tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖnsÖz hüzün dolu bu gece de yine asi gönül giden...

273
1

Upload: others

Post on 01-Sep-2019

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

1

Page 2: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

2

TECRİTİ YAŞAYANLARANLATIYOR

Hapishane Mektupları

Page 3: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi

Tunalı Hilmi Cad. No: 104/4

Kavaklıdere / ANKARA

Tel-Fax : 466 49 13-14

1. Baskı 2006 / Ankara

ISBN 975 7090 13-1

Sayfa Düzeni ve Kapak Tasarımı :

Dipnot Yayınları

Baskı ve Cilt: Mattek matbaası

0 312 229 15 02

Bu Kitap İHD İktisadi İşletmesi tarafından bastırılmıştır.

Page 4: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

4

Bu kitabı,Kitapta yayınlanmak üzere mektup gönderip disiplincezası alanlara ve disiplin cezalarını verenlere ithafediyoruz.

Page 5: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER........................................................................... 5

ÖNSÖZ....................................................................................... 3

SUNUŞ ...................................................................................... 5

Merhaba Sevgili Güzel İnsanlar (Gülseren Özdemir) ................ 9

Rengin (Hazine Alçı) ................................................................ 11

Merhaba (Gönül Bulut) ............................................................ 13

Merhaba (Gülizar Akın) ........................................................... 16

Merhaba Arkadaşlar (Nevin Berktaş) ...................................... 20

İHD'ye Merhaba (Vahdettin Budak) ........................................ 28

Merhaba (Dilek Öz).................................................................. 43

Merhaba (Latif Sönmez)........................................................... 45

Merhaba Değerli Dostlar (Faik Taç)......................................... 46

Merhaba (Ahmet Mustafa) ....................................................... 52

İHD Cezaevleri Çalışma Grubu Çalışanlarına (M. Sabri Yakut)57

Merhaba (M.Yavuz - A.Çakar) ................................................. 64

İnsan Hakları Derneği’ne (M. Nuri Tanış) ............................... 68

İnsan Hakları Derneği Mektup Komisyonuna (Ahmet Kaya) .. 77

Duvarlar Birer Mezar Kitabesi (M. Emin Sirca) ...................... 92

Anlatsam (İhsan Doğa) ............................................................ 95

Merhabalar (Nevzat Kuytürka /Mehmet Yaman) .................... 98

Tecrit (Ömer Yıldırım) ........................................................... 107

Merhaba (Şakir Akkurt)......................................................... 114

Merhaba (Tuncay Doğan)....................................................... 119

Merhaba (Bülent Akar) .......................................................... 124

Özlemlerimizce Merhaba (Şermin Dorak) .............................. 142

İnsan Hakları Derneği’ne (Nihat Yağız)................................. 145

Merhaba dostlar, (Abdullah Çelik)......................................... 150

Merhaba (Nedim Gül) ............................................................ 153

Birêz Rêveberiya Komeleya Mafên Mirovan (Abdulkahar Aksoy)160

Merhaba (Baran Latif Kaya).................................................. 166

Değerli İHD çalışanları, Sevgili Dostlar! (İbrahim Yapıcı)..... 168

Merhaba Değerli Dostlar (M. Emin Karatay)......................... 171

Page 6: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

6

Sayın Alataş, (Kureyş Bakay) ................................................ 175

Değerli İHD’liler (A. Oral)...................................................... 179

Merhaba (Soydan Akay)......................................................... 185

Sevgili İHD çalışanları merhaba... (Necdet Sever) ................. 188

Hüzünler Alev Alev (Mehmet Turgay) ................................... 190

Merhaba Arkadaşlar (Murat Türk) ........................................ 192

Merhaba (Sadık Erdem, İsmail Koyun ve Vedat Demirkol) ... 199

İHD’ye (Barış Açıkel) ............................................................. 203

Guti’nin Haykırışı (Şevket Bilici) ........................................... 206

Sevdiğim (Turgay Ulu)........................................................... 210

Sevgili İnsan hakları Savunucuları Merhaba (Zeki Şahin) .... 216

Merhaba (Savi Özbil) ............................................................. 224

Merhaba (Ejder Elyakut) ....................................................... 232

Merhaba (Yaşar Cinbaş) ........................................................ 235

Bir Yalnızlaştırma Hikayesi (Menaf Osman) ......................... 246

Merhaba! (M. Ali Özdoğan) .................................................... 252

Tecrit politikalarına karşın “Özgür Tutsaklar” Gerçeği (AlicanDemir) .................................................................................... 255

Merhaba (Mehmet Akpolat) ................................................... 258

Sevgili İHD çalışanları (İsmail Biçen).................................... 260

Mahkumların Çizimleri ......................................................... 263

Page 7: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

ÖNSÖZHüzün dolu bu gece de yine

asi gönülGiden bir Sevgilinin

terk ettiği aşktan değilSanırsın oltaya takılmış çırpınıyor.

Belki, işkencede birileri.Şehrin ışıkları bir yanıp

Bir sönüyor .....Cam fanusta bir ışık

Yine kendini yakıyor…Bir şeyler oluyor1...

Kadim zamanlardan beri Hapishaneler dünyada ve buülkede otoriteye itiraz ve muhalefet edenlere karşıyıkıcı bir öfkenin ve tarifsiz bir kıyıcılığın nasıl ortayakonulacağına dair ibretlik resimlerle hafızamıza ka-zındı.

İHD'nin bu ülkede yirmi yıl önce kuruluşunun ananedeni hapishanelerdeki katliamlara karşı çıkmaktı.Yirmi yıl önce hapishane kapılarında gözyaşı dökenanaların dayanışmasının, itirazının sesiydi. Yirmi yılsonrada yine hapishane kapılarında analar gözyaşıdöküyor. Yine İHD onların sesi olmaya çalışıyor.

Türkiye' de 1980’li yıllardan bu yana cezaevlerindeciddi sorunlar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Devletintutukluların can güvenliklerini korumakla yükümlüolduğu halde, yapılan operasyonlar sonucunda pek çoktutuklunun ölmesi, kamuoyunda bu ölümlerden devlet

1 Binali Gençal. Buca 2 No’lu F Tipi Bir Şeyler Oluyor adlı ça-lışma

Page 8: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

4

görevlilerinin sorumlu olduğu kanısını oluşturmuştur.Bu süreçlerde sorumlular hakkında açılan soruşturma-lar takipsizlikle sonuçlanmakta ya da açılan davalarsonucunda berat kararları verilmektedir. Bu ülkedecezaevlerine karşı geliştirilen devlet politikası sonu-cunda yüzlerce insan ölmüş veya sakat kalmıştır.

Bu nedenle de F tipi cezaevleri çerçevesinde yürütülentartışmalar bir bina sorunu olarak görülemez. Bugünİnsan unsuru gözardı edilerek sadece güvenlik sorunuolarak algılanmaktadır. Tutukluların fiziksel, sosyalve psikolojik insanı gereksinimlerini yok sayan izolas-yon yaklaşımıdır. Unutmayalım ki tarihte hücre sis-teminin en acımasızca uygulandığı yerler 2. dünyasavaşında nazi kamplarıdır.

İHD’nin bu çalışması küçükte olsa hapishanelerde ya-tan insanların çığlıklarının duyulmasına bir nebzekatkıda bulunursa ne mutlu bize.

Page 9: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

SUNUŞİnsan Hakları Derneği'nin 20 yıllık tarihinin en baştagelen çalışma alanlarından biridir Cezaevleri ve içer-dekilerin insan hakları. Türkiye'nin son 30 yıllık tari-hinde ki Devlet politikaları açısından ise tersine, içer-dekilerin insan onuru ve haklarını ortadan kaldırmayayönelik kurumlar olmuştur cezaevleri. Son otuz yıldayüzbinlerce insan askeri darbe ve olağanüstü yönetimhukuku mahkemelerinde yargılanıp cezaevlerine ka-patıldılar.

Yine son otuz yılda Türkiye hapishanelerine devlet ta-rafından kapatılan yüzlerce insan ailesi ve yakınlarına"ölü" olarak teslim edildi. Oysa hukuk devleti normlarıcezaevlerine konulan insanların; cezalandırma yetkisi-ni elinde tutanlarca toplumdan "ödünç" alındığı felse-fesine dayanır. Yani cezaevlerine konulan insanlarınonuru, hakları, insani ihtiyaçlarının karşılanması veen önemlisi yaşamı devletin sorumluluğu ve korumasıaltındadır. Uluslar arası İnsan Hakları belgeleri detutukluların insan onurunun korunması, fiziksel vesosyal ihtiyaçlarının karşılanması koşullarının yara-tılmasını devletlerin vazgeçilemez yükülülükleri ola-rak belirlemiştir.

Türkiye'de cezaevlerine ilişkin uygulamalar ise insanonuruna ve insanın aynı zamanda sosyal bir varlıkolduğu gerçeğine aykırıdır. Bugün F tipi cezaevlerindebinlerce tutuklu ve hükümlü tecrit ve izolasyon koşul-ları altında hücrelerde tutulmakta ve en temel insanhakları ihlal edilmektedir. Tek kişiye mahsus cezaeviörneği bir tek Türkiye'de mevcuttur. Tecrit ve izolas-yon cezaevlerinde olağan bir cezalandırma yöntemiolarak uygulanmaktadır.

Kapatarak cezalandırma yöntemi ve cezaevleri 300yıllık bir tarihe sahiptir. Günümüz dünyasında giderek

Page 10: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

6

daha fazla sorgulanan ve alternatif yöntemleri ön pla-na çıkarılan kapatarak cezalandırma yöntemi ve onunkurumları olan cezaevlerine İHD karşı çıkmaktadır.

Bir ülkede insan hakları durumuna ilişkin temel gös-tergenin devlete bağlı kapalı kurumlardaki uygulama-lar olduğunu bilinciyle cezaevlerine ilişkin ilgimizi veçalışmalarımızı bundan sonra da devam ettireceğiz.Duvarların arkasında neler oluyor bilmek istiyoruz?Bu bizim ve bütün toplumun en doğal hakkıdır. İHDolarak hiçbir ayrım yapmadan tüm içerdekilerin insanonuruna ve haklarına saygı ve bütün cezaevlerininsivil izlemeye açılmasını istiyoruz.

Bu kitap içerdekilerin seslerinden yalnızca bir kısmışöyle sesleniyorlar hepimize;

"Öyle hissediyorum ki, uzun süre bu koşullarda kal-manın faturası ağır olacaktır. Öyle duruma geliyorumkı: giderek içime kapanıyorum, konuşamıyorum, ko-nuşmayı unutuyorum, ağız dolusu kahkahayı atmayıunutuyorum. Bu da beni ben olan insandan kopanyor.Bazen düşünüyorum kendi kendime "yarın dışarı çı-karsam, insanlarla yaşayabilir miyim, yoksa herkestenkaçar mıyım "bu da beni ürkülüyor, korkutuyor.....Çünkü insanlarla kalma alışkanlığını, cesaretini gide-rek yitirdiğimin farkına vanyorum. İşte tüm bunlarbana korkunç geliyor, acı veriyor. ""Ben çocuklar gibi koşmak isterken, adımlanmın betonduvarda yarım kalması gibidir. ""Gökyüzünün dört köşeli olmasıdır. Güneş ışınlarınıgörmek için sandalyeye çıkmak zorunda kalmaktır"

Bu sesleri duymalı ve onlarla fotoğraf karelerinde ka-lan ilişkimizi yeniden kurmalıyız. Bugün içerde olanlarkimimizin komşusu, kimimizin arkadaşı, kimimizin

Page 11: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

kardeşi, kimimizin çocuğu, kimimizin annesi yada ba-bası, etrafınıza bakın, bir eksiklik issetmiyormusunuz?

Bu kitapta yayınlanmak üzere binlerce mektup aldık,halen gelmeye devam ediyor. Mektuplarını bir kitabınsınırlı sayfalanna sığdıramadımız tüm tutuklu vehükürnlülerden özür diliyoruz.

Cezaevleri hep varolmayacak!

İHD Genel Merkezi Cezaevi KomisyonuYüksel Mutlu

Reyhan YalçındağEthem Açıkalın

Necla ŞengülNejat Taştan

Page 12: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor
Page 13: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

9

Merhaba Sevgili Güzel İnsanlar (Gülseren Özdemir)Yaşadığımız cennet coğrafyada halkları, kültürleri, in-sanları soluksuz bırakan baskı-inkar ve şiddete dayananzihniyetin son bulacağı umudu ve inancıyla başlıyorumsatırlarıma. Yapacağınız çalışmayla artık tüm toplumuilgilendiren ve etkileyen tecrit zihniyetini-tecridi ele al-manız büyük önem taşımaktadır. Sizler bu çalışmanızlakuyunun dibine itilen insanlara ulaşmaya çalışmaktası-nız ve bizler de yüreği umutla, inançla dolu ama top-lumdan dış dünyadan yalıtılarak kuyunun dibine mah-kum edilen insanların arasından cevap vermek istedik.

Derin bir kuyu! Böyle tanımlanabilir tecrit.Yani insanolandan mahrumiyet. Derin bir kuyuya atılmışız. Bura-da söz konusu olan bir toplum, bir insanlıktır; tüm ben-liği yok edilerek başkalaşıma uğratılmak, tüm benliğiyok edilmek istenen. Bir zihniyet haline gelen tecridinyarattıklarına, yaratacaklarına ve yaşananlara, yaşatı-lanlara, yaşatılmak istenenlere karşı duyarsız, sorumlu-luk taşımayan, bencil bir insan ve toplum gerçekliği,açıkçası en büyük savaşlardan daha büyük bir tehliketaşımaktadır.

Bunun bilincini oluşturmakla birincil derecede sorumluolan aydın, entelektüel ve demokrat sivil toplum oluşum-ları ve çevreleri mücadele etmeli, adım atmalı, alternatifyaratmalıdır. Korkuların, kaygıların üzerinde yükselentecrit, demokratik bilincin, zihniyetin ve bu zihniyetinsiyaset alanının mücadele yöntemlerini geliştirememe-sinin, yaşama geçirememesinin yarattığı büyük boşluk-tan beslenmektedir. Özcesi, demokrasiyi, demokratikzihniyeti yükseltememek, tecridi, tecrit zihniyetini do-ğurmaktadır. Bunun en büyük sonucu ise giderek insan-lık/ insan olma değerlerinin tükenmesiyle, tüketilmesiy-le birbirinden giderek yalıtılan, küçük parçalara bölü-nen, etkisiz kılınan ve en yakınında yaşanan savaşlara,şiddet olaylarına, inkar ve imha siyasetine karşı seyircikonumda kalan insan gerçekliğidir.

Page 14: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Ve cezaevleri...Yaratılmak istenen en küçük toplum mo-delleri. Yaratılmak istenen, iradesiz, tepkisiz, bencil,düşünemeyen insanın deney alanı. Evet, birer tecrit yu-vası olan cezaevlerinin yegane amacı budur. Tecrit zih-niyetine (OKUNMUYOR) bir insan ve toplum gerçeğiyaratabiilmek...

Yaptığınız çalışmanın yaşam bulabilmesi, pratik bir bo-yut kazanması en çok bu nedenle önemlidir. Çünkü ce-zaevi duvarlarını aşan tecrit gerçekliği, tüm insanlığı,tek tek bireyleri tehdit etmektedir. 'Zamana yayılanölüm' olan tecride karşı durmak bu nedenle tüm insanlı-ğın ve tek tek bireylerin sorumluluğudur.

Derin bir kuyuya mahkum edilmişiz.Çoğu zaman sesi-mizi duyurabilmek için ciğerlerimiz patlarcasına bağır-mak isteriz ve çoğu zaman sesin duyulmaması, kanayanbir yaraya dönüşür yüreğimizde.

Bazen çocuk sesleri, gülme sesleri duyulur duvarlarınardında. Bazen mahkeme, hastane yolunda ringin içindeinsanları seyre dalarsın... Ve sen derin kuyunun duvar-ları ardında tüm bunlardan yalıtılmış, koparılmışsındır.Dokunmak, uzanmak YASAK! Kimi zaman bir uçurtmatüm masumiyetiyle süzülür gökyüzünde. Erişmek,ulaşmak, onunla birlikte özgürlük, sevgi, barış kokan,eşitlik kokan düş ve düşüncelerinden dolayı disiplin du-varlarına çarparsın.Ama inatla,yüreğin umut doluulaşmaya çalışırsın rengarenk uçurtmaya, masum çocukgülüşlerine. Barış ve özgürlükle işli yarınlar için...

Sizleri bu umutla selamlarken çalışmalarınızda başarı-lar diliyorum, diliyoruz. Sevgilerimle

Gülseren ÖzdemirGebze Cezaeviİstanbul

Page 15: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

11

Rengin (Hazine Alçı)

Telefona,ampule,

musluğa, çantayarevire, ilaca

deterjana, sabunasuya, süpürgeye

kantine, nefes hariç herşeyedair dilekçesi yazılır buranın

cevap beklersinen acısı ve en tatlısı postayı beklersin

Hiç bir şeyi beklemediğin kadarArama gelir mesela

"İzniniz var mı" sorulmaz!İki haftada birEkşın olsun ya,

Gelmesini beklersinTek başına bir hücredeysen eğerAz önce sana ekmek veren eller,

Neden sonra zebani oluverirGelip seni boğmasını beklersin

Görüş beklemek meselatutanağı tutulmayan

tek zamandır buBir saniye, bir gün olur

Bir-iki-üç haftalar,alıp başını gider

yine de gözün kapıdasabırla beklersinVefalı bir kardeş,,

çıkagelir ya, eninde sonundaBir dakika çalmışsan eğer zamandan

Aha, şuranda,sol memenin altında

depreşen bir asırlık efkarhüzün ve de keder

Page 16: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

nasıl da buhar olup uçar...Beklemek

yaşamın kendisidirbeklemekburada...

Tuvalet sırasıyla başlarsın meselaher sabah

Bu yüzden yarı sabunlu yüz yıkarsınsonrası doksan dokuzluk tesbih sabırla çekilir..

Sayım gelir,ekmek gelirkahvaltı gelir,

beklersin gelenleri,gelecekleri..Karavana günde üç defa beklersin..

Yok! Bu hafta daHiç kimse gelmedi

Biriken beklemeler, bir dağ olurAltında sen kalırsın,kanarsın

her gün, her gece...Dedim ya, beklemek zindanda

yaşam biçimidir aslında...Selam ve Saygılarımla

Rengin (Hazine Alçı)M-Tipi Kapalı Cezaevi

A-4 Gebze/ Kocaeli

Page 17: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

13

Merhaba (Gönül Bulut)Soğuk, nemli ve sesiz hazanlı günlerin labirentli çıkma-zıdır cezaevi. Sessizliğin, yalnızlığın ve çürütmenin felse-fesi geçerli bu zamanda. Bunu 12 yıllık zindanlı günle-rimizde saniye saniye, an an, dakika dakika yaşadık,yaşıyoruz. 12 Eylül’de herşey kaba ve açık dayatılırdı.Şimdi ise herşey kapalı ve sinsi planlarla yürütülüyor.Her yıl bir şeyler alıyorlar, insandan paylaşıma-dışarıyadair olan. Seni bir nevi cüzzamlı duvarlarla baş başabırakıyorlar. Umutlarına, inançlarına ve düşüncelerinesarılabildiğincedir dayanma gücün. Ama bu yaşamı an-lamak için Yunus Emre gibi “Sen ben ol da bil” demekgerekiyor. Kimileri “Yaşayan bilir” diyor. Yok hayır-hayır en çok yaşayanlar unuttular bu mekanı ve geridebıraktıklarını. Belki de bir daha yaşamamak için kaçtı-lar. Kimbilir kendilerince haklılar! Ama burda duvarlar-la konuşmayı, acılar ağrılarla yaşamayı öğrendik. Dur-madan gözümüz kapı mazgalında. Bir sevdiğimiz gelsin,güler yüz görelim özlemiyle yaşadık, yaşıyoruz. Bizeulaşan her satır mektupla kendimizi uçan bir Turnasandık. Konduk sevdiklerimizin sorumluluğa dair güzelyüreğine. Ama çoğu zaman tellere takıldığı mektupları-mız.

Her gün-her gün özgür olma umudumuzu baharlar gibiyeniledik. Artık “umudum bitti” diyen analarımıza umutverdik. Her yıl dirhem dirhem ruhsal öldürüldüğümüzü,daha bir yalnızlaştırıldığımızı bile bile. Bir de ağrımızagitti hep üzeremize kapı sürgülerinin çekilmesi. Kapısızyaşama düşlerimizi büyüttük inadına. Ruhsal öldürülü-yoruz dedik de, fizikseli gözardı etmeyin. Yaşarken çü-rütme dediler adına. Götürüldük hastahanelere öncekelepçeyi açmadılar, muayenelerde, sonra asker çıkma-dı. Şimdi de ilaç karşılanmıyor, para ver adına. Hiçönem arz etmedi hastalıkların kronikliği, ağrısı-sızısı.Şimdilerde burada hipertroidler, mideler, böbrekler,varisler, kadın hastalıkları, hastalıktan görünmüyor,ilaç verilmiyor. Hani ailelerimizin yemeyip, içmeyip

Page 18: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

gönderdiği, elektrik-kantin vb ihtiyaçlarınızı karşılayındiye verdikleri paramız vardı ya...

Bir de görüşlerimizi her yıl daha çok azalttılar. Hani birmahkumun umuduydu ya görüş günleri. Ailelerimiz gel-diğine sevinelim mi, üzülelim mi bilmedik çoğu zaman.Daha sevinemeden bitti görüş saatleri. Çoğu zaman sür-gün memleketlerin mahkumu olup, görüşe bile çıkama-dık. Durmadan disiplin cezaları verdiler. En küçük in-sani tepkimiz cezalarla karşılık buldu. Yetmedi hiçbiraktiviteye, kursa çıkma olanağı yaratılmadı. Hep gerek-çelerle sosyal olan-insani olan paylaşıma dair olar şeylerengellendi. Öne sürülen teknik gerekçelerdi ama özdekimliğimizdi. Kırmızı kalemle yazılan damgamızdı! İn-sana, dostluğa, sorulmaya, aranmaya, ekmek-su kadarihtiyaç duyduk. Ama arayıp-soranlar bir selam yollayan-lar parmak sayısını bulmadı. Kendi ailelerimizle sınırlıkaldık çoğu zaman.

En çok mektup önemliydi bu mekanda. Onlar da çoğuzaman engellere takılıp çöplere atıldı. Heyecanla bekle-diklerimiz, yazdıklarımız da ulaşmadı. Uğruna ömrü-müzü adadığımız sevdiklerimize, tecritin özel sistemler-le, katmerlice yürütüldüğü İMRA’lıya dahi yazdıklarımızinanılmaz gerekçelerle engellendi. Adı da “propagandayapıyorsunuz” oldu. Hukuki hakkımızı aramak istedik,bir tek hukukçu HÜKÜMLÜYDÜK ya! Sormadı bizi. Buda bildiğimiz, yaşadığımız bir çok haksızlıklar gibi geri-de kaldı.

Şimdi bulunduğumuz cezaevi soğuk, giysi sınırı var. İkikazak, iki pantolon, iki ayakkabı. İnceyse yandınız yani.Üst üste giyemezsiniz. Bir de üşümeye mahkumuz bura-larda anlayacağınız. Bizim yaşadıklarımıza bir dokunbin ah işit, Daha hiç bahsetmedik, özlemlerimizden. Biryeşil yaprak, bir avuç toprak ve sınırsız-duvarsız yürü-mek anlatılmalı bilmem. Bizimki sesimizi duyanlaraBURDAYIM!!! Diye ses vermek. Bilmem bu labirentte

Page 19: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

15

duyulur mu sesimiz size? Biz duyduk yüreğimizde soğukduvarlara inat çiçek gibi açan sesinizi. Ellerinizi koyupyüreğimize sıcağınızı hissettik.Sımsıcak kalın yüreği-mizde...

Selam, sevgilerimle

Gönül BulutE Tipi Kapalı Cezaevi

B-4 ELBİSTAN

Page 20: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Gülizar Akın)İçimde beslediğim tüm güzellikler adına selamlıyor, say-gılar sunuyorum. Kaç zamandır yazmak düşüncesiniönüme koymuştum ama neresinden, hangi ucundan baş-lamalıyı bir türlü kestiremiyordum. İnsan kısa süre kal-sa bu dört duvar arasında anlatacak çok şeyi olur amakaç yıl oldu artık sayamaz olduk. Ve yıllar çoğaldıkça,yaşadığın herşey de olağanüstülüğünü yitiriyor. Onuniçin ben artık seçemiyorum yaşadıklarımızdan hangisibir ihlal, bir haksızlıktır. Çok yılı çürüttük buralardalakin, yine de ayaktayız ama şairin dediği gibi ‘adamgibi hasretlikleri özledik.’ Bitmeyen bir hasretlik derya-sında kulaç atıp gidiyoruz işte. Her geçen dönem birazdaha büyüyor bu hasretlik, çünkü yaşam olanakları oölçüde daralıyor. Açık ki şimdilerde insan soluk alamı-yor. Ben bir kadın olarak boğuluyorum mesela. Beniayakta tutan inancım, manevi gücüm ve dostlarım ve birparça umudum olmasaydı, kesinlikle yaşamaktan vazge-çerdim. Demem o ki koşullar sadece sıkıcı değil, öldürü-cü, nefes kesici türden. Bir de kadınsak hele, iş daha birçekilmeze giriyor.

Şuan dışarıda korkunç bir ayaz var, içerilere kadar giri-yor, sonra da bedenlerimize kadar sızıyor. Çok soğukçok. Yıllardır içerdeyim şu zindanda hiç ısındığımı hatır-lamıyorum. Fakat en azından eskiden elbisene sınır yok-tu. Şimdi iki kazak hakkın var. Diğerlerini alıp depoyabırakıyorlar. Burada dişlerimiz zangır zangır titrer, elbi-selerin depoda birikip kalır ama giyemezsin. Tecrit sade-ce yalnız kalmayla sınırlı değil, ayrıntılara o kadar kap-samlı serpiştirilmiş ki, çoğu şeyi söz konusu etmeye te-nezzül etmezsin, kendine yakıştıramazsın ama hepsi üstüste gelince, öldürücü bir hal alır. Bilmem anlatabiiliyormuyum. Bu son dönemde bir de bizden ilaç parası alın-maya başlandı. Şu an en çok mağdur bırakan konu bu.Biz ki içeride hep tüketiciyiz-konumumuz gereği öyleyiz-tüm harcamalarımızı yoksul ailelerimiz karşılıyor. Veyıllarca içerde kalan hiç kimse fizikmen ve de

Page 21: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

17

psikolojikmen sağlam olamaz. Doktoro çıkmak, ilaç kul-lanmak kaçınılmaz hal alıyor. Kronik hastalıklar peşpeşe geliyor. Böyle olunca da ilaçsız kalmak mahvediyorbizi. Aklı selim bir beslenme de olmadığı için en azındanvitamin haplarıyla ayakta kalmayı becerirken bizler,şimdi de ancak kanser vs.’lerin ilaçlarını devlet karşılardeniyor ve hesabımızdaki 3-5 kuruş da ilaç masrafınaalınacak. Şimdilik donakalmışız, şaşakalmışız. Aileleri-miz bize bakamıyor artık. Dilenmeleri gerek ya da. Çün-kü son yıllarda bizden çok onlar mağdurdurlar artık.Her şey, ama her şeyi içerdeki kantinden karşılamakzorundasın. İçerdeki kantin dediğin de ne ki-öyle keyfi-nin istediği şeyler yok tabii-en zaruri insani ihtiyaçlarolur sadece. Kalite, marka isteyemezsin zaten. Fiyatlarzaten daima normalin üstünde olur. Bizden alınan elekt-rik parası da işin cabası...

Aynı yüzleri, gözleri görmekten, gözlerimiz iştahsızlaştı,yoruldu gözlerimiz. Ancak farklı insan yüzünü görmeyeöyle hasret kaldık ki sormayın. Bazen revire çıktığımız-da, maltalardan geçerken gözlerimiz dört döner, bir de-ğişik yüz görelim telaşı bizi öyle tuhaf kılıyor ki... Yokgöremiyoruz kimseyi, hiç kimseyi. Yan koğuşlardakiinsanların yüzlerini görmemek için ne gerekirse yapılır.Yemeklerimizi getirenler bile bırakıp giderler ardındankapımızı açarlar. Dedim ya ne kadar az yüz görürsek, nekadar yüzlere hasret kalırsak, o kadar amaçlara ulaşıl-mış gibi bir hal var. Evet tecritliklerimizde güvenliğedönük sakıncalı kısıtlamalar olsa da neyse deriz, lakinöyle değil, anlamsızlıklar o kadar çok ki, akıl erdireme-diklerimiz o kadar yığınla ki, sormayın gitsin. Cezalısı-nız, suçlusunuz ya, onun için çiçek koklamaktan, çiçekbüyütmekten de yoksunsunuz. Saksı da toprak bile içeriverilmez. Oysa ki çiçekten güzel şey olur mu dünyada?Çiçeklerin ne zararı, günahı olur ki... Biz içerdekiler buhasrete dayanamayız, ama artık karavana yemeklerin-den, artık sebzelerden, çaydan toprak yapıp, sonra birsüre bekletip-bu onun evrimsel dönemi oluyor-şöyle veya

Page 22: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

böyle halledip çiçek ekeriz kendimize. Ama yok o da ya-sak. Toprağa yasaklısın ya... Bu yaz sarmaşık ektik,kendimizin yarattığı toprakla. Ama büyütemedik. Yük-selir, duvarları aşar düşleri ile ekmiştik, ama topraksız-lıktan sararıp soldular. Onun için ne kadar yağmur top-rak kokusunu savursa, ne kadar o sararan sarmaşıkdalımıza baksam topraklı yılları, sarı buğday başakları-nı yeşerten tarlaları, bağları, dağları anımsarım. Biravuç topraksızlığa yanarım. Özgürlüğe kavrulurum.Fesleğenlerin, sarmaşıkların solmadığı, yurtlar düşleriminadına. İnsan suçlu olsa da tepeden tırnağa çiçeksizliğenasıl mahkum edilir anlamıyorum, müziksizliğe nasılmahkum edilir? Yıllar oldu ki, gönlümüzce bir müzikdinleyemedik. Teyplerimizi aldılar bizden. Hani cezaeviıslah eder derler, iyileştirir derler. Müzik de bir tedaviaracı rolünü oynamıyor mu? Müziksizliğin insanın ru-hunu nasıl söküp attığını, inanın sadece yaşayanlar bi-lir. Herşey bir yana, hala buna aklım bir türlü ermedi.Müzik ne suç işledi ki bizden koparıldı?

Yazılacak çok şey var ama, hangisine dokunsam ki!...Anadilimce anama bir mektup yazamadığıma yanar,kanarım. Yasak. Yabancı dil statüsüne bile girmiyorKürtçe. Tercüme parası verirsem ancak öyle olabilirmiş-bahsedilen paraysa o kadar yüklü ki, aylarca hiçbir har-cama yapmasam da karşılayamam-anama diyorum, ‘senyine de bekle, bir gün anlayacağın dilden yazarım ikisatır yeter ki bekle!. Tabii ömür beklerse!...

Bir de kadın olmak ve zindanda. Bu da beterin beteri.Tüm genelgeler, tüm düzenlemeler erkek standartlarınagöre ayarlanmış. Kadına dair tek bir özgünlük yor. Bi-zim ne hijyenik ihtiyaçlarımıza dönük, ne de diğer has-sasiyetlerimiz de gözetilen bir düzenleme yok.

Evet, dedim ya yazılacak eksik yanları onlar tamamlar.Sonuç olarak şunu belirtmek isterim; cezaevleri son ge-nelgelerle çekilmez bir hal almış durumda. Bunca tecrit-

Page 23: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

19

liğe nasıl dayanılır, ne kadar dayanılır bilemiyorum. Biz,ben yine de iyimser olmayı, umutlu olmayı elden bırak-mamaya çalışacağız.

Tüm içtenliğimle selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Gülizar AkınE Tipi Cezaevi

ELBİSTAN

Page 24: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba Arkadaşlar (Nevin Berktaş)Gebze Cezaevi’nden yazıyorum size. Ve hepinizi sımsıkıkucaklıyorum.

Ben, 12 Eylül dönemini saymazsam, 11 yıldır hapisha-nedeyim. 1990 ortası-’94 sonu arası 5 yıl kadar dışarıdakaldım. ’94 yılı aralık ayından bu yana tekrar “burada-yım.” Konya, Sakarya ve Gebze...

19 Aralık sonrasında hemen hücrelere geçiş yapılmamış-tı Gebze’de. Koğuşların hücrelere dönüştürülmesiyle2002 yılı başında hücrelerle tanıştık. 4 kişilik hücrelerdekaldım, tek başıma değildim. Ama 4 kişilik hücreler çokfazla küçük ve tek kalmaktan pek de farkı yok sayılır.Şu anda 10 kişilik hücrede 5 kişi kalıyoruz. Henüz bir-kaç aydır yanımızda olan bir arkadaşımız da anne ve 9aylık bebeği de yanında. Yakın bir zamana kadar daha“kalabalık”tık. Onlar tahliye oldular.

Kaç kişilik olursa olsun, hücrenin mekan olarak darlaş-tırıcı özelliği kaybolmuyor. Düşünce sistemi ve görüşalanı bakımından alabildiğine darlaştırıcı bir rol oynu-yor. Hücrenin yüksek ve telle çevrilmiş duvarlarınarağmen kuşkusuz düşüncede özgürlük, duvar-tel tanı-maz fakat bu engelsizlik, dar mekanın yol açtığı olgularıyadsımıyor. Dünyadaki ve ülkemizdeki tüm gelişmelerleçok yakından ilgilenmemize, zengin konulardan oluşanbol kitap ve gazete okumamıza, ailelerimizin-yakınlarımızın ya da okuduğumuz-seyrettiğimiz-duyduğumuz herhangi birilerinin sorunlarına kafa yoru-yor olmamıza karşın bu böyledir. Uzun yıllar aynı darmekanın ve genellikle aynı sorunlarıyla haşır-neşir ol-manın bütün sıkıntılarıyla boğuşma tehlikesi, her za-man mümkündür. Gördüğü her şeyin kişiyi canlandır-ması gerçeği, hürce duvarlarının dışında kaldığına göre,kaç kişi olursan ol, isten istemez bu canlı kaynaktanyoksun bir yaşam sürüyorsun. “Nasıl yaşarsan öyle dü-şünürsün” gerçeği-mekansal anlamda-hiçbir yerde hüc-

Page 25: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

21

rede olduğu kadar somut olarak çıkmıyor insanın karşı-sına. Çünkü, “nokta” misali minik hücreler, bir apart-man boşluğuna (veya kukuya) düşmüşsün hissi uyandı-rıyor insanda. Ve de parçalanma...

Bunu yaşamayanlara anlatmak gerçekten zor bir iş! Gö-ren için küçük bir “ev”dir hücre, ama yaşayan için kapa-tıldığı kafes... Fakat onu en iyi anlatan bizim taktığı-mızdır addır: Tabutluk... Ceza, baskı ve işkence yolunukullanarak düşünceyi değiştirme ve kişiliksizleştirmeyiamaçlayan ve bunun adına da “iyileştirme” deme, zayıf-lığı ve güçsüzlüğün, çürümüşlüğün ve tükenmişliği adı-dır, biz bunu biliyoruz ve var gücümüzle direniyoruz.

Ufuk darlığına düşmemek için (saldırılar hep burayaodaklanır), bütün gayretimizle yaşadığımız hücrelere“dünyayı sığdırma”ya, canlı bir yaşam kurmaya çalış-mamıza rağmen etkilerini tümüyle kırmak her zamanmümkün olmaz elbette. Ama karşı koyma bunun tekilacı. Ve sürekli bir mücadeleyi gerektiriyor. Bütün “so-run” da burada!Çünkü yaptırımlar, baskı ve yasaklama-lar, ceza ve işkenceler tam da bu noktaya vuruyor. Darbir alana sıkıştırdıkları bizlerin, bütün davranışlarımızıkontrol altında tutmak; 1 saatlik görüşün bir merkezdendinlenmesi ve mektuplarımız üzerindeki kontrol siste-minde olduğu gibi dış dünyayla bağlantılarımızı bir yan-dan sınırlar çizmek, diğer yandan çeşitli bahanelerle busınırları da kaldırarak hem bizi hem de ailelerimizi ceza-landırmak; yalnızlaştırıp kendi dünyamıza kilitlenme-mizi amaçlamak; fiziksel ve ruhsal olarak her açıdangüçsüz düşmemize, reflekslerimizin zayıflamasına yolaçmak için ne varsa yapılır. Aslında “dışarıda” yapılan-ların aynısıdır diyebiliriz de. O koskoca hapishaneninküçük bir prototipi, değişik bir biçimi olarak düşünülebi-lir “burası”. Çirkinlikler daha çıplak ve cephedendir bel-ki. Ve gözlerimiz bunları sürekli görmekle karşı karşıya,bilinçlerimiz yoğun bir çarpışma yaşamak durumunda,savunmasız ve yarınının, hatta 1 saat sonrasının ne ola-

Page 26: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

cağını bilmeden yaşamak zorunda kalmak... Bu nedenleolsa gerek, daha çetin bir mücadele ve bunun yarattığıyüksek bir ruhsal zenginlik, her koşulda direnç geliştir-me gibi gelişkin yanlar ortaya çıkıyor.

Hücrenin vahşiliği, ince ince öldürme, zamana yayarakyok etme ve hem ruhsal hem de fiziksel açıdan çürütmeözelliği, onun içinde yaşarken fark ediliyor kuşkusuz.Dışardan bakan biri, kuleleri ve askerleri, resmi giyimligardiyanları ve bunların sayısal çokluklarını dikkatealmadan göz atsa, hapishaneyi normal resmi bir binayabenzetebilir rahatlıkla. Hatta biz bile, hastane ya damahkeme dönüşlerinde, ringin minicik-puslu “pence-re”lerinden baktığımızda “yaşadığımız korkunç hücrelerbu binanın içinde mi” diye sorabiliriz kendimize. İdarebinasının hastaneyi andıran pencereleri görülür girişte.İlle de güllerin kızıllığı çarpar bahçeden gözlerimize. Birköşede özel otolar ilişir bir yandan da. İner inmez ringiniçindeyken de bağlı olan kollarımızdan kelepçenin kilidiaçılırken güzel kokular yayan çiçeklere bakakalırız. Hat-ta bekçi köpekleri bile “şirin” görünür gözümüze. Canlıve değişik her nesle gözlerimizi, sinirlerimizi, beynimizi,yüreğimizi ayağa kaldırır adeta... Sonra tekrar binayabakar “içindeki dünyayı” düşünürsünüz... Bundan mıdıracaba, görüş kabinlerine girip de bizi ilk defa gören dost-larımızın gözyaşlarını salıvermesi?!

Gözlerimiz güneşin ışıltısından veya karın bembeyazgüzelliğinden, bahçenin çiçeklerinden ya da yağmurunıslatıp titrettiği dallardan, gökyüzünün uçsuz-bucaksızlığından, büyük bir gürültü ile açılan hücrenindemir kapılarına dönerek girer “içeriye”: Taş duvarlar,demir ve beton yığını, karelere bölünmüş bir avuç gök-yüzü... Ama alabora olmuş bir beyin, ağrılar girmiş birbaşla, “yorgun-argın”... Beyin sanki başka seslere, nes-nelere kapanmış bir “kutu” gibi gördüğü, her şeyle taş-mış, bunların “ağırlığını” kaldıramamış... Belki bu onunsürekli aynı nesneleri görmek ve bastırılmış duygusu-

Page 27: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

23

nun yarattığı bir tepki verme biçimi. Ve olağan,g ünlükyaşamın dışında olan her durumda beynimizin bize ver-diği bir işaret. Bir görüş günü, avukat günü olabilir yada... Bir yandan sevdiklerimizi görmenin mutluluğu,diğer yandan bunun üzerimize binen ağırlığı ile dönerizhücreye. Öte yandan da “kuş gibi cıvıldamak” misali birhal. Değişik gülünüyor, bambaşka konuşuluyor. Ses to-nu, mimikler değişiyor, gözbebeklerin içi başka tülü par-lıyor. Aşırı konuşma, bir anda her şeyi döküverme isteğitelaşlı bir şekle bürünme hali başlıyor. Ve ama hiçbirşeyi anlatmıyor olma durum. Sonra da büyük bir sessiz-lik... Ayrıntılar o zaman hatırlanıyor. Duyduğun herhaber, baharla birlik tekrar altından çıkan kardelenetkisi yaratıyor. Üzüntülü veya sevinçli bir haber olmasıfark etmiyor da. Tepkiler, keder de olsa mutluluk da, entepe noktadan veriliyor. Çok gürültülü gülmek, çok gü-rültülü konuşmak gibi... Hüzün ise sessizcedir... Pek çokşey uçlarda yaşanır yani. Zaman zaman gerçek anlamdaeğleniriz de. Bazen sıkıntılı bir andan sonra, bazenönemli günlerimizi veya bir doğum gününü kutlamaanında... Bu bizi hem dinlendirir hem de çalışmalarımı-za daha sağlıklı ve dinlenmiş bir kafayla başlamamızısağlar.

İnsani olan her şeyden öylesine arındırmaya çalışıyorlarki, dokunaklı bir söz, içten bir davranış hiçbir yerde hüc-redeki kadar etkili olamaz sanırım. Duygular aşığı has-saslaşıyor ve dışardan bakan bir gözün anlamlandıra-mayacağı kadar duygusallaşıyorsun. Aşağılanma, hor-lanma, cendereye alınma, en küçük bir istemin dahibaskı altında tutulması, davranışlarımızı abartılı halegetirdiği oluyor. Sevdiklerimize sarıldığımızda bir dahasarılırken, aynı sözleri defalarla tekrarlarken buluruzkendimizi. Arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı, ailemizigörme, dokunma isteği-belki de farkında bile olmadan-çok fazla artmış olur. Ya da yan ve karşı bloklardakihücrelerde tutulan dostlarla, yoldaşlarla birlikte olmaistedi “dayanılmaz” bir hal alır. Bu nedenle etrafı gör-

Page 28: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

mek, yasakları kırmak için güçlü bir istek duyulur. Ge-çerken bütün engellere rağmen kapalı mazgalı açıp birmerhaba demek için herşeyi göze alabilir insan. Ya dahavalandırmadan havalandırmaya-bütün zorluğunakarşın-bağıra bağıra sohbet edebiliyorsunuz. Notlar atı-yor, mektuplar gönderiyorsunuz ve birlikte tepki örgüt-lüyor, birlikte karşı koyuyorsunuz yaptırımlara. Herşeyin başı mücadele çünkü.

Mücadele mutluluk taşıyor kişiye ayrıca. Eğer böyle ol-masaydı burda kimse mutluluk nedir bilmezdi. Yaşambu! Ve biz de duvarlara rağmen mutluyuz. Böyle oluncakendimize güvenli ve hayatın karşımıza çıkardığı zor-lukların üzerine yürürken rahatız. İçsel güven ve rahat-lık duygusu, kişiyi dirençli, mekanı yaşanılır kılıyor.“Konuşmak aklın fihristidir” demişler, bu en çok da hüc-rede anlamını buluyor. Bir koyu sohbet, ya da bir konu-da hazırlanıp hücre arkadaşlarına sunulan seminer veyaduyulan-öğrenilen-okunulan bir şeyi aktarma isteği ol-masa, konuşmak bile unutulabilir neredeyse. Konuşmaistemi çok yakıcıdır hücrede. Daracık bir mekanda sade-ce nefes aldığın ve düşündüğün sürece yaşamış olmuyor-sun, aynı düşünceleri paylaştığın, aynı yaşam biçiminikurduğun (aksi halde çekilmez olur hücre) insanlarlabirlikte değilsen eğer, ruhsal dengende kaymalar olmasıolağandır ve hiçbir şekilde hücrede tek yaşamaya alışı-lamaz. Öyle ki yüksek sesle okuma isteği bile duyulabi-liyor, tek başınaysan “sesin de dahil” pek çok şey unutu-labilir. Düşünce dağınıklığı, düşünceleri toparlama güç-lüğü de, aynı şekilde unutkanlık kadar karşına çıkabilir.Bu nedenle ruhsal ve fiziksel dengeyi kurmak önemkazanıyor. Fiziksel rahatsızlıklar çok fazla yaygın zaten.Örneğin, 3 yıl içinde ben’de çok tansiyon, boyun fıtığı,kollarda sinirlerin zayıflaması, bacak ve dizlerde ağrılarve yürümede zorlanma, daha saymadığım bir çok şeyçıktı. Arkadaşlarımda da türlü çeşit hastalıklar var veen yaygını kadın hastalıkları.

Page 29: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

25

Özellikle de dalgalanmalar yaşamaya müsait olan ruh-sal dengeyi korumak içir büyük çaba gerekiyor. bilinçlibir duruş çok önemli. İnsanın kendini suçlu olarak gör-mesi, iyileştirilmesi gereken bir hasta olarak hissetmesiiçin ne varsa yapılıyor. Bütün yaptırımlar vs.’nin özündebu var. “Suçlusun, her şey müstahak sana”: Bunu dü-şündürmek ve silik-boynu bükük davranışlar içine sok-mak için uğraşılıyor sürekli. Tıpkı Susurlukçu-Şemdinlikatillerinin serbest bırakılıp, hakkını arayanların yıllar-ca yatırılmasında olduğu gibi, burda bile “suç-suçlu”kavramında bulanıklıklar yaratmaya dönük uygulama-lar dayatılıyor.

Hücrenin darlaştırıcı etkisiyle sorunlar yumağının içinegömülmeden, yaşama giren zorluklara ya çözüm yolubulmak ya da eğer çözümsüz kalmışsa başka bir zamanaçözülmek üzere ertelemek, ruhsal dengeyi kurmaya yar-dımcı olabilir. Elbette, tevekküle yol açacak“Pollyannacılık”tan bahsetmiyorum. Tepkisizlik, kanık-samaktan kaynaklanan durgunluk, sakinlik hali de de-ğil. Sözünü ettiğim amaçlananını anlamak ve bunlarlamücadele edip iç dinamikleri güçlü tutacak yol ve yön-temler bulmak.

TV izlemenin yalnızlığı giderebileceği, ruhsal dengeyikorumada yararlı olabileceği düşünülebilir, ama öyledeğildir. Hücrede, özellikle tek kalınılıyor ve de her çeşitdizi izleniliyorsa, belki de tehlikelerin en önemlilerindenbiri bu. Dizi “kahramanları” hücrede kişiyle birlikte ya-şamaya başlar çünkü ve sanal bir dünya oluşur. Bu ne-denle doğal olarak seçicilik yaparız. İyi bir film, haber-tartışma programları, güzel bir konser, konusu ve oyun-culuk gücü açısından kaliteli bir dizi gibi. Zihni canlıtutmaya, düşünmeye iten ufak açıcı programlar seyret-meye çalışırız. Radyo için durum biraz daha değişiktir.Eğitici programlar ve müzik türü açısından çeşitlilikbulunur radyoda ve radyo tutsağın ayrılmaz bir parçasıolur adeta. Arkadaş, dosttur radyo “içerdeki”ne...

Page 30: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Dostluklar aranır hücrede! Küçük bir güneş “parçası”nınönüne dikilirsiniz mesela. Uzun uzun gök yüzüne bakar-sınız. Egzersiz ve spor yapmayı, yürüyüş ve voltayı ih-mal etmezsiniz. Kitap-dergi-gazeteye en fazla vakti ayı-rır, tüm siyasal-sosyal-kültürel gelişmelere dikkat kesi-lirsiniz. Bulmaca çözer, yabancı dil öğrenmeye çalışırsı-nız. Her cepheden sürdürülen mücadelenin silahlarıbunlar ve de dostlarımız... Eğer bunlardan uzak bir ya-şam kurulursa hücrenin bütün çürütücü ve yok edicietkilerinin içinde boğulup kalmak kaçınılmaz olur. biryandan da uyanıklık, rehavete kapılmama aynı şekildeönemli silahlar oluyor. Çünkü “ödüllendirme ve cezalan-dırma” sistemi her zaman gözle görülür şekilde yürümü-yor. Adı konmadan yapılanlar var. bazen bir şey “ihsan”ediliyor, bazen de bir şeye yasak konuyor. Kimilerinigörevlilerin davranışlarından, kimilerini ortamın sessiz-liğinden hissettiğimiz bir dolu şey. zaten hücredeki in-sanın hisleri hep ayaktadır her zaman. Ayak sesi, kapısesi, bir köpek havlama veya bir araba sesi, konuşma,fısıltı, gürültü, hareketlilik, hatta sessizlik... Başka biryerde belki dikkat çekmeyen bu gibi şeyler, bizde yaşamve tehlike belirtisi ve sezgisel olarak duyulur hemen.Gözleri görmeyen birinin güçlenen sezgileri gibi.

Zamanı kontrol edememe hissi ise daha başka bir şey.dün olan şey sanki bugün yaşanmış, ya da bugün olanşey sanki geçmişte kalmış. Yıllar bir yandan çok ağır biryandan da su gibi geçmiş. Oysa zaman her yerde aynışekilde işliyor, ama tekdüze hücre yaşamı zaman zamankavramını silikleştiriyor. Fakat yaşananlar aynı zaman-da olgunlaşma da yaratıyor. Aslında sürekli baskı altın-da tutulmuş olmak sinirler üzerinde tahribata yol açıyor,ama çabuk sinirlenme ve çabuk çözüme kavuşturmaiçiçe yaşanıyor ve ağır basan yönü bir olgunlaşmayadoğru gelişiyor.

Bir de, bize maddi açından sömürü aracı olarak bakıl-ması ek bir rahatlıksızlık kaynağı, örneğin, geçen yılın

Page 31: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

27

ortalarında, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bazıkanunların tartışıldığı haberleri çıkmıştı basında. Ceza-evleri ve iş yurtlarındaki gelirlerin bütçeye aktarılmasıda tartışılmış, Habere göre Kemal Unakıtan ile CemilÇiçek,tutsakların ucuz işgücü üzerinden büyük bir ka-pışma içinde olduklarını anlıyorduk. Olağan bir haberveriş tarzıyla kuşkusuz, ama biz bu türden haberlerinveya üzerimizden yürütülecek bir planın bize nasıl yan-sıyacağını çok daha derinden hissederiz. Kaldı ki, bizinasıl bir “hammadde” gibi gördüklerini anlamak için butür haberleri duymak da gerekmez çoğu kere. Adım başıbenzer uygulamalarla karşılaşırız çünkü. Kantin alışve-rişindeki fahiş fiyatlar, hesabımıza gelen paraların biri-kiminin kullanılıyor olması, idareye teslim etmek zorun-da kaldığımız her hangi bir eşyayı bir daha bulamamakyönünden hiçbir güvencenin olmaması vs. gibi, yasalprosedürde kantinden alınacak eşyalar içinde pahalıolduğu için almak istemediğimiz şeyleri almaya zorlan-mamız veya isteğimiz dışındaki herhangi bir “marka”nındayatılması gibi pek çok şey çıkıyor karşımıza.

Senin sana ait olmadığını hissettiren bir dolu uygulamatecritin kapsamını çok genişletiyor. Son olarak söylene-cek şu ki, ülkemiz devrimci potansiyel taşıması açısın-dan tam bir hazine ve hücrelerle tüketilemeyecek denliyüksek erdemli devrimci ve komünistleri var. Bu büyükbirg üç ve yok edilemeyecek...Selam ve sevgiler...

Nevin BerktaşÖzel Tip Cezaevi A-8 Gebze

Page 32: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

İHD'ye Merhaba (Vahdettin Budak)

Sizin cezaevleriyle ilgili bir çalışmanız vardı. Sanırımmektup tarzında yazmıştınız, bizlerin duygu ve düşünce-lerini öğrenmek için. Ben de size bir yazı gönderiyorum,umarım işinize yarar.Yazı daha önceden yazdığım bir 'anı yazısı' dır. F Tipicezaevlerinin henüz faaliyete geçmediği ama gündemeoturduğu dönemi sonradan yazma biçiminde yazılmış biryazıdır.(Müebbet hapis cezasını 1998'de aldım ve 25 Aralık2004'ten beri F tipinde bulunmaktayım)Yürüttüğünüz insani çalışmalarınızda başarılar diler,günlerinizin esenliklerle geçmesini umut ederim.

Bir Solumluk Hava Var (Mı ?)Yılın oniki ayından birisi olan ekim ayı, bir çok aya oran-la biraz daha ön plana çıkan bir aydır. Bunun iklimlebağlantılı olması yüksek bir ihtimaldir. Yazın kavurucusıcaklarından kurtulmanın sevincini yaşayan insan,aynı zamanda ağır iş temposundan da uzaklaşmaktadırbu ay içinde. Tabii bunun yanında, insanın, hareketliyaşam tarzının gelen kış mevsimiyle birlikte karlarınaltında kalacak olmasından dolayı son hareketli günle-rin tadına varmak için, elinden geleni yaptığı da görülür.Ancak ekim ayı her zaman herkes için aynı şeyi ifadeetmez. Kimileri için sevincin kaynağı olurken, kimileriiçin acının derinliğine yaşandığının simgesi olmaktadır.2000 yılının Ekim ayı da diğer bir çok yılda olduğu gibi,ağaçlardan sararan yaprakların dökülmeye başladığı,boğucu nem ve sıcağın yerini insanın ruhunu okşayanserinletici bir rüzgara bıraktığı, rüzgarın kuvvetiyle ha-valanan toz zerreciklerinin havada kavisler çizerek, biryerden başka bir yere uçuşup durdukları bir aydı.

Page 33: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

29

O yıl doğada yaşanan olayların bir versiyonu, Türkiyesiyasal yaşamında da ortaya çıktı.Gündemde yakıcı birçok konu bulunmakta, bundan kaynaklı olarak yoğun birtartışma süreci yaşanmaktaydı. Deyim yerindeyse siya-sal alanda tozun dumana katıldığı bir süreçti. Tartışma-ların ağırlıklı bölümünü ceza hukuku ve adalet siste-minde geliştirilecek olan yeni uygulamalar oluşturuyor-du. Yapılması tasarlanan yeni uygulamaların başında'toplumsal yara' olarak görülen cezaevleri ve ceza infazsistemi gelmekteydi. Egemen bakış açısına göre, birey-lerde, 'suça eğilimli olma' gibi bir tür hastalık mevcuttur.Bu 'eğilimi' ortadan kaldırmak gerekiyor. Bu anlamdasorunu ortadan kaldırmak için işin özüne inmek gereki-yor ve işin özünü de cezaevlerindeki mevcut sistem oluş-turmaktadır. İnsanların kalabalık bir şekilde bir aradabulunmaları, suça teşvik eden 'hastalığın' temel zeminikonumundadır. Dolayısıyla onları bu 'hastalıktan' kur-tarmanın yolu, kalabalık yapıları dağıtıp, onları birbi-rinden ayrıştıracak yalnızlaştıracak yapılar oluşturmak-tan geçmektedir.

Bu anlayışta, toplumun ve bireylerin ortaya çıkan sorun-larını çözmek için sosyal reformlar yapmanın yeri, eko-nomik istikrarın yakalanması sorunu, ortaya çıkan çar-pık istihdamın doğurduğu işsizlik sorununu gidermeyeyönelik bir politikanın yeri, yetersiz ve tekdüze eğitimsistemini yeni bir çehreye büründürme diye bir sıkıntı vebütün bunların bir toplamı niteliğindeki demokrasininyerleştirilmesi, onu zihniyete egemen duruma getirmegibi bir şeyin hiç mi ama hiç yeri yoktur. Bütün bunlar-dan geriye ne kalıyor? İnsanların bir arada yaşamasıkalıyor. O zaman tüm sorun ve günahların ana kaynağı,ortak yaşam alanıdır. Demek ki, ortak yaşamı ortadankaldırdığımızda soruna kaynaklık eden temeli çökertmişoluyoruz. Bunu başardığımızda 'hastalıklı' bireyler üre-ten sistemi tümden ortadan kaldırırız. Böylece insanlarbir daha suç işlemezler!!!

Page 34: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Tam da bu bakış açısından kaynaklı olarak üzerindeyıllarca tartışılmakta olan F Tipi cezaevleri devreye so-kuldu. Sorunun gündeme oturmasıyla birlikte yoğun birtepki ve direnç ortaya çıktı. Buna mukabil devlet yapı-sında da bir tür ısrar ve inatlaşma gelişti. Sorunun çö-zümüne yönelik, aydınlardan yazarlara, duyarlı birey-lerden medyaya kadar bir çok aktör ya görev aldı, ya dahassasiyetlerini dile getirdi. Ama sorunun aşılması okadar kolay değildi ve nitekim aşılmadı da. Bu atmos-ferde Adalet Bakanı H.Sami Türk, oluşan direnç nokta-larını ortadan kaldırmak için inşa edilen cezaevlerininkapılarını medyaya açtı. Sonraki günlerde bu mekanlarıdolaşıp görüntü alan basın mensupları, gözlemlerinikamuoyuyla paylaşmaya başladı. Ortaya çıkan genelkanı, bu mekanların kimi olumlu yönleri olsa bile ağır-lıklı yönüyle insani açıdan zorlayıcı nitelikte oldukları veinsanların böylesi bir uygulamayı uzun vadede taşıya-mayacakları yönündeydi.

O günlerde bu soruna demokratikleşme kriterleri açısın-dan yaklaşım ve duyarlılık gösteren basın organlarındanbiri de Radikal Gazetesi'ydi. Gazeteyi elime aldığımdasaat 19.00-20.00 arasıydı. O saatler havanın serin oldu-ğu, insanın volta atmaya yani yürüyüş yapmaya özendi-ği saatlerdir. Ama tam da o saatlerde havalandırma ka-pıları kapatılır ve insanlar o serin havadan mahrumkalarak koğuşlarına kapanmak mecburiyetinde bırakı-lır. O gün de arkadaşların çoğunluğu havalandırmadason voltalarını atarken, az bir kısmı da içeride televizyo-nun başına kurulmuş akşam haberlerini izlemekteydi.Ben de o sırada oturmuş, önümdeki okuma fırsatını bu-lamadığım Radikal Gazetesi'ni okuyordum. Gerek tele-vizyonun, gerekse de arkadaşların çıkardığı gürültüdendolayı gazeteyi rahatça okuma imkanım olmasa da, ga-zeteyi bitirmeye kararlıydım. O hengame içerisinde ha-berleri hızlı hızlı okuyorken gözüme F tipi cezaevleriüzerine yayınlanmış bir yorum-haber takıldı. Haberde,koşullar ve cezaevinin fiziki yapısıyla ilgili bilgilendir-

Page 35: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

31

meler yapılıyordu. Hatırlayabildiğim bölüm şöyleydi:"Bu cezaevlerinde odalar en fazla üç kişinin bir aradakalabileceği şekilde düzenlenmiştir. Görevliler ile mah-kumların iletişim kurmaları yasaktır. Yemekler bilekapının alt tarafında oluşturulan mazgallardan içeriyeuzatılacak ve iletişim kurulmayacaktır"

Bir an için kendimi yazının tarif ettiği sahnenin içindebuldum. Bir insan hiç kimseyi görmeden, kimseyle ko-nuşmadan yıllarca yaşayabilir miydi? Bu sorunun yanı-tını ararken bir anda kendimi kötü hissetmeye başladım.

O an benim için 'dış dünya' diye bir şey söz konusu de-ğildi. Dışarıda yapılan bağırışları, çağırışları, koğuşuniçindeki gürültüyü, televizyonun çıkardığı sesleri duy-muyordum. Sanki kulağımın içine bir duvar örülmüştüde dışarıdan gelen tüm sesler bu duvara çarpıp geri te-piyordu. Aynı şeyler gözlerim için de geçerliydi. Tümışıklar kapanmış, her taraf karanlıklar içinde kalmıştı.Karşımdaki görüntüleri görmüyordum. İçinde bulundu-ğum mekanda yaşamıyordum adeta. Karşımdaki dünya-nın içinde benim yerim yoktu. Ben bu dünyanın çok uza-ğında bambaşka bir evrende kendimle başbaşa kalmış-tım. Yapayalnız dünyamda bir tek ses vardı o da içim-deydi. Damla damla akan suyun çıkardığı sesin aynısıiçimden geliyordu. Ne olduğunu bilmiyordum ama o sesiengelleyecek güçte değildim. Ameliyat masasına yatırı-lan hastanın çaresizliği vardı bende. Oto-kontrolümükaybetmiştim. Dalgalarla boğuşa boğuşa ilerleyen kap-tansız bir gemiye dönüşmüştüm. İçimdeki dalgalar benisarsıp duruyor kendimi toparlayıp dümene geçmeme izinvermiyordu. Yaptığım her hamleye karşılık karşımdakarşı konulamaz dalgalar beliriyordu. İçimdeki çılgındeniz ne zaman yatışacaktı? Geminin dümenine geçebi-lecek miydim? Beni bu karmaşadan kurtaracak bir li-mana ulaşa bilecek miydim? Yoksa dalgalar beni kaya-lıklara mı sürükleyecekti? Bu gün sonunda hayatta ka-labilecek miydim.? Kalsam bile eskisi gibi yaşamımı

Page 36: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

sürdürebilecek miydim? Bütün bu sorular cevapsız birhalde uçuşup duruyordu.

Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Anımsaya-bildiğim tek şey kapıların kapanmış olduğu, ne yaptığı-mı pek de bilmeden gazeteyi masada bırakıp üst kattabulunan yatağıma çıkmış olduğumdu. Uyumak isteme-me rağmen bir türlü uyuyamıyor, yatakta kıvranıp du-ruyordum. İçimi yakıp kavuran bir şeyler vardı. Kulak-larım uğulduyor, gözlerime kan akın ediyordu. Başımmengeneye konulmuş gibiydi. Tüm vücudum halsiz ol-masına rağmen istem dışı kasılıp duruyordu. Yataktakıvrılmış iki büklüm olmuştum. Arkadaşlar üstüme üçbattaniye atmış ama hala sanki üşüyormuşum gibi birhalim vardı, oysa her tarafımdan ter fışkırıyordu. Konu-şacak halim yoktu ama derinden gelen bir inilti benisarsmaktaydı. Elektrik lambası açık kaldığında banaişkence ediyor gibiydi. Kapatıldığında ise karanlıktaönüne geçemediğim bir korku içimi kaplayıp her tarafı-mı tiril tiril titretiyordu. Bilincim tüm varlığıyla, tam birdirenç halini almıştı. Sinirler beynime karşı açık bir sal-dırıya geçmiş, durmadan onu tahrip edici hamlelerdebulunuyordu. Bilincimi yitirmeme ramak kalmıştı. Bunarağmen, bilincim son ana kadar direnmeye kararlıydı. Oanda delirme noktasına çok fazlasıyla yaklaşmıştım.Karşımda durmuş, dosdoğru bana bakıyordu. Direnmekonusunda içine gireceğim en ufak bir kararsızlıkta,deliliğin kucağına düşmem içten bile değildi. Zaten o daçaresizliğimi gördüğünden dolayı karşımda sırıtıp duru-yordu. Kucağına düşeceğimden eminmiş gibi bir halivardı. Bundan dolayı beni kazanmak için hiçbir zahmetegirmiyordu. Koyun kurdu gördüğü zaman kaçacağına,korkudan ona doğru koşuyormuş. Benim durumum dakoyundan pek farklı değildi. ama her şeye rağmen, biryandan koşarken, diğer yandan da buluşma anını sani-yelerle de olsa uzatabiilmek/ertelemek için ayak direyipduruyordum. Kazanacağım her ‘an’ benim için hayatideğerdeydi. Gözümü açıp kapatsam, tüm yaşamım bam-

Page 37: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

33

başka bir mecraya akacaktı. Onun için tüm gücümlebilincime destek vermek zorundaydım.

O geceyi güç bela atlatıp sabaha vardım ama bütün geceboyunca hayatımın hiçbir döneminde olmayacağı kadarbir şeyin ihtiyacını ve eksikliğinin hissettim. Böyle birzamanda en fazla özlemini çektiğim şey annemdi. An-nemin başucumda oturup, ellerimi avucuna alması saye-sinde kazanacağım gücü, dünyanın hiçbir nimeti banaveremezdi. Arkadaşların benimle ilgileniyordu ama an-nemin ilgisi bana psikolojik bir güç kazandıracaktı. Böy-lesi anların en iyi ilacı psikolojik destektir. Yaşadığınıztravmayı, psikolojik etkenler olmadan atlatabiilmenizmümkün değildir. Annemin yanımda olamayacağını bi-liyordum ama böyle bir isteği engelleyebilecek durumdada değildim.

“Her yeni gün umuda açılan bir kapıdır” diye bir sözvardır. Galiba bundan dolayı olacak ki, güneş doğdu-ğunda, içimde durumumun biraz daha iyiye gidebileceğiumudu oluşmuştu. Nitekim içinde bulunduğum durumdevam etti ama geceki kadar vahim değildi.

O gün, arkadaşlar fotoğrafçıyı çağırmış fotoğraf çektiri-yorlardı. Arkadaşların ısrarlarını kırmamak için ben debir iki tane çektirdim. Ama daha fazla ayakta kalacakhalim yoktu. İçim habire bulanıp duruyordu. Bir an içiniyice halsizleştiğimde kendimi zar zor tuvalet bölümüneattım. Oraya ulaşır ulaşmaz midemde ne varsa hepsinidışarı kustum. Ama halen de tam anlamıyla kendimegelebilmiş değildim. Aradan geçen saatler aralıklarlakustuğum yeşilimsi suyun ardı arkası gelmiyordu. Aci-len revire çıkarıldığımda iki iğne vurup Nevofam türübir iki paket ilaç verdiler. Koğuşa geri dönüp yatağa gir-dim ve iki gün boyunca çıkmadım.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra, kendimi az da olsatoparlayabildim. Ama halen de kapılar kapatılıp içeri

Page 38: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

girdiğimizde, bende bir korku gelişiyordu. Gündüzleriserin rüzgarlar esmesine rağmen hava elli derece sıcak-mış gibi boğucu geliyordu. Nefes alamıyordum. Birileriboğazımı sıkıyormuş gibi. Nefesim daralıp duruyordu.Nefesim daraldığında kalbim normal halinden daha faz-la atmaya başlıyordu. O anda, boğulmamak için sudakorkuyla çırpınan insanların durumuna düşüyordum.Duvarlar gözlerimin önünde durmadan sallanıyordu.Sanki benden daha fazla canlılarmış gibi üstüme geliyor-lardı. O anda soluk soluğa kalıyordum. Her an boğula-cakmışım gibi bir his kaplıyordu içimi. İşte bütün buhisler, kapılar kapandığında daha fazla açığa çıkıyordu.Bunun için kapıların hep açık kalmasını diliyordum.Ama tabiii ki açık kalmıyordu ve ben her gece aynı şey-lere katlanmak zorundaydım. Ölmekten korkmuyordum,hatta intihar sahneleri gözlerimin önünde uçuşup duru-yordu. Ama en büyük korkum çıldırma derecesine gel-mekti. Yani delirmekti. O günler deliliğe en yakın oldu-ğum günlerdi. Delirmek en büyük kabusum olmuştu. Ogün, o durumda beni alıp da daha dar bir mekana hap-setselerdi delirmek yerine intihar etmeyi tercih ederdim.En az dar alan psikolojisi kadar, üstümde olumsuz etki-ler bırakan şeylerin başında TV ve gazeteler geliyordu.Özellikle şiddet, ölüm, çatışma, öfke vb. haber ve prog-ramlar beni fazlasıyla kötü etkiliyordu. Bunun için ogünlerde gazete okumayıp TV seyretmeme gibi önlemamaçlı kimi kararlar aldım. Birkaç ay boyunca, yaşa-mımda her ikisine de yer vermedim. Bununla birlikterahatsız edici konuları kapsayan sohbetlerin bulunduğuortamlarda bulunmamaya özen gösterdim.

Bütün o korkunç günleri, tabiii ki atlattım. Ama bu hiçde sanıldığı kadar kolay olmadı. Olumsuz etkilerin yeri-ne moralimi yükseltecek şeyler belirleme arayışına gir-dim. Konuşmak, sohbet etmek, bana işkence gibi geli-yordu. Zaten bir şeyler konuşmaya başladığımda, ko-nuşmanın düzenini unutup, başka noktalara sapıyor-dum. Farkına vardığımda ise daha önce neyi konuşup,

Page 39: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

35

neyi konuşmadığımı hatırlamıyordum. Bunun için ko-nuşmalarım bütünlüklü olmaktan ziyade, bölük pörçük-tü. Konuşmak yerine daha çok dinlemeyi tercih ediyor-dum. Birilerinin bana bir şeyler anlatması hoşuma gidi-yordu. İstiyordum ki, bir kişi yanımda bulunsun, birliktevolta atarken o durmadan bir şeyler anlatsın, ben de onudinleyeyim. Konuşulanlardan dışarıyla ilgili olan güzelanılar dikkatimi çekiyordu. Ama buna rağmen yanım-daki arkadaşım sohbet ettiği zaman, bazen hayalleredalıyordum. Dikkatim dağılıyordu. Dikkatimi toparladı-ğımda kendimi bir arkadaşın yanında voltalarken bulu-yordum. Arkadaş sohbet ediyordu ve ben ara sıra, ‘hı hı,evet öyledir’ gibi cevaplar veriyordum. Bu cevapları niçinya da hangi konulara dair verdiğimin bilincinde değil-dim. Yalnızca arkadaş konuşmasını sürdürsün diyeonaylıyordum.

Dışarıda sıkıldığımda, içeri giriyordum. İçeride TV sey-redemediğimden uyumaya çalışıyor ama bunda da pekbaşarılı olamıyordum. Kitap okuyacak halim yoktu.Okusam bile düşüncem darmadağınık olduğu için, hiçbirşey anlayamazdım. Okuduklarımı kısa bir süre sonraunuturdum. Ama bütün zorluğuna rağmen tek çıkış yo-lum kitaptı. Onun dışında zamanımı geçirebileceğim,beni oyalayabilecek bir kitabı bulmam da pek kolay de-ğildi. Böyle bir kitabı bulabilmek için, onu önceden oku-mak gerekiyordu. Okunmuş bir kitabı ikinci defa oku-mak, pek de zevkli olmazdı. Kitaplığı gözden geçirirken,bir kitap dikkatimi çekti; “Dağlardan Sorun Beni” ilginçbir isimdi. Hapsolduğum dört duvar arasından beni alıpuzaklara götürebilecek bir kitaba benziyordu. Onu alıpokumaya başladım. Beyaz adamın kızıl adama, ‘uygar-laştırma’ adı altında uyguladığı vahşi politikalar karşı-sında, kızıl adamın (Kızılderili lider Geronimo) özgürlüktutkusunu ve bunun için yürüttüğü mücadeleyi anlatı-yordu. Beni içine çekip kendisiyle bütünleştirdi. Müthişetkileyiciydi. Sanki tüm insanlığın hikayesini anlatıyorgibiydi. Kendi durumumu unutup, kızıl adamın çaresiz-

Page 40: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

liğine ağladım. Ama aynı zamanda, onun kendi özünükaybetmemek, doğduğu doğal çevreden (topraklardan)kopmamak için yürüttüğü mücadeleye sonsuz bir saygıduydum. Halkıyla birlikte yerleştirildiği kurak çöldeyaşamak yerine, özgürlüğünü yaşadığı dağlarda ölmekistemesi, özgürlüğe olan bağlılığının somut bir gösterge-siydi. Onun bu özgürlük istemi, rahatsızlığımı aşmamdaçok büyük etken oldu.

Hastanelerde ya da hastalık durumlarında, çok belirginbir sahne vardır. Hasta olan birey yatağına uzanmış,elinde bir kitap, onu okumaya çalışmaktadır. Bu sahnekafamda hep bir soru işareti doğurmuştur. Hasta birinsan, ne diye kalkıp da kitap okumaya çalışıyor ki? Za-ten hasta, bir de kitap okursa daha fazla kendisini yor-muş olmuyor muydu? Bana göre kendi kendisini yor-maktan başka bir anlamı yoktu. Ama o gün yanıldığımıanladım. Hele o kitabı okuduktan sonra, yanılmış oldu-ğuma kesin olarak karar verdim. O sahneye bakış açımdeğişmeye başladı. Artık insanın hastalandığında kitapokuması gerektiğine dair bir düşünceye sahiptim. Hasta-lığın en iyi ilacı kitaptır. Ama öyle hangi kitap olursaolsun, biçiminde değil. Doğayla ilgili yada doğal yaşam-da geçmiş bir olayı romanlaştıran kitaplar, insana enbüyük faydayı sağlayan kitaplardır. Ben de bunun fay-dasını gördükten sonra, ‘Haydutlar Kraliçesi’, ‘KardeşimRüzgar, Kardeşim Deniz’ vb. birkaç kitap daha okudum.Bunları okuduktan sonra oto - kontrolümü iyice sağlamafırsat ve gücünü yakaladım. Nitekim daha sonraki ay-larda sağlığıma tamamen kavuşmanın sevinciyle, geçir-miş olduğum dönemi yeniden sağlıklı bir düşünceyleirdelemeye karar verdim. Bu irdelemeyi yapamadığım-da, bir daha aynı duruma düşmeyeceğimin garantisiyoktu. Onun için bazı tahlilleri çok iyi yapabilmem gere-kiyordu.

Sorunun ana kaynağı neydi, nasıl ulaşılabilirdi? Önüm-de hangi alternatifler vardı? Bu alternatiflerden hangisi

Page 41: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

37

beni başarıya ulaştırabilirdi? Yoksa her şeyi oluruna mıbırakmak gerekiyordu? Her şeyden önce sorunun nere-den kaynaklandığını ortaya koymak gerekiyordu. Sorun,insanların dört duvar arasında tecrit edilmesi haberle-rinden kaynaklanıyordu. Henüz haber değerindeydi,ama bunun pratikleşeceği kesindi. Onun için sadece ‘ha-berdir’ deyip geçmek gerçekçi olmazdı. Peki haberin do-ğurduğu sonuç neydi? Buna heyecan mı, yoksa korku mudemek gerekiyor. Kesin bir sonuca ulaşmak zor, ama biz‘korku’ diyelim. Korku vücudu uyarmış ve onu heyecanasokmuştu. Heyecan duyargaları uyuşturmuş, buna kar-şın kimi organları da harekete geçirmiş ve savunmasızvücudun içinde, deyim yerindeyse atını istediği gibi koş-turmuştu. İşte bunu yapanlardan bazılar yenilen yemek-lerin hazmedilmesi için asit üreten organ ve bölgelerdi.Vücut sağlıklı olduğunda, organlara ancak yemeği haz-medilecek katar asit üretme izni verir. Ama bu defa,vücut savunmasız kaldığı için, bu organları aşırı derece-de asit üretmiş ve içi organları tahrip edecek düzeyegelmişlerdi. İçimde damlayan suyun sesi izlenimini ve-ren ses mideme akın eden bu asitlerdi. Mide delinmedüzeyine varmıştı. Heyecanın doğurduğu kalp atışları,kalbi yormuş, hızlı nefes alıp vermeler beraberinde ne-fessizliği getirmişti. Bütün bunlar vücudu etkisizleştirip,bilinci devreden çıkartma noktasına getirmişti. Tabiibunlar işin fiziki yönünü temsil ediyordu. Ama iş sadeceiki yönle sınırlı değildi. İşin aslı, fiziki sorunlara da ne-den olan, düşünsel yöndeydi. Düşünsel anlamda böylebir soruna bulaşmasaydım, fiziki sorunum ortaya çıkabi-lir miydi? Hiç sanmıyorum. Öyleyse, düşünsel yapıda birsorun mu vardı? Burayı irdeleyerek sonuca ulaşmakgerekiyordu.

Dört duvarın arasında bulunmanın nedeni neydi? Tabiiideallerdi. Karşında egemen bir güç var ve ideallerinonun çıkarlarıyla uyuşmadığı için, seni dört duvarınarasında hapsetmiş. Onunla da yetinmeyerek, seni dahafazla yalnızlaştırmak istiyor. Bu amaçla durmadan yeni

Page 42: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

modeller üretip durmaktadır. Buna karşılık sen ne yapı-yorsun? ‘Dört duvarın arasında nasıl tek başına kalırım’diyerek, kendi kendini tahrip edip duruyorsun. İdealle-rinde bir yanlışlık mı var? Yok. Öyleyse ideallerin karşı-sında bilinç düzeyinde eksiklik var. Orayı sağlamlaştır-mak gerekiyor! Bilinç düzeyi en son noktaya çıkartıldı-ğında, böylesi sorunların üstesinden gelebilir misin?Hayır! Peygamber bile olsan, sonuçta sen de bir insan-sın. Senin de duyguların, hislerin ve ihtiyaçların var.Demek ki, sorun bilinç düzeyiyle ilgili değil. Peki o za-man, hiçbir şeyden haberi olmayan, neyin ne olduğununpek farkında olmayan bir kişi olunsaydı, acaba sonuçdeğişir miydi? Bir noktaya kadar evet. Öyle ki; başlan-gıçta hiçbir şeyi dert etmezdiniz. Sizin için ne olup bittiğifazla önemli olmazdı. Ta ki bahsi geçen mekanlara yer-leşinceye kadar. Oraya yerleşir yerleşmez, işin ciddiyeti-ni kavramaya başlardınız ama bu kavrayış sizi öyle birsarsardı ki, kendinize gelecek vakti bulamazdınız. Dola-yısıyla, sonuçlar daha fazla tahrip edici olurdu. Demekki bu kişilik de, sonuçta böylesi bir durumla yüz yüzekalma, mecburiyetinde kalacaktır. Öyleyse cahil olmakda, bu sorun karşısında pek kar vermiyor. Eğer hembilinçli, hem de cahil kişilik rahatlıkla böylesi bir sorunuyaşayacaksa, o zaman sorun kişilerin konumundan do-layı ortaya çıkmamaktadır. Bu durumda çözüme nasılulaşacağız?

Her şeyden önce, kişiliğin düzeyini bir kenara bırakıp,kişinin oluştuğu ortamı incelemekte fayda var. Cezaevi-nin yeni versiyonunu savunanların iddiası neydi? “Bizcezaevlerimizi Avrupa standartlarına ulaştıracağız” di-yorlardı. Haydi diyelim, inşa ettiğin duvarları Avrupadüzeyine çıkarttın, peki o duvarların arasına hapsedece-ğin insanların kişiliği Avrupa’nınkiyle aynı mıdır? Bes-belli böylesi bir sorun onları pek ilgilendirmiyor. O za-man bu soruya bizim cevap aramamız gerekiyor.Avrupa toplumunun karakteristik bir özelliği var. Grup-çu değil, bireycidirler. Bunun ekonomik yönü kadar, sos-

Page 43: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

39

yal boyutu da var. Ergenlik çağına gelen birey ailesinebağlı yaşamak yerine, kendi öz iradesine dayalı olaraktek başına yaşamayı tercih eder. Bu durum kendisinebelli bir özgürlük ortamı sağlar. Zamanla kişiliği yalnız-lığa alışır. Dolayısıyla cezaevine düştüğünde, yalnız ka-lıp kalmaması onun için pek de etkileyici bir durumoluşturmaz.

Ortadoğu kişiliğini ele aldığımızda ise, bunun tam tersibir durumla karşılaşırız. “Sürü kişiliği” denilen kişilik,ağırlıklı yönü oluşturur. Ortadoğu kişiliği, bireyci değilgrupçudur. Toplumsal yapıdan kaynaklı olarak, kişiliğiböyle şekillenmiştir. Birey istese de, istemese de bu kişi-liğiyle yaşamak zorundadır. Feodal aile yapıları aşıla-bilmiş değildir. Bu yapılar sadece kırsal alanda değil,aynı zamanda en gelişkin kentsel alanlarda da varlığınıdevam ettirmektedir. Birey, bırakalım ergenlik çağını,çoluk çocuk sahibi olduğunda bile ailesinden kopmakyerine, birlikte yaşamayı tercih etmektedir. Hastanelere,camilere, eğlencelere, başsağlığına, hatta okula bile ka-labalık bir akraba/ yakın tanıdık grubuyla gider. Evdeaynı odayı bir çok kişiyle paylaşır. Bunda bir sorun gör-mez. Tek başına hiçbir şeyi başaramayacağından değil-dir bu yaptıkları, aksine böyle yetiştirildiği için kişiliğide böyle şekillenmiştir. Dolayısıyla bu kişiyi alıp dörtduvarın arasına tek başına kalacak şekilde hapsettiğinizzaman, bireyin sosyal gerçekliğini göz ardı etmiş olursu-nuz. Birey toplumun bir ürünü, bir yansımasıdır. Onutoplumsal gerçeklikten soyut ele alamazsınız. Bunu yap-tığınızda, bireyi baştan ölüme mahkum etmiş olursunuz.Sonuç itibariyle, işin özüne baktığımızda, batı toplumuile doğu toplumunun birbirine tamamen zıt bir yapılan-ma içinde olduğunu görüyoruz. ‘Lale Devri’ denilen dö-nemin gösterilen büyük çabalara rağmen, başarısızlığauğramasında bu gerçekliğin temel bir yeri vardır. Uygu-lamalar toplumun gerçekliğiyle uyuştuğu oranda başarı-ya ulaşır. Uyuşmadığında ise şekilsel kalıp, başarısızlığamahkum olur. Başarısızlığın doğurduğu acılar toplumsal

Page 44: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

yaraları derinleştirir, trajediye dönüştürür. Bu durumdasizin “Avrupa standartlarında iş görüyoruz” deyiminizberhava olmaktan başka bir değer/ ağırlık taşımaz. Sos-yolojik gerçeklikler, siyasal darlığa ve intikamcılığa kur-ban edilmemelidir diye düşünüyorum.

Sonsuzluk Ve ZindanEn yalın sözün peşinden koşmak, kötü bir hastalık.Elemekten yazmaya söz kalmıyor. Bir de, “Bazı şeylervardır ki anlatılamaz” cümlesinin kapsamına artık okadar fazla şey giriyor ki… Kendi acısını anlatmaktansıkılıyor insan ve bu cümle ile başlayan tüm metinler-den…Sürekli yaşayıp anlatacak cümle bulamamaktan,anlatınca anlamamalarından…

“Herkesin derdi kendine yeter” bir çağda, coğrafyada,kime neyi anlatsan, kim neyi anlayacak? Az ve özünkapısı suskunluğa çıkıyor. Ne kötü, ölümün bile hükmü-nün olmadığı yerde, kelimelerin hükmünden bahsediyo-ruz. Konuşacak kadar çaresiz olmasa insan, susardı.Konuşmak çaresizlikten…

Bütün bilim tarihini, düşünce tarihini, insanlık tarihinibilerek öleceğiz. İngilizce’yi öğrenerek, ‘çok bilgili’ ölece-ğiz. ‘Doğa boşluk tanımaz’ diyor filozoflar. Belki de haklı-lar. Belki de değil aslında, kesin haklı olmalılar. Hayal-lerimizin, sevdiklerimizin, yaşamımızın, yerine özlemleridoldurduğumuza göre…

Kurgu bu ya, ‘Bu adamların (sistemin) bildiği bir şeyvar’ diyorum. Bizi bankaya yatırır gibi yatırıyorlar buduvarlar arasında. Vicdanımız, duygumuz, bilgimiz faiz-lenerek çoğalsın diye. Herkes yakınır, bunların yoklu-ğundan.Ölmezsek topluma vicdan, duygu, bilgi olarakgeri döneceğiz. Adamların derdi dünyanın iyiliği… iste-mesek de bizden bazılarını, ‘büyük adam’ yapacaklar.Hep sorulmaz mı? Sokrates’i ölüme mahkum edenlerihatırlayan var mı? İsa’ yı çarmıha gerenleri kim hatırla-

Page 45: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

41

yıp, anıyor? Soru cevabı da içeriyor: Yok, kimse hatırla-mıyor. Boşuna kızıyoruz adamlara, bile isteye fedakarlıkyapıp, o herkesi cezbeden tarihe geçme arzusundan vaz-geçiyorlar. Sırf bizim için…

Yine de –kusura bakmasınlar- teşekkür edemeyeceğim.Daha yakıcı sorular var beynimde. Bilmek kaç milyarışık yılı uzaklıkta keşfedilen, milyarlarca yıldızdan olu-şan milyarlarca galaksi… Işık hızı saniyede 300.000 km.Bir dakikada şu kadar, bir saatte şu kadar, bir günde,yılda, on, yüz, bin, milyon, milyar yılda şu kadar. Sayısalolarak bile algılanamayan bu rakamlara karşılık gelenfiziksel uzaklık nasıl algılanabilir. Korkunç büyük mesa-feler… Aklım dünyadan yola çıkıp, bir süre ilerliyor.Sonra milyarları takip edemeyip olmayan ya da bilinme-yen sona sıçrıyor. ( Son dediysem yok öyle bir şey, yinesonsuzluk başlıyor)

Sonsuzluk, şimdi en çok zindanı hatırlatıyor. Oysa, ‘zin-dandan çıkmak’ için insan açılıyor ona... Ve o yaşamınıengelleyemeyecek, etkilemeyecek düzeye çektiğin ‘acı’ yıkorkunç büyüterek, kendi boyutlarına ulaştırarak gerigetiriyor sana. Hiçbir şiire yamayamadığım, her söyle-yişte aynı şoku tekrar yaşadığım şu üç satır, bir çığlıkgibi dökülüyor dilimden:

Evren kaç metrekare? Özgürlük kaç,Kaç metrekare bu zindan

Bir tek sonuncunun cevabını biliyorum. Dörde beş met-rekare. Sonsuzca metrekareden bize düşen, beş adımlıkyer. Bir de ömür, ömrüm, ömrümüz…500 yıllık olsa an-lam verebileceğim de, 60-70 yıllık ömrün 36, 30, 20, 10, 5yılının zindanda geçirilmesine onay verilmesini aklımalmıyor. Abartı değil, inanamıyorum insan olabilecekle-rin bu kötülüğü yapabileceğine. Laf olsun diye değil bu,gerçekten anlatılamaz. Yalnızca yılları değil, ‘Onları birde olası en kötü şekilde nasıl geçirebilirim’ in neyi anla-

Page 46: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

tılabilir? Acısından, işkencesinden, baskısından vazgeç-tim. Sırf bu yüzden yalnızca bu sebeplerden ötürü bağı-rıyorum: Bu sistem değişmeli! Bu sistem değişmeli! Busistem değişmeli! Yaşayan kahramanları taşa tutup,öldükten sonra baş tacı eden bu sistem değişmeli. ‘Tecrit’kendi kendini kandırıyor. Neredeyse bir fizik yasası ke-sinliğinde, bedenin alanı daralıkça, düşüncenin alanıgenişliyor. Zindansız bir dünya dileğiyle… Saygılarımla

Vahdettin Budak2 nolu F Tipi Cezaevi Buca / İzmir

Page 47: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

43

Merhaba (Dilek Öz)Sevmesini ve özlemesini bilenlere küçük bir sesleniş…Saat 18.40, havalandırmadayım. Ayaz var. Üşüyorum.Yine de girmeyeceğim o ‘kuyu’ya. Yirmi dakika sonrahavalandırma kapısı kapanacak. Bu düşünce daha çoküşütüyor içimi.Siz hiç yürekten üşüdünüz mü?Her akşam bu saatlerde, -hava sıcak olsun olmasın- buzkeser yüreğim.Önce dış kapının anahtarı üç kez döner. Büyük bir gü-rültüyle, demir kol aşağıya indirilir. Ve çirkin bir ejder-ha gürlemesiyle açılır kapı.On yıldır alışamadım bu sese. Alışamadık…Kapının her açılışında fırlarız-sıçrarız yerimizden. Eli-miz gayri ihtiyari sol yanımıza uzanır. Nabız atışlarımızyükselmiştir çünkü. Sonra imalı bakışlarla, alaycı söz-cükler dökülür bekçilerimizin dillerinden, ‘Ayy kızlarkorktunuz mu?”Vereceğimiz cevabın demir kapının karşısında nasıl birhükmü olabilir ki?Hangi demir kapı sessizce açılabilir? Bu onun ihtişamınaters değil midir? Bir de kapıya uzanan ellerin öfkesinikat işin içine. Gerisini varın siz düşünün.Kahrolsun dünyanın tüm kapıları!Ben kararımı çoktan verdim, kapısız evlerde-yerlerdeyaşayacağım. Ne demir, ne tahta, ne beton…Hiçbir renkve çeşitte kapılara tahammülüm yok artık.Kendime sık sık şu bedduayı okuyorum; “kapısız kalasıninşallah!”.Saat 18.55 işte yine erken geldiler... Ve yine ‘beşdakika’tartışması yapıyoruz. “Aman ne önemi var beş dakika-nın” diyorlar. Ha beş dakika önce, ha beş dakika sonra..ne fark eder” O zaman, “beş dakika sonra gelin” diyoruz.Sahi neden bu kadar önemli şu son beş dakika? Üzerini-ze kapıların kapatılacağını bilmek, gün içinde hep buduyguyla yaşamak değil beş dakika, bir dakikayı bileöylesine önemli hale getiriyor ki... Yaptığımız bu tartış-

Page 48: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

malar çoğu zaman komik gelse de bize, nedensiz değilama.Son dakikalar ölüm gibi. Sanki bir el boğazıma yapışı-yor. Sıkıyor, sıkıyor, sıkıyor.. boğulacak gibi oluyorum.Oysa büyüklük olarak pek fark yok, havalandırma ilehücre arasında. Tek fark, havalandırma çatısız dört du-var.Şu anda hücredeyim. Dört sandalyenin, bir masanın, birbuzdolabı ve TV nin anca sığabildiği hücreye dört kişidaha yerleşmeye çalışıyoruz. Tuvalet ve banyo, yemekmasasının hemen dibinde. Bütün gün oturduğumuz,yemek yediğimiz, gazete kitap okuduğumuz, TV izledi-ğimiz bir yerde, “Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarınızı rahatgiderebiliyor musunuz?” diye bir soru sormayacaksınızdeğil mi?!!Bütün gün hücrede neler yapılabilir? Nasıl yaşanılır?Bir gün değil, bir ay değil, bir yıl değil… yıllarca.Kendi başınasın. Yalnızsın…. Yapayalnız.Birbirimize çarpıp duruyoruz arkadaşlarla. Sürekli eşya-ların yerlerini değiştirme ihtiyacı duyuyoruz. Ne yapar-sak yapalım hiçbir hali açmıyor içimizi. Her şeyden he-mencecik sıkılıveriyoruz.Nedensiz yere kızıyoruz, öfkeleniyoruz. Öylesine hassas-laşmış ve alıngan olmuşuz ki, bazen en küçük bir davra-nışa dahi tahammül edemiyoruz.Bizlere özenle ve bilinçli bir şekilde hazırlanan bu tecritortamının, zaman geçtikçe en güzel, en insani, en isyan-kar yanlarımızı zedelediğini fark ediyorum. Her şeydenve herkesten izole edilmeye çalışıldıkça, kendimize deyabancılaşmaya başlıyoruz. Beş on yıl sonraki hallerimi-zi tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. …Saat 22.30.. zaman bir türlü geçmek bilmiyor. Çok şeyyazmak istiyorum. Ama şairin dediği gibi “Anlatamıyo-rum” Sevgiler ,Saygılar

Dilek ÖzGebze Cezaeviİstanbul

Page 49: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

45

Merhaba (Latif Sönmez)F tipi cezaevlerinde yaşanan tecrit ve izolasyona yönelikbir çalışma başlattığınızı basında okumuştum. Bu amaç-la gönderdiğinizi öğrendiğim mektup cezaevi disiplinkurulunca el konulduğundan bana ulaşmadı.

CİK in 68. maddesi bu el koymaya sebep gösterilmişolup; çalışmanızın F tiplerini karalama, örgütlere destekolma amacı taşıdığı ve bundan dolayı bana (bizlere) ve-rilmesinde sakınca bulunduğu söz konusu kararda ifadeedilmiştir.

Mektup bana verilmediği gibi buna dair yazacaklarımında sizlere ulaşmayacağı açıktır. Dolayısıyla bu içeriktebir mektubu sizlere yazıp yollamamın olanağı bulun-mamaktadır. Bu uygulamanın dahi tecrit ve izolasyonhususunda ifade ettiği çok şey var. Bununla mücadeleetmek bir tarafa, gündeme alınması dahi istenmemekte,engellenmeye çalışılmaktadır.

Şimdiye kadar izleyip öğrenebildiğimiz kadarıyla, diğercezaevlerinde uygulanan tecrit ve izolasyon her boyutuy-la burada da uygulanmaktadır. Son derece kısıtlı imkan-lar tanıyan yasaların uygulanması dahi asgari düzeydeolup, aleyhimize olanlar ise azami düzeydedir. Yasalarve cezaevinin mimari yapısı, başlı başına sorun ikenuygulama düzeyindeki aleyhtarlıkla bu katmerleşmek-tedir.

Mektubu yazma maksadım hem mektubunuzun akıbeti-ni size bildirmek ve hem de ilgi ve duyarlılığınızdan do-layı teşekkürlerimi (zi) bildirmektir. Duyarlılığınızın herdaim olacağı inancıyla teşekkür ediyor, saygılarımı su-nuyorum.

Latif Sönmez1 Nolu F Tipi Cezaevi C-68

01310 Kürkçüler / Adana

Page 50: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba Değerli Dostlar (Faik Taç)Öncelikle özgür bir yaşama olan özlemlerimle hepinizeen içten duygularımla selam ve saygılarımı yolluyorum.Umarım iyisinizdir. Dileğim her zaman iyi olmanızdır.Değerli Dostlar,

“Tecridi yaşayanlar anlatıyor” adı altında başlatmış ol-duğunuz bu duyarlı çalışmalarınız için teşekkür ediyo-rum. İnanıyorum ki bu çalışmanız bir kez daha dikkatle-ri cezaevleri üzerine çekecek ve yaşanan sorunları de-mokratik kamuoyunun bilgisine sunacaktır. Bu çalış-manızın aynı zamanda demokratikleşmek ve AB’ne üyeolmak isteyen bir Türkiye için de büyük bir katkı oldu-ğunu düşünüyorum. Umarım hükümet bu çalışmanınsonucundan ortaya çıkan durumları göz önünde bulun-durur ve mevcut tecridin kaldırılması için bir çaba içinegirer.

“En iyi yaşayan bilir” diye bir söz var. Doğru bir sözdür.Tecridi yaşayanların da bu durumlarını en iyi bir şekildesizlerle paylaşacaklarına inanıyorum. Kişi olarak da budurumu yaşayanlardan biri olduğum için birkaç satıryazıyla misafiriniz olmak istedim. Koşullar itibariyle şudurum da var. Bizler her istediğimizi ve her uygulama-nın nasıl bir sonuca yol açtığını çok fazla yazma şansınasahip değiliz. Titiz ve hassas bir denetleme durumu ol-duğu için kısmi bir anlatımla sınırlı, ancak yazabiliyo-ruz. Bu durumu da bilmenizi istedim. Umarım bu mek-tubum hiçbir engele takılmaz, elinize ulaşır.

Genel anlamda cezaevlerinin amacı biliniyor. Onun içintekrarlamayacağım. Her cezaevinin fiziki yapısındanötürü kendine özgü kural ve kaideleri vardır. Örneğin;bizler E tipi cezaevlerindeyken sayılarımız 30- 40 civa-rındaydı. Sonra bu cezaevlerini oda sistemine dönüştür-düler. Sayımız 8-10 a indi ve en son bizi F tipi cezaevle-rine getirdiler sayı 3 e geldi. Eğer bundan sonrada sayıdüşürmeyi düşünüyorlarsa, herhalde tek kişilik mezar-

Page 51: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

47

lıklar olacaktır. O zaman hiçbir sorun da kalmaz, sistemde rahat edecektir. Böyle bir trendi yaşayarak, bağlantılıolarak sayımız düşüyor, az kişi görüyor, temas kurabili-yoruz. Bu durumlar da ister istemez kişinin psikolojisive sosyalitesi üzerinde olumsuz etki yapar, yaptı, yapı-yor.

İnsan her şeyden önce sosyal bir varlıktır. Düşünmeye,konuşmaya ve çevresiyle ilişkilenmeye ihtiyaç duyar.Zaten insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliğide budur. Yani insan bir demir parçası değil ki, bir yer-lere bırakıp paslanıp gitsin. İnsan duygulu bir varlıktırve bu duygularını hep diğer insanlarla paylaşmak ister.İnsan duvardaki bir resim tablosu değil ki, yerindenkıpırdamadan durabilsin. İnsan hareketli bir varlıktır.Hep konuşmak, sevinmek, üzülmek… ister. İnsan birbeton parçası değil ki, yıllarca yerinde soğuk soğuk du-rabilsin. İnsan düşünsel bir varlıktır, hep akmak ister veinsan bir teknik robot değil ki, yıllarca bir dükkandadurabilsin. İnsan bir dildir her zaman konuşmak ister.Bunlar insanın sosyal ve düşünsel yapısıyla ilgili durum-lardır. Yani insan bir öznel varlıktır. Onu nesne yerinekoyamazsın. Fakat F tipi cezaevlerinin yapılışı ve ama-cında kelimenin tam anlamıyla insanın insan olmaktanuzaklaşması ve öznenin nesneleşmesi için her şeyi çokayrıntılı bir şekilde düşünülerek yapılmıştır. Bu siste-min sahipleri, olumlu şeyler üzerinde bu kadar ayrıntılıve hassas bir şekilde durabilseydiler, inanın toplumunsosyal refahı ve düşünsel düzeyi mevcut durumun on katüstünde olacaktı. Ama ne gezer... Onlar ancak insanlarıcezalandırmak ve kendilerine muhalif gördükleri kesim-lerden intikam almak için böyle düşünürler. Bu geneldurumdan sonra asıl konuya gelelim: F tipi ve tecrit...Bana göre tecrit; yaşayan bir insana uygulanan en bü-yük insanlık dışı bir uygulamadır. Çünkü tecrit bir ruh-sal baskı ve işkence yöntemidir. Bu uygulamanın üç bi-çimi vardır. Düşünsel tecrit, fiziksel tecrit ve ruhsal tec-rit. Önce düşünsel tecridi anlatalım.

Page 52: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

F tipi cezaevlerinde en büyük tecrit düşünceye dayatılantecrittir. Düşünmeyeceksin, az kitap okuyacaksın, san-sürlü yazacaksın, moral alacağın dergi, kitap ve mektup-ları okumayacaksın, yazmayacaksın, arkadaşlarınlaortak sevinip bir türkü söylemeyeceksin. Sesli halayçekip, şiir okumayacaksın, bir haksızlığa uğradın mıveya herhangi bir uygulamayı yanlış görüp dile getirme-yeceksin, hiçbir demokratik hakkını kullanmayacaksın,her şeye razı olup şükür edeceksin... anlayışı dayatılıyor.Bu söylenen kurallara uymayanlara da disiplin cezasıadı altında kısmi olan haberleşme (telefon, görüş, mek-tup vs.) hakkının elinden alınması, hücre cezası ile ceza-landırılması, başka cezaevlerine sürgün edilmesi ve ka-ba müdahaleye kadar varılması durumları söz konusu-dur. Hatta bazen bu uygulamalar tedavinin yapılmama-sı ve yemeklerde kepçe düşürmesi gibi çağdışı ve inti-kamcı durumlar şeklinde de olmuyor değildir.

Bu durumların kişilik üzerinde nasıl bir etki yaptığını veyapacağını tahmin edebilirsiniz. Asosyal, depolitize vemoral değerlerinden uzaklaşmış (bu kavramlar siyasileriçin çok önemlidir) bir kişilik daha doğrusu iskelet yapısıyaratmak istiyorlar. Bu tecrit sistemiyle varmak istedik-leri bir hedef de budur. Çünkü bahsi geçen kişiliği yö-netmek çok kolay olduğu için egemenler onu istiyorlar.Yani kısacası düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın vehakkını aramayacaksın.... „Çünkü sen suçlusun, hasta-sın“ anlayışı söz konusudur. Bizi en çok zorlayan da uy-gulamanın bu boyutudur.

Tecridin diğer etkisi ise fizikseldir, koşulsaldır ve biyolo-jiktir. Düşünebiliyor musunuz dar bir mekanda yıllarcaüç kişi kalacaksınız. Yıllarca göreceğin sima iki kişininsiması olacak. Konuşacağın, sohbet edeceğin ve birliktevolta atacağın hep iki kişi olacak… Bu durum, insansosyalitesini olumsuz etkilediği gibi, kimi fiziksel rahat-sızlıkları da kendiyle birlikte getirmektedir. Örneğin;

Page 53: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

49

duyguda, davranışlarda ve düşüncede hassaslaşma, er-ken daralma, içe kapanma, anlamsız tepkiler, kendinegüvensizlik, aşırı duygusallaşma, konsantrasyon ve uy-ku bozukluğu gibi durumlara neden olduğu gibi, konuş-ma bozukluğu, yorgunluk ve unutkanlık da yaşanandiğer olumsuzluklardır. Bu durumlar da, ister istemezinsanın düşüncesi, sosyalitesi ve psikolojisi üzerindeolumsuz bir etki yaratmaktadır. Yani insan uzun süre üçkişiyle kaldı mı, konuşma sözcükleri daralır, dil hantal-laşır, ses alma duyu organı paslanır ve gözle uzağı gör-me gücü düşer. Çünkü F tipi cezaevlerinin fiziki yapısıbir kuyu gibidir. İnsan kendini bir kuyuda hisseder. Ak-tivite olanakları çok sınırlıdır. Bu durumlarda ister is-temez insanın biyolojisi üzerinde olumsuz bir etki yapar,yapıyor da. Bu durumlar bir de cezaevinin çok anlamsızkural ve kaidelerinin dayatmasıyla birleşince, yaşamdaha da çekilmez oluyor.

Özellikle 1 Hazirandan sonra yürürlüğe giren yasaylaberaber, mevcut tecrit uygulamaları meşrulaşmış veyasallık kazanmıştır. Bu yasada güvenlik ve kural da-yatması her şeyin üstünde tutulmaktadır. Tutuklu- hü-kümlü ise ağır bir hasta gibi ele alınmaktadır. Dolayısıy-la ağır bir hasta yaşama gülmez, ancak biraz daha uzunyaşayabilmesi için Azrail’e yalvarır. Dayatılan mantıkbudur. Yani tutuklu-hükümlü isen suçlusun, şüphelisinve tehlikelisin, dolayısıyla, her türlü tecrit uygulamasınıhak etmişsin gibi bir felsefe söz konusudur. Özellikle sonyasadan sonra, her türlü demokratik eylem (açlık grevi,evrak imzalamama, yemek almama, türkü söyleme, is-tek ve şikayet dilekçeleri vb.) biçimi mutlak anlamda birdisiplin suçu olarak karşına çıkmaktadır. Örneğin; tec-ridi protesto etmek için (bazı haklarımızı bilinçli olarakkullanmayacağımıza dair) bir dilekçe yazdık, disiplinkurulu bir ay kapalı görüş, bir ay telefonda konuşmamacezası ve üç ay da açık görüş cezası verdi. Bize verilen bucezanın karar metnini imzalamadığımız için de bir aygörüş cezası verdiler. Buna benzer bir çok durumu yaşa-

Page 54: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

dık, yaşıyoruz. Yani kısacası cezaevinin fiziki yapısı vebu anlamsız dayatmalar ister istemez insanı olumsuzetkiler.

İşin ruhsal boyutuna gelince. Bu cezaevleri gerek fiziki,gerekse koşul itibarıyla biraz bunaltıcı ve çıldırtıcıdır.Uzun süre buna dayanmak biraz zor oluyor. Çünkü heryönüyle anti- insani bir durum söz konusudur. Bu dainsanın psikolojisi üzerinde olumsuz bir etki yapıyor.(ruhsal daralma). Yani bu mekanlar o kadar yalnız vesessizdir ki, bırakın insanın kalbinin küt küt sesiniduymasını, kılcal damarlarındaki akan kanın hışırtısesini bile duyar ve bazen bu ses insana çok büyük birnehrin sesi gibi geliyor. Buralar o kadar yalıtılmış vetecritliktir ki, insan bazen bir kelebeğin kanat çırpışınahasret oluyor ve bu mekanlar o kadar monoton ve renk-sizdir ki, insan kendi ruhunun rengini görebiliyor. Çün-kü her an kendinle baş başa ve benliğinle konuşur vazi-yettesin. Doğal olarak insan bu yerlerde rahat olamaz.Çünkü her şey bir diken gibi sana batmakta ve her uy-gulama bir yaralamaya ve kanamaya neden olmaktadır.Bu durumlarda ister istemez insanın ruhsal yapısınıtahrip ediyor. Yani dayatılan uygulamalarla adeta yaşa-yan ölüler topluluğunu yaratmak istiyorlar. Acı amagerçek...

Belki şu an çok ciddi bir durum yoktur. Ama eğer tedbiralınmazsa, ileride telafisi zor bir çok kişilik hastalığıylakarşılaşacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Ozaman da iş işten geçmiş olacaktır. Zaten toplum olarakşöyle bir hastalığımız vardır. Bir şeyin olumsuz sonucu-nu önceden görmek değil, her şey ayan beyan ortayaçıktıktan sonra, “ay, vay, bu nasıl oldu” deriz. O zamanbu haykırışların çok fazla bir anlamı da olmuyor. Tecritve F tipleri buna örnektir. Demokratik kamuoyu ve bir-kaç STÖ dışında bu acı durumları hiç kimsenin günde-mine almadığını üzülerek belirtmek istiyorum.

Page 55: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

51

Sonuç olarak şunu demek istiyorum. Bu mekanlardayaşamak çok zordur. Çünkü her şeyi anti-insani bir şe-kilde ayarlanmış ve düzenlenmiştir. Her an düşünsel,ruhsal ve fiziksel bir basınç ve tecrit altındasın. Dayatı-lan bütün uygulamaların amacı kişinin özünden boşal-tılması ve idealinden vazgeçmesine yöneliktir. Bizlerbunun bilincindeyiz. Bir şeyin bilincinde olmanın, o şey-den gelebilecek olumsuz etkisini yarı yarıya indirmekolduğunu biliyoruz.

Bizler özgür yaşama sevdalı insanlarız. Şu anda onunbedelini ödüyoruz. Her şeye rağmen güçlü olmak zorun-dayız. Elimizden geldikçe bu yeteneğimizi güçlendirme-ye çalışıyoruz. Mekanlar dar, soğuk ve tecritlik olsa da,dünyalarımız geniş, kalabalık ve zengindir. Bu düşünce-lerle yaşıyor ve bu duygularla coşuyoruz. Her türlü tec-ridi güçlü moral değerlerimizle ve siz değerli dostlarınyardımlarıyla yeneceğimize hiç kimsenin kuşkusu olma-sın.

Bitirmeden, Türkiye’nin bütün sorunlarına çare bulmuş,Kürt sorununu çözmüş, demokrasinin egemen olduğu,özgürlük ortamında buluşana dek kendinize iyi bakın.Tüm güzellikler sizlerin olsun diyor sonsuz selam vesaygılarımı yolluyorum. Hoşçakalın

Not : 1972 Bitlis’in Ahlat ilçesinde doğdum. 1993 de An-tep’ de yakalandım. İki yıla yakın Malatya Cezaevindekaldım. Kürtlerin demokratik ve siyasal hakkını savun-duğum için DGM de 125. maddeden ceza aldım ve Yoz-gat’a sürgün edildim. Dokuz yılı aşkın Yozgat E TipiCezaevinde kaldıktan sonra, Bartın Özel Tip Cezaevinesevkim çıktı. Orada beş ay kaldıktan sonra 2003 Aralıkayında Kandıra 2 Nolu F Tipi’ne getirildim. İki yıla ya-kındır bu cezaevindeyim.

Faik TaçF.2 Kapalı Cezaevi P.K. 145

B.1.3. 44 Kandıra / İzmit

Page 56: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Ahmet Mustafa)

“Bir idam hükümlüsünün yüz ifadesini resmedebilirmisin?” denmiş bir ressama. Bir yerde de “mutluluğunresmini” istemişler. Bizler de tecridin resmini çizmek veanlatmakla karşılaşınca, doğal olarak hatırlıyoruz kitap-lardan okuduklarımızı. Ama o kadar kolay ve aynı za-manda zor ki tecridi anlatmak, neyle başlayıp nasıl so-nuçlandıracağımı bilemiyorum. Yazacak şey olmadığın-dan değil, çok olduğundan, bir an duraksayıp öncelikleriayıklamaya çalışıyorsun. Yoğunlaşıp en güzel resmi çiz-meli ki, eksik yeri kalmasın; kusurlarla bezenmiş kusur-suz bir tablo olsun.

Şöyle anlatayım tecridi değerli dostuma: psikolog ve sos-yologların daha iyi adlandıracaklarına inandığım F tipi-ne girdiğin andan itibaren ‘F’ ler ile başlayan bir sürüfobi-korkun oluşmaya başlıyor ve öyle bir duruma geli-yorsun ki fobilerle çevrilmiş bir dünyaya hapis oluveri-yorsun. Cezaevi kapısından attığımız ilk adımdan itiba-ren şoke olmamak elde değil. Soyunma faslıyla başlayan–hele bizim gibi çıplaklığın ayıp sayıldığı toplumdangelenler için onlarca kişi ve üzerinize çevrilen onlarcabakış altında soyunmak zorunda kalmanın ne kadaronur kırıcı olduğunu yaşayanlar bilir- (OKUNMUYOR).Belki tek tesellin –ki bu da bilinçli bir siyasettir- askerveya gardiyanların seni tam soymamalarıdır. Beş metre-lik uzaklıkta iki yerde soyunmak…v e buna anlam ver-mek kolay olmasa gerek.

Odaya alınırken, iki aya yakın hiç kimseyle görüştürül-memek, kendi başına bir işkence oluyor. Hiçbir toplu-mun misafirlik anlayışında öyle bir uygulama olduğunarastlayamadık okuduklarımızdan. Tecridin başladığınıher an hissediyorsun. Tek gördüğün dört duvar ve bit-meyen talimatlar ve “adaptasyon” uğraşılarıdır. Su iç-memiz dışında her şeyimiz dilekçelere bağlanmış. Zaten

Page 57: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

53

odandan çıkmak da istemiyorsun. Gidiş gelişlerde üstaraması, ayakkabı çıkartmaları ve anlamsız bakış vesomurtkanlıklar... adeta odanda kalmaya zorlanıyorsun.Odada kalmak da insanın istediğini yapabileceği anla-mına gelmiyor. Sadece kitapların veriliyor yanına onundışında bireysel gelişimimiz için hiçbir şey verilmiyor.Verilse de istediğin şeylerde anlamsız yasaklarla karşı-laşıyorsun.

Ortak kullanım alanları herkese ‘sunulan’ bir ‘hak’ ikenbu hakkımızın tekrar alınması için en küçük tepkideveya duyarlılık eylemimizde elimizden keyfice alınıyorve bize karşı silah olarak, psikolojik savaş amacıyla kul-lanılıyor. Zaten CİK in mahkumlar lehine olan birkaçmaddesi vardır. Ancak dikkatlice incelendiğinde bilgisa-yar-internet ve daktilo ile benzer konularda siyasi hü-kümlü ve tutuklular için kısıtlayıcı ekler var. Kullanımalanları için haftada 5 saat denmesine rağmen, idarelerbunu 1-2 saatle sınırlandırıyorlar. Gerekçesi de genelge-de “1-5 saat arası” denmiş olmasıdır. Ama disiplin ceza-ların için de “1-3 ay” deniliyor ancak 2 aydan aşağı cezaverilmiyor. Atölye alanlarına çıkma konusunda da aynıkeyfiyetçiliğe rastlıyorsun. 2 yıldır resim atölye günümü1 den 2 ye çıkarmak istiyorum ancak başaramıyorum.Ama yeni tutuklanan birine “bağımsızlara gidersen he-men bekletmeden haftada 3-4 gün çıkarsın” denilebili-yor. Yani bu alanlar da kişiye, düşünceye ve frekanslara(mafya-çete-siyasi) göre düzenleniyor. Sorulduğundaveya tepki gösterdiğimizde, diğer arkadaşlarımızın ( 2gün çıkanlar) günü bahane ediliyor. “Onların da günle-rini kırarız” tarzında üstü kapalı tehdit ediliyorsun. Bizegelince güvenlik sağlanamıyor, ama başka gruplara, adlisuçlulara imkan sunuluyor. Başta da belirttiğim gibiYeni CİK de bu haklarımızın elimizden alınması için herşey düşünülmüş, planlanmış durumda. Adeta önünüzeset koşuluyor. Rahat durursan, eylemlere katılmazsanatölyeye çıkar, spor yapar, mektup yazar, açık ziyaret

Page 58: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

yapar, telefon ile konuşursun. Rahat durmazsan kenditabutuna kapatılırsın.

Yeni tutuklanan arkadaşlarımızla görüşmemiz yasak vetesadüfen de olsa görüşmememiz için her şey düşünül-müş. Hele 11-12 yıldır değişik yüzleri görme, sosyal ileti-şim ihtiyacı olan bizler için bunun yıkıcı yanlarını tah-min edemezsiniz. Bu sorunları dile getirdiğimizde, “ge-nelgeler böyle” denilip, insanlarla alay edecesine kayıtsızkalınıyor ve “Bakanlığa başvurun” deyip, bizleri Bakan-lıkla karşı karşıya getirmek zorunda bırakıyorlar. İnfazHakimliğine şimdiye kadar bireysel olarak yirmi başvu-rum oldu, iki yıl içerisinde. Ancak hiçbir olumlu cevapalamadığım gibi birinde de, “Eylem yaparken ceza ala-cağını biliyorsun. Dolayısıyla başvurmanın anlamı yok.Reddediyoruz” denilmişti, denilebiliyor. Böylesi tutum-larla karşılaşan bizlerin önünde iki seçenek kalıyor. Yaçıldırıp isyan edeceksin, ya da odana hapis olup kendiküçücük dünyanla baş başa kalacaksın. Elbette düşünselolarak her zaman mutlu olacağın güzel arkadaşlıklar-ilişkiler uğraşımın hep oluyor, ama koşulların zorlayıcı-lığı o kadar engel ki bunu başarmaktan “sahraya deniztaşımak” daha kolay oluyor çünkü düşünebilirsin bunu,ama demir parmaklıkların arkasında tek gücün iraden-dir.

Tecrit ve sonuçlarını inceleyen bağımsız bir hakim heye-ti oluşturulsa, F tiplerinde insanların yüzde ellisindenfazlasında psikolojik bozukluk, yüzde yetmiş civarındada bu psikoloji bozukluk sonucunda çeşitli hastalıklarınortaya çıktığı görülecektir. Örneğin, bir günde kırk ikikişinin revire çıktığına, on bir yıldır cezaevindeyim ilkkez burada şahit oldum.

Bütün bunlar olurken, günlük olarak o kadar sorunlakarşılaşılıyor ki, bunları tek tek saymak için günlüktutmak gerekir. Bizlerin sorunu turşu yapmak veya pas-ta yemek değildir vee basında bu tür şeylerle gündem-

Page 59: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

55

leşmek açıkçası rahatsız edici de oluyor. Siyasal kimli-ğimiz düşünce ve yaşayışımız baskılara maruzken,Kürtçe konuştuğumuz için kınama alırken, bize gelenKürtçe mektuplar için tercüman parası istenirken, pastayapıp yapmamak önceliklerimizden değildir. Yaşananoperasyonların durması için, duyarlılık amaçlı iki gün-lük açlık grevi nedeniyle iki aydır odamızda kilitliykenve her gün kan akmaya devam ederken ve yanı başımız-da arkadaşlarımız bedenleriyle insanlık dersi verirken,iç giyimimizin renginin ne olduğuyla zaman kaybetmekistemiyoruz. Sadece insanca bir yaşam ve sosyal olarakinsani ihtiyaçlarımızın karşılanmasını istiyoruz. Bizlereverilen “hakların” koz olarak düşüncemize, irademize vekişiliğimize karşı bir silah olarak kullanılmasının iste-miyoruz. Siyasal düşüncelerimize saldırmakla bu cum-huriyet 82 yılını harcadı ama Kürtler olarak varlığımızdaha güçlü sürdü, sürecek. Dolayısıyla sistemin bizi dö-nüştürmek için insanlık dışı yasalar değil, sorunu çöz-mek için adil ve insanca yasalara ihtiyacı var.

İki Cezaevinde sekiz yıldır beraber kaldığım oda arkada-şımla fotoğraf çektirmek için başvuruma ret gelince ba-kanlığa başvurduk. Bakanlığın cevabı, “Güvenlik gerek-çesiyle toplu fotoğraf yasaktır” denildi. Hangi beyinlerbu yasa ve güvenlik gerekçelerini bulmuşsa, dondurulupmüzelerde sergilenmesi gerekmez mi? Günün yirmi dörtsaatini beraber geçiren insanların fotoğraflarının nasılbir güvenlik sorunu olabileceğini Sayın Bakan’ a sormakgerek. Anlaşılan insanlar birbirlerinden ne kadar uzak-laşırsa, sosyal bağları koparsa, denetimlerinin rahatolacağı düşünülmüştür. O zaman çocuk yuvalarındakigibi buyurun dayak da atın da Türkiye tablosu tamam-lansın ki, bazı yerlerde bu uygulamalar da mevcuttur.

Hitler kamplarında insanlar ölüme gönderilirken, “elbi-selerinizi çıkarıp banyo yapın” denilerek ölümlerin enhızlısı yaşatılıyorken, F Tiplerinde ölümün can çekişti-reni, en acımasızı insanlar üzerinde deneniyor. Psikolo-

Page 60: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

jik ve düşünsel ölüme zorlanıyor. Mektup yazarken bileher an okunup, bize karşı kullanılacak diye ailemize,arkadaşlarımıza ruh dünyamızı ve özlemlerimizi yazmı-yoruz. Dolayısıyla tecrit her yönüyle ve kapsamda yaşa-nıyor.

Her şeye rağmen halkımızla, düşüncelerimizle varız veduyarlı olan sizlerin olduğunu bilmek, direncimize di-renç, yaşama azmimize güç katıyor, katacak diyor, se-lam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Ahmet MustafaKırıklar Buca

1 Nolu F Tipi Cezaevi

Page 61: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

57

İHD Cezaevleri Çalışma Grubu Çalışanlarına (M. SabriYakut)

Merhaba Öncelikle selamlarımı sunar ve başlatmış ol-duğunuz ‘Tecridi yaşayanlar tecridi anlatıyor” çalışma-nızın anlamlı duyarlı bir yaklaşım olduğunu belirtmekisterim. Duyarlılığınıza bir politik tutuklu olarak içim-den de olsa hissettiklerimle katkıda bulunmak istedim.Zamana bırakmadan yazmaya başladım. Umarım bumektubum çalışmalarınıza bir katkı olur. Tecride karşıduyarlılık yaratmanızda bir anlam damlasına dönüşür.Öyle olmasını umuyorum.

Yaşanmışlıkların bizzat yaşayanlar tarafından anlatılı-şında bile bir dilde ‘lal’ halinin olduğu bilinmektedir.Hele söz konusu olan ütopyalarına kadar kuşatılmışlık-sa, bu adeta, bütünen dilde kendini yeniden varetmehaline dönüşüyor. Elbette gerçek yine yaşayanlar tara-fından bizzat onların dilinden-kalemin-den anlatıldığın-da anlam kazanabilmekte, az da olsa hak ettiği değeribulmaya vesile olabilmektedir. Tecridi yaşayanların tec-ridi anlatması da böyle...

Sosyalitesi ve yaşadıkları daha doğrususu yaşatıldıkla-rıyla tutukluyu, hele de politik tutukluyu kuşatılmışlık-larıyla göremediğinden insan, anlatımlarına kulak vere-rek, anlamışçasına içten duyumsayarak da görebilir el-bette. Son süreçte kimi aşina odaklarca, ülke farklı olupda farklılıklarını fazla düşünüp yaşamak isteyen insan-lar demokratik duruş sahibi insanlar çevreler ve özellik-le Kürt Halkı üzerinde nasıl travmatik bir linç politikasıuygulandığı görüldü. İnsanım diyen her duyarlı sestenasıl duygu-düşünceler yarattığı, dahası amaçlandırıldı-ğını da gördük. Uzatmadan buradan hareketle, politiktutuklular üzerindeki tecridi de bir tür linç olayı olaraktanımlamak mümkün hale gelebiliyor. İnsan bedeni üs-tünde uygulanan histerik parçalama vahşeti, tek linç

Page 62: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

tanımı olarak ele alındığında yetersiz bir tanım olarakkalacaktır. Bir de insanı duyguları-ütopyaları kanatıla-rak kendi bedenine tüm iç yıkıcılığıyla hapsederek presealarak linç etme biçimi var. Tecridi de bu türden bir linçbiçimi olarak tanımlamak, tecridi yaşamayanlar içinbelkide gösterimsel bir tanım veya anlatım olabilir. Pa-tolojik bir toplum ve devlet uygulaması olarak lincincezaevlerine yansıtılış şekli olarak tecridi her yönüyleyaşayanlar olarak anlatacak ve yazacaklarımızın dinle-yen insanlarda tecride karşı kararlı ve süreklileşen top-lumsal bir duyarlılığa dönüşeceği inancıyla kimi vurgu-larla ifadelendirmeye çalışacağım. Yine de anlatıp-yazacaklarımın yetersiz kalacağının farkındayım.

Tecridin gürül gürül çağıldayarak akan hayattan ve buhayatın öznesi olan insanlardan soyutlanarak izoleedilme biçiminde uygulamaya konulmasının tutukluüzerindeki etkisi, sonuçlarıyla birlikte ele alındığında nekadar yıkıcı olabileceği görülecektir. Tutuklunun dışarı-daki hayat ve sevdikleri ile yakınları ile canlı duygusalolarak ilişkilenebileceği ne kadar sıcak bağ varsa elin-den alındığında, geriye bir tek kendi kendisiyle almaolma kalıyor. Özellikle de CİK’le birlikte hemen hemen,insanca, onurluca kendi kimliğiyle yaşama adına ne var-sa, karşılık olarak ağır cezalara bağlandığından ne tekbaşına haykırabiliyor ne de suskunluğa kapanabiliyor-sun. Dahası, hem haykırmanın, hem de susmanın, isyangerekçesi olarak adlandırılıp aynı ceza ile karşılık bul-masıdır. Böylelikle bir tek kendine hapsedildiğin halde,kendi içinde bile çığlıklarını bırakamıyorsun. Bu sendekiduygulanımın ve bir bütün olarak iç dünyanın kontrolaltına alınması amacıyla ilişkilidir. Seni bizzat kendininyıkıcısı olmaya zorluyor, adeta, “kendi kendini etik ta-nımadan yık, duygu ve düşüncelerini parala” demeyegetiriyor. Boşta da bırakmıyor.

Politik tutukluların bilfiil, oldukça uzun yılar cezaevle-rinde tutuldukları bilinmektedir. O kadar yıl aradan

Page 63: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

59

sonra bir tanıdık, bir çocukluk arkadaşını görmeninduygu düzeyi az çok tahmin edilebilir. İşte tam da böyleuzun yıllar sonra yakının ya da ailenden biri seni gör-meye geliyor, ancak görüşemeden geri dönüyor. Hatta,eğer coğrafi olarak ailene yakınsan daha uzak bir başkayüksek güvenlikli cezaevine sürülüyorsun. Zaten büyükzorluklar içinde yaşamını idame ettirmekte bulunanancak yıl da ya da birkaç yılda bir görüşüne gelebilenailenden böylelikle uzaklaştırılmış oluyorsun. Örneğin,ailem ancak Doğubeyazıt veya Erzincan’dan gelebiliyorve ben Sincan 2 nolu F tipi cezaevinden. Bolu F tipi yük-sek güvenlikli cezaevine keyfi olarak gönderilerek ai-lemden daha da uzaklaştırılmış oldum. Her şeye rağ-men, diyelim ki ailen güçlükleri göze alarak görüşünegeldi, bu kez de getirildiğin cezaevinde kalma, görüşmeyasağın olduğu için görüştürülmü-yorsun ve öyle birzorluklar, uzak illere götürülmeler yapılıyor ki, bu birdaha ailenle görüştürülemem gibi sonuçlar doğuruyor.İlişki-görüşme, kanalları kapatılmış oluyor. Hakeza ben-zer gerekçelerle mektup yasağı ile de tecrit pekiştirilmişoluyor. Bu ve buna benzer dışarıyla var olan sıcak duy-gusal bağların haber alıp verme kanalların kapatılaraktecrit edilmiş oluyorsun. Kuşkusuz bu vurgular sadecetecridin mantıksal yapısına dair, yoksa somut-pratikdökümüne gidildiğinde dosyalar tutacak kadar kabarıkbir dökümantere dönüşür. Kaldı ki öyle yazdığında so-mutlaştırdığında o mektubun çıkmayacağı; imha edilmekararıyla sana döneceğini de biliyorsun!

Mimari olarak da F tipi cezaevleri öyle bir cezalandırıcımantıkla inşa edilmiş ki, tam da güneşi barajlayacak birtarzda! Zaten hücrede de yeteri kadar güneş alamıyor,göremiyorum. Öyle oluyor ki, güneşin dokunamadığıyüzünü, kaskatı kesilen elinle avucun da unutuyor.Ağustos’un sonlarından başlayarak, ta nisana kadarhavalandırmaya güneş inmiyor. Hücrelerin üstüne çeki-len sıra sıra halkalı tel örgülere takılıp kalan güneşe,ancak bakıp duygularını unutabiiliyorsun. Yoksa da göz-

Page 64: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

lerinin içine kadar üşüyorsun. Hele tek kişilik bir hücre-deysen, bu sözünü ettiklerimin asgarisini bile bulamı-yorsun. Tek kişilik hücreler iş yurtlarının altında bulun-duğundan günün her saati rutubetli bir halde ve ancak,günün bir saati havalandırmaya çıkarılabiliyorsun. Gü-nün 23 saatini tek başına hücrede geçiriyorsun. Tabiieğer havalandırmadan yararlandırıldığın bir saat güneş-li bir saate denk getiriliyorsa. Çünkü çoğunlukla o saatgüneşi yakalayamayan bir saat oluyor. Günün 23 saatinirutubetli bir hücrede hareketsiz geçirmenin ne tür felçedici sonuçlara, bedende-ruhta onulmaz yaralar açacağı,açıkta kalarak kanayacağı rahatlıkla görülebilir. Buböyle sürerek yılları bulduğunda çeşit çeşit tanısız has-talığı beraberinde getiriyor ve yeteri kadar, gerektiğibiçimde ve koşullarda tedavi imkanı bulamadığındanartık, ayakta bir ölü olarak hücreden çıkarılacağın günübekliyorsun. Zaten mat duvar renginden çoktandır körolmuş bir hale geliyorsun. Gözlerinin ışığı sönüyor. Ör-neğin, benim gözlerim oda-hücre süreciyle birlikte hızlıbir biçimde görme kaybına uğradı. Eskiden hiç gözlükkullanmıyorken, şu an 2 numaralı güzlük kullanıyorum.

Tecrit altında tutularak, ölümü hiç bırakmaksızın eliniyakan kor gibi avucunda tutmak zorunda bırakılıyorsun.Başka bir tarafa bakamayıp, hiç kimseyle konuşamadı-ğından durup dönüp avucunda tuttuğun cansız hayalinebakıyorsun. Ölmüş halini avuçlarında taşıyorsun, taşıt-tırılıyorsun. Tabii bir süre sonra gözlerinin ışığı da sön-düğünden avucunda tuttuğun o cansız hayalini de göre-miyor hale geliyorsun. Avucundan kopan, dilinden dökü-len kendi çığlıklarını da artık duyamıyorsun. Sesinikimseye duyuramadığından, kimsenin sesini de duyamı-yorsun. Sesini duysan ya da bir başkasına duyursan iştebelki o zaman yaşıyor, hala adınla anılıyor olduğunuayrımsayacaksın.

Bu duygu ve düşüncelerimi her ne kadar iki üç yıllık Ftipi cezaevi deneyimine dayanarak anlatıyorsam da, bu

Page 65: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

61

14 Kasım tarihinde cezaevinde tam olarak bilfiil 13 yılı-mı bitirip 14. yılıma girmiş olacağım. Size, Nevşehir,Yozgat, Çankırı, Sincan, Bolu cezaevlerinden 13 yıllınısalt politik-muhalif duruşundan ve tabii Kürt kimliğin-den ötürü bilfiil geçiren, bırakılmaksızın tutulan bir si-yasi tutuklu olarak yazıyorum. Kuşkusuz bu kadar yılakarşılık ifadelendirdiklerim çok sınırlı kalıyor.

Bazen öyle anlar oluyor, içinde bulunduğun kuşatılmış-lık seddini aşarak müzik dinlemek, duygularına dönmekistiyorsun. Ancak o da yok. Müzik dinleyerek istediğin,içinde geçtiği gibi duygulana-mıyorsun da. Kulaklıklıteyp zaten verilmediğinden, kaset parçaları dinleyemi-yorsun. Küçük el radyosunda da gönlünce müzik dinle-yemiyorsun. Tek kanallı bir el radyosundan hep aynıses. Başka bir ses duyamıyorsun. Bir süre artık o teksesi de duyamaz oluyorsun. Kulaklarında beynine bumüzikle duyguların keçeleşiyor. Görüleceği gibi F tipin-de her şey ama her şey seni sen olmaktan çıkarmak üze-re kurgulanmış mikro bir akvaryum. Yaşam adına sunu-lan hemen her şeyin yapay olması bir tarafa, renkler,sesler, yüzler senden çalınmış oluyor. İşte tam da buradaduyargaların katlediliyor.

Böylelikle senden yaşam adına tutunabileceğin hemenher şey alındığından, sadece, durmadan kendi içine ka-panarak kendini kanatmak duygularını yırtmak kalıyorelinde. Sende vardırılmak istenen bir ara durak bu olu-yor. Sadece etrafına değil, hayallerinin arasına bile telörgüler çekiliyor. Hayallerinde de tutsak edildiğindenartık ideleriyle yaşayan biri olmaktan çıkacağın öngörü-lüyor. Asıl acı ve de katlanılması zor güç gelen tarafı,oldukça uzun yıllardır ailenden sevdiklerinden, tüm ta-nıdıklarından tecrit edildiğinden, onların yüzünü, hatı-ralarını unutman, daha doğrususu unutturulmasıdır.Sevdiğin insanların yüzünü unutturulmaya getirilmeninhemen akabinde kendi yüzünü de artık tanıyamaz halegeliyorsun. Kendi yüzünü de artık tanıyamaz hale geti-

Page 66: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

rildiğinden başka bir soru çıkıyor karşına ve durmadanseni uğraştırıyor. Evet bu kez, ben kimim diye kendiniyeniden tanımaya girişiyorsun. Ancak zamanla anılarınsenden alındığından beynin adeta süngerleştirildiğindenne yapsan da kendini tanıyamaz oluyorsun. İstediğinkadar adını tekrarla artık yüzün senin değil, kimseyleyabancı insanlarla bile konuşamayıp sadece içindenkendine söylediğinden sesin de sana yabancılaşıyor.Olur da sesini yükselttiğinde yabancı bir ses duymuşça-sına etrafına bakınıyorsun. Ancak kendinden başkakimseyi göremiyorsun. Demek bu yabancı ses benimdiyebiliyorsun ancak. Dönüp dönüp ‘kendine bak yüzü-nü, sesini de çaldılar senden, peki sen kimsin’ diyorsun?Kendine sen kimsin demenin ne kadar tarifsiz bir vahşe-te dönüştüğünü nasıl ifadelendirebilirsin ki? Sorular,sürekli cevapsız kaldıklarında, zamanla sendeki anlamı,anlamlandırabilme yetini alıp götürüyor. İnsandaki biranlam dirimselliği de kendi kendine sorular sorabilmekolduğuna göre, nasıl tanımlayacaksın kendini, dahasıkim olduğunu? Tüm bunlar ile istenen tam olarak buoluyor zaten. Yani seni, kendinin değil de, başkalarınıntanımlayıp tanıtabiilecek bir hale getirmek. Vahşet bu-rada başlıyor olsa gerek.Ya iklimlerden, iklimlerin renginden, soluğundan kopa-rılmak! Dışarıda gürül gürül akan hayata yabancılaş-mak! Zamanla yoksanmak! Tecridin yıkıcılığı elbete da-ha da derinleştirilerek anlatılabilir. Sonuçları itibarıylaele alındığından, hayallerinin tutsak edilmesiyle paralelumudunun tüketilmek istenmesini de eklemek gereki-yor. Bir haftada bu hücreden yaşayan biri olarak çıkaca-ğın düşüncesi silinir kafandan. Tecritle, insan oluşununsınırı bu kadar, buraya kadar denilmeye getiriliyor. Birçöl okyanusunun ortasında kum fırtınasının ortasınabırakılmak gibi bu. İşte, o zamana kadar eğer henüzölmemişsen duygularından öbek öbek taş mezarlar diki-liyor. Gerisini kim dile getirebilir? Tabii tüm bunlaryetmiyormuş gibi tecritte kendi duygularındaki taş me-zarlara kendini gömülmüş buluyorsun. Çünkü iç duvar-

Page 67: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

63

larının ardında kalan hayattan sana doğru sızan bir tekışık demeti, bir tek farklı renk, bir tek sıcak ses, gülüm-seyen yüz olmuyor. Elbette artık hiçbir şeyin sana aitbırakılmak istenmediği bu mekanda, bir gülümseme birdirenişe dönüşüyor. Evet, yine gülümsemek bir direniş.O halde gülümseyerek de olsa direnmek kalıyor insana.O halde gülümsemeli insan.

Evet, değerli İHD cezaevi çalışma grubu çalışanları, bukadarcık yazarak anlamlı ve de duyarlı çalışmalarınızabir katkım olsun dedim. Elbette oldukça yetersiz kaldı.Yine de yerini bulacağına inanıyorum. Bu duygu ve dü-şüncelerle çalışmalarınızda başarı dileklerimi iletiyo-rum.Selamlar Saygılar.

M. Sabri YakutF Tipi Kapalı Cezaevi

A-12 - 34 – BOLU

Page 68: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (M.Yavuz - A.Çakar)

Öncelikle selam,saygı ve hürmetlerimizi sunar çalışma-larınızda başarılar dileriz.

Sessizlik, tecrit ve yalnızlık ! Her üç olgu da, bilinen vedillerden düşmeyen klasik ve köhnemiş tanımların öte-sinde , çok derin anlamlar taşıyor-taşımaktadır. Top-lumda, çoğu insan için bu saydığım üç kavram ürkütü-cüdür, korkudur, karanlıktır, ölümdür…Ancak insanbunları görüp yaşadıkça, asıl anlamıyla öğrenmeye baş-lıyor sevgiyi, sevmeyi, güzelliği, saygıyı, insanlığı, yaşa-mayı ;hatta içi doldurulmuş bir tanımla “İNSAN” olma-yı…

F Tipine getirilmeden önce, ailemizin üyeleriyle on-yirmi-otuz kişi kalır ve yaşardık bir evde, aynı mekanda.Oysa F tipine getirilişimizle üç kişi kalıyoruz aynı me-kanda .Tabiii yıllardır beraber yaşadığın, acısıyla tatlı-sıyla paylaştığın arkadaşından yoldaşından bir andakoparılmak kırıyor, acıtıyor, hüzün yüklü yürek acıları-na neden oluyor.

Kor kor ateşler konuyor yüreklere. O koşullarda toplum-dan tecrit-izole edildiğimizin çok farkında olamıyorduk.Ama yine de ait olduğumuz insan topluluklarından tec-rit ve izole durumumuz bilinç altına yerleşiyordu bizfarkında olmasak da.

O koşullardan F Tipi koşullarına getirildik ve aradan ikiyıl geçti. Böyle durup geriye baktığımda tecridin boyut-larını daha rahat görebiliyorum.Bu iki yıl içerisindetecritin sağlığım, ruhsal yapım üzerinde yarattığı tahri-batları yalın bir şekilde görüyorum. Günden güne derin-leşen ve önümde bir labirenti -ki fiziki yapısı bir labirentgibidir- andıran karanlık bir dehlizi çağrıştıran bilin-

Page 69: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

65

mezliklerle dolu bir korku tüneli…Geleceğimi, bu karan-lık dehlizin içinde aradığımda ise, hiçbir şeyi göremiyo-rum. Karanlıktır çünkü...Bana ait olan, insana ait olanbütün değerler bu karanlık dehlizde hafızamdan silini-yorlar bir bir ve unutmaya başlıyorum geçmişimi, bugü-nümü yarınımı düşünemez oluyorum…

İnsana ait olan özlemleri yaşayamadığımdan içim bur-kuluyor, hüzünleniyorum, bir acıma duygusu geliyoriçimden kendime. Çünkü şunun farkına varıyorum; benait olduğum doğal yapımdan doğaya ait olan her şeydenmahrum edilerek yavaş yavaş koparılıyorum.Bu da banakorkunç geliyor. Hele uzun yıllar böyle yaşamak zorundahissettiğimde kendimi korkunç bir çıkmazla karşı karşı-ya buluyorum. Bunun karşısında ayakta kalabilme-durabilme aracım, belki beraber olduğum bir veya ikioda arkadaşımla, geleceğe olan bakışım, umudum veirademdir. Bunlara sarılarak yaşamımı idame ettiriyo-rum. Öyle hissediyorum ki, uzun süre bu koşullardakalmanın faturası çok ağır olacaktır. Öyle bir durumageliyorum ki, giderek içime kapanıyorum, konuşamı-yorum, konuşmayı unutuyorum, ağız dolusu kahkahayıatmayı unutuyorum. Bu da beni, ben olan insandan ko-parıyor. Bazen düşünüyorum kendi kendime “yarın dışa-rı çıkarsam insanlarla yaşayabilir miyim, yoksa herkes-ten kaçar mıyım”. Bu da beni ürkütüyor-korkutuyor…Çünkü insanlarla kalma alışkanlığını, cesaretini giderekyitirdiğimin farkına varıyorum. İşte tüm bunlar banakorkunç geliyor, acı veriyor.

Bilmem sizler ölen bir insanı tabuta koyarlarken hiçgördünüz mü? Tabutun içine izole işlevini gören, dışarı-ya koku vermesini engelleyen ince bir saçtan bir iç kap-lama yapılır. Ölü tabuta konulduğunda da tabutun kub-be biçimindeki kapağı kapatılarak sağlam büyük çiviler-le çivilenir ve kapağın üstünden de ek olarak çemberatılarak iyice sıkılır kapak. Bu gözlerimin önüne geldi-ğinde kendimi canlı canlı bu mekanlarda bu tabutların

Page 70: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

içerisine konulmuş olarak görüyorum. Çünkü bulundu-ğum “oda”da yerleştirilip sabitleştirilen ranza tabutunalt bölümü işlevini, tavanı ise kapak gibi kubbe biçimin-de olduğundan tabut kapağını andırıyor. Bu da her ak-şam yatağıma girip uzandığımda tabutu hatırlatıyor vegözümün önüne geliyor. Kendi kendime “diri diri tabutagirmişim” diyorum. Bu da uykumu kaçırıyor, uyutmu-yor. Bir insan diri diri tabutun içine konulup kapağıkapatılır mı? Bu sorunun cevabı “hayır” olur muhakkak.Ama gelin görün ki, bizler canlı canlı tabutun içindeyizve yarın-öbür gün dışarı çıktığımızda normal birer insangibi olamayacağımızı gözlerinizle göreceksiniz.

Tüm bu gerçeklere rağmen koparıldığın insan topluluk-larından bir ses çıkmıyor. Benim sesim- çığlıklarım mıduyulmuyor, yoksa tüm insanlık tabutlara mı gömül-müş? Bu sessizlik ve duyarsızlık bana ağır geliyor. Ba-zen isyan edesim geliyor daracık tabutumun içerisinde.Haykırışlarıma cevap bulamadığımda da, işte o zaman, oan ölüm bana cazip geliyor…İnsanoğluna ölüm cazipgelebilir mi? Böylesi koşullarda maalesef cazip geliyor.Ama… “her şeye rağmen yaşamak güzeldir” diyen ünlüşair Nazım’ın sözü-dizesi erteletiyor…

Bir de umutlar vardır ya, umutlar…Güzel ve güneşligünleri görme umutları, insanlıkla insanca yaşamaumutları. İşte o umutlar; kimisi için bir çiçeğin kokusu-nu içine çekmek, kimisi için bir dost selamı, kimisi içinanne ve yar kucağı, kimisi için topraklı yollarda yalınayak koşmak, kimisi için bir çocuğun katıksız ve terte-miz gülüşünü hasretle görmek…Bizim için ise, bunlarıntümünü özgürce görebileceğimiz inancı ve umudu direnç-li kılıyor bizi…

F tiplerinin kuruluş amaçlarının ne olduğunu yaşayanbilir. Amacı, kısaca belirtilirse, insanı bir bütün olarakkendisi olmaktan çıkarmaktır. Bu, sosyal, siyasal, ruh-sal, ekonomik vs. işlev görürken, fiziksel ve sosyal izo-

Page 71: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

67

lasyon, bedende onarılamaz yıkımlara yol açar ve açmış-tır bu iki yıllık süreç içerisinde; görme alanım daraldı,fazla uzağı göremiyorum, göz ameliyatı oldum ona rağ-men görmede zorluk çekiyorum. İşitme duyumda azal-ma, kulaklarımda sürekli çınlama, tedirginlik, korku vegüvensizlik oluşmuş. Bu süreç içerisinde metaboliz-mamda bu yönlü etkilerin yoğunlaştığını hissediyorum.Hafıza kaybı, sosyal ilişkilerde azalma, depresyon dene-cek durumlar yaşama, konsantrasyon bozuklukları barizbir şekilde görülmeye başlamış, yine bazen agresif etki,bazen saldırasım geliyor... Doğru dürüst uyuyamıyorumve derin bir uyku uyumaya hasret kalmışım. Bedeniminyalnızlığa ve kimliksizleşmeye doğru bir yol aldığını his-setmekteyim. Buna rağmen toplum çığlıklarımı duymu-yor. Selamlar saygılar

M.Yavuz - A.Çakar2 nolu F tipiBuc/İZMİR

Page 72: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

İnsan Hakları Derneği’ne (M. Nuri Tanış)

Değerli İHD çalışanları,

Özgür bir yurttaş sorumluluğu ve bilinciyle Merhabalar“İçerden” yazıyorum-yazmaya çalışıyorum sizlere. Yani,cezaevinden, zindandan…Yani dörtlerce dört duvarınolduğu bir mekandan…İçerinin hem mekanı hem dezamanı kendine has özellikler, özgünlükler barındırıyor.Yaşayan çok rahat anlayabilse de anlatmak,anlatabiilmek çok zor .İlerki satırlarımda kimi somuthususlara değinmeye çalışacağım. Fakat şunu hemenbelirtmek isterim. Kimi hususlar vardır ki yazıya dökül-düğünde “çok basit”, ”sıradan” veya “fazla anormalliğiolmayan bir durum” gibi görünebilme algılanabilme ris-kine sahip. Mevcut durumda toplum veya kamuoyundabu anlamda “içeriğe dair” yaşananlar yazıya aktarıldı-ğında, gerçek boyutu ve anlamıyla algılanması oldukçazayıf görünüyor. Yani ne yazık ki sözünü ettiğim riskoranı epeyce yüksek…En azından “içerden” böyle algıla-nıyor. Örneğin TECRİT kavramı bu durumu bu durumuçok iyi ifade ediyor. “Cezaevlerinde tecrit var” denildi-ğinde, ne algılanıyor, nasıl algılanıyor acaba?Tecrit basit kelime anlamından ziyade bir SİSTEM ola-rak yürütülüyor. Tecrit, karanlık ve kirli bir zihniyettiraynı zamanda.Yani karanlığı ve kirliliği dayatıyor. Saltfiziki-fiili gerçeğinden ziyade, insanlığın; insanlığa aittüm güzelliklerin, manevi, ahlaki değerlerin, kişiye aittüm değerlerin, duyguların “YOK EDİLMESİ” amacı vehedefiyle bir sistem olarak devrededir. Fiziki –fiili tecrit,burada sadece küçük bir parçayı oluşturmakta-dır.Tabii,esas hedef ve amacın da yine bu fiziki-fiili tecritalanı üzerinden gerçekleştirilmeye çalışıldığını hiç gözardı etmemek gerekir.Bu çerçevede bakıldığında, “basit”gibi görülebilecek pratik durumlarda bile, tecrit gerçeği-nin daha gerçekçi veya doğruya yakın olarak okunabil-mesi mümkün olur.Bu anlamda Şeyh Bedrettin’ nin de-diği gibi; “Bütün, zerrede mevcuttur” misali en küçük bir

Page 73: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

69

pratikte bile, tecridin gerçeği, amacı, hedefi ve derinliğianlaşılabilir.Yine, ne kadar vahşi bir sistem olduğu; ka-ranlık bir zihniyete dayandığı, bunun salt “içerdikleri”değil esasında ve son tahlilde dışarıdakileri hedeflediğide rahatlıkla anlaşılabilir,okunabilir…İçeriğe dair yaşadığım, tanık olduğum ve yaşanan kimigerçekleri, sorunları, kısaca da olsa sizlerle paylaşmakistiyorum. Somut olarak sorunlara değinmeden önce,kimi önemli hususları başlıklar temelinde sıralamakistiyorum:

Birincisi : Yasaların kendisinden kaynaklanan sorunlar-dır ki, tüm sorunların en önemli nedenlerinden biridir.Bağlantılı olarak ilgili yönetmelikler, tüzükler bataklı-ğın ana damarıdır. “Balık baştan kokar” misali bir du-rum. Dolayısıyla da tümden değişmesi gerektiği kaçı-nılmazdır. Kimi yasaların acilen, kimi yasaların ise kısavadede değişimi-düzeltilmesi çözüm için bir zorunlulukarz ediyor.

İkincisi : Uygulamalardan kaynaklı ortaya çıkan (çıkarı-lan) sorunlardır ki, bunlar acilen müdahale gerektirecekdenli ciddidir, kaygı vericidir. Ayrıca en karmaşık veuğraştırabilecek bir nokta olduğunu da belirtmek yerin-de olur. Cezaevlerinin, sivil toplum örgütlerinin deneti-mine açılması çözüm yolunda büyük bir ilerlemeye yolaçabilir.

Üçüncüsü : Mekansal sorunlar denilebilir. Cezaevleri-nin,özellikle de F tiplerinin mimari yapısı büyük bir teh-like ve sürekli sorun yaratan bir kaynaktır. “Güvenlik”adı altında insanlık,kelimenin tam anlamıyla gözardıedilmiştir, hatta çöp kutusuna atılmıştır denilebilir.

Dördüncüsü : Yapısal, kurumsal sorunlardan kaynaklı,ciddi ve ağır hak ihlalleri yaşanmaktadır.Bu anlamadaciddi sorunlar yaşatılmakta ve derinleşen bir konumagetirilerek çözüm yolları tümden kapatılmaktadır. Bu

Page 74: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

temelde de yeni yeni sorunlara zemin hazırlanmaktadır.Keyfi uygulamalar,yaklaşım ve dayatmalar,ciddi hakihlalleri, insanlık dışı ağır yönelimler, yaptırımlar “ya-saldır!”, “yasa ve yönetmeliğe uygundur!” damgası ilemeşrulaştırılmaktadır. Daha somut belirtmek gerekirse ,a) Cezaevi içindeki kurullardan ve görev alanlarındanb) Cezaevi idaresi- (Tekirdağ) İnfaz Hakimliği- (Tekir-dağ) Ağır ceza mahkemesi üçgeni…ki “Bermuda Şeytanüçgeni”ni anımsatmaktadır. Kapsama alanından kurtu-luş(çözüm) imkansız duruma gelmiş. Ya yeterli araştır-ma-inceleme yapılmadan karar verilmekte ya da çokbilinçli hukuksuzluk dayatılmakta; onaylanmakta; gözyumulmakta…ve böylece ağır hak ihlalleri meşru gö-rülmektedir.c) Cezaevi idaresi-Cezaevi ve Tevkif Evleri Genel Mü-dürlüğü-Adalet Bakanlığı üçgeni…Bu da kara delikleriandırıyor adeta zira her şeyi yutan bir işlev kazanmış…

Beşincisi : Genel anlamda Cezaevlerini denetleyecekkurumların,mercilerin olmaması; cezaevlerinin toplu-mun kendisine,sivil toplum kuruluşlarına pratik ve uy-gulama anlamıyla TAMAMEN KAPALI TUTULMASI ,toplumdan,kamuoyundan özenle gizlenmesi; bağlantılıolarak yaşanan yaşatılan her türlü sorun, ağır hak ihlal-leri, keyfi uygulamalar, baskılar, hukuksuzluklar çokrahat “farklı” yansıtılabiliyor, “çarpıtılabiliyor”. “yanıltı-labiliyor”, “sümenaltı edilebiliyor” . Bu açıdan da cezaev-leri idareleri oldukça güçlü bir pozisyondadırlar.Başlıkları çoğaltmak mümkün.Fakat aklıma ilk gelenhususlar olarak bunları bu şekilde belirtmekle yetinece-ğim ve somut olarak yaşanan/yaşatılan sorunlara çokkısa kısa değinmeye çalışacağım:

Kürtçe’ye ilişkin :Anadilim Kürtçedir. Fakat, Kürtçe olan hiçbir yayıniçeriye verilmediğinden, anadilim ile okuyamıyorum.Cezaevi idaresi, Kürtçe olan kitap, dergi ve gazeteleri“kurum güvenliğini tehlikeye sokar” diyerek el koymak-

Page 75: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

71

tadır.Yani içeriye verilmiyor! Yeminli tercümana ücreti-ni ödeyip Türkçeye çevirisini yaptıktan sonra verilebilirdenilmektedir. Türkçe’ye çevrilince “kurum güvenliği”için tehlike olmaktan çıkacakmış! Her nasıl oluyorsa(!)Tercümanların böylesi yetenekleri olabileceğini düşü-nememiştim doğrusu…Bu tutum ve uygulamayı bir ha-karet ve saldırı olarak kabul ediyorum!.Aynı zamandatrajikomik bir vakadır.1 Haziran 2005 tarihine kadar bu yönlü bir sorun yoktu.Kürtçe kitap, dergi ve gazeteler içeriye verilmekteydi.Fakat 1 Haziranda yürürlüğe giren 5275 sayılı Kanunun(Ceza ve Güvenliklerin Tedbiri İnfazı Hakkında KanunCİK) 62’inci maddesi gerekçe gösterilerek, Kürtçe kitap-larıma el konuldu ve her hafta postayla adıma gelenAzadiya Welat gazetesi (Haftalık Kürtçe gazetedir) tara-fıma verilmemektedir. (Şu an cezaevinde birikmiş birsürü Azadiya Welat gazetesi var! Fakat vermiyorlar…)Yürürlüğe giren 5275 sayılı kanunun ilgili maddede veilgili yönetmelikte Kürtçe’ye ilişkin herhangi bir yasak-lama yok. Böylesi bir düzenleme veya hüküm yok! Bunarağmen, keyfi ve taraflı yorumlanarak “Kürtçe tehlikeli-dir!, sakıncalıdır!” yargısı ve zihniyetiyle hareket edildi-ediliyor. Bunun sonucu olarak da Kürtçe olan hiçbir ya-yın içeriye alınmıyor! Tek neden, evet tek neden “Kürt-çe” olmasıdır.Tabii diğer cezaevlerinde böylesi bir sorun yok.YaniKürtçe kitap, dergi ve gazeteler içeriye verilmektedir.Zira mevcut yasalarda (ve de yönetmelikte) Kürtçe’yeyasaklama veya sınırlama getiren bir hüküm veya dü-zenleme yok.Tekirdağ İnfaz Hakimliğine daha sonrada Tekirdağ AğırCeza Mahkemesine itiraz başvurularıma büyük harflerle“RED” cevabı verildi. Ya yeterli inceleme yapılmadan, yada bilinçli (taraflı) bir şekilde karar verilmiş görünüyor.Bu bile başlı başına ciddi bir durum,vahim bir vaka…Çok özel çabalar sarf edilerek, anadilimde kitap, gazete,dergi okumamın engellenmesi nasıl bir zihniyettir, nasıl

Page 76: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

bir ruh halidir(!?) Kaygı verici bir durum ..ve esas tehli-ke arz eden de bu yaklaşımdır.“Hiçbir yasada ve hiçbir yönetmelikte ‘Kürt halkı’ veya‘Kürt’ kelimesi tek bir sefer bile yer almamaktadır. Yok-tur!” Cezaevi bu ifadeyi çok rahatlıkla söyleyebilmekte-dir.Yani bundan hareketle, ‘Kürt’ demek, ‘Kürtçe’den sözetmek yasadışıdır, suçtur, demeye getirmektedir.“Söze gerek yok!” tam da bu durumlar için söyleniyorolsa gerek.

Dergilere ilişkin,a-Toplatma, yasaklama kararı olmamasına rağmen,“Genç Bakış”, “Özgür Halk” gibi dergiler “Kurum güven-liğini tehlikeye sokar” denilerek el konulup verilmemek-tedir ki, bu dergiler diğer cezaevlerinde içeriye verilmek-tedir.b-“Süzgeçten” geçen, yani içeri verilen dergiler ise “fırın-dan yeni çıkmış ekmek!” kriterine tabii tutuluyor. Yaniiçinde bulunulan ayın sayısı değil ise “eski” denilerekverilmemekte. Bunun için herhangi bir gerekçe de göste-rilmemektedir. Sadece “böyle uygun görüyoruz” denili-yor…c-Yayınlandığı ay içerisinde cezaevine yetişebilen dergi-ler veriliyor verilmesine ama rutin aramada (ayda ikidefa yapılıyor) “Tarihi geçmiş!, eskidir” denilerek tekrarel konulmaktadır.Ayrıca Milliyet gazetesinin promosyon olarak verdiğiTürkiye haritasına da aramada el konuldu. Bu da ku-rum güvenliğini tehlikeye mi düşürüyor(?) yoksa sözdevatandaş öz be öz haritaya bakma hakkına sahip değilmi(?) denilmek isteniyor, pek anlamış değilim (!)Bir de, kuru boya kalem ve sulu boyaya da -ki bu kalem-ler kantinde satılıyor- aramada el konuldu! Ancak veancak atölyede kullanabilirsin deniliyor ki, sözde atölyeolsa da pratikte kelimenin tam anlamıyla atölye yok,yani çıkarılmıyoruz, bu da ayrı bir sorun.) Kuru boyakalemlerini ve sulu boyayı da yasalara dayandırarakodada bulunduramadıklarını ileri sürüyor idare. Oysa

Page 77: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

73

söz konusu ilgili yasada, yağlı resim çalışmaları vb. içingerekli olan yağlı boya, tiner gibi malzemelerin odadabulundurulmayacağı belirtilmekte-kastedilmektedir.Kuru boya kalemleri veya sulu boyanın kastedilmeği çokaçıktır. Fakat çok keyfi yorumlanarak hareket edilmek-tedir.

Ziyarete İlişkinNormalde ayda dört, haftada bir kere olmak üzere ziya-ret hakkı, mevcut yasalarda düzenlenmiş, açıkça ifadeedilmiştir. Fakat cezaevi idaresi kendi keyfi ve rahatlığıiçin, yönetmeliği de gerekçe göstererek, ayda bir haftalıkkapalı ziyaret hakkını gasp etmektedir. Ne yazık ki, buhak gaspına, hukuksuzluğa Tekirdağ İnfaz Hakimliği veTekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi, onay vermiş bulunmak-tadır! Yani hukuksuzluğa alenen ortak olmuşlardır.Yani mevcut durumda, kapalı ziyarette görüşebilecekdurumda olanlar, ayın dördüncü (yani son haftasında)HİÇ BİR ŞEKİLDE GÖRÜŞME YAPAMAMAKTADIR!Yani dördüncü haftada kapalı ziyaret hakkı tamamengasp edilmiş bulunuyor. Oysa mevcut yasada böyle birdüzenleme kesinlikle yoktur. Burada hem içeridekininhem de dışarıdakinin hakkı gasp edilmektedir. Ve ayrı-ca, pratikte ciddi karışıklıklara, sorunlara, mağduriyet-lere yol açmaktadır.

Suya İlişkina-Sıcak su “Hiç verilmiyor” demek doğruya yakın birbelirleme olur. İki yıldır bu cezaevindeyim ve sıcak susürekli bir sorundur. Zaman zaman “SÖZDE” verilmek-tedir! Ama pratik-gerçek anlamda sıcak su verilmemek-tedir! Yani, su gelecek anonsu yapılıyor, ancak pratikteverilmemektedir ki, bu sorun istenirse kolay çözümlene-bilir. Ama zaten bilerek-bilinçli bir sorun durumunagetirildiğinden, “çözüm yok” denilmektedir.b-Soğuk su bile bazen üç dört ay boyunca kesintiye uğ-ratılmaktadır. Bazen haftalarca hiç gelmemektedir.(Günde bir iki defa 5-10 dakika çok az verilmesi hariç!)

Page 78: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Mevcut durumda, hem sıcak ve hem de soğuk suyunverilmemesi nedeniyle çok ciddi bir sorun vardır ve kay-gı verici tehlikeli bir aşamaya gelmiştir. Zira su olma-yınca temizlik yapılamamakta, temizlik olmayınca dasağlık ve yaşamın tümü-ciddi bir tehlike altındadır! Bo-şuna “su hayattır” denilmemiş zaten ki, cezaevi gibi ka-palı ve beton bir mekanda suyun olmaması durumu çokdaha ağırlaştırmaktadır!

Mektuplara ilişkin;Mektuplar, adresine ulaştırılmamaktadır. Kimi dönem-lerde neredeyse mektupların tümü adreslerine ulaştı-rılmamaktadır. Daha vahimi, mektuplar kelimenin tamanlamıyla, faili meçhule uğratılmaktadır. Yani herhangibir işlem yapılmamakta ve direkt imha edilmektedir.Cezaevi idaresi bunu kabul etmese de, mektuplarınızıgönderiyoruz, gelenleri de size veriyoruz diye ileri sürsede, gerçeğin böyle olmadığı açıkça anlaşılmaktadır!...Ayrıca, aynı odada beraber kaldığımız, 24 saati berabergeçirdiğimiz arkadaşımızla fotoğraf çektirilmemekte.Ancak ve ancak “tek başına” çekebilirsin denilmektedir.Yine bir odadan başka bir odaya geçildiğinde, yani odadeğişimi yapıldığında, ismine kayıtlı bulunan herhangibir eşyayı (televizyon, radyo, semaver, buzdolabı, saz,kapkacak gibi) arkadaşının adına devredilmesine hiçbirşekilde izin verilmemektedir. Bu bir “dayanışma” olur,insani dayanışma yasaktır! Nasıl bir (gerisi okunmuyorüstü çizilmiş)

Ortak kullanıma ilişkinOrtak kullanım alanlarına da “sözde” çıkarılmaktayız!Ancak gerçeklikte ise, çıkarılmıyoruz demek doğru ola-caktır. Çünkü ayda en fazla üç defa –ki her defasında enfazla bir saatle sınırlı – çıkılabilir denilmektedir. Tabiiki, bu şekliyle bile uygulanmamaktadır. Bazen iki ayboyunca hiç çıkarmamaktadırlar. Oysa her hafta en azbeş (5) ortak kullanım alanlarından faydalandırılmaolanak ve imkanları fazlasıyla vardır!

Page 79: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

75

SürgünÇok keyfi ve hiçbir gerekçe yokken, gösterilmeden arka-daşlarım sürgüne gönderildi. Odamda beraber kaldığımarkadaşım, bir sabah erkenden çok kalabalık bir gardi-yan grubunca “oda değişikliği var” denilerek götürüldü.Çok sonra öğrendik ki, bu şekilde yedi arkadaşımız baş-ka cezaevlerine sürgün edilmiş!.....Bu belirtiklerim “süreklilik” kazanmış başlıca sorunlar-dır. Ki bu listeyi çoğaltmak mümkün ve ayrıca, her an,her gün farklı farklı sorunlar yaşanmakta, dayatılmak-tadır. Sorunlar sürekli yeni bir sorun doğuruyor.Ayrıca diğer önemli bir husus ise,1 Haziranda yürürlüğe giren CİK ile birlikte, cezaevle-rinde 19 Aralık sürecinin bir devamı, tamamlayıcı sonhamlesi diyebileceğimiz yeni bir süreç başladı demekdoğru olur. Bu yasalar ile, hem daha önceki tüm insanlıkdışı uygulama, baskı, dayatma ve katliamlar yasal kılıfakavuşturuldu ve böylece bir nevi “aklandı!”, hem debundan sonrası için her türlü insanlık dışı baskı, uygu-lama ve yaptırımların yolu “yasal olarak” sonuna kadaraçıldı ki, bu anlamda, şu an cezaevlerinde çok tehlikelibir durum yaratılmış bulunmaktadır.Şu an yürürlükte olan, CİK ile “yasal” olarak hükümlüve tutuklulara şöyle haykırmaktadırlar; “İnsani kimliği-ni, insanlığına dair her şeyini, tüm değerlerini UNUT,İNKAR et! İradeni düşünceni, duygularını öldür. Bunundışında, her şey aleyhinde, sana dönecek!”…Gerçek ve somut anlamda dayatılan budur. Yaşatılmakistenen budur. Amaç ve hedefin çok kirli bir zihniyetedayandığı açıktır. Bu noktada çok şey söylenebilir. Fakatburada değinmeyeceğim, sadece kimi olup biten pratikhususlara değinmek, aktarmak istiyorum:Kürt sorunu Türkiye’nin en temel ve başat sorunudur.Kürt sorunun barış ve demokratik temelde çözümü için,Adalet Bakanlığına yazdığım duyarlı yaklaşılması içe-rikli dilekçeme, cezaevi idaresi disiplin soruşturmasıaçmış ve ceza vermiştir. Yine bu temelde iki hafta bo-yunca telefon ve ziyaret hakkımı kullanmayacağımı be-

Page 80: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

lirtir dilekçemi Adalet Bakanlığına göndermeme de di-siplin cezası verilmiştir. Aynı temelde, ortak kullanımalanlarına çıkmayacağımı belirten dilekçemi Adalet Ba-kanlığına göndermeme de ayrıca disiplin cezası verildi.Söz konusu cezalarda şu şekildedir;-Bir Ay mektup, telgraf ve faks alıp-göndermekten men,İki Ay boyunca ortak kullanım alanlarından yoksun bı-rakma,-İki Ay telefon etmekten, mektup, faks telgraf alıp gön-dermekten men cezaları ayrı ayrı verildiBunların dışında da, cezaevi idaresinin anti-demokratik, keyfi, insanlık dışı uygulama, baskın veyaptırımları sözlü ve yazılı olarak idareye defalarca bil-dirmemize rağmen çözümsüz bırakılması (hatta sorunla-rın hem devam etmesi ve hem de daha da ağırlaştırılma-sı) sonucu “keyfi uygulamalara son”, “baskılar bizleriyıldıramaz!” diye slogan atmama da, üç ay açık ve kapalıziyaretten men cezası verildi. Toplam olarak on iki ay(bir yıl) açık ziyaretten men, üç ay kapalı ziyarettenmen; üç ay mektup, telgraf ve faks alıp-göndermektenmen; iki ay telefon etmekten cezaları verildi. (Şimdilikbunlar ki, artarak devam edeceği de kesin! Çünkü insan-lıkta ısrar edeceğim!) Bu cezalar sadece bana değil, yüzüaşkın kişiye verildi.Önemli gördüğüm kimi hususları, kısa temelde de olsa,bir insan olarak, özgür bir yurttaş sorumluluğu ve bilin-ciyle bir tutuklu olarak sizlerle paylaşmayı gerekli gör-düm. İnsana dair çalışmalarınızdan, cezaevlerine yöne-lik duyarlılığınızdan dolayı sizleri takdir ediyor, kutlu-yor ve başarılar diliyorum. “İnsanlık kazanacak” şiarı,inancı ve tutkusuyla selam ve saygılarımı sunuyorum…

M. Nuri Tanış8 Kasım 2005

2 Nolu F Tipi Cezaevi C-82 /TEKİRDAĞ

Page 81: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

77

İnsan Hakları Derneği Mektup Komisyonuna (AhmetKaya)

12 Eylül 1980 Askeri darbenin bütün işkence metotlarınıyaşayan biri olarak; elektrik verme, araba lastiğininiçine koyma, cinsel organa ve vücudunun çeşitli yerleri-ne elektrik verme, vücuduna sigara söndürme, koltukla-rının altına haşlanmış sıcak yumurta koyma, falakayayatırma, falaka sonucu ayaklarının şişleri insin deyesırtına binme, avuç avuç tuz yedirme, aç ve susuz bı-rakma, tuvalete çıkarmama bekletme, ayakta tutma vepsikolojik işkencenin her çeşidini saymak mümkün.

12 Eylül süreci içinde kaldığım her cezaevinde metotlarfarklı olsa bile ağır işkenceler gördüm ve tüm hızıyladevam ediyordu. Hatta hiç unutmam kaldığım Erzurumsıkı yönetim Askeri Cezaevinde işkenceler bütün hızıyladevam ederken, Cezaevi Müdürü Yarbay RemziİPEKÇİOĞLU darp izleri kalmasın ve mahkemelerdekanıt olmasın diye KUM torbaları ile iç organlarımızınolduğu bölgelere vuruyordu, “En fazla üç yıl yaşarsınız”diye gerine gerine söylüyordu. Bir keresinde de bütündevrimci tutsaklara zorla, onlarca askerle yere yatırıla-rak bir seferinde her birimize 30-40 tane iğne vurdular.Uzun süre iğnelerin vurulduğu yerler apse yaptı ve yara-lar oluştu. Tahminen bu iğneler kobay olarak üzerimizdedenendi.

“Olağan koşullara” seçtiğimiz dönemde de en ağır işken-celerden bir tanesini de; 1989 yılında Eskişehir Özel TipCezaevinde ortaya çıkan tünel olayından dolayı cezaev-leri komple boşaltılarak açlık grevinin 38. gününde Es-kişehir’den Aydın cezaevine sevk edilirken, Ege’nin Ha-ziran sıcaklarının ateşten gömlek olduğu ve kapalı ring-ler içinde içinde hiçbir sağlık tedbiri alınmadan nefesnefese kaldığımız, bayıldığımız, yerlere düştüğümüz,

Page 82: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

hastalandığımız, (zaten yola çıkarılışta hepimiz hasta vetüm direncimiz düşmüş durumdaydık) o inanılmaz vah-şeti hiç unutmam. Güneşten yanan ring demirleri adetacehennem ateşi gibi bedenlerimizi sarmalıyordu. Saunagibi ringlerin içini buhar kaplıyordu. 8 saatlik yolu 20saatte ancak gidebildik. Amaç, güneşin altında, demirringler içinde bizleri bekletip direncimizi daha da kır-mak, teslim almak ve öldürmekti. Bir daha düşünmekistemediğim o vahşet ve sevk işkencesi esnasında ikidevrimci arkadaşımız, Mehmet Çetinkaya, H. HüsnüEroğlu, işkence, susuzluk ve havasızlıktan dolayı hayat-larını kaybettiler.

İdam cezası alıp on iki yıl yattıktan sonra 19 Mayıs 1992tarihinde Aydın Cezaevinden tahliye oldum. On yıl dışa-rıda kaldıktan sonra 2 Aralık 2002 tarihinde bir “yağma”olayından dolayı yakalanarak Ümraniye Cezaevinde biryıla yakın kaldım. Beş yıl ceza aldıktan sonra İneboluCezaevine sevk edildim. İki yıla yakın da orada kaldım.30 Eylül 2005 tarihinde ise Erzurum E Tipi Cezaevinesevk edildim. Üç yıl bu cezaevinde kaldım, gördüm, ya-şadım ve yazdım. Bu arada hemen belirtmek istiyorum,bir yıldan beridir aradan yirmi beş yıl geçmesine rağmenaldığım siyasi idam cezasının geri alınan infazını yatıyo-rum.

F Tipi Cezaevinde kaldığım için şu anda bir yorumdabulunmak istemiyorum. Ancak geçmişte yaşadıklarım-dan ve hakim düşünceyi bildiğimden ayyuka çıkan is-yanların, ölümlerin, sakat kalmaların, operasyonların nedenli kahredici bir durum olduğunu anlıyorum. Tek ke-lime ile ölüm hücreleri, ses geçirmeyen duvarlar, kapı-lar, metrelerce yükseklikte tel örgülü duvarlar, tecrit,izolasyon, sosyal yaşamdan koparılmak istenen bir kişi-lik ve teslim alma intikamı. Bu cezaevleri değişik vealfabetik sıralamaya göre isimler alsa bile ve adı neolursa olsun, o koşulları yaşamayan ne bilebilir, ne an-layabilir, ne anlatabiilir ve ne de sesini duyurabilir. Hele

Page 83: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

79

siyasi sisteme karşıysanız ve egemenler tarafında “terö-rist” damgası yemişseniz, kendinizi anlatmanız oldukçazor. Hiçbir talebiniz haklı gösterilmez.

Aileleriniz ve devrimci kamuoyu dışında ne kimse siziduyabilir, ne sesinize ses verebilir ve ne de oralarda olupbitenden haberdar olur. Eğer gerçekten kamuoyunda birses, bir reaksiyon ve duyarlık olmuş olsaydı 19 Aralık2000 tarihinde cezaevlerine yönelik bir ölüm operasyonuolmaz, 32 devrimci ölmez, anlarca devrimci insan yara-lanmazdı…

Ancak kaldığım bu üç cezaevinde de ortak özellikler hepaynı uygulama, tecrit, izolasyon, sosyal yaşamla bağla-rımızı koparma, psikolojik deformasyon ve hiçbir sosyaletkinlikte bulunmamayı sayabiliriz. Sistem bu uygula-maları kendi yurttaşlarına reva görerek, ikinci bir cezaolarak adım adım uygulamada bir sakınca görmüyor.Aynı cezaevlerinde, aynı bloklarda, sağlı sollu, yan yanakalan insanlar gibi baskı, işkence vb uygulamalar yokama, tecrit ve kendileri ile baş başa kalma bütün hızıyladevam ediyor. Bilgisayar, satranç, voleybol, tiyatro gibisanatsal- sosyal aktiviteleri insanların yaşamına sok-mak, sağlıklı düşünmelerini sağlamak gibi durumlardanözellikle kaçınılıyor. Israrla hep birbirlerinden uzak tu-tulmaya çalışılıyor.

Odalar genellikle 15-20 metre kare, altı kişi kalıyor. Du-ruma göre 2-3 kişi de kalabiliyor. Havalandırma 15 met-re kare tam bir mezarlık. Gökyüzünü tel örgülü yüksekduvarlardan ancak izleyebiliyoruz. Eğer bir odada altıkişi kalıyorsanız hepinizin aynı anda havalandırmayaçıkmanız, koşmanız, spor yapmanız mümkün değildir.Çünkü altı kişinin bir arada ve yan yana volta atmaları,voleybol oynamalarının hiçbir koşulu yoktur. Tecrit, izo-lasyon, stres, psikolojik sorunlar insanları öyle bir nok-taya vardırıyor ki, uğraşacak ve zaman değerlendirilecekbir sosyal etkinlik olmayınca beraber kalan ve aynı odayı

Page 84: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

paylaşan insanlar birbirilerine patlayabiliyor, sorun ola-biliyor, kendine veya arkadaşlarına zarar verebiliyor.

Cezaevlerinde sosyal aktivite hemen hemen hiç yok de-nebilir. İzolasyon ve tecrit öyle boyutludur ki, bir şekildekarşılaştığınız bir arkadaşınız ve tanıdığınız ile konu-şamaz, hal hatır soramaz, odanın kapısına gidip nasılsındiyemez, bir ihtiyacınız var mı diye soramazsınız, Tekkelime ile dışarıda nasıl bazı bölgelerde ”yasaktır”, “gi-rilmez”, “tehlikelidir”, “elektrik çarpar” deniliyorsa, içer-de de “konuşmayın”, “yasaktır” en çok karşılan bir ifade-dir. Odamıza aldığımız bir gazeteyi başka bir odada bu-lunan, imkanı olsun olmasın birileri ile paylaşıp okuya-mazsınız. Bulunduğunuz blokta veya odalarda sağınızdasolunuzda bulunan insanlarla gazete takası yapıp fazla-dan bir gazete okuyanın ne gibi bir sakıncası olabilir?Ama “yasaktır”. Keza kitap, dergi vb. olması gerekenbilgi edinme materyallerini de alıp okuyamazsınız. Ki-tap, dergi, gazete okumak isteyip de alma imkanı olma-yan birisi ne yapacak? Hakim anlayışa göre okumasın,çünkü koğuşlar arası alışveriş yasaktır. Cezaevi kütüp-hanesinde olan kitapları alıp okusun, okumak istediğinizkitap kütüphanede yok ama, bulunduğunuz blokta, baş-ka blokta veya odada var, alıp okuyamazsınız. Arkada-şınız veya tanıdığınız birinin ekonomik durumu iyi değilama, hesabına para aktarmak yada kantinden ihtiyaçla-rını karşılamak istersiniz, “Yasak!” Neden? “Talimatveya genelge öyle diyor.” Düşünebiliyor musunuz? Ge-nelge veya talimat sigaranız bitmişse başka bir oda veyaarkadaşınızdan sigara isteyemezsiniz.

Düşünce veya basın suçunun “miat” olduğu 21. yüzyıldaÖzgür Gündem gibi bir gazete yasak kararı çıkar diyesaatlerce bekledikten sonra, eğer akşam saat 20.30’akadar gelmezse o zaman içeri veriliyor. Bazen “yasak-landı” diye verilmiyor, bazen de bir gün sonra toplatıldıdiye gelip alıyorlar. Bu mantık ile dünya karşısına çıka-caksınız, AB’ye gireceksiniz ve AB de size buyurun gelin

Page 85: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

81

diyecek öyle mi? “Kendi yasalarınızı, kanunlarınızı, hu-kukunuzu düzeltin, demokrasi, insan hakları, kimliklerive diğer sorunları içinize sindirin, Avrupalılar gibi dü-şünün” dediklerinde veryansın ediliyor, “İşimize karışı-yorlar” diye figanlar kopuyor. Bu birliğe girecekseniz,onların kriterlerine ve hukukuna uymak ve yerine ge-tirmek zorundasınız. “Yok biz gireceğiz de, bazı hassasi-yetlerimiz var onlara dokunmayın ve değiştirilmesiniistemiyoruz” gibi bir düşünce hiçbir yerde barınamaz vekabul edilemez.

Bakın İran birçok şeyin yanı sıra Batı Klasik Müziğinindinlenmesini, yayınlanmasını yasaklıyor, Türkiye isedüşüncesini açıklayan, yayınlayan, insanları tutukluyor,davalar açıyor, linç girişimlerinde bulunuyor ve vatanhaini ilan ediyor. Birisi “Cumhuriyet, demokrasi ve çokpartili” sistem ile yönetiliyor, diğeri ise “Otoriter, dinsel,tek parti ve antidemokratik” uygulamalarla yönetiliyor.Bu boyutta İranlaşmaya doğru gitmiyor muyuz? Demok-rasi erdemlilik, düşünceleri açıklamak ise demokrasininkılcal damarlarıdır. Olmalıdır.

Gözlemim ve görebildiğim kadarı ile cezaevlerinde bulu-nan adli mahkumların büyük çoğunluğu genç, eğitimsizve ekonomik nedenlerle suç işlemiş insanlar. Bir çoğu-nun ne bir geliri var, ne de gelen gideni, ne de gelecektenbir beklentisi ve ne de seslerini duyurabilecekleri birorgan var. Dışarıda ağırlaşarak devam eden ve suça itennedenler içerde de aynı şekilde devam ediyor. Kendileri-ne zarar verebilecek kadar acımasızlıkları ne ile açıkla-nabilir? Üretim insanların yoğunlaşmasını, düşünmesi-ni, verimli olmasını, çevreye ve insanlara zarar verme-mesini sağlayan bir sosyalitedir. Dikkat edilirse üretme-yen, çoğalamayan, düşünemeyen toplumlar hep sorunluve çatışmalı toplumlardır. Cezaevlerindeki insanları damutlaka üretim sürecine ve sosyal yaşama katmak ge-rekiyor.

Page 86: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Devlet yetkilileri ve kurumları, cezaevlerinde en çokrehabilitasyon ile insan rehabilite etmekten söz ederler.“Suç işleyen insanları sosyal programlarla yeniden top-luma kazandıracağız, kazandırmamız gerekir” diye söy-lenir dururlar. Ama ne ile, nasıl? Bu programların esasuygulayıcıları onlar olmalarına rağmen, kaldığım hiçbircezaevinde ne sosyoloji, ne sosyal hizmetler uzmanı, nedoktor ve ne de mahkumları rahatlatacak başka bir sos-yal uzman. Ekonomik sorunlar, ailevi sıkıntılar, sosyaltravmalar, stres, bunalım, bir sigara parası bulamama,dışlanmışlık, topluma entegre olamama durumu ile ce-zaevlerinde ciddi sorunlar yaşanıyor. Aynı ortamı pay-laştıkları arkadaşlarına ve hatta kendilerine zarar ver-mekten bir an olsun çekinmeyen insanlar... hatta zamanzaman, bu tür ağır tahribatlar cezaevleri personelindebile görülebiliyor.

Rehabilitasyon tıbbi, psikolojik, pedagojik, sosyolojik vesosyal bir programdır. Gerek birebir, gerekse toplucauygulanması gereken bir terapidir. Belki mahkumlarınbir çoğu bunları bilmiyor ama, ciddi bir tedavi ve rahat-lama bilimidir. Bu tedavi yöntemleri olmadığı için, mah-kumların yöneldiği tek yol ilaçtır. Cezaevlerinde tüketil-diği kadar başka bir yerde ilaç tüketildiğini sanmıyo-rum.

Böyle sosyal, kültürel, eğitsel ve rehabilitasyon program-ları olmayınca, insanlar, gerek kendilerini buralara sü-rükleyen koşullara, gerek birebir şahıslara, gerek yasatanımazlığa ve hatta ailelerine karşı daha da bilenerek,katılaşarak ve sosyal ilişkilerden uzaklaşarak çıkıyorlar.Sair zamanlarda devlet katında bazı uzmanlar ve “mah-kum psikolojisini bilen yetkililer” gelir, mahkumlar birsalona toplanır “konferans” yapar yada bir “nutuk” atargiderler. En çokta dini bilgiler verirler. Ama hiçbir bubilmiş uzmanlar grubu mahkumu dinlemez, soru sor-maz, onları buralara sürükleyen koşulları sorgulamagereği duymazlar. Bu insanlar şöyle veya böyle suç işle-

Page 87: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

83

mişler, ama nedenleri üzerinde hiç durulmaz, hep sonuçüzerinde durulur ve yorumlar yapılır. Bilimsel sosyolojikve genetik olarak hiç kimse doğuştan suçlu doğmaz vesuç işlemek için dünyaya gelmez. Tamamen sosyal ko-şullar, cevre, yoksulluk, eğitimsizlik, parçalanmış aile-ler, adil olmayan gelir dağılımı ve daha bir çok nedenlersayılabiliriz. Türkiye’de gelir dağılımı, paylaşım, fırsateşitliği, sağlık, eğitim gibi konularda büyük bir adalet-sizlik yaşanıyor, suçlu ve suç olgusunu didikleyen buparametrelerdir…

Sistem ve sistemin oto kontrolünü ellerinde tutanlar,basın, medya ve bazı çevreler, bütün sosyal, siyasal, eko-lojik ve benzeri konularda hep sonuç üzerinde yorumyapar ve suçlu ararlar. Elbette bazı olaylar (suçlar) var-dır ki, anlamak, onaylamak, tepkisiz kalmak ve insanidüşünmek mümkün değildir. Örneğin; öğretmen SerpilYeşilyurt’a tecavüz edip öldürmek, annesi Hanım Yeşil-yurt’u onlarca yerinden bıçak darbeleri ile yaralamak,küçük çocuklara tecavüz edip öldürmek ve töre (namus)cinayetlerini anlamak, normal karşılamak ve unutmak,hiçbir şekilde insani değildir. Tek kelime ile bu olaylariğrenç, vahşet ve çağdışıdır.

Peki burada sistemin, kurumların, güvenliğin, siyasalerkin hiç mi suçu ve kabahati yoktur? Ekonomik ve sos-yal sorunlar suçun esas nedenidir. Peki diğer taraftanbu tür hasta, akıl almaz psikopat unsurları suç işledik-ten sonra cezaevlerine atıp (oralarda da insanların canı-na musallat oluyorlar) cezaları bittikten sonra tekrartoplumun içine salıp “gidin rahat rahat suç işleyin” neile açıklanabilir? Adli mahkumlar, suç üzerinde özel ola-rak durularak, ciddi sosyal ilişkiler ve bütün bunlarınsentezini yapılarak, bir yapıya kazandırılarak, ailelerineve yaşama teslim edilmelidirler.

Tabii bir de işin diğer bir boyutu vardır. Sosyal ve reha-bilitasyon programları ile birlikte bu insanları meslek

Page 88: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

edindirme kursları ile meslek sahibi yapmak, istihdametmek, kamu kurumlarına, özel sektöre yerleştirmek, işkurmaları için kredi sağlamak, aileleri ile diyalog kur-mak, boş bırakmamak ve topluma entegre etmek. Böyle-si sosyal, ekonomik, psikolojik ve rehabilitasyon prog-ramları ile bu insanların büyük çoğunluğu topluma veailelerine kazandırılabilir. Suçu önlemenin tek yolu sos-yal devlet olmak, toplumun yaşamına sosyal ve kültürelprogramlar sunmak ve bilgi toplumu yaratmaktan geçer.

Sık sık amaçsız çıkarılan aflar da ancak böyle sosyal,ekonomik programlar dahilinde anlamlı olabilir ve ama-cına ulaşabilir. Suçun bir çok tanım ve boyutu vardır;esas neden ekonomik ve eğitim boyutudur. Eğitim, bilgi,kültür, sanat en büyük af ve ilaçtır. İnsanları hayvan-lardan ayırt eden şey; düşünmeleri, anlamaları, özeleşti-ri yapmaları, üremeleri ve sosyal bir varlık olmalarıdır.

Cezaevlerinde etkileyici sosyo ekonomik, sosyo kültürelve rehabilitasyon programlar olmadığı için, ne mahkum-larla cezaevleri yönetimi arasında, ne de Bakanlık ku-rumları arasında sosyal ve ileriye yönelik bir ilişki kuru-lamıyor. Dolayısıyla karşılıklı, sosyal, insani ilişkilergeliştirici, personel ile üslup ve kullanılan dilden tutunbir çok alana; ilişkilere zarar veren, tahribatlar yaratanve itici yaklaşımlar yaşanıyor. Çünkü yirmi dört saatzaman kavramı olmaksızın mahkum ile personel ilişkiiçin ister istemez bu da iletişim ve ilişkilerde sorun yara-tıyor. Dolayısıyla personelle mahkumu genelleştirip aynıüslupta yanıt vermelerine neden oluyor. Bu sorunlarınaşılması ve sosyal bir diyalogun kurulabilmesi için, ka-mu görevi yapan cezaevi personelinin de meslek içi eği-tim ve donanıma ihtiyacı vardır. Verilen bütün eğitimbiçimleri mutlaka yerlerini bulmalı, amacına ulaşmalıve bir anlam kazanmalıdır ki, sosyal toplum olmanınyolunda adımlar atılsın. Sadece lise diploması ve başkaOKUNMUYOR bir personel için yetmiyor. Meslek içieğitim almış ve mahkum psikolojisini anlayan, uygula-

Page 89: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

85

yan ve çözüm üreten yapıda insanlara ihtiyaç vardır.İnfaz koruma memurlarının görevleri sadece kapıları aç,kapat, sayım al ve yemek vermek olmamalıdır. Sosyal,düzeyli, insani ve eğitimli olmalıdır.

İnfaz koruma memurlarının, mahkumlarla ilişkilerinigeren etkenlerden bir tanesi de, ekonomik sorunlardır.Bu sorun bariz bir şekilde ve mahkumlar cephesindedaha iyi görülüyor. Cezaevleri personeli içinde ideolojikyaklaşım, hemşericilik, dinsel vb. nedenlerle hareketedenlerin devletten çok devletçi girişim sayısı da az de-ğildir. Bu da sorunların başka bir denklemini oluşturu-yor. Aslında kamu görevi yapan her personel için, görev-leri ile düşüncelerini karıştırmamaları gerekir denilir,ama hiç kimse buna uygun yaklaşım göstermez.

Aslında bu yaklaşım ve düşünceler birebir personelinilişki ve özgün durumlarından değil personel alırken veeğitirken, ideolojik yaklaşım, demokrasiyi içine sindir-meme, insan haklarını kullanmama, yurttaşlar arasındaayrım yapma, partizanlığı öne çıkarma, bireyi merkezekoymama gibi sistemin özünden kaynaklanmaktadır.Sistem ve kurumlar antidemokratik uygulamalardanarınmadığı, kurumlar demokratikleşmediği, bir kültürve bilgi toplumu yaratılmadığı için, cezaevleri adetaiman gücü ile yönetiliyor. Eğer yasalar, yönetmelikler,hukuk, adalet ve uygulamalar kısmen de olsa yazıldığıgibi uygulanabilirse birçok sorun aşılabilir. Ancak, Tür-kiye’de kağıt üzerinde yazılanlar ile uygulamalar hepfarklıdır. Böyle olunca hak ihlalleri, keyfi davranışlarartar, sorumlular bulunmaz, acılar yaşanır, feryat figanayyuka çıkmaya başlar, ama kimse çıkan sesi duymakistemez. Bu boyutu ile cezaevleri birer kurum olarakkabul edilebilir, ama hiçbir zaman kurumlaşmamışlar.Zaten sorunlar da bundan kaynaklanıyor. Kurumlaşma-yan cezaevleri (demokratikleşmeyen) toplum vicdanındahep giz, işkence yapılan yerler, hak ihlalleri, kurşun,

Page 90: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

kalas, demir çubuklarla insan öldürülen yerler olarakanılıyor.

Sonuç olarak, tecritlerle, izolasyonlarla, hak ihlalleri ile,yasaklarla, antidemokratik uygulamalarla, bizi yöneten-lerin “biliriz ve bir şey gerekiyorsa onu da biz yaparız”mantalitesi ile bir yere varılamaz ve mutlaka bu anlayışdeğişmelidir. Cezaevinde sosyal koşulların iyileştirilmesive insanileştirilmesi, bu kurumlara bir boyut kazandı-rılması çağın ve 21. yüzyılın olmazsa olmazıdır. Artıkdışarıdan birilerinin her seferinde gelip cezaevlerindedenetim yapması, işkence, kötü muamele raporları ha-zırlaması ve bu ülkenin işkence muamelesi ile anılması-na son verilmelidir. Her şeyden önce yıllardan beri yapı-lan bu uygulamalar Türkiye halkının gururunu ve onu-runu incitmektedir.

Bu ülke halkı için bir takım demokratik düzenlemeleryapılır ve yaşama geçirilirken, bu, hep dışarıdaki da-yatmalar, baskılar ve zor durumda kalmaların sonucudeğil, ülke halkına, insanına, değerlerine, mücadelesineyakıştığı, hakkı olduğu için yapılmalıdır. Bu sisteminkendi iç hukuku ve evrimi ile toplumun ihtiyaçlarını,taleplerini, demokratik haklarını ve sivil toplum kurum-ların önermelerini gerçekleştirecek bir şeyler yok mu-dur?

“Yok efendim 301. madde yapılırken , Avrupa Birliği(AB) hiç itiraz etmedi” söylemi ve düşüncesi, Türkiyehalklarına, insanına, değerlerine, yaşam tarzına ve coğ-rafyaya ciddi ve kabul edilmez bir hakarettir. Uyumyasaları, demokratikleşme, hukuk devleti, insan haklarıyolunda bir takım adımlar atılırken, bunu ABD, AB veBatılı bazı güçlerin evet ya da hayır demesine göre miyapmak gerekiyor? Peki nerede kaldı Türkiye’nin ba-ğımsızlığı, hukuk devleti esprisi? Türkiye’nin yenidenyapılandığı AB sürecinde 301. vb. maddeler, demokrasi,insan hakları, insanca yaşama hukuk, devlet, adalet gibi

Page 91: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

87

konularda demokratik partiler, insan hakları örgütleri,kadın örgütleri görüşlerini hükümete bildirdiler, hangisidikkate alındı, hatta bu hakların yasalara geçmesi içinsokaklara çıkan demokratik örgütlenmeler dövüldüler,işkence gördüler, coplandılar, cezaevlerine tıkıldılar.Demokratik hakkını kullanan Eğitim Sen’in Ankara’dacoplanması ve onlarca öğretmenin yaralanması ne ileaçıklanabilir? Demokratik kamuoyunun ve kitle örgütle-rinin hak arama ve düşüncelerini açıklamasının karşılı-ğı, toplumu terörize etmek, susturmak, kafa göz kırmakve antidemokratik - militarist direnç ile karşılaşmakoluyor. Neden ABD, AB’nin söyledikleri bu kadar önem-seniyor ve bir gecede apar topar meclisten çıkarılıyor da,kendi halkımızın, demokratik kamuoyunun, sivil toplumörgütlerinin ve Kürt halkının kimlik mücadelesi hepbastırma, yok sayma ve ezme yoluna gidiliyor? Hep güç-lü devletlerin empoze ettikleri ve çıkarlarına denk düşenşeyler için mi oturup kalkmak gerekiyor? Kurtuluş sava-şını ve Türkiye’nin bağımsızlığını bu emperyalist hay-dutlar mı kazandılar, Türkiye yurtsever ve fedakar halk-ları mı?

Tekrar özellikle altını çizmek istiyorum; ABD, AB vebaşkaları bir şey dayatmadan, empoze etmeden, mecburbırakmadan, halkımıza, değerlerimize, insanlarımıza,dokumuza yakışan, uyan, ilerici, ve demokratik ne varsayapalım, yerine getirelim, halkımızla barışık olalım vebazıları da bizden bir şeyler alsın, uygulasın. Doğanıntoplumsal değişim ve dönüşüm yasaları ve uluslararasıhukuk gereği ülkelerin birbirlerine önereceği, alacağı,vereceği ve uyulması gereken bir çok şeyler vardır amadeğişim ve dönüşümün motoru kendi halkımız, kamuo-yumuz, demokrasi güçlerimiz, aydınlarımız ve düşüncegücümüz olsun ki; anlamlı, büyük ve kalıcı olsun. Bununiçin sosyal yaşamın her alanında azami, insani demokra-tik koşullar ne ise OKUNMUYOR 21. yüzyıl insanlarave insanlığa ne vaat ediyorsa, bu ülkede de düşünce,inanç, dil, kültür, kimlik, renk, ırk, cinsiyet ayrımı yap-

Page 92: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

maksızın yerine getirilmeli ve yerleştirilmelidir. Bu pa-ralelde cezaevlerinde de tecrit, izolasyon, antidemokra-tik uygulamalar sonucu insanlar ikinci birOKUNMUYOR ve kendilerini yalıtılmış olarak görme-sinler. Çünkü ağırlığın bedelini sadece içerde mahkum-lar çekmiyorlar, kar, kış, yağmur, soğuk demeden peşle-rinde koşan aileleri de aynı sıkıntı ve açıyı çekiyorlar.Zaten kahredici olan durum da budur.

F tiplerinde ölen ve halen ölüm oruçları sonucu ölümeyatan, sakat kalan, bilinç kaybına uğrayan insanlar dabu ülkenin yurttaşları değiller mi? Aileleri vergi vermi-yorlar mı, babaları, kardeşleri, ağabeyleri askere gitmi-yorlar mı, ataları Kurtuluş savaşına katılmadılar mı?Cezaevlerinde insanca yaşamak ve bir takım demokratikhaklar istemek için mutlaka ölmek mi gerekiyor? Nedenölümü, şiddeti, kanı ve antidemokratik uygulamaları bukadar seviyoruz? Bu ülkede yaşayan herkesin yurttaşla-rına karşı olan görevlerinden bir tanesi de, kimsenindüşünce, dil, kimlik, renk, ırk, ve cinsiyetine bakılmak-sızın yaşama ve sağlığına karşı sorumluluk bilinci taşı-mak değil midir? Keza sorun sadece F tiplerinde yatantutsaklarla sınırlı değildir. Aynı zamanda bu insanlarınaileleri, arkadaşları, eşleri, çocukları ve insani düşünenbinlerce insan acı çekiyor. F tipleri de içinde olmak üzerebütün cezaevleri insanların ölüme terk edilmediği, tecritve izolasyonun olmadığı kurumlar haline getirilmelidir.Sosyal hukuk devleti iddiasında olan, demokrasiyi ya-şamın olmazsa olmaz bir parçası kabul eden bir devlet,hiçbir şeyi yurttaşlarına reva görmemelidir. Hele buyurttaşlar bütün özgürlük ve haklardan yoksunlarsa,cezaevlerini bir bilgisayar ağı ile donatmak, çağın insan-larını geliştirmek, insanların bilgi çağı düşüncesi iledüşünmelerini sağlamak, çok mu zor ve yerine getiril-meyen istemler olur? Bilgi, bilim, düşünce ve hukuk dev-leti normlarından hiçbir zaman zarar gelmez, tam ter-sinden korkmak gerekir.

Page 93: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

89

Cezaevlerinde sosyal, kültürel, eğitsel, mesleki iş imkan-ları yaratılsın ve umulsun ki insanlar suç işlemek içinbilerek dışarı çıkmasınlar. Suç işleyen mutlaka bedeliniödemeli ve ödemeleri de gerekiyor. Ancak sosyal bir var-lık olmadan çıkarılmamalı, itilmemeli ve insan olarakgörülmelidirler. Sadece yönetmelik, genelge, talimat, vezapturapt altına almakla insanların yönetilmediği vebaşarının elde edilemeyeceği bilinmelidir. Sosyal, de-mokratik, eğitsel ve insani metotlar her zaman esasalınmalıdır. Suç olgusu sadece bir sonuçtur, insanları oduruma getiren nedenler üzerinde durmak ve bakmakdaha isabetli ve doğru olur.

Suç artışını, ona neden olan olayları ve bir bütün olarakdevletin bu konudaki sosyal politikalarını ciddi bir bi-çimde gözden geçirmek ve bu sorunlara somut projelerüretmek gerekiyor. Çünkü işlenen suçların ağırlıklı ola-rak ekonomik kaynaklı suçlar olduğu açıktır. Her şeyidevlet bilir, bir şey verilecekse devlet verir mantığı kesinbir şekilde terk edilmelidir. Bireyi esas almayan, onundüşünce ve sosyal haklarını önemsemeyen bir devlet,sosyal hukuk devleti olamaz. Sosyal hukuk devleti yurt-taşın hizmetinde olan devlettir. Devlet sahip olduğu veelinde olan imkanlarla kendini koruyabilir ve savunabi-lir, ama yurttaşın kendini koruyacak ve savunacak biraracı yoktur. Toplumu ve sosyal yaşamı ilgilendiren,yasalar ve uygulamalar oluşturulurken, birey ve onlarıtemsil eden sivil toplum kurumları mutlaka önemsenme-lidir. Toplumun esas gövdesini oluşturan bu kesimleridemokratik sürece katılmaz, katkı ve düşünceleri alın-mazsa, bugün yaşadığımız süreçteki gibi gerilimli, ça-tışmalı ve kaotik bir toplum profilinden kurtulamayız.En çok referans alınan ve demokrasinin beşiği kabuledilen Avrupa’yı Avrupa yapan, katılımcı, demokratik,çoğulcu, insan haklarını önemseyen süreçtir. Bugün ABsürecinde Türkiye’ye dayatılan ve Türkiye’nin de kabul-lenmede ve içselleştirmede zorlandığı budur. Her şeyiiçinde barındıran ve bir yaşam biçimi kabul edilen de-

Page 94: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

mokrasiyi yaşamak, eleştirmek, toplumun her kesimineyaymak ve içselleştirmek çok zordur. Çünkü bir avuçazınlığın ve sistemden nemalanan bürokratik, militaristgüçlerin işine gelmiyor. Bu birliğin üyesi olmak istiyor-sanız statükoculuktan ve eril alışkanlıklardan vazgeç-meniz gerekiyor.

Anti demokratik uygulamaların bir tanesini de 2005yılında cezaevlerine yönelik çıkarılan “Tutuklu ve hü-kümlü el kitabı” ile açıklamak sanırım yanlış olmaya-caktır. Kitapçık keşke bütün cezaevlerine yönelik biranket yapıldıktan sonra, mahkum haklarını ele alan veifade eden bir kitapçık olarak hazırlansaydı... Çünkübirileri adına bir araştırma ve çalışma yapmadan, onla-rın görüşleri, istekleri alınmış gibi bir şey ortaya koy-mak hiç doğru değil. Kurumlar ve kişiler bilmelidirler ki,“Her şeyi biz biliriz, biz yaparız, bir şey verilecekse bizveririz, biz haklıyız” mantığı, 21. yüzyıl insanlarınındüşüncesi ve yönetim erki olamaz. Toplumun ve ihtiyaçsahipleri ile yöntemlerin düzenledikleri uygulamalar herzaman farklı ve çakışmaz. Kitapçık hazırlanırken, mah-kumların, insan hakları temsilcilerinin ve aydınlarıngörüşleri de alınabilirdi. Sosyal ve iyileştirici önlemlerde ancak böyle alınabilir. Demokrasi, demokratikleşmeve çoğulcu katılımcılık da böyle bir yol izlenirse ancakmümkün olabilir. Aksine hep demokratik haklar, de-mokrasi ve insanca yaşama, tabandan ivme kazanarakve kendini var ederek, yukarıya doğru tırmanan düşün-celer isteme iyidir.

Not: 2006 yılının Türk ve Kürt halkının kardeşçe barışiçinde bir arada yaşadığı, demokrasinin olmazsa olmazolarak bütün toplumumuzun yaşamına girdiği, “düşükyoğunluklu” savaşın son bulduğu, Kürt sorunun çözül-düğü, mermilere yatırılan paraların işe, aşa, sağlığa,eğitime, üretime, kültüre, sanata, kadın, çocukların in-sanca ve iyi şartlarda yaşamalarına yatırılan bir yıl ol-masını dilerim. Bu ülkenin barıştan, demokrasiden, öz-

Page 95: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

91

gürlükten, insan haklarından, adaletten, hukuktan, ka-dın haklarından yana olan herkesin ve her kesimin elinitaşın altına sokması gerekir.

Anneler, çocuklarını nasıl sevinç ve mutluluk göz yaşlarıiçinde askere gönderiyorlarsa, aynı şekilde sağlıklı vemutlu kavuşmaları da annelik hakkı olsa gerek. Tabut-lar içinde cansız bedenleri ile kucaklaşmak hiçbir anne-nin kabul edemeyeceği bir şeydir. Aynı, şekilde gerillaanneleri de çocuklarını isteyerek, düşünerek dağa gön-derip cezaevlerine gelsin diye göndermiyorlar. Hepimizinbildiği koşullar, ülke gerçekleri ve bir takım tabular bugerçekleri buralara sürükledi. Bunları çok da tartışma-nın, bir suçlu aramanın bir anlamı yoktur. Gençler veinsanlar ölüyor. Hayati önem arz eden bu kör savaşa sonvermek, çözüm bulmak, barışı sağlamak ve her iki taraf-ta da gençlerimiz ölmemesi ve yaşama tutunmaları içinhem Mehmetçik ailelerine, hem de gerilla ailelerine bü-yük bir görev düşmektedir. Bu savaşı durduracak tekgüç sizlersiniz. Çünkü evlat acısını en iyi sizler biliyor vesizler yaşıyorsunuz. Annelere kıymayın beyler…

Ahmet KayaE Tipi Kapalı Cezaevi

D/8 ERZURUM

Page 96: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Duvarlar Birer Mezar Kitabesi (M. Emin Sirca)

Hangi duvara baksan bir renk bozuntusu, sanki tümgülümsemeleri, dokunuşları, insan sıcaklığını, insaniye-ti, insanın o ilk varlığını hissetme duygusunu yutmuşbir mezar kitabesi gibi duruyor insan karşısında. Duvar-ların çevrelediği boşluk yaşanan bir “ölüler” semti…Tanrı Hades’in yalnızca girişi olan yer altı ölüm ülkesi-nin sessiz, ketum, ölümü bekleme solukluğu…Burası, zaman ve mekan dışı! İnsan gülüşünün uğrama-dığı bir celladın surat bozuntusu…Burası insaniyet menzilinin dışında zaman ötesi bir me-kan!Kopuk zamanlardan yüz çizgilerine sinmiş tebessüm,rastladığın tek insaniyet izidir buradaBurası, Ereşkigal’in cehennemi! İnnin’in her itirazı kar-şısında cehennem bekçisi NETİ’nin, “Sus İnnin! cehen-nemin kuralları kesindir, tartışma İnnin cehenneminkurallarını” dediği itaatkar zaman tersinmesindeki deh-lizdir!Burada “hükümlü”sün! Hükmedilensin yani! Soğuk birnesne gibi mesela, iradesizleştirilmiş, bilinci çaptırılmış,duyguları metamorfoz olmuş, “terbiyeci”lerine can atar-casına tutkun; idraksız bir objesin, olmalısın NETİ’leringözünde.Ve yalnızsın! Yalnızlığında üzüyorsun sessizliği bazenkapı gömbürtülerinle…Burası TECRİT! Sesin sana gömüldüğü yer!...Gün boyu çaresizleştirme seansları… ve bir “hiç” oldu-ğun duygusunu aşılama yöntemleri, uygulamaları…“Sus, konuşma, yürü, dur, şarkı söyleme, sağa-sola bak-man yasak, itiraz hakkın yok, karşı gelme, uy, itaat et”diye defalarca dayatılan; insanın öz benliğinden, bireyolmaktan çıkarılarak, bir başka “ruh”un bedenine ve

Page 97: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

93

zihnine empoze edilmeye çalışıldığı yerdir. Ne kimseyigördüğün ve ne de gösterildiğin, yüzünü unuttuğun “ıs-lah” etme mekanı…Burası TECRİT! Bağırsan da duyulmayacağın, görülme-yeceğin, yalnızca seni senin duyduğun, ama konuştuğu-nu hissetmediğin her an ruhsal işkenceden geçirildiğinbir yer…Oysa insan, beşeri bir varlık oluşundan bir başka insanabakmayı, bir başka ele dokunmayı, bir çift dudakla mu-habbet etmeyi; gülmeyi, paylaşmayı, insan sıcaklığı so-lumayı, bir başka gözün feyz verici menziline girmeyiister. Yani yaşadığına dair bir kanıt, bir emare…Mesela insan el sallamak ister bir başka ele. Bu var ol-duğuna kanıttır. İki elin birbirini sarması, yaşama güçlüsarılma nedenidir. Bundandır her başka insana el salla-yışında azar işitirsin. Ne görüş, ne mektup, ne de birselam alma imkanı… “Hükmün” de hükümlendiği yer!...Seni sende görme girişimi, seni sende boğma!...Burası, insana yalnızlık duygusuyla benliğini, değerleri-ni kaybettirme, bir “hiç” duygusunu aşılama muamele-sinin sergilendiği yer. Amaç, duygu ve düşüncelerin in-tiharı! Yakılmış, viran olmuş, bir şehrin ardından kalanyaprağın kıpırdanmaz hali, varlığın “yokluk” dayatma-sıdır burası!... Ne merhametli bir göz ışıltısı, ne de in-sanlı bir gezegende yaşadığını ispatlayacak “bir yuduminsan” nefesi…Burada “insan” yok!Burası TECRİT!Gecenin veya günün herhangi bir saatinde yatağındankaldırılırsın bir sürü “adamlar” nezaretinde, arkan-önün, sağın-solun kuşatılmış... bu adamlarca idam seh-pasına çıkarılır bir havada istemediğin yere götürülür-sün. İtiraz etmek mi? Neye yarar? Söylediğin her sözkara deliğin bir nesneyi yutar gibi henüz dudakların-dayken, sözün yutulur, dipsiz kuyuya atılan bir taş gi-bi…Hastalanırsın doktora çıkmak istersin. Duvara sırtınıdayatırlar, kaç kez el ve cihazlarla aramadan geçirilir,

Page 98: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

ayakkabıların çıkarılır, dokunulmadık yerin kalmaz.Çıkmak istemezsin doktora, utanır, sıkılırsın. Ama bu-rası TECRİT!...Ziyaretçilerin gelir, çıkarılırsın. Yine bir sürü “adamlar”nezaretinde çıkarılırsın odadan, didik didik geçirilirsin“aramadan” üzerinde yalnızca elbiselerin var. Başkahiçbir nesneyi beraberinde çıkaramazsın. Kalem, kağıt,sigara vb. hiçbir şey. Ailenin, ziyaretçinin adresini bileyazamazsın. Sevdiklerinin yanına-karşısına dikilirsin,sevdiklerinin başlarında yine o adamlar duruyor. Yanıbaşında tanıdıkların durmuş, sana bakıyorlar. Ama on-larla konuşmak, selam vermek “yasaktır” cezası ağırdır.Ailen, ziyaretçilerin azarlanırlar. Bunun için üzgün üz-gün dönersin yalnızlık mekanına o “adamlar” nezaretin-de…Rahatlamak için şarkı söylemek istersin. Ama “gereksizyere şarkı söylemek”ten beter hücrelere atılırsın günler-ce. Tek! Yalnızlığında “üşüyünceye kadar” yani “tövbe”diye diz çökünceye değin…Burası zaman ve mekan dışı! İnsan gülüşünün uğrama-dığı bir celladın surat bozuntusu!...Burası TECRİT! Duyan oldu mu sesimizi?

M. Emin SircaF Tipi Kapalı Cezaevi

C / 73. oda Kürkçüler / ADANA

Page 99: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

95

Anlatsam (İhsan Doğa)

Dört duvar ardında yaşamak nedirbilir misiniz?Mesela bir çiçeğebir çocuğabir şafak esintisineHasreti anlatsamAnlatsam içimdeki kekeme hüzünleyüreğimden tutabiilir misiniz?17. demir kapı ardında yaşamak nedirbilir misinizmesela günün en mavi vaktinde içeri kapatılmanınGençliğinisevgisini öpemedenÖmür eksiltmenin acısını anlatsamAnlatsam dilimdeki kırık sözcüklerlegöz yaşlarımdan sorabilir misiniz?Her yağmurla ıslanan kirpiklerimiHer rüzgarda dalgalanan saçlarımı anlatsamAnlatsam size çoğul yalnızlığımıAvuçlarıma bir yıldız düşürebilir misiniz?Duvarların griliğiniMevsimlerin aydınlığını anlatsamBana bir şarkıYa da bir bahar besteleyebilir misiniz?

Sahi duvarlar ardında yaşamak nedir bilir misiniz?Anlatsam anlatabiilir misiniz?...

***Belki de en güzeli sizlerin anlatmasıdır… Bir cümle deolsa sizlerin yazmasıdır.Ancak öyle buzu çözülür bu aynaların, dili duvarların…Ancak öyle akar yüreklerimiz. Aramızdaki uzaklık, şuyakın uzaklık da öyle kalkar ancak.

Page 100: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Neyi mi anlatmalı?...Yaşama dair her şeyi…Mesela güneşin geceye doğuşunu, o muhteşem renk ska-lasını, sabahın o erken vaktinde şebnem düşmüş bir çi-çekte veya mahmur gözlerinizde aldığı kamaşmayı anla-tır… Sonra kaç zamandır güneş görmemiş içinizdekile-ri… yani gölgesini anlatan bizleri…Ya da yıldız tepeleme bir gecenin denizdeki yüzünü, saç-larınızdaki ıslaklığı anlatın ve yıldız seyrinde düş, şiirkurmanın güzelliğini bir de… Sonra düş ve göz kırparakbir yıldıza hasret uzaktakileri… Yani canlı canlı gömül-müşleri, bizleri...İsterseniz dağları, kuşları, çocukları, isterseniz balıkları,ağaçları, ırmakları… Duygularınızla algılayıp hissettik-leriniz yaşadığınız ne varsa yaşama dair. Ama anlatın.Öyle bir anlatın ki, yaşadığınız ne varsa yaşama dair.Ama anlatın. Öyle bir anlatın ki, güneşle, yıldızlarla gözgöze gelen her yürek, yeşile dokunan her el, bir çiçeğikoklayan her insan duvarlar ardına da bir selam gön-dermeli, en insan tarafından. Ve bura payına da soluma-lı o anı, o rengi, ışığı…Ancak böyle buluşabiliriz.Her anlatım bir kanama olsa da yüreğimizde, zamanınkendine özgü bir çehre, kimlik kazandığı, insan ve ya-şam adına büyük bir kırılmayı yaşadığı şu mekana dairbirkaç cümle söylemek farz şimdi.Evet, ne insan ne de yer çekimindedir burada zaman.Ne evrenin-doğanın, ne de hukukun evrensel yada ulu-sal kural ve kanunları…Her şey duvarların çekimindedir burada.Bir tek onların hükmü geçer. Bir tek onların sözü…Onlar ki; sadece senle göğün arasına değil, senle varolu-şun arasına da girmek isterler. Sadece senle toprağınarasına değil, senle sesinin, düşlerinin ve gölgenin ara-sına da girmek isterler.Hüküm böyle programlanmıştır. Ve böyle işliyor. Eski-den “E” derlerdi adına, şimdi “H, M, L, F”… Şehvetle tipüzerine tip geliştirildi, geliştiriliyor. Yarın daha hızlı ve

Page 101: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

97

daha kısa yoldan ölüme, tükenişe götürüleni bulunur vebaşka bir harfle anılır o zaman.Nitekim her yeni tipte birilikte duvarlar biraz daha yük-seltildi. Her “yeni” harfle birlikte duvarlar biraz dahadaraltıldı. Ve şimdi bir GÖGÜMÜZ BİLE YOK. “Akşamerken iner mahpushaneye” demiş büyük şair A. Arif. Buduvarları, bugünleri görseydi herhalde “Güneş hiç inmezmahpushaneye” diye bir şiir de düşerdi kayıt niyetine.Ama bu da acıtmıyor. Acıtıcı olan toplumun bunu kendi-ne, insanına yakıştırması. Tüm bunlar gözler önündecereyan ederken ciddi bir toplumsal refleksin ortayaçıkmaması.Aslında yazılacak çok şey var. Fakat sesini ulaştırmasorun olunca bununla yetinmek durumundayım. Bu sa-tırları ulaştıracağımı bile pek sanmıyorum ama, yine deyazdım. Bu bile koşullarımıza dair iyi bir fikir verebilirkanımca.Selam ve Saygılarımla

İhsan DoğaH-Tipi Kapalı Cezaevi

GAZİANTEP

Page 102: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhabalar (Nevzat Kuytürka /Mehmet Yaman)

21.yy’ın en belirgin özelliği çalışan teknoloji, öbür yüzügelişen, değişen sosyal ve toplumsallığa uygun demokra-sidir. Kuşkusuz iki büyük dünya savaşı yaşamış insanlıktotaliter, faşizan rejimlerin tek tipleştirici yaklaşımları-na karşın demokrasi mücadelesini yılmadan sürdüre-bilmiştir. Demokrasi ve insan haklarında bir gelişmedenbahsedilecekse bunun en önemli ayağını kuşkusuz siviltoplum örgütleri oluşturur. Ne devlete bağımlı, onun birmemuru ve kurumu, ne de gelenekçi toplumun temsilci-sidir, sivil toplum örgütleri. Her iki olguya mesafeli, ba-ğımsız, insana değer veren, insanı esas alan çalışmalarısayesinde 21. yy’de demokrasi olgusuna ivme kazandır-mıştır.

Genel tanımlamanın yanında Türkiye’de de bu gelişme-lerden bahsetmek mümkündür. Aralık 1996 yılından buyana gerek 12 Eylül yönetiminin baskıcı, dikta rejiminekarşı gerekse de buna göre şekillenmiş gelenekçi, milli-yetçi topluma karşı sürdürdüğü mücadele ve çatışmalarıtakdir düzeydedir.

İHD’nin böylesi zor şartlarda ortaya çıkması basit üslup-la ifadelendirilemez. Çalışmalarınızın hangi şartlar al-tında sürdürdüğünüzü en yakın bizler izliyor ve görüyo-ruz. Nice karalama, yıldırma ve 12 Eylül yasaları ileyargılama, hatta ve hatta onlarca değerli üyenizin ka-ranlık güçlerce katledilmesine varan dayatmalara kar-şın halen yılmadan insan hakları mücadelenizi idameettiriyor olmanız takdire değer niteliktedir. Bu nedenlesizleri anlıyor, dostlukla kucaklıyor ve demokrasi bayra-ğının yükselmesinde en önemli kurum olarak görüyoruz.

Page 103: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

99

Son zamanlarda kurum olarak bünyenizde başlattığınız“Tecridi yaşayanlar anlatıyor” kampanyasına büyükdeğer veriyoruz. Tabii bu kurumunuzun ilk çalışmasıdeğil elbet. Daha önce de cezaevlerine yönelik çeşitlidüzeylerde eylemleriniz, projeleriniz oldu, başarı da sağ-ladı.

19 Aralık 1999 tarihinde başlatılan “HAYATA DÖNÜŞ”operasyonları cezaevlerinde bir kıyımı getirmiştir. Yüz-lerce duyarlı insan, sırf ideolojilerinden, muhalifliklerin-den ötürü intikam alırcasına katledilmiştir, ölüm oruçla-rıyla ölümlerine sebebiyet verilmiştir. Dünyanın hiçbirhukuk ülkesinde olmayan bir operasyon yaşanmıştır.Böyle uygulamalar ancak Latin Amerika ve Ortadoğuülkelerinin totaliter, diktalı ve cunta devletlerindemümkündür. Türkiye’nin hukuk devleti tanımının arka-sına sığınarak böylesi bir operasyon yapması Latin Ame-rika ülkelerini andırıyor. Bu da yetmezmiş gibi tecridiyasal gerekçe olarak öne çıkarıyor, mantığını 12 Eylülgenerallerinin “Asmayalım da besleyelim mi” sözlerin-den alan anlayış bugün yasal hale getirilmiştir.

Tecridin tarih içerisindeki yeri kuşkusuz çeşitlilik arzetmiştir. Kimi zaman korku, yıldırma ve işkence ile dev-reye sokulurken örneğin; Şili, Arjantin, Nikaragua, Vi-etnam, 12 Eylül Türkiye’si (Metris, Diyarbakır) gibiyurtlarda korku ve işkence metotları tecritin en uç ör-nekleridir. Öte yandan, kimi ülkelerde ise tecrit dahasistematik, politize edilmiş şekilde devreye sokulmuştur.Bunların başında Avrupa ülkeleri gelir. İngiltere’ninIRA militanlarına karşı uyguladığı tek tipleştirme, yal-nız başına bırakma, günlerce karanlığa hapsetme, nemlihücrelerde tutma, ışıkta bırakma, tek tür müzik çalarakbeyin fonksiyonlarını bozma, ailelerini etkileyip tutsak-ların üstüne salma., Almanya’nın da RAF örgütüne karşıizlediği hücrelerde intihar ettirmeler, intihara teşebbüs-lere sessiz kalma, psikolojilerini bozma en bariz uygula-malar olarak tarihe geçmiştir. Bu tür örnekleri çoğalt-

Page 104: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

mak mümkündür, ancak içinde tutulduğumuz F TipiCezaevlerindeki tecriti anlamak için kısa örnekler yeter-lidir sanırız.

Bilindiği gibi Türkiye cezaevlerinde hücrelere koymapolitikasının tarihi 1987’lere dayanır. Bunun 1980 aske-ri cuntasının cezaevlerindeki uygulamalarını da katar-sak yirmi beş yıllık bir geçmişini görürüz. Ancak yeniyaklaşım, cezaevlerine yeni bir formatın getirilmesi, yenipolitika ve yasaların hayata geçirilmesi 19 Aralıkta baş-lar.

Bugün Türkiye rejiminin zihniyetinde halen bir değişimolmaması yüzünden cezaevlerine yaklaşımı değişmemiş-tir. Değişen şey sadece farklı koşullar nedeniyle uygu-lamalardır. Artık eskisi gibi işkencelerin kol gezdiği bircezaevleri yoktur, koşullar da buna izin vermiyor. Du-yarlı bir toplum yaratılmıştır, uluslararası kurumlargelişen bilgi teknoloji sayesinde etkilidir ve hükümetinpolitikalarını da etkilemektedir. Bugünkü kriterler dev-letler nezdinde de ve uluslararası hukukta bağımsız ku-rumların raporları belirleyici oluyor. Artık yok ederek,işkence uygulayarak ehlileştirme mümkün değildir. Fa-kat Türkiye rejiminin zihniyeti hala bu çerçevededir.Fırsatını bulsa eskiyi aratmayacak yaklaşımlardan çe-kinmez, yukarda saydığınız hususlar nedeniyle politika-larında bir takım değişikliklere gidebilirler.

F tipinin üzerinde odaklanan tecrit politikası işkencesizama psikolojik işkenceye dayandırılan, uzun vadede te-sirli olan tehlikeli bir politikadır. Kaba, bastırmacı uygu-lamaların dışında bireyi üzerinde hedeflenerek onu yoketmeyi, etkisizleştirmeyi, toplumda atıl bıraktırmayı,zihinsel ve düşünsel üretimden düşürmeyi; muhalif özel-liklerini köreltip her yönüyle itaatkar bir birey yaratma-yı gaye edinen bir politika edinmiş paket program uygu-lanıyor.

Page 105: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

101

Bunun yarattığı tesir önceki dönemlerin tesirlerindendaha derin, kalıcı ve tahripkardır. Bireyin yaşamı bo-yunca üzerinde bıraktığı saptamaların sonucunda o bi-reyin toplamdan izole edinmesi asıl ve yegane erek ola-rak devreye sokuluyor.

Genel yaklaşımlar böyle seyrederken şu an bulunduğu-muz İzmir 2 No. lu F Tipi Cezaevindeki uygulamalarbütünün bir parçasıdır ve öyle görülmelidir.

Buraya yeni getirilirken ilk başta “Burası yüksek güven-likli cezaevleri, kurallar çerçevesinde hareket edilir”denmesi ve direnç kırıcı, içte yıpratıcı yaklaşımlar sergi-lenmesiyle asıl serüven başlamış oluyor. Ardından ara-ma, eşyalarının X-ray cihazından geçirilmesi adı altındaiç çamaşır katına kadar soyulma, aramanın bu şekildeyaptırılması işlemi başlıyor. Amerikan filmlerindeki gibitutukluların ellerine, sırayla çarşaf, battaniye, yastık,tek tek tutuşturulup tek sıra halinde odalar denilen hüc-relere konulması, kural ve disiplinin birey üzerindekietkisini göstermesi hedeflenir. Biz de bu uygulamalaramaruz kaldık ve her gelen tutuklu bu uygulamalara ma-ruz kalmak zorunda.

En büyük sorunumuz, fiziksel tecrit ve izolasyondur.Koridor ve başka bir yerde bir arkadaşımızı görsek te-mas veya selam bile hemen engellenir. Kendi odandakiinsanlar dışında birini görmen yasaktır, uygulama buşekilde dizayn edilmiştir. Bunun yarattığı psikolojik vesosyolojik tesir vahimdir. Asosyalite, sosyo - fobi gibitehlikeli hastalıkların gelişmesine zemin sunuyor.

Önemli görülen bir husus da her koridora yerleştirilenizleme kameralarıdır. Kapalı devre kameralarla sürekliizleniyoruz. Bunun psikolojimize yansıması da “izlenmekorkusu” gibi etkilere yol açıyor. Bireyin davranış, yürü-yüş ve hareketleri bu metotla içsel kontrol altına alın-maya çalışılıyor.

Page 106: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Sportif etkinliklerimiz kapalı ve açık saha olarak hafta-da bir saatle sınırlıdır. Sportif malzemeleri uzun bir süreparamızla karşılıyorduk. Futbol, voleybol ve basketboltoplarını kendi paramızla alıyorduk, son dönemlerdedöner sermaye adı altında temin edilse de yeterli olmu-yor.

Uygulamada yaşadığımız önemli bir tecrit de sorunlarayaklaşım mantığıdır. En ufak bir sorunda “dilekçe yaz”deniliyor. Dilekçe ise sorunların çözümünde yeterli ol-muyor ve dilekçe yazdırma üste itaat etme aracı olarakkullanılıyor. Bazen yazılan dilekçelerimize günlerce ce-vap verilmiyor, sorulduğunda “Niye dilekçeme cevapverilmedi diye dilekçe yaz” deniliyor. İtaatkar birey ya-ratmanın yegane yöntemi olmuştur dilekçe. Böylece bi-rey itaatkar kılınarak kural ve kurallara uydurulmakisteniyor.

Özellikle beraber çıktığımız ve kullandığımız ortak kul-lanım alanlarında da keyfiyetçilik ve kuralcılık hakim-dir. Özellikle gruplar hemen hemen hiç değiştirilmiyor.Aynı cezaevinin A ve B blokları sanki iki farklı cezaevioluyor bizlere. Yıllardır acı ve sevinçlerimizi paylaştığı-mız arkadaşlarımızı hiç görme imkanımız olmuyor. Buda sosyal servis personelinin idare ile ortak politikasıdır.Tek kişilik odalarda kalan, ağırlaşmış müebbet hüküm-lüsü arkadaşlarımız, “iyi hal” uygulanmayarak hiçbirsportif ve ortak kullanım alanlarından yaralandırılmı-yorlar. Her tutuklu ve hükümlünün kütüp-haneye çık-mak ve yararlanmak hakkı var. Ama kaldığımız cezaeviidaresi sadece öğrenci olanları çıkarmakta ve yararlan-dırmaktadır. Gerek dilekçe ile gerekse birebir CezaeviMüdürü ile yaptığımız görüşmede “Gidip kütüphanedene yapacaksın” diyebiliniyor. Bu mantığın izahını anla-yamıyoruz. Oysa kendi işleyiş yönetmeliklerinde böylebir şey yok. Kitap sınırlaması da en çok sıkıntılarımız-dan biri oluyor. Kendi kitaplarımızı bile sınırlı biçimdeokuyabiliyoruz.

Page 107: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

103

Tecrit meselesindeki bir başka uygulama oda değişimleriüzerinedir. Böylesi ağır tecrit altında tutulduğumuz gözönüne alınırsa sosyal ve psikolojik nedenlerden dolayıoda değişiminin son derece yoğun talep edilmesi kadarnormal bir şey olamaz. Ancak buradaki idare oda deği-şimlerini yapmamakta, yapsa bile bireyin istemediği,kalmak istemediği odalara vermek istemektedir. Dilek-çelerle yapılan başvurular “Kriterlere göre uygun görül-memiştir” denilerek reddediliyor. Kriterler sorulduğundanet cevap verilmiyor. Sosyal bir ihtiyaç olan Oda içi hu-zursuzluklara, bireyler arası anlaşmazlıklara zemin ha-zırlatılıyor. Bunun Türkçesi şudur; “Kavga etmezsenizdeğiştiririm” denmektedir.

Yine çeşitli sivil ve kamu kuruluşlarına sorunlarımızıiçeren mektuplarımız gönderilmiyor. Ya da çeşitli gerek-çelerle engelleniyor. En son BM ve ADALET DİVANI’nagönderdiğimiz mektup gönderilmedi ve “Bakanlıkta ce-vap bekledikleri” denilerek alıkonuldu.

Bulunduğumuz cezaevinde İmralı’ya ve genel tecritedikkat çekmek için kendini yakarak yaşamını yitirenSerdar ARI arkadaşımız eyleminden çok önce sorunları-nı içeren bir mektubu İzmir Valiliğine göndermiş vegönderdiği mektup yüzünden kendisine dava açılmıştı.Böylece dünyayla kuracağımız tek ilişkiyi keserek sesi-mizi kısmak istiyorlar.

Ayrıca en ufak hak arayışlarımızda ceza yöntemi devre-ye sokuluyor. Ceza yıldırmanın, pasifize etmemin meto-du oluyor burada. Ceza ile birey, ehlileştirmek istenilen,(OKUNMUYOR) Sessiz, her şeye razı olan insan modeliyaratmanın bir yöntemi olarak bir çok kez cezalar dev-reye sokulmuştur, sokuluyor. Halen hepimizin mektup,faks, telgraf, alma ve gönderme cezaları vardır. Bu dayetmezmiş gibi açık ve kapalı görüş hakkımız da sınır-landırılıyor. Bir iki yıldır birçoğumuz ceza nedeniyle açıkgörüş yapamamıştır. Ailesi ile telefon görüşmesi gerçek-

Page 108: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

leştirememiştir. Aile ile birlikte cezalandırılan bireyüzerinde psikolojik etki yaratılıyor. Hak arama, hakları-nı isteme demokratik bir talepken, burada bu cezalarlacevap verilebiliyor. Daha da ilerisi kimi arkadaşlarımızıhücre cezası uygulandı, uygulanıyor. İnfaz hakimliğinebaşvurulduğunda bile sonuç değişmiyor, çünkü İnfazHakimliği idarenin noterliğini yapıyor ve onaylıyor. Bubizlerde hukuka karşı bir güvensizlik yaratıyor.

Tüm bu uygulamaların ortak noktasında sosyal ve siya-sal olarak toplu tutulduğumuz bizler muhatap alınma-yarak birey muhatap alıyor ve birey üzerinde özelden birprogram hedefi uygulanıyor. Her şey bireyselleştiriliyorve bireyler üzerinde uygulanıyor. Sosyal ve psikoloji bi-limcilerinin metotlarıyla birey üzerinde etkili olunmak,onu düşürmek, yalnızlaştırmak, yıldırmak, izole etmekve asosyal birey yaratılmak isteniyor. Son derece tehli-keli ve tesirleri uzun vadeden sonra açığa çıkan hasta-lıkların temeli oluyor.

Hepsinin özünde bunlar vardır. En önemli psikolojik vesosyal etkilerin dışında fiziksel hastalıklar geliyor. Psi-kolojik hastalıklar ve tecridin neden olduğu diğer hasta-lıklar nüksediyor ve giderek çoğalıyor. Böbrek, mide has-talıkları, strese bağlı baş ağrıları, huzursuzluk, düzensizkalp çarpıntıları, yolun mesafesinden kaynaklı göz bo-zuklukları, tek renk nedeniyle renk bozuklukları çıkıyor.Yine fizyolojik anlamda terleme, el ve ayaklarda titreme,sinir hastalıkları baş gösteriyor. Uyku düzensizlikleri,iştahsızlık ya da aşırı yeme, hassasiyetsizlik, çabuk da-ralma, sinirlenme gibi psiko-somatik hastalıklar şu veyabu düzeyde seyrediyor.

Sosyal boyutunda sağladığı olumsuz etkiler de şüphesizoluyor. Bunların başında depresyon, düşünce dağınıklığı,insanlardan uzaklaşma, sosyo - fobi, içe kapanma, yal-nızlık duygusuna kapılma, hiçbir şeyden zevk almama,

Page 109: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

105

statikleşme gibi sosyal boyutlu sorunların gelişmesi bu-rada da yer yer kendini gösteriyor.

Genel yazdıklarımızı bir kez daha maddeler halinde be-lirleyecek olursak:

1. Cezaevine gelenlerin iç çamaşır katına kadararanması,

2. Yemeklerin kalori değeri düşük ve az verilmesi,insanları açlıkla terbiye amaçlı kullanılması,

3. Sayılarının aşağıda alınmasının zorunlu kılınma-sı,

4. Kantinde alınan eşyalara aramalarda yasak diye(Amaç dışı kullanamaz gerekçesiyle) el konulma-sı

5. Sportif etkinliklerin sınırlandırılması, sportifmalzemelerin tutuklu ve hükümlülerden teminedilmesi,

6. Oda değişikliklerinin reddedilmesi, ya da bireyinistemediği odaya verilmesi,

7. En ufak hak arayışında hücre ve değişik disiplincezalarının verilmesi,

8. Demokratik hak taleplerimize karşı, mektup,faks, telefon, açık-kapalı görüşten men,

9. Sorunların çözümünde “dilekçe yazma”nın daya-tılması, dilekçelere cevap verilmemesi,

10. Koridorlara yerleştirilen kapalı devre kameralar-la izlenme psikolojisinin uygulanması,

11. Sivil toplum kurum ve kuruluşlarına sorunları-mızı içeren mektupların gönderilmemesi,

12. Kural ve kaidelerle bireylerin iradesizleştirip,kimliksizleştirmeyi dayatılması,

13. Fiziksel tecridin dayatılması, selamlaşma gibişeylere yasak getirilmesi,

14. Tüm bu kural ve uygulamaların sonucunda insanüzerinde yarattığı hastalıklar,

15. Tüm insanların suçlu, hasta ve zararlı bireylerolarak görülmesi.

Page 110: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Sonuç olarak uzun vadede bireyi öldüren bu tehlikelitecridin görülmesi ve giderilmesi gerekiyor.

İHD’nin bünyesinde başlattığı “Tecridi yaşayanlar anla-tıyor” kampanyası belki yaşadığımız tecridin kırılmasın-da bir nebze de olsa rol oynar. Bu amaçla çalışmalarınızıolumlu görüyoruz. Toplumun bu konuda duyarlı kılın-masında böylesi kampanyaların rolü ve fonksiyonu bü-yüktür.

Bu vesileyle siz değerli İnsan Hakları çalışanlarının gü-nünü candan ve yürekten kutluyor çalışmalarınızda ba-şarılar diliyoruz. Saygılarımızla

Ben, Nevzat KUYTÜRKA 1968 Muş/ Bulanık doğumlu-yum. 1993’te yakalandım. Buca, Aydın ve son iki yılı Ftipi Cezaevlerinde olmak üzere 15 yıldır yatmaktaydım.Müebbet cezası aldım.

Ben, Mehmet YAMAN, 1993 Mart ayında yakalandım.Amed, Erzurum ve son altı ayı F tipi cezaevi olmak üze-re 13 yıldır cezaevindeyim. Müebbet cezası aldım.

Nevzat KuytürkaMehmet Yaman

2 Nolu F Tipi Cezaevi A/ 36 Buca / İZMİR

Page 111: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

107

Tecrit (Ömer Yıldırım)

“Tam yaşayım derken, getirildim bu anlamsız me-kanaİstesem; istemesem de, katıldım bu kervanaDoğru diye kimi tapar yalanaKameralar, iç uygulamalar, git arkadaş gitKolay mı sanki? Yazılır mı bu tecrit.”

Gerçekten insanoğlunun bu tecrit koşullarını yaşamasıkolay olmadığı gibi onu yazmak da o kadar kolay değil.Çünkü bu mimari yapıyla, bu mektuplarla, hedeflenentek şey, insanoğlunu tamamen düşünmeyen bir varlıkhaline getirmektir. Artık sizler düşünün… Bu insan ya-şamına aykırı mekanlarda, insanların her gün, her annasıl bir yanını yitirdiğini, geleceğe yönelik umutlarını,yaşama sevincini yitirdiğini, birey için hayat denen gü-zel yaşam dahil, her şeyin onun (için ?) ne kadar anlam-sızlaştığını sizler düşünün, Bu mektuplarda yaşayaninsanların, hislerini, duygu ve hayallerini yazmak ger-çekten çok zor.

On bir yıllık cezaevi yaşamımda, Türkiye’ de ne kadarcezaevleri tipi varsa, neredeyse hepsini dolaştım ve ya-şadım, ama hiçbir cezaevinin iç uygulamaları F tipi ce-zaevlerinin uygulamalarına benzemez.

Diyebilirim ki, diğer cezaevlerinde yattığım (10) (on bir?)yıllık süre zarfı, bu iki yıllık F tipi süresi kadar bana zorgelmedi.

Eskiden, biz tutuklu ve hükümlülerin, aramızdaki soh-bet ve voltalarımızda, meşhur bir söz geçerdi: “ siyah-beyaz, rutin yaşam, merdiven çık koğuş; merdiven in,havalandırmada volta at” v.s. Yirmi dört saatimiz kendi

Page 112: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

içinde bir tekrarı yaşadığı için, işte “Ne olacak! Bu me-kanlara boşuna zindan dememişler. Elbette yaşam bu-rada çok renklilikten ziyade siyah beyazdır” der geçinir-dik, ama F tipi cezaevleri koşullarını görünce, geçmiştekalan siyah beyaz yaşamı arar durumda kaldık. Yani buF tipi cezaevlerinin yaşam tarzı siyah beyaz değil; beyazda yok edilmiş, karşında siyah, kapkaranlık bir tablovar. Düşünün artık… Böyle bir mekanda ne yapılır?

Bu tecrit edilmiş mekanlarla, bireyin ilham alacağı, ya-şama bağlanacağı, bütün olanaklar ortadan kaldırılmış,insana dair sosyal varlık tanımı artık yerini bulmuyor, oinsan artık bir sosyal varlık değildir, uygulamasıyla kar-şı karşıya kalmıştır. Bireyin hareket alanı, hamam böce-ğin hareket alanı kadardır; hatta o kadar da değildir:Neden diyorsanız, bir gün havalandırmada oturmuştum.Bir karınca, havalandırma duvarında yükünü de sırtla-yarak, duvarın öbür tarafına geçti, ama ben kendimiöldürseydim, yerin dibine koysaydım, yine de duvarınöbür tarafına çocukluk arkadaşlarımın yanına gidemez-dim. Kafese kapatılan aslan gibi, demir kapılar bilmemkaç kilitle üzerine kapanmış, sabah akşam sayımlarındasadece kapılar açılır ve tekrar da büyük bir gürültüyle,yüzüne inen bir şamar gibi tekrar kapı kapanır, bir degörevli memurlar, her kapının açılıp kapanmasında,devletin ne menem büyük, acımasız olduğunu, bireylerehissettirir haldedir.

İşte… aynı cezaevinde olmasına rağmen, senin yıllarcaberaber kaldığın arkadaşın yüzünü görmezsin, babaoğulu, oğul babayı göremez, “Nasılsın?” diyemez, halhatır soramaz. Revir veya hastane, mahkeme gidiş geli-şinde, maltalarda, koridorlarda, seninle herhangi başkabir insanı karşı karşıya getiremez. Onu ya da seni hüc-reye kapatır, ancak öyle yoluna devam edebilirsin, bir-kaç görevli arasında, çünkü senin birkaç arkadaşı veyabir insanı görmen, bir ilham kaynağı, bir moral olabilir,

Page 113: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

109

zaten o anlarda her köşede bir kameranın seni izlediğiniunutuyorsun.

Bireyin bulunduğu hücresinde, aylarca veya iki alterna-tif ilişki dışında seçeneğin olmayışı, bireyi kendi içineyöneltiyor, bir değirmen misali kendini öğütmeye başlı-yor, günün yirmi dört saati yay gibi geriliyor, değişikhastalıklara ve mide sorunlarına yol açıyor.

Tecrit koşulları, insanları patlamayla yüzyüze kalan birevren haline getiriyor. Daracık yerde hiç bir şey yapamı-yorsun, bazen küçük bir gözlük camı büyüklüğündekikapı mazgalında koridora bakarsın, ama koridorunbembeyaz duvarından başka bir şeyi göremezsin. Yeme-ğin, bütün ihtiyaçların kapının alt mazgalından verilirve tekrardan mazgal kapatılır. “Bu yaşam çekilmiyor”diyemezsin, “vicdansızlıktır” diye sesini bir yerlere du-yuramazsın, insanlık dışı davranışları idare kurumunadilekçe ile baş vuramazsın, ret gelir, bir üst kurum, savcıinfaz hakimliği, ağır ceza mahkemesine baş vursan retcevabı gelir sonuç alamazsın, (çünkü emir devletin üstkademelerinde yürütülmektedir.) Bu hükümetin, devle-tin siyasi hükümlü ve tutuklulara bilinçli bir politikası-dır. Tanrılaştırılmış kadim ve yüce devletin derinliği ençok bu mekanlarda kendisini hissettiriyor. Sen kanatlarıçekilmiş, tüyleri yolunmuş kuş, çantada kekliksin onlariçin artık.

Oda denilen tecrit hücresindeki daracık birkaç metrekarelik yerde, bazen tek başına bazen de bir iki kişiyleyaşamayı bir kenara bırakalım, sen hücre içinde dahitecrittesin. Hücrede istediğin şekilde yaşamını düzenle-yemezsin. Bir portre, resim duvara yapıştıramazsın;duvara bir çivi çakamazsın. Bir çivi çakmak için zatenbulamazsın, ranza, dolap ya da sabitleştirilmiş yerinideğiştiremezsin. Kantinden aldığın eşya ve malzemeleriamaç dışı kullanamazsın, sen biberi turşu yapamazsın,kantinden aldığın bisküvileri ancak bisküvi olarak yer-

Page 114: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

sin. Pasta kek yapamazsın, iki tane yumurtayı yağdakızartamaz, yemek yapamazsın, yüzündeki tüyler, kıllargözüne kaçsa dahi, cımbız bulamazsın, onları çekmekiçin. Banyoda havlunu asacak çivi ya da askı bulamaz-sın, kitaplarını koyacak raf bulamazsın. Yemek masası-nın dışında yazı yazmak için ikinci bir masa bulamazsın.Dandik tek ayaklı yemek masasına, dört tabaktan başkatabak koyamazsın. Ağır kış koşullarında, istediğin gibikaloriferden yararlanamazsın. Banyo yapmak, elbiseyıkamak, bulaşık v.s. istediğin gibi sıcak su bulamazsın,karnını duyuracak kadar yemek bulamazsın, ancak öl-meyecek kadar bulabilirsin. Bilinçli olarak kantin daya-tılmaktadır. Dilekçe kağıdı kantin eşya isteme fişinetadar, sana parayla verilmektedir. Fiyatlar yüksek,ürünler kalitesiz, istesen, istemesen de kantinden alış-veriş yapmak zorunda bırakılıyorsun.

Genel olarak idarelerin yaptıklar tüm uygulamalar, hu-kuki, haklı ve meşrudur, her zaman sen haksız durum-dasın. Çünkü sen terör suçlusu olarak görülmektesin,(onun için senin ezilmen için her yol mubahtır.) Sen butür tecrit uygulamalara karşı direnip demokratik tepkinifarklı eylem biçimleriyle ortaya koyamazsın, sesini çıka-ramayan devletin sakin, uslu çocuğu alacaksın. Bununtersi personelin şahsında devlete itaatsizlik ve ağır di-siplin suçu kapsamına girer.

Tecrit süreciyle beraber, bireylerin tüm insani demokra-tik hakları elinden alınmıştır. Birey, idare karşısındahiçbir hak iddia edemez ve talepte bulunamaz, sadecekurallara riayet etmekle mükelleftir. Bireyin tersineatacağı her adım, her tavır, davranış onun aleyhinedir.Mesela aileyle ilişkilenmenin en önemli araçlarındanbiri PTT yoludur, ama disiplin cezalarından dolayı yak-laşık bir yıldır, aileme; mektup, faks, telgraf yazıp gön-deremiyorum; hakeza onların gönderebildiklerini alamı-yorum. Yıllardır aile fertleriyle açık ziyaret yapamıyo-rum.

Page 115: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

111

İşte, tecrit politikasıyla şu ortaya çıkıyor; Devlet diyorki, “artık iliklerine kadar sana hakimim.” (Timsahınağzındaki su kaplumbağası gibi “istersem seni yerim,istersem yaşatırım.”) “Artık sen bir hiçsin, devletin bü-yüklüğüne teslim ol”, “Vazgeç şu hayalperest düşünce-lerden, insan hakları, eşitlik, özgürlük, toplumun, siste-min, demokratikleşmesi sana mı kalmış”, “Ye, iç, yaşa,keyfine bak ama Kürtlük gibi şeytani fikirlere bulaşma,ilişkilerini kes.”

Devletin bu tecrit politikasında, sanki bireyleri - savun-dukları siyasi görüşler yanlışmış gibi- onu yaptıklarınapişman ettirme politikası ve dayatması var. Devletinbizleri yeniden ıslah edip topluma kazandırma, sistemeentegre etme sorunu var. (Birey ıslah olup devletin bü-yüklüğüne teslim oluyorsa, o zaman bireyleri böcekleşti-rerek, delirterek, yada intihara sürükleyerek, bu şekildesonuç almaya çalışıyor.) (?)

Dedim ya… bu tecritin yaşam koşulları öyle kolay kolayyazılacak bir konu değil. Gerçekten edebiyat yapmıyo-rum. Bu koşulların, bireyleri neşelendirecek, yaşamabağlayacak, geleceğe yönelik umut verecek insani biryönü yok. Yani, burada yazılacak öyle çok şey var ki…insan bu sorunlu yaşamın neresinden ele alıp değerlen-direceği, şaşkınlığı içerisinde kalıyor. Çünkü bu koşul-larda, insanların her anı sorun haline gelmiş. Bununnedeni de bireylerin sosyal ilişkilerden koparılması...aynı zamanda gerçek yaşamdan da soyutlanmış, her şeyionun için anlamsızlaştırılmış.

Artık geleceğe dair büyük hayaller yoktur bireyin. Günübirlik yaşar, kitap okuma, yazı yazma şeklini yitirir.Tecrit, daha da çekilmez bir hal alır. Sorun çok ama bi-rey için çözüm yolu yok, tıkalıdır. Birey o kadar duyguve düşünce karmaşasını yaşıyor ki, zaman gelir her şeyi

Page 116: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

unutur, artık hiç bir şey düşünemez hale gelir, her şeydebir bitişi yaşar.

Bu koşullarda bireyin dünyası alt üst olmuştur artık,yoğun stresten dolayı. içtiği sigaranın sayısını artırır,stresi, rehaveti üzerinden atmak için, birkaç metrekare-lik kutu gibi havalandırmaya çıkar. Derin bir kuyununiçinden yeryüzüne bakar gibi, gökyüzüne bakarsın, bak-tığına bin pişman olursun, çünkü boyun tutulmasıylaberaber, boyun fıtığı da kaçınılmaz olur.

Bu daracık tecrit edilmiş mekanlarda birey, bir ağacı,çiçeği, otu, bir avuç toprağı, bir kuşu görmeye hasretkalır. Birey, doyasıya gökyüzüne bakmaya, ay ışığınıgörmeye, esen özgür havayı soluklamaya hasret kalır.

Tecritli yaşam, gerçek yaşamı ortadan kaldırmıştır. İn-sanlar artık rüyalarında ve hayallerinde yaşarlar. Bire-yin düşünce sistematiği yok olur, artık sağlıklı düşüne-mez, herhangi bir kitabı okur, ama hiç bir şey anlamaz.TV nin karşısına oturur, seyrediyormuş gibi yapar, amasen aslında TV seyret-miyorsun, sadece bir anlığına za-manını geçirmeye, tepkilerini dindirmeye... öylece otura-rak, buz adam gibi… yerinde donakalmışsın. Çünkü tec-ritte olmayı zaten anı anına duygularında yaşayarakhissediyorsun.

İşte daha önemli ve ilerisi yönde, bu tecrit koşulları birçok insanda ağır psikolojik sorunlara yol açmıştır. Birey-lerde halusinasyon görmeler, ruhsal travmalar kendinigöstermiştir, bunun etkileri bireyler üzerinde yaşamboyunca sürecektir.

Tecrit soyut bir kavramdır, ama o kavramın içini açtı-ğında, büyük bir ölü yaşamın ortada gizli kaldığı görüle-cektir. Bu koşullardaki en sağlıklı kalan bireyimiz, zorda olsa yaşamını belli bir düzene, plana ve programakavuşturan, üreten ve günlük uğraşı olandır. Diğer iki

Page 117: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

113

uçta kalan bireyler, bir kısmı dar, tepkisel, kafasını sağasola vuran, duvarları yumruklayandır, diğer uçtakiler deedilgen, her şeye karşı duyarsız, tepkisiz, “Oblomov”diyebileceğimiz varlıklar haline gelmişlerdir. Bunlarınhepsi tecrit politikasının yol açtığı sorunlardır.

İşte bizler böyle zor bir yaşama mahkum edilmişiz. El-bette bu mekanların mimarı, bu mekanlardaki yaşamkoşullarının bireyler üzerinde nasıl bir iz bıraktığını çokiyi hesaplayıp düşünmüştür. A- Bakanlığın bahsettiği“Yeni cezaevlerimiz, devlet konukevleri gibidir” söylemi,hiçbir zaman F tipindeki yaşam gerçekliğini yansıtamazve doğru değil. Bu mekanlar yapıp hazırlanırken sadecebireyleri geçmişlerine pişman ettirmek için yapılmadı,bu koşullar bireylerde geleceğe yönelik umutları da sön-dürüyor, hatta bireyleri doğduklarına pişman ettiriyor.

En derin duygu ve düşüncelerimle, insan hak ve özgür-lükleriyle dolu olan bir yaşamda görüşme dileği ile.

Ömer YıldırımKırıklar . 2-Nolu F.tipi c.evi No/32BUCA/ İZMİR

Page 118: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Şakir Akkurt)

Merkez olarak 19 Aralık Cezaevlerinde insan hakları vemahpuslarla dayanışma gibi bir etkinlik ve günü öngör-menizdeki duyarlılıktan dolayı teşekkürlerimi sunuyo-rum.

Tüm-tıraklı cümleler kurmadan tecrit hakkındaki duyguve düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım. Ancak, şu acıgerçekliği de vurgulamadan geçemeyeceğim. Bence enbüyük tercit; ilke olarak inandığın aynı düşünce ve duy-guları paylaştığın, insan hak ve hukukunu savunan ku-rum, dost ve aydınlık geleceği temsil eden şahsiyetlerinyeterli duyarlılığı göstermemesidir. Muhalif olduğunsistemin böylesi bir uygulaması güç bile verebilir. Butecrite karşın; ideallerin için yaşadığın ve bu ideali tem-sil eden insanların olduğu ve bir gün bunlarla aynı kul-varda buluşacağına olan umut ve inancın, güce güç ka-tacağı kesindir. Niçin direndiğimiz neden yaşadığımızada verilen bir cevaptır. Bu duygu ve düşünceyle her tür-lü zorluğu aştığımızın bilinmesini istiyoruz. İnanç veumudun tükendiği yerde yaşam dahil olmak üzere herşeyin anlamsızlaşacağını belirtmeme gerek yok sanırım.

Başlı başına toplum olarak bir tecriti yaşadığımız açıkBu toplumsal tecritlikle kültürel tecritliğe alındık. Butecritliği kabullenmek, sessiz kalmak; benliğini kimliğiniyani bir bütün olarak varlığını inkar etmektir. Varlığını,toplumsal gerçekliğini ve kültürünü inkar etmek ise,insan olma ideasını yitirmekle eş anlamlıdır. Bu noktadaya insanlığını yitirmek veya direnmeyi esas almak seçe-neğiyle karşı karşıya bırakılırsın. Bense direnme seçe-neğini tercih ettim. Bu tercihimin bedelinin ömür boyucezayla sonuçlandırılacağı görülüyor.

Toplumsal ve kültürel tecritlikten bireysel tecritliğe doğ-ru bir evrim sürecinden geçildik desek yeridir. Zindanaalınarak beslendiğin ana damardan yani toplumdan ko-

Page 119: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

115

parılıyorsun. İlk başlarda bir grup insan veya arkadaşın-la berabersin. Zorlansan bile belli bir yaşam standardınıgeliştiriyorsun. Arkadaşlarınla ilişkilenip dertleşerekdeşarz olma imkanı buluyorsun. Bu tecritlik durum bileçok görülmüştür. Koğuşlar ve odalar arasındaki ilişkilerkoparılarak tecrit derinleştirilmiştir. Bu uygulamalarıntümü belli bir konsept ve politik çıkarlar doğrultusundayapılır. Dışarıda yürütülen demokratik mücadele direktiçerde yansımasını bulur. Ya tecridin katmerleştirilmesiya da belli düzeylerde esnetilmesi biçiminde olur. Ağır-lıkta ise tecridin derinleştirilmesidir. Kaldığın “Odala-rın” sayısı birden üç kadardır. Fiziksel tecridin psikolojiktecride dönüştüğü dönemdir. Daracık bir hücre ve hava-landırmada bir ömür “ömür geçirmenin” ne anlama gel-diğini ancak yaşayanlar ve yaşama büyük anlam veren-ler idrak edebilir. Bu tür alanlarda adeta zaman dur-muştur. Kendinle baş başasın. Çıplak bedenin ve iradegücün en büyük direnme araçlarındır. Toplumdan çev-renden arkadaşlarından soyutlandırıldığın, tecritlen-diğin yetmiyormuş gibi ailen ve aile çevrelerinle de iliş-kilerin koparılır. Yaptığın her hareket-davranış ve yak-laşım disiplin duvarlarına çarpar. Bu aşamadana sonracezalısındır. Ya sistemin uslu bir insanı olur, denilenededik, köle bir yapıya bürünürsün ya da verilmiş tüm“haklardan” mahrum bırakılırsın. Görüş yok, telefonyok, diğer tüm etkinlikler dondurulmuştur. Ciğerineçektiğin oksijenle bir süre idare etmek zorundasın. Bunubaşaran bir süre daha sağlığını korur, başaramayanlar-da ise, ruh salığının bozulduğunu görürsün. Tüm insanihaklar birer silah olmuş sana doğrultulmuştur. Tek dü-zelik, tek renklilik, monotonluk yaşam tarzın olmuştur.Bu durumu aşmak için çabalarsın, zenginlik yaratmayaçalışırsın, bir süre sonra monotonluk yine hakim olmuş-tur. Demir parmaklıklar duvarlar üzerine üzerine gelir.Aynı renkleri görmekten sıkılır ve bıkarsın. Yine de se-çeneğin yoktur. Elbise dolaplarımıza baktığımızda iki-üçrenkle karşılaşırız. Kültürel ve yöresel elbise ve renkleryasaktır. Gardiyan ve askeri renklerde çıkarıldığında

Page 120: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

geriye siyaha ve beyaza çalan renk tonlarıyla baş başakalırız. Bu stresli ruh halini aşmak için havalandırmayaçıkarız. Burda da duvarlara çarparsın; üçgen tabut biçi-minde havalandırmalardır. Odalar ise, bazıları üçgenbazıları ise dikdörtgen biçimindedir. Mezar oda ve tabuthavalandırmaların bütünleşmesi tecritin doruk noktasıoluyor. Üzerine bir beton dökmek kalıyor ki, fiiliyatta buolmasa bile ruhsal olarak beton altında kalıyorsun. Hertaraf parsellenmiş gibidir. Gökyüzünü bile üçgen ve da-racık görüyorsun. Toplumundan, kültüründen, çevren-den, doğadan tecrit edilmek yetmiyormuş gibi sınırsızuzay boşluğuna bakman bile çok görülür.

Tecridin kamufle edilmesi için sözde bazı “haklar” veril-miştir. Ancak bu hakların yüzde 30’u bilekullandırtılmaz. Her cezaevi koşullarım elvermiyor diye-rek kısıtlar ve bu hakları görmezden gelir. Her yerdeyasa, tüzük ve yönetmeliklerle karşılaşırsın. Her kuru-mun bir yasası ve yönetmeliği vardır. Hakkını arayacakhiçbir alan bulamazsın. Nerden, hangi yasadan güç ala-cağını bilemezsin. Tüm kurumların yasa ve yönetmelik-leri birbirini boşa çıkarır nitelikte. Hangisine başvursanhaksız sen çıkarsın. En iyi yol “hiçbir hakkını aramamakve sormamak prensibidir”. Adalet Bakanlığı, İnfaz Ha-kimleri, Mahkemeler, cezaevi idaresinin tüm kanun veyönetmelikleri tutsağı birey olarak bitirme, kimliksizleş-tirme ve robotlaştırma zihniyeti üzerine kurulmuştur.Bu kuruluş esasları yetmiyormuş gibi, sonuna kadarinisiyatifli kılınmış olmalarıdır. Hiçbir hukuk devletindekarşılaşılmayacak uygulamalarla karşı karşıyayız.

Mevcut F. D. M. E tipi cezaevlerinin (harfler çoğaltılabi-lir)yapılış mantığında bireyi topluma kazandırmaktançok diri diri gömme zihniyeti yatar. TCK yasaları dabunu açık bir biçimde ortaya koyuyor. Toplumun ürünüolan insanın birli-ikili-üçlü odalarda 30-40 yıllara varancezalarla nasıl topluma kazandırılacağı ise cevap bekle-yen sorudur. Bu böyle olsa bile bu tip tecrit uygulamala-

Page 121: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

117

rıyla bir insan fiziksel ve zihinsel olarak kaç yıl yaşaya-bilir? Bu uygulama altında olan insanların zihinsel, ruh-sal, psikolojik ve fizyolojik olarak ne kadar kendilerinisürdürebilecekleri yönünde bilimsel araştırmaların yapı-lıp, sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması gerektiğineinanıyoruz. Mevcut yasa ve tecrit uygulamaları bireyirehabilite edip topluma kazandırmaktan çok intikamalmaya dönüktür.

13 yıldır cezaevinde bulunmaktayım. Halen de hükümgiymiş değilim. Mahkemem ise devam ediyor. Hükümgiymemiş bir tutukluya suçlu muamelesinin yapılıp, buprosedüre tabii tutulması ne kadar hukukidir.Bir insanıhüküm giymeden tecrit uygulamalarına tabii tutmanınizahatı olamaz sanırım.

Tecrit, insanlık adına utanılması gereken bir uygulama-dır. Bu uygulama sahibi olanların insanlığının da özünüyitirdikleri unutulmamalıdır. Topraktan, toprak koku-sundan, kurumuş kır otu kokusundan; bir gülün, kırlar-da çiçek açmış Nergiz ve papatyalardan yemyeşil ova,dağ ve ormanlardan soyutlanıp, tecrit edilmenin ne ol-duğunu yaşayanlar bilir. Toprak ve kurumuş ot kokusu-nu alabilmek için sonbahar yağmurlarını nasıl bekledi-ğimizi, yağdığında ise, havalandırmaya koşup özlemleciğerlerimize toprak ve ot kokusunu çektiğimizi kim bilebilir ki. Toprağa basıp, ayaklarımızla toprağı yoğurmaken büyük özlem olur kimi zaman. Vücutlarımız elektrikdolmuş adeta. Dokunduğumuz temas ettiğimiz her nesneçarpıyor. Özlem duyduklarına ulaşman pek mümkündeğildir. Yalnız toplumdan veya ailelerimizden tek değildoğan olan herşeyden tecrit edilmişsindir. Yaşamımızise umutsuzluk içinde umut yaratmaktır. Yaşama olanbağlılığımızdan umudumuzu yitirmiyor olsak bile kimizaman buhran ve krizler içinde kaldığımızda bir gerçekadeta “toplu intihara” teşvik eden bir anlayış hakim.Ben değil “siz kendinizi yok edeceksiniz” deniliyor gibi.“İdamı kaldırdım. Diri diri gömülüp çürüyeceksiniz”

Page 122: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

biçiminde resmi demeçlere de rastlıyoruz. Toplumsalolgudan koparılmış bireylerin düşüncelerinde de bir da-ralma, sınırlandırma olduğu kesin. Psiklojik ve ruhsalalandaki daralma zihinsel gerilemeye neden olmaklabirlikte hasta kişiliklerin oluşturulmasında ön ayak ola-caktır. Fiziksel bakımdan da bu böyle. Şu anda bile tec-ritlik konumundan kaynaklı hassaslaşma, duygusallaş-ma, stresli yaşamdan kaynaklı psikolojik vakalar, mide,sırt, baş vs rahatsızlıklar ağırlıkta yaşananlardır.

Tüm tecrit uygulamalarına rağmen umudumuzu yitir-memeye, yaşamın güzel olduğuna dair inancımızı koru-yarak yaşamı, zenginleştireceğiz. Ancak direnmenin debir sınırı olduğu açıktır. Bu duygularla İnsan HaklarıDerneği aracılığıyla sesimizin duyarlı kamuoyuna-geçolmadan-ulaşacağına olan inancımızı taşıyoruz.

İlgi ve duyarlılığınızdan dolayı tekrardan teşekkürlerimisunuyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Kazanan insanlık değeri ve onuru olacaktır.

Şakir AkkurtD. Tipi Cezaevi / DİYARBAKIR

Page 123: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

119

Merhaba (Tuncay Doğan)

Tecrit ve izolasyon üzerine bir sempozyum düzenleyece-ğinize dair bir mektubunuzu aldık. Tecridi yaşayanlarınsesi olmak için öncelikle bu tür çalışmalarınızdan dolayıteşekkürlerimizi sunarız. Böylesi anlamlı çalışmalar azda olsa bulunmuş olduğumuz koşullarda tecridin soğukduvarlarını kırmaktadır. Biz, tutsaklarda ruhsal anlam-da bir rahatlamayı yaratmakta.

Asıl mesele tecridi izolasyonu anlatmakta, bu mekanlar-da, mekanların yaratmış olduğu koşulları biz yaşayanlaranlatabiiliriz. Öyle akademik bir takım tanımlamalaryapmaktansa, yaşanılanların anlatılması bence , bizcedaha anlamlı olur. artık işin otoriteleri (psikologlar, sos-yologlar) ismini koyarlar.

Bulunmuş olduğumuz F tipi cezaevlerinin yapılış amacıkamuoyunda yoğunca tartışıldı. Devlet tarafında yaşa-ma geçirilmesi sürecinde devrimci tutsaklar tarafındanbüyük bedeller ödendi ve hala da ödüyoruz. Cezaevlerin-de yaşayan biz tutsaklara sistemin bakış açısı, “bunlarhastalar, tedavi edilmeleri gerekiyor” şeklindedir. Bumantık ve zihniyetle yola çıkıldığından, bütün uygula-malar da kaynağını buradan alıyor. Neden bu mekan-larda olduğumuzu bizler çok iyi biliyor ve analizleriniyapmış insanlarız. Mevcut düzeni, sistemi kabul etmedi-ğimizden, antidemokratik, insana insanca muamele ya-pılmadığından yoksulluk, yolsuzluk diz boyu ve enönemlisi de inkar ve imha sorunu varolduğundan dolayı.Bu durumları, kendi onurumuz ve kişiliğimize yedire-mediğimizden dolayı bu sistem ve düzenle ters düşmüşinsanlarız.

Mevcut sistem, neden sonuç ilişkilerini irdeleyerek so-runlara çözüm bulmak yerine inkar ve imha siyasetinincezaevi ayağı olarak da tecrit ve izolasyon uygulamakta-dır.

Page 124: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Bu tecrit sistemiye insan insan olmaktan çıkarıp kendi-ne, değerlerine yabancılaşmış bir birey haline getirilmekisteniyor. En önemlisi de bir tip şekillenmesine yol aça-bilmektedir.

Bir bireyin birey olabilmesi için de öncelikle red ve kabulölçülerinin olması gerekmektedir. İşte burada senin redve kabul ölçülerin değil, sistemin red ve kabul ölçüleridevreye giriyor.

Tutsaklık koşullarında yaşamını kolaylaştırabileceğincezaevinin mevcut atmosferinden uzaklaşıp, hayali bileolsa dışarıdaki dünya ile bütünleşmen engellenmekte.Hayal kurmana bile izin verilmemekte. Denilebilir ki;insanın hayal dünyasına da karışılamaz ve bu hiçbirdurumda istense de engellenemez. Evet F tiplerinde bu-na bile müdahale edilmekte. Birkaç basit örnekle buduruma izah getirebileceğini sanıyorum: Günlük yaşa-mın idamesi için insanlar belli başlı bir takım şeylereihtiyaç duyarlar. Banyo ihtiyacınız olur, sıcak su bula-mazsınız. Müzik dinlemek istersiniz tercih sizin değil,idare hangi kaseti dinletirse onu dinlemek zorundasınız.TV’yi açıp birşeyler seyretmek istersiniz yine tercih se-nin değil, senin adına kanallar belirlenmiş. İstemiş ol-duğu dergiyi okuyamıyorsun, çünkü sakıncalı bulunupiçeri verilmiyor. İçinde yaşamış olduğun dekorasyonubile kendine göre düzenleye-miyorsun. Böyle bir hakkınyok. Duvara bir resim, manzara asman bile büyük sorunyaratıyor. Onların deyimiyle ideolojik içerikli falan dadeğil. Yatıp kalktığın yerde bile kendi iradenle hareketedemiyorsun. Çok basit bir örnek daha, kendince yaşa-mını kolaylaştırıp kendi yönteminle bir şeyler yapmakistiyorsun. Pet şişelere su doldurup, ısıtıp (güneşte) duşalmak istiyorsun, amaç dışı kullandığın için pet şişelertoplama gerekçesi olabiliyor. Özellikle yazın spordansonra duş almak için yapıyorduk. Bu tür örnekler çoğal-tılabilir. Düşünün bu tür ufak tefek şeylerin her birinin

Page 125: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

121

bir gün gündeminize sokulması durumunda hayal verüyalarınıza nasıl müdahale edildiğinin kanıtları. Ya-ratmış olduğu stres ve sıkıntılar da ayrı bir mesele.

Yukarıda saymış olduğum şeyler bizler için en basit şey-lerdir. Siyasi tutsaklar için en önemli olan şeyin kişininkendini her yönüyle üretebilmesidir. Bunun için de bellibaşlı bir takım materyallere ihtiyaç duyulur. En baştada kitap sorunu. Malum her tutsağın dışarıdan kitaptemin edecek olanakları yok. Kitaplar okunmak içinvardır. Ben kitaplarımı başka bir arkadaşla paylaşamı-yorum. Ancak şöyle yapıyoruz; aile aracılığıyla dışarıgönderip, posta yoluyla cezaevinde yan tarafımda bulu-nan arkadaşıma ulaştırabiliyorum. İnsan sosyal bir var-lık olduğundan dolayı bir birine her yönüyle ihtiyaç du-yar. Maddi durumu iyi olmayan mağdur bir insana eko-nomik olarak yardım etme, dayanışma koşulları tümdenortadan kaldırılmış. Arkadaşına en ufak bir ikram bilecezaevi kurallarına göre suç sayılıyor. Yönetmelikte “Tu-tuklu ve hükümlüler kendi aralarında alış veriş yapa-mazlar” denilmekte.

Yazımsal alanda üretmiş olduğun bir yazıyı dışarıyaaktaramıyorsun. Ha hiç gönderilmiyor mu? Gönderiliyor.Yazılarında suya, sabuna dokunmadın mı sorun yok.Faksların, mektupların çok anlamsız gerekçelerle engel-leniyor. Kendilerinin düşünce yapısı ve kalıplarına göreyazmadığından. Dayatılan şey “benim gibi düşünüyor-san imkan sunarım.” İşte tek tipleştirme denilen olguböyle ortaya çıkıyor. Bütün belirlenen kurallar bireyiniradesini kırmaya yöneliktir. Devletin soğuk yüzü böylehissettiriliyor.

Bizleri dış dünya ile ilişkilendiren şeyler de bu koşullar-da TV ve ailelerimizdir. Ailelerimizle olan ilişkilerimizdeaçık ve kapalı ziyaretler biçiminde olmakta. Tabii görüşdiyebileceksek. Ayda bir açık ve ayın üç haftasında, haf-tanın herhangi gününde belirlenen saatte bir saatle sı-

Page 126: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

nırlı olarak yapmış olduğumuz görüşlerdir. Hemen he-men bir çok arkadaşımızın aileleri uzak il ve ilçelerdeikamet etmekteler. Kilometrelerce yol gelmekteler. Aile-lerimiz görüşe belirlenen saat ve günde gelemediklerin-de onu da yapamıyoruz. Bir çok defa uzak yerlerden ge-len görüşçüler görüşemeden geri dönmüşlerdir. Görüşiçin ayrılan saate neleri sığdırıp neleri sığdıramayaca-ğımızı bizler de bilmiyoruz. Zaten ziyaretin yarım saateş anne ve çocuklarımızın ağlaması ve göz yaşlarıylageçiyor. Tam teselli edip sohbet havasına girecekkenduymak istemediğimiz soğuk sesi duyuyoruz. “Görüşbitmiştir” diye. Görüşten sonra sevineceğimize keşkebunca yolu yorulup gelmeselerdi. Ekonomik külfeti birkenara bırakalım, yorulmalarına değmiyor. Bunlar nor-mal zamanlar için yapacağımız ziyaretlerdir. Ama yeniCİK ile birlikte hepimiz disiplin cezalarıyla karşı karşıyakalmışız. Her birimiz 14-15 günlük hücre cezaları, bir-kaç defa da iletişim haklarından men ve ayrıca aylarcasürecek görüş cezaları. Almış olduğumuz “disiplin” ceza-larından dolayı iyi halimiz ortadan kalktığından 1 yılaçık görüş hakkımız elimizden alınmış.

Bizlere verilen “disiplin cezaları” da yapmış olduğumuzsessiz, demokratik eylemlerimizden dolayı verilmiş. Ül-kemizdeki yaşanan savaşın durdurulması, barış ve kar-deşliğin tesisini istemek bile suç sayılıyor. Slogan atmı-şız ceza veriliyor, açlık grevi yapıyoruz yine ceza verili-yor. Yapmış olduğun her şey sakıncalı bulunup nedametgetirmen için cezalandırılıyorsun. Mahkemelerce verilencezalar yeterli bulunmuyor ki, ek cezalarla cezalandırılı-yoruz. İstinasız şu anda cezaevlerinde bulunan biz dev-rimci tutsaklar, müebbet hapis cezalarına çarptırılmışız.Özgürlüğümüzü sınırlandırmaları yetersiz geliyor. Sözdetedavi politikaları bireyi daha hasarlı onarılamaz duru-ma getiriyor.

Cezaevi doktorlarının tutmuş oldukları resmi raporlardave tutanaklarında da mevcuttur ki, birçok hükümlü tu-

Page 127: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

123

tuklu sakinleştirici haplar kullanıyor. Sıkıntı ve yoğunstresten çeşitli hastalıklar türemekte.

Kimi zaman gece yarısı uykudan seslerle uyandığımızoluyor. Bakıyorsun komşun olan odada biri cinnet ge-çirmiş. Yoğun stres ve psikolojik baskıdan dolayı intiharteşebbüsleri de olmuyor değil. Odalar üç kişilik oldu-ğundan hep aynı arkadaşlarınla yüz yüzesin. Bu bilebaşlı başına sıkıntı ve stres nedeni olmaya yetiyor. Haf-tada birkaç saat başka odalarla bulunan arkadaşlarınlasportif ve kültürel etkinliklere çıkabiliyorsun. Bu etkin-liklere gitmek bile başlı başına bir sorun. Gidip gelinceyekadar üç defa üst araması ve ayakkabı çıkarılmaya ma-ruz kalıyorsun. Koridorda babanı bile görsen selam ve-remiyor. Halk hatır soramıyorsun. Her yönüyle bir yalı-tılmışlık ve izolasyon var. Hep üç kişi ile yiyip içiyorsun.Canın sıkıldığında gideceğin başka bir yer yok.

Kaba anlamda bir işkence olayından bahsedemeyiz. Yal-nız saydığım diğer uygulamalar başlı başına psikolojikişkencenin kendisi oluyor.

Bu uygulamalarla bireyin iradesi param parça ediliyor.Bu sistemde bireyler tek tek hedeflenip sonuç alınmakisteniyor.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkün; insanı insan ol-maktan çıkarıp, dışarıya çıkınca hastalıkla bir haldetoplumun başına bela etmek. Yaratılmak istenen insantipi silik, özünden boşaltılmış bireyler.

Tekrardan böylesi çalışmalarınızdan dolayı teşekkürediyor çalışmalarınızda başarılarınızın devamını diliyor.İradelerimiz tecridi, izolasyonu parçalayacaktır.Selamlar, sevgiler, saygılar

Tuncay DoğanF2 Cezaevi A9, 27 Kandıra/İZMİT

Page 128: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Bülent Akar)

14 Ekim 2005 tarih ve 105/2005/29-313 sayılı, Cezaevle-rinde Tecrit konulu yazı hakkındaki mektubunuzu aldık.Mektubunuz bizi hem sevindirdi, hem de hüzünlendirdi.Kurum olarak, “tecrit” gibi insan doğasına aykırı, çağdışıbir uygulama hakkında duyarlı olmanız, biz mahpuslar-la dayanışma içinde olmanıza çok sevindik, duygu vedüşüncelerimizin paylaşılacak olmasına sevindik... Hüz-nümüz ise, biz birkaç arkadaş dışında, diğer arkadaşla-rımızın disiplin cezaları-iki ay tüm kitle iletişim araçla-rından mahrum olması (TV, radyo, gazete, mektup, faxvs...)- nedeni ile duygu ve düşüncelerini belirttiğiniz süreiçerisinde gönderememesindendir. (Biz bir grup arkadaşolarak bu cezayı kısa bir süre önce bitirdiğimiz için şim-di bu “imkanlardan” yararlanıyoruz.)

Belirttiğiniz hususta uzun, derinlikli, teorik bir yazıgönderebilirdik. Ancak hem ‘tel örgülere’ tutulma kaygı-sı, hem de değişik alanlarda benzer yazıların gönderile-bileceği düşüncesi ile yazmadık. En iyisi mi hücreleregeçişimizle birlikte arkadaşlarımızın günlüklerinden birseçki sunalım dedik. Bu vesileyle, günlüklerimize yansı-yan duygu ve düşüncelerimizi de tecrit olmaktan kur-tarmış oluruz.

Her ne kadar zindan-ı Erzurum 8 Mart 2002 tarihindehücre sistemine geçmiş olsa da bunun öncesi uygulama-lar da malumunuz. Işık sızmayan kalın duvarlar ve ga-zete arşivleri tanığımız. Duvarlar konuşamasa da arşiv-lere bakılabilir... Işık sızmayan soğuk betonarme yapılariçinde tecridi yılları, ruhumuzun sesi, yüreğimizin diliolan günlüklerimize nakşettik. Bir demet de olsa sizlerinaracılığıyla günlüklerimizin dış dünya ile paylaşılacağı-na olan umudumuz ile duyarlılığınız için hepinize eniçten duygularımızla teşekkür ediyor, selam, sevgi vesaygılarımızı sunarak, kutsal çalışmalarınızda başarılardiliyoruz.

Page 129: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

125

Çıkacak olan “Tecridi Yaşayanlar Anlatıyor” başlıklıkitabı büyük bir heyecanla bekleyeceğiz. Erzurum ceza-evi muhpusları olarak bu tür çalışmalara hasret kaldı-ğımız gibi, sanat, kültür, edebiyat etkinliklerinden, ya-zımsal çalışmalardan da mahrumuz. Cezaevleri sempoz-yumuna katılacak olan değerli dostlardan bu konudaduyarlılık bekliyoruz.

GENİŞ VE DAR“Oturduğunuz yeri dar görmeyinizEvet Bilge LaoŞuanda bizim içinDoğrudur bu düşüncenizBak eğer bizeBurası genişDışarısı dar gelmezseNe dışarıda bir kıvılcım olabilirizNe de içerde dip diri bir filiz.”

8 Mart 2002Dünya Emekçi Kadınlar Gününde, koğuşlarımızdan ale-lacele yapılan hücrelere alındık. Böylesine anlamlı birgünde hücre sistemine geçiş ne acı...

Bugün, duyguların konuştuğu, sözlerin kifayetsiz kaldı-ğı, bakışların çok şey ifade ettiği bir gündü. Ayrılığınhüznü, bir kez daha yüreklerimi sardı, ayrılığın acısıgenzimizi yaktı. Kurumaya yüz tutmuş göz pınarlarımıznemlendi. Göz yaşlarını tutamayanlarımız oldu. Tutan-lar ise, eminim içten içe ağladı...

Acaba bir daha bir çok yoldaşı görebilecek miyim? Soru-su, hepimizi duygulandırmıştı. Bir zindanı A ve B blokdiye önce ikiye ayırdılar. Şimdi ise 35 parçaya bölmüşler.Kısa bir süre sonra da yüz küsür parçaya...

Page 130: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Ayrılık rüzgarı, 19 aralık operasyonları ile birlikte, hüc-re şarkısı eşliğinde esiyordu. Bu rüzgar, koğuş sistemi-nin son gecesinde hepimizi sarmalamıştı. Sabah, birbi-rimizi bir daha göremeyebiliriz düşüncesiyle fotoğraf,hediye, adres alıp-verdik. En uzun gecelerimizden birin-de demli çaylar eşliğinde sohbetler ettik. Uykunun ecesio gece koğuşlarımızdan uzak durdu.

Yola çıkmaya hazır göçerler misali, eşyalarımız hazır birşekilde sabahladık.

Ayrılığın sabahı çökmüştü mahpushaneye. Gözlerdesabah mahmurluğu yerine hüzün akıyordu. Kimin boğa-zından geçirdi ki bir lokma ekmek, ayrılığın acısı yak-mışken genizleri. Özel günler için ayrılan sigaralar ya-kıldı birer birer. Sigaraların dumanı çekildi derinlereciğerlerin. Upuzun koridor bir daha böyle bir koğuş ka-labalığı görmeyecekti. Müze olmayı hayal eden korido-rumuz da hücre olacaktı.

Ne zaman durabilirdi mekan içinde, ne de mekan durdu-rabilirdi zamanı. Bilakis sanki zamanın acelesi varmış-çasına akıyordu hızlı hızlı...

Her okunan isim, yürekten bir parça kopuştu içimizden.Her geçen dakika koparıyordu yoldaşlarımızı bizden. Beşgitti... On gitti... yirmi gitti... Koca koğuşta üç arkadaşkalmıştık. Ve biz de...

Hoşçakalın yoldaşlar!... Özgür yarınlarda buluşmakumuduyla Dostça kalın!!!...

9 Mart 2002Bu günkü duygularımızı şu cümle özetliyor. Baharı bek-lerken kışa tutulmak. Kış boyunca bizleri ısıtacak, güne-şi özlüyorduk. Güneşe kavuşmaya ramak kala, aramızabeton kalın duvarlar ördüler.

Page 131: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

127

Hemen hemen hiç güneş görmeyen, sıvası dahi kuruma-yan, kaloriferleri tam yanmayan bir hücrede çok üşüyo-ruz. Bu fiziki koşullar mıdır üşümemize sebep olan, yok-sa tecridin soğuk acımasız prangaları mı? Kimbilir belkide içimizdeki ayrılığın yürek sızlatan rüzgarıdır üşü-memize neden olan. Üşüten yalnızlık da diyebiliriz buna.

Üşüyorum, hücrenin yeni başlayan kışında, beton soğuk,güneş çok çok uzak, iki mevsimlik bir şehirde, yazı göre-cek miyiz bu hücrede...

Kilitlediler bizi, beyaz sırıtan “dubleks” odalara. En do-ğal hakkımız olan hava aldığımız avluyu tam sekiz par-çaya bölmüş, aralarına da yüksek duvarlar örmüşler,Çin Seddi misali. Oysa yıkılmamış mıydı Berlin’de du-varlar? Peki neyin nesiydi örülüverilen bu yüksek duvar-lar? 21. yüzyılın gecikmiş hediyeleri miydi dar tabutluk-lar?

Sevdiklerimizden ayrı kalmanın şarkısıydı sessizlik...Yürek atışlarımızın ritmiydi şarkıya eşlik eden. Peki,sessizliği kabul eder miydi insan doğası, soğuğa teslimolur muydu insan iradesi?... Doğanın diyalektiği değilmiydi yaşamın sürekliliği ile hareket? Hangi güç değişti-rebilmişti bu kanunu? Bu doğa kanunu da bir süre sonraişleyiverdi. Hücrelerde yaşanan hareket paramparçaetmişti uğursuz sessizliği. Birbirini soran “heval heval”sesleri, dalga dalga yayıldı hücrelerden. Şairi boşa çıka-rırcasına konuşuvermişti duvarlar teker teker. Yaşamındevinimi, iradenin muazzam enerjisi yıkıvermişti tecri-din soğuk duvarlarını. Yoldaşlığın sevgi ile örülü bağla-rını koparamamıştı bir kez daha kör pencereler, demirkapılar, betondan yapılar. Sessizliği parçalayan hareketüşümemize neden olan buz gibi havayı, sıcağa dönüş-türmüştü. Artık üşümüyorduk. Üşümüyorduk artık be-tonarme yapıda. Üşümek ne ki.

Page 132: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Ayrılığı bu içtenlikle özgür baharlarda kavuşmanın ge-rekçesi yaparak gönül bahçelerimizde besleyeceğizNewroz çiçeklerini, sevda güllerini.

Yaşam Umutla Başlar, Umut GüneşleBüyür. Güneşten Uzak Olan Umuttan Irak OlurUmuttan Irak Olan Yaşamdan Uzak Olur.

10 Mart 2002Birinci gün zor geçti. 2. gün de geçti. 3. gün geçiyor. 4.gün ve diğer günler de, aylar da, yıllar da geçecek. Boşu-na dememişler; tek tek düşer takvimin yaprakları. Do-ludizgin, dört nala koşan zaman küheylanını kim durdu-rabilir ki? kim zamanla sonuna dek yarışabilmiş?

Evet zaman akıp gidiyor, zamanla birlikte bir çok şey deakıyor. Bu akışta yitip gidenlerle birlikte, zamana başarısığdıranlar iz bırakıyor. Günler, aylar ve elbet yıllar daakıyor. Tıpkı mecrasından akan ırmak misali. O haldezaman bir nehir midir? Eğer öyle ise derya nedir? Bencederya, kendini gerçekleştiren insanın ta kendisidir. İn-sana “mikro kozmozdur” da deniliyor. Evren nasıl Güne-şi, ayı, yıldızları gezegenleri sisteminde yönlendiriyorsa,Derya da tüm nehirleri kendine çekiyor. Kendini gerçek-leştiren insan da hem evreni, hem de deryayı yüreğindetaşıyor. Ruhunun sınırları var mıdır insanın? Böylesisınır tanımayan insanlar yapay sınırlar içine alınaraktecrit edilebilir mi? Dünyasını yüreğinde taşıyan, güne-şini ruhunda ısıtan, “denizde bir damla olmak yerine,damlada umman” olan insanlar izole edilebilinir mi ku-ral ve kaidelerin anası genelgelerle?

Hücrelerde üçüncü günün gecesini yaşıyoruz. Artık ilkiiki günkü gibi üşümüyoruz. Yaşamımız mecrasını yavaş-ta olsa sabırlı bir temelde buluyor. Artık üç yoldaş birbi-rimizi ısıtacağız. Ayrılığın acısını da güce dönüştürmesi-ni bileceğiz.

Page 133: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

129

Bu gün eve bir mektup yazdım. Duygu ve düşüncelerimionlarla paylaştım. Paylaşmak, ayrılığın panzehiri olsagerek. Bu paylaşımı günceme de alayım.

En gazla can sıkıntısı yaratan fiziki koşullardan biri,havalandırmanın darlığı, duvarların yüksekliği nedeniile güneş ışığı alamama durumu, ortak kullanım alanla-rının eksik olması-olmaması da ha keza öyle. Yani koğuşsistemine kaba hücre elbisesi biçilmiş, koşullar da Ftiplerine uydurulmuş. Asıl sıkıntı da buradan kaynakla-nıyor.

Koğuş sisteminden dar bir ortama geçiş, bize yalnızlıkduygusu yaşatsa da zamanla buna da alışacağız. Yenigenelge ile yiyeceklerin içeriye alınmaması, her şeyikantinden almak durumunda kalmamız, 5-6 koğuşun 35hücreye dağılmasının getirdiği ek maddi sıkıntılar za-manla aşılır mı bilmiyorum. Bütün bunlarla birliktesayımızın azlığı, koşullardan kaynaklı sessizlik bizi dahafazla yoğunlaşmaya sevk edecektir. zira böyle ortamlaryoğunlaşmanın dermanıdır. Daha fazla kitap okuyaca-ğız. Bulabilirsek dergilere gömüleceğiz. Ve yazacağız,yaşamak için yazacağız. Yitip gitmemek için yazacağız.

Artık zamanın dostu, çalışmanın arkadaşı, üretiminyoldaşı olacağız.

Bu süreç, zindan yaşamının üçüncü dönemi. Tutukevi,hükümevi (koğuş) ve hücre sistemi. Üçüncü dönem, birinziva süreci, yeni bir sınav alanı olacak. Tüm acılarıderin bir yoğunlaşma ile güce dönüştürmenin mekanıolacak bu dönem.

Budha, “Doğmak acıdır, yaşlılık acıdır, hastalık acıdır,ölüm acıdır, sevilmeyenle birleşmek acıdır, sevilendenayrı kalmak acıdır. İstediğini elde edememek acıdır” der.

Page 134: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Gothe, “Her türlü acı çekmenin tanrısal bir yanı vardır;çünkü acı olduğu sürece ona zor da olsa, zahmetli de olsakatlanmak gerekir. Ona yenilen ya da, onu hissetmeyenbir tabiiat için o acı olmaktan çıkar” der. Yeni mekanı-mızı düşündüklerinin tersi bir mekan haline getireceğiz.Siyasi düşüncelerimiz, devrimci duruşumuz kendini me-kanlara uydurmaz. Mekanları yaşanılır yerler halinegetirir. Tecridin amaçladığı içini boşaltma, kendine,özüne, sözüne yabancılaştırma ise eğer, sisteme benzeş-tirme ise eğer, onursuzlaştırma ise eğer, edilgenleştirmeise eğer, özcesi kendine göre rehabilite ise eğer, bunakarşı devrimci yaşam, onurlu duruş olmalı. Eskiden ka-labalık ortamlarda idik. Gücümüzü kalabalık oluşumuz-dan aldığımızı sandılar. Kalabalık yapımızı dağıttılar.Dağılan yalnızca kalabalık oldu. Şimdi her hücremiz birkoğuş oldu. İlk başlardaki üşüten yalnızlık, bir süre son-ra üreten yalnızlık olur. Tüketen bireycilik bu şekildeyaratan bireyselliğe dönüşür. Bilge Laotzu ne demiş:

“Bir kere huzura erdi mi akıl, doğal olarakgenişlerVe gece karanlığındaki gökyüzü kadarGeniş ve hudutsuz hale gelir.”

Hücremde okuduğum ilk kitapta şu belirleme dikkatimiçekti: “Sürekli yaşam umut demektir. Ölüm, seçme şan-sının yok olmasıdır. Seçme hakkının kısıtlandığı orandaölüme yaklaşıyoruz. En korkuncu da yaşam bizden tü-müyle alınmaksızın umutların kesilmedir. Hapiste geçenbir yaşam bunun aynısıdır. Aynı şekilde bazı ülkelerdevatandaşlık da buna benzer. En iyisi günlük, olağanumutlarımız yok olmamışçasına yaşayabilmek. Her günkörü körüne değil. Fakat bu, kişinin kendine hakim ol-ması konusunda olağanüstü bir güç gerektirir.”

Yazarın düşüncesine katılmakla beraber, katılmadığınbir iki husus var: Başta yazarımız biraz karamsar. Ha-pisteki yaşam, kişinin karakterinde, iradesinde, inan-cında anlam bulur ya da anlam yitirir. Sürekli yaşam

Page 135: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

131

umut ise, nasıl bir yaşam, daha da anlam kazanır. Pekiumut nedir? Niye umut?... Her şey bu soruların anla-mında gizlidir. Bizde yaşam, ideolojinin sürekliliği de-mektir. Yaşamın kesilmesi ise, yazarın dediği gibi “seç-me hakkının kısıtlanmasıdır.” Seçme hakkının kısıtlan-masını ölümle eşdeğer görüyor yazar. İşte burada biritirazım var: Biz de seçme hakkı irade ile belirlenmiş.Kendini gerçekleştiren özgür insanı hedefliyoruz. Bizdeyaşam, kişiliğin değişim-dönüşümü esas alması her an’acevap vermeye hazır olmasıdır. Bizde yaşam, nefste de-ğil, güdülerden de kopuktur. Yüceltilmiş duygu, rafine-leşmiş düşüncedir. Yaşam; mitoloji, teoloji, felsefe vebilimin yoğunlaşmış ifadesidir. Özgürlüktür yaşam, di-renmektir yaşam.

Güncenin bir yerinde üç dönemli bir zindan sürecindenbahsedilmişti. Bu üç aşamaya dördüncü bir aşama dahaekleyebilir. Bu aşama da tecrit ve izolasyonun yani TCK,CİK ile eksiksiz uygulandığı 1 Haziran 2005 tarihindensonra ki bol disiplin cezalı zindan sürecidir. Disiplin ce-zalarından çokça nasibini aldığımız bu süreci de bir gün-lük seçkisi ile sizlerle paylaşalım.

19.08.2005... İşte böylesine çetrefilli, savaş ve barış rüzgarlarınıniçiçe estiği, umut ve umutsuzluğun başbaşa yarıştığı,ağır tecrit ve izolasyon ile birlikte, imha ve inkar kon-septinin 93-94’teki gibi yeniden başlatıldığı bir süreçte15.08.2005 tarihinde bir grup arkadaş, süresiz açlık gre-vine başladık. 1 Haziran ile birlikte başlatılan ağır tecritve izolasyonu protesto etmek için eyleme başladığımızilk gün, eylemcileri ayrı hücrelere koydular.

Arkadaşlardan ayrılmanın burukluğu ile, yeni hücremi-ze taşındık. Havalandırmada bir karganın iskeleti uzunzamanda kimsenin burada yaşamadığını gösteriyordu.Ancak havalandırmanın köşesinde tek başına yaşammücadelesi vererek ayakta kalmasını bilen bir bitki ile

Page 136: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

karşılaştık. Ölüm ve yaşam ikileminin somut bir örne-ğiydi; karga leşi ve sabah çiçeği. Karga yaşamın soğukyüzüyken, sabah çiçeği sıcak yüzüydü yaşamın. Bu man-zara bana H. Cibran’ın şu sözlerini hatırlattı:

“Akşam çökünce çiçek taç yapraklarıyla sarar özlemini,koynuma alır, uyur. Sabahın gelmesiyle dudaklarınıaralar güneşin öpüşü için.

Bir çiçeğin hayatı, istemek ve yapmaktır. Bir damla yaşve bir gülümseyiş...”

Biz, bedenlerimizi açlığa yatırıp, tecrit ve izolasyon al-tında bulunan başta İmralı olmak üzere tutsak yoldaşla-rımızın acılarını bir nebze de olsa paylaşırken, çiçeğimizyaşam suyuna kavuşmuş bir şekilde ertesi sabah sarıçiçeklerini açarak bize gülümsedi. Biz de zindan gerçek-liği ile katılaşan bir damla gözyaşımızı yüreğimize akı-tarak, çiçeğe gülümsedik.

O gün hücre temizliğinin yorgunluğunu sıcak çay ilegiderirken, yoldaşlarımızın bize gönderdiği dayanışmamesajlarını okuduk. Bir çay içimlik anda yoldaşlık sevgive saygısı üzerinde tatlı tatlı sohbet ettik. Bu duygugünlerce sürecek olan açlık güdüsünün de en büyük gı-dası olsa gerek. Bu bağlılıktır ki, biz tutsakları, tüm içve dış olumsuzluklara karşı tecrit ve izolasyona karşı,rehabilitasyona karşı ayakta tutan.

Eylemin ilk günü kurum doktoru gelip açlık grevininzararlarından bahsederek, “tedaviyi kabul etmemizi”istedi. Biz de giriş nedenimizi ifade ederek, “tedaviyikabul etmeyeceğimizi” söyledik. Ne ondan ne de gardi-yanlardan olumsuz bir tavır görmedik.

Dün tansiyon ve tartı için revire çıkarıldık. Revire gi-derken, o günkü sohbet etkiliğinden dönen bir grupark’la tesadüfen karşılaştık. Bu tür karşılaşmaların ol-

Page 137: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

133

maması için azami dikkat gösteren gardiyanlar, anlaşı-lan ofsayta düşmüşlerdi. Tedirgin bir şekilde karşılaş-mamızı engellemeye çalışsalar da iki ırmağın birbirinekavuşması misali, büyük bir heyecanla birbirimize doğrukoşup sarılışımız görülmeye değerdi. Tüm arkadaşlarlahasretle kucaklaştık. Hepimizin gözünün içi gülüyordu.Buluşup, kucaklaşmamız ne kadar ani ve tatlı olsa daayrılışımız da o kadar hızlı ve acıydı. Tıpkı HalilCibran’ın dediği gibi:

“Bir Damla Gözyaşı Ve Bir Gülümseyiş!...”

Bu cümle, sevinç ve hüznü, acı ve tatlıyı çok güzel ifadeettiği için hiç unutmuyorum. İki zıt duyguyu ne de güzelifade etmiş üstad. BU cümle bir anlamda insanın da engüzel özeti... Acı artı tatlı eşittir insan. İnsan her ne ka-dar küçük evrene, çok bilinmeyenli denkleme benzetilsede bir şekilde insan acı ve tatlı ya da hüzün ve sevinçleifadelenen iki bilinmeyenli bir denklemdir de. Ancak, budenklemin ikili bileşeninin parametreleri acı ve tatlı(sevinç ve hüzün) olsa da, bağımsız değişkenleri sayısız-dır; tarifi, anlatımı, yazımı, çizimi zordur. Hatta soyutkavramlar olması itibariyle imkansızdır. Bu yönüyleikilem ancak ve ancak yaşanılır, hissedilir, duyumsanır.Tuvale, müziğe, yazıya yansıyanı ise cüzidir.

27 Ağustos 2005Bugün rutin aramalardan birine geldiler. Arama rutinbir arama olsa da bizim için rutin dışıydı. Aramada tümitirazlarımıza rağmen sabah çiçeğini kökünden söküpgötürdüler. Yeşil doğadan bize hatıra kalan biricik yadi-garımızdı Sabah Çiçeği... Aynı nün gazetelerinden birin-de itirafçı Şemdin Sakık’ın, sayısız çiçek, yeşil bitkilerarasında sırıtarak poz veren resmini gördüğümde “Bu neyaman çelişki böyle” dedim. Devletin yumuşak eli Şem-din’in kel başını okşarken, sert eli de çiçeğimizi koparı-yor kökünden. Hani yasalar herkes için eşit uygulanırilkesi?, iyi mahkum; uysal, inançsız, itirafçı mahkum,kötü mahkum ise biz... Öyle mi? Tahakkümcü kanunla-

Page 138: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

rından daha tahakkümcü, yasalardan daha zalim olma-mak gerekir. Ayıptır, günahtır. Acımasızlığın da bir sını-rı vardır. Biz zararlı “mahlukatlar” isek eğer, sabah çi-çeğinin ne suçu var.

İşte böyle, 12 günlük açlık, bizleri bu çiçeğin kökündenkopartılması kadar etkilememişti. Her türlü acıyı gücedönüştürmede uzman olan devrimciler, elbette bunu dagüce dönüştürmesini bilecektir. Çünkü “Direnmek ya-şamaktır” diyoruz. Ve biz, inadına direnerek içimizdekisevgi çiçeğini de yaşatacağız.

Güzel sabah çiçeği, seni belki çelik bir el kopardı. Fizikiyaşamına son verdi. Ama seninle 12 günlük birlikteliği-miz, biz yaşadıkça sürecek. Hiçbir çelik el, seni yüreği-mizden sökemeyecek. Seni satırlarımızda, mısralarımız-da, seni tuallerimizde kalıcılaştıracağız. Yeşerdiğin yer-de toplanıp türkü söyledik, şiirler okuduk. Bizde yasyok. Yasını tutmayacağız. Yalnızca;Bir Damla Gözyaşı Ve Bir Gülümseyiş!...

6 Eylül 2005Açlık grevinin 23. gecesinde bu satırları yazıyorum. Ar-kadaşlarımızın yoğun ilgisi ile 23 günü nasıl geride bı-raktığımızın farkında bile olmadık. Günlük programımı-zı (Sıvı alım saatleri vs) aksatmadık. Zamanımızı doludolu geçirdik. Mektuplar yazdık, günlüklerimizi tuttuk.Gazeteye “Yayımlanmayan” yazılar yazdık. Ortalama 3-5 kilo kaybetsek de, açlığı hiç hissetmedik desek abartıolmaz. Coşku ve moral bize açlığı hissettirmedi.

Havalar tam da eylemin bitimine doğru soğumaya baş-ladı. Palandöken’in başını göremesek de kümülüs bulut-ların çöktüğünü tahmin ediyorum.

Bu satırları yazarken Güncel FM’de iki gözüm AhmetKAYA Serhat’ta akşam vakitlerine götürdü. Onun güzelsesiyle bir yandan yazıyor, bir yandan da dağlarda, boz-

Page 139: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

135

kırlarda dolaşıyorum...Daha yakın hissediyorum kendi-mi.

Peşisıra sevgili Ferhat, beni kayıp bir ülkede yolculuğaçıkardı. Yarın Batı yakadaki yoldaşlarımıza direnişimi-zin bayrağını devredecek olmanın gururunu, heyecanınıyaşıyoruz.

Açlık grevinin son iki gününde tüm yoldaşlar da A.G’yegirdi.

12 Eylül 2005AG’ye girdiğimiz için bize 2 ay etkiliklere çıkmama ceza-sı vermişlerdi. Diğer arkadaşlarımıza da 2 gün için 1 ayaynı cezadan verdiler.

Görüşe çıkmadık, ceza... slogan attık ceza, yine attıkkatmerli ceza. AG’ye girdik ceza... ceza... ceza... Zatenömür boyu cezalıyız. Bu cezaları, dış gelişmelerin, içeriyetezahürü olarak görüyorum. Yoğunlaşmış operasyonlara,yoğunlaştırılmış cezalar eşlik ediliyor.

Daha önce AB reformları adı altında her nasılsa verdik-leri açık görüş, telefon, etkinlik vb “hak”ları bu yollatekrar aldılar. Her disiplin cezasının üç ay artı açık gö-rüş yasağı varmış. Dört ay ceza aldık bu da demektir ki12 ay açık görüş de yaptırmayacaklar. Bakalım, hemenhemen tüm c.evlerinde uygulanan bu tecrit ve izolasyonpolitikasının sonu nereye varacak. Biz yine de “AB’yeselam, yola devam” diyelim.

Belirtmiştim, burası Türkiye, güzelliklerle birlikte umutve umutsuzluğun atbaşı gittiği muamma bir ülke...Yağmurdan kaçıp da doluya tutulanların ülkesi... Sahiher şeyi ile bu bizim ülke, bu iklimle nasıl AB’ye girecek?

Niyet AB’ye mi girmek, yoksa AB’yi mi kendine girdir-mek?

Page 140: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

3 Kasım 2005Bu gün şeker namı diğer Ramazan Bayramı!...

En buruk, en donuk, en sönük bayramlardan birini yaşı-yoruz. Bayramlarda her şeye rağmen sevinç hüznü sol-lar, ama bu yıl hüzün sevinci galebe çaldı. Nasıl çalma-sın ki, bu hücre sisteminin tecrit uygulamaları bayramhevesi mi bırakır insanda. Bu duygu ile şu mesajı kara-layıverdim yoldaşlarıma;

Tecrit ve yaptırımlarla hevesi kursaklarımızda bırakı-lan, çocukluğumuzun güzel yıllarından çok uzak, yaşa-dığımız mekanda an gibi de yakın bir bayram gününü,demlenmiş duygularımın yürek sızısı ile bayramınızıkutluyorum.

Birkaç slogan attık diye, aylardır iletişim cezası çektiği-miz yetmezmiş gibi açık görüş de yaptırmadılar. Yaptı-rılmayacak açık görüş gününe denk gelen kapalı görüşüde yaptırmayacaklar. Hatta yaptırılmayacak açık görüş,kapalı günlere den gelen günlerde etkinliğe de çıkart-mayacaklar. İşte size “tecrit nedir”in cevabı.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen burulan yüreğimizi birnebze de olsa rahatlatan, aylar sonra ailesi ile görüşmesive ondan bayram mesajını almamızdı.

14 Kasım 2005Bu durgun, kasvetli havayı çalışma ile, okuma ve yazmaile bertaraf ediyorum. Fiziki durgunluğun, içimdeki ha-rekete sirayet etmemesi için ne gerekiyorsa yapıyorum.İçteki duygu ve düşünce ile örülü kalem beni koruyor.Bu kale içinde bir dünya inşaa etmeden yaşanmaz buşehrin soğuk zindanında. ‘Denizde bir damla olmak ye-rine, damlada bir umman olmak’ gerekir.

Evet, yitip gitmemek için damlada bir umman yaratarakengin ufuklara doğru yelken açmak gerek. Anılar kayı-

Page 141: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

137

ğında açılmışken maziye “Batık kentteki çanların sesiniduyan balıkçılar” misali dingin ve sabırlı olmak gerek.

Bunun için de anılarımızın ırmağından şarabi defterle-rimize akıttığımız hatıraları, böylesi kasvetli, durgungünlerde açıp, an-ı hayat kadehlerine doldurup içelim.Yalnızlığımıza, yaptırımlarımıza kadeh kaldırarak içe-lim.

An-ı hayat kadehinden, damlada bir umman olana kadariçelim...

Tecridimizi yalnızlığın kalabalığında kırana dek içelim...

“An”da yaşamı, yaşamda güzeli bulana dek içelim...An-ı hayat kadehinde, Ab-ı hayat için içelim.”

5 Kasım 2005Günlerimiz, bir yazarın dediği gibi Fırtına tutulmuş tozzerrecikleri gibi geçmiyor benim için. Günler bir ırmakmisali akıyor. Buna zaman ırmağı da diyebiliriz. Zamanırmağı bazen durgun ve sessiz aksa da derinliğindenhiçbir şey yitirmiyor.

Bu ara yaşam denizi durgun olsa da, dipten gelen dalga-ların sesi hiç eksilmiyor. Yaşam akışının hızını hiç kes-miyorum. Bu akışı tempolu kılmak için çok yönlü oluyo-rum. Okuduğum her kaynak akışı besliyor. Açılan herkitabın kapağında yeni mecralara giriyorum. Yazarlabirlikte farklı zaman ve mekanlarda dolaşıyorum. Buyolculuklarda zindan soyutlaşıyor, zaman ve mekan iza-fileşiyor. Bu atmosferde geçmişi ‘an’da yaşamanın tadınavarıyorum. ‘An’ı da gelecekte yaşatmak için, şimdiki gibiyazıyorum.

Geleceğe gücüm oranında bir mecra olmak için yazıyo-rum. Gelecekte yaşamak için yazıyorum. Zamanında,yaşadıkları “anda” yazıp da gelecekte yaşayan ustaları

Page 142: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

okuyorum. Acılarını duyumsuyor, sevinçlerini yaşıyo-rum. Onlarla sırdaş, yoldaş oluyorum. Elimde CemilMeriç’in “Jurnal-1” kitabı var. “Marjinal” bıraktırılmışmuhalif bu yazarın yapıtlarını daha önce hiç okumadı-ğıma hayıflanıyorum. Sn Meriç; düzene muhalif, sözügediğe oturtan, kelimeleri konuşturan bir yazar. Hermuhalif yazar gibi, çok çekmiş, çektirilmiş. O kadar çokacı çekmiş ki, kör olmuş. Kim bilir uzağı gören gözleri,bu dünyanın çirkinliklerine küsmüştür. O gözleriningöremediklerini, ruhunun sesi ile yüreğinde yaşayarakyazmış. Kalemi kılıç gibi keskin, kelimeleri kifayetli.Yazdığı 1950’li, 60’lı Türkiye bugünkü Türkiye’ye nekadar benziyor.

O yıllarda düşünen, düşündüklerini pratikleştiren ay-dınlar tecrit edilmiş, hapishaneler evleri, sürgünler yurt-ları olmuş. Bu gün de aynı şeyler yaşanmıyor mu?

O yıllarda militarizm, milliyetçilik çığrından çıkmış,hamaset edebiyatı ile muhalifler “komünist” diye linçedilmişler. Bugün de benzer şeyler yaşanmıyor mu?-Birfarkla Komünistlerin yerini Kürtler, Barış Anaları,TAYAD’lılar almış.

O yıllarda yaşatılan acı gerçekler karşısında aydınlarbaşını deve kuşu misali kuma sokmuş, bu gün de. Birfarklı, bugün devekuşlarının sayısı fazlalaşmış, başlarlabirlikte boyunlar da kumun içinde.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunları yazarken kalbimsıkışıyor, göğsüm daralıyor. Cemil Meriç’i çok iyi anlıyo-rum. Gözleri bile onu yaşam yolunda terk etmiş. Tam birtrajedi. Gerçek aydınlar bu ülkede görmeyen gözleri ilegörürken, sahte aydınlar gören gözleri ile üç maymunla-rı oynuyor. Bu “aydınlar” Homo Sapiens kadar dü-şün(e)miyorlar.

Page 143: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

139

Ayadını düşünemeyen bir ülke, karanlıkta kalmayamahkumdur. Aydını gör(e)meyen bir halkkörmeşmekten kurtulamaz.

Aydını duy(a)mayan bir toplum, sürüklenmekten nasılkurtulacak? Bu ülke çobanları çok gördü. Ama aydını?!...

Üstat Meriç, seni ve senin gibi değerleri yazarları kaçinsanımız tanıyor? Yazdığın kitap “Jurnal” senden sonra12. baskı yapmış. Her baskı ne kadar biliyor musun?Değerli üstad, maalesef geride bıraktığın ülkede senitanıyan da senin kadar marjinal. M. Ali Erbiller, Tatlı-sesler, H. Avşarlar raetingleri kırıyor. Onlar da kim diyesoracak olursan boş ver üstat, tanımazsın onları.

Bir gecede 100-150 asgari ücretlinin maaşı kadar paraalan ülken “sanatçılarını” tanısaydın daha önce kor ol-mak isterdin.

Bir yazında demişsin: “Türk insanı ne Avrupalı olabildi,ne de şarklı.” Bu gün de Avrupa kapılarına dayanmışdayanmasına ama yine de hariçten gazel okuyor. Batıyakarşı aşağılık kompleksi, doğuya karşı yükseklik komp-leksi. Ne öz var ne de biçim.

Nazım Hikmetlerin hapishanelerde çürütülüp, sürgün-lerde vatan haini ilan edildiği bir ülkede, SabahattinAlilerin, Musa Anterlerin vurulduğu bir ülkede, CemilMeriçler fazla tanınmaz üstadım.

“Jurnal”den yoldaşım, can dostum, üstadım yaşasaydınbugün Fildişi Kulende sen de yazar mıydın tecridimizi.Yazardın yazmaya ama Fildişi Kuleni başına, yıkarlardıdiye düşünüyorum.

Yaşatılan tüm kötülüklere, çirkinliklere rağmen iyi kivarsın yapıtlarla. Tüm zorluklara rağmen yazdın ve deyaşıyorsun.

Page 144: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Yaşamadın ama yaşıyorsun. (Jurnal 2. cildi maalesefelimde yok)

10 Kasım 2005

Sessiz ama soğuk, duygu yüklü bir gecenin hüznündekelimelerin sıcaklığına inanıyorum. Kaloriferler yanmı-yor (Doğal gaza geçeceklermiş). Battaniye altında üşü-yen bedenimi ısıtabiilecek mi kelimelerim?

Dün, arkadaşlarımızın TV, radyo, gazete, dergilerinidisiplin cezası gerekçesiyle toplayıp götürmüşler. Tamtecrit buna denilir. Birisi içeriye girerken bağırmış, “Birgazete parçası dahi bırakmayın!...” diye. Tecrit, dolapaltlarına serili eski bir gazete parçasının dahi bırakıl-mamasıdır. Neymiş efendim “Sıkıntıya düşersek okuya-cakmışız bir parça eski gazeteyi.” Bu mantık tecridinamacını dışa vuruyor: Sıkıntıya düşürmek. Peki siyasimahkum bir gazete parçası için mi sıkıntıya düşecek? Yada hergün yalan yanlış haber yapan medyanın kirli ek-ranı için mi?...

Disiplin cezaları ile bizi daraltarak, umutlarımızı, yaşamsevincimizi kıracaklarını mı zannediyorlar. Eğer böyleise demek ki hiç tanımamışlar bizleri. Dedim ya yaşamakıp gidiyor mecrasında...

Günlükleri elimizden geldiği kadar kısa tutup, bir seçkitemelinde aktardık. Doğrusu benzer mihvaldeki günce-leri değerlendirmek istiyoruz. Güncelerle, daha uzun,daha geniş, içeriden dışarıya akmak istiyoruz. Bununiçin akacak bir mecra, ulaşılacak bir kanal bekliyoruz.

Yapıtımızı bitirirken tüm zından direnişlerinde yaşamı-nı yitiren yoldaşlarımızı bu vesileyle anıyor, anılarınıyaşamımıza ışık yapıyoruz.

Page 145: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

141

Hepinizi en sıcak duygularımızla kucaklıyor, selam vesaygılarımızı bir kez daha yineliyoruz.

Erzurum H Tipi C. Evi mahpusları adına

Bülent AkarH Tipi C.evi / ERZURUM

Page 146: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Özlemlerimizce Merhaba (Şermin Dorak)

Ne çok uzaklıklar yaşarız, ne çok tecritlik. Ve de zindantecritin ana kapısı, yeri zamanın adı. Her şey ayrı biraykırılık burada. Her gün yeni bir tecrittir bizler için.Keyfiyetin, mantıksız kurallarının, insanı hiçe sayantüm herşeyin makul görüldüğü mekandır aynı zamanda.Nasıl anlatmalı ki burayı, nasıl tanımlamalı. 3,5 yıldırzindandayım ve 3,5 yıldır en yoğun haliyle yaşıyorum butecritliği, insanı yok sayan tüm yaşamları.

Her mektup ayrı bir sevinç yaratır zindanda. Ayrı birgörüş heyecanıdır bizler için. Oysa burada mektupları-mız gitmiyor-gelmiyor. Ulaşmayan-kaybolan-hiçbir ge-rekçe gösterilmeden namelerimiz o kadar çok ki... Sırfkendimizi yalnız hissedelim, unutulduğumuz psikoloji-sini yaşayalım diye tüm bu çabalar. Bencil-yalnız kılma-nın da çabalarıdır bir nevi de. Bencilleştikçe sevmeye-cektik birbirimizi, bencilleştikçe çoğalmayacaktık. Buyüzden yaratılır ıraklıklar. Değişik insan yüzü görmeyehasret kılınıyor. Birbirini görmek kurallara aykırı çün-kü. Hele görüp de konuşmak büyük bir suç!...

Görüş günleri ayrı bir dert zaten. Önceleri saatler boyuolan görüş şimdilerle yarım saat-bir saat.... O da disiplincezan yoksa görebilirsin!

Ayrıca şimdi paralar herkesin kendi hesabına alınıyor.Yani yanındaki arkadaşa yardım edemiyor-sun! Hesa-bında paran var gerekçesiyle ilişkilerinde alınmıyor.Çünkü devlet fakir fukaraya bakarmış! Oysa zindandahiçbir sosyal güvence yok ki...İlaç alınması için ciddikronik rahatsızlığın olmak zorunda. Yani bir kanser vb.rahatsızlığın varsa ilaçların alınır-mış! Mesela ben kan-ser hastasıyım. 3 yıldır radyo terapi tedavisi görüyorum.İlaçlarım karşılanıyor ama tedavimde sorunlar yaşıyo-

Page 147: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

143

rum. 19 Eylül 2005 tarihinde Ankara Onkoloji Hastane-sinde taramam vardı. Gittiğim Ulucanlar Cezaevi’nde“Yatılı tedavi görmediğim için alamayacaklarını” söyle-diler. Oysa on güne yakın karantina altına alınmamgerekiyordu. Fakat cezaevi (Ulucanlar) beni misafir ka-bul ettiğinden ancak tedavim süresince (3 gün) tutacak-larını ve sonra geri göndereceklerini söylediler. Cezaevibeni misafir kabul ettiğinden, Adalet Bakanlığı’nın onayıolmadığından, hastanelerde mahkum koğuşu olmadığın-dan... vs gibi gerekçeler yüzünden radyoaktif iyot tedavi-sinden geçmeme rağmen on saatlik yola çıkartıldı vebulunduğu cezaevine getirildim. 3 yıldır zindanda gör-düğüm-daha doğrusu göremediğim tedavilerim hep so-runlu geçti. Ben umutsuzlaştıkça körelecektim. Zatenamaç da bu değil miydi? “Öldürme-çürüt” politikası...Dedim ya, her gün ayrı bir tecrittir burası.

Sevdiklerine ulaşmak zordur... ulaştıkça buluşacaktırçünkü, ulaştıkça olmayacaktık zindanda. Oysa zindanyok saymanın yeridir, ya da yeri olmalıdır deyimlerinde.İMRALI’ya yazdığımız mektuplar verilmez, Adalet Ba-kanlığı’nın çıkardığı yeni bir uygulama gerekçe gösteri-lerek sakıncalı bulunur yazmak. Oysa tecritin en yoğunyaşandığı özel bir yerdir ora. Tek kişilik yalnızlığın adbulduğu tecitlik mekanıdır.

Tutsaklık özlem, tutsaklık hasret kokar zindanda. Rüz-gar bir çok şeyin kokusunu taşır zindana. Baharileşiryüreğimiz duvarlara çarpıp gelen o rüzgar kokusunda.Özlemler tadıncadır, umutlar sevdasınca.

Öyle çok dilekler yükledik ki satırlarımıza, artık sadecedileklerimiz anlam bulsun istiyoruz. En büyük temen-nimiz de unutulamaz, unutmamak UNUTMAK İHANETolmalıdır literatürümüzde Unuttukça öleceğimizi, unut-tukça özlemleri kederli kılacağımızı kazımalıyız yürekle-rimize.

Page 148: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Bitirirken namemi, bizi hatırladığınızı bilmenin ne çokmutluluk kattığını anlatamam size. Tecritin bir zincirikırıldı işte dedik.

Bunlar sadece anlatabiildiklerimiz. Hele bir de anlata-madıklarımız var ki... Tecriti ağır kılan orada yatıyorbelki de.

Hepinize zindanın bizlerde yok kılamadığı yürek sıcaklı-ğı ve içtenliğince selam sevgilerimi sunuyor, başarı di-leklerimle beraber anlamlı yarınlar diliyorum.

Selam ve sevgilerimle

Şermin DorakElbistan

Page 149: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

145

İnsan Hakları Derneği’ne (Nihat Yağız)

Derneğinizin, “tecridi yaşayan tecridi anlatsın” konulukampanyasına yaşadığım cepheden katılmak istiyorum.Yaşadıklarımı ne kadar ifade edebilirim, bilmiyorum.Bildiğim tek şey, hangi sözle ifade edilirse edilsin yaşa-dıklarımızın yinede yetersiz ifade edileceğidir. En baştagözaltı, tutuklama ve yargılama süreçlerini kısa bir öze-tini yapmam yerinde olacak.

1994 Haziran ayında PKK üyesi olduğum iddiasıyla gö-zaltına alınıp tutuklandım. TCK’nin 125. maddesinemuhalefetten idamla yargılandım. Uzun süren bir yargı-lamanın akabinde hakkımda idam cezası kararı verildi.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin başta işkenceyiyasaklayan maddesi olmak üzere, birçok maddesininihlali nedeniyle davam halen Atina’da sürmektedir. Ya-kalandığım süreden bu yana sırasıyla; Buca E, Bartınözel tip, Bergama özel tip, Buca özel tip, ve son bulundu-ğum Buca 2 nolu F tipi cezaevinde kaldım, kalıyorum.Bu süre zarfında cezaevlerinde karşılaştığımız baskı vekötü muamelelere tekrar değinecek değilim. Kurumunu-zun arşivinde bu konuda yeterince bilgi ve belgenin bu-lunduğuna eminim.

Çocukluk anılarımın arasında, arkadaşlarımla bahçesi-ne izinsiz girdiğimiz yaşlı komşumuzdan duyduğum birbedduayı hatırlarım. Yaşlı kadın “diri diri mezara gömü-lesiniz” derdi. 2 Haziran 2005’te arkadaşlarımla kaldı-ğım üç kişilik odadan alınıp tek kişilik bir hücreye ko-nulduğumda, yaşlı kadının bu sözlerini anımsadım. Ko-nulduğum yer, odadan, hücreden ziyade duvarları yük-sek bir mezarı andırıyordu. Bir tecritten daha katı... vetecride böylece ilk adımı attım. Ben ve benimle aynı du-rumdaki arkadaşlarımın tabii tutulduğu bu infaz rejimi-nin nedenini bilmek zor değildi. (İmralı’daki insanlıkdışı tecride hukuki bir kılıf aranıyordu.) Bulunan çözüm,temel hukuk prensiplerini ayaklar altına alanı, aleyhte

Page 150: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

olan bir hükmü hem geriye yürütmek hem de genelleş-tirmekti. Böylece bir değil, elliye yakın yedi yeni odaoluşturuldu. CGİK 25.maddesi, bizler için nasıl bir infazrejiminin öngörüldüğünü içeri. B-maddede insan kalarakyaşamamak için gerekli olan her şey yasallaştırılmıştır.İdam edememenin intikamı her gün, her saat tekrartekrar öldürerek alınmak istenmektedir. Araya sıkıştırı-lan ve “,,,,,,,,,” gibi görünen bir takım haklar da genelge-lerle geçersiz kılınmıştır. İdarelere tanınan inisiyatifboyumuza geçirilmiş yağlı ilmiği sıkıp gevşetmektir ki,genelde ikincisiyle karşılaştığımız, pek görülmez.

Günün yirmi iki saatini genişliği iki, uzunluğu dört bu-çuk metre olan bir hücrede geçiriyorum. Ranza, elbisedolabı, banyo, wc hepsi bu ölçüler içerisinde. Halihazırdabile kullandırılan herhangi bir hak yok. Zira kağıt üze-rindeki bir takım hakların varlığı pratikte bir anlamifade etmiyor. Hücreye dönüyorum. En kötü tarafların-dan biri de volta atacak yerinin olmaması. Dolaba, TVye, ranzaya çarpmadan volta atmak ciddi bir iş. Amaüçüncüsünü bitirmeden yerin darlığı, mesafenin kısalı-ğından dolayı başın dönmeye başlar. Gerisin geriye san-dalyene oturursun. Ranzada uzun süre uzanamazsın,beline ağrılar, kramplar girmeye başlar. Uzun süre buzgibi sandalyede de oturamazsın, bacakların önce üşürsonra uyuşur. İki adımlık mesafeden TV seyretmektengözlerin bozulur, hassaslaşma artar, radyonun sesi bir-kaç dakika sonra kulaklarını tırmalaya başlar. Yapabi-leceğin tek şey sık sık ayağa kalkıp bir iki ısınma hare-keti yapıp, okumak, okumak ve unutmaktır. Uzun süreliaçlık grevleri cezaevlerinin hafızayı yıpratıcı yanlarınaağır tecrit şartlarının olumsuzluğu da eklenince unut-kanlık neredeyse hastalık düzeyine ulaşır. İnsanlarlatemasın sıfırlanması bu sürece ayrı bir katkı yapar. Ya-şadıklarımdan örneklendirmem belki yararlı olur. Yap-tığım dilekçelere çoğu kez imza atmayı, tarih atmayıunuturum. Kantin gününü ve ihtiyaçları unutmamakiçin dolaba notlar yapıştırırım. Kütüphaneden kitap al-

Page 151: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

147

mak için dilekçe yazarım, fakat kitabın adını yazmayıunuturum. İlgili personel gelir o vakit hatırlarım. Mek-tupların başına gelenlere hiç değinmemek en iyisi. Busüreci içinde bulunduğum mekan ve şartların hızlandır-dığını görmekteyim.

Sahip olduğum tek lüksten de söz etmem gerekiyor.Günde iki saatlik havalandırmaya çıkma. Bu süreyi gü-neşin içeriyi görmesi ve banyodan kaynaklı aşırı nemdeniki saatlik uzaklaşma olarak da alabilirsiniz. Tecrit birbütündür, havalandırmada da bu sürer. Bu hakkı tekkişi, kimseye temas etmeden kullanır. İki adımlık volta-yı bir arkadaşınla atmak katiyen yasak! Bir de memur-ların, gardiyanların insafına kalmış bir hak bu. Sözgeli-mi havalandırma saatinde idareye çağrılabilir, (okun-muyor) almaya gidebilir ve dönüşte geçen süreyi bu hak-tan kaybetmiş bulabilirsin ki, genelde de öyle olur. Buyönlü takibi kısa tartışmalar, anlamsız ve sonuçsuz giri-şimler sinir yıpratmaktan başka bir işe yaramaz. Ara-nan hak, bürokratik çarkın dişlileri arasında unufakolur, yiter. Dilekçe yazarsan, birileri, “ öyle denk gelmiş-tir” der ve biter. Bir diğeri “ bugün de hava almayın,dünyanın sonu değil ya” der. Bir dahaki sefere kadarvazgeçersin.

Ziyaret vb. nedenlerle maltaya çıkarılışının, yene tekgörülmeyi değer. Ara maltalar tutuklu, personel teyak-kuzdadır, önlü arkalı kuşatılır öyle gidersin. Başka birinsanı, arkadaşını görmemen, onunla temas etmemeniçin gerekli olan neyse yapılır. Sistem böyle işler. Zirauslanan insan ve ihtiyaçlar değildir. Yasal içeriğinden deçıkarılmış, keyfiliğin belirgin olduğu görevdir.

İzahı zor ve son derece gülünç olaylar da yok değildir.Sözgelimi, yasanın tanıdığı hakkı talep edersin. Yaşamıkolaylaştırmakla mükellef olan görevli sosyolog, mesele-ye hak ve yasal çerçeveden bakmaz. İnsani bir talep ol-ması da önemli değildir. Anlaşılması güç bir koşullan-

Page 152: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

mayla her insani talep ve hak istemi, “örgütsel talep”olarak yaftalanıp peşin bir hükümle reddedilir. En açıkbiçimde kaleme alınmış yasalar bile, örneğin sosyal,sportif faaliyetlerden yararlanma vb. en olumsuz ve darbir yoruma tabii tutulur. Tecride bir ek de böyle yapılır.Disiplin cezalarını da unutmamak lazım. Her şeyin cezakonusu olduğu bir mekandayız. Birisi bitmeden diğer birdisiplin cezasını almak rutinleşmiştir. Verilen her disip-lin cezasının bir de uzantısı cezalar olur. Mesela, 45 günmektup alıp göndermeme cezası mı verilir, genelge bucezayı alana üç ay da açık ziyaret yasağı ekletir. Bizegelince bu ceza, hiçbir sosyal- sportif faaliyetten de ya-rarlanmamayı getirir. Üstüne de açık ziyaret yasağı ek-lenir. Her şeyin katmerlisi bizim için düşünülmüş veuygulamaya konulmuştur.

Böylesine ağır bir tecridin psikolojik ve fiziki sağlığı tah-rip edeceği açıktır. Nitekim daha altıncı ayda bu sorun-ları yavaş yavaş hissetmeye, yaşamaya başladım. Ses veışığa aşırı duyarlılık, zayıflayan sinirler, artan unutkan-lık, ellerin titremesi ilk aydan farkına vardığım rahatsız-lıklar olmaktadır. Dayanmanın, bu cehennemsi şartlar-da insan kalarak yaşamanın insanüstü bir çaba gerek-tirdiğini her geçen gün biraz daha idrak ediyorum. De-yim yerindeyse, nefes nefese sürdürülen bir yaşam bi-zimki. Karşılaştığım uygulamaların sadece şahsıma de-ğil, halkıma ve davama yöneltildiğini de biliyorum. Buinsanlık dışı uygulamaların er ya da geç bir gün sonaereceğini de…

Sonuç olarak, devletin kendisi gibi düşünmeyenlere kar-şı reva gördüğü ve insan onuruyla bağdaşmayan bu si-yaset değişmek zorundadır. Önce “muhalif” sonra “düş-man” bugün “hasta” olarak nitelemeye çalıştığı devrimci,demokrat, aydın ve insan hak ve onurundan yana tavıralanların bunu sayacaklarına olan inancım tamdır.

Page 153: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

149

Bir kez daha çalışmalarınızda başarı diler, saygılarımısunarım.

Nihat Yağız2 Nolu F tipi cezaevi / A. Tek: 4 Kırıklar/ BUCA

İZMİR

Not: Daha önce kurumlara ait olduğunu sandığım birbülten okumuştum. Şayet hala böyle bir bülten yayımlı-yorsanız abone olmak istediğimi belirtmek isterim.

Page 154: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba dostlar, (Abdullah Çelik)

Başlatmış olduğunuz kampanyayı önemsediğim ve değerverdiğim için, bulunduğum yerden kimi katkılarımı su-nayım dedim.

Tecrit, sözlük anlamıyla ayrı bir yerde tutma, ayırma,soyutlama ve yalıtım olarak geçse de, insanın yaşamıboyunca unutamayacağı, onarılması zor izler bırakmak-tadır. Bir insana “ıslah” edilmesi gerekir mantığıyla yak-laşılıyor. Öyle ki, her adımda, her davranışta, her ko-nuşmada bu mantık mutlaka sana hissettiriliyor. Düşü-nün, ayrı bir yerde bile insana ürküntü verir. Ayrı tutmayetmiyor, her şeyden soyutlanacaksın, o da yetmiyor,yalıtacaksın çünkü o, ötekidir, çünkü o, devlet aklı gibidüşünmüyor. Devlet aklı onu cuzzamlı veyahut vebalıolarak görüyor. Devlet aklında ötekinin yeri yoktur. Hiçkuşkusuz tecrit salt zindanda olmuyor, yaşamın her ala-nına nüfuz etmiş. Gelir dağılımındaki dengesizliklersonucu, toplumda infial yaratılacak olaylar çıkmakta.Bunlar sosyolojik çözümlemelerin işi olsa da, dışarınıniçten pek farkı yoktur.

Zindanların tarihine şöyle bir baktığımızda korkunç birtabloyla karşılaşıyoruz. Ne zaman ki biri kurulu düzen-den farklı düşündüğünü ilan etmişse, yalıtılmış, teşhirve tecritle birlikte ötekileştirilmiş. Bir kere sen suç işle-mişsin, onun için kaderine razı olacaksın. Yani her şeyeboyun eğeceksin. Mesela koridorda yürürken, farklı yer-lere bakmayacaksın. Bakmak istersen de o şansın yok.Çünkü önünde ve arkanda özel seçilmiş gardiyanlar yü-rürler, sırf o psikolojiyi yansıtmak için. Her türlü temasyasaktır; engelleniyorsun. Dedim ya, koridorda yürüyor-sun, aniden karşıdan tanıdığın ya da tanımadığın birigetiriliyorsa öyle bir hava yaratılıyor ki, hayret etmemekmümkün değil. Hani adı üstünde, Yüksek Güvenliklicezaevidir ya! Bundan kaynaklı 10 yıllık arkadaşına bile

Page 155: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

151

selam veremezsin. Düşünün bu türden yaklaşımlarınıninsan psikolojisinde nelere yol açacağını.

Burada beraber kaldığın iki arkadaşının dışında hiçkimseyle diyalogun yoktur. Dışarıya açılan kapı ise, ai-lendir, akrabandır, tanıdığındır ya da odada beraberkaldığın arkadaşlarındır, arkadaşın annesidir, kardeşi-dir, onlarla aranda bir karış bile yok ama merhaba, hoşgeldiniz diyemiyorsun. Kendi korkularını bir tarafa bı-rakıp merhaba diyen olsa da, hemencecik yasaktır hak-kında tutanak tutarım, söylemiyle karşı karşıya kalıyor.Kalın ve paslı pencerelerin arkasında tanıdığın dostu-nun mahcup ve sitemkar gözlerinden başka bir şey gö-remiyorsun.

Herhangi bir konu hakkında dilekçe veriyorsun. Kaldı kiinsanın en doğal hakkıdır da. Ama her ne hikmetseDGM lerin aldığı gizlilik kararı gibi dilekçelerimiz deaynı akıbete uğruyor, idareye konu hakkında soru sor-duğumuzda ise, her şeyde olduğu gibi, “onu da biz bili-riz” deniliyor.

Kimi sorun ve sıkıntılarımızın çözümü için girdiğimizaçlık grevleri sonrası insan hak ve özgürlüklerini kısıt-layan, komik diyebileceğimiz cezalara maruz kalıyoruz.Her türlü görüşmeden. Tüm iç etkinliklerden; Tvden,radyodan, mektup vb. türden iletişim kanallarındanmahrum bırakılıyoruz. İç etkinliklere çıkmama cezasıöyle veriliyor ki o ceza elli altmış günü geçiyor. Temelmantık “çektirme” mantığıdır. Cezalar insan duygusun-da ve yaşamında derin izler bırakıyor.

Bu mekanlarda hasta olmak ayrıca bir dert. Doktoraçıkıyorsan, muayene yapmıyor. Reçeteye birkaç ağrı ke-sici yazılıyor ve gönderiliyorsun. Bazen günlerce, hafta-larca doktora çıkarılmayabiliyoruz. Mesai saatleri dışın-da ve hafta sonları doktor bulundurulmuyor. Acil hasta-lara söylenen ilk şey “doktor yok, mesai gününü bekle”

Page 156: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

oluyor. Yani hastalanacaksan mesai saatinde hastalan,diğer zamanlarda hastalanırsan yandın demeye getirili-yor.

Kameralar bahane gösterilip abartılı ve onur kırıcı ara-malar yapılıyor. Odadaki her şey defalarca hem gardi-yanların el aramasından hem de detektörle aranmasınarağmen genel aramalarda bütün eşyalarımız rastgeleyerlere atılıyor ve birbirine karıştırılıyor.

Cezaevinde olmak farklı bir insan olmayı gerektirir. Dü-şünmek, fikir üretmek, sosyal konularda alışverişlerdebulunmak tamamıyla yasaktır. Toplatma kararı olma-masına rağmen, iç güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle,Kürtçe hiçbir yayın verilmiyor. Bir odada olan her şey-den yalıtılmış olan insanların tehdit edici neleri olabilirki? Kürtçe yazılarımızın hiç biri dışarı gönderilmiyor.Hani burası yüksek güvelikli cezaevidir ya, yaklaşımlarda en yüksek perdeden oluyor. Her şeyden korkuluyor.Korkular cezalara, cezalar da eziyete dönüşmekte…

Değerli dostlar, kısaca bunları yazabildim. Şahsınızdatüm arkadaşlara selam, sevgi ve saygılarımı sunar, öz-lemle kucaklar, çalışmalarınızda başarılar dilerim. Say-gılarımla

Abdullah Çelik1 Nolu F tipi cezaevi

C. blok. C.72. oda ADANA

Page 157: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

153

Merhaba (Nedim Gül)

Öncelikle gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı sizlere çokteşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Yürüttüğünüz bu değerli çalışmanıza biz de kendi çapı-mızda bir şeyler katabiilirsek mutluluk duyacağız.

Tüm toplumsal sorunlar ezen ezilen, güçlü güçsüz, iyikötü, dost düşman, çirkin güzel ikilemleri üzerindendoğmaktadır. Bütün bunlar biraz da sınıflı toplumdaortaya çıkan durumlardır. Sınıflı toplum öncesi toplum-sal yapıda yönetim anlayışında ve zihniyet yapısındaötekileştirme yoktur. Toplumsal yapının tümü özündeeşitlik, özgürlük, hak, hukuk, adalet olduğu için, düş-manlığa, kine, köleliğe haksızlığa, hukuksuzluğa, ada-letsizliğe, sevgisizliğe, çirkinliğe yer yoktu. Ne zaman ki,erkek yaşama egemen oldu, bütün bunlar ortaya çıktı.Egemen iktidar, anlayışını sürdürmek için araç ve gereç-lerini de yarattı. Bu araç ve gereçlerin başında da devletmekanizması gelmektedir “Tanrısallaştırılan” ve “ kut-sanan” devlet, yüce-kutsal devlet olarak görülmeye baş-landı. Kutsal olarak görülen bu güce bir de kurban ve-rilmesi gerekiyordu. Kurban edilen ise insandı, toplum-du, güzellik, eşitlik, özgürlüktü, insan hak ve hukukuy-du. Bunlar egemenlerin sömürü ve egemenliklerini daharahat sürdürmeleri için kurban edilmişti Sümerlerdenberi sürdürülen bu gelenek günümüze kadar çeşitli bi-çimler olarak varlığını sürdürmüştür. Belki Sümerler-den yakın çağa kadar insanlar Tanrıya kurban edilirdi.Belki de Tanrı sadece bir kılıftı. Yakın çağdan günümüzekadar ise bu kılıf tümden kaldırılarak, açık açık devletekurban edilmektedir. Bugünkü resmi ideolojinin mantı-ğına bakıldığında bunu görmek mümkün.

Devlet, resmi ideoloji çerçevesinde birey ve toplum ileyasama yürütme yargı ve idare dahil tüm kurumlar üze-rinde tartışmasız egemenliğini kurarak yaşamın her

Page 158: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

alanını kontrol altına almıştır. O nedenle resmi ideolojidışında kalan ideoloji ve düşüncelere sakıncalı ve suçluolarak bakılmaktadır. Varlığını şiddet ve zor üzerindesürdüren ve çalışan bir zihniyetin barışçıl, demokratikbir yapıya uygun davranması ve ona göre hareket etmesizaten söz konusu olmaz. Onun için barışçıl siyasal mü-cadele, siyasi düşünce ve örgütlenme özgürlüğün yollarıtıkanmış, herkese ve tüm kurumlara tekçi resmi ideolojidayatılmaktadır. Şiddetin temel kaynağı burada yat-maktadır.

Bugün sistemsel yapıları farklı, ideoloji ve düşünce sahi-bi kişi, grup ve hareketlerin en ufak muhalif duruşlarıher türlü insanlık dışı uygulama ve yöntemlerle bastı-rılmakta, ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Cezaevleri de bu temel amaca hizmet eden bir araçtır.Egemenler, kendileri için tehlikeli gördüklerini buralaradoldurarak intikam alma yoluna gitmektedirler. Siyasal,politik tutsakları toplumdan izole etmek, kendi ideal veumutlarına, hayal ve amaçlarına ihanet etmelerini sağ-lamak, bağlı oldukları değerlere yabancı hale getirmekiçin akıl almaz yöntemler uygulanmaktadır. Çıkardıklarıyasalar, genelge ve tüzüklerle her tür insani hak ve hu-kuk ortada kaldırılmaktadır.

Resmi ideolojinin mantığında devlet birey, devlet toplumilişkisinde, toplum ve bireye karşı devlet korumayaalınmaktadır. Sanki birey ve toplum devlete haksızlıkediyormuş, devlet baskı altında tutuluyormuş, zulüm veişkence görüyormuş gibi bir zihniyetle topluma ve bireyesuçlu gözüyle bakılıyordur. Bu zihniyet devleti temelamaç, bireyi ve toplumu ise araç olarak görmektedir.İnsanı kendisi için bir araç olarak gören bir zihniyet neyiyapmaz ki? Devlete yön ve biçim veren ideoloji, merkezi-ne insanı ve insan haklarını koymadığı için, onları ken-disi için sürekli bir tehdit ve tehlike olarak görmektedir.Ancak, bu insanlık dışı uygulamalarını örtbas etmek

Page 159: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

155

için, devlet yetkilileri her fırsatta hukuk devleti olduğu-nu söylemekten geri durmuyorlar. Oysa gerçekliğin hiçde öyle olmadığı kendileri de çok iyi biliyorlar. Yine söy-lenenlerin bir demagojik söylem olmaktan öteye bir an-lamı olmadığı da, herkesçe bilinmektedir. Hele böylesineçürüyen, yozlaşan, çeteleşen bir devlet gerçekliği orta-dayken; kalkıp hukuk devletinden, insan hak ve huku-kundan dem vurmak yüzsüzlüğün daniskasıdır. En ufakdemokratik tepki ve taleplere vahşileşme yöntemlerleyöneleceksin, (kitlelerin üstüne kurşun yağdıracaksın,sivil-savunmasız insanların mekanlarını bombalayacak-sın. İnsanları kaçırıp katledeceksin, insanları evleriylebirlikte yıkıp yakacaksın.) Hak ve hukukuna sahip çık-tıkları için alıp zindanlara dolduracaksın ve en hayasız-ca uygulamalar dayatacaksın. Hiçbir insani hak-hukuktanımayacaksın. Ondan sonra da hukuk devletiyim diye-ceksin.

Devletin tüm organlarına çete (bu?) anlayış ve zihniyetinyerleştiğini yaşanan pratiklerle tüm toplum kavramışdurumda. Bu anlayış ve zihniyet sadece devlet organla-rıyla sınırlı kalmamış, toplumun itibarı kalmayan tümkesimleri için bir yaşam tarzı haline gelmiş, toplum,kendi sorunlarını insan hak ve hukuku dışındaki yön-temlerle çözmeye çalışmaktadır. Mahkemeler hukukunüstünlük ilkesini esas alma yerine resmi ideolojiye daya-lı yasaları esas almak zorunluluğu ve baskısı altındadır.Bilindiği gibi devlet, Türk-İslam sentezini resmi ideolojiolarak kabul etmiş, bu durum, devletin toplumu yönlen-dirme ve şekillendirme rolünü yüklenmesini de berabe-rinde getirmiştir.

99’a kadar tutsaklar toplu ortamlarda barındırılmaktay-dık. Burada uygulanan genel yöntem kaba fiziki yöne-limlerdi. Her türlü şiddeti uygulamaktan tereddüt edil-miyordu. Bu fiziki saldırılarda yüzlerce insan tutsakkatledildi. Ancak katilerin hiç bir tanesi yargılanmadı.Yargılananlara ise ya komik bir ceza verildi ya da hiç

Page 160: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

verilmedi. Yapılan yargılamalar bir formalite olmaktanöteye geçmedi. Cezaevlerinde yaşanan bu durum bile,Türk devletin “demokrasi, insan haklarına saygı, hukukdevleti” söylemlerinin ne kadar boş ve demagojik birsöylem olduğunu göstermeye yetiyor.

İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanı sosyal bir varlık halinegetiren ise insani özellikleri taşıması ve yaşanır olma-sından kaynaklıdır. Bir çok sorununu taşımış o (okun-muyor) bu özellikler sayesinde çözmektedir. Bu özellikle-ri taşımayan birinin insan olması veya sosyal bir varlıkolması söz konusu değildir. Sosyal varlık olmanın koşuluinsanların bir arada yaşamayı esas almasıyla başlar. Bunedendir ki insanlık bu güne kadar varlığını sürdüre-bilmiştir. Bu temel özellik insanların birbiriyle daya-nışma içine girmesini sağlamıştır. Bireyin tek başınayapamadıkları, toplum olarak yapılmaya çalışılmıştır.En önemlisi de (okunmuyor) dışarıdan gelebilecek baskı,şiddet ve saldırıya karşı kendini korumanın temeli yap-mışlardır. Biraradalıktan doğan güç egemenleri hep te-dirgin etmiştir. Buna bağlı olarak da, varolan birlikteliğidağıtmayıp sosyal olguyu ortadan kaldırmak (okunmu-yor) düşünmekteler. Onun içindir ki, farklı bir sese, söy-leme, tahammül gösterilmemekte, en şiddetli biçimdeüzerine gidilmektedir. Bununla insanları sosyalitedenuzaklaştırıp, örgütlülüğün önüne geçmek, dağıtmak,parçalamak, düşünemez, okunmuyor bir nesne halinegetirmek istenmektedir. Bu, politik yaklaşımdır. Bunun-la kişi kendisine değerlerine yabancılaştırmak; maddi vemanevi olarak bitirilmek, amaçsız, hedefsiz, umut vehayalleri yıkılmış, ne düşünebilen ne konuşabilen ne dekarşı koyabilen, bir mefta haline getirilmek istenmekte-dir. Bu, insanı sosyal varlık olmaktan çıkarmak demek-tir!! İşte çağın yüz karası olarak inşa edilen F tipleriböyle bir amaç taşımaktadır. Sonuç almak için çıkarılanokunmuyor. Yönetmelik ve tüzükler bunu hedefleyenÖrneğin yeni çıkarılan dik başlı başına bir yıldırma,marjinalize etme, değerlerden koparma programıdır. Bu

Page 161: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

157

program yönetmeliklerle desteklenerek tutsakların üze-rinde, bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanılmakta-dır. Son dönemlerde bu yönelimler giderek yoğunlukkazanmaktadır. En ufak bir hak arayışı ki, bunlar kendiyasalarda yazılı olan haklardır veya anti-demokratiktutumlara karşı konulan en demokratik tepki bile, yo-ğun disiplin cezalarıyla engellenmeye çalışılmaktadır.Sıradan insani ihtiyaç ve istemler tutsak’a karşı bir si-lah olarak kullanılmaktadır. En demokratik tepki disip-lin cezaları, hücre cezaları, sürgünlerle engellenmeyeçalışılıyor. Örneğin: sesiz protesto, karavana almama,eylemlerinde hiç de insani olmayan uygulamalarla karşı-laşıyoruz. Böylesi bir eylemle, aylarca ziyaretin menediliyor, mektup gönderme ve alma ortadan kaldırılıyor,telefon hakkın elinden alınıyor, TV izlememe, radyo din-lememe, gazete almama gibi cezalar uygulanıyor. Güçle-ri yetse ve engelleyebilseler güneşten faydalanmayı, ne-fes almayı, üç metre karelik gökyüzüne bakmayı, doya-sıya ayı ve yıldızları seyretmeyi , kuşun kanadındansevdiklerine selam yollamayı engelleyeceklerdir.

Kantinde satılan malzemelerin tümü tek tiptir. Alterna-tif yok, tek seçenekle karşı karşıya bırakılıyorsunuz,adeta o malı tüketmeye mahkum ediliyorsunuz. Getiri-len malların çoğu sahte çıkıyor. Kalitesi çok düşük fiyat-lar fahiş değerdedir. Bir hafta önce getirilen malın fiyatı,bir sonraki haftadaki fiyattan çok farklı olabilmektedir.

Oda değişimleri bir lütuf gibi sunulmaktadır. Oda değiş-tirmek isteyen arkadaşlara Çin işkencesi çektiriliyor.Aylarca uğraştırılmakta bir sürü engel çıkarılmaktadır.Kalorifer yakılmamakta, spor ve sohbet (haftada bir saatolmak üzere) dışında ortak kullanım alanları ile diğeralanlara çok az sayıda arkadaş çıkarılmaktadır. Ekmek-ten suya, kaloriferden elektriğe, resmiden idari görüşekadar her şey ama her şey itaat etme aracı olarak kulla-nılmaktadır. Ancak devrimci kimliğimizin bu tür şeyleri

Page 162: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

kabul etmediğini bildikleri için de en ufak bir demokra-tik tepkiye yoğun cezalarla karşılık verilmektedir.

99’a kadar fiziki yönelimlerle sonuç alamayan faşizanzihniyet; 99’dan sonra yönelimlerini daha da incelterektutsağın manevi dünyasına yönelmekte, ruhsal ve psiko-lojik yapısına saldırılar geliştirerek sonuç almayı dü-şünmektedir. Tutukluları birbirinden izole ederek, aile-siyle görüştürmeyerek, telefon ve ortak kulanım alanla-rına çıkartmayarak, psikolojik ve ruhsal yapı üzerindeetki yaratarak kendisine itaat eder hale getirmeyi iste-mektedir. “Bana itaat ederseniz, uslu durursanız, örgüt-lü hareket etmezseniz, kendinize yabancılaşırsanız, buhaklardan yararlandırırım. Yoksa, sizi hep böyle ceza-landırırım” demektedir. Örneğin yıllarca yan yana kal-mış insani anlamda olan bütün şeyleri paylaşmış, yıllar-ca aynı havayı solumuş aynı mekanı paylaşmış, en yakınkan bağıyla bağlı olduğu kardeşleri annesi ve babasıylapaylaşmadığı şeyleri paylaşmış insanlar F tipi cezaevle-rinde birbirinden ayrıştırılmakta, fiziki hiçbir temassağlanmamaktadır. Revir, idare görüşü ve ortak kulla-nım alanlarına çıkarıldığında, tesadüfen karşılaştığınarkadaşınla yüreğinin sıcaklığıyla selamlaşıp tokalaşa-mıyorsun. Adeta etten duvar oluşturuyorlar. İşte bu uy-gulamalar insani duygularda çok farklı dalgalanmalaraneden olmaktadır. Belki onlar bu yöntemlerle çözebile-ceklerini sanıyorlar ama hiç de öyle değil. İnsan kendisi-ne karşı gelişebilecek herhangi bir tavır karşısında nasıltavır koyması gerektiğini biliyor. Karşıdakinde iyi veolgun tavır görürse ona göre tavır sergiler. Olumsuz veçiğ tavır görürse ona karşı çok daha farklı bir tavır için-de olur.

İki yıldır F tipi cezaevlerindeyim, bir çok uygulamaylakarşılaştık, yaşadık, yaşıyoruz. Bize karşı kullanılmayanhiç bir şey kalmadı. Tek amaçları bununla örgütselliği-mizi dağıtmaktır. Onlar bizi çözmeyi başaramadılar,ama biz onları çözdük. Çözdükçe de örgütlülüğümüz

Page 163: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

159

daha da güçlendi. Fiziki olarak bir arada olmak örgütsel-liğin bir yanıdır. En önemli yanıysa yürek ve beyindekiörgütlülüktür. Bir dönem tüm uygulamalarıyla çözmeyeçalışıp da başaramadıkları fiziki yan gibi, F tipleriyle deduygu ve yürekteki örgütlülüğü çözmeyi başaramadılar.

Evet sevgili dostlar. “insan haklarıyla insandır” denili-yor, doğru bir tespit. Ama ondan da önce insan onuruylainsandır, diyorum. Onurlu yaşamak her şeyden öncegelir. Onurunu koruyan insan haklarını da korumasınıbilir.

Değerli dostlar, içinde bulunduğumuz hafta insan hakla-rı haftasıdır. Bu vesileyle tüm halkımıza bir çağrıda bu-lunmak istiyorum. Yoğun emek ve çabayla kurulmuşolan ve her koşul altında insan hak ve hukukunu savu-nan İnsan Hakları Derneğine ve çalışanlarına sahip çı-kılmasına davet ediyorum. Yine insanım diyen herkesintecride karşı durmalı ve kim ne katabiiliyorsa bu insan-lık mücadelesine şimdi katmalıdır yarın çok geç olabi-lir!!Selam ve saygılarımla

Nedim Gül2. Nolu F.Tipi CEZAEVİ

B 1/46 KIRIKLAR/ BUCA

Page 164: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Birêz Rêveberiya Komeleya Mafên Mirovan (AbdulkaharAksoy)

Dembaş, Merhaba

Di destpêkê de ez slav û rêzên xwe pêşkêşî we dikim û dixebatên we yên pîroz de serkeftinê daxwaz û hêvî dikim.

Di derheqa jiyana di zindanan de we name j imexwestine. Bê guman ez bawerim hetanî vê gavê bi sedamname ê gihîştibin destê we û we guhdariya bi sedan ke-sên ku ji zindanê derketine kirine. Lewra dibe ku hêzamin negihîje ku rastiya vê derê bînim ziman. Ji xwe negengaze ku bikaribim jî. Çimkî diyarkirina rastiya navvan çar dîwarên betonî bi nameyan, pirtûkan, nivîsan ûhwd pêk nayê, têrî nake. Te dît gotinek heye; “Divêmirov bijî!” lewra ne biz iman û nivîsê encax bi jîyanê têfêmkirin.

Rasti carnan bi jiyanî jî nayê fêmkirin, wekî ku mîrov dixewnekê de be û her tişt bê wate tê xwûyakirin. Neyse,berî ku tevlihev bikim êşê dest bi babetê bikim; ê kêm beîfadekirin ê lawaz be, têrê neke, lê belê bila be, çi dibebila bibe ezê bi vê pênûsê binivîsim.

Wek tê zanîn girtîgeha ku em lê ne a tîpa F’yê ji sala1993’an vê dijîm. Li Îzmîrê hatime girtin û min ji xala125’an ceza girt. Pêşî li Buca, pişt re çûm Aydinê, jiAydinê jî çûme Nazîllî, ji wir jî em anîn tîpa F’yê a2’emîn. 6 meh ewil min û 11 hevalên min sirgûnê tîpaF’yê a 1’emîn kirin.

Jiyana girtîgehê ne mîna kû ji derve ve tê xwîyakirinêye. Di nav van dîwaren de di navbera mirovê dîl ûpergalê de şerekî dijwar diqewime. Bê gûman ev şer nebi tang û topan, ne bi keleş û bombeyan e. Ev şerê kut êmeşendin bi aweyekî bê çekan xwîyaye lê hîn ji wî jî

Page 165: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

161

dijwartir tê meşandin; li ser hest û giyana mirov, li serbawerî û dîlînên mirov diqewime ev şer.

Armanca pergalê ewe ku mirovên girtî werîn kedîkirin,terbîyekirin. Ji bo ku “tujbûna” mirov bê ko kirin hezarcûre polîtîkayan dide meşandin. Bi van polîtikayanarmanc ewe ku mirov ji mirovatiyê derkevin. Bi taybetîjî mirovên siyasî/polîtîk û ramyar kul i dijî pergalêtêdikoşin neyar têne hesapkirin û lewra jî di serî de (ligorî pergalê= divê ku ew werin kedîkirin, ango jîgewhera xwe, ji hêvîyên xwe, ji armancên xwe werin bidûrxistin. Jixwe mirovê ku ji armanc û mabetsên xwedûr bikevin, hêvî û vîna wan bişkê, bê hêvî bimîn in, êdîji mirovatiya xwe jî dûr bikevin.

Li vê derê hima bibêje her tişt dibe navgîna şerêpsîkolojîyê; av xwarin, çûna serdanê, daxwaza tiştekî,têkîli, derketine ji hucreyê, lêgerîn ku têne kirin û hemûjiyan…

Rewşa hucreyan; 2 cure hucre hene. 1) a ji bo kesekî.2) a ji bo 3 kesan.

Hucreya ku kesekî tê de dimîne di rewşa herî dijwarde ye. Têkiliyên wan bi kesekî re nîne û rojê 24seatan bi tena serê xwe dimîn in. Qedemke (wc),cihê ku lê radizên û lê xwarinê dixwin, hemû di navhev de ne… Bi her awayê di rewşekî herî nebaş dene.

Hucreyên ku 3 kes tê de dimînin – ez bi xwe jî dimenzela (hucre) sê kesî de dimîn im – hemû menzelmîna tabûtan avabûne. Her ku em serê xwe ji borazanê datîn in ser belgêfê em xwe di hundir tabûtêde dihesibîn in. Ev j îli ser derûniya me bandorekenebaş çêdike

Mirov kû bike hewar jî nikare xwestekên xwe bigihînemenzela cîranên xwe. Her menzel û çarenûsa xwedimîne, têkiliyên ji bilî saetên kû îdare kifşkiriye

Page 166: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

deqexeye. Ji meznelekê xwestin an jî şandina tiştekîpêwistiyekî ne gengaze; nan, cixare, an jî tiştekî din…Her tişt di çerçoveya qedexetiyê de ye.

Ji heftê sê rojan ava “germ” tê, lê belê navê wê ava germe. Çi dema ku em kaniyê vedikin bo ku em serê xwebişon an jî cil û bergên xwe bişon, em di nêrin ku av sarbûye; ne carek ne dû car, her roj û her car bi vî aweyêçêdibe; lewra nexweşî, tengbûna derûniyê, xerebûnapsikolojiyê xwe dide der.

Qaşo ji girtiyan rojê sê dan xwarin çêdibe, lê belê diqampên-wargehên-dîlan de jî xwarinekî wiha bê dezgehdernakeve, ne taştê, ne firavîn û ne jî şîv nayê xwarin.Armanca wan a derxistina vî xwarinê ku mirov nikarebixwe ewe ku mirovên girtî neçarê kantinê bimîn in,lewma li kantînê hemû tişt pir biha têne firotin. Ûmirovên birçîbin neçarin ku ji bo xwe têrbikin ji kantinêtişt bikirin. Ev yek ji wan re feydeyekî mezin tîne.Mirovên ku pereyên wan tûnebin jî bi kazekaza navaxwe ve radizên. Nahêlin ku malbatên girtiyan xwarinbinîn. Lewra mirovê girtî ku nexweş bikeve û pereyê wîtunebe ê bi halê xweve bimîne…ne dihêlin ku malbatawî jê re bîn in û ne jî desturê didin ku ji menzeleke dinbixwaze.

Derketina ji menzelê jî bi serê xwe îşkenceyeke. Her jiderî derketinek dibe sedema tacîzan. Gardiyan bi destanli girtî saxtkî/lêgerînê d ikin, bi aweyekî dijmirovî kurûmeta mirov binpê dibe ev tişt diqewimîne. Li çûn ûhatinê ev tişt pêk tê…

Çûna pirtûkxanê ji panzdeh rojan carekê ye. Ew jî kumirovê girtî ceza ne girtibe re destûr tê dayîn. Ji xwe kusedem çi dibe bila bibe ger “ceza” standibe derketina jimenzelê a bo çûna pirtûkxanê, atolye, spor, sohbetserdanê û telefonê çênabe, qedexe ye. Kişandinawênayan jî bi aweyekî keyfî pêktê. Tû kes nikare bi

Page 167: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

163

hevalê kêleka xwe re wêneyekê bikişîne. Ango kişandinawêneyê a bi heval û bi hevrêyê xwe re qedexe ye.

Rêveberiya girtîgehên tîpa F bi azîn û aweyêndijdemokratîk mafê girtîyan gasp dikin, zagonên ku ji bogirtîyan başbe jî bi aweyekî din bikar tîn in; li vangirtîgehan jiyana bi rûmetdarî pir zor û zihmet î jê redivê. Bi qasi kû şert û mercên van girtîgehan giran, tewbi ser de jî ku rêvebir li gorî birdozî û nêrîna xwe adijhiqûqî van zagonan li ser girtiyan bikartîn in jiyan hêjî zortir û zihmetir dibe. Ceza li ser cezayê didin; gelekhevalên me hene kû qet serdana vekirî nekirine, an jîtelefon venekirine. Li tîpa F a 2’emîn me ji bo ku empirsgirêkên xwe ên li ser avê jî nobedarê derî re dibêjinme pêl betonê kir ku were, şeş meh serdana vekirî şehmeh vekirina telefonê, panzdeh roj şandin û standinanameyan hate qedexekirin. Bi ser de j îme 12 hevalansirgunê vê girtîgehê kirin. Li vê derê jî li gorî raman ûarmanca xwe a polîtîk, min zext û zorên li ser gelê kurd,operasyonên li ser gerîlla, tecrîda giran a li ser rêberêGelê Kurd Abdullah OCALAN protesto kir û bi aweyekîdemokratîk min biryar stand ku dernekevim atolye,serdanê û telefonê ango min mafê xwe ên derketinatelefonê, serdanê û atolyeyê û sporê bikar neanî. Lihemberî vê jî cezayê mehekî ji (telefon-name) û cezayê sêmehan a deqexeya serdana vekinî dan emin û hemûhevalên min. (Ji xwe bi giştî ger li hember pêkanînêndijhiqûqî helwest hebe, ceza jî heye) û ji b ilî van jî, ji boku ez ketibûm (2 roj) greva birçîbûnê 2 mehan cezayêqedexeya derketina spor, sohpet, atolye, pirtûkxanê danemin.

Yên ku vê gavê tên hişê min evin Ango mabesta min aku ez van cezayan ji we re diyardikim bo ku hê baştirrewşa me were fêmkirin bû. Di van girtîgehan de yak ûpir zû xwe li laşê mirov girtîye nexweşî ye; li ser hermirovî nexweşiyê cûr bi cûr peyda bûye; Ji bîr kirin

Page 168: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Xerabûna çav Asabiyet, tengijandina giyanê Pişt hemoroid gurçik Dil Romatizma –ba- Pirsgirêkên psikolojiyê Di xew de dîtina kabûsan, xewnên ecêb Tirs Şikkirin (kuşkuculuk) Aciziya ji deng û axaftinê Êşa serî

Vê gav^ğe ev tên bîra min.Belê birêz ……….. heval

Hêvîdarim kum in we bi vî nameyê xwe aciz nekiribe,ger ku hun aciz jî ez lêborînê ji we hêvî dikim. Hûn wekîKomeleya Mafê Mirovan li hemberê hemû zor ûzehmetiyan mafên mirovan diparêzin û bi her awayîxebateke pîroz dişemîn in. Em spasdarê we ne. Bitaybetî jî ji ber berpirsiyariya we a li ser girtîgehanherdem bala me dikişîne. Bi vê têkoşîna we ya zehmetem xwe tenê nabîn in dilê me rihet dibe. Em çiqasspasiyên xwe diyarê web ikin jî hindik e.

Em di wê zanebûnê de ne kû “mirov bi mafê xwe mirove!” Lewra wekî mirovên ramyar em xwe endamekîKomeleya we dibîn in.

Wek min di serî de jî diyarkiribû ne gengaz e ku rewşagirtîyan bi nameyekê were îfadekirin. Em hêvîdarin ûdaxwaz dikin ku tu kes nekeve nav van dîwarên betonî.Bê guman girtîgeh ji bo azadîxwazan, ji bo aştîxwazançêbûne; û mirovê/a ku ji xwe re dibêje “ez mirovim” di vêpergala zordest de ê rêya wan kesan bi zindanan jîbikeve. Ev rastiyek e. Hetanî ku zordestî li welatê me ûli cîhanê hebe ê li dijî wê têkoşer jî hebin lewra ê girtîgehjî hebin. Bi hêviya ku li welatê me aştî, bratî, wekhevî,

Page 169: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

165

adelet, hevaltî û dostî serwer be di şexsê we de ez slav,rêz û hezkirina xwe diyarê endamê we û bi taybetî jîrêvebera Komeleya Mafên Mirovan dikim.

Her Şad û Bextewar bin.Daxwaz û pêşniyazên me jî bi kurtasî ev in; Derketina pirtûkxaneyan her hefte û dem jî bi

kêmasî dû saet Pêwistiyên bingehîn ku li kantînê bûha têne firotin

dest3ur hebe da kû malbat karibin bîn in. Wekî TV,semawer, radyo û hwd.

Derfet û destûra ku pisman û dotmam, kurxal,keçxa, kurmet, keçmet werin serdanê û hatina wanbê hîştin

Destûra ku malbat xwarinê û tiştên xwarinê bîn inwere dayîn

Pirkirina hejmara kesên ku bi hevre derkevin spor,sohpet û atolyayê, pirtûkxaneyê

Vekirina sê deriyan kû di korîdorekê de ne Zêdekirina dema axaftinê bi telefonê, çimkî vê gavê

deh deqîqeye û têrê nake

Wekî din jî ez tev li pêşniyazê we dibim

Abdulkahar Aksoy1 Nolu F tipi Cezaevi C-102

Kırıklar Buca/İZMİR

Page 170: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Baran Latif Kaya)

Öncelikle selam ve sevgilerimi sunuyor, çalışmalarınızdabaşarılar diliyorum. Ben İstanbul İHD üyesiyim ve üyesiolmaktan kıvanç duyuyorum. Değerli dostum, ben Ka-sım 2004’ten beri 1 nolu F tipinde 169. maddeden hü-kümlüyüm. Daha öncede Bayrampaşa ve Erzurum ceza-evinde kaldım. Kendim için değil toplumsal açıdan duy-duğum kaygıdan dolayı önemli birkaç konuya değinmekistiyorum. Hepimiz biliyoruz ki demokrasiye ve siyasalişleyişe, demokratik kitle örgütleri katılım ve katkısıoranında sosyal adalet ve sosyal barış sağlanır. Gelinensüreçte cezaevi bağlamında konuyu ele almak gerekirsetek cümlede özetlemek mümkündür. Oda – insanlarındiri olarak gömüldükleri mezardır – insanın insandanyalıtıldığı, yalnızlaştırıldığı, düşüncelerinden ve kişili-ğinden koparılmaya dayalı bir yönelimdir. F tipleriniinsana yapılmış bir saldırı olarak görmemek basiretsiz-liktir. F tipleri, teslim almaya, kişiyi insani ve ideolojikaçıdan bitirmeye kurgulu bir anlayıştır. İnsanı yok sa-yan insanın bir sosyal varlık olduğunu inkar eden ve hertürlü insani ilişkiyi büyük bir ilkellikte ret eden bir an-layıştır.

Aynı koridordaki 3 odacıkta (ki mezar daha doğru birtanım olacaktır) mahkumların birbirini görememeleri,konuşamamaları, hiçbir insani ilişki kuramamaları çokönemli psikolojik ve sosyolojik sorunlara yol açmaktadır.Aynı odadaki 2 yada 3 arkadaşın birlikte resim çektire-mediği bir ortamda rehabiliteden söz etmek mümkündeğildir. Oysaki demokratik-sosyal devlet, vatandaşınıcezalandıran değil kazanan ve kazandırandır. Devlet Ftipleriyle bir kinin ve intikamın içine girmiştir. 15 gündebir saatlik kütüphane ve haftada 1-2 günlük sosyal faa-liyetlere birer saatlik katılma 24 saati dört duvar ara-sında geçen bir insana doğal olarak yetmemekte ve bire-yi bunalıma sokmaktadır. Etrafımızdaki bir çok hücrede

Page 171: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

167

mahkumlar ağlamakta, feryat etmekte ve derin psikolo-jik sorunlar yaşamaktadır. Normal cezaevlerine oranla Ftiplerinde psikolojik sorunlar daha derin ve yoğun ya-şanmaktadır.

1. Sosyal faaliyetlerin tüm haftaya yayılması2. faaliyetlere daha çok arkadaşın çıkması3. ziyaretçilerin kısıtlanmasının kaldırılması4. ailelerin getirdiği bir kısım yiyeceğin içeri alın-

ması5. Kütüphanenin 1 güne ve 2 saate çıkarılması6. Tv-radyo-su ısıtıcı gibi temel ihtiyaçların aileler-

ce karşılanmasına imkan tanınmalı7. tutukluların kantin ihtiyacı ticaret anlayışından

kurtarılmalıdır.

Bizler tutuklu ve hükümlüler olarak başta İHD olmaküzere tüm Demokratik Kitle Örgütlerinin soruna yönelikçözüm önerilerinizi destekliyoruz.

Mevcut sorunların, cezaevi idaresi bazında değil merkeziolduğunu, Muhatabın Adalet Bakanlığı ve onun alt bi-rimleri olduğunu biliyor ve kurumunuz aracılığıyla in-sani ve sosyal bir çözümün uygulanmasını istiyoruz.Mevcut uygulama insana ve insanın doğasına aykırıdır.Selam ve sevgilerimle

Baran Latif Kaya1 Nolu Kırıklar F tipi cezaevi

C-102 Buca/İZMİR

Page 172: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Değerli İHD çalışanları, Sevgili Dostlar! (İbrahim Yapı-cı)

14 Ekim 2005 tarihinde yazıp yolladığınız “Cezaevlerin-de tecrit konulu” mektubunuzu aldım, teşekkür ediyo-rum. Geçmiş dönemlerde cezaevlerindeki sorunları içe-ren bir çok mektubu Adana Şubenize yolladığımı ifadeetmek isterim. Aynı zamanda ifade etmem gereken birbaşka husus da, söz konusu bu mektupların “Sakıncalı-dır” gerekçesi ile yollanmamış oluşudur.

“Tecrit’i yaşayanlar anlatıyor” adındaki çalışmanız içinbir çok cezaevinden mektupların elinize ulaştığı, fakatKürkçüler’den yollananların engellendiği yönündekiaçıklamalarınızı basından izledik. Yani detayları hak-kında bilgimiz sınırlı olsa da, gelişmelerden haberdarolduğumuz anlaşılıyor.

Eminim ki bir çok yerden tecrit uygulamalarını anlatanmektup, öykü, şiir vb. yazılar yollanacaktır size. Zirakurulduğu günden itibaren değişik düzeylerde de olsakurumunuzun, toplumsal sorunlar karşısındaki tutumuoldukça önemli rol oynamıştır. Özellikle cezaevlerinedönük sergilenen duyarlılık ve mücadele pratiği ile İHDözel bir yerde durmaktadır.

Kitaplaştırma perspektifi ile başlattığımız “Tecridi yaşa-yanlar anlatıyor” etkinliğinize katkı sunmak en azındanİHD’nin yukarıda dile getirmeye çalıştığım misyonunasaygının gereğidir ve boynumuzun da borcudur. Bensizlere tecrit uygulamalarının neler olduğunu maddelerhalinde aktarmak yada öykü-anı biçiminde yazmak ye-rine bana yolladığınız mektubun başına gelenleri anlat-mak istiyorum.

Yollayış tarihinden yaklaşık bir hafta kadar sonra ceza-evi personelinden bir kişi gelip “İHD’den adınıza gelen

Page 173: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

169

bir mektup, idare tarafından sakıncalı bulunduğu içinverilmeyecektir. Şu tebligatı imzalayın” dedi. Sakıncası-nın ne olduğunu sordum. “Biz bilmeyiz. İdare böyle uy-gun görmüş” yanıtı verildi. Haliyle içeriği hakkında hiç-bir bilgi sahibi olmadığım ve doğal olarak ne gibi sakın-calar taşıdığını öğrenmediğim için belgeyi imzalamadım.Bu gelişmeden birkaç gün önceden posta yoluyla banagönderilen bir gazete için yazdığım makale ve mecliscezaevi komisyonuna yazdığım dilekçe’de bu akibeteuğramıştı. Bu konuların hepsini birleştiren bir suç du-yurusu ile Cumhuriyet Savcılığına başvurdum.

Aradan geçen iki haftalık zaman sonucu bu suç duyuru-su nedeni ile cezaevi savcılığına ifade vermeye çağrıldım.Orada da suç duyuru dilekçesinde belirttiğim şeyleritekrar ettim. Savcının suç duyurusu gereğini yerine ge-tirmekten çok “Bu örgüt isminin açılımı ne”, “Siz öncekendinizi kurtarın” gibi konu ile ilgisiz provakatif tu-tumları nedeniyle ifadeyi imzalamayı redettim.

Ertesi gün ne oldu bilinmez, birden sizin yolladığınız sözkonusu mektuba sihirli bir el değdi ve içeriğindeki tümsakıncalar birden bire yok oldu. Sonuçta 17 Ekim’depostaya verdiğiniz bu mektup 17 kasım’da imza karşılığıtarafıma verildi. Bu kadar badireler atlatıp bana ulaş-mayı başarmış olması karşısında duyduğum saygı vehayranlıkta açtım hemen, tahmin edersiniz ki gözleri-min ilk aradığı şey içerdiği tehlike ve sakıncalar oldu.

Ve yine tahmin edersiniz ki büyük bir hayal kırıklığıyaşadım. Canım, en azından bu kadar uğraşım hatırınabir kelime dahi olsa sakıncalı bir şeyler yazar insan değilmi? Çok teesüf ederim yani.

Sevgili Dostlar

Şaka bir yana aktardığım bu tutum bile başlı başına birçok şeyi anlatmaya yeter. Bırakın tecrit’i anlatmayı,

Page 174: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

böylesi bir anlatı için talep edilen mektupların bilgisin-den dahi mahrum bıraktırma amacının komikliğindendaha iyi ne anlatabiilir ki tecrit’i.

Kuşkusuz birileri kafasını kuma gömerek her şeyi yoksayabilir ve yaşanan hukuksuzlukları anlatan mektup-ları engelleyecek sorunların duyulmasını engellendiğinisanabilir.

Tüm açıklığı ile çırılçıplak ortada duran ve tecrit’i uygu-lamalarından gördüğü ama kabul etmediği tecrit, gerçe-ği haykırmaya devam ediyor. Bizler bunları yaşayantutsaklar olarak herkesten daha fazla haykırıyoruz.“Kralların çıplak” olduğunu sağır sultanlar duymasa dasizlerin duyduğunu bilmenin öneminin farkındayız.

Sesimizi yeni yerlere ulaştırmak için sergilediğimiz du-yarlılık ve çabanın çok iyi farkındayız, sesimize yeniseslerin eklendiğini duyuyoruz.

Bu mektubun elinize ulaşması konusu gelince; bakınbunun hiçbir garantisi yok işte. Ama rahatız, çünkü çağ-rımıza yanıt vermemek gibi duyarsızlık etmedik.

Mektup, size ulaşmasa da sesimizi duyduğunuzu bilmekne güzel.Dostça Sevgiler

İbrahim YapıcıKürkçüler F tipi Cezaevi

ADANA

Page 175: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

171

Merhaba Değerli Dostlar (M. Emin Karatay)

Bu mekanlara getirilmemizin üzerinden uzun bir zamangeçti. Yüreğim bu mekanlarda yaşananları hep yazmamıistedi, ama yazamadım, yazamıyordum. Bu benim elim-de değil, koşullar ve olanaklar yazmamı engelliyordu.Kaç kez yazmak için kalem ve kağıdı önüme koydum,ama her seferinde, iradem dışında masaya bırakıyordumusulca.

Şimdi karanlık bir kış gecesinde, tedirgin rüzgarım ge-ceyi oradan oraya savurduğu, katran karası bulutların,aralıksızca toprağa saldırdığı bir zamanda, mezarı andı-ran daracık hücremde, küçücük bir iskemle de oturmuşiçimdeki acıları, duyguları, özlemleri sözcüklere dönüş-türmeye; onları görünür, duyulur kılmaya çalışıyorum.

Yaşanan durumun izahında kavramların yetersiz, söz-cüklerin kifayetsiz kalacağını biliyorum. Ne yazsam boşgibi… Ama yinede çıkarsamalarımı gücüm ve bilincimoranında özetlemeye çalışacağım. Özetlemeye çalışaca-ğım bu anlatı girişimi, mevcut durumda yaşanan, dahadoğrusu yaşadıklarımın minyatür bir bölümüne denkdüşecektir herhalde… Belki de, bunu da başaramamı-şımdır kim bilir. Ama sanırım, öyle hepten anlaşılmazdadeğildir, görüleceği kadarıyla.

Yalnızlaştırılarak kapatılan tutsak, diri diri gömülmüşbir insan gibidir. Yalnızlaştırılan tutsağın dili, eli, ayağıkilitlidir. Yaşadıklarını ne anlata bilir, nede anlayabilir.Acılarını, özlemlerini ve umutlarını paylaşmaz ve yaşa-yamaz. Yüreği, ruhu yaralıdır, yarası derindedir. Yaralı-yı yavaş yavaş trajik bir sona sürükler. Kendine ait olanduygular, düşünceler, anılar kısaca her şey zamanlakaybolur. Hayat anlamını yitiren bir zaman dilimininamansız dalgalarına kapılır, paramparça olur. Sesi du-yulmaz, soluğu başka soluklara karışmaz. O gönleri ay-

Page 176: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

ları, yıları, hatta tüm hayatı yalnız ve soğuk bir kış mev-simi yaşar.

Ne kadar zamandır buradayım, bilmiyorum. Hatırlama-ya çalışıyorum ama o kadar çok şey biliyorum ki; benli-ğimde, tarihin başlangıcından beri burada yaşadığımısanıyorum bir an, ilk arkadaşlar, ilk sevgiler, ilk korku-lar, ilk sevinçler, üzüntüler ve varsa mutluluklar. Hattahiç aklıma getirmediğim yanılgılar, aldatışlar, en uzakgönlerin ayrıntıları, hırçın bir deniz dalgası gibi, tepedenaşağı bakarcasına, öldürürcesine belleğimde canlanıyor.Ama tek tek, ayrı ayrı bir film karesi gibi gözümde can-landırmaya çalıştığımda, bazı kareler silinmiş, bazılarıbuğulu, anlaşılmaz olduğunu görüyorum. Yer yer deyabancı, bana ait olmayanlar karışmış.

Hepsi iç içe, yan yana görünüyor. Sanki kayıp bir dün-yaya ait hem bildik, hem yabancı anılar, sesler, çehreler,fotoğraflar… Neyin ne kadarının bana ait olduğunu bilebilmiyorum... Ve her gece caddeleri ıssızlaşan yabancıbir şehirde, elinde bir şarap şişesiyle kendi kendine ko-nuşan, bir başka şehirdeki sevgisini hayal eden, kederliinsanlar gibi bende daracık hücremde bir o yana, bir biyana durmadan dönerim. Ayaklarım yürüyor, ben değil.Adeta burada değil, hiç bir yerdeyim. Bırakıyorum ayak-larım gitsin bir yere. Hiçbir şey algılamaya çalışıyorum.Ama aradığım bir yerde yok ve hiçbir yere varamıyorum.Ne tuhaftır daha önce volta atarken nereden geldiğinibilmediğim bir ezginin sözlerini ya da bir şiirin dizelerinibuluverir mırıldanırdım kendi kendime. Ama şimdi nebir ezginin sözleri ne de şiirin dizeleri dökülüyor dilim-den. Kim bilir belki de içeri girmek ten korkuyorlar. Me-zarı çağrıştıran hücreler hayat değil, ölümü kokuyor…Sanki, bir gün herkesin mutlak karşılaşacağı ölüm saklı.Hani ortaçağ ressamları, ölümü simgeleyen resimleriçizerler ya, elimde keskin bir orak, üstümde hayalet giy-sisi… İşte burası da öyle. Etrafımızı saran beton duvar-larda ölümün OKUNMUYOR biliniyor. Onları görüyor

Page 177: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

173

ve üşüyorum, korkuyorum. Yüreğimi ezen duygular biri-kince daha çok üşüyor, daha çok korkuyorum.

Bütün hareket alanım üç-dört adımlık olmasına rağmen,sanki binlerce kilometreye varan bir yolculuktan sonra,yorgunluğun doğal sınırlarını aşmış bedenimle, günlükhayatın doğal yorgunluğuna ulaşmak için, korkuyla buzkesilmiş yatağıma uzanıyorum. Ama yatakta da huzuryok, biliyorum. Dehşetli düşler beni bekler pusuda. Bukahırlı hayat içerisinde var olmak bir yüktür sanki. Uy-ku yor ve yaşam ile ölüm arasında sıkışıp kalmış gibi-yim. Tepemde asılı duran lambanın aydınlığına dikiyo-rum bakışlarımı. Sanki kurban olduğumu hatırlatmakister gibi, bir yanıp bir sönüyor. Sızlanmayı andıran birses tonuyla “yeter” diye bağırıyorum ve ardından yü-zümde kesik bir gülüş beliriyor. O anda yaşama karşıtiksintiyle karışık bir nefret duygusu gelip oturuyor be-denime. Yaşama karşı bir nefret , ölüme karşı bir hoşgeldin dercesine bir ilgi ve sevgi gelişiyor, bende… Göz-lerimi kapatıp gecenin sessizliğinde hazine arayan biravcı gibi ararım ölümü… Gecenin ilerleyen saatlerindede kabus gönmüş göbi, uyanıyorum çığlık çığlığa. Kor-kuyla etrafıma bakınıyorum. Duştan çıkmış gibi heryanım sırıl sıklam. Sanki birileri bolcana su dökmüşüstüme. Kainat büyüklüğünde bir sızı, zehir keskinli-ğinde bir acı duyuyorum beynimde. Damarlarımda sankikan değil, yanardağların kızgın lavları dolaşıyor. Yüre-ğimin ayaklarımı yukarı çektiğini, beynimde dalgalanıp,gözlerimde korlara dönüştüğünü hissediyorum. Kendimibıraksam ayak parmaklarından yukarı doğru vücudumuayakta tutan neyim varsa, civataları gevşemiş makinelergibi parça parça döküleceğim. Keskin sancılar genişle-dikçe yayılıyor tüm vücuduma. Düşünce ile dayanmagücüm arasında canlı kalan lambaları söndürdükçe sön-dürüyor, terden ıslanmış ellerimi yüreğime basarak, ağıraksak adımlarla daracık pencereme ulaşmaya çalışıyo-rum.

Page 178: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Pencereden bakıyorum dışarıya. Yer yüzü karanlık hala.Yıldızlarda yok gökyüzünde. Güneş ışıkları daha yenihayata, göne seslenmemiş, seher vaktine daha çok var.Gece, sonu olmayan karanlık bir zaman dilimi gibi uza-dıkça uzuyor. Gecenin yüreğinde bir sigara yakıp dirsek-lerimi pencere pervazına dayıyorum. Üst üste derin ne-fesler çektikten sonra, acılı, kederli bir ah çekiyorum,hayata isyan edercesine… Acıları, umutları, sevgileripaylaşacak, bu korkunç karmaşadan çekip çıkaracak , osaf kirlenmemiş çocuksu duyguları , özlemleri yenidencanlandıracak tatlı ve tanıdık bir dost, arkadaş sesiduymak istiyorum. Ama çıt yok… Yalnızca tutsaklığımı,hatırlatan kuledeki askerlerin bağırışları ve düdük ses-lerinin dışında hiçbir şey duyulmuyor. Bu kahrolası ha-yata beni bağlayacak hiçbir şey kalmamış gibi… Hayatave insana dair güzelliklere düşman olan kıyıcı zaman vemekana rağmen , Fırat nehrinin durmaz, hırçın akışıylahayata uzanmak istiyorum… Hüznün acıyla dans ettiği,yaralı ruhların bedenden ayrıldığı, yoksulluğun ile açlı-ğın, ayrılıkların ve vefasızlıkların, insansızlıkların veinsafsızlıkların yarattığı kin ve öfkeyle, ölüm, gözyaşı vedüşmanlıklara dayalı bir gelecek değil, barış kardeşlik,özgürlük ve sonsuz sevgi ile bütün insanları kucaklamakistiyorum. Yaşama, yaşamın güzelliklerine, geleceğinbüyük umutlarıyla bir yaşam projesini kurmak istiyo-rum. Bu duygu ve düşüncelerle, insana, insanlığa, dün-yaya, evrene, yıldızlara, uzaklara ve siz değerli dostlaraaçılmak istiyorum.

Evet değerli dostlar yaşadığımız hayatın küçük bir bö-lümünü özetlemeye çalıştım. Fazla bir şey ifade etmesede bizi anlayacağınızı umuyor, size ve tüm çalışanlarasevgi, saygı ve selamlarımı gönderiyorum.

M. Emin Karatay1 Nolu F Tipi Cezaevi

A / 15 Kırıklar-Buca / İzmir

Page 179: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

175

Sayın Alataş, (Kureyş Bakay)

Sizi ve sizin adınıza İHD çalışan ve üyelerini saygıylaselamlıyorum

Ben İzmir 2 Nolu F Tipi Cezaevinin açılışından, 2003yılının başından beri bu cezaevinde bulunmaktayım.Yargılanmam devam etmektedir. Tutuklu konumunda-yım. Tutuklu ve hükümlüler bir araya getirilmediğinden2 yıldır aynı arkadaşla bir aradayım. Yanımıza ne arka-daş verilmekte, nede başka bir odaya gitmemize müsaa-de edilmektedir. Oda değiştirmek için talebimiz oldu,fakat hiçbir şekilde hiçbir talep cezaevi idaresi tarafın-dan kabul edilmedi. Bunun hiçbir gerekçesi öne sürül-medi, sadece “uygun görülmedi” denilmektedir. Bundanbaşka bir şey söylenmiyor. Tutukluların, hükümlüleregöre daha fazla hak sahibi olması gerekirken, bu anlat-tığımın tersine tutukluyu özel bir tecrite tabii tutmanınyaşandığı görülüyor. F tiplerinde odalar üç kişilik amaçoğu zaman oda değişim talebi kabul edilmeyip uzun birdönem odalar da iki ve tek kişi kalabiliyor. Uzun dönembir, iki veya üç kişinin hep aynı kişilerle aynı ortamıpaylaşması, bireyin hep aynı kişilerle yaşamı paylaşma-sı, insan psikolojisi ve sosyalleşmesi üzerinde ciddiolumsuz etkilerin olduğunu biliyoruz. Haftada bir saatolmak üzere sohbet ve spor gibi ortak kullanım alanlarıvar. F tipinde bireyi cezalandırma izole etme, bıktırmaalanları az görüldüğünden olacaktır ki, bire bir ortakkullanım alanlarında cezalandırma amaçlı kullanılabili-yor. Örneğin en küçük bir beyanda, talepte bulunma,hakkını arama, iradi bir duruş sergilemede ceza ile kar-şılaşılıyor. Telefon, açık görüş, mektup, faks, telgraf gibicezalar bir anda bireye veriliyor. Ceza verilecek alanbulunmadığından birde sohbet ve spora çıkmama cezasıveriliyor. Dışarıdan izole etme yetmiyor, birde içerdeizole ediliyor. Bu vesile ile birey uzun bir dönem sadecekendisi ile baş başa bırakılıyor.

Page 180: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Burada hukuk eğer işliyor demeniz gerekiyorsa, “amaters” işliyor dememiz yerinde olur. Her zaman yasalarınlehimize olanı değil aleyhimize olanı uygulanıyor. 1 Ha-ziran’da CİK yürürlüğe girdi. Hemen 2 Haziran’da ağır-laştırılmış müebbet cezası alan arkadaşlarımız odala-rından çıkartılıp, seslerini bile duyamadığımız hücreleregötürüldüler. Yine yeni CİK’te odaya alınacak kitap sı-nırlaması kaldırıldı. Oysa bu yasa halen F tipine uygu-lanmış değil. Aslında burada yasalar dan bahsetmek zor.İdarenin, sosyal servisinin, psikologunun ve personelininkeyfi uygulamalarından bahsetmek mümkün. Cezaeviidaresinin verdiği kararı katidir. Hiçbir şekilde itirazedilemez, değiştirilemez. İdarenin ve disiplin kurulununverdiği kararlardan sonra itirazda bulunduğumuz merci-ler olan infaz hakimliği ve 2. Ağır Ceza Mahkemesi, ifa-demize başvurmadan hemen bir hafta için de ceza mah-kemesi, ifademize baş vurmadan hemen bir hafta için deitirazımızı reddediyor. Bu iki mercinin tek görevi itiraz-larımızı reddetmek ve cezaevi idaresinin, disiplin kuru-munun verdiği kati kararı uygulamaktır.Yeni hak ara-ma gibi olasılıkların önü tamamen kapatılmıştır. Bizesunulan tek seçenek ve yükümlülük itaat etmektir.

Maruz kaldığımız uygulamalar, psikolojik ve sosyal bas-kılar, kısıtlı, temizlik imkansız, hijyenik olmaktan uzak,kalite olarak düşük, miktar olarak az yemekler, yakıl-mayan kaloriferler, odaya alınmayan eşya ihtiyaçlarımı-zın giderilmemesi ve sürekli mağduriyet ile karşılaşmaciddi fiziki, sosyal ve psikolojik rahatsızlıklarla karşıla-şıyoruz. Rahatsızlıklarımızın tedavisi yapılmıyor. Pahalıolan ilaçlar piyasada yok diye getirilmiyor. Bol bol ilaçveriliyor ama poşet içinde ne olduğu belli olmayan ilaç-lar. Çok tanık olduk birkaç hastalık için aynı ilaçlarınverilmesine.

Cezaevi reviri, sosyologu ve psikologu görevi yada oyna-dığı rol tutuklu ve hükümlülerin sağlığını bozmak dep-resyona sokup travma yaşatmak ve a sosyalleştirmek.

Page 181: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

177

Maruz kaldığımız uygulamalar bu özeti çok net olarakveriyor.

F tipinin mimari yapısı ve iç işleyişi bireyleri ciddi sos-yal ve sağlık sorunları ile karşı karşıya bırakıyor. Hiçbirihtiyacımız karşılanmayarak tüm ihtiyaçlarımız cezaevikantininden karşılama zorunlu kılınıyor. Eğer bir bire-yin yakınları tarafından maddi, parasal olarak destek-lenmese yada öyle bir imkan olmazsa birey burada eliniyıkayabilecek sabun bile bulamaz. Her şey dışarıya göre2 kat daha pahalı. Dilekçeler bile parayla, ticaret mer-kezini aratmayan bir kurum desek abartılı olmaz. Biztutuklular ve hükümlüler üzerinde ciddi kazanca gidil-diğini düşünüyoruz.

Kendim aldığım cezaları kısaca özetlersem: Toplam 2yıldır buradayım. Aldığım disiplin cezalarının toplamı 16ay açık görüş cezasi, 8 ay telefon cezası, 6 ay mektup,telgraf ve faks cezasıdır. Bunun bir miktarını çektim.Toplam 30 ay oluyor. Bu cezalar slogan atmaktan, odadabulunan çağrı butonuna basıp personele derdimi anlat-maktan ve bir arkadaşımızın sürüklenerek zorla odadançıkarılmasını protesto etme amaçlı sabah karavanayıalmama, bunun adı sessiz direniş oluyor. Bu cezaevindebulunan 120 arkadaştan ceza konusunda durumu en iyiolanlardanım.

Buradaki tutuklular ve hükümlüler üzerinde oynanansinsi oyunları ayrıntıları ile anlatsam sayfalar yetmeye-cek.

Eğer bireyin iradi mücadelesi ve direnişi olmazsa bukasvet yüklü bir ortamda birkaç yıl sonra çıkan bireyininsanlığından ve insan yapısının sosyalitesinden eserkalmaz. Bundandır ki büyük ve kutsal hedefler için mü-cadele edenler dışında, cezaevlerinden çıkanlar, bir dahatopluma kazandırmak bir mucizeye dönüşüyor.

Page 182: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Çalışmalarınızda başarılar diliyor, insan hak ve özgür-lüklerinin var olduğu bir ülkeyi paylaşma umudu ile.Selam ve Saygılar.

Kureyş Bakay2 Nolu F Tipi Cezaevi

İZMİR

Page 183: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

179

Değerli İHD’liler (A. Oral)

Şahsınızda tüm İHD emekçilerini saygıyla selamlarım.Değerli çalışmalarınıza nacizade bir deneme mektubuekleme çabam olacak. Ben aslında bu cezaevinde yeni-yim 1999’dan 2005 Eylül’üne kadar Mardin Cezaevin-deydim. Eylül’ün yirmisinde buraya sevk edildim. (BoluF Tibi’ne) Gördüklerimden çok, yine duyduklarımdanöte, yaşadığım ve hissettiğim duyguları özetlemek ve birmektuba sığdırmak zor olacak. Bu paylaşımın sürmesi,çalışmalarınızın başarıyla devamı dileklerimle şahsınız-da tüm İHD emekçilerin YENİ YILINI kutluyor, insanhak ve özgürlüklerine nefes aldırmasını temenni ediyo-rum.

İçerdeyseniz zamanı yirmi metre karelik bir odada üç,on beş metrekarelik bir hücrede bir başınıza dört duvar-la bütünleşeceksiniz demektir. Matematiksel işlem, for-mül budur ve mekanın zamandan çıkarıldığı bir işlemdesiz sonuçsunuzdur. Zaman mekana eksilir, mekan size,siz kendinize eksilirsiniz.

İçerdeyseniz, volta attığınız avluda; beton zemin, sac çatıve tel örgülerle çevrelenen duvarlarıyla, ağzına bir karışgök yüzü parçası yapıştırılmış bir kuyunun dibindesi-nizdir. Seslenseniz komşu kuyulardan kendi sesiniziduyarsınız. Güneş mi? Rengini bile unutursunuz…

İçerdeyseniz, demir parmaklıklı pencerelerin körlüğüne,çelik kapıların sağırlığına “duvar gibi” dememeniz içinhiçbir sebep yoktur. Ve hiçbir duvara belki de bu yüzdenyaşamı gösteren ve duyumsatan hiçbir resim asamaya-caksınız demektir.

İçerdeyseniz, hal böyleyken, çareler ararsınız. Bilge söz-ler kulağınıza fısıldanır. “Çaresizseniz, çareSİZsiniz!”Sadece bir esinti hisseder, kimseleri göremezsiniz. Ara-

Page 184: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

dığınızda… Bunun için kendinize yol alırsınız. Düşler-den sıyrılıp, kitap okursunuz, okumak istersiniz belki.

İçerdeyseniz, zor okursunuz! Affedersiniz, yani okumak-ta güçlükler yaşayabilirsiniz demek istedim.(!) Keza sı-nırlı sayıda ve sakıncalı olamayanlar büyük özveri vetitizlikle hizmetinize sunulur. Güncel dergi ve kitaplarıbir buçuk aylık bir gecikmeyle okursunuz o kadar. Haf-talık bir gazeteyi de bir ay sonra prosedürler bitip, sa-kınca yaratmadığı anlaşıldığında okumanız için bir se-bep yoktur. Tabiii kimi yayınlara bakmayın dışarıdayasal ve toplanmamış olduğuna, okumanız sakıncalardoğurabileceğinden okuyamazsınız. Size gelen mektup-ların uğradığı duraklarda aynıdır.

İçerdeyseniz, çeşit çeşit kitap dolu kütüphanelerden fay-dalanabilirsiniz. Her seferinde bir adet, on beş günde birdeğişebilirsiniz. Ama diyelim yabancı dil çalışmak iste-diniz. Var olan setlerden birini istersiniz. Konuların bü-tünlüğü, dil öğrenmenin özgürlüğü vs.. gerekçeleri sıra-ladığınız dilekçe verirsiniz işe yarayacağından emin.Cevap gelir mi? Bir kitap gelir. Dilekçeyi hatırlatırsınız,“yasak” neyse dersiniz, birde bakarsınız “ikinci cilt” yazı-lıdır kitabın kabında. “Ama” dersiniz, büyük ihtimallebaşlarken. “İstemiyorsan geri ver, diğerleri okuyor vb..”derken uzanan ele bakarak, “İstemezsem yazmazdım”dersiniz belki de acı acı…

İçerdeyseniz hata yapıp da sakın ha Kürtçe yazmayası-nız, “Anlaşılmaz bir dil” diye el konulacaktır. Tercümantutup, aylar sonra mahkemeden bol maliyetten sonraverilmesi gerektiği kararı alınırsa alabileceğinizi öğre-nirsiniz. Ha bir şey olmaz diye gaflete düşüp yanınızdaKürtçe şarkılar için ajanda tutmayasınız. Aynı akıbeteuğrarsınız. Bu yüzden belki, yalnızca kendinizle, belkide en fala iki kişiyle paylaşacağınız şeyler diye yanılma-yasınız… (Büyüklerimizin müthiş icadı alt yazı da işeyaramaz) Ancak çareler tükenmez Kürtçe’lerin aileniz-

Page 185: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

181

den biri tarafından Türkçe’ye çevrildikten sonra, verile-bileceği gibi çok parlak bir fikir herkesin aklına gelme-yebilir. İçerdeyseniz gelir. Şiir de, şarkı da, makale ya daöykü ne olursa olsun bu değişmez.

İçerdeyseniz, iyi bir müşterisindir. Elbise ve kitabınızdışında her türlü hizmet ayağınıza getirildiğinden zah-met edip, dışarıdan istemezsiniz. Bunun için belirlenengün ve saatte bir dilekçe vermeniz yeterli olabilir. Olabi-lir çünkü yaptığınız ile gelin bir değilse bir daha yazmahakkına sahipsiniz dilekçeyi. Kendi eşyanız da olsa budeğişmez. Örneğin istediğiniz, sevdiğiniz bir kazağı is-ter, bir başkası getirilirse … sayılı kanun, tüzük ve yö-netmeliklerle ifadeye kavuşmuş kıymetli elbise ve eşya-larınız depoda tutulur, ya giyersiniz yada bir daha diler-siniz. Malum dilekçe dilemek içindir. Dilenmekten geldi-ğini sanmasak, içerdeyseniz güçtür. Dilekçe, dilekçeyeböylece evirilir.

İçerdeyseniz ne zaman, nereye, neden sevk edildiğinizibilemezsiniz. Her şey bir anda olur biter. Diyelim sevkedilmesek de kimsenin ailenizin bile haberi olmadan Ftipine getirildiğiniz, uzun yolculuktan sonra girişte elle,cihazla ve bir daha elle yapılan aramalardan sonra kol-tuğunuzun altına giren beş on kişinin götürdüğü birodada “donuna kadar soyun” diye bir ses işitirseniz buarada gülüşmeler olduğundan şaka sanıp yanılabilirsi-niz diye söylüyorum, inanmak istemezsiniz ama şiddetlitekrarlar size gerçek olduğunu anlatır. Tabii doğal ola-rak itiraz edersiniz, insan onuruna ilişkin düşüncelerini-zi anlatan sözleriniz, duvara ulaşmadan, odaya doluş-muş onlarca kişiden geri dönecektir. Siz hukuktan bah-sederken, ulaşabildiğiniz tüm mercilere ulaşabilme hak-kınızı hatırlatıp, soyunmanız yinelenecektir, sözünüzyarım ve donuk havada asılı kalır. Soyarlar, soydurur-lar, sonra… Bu arada siz bu haldeyken, omzundaki çiz-gilerden sorumlu personel olduğunu bildiğiniz kişi birşeyler söyler acele acele. Doğal olarak anlayamazsınız o

Page 186: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

psikolojide. Tekrarlar bu yüzden, sonra anlarsınız, sizeburadaki kuralları özetliyordur. “Sırası mı şimdi dersi-niz”, “ evet” denir. “Tam sırası”, “tamam” demeniz bekle-nir. Söyledikleri anlaşılmış mıdır vs… vs… gider.

Sonra parmak izleri, koridorun ortasında yığılmış eşya-larınız, toplayıp gitmeniz söylenir. Götürüldüğünüz yerodanızdır nereye gideceğinizi düşünürken.

Psiko-Sosyal servisin sorunlarınızı paylaşacağı söylenir,bu arada çabalarsanız iki buçuk ay sonra görüştüğünüz-de, tün insani sorunlarınız havada uçuşan; kanun, tü-zük, yönetmeliklere çarpıp kırılırlar öylece dönersiniz.

Arkadaşınızı göreceğinize sevinirsiniz bir süre sonra.Her hafta iki saat sohbet, iki haftada bir iki saat sporsalonu, kütüphane ve atölyeye çıkarılacaksınızdır. Birnebze de olsa yalnızlığınızı eksilten bu faaliyetlere herçıkışınızda iki, dönüşünüzde iki defa olmak üzere, dörtdefa aranırken, koridorlarda yirmi dört saat her şeyigözlemleyen alıcıların varlığını hatırlarsınız ama…

İçerdeyseniz, görüşe gelen ziyaretçiye pek sevinirken buyüzden haklısınızdır, haftada bir saat süren ziyaretleröyle kısa gelir ki bir süre sonra sevinciniz artmalıykeneksilir. Memleketten yüzlerce km uzaklardasınızdır me-sela ve onca yolu tepip gelen, aylarca göremeyeceğinizbirkaç kardeş, belki anne, belki bir babayla bölüşebilece-ğiniz bir saatiniz vardır sadece. Yasalarla kısıtlanankısıtlı sayıda akrabanızın dışında üç ismi sizin belirlemehakkınız vardır ama, söz konusu koşullarda biriyle bilegörüşebilirseniz şanslısınızdır.

İçerdeyseniz, içeriye dair söyleyecekleriniz bitmez ama…

İçerdeyseniz, her şey bir yana en çok toplumsal hafızasize zor gelir. Toplumun en çok da “demokratım” diyendostların “unutkanlığı” her şeyden zordur. Kendinizden

Page 187: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

183

topladıklarınızla çoğaltabiileceğiniz, yine siz, yüreğiniz,üretiminiz (sanat, şiir, edebiyat) kadar ve daha fazlasıonlardır çünkü. Kendinize çoğaldığınız, halkına karşıona layık olma borcunuz birikirken, aydın solukları du-yumsamak acı verir. Anadan, sevgiliden ayrı kalmaktanda acı…

İçerdeyseniz bir de, içerde olmanıza rağmen; dünyanınen ağır tutuklusu şahsında kendine yetebilmenin gücü-nü ama, maruz kaldıklarıyla da acıyı daha da yonunhissedersiniz. Sonra “içerdeyseniz” diye başlayan tümcümlenin kuruluş amacı ve biçimi o çelikten halkayaetlenir. Zincirin kilit halkası açılmadıkça diğer halkala-rın, bir birini yalanlayan, doğrular misali, düğümlendi-ğini bilirsiniz. Demokrasi ve özgürlüklere yaklaşımınturnasal kağıdı, “günahlarımızı yüklenen insan”ı anlatır,diye düşünürsünüz çünkü, milyonlara aynı şeyi anlattığıgibi.

İçerdeyseniz, mektupları şiirle bitirme gibi bir alışkanlıkda kazanabilirsiniz…

BAŞKASININ GECESİYağmura kesilmişnehirler kadar sarhoşkaranlık bir gecenindibinde ülkemsonsuz huzurıslanan kristal!

Ren Nehri’ni söylerkürdi dilinde bir yolcuülkemdir o demgecenin dibinde demlenenozanın iklimindekimliksiz ezgi!

Ölüm kadar uzak

Page 188: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

ölmek kadar yakınsıralanan noktalar eskitirgeçmişimi ülkemeksilen sesimdekisessiz iz!

***Ve avuçlarımdatahta masanın ıslak kıvrımıtütün kokan geçmiş zaman,sıyrıldıkça geceden gelecek,ezgiler, nehirlerde eskir…benden uzak iklimlermevsimleri özler“hücre”lerimdeülkemkendi mevsimindeyok sandığım dönence!

Selam ve Sevgilerimle

A. OralF Tipi Cezaevi C / 12 101

BOLU

Page 189: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

185

Merhaba (Soydan Akay)

“Tecridi Yaşayanlar Anlatıyor” konulu çalışmanıza katkısunmak amacıyla mektubuma başlarken, öncelikle yü-rüttüğünüz bu çalışmadan dolayı sizleri kutluyor, çalış-malarınızda başarılar diliyorum.

Yaşanan gecikmeden dolayı yaşadığımız tecrit sisteminimaddeler biçiminde belirtmeye çalışacağım.

I. 23 Aralık 2003’ten bu yana kırklar 2 Nolu F.Tipi ceza-evindeyim. Daha önceki yaşamımız toplu, kolektif, ka-musal, sosyal, ve kültürel aktiviteli hakımızda yoğunolduğundan F.Tiplerine getirildiğimden bu yana ciddi birboşluk durumunu yaşamaktayım. Zaden F.Tiplerininamacıda yaşatılan bu boşluk duygusunun sürekli tut-mak, tecritle beslemektir. İç ve dış ilişkiler olabildiğimesınırlandırılmıştır.

II. Eskiden demokratik kimi eylemliliklerimize şiddetlekarşılık verilirken, bunun yerini cezalandırma (disiplin)yöntemi almıştır. Cezaevi disiplin kurulu, infaz hakimli-ği bu oyunun baş aktörleridir. Örneğin gazeteye gönder-diğim biri bulmaca disiplin kurulunca (radikal, kitapekinde) “talimat-demeç” kapsamında ele alınıp gönde-rilmedi. İnfaz hakimliğinde “ yasa ve yönetmenliklereuygundur” deyerek onaylamaktadır. Bu uygulamalar birmesaj içermektedir. Karşımızda sadece bir bireyin, bizistediğimizi yaparız. Tek yolun var, o da itaat etmektir.İtaat etmediğin sürece tüm insani, sosyal, kültürel hak-ların kısıtlanacaktır! Nihayetinde bunları süreklileştiripyoğunlaştırırlar. Basit sorunlarla uğraştırma, tutsağınsinirlerini alt-üst etmek için programlı olarak sorunlarçıkarılır. Sıcak suları bırakırlar 5 dk sonra “arıza var”derler. Bilinçli olarak yemekleri az verirler, karşısındasiyasal kimliği olan tutsak görmek istemezler. İdareylekimi sorunların görüşülmesinde ön plana çıkardıkları vehep dillendirdikleri kimi söylemler var! “şahsi sorunların

Page 190: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

varsa çözeriz” yada başkalarının adına konuşamazsın.Sadece kendi adına talepte bulunur gibi.

Siyasi tutuklular olarak kimi uygulamalara tepki gös-terdiğimizde, yada ülke gündemine dönük siyasal sorun-lara duyarlılık içeren tavırlara yöneldiğimizde (protestodilekçeler yazma, ziyarete çıkmama, slogan atma) mek-tup cezaları devreye konulmaktadır. 1 Haziran 2005’tenberi devreye konulan Cik’le birlikte dışarıyla iletişimhakkımız ortadan kalktı. Aralık 2004’te yeni çıkarılanbir genelgeyle İmralı’ya mektup göndermemiz yasaklan-dı. Gazetelere yazdığımız makale ve mektuplar 12 Eylüldöneminden kalma gerekçelerle engellendi.Yani sizi burada toplumsal, siyasal ve kültürel üretim-den, duyarlılıklardan yalıtıp tümüyle ailenizle ve kendi-nizle sınırlı kalabileceğiniz bir kalıba sokmaya çalışıyor-lar. Tüm kurallar, genelgeler, yaklaşımlar buna hizmetetmektedir.

III. F.Tiplerinin tek bir merkezden yönetildiği, uygula-maların dönemsel olarak aynı merkezden geliştirildiğinisöylemek mümkün. Düzenli olarak hakkımızda raporlartutulduğunu bakanlığa gönderildiğini kendileri söyle-mektedir. Telefon, görüş ve mektuplaşmalarımız tümüy-le idare denetimindedir. Bunlardan yola çıkarak genelkimi zamanda bireylere dönük özel uygulamalara git-mektedir.

IV. bulunduğumuz oda sisteminde üç kişi kalmaktayız.Oda da kitap okumak dışarıda başka bir aktivite bulun-mamaktadır. Çok sınırlı saatlerde haftanın belli günle-rinde (1’er saat) spor ve sohbete çıkar haktayız. Aylarcahep aynı arkadaşlarımızla kalmaktayız. Yada faaliyetle-re çıkarılmaktayız. İstediğimiz arkadaşlarla çıkamıyo-ruz. Sık sık değiştire-miyoruz. Kimi arkadaşlarımın yerdeğiştirme taleplerine “kavga edin” deme cesaretlerinigöstermişlerdir. Dar koşullarda tutarak, cezalarla, yak-laşımlarla, sorunlarla baskılayarak tepkiyi içe yöneltip

Page 191: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

187

kişileri birbirine saygısızlık ettirecek düzeye vardırmakiçin bu koşulları bilinçli olarak kullanıyorlar.

Uzun süre bu odalarda yaşamayı getirdiği sosyal prob-lemler boy vermektedir. Çok iletişim kuramama, sohbetedememe, sağlıklı düşünememe, unutkanlık, kişi içinekapanma, yalnızlaşma, psikolojik gelirim gibi problemlersık sık yaşanmaktadır.

Özcesi devlet, Goethe’nin deyimiyle “insan dediğin nedirki [içi boş bir bağırsak]” yürütmek istemektedir. İdeolo-jik, politik, insani özünden boşalmış şey insan mıdır?

Buna karşı biz politik tutuklular amaçlarımızdan, değer-lerimizden, maneviyatımızdan kopmadan kendimiziüretmenin, dayanışmanın, duvarları aşmanın arayışı veyoğunluğu içinde olacağız.

Kısaca bunları belirtiyor; tecridin, imhanın, inkarın veözgürlüğün olduğu demokratik bir ülke diliyor ve yeniyılınızı şimdiden kutluyorum. Başarılar.

Selam ve Saygılarımla

Soydan AkayKırıklar 2 Nolu F.Tipi c.evi a-12

BUCA/ İZMİR

EK.Son 10 ayda aldığımız cezalar 1 yıl açık görüş cezası 8 ay telefon cezası 6 ay mektup cezası kimi arkadaşlarda ortak kullanım alanlarına çık-

mama dergi çıkarıldı diye kimi arkadaşlara 11 gün hücre

ve 1 yıl açık görüş cezası verilmiştir.

Page 192: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Sevgili İHD çalışanları merhaba... (Necdet Sever)

Tecritte yaşayan biri olarak, sizlere tecriti yasmam birazzor olacak. Şimdi diyebilirsiniz ki yaşayanlar yazmaya-cak da kim yazacak? Hani bir söz vardır “Bazı şeyleranlatılmaz ancak, yaşanır” bu da böylesi bir şeydir.

Fiziki olarak içinde yaşatıldığımız koşullar herkesçeolmasa da, siz duyarlı insanlar tarafından biliniyor. Sa-nırım burada tek tek her birimizin yaşadığı düşünce veduygu boyutu önem kazanıyor. Yani tecritin insanınduygu ve düşünceleri üzerinde yarattığı etkidir. Bura-dan geriye dönüp baktığımızda tecrit ve izolasyonunbende yarattığı etkiyi şu cümleyle ifade etmem doğruolacaktır. Tecritin yarattığı etki, duygu ve düşünce dün-yamızdaki zincirlerin “kırılma hali”dir.

İnsanın düşünce ve duygu dünyasını geçmiş ve geleceğinanda yaşadığı bir gerçeklikten ibarettir. Bunu sürekli-leştirmesinin de yolu kendini her an yenilemekte veüretmekten geçer. Üretimde ağırlık da çok yönlü, renklive akışkan bir yaşam içerisinde ancak ortaya çıkar. Ya-şamdan bu kadar soyutlanmış ve tecrit hali yaşayaninsanların bu üretkenliği ve yenilemeyi yaşaması zor-dur. Tecridi yaşayan insanın en fazla yaşadığı gerçeklikkendi iç dünyasına yönelmesidir. İnsanın iç dünyası on-larca duygu ve düşünce adacıklarından meydana geliyor.Öyle anlar olur ki, insanın herhangi bir adacıkta saat-lerce hatta günlerce esir kaldığı oluyor. İşte “kırılma”hali dediğim nokta burasıdır. İnsan bir süre sonra geriyedönüp baktığında farkına varmadan geçmiş ve gelecek-ten kopmuş salt anda yaşayana bir durumla karşı karşı-ya kalmış buluyor kendisini. Bu an felsefik yaşam ger-çekliğiyle bağı koparılmış havada asılı duran salt birandır. İnsan salt havada asılı duran anlarda hep yaşa-yabilir mi?

Page 193: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

189

Burada akla şöyle bir soru sorulabilir. İnsan her koşuldakendisini üretemez mi? Kuşkusuz bu sorunun yanıtıolumludur ve bunun örnekleri de vardır. Yalnız şu unu-tulmamalıdır. Ancak peygambervari şahsiyetler buüretkenliklerini sürekli kılabilirler. Bunu herkesten bek-lemek gerçekçi değil. Yine bilindiği zaman bunlarınönüne geçilebilinir diye akla bir soru takılabilir. Ama buolumsuzluklar yavaş yavaş ve insan farkında olmadanoluyor. İşte tecrit gerçeği burada yatıyor.

İlk yakalandığımda beni daha önce tanıyan bir arkadaş,bana şunu söylemişti: “Cezaevinin yüzündeki tebessümüsenden çalmasına izin verme.” Bir refleks, bir düşünce,bir üslup işlendiği sürece körlenmez, kendisini korur vedevam ettirir. Gülümsememi canlı tutmak için etrafımıçevreleyene kara ve cansız duvarlara mı gülümseyeyim?Yoksa ufacık sadece görev icabı benimle görüşen ve benikafasında peşinen mahkum etmiş personele mi gülüm-semeliyim? Varın siz ki karar verin. Burada şunu ifadeetmek istiyorum; yıllar içerisinde işlevsiz kalan bir çokinsani refleksler körelip gidiyor...

Tecritte kırılmalar hemen olmuyor, yavaş yavaş farkınavarılmadan ve etkisi çok sonra ortaya çıkan bir gerçekliksöz konusudur. Tecrit hali, duygu, düşünce ve insani birçok refleksin zamana yayılmış bir eritme ve yok etmehalidir...

Çalışmalarınızda başarılar diler, selam ve saygılarımısunarım.

Necdet Sever2 Nolu F Tipi Cezaevi

B1-43. Oda BUCA-İZMİR

Page 194: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Hüzünler Alev Alev (Mehmet Turgay)

Sizi incitmeden anlatmak isterdim tecriti. Sevdiğininmavi rengini, umudu simgeleyici yeşil dalın tazeliğinianlatmak isterdim. Ama burada her şey öylesine acıylaiç içedir ki, her kıpırdanışınızda susturulmuş, yalnızlaş-tırılmış insanların, acılarının iniltileri tırmalar ruhunu-zu. Matemli bir gezegen, ürpertici çığlıkların mekanıdırburası.

Burası öyle bir yer ki, her şey hüzünlü bir huzursuzlukladövüyor insanın kalbini. Günler, haftalar, aylar, yıllar,böyle yorgun düşüyor esaretin merhametsiz zincirlerin-de. Ne acılar, ne de yaslar aynı değildir burada.

Mesela içinde binlerce insanın yattığı bir mezarlığı dü-şünün! Bu mezarlığın tarifini yapmak ne kadar zor ise,burayı anlatmak, tarif etmek daha zordur. Zorluğu; bu-radaki insanlar yaşıyorlarken “ölü” rolünü yapmayayükümlü kılınmış olmalarıdır. Bazen suskunluktan,susturulmuşluktan “suç” işleyen oluyor. “Suç” dediğim,uzaktan gördüğün bir arkadaşına bakmak, selam ver-mektir. Başka bir insanla bir-kaç kelam etmektir... Amabu suçtur! “Mezarlığın asayişini bozmak, ölülerin diril-melerine ve infialle kalkmalarına sebebiyet”ten bir sürümuameleye maruz kalırsın. Tek hakkın var; sessizcenefes alıp vermek!...

Öyle ki, her düş gördüğünüzde, yalnızlığın sessizliğinde,aydınlığın rengine uzanan bir gezginin umutları kurşu-na dizilir kucağınızda. Umutlarınız kanar, düşlerinizuzaklaştırılır sizden. Okyanusun ortasına bir ağaç kütü-ğü üzerine bırakılan yalnız insan misali, tek seçeneğin,kütüğün üstünde sıkıca tutunup, düşmemeye gayretetmek. Küçük bir dengesizlikte bile boğulma kaçınılmaz.İşte tecrit de böyle bir şeydir.

Page 195: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

191

Yürekler her zaman yangın doludur burada. Gözler sö-nük, eller her zaman en acımasız zincirlere vurulur. Bu-rada dört mevsim yaşanmaz! Adını unuttuğum, renginiseçemediğim güneşin doğmadığı o huzursuz, maraz mev-sim vardır burada hep! Her şey hüzün kokuyor. Hüzünleinşaa edilmiş bir sığınaktır burası. Atılan her adımdaokunan her kitapta, el atılan her kalemden yazılan heryazıdan, velhasıl yaşam adına ne varsa hepsinden biryalnızlık kokuyor.

Yıllarca aynı yere, aynı renge bakan bir gözü düşünün!Düşünün ki, iki gözümüz var, ama bir adım öteye baka-mıyorsunuz! Düşünün ki, iki eliniz var ama bir başka eltutamıyor, bir yere dokunamı-yorsunuz! Güneşin hiçgiremediği bir yeri düşünün! Bakışların bir adım ötesinigöremediği bir yeri... yani tecriti!. İşte burası öyle biryerdir.Burada yaşamlar mahkum edilir. Ömürler mumgibi eritilir, zihinler boşaltılır. Burası tecrit, birkaç met-relik ses geçirmez soğuk duvar.İnsanlar hüzünlerindealev alev burada...

Mehmet TurgayF Tipi Kapalı Cezaevi C/75. oda

Kürkçüler/ADANA

Page 196: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba Arkadaşlar (Murat Türk)

Selam ve saygılarımı iletiyorum. Çalışmalarınızdan do-layı sizlere başarılar dilerim. Ayrıca “Tecridi yaşayanlaranlatıyor” konulu çalışmadan dolayı sizlere teşekkürederim. Bin mektup biçiminde anlattığım yazıyı umarımdeğerlendirirsiniz. Tecritin anlatımı sayfalara sığmaz.Bu yüzden çok kısa ve öz tutmaya çalıştım. Tekrardaninsan hakları çalışanları için bir kez daha selam ve say-gılarımı iletiyorum. Çalışmalarından dolayı üstün başa-rılar dilerim.

Tecridin iki maskesiyle karşı karşıyayız. Her ikisi deyalnızlıktır. Yalnızlık ise cesaretin hakimiyeti altındagelişendir. Sürekli yarışan yaşamın derinliklerinde giz-leyendir. İnsanın hür gecelerini içten hatırlatan kimse-siz geceleri ise kazandırandır. Düşlerin en derinliklerin-de yatandır. Oysa yaşamın ütopyasına ulaşabilmek içinyalnızlığın tarifesi bambaşkadır.

Tecridin iki maskesini şöyle açıklayabiliriz:

Birincisi: Çiçekli bir bahçede bal yapmaya hevesli birarıyı düşünelim. Çiçekten çiçeğe konar, kovana girerçıkar. O arı aynı zamanda bir tecrit süreci yaşar. Balyapmak için kovana çekilir. Üretim sürecine girer. Buarı yaşamı sever, geleceğin ön hazırlığını yapar. Tecritsüreci onu fazla etkilemez. Yüzlerce arkadaşı içinde yineyalnızdır. Yalnızlığın cesaretine gömülür. Üretmeye de-vam eder. Ancak, irade bahçesindeki çiçeklerden besle-nir. Sürekli hareketi ve yenilemeyi yaşar.

İkinci maskesi ise, ateş çemberindeki bir akrebi düşüne-lim. Ateş akrebi yakmaz. Onu korkutur, sindirir, yalnız-lığıyla baş başa bırakır. Ona hiçbir fırsat vermez, akrepen kolay yolu seçer ve intihar eder.

Page 197: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

193

Arı örneğinde olduğu gibi, ürettiğin ve yaptığın işle diya-log kurmak ve uçurumun göğsünde kendi bedeninitutabiilmenin ustası olmak o; bedeni koruyabilmek he-vesiyle üretken olmak, irade sahibi olmak, başarılarıelde etmek, tecridi parçalayan da bu değil midir? Diğertaraftan duyguların dünyasında yaşanan farklı arzular,bunu düşünce yoluyla beli bir düzende tutmanın güçlü-lüğünü yaratabiilmenin farkında olmak önemlidir. Ba-zen gönül rahatlığıyla kendi duygularını birilerine an-latmak istersin ancak, onu bulamazsın. Bazen ağlamaklıgözlerle bakarsın duvarlara ağlayamazsın. Yanında bu-lunan nesnelerin dilini öğrenmeye çalışırsın ama öğre-nemezsin. Hangi kapının nasıl öttüğünü ve nasıl bir ki-litle açıldığını öğrenmeye itilirsin. Bırakırsın kendinihavalandırmanın boşluğuna ararsın böcekleri öğrenirsinonlarını dilini. Yalnızlığı yok etmenin fedakarlığına ka-pılırsın. Zihninde sallanan demir balyozu duvarlardacanlandırırsın. Ararsın, durursun, yalnızsın, düşünüpdağıtırsın içindekini ve yine yalnızlığın çemberine dü-şersin.

Ateş çemberinde en ağır bedeli ödeyen akreptir. Aslındazor ve bir o kadar da kolay olanı, intiharı seçmesi zayıf-lıktandır. Dolayısıyla tecrit ortamında zayıf olmak inti-har etmek demektir. Yerinde sıçramayan yani üretimyapmayan ve güçlülüğünü kanıtlamayan kişi veya bireykarşı taraftan her zaman sıkıştırılır. Ve tecrit ortamındakalmaya mahkum bırakılır. Oysa üretkenlik arının balıyapması gibidir. İradenin gücüyle ayakta kalabilmektir.Tecrit koşullarını parçalamak için tek bir yumruk halinegelmektir.

Sonuçta, arı ve akrebin tecrit sürecindeki koşullarınıdeğerlendirirsek, arının üretkenliği, onun tecrite daya-nıklılığını gösterir. Dolayısıyla tecritte olduğuna pekaldırmaz. Akrep ise sıçramama anlayışı içinde güçsüzlü-ğünü ve zayıflığını kanıtlar ve intihar yolunu seçer.

Page 198: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Hücrede İlk GünSaat 12:00. Hücrelere alındık. Üşümüyorum, hava ay-dınlık. İçimde bir ses var, karşımda bir çift göz. Yalnızlıkdayanılır bir şey. Radyoda da acayip bir şarkı. Galibasöyleyen Hatice... “Yürü yavrum yürrü fistanını sürü...”Doğru yürüye yürüye geldik, ama hiç fistan giymedik.Bari atmosfere uygun bir şarkı olsaydı. Yemek de geldi,bulgur ve kara mercimek. Sadece bulgur aldım. Odadangelirken iki limon getirmiştim, (keşke soğan da getirsey-dim) tadı güzelmiş kuru ekmek, limon ve bulgurun.

Burası son hücre; daracık, kirli ve inşaat halinde. Ceza-evi yapılalı kullanılmadığı belli. Her yer toz ve pas için-de.Tavandan, köşeden ve aralıklardan örümcek ağlarısarkıyor. Ağlara takılı böcekler ve tozlar rüzgar estikçesavruluyor. Elektrik yuvalarında priz yok, kablolarınaçık ucu dışarda. Paslı bir dolap, ranza-döşek, üç kirlikaravana ve bantlarla tutuşturulmuş çatlak bir ayna,aynadaki yüzüm iki parça. Sadece beyaz sandalye azıcıktemiz, eski gazete serip oturabilirim. En kötü şey de şusifon sesleri: sifon nerede çekilse kulağının içinde bin atkoşuyor sanki. Veya yüz bin kişi alkış çalıyor, öfkeli dal-galar kayalarda parçalanıyor. Yoğun ve sürekli bir uğul-tu, sinirleri tırmalayan bir ses işkencesi. Bunu duyma-mak yine de bana bağlı, başka olgulara odaklanıyorum.Hava ne kadar da sakin, dingin ve uyku getirici...

Havalandırma kapısı henüz açılmadı. Orası da kirli,izmaritler, sigara paketleri, taş-beton ve kırık kiremitparçaları, eğri ve paslı bir çivi... Köşede yağmur suyuyladolmuş bir çöp kutusu, içinde kararmış küflü bir ekmek.Duvarlar da epeyi yüksek. Pencereden bakılınca gökyüzü çok az görünüyor. Dışarıyı, hayatı ve özgürlüğüunutmamız ve çağrışım yapan her şeyi göz önündenuzak tutmaları, işte mimari yapının hedeflediği noktasadece bu. Görülen tel örgüler ise dolu dolu pet şişeler,haberleşme topları, kırık paspas sapları, gazete ruloları,ipler ve yırtık yarım bir atlet, tüm bunlar rüzgarda dans

Page 199: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

195

ediyor. En iyisi de yerdeki güneş, ama o da bir saatekalmadan duvarlara yükselecek.

1 Haziran 2005’den buyana her şeye ceza veriliyor, ne-redeyse osursan bile ses desibeline göre ceza gelecek. bizsadece tecriti protesto eden dilekçe yazıp verdik, karşılı-ğında hücrelere atıldık. Az önce de “Mahkum Hakları”başlıklı bir broşür dağıttılar. Bol nasihatlı bir giriştensonra sıralanan haklar, itaatsizlik eylemine verilen ceza-lar ve özgürlük temennileri... Dışarıda okusa bunu biri;“Ah keşke orda olsam” derdi. Kurtarılmış cennet parçasıtasviri yani. Ama biz burada tabaklarımızı tuvaletteyıkamak zorunda kalıyoruz. Bize onurunu korumak içindirenmeyi, şarkı söylemeyi ve gülmeyi yasakladıktansonra, cenneti verseler ne olur!

üç gün kolay geçer yine de... Yanda Ömer, bitişiğindeheval Nurettin; sesleniyoruz orada birbirimizin yüzünügöremeden. Ömer de ezberlediği şiirleri bozuk mekandabir okuyor, o tonlama yine de insana dokunuyor. EdipCANSEVER’i, Turgut UYAR’ı, ezberlemiş galiba. Arayakendi dörtlüklerini de serpiştirirken “Peki bu hangi bü-yük şairin?” diyor. “Bunlar büyük ustanın” diyorum. “İyibildin” diyor ve bu kez şarkılara başlıyor; makam katli-amı da havayı dolduruyor...

Havalandırma kapısı açıldı. Ana kapı açılırken kapı ke-narındaki çiçeğe bakıyordum. “Acaba gardiyan onu eze-cek mi?” Kapı açıldı, çiçeğe basmadı. Öylece bakakalmı-şım çiçeğe pencereden. Beni farkeden gardiyan da ayak-larından şüphelenmiş olacak ki, birini kaldırıp diğerinebaktı, sonra bir bana bir ayaklarına baktı. Döndü;“Hergün bu kapıları açıyorum, o çiçeği hiç farketmedim,korkma ezmem” dedi.

Ben, Nurettin ve Ömer heval havalandırmaya çıkıyoruz.Nurettin Heval süresiz açlık grevinden yeni çıkmış, epeyzayıflamış görünüyor, bakışları ağır ve dalgın. Üst üste

Page 200: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

sigara içiyor heval Nurettin, çok samimi ve yürekten birsohbeti var. Bir saat volta attık. Güneş duvarların yarı-sını aştı. Geldiğimiz odada kalan arkadaşa bir not yaz-dım: “Heval remzi bizi Allah’ın dağına getirdiler. Ben enson hücredeyim, yan hücrede Ömer, bitişiğinde hevalNurettin, Burası inşaat gibi bir yer. Her taraf örümcekağlarıyla dolu. Yerimiz burası, alırsan cevap yaz.” Yanhücredeki adli tutukluyla tanıştıktan sonra topu fırlat-tım.

Az sonra cevap geldi, top ulaşmış. Önce Abdullah yazmışve bizi hücreye aldıklarına şaşırmışlar. Şimdi de Rem-zi’nin notu geldi: “Ben oranın Allah’ın dağı olduğunubilmiyordum, iyi öğrendim. Sizi şimdiden özledim. Yal-nızlığın alasını asıl ben yaşıyorum. Çay yaptım, her za-manki tadı yok. Siz bunu da içemiyorsunuz. Uykum ge-liyor ama, uyuyamıyorum. Sağolsun Ayazma onlar bı-rakmıyor, hücrelere alındınız ya top atışları fazla oluyor,herkes merak ediyor. Neyse, fazla kilolarınızı atmadangelin, sizi bekliyorum. Kim varsa selam söyleyin. Vakitbuldukça da yazın, yarın daha ayrıntılı yazın. Hele ba-kalım oranın dağları kar tutuyor mu? Yoksa rut dağlarmı? Buradaki havalar iyi, az biraz poyraz esiyor. Ben deRadikal gazetesini okuyorum. Yan odalardaki arkadaş-ları da hücrelere aldılar. Gündem gazetesi gelmeyecek.Radikalleri sizin için biriktireceğim. Güya siz hücrelerealındınız, ama esas hücreyi ben yaşıyorum. Üçünüze deselamlar, iyibakın kendinize/Remzi.” (Remzi’ye çoküzüldüm.)

Şu küçücük havalandırma da epey renkli. Çatlak yerler-de yeşillikler filizlenmiş. Bir kitap kadar büyüklüktekiyirmi beş delikli logar kapağı yemyeşil bir bostan. Za-manla, ot, tüy ve toz birikmiş. Sonra tohum gelmiş vesonra yüzlerce ve hepsi de toplu iğne başı kadar yeşilyeşil çiçek açmış. Ayakta bakınca insan kendini dev gibihissediyor, veya beş bin metre yükseklikten adacık gibibir ormana bakıyorum. Duvarlarda ise, üç resim var;

Page 201: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

197

ikisi silik, kurşun kalemle çizilmiş belirgin olanı ise Kürtkızına benzetilmiş; kulağında karafin, gözünde üç damlayaş.

Havalandırma kapısı kapandı.

Akşam oldu, buralar böcek doldu. Ormandan ışığa geli-yorlar. Ortalıkta çok az ses var, sadece florans uğultularıve uzak yakın, belli belirsiz bir müzik duyuluyor, sankiyüzlerce tef ve davula birden vuruluyor. Bunca şeyerağmen yalnızlık bazen iyi geliyor; insan tecrite de alı-şabilmeli, insanda yalnızlık kültürü de olmalı. Yalnızkenen anlam kazanan şey de ayrıntılar oluyor. (Bir de insanyalnızken çok iyi saçmalıyor.)

Gözlerimi hücrenin her yerinde gezdiriyorm, Şu örümcekağlarına kaç sinek takılmış acaba, kaçı dişi kaçı erkek?Bu sarı duvar ve fırça izleri kum çöllerine benziyor; şim-di üç karınca sıralanıp yürüse Discover Chanell’de bel-gesel başlamış olur. Arap çöllerinde uzak deve kervanıgibi bir şey... Kireçli tavan ne kadar da kuzey kutbunabenziyor. Duvar çatlaklarıysa coğrafya atlaslarına, şuçizgiler haritasını hep bir kalbe benzettiğim Afrika san-ki. Peki, yanan cigaramın kül kaldırma kuvveti ne ka-dar, allah halla, üflediğim duman neden daha bulanık,sigarının ucundaki neden daha mavi, kovboylar dumanınasıl yuvarlıyorlar, ben neden yuvarlaya-mıyorum, buişin tekniği ne merak ettim. Pencerede macunlu parmakizleri var, acaba kime ait, o parmak izi sahibi şimdi ne-rede...?

Sayım esnasında iki mektup verdiler, ikisi de uzun sü-redir yazışamadığım gerilla arkadaşlarımdan. Çok uzak-lardan sesleniyorlar. Biraz canlanan anılar, biraz şaka-espri ve çok özlem ve tekrar buluşma dilekleri...

Bu tecritten çıkardığım bir sonuç da şu: Bizim ağırlaştı-rılmış müebbeti olan arkadaşları yakında temelli bu

Page 202: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

hücrelere alacaklar. Bazı arkadaşlar çok uzun kalacak-lar. Birkaç arkadaş ağır ve hantal, şimdiden azıcık gö-bekleri bile var. Hücrede uzun süre kalmaları onlarızorlayabilir, böyle bir yerde. Yani kollarını nereye uzat-san duvar-insanın içinde en az dört-beş kişi olmalı, in-san çok canlı ve cıvıl cıvıl olmalı. O kadar enerji, o kadarrenk ve o kadar canlılık olmalı. Bunlar olmasa bu hücre-ler insanı hücre hücre bitirmeye yeter.

Murat TürkNolu F Tipi Cezaevi B-1-5/48

Kandıra/KOCAELİ

Page 203: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

199

Merhaba (Sadık Erdem, İsmail Koyun ve VedatDemirkol)

Bir yerde okumuştum. Ama o kadar zaman oldu ki doğrumu hatırlıyorum diye hafızamı zorladım ancak cevapbulamıyorum. Bir idam mahkumunun yüz ifadesiniresmedebilir misin denmiş bir ressama. Bir başka yerdede mutluluğun resmini istemişler. Biz de tecritin resminiçizmek ve anlatmakla karşılaşınca doğal olarak hatırlı-yorum okuduklarımı. Ama o kadar zor ve kolay ki tecritianlatmak, neyle başlayıp, nasıl bitireceğimi bilemiyo-rum. Yazacak şey olmadığından değil. Çok olduğundandurak-sıyorum. Yoğunlaşıp en güzel resmi çizmeye ça-lışmalıyım ki, eksik yeri kalmasın, kusurlarla dolu, ku-sursuz bir tablo çizmek o kadar kolay mı? bilemiyorum.

Psikologlar daha iyi bilir ve adlandıracaklarına inanıyo-rum. F tipine girdiğin andan itibaren F ile başlayan birsürü fobi ile karşılaşıyorsun ve öyle bir duruma geliyor-sun, fobilerden başın dönüyor. Cezaevi kapısından girdi-ğiniz andan itibaren sizi soyunmanız için uyarıyorlar,eğer siz soyunmazsanız sizi soyacak meçhul kişiler debekliyor. Hele bir de çıplaklığın ayıp olduğu bir toplum-dan gelen bizim gibi insanlar için onlarca kişi arasındasoyunmaya zorlanmak bizim için ne kadar onur kırıcıolduğunu bilirsiniz ya da yaşayan bilir diyelim. 5 metre-lik arayla iki yerde de aranmak, aranırken de seni psiko-lojik korkuya sokmak bunlar yaşanırken de seni bir in-san değil de her an vurulması gereken bir hedef olarakgören insanlar arasında yaşamak daha da zor olsa gerek.

O kadar aramadan geçmenin şokunu atmadan sankiyeni yakalanmışsın gibi bir çok açıdan fotoğrafının çe-kilmesi, tabii gelip giderken iki kez aramadan geçmedenfotoğraf çektirilen odaya gidemezsin. Tabii ayakkabınıher seferinde çıkarıp sanki içinde bir şey varmış gibiincelendikten sonra iyice yere vurulması da insanı acaba

Page 204: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

bilmeden bu ayakkabıya bir şey sakladım demeden ge-çemiyor. Tecridin başladığını her yönden hissediyorsunartık. Bir ay boyunca hiçbir yere çıkarılmıyorsun. Tekgördüğün; dört duvar, demir kapı, parmaklıklar ve seniçevreleyen jiletten tellen oluyor. Zaten bir yere çıkmakistemiyor insan çünkü sadece revire çıksan iki kez ara-madan geçiyor, ayakkabı çıkarıyorsun bu da oldukçarahatsız ediyor. İnsani her şeye dilekçeyle başvurmangerekiyor. Sana gerekli bir eşya için bile önce dilekçeyazar ertesi gün öğleden sonra ya cevap getirirler yagetirmezler. Odada serbestsin denilmesine rağmen heran gözetim altında olduğun hissi o kadar sana içselleşti-rilmiş ki her an gözetleniyorsun sanıyorsun. Ortak kul-lanım hakkımız varken o da her fırsatta elimizden alını-yor. Sadece 1 saat kütüphaneye çıkıyorsun, 15 dakikaaramalarda geçiyor. Hiçbir olaya tepki veremiyorsunçünkü yağmur gibi ceza yağıyor üzerine. CİK, CMUK vediğer kanunlarda lehine olan bir hak varsa bile siyasitutuklulara gelince engelleniyor ya da özel genelgelerle ohakkın elinden alınıyor. Örneğin, bilgisayar, daktilo veinternetten yararlanma hakkı tanınmaktadır. Bununyanısıra atölyeden yararlanmak için 2 yıldır kaldığımızcezaevinde onlarca başvuruya rağmen 1 günden 2 güneçıkartamıyoruz. Bu tür haklar kişiye, gruba ya da siya-sal duruşa göre düzenleniyor. Yani hiçbir haksızlığa seççıkarmazsan, herşeyi kabul etsen kısaca onlar gibi dü-şünsen ve yaklaşsan sorun yok ancak, varolan haksızlık-lara karşı tavır koyduğun zaman herşeyden mahrumbırakılıyorsun. Hiçbir tutuklu arkadaşla görüşemiyo-rum. Yanımda aynı odada kaldığım arkadaşla fotoğrafçektiremiyorum. Bir açlık grevine girsen açık görüş,mektup, telefon bütün mevcut haklar elimizden alınıyor.Yıllarca bu tabut biçiminde odada “adı oda aslında tabutbiçiminde hücre” yıllarca kimseyi görmeden yaşamayazorlanan insan olarak, insanda yaptığı tahribatları an-latmak dile dökmek ancak gerçekten bazı olayları, olgu-ları, yaşananları anlatamıyor insan. Disiplin cezası alı-yoruz infaz hakimliğine ret edilirse ağır cezaya başvuru-

Page 205: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

201

yor ama bu güne kadar verilen hiçbir karar aksine birkarar vermemiştir bu kurumlar. Boşuna bir prosedürişletiliyor bize. Olarca itiraz hakkımızı kullandık amaidarenin karanının aksine bir karar vermediler. Artıkitiraz etmiyoruz nasıl olsa ne hukuk ver ne hak böyledevam ediyor. Her şeyimiz kısıtlı. Aklınıza gelebilecekher şey kısıtlıdır. Elbise, ayakkabı, traş malzemeleri,yiyecek, giyecek her şey. Her şey bir insanı nasıl tükete-biliriz mantığıyla kurgulanmıştır. Gerçekten duvar bo-yasından odanın estetik yapısına, konan kurallara gün-lük karşılaştığın tavırlara kadar... eğer Türkiye’nin so-runları için bu kadar ince düşünülmüş olsaydı, bu ülke-de hiçbir sorun yaşanmazdı.

Evet bizler Nazi kamplarının postmodern biçimleri olanF tiplerinde ayakta kalma kimliğimizi koruma insanolmanın verdiği sorumluluğu yerine getirmek için çaba-lıyoruz.

Bağımsız bir hekim kurulu F tiplerini incelerse yüzde30-40 fizyolojik, yüzde 70-80 de psikolojik rahatsızlıkla-rının olduğunu mahkumların sağlık dosyalarını incelen-diğinde de bu cezaevlerinin insancıl olup olmadığı ortayaçıkacaktır. Örneğin günde 40 kişinin revire çıkıtğı nere-de ya da hangi cezaevinde görülmüştür? Burada 300 kişivarsa her birinde birkaç rahatsızlık vardır mutlaka.

Bütün bunlar olurken günlük olarak o kadar çok sorunlakarşılaşıyoruz ki bunları tek tek saymak için günlüktutmak gerekir. Bizlerin sorunu turşu yapmak, pastayapmak veya kolye takmak değildir. Ayrıca basında butür şeyler de gündemleşmekte. Açıkçası rahatsız edici-dir. Siyasi kimliğimize saldırı varken ve kendi anadili-miz olan Kürtçe konuştuğumuz için kınama cezası alır-ken pasta yapıp yapmamak bizim için hayati öncelikle-rimiz arasında değildir. Yapılan operasyonlardan dolayıyaptığımız 2 günlük açlık grevinden dolayı 2 ay odamızahapsedildik.Akan kanın durması Kürt sorununun barış

Page 206: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

yoluyla çözülmesi Sayın Öcalan üzerindeki tecritin kal-dırılmasını isterken cezalandırılıyoruz. Bizler sadeceinsanca yaşam ve tüm insanlarımızın sosyal ihtiyaçları-nın karşılanmasını istiyoruz. Sosyal bir varlık olan insa-nın tüm sosyal hakları bu F tiplerinde elinden alınmış-tır.F tiplerinin hiçbir insani yanı yoktur. Teşhir edilmesigereken, insan öğüten ateşsiz fırınlardır. Bunun tahriba-tı ileride anlaşılacaktır. Ancak bizler duyarlı insanlarınbu cezaevlerinin kapatılması için elinden geleni yapa-caktır. Bu cezaevlerinde bir çok gizli yönetmeliklerlekarşılaşıyoruz. Cezaevinde olmak tehdit altında yaşa-maktır. Bir şeyi şikayet etmeye gelmiyor. Hakkını ara-yamıyorsun. Aradığın anda, işkence yasak, kaba işkenceyapmıyor artık ama ruhsal-manevi işkencelerin en ağı-rına maruz kalıyoruz.

Belki insan yaşadıklarını çözümleyebilse, olanları rahataktarabilse bunlara karşı kişilikte ve ruhsal anlamdakendini diri ve güçlü kılabilir. Ama deve kuşu misaligerçeklere arkasını dönüp yüzünü saklamak olmamalı.Şu anda bu mektup kimin tarafından okunacak, banakarşı nasıl kullanılacak kaygısını taşımadan edemiyo-rum. Yıllar geçtikçe yapılanların insanlık dışı uygulama-lar olduğunun bir çok mahkum tarafından rutin uygu-lamalar olduğu için yanlış olduğu bile artık bilinmiyor.Ve insanlar o hale getiriliyor ki, artık kimsede hak ara-ma gibi bir umut kalmıyor. Zamanın karanlık boşluğunakendini bırakan bırakana. Bizler bu karanlık seline bı-rakılan insanlara aydınlık olacak yardımların geleceğineduyarlı insanın haklarıyla insan olduğunun bir kez dahaanlatılıp kabul görmesi gerekir. Tüm İHD çalışanlarınaselamlarımızı iletiyoruz.

Sadık Erdemİsmail Koyun

Vedat Demirkol

Page 207: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

203

İHD’ye (Barış Açıkel)

Hapishanenin dört duvar arası ve demir kapı arakasın-dan dostça selam. Ve ayrıca sizin şahsınızda tüm insanhakları savunucularına da selam

“Tecridi yaşayanlar anlatıyor” isimli bir kitap hazırladı-ğınızı duydum. Daha doğrusu çağrınız elime ulaştı. Bende bu çağrınıza “çorbada tuzum olsun” hesabımla aşağı-daki yazıyı gönderiyorum. İnşallah doyurucu bir yazıolmuştur.

Yarınların özgür ve kardeşçe olması dileğiyle tüm insanhakları aktivistlerine çokça selam ve hoşçakalın.

TanımlamamakÜçüncü adımdan ötesi köhne bir duvar. Başının üstüjiletli tel. Sağın-solun soğuk demir. V esen böyle bir yer-de, daracık-dapdaracık bir hücrede, bir dolap, bir ranza,bir sandalye ile yapayalnız kalacaksın yıllarca. Belki debir battaniye içinde çıkana dek.

Kulağı sağır eden sessizlik, gözü kör eden renksizlik,seni sen etmeyen insansızlık ve su gibi akmayan zamanve yaşanmayan dört mevsim, on iki ay, üç yüz altmış beşgün, yirmi dört saat, altmış saniye.

Belli bir süreden sonra sesinin rengi silikleşecek, duva-rın, ranzanın ve demirin o eğreti yüzünde, kelimeler,cümleler ve virgüller ve noktalar ve parantez ve özne veyüklemler hükümsüz kalacak betonlaşmış mezarında.Hiçbir ansiklopedi ve sözlük tanımlamayacak hücreni.Ve hücrende yaşadıklarını. Tarifi imkansız olacak...

Ve her gün bir kelime, bir isim, bir sıfat, bir zarf, seniburada bırakıp gidecek. Ve hergün sevdiğin dost isimle-rini, sevdiğin çiçek isimlerini, illegal dolaştığın şehirleri,eylem adımlarıyla yürüdüğün meydanları, sevgilinle

Page 208: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

gizlice öpüştüğün köşebaşla-rını, yer altı matbaasınınmürekkep kokusu, bildiri dağıttığın fabrika önlerini,çoban ateşini yaktığın dağları, sınır boylarını, ırmakları,yeşili, sarılı, kırmızılı... anımsamaktan uzaklaşacaksın.Ve her gün giden şeyin ne olduğunu bilmeden yaşamayadevam edeceksin.

“Beton Gülü Ot”“Kervan geçmez” hücrende beynin hep “burada insannasıl yaşar” sorusuna takılı kalacak. Cevabını vereme-yeceğin bu soruda beyninin içinde bir kurtçuk olup senikemirecek. Ve böyle adımlayacaksın voltanı, böyle uza-nacaksın ranzana, böyle uyanacaksın doğan günle... in-san nasıl yaşayabilir böyle bir yerde? Nasıl nasıl?...

Saat sabahın sekizi. İşte yine o mekanik, gri ses; “Sayımiçin bütün odalar...” uyandırıyor. Dünün bu gündenfarksızlığının da habercisi oluyor o ses.

Ağır, soğuk ve itici demirin açılmasıyla üç adımlık yer-den beş adımlık bahçeye çıkıyorum. Daha sonra duvardibine beş adım ileri, beş adım geri voltadayım. Hızlıadımlarla volta atıyorum. Hızlı atıyorum; çünkü kendi-min yapayalnız olduğunu anlamısın kendim diye.

Bir adım, bir adım ileri, bir adım, bir adım geri volta-dayken gözün bir anda logar kapağının demir-beton ara-sındaki mercimek kadar yeşile takılıyor. Renksizliğinyaşandığı bu yerde aykırı bir renkti. Ve hemencecik-ufacıkta olsa-gözümüze çarpmıştı. Eğilip baktığımızdagördüğüm yeşilin bir ot olduğunu görünce daha da şaşı-rıyorum. Önce bunun bir mucize olduğunu düşünüyo-rum. “Hayır hayır bu bir mucize” değil diyorum kendi-me. Bu demire-betona karşı inatlaşmaktı. Kötü toprağa,börtü böceğe değmese de yaşamakta sebatlıktı.

Cansız demirbaşlar arasında benim dışımda canlı davardı artık. Belki konuşamıyor. Güneşsizliğin, topraksız-

Page 209: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

205

lığın, börtü-böceksizliğin acısını dile getiremiyor. Ama, o“beton gülü”ydü.

Beton ve demiri parçalayıp da dal veren bu ot “buradainsan nasıl yaşar” sorusunun da cevabıydı. Elbette cevapbu ottadır. Keşke konuşabilse...

Ot, “yasaklanmak bütün yaşantılara/seni tamamlayanarındıran/kapatıldığın dört duvar arasında... “ (AtaolBehramoğlu( olsan da yaşama sebatla tutunacağını an-latıyordu. Mesela bir kardelen çiçeği gibi, mesela örüm-ceğin ağ örmesi gibi, mesela arının petek yapması gibi...

Evet kapatıldığım bu hücrede yaşamakta, yani yaşamdasebat edecektim. Aynen o ot gibi. İlk önce Nazım ustanın“Hapiste yatacak olanlara” öğütlerini okuyarak başla-yamadım.

Düşümüz BirOrmanların uğultusunu yaprağında duymak istiyorduot. Ben de. Başının ucunda yıldızların mum gibi yanma-sını istiyordu ot. Ben de. İlk cemrenin düşüşüne şahitolmak istiyordu ot. Ben de. Yusufçukların ötüşünü duy-mak, yarpuzla oturup dertleşmek istiyordu ot. Ben de.Nilüferin suda yüzüşünü görmek, çağlayanda ıslanmak,temmuz sarısında kavrulmak istiyordu ot. Ben de. Be-ton-demire rağmen otluğunu korumak istiyordu ot. Bende insanlığımı.

Barış AçıkelKandıra 2 Nolu F Tipi

Page 210: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Guti’nin Haykırışı (Şevket Bilici)

Alt kattan yatakhane katına çıkıyordum. Her çıkışımdabeni oldukça iyi karşılayan bir muabbet kuşum var. Be-nim gelişimi hep dört gözle bekler. Belli bellisiz ötüşüylebir çok kelime sıralamaktadır. İsmi Gtu’dir. Guti, tıpkıevin en küçük çocuğu gibi kendini sevdirmeyi bile, çoktatlı, şirin ve sevimli bir çocuk gibidir.Benimle oyun oynamaktan çok keyif alıyor. Her türlüyaramazlığı yapmaktan geri kalmaz. Doğrusunu söyle-mek gerekirse ben de artık onsuz yapamı-yorum!Bu gün yukarı kata çıktığımda Guti’nin her günkü benisevinçle karşılayan keyfi yoktu. Bunu görünce inanama-dım. Bir sessizlik vardı. Böylesi anlar cezaevi bir mezarsoğuğu gibi çekilmez oluyor.Guti’nin bulunduğu köşeye gittim. Karşımdaki her za-man o cıvıl cıvıl kuş yoktu. Onun bu durumuna çok şa-şırdım. Biraz da kaygılandım.Guti hem kızgın hem de moralsizdi. Üstelik yüzünü busefer bana değil, duvara doğru çevirmişti. Mutsuz birhali vardı.Kendimi toparlayıp ona sorular sordum. Ama ilk birkaçseslenişime hiç karşılık vermedi. Sonunda nihayet banadönerek;“Ben hasta filan değilim” dedi. Peki “sorun nedir öyley-se?” diye sordum.“Beni rahat bırak” dedi. Ama benim içim rahatlamaya-na kadar onula konuşmak niyetindeydim. Ona “Tamamseni rahat bırakacağım Ama önce senin beni rahat et-men gerekir. Ben sana ne yaptım, farkında olmadanyanlış mı yaptım sana?...”Guti, “Yok yok seninle ilgili bir durum değil. Sana küs-kün de değilim. Senin beni çok sevdiğini biliyorum.”“Peki, o zaman hasta değilsin, benimle ilgili de değil. Bukonuda sana inanıyorum ve seviyorum. Ama moralinbozuk ve ben bunu merak ediyorum.”Guti, “Doğrudur, moralim biraz bozuk.”“Bana neden moralin bozulduğunu söylemeyeceksin?”

Page 211: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

207

“Ama ben anlatırsam, senin elinde de bir şey yok. Bananasıl yardım edebilirsin ki.”“Sen yine de bana anlatırsan iyi edersin.”“Tamam öyleyse, anlaşılan senden kurtulamayacağım.”Çok merak ediyordum. Acaba bir kuş bana neyi anlata-caktı. Ne gibi bir sorunu vardı? Benim bilmediğim bizimona bir yanlışlığımız mı oldu?Guti, “Benim anlam veremediğim şey, zoruma gidenhusus şudur: Niye hep aynı yerde kalıyoruz. Daracık birodada ve üstelik bir yıldır hep aynı kişilerle kalıyoruz?”“Guti, yoldaş, senin moralini bozan şey bunlar mıdır?”diye sordum.“Evet, bunlardır. Başka ne olabilir ki. Doğrusu ben, sizinsanları anlamakta biraz zorlanıyorum. Birbirine eziyetetmekten adeta keyif alıyorsunuz. Kim güçlüyse hep ohaklı mantığı var sizde. Hep düşünürüm, sen ne yaptınk, bu kadar yıldır cezaevindesin?”“Guti arkadaş sana hak veriyorum. Çok iyi düşünmüş-sün. Maalesef biz insanlar, birbirimizin kurdu gibiyiz.Kendimizi en “akıllı” mahluk olarak biliriz. Ama, bizinsanlar kadar birbirine eziyet eden. Vuran, diğer canlı-lara zarar veren hiçbir hayvan yoktur. İnsanlardaki vic-dan, ceplerindeki cüzdan olmuş. Hak, hukuk, devletinçıkarı için en büyük haksızlıklar yapılmaktadır. Anlaya-cağın biz insanlar hem iyiyiz hem de kötüyüz.”“Ben, siz insanlar alemi hakkında çok farklı biliyordum.Uygar, ahlaklı,medeni, vicdanlı olarak biliyordum. Fa-kat sizinle geçirdiğim bu bir yıllık zaman sürecinde, nekadar yanıldığımı gördüm. Yanlış anlama, senin ne ka-dar iyi bir insan olduğunu biliyorum. Ama seni burayakoyanları anlamakta zorlanıyorum. Sen de benim gibibir kafestesin zaten.”“Guti heval, ne desen haklısın. Görüyorsun, burada kü-çük bir saksıyı yetiştirmeye de bırakmıyorlar. Her şeyyasak. Bir çay kaşığı bile “kalındır” diye bizden aldılar.Küçük bir jileti pencere kenarında bulup aldılar. Birküçücük jiletin onlara ne zararı olabilir ki...”

Page 212: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Guti, “Ben de bir çok şey görüyorum. Mesela geçenlerdesana bir mektupta kurutulmuş bir çiçek yaprağını bilealdığını duydum. İnan çok kızdım kendi kendime. Kuru-tulmuş bir çiçeğin size verilmemesi, beni çok duygulan-dırdı. Çok da kızdım, ama demek ki tahammül edemi-yorlar.”“Guti arkadaş, sana yeni bir haberv ereyim. Bu aralarismi ‘CİK’ olan yeni bir yasa çıktı.”“Haberim var. gelişmeleri sizin her akşam dinlediğiniztelevizyonda ben de zaman zaman kulak misafiri olupduyuyorum. Anladığım kadarıyla yeni çıkan CİK ile işi-niz daha zor olacak. Üç kişilik odaları bile size çok görü-yorlar. Tek kişilik hücrelere koyacaklar. Artık ne sloganne marş, ne türkü söyleyebileceksiniz. Bunlar bile ya-saklanmış.”“Guti yolda, söylediklerin hepsi doğrudur. Ama şunu iyibil ki bu tür yasa ve disiplin cezaları ile bizi fikirlerimiz-den caydıramayacaklar. Hatta bizi birbirimize daha faz-la kenetleyecektir. Neyse bunları artık geçelim. Benimesas merak ettiğim bir şeyi sana sormak istiyorum:” “Nemerak ediyorsan sor bana. Biliyorsun biz birbirimizinarkadaşıyız.”“Sağol Guti. Beni duygulandırıyorsun. Sorumu sormakistiyorum. Diyelim sen özgürlüğüne kavuştun ve bir günben, senin konuğun oldum. Sen bana nasıl yaklaşırdın?”“benim konuşmamı kesme öyleyse sana anlatayım: be-nim gideceğim yer, ormanlık bir yer olacak. Nasıl ki se-nin gideceğin yer köyün ise, benim de evim ormandır.Seni büyük bir sevinçle misafir ederim. Ne kadar çiçekvarsa sana getiririm, kelebekler, diğer kuşlar, bal arıla-rı, çeşit çeşit meyveler, çağlayanlar, çaylar, her daimöten bülbüller... kısacası ne kadar hayvan, meyve, güzel-likler varsa seni onlarla tanıştıracağım. Masmavi gök-yüzü, pırıl pırıl parlayan güneş, karanlıkta bir fonus gibiparlayan yıldızlar, kocaman bir ayna gibi asılı durandolunay... göreceksin bunlar bile ne kadar güzel ve sahiolduklarını. Özgürlüğün tadını çıkaracaksın birlikte ol-duğumuz zaman.

Page 213: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

209

Seni öyle güzel karşılayacağım ki hiçbir sınır tanımaya-cağım. Aslında benim sana yapacağım iyilik ve güzellik,aynı zamanda tüm insanoğluna bir ders olacak...”Guti ile karşılıklı konuştukça, hem çok sevindim, hemde çok üzüldüm. Bir kuş benim şahsımda biz insanlaraadeta insanlık dersini veriyordu. Bu hem sevindirdi be-ni, hem de üzüldüm. Çünkü çok haklıydı. Kendini en“akıllı” gören insanların ne gibi yanlışlıklar yaptığını iyigörüyordu. Sevincim ise Guti ile artık daha iyi arkadaşolacağıma sevindim.Guti yolda, sağol sana.

Şevket Bilici2 Nolu F tipi Kapalı Cezaevi C/8-89 oda

Kandıra/KOCAELİ

Page 214: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Sevdiğim (Turgay Ulu)Bu kavuşmazlık günlerinde, aşkımıza köprü olan, sengibi fesleyen kokan mektuplarını alıyorum. Mektuplarınçekip çıkarıyor beni hücreden. Hayatın rengarenkliliğinetaşıyor. Fabrika paydoslarına, okul önlerine, semtlerinsokaklarına taşıyor, umutla ve coşkuyla dolduruyor içim.İnsan soyunun ilk yazım türlerinden olan mektuplar,emperyalist küreselleşme çağında artık yer bulamıyorkendisine. Kosenbergler’in, Rosa Lüksenburg’un aşkla-rını belgeleyen mektuplar; bir av partisinden geriyekalmış kanadı kırık kuşlar misali, sevdaları geleceğetaşımaya çalışan bir hapistekiler sayesinde yitik birnesne olmaktan korunuyor.

Güzel yüzlüm. Tekli hücrede iki yılı doldurmak üzere-yim, Hatırlar mısın F tiplerinden önceki süreçlerde sanayazdığım mektuplarda mutlaka kuşların yaşamlarındankesitler aktarırdım. Artık yazamıyorum. Çünkü kuşlarlad bağımız kesilmiş durumda. Efendiler, F tiplerini inşaederlerken yalnızca insansızlaştırmayı değil, cansızlaş-tırmayı da düşün-müşler. Çatı pervazlarındaki boşlukla-rı saçla kapatmışlar, kuşlar oralara yuva yapmasın diye.E tiplerindeyken kargaların yaşamlarını bir sinema fil-mi izler gibi izlerdik. Yavrulama dönemlerinde habiremalzeme taşırlardı yuvalarına. Ağaç parçaları ve çöplük-lerden topladıkları paslı metal parçaları taşırlardı. Böy-lesi dönemlerde kendi aralarında sık sık kavga ederlerdi.İçlerinden bir karga havalandırmaya inip tekrar geriçıkmışsa, hemen etrafını sarıp sorguya çekerlerdi onu.Bazen kanatlarıyla döverlerdi. Bazen de bir işbirlikçimuamelesi yapıp, havalandırmaya geri atarlardı. Şimdiyalnızca göç zamanlarında, rastlayabilmişsek eğer, dik-dörtgen biçimindeki gökyüzü diliminde süzülüşlerinigörebiliyoruz. Bazen de serçe kuşlar havalandırmayapike yapıp hemencecik kaçıveriyorlar.

Nazım Hikmet, Amerikalı karaşın sanatçı Robson’a; “İn-ci dişli zenci kardeşim/bize türkülerimizi söyletmiyor-

Page 215: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

211

lar/korkuyorlar/sevmekten...” demişti. Gerçekten deköhnemiş düzenin bekçileri, güzel/estetik olan herşeydenkorkuyorlar. Yeni infaz kanununda, türkü-marş söyle-yenlere disiplin cezası getirmişler. F tipine getirilmedenbir gün önce topluca halay çekip türküler söylemiştik. Ohalayımızın son halayımız olduğunu nereden bilebilir-dik. Kızların, kulakları çınlatan destek sloganları eşli-ğinde çekip koparttılar bizi halaylarımızdan.

On yıllık hapishane yaşamında bir şey çok dikkatimiçekmiştir. Devletin her saldırısında ilk imha ettiği şeykitaplar ve çiçekler oluyor. Kitapta aydınlığı, çiçekteyeşeren hayatı karatmak istiyorlar. İşte 120 insanımızınkatline sebep bu idi. Onların aydınlığı ve geleceği temsilediyor oluşlarıydı. Hayatın her alanının hapishaneyeçevrildiğini görmek için çocuk yuvalarında olanlara, köleolarak çalıştırılan çocuklara, yardım adı altında yerlerdesüründürülerek aşağılanan emekçi halkın durumunabakmak yeterlidir. Emekçi halkların yarattığı kültürdürbizim şahsımızda yok edilmeye çalışılan. İşte onlarınoluşturmak istediği kültürü temsil eden müziğe bir ör-nek; idare radyosundan çalıyorlar: “Oynama şıkıdımşıkıdım”, “Çeksene elünü kırıcan mı belümü.”

Çay posasından toprak yapıp çiçek ekmiştim. Kaç defadenediysem olmadı. Aldılar. Havalandırmaya açılanmalta kapısının dibinde yosunlar, otlar yeşermişti. On-ları suladım biraz büyüdüler. Bu sabah baktım ki otlarıyolmuş gardiyanlar. Toplayıp geri doldurdum. Birkaçkez onlar yoldu, ben ektim. En sonunda hepsini köktenkazıyıp götürdüler. İnat bu ya, o yarığa bir tohum attımve yeşerdi. Biraz büyüyünce onu da kopardılar. Şimditohum bulma arayışındayım. Şimdilik kuru soğan koy-dum pencereye onlar yeşeriyor.

F tipi tecrit sisteminde tüm işleyiş mantıksızlık ve an-lamsızlık üzerine kurulmuştur. Amaç belli. Kriminalvaka olarak gördükleri tutsakları hiçleştirmek. Ayakka-

Page 216: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

bı çıkarttırma, maltada isim sorma vb. uygulamalarlailgili birkaç kez müdür ve gardiyanla tartışmam olmuş-tu. Adamlar, bu uygulamaların mantıksız olmadığınadair karşılarındakileri ikna etmeye uğraşıyorlar. Üslup-larından belli ki bu konuda eğitim veriyorlar bunlara.Aslında kendileri de bu anlamsızlıkların farkındalar.Adam askerlikten örnekler veriyor. Askerlikte, ateşle-meyen tanka ceza verirlermiş. Ömür boyu tank öylecebekletilirmiş orda. Yani mantıksız da olsa bazı kurallarauymak gerekirmiş. Adama, karşısındakinin bir tankveya bir asker olmadığını hatırlatınca; “Öyle demek is-temedim” diyerek, ağzından kaçırdığı şeyi düzeltmeyeçabalıyor. Anlamsızlıkları anlamlandırmakta o kadarzorlanıyorlar ki artık, mantık süzgeçleri alt-üst oluyor.Öyle ki şifreler saklı olabilir diye müzik notalarını içerialmıyorlar. Allah muhafaza, insanın kaşlarında gözle-rinde bile şifreler olabilir (?)

Ama gardiyanlar da bir süre sonra, bu anlamsızlıklarınuygulayıcıları olarak, kendilerini birer emir kulu yahutda hizmetçi olarak hissetmeye başlıyorlar. “Terörist”denilen tutsakların; sanatla ve bilimle uğraştıklarınıgördükçe kafaları karışıyor. Hep huzursuzlar. “babanadahi güvenmeyeceksin” anlayışıyla yönlendiriliyorlar.Her biri, diğerinin denetleyicisi olmak durumunda bıra-kılıyorlar. Tüm bunlar, onların da tecrit sistemindenzarar gördüklerini ortaya koyuyor. Her gün gereksiz birsürü işi defalarla tekrarlamaktan dolayı sürekli bir stresiçinde yaşıyorlar. Zaten gardiyanlığı seçmelerinin nede-ni, işsizliğin getirdiği zorunluluktur. Başka bir çare bu-lamıyorlar. Tabii içlerinde, özel bir kin güden ırkçı kafa-lar da var.

“Truman Show” diye bir film vardı. İzledin mi bilmiyo-rum. F tipleri, biraz o filmde anlatılanlara benziyor. As-lında yalnızca F tipleri değil, tüm toplum denetlenen,gözetlenen ve yönlendirilen bir nesne durumuna getiril-mek isteniyor. Egemen sınıfın istediği tipten insanlar

Page 217: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

213

haline getirmek istiyorlar herkesi. Şimdi, klonlamaylaböyle yaratıklar üretebilirler. Avustralya’da, G. Kore vbyerlerde klonlama adaları kurdular. TC de benzer niyet-ler taşıyor. Bakalım ne frenkaştaynlar üretecekler?

Erzurum yöresinde oynanan “bana benze” adlı bir oyunvardır. Bir grup insanın ortasında bir kişi vardır. Orta-daki bu kişi hangi kılığa girerse çevresindekiler de aynıkılığa girmek zorundadır. Ortadaki adama bir paçasınıçorabın içine sokar örneğin. Çevresindekiler ortadakinebenzeyinceye kadar kemerle dayak yerler. Benzediğindedayak biter ve yeni kılıklar biçiminde sürer gider. Buoyunda olduğu gibi, sistem insanları kendine benzemeyezorluyor.

F tipine ilk girişte bir soyma faslı vardır. Karşıma geçip“soyun” dedi bir askeri yetkili. “Niye sen soyun”diye kar-şılık alınca, yere yatırıp zorla soydular. Bu sefer de “gi-yinmem” diye tutturdum. Adamlar afalladılar. Müdürgelip, giyinmememin ne kadar mantıksız bir şey olduğukonusunda beni ikna etmeye çalışıyor. Onlar, mantık yada mantıksızlığı kendi keyiflerine göre belirliyorlar. BirRAF’çının anılarından okumuştum. Sürece yayılmış tec-rit işleyişinde itaatsizliğin, beyni diri tutan etkili bireylem olduğunu söylüyordu.

Öyle görünüyor ki kısa zaman sonra mahkeme hükümverecek. Heyetin delil durumuna baktığı yok. Kafka’nın“Dava” adlı romanında anlattığı gibi, duruşma sırasındaya uyukluyorlar, ya da önlerindeki kağıda anlamsız şe-killer çiziyorlar. Hüküm alırsak, artık dışardaki hayat-tan manzara göremeyeceğiz. Ne boğazı görebileceğiz nede insan suretlerini şimdiye kadar rastladığım en güzelgörüntü F tipine getirilirken ringin küçük camındangördüğümdü. Gün ağarmak üzereydi. İki tepeliğin ara-sından hafifçe ışığını saçan güneş kıpkızıldı. Suyun üze-rinden kızıl bir şerit gibi yol olup uzayan ışık, ringincamından yansıyarak gözlerimi kamaştırıyordu. Bu yo-

Page 218: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

lun ulaştırdığı, o tepenin ardındaki hayata dair düşlerkuruyordum. Fabrikalar henüz açılmamıştı. İşçiler ça-lışmadığında şehir böyle soluksuz kalırmış demek ki. senolsaydın bu muhteşem manzarayı hemen çizerdin defte-rine. Ama sen gitmiştin. Hapishane kapısından hüzünleçıkışın geliyor aklıma. Sırtında çantayla, karıştın insankalabalıkların içine. Üst camdan seni izlediğimden ha-bersizdin...

F tipi tecrit koşulları adli tutuklular için daha dayanıl-maz oluyor. Burda Orhan Fındıklıyemiş diye biri vardı.Psikolojik dengesi bozulmuştu. Sürekli kapılara vuru-yordu. Televizyonla konuşuyordu. Bazen “Yaşasın ko-münizm”, bazen de “Yaşasın faşizm” diye sloganlar atı-yordu. Bir akşam, sürekli olarak “Beni hastaneye götü-rün” diye bağırıyordu. O akşamdan sonra Orhan’ın sesigelmez oldu. Daha sonra duyduk ki Orhan ölmüş. Neyaşadığından, ne de öldüğünden kimsenin haberi oldu.Yaşlıca bir annesi varmış. Onun bile çok sonradan habe-ri olmuştur. Başka bir adli tutukluyu da singerli hücreyeatmışlardı. Sürekli “ip verin” diye bağırıyordu. Sanırımkendisini asmak istiyordu.

Devrimci tutsak, her koşul altında dayanma ve direnmegücünü bulur. Bir devrimciye her şey ağzından çıkacaktek bir kelimeye bağlıyken, başkasının yerine ömür boyuhapis yatmayı göze aldıran şey nedir?

Yakın zaman önce tahliye olan Woo Yong Gak, GüneyKore hapishanelerinde tam 40 yıl, 7 ay, 13 gün yatmış.Serbest bırakılması için devlet başlarda tek şart koşmuşona; pişman olduğunu söylemesini istemişler. O, bunureddetmiş. Hapisteyken dışardaki tüm yakınlarını yi-tirmiş. Woo Yong Gak, kendisine tüm işkencelere karşıdayanma gücünü veren şeyin, çocukları tarafından onur-lu bir insan olarak anılmak olduğunu söylüyor...

Page 219: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

215

Bana dayanma gücü veriyor karanfil bakışın, gül konca-sı gülüşün ve ustura gibi susuşun. Bir gün devran döne-cek, yıkılacak duvarlar ve yeniden buluşacağız seninle.Bingöllü Kürt börekçisinde doyasıya yudumlayacağızçaylarımızı. Sokaklar bizim, gelecek sınırsız olacak...

BuluşmaYağmurla toprağınMuhteşem buluşmasıydıBizimkisiRüzgarlı bir dansınİlk adımlarıSen topraktınBen yağmurKopardılar biziAşilin topuğu gibiAyağım kesildi yerdenToprağın olmadığıBeton yığınının içineHapsedildimDikdörtgen birGökyüzü parçasınaHaykırıyor hasretimiVe düşlerimiSen zelzeleyle gösteriyorsunZaptedilmez kızgınlığını,Açık tut gerdanınıBir gün mutlakaYağacağım sağanak olupBuluşup ilkbahardaYeniden dansa tutuşacağızTaze güller saçılacak14 ekim 2005 tarihli, komşum Nuri Akalın’a tarafınız-dan gönderilen çağrıya istinaden size “mektup” türü biryazı ve şiirimi yolluyorum. Nuri arkadaş da yazısını bi-tirdikten sonra gönderecek. Şuanda hazırlıyor. Dostlaraselam, başarılar sizinle olsun.

Turgay Ulu2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi / Kandıra/KOCAELİ

Page 220: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Sevgili İnsan hakları Savunucuları Merhaba (Zeki Şa-hin)

Gönderdiğiniz çağrı pusulanızı almıştım... Ancak pusu-lanızı (mektup) aldığım günlerde, size yanıt yazamaya-cak kadar rahatsız olduğum için, yanıtı istediğiniz tarihsüresi içerisinde yazamadım. Sonradan, basından süre-nin uzatıldığını öğrenince, rahatsızlığım sürmesine rağ-men, sınırlı da olsa içinde bulunduğum koşulları sizinlepaylaşmak istedim.

Sınıfların tarih sahnesine çıkışıyla birlikte, açla-tok,ezenle-ezilen, sömürenle-sömürülen arasındaki sava-şımda çeşitli bürünüm ve evrelerden geçerek günümüzekadar süre gelmiş ve halen bu savaşım yerkürenin dörtbir yanında tüm çetinliğiyle sürmekte/sürdürülmektedir.Bu sınıf savaşımında egemen güçler, kurulu sistemleri-ne/standartlarına karşı çıkanlara karşı, onlarca yol veyönteme başvurmuşlardır ve halen başvurmaktadırlar.İşte egemen güçlerin şaşaalı saltanatlarını korumanınbir parçası da fiziksel olarak açıktan imha edemediğikişi ve kesimleri yaptıkları hapishane ve zindanlarakoyarak ruhsal, düşünsel ve fiziksel olarak zamana ya-yarak, çürüterek, bertaraf etmektir. Ve bu yöntemleriyleegemenler, toplum kesimlerini hepsinin üzerinde korkuile “terbiye” ederek, hizaya getirmek ve sindirmek iste-mektedirler.

Egemenler bu saldırı ve imha yönelimlerini kendisinekarşı çıkan tüm güç ve kesimlere yöneltmekle birlikte,okun sivri ucu esas olarak; komünistlere, devrimcilere,ilericilere ve aydın güçleredir. Bu çatışmanın yararlan-dığı önemli alanlardan biri de hiç kuşkusuz hapishane-lerdir. Hapishanelerde sınıf savaşımı kendine özgü ar-güman ve yöntemlerle sürmekte/sürdürülmektedir. Buacılı sınıf savaşımında, onlarca-yüzlerce komünist, dev-rimci, yurtsever halka ve değerlerine bağlılığın sonucuolarak yaşamlarını yitirmişlerdir. 12 Eylül sürecinde

Page 221: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

217

hapishanelerde ve zindanlarda doruklaşan bu katletmegeleneği, bir diğer deyişle; “asmayalım da besleyelim mi(?)” geleneği ve anlayışı kimi zaman açık bir şekilde (Di-yarbakır’da, Ulucan’larda, 19 Aralık 2000 tarihinde ya-pılan ...............(Karalanmış).......... operasyonlarda oldu-ğu gibi...) ve kimi zaman da örtülü bir şekilde (açlıkgrevlerinde, ölüm oruçlarında, hasta tutsakları tedavietmeyerek, tecrit uygulamaları ve treadman dayatmala-rıyla vb. vb) sürdürülmüş ve halen günümüzde desürdürülemketir.

19 Aralık 2000 tarihinde bütün hapishanelere eş zaman-lı olarak yapılan (..............karalama...........) operasyonuy-la 28 arkadaşımızın yaşamını yitirmesi, onlarca arkada-şımızın sakatlanmasıyla sonuçlanan F tipi hapishanele-re sevkler, TV’lerden bilinçleri yanıltmak için, özel hazır-lanmış görsel çekim ve anlatılarla, hücreler şirin göste-rilmek için çiçeklerle bezenmiş, villavari benzetme vetanımlamalarla zoraki sevklere açılmıştır. O dönem sür-dürülün ölüm orucu (günümüzde de halen bir grup ar-kadaşımızca halen sürdürülmektedir) sonucu, 120’yiaşkın insanımız yaşamını yitirmiş ve yine yüzlerce ar-kadaşımız hafızalarını yitirmiş, tedavisi mümkün olma-yan ağır hastalıklara yakalanmıştır... Bu sürece dair çokşey yazıldı ve kamuoyuyla paylaşıldığı için, sürecin de-tayına girmiyorum.

F tipi hapishaneler tam bir sessiz imha mantığıyla inşaaedilmiş, yasal ama meşru olmayan uygulama ve dayat-malarla da bu imhaya işlerlik kazandırılmıştır. Özellikle1 Haziran 2005 tarihinde mevcut uygulamalar kanunhükmü derecesine ve daha da katmerleştirilerek, Cezaİnfaz Kanunu (CİK) adı ile kanun hükmü boyutuna ta-şınarak yasal bir kılıfa büründürülmüştür. Ve böyleliklekeyfi uygulama ve dayatmalar daha rahat (............ kara-lama..........) yapılmaya başlanmıştır. Adeta CİK(.........karalanmış.........) estirilerek, yayınlar, mektuplar,avukat ve aile ziyaretleri bir biri ardına yasaklanmıştır.

Page 222: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

1 haziran 2005 tarihinden itibaren, Özgür Gelecek yo-lunda İşçi-Köylü, Halk İçin Devrimci Demokrasi Gazete-lerinin tek bir sayısı bile (hiçbir mahkeme tarafındantoplatma kararı olmamasına rağmen) içeri verilmemişve yine bazı sosyalist basından olan dergi ve gazeteler deverilmedi. “Örgütsel propaganda yapılıyor” denilerekyasaklanmıştır.

Yine açlık grevi yapmak, slogan atmak vb. gerekçelerle,kınama, mektup yasağı, “hücre” hapsi, açık ziyaret ya-sağı gibi cezalar, bana ve buradaki aşağı-yukarı tümarkadaşlara verilmiştir. Yaklaşık bir yılı aşkın bir süre-lik açık ziyaret hakkımız belirttiğim gerekçelerle şimdi-den elimizden alınmış durumdadır. Mide rahatsızlığım-dan dolayı diyet yemeği sözümona çıkarılıyordu, amadiyet yemeğinin ruhuyla bağdaşmayacak bir şekilde çı-karılıyordu... Bana bundan yaklaşık 2-3 ay önce öğlen veakşam öğünlerinde istisnasız ve sürekli olarak bir ayboyunca, domates, biber, salatalık vb. vb. şeyler bir ten-cereye çiğ ve doğranmamış bir şekilde koyulup getirile-rek, diyet yemeği veriliyordu...üstelik normal olarakçıkarılan günlük menüde yiyebileceğim yemekler oldu-ğunda da bu işlem yapılıyordu. Bu duruma karşı çıkarakitiraz etmem, bu yönlü dilekçe vermem engellendiği gibi,sanki “suçlu” benmişim gibi, bu itirazımın sonucu olaraküç gün “hücre” hapsi ile “ceza”landırıldım. Gerekçe ise,“görevli personele hakaret” iddiasıdır. Tam traji-komikbir durum.

Yine savunma hakkımız, keyfi karar ve gerekçelerle kı-sıtlanmaktadır. Avukat ziyaretine giderken yanımızakağıt-kalem, dosyamızla ilgili belge ve yazdığım savun-ma taslaklarını almamız, bunları avukatımızla ele alıptartışmamızın zemini yok edilmektedir. Burada iki ar-kadaşımıza yönelik de avukat ziyaretinde, savunmanınkutsallığı ilkesi hiçe sayılarak, vekil-müvekkil arasında-ki konuşmayı dinlemek üzere, hapishane yönetimininistemi doğrultusunda mahkeme tarafından görüşmeler-

Page 223: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

219

de konuşulanları dinlemek üzere personel bulundurmakararı alınmıştır. Açıktır ki, bu koşullarda duruşmalarahazırlanmamız, savunma yapmamız olanaklı değildir.

Beslenme konusunda ise; çıkarılan yemeklerin kalorisidüşük tutulmakta ve miktar olarak az verilmektedir. Veböylelikle tutsaklar kantinden alış-verişe zorlanmakta-dır. Kantinde bulunan eşyalar hem çeşit olarak az vehem de oldukça pahalı, piyasa normlarının üstünde birfiyatla satılmaktadır. Örneğin, domates şehir merkezin-de 500 bin TL’Ye satılıyordu. Bu durumun nedenini sor-duğumuzda, “atölyede gelen malların üzerine kar koy-maktadır” denildi. Yani tutsaklar bir nevi yolunacak kazolarak görülmektedir. Ailelerimizin getirdiği ve halı negönderdiği iç çamaşırı, ne çorap, nevresim, çarşaf vb.şeyler kantinde satıldığı gerekçesiyle bizlere verilme-mektedir. TV, buzdolabı vb ürünleri de kendi paramızlakarşılamak durumunda kalıyoruz. Domates satılmakta,fakat domatesi üzerinde doğrayabileceğimiz tahta veril-memekte/satılmamaktadır. Yine havuç satılmakta, ha-vucu rendeleyecek rende yasaklanmıştır. Yine musluk-tan akıtılan su oldukça kireçli ve kirli olduğundan, kan-tinden su almaya zorlanmaktayız. Elektrik pahalıdır. Buduruma itiraz edip, para ödemek istemeyen veya parasıolmayan insanların elektriği anında kesilmektedir. Yinetemizlik araç ve gereçlerini kendimiz karşılamak duru-munda bırakılmışız. Yani “paran varsa temizlik yap,yoksa pislik içinde kal” denilmektedir. Sıcak su sorunuise,, başlı başına bir sorun ve adeta işkence aracına dö-nüştürülmüştür. Yeterli sıcak su verilmemekte, düşüktazyikle su pompalandığı için kimi hücrelere, özelliklekoridor sonundaki hücrelere haftalarca, aylarca su ve-rilmemekte, verilen suyun sıcaklığı ise oldukça düşükderecededir. İdareye bu yönlü yaptığımız şikayetler degeçiştirilmektedir. F tipleri açılırken TV’lerden “24 saatsıcak su akıtılacaktır” söylemi, kitlelerin bilincini bulan-dırmak ve buraları makul ve yaşanabilir yerler göster-

Page 224: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

mek amaçlı olarak söylendiğini yeri gelmişken belirte-yim.

Hapishane Balkan dağlarına yakın (Bulgaristan sınırına5 km mesafede) olduğu için Ekim ayındn itibaren buradahavalar çok soğuk geçmekte, fakat kaloriferler ya hiçyakılmamakta, ya da yakıldığında kendi peteklerininsoğukluğunu bile alamayacak denli düşük ısıda yakıl-maktadır.

Tutulduğumuz hapishanelerin, ailelerimizin ikamet et-tiği şehirlerden çok uzak yerlerde olması ve ayrıca bu-lunduğumuz şehrin de çok uzağında, gözlerden ırak biryerlerde olması, ailelerimizin ziyaretlerimize geliş-gidişlerini oldukça olumsuz etkilemekte, ailelerimiz,maddi ve manevi olarak oldukça sıkıntı yaşamakta vezorlanmakta. Burada hedeflenen de bizleri geniş kitle-lerden “kopardıkları” gibi, ailelerimizden de koparmakistemektedirler. Yine ailelerimizin ihtiyaçlarımız içinyatırdığı/gönderdiği paralar bizlere verilmeyerek işletil-mekte, yasal faiz hakkımız ise gasp edilmektedir.

Gelen ve giden mektuplarımızın bir kısmı sakıncalı bu-lunarak gönderilmemekte veya bize verilmemektedir. Buyönlü (yayınlar da dahil) mahkemelere ve İnfaz Hakim-liği’ne yaptığımız başvuruların (Ki sadece benim yaptı-ğımı itiraz başvurusu ve suç duyuruları 200’ü aşmış du-rumdadır) hiç birine lehte karar vermemişlerdir. İçindebulunduğumuz koşulları, karşılaştığımız gayri-insanidayatmaları, arkadaşlarımızla ve yakınlarımızla pay-laşmamız engellenmektedir. Tabii bu tek başına hapis-hane yönetiminin tasarrufu ile gerçekleşen bir durumdeğildir. Tam aksine, devletin “gizli anayasa”sını hazır-layan kurum ve birimlerin talimatıyla yapılmaktadır. Kibu durumu basına yansıyan haberlerde açıkça görmekmümkündür. Hatırlanacağı gibi en son yapılan MGKtoplantısından sonra, basına “aşırı sol akımlar” başlığıaltında, “hapishanelerdeki faaliyetler engellenmelidir”

Page 225: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

221

kararının alındığı yansımıştı... o yüzden sorunların sa-nıldığı gibi hapishane idarelerinden veya mahkemeler-den kaynaklanmadığı, aksine, “gizli anayasa”cıların planve direktifleriyle hayat bulduğu açıktır.

Sizlerle, avukatım F. Ahmet TAMER tarafından gönde-rilen bir mektupla ilgili olarak, İnfaz Hakimliği’nin ver-diği kararı paylaşmak istiyorum. Kararın tamamını de-ğil de gerekçe bölümünü aktarayım: “...Yukarıda isimlerisayılmış bulunan hükümlü ve tutuklulara gönderilenmektuplarda Av. F. Ahmet TAMER’in terör suçundanhükümlü ve tutuklu bulunan Ercan Kartal, M. AytunçAltay, Mehmet Çiftçi, M. Ali Ayhan, Zeki Şahin ve Cen-giz Kumanlı’dan AİHM’e dava açması hususunda yetkibelgesi istenmesi; serbest çalışma hayatına aykırılıkoluşturması, diğer taraftan adı geçen hükümlü vetutuklura karşı bir baskı oluşturduğu, hükümlü ve tu-tukları tahrik ettiği anlaşıldığından ilgili mektuplarınyukarıda adları belirtilen hükümlü ve tutuklulara ve-rilmemesi gerektiği sonucuna varılmış, buna dair aşağı-da hüküm kurulmuştur...” denilmektedir. Alınan butraji-komik karar CİK’in 5351 sayılı kanunun 5’incimaddesine dayandırılmıştır.Kişisel sağlık durumuma gelince; uzun süreli açlık grev-leri ve gözaltına alınmalarımda yaşadığı yoğun işkence-ler vücudumda bir dizi tahribata yol açtı. Bünyemdebulunan rahatsızlıklar şunlar; beyinde 2 cm’lik kist, epi-lepsi rahatsızlığı, midede reflü, faranjid, bel fıtığı, sinü-zit, migren vb. vb’dir. Bu rahatsızlıkların için kullandı-ğım ilaçlar şunlardır; Tegretal, Laraspin, Epdantain,Panto, Avmigran ve sık sık anti-biyotik, ağrı kesiciler-ateş düşürücü, sak gevşetici vb. vb ilaçlar da kullanmakzorunda kalıyorum. Belli periyotlarla hastaneye (6 aydabir) yüzeysel muayeneler için götürülüp-getiriliyorum.Günlük olarak yaşadığım sıkıntılar ise, yoğun baş dön-mesi, şiddetli baş ağrıları, kulak çınlamaları, kol ve ba-caklarda uyuşmalar, sağ bacakta güç yitimi, yürürkendengesizlik ve topallama, bel ve boyun ağrıları, konu-

Page 226: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

şurken dilde pelteleşme, zaman zaman konuşma haki-miyetini yitirme, genizde akıntı ve yoğun balgam çıkar-madır. Bu rahatsızlıkların hepsine dair sağlık dosyam-da, hastanelerce yapılan tetkik, film vb hazırlananroparlar, ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır.

Şuan üçlü bir hücrede tek tutulmaktayım. Yanıma birarkadaşın getirilmesi için karşılıklı verdiğimiz dilekçele-re de “İdari nedenlerle uygun görülmemiştir” yanıtı ha-pishane idaresince verildi. Yargılandığım dava dosyasıda 13 yıldır sürmektedir. Van’da kendini asan ve kendiniasması uzun tutuklulukla (ki 3-4 aylık bir tutukluluğusöz konusuydu) bağlantılandırılan vatandaşla ilgili ola-rak kamuoyunda büyük fırtınalar estirilmiş ve bu du-rumun insan haklarına, adil yargılamaya tezatlığı gün-lerce gündemin birinci sırasına konularak, işlenmiş vegündemleştirilmiştir. Ama biz yıllardır çok daha katmer-lisini yaşamamıza rağmen, biz devrimci tutsakları med-ya ve kamuoyu görmezden gelmiş ve adeta üç maymunuoynamıştır. Nasıl olsa biz, mevcut sisteme karşıydık vebize her türlü kötülük, eziyet mübahtır, mantığındaydı-lar. Ama klikler arası çatışmada (düzen içi) hukuk ku-ralları hemen hatırlanıyor/hatırlatılıyor.

Mektubumun giriş bölümünde F tipleri açılırken çiçekgörüntüleri ile şirinleştirilerek, kamuoyuna yansıtıldığı-nı belirtmiştim. İşte bu vesileyle, çiçeklere dair yaşadı-ğım bir anımı da sizinle paylaşmak istiyorum; yaklaşıküç yıldır biriktirmek için uğraştığım ve sonunda bir sak-sılık toprağım olmuştu, geçenlerde “kısmi arama” adıaltında yapılan bir aramada üç yıldır karışılmayan top-rağıma daha bir çiçek ekemeden el koydular. Doğaya-tabiiata dair bir şey filizlensin istemiyorlar. Öyle ya birçiçeğin filizlenmesi bizi daha dirençli kılacağını, yaşamadaha bir sarılacağımızı düşünmüş olacaklar ki, hemenyasakladılar. Gerçi zihnimizde açan binlerce kırlarımı-zın kokusu direnç yüklü çiçekler var, işte bu tür yasak-

Page 227: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

223

lar o zihnimizdeki direnç çiçeklerini daha da çoğaltıyorve geliştiriyor.

Sevgili dostlar, Japon’ların Mikado isimli bir oyunu var-dır, bu oyun kibrit çöplerine benzer çöplerle oynanmak-tadır. Oyunda çöpler havaya saçılır ve yere düştüktensonra, tek tek toplamaya yöntemi gelişir. Ancak çöpleritek tek toplarken, alınan çöp dışında hiç birini oynat-mamak gerekir. O yüzden çöpler havada dağınık ve tektek düşmesi için gayret edilir. İşte bu Mikado oyunun-daki gibi, özelde hapishanelerdeki uygulamam ve da-yatmalar, genelde ise tüm ülkedeki uygulama ve dayat-malardaki yöntem ve amaç örtüşmektedir. Tek ve dağı-nık güçlerin elimine edilmesi çok daha kolay ve sıkıntı-sız bir tarzla yapılabilmektedir...

Sevgili dostlar, aslında gerek içinde bulunduğumuz sü-rece ve gerekse de ülkemizdeki sorun ve gelişmelere da-ir, size uzunca yazmayı planlamıştım, fakat baş ağrıla-rın S.O.S vermeye başladı... o yüzden hoş görünüze sığı-narak, şimdilik sohbeti ileride tekrar yazma temennisiy-le sonluyorum.

Sizleri, dikenli tellerin, demir kapıların, soğuk betonla-rın inadına sıcacık tuttuğum yüreğim ve aydınlık bilin-cimle dostlukla kucaklıyorum. Sağlıcakla kalın. Selamve sevgilerimle

Zeki ŞahinEDİRNE

Page 228: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Savi Özbil)

Kısa net-mektubunuzu aldım. Duyarlılığınız için teşek-kür ederim. MLKP davasından tutuklu bir devrimciyim.Sanırım elinize tecridi en ince detaylarına dek anlatançok sayıda mektup ulaşmıştır. İzninizle ben, meseleyi 19Aralık’tan bu yana ve genel hatlarıyla ele almak istiyo-rum. Çünkü septomları önceden belirmiş olsa da bugünkü tecrit ogünkü katliam saldırılarıyla doğrudanilişkilidir.

19 Aralık 2000 gününü ve katliamı operasyonu Gebzehapishanesinde karşılamıştık. Yağmurlu soğuk bir sa-bah olduğunu anımsıyorum. Bir saldırı olacağına dairişaretler bir hafta öncesinden belirginleşmişti. Jandar-ma Harekat Daire Başkanı Osman Özbek’in MHP’li Fa-ruk Bal ve DSP’li Hüsamettin Özkan’la (ikisi de bakan-dı) yaptığı koordinasyon toplantısı en önemli işaretti.Medyada psikolojik harekat başlatılmıştı. Geceleri elbi-selerimizle ve nöbetleşe uyuyorduk. O sabah silah seslerive bağırışlarla uyanıp, maltaya koştuğumuzda saat 05’egeliyordu. Bir arkadaşımız ilk ateşte vurulmuştu. ‘Şebe-ke’ takım dediğimiz parmaklıklı kapıyı kilitlemeyi ba-şarmıştı arkadaşlar. Başlarında bir albayın olduğu as-kerler M6-3 silahlarını yere çatallayıp siper almışlardı.Kum torbaları da taşıyorlardı. Bu pervasızlığa karşı eli-mizdeki eşyalarla barikat ördük. 20 hapishaneye dahaeş zamanlı operasyon yapıldığı, ölü ve yaralılar olduğuanlatılıyordu. Gerisi tahmin edilebileceği gibi, toplam 28arkadaşımız öldürüldü. Bayrampaşa’da kadın tutsaklaryakıldı. Onlarca ağır yaralı vardı. Adalet Bakanı H. S.Türk ise aslında 200 ölü beklediklerini söyleyip, resmiolarak 8 bin komandonun, 15 bin gaz bombasının kulla-nıldığı bu operasyondan sonuç çıkarıyordu.

F tipler kanlı bir operasyonla açıldı. Sevklerde aynı şid-det uygulanıyordu. Asker-gardiyan kalabalığı içindeteker teker küçük odalara alınan tutsaklar zorla soyulup

Page 229: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

225

saçları-sakalları kazınıyordu. Her F tipi girişinde uygu-landı bu yöntem. Özellikle genç tutsakların İstiklal Mar-şı’na ve devrimcilere küfretmeye zorlandıklarını biliyo-ruz. Bir gerçek daha vardı F tipi girişlerinde. Tecavüzişkencesi! Azımsanamayacak sayıda tutsak bu işkenceyemaruz kaldı ve bazıları buna dair suç duyurusunda bu-lundu.

Uygulamalar hücrelerde çeşitli biçimlerde sürdü. Kimiarkadaşlar tümüyle tecrit edilmişti, sevk edildiğimizTekirdağ’da. Falakaya yatırılan, dişleri kırılan, sopalar-la dövülen arkadaşlarımız vardı. Bu türden uygulamalarölüm orucuna katılımı daha da arttırıyordu. Sayım sıra-sında ayağa kalkma dayatması kabul etmeyen herkessaldırıya uğruyor, aynı nedenle dilekçeler-mektuplaralınmıyordu. Hücre aramaları birer talandı.

19 Aralık saldırısına kadar fiziksel işkence dönemsel veçoğunlukla lokal düzeydeydi hapishanelerde. Misillemecibir mantığı vardı. 95’te Buca’da 4, 96’da Ümraniye’de 10arkadaşımız katledilmişti. Burdur ve Bergama operas-yonlarında yoğun fiziksel işkence yaşanmış bu durumfotoğraflarla basına da yansıtılmıştı. 96’daki BirleşikÖlüm Orucu Direnişi, arkasında 12 ölü, onlarca sakattutsak bırakmış ve saldırıları geriletmeyi başarmıştı.90’lı yıllarda silahlı Kürt Direnişinin objektif pozisyonusiyasal kimliğimize dönük saldırılara karşı mücadele-mizde sonuç almayı kolaylaştırıcı bir faktördü. Altıncıyılına giren 19 Aralık saldırısı ise Önderliği esir edilenKürt Ulusal Mücadelesi’nin eylemsellik momentindeolduğu koşullarda yaşandı. merkezi bir saldırı olduğu,AB ve ABD hükümetlerince kayırmalı bir tutumla karşı-landığı için devasaydı. O yıllarda sıkça sözü edilen dev-rimcileri marjinalleştirme konseptinin çok önemli birayağıydı. Devrimcileri güncel bir tehdit olmaktan çıkar-mak için onları toplumsal bağlarından koparıpkriminalize etmeyi hedefliyordu. Bülent Ecevit bu du-rumu doğrudan ifade etmiş, bir anlamda itiraf etmişti.

Page 230: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Bir an 19 Aralık katliamının (ve bunun toplumsal etki-sinin) olmadığını, devrimcilerin sokak etkinliğinin sür-düğünü ve devam eden devlet krizine 2001 Şubatındapatlayan ekonomik krizin eklendiğini varsayarsak Ece-vit’in sözlerindeki ciddiyeti daha eksiksiz anlayabiliriz.

Bu marjinalleştirme saldırısının en önemli ayağı hapis-hane/hücre tecritidir. Daha önce Uruguay’daTupamorolara, Almanya’da RAF’lı devrimcilere ve İtal-ya’da Kızıl Tugaylar’a karşı etkin olarak denenmişti.Yine Peru’da A. Guzman’a ve İmralı’da A. Öcalan’a uy-gulanan yoğun tecrit aynı amaçlıdır.

19 Aralık’taki şiddet ve ardından geliştirilen katı tecritdışarıdaki toplumsal muhalefete gözdağı vermeyi, onlarıtaraf olmaktan çıkarıp, pasif izleyici haline getirmeyiamaçlıyordu. 2000 yılı başında İHD’nin Ankara’da dü-zenlediği hapishaneler konulu toplantı ile ivmelenendemokratik mücadele 19 Aralık sonrasındaki ilk 6 aydaönemli oranda irade kırılması/dağılma yaşadı. Açıklana-bilir nedenleri olan bu kırılma F tiplerindeki saldırgan-lığa ve tecrite karşı mücadelenin handikapıydı. YineKürt demokratik hareketinin o günlerde süren mücadelekarşısında parçalı duruşu bir diğer handikaptı. Oysa enağır tecrit İmralı’da sürüyordu. Tecrit en koyu biçimdesürüyordu ve güç ilişkileri içinde bunu tek bir eylemleyenmenin olanağı oldukça azdı. O şartlarda ölüm orucu-nun büyük bir iradeyle sürdürülmesi şaşkınlık yaşayantoplumsal muhalefetin yeniden ayağa kalkmasına önem-li oranda katkı yaptı.

F tiplerinde yaşatılmak istenen şok uygulaması uyarıncaher şey suçtu. İtaat esastı. Kontrgerilla talimnamelerin-den anımsanabilecek uygulamalar deniz-balık esprisiuyarınca hayata geçiriliyordu. Artık herkes “tekti”, “ör-gütler bitmişti.” Ayakta hazırolda beklenecek, gardiyan-lar adınızı sorduğunda “burda” diye tekmil vereceksiniz.Burda Allah bile onlardı çünkü! Alabildiğine lümpen bir

Page 231: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

227

üslupla dayatılan bunlar kabul edilmeliydi. Her defasın-da şiddetle karşılansa bu politik, entelektüel varoluşu-muzun reddi anlamına gelen bu tutumlar boşa çıkartıldı.Bu gün artık çoğu hapishanede ayağa kalkarak sayımverme uygulaması dayatılmıyor.

Geride kalan 5 yıla baktığımızda uygulamaların iki te-mel ayak üzerine inşaa edildiğini görebiliriz. Birincisi;ilk bir yılı yoğun fiziksel işkencenin uygulandığı “aktifpişman” bireyler yaratma amacıdır. Kimliğini kusan,itirafçı psikolojisiyle yaşayan insanlar yaratılmaya çalı-şılıyordu. Sosyalist gazete-dergiler verilmiyor, mektup-lar sansür ediliyor ya da verilmiyordu. Koridorda tesa-düfen karşılaşan tutsaklar selamlaştığında saldırıyauğruyordu. Avrupa’nın kimi ülkelerinde moral, entelek-tüel ve fiziksel tecrite politik tutsakların her anlamdabirbirlerinden yalıtılması bunun esasını oluşturuyordu.İntikamcı fiziksel işkence bunun katalizörüydü. 19 Ara-lık’ta ve sonrası uygulamalarda tutsakların devrimciiradeleri bu uygulamaları boşa çıkardı.

Kitlesel ölüm orucu eylemliliğinin bu saldırganlığı geri-letmekte temel bir işlevi oldu. 3 devrimci parti ve örgü-tün 2002’De sonlandırdıkları ölüm orucu eylemi fizikseltecriti kıramasa da daha vahşi saldırganlık biçimleriniengelleyerek devleti, devrimcilerin bir irade olduğunukabul etmeye zorlamış ve bunu başarmıştı. Bu bakım-dan 1982’de Diyarbakır’da ve 84’te Metris’te gerçekleşti-rilen ölüm orucu eylemleri de benzer koşullarda sonlan-dırılmıştı.

Bu konseptin ikinci ayağı ise, ideallerinin doğruluğunainanan ancak bu uğurda mücadele etme iradesi kırılmış“utangaç tutsaklar” yaratma hedefidir. Şuanda denenenbudur. Yıldırıcı olmadığı anlaşılan fiziksel şiddet bu uy-gulamada sürekli ve lokaldir. Buna “adlileştirme kon-septi” de denilebilir. Dikenli tel örgülerin fizikseltecritin, günlük yaşamın küçük mücadelenin ve yalnızlık

Page 232: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

duygusunun (...........anlaşılmayan cümleler........) bu he-defe ulaşmak isteyenler aileler başta olmak üzere kimikesimlerin fiziksel şiddetle kıyaslayıp kabul edilebilirbulup önemini anlamak istemedikleri bu iki yüzlü/sinsizindanı taktik ve zengin biçimleriyle (????????)

Ceza İnfaz Kurumu ve F tipi yönetmelikleri ile bununyasal dayanağı oluşturulmuştur. CİK’e karşı yeterli biraktif duyarlılık ve karşı koyuş örgütlenemediği içinaleyhimizdeki ağır maddeler yasalaştırılmıştır. Aynınedenle bu türden maddeleri işlevsizleştirmek veya de-ğiştirmek düne oranla misliyle mücadeleyi gerektiriyor.

Yine aynı kanuna dayanılarak çoğu hapishanede ağır-laştırılmış müebbet hapis hükümlüleri tekli hücrelerde,çok kısıtlı (1 saat gibi) havalandırma imkanıyla adetaçürümeye terk edilmişlerdir. Yıllarca sürecek bu uygu-lamanın ağır fiziksel-ruhsal tahribatlara yol açma olası-lığı ortadayken bu uygulama karşısında dışarıda yeterliduyarlılığın oluştuğunu söylemek mümkün değildir. Buşartlardaki tutsaklarla düzenli olarak yazışmak, kendiniteorik, politik, kültürel/edebi yayınlara abone yapmak,kitap yollamak, yaşadıkları sağlık ve hukuki problemler-le ilgilenmek önemsenmesi gereken dayanışma biçimle-rinden biridir.

Tövbekarlar yaratma amacıyla girişilin uygulamaları biraslanın dişlerinin teker teker çekilip ehlileştirilmesinebenzetmek mümkündür. Baskılara karşı slogan atmak,kapı dövmek veya bu türden protestolara girişmek, mek-tup yasaklarından başlayıp, tek başına hücrelerde tu-tulmaya ve infazı yakmaya varan disiplin cezalarıylayanıtlanıyor. Eylemsel otosansür ile kişilikleri parça-lanmış yanlarındaki insanların susmalarıyla ilgilenme-yen, baskıları kanıksayan, teslim olmuş bencil insanmüsvetteleri olmak dayatılıyor. Hücre dışındaki insan-larla iletişim olanağı bulunmuyor. F’lerde hücreden herçıkışta defalarca aranıyor tutsaklar. Bunu protesto için

Page 233: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

229

tutsaklar çıplak ayakla çıkıyorlar hücre dışına. 5 yıldırböyle bu F’lerde en temel ihtiyaçlarınız bile size karşısilah olarak kullanılabilir. Kırtasiye malzemesi veril-mez. Bunun için “atölye”yi kullanmanız dayatılır. “Atöl-ye” hak değildir. Uslu durursanız, hiçbir disiplin cezasıalmazsınız, yararlandırılırsınız. Soruşturma ve cezalarsudan gerekçelerle başlatılır. Mesela size bu mektubuyazdığım günlerde Ekim’deki açık görüşte, açık görüşalanında askerlerin açık görüş alanında olmasını kabuletmediğimizi, bu nedenle slogan attığımız için hakkı-mızda soruşturma açılmıştı. Bu tür soruşturmalar hücrehapsi veya mektup yasaklarıyla sonuçlandırılmaktadır.Çoğunlukla İnfaz Hakimlikleri ise idarenin her yaptığınıonayan kurumlardır. Yapılan itirazların hepsini red-detmektedir. Sağlık sorunlarının kapsamını en iyianlatabiilecek olan F tipi cezaevlerinde her tutsak içirayrı ayrı tutulan sağlık dosyalarıdır. İntiharlar, intihargirişimleri, ruhsal bunalımlar büyük çoğunlukla adlitutuklularda olmak üzere küçümsenmeyecek orandadır.Son olarak Korsakof hastalarının tedavi edilmek üzereserbest bırakılması yerine akıl hastanelerine sevk edil-mesi gündemde. Tek başına bu örnek bile devletin man-tığını ele vermektedir.

Hücre yaşamının tek düzeliği orta ve uzun vadede tut-sakların ilişkilerinde kimi sorunlara yol açıp tahrip ediciolabilmektedir. Devletin “uyku-tv-yemek” sac ayağındakurulmasını istediği/özen-dirdiği ilişkiler adlileştirmekonsepti amacına bağlıdır. Bu şeytan üçgeninden kur-tulmak yoğun irade ve devrimci üretkenlikle mümkünolabilir. Politik ve entelektüel kimliğin genişletilmişdevrimci yeniden üretimi her tür daralmanın, tıkanma-nın panzehiridir. Tüm sorunların ana kaynağı buralar-daki fiziksel koşullar ve tecrit olduğu için önemli ve ge-rekli olan kendi başına bir şiddet biçimi olan tecritinortadan kaldırılmasıdır. Tecrit aynı zamanda bir insan-lık suçudur. Bu uygulamanın karar vericileri, neden

Page 234: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

oldukları hastalık/sakatlık ve ölümler nedeniyle yargı-lanmalıdır.

Yine son 1 yıldır daha kapsamlı olarak kullanılan metot-lardan biri zorla gerçekleştirilen sürgün sevkleridir. Bu-lunduğumuz F tipinden alınıp başka bir F’ye sürgünedilebilir, ne olduğunu anlamadan oradan da başka birF’ye gönderilebilirsiniz.güvenlik duygusunu yok etmeyiamaçlayan, size herhangi bir nesneden farksız olduğunukanıksatmaya çalışan bu uygulama düzenli, entelektüelüretim faaliyetini ve kolektif yaşam iradenizi baltala-mayı hedeflemektedir. Tecrit şiddetini misliyle arttıranbu uygulamalara karşı da dışarıda yeterli bir duyarlılı-ğın geliştirildiğini söylemek mümkün değildir.

19 Aralık katliamının sorumluları henüz yargılanıp,cezalandırılmış değil. Oysa bu tüm demokratik kuruluş-ların, ilerici yurtsever örgütlülüklerin temel taleplerin-den biri olmalıdır. Tıpkı 12 Eylülcülerin ve Kürt dağla-rındaki katliamların sorumlularının yargılanması talebigibi. 5 yılın sonunda ardımızda 120 ölümüz var. İdealle-rimizin sınandığı bir dönemden geçiyoruz. Hiç birimizkişisel nedenlerle hücrelerde değiliz. Emperyalist kapi-talizm ve işbirlikçilerine karşı ezilenlerin mücadelesihala sürüyor. Değil F hücrelerinde, yerin yedi kat altın-da da olsak bizler bu mücadelenin parçasıyız. Hiçbir zoryöntem bunu engelleyemez.

Binlerce yıldır insanı diğer türlerden ayıran en temelözellik onlardan güçlü olması değil, değişen koşullarauyum yeteneğiydi. F tipleri açısından da aynı şey geçerliolduğu için hücrelerin insan öğüten birer değirmen ol-masını yüksek moral, kahkaha ve dayanışmayla umuduve hayatı yeniden üreterek, engelliyor devrimciler. Bukonuda dışarıdaki her insanın yapabileceği küçük amadeğerli çok şey var. bunun yollarını bulmak, yoğunlaş-mak gerektiğini düşünüyoruz. Yeni ve devrimci bir ül-

Page 235: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

231

ke/dünya kuracağımıza olan güvenle hepinize selam vesevgilerimi iletiyorum. Sağlıcakla kalın

Savi Özbil1 Nolu F Tipi CezaeviA2-5 P.K 50

KOCAELİ

Page 236: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Ejder Elyakut)

Tarih boyunca tüm sistemler, egemen güçler kendi mu-haliflerini ehlileştirip, “zararsız” hale getirmek için ce-zaevlerini olmazsa olmaz görmüş, bu uğurda tüm imkan-larını devreye sokmuştur. Kimi vakitler bunda başarılıda olmuştur. Tarih sayfalarına baktığımızda tek tipleşti-rilen halkların tamamı cezaevi eksenli politikalar sonu-cu kendine yabancılaştırılmıştır. Ülkemizde bunun 12Eylül örneği var. Öncesi var, sonrası var. ve başarılı ol-duğu pratik örnekleri var. Bugün bile bir zamanlar sis-tem muhalifi olan bir çok insanın nasıl cezaeviyle sistemsavunucu haline geldiğini, farklı kılıflarla toplumun zih-nini bulandırdığını görebiliriz. Toplumdan bireye yayı-lan ve “işlemler” sonrası bireyden topluma geri dönüştü-rülen “uslu çocuk” anlayışı cezaevi yoluyla empoze edil-mektedir. Bunu başarmanın yolu da tecrit politikasınıher an’a sindirmeden geçiyor.

Cezaevinde tutukluya tecrit her an hissettirilmekte-dir.bu sadece tek odalarla, üçlü odalarla olmamaktadır.Daha çok ruhsal hissettirişle alakalıdır. Aslında en kö-tüsü de tecriti yaşayıp da anlatamamaktır. İçerde anlamyitimini anlatmanın, dillendirmenin yol yok belki de.Sürekli olarak “Tek kişilik odalar”, “Elbise alınmayışı”,“yiyecek, su vb” şeyler dillendirilmekte. Bunlar sadecemaddi tecrit ve manevi tecrite götüren somutlaştırmalar.Veya dışsal bakışla alakalı bir durum. Bir de bunlarınbir türlü anlatılamayan ussal ve içsel yansımaları var.onu da bizzat tecriti yaşayanlar bilir, bilir ama anlata-maz. Anlatamamanın bir nedeni de belki kanıksanması,alışkanlık halini almasıdır. En acı olanı da bu olsa ge-rek.

Cezaevinde insanların psikolojileri her daim bozuktur,çünkü her an gözetim altında olduğunu, en masumanetalebinin bile akıl dış bahanelerle kabul edilmeyeceğinibiliyordur. Örneğin ailesiyle görüşmelerinde konuşmala-

Page 237: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

233

rının dinlenişi, telefonla konuşmalarının dinlenişi tarifiolmayan baskı yaratıyor. Yine mektuplara “görüldü”damgasının vurulması. Bunu anlatmak için yaşamakgerekiyor. Tüm bunların yanısıra bir de siyasi tutukluolmanın verdiği ekstra tecritlik söz konusu. Siyasi tu-tuklu olmanın diğer bir anlamı da her adımının tecritetabii olmasıdır. Tebessümler, bakışlar bile prangayavurulmak istenmektedir.

Oda dışına çıkarken aramaların, personel gözetimindeolmanın yanı sıra kameralarla takip edilmenin getirdiğiyabancılık hissi odadayken havalandırma etrafına çeki-len tel örgülerle, yatakta uyanırken tavanın (mimariyapısı itibariyle) tabut kapağı biçiminde üzerine kapanı-şıyla büyüdükçe büyür. Yemekhanede beş adımlık volta-ya mahkum edilmenin yarattığı yorgunluk en kötü yor-gunluk oluyor. Bazen öyle bir hal alır ki yorgunluğun,çığlıklarla yıkmak istersin duvarları.

Yaratılan tecrit ortamında çıldırmamak için her an ken-disiyle savaş halinde olmalı insan. Koşullar öylesineustaca düzenlenmiş ki, kendini bir an koyverme karadeliğe atılma olur.

Özellikle F tiplerinde susmanın da, konuşmanın da suçsayıldığı ortamlar yaratılmış. Bir arkadaşına “merhaba”demenin koşulları bile ortadan kaldırılmıştır. Bu yüzdenyalnızlık içinde bırakılmıştır insanlar. Bu yalnızlık için-de yazının ne getireceği belli değil. Bu koşullarda kendi-ni korumanın, çıldırmamanın tek yolu umudunu dinçtutmayla, yazına sıkıca bağlanmayla olabilir ancak.

Tecrit için söylenecek o kadar çok şey var ki, bu hiçbirşey söylememeye neden oluyor. Belki de bunu en iyi tu-tukluların rüyasıyla anlatmak mümkün. Belli bir sürecezaevinde kalmış insanlar rüyalarında pek nadir dışarıçıkabiliyor, rüyaların çoğu tekrar dört duvara çarpıpuyandırıyor insanı. Her ne kadar kendimizi tecrite karşı

Page 238: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

korumaya çalışsak da içe sinmesine engel olamıyoruz,mutlaka bir yerlerde karşımıza çıkıyor.

Tecriti önlatma öyle bir şey ki, ağlamak isteyip de ağla-yamama ve sürekli boğazında bir yumrunun oluşması-nın yarattığı acıyı anlatamama, tarif edememe gibidir.Belki de en iyi suskuda anlatılır. Selam ve sevgilerimle

Ejder Elyakut1 Nolu F Tipi Cezaevi C-90

Buca/İZMİR

Page 239: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

235

Merhaba (Yaşar Cinbaş)

Öncelikle en içten sevgi ve saygılarımla merhaba diyor,insan hakları ve özgürlükler uğruna verdiğiniz onurlumücadele için sizleri kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, yaptığınız çalışma için iki yazı gön-deriyorum. Öykü veya deneme niteliğinde olan yazılar-dır. Sanıyorum kimi başka yazılar da sizlere ulaşmışolmalı.

Tabii ki seçtiğiniz konu başlı başına bir inceleme konu-sudur. Bugün cezaevlerinde olanların 18 ve 19’uncu yüz-yılda olanlardan beter olduğuna inanıyorum. Hani bili-nir bu sistem, ilkin ABD’de uygulandı. Ancak, ağır so-nuçlarından dolayı kaldırıldı. Bana göre belleği ve top-lumsal duyarlılığı olan bir toplumsal yapıda yazmış ol-saydık; bugün yaşanan tecrite karşı kulaklar tıkalı ol-mazdı. Adeta duvarla bir savaş içerisindeyiz. Sağa dö-nüyor duvar, sola dönüyor duvar; yani anlayacağınızruhlarımız, duygu ve düşüncelerimiz duvarlar arası birmengeneye sıkıştırılmış durumdadır. Hemen hemenhiçbir sosyal, kültürel etkinlik yoktur. Dünyaya açılantek penceremiz görüşlerde büyük oranda, disiplin ceza-larıyla sınırlandırılmış durumda.

Hücre tipi veya devletin deyimiyle oda tipi cezaevleri,tek kelimeyle intihara zorlama cezaevleri olarak adlan-dırılırsa daha iyi olur kanısındayım. Elbette ki intihar-ların da çeşitleri vardır. Fiziki intihar belki de en kolayolanıdır. Düşüncelerine, değerlerine, kimliğine karşıintihara zorlama, en kötüsü olsa gerek. Halen cezaevle-rinde büyük oranda intiharlar yaşanmıyorsa; bana göreiki nedeni vardır. Birincisi: insanların her şeye rağmen,halen büyük ütopya sahibi olmalarıdır. Bir gün mutlakadaha adaletli, özgürlükçe, eşitlikçi bir toplumun yaratı-lacağı inancıdır. İkincisi, tıpkı belki dışarıda hergüngördüğünüz gibi, insanların günü birlik yaşamaya te-

Page 240: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

nezzül etmesi ve toplumsal olaylara karşı duyarlılığını,refleksini yitirmesi olarak görülebilir.

Bu nedenlerden dolayı bizim gibi idealleri olanlar müm-kün oldukça ilkin kafalarda, duygularda oluşan tecritzincirini parçalayarak, genel tecriti kırmaya çalışıyor.Bu yol sabrı, inadı ve bilinçli yaşamayı emrediyor.

Bunun ötesi genel toplumsal uyanış, hareketlilik ve ör-gütlenme ile ancak, yaşanan tecriti kaldırır.

Şimdiden bu sistemin yarattığı bir çok psikolojik, ruhsalve fiziki sağlık sorunları ortaya çıkmıştır. En basitindenmeşalelerden harıldayarak akan güzelim su; muslukla-rımızda akınca işkenceye dönüşüyor. Bir çok arkadaşsanki su beynimde ses çıkartıyor, akıyor vb diyor. TVsesi, normal sesli bir sohbet, gülüşme vb bile insanlarıetkiliyor. Bu da doğal olarak insanları yalnızlığa itmek-tedir.

Başka ne demeli, fazla da uzatmak istemiyorum. Gön-derdiğim yazılar birisi Menaf Osman arkadaşındır, biriside benim daha bu sisteme geçiş aşamasındayken yazdı-ğım bir yazıdır.

Bu temelde mektubu sonlandırıyor; en içten sevgi vesaygılarımı sunuyor, çalışmalarınızda başarı dileklerimisunuyorum.Özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle, umutla, sevgiylekalın

Özgürlük Tutsak EdilemezTan vakti henüz yeni sökmüştü.

Ali, gözlerini aradı, etrafına bakınmak istedi. Ama ışığınaydınlığında gözleri kamaştı. Gözlerini kısarak odanıniçine baktı. Biraz sonra gözleri içerideki floransın ışığınaalıştı. O anda vücudunun her yanının ne kadar da sızla-

Page 241: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

237

yıp, ağrıdığını fark etti. Ne sağa, ne sola dönebiliyordu.Sırtı sızım sızım sızlıyordu. Ranzaya kapanmış olup bi-tenleri anımsamaya çalışıyordu. Bedenindeki sızılarbeynini sarmalamış ve düşünmesini engelliyordu sanki.İçerde bunaltıcı bir sıcak vardı. O da acıların yuvası gibi,yüreğine iniyordu. Nefes alıp vermede güçlük çekiyor,boğucu havada boğuluyor gibi oluyordu.

Ali kendinde değil gibiydi. Ne zamandan beri hücredeolduğunu, bu hücrenin nereye düştüğünü, hangimaltaya, hangi cezaevine ve hangi ilde de olduğunu bil-miyordu. Hele hele hangi ayda, haftada ve günde oldu-ğunu hiç mi hiç hatırlamıyordu.

Yalnızdı! Acılı ve tek başınaydı. Yapayalnız ve kimsesizbir yavru ceylan gibi, hücreye kıstırılmıştı.

Zaman kavramı Ali için donmuştu. Ne bir takvimi, nebir saati vardı. Her halde içeriye sokarlarken “arama”bahanesiyle tümünü almışlardı kendisinden.

Ama Ali, gökyüzüne ve havaya bakarak zamanını ayar-lıyordu yine. Karanlık bastığında bir gün daha geçiyorduonun için. Güneşin doğuşuyla yeni bir günün gündüzüneburuk bir “merhaba” diyordu. Tek zaman ibresi, tarihenot düşecek mürekkebi ve yüreğe düşecek iz’i ancak böy-le yaratabiiliyordu. Lakin anlamlarından habersiz. Pa-zar’dan, Pazartesi’nden, Salı’dan... uzak ve çok uzak!Hele hele aylardan bihaber! Bir de önemli günleri bile-memenin ve kutlamamanın acısı, tümünden daha fazlaiçine işliyordu. Ama yapacak bir şeyi de yoktu. Elindenbir gelmezdi. Ne yapabilirdi ki! her taraf 4x4 metrekarebir oda, altı yedi metre yüksekliğinde bir uçurumdanduvar ve tepsi içi gibi görünen gökyüzünün göründüğühavalandırma...! orta da ise 30 santimetre kalındığındademirden hücre kapısı ve A. Arif’in “ejderha olsan karetmez” mısrasının her an anımsandığı küçük, minnacıkbir mazgal...!

Page 242: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Ali bunları düşündükçe yatağa biraz daha mıhlanmakistiyor gibiydi. O an yataktan çıkmak, gezip dolaşmakiçinden gelmiyordu. İçine hüzün düşmüştü Ali’nin. Adetatüm yaşam fonksiyonları ölmüştü. Beyni bedenine ko-muta edemiyor, bedeni ise beynine isyan ediyordu sanki.Tıpkı felç olmuş bir insan gibi hissediyordu kendini.Ama içinden bir ses “kalk, tembellik yapma, yapacakhiçbir şeyin yoksa bile bir iki volta at, gökyüzüne bak!”diyordu. O ise, içindeki sese direnircesine bedeni tara-fından zorlanıyor ve esaret altına alınmak isteniyordusanki.

Neden sonra Ali, yatağından doğrultu, terliğini uyuşukuyuşuk ayaklarını geçirdi. Ardından bacaklarına yükle-nip yataktan kalktı. Pencereye doğru bir-iki adım attı.Ve bir anda kendini gökyüzüne bakarken buldu.

Ama Ali, her sabah bir anlık da olsa gökyüzüne bakıpbakmama duygusu içinde kalakalıyor, ikircilik geçiri-yordu. Gökyüzüne, üstünde görünen tepsi gibi boşluğabakmak onun için bir cesaret işi haline gelmişti. Halbuki eskiden mavilikler onun tutkusuydu, gökyüzü ve gü-neş ona arkadaşlık eder, onlarla yazılarında sohbetedalardı. Derin derin konuşur, kendini onlarda bulur,arayışını beslerlerdi. Oysa şimdi her sabah korka korka,kararsızlık geçire geçire içinde bulunduğu kuyunun di-binde ürkek ürkek gökyüzün bakıyordu. Belki de Alikuyunun dibinden bakmak istemiyordu gökyüzüne. Bel-ki de böyle bir bakmanın maviliklere leke değireceğini,bir toz bulutu savuracağını sanıyordu. Belki de her bak-tığında kukuya gökyüzünü çekeceğini ve özgürlüğünüsınırlayacağını düşündüğü için, böyle kararsızlık yaşı-yordu. Onun için de gözlerini yukarıya dikmek, kafasınıbiraz da olsa kaldırmak Ali’ye işkence gibi geliyordu. Vehiçbir zaman Ali, alışamıyor ve alışamayacaktı bu yenimekana! Onun ruhu, duygusu kaldıramıyordu bu me-kansızlığı! Özgürlüğüne yediremiyordu bu kuytuluğu!Bunları düşündükçe kendini parçalayacak duruma geti-

Page 243: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

239

riyor, sıkılıyor, patlayacak volkana dönüveriyordu. Vol-kanlaştıkça isyanı büyüyor, büyüdükçe ele avuca sığa-maz oluyordu.

Ali şimdi yine aynı duyguları yaşıyordu. Canı sıkılıyorve patlayacak bir bomba misali daraldığını iliklerine dekhissediyordu. Az sonra ince bir ter baskınına uğradığınıfar ketti ve havalandırma denen kuyuya çıktı. Ama buonun için daha büyük bir azap, daha büyük bir eziyetçekme vesilesi oluyordu. Kuyunun ortasında, gökyüzün-den sadece bir metre veya iki metre görmek onu delirti-yordu. Hele hele tutsaklığı onu deli divane ediyordu.

Ali için tutsaklık daha yeni başlıyordu. Acıyı yeni tadı-yordu. Sınırsızlığı yeni duyumsuyordu. Yalnızlığı yenianlamlandırıyordu. Hele sevgiyi hiç mi hiç anlamadığınıyeni yeni bilince çıkarıyordu.

Çünkü Ali yalnızdı. Arkadaşsızdı! Hastalandığında“Geçmiş olsun heval! Merak etme iyileşirsin” diyen kimikimsesi yoktu yanı başında. Bir dostu bir yoldaşı kal-mamıştı artık! Kendi kendine ağlamak, gülmek, hay-kırmak istiyordu. Ama hiç birini başaramıyordu. İçindenağlıyor, gülüyor, haykırıyordu. Fakat bunlar onu doyur-muyordu, sıcaklığı tadamıyor, coşamıyordu. Sevgiyi,yoldaşlığı ve yaşam diye bildiği her şeyi arıyordu. Hemde didik didik arıyordu. Ama bulamıyordu! Artık bula-mazdı da! İçi paramparça Ali’nin. Ne sağlam bir hayali,ne bir düşü, ne bir ütopyası, ne de bir iki gün onu yürü-tecek ruhsal bir dünyası vardı. Herşey hem onda vardı,hem hiç bir şey yoktu! Ve bir çok şeyi düşünmeye, duy-guda yaşamaya gelemiyor, kaldıramıyor, bunalım dahada derinleşiyordu. Bazen gözlerinin önünde bir bir arka-daşların süreti geliyordu. Bazen kendine bağırmak, is-yan etmek ve “niye yakalandığına” yanmak düşüyorduaklına. Bazen bencilliğine, bozulmuşluğuna, gittikçe deerimesine büyük bir karşı koyuşla “hayır” demek isti-yordu. Ama gücü buna yetmiyordu. Bir tek kendi kendi-

Page 244: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

ne şunu diyebiliyordu: “Ben neden arkadaşlarımın kıy-metini bilemedim! Niye onları dinlemedim! Nasıl da okadar emeğe kıydım!! Diyor ve hayıflanıyordu. Bir birhafızasında gelip geçen süretlerin mahsumiyetini, güzel-liğini gördükçe kendisine tokat atıyordu. Yumruklarınısıkıyor, duvarlara vuruyor ve duvarları örselercesineöfkesini beton mezarlıktan çıkarmak istiyordu.

O, aslında bir sohbetin koyuluğunu özlemişti.O, bir gülüşün coşan ve moral veren tebessümüne hasretkalmıştı.O, acıların kraliçesi sevgisinin yoldaşlığını arzulamıştı.O, birlikte yaşamayı, yürümeyi, kitap ve gazete okuma-yı, derdini birbirine anlatmayı ve dağlardan konuşmayıözlemişti.O, tutkuyu “arkadaşlıktan” aramayı özlemişti.O, traş olurken “Sıhhatler olsun”, sabah yataktan kal-karken “Rojbaş” diyen sesleri ve ses sahiplerini özlemiş-ti.O, özlemişti işte, her bir şeyi... Ağlamayı bile... birlikteölmek, nerden gelirse gelsin dercesine, umurunda biledeğildi. Yeter ki özlemlerle birlikte olsundu!

Ali, toprak ve yağmur kokusuna hasret kalmıştı. Duva-rın dibinde çöktü ve tek tek geçmiş anıları hayalindeyaşamaya başladı. Hepsi birer birer bir fotoğrafın kare-leri gibi gözüne çarpıyordu. Ama az sonra sanki her yankaranlık bir boşluğa bürünür gibi oldu. Beyaza boyanmışduvar, masa, sandalye, florans... Her şey tek renk! Beyazrenk! Ama niye her taraf siyaha büründü! Ali kendikendine “Karanlık bir delhizde olanın, yüreği ve gözü dekaranlıktır da ondan” dedi. Sonradan “Renkler ölüdür.Eğer insan içinde yaşamıyorsa! Renkler ölüdür, eğeryaşama rengarenk gökkuşağı düşmüyorsa!” dedi kendikendine.

Ranza, battaniye, döşek, yastık, dolap... velhasıl, her şeyyanında olsa da paylaşacağın tek mekanın yalnızlıktır!

Page 245: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

241

Yalnızlık da derin bir sessizlik kuyusudur! Hepsi tekrenge bürünmüştür. Ya beyaz, ya siyah! Ve Ali bu rengede düşman olmuştu. Her yer betonun renksizliğine çağ-rışım yapıyordu. Ali, “bu diyarda kalpler, yürekler, duy-gular betondur. Böyle bir şey başka bir diyarda olmaz.Görülmüş şey mi!” diyordu kendi kendine. Ali kendiniortaçağ engizisyonunda, Arap çöllerinin kızgınlığında,Çarlık Rusya’sının hapishanelerindeymiş gibi düşündü.Ama onlarda bile bu kadarı yapılmazdı! Burda her şeyçorak bir toprağa benziyordu. “Toprağımız var, en iyi-sindendir.” Deniliyordu, herkese. Ama yaşam çoraktı,hücre çoraktı, iki-üç metrelik havalandırma çoraktı, in-sanları çoraktı. Ali rengini arıyordu, ruhunu bulmakistiyordu, tutkularına, hasretlerine, özgürlüğüne ışıkarıyordu. Gözü, yüreği ruhunu elde etmek için çırpını-yordu bu diyarda.

Ali derin derin düşüncelere daldı yine. Güneş öğleyedoğru ancak bir saat ışınlarını ödünç verircesine vuru-yordu havalandırmaya. Ali düşünceler denizinde birkaptan misali dalgalarla boğuşuyordu sanki. Kendi ken-dine mırıldanırcasına konuşuyordu:

“Bu nedir? Fiziki olarak zaten tutsağım. Neden düşünce-lerime kilit vurmak istiyorlar? Oysa düşüncesiz insanhayvanlaşmış insandır. Acaba beni, bizi, hepimizi hay-vanlaştırmak mı istiyorlar!? Düşünceden korkmanınbaşka nasıl bir izahı olabilir ki!? oysa düşünce en zordaolduğu zaman bile hapsedilemez, olmaz da! Haksızlığakarşı teslim olmaz. Kendisine yol bulur, direnme ve sa-vaşma arayışı içinde sınırlar tanımaz. Düşünce ve duy-gular bulduğu yatakta usulca ilerlemesini sağlar. Teslimolmaz, teslim de alınamaz! Fırsat bulduğu zaman eyle-mini yapar. Bizi ‘teslim aldık, iradeleri kırıldı’ diyenleryanılırlar. En zorda olan insan her an patlamaya hazırinsandır. Düşüncelerini de mutlaka yaşatır.” Diyordu vekendi kendine, güç, moral ve ruhsal bir kaynaktan iradeaşılıyordu.

Page 246: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Ali artık korkmuyordu. O, düşünüyordu, düşündükçeyapılanları vicdanı kabul etmese bile “Asla düşüncemikimse teslim alamaz! Beni benden kimse çalmayacak,dar kapıdan geçmesini bildik! Bu kuyudan da çıkmayıbaşaracağım” diyordu. Ali kendi kendinin umut ve tesellikaynağı oluyor, hele hele tarihi kişilikleri ve kahraman-lıkları düşündükçe daha bir heyecanlanıyor, coşuyor veyaşama daha bir şevkle sarılmaya başlıyordu.

Gün öğleyi bulmuştu. Güneş kımıl kımıl kuyuya vurma-ya başlıyordu. Ali güneşin ışınlarıyla canlanmaya başlargibi oldu. Bir an, bir dakika, bir saat onun için 365 gü-nün ışığı kadar yeterli geliyor gibiydi. Ve güneş şimditam tepesindeydi. Ali güneşi seyire dalmıştı..

Ali zayıf, kısa boyluydu. Siyah saçları, morumsu gözleri,küçük bir burnu vardı. İçinde bulunduğu betonlarınızdırabı onu daha da zayıflatmış ve avurtları daha biraçığa çıkmıştı. Alnında yüz yılların kırışıklıkları belir-mişti. Hayaller dünyasına dalıyor, kendi kendine yarat-tığı kurgular ve soyutlamalı kahramanlarla, tiplemelerlegülüyordu.

Sonra yanında tek tek ölüme giden arkadaşlarının onaolan bakışlar canlandı kafasında. Onların son sözlerini,istemlerini öğrenmek istiyordu. O gözlerdeki sevecenliği,gülüşü gördükçe, kendi zayıflıklarına büyük bir kin bes-liyor ve öfkeleniyordu.

Ve Ali’nin vicdanı derinden ve sessizce bağırıyordu. Kör-lerin, sağırların bu kadar fazlalaşmasına anlam veremi-yordu. Neden insanlar bu kadar taşlaşmış, kendi “zin-danına hapsolmuş” diyerek soru üstüne soru soruyordu.Bunun karşısında gözlerinin feri sönüyor gibiydi. Nemutlu, ne de mutsuz yaşıyordu, her ikisini bir aradayaşıyordu. Tüm acılarını, çilelerini, ızdıraplarını umu-dunun topumu yapmak istiyordu, güzelliklere dönüş-türmeye çalışıyordu.

Page 247: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

243

Ali bazen çok sevdiği kalemine sarılıyordu. Kalemi, belkide onun en iyi dostu hatta kardeşiydi. O, onun üretim vedüşüncelerini geleceği aktarma silahıydı. Ancak o silah,artık eskisi gibi işlemiyordu. Masanın başına geçerekkalemini çalıştırmaya başladığında düşünceleri, adetaduruyor, elleri titriyordu. Silahını düşüren asker gibikalemini düşürüyordu. Ve Ali anlamsız anlamsız kağıdabakıyordu. Buğulu gözlerinden usulca bir iki damla gözyaşı kağıda döküldü. Yavaşça kağıdın üzerine düşendamlacıkları sildi. Sanki orada onlar, yüzler onu seyre-diyor gibi kendisinden utandı. Ağlamanın zayıflara aitbir şey olduğunu hatırladıkça ne kadar iradesiz bir ko-numa geldiğini gördü.

Az sonra içeri girdi ve sandalyeye oturdu. Sandalyeyeçivilenmişçesine kıpırdanmıyordu. Yerinde donmuş, birheykel gibi kalakalmıştı. Kendi kendine düşüncelereyine daldı:

“Neye karşı isyan edecekti. Kim onu anlayabilirdi? İsya-nına kim ne diyebilirdi? Ne insanlar, ne devlet, ne deAllah onun isyanına anlam veremiyordu. Hangi sığınsaonun için kaderin cilvesi olsa gerek, yüzünü dönüyor,dudak büküyordu. Onun insandan başka bir dostu yok-tu. Devlet de, Allah da, onu ezmenin dışında başka birşey vermiyordu. Ali neye karşı küseceğini ve haykıraca-ğını bilmiyordu. Oturduğu sandalyede, az sonra başıhafif yana kaydı ve kendini takatsizliğin ızdırabında,cenderesinde hissetti. Kolları, bacakları kırılmışçasınagüçsüzleşmişti. Öylece sallanıp duran kırık ağaç dalları-na benziyordu. Bir an yerinden kalkıp yatağa uzanmakistedi. Ama iradesi onu taşımıyordu, oldukça zorlanıyor-du. Dizlerinin bağı çözülmüş, kalkıp yürümeye, bir ikiadım atmaya cesaret edemiyordu. Kalkmaktan da artıkkorkuyordu, her an yere düşebilirim dercesine bir yerle-re tutunarak kalktı, yeni yeni emekleyen bebekler misaliyürüdü yatağına doğru.

Page 248: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Onun içi, içini yiyor, parça parça ediyordu. Yapayalnızdıve tek dayanağı inancıydı. Çıplak bir iradesi ve bağlıolduğu değerler vardı. Bu ve inancı dışında bir şeyi yok-tu. O ne kadar inanç sahibi olsa da yalnızlığa dayanamı-yordu. O hep toplu yaşamaya, “çok” olmaya alışmıştı.Arkadaşları onun morali, ruhu ve yüreği idi. Şu andaonlardan tek birisi yanında yoktu. Konuşabileceği, güle-bileceği, acısını, sevincini paylaşabileceği tek bir kişiyoktu. Yalnız yaşayabilme büyük insanların işidir. Onlarmaddi yaşamı öldürmesini bilenlerdi. Ali bu arada dü-şündükçe kahroluyordu. “O”, o koşullarda yaşıyorsa be-nim yaşamam doğaldır, diyerek kendini yaratmaya çalı-şıyordu. Bazen kendisinden ziyade, O’nu düşlüyordu,O’nu yaşıyordu. O’na kilitlendikçe, yalnızlığını bir anlıkda olsa unutuyordu. Benliğini bireysel acılardan kopar-dıkça, toplumsal acıların bir katliamı yaşadığını farkediyordu.

İnanılmaz bir duygu ürpertisi içerisinde gel-gitli bir ruhhalini ve duygu deryasını yaşıyordu. O hem yalnızdıhem de “topluydu”. Zayıflığı da, gücü da yalnızlığındasaklıydı. Yalnız yaşama umudunu, ruhunu kendisindeyarattıkça özgürleşebilmenin yoluna giriyordu.arayışı,derinleşiyor, bakışı ufuk kazanıyordu. Yalnızlığın acı-masız biçareliğine kapıldıkça da küçülüyordu. Çoğu defaAli, duyguların aşırı yoğunluğundan korktuğunda, dü-şünceye başvuruyordu. Çoğu defa aradığı arkadaşlığıkendi kendisiyle yaptığı monologlarla çözmeye çalışıyor-du. Konuşmaya unutmamak, bellek yitimine uğrama-mak, için kendisi soruyor, kendisini seslice cevap olu-yordu. Bu durumuna bazen gülüyor, bazen ağlıyordu, birbaşkası onun bu halini görse kesin “delirmiş” derdi. Oy-sa yalnız yaşamanın çaresini aramakla kalmıyor, birşeylere cevap olmanın arayışına da girişiyordu. Dünyayaaçılan tek kapısı, kendisiyle sınırlı olan monoloğundanbaşka bir şey değildi.

Artık, o bir aynaydı. Kendi kendisinin apaydınlığı...

Page 249: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

245

Ama ayna parçalıydı. Ayna onu bölük pörçük gösteriyor-du. Ancak, Ali de boş durmuyor, kırık aynadaki Ali’yi,bir bütün haline getirmeye çabalıyordu. Kendisiyle yüz-leştikçe parçalar da bütün haline geliyordu. Yüreği yüce-liyor, fikri açılıyor, fiziki güzelliği açığa çıkıyordu. Aliaynaya böyle baktıkça, kendisini tanıdıkça, yalnız olma-dığını anladı.

O artık eski Ali değildi. Eski sıradan ilişkileri, tek düzeyaşam biçimlerini aşıyordu. Her uygulama, onu, a-sosyal, yalnız, kendine soyutlanan, kendine düşman olanve bireyci birisini yapmaya göre ayarlamıştı. O ise, sos-yalleşme, kollektifleşme, özgürleş-me.........................paragraf okunmuyor...

........... sürdürüyordu. O özgürlüğün savaşçısıydı artık.Her gün içinde yeni güne merhaba diyen, güneş yüzlüçocuklar doğuyordu. Ve Ali her birine Özgürlük adınıveriyordu. Aradan birkaç ay geçti. Ali’nin hücresindeonlarca, yüzlerce ve milyonlarca çocuk kuyunun beyazduvarlarına özgürlüğünü resmediyordu. Ali de gülücük-ler dağıtarak kah çocukları seyrediyordu kah onlarlaözgürlüğü yüreklere resimliyordu...

Yaşar CinbaşH Tipi Cezaevi G-2 Gaziantep

Page 250: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Bir Yalnızlaştırma Hikayesi (Menaf Osman)

Kederlendiğim bir andır. Gözlerim, açılabileceğim birarkadaş arıyor... bulamıyorum! Kederimin acısını katla-yarak yaşıyorum...

Bir sevinç anımı yaşıyorum. Güzel bir haber almışımkafamdaki bir çok soruya cevap bulmuşum. Bu sevinci-min tadını çıkarmam için, gözlerim bir dostu, bir arka-daşı, sevincimi paylaşacağım bir insan arıyor... bulamı-yorum!... Sevincim kursağımda yarım kalıyor...

Eni dört, boyu beş, duvarların yüksekliği ise, 8 metreolan havalandırmadan çok bizim köyün kuyusuna ben-zeyen daracık yerde volta atıyorum, sabah sabah yağ-mur çiseliyor, yüzümü gökyüzünü görmek için havayakaldırıyorum... Gökyüzü çok küçük. Dört köşeli bir sec-cade kadar ya var ya yok... Gözlerime giren yağmurlahüzünlenerek, başımı indiriyorum. Voltama devam edi-yorum. Zindanda en iyi arkadaşım yağmurdur. Öylegizemli, sır dolu bir arkadaştır ki, onunla konuşur, soh-bet eder gibi oluyorum. Özgürlük kokuyor gibi geliyorbana! Bunca demirkapı ardına kadar “GÖRÜLDÜ”süzgirebilin tek nesnedir ya, hem de toprak kokusunu taşı-yarak geliyor... Yağmuru çok seviyorum. O varken yal-nızlığımı hiç fark etmem. Yanıma onca dostu, sevgiliyigetiriyor. Sohbet edip nostalji yapıyoruz. Duygulanıpheyecanlanıyorum. Ama aniden açılan demir mazgalınsert takırtısı, tüm bu güzellikleri ahbapları alıp götürü-yor... Yine yalnızım ve canım biriyle sohbet etmek isti-yor. Ama yanımda kimse yok ki! boşuna umutlanmakkadar moral bozucu bir şey olmasa gerek. “Konuşacağınkimse yok, hala tek başına bir hücrede-ya da Sayın Ba-kanın deyimiyle bir oda-olduğunu öğrenemedin mi?”diyorum kendi kendime. Evet tek başınayım!

Ranzama çıkıyorum. Battaniyeyi dizlerime kadar çeki-yor, yazı tahtamı alıp kucağıma yerleştiriyorum, üstüne

Page 251: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

247

beyaz bir kağıt, elime de kalemimi alıyorum. “Önce çoközlediğim Medya’ya yazacağım” diyorum ve yazmayabaşlıyorum. Medya’ya yazarken onunla konuşur, sohbeteder gibi heyecanlanıyorum. Asker arkadaşımdır ya, oanda içimde geçeni teklifsizce yazıyorum. Büyük keyifaldığım bu yazılı sohbetimi bir buçuk saat sürdürüyo-rum. Ona bir çok soru soruyorum. Çoğuna da kendimcevap veriyorum. Tahmin etmeye çalışıyorum fikirlerinive onun yerine cevaplıyorum sorularımı. Başka türlüsohbet ortamı yaratamıyorum ya. Mazgal yine sert birtakırtıyla açılıyor, tüm yaşadıklarımın tadını bozuyor,bir anda. Gardiyanın sesi kurşun sesi gibi yankılanıyor.Ses tonunda “büyüklük” ve her kelimesinin vurgusundaotoritenin ve egemenliğin tüm tonlarını hissetmekmümkündür. Çok tepkileniyorum. Aşağılanmışlığı ka-bullenemiyor ona bir cevap yapıştırmak istiyorum, amason anda yarım bıraktığım Medin’nin mektubunu hatır-lıyor ve vazgeçiyorum. Dört aylık mektup cezam dahayeni kalkmış, kimseye daha bir şey yazmadan yeni biriceza almaktan korkuyorum. Görüş, telefon ve ortak ala-na çıkmama cezam da hala sürüyor zaten. Bu öldürücüyalnızlığımı bir ölçüde gideren, dünyayla ilişkilendiğimtek kapı olan mektubun da tekrardan kapanmasını is-temiyordum. Ama bu hakareti de kolayca yutamıyorum.Tecavüze uğramış gibi alt-üst oluyor bozuluyorum. İsyanetmek istiyorum ama yapmıyorum, yapamıyorum...

Gardiyan gidiyor, ranzama geri dönüyorum. Ama mek-tup yazmasını da devam ettiriyorum. Yeniden aşağıyainiyorum. TV’yi açıyor kafamdakini unutmaya çalışıyo-rum. Bir süre sonra sakinleşip unutuyorum. Ama TV’Dede izlemek istediğim bir şey bulamıyorum. Tek sevdiğimşey maçtır o da yoktur.

Derken öğle yemeği geliyor. mazgaldan tabağımı uzatı-yorum. Bir kepçe kuru fasulye, bir kepçe bulgur, değiş-meyen yemek! Tiksiniyorum. Mazgalı kapatmadan “afi-yet olsun!” diyor gardiyan. İlginç!!? Çok seviniyorum. F

Page 252: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

tiplerinde de böyle gardiyanların var olması, olaydır.Eğilip bu aykırı yüzü görmek istiyorum. Bir gülümse-meyle cevap verecektim ama yetişmedim. Mazgal ka-panmıştı. Masada oturuyorum. Tuzum ekmeğim, fasulyetabağım önümde yiyemiyorum. Sadece seyrediyorum.Bana ne olmuş bilmiyorum. İlk başta biraz yerdim. Biraydır hiç yemek yemiyordum. Birlikte şakalaşarak ye-meğimizi yediğimiz günleri öyle özlüyorum ki, inanılmazderecede. Oysa zamanında o kalabalık sekiz kişilik ye-mek masaları çok itici bulurdum. Hele oturan arkadaş-lardan biri şapurtuyla yiyenlerdense, o yeme sahnesiişkenceye dönüşürdü benim için. Ama şimdi bu ölümsessizliğindeki masada derinden o günlerin özleminiçekiyorum.

Çay bardağı elime alıp yeniden havalandırmaya çıkıyo-rum. Yağmur hala çiseliyor. Canım çok sıkkın, altı aydırhücreye konulalı, ilk defa beni bu kadar acıtıyor, baskılı-yor yalnızlık. Kendimi bir hiç gibi hissediyorum. Herke-sin unuttuğu, hiçbir şeye yaramadığı, onlar için birinciönemdeki kişi olarak bildiği sevdiklerinin defterlerindende silinip tali sıralara düşen biri olarak hissediyorumkendimi. “Hayatımı bile adadığım tek inancım olan top-lumum beni unutamaz!” diyorum. Ama tüm karinelertersini işaret ediyor. Aylarca soran yok! ölülerin statü-süne alınıyorum-yoruz- dayanışma gösteren yok! yinebiz-bize kalıyoruz. Attığımız her slogan bir ay mektupcezası, bir y telefon cezası, girdiğimiz her bir günlükaçlık grevi bir ay görüş yasağı, bir ay ortak alandan mencezası olarak bize dönüyor. Tekli ikili odalarda tutul-mamız yetmiyor, bir de tüm ilişkilerimiz kesiliyor! Ola-cak iş değil, kendime kızıyor, arkadaşlarıma kızıyor,halka kızıyor herkese kızıyorum. O anda birden bir sesduyuyor, yerimde durup kulak kabartıyorum, ses çokcılızdır. Ama tanıyorum. Bu bizim Ömer’in sesidir. Se-simizin bir birine gitmemesi için aramıza diğer örgütler-den insanlar yerleştirmişler.b Ömer üs odadaydı, amasesini ulaştırabilmişti bu yağmurlu günde. Sesine çok

Page 253: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

249

sevindim bir taburun gücünü arkama almışçasına güç-lenmiş gibi hissediyorum kendimi. Birkaç dakika öncekisıkıntımdan eser kalmamıştı. Başımı havaya kaldırdımvar gücümle çağırıp ona sesleniyorum. Birbirimizden birşey anladığımız yok aslında. Zaten sadece isimlerimizisöylüyoruz birbirimize. Ama bu kadar beni heyecanlan-dırıyor ki, inanılmazdır. Otuz günlük sorgu cehenne-minden çıkıp, zindana gelip arkadaşlarımla ilk karşı-laşma heyecanı, kadar derin ve mutluluk vericiydi.

Bir demir takırtısı daha geldi. Heyecanımı söndürdü. Bukez mazgal da değildi, kapıydı açılan. İçeriye giren debir, iki, üç değil, belki on gardiyan vardı. Aman yarabbibu da ne? Baskın arama olmalı ama hayır, başgardiya-nın elinde bir sürü kağıt var. “Gel bu tutanağı imzala!”diyor. “Neyin tutanağı?” diyorum. “Slogan atıyordun ya,bir ay mektup cezası daha aldın, haberin olsun!” diyor.“Yok öyle değil” izah etmeye çalışıyorum, ama boşuna.

Medine’ye yazdığım mektup bir ay daha bekleyecek! Te-pem atıyor, “Artık yeter!” diyorum içimden. Odadançıkmak için tek bir yolum kalmış; çöp dökmek! “ordavereceğim ona” diyorum ve önerimi bir ince kağıda yazıpsigaraya yerleştiriyorum. Üç gün çıktıktan sonra onadenk gelip sigaramı ona verebiliyorum. Artık rahatladımbiraz. Önerimde bu kaz “Ölüm orucuna girelim ve bu işbitsin” diyorum. Başka yol kalmamış zaten. “Önerimkabul görür” diyor seviniyorum ve her türlü cezaya mey-dan okumanın vereceği haz ve mutluluğu şimdiden yaşı-yorum. Ama bir hafta sonra yanıldığımı öğreniyorum.“Hayır” diyorlar arkadaşlarım, bir çok gerekçeyi ilerisürerek dayanılmaz acılar çekerek bir ay daha dayanıyo-rum. Bu kez hem mektup hem de kapalı görüş cezasıkalkıyor. Biraz rahatlıyorum. Görüşün bir anlamı yokzaten şahsım için. Çünkü çoktan ailesini reddeden biri-yim. Onun için telefondan da yararlanamıyorum. Amamektup hepsinin yerini tutuyor benim için. O dışarıyla,dünyayla bağımı kuran ek köprüdür. “Dünyayla” diyo-

Page 254: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

rum ama, aslında dışardaki yazıştıklarımın toplamı ikikişidir son dönemde. İlk başta çoktular. Ama zamanlaiki kişiye indi. Olsun, o ikisi hepsinin yerini tutuyorlar.Çok seviyorum onları. Daha önce yüz kişiye verdiğimsevgiyi şimdi sadece bu ikisine veriyordum. Benim halasağ olduğumu, unutulmadığını ve sevgiye değer olduğu-mu hatırlatan bir bu ikisiydi, Medya ile Sino!

Mektup cezamız bitti ama çarşambaya daha iki gün var.bizim bu cezaevinin mektupçusu da bir acayip. Haftanınsadece iki gününde mektup getiriyor. Kendiminkini gön-derdim, çarşambayı ise sabırsızlıkla bekliyorum. İçimdede “İnşallah bu iki günde yeri ceza almam” diyorum.

Pazartesi çok sıkıcı geçti. Çarşambaya uzak olan günlerihiç sevmedim zaten. Salı daha sempatikti. O çarşamba-nın komşusudur çünkü. Yani bayramın arefesi gibi. He-yecan içinde geçti.

Çarşambanın heyecanı daha farklıydı. İçinde kaygılar vekorkular da taşıyordu sanki mutluluğun yanında. Neydibu kaygımın nedeni? “Ya mektup gelmez-se!”^korkusuydu.bunu yaşamamak için fikrimi başkakonulara çeviriyor kitap okumaya çalışıyorum. Çünkü“sabırsızlıkla beklediğim gün hayal kırıklığı da getirmişolabilir” diyorum kendi kendime. Olmamış şey değil ya!

Saat ikide mazgal açılınca aniden yerimden fırladım “Busaatte mektuptan başka bir şey gelmez” diyorum ve aşa-ğıya inip tereddütlü bir şekilde mazgaldan uzanan bir elve içindeki bir mektup! Sevinçle alıp yukarı çıktım. Çı-karken de zarfın üstündeki gönderici ismine bakıyorum;Medya ERİN! Sevinçten uçacak gibi oluyorum. İnsanınsezgilerinin yaşamla doğrulanması kadar ona heyecanveren başka bir şey olmasa gerek. Sezgilerim doğrulanı-yordu, ben de bunun sevincini yaşıyor, tüm yalnızlıksıkıntılarını unutuyordum.

Page 255: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

251

Gielen mektuplarımı hep ranzada uzanarak okurdum.Sırt üstü uzandım, zarfı açtım. Her seferki gibi koca ikikağıt doldurmuştu! “Medya da olmasaydı ne yapacak-tım?” gibi moral bozucu bir soru o anda aklımda belirive-riyor. Medya’dan mektup geldiği gün, birbirinin aynısıolan bıktırıcı sıradan günlerimden birini çekip olağanüs-tü kılıyordu. Aklımda kalabilen de sadece farklı kılınano günlerdi.

Katlanmış kağıtları özenle açtım ama her zamanki gibiçiçek bulamadım. Göndermemiş miydi yoksa görevli midüşürmüş? Fotoğraf da göndermiş, girişte şiirde yazma-mış bu kez! Daha okumadan bozuluyorum. “Hayır” diyo-rum bir değişiklik yapmak istemiş o kadar. Kendimiyatıştırıyorum. Ama mektubu okudukça kalbim sıkışı-yor, miden bulanıyor. “Hayır öyle değil, şunu demek is-tememiş, bunu kast etmemiş” deyin umudumu koruma-ya çalışıyorum, ama son cümleleri o kadar açıktı ki, herşeye nokta koyuyordu. “Artık beni düşünme!!”, “Beniunut!” yıkıldım.

Yıkıldım. Tüm kaslarım birden gevşedi, bedenim süngergibi oldu. Beynimdeki engebeli, ormanlı koca coğrafyaaniden dümdüz olup renklerini kaybetti. Ardından bom-boş, sisli bir dünya...

Menaf OsmanH Tipi Cezaevi G-2 Gaziantep

Page 256: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba! (M. Ali Özdoğan)

Öncelikle tecrit karşıtı çalışmalarınızdan olayı teşekkür-lerimi iletiyorum. Sizin bu alanda gösterdiğiniz duyarlı-lığı önemsiyorum. Çünkü S.T.Ö’lerin hücre-tecrit terö-rünü geriletmedeki rolleri daha büyüktür.

“Tecriti yaşayanlar anlatıyor” kapsamında başlattığınızçalışmayı göç öğrendim, yolladığınız mektup “sakıncalı”diyerek el konuldu ve bize verilmedi. Daha sonra yaptı-ğımız suç duyurusunun ardından mektubu alabildik.

Tecrite dair anlatılacak çok şey var. En basit bir örnek;yazdığım bu mektubun size ulaşıp ulaşmayacağı endişe-si dahi bir örnektir. “Acaba sakıncalı diye el koyulacakmı” ikileminde yazıyorum. Yine de ben bir iki örnekleyaşadıklarımızı sizinle paylaşacağım.

Hücrelere yapılan bize özel “kısmi” arama sırasında2’inci müdürle resim çizme işi üzerine geçen kısa birdiyaloğumuz şöyle:

Müdür “Resim çiziyor musunuz?”

“Evet, boya kalemlerini alamadığımızdan dolayı çizdiği-miz resimleri boyayamıyoruz. Kuru boya kalemleri kan-tinde satılırsa iyi olur.”

“Boya kalemlerinin içeriye verilmesi yasak. Resim atöl-yemiz var, orda sulu boya çalışması yapabilirsiniz. Bu-nun için duyuru yaptık, duymadınız mı?...”

“Duyduk. Fakat haftada bir saat, resim atölyesine gidipboya ve diğer malzemeleri hazırlamaya bu süre ancakyeter. Resim çizme zaman gerektiren bir şey. malzeme-leri hücrelere verseniz daha iyi olur. hem zaman sorunuda olmaz.”

Page 257: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

253

“Burda kurallar böyle yapacak bir şey yok. Siz burdabaşka şeyler de çizersiniz...” (...)

Velhasıl resim atölyesi var F tiplerini ziyarete gelen siviltoplum kurumlarına gösteriliyor. Gerçekte ise yukarıdaaktardığım diyalog özetliyor. Bireysel üretim bile tecritleyapılamaz hale getirilmiş.

Malatya Çocuk Yetiştirme Yurdu’nda yaşanan şiddetingörüntüsünü hepimiz acı ve endişeyle izledik. Ben birkaçgün sonra bir gazeteye, Malatya’da yaşananların “sosyaldevletin tasfiyesi, neo-liberal politikalar ve özelleştirmeterörünü ön plana alan AKP’nin çocuklar üzerinden si-yaset yaparak bu olayı GSS, özelleştirme planının haya-ta geçirmenin bir aracı yapmak istediğin” yazan birmektup yazdım.

Bu yazı da “sakıncalı” bulundu.

F tipinin burdaki amacı, ne neo-liberalzmi sahiplenmekne de AKP’yi sahiplenmektir, belki böyle bir niyeti var-dır ama asıl “sakınca”, bir tutuklanan zihinsel üretimfaaliyetidir. Tıpkı resim gibi bu da bir üretim faaliyeti-dir. Ne tecrit ne de CİK “mantığı” bunu kabullenemez-istemez.

Oturduğum yerden yazı yazmamı engellemeye gitmiyor.Yazdığım yazı okuma komisyonunun önüne gidince, en-gelleme devreye giriyor. Bu tür “sakıncalı” gerekçelerleyazılara el koyarak tutukluda “Nasılsa sakıncalı diye elkoyuyorlar, iyisi mi yazmayayım” psikolojisi yaratmayaçalışıyorlar.

Kendimiz kart yapamıyoruz. Çünkü karton, yapıştırıcıgibi şeyler yok. bize dışarıdan yollanan kart-postallarınarkası yazılı değilse bize verilmiyor. “Kantinde satılaneşya vb’lerin mahkumlara verilmesi genelgeyle yasak-lanmış” gerekçesiyle açıklanıyor. Daha önce kantin sipa-

Page 258: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

rişine yazdırdığımız 5 adet kart-postalın 4’ü aynı man-zara resmi var. Bizim kartları seçme yansımız yok. neyazık ki alınan mallar değiştirilmiyor da. Artık kantingörevlisinin resim zevkine güvenmek zorundayız, bah-tımıza ne çıkarsa.

Bu günlerde, Adana’daki infaz kurumlarının “Düşlerinizkalmasın hapis” diye bir yarışması düzenlenecek. Mek-tup, öykü, şiir vb. konulu. Katılma şartlarının bir mad-desinde “Düşlerinizin hapis kalmaması için konu sınır-laması yoktur, ama sakıncalı bulunan yazılar yarışmayadahil edilmeyecektir.” Ne desem... Diyelim ki, sosyalistbir ülkeye dair düşlerim var ya da AKP’Nin emperyalistburjuvazinin istekleri doğrusunda yaptığı özelleştirme-lere itirazımı konu edinen bir mektup. E artık bu “sakın-calı” fikirlerim baştan hapiste kalıyor demek.

Sayın insan hakları savunucuları, yazılacak çok şey varelbette ama sizin isteklerinize bu yazdıklarımla yardımcıolmayı tasarladım. Daha önce Adana İHD’ye yazdığımızbirkaç mektuba da “sakıncalı” diye el konuldu. Umarımmektubum elinize ulaşır.

on olarak çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Saygılarımla

M. Ali ÖzdoğanKürkçüler F Tipi / ADANA

Page 259: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

255

Tecrit politikalarına karşın “Özgür Tutsaklar” Gerçeği(Alican Demir)

20 ayı aşkın bir süredir tutukluyum. 2004 yılı Nisanayında Yassak Yayın bulundurmaktan dolayı Ağrı MTipi Cezaevinde kaldığım 13 günlük mahkumiyet süre-cini saymazsak, burada bulunuşumu “ilk deneyim” ola-rak ifade edebilirim. Kaldı ki bundan da önemlisi tutuk-landığım dönem yaşadığım ve bir aydır tedavisini gördü-ğüm psikolojik sorunlarımla böyle bir sürece girmek çoktalihsiz bir dönem olmakla beraber, F tipi koşullarındakendini ruhsal ve düşünsel olarak, yine ideolojik ve poli-tik duruş olarak ayakta tutabiilmenin imkanı ve gücünüyok denecek bir seviyeye indirmesinin de önemli bir fak-törüydü. Ağır bir depresyon geçirmenin de ötesinde pa-ranoya derecesinde bir düşünce bozukluğu yaşıyordu.Kullandığım ilaçların niteliği, etki ve yan etkileri bıra-kalım güçlü bir duruş yakalamayı, günlük yaşantım veilişkilerimde dahi ciddi bir silikliği, etkin olamamayı,motivasyon güçlüğü vb sorunları doğuruyor. Nitekim busoğuk sorunlarımdan ötürü mahkeme duruşmalarındakendimi savunma, duygu ve düşüncelerimi ifade etme,dava dosyasındaki asılsız suçlama ve çelişkileri ortayakoyma noktasında güçlükler yaşadım. Bu durum 16-17ay boyunca sürdü. Son 2-3 aydır tedavim sonuçlandı veartık ilaç kullanmıyorum.

Bir diğer nokta da gerek gözaltında ve emniyet sorgu-sunda sergilediğim edilgen tutum gerekse tutuklanıpcezaevine getirilmeden önce kısmen ailemin de fazlasıylagüvenlik güçlerinin telkini doğrultusunda “Bağımsızlar”diye ifade edilen grupların arasında kalmayı tercih et-memdir. Zaten dana önce de dışarıdaki yaşamımda ör-gütlü, ideolojik-politik çizgileri net olan kimselerle birtanışmam veya birlikte olmam gibi bir durumum yoktu.Bu durumda cezaevine konulurken bağımsızlar diyeifade edilen gruplarla kalma isteği ikinci bir rahatsızlıkolacaktı. Yaklaşık 40-45 gün bu gruplarla kaldım. Oda-

Page 260: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

lar üç kişilikte. Benimle beraber kalanlar 37 ve 48 yaşla-rındaki, yaşen benden büyük, yine siyasi suçlardan tu-tuklu insanlardı. Hatırlıyordum da, daha o odaya ilkgirdiğimde bile hemen kendini hissettiren, ağır, soğuk veitici bir atmosfer vardı. İsmini şimdi belirtmeyeceğimama, özellikle bir tanesi vardı ki, yüz ifadesiyle, davra-nışlarıyla, konuşurken kullandığı kavramlar ve üslubuy-la bende yoğun bir anti-pati uyandırdı. Zaten zamanilerledikçe, ilk üç-dört gün içerisinde sezgilerimde haklıolduğum ortaya çıkmıştı. Hiç diyaloğa gelmiyordu. Sem-patik olmak gibi bir kaygısı yoktu. Oldukça bencil vetüketici bir yapısı vardı. Sevgi ve şefkat göstereceği yer-de bir cezaevini yaşatıyordu. Daha fazla dayanamadımve cezaevi bünyesinde geliştirilen ortak etkinliklerdekarşılaştığım bir-iki arkadaşın önerisiyle oda değiştir-dim. Oda değişikliğinden öte, bir çizgi, politik tutumdeğişikliğiydi bu.

Gerek yeni oda arkadaşlarım gerekse ortak faaliyetalanlarında tanıştığım arkadaşlar ve gerekse hiçbir şe-kilde görüşemediğimiz bitişik veya çarpraz odalardakiarkadaşların, duvarlar üzerinden, çatıların üzerindenbize ulaştırdıkları notlarla yaşamım bambaşka bir boyutkazanmıştı. Gördüğüm ilgi, sevgi ve şefkat ki buna “yol-daşlık ilişkisi” diyorlardı, beni çok mutlu ediyor ve güngeçtikçe ruh ve düşünce dünyama yeni bir şekil veriyor-du. Bundan sonrası benim için kendini toparlama vetarihsel, toplumsal değerleri bilince çıkarma ve bulun-duğum anda ülkemizin demokratikleşmesi için verilenmücadelede kendini yetkinleştirip geleceğe hazırlamatemelinde bir yoğunlaşma dönemi oldu.

F tipi cezaevleri fiziki-mimari yapısıyla insanları top-lumsallıktan soyutlayıp, kendi kaderine bırakma, böyle-ce bireysel zaaf, kaygı ve düşkünlüğü geliştirme alanla-rıdır. İnsan maddi ve manevi paylaşımla tarihi özünüyaşatıp geliştirebilir. F tipleri bu özü parçalamayı yoketmeyi hedef almaktadır. Haftada yalnızca iki saat spor

Page 261: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

257

ve sohbete çıkarılmanın, yine ancak ondört günde bir,bir saat kütüphaneye çıkarılmanın başka türlü bir ifade-si olabilir mi?ayrıca 1 Nisan 2005 tarihli yeni CİK genel-gesiyle tutuklu ve hükümlüler birbirinden ayrıştırıldı kizaten aynı odalara verilmezlerdi. 1 Nisan’dan sonra or-tak alanlarda da bu ayrıştırmaya gidildi. Böylece tutuk-lular ayrıca bir tecrite maruz bırakıldı. Böylelikle hü-kümlülerin ilgisi, deneyim ve tecrübelerinin rehberliği-nin önüne geçildi. Bu ve benzeri uygulamalar bireyiniradesini kırmak, muhalif duruşunu pasivize etmek vezamana yayılmış bir tasfiyeyi geliştirmeyi hedef alanuygulamalardır.

F tiplerinde tecrit ve izolasyon böyle pekiştirilmek iste-nirken, siyasi ve politik tutukluların bu çemberi kırmakveya en azından etkisini sınırlandırmak gibi tarihsel veyaşamsal önemdi bir direnişi pekiştirmeleri muhalif du-ruşumuzun bir gereğidir. Hapis kalmak kader değildir.Ve bizce tarih ve halkın karşısında meşru bir tarafı yok-tur.

Yine de içeride kaldığımız sürece sosyal, kültürel,felsefik ve ideolojik eğitim, tecrit koşullarının yaratmakistediği erezyonun önüne geçmede temel yaklaşımımızolmalıdır. Geniş kitlelerinin demokratik muhalefeti dev-let yapısını dönüştüreceği gibi cezaevleri gerçeği, özellik-le tecrit ve izolasyon aşılacak, bu kez halk ve tarih kar-şısında suçlu pozisyonundaki gerçek zanlılar halk veözgürlük mahkemelerinde yargılanabilecektir.

Bu temelde içeride veya dışarıda, tüm demokrasi ve öz-gürlük çizgisinde mücadele eden halk dinamiklerini se-lamlıyor, özgürlüğe, demokrasiye ve barışa olan inancı-mızı yineliyoruz. Saygılarımla

Alican DemirKırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi Buca / İzmir

Page 262: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Merhaba (Mehmet Akpolat)

Gündem gazetesinde, İHD Genel Merkezi CezaevleriÇalışma Grubu olarak “Tecridi Yaşayanlar Anlatıyor”kapsamındaki çalışmanızı okudum. İmrali sistemi ve 19Aralık operasyonlarından sonra gündeme yoğunca gelenve hatta toplumda da belli oranda kanıksattırılan tecritolayını yaşayan biri olarak, kalemime boyun eğmiş bir-kaç satırı sizinle paylaşmak istedim. Tabii, her şeydenönce, yalnızlığım(ız)a dostluk elinizi uzattığınız için çokteşekkür ederim.

Sizlere bu satırı Adalet Bakanlığınca “yüksek güvenliklecezaevleri” statüsündeki kabul edilen Siirt E Tipi KapalıCezaevi’nden yazmaktayım. Bir Kürt yurtseveri olarak,1995 yılından beri cezaevinde idamdan dönüştürülmüşağırlaştırılmış müebbet hükmüyle bulunmaktayım. Tec-rit ve izolasyon politikalarını yasal güvenceye kavuştu-ran yeni TCK’yla birlikte, cezaevleri tüm insanlık dışıuygulamaların uygulama merkezleri haline getirildi.Cezaevlerinden gün geçmiyor ki, birbirinden düşündürü-cü baskı, keyfi uygulama haberleri toplumun vicdanınayapışmasın. Cezaevleri her zaman bir ülkedeki mevcutsistemin aynası durumundadır. Sistemin niteliğini en iyigözler önüne seren cezaevlerinde uygulanan politikalarolmuştur. İHD olarak da cezaevlerinde uygulanan poli-tikaları benim/bizler gibi yaşayarak bildiğinizden ak-tarmak istemiyorum. Fakat, kalemim mahşerin zebani-lerine dönüşmüş duymak istemeyen kulaklara bir sesdüşüncesiyle yazmak istiyor.

Bu satırları tek kişilik hücreden yazıyorum. Ağırlaştı-rılmış, müebbetin hükmü tek başına kalacaksın, konuş-mamalı, görmemeli, hissetmemeli, sosyal paylaşımagirmeyeceksin biçiminde yaşatılıyor. Duvarların ardındakatı bir izolasyonla çerçevelendirilmiş hücreler, sevincinbaşını alıp gittiği mekanlar olmakta. Sessiz günler an-lamlarını yitirirken, suskun günler bana değmeden akıp

Page 263: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

259

gitmekte yalnızlığımda. Bu zamansızlık içerisinde ölümrengindeki duvarlar musallat edilmiş yüreğime. Umut-ların viraneye dönüştürüldüğü böylesi zamanın yitmişli-ğinde pusuya yatan özlem hep geçmişe uzanıyor. “Dışa-rısı” esrarlı bir giz artık benim ve bizler için. Yaşam zin-dancı zihniyet tarafından cehenneme çevrilmeye çalışı-lırken, dayanılmaz özlem deryasındaki hoş kulaçlar heppayım(ız)a düşüyor.

Genel konseptin bir parçası konumundaki cezaevlerindedevrimci muhalefeti bu tür uygulamalarla tepkisizleş-tirmek, siyasi ve insani kimliğinden uzaklaştırmakamaçlanmaktadır. 12 Eylül’de baskı-şiddet uygulamala-rı, daha sonra rehabilite politikaları ve şimdi de tecrit-izole politikalarıyla yok etme devrede. 12 Eylül’den okaranlık yıllarında yaşanan türden sistemli baskı işken-ce vahşet yom belki ama insanı psikolojik-sosyal yöndentüketmeye, zamana yayılmış bir çürütmeye, ölümü ya-şatmaya dönük sistemli bir uygulama var. şuan uygula-nan böylesi politikaların, geçmişte uygulananlardan enbüyük farkı hedef alınan tamamen insani kimlik oluyor.Uygulamalar insanın psikolojik-sosyal varlığını, daya-nışma ihtiyacını, kendini üretme, tabiiri caizse “yatak,mutfak ve tuvalet” arasında bir hortum yaratılmak is-tenmektedir.

Toplumun vicdanında kanayan bu yara umarım bir anönce iyileştirilir. Çünkü, böylesi mekanlarda yitirilenher bir insan beraberinde toplumun vicdanından da birşeyler sökük götürdüğü kanısındayım.

Tekrardan, yalnızlığım(ız)a uzattığınız dost eli için te-şekkürlerimi sunarken, tüm çalışmalarınızda üstün ba-şarılar dilerim. En içten duygularımla selam, sevgi vesaygılarımı sunarım.

Mehmet AkpolatF Tipi Kapalı Cezaevi D-35 / SİİRT

Page 264: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Sevgili İHD çalışanları (İsmail Biçen)

Biz içerdekiler için gösterdiğiniz çaba ve duyarlılıktanötürü teşekkür eder varlığınızla sürekli yanı başımızdaolma hissini verdiğinizi de ayrıca belirtmek isterim.

14 Ekim 2005 tarihli mektubunuzu 8 Kasım 2005 tari-hinde aldım. Düşünün ki Başkent’ten bir mektup 25günde ancak bize ulaşıyor. Bu bile hakların kısıtlı varlı-ğını yeterince ifade ediyor. Her şeyden önce normal in-san olma duygusunu her fırsatta bizden uzaklaştırmakisteyen bir sistem mevcut. Bunun içerisinde “öte-ki”leşmeyi daima “en tehlikeli kişi” imajıyla senin varlı-ğını, nefes alıp-vermeni dahi şüpheyle karşılama var.

Periyodik olarak cezaevlerine sürekli Bakanlıktan ge-nelgeler gelir. Ne ilginçtir ki genelgeler hep hak kısıtlı-ğına yönelik oluyor. Zaman ilerliyor, çağ geçiyor, gelişimçağında aydınlanma olurken, bizim için her geçen zaman“devlet yetkililerince kazanılmış deneyimler” sonucundahak kısıtlığı, yalnızlaştırma, kişiliksizleştirme ve insaniözelliklerden uzaklaştırma hedefleniyor. Bunları örnek-lerle daha da aydınlatabiiliriz ancak, diğer arkadaşlarınyazacağını düşünerek, ayrıntılandırmıyorum.

Akılalmaz tecrit oyunlarıyla yüreğimizin tüm insaniduygularından yoksun olmasını isteyen bir sistem aynızamanda bizleri her duyguya da yabancı bırakmak isti-yor. Öyle ki bazen zindanda bir müddet sonra tüm renk-ler hep tek renge çalıyor.

Cezaevlerindeki baskılar ve devlet politikası olduğu içincezaevleriyle ilişkili diğer kurumlar bu tecridi tamamlarpozisyondadır. Buna en iyi örnek mahkemelerdir. Hiçbirmahkeme cezaevi içindeki hak kısıtlamaları ve baskılarsonrasında yaşananlara ilişkin bir siyasi tutukluyu bu-güne kadar haklı bulmamıştır.

Page 265: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

261

Tekrardan bu ağır koşullar altında varlığınızlayanıbaşımızda olma hissini verdiğiniz için, umudumuzudiri tuttuğunuz için, her insanı sevdiğiniz için teşekkür-lerimi sunuyor, selam ve saygılarımı iletiyorum.İyi gün-ler dileklerimizle esen kalın.

İsmail BiçenAdıyaman E Tipi Cezaevi

Not: 19 Aralık 2000’de yaşananlar için yazdığım şiiri desizlere göndermek istiyorum.

İnsanlar ölüyorİnsanlar ölüyorİnsanlar ölüyor elinde devletinDuyan yok mu,İnsanlarİnsanlar çığlık çığlığa elinde devletinSes veren yok mu,İnsanlar ölüyorİnsanlarHerkesin gözü önündeGören yok mu

Yürek sızlıyor mu ey kalanlarDaha duruyor mu yerinde vicdanGülen insanlar

Dağ başında yitirdiklerimiz gibiydiler hepsiNe olduğunu anlamadılar amaBir sabah ölümün geldiğini bildilerGölün gözlerleParıldamayan umutlaSeven yürekle ayrıldılar bizdenGiden onlarSeven onlar

Page 266: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

İnsanlar ölüyorİnsanlarSen hiçbir şey yapamıyorsunÖlmekten başka

İsmail Biçen

Page 267: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

263

Mahkumların Çizimleri

Page 268: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Page 269: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

265

Page 270: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Page 271: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

267

Page 272: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

İnsan Hakları Derneği

Page 273: tecridi yaşayanlar anlatıyor-resimsiz · ÖNSÖZ Hüzün dolu bu gece de yine asi gönül Giden bir Sevgilinin terk ettiği aşktan değil Sanırsın oltaya takılmışçırpınıyor

Tecridi yaşayanlar anlatıyor

269