to ::ı uskudarsempozyumu 00 •• {/) (!) :j ..,...

13
ULUSLARARASI 00 •• USKUDARSEMPOZYUMU VII 2-4 2012 1352'den bugüne ClLT I EDiTÖR Süleyman Faruk GÖNCÜOGLU OSKODAR BELEDiYESi _. w N 0.. , ro ' o- , c: tO c:: (!) {/) (!) :J .., - 5

Upload: others

Post on 09-Jul-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

ULUSLARARASI 00 ••

USKUDARSEMPOZYUMU VII

2-4 Kasım 2012

1352'den bugüne şehir

• ClLT I

EDiTÖR

Süleyman Faruk GÖNCÜOGLU

OSKODAR BELEDiYESi

_. w uı N 0..

, ro ::ı

' o­, c: tO c:: ::ı (!)

{/) (!)

:J ..,

-5

Page 2: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

4

ULUSLARARASI , ÜSKÜİ>AR SEMPOZYUMU Vll

Yayın Kurulu Prof. Dr. İdris BOSTAN Prof. Dr. Ahmet Emre BiLGİLİ Prof. Dr. Abdulllah UÇMAN Prof. Dr. Ahmet YÖRÜK Prof . Dr. Hamza GÜNDOGDU Prof. Dr. Orhan OKAY Doç. Dr. Ahmet ŞiMŞEK Doç. Dr. Mehmet BAYARTAN Yrd. Doç. Dr. Yahya BAŞKAN

Editör Süleyman Faruk GÖNCÜOGLU

Tasarım/Uygulama .. · Prfabrik Uetişim Sanatl8n, . . . ·· Erhan YALUR - . -- . .

Baskı ve·Cilt Altan Basım Tic. Ltd. Şti. ·- ·-. . .

İstanbul2014 . ISBN 978-605-84934~ 1-4

Telif haklan Üsküdar Belediyesine aittir, tamamı veya bir kısmı izinsiz basılamaz, çoğaltılamaz, kaynak gösterilmeden iktihas edilemez.

ÜSKÜDAR BELEDİYESİ KÜLTÜR VE SOSYAL iŞLER MÜDÜRLÜGÜ .. . Mimar Sinan Mahallesi, Hakimiyet-i Milliye Caddesi, No:35 Usküdar 1 ISTANBUL Tel: 0216 531 30 0012376- Faks: 0216~531 32 89 www.uskudar.bel.tr - www.uskudarsempozyumu.org

Page 3: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

1352’den bugüne şehir

155

MEKÂN-YAPI BAĞLAMINDA AYAZMA MINTIKASININ TARİHÎ SERÜVENİ

Murat YILDIZ

ÖZET

Üsküdar’da, Şemsi Paşa ile İhsaniye arasında yer alan Ayazma Mahallesi, Boğaziçi ve Marmara’ya nâzır bir konumdadır. Eski çağlarda Damalis burnu olarak bilinen Ayazma, konumu ve havasından dolayı Bizanslılar döneminde üst düzey idarecilerin tercih ettiği yazlık bir yerdi. Osmanlılar döneminde de aynı özelliğini devam ettiren mahalle, Rüstem Paşa Ailesi tarafından çeşme, yol, mektep gibi vakıf kurumları ve şahsî kullanımlarına ait saray ve onun bahçesi ile mamur edilmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında saray bahçesi üzerinde kurulan camii ise o günden bugüne kadar Üsküdar’ın silueti olarak kalmayı başarmıştır.

Tebliğimizin konusunu, Ayazma mevkiinin tarihinde önemli yer tutan üç yapı, ayazma (kutsal su), saray bahçesi ve cami bağlamında Ayazma mevkisinin tarihçesi oluşturmak-tadır. Bu üç yapı bağlamında, Bizans’tan Osmanlı’ya Ayazma mıntıkasının yaşadığı de-ğişimi ele alacağız.

1. Ayazma’daki Kutsal Su Denize ve Kızkulesi’ne nâzır bir tepede bulunan Ayazma semti, Salacak ile Şemsipaşa arasında yer almaktadır. Önceleri tarihî Damalis Burnu olarak da bilinen mıntıkanın bu adla anılması hakkında birçok rivayet bulunmakla birlikte bunlar arasında en makul olanı Eremya Çelebi Kömürcüyan1 tarafından dile getirilenidir. Ona göre Atinalı general Cha-ris (Kharis)’in eşi Damalis’in burada medfun olmasından dolayı mıntıka bu adla anılma-ya başlanmıştır. Sonraları Ayazma olarak ifade edilen bu mevkii, adını burada bulunan bir ayazmadan almaktadır. Bilindiği üzere Ayazma Yunanca “kutsal yer” anlamına gelen “hagiasma” kelimesinin dilimize uyarlanmış hâli olup, Ortodoks Rumların kutsallaştırıp bir kült yeri haline getirdikleri su kaynakları ve onların üzerine inşa edilen yapıları ifade etmektedir2. Üsküdar’daki Ayazma mevkii de ismini, Ortodoks Rumların kutsal saydıkla-rı böyle bir ayazmadan almaktaydı.

Osmanlı belgelerinde kıyıya yakın bir yerde olduğu ifade edilen söz konusu ayazma, bu-gün Mehmed Paşa Değirmeni Sokağı ile Tulumbacılar Sokağı’nın birleştiği yerde bulunan bir apartman bahçesinde yer almaktadır. Bizans devrinden zamanımıza intikal eden ve

Page 4: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

7. ÜSK

ÜD

AR SEM

PO

ZYUM

U

156

adı bilinmeyen bu ayazma, tonoz çatılı, kesme taş ve tuğla hatıllı olarak yapılmış küçük bir yapıdır. Bugün altında yer aldığı apartmanın kömürlüğü olarak kullanılmaktadır. Suyu, bir kanalla hemen önündeki gazinonun içine akıtılmıştır. Burada da diğer ayazmalarda oldu-ğu gibi yılın belli gününde toplu ayinler yapıldığı, şifa verici özellikte olduğuna inanılan suyundan istifade edildiği söylenebilir. Her ne kadar başta adı, adandığı aziz ya da azize, ayin günü olmak üzere hakkında yeteri kadar bilgi bulunmasa da ayazmanın vaktiyle yöre halkı için önemli ve sıklıkla ziyaret edilen bir yer olduğu, mıntıkaya günümüze kadar ad olarak kalmış olmasından da çıkarabiliriz. Bahsedilen ayazmanın yanı sıra bu mıntıkayı Bizanslılar döneminde önemli kılan bir başka faktör daha vardı ki o da burada bir yazlık Bizans sarayının bulunmasıydı. Saray, Bizans imparatorları tarafından, hava değişimi ve kalabalıklardan uzaklaşmak amacıyla kullanılmaktaydı3.

2. Ayazma Saray ve BahçesiBizans döneminde bu özelliğinden dolayı önemli bir yer olan Ayazma, Osmanlılar döne-minde de öneminden bir şey kaybetmez. Ayazma mıntıkasını Osmanlı hâkimiyeti döne-minde önemli kılan husus, 16. yüzyılda Üsküdar’ın ve özellikle de Ayazma’nın bir pa-dişah damadı ile ailesinin çeşitli vakıf kurumlarıyla ihya edilmiş olmasıydı. Ayazma’nın tarihinde iz bırakmış olan bu kişi 1544-1553 ve 1555-1561 yılları arasında toplam on beş yıla yakın sadrazamlık yapan ve Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan’ın eşi olan Rüstem Paşa idi. Gerek makamdan gerekse hükümdar ailesine yakınlığından dolayı kendisi padi-şahtan sonra devrinin en etkili görevlisi ve imparatorluk tarihinin de en zengin kişilerin-den birisiydi. Öldüğünde arkasında 15 milyon dukalık büyük bir miras bırakan Paşa’nın serveti Osmanlı kaynaklarında 12 milyon altın olduğu ifade edilmektedir. Hırvatistan, Macaristan, Balkanlar, Rumeli, İstanbul, Anadolu, Mısır, Medine ve Kudüs’te çeşitli vakıf kurumları bulunan Paşa, arkasında 1.700 köle, 2.900 savaş atı, 780.000 hasene altın, 100 yük nakit para, 815 çiftlik, 76 su değirmeni, 5.000’den fazla kitap ve birçok değerli eşya bırakmıştır. Eşi Mihrimah Sultan’ın mal varlığıyla birlikte ailenin sahip olduğu servetle devrin sayılı zengin ailelerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aile, bu muazzam servetinin bir kısmıyla Üsküdar’ı ve özellikle de Ayazma mevkiini ihya etmiştir. Aynı zamanda birer hayırsever olan Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan ve kızları Ayşe Sultanın yaptıkları cami, çeşme, medrese, mektep, kervansaray, konak, kaldırım ve dükkân gibi hayır kurumları4 Üsküdar’a sosyal, ekonomik, mimari ve şehircilik bakımından olum-lu katkılar sağlamıştır. Dahası Rüstem Paşa ve eşi fırsat buldukça Üsküdar tarafındaki konak ve saraylarında kalmaya gayret ederlerken, kızları Ayşe Sultan ve onun çocukları uzun süre Üsküdar Ayazma’da ikamet etmek suretiyle âdeta burayla bütünleşmişlerdir. İlk görev süresinden sonra azledilen Rüstem Paşa’nın Ayazma’daki sarayı ile Mihrimah Sultan konağında kalmayı tercih etmesi, burayı gözde bir mekân hâline getirmiştir. Nite-kim Üsküdar ve Ayazma, onun bu ikametgâh tercihinden dolayı kendisine kaynaklarda yer bulabilecektir. Zira herhangi bir resmî sıfatı bulunmamakla birlikte Rüstem Paşa’nın burada ikamet etmesinden dolayı ilgi odağı olmaya devam eden Üsküdar, yabancı elçiler dâhil birçok görevlinin Paşa’yı ziyaret amacıyla uğradığı bir yer olmuştur5.

Biz burada Rüstem Paşa ailesine ait Üsküdar’daki yapılardan, Ayazma’nın tarihi için önem taşıyan ve vakfedilişini konu alan vakfiyede kendisi “hadîka-i kebîre”, yeri ise “Kızkullesi mukābelesinde leb-i deryâda” şeklinde tarif edilen Ayazma Sarayı bahçesin-den bahsedeceğiz. Ancak bahçenin mevkii için önem taşıyan saray hakkında kısa bilgi vererek bu fasla başlamanın yerinde olacağını düşünüyoruz. Kaynaklarda Rüstem Paşa, Ayşe Sultan veya Cüvânkapucubaşı (Ayşe Sultanın torunu, Abdurrahman Beyin oğlu) sarayı olarak geçen bu yapıya dair -şimdilik- en eski kayda Tezkiretü’l-Bünyân’da6 rast-lamaktayız. Bu eserin verdiği bilgiye bakılırsa Rüstem Paşa’nın Üsküdar’daki sarayını devrin muhteşem mimarı ve “Türk mucizesi” olarak vasfedilen Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.

Page 5: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

1352’den bugüne şehir

157

Üsküdar’daki saraylar bahsinde bu bilgiyi teyiden ve tekraren aktaran Evliya Çelebi, sa-raydan iki ayrı yerde değişik vesilelerle bahsetmektedir. Ünlü Seyahatnâmesi’nin birinci cildinin 214. Faslında Evliya Çelebi, “İslâmbol içre ne kadar meşâhîr-i sarây ve vüzerâ ve ulemâ ve a‘yânı kibâr ve gayrı müte‘addid büyûtı sığâr var ise ba‘zılarının târîhleri ile ta‘rîf ü tavsîf olunur” ana başlığı ve “Sultân Süleymân ve Sultân Selîmi Sânî asrında Mi‘mâr Sinân Ağa destiyle binâ olunan sarâyı azîmleri bildirir;” altbaşlığı altında saray-dan, “Ve sarâyı Cüvânkapucubaşı el-vezîr ya‘nî sarâyı Rüstem Paşa kurbı tekyei Karaca Ahmed Sultân” adıyla bahsetmektedir. İkinci defa ise aynı cildin 265. faslında “şehri azîm ve bilâdı kadîm bender-i âbâdân Üsküdar’ın câmi‘ ü medâris ve hân ü hammâmları ve gayrı âsârı binâların ayân u beyân eder” başlığı altında saraydan “Salacak’da Âyişe Sultân sarâyı” olarak bahsetmektedir7. Onun, İstanbul sarayları hakkında genel malu-mat verirken paşanın sarayını Karacaahmed civarında, sadece Üsküdar gibi daha özel bir mevkideki yapılar hakkında bilgi verirken Salacak’ta olduğundan bahsetmesi anlaşıla-bilir bir durumdur. Zira saray Salacak’a daha yakın olmakla birlikte, İstanbul ölçeğinde yapılan yer tarifinin “Karacaahmed yakınında” şeklinde ifade edilmesine, Karacaahmed yakınlarına kadar uzanan uzantı ve müştemilatı imkân vermekteydi. Yine birinci tanımda sarayın Cüvânkapucubaşı adıyla anılması, sarayın o tarihte muhtemelen Ayşe Hanım’ın torunu (Abdurrahman Bey’in oğlu) olan ilgili kişi tarafından kullanılmış olmasından kay-naklanmaktaydı.

a. Saray ve Sarayın İçindeki EşyalarBaşbakanlık Osmanlı Arşivi Maliyeden Müdevver Defterler serisinde bulunan 29 Eylül 1705 (10 C. 1117) tarih ve 4763 numaralı bir sayım defteri, sarayın ünite ve birimleri hak-kında tatminkâr olmasa da padişahın kullanımına mahsus olan birimler hakkında bazı bil-giler vermektedir. Hasbahçe ve diğer bahçelerdeki saray, kasır ve köşklerle bunlara bağlı birimlerde bulunan eşyaları tespit amacıyla tutulan bu deftere göre Ayazma Sarayı’nda padişahın kullanımına mahsus olan mekânlar deryaya nâzır taht-ı hümayun, şadırvan, onun yanındaki taht-ı hümayun, Valide Sultan odası, padişaha ait divanhanesi olan üç so-falı oda, Valide Sultan kileri, kilerin yanındaki çilehane, hamama nazır oda, odanın sağ ve solunda içinde taht bulunan birer sofa, merdivenin başındaki taht, hamama nazır odanın önündeki divanhane, padişaha ait hamam ve hamamın câmekânı. Bahsedilen mekânlarda yer alan eşyalar ise şunlardı:

Harem-i hümayun ile deryaya nâzır taht-ı hümayunda bulunan eşyalar: 4 Bursa yastığı, 1 seraser mak’ad, 1 Cezair surh velince, 1 beyaz kirpas minder, 1 Acem keçesi.

Şadırvanın yanındaki bir taht-ı hümayunda bulunan eşyalar: 5 Bursa yastığı, 2 sarı çi-çekli kadife mak’ad, 1 sof keçe, 1 eski Selanik keçesi, 5 eski Acem kaliçesi.

Şadırvanın önünde yer alan divanhânedeki eşyalar: 7 Selanik keçesi, 11 kirpas minder (sofa üzerinde), 1 Selanik keçesi, 1 eski Uşak kaliçesi, 5 beyaz minder, 2 Selanik keçesi.Valide Sultan odasındaki mefruşat: 6 zemini sarı çiçekli Bursa yasdığı, 2 pamuk minder, 1 sarı çiçekli kadife mak’ad, 1 Acem keçesi, 1 Selanik keçesi, 2 sedefkârî piştahta, 1 sedef-kârî çiçeklik, 2 küçük kadife iskemle, 1 çiçekli piştahta, eskimiş 4 küçük minder kumaşı, 2 tiftik kebe, 1 âyineli yelpaze.

Padişahın üç sofalı odasında bulunan mefruşat: 19 Bursa yastığı, 1 mavi çiçekli kadife mak’ad, 2 beyaz kirpas minder, 5 Selanik keçesi ve 2 minder.

Bu odanın divanhanesinde olan mefruşat: 29 eski Bursa yastığı, 7 eski seraser yastık, 9 mavi atlas zerduz yastık, 4 tane kırmızı atlas yastığı, 1 alaca serenk yastık, 1 küçük kemha yastık, 1 sof keçe, 2 Acem kaliçesi, 3 kirpas minder.

Page 6: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

7. ÜSK

ÜD

AR SEM

PO

ZYUM

U

158

Valide Sultan kilerindeki eşyalar: 5 fağfûrî kâse (birisi kırık), kâselerin ikisi kırık olan 9 aksamı, 42 ayaklı bakır sahan, 9 büyük maşraba, 1 büyük kahve ibriği, 1 emzikli güğüm, 2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan, 1 hamam tası, 5 çamaşır leğeni, 1 küçük leğen, 1 ocak güğümü, 1 hamam leğeni, 1 şiş, 2 kandil demiri, 1 büyük sini.

Kilerin yakınındaki odada bulunan eşya: 1 Selanik keçesi, 5 beyaz kirpas minder, 1 küçük tepsi.

Kilerin yakınındaki çilehanede bulunan mefruşat ve diğer eşyalar: 1 gümüş fağfurî em-zikli ibrik ile fağfurî leğen, 1 fağfurî ibrik, 4 sarı çiçekli kadife mak’ad8, 1 beyaz atlas işlemeli mantari mak’ad, 3 mavi çiçekli kadife mak’ad, 2 şarabî çiçekli kadife mak’ad, 1 çiçekli kadife mak’ad, 2 serenk mak’ad, 4 zemini sarı Bursa yastığı, 2 beyaz kirpas min-der, 1 Selanik keçesi, 1 Acem keçesi.

Hamama nazır odada olan mefruşat: 8 Bursa yastığı, 2 kibridî çiçekli kadife mak’ad, 2 kırmızı kirpas minder, 1 Selanik keçesi, 2 Uşak kaliçesi, 1 eskimiş Uşak seccadesi, 2 surh çuka perde.

Odanın sağında yer alan sofadaki taht-ı hümayunda olan mefruşat: 5 Bursa yastığı, 1 tu-runcu çiçekli kadife mak’ad, 1 kirpas minder, 1 kırmız puşide kirpas, 1 eski Acem keçesi, 2 Uşak kaliçesi.

Odanın sağında yer alan sofadaki taht-ı hümayunda olan mefruşat: 5 Bursa yastığı, 1 tu-runcu çiçekli kadife mak’ad, 1 beyaz kirpas minder, 1 kırmızı puşide kirpas, 1 eski Acem keçesi, 1 Uşak kaliçesi, merdivendeki üç parça kırmızı çuka.

Merdiven başındaki taht-ı hümayunda bulunan mefruşat: 13 telli Bursa yastığı, 1 al çiçek-li kadife balin, 1 yeşil çiçekli kadife balin, 5 beyaz kirpas minder, 1 çiçekli kadife mak’ad, 1 Acem kaliçesi, 3 puşide.

Odanın önündeki divanhanede bulunan mefruşat: 4 Selanik keçesi, 2 parça zîr keçe, 8 Uşak kaliçesi.

Padişaha ait hamam câmekânındaki mefruşat: 5 Bursa yastığı, 1 Uşak kaliçesi, 1 surh kirpas minderi, 1 Londra çukasından yapılma mak’ad.

Ayşe Sultanın 7 Nisan 1595 (27 Receb 1003) tarihli vakfiyesi9 ise sarayın birimleri hak-kında daha çok malumat vermektedir. 16. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen sarayın kendi-si değilse de kalıntılarının 20. yüzyıla kadar geldiği anlaşılmaktadır. Zira İbrahim Hakkı Konyalı Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi10 adlı eserinde Salacak’ta olan bu sa-rayın kalıntılarını gördüğünü söylemektedir.

b. Sarayı Oluşturan Yapı GruplarıGerek bu kayıtlar gerekse Paşa’nın kızı Ayşe Hanıma ait vakfiyenin verdiği bilgiye ba-kılırsa Kızkulesi’nin karşısında bulunan bahçe, Doğancılar’dan Ayazma’ya kadar uzan-makta, içerisinde çok sayıda yapı, havuz, yol, çiçek bahçelerinin yanı sıra meyveli ve meyvesiz çok sayıda ağaçlar bulunmaktaydı.

Sarayı içine alan ve İbrahim Paşa bahçesi, Süleha Mahallesi, Mehmed Paşa Medresesi, yol ve denizle çevrili olan bahçenin içinde birbirinden bağımsız yaklaşık on yapı grubu

Page 7: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

1352’den bugüne şehir

159

bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan duvarla çevrili olan birinci grup iki süfla hasoda, dört oda, iki çilehane, üç dehliz (hayat, avlu)11, bir çeşme, bir şadırvan, bir havuz, birisi çeşmeli olmak üzere iki sofa, iki meydan, bir hamam, bir camekân, bir kiler, bir mutfak, bir akarsu, bir kuyu ve üç keneften meydana gelmekteydi.

İkinci grup yapı, odalardan giden yol köprüsünün sonunda bulunan Yeni köşk denilen yapı grubuydu. Burada ortalarında bir şadırvan bulunan birbirine mukabil dört ulvi oda, bunlarında altında yer alan dört süfla oda, bir büyük dehliz (hayat, avlu) ile bir şehnişin bulunmaktaydı. Has odalarla Yeni Köşk odaları arasında, Yol Köprüsü’nden Demir Ka-pı’ya kadar uzanan 805 (35 x 23) ziralık bahçe, köşk odaları-şadırvan ve havuzun önün-deki 4410 (105 x 42) ziralık sofa, set başındaki su kuyusu ve setle Büyük Duvar arasında olan ve içinde meyveli-mevyesiz birçok ağaç bulunan 4935 (105 x 47) ziralık asmalık yer almaktaydı.

Üçüncü yapı grubu, leb-i deryada bulunan ayazma tarafından gelen yolun bitimindeki demir kapının dâhilinde yer almaktaydı. Burada ocağı olan fevkanî bir köşk odası (ki, demir kapının üzerindeydi), yanında bir sofa ve bir kenef, bunların aşağısında iki oda, bir hamam, bir camekan odası, külhan ve bir kenef bulunmaktaydı. Bu yapı grubu aynı zamanda Demir kapının üzerindeki köşkün altından yukarıdaki Yeni Köşke giden yolun sol tarafından, büyük duvarın sonuna kadar uzanan 18.602 (142 x 131) ziralık bahçeyi de ihtiva etmekteydi.

Dördüncü yapı grubu ise yukarıda bahsedilen havuz ile şadırvan civarında ve setbaşında-ki dışarı açılan kapının hâricinde yer alan Ağalar Odaları denilen yapı grubu olup, birbi-rine karşı olan iki süfla oda, odaların ortasındaki bir sofa, bir dehliz-havlu, bunun önünde bulunan bir meydan, bir çeşme, iki kenef, Ağalar odaları kapısı ile Orta kapı arasındaki meydan, bir çeşme ve iki kenef ile birkaç ağacı içermekteydi. Beşinci yapı grubu, Orta-kapı ile Dışkapı arasındaki meydanla, içindeki çeşitli ağaçlarla su kuyusu, kuyuya bitişik iki kapıcıodası ile bir kenefi kapsamaktaydı.

Altıncı yapı grubu beşinci grubun duvarının dışında, güney tarafta yer almakta olup, bir divanhane, ocaklı bir hasoda, bir sofa, bir şehnişin, iki ocaklı oda, bir tahtani, bir kenef, biri büyük ve biri küçük olan iki havuz, iki büyük avlu, bir meydan, 1.666 (49 x 34) zira-lık boş arsa, 7.208 (106 x 78) ziralık bahçe ve asmalık, 10.530 (135 x 78) ziralık bahçe ve değişik türdeki ağaçlardan meydana gelmekteydi.

Yedinci yapı grubu ise genellikle hizmet birimlerinden müteşekkil olup bunlar bir mut-fak, bir çeşme, bir fırın, bir kiler, bir helvahane, bir hücre, bir saraçlar odası, birkaç sofa, bir ahır, bir meydan, bir su kuyusu, bir sundurma, bir odun anbarı ve birkaç kenefti. Se-kizinci yapı gurubu, içinde bostancılara mahsus koğuşların da bulunduğu ve daha çok kı-yıda yer alan yapılardan oluşmaktaydı. Burada yer alan ve yedinci yapı grubundan deniz doğru uzanan 39.000 (260 x 150) ziralık bağ ile bahçe bulunmaktaydı. Bahçe, bostancı koğuşları, bir kuyu, bir kenef, bir avlu ve avlunun dışındaki küçük hücre ile bir kenefi içe-rirken, bağ da iki oda, bir sofa, bir şehnişin, önlerinde avlu bulunan birer sofa ve sofanın karşısında bulunan bir kenefi içermektedir.

Dokuzuncu yapı grubu, leb-i deryadan mutfağa giden yolun solunda yer alan 25.000 (200 x 125) ziralık bostanla bahçeden oluşan mukataalı arazi ile bu arazinin sonundaki bir süfla oda, bahçenin altındaki bir ahır, ahırın önündeki sukuyusu, yolun yanındaki dolap kapı-sını, bostan duvarının dışında ve leb-i deryada yer alan bir kayıkhaneyi kapsamaktaydı.Onuncu yapı grubu İçsaray duvarı-Ortakapı-İbrahim Paşa bahçesi arasında yer alan 8.250 (150 x 55) ziralık bahçe ve bostandan meydana gelen arazi ve bu arazinin içinde bulunan

Page 8: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

7. ÜSK

ÜD

AR SEM

PO

ZYUM

U

160

Ayazma’nın üstünde dört tarafında avlu ve karşısında kenef bulunan bir köşkten meydana gelmekteydi. Bunların haricinde sarayın bahçesinde köşk-Büyük duvarın altındaki asma-lık-demir kapı-Ayazma arasında leb-i deryaya doğru uzanan 36.000 (240 x 150) ziralık bağ ve bahçeden oluşan arazi de bulunmaktaydı.

c. Saray ve Bahçenin VakfedilmesiRüstem Paşa’nın vefatından sonra müştemilatıyla birlikte saray, kızı Ayşe Sultan’a in-tikal etmiştir. Ayşe Sultan, bunlardan, içerdiği yapılar hakkında yukarıda ayrıntılı bilgi verilen büyük bahçeyi, Paşa’nın ölümünden yaklaşık olarak 34 sene sonra vakfetmeye karar verir. İki aşamada gerçekleşen vakfetme işleminde dikkat çeken husus, vakfiyeye çocukları lehine koyduğu şarttır. Buna göre bahçe vakfedilme tarihinden hemen sonra vakfa geçmeyecek, ölünceye kadar vâkıfenin çocukları da faydalandıktan sonra vakfın mülkü hâline gelecekti.

Mülkün vakfedilmesiyle ilgili birinci aşamada bahçenin doğu tarafında yer alan kısmın (Bugün Aziz Mahmud Hüdayî tekkesinin üzerinde bulunduğu yer), Aziz Mahmud Hü-dayî’nin kuracağı hayır kurumlarına tahsis edilmesi suretiyle gerçekleşmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nin 635/2 numaralı defterin 45. Sayfasında kayıtlı olan 7 Nisan 1595 (27 Receb 1003) tarihli vakfiyesinde Ayşe Sultan, bahçenin “bir mahall-i münâsi-binde” on bir hücreli bir tekke yapılmasını, bu tekkeye bir şeyh, 9 cüzhan ve bir noktacı tayin edilmesini şart koşar. Dahası tekkenin ilk şeyhinin kim olacağına da kendisi kara verir: Vakfiyesinde “gurfe-i envâr-i bahr-i şuhûd vâkıf-ı esrâr-ı cûd fahru’s-sâlikîn ve kutbu’l-ârifîn Şeyh Mahmud Efendi Hazretleri” olarak vasfettiği kişi, devrin en önemli din büyüklerinden biri olan Aziz Mahmud Hüdaî’den başkası değildi. Ayşe Sultan yine tekke personelinin her birine maaş bağlattığı gibi mülkü olan ve Kocaeli Sancağı’nda Topyeri Köyü’nde bulunan büyük bir çiftliği de tekkeye bağlar. Dolayısıyla Hasan Kâmil Yılmaz’ın Aziz Mahmud Hüdaî’nin, tekkenin yerini 1589’da satın aldığına12 dair verdiği bilgi doğru olmamalıdır.

Bahçenin vakfedilmesiyle ilgili ikinci aşama ise, tekkenin üzerinde bulunduğu kısmın hâricinde kalan büyük parçanın vakfedilmesiydi. Aynı tarihli ikinci bir vakfiye ile Ayşe Hanım, tekkenin yeri dışındaki bahçe ve içindekileri (buna muhtemelen saray da dâhil-di), kendisinden sonra çocukları Abdurrahman Bey (Civan kapıcıbaşı Mehmed Paşa’nın babası), Fatma ve Safiye hanımların kullanmaları şartıyla vakfeder. Onların ölümünden sonra ise bahçenin satılıp, elde edilen gelirin surre olarak Medine-i Münevvere fukarasına dağıtılması şart koşar. Nitekim bahçe, Ayşe Hanım ve birinci batın evlâdının vefatından sonra vakfiyesinde belirttiği gibi tasarruf ve süknâ hakkı, kutsal topraklarla ilgili hayır faaliyetlerini nezaret eden Haremeyn Evkafı’na intikal eder.

d. Saray ve Bahçenin Valide Sultana KiralanmasıBahçe, vakfın mülkü olunca vakıf idarecileri, vakfiyede belirtildiği üzere satmaktansa, onu daha farklı bir işletmeyle sistemiyle değerlendirmenin vakfa çok daha kârlı ve daimî bir kazanç sağlayacağını düşünürler. Bu düşünceyle Üsküdar’ın en hâkim ve havadar te-pelerinden birini işgal eden bu paha biçilmez emlâkı bir çırpıda satıp elden çıkarmaktansa kiraya vermeye karar verirler. İçinde oturacakların hem peşin bir kira hem de -normal kiralamayla alınacak kiradan daha az olacaksa da- her ay ödenecek bir kira mukabilinde mülkü kiralamak demek olan icareteyn usulüyle talipli aramaya başlarlar.

Ancak, Ayazma bahçe ve sarayının gerek büyük olması gerek gözde bir yerde bulunma-sı gerekse sahibinin mekâna kattığı ünden dolayı herkes tarafından kiralanabilecek bir mülk değildi. Dahası, bu mülke saltanat üyelerinden birisinin talip olması ihtimali de, muhtemel taliplilerin ihtiyatlı davranmasına yol açmış olmalı ki, mülk yine bir başka sal-

Page 9: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

1352’den bugüne şehir

161

tanat ailesi üyesi tarafından kiralanır. Bununla birlikte vakfiyede özellikleri “bir bağça-i cennet-âsâ ve cüneyne-i ferâh-fezâ”, lütf-i hevâda numûde-i cennetü’l-me’va ve rifʻat ve senâda müzekkir-i sidreti’l-müntehâ her şecer-i meyvedârı nahl-ı tubâ ve mâ’-i cârîler sel-sebil ve kevser-âsâ âb-ı revan-bahş ve havâsı hayât-efzâ” olarak anlatılan bu mül-kün, yüksek bir gelire sahip olmayan birilerince kiralanmayacak kadar pahalı olması da fazla taliplinin çıkmamasında etkili olduğu söylenebilir. Dahası, sadece mülkü kiralamak yetmemekte, içinde oturulduğu müddetçe sürekli bakımının yapılması ayrı bir masrafı gerektirdiğinden, alacak kişinin sadece zengin olması yetmiyor, zenginliğinin sarayı uzun süre mesken olarak kullanmasına imkân verecek kadar sürekli olması da gerekiyordu. Bu özellikleri içindekilerle birlikte bahçeyi kiralamış olan kişinin valide sultan olmasından çıkarıyoruz. Çünkü 1668 (1079)’de içindekilerle birlikte bahçeye talip olan devrin padi-şahı IV. Mehmed’in annesi Turhan Sultan, bahsedilen mülkü “hüccet-i şerʻiye ve Hare-meyn-i Muhteremeyn mütevellisi temessükü ile” muaccel 5.000 kuruş ve müeccel günlük 15 akça (yıllık 45 kuruş) karşılığında kiralar. Mülkün müeccel kirası her sene Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı mütevellileri tarafından alınıp Darüssaʻadeü’ş-Şerîfe hazinesine teslim edilerek gereken yerlere harcanmaya başlanır. Böylece mülk vakıf için daimî bir gelir kapısı hâline gelir.

e. Saray İçin Yapılan Onarımlar1683’te vefat eden Valide Sultan’ın bu mülkü 1668’den ölüm tarihine kadar kullanması beklenirdi. Ancak onun bu mülkü zannedildiğinin aksine pek de kullanmadığı anlaşıl-maktadır. Belgelerin verdiği bilgilere bakılırsa bu durum mülkle ilgili bir takım sorun-ların da yaşanmasına da neden olmuştur ki, bunların başında mülkün bakım ve onarımı-nın gereği gibi ve vaktinde yapılmaması, kirasının zamanında ödenmemesi gelmekteydi. Meselâ Haremeyn Evkafı mütevellisinin verdiği 6 Mayıs 1712 (29 Rebiülevvel 1124) tarihli arzında mülkün en az 40 yıldır boş olduğu, dolayısıyla kullanılmayan bu mülk için hiçbir tamirin yapılmadığı ve bu da mülkün harap olmasına zemin hazırladığından bahsetmektedir. Mütevellinin arzını takdim ettiği tarihten 40 sene geriye gidersek 1672, en az 40 sene deyişine bakarsak mülkün Valide Sultana devredildiği tarih olan 1668’e varırız. Demek ki mülk, mütevelliye göre, Valide Sultana kiraya verildiğinden beri hiç ta-mir görmemiştir. Ancak vesikalar mülkün birkaç kez tamir gördüğünden bahsetmektedir. İbnülemin Saray Mesalihi serisindeki 7 Kasım 1699 tarihli bir belgenin13 verdiği bilgiye göre, mütevellinin arzını takdim ettiği tarihten 13 sene önce gerçekleşen bu tamirat için 1.430 kuruş harcanmıştır. Bunun 1.300 kuruşu Cizyedar Ahmed Ağa’nın tahvilinden olan Suğla Livası ile İzmir kazasının 1112 senesine ait cizye-i gebran malından karşılan-mıştır.

Bu tamiratın sebebine baktığımızda, matematiksel bir ifade ile konuşacak olursak, bir ge-rek bir de yeter şart görüyoruz. Öncelikle mülklerin oturmaya imkân tanımayacak kadar harap olması tamirat için “gerek şart” iken, onun devrin bir saltanat üyesi olan Fatma Sultan tarafından havası benzersiz güzellikte görülmesi ve burada birkaç gün kalmak is-temesi ise “yeter şart” olmuştur. Bununla birlikte onarıma harcanan paraya baktığımızda bu onarımın kısmî olduğunu söyleyebiliriz. Zira yukarıda müştemilatı tafsilatlı olarak anlattığımız ve oturulmayacak kadar harap hâle gelmiş tüm yapıların 1.430 kuruşluk bir masrafla tamir edilmesi zaten mümkün değildi. Ayrıca gerek 16 yıl süren savaşların mey-dana getirdiği ekonomik sıkıntı gerekse Fatma Hanım burada sadece birkaç gün kalmak istemesinden dolayı da kapsamlı bir tamire lüzum görülmemiştir.

Bu sınırlı onarım bile bahçede 8-10 sene sonra bir takım faaliyetlerin yapılmasına im-kân vermiştir. Bunlardan birinci olan Yeni Valide Sultan Camisinin temel atma töreniydi. Silâhdâr Fındıklılı Mehmed Ağa’nın verdiği bilgiye göre14, 7 Kasım 1708 (23 Ş. 1120)’de gerçekleşen temel atma töreninden sonra, törene katılan herkese Valide Sultan tarafından

Page 10: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

7. ÜSK

ÜD

AR SEM

PO

ZYUM

U

162

burada ziyafet verilir. İnşaatı yaklaşık 2,5 yıl süren ve 1.200 kese akça masraf yapılan caminin açılış töreni için de aynı yerde ziyafet verilir. Ziyafetten sonra camiye giden protokol üyeleri büyük bir cemaatle Cuma namazı kılar, namaz sonra devlet erkânı ca-mideki hünkâr kasrına çağırılarak ödüllendirilirler. Valide Sultan ise yaptırdığı camisine ertesi gün gider. Bunun üzerine, kaldığı evden camiye kadar olan yol üzerindeki evler boşaltılır, sokaklara perdeler çekilir. Camiye varan valide sultan nafile namazı kıldıktan sonra döner15.

1699’daki tamire rağmen mütevellinin 1712’de verdiği arzında hiçbir tamiratın yapıl-mamış olmasından bahsetmesi, genel anlamda bir tamirat, yani kapsamlı bir tamirat ya-pılmağını kast ettiği şeklinde yorumlanabilir. Yine bahçedeki çok sayıdaki yapılardan sadece sarayın onarılmış olması, diğerlerinin tamamen harap olmasını engelleyememiştir. Yapıların tamir edilmemesi bir yana, muhtemelen kullanılmadığından padişah ailesinin gündeminden düşmüş ve artık kirasının düzenli olarak ödenmesinde de sorunlar yaşan-maya başlanmıştır. Cevdet Evkaf serisindeki 6 Mayıs 1712 tarihli bir belgeden16 öğrendi-ğimize göre vakfı her açıdan olumsuz etkileyen bu husus, vakıf görevlilerinin bahsedilen tarihte yaptıkları başvuru üzerine, ödemelerin düzenli yapılması ve mülkün kullanım hak-kının yine padişah ailesinin elinde kalması yönünde karar çıkmıştır.

Topkapı sarayının inşaatı bitince buraya birçok köşk ve kasırlardan eşya nakledilmiştir. 1724 yılında gerçekleşen bu nakliyede esnasında, Topkapı Sarayı dâhilinde yapılan şüku-fe bahçesi köşkleri, çemenî sofada bulunan kasırları ile yeni bina olunan balıkhane köşkü-ne döşenen eşyalar taşra bahçelerinden getirtilmiştir. Bu meyanda Fenerbahçe, İstavroz, Beykoz, Beşiktaş, Kandil, Kara Bali, Karaağaç, Çatalca gibi taşra bahçeleri ile birlikte Ayazma bahçesinden de çok sayıda yastık, minder, halı, yorgan, mak’ad, örtü, perde, is-kemle, ayna gibi eşyalar bahsedilen köşk ve kasırlara nakledilmişti. Ayazma bahçesinden yalnız Topkapı Sarayına değil, Darüssaade Ağası bahçesi ve Eski Saray’a da eşya nakle-dilmiştir. Cevdet Saray Mesalihi serisindeki 7 Mart 1724 tarihli belgeye göre bahçeden alınan 20 ay damgalı pamuk Bursa yastığı, 8 pamuk büyük minder, 3 mak’ad, kullanılmış 2 örtü ve 32 pamuk balin Topkapı kasırlarına verilirken, 2 yün minder Darüssaade Ağası bahçesine, 2 köhne balin ile 14 pamuk minder Eski Saray’a verilmiştir. Yine Ayazma’da-ki saray, bahçe, ocak ve bunlara ait birimlerde çıkabilecek yangınların söndürülmesi için buraya bakan ocakta önceleri bir, sonraları ise iki tane çifte yangın tulumbası hazır bu-lundurulmuştur.

f. Saray Bahçesinde Bostancıların ÇalıştırılmasıAyazma Bahçesi’nde devletin kadrolu personeli olan bostancıların istihdamı, Rüstem Pa-şa’nın sadaret dönemi (1544-1553 ve 1555-1561)’nin sonra ermesinde yarım asır sonra gerçekleşmiştir. Muhtemelen bu durum, Paşa’nın çok sayıda köle ve hizmetçilerinin bu-lunmasıyla ilgilidir. Çünkü Paşa öldüğünde arkasında bıraktığı mal varlığı arasında 1.700 kişilik bir köle-hizmetçi gurubu da vardı. Bunların bir kısmı muhtemelen saray bahçe-sinde çalıştırıldığından dolayı, bostancıların burada hizmet etmesine gerek kalmamıştır. Bostancı istihdam edilmeye başlamasında dikkat çeken bir diğer husus ise, bahçenin hâlâ Paşa’nın adıyla anılmış olmasıdır (hatta 1774’te bile bu adla anılmaktaydı). Başta maaş defterleri demek olan Mevacib Defterleri olmak üzere diğer resmî evrakta bu bahçeden genellikle “bağça-i Rüstem Paşa eş-şehr Ayazma” şeklinde bahsedilmektedir. İsimlendir-mede Rüstem Paşa’nın adı ile Ayazma’nın daima âdeta birbirinin lâzımı gayr-ı müfarıkı olarak birlikte kullanılmış olması ile, esasında adı geçen mevkie damgasını vuran biri mekânsal diğeri de siyasal olan iki faktörün –bilerek ya da bilmeyerek- vurgulanmış ol-ması da oldukça anlamlıdır. Yine saray ve bahçenin vakfedilmesinden yaklaşık 9 sene sonra gerçekleşen bostancı istihdamı, sarayın Ayşe Sultan’ın çocukları tarafından kulla-nıldığı döneme denk gelmektedir. Burada bostancıların istihdamında sarayda oturanların

Page 11: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

1352’den bugüne şehir

163

hanedana mensup olmalarının yanı sıra artık buranın hizmetini görecek görevlileri çalış-tıracak mâlî güçte olmayışlarının da etkili olduğu düşünülebilir.

Mevacib Defterleri’ndeki kayıtlar bahçenin bakım, tımar, güvenlik gibi hizmetlerin ocak uhdesine tevdiinden sonra burada önemli sayıda bostancı çalıştırıldığını göstermektedir. Bu yüzyıla ait 20 Mevacib Defteri’ndeki bilgilere göre 17. yüzyılın ilk yarısındaki bos-tancı sayısı 38-59, ikinci yarısında ise 50-104 arasında değişmiştir. Her iki yarım yüzyıl-daki bu değişikliğin sebebi, birinci dönemde sadece çalışan bostancılara, ikinci dönemde ise hem çalışan hem de emekli bostancılara yer verilmiş olunmasıdır. 18. yüzyıla ait 10 Mevâcib Defteri’ndeki kayıtlara göre ise nefer sayısı bir önceki yüzyıla göre, bahçenin kullanılabilirlik durumunun azalmış olmasına da bağlı olarak biraz düşmüş olup, çalı-şan-emekli sayısı 29-62 arasında değişmiştir. Bahçe zabit ve görevlilerinin zaman zaman padişahların halvetlerinde görev aldıkları ve ödüllendirildiklerine da rastlanılmaktadır. Meselâ 18. yüzyılda gerçekleştiği anlaşılan bir halvet-i hümayunda görev alan Ayazma ustasına 40, bölükbaşısına 20 ve 7 neferine 70 kuruş bahşiş verilmiştir.

3. Ayazma Camii 18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, Ayazma mevkiinde, günümüze kadar gelecek bir yapının daha yapıldığını görmekteyiz. Bu yapıyla birlikte Ayazma mevkii, kazandığı muhteşem siluetle günümüze kadar Üsküdar’ın ve İstanbul’un en dikkat çekici yerlerin-den biri olma ayrıcalığına kavuşmuştur. Devrin tarihçilerinden Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi’nin17 de belirttiği gibi, annesi ve büyük kardeşi Sultan Süleyman’ın ruhlarını şad etmek için Sultan III. Mustafa’nın inşa ettirdiği cami muhtemelen 30 Ocak 1761 (Evâhir-i C. 1174) Cuma günü ibadete açılmıştır. Caminin üzerinde yapıldığı arsa Ayşe Sultan’a ait olup, yukarıda Haremeyn Evkafı’na terk ediliş süreci anlatılan saray bahçesi idi.

30 Ocak 1759 tarihli18 bir belge, sarayla bahçenin bu amaç için nasıl bir satış işlemiyle alındığı ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. III. Mustafa’nın Haremeyn-i Muhteremeyn Evkafı müfettişi Mevlana Şeyhzâde Seyyid Mehmed’e gönderdiği bir hüküm olan belgede Padişah, müştemilatıyla birlikte sarayın tasarruf hakkının zaten günlük 15 akçalık müec-cel kira karşılığında kendisinde olduğunu, burayı, daha değerli bir mülk olan, Müneccim Sa’di Mahallesi’nde, Şehremini çarşısı yakınında yer alan ve “emlâk-i hümâyûn”a tabi 16.250 ziralık alana sahip baruthane ile ekleri olan 8 müteehhilin mezilleri ve ahırlarla değiştirmek istediğini, vakfa geçecek olan bu mülkün günlük müeccel kirasının 20 akça olduğunu, her iki mülkün değer tespitini yapan komisyonun verdiği raporun da bu hususu teyit ettiğini, dolayısıyla bu takasın (istibdal) her açıdan vakfa “ezyed ü evfer ü ekser” ol-duğunu dile getirir. Nitekim diğer birkaç belge de bu değişimin “nefʻan lil-vakf” olduğu ve değişimin vakıf mütevellisinin de verdiği temessükle gerçekleştiği dile getirilmektedir. Vakfa geçen bu yeni mülklerden üç kapılı ahırlar, vakıf tarafından devlete kiraya verilir. Top arabacılarının işleriyle diğer hizmetlerde kullanılacak hayvanların barınması için ica-reteyn usülüyle devlete kiralanan ahırlar ve bu ahırların üzerinde bulunduğu 2.640 ziralık arsanın zemin kirası için icâre-i müeccel olarak aylık 120 akçadan yıllık toplam 12 ku-ruşluk kira geliri devlet tarafından vakfa ödenmeye başlanır. Ödemelerin her ay (“mâh-be-mâh edâ ve teslîm”) düzenli olarak ödenmesi kararlaştırılmışken kısa bir süre sonra toplu olarak yılda bir defada ödenmesi uygulamasına geçilir. Yeni düzenleme çerçevesin-de hazineden yıllık olarak alınan kiranın ödenmesinde bazen gecikmeler de yaşanmıştır. Meselâ 1776 ve 1777 yıllarına ait birikmiş 48 aylık kira ancak vakıf câbisinin ikinci kez verdiği arz üzerine ödenmiştir.

Ayazma sarayının padişahın mülkiyetine geçtikten sonra Ayazma mıntıkasının yeni bir imarla şenlendiğine şahit olmaktayız. Başta cami olmak üzere mektep, cami görevlileri

Page 12: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

7. ÜSK

ÜD

AR SEM

PO

ZYUM

U

164

için odalar, dört çeşme, hamam, câmekân, câmekânın bitişiğinde bulunan iki dükkân, iki hâne, Bulgurlu’dan Ayazma’ya kadar gelen suyolu, altı dükkân, kırk yastıkçı kârhânesi19, bir lonca odası, bir harîr büküci kârhânesi, bir attâr, bir berber dükkânı, bir vakıf kâtibi menzili, han, hanın bitişiğinde yeniden yapılan beş çifte kârgîr ocak, beş kârgîr mahzen, bir Üsküdar menzilhanesi20, bir Gebze menzilhânesi ve bir han inşaatıyla Ayazma yeni bir çehre kazanarak, gerek bu yapılar sayesinde gerekse her yerde rahatlıkla görülecek bir konumda olması hasebiyle Üsküdar’ın yeni bir cazibe merkezi olur. Nitekim Üskü-dar’da Ayazma Camii’nden daha eski ve daha büyük birçok camii bulunmasına rağmen hiçbirisinin konumu bahsedilen camiinkinden daha güzel ve hâkim değildir21. Dahası bir kısmını, saydığımız bu yapıların teşkil ettiği ve önemli bir kısmı cami civarında bulunan 64 muhtelif dükkân, 43 menzil, 3 fırın, 3 han, 2 değirmen ve 2 bahçenin22 geliri de cami vakfına bağlanmış olması, mıntıkanın ekonomisine önemli bir katkı sağlamıştır.

Ayazma Camii, yapım aşamaları, yapıda kullanılan malzemeler, yapılan masraflar, çalı-şan işçi ve zanaatkârların tespiti bakımından hakkında en çok bilgi sahibi olduğumuz ca-milerin başında gelmektedir. Meselâ Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunan 24 Eylül 1759 (1 S. 1173) tarihli bir defterden23 3 Eylül 1758-24 Eylül 1759 arasındaki dönemde cami için yapılan masraf kalemleri ve bunların nerelerden karşılandığı hakkında ayrıntılı bilgi edinebilmekteyiz. Buna göre binanın yapı malzemeleri ve diğer malzemeleri için 268.782 kuruş 26 akça; caminin nahşı için 97.826 kuruş 22 akça, Bulgurlu’dan Ayaz-ma’ya kadar uzanan suyolu için 7.569,5 kuruş 47 akça; Ayazma yakınında inşa edilen altı vakıf dükkânı için 3.892 kuruş 48 akça; kırk yastıkçı kârhânesi, bir lonca odası, bir harîr bükücü kârhânesi, bir attâr, bir berber dükkânı, bir kâtib-i vakf menzili binaları için 19.144,5 kuruş 28 akça; neredeyse tamamıyla onarılan hamam ve yeniden inşa edilen câmekân, onun bitişiğindeki iki dükkân ile iki hane için 5.294 kuruş 52 akça; muhtem-cilerin? iskân edildiği hanın onarımı ve bitişiğinde yeniden yapılan beş çifte kârgîr ocak, beş kârgîr mahzen için 15.607,5 kuruş 26 akça; Doğancılar’da yapılan birer Üsküdar ve Gebze menzilhaneleri ile bir han için 6.932,5 kuruş 40 akça olmak üzere toplam 425.450 kuruş 53 akça harcanır. Yapılan harcama için bahsedilen tarihlerde hazineden 5 taksit hâlinde toplam 201.610 guruş-i esedî alındığı için cami inşaatının ödenmesi gereken 223.840 guruş-i esedî 53 akçalık borcu kalır.

Camiye ait bir başka inşaat defterinde ise caminin inşaat yılları olan 1757-1760 döne-minde yapılan 506.095 kuruş 49 akçalık masraf kaydına rastlamaktayız. Bu bağlamda yapımda kullanılan kereste, kurşun, bakır, demir, çinko, çivi, yumurta gibi malzemelerin tutarıyla kayık, nakliye, hamaliye, amele, usta, dülger, sıvacı, nakkaş ücretleri gibi masraf kalemleri ayrıntılı olarak kaydedilmiştir24.

Camii ve müştemilatının inşaatının bitmesinden sonra diğer bütün hayır kurumlarında olduğu üzere bir vakfa bağlanır. Ayazma Camisi de III. Mustafa’nın daha önce kurduğu Lâleli’deki cami vakfına bağlanır. Lâleli’deki câmi, medrese, imaret; Valide Hanı yakı-nındaki cami; Paşabahçe’deki cami ve suyolları; Rodos’taki cami, Bahçekapı’daki valide sultan türbesindeki çeşme, Hasköy’deki mektep ve Kadıköy’deki camiden oluşan va-kıf kurumlarına bir yenisi olarak eklenen Ayazma Camii ve müştemilatındaki hayır ku-rumlarının personel ve diğer giderleri bahsedilen vakıf tarafından karşılanmaya başlanır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunan bir defter, Ayazma Camii’nin 1760’lı yılların başında Kadıköy’deki İskele Camisi ile birlikte bir yıllık personel ücretleriyle diğer mas-rafları 5.250 kuruş (on buçuk kese akça)tu.

Buraya kadar anlattıklarımızı toparlayacak olursak, üzerinde kurulan Ayazma (kutsal su), saray bahçesi ve camii yapıların, yapı-mekân bağlamında Üsküdar Ayazma mevkisini yaklaşık olarak 7 asırdır dinî, mimarî, sosyal, siyasal, ekonomik, toponomik ve coğrafik

Page 13: tO ::ı USKUDARSEMPOZYUMU 00 •• {/) (!) :J .., VIIisamveri.org/pdfdrg/D252192/2014/2014_YILDIZM.pdf2 ocak ibriği, 3 el ibriği, 2 ayaklı abdest leğeni, 3 büyük şam’dan,

1352’den bugüne şehir

165

bakımından etkilediğini söyleyebiliriz.

Dipnotlar

1 Eremya Çelebi Kömürcüyan, İstanbul Tarihi-XVII. Asırda İstanbul, çev. Hrand D. Andreasyan, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988, s. 282-283, 298. Yine bk. bk. Petrus Gyllius, İstanbul Boğazı, çev. Erendiz Özbayoğlu, Eren Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 29, 225-228. 2 Semavi Eyice, “Ayazma”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), IV, 1991, 231; Reşat Ekrem Koçu, “Ayazma, Ayazmalar”, İstanbul Ansiklopedisi, 1958, III, 1505.3 G.V. İnciciyan, Boğaziçi Sayfiyeleri, çev. Orhan Duru, Eren Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 79.4 Erhan Afyoncu, “Rüstem Paşa”, DİA (Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi), Türkiye Diyanet Vakfı Yayıncılık ve Matbaacılık, 2008, XXXV, 289; İ. Aydın Yüksel, “Rüstem Paşa’nın Vakıfları ve İstanbul’daki Vakıf Eserleri”, Vakıf Sempozyumu Kitabı, haz. Burhan Ersoy, Mehmet Narince, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 2003, s. 225-246.5 Ogier Augerius De Busbecq, Türk Mektupları, çev. Hüseyin Cahit Yalçın, Remzi Kitabevi, İstanbul 1939, s. 41-42. 6 Saî Çelebi, Tezkîretü’l-Bünyân (Mimar Sinan’ın Kendi Ağzından Hayat ve Eserleri), haz. Sadık Erdem, 2. bs. Binbirdirek Yayınları, İstanbul 1988, s. 49.7 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, haz. Orhan Şaik Gökyay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1995, s. 133, 202.8 Oturulacak yer (Şemseddin Sâmî, Kâmûs-i Türkî, İkdam Matbaası, İstanbul 1317, s. 1392).9 Aişe Sultan Vakfiyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (VGMA), nr. 635/2, s. 52-55.10 İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi, Ahmet Sait Matbaası, İstanbul 1977, II, 243-244.11 Dehliz: Sokak kapısıyla merdiven arasında bulunan boşluk, hayat (Şemseddin Sâmî, Kâmûs-i Türkî, s. 637).12 Hasan Kâmil Yılmaz, “Aziz Mahmud Hüdaî”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayıncılık ve Matbaacılık, 1991, IV, 338.13 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İbnülemin Saray Mesalihi, nr. 22/2269.14 Silâhdâr Fındıklılı Mehmed Ağa, Nusretnâme (1106-1133/1695-1721), Tahlil ve Metin, (Doktora Tezi), haz. Mehmet Topal, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2001, s. 708.15 Nusretnâme, s. 742-743.16 BOA, Cevdet Evkaf, nr. 453/22937.17 Şem’dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi Târihi: Mür’i’t-tevârih, haz. Münir Aktepe, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ya-yınları, İstanbul 1978, II.A, 39. Yine bk. Mehmed Raif, Mir’ât-ı İstanbul, haz. Hatice Aynur-Günay Kut, Çelik Gülersoy Vakfı, İstanbul 1996, I, 88.18 İstanbul Ahkâm Defterleri İstanbul Vakıf Tarihi, haz. Ahmet Kal’a vd. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1998, I, 252.19 Buradaki esnafın nizamına dair bk. İstanbul Ahkâm Defterleri: İstanbul Esnaf Tarihi, haz. Ahmet Kal’a vd, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1997, I, 281-282.20 İbrahim Hakkı Konyalı’nın verdiği bilgiye bakılırsa bu menzilhaneler hem menzilhanecilerin oturmaları hem de menzilhane hayvan-larının bağlanmaları, beslenmeleri ve yetiştirilmeleri için yapılmıştır (İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi, İstanbul 1977, I, 4). 21 İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi, İstanbul 1977, I, 96.22 Sadi Bayram-Adnan Tüzen, “İstanbul Üsküdar Ayazma Camii ve Ayazma Camii İnşaat Defteri (Üsküdar, Sultan III. Mustafa Camii)”, Vakıflar Dergisi, sayı 22 (1991), s. 222. Bu dükkânların bir kısmını işleten alçıcı, kurşuncu, enfiyeci, çarıkçı, basmacı, tülbentçi, ekmekçi, horasancı, hamamcı, esnafının nizamlarıyla diğer bazı hususlara dair bk. İstanbul Esnaf Tarihi, haz. Ahmet Kal’a vd, İstanbul 1997, I, 237, 248, 251, 263, 264, 281-282, 325, 334; İstanbul Esnaf Tarihi, haz. Ahmet Kal’a vd, İstanbul 1998, II, 78-79; İstanbul Ticaret Tarihi, haz. Ahmet Kal’a vd. İstanbul 1997, I, 239.23 TS.MA.d, nr. 9874, 24 Eylül 1759 (1 Safer 1173).24 Sadi Bayram-Adnan Tüzen, “İstanbul Üsküdar Ayazma Camii ve Ayazma Camii İnşaat Defteri”, s. 199-288; İlknur Aktuğ Kolay, “Ayazma Camisi İnşaat Defterine Göre Yapıda Kullanılan Bezeme ve Tefrişat Malzemeleri”, Celal Esad Arseven Anısına Sanat Tarihi Semineri Bildirileri 7-10 Mart 1994, haz. Banu Mahir, Mimar Sinan Üniversitesi Türk Sanatı Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul 2000, s. 211.