Livingston 2006: 481–572.
3) Morgan GE, Mikhail MS, Murray MJ. Neuromuscular blocking agent. In: Morgan GE,
Mikhail MS. Murray MJ ed(s). Clinical Anaesthesiology. Newyork, Lange Medical
Books/McGraw-Hill Medical Publishing Division 2002: 179–98.
4) Bevan DR, Donati F. Muscle Relaxants. In: Barash PG, Cullen BF, Stoelting RK ed(s).
Clinical Anaesthesia. 4th edition Newyork, Lippıncot Willıams &Wılkıns 2001: 419–47.
ogy. Newyork, Lange Medical Books/McGraw-Hill Medical Publishing Division 2002: 179–
98
5) Atherton PL, Hunter JM. Clinical pharmacolinetiks of the newer neuromuscular blocking
drugs. Clin Pharmacokinet 1999; 36: 169–89.
6) Sparr HJ, Beaufort TM, Buder TF. Newer neuromuscular blocking agents. Drugs 2001; 61:
919–42.
7) Efects to onset time and plasma histtamine levels of rocuronium and miv acurium
combination versus high dose mivacurium. Serdar Ekemen, Ayten Bilir, Birgül Yelken, Ömer
Çolak, Özkan Alataş, Ylmaz Şentürk. 2004.26 (2):49–59
8) Diefenbach C. Uyarı kalıbı, kas yanıtlarının kaydı, Relaksometrenin klinik önemi.
Diefenbach C. Anestezi ve cerrahi girisim sırasında nöromüsküler monitörizasyon. Münich,
Urban- Schwarzenberg 1999 5–122.
9) Monitoring of vecuronium-induced neuromuscular blockade during one-lung Ventilation.
SaitohY.,OshimaT,NakataY.2008;22(4):378–84
10) Benumorf JL: Conventional and differential lung management of one-lung ventilation.
Anesthesia for Thoracic Surgery 1995; 406–432
11) Morgan E, Michail M,Murray. M.J Klinik Anesteziyoloji Çeviri 4. Baskı Güneş Tıp
Kitabevi Toraks cerrahisi için anestezi sayfa 585-61
71
12) Kayhan Z. Endotrakeal Entübasyon, Klinik Anestezi Genişletilmiş 3. Baskı. İstanbul:
Logos Yayıncılık 2004; 243–306
13) Kaplan J. D., Schuster D. P.: Physigolic consequences of tracheal intubation. Clinics in
Chest Medicine Vol 12, No 3: 425–32; 1991
14) Dunn Peter F: Physiology of lateral decubitus position and one-lung ventilation.
International Anesthesiology Clinics 2000; 38: 25–53
15) Dikmen Y, Aykaç B, Erolçay H: Unilateral high frequeny jet ventilation during onelung
ventilation. European Journal of Anaesthesiology 1997; 14: 239–243
16) Benumorf JL, Alfery DD: Anesthesia For Thoracic Surgery. In Anesthesia Editor:
Miller RD, fifth edition, Churchill Livingstone, Philadephia, 2000, page: 1665–2000
17) Badier M, Jammes Y, Romero-Colomer P, Lemerre C. Tonic activity in inspiratory
muscles and phrenic motoneurones by stimulation of vagal afferents. J Appl Physiol. 1989;
166:1613–9.
18) Wei JY, Shen E. Vagal expiratory afferent discharges during spontaneous breathing.
Brain Res. 1985;335:213–9.
19) Homma I, Isobe A, Iwase M, Onimaru H, Sibuya M. Crosscorrelation between vagal
afferent impulses from pulmonary mechanoreceptors and high-frequency infl ation (HFI) and
defl ation (HFD) in rabbits. Neurosci Lett. 1987;75:299–302.
20). Russell JA, Bishop B. Vagal afferents essential for abdominal muscle activity during
lung inflation in cats. J Appl Physiol. 1976;41:310–5.
21) Szegedi LL, Barvais L, Sokolow Y, Yernault JC, d’Hollander AA. Intrinsic positive end-
expiratory pressure during one-lung ventilation of patients with pulmonary hyperinflation.
Influence of low respiratory rate with unchanged minute volume. Br J Anaesth. 2002;88:56-
60.
22) Bardoczky GI, d’Hollander AA, Cappello M, Yernault JC. Interrupted expiratory fl ow on
automatically constructed flowvolume curves may determine the presence of intrinsic positive
end-expiratory pressure during one-lung ventilation. Anesth Analg. 1998;86:880–4.
23) Hemmerling TM, Donati F. Neuromuscular blockade at the larynx, the diaphragm and the
corrugator supercilii muscle: a review. Can J Anaesth. 2003; 50.779–94
72
24) Koizumi H, Kogo M, Matsuya T. Effect of lung inflation on levator veli palatini muscle
activity. J Dent Res. 1995;74:1235–9.
25) Slinger PD, Lesiuk L. Flow resistance of disposable doublelumen, single-lumen, and
Univent tubes. J Cardiothorac Vasc Anesth. 1998;12:142–4.
26) Inomata S, Nishikawa T, Saito S, Kihara S. “Best” PEEP during one-lung ventilation. Br J
Anaesth. 1997;78:754–6.
27) Yokota K, Toriumi T, Sari A, Endou S, Mihira M. Auto-positive end-expiratory pressure
during one-lung ventilation using a double-lumen endobronchial tube. Anaesth Analg.
1996;82: 1007–10..
28) Bartlett D Jr, St. John WM. Infl uence of lung volume on phrenic, hypoglossal and
mylohyoidnerveactivities.Respiratuar Physiol.1988;73:97–109.
29) Kaymak Ç, Başar H. Türkiye Klinikleri J Anest Reanim 2005; 3.109–115
30) Alver F, Evren Ç. Nöromusküler monitörizasyon: Anestezide Güncel Konular: Nobel Tıp
Kitabevleri, Sayfa 105–125, 2002
31) Demirel E, Ünal N. Kas gevşeticiler ve klinik kullanımları: Anestezide Güncel Konular,
Nobel Tıp Kitapevleri, Sayfa 125–158, 2002
32) Ruff RL. Neurophysiology of the neuromuscular junction: overview.2003; 998:1–10
33) Padjama D, Mantha S. Monitoring of neuromuscular junction. Indian J. Anaest. 2002; 46:
179–288
34) Mogensen JV. Neuromuscular Monitoring. In: Miller RD ed. Anaesthesia, Philadelphia,
Churchill Livingstone 2000;1351–66.
35) Naguib M, Samarkandi AH, Bakhamees HS, Magboul MA, El-Bakry AK, Histaminie
release and haemodynamic changes produced by rocuronium, vecuronium, mivacurium,
atracurium and tubocurarine. Br J Anaesth 1995;75.588–92
36) Morgan E, Michail M, Murray. M.J Klinik Anesteziyoloji Çeviri 4. Baskı. Güneş Tıp
Kitabevi Nöromusküler Bloke Edici Ajanlar sayfa 205–225
37) Kaymak Ç, Başar H. Sinir-Kas Kavşağının Anatomi ve Fizyolojisi. Türkiye Klinikleri J
Anest Reanim 2005; 3.109–115.
38) Brull S.J. Indicators of recovery of neuromuscular function: Time for change?
Anesthesiology.1997;86.755–757
73
39) Hemmerling T.M. Neuromuscular monitoring. Anesthesiology.2004; 3,4
40) Viby-Mogensen J. Postoperative residuel curarization and evidence–based anaesthesia. Br
J Anaesth 2000; 84: 301–2.
41)Viby-Mogensen J.Neuromuscular Monitöring. In: Miller RD (ed).Anaestesia,6th
ed.Philadelpia, CChurchil Livingston 2006:1551–69
42) Jeavandra M, Frank G, Miller RD. Neuromuscular physiology and pharmacology. In:
Miller RD (ed). Anaesthesia. 6th ed. Philadelphia, Churchil Livingston 2006: 859-79.
43) Viby-Mogensen J. Clinical assesment of neuromuscular transmission. Br J Anaesth 1982;
54: 209–23.
44) Crofts SL, Hutchison GL. Clinical monitoring of neuromuscular function. Br J Hosp Med
1992: 48: 633–40.
45) Kopman AF, Yee P, Neuman G. Relationship of the train of four fade ratio to clinical
signs and symptoms of residual paralysis in awake volunters. Anaesthesiology 1997; 86: 765–
71
46) Alver FA, Demiralp S. Sinir kas kavşağı monitorizasyonu ve uyarılmış yanıtlar. Türkiye
Klinikleri J Anest Reanim 2005; 3:136–147..
47) Eriksson, Lars I.Neuromuscular Monitoring Advancement: In Reply. Anesthesiology
2004; 100–455.
48)Özceng D. Nöromusküler ajanlar . Türkiye Klinikleri J Anest Reanim 2005;3.116–30
49) Hunter JM. Rocuronium the newest aminosteroid neuromuscular blocking drug.
Br J Anaesth 1996; 76; 481–3.
50) Xue FS, Liao X, Liu JH, et al. A comparative study of the dose-response and time course
of action of rocuronium and vecuronium in anaesthesia adult patients. J Clin Anaesth 1998;
10: 410–15.
51) Comparison of the Clinical Duration of Action and the Intubating Conditions of
Mivacuriom with Succinylcholine and Rocuronium During Balanced Anaesthesia. Aygen
Türkmen, Aysel Altan, Namigar Turgut, Alâeddin Uluç, Fikret Kutlu, Hülya Üstün, Sedat
Kamalı. 2004;32;85–90.
74
52) Haemodynamic effects of rocuronium during fentanyl anaesthesia: comparison with
vecuronium. Eamon P.McCoy, Venkat R. Maddineni, Peter Elliott Rajinder K. Mirakhur, Ian
W. Carson, Ronald A. Cooper. 1993;40,8;pp 703–8
53) Tullock WC, Diana P,Cook R, Wilks DH, Brandom BW. Neuromuscular effects of high
dose vecuronium. Anaesth Analg 1990; 70: 86–90.
54) Lien CA, Matteo MD, Richard S, Ornstein E. Distribution and elimination, activation of
vecuronium in the elderly. Anaesth Analg 1991; 73: 39–42
55) Crul J.F. Clinical aspects of rocuronium bromide. Data on file, Organon Teknika 1998
page I-II, 1–6, 19–26, 29–34, 37–42.
56) Meta-Analysis of the differences in the time to onset of action between rocuronium and
Vecuronium Alejandro A Nava-Ocampo, Yadira Velázquez-Armenta, Diana Moyao-García
and Jorge Salmeron. 2006 jan-feb ;33(1-2);125-30
57) Levy JH Denis GK, Duggan I, Szlam F. Determination of haemodynamics and histamin
release of rocuronium when administered increased doses under N20/02 Sulfentanyl
anaesthesia .Anaesth Analj1994;78:318-321
58) Wierda KH. New muscle relaxants: pharmacodynamics and pharmacokinetiks. Curr Opin
Anaesth 1991; 4: 588–92.
59) Baykara N, Solak M, Toker K. Predicting from deep neuromuscular block by rocuronium
in the elderly. J Clin Anaesth 2003; 15: 328–33.
60) Robertson EN, Driensen LH, Booj J. Pharmacokinetics and pharmacodynamics of
rocuronium in patients with and without renal failure. Eur J Anaesth 2005; 22: 4- 10
61) Prielipp R, Coursin DB, Scuderi PE, et al. Comparision of the infusion requirements and
recovery profiles of vecuronium and cisatracurium 51 W89 in intensive care unit patients.
Anaesth Analg 1995; 81: 3–12.
62)Guyton JA Tıbbi Fizyoloji 4.baskı Nobel Tıp Kitabevi İstanbul 1986 sayfa
350.479.743.685
63) Farmakoloji İsmet Dökmeci Nobel Tıp Kitabevi 1992 sayfa 861
64)Rokuronyumla priming çocuklarda nöromüsküler bloğu hızlandırır.Prospektif bir çalışma
Bock M, Haselmann L, Böttiger BW, Motsch J Can J Anaesth.Jul;54(7):538-43
75
65)Priming tekniği laringeal addüktör kaslarda nöromüsküler blokajın başlamasını
hızlandırıyor Schmidt J, Irouschek A, Hemmerling TM, Albrecth S Can J Anaesth.2005
Jan,52(1):50-4
66) Rocuronium versus vecuronium during fentanyl induction in patients undergoing
coronary artery surgery. C E Smith, C Botero, C Holbrook, J F Hagen ,A C Pinchak
J Cardiothorac Vasc Anaesth Oct 1999 (Vol. 13, Issue 5, Pages 567-73)
67) Elbradie S. Neuromuscular effect and histamine-release hemodynamic changes produced
by rocuronium versus atracurium: a comparative study. 2004;16(2):107-13
68)Saitoh Y.Recovery from vecuronium is delated in patiens hypercholesterolemia.Can
j.Anaesth.2006:53;556-66
69)Heier T,Caldwell Erikson LI ,Sesler Di,Miller RD.The effect of hypothermia on adductor
pollicis twitch tension during continuous infüsion of vecuronium in isoflurane anesthetized
humans.Anesth.Analg. 1994;78:312-317
70)Gören S,Kofralı G,Kaplan N,Şahin Ş Koroner arter cerrahisi anestezisinde roküronyum ve
pankuronyumun hemodinamik etkilerinin karşılaştırılması Anestezi Dergisi 2000,8(4):260-
264
71)Virmani S,Tepme DK,Tomar AS,Banerje A,Minhas HS,Goel S Kapak cerrahisi geçiren
hastalarda kas gevşeticilerin ,kalp hızı,arteriyel basınç,entübasyon şartlarıve nöromusküler
bloğun başlama zamanına etkisi Ann Card Anaesth.2008 Jan;9(11)37-43
72)Szegedi LL.,Bardoczyk GI,Engelman EE,d’Hollender A.A Airway presure changes
during one lung ventilasyon.Anesth.Analg.1197;84:1034-7
73)Pepe PE, Marini JJ. Occult positive end-expiratory pressure in mechanically ventilated
patients with airfl ow obstruction: the auto-PEEP effect. Am Rev Resp Dis. 1982;126:166–70.