total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

70
T.C SALIK BAKANLII L ETFAL ETM VE ARATIRMA HASTANES 2.GENEL CERRAH KLN Klinik ef.V:Op.Dr.Gürkan YETKN TOTAL TRODEKTOM SONRASI ERKEN DÖNEMDE BAKILAN KAN PARATHORMON DEERLERNE GÖRE BALANILAN KALSYUM VE DVTAMN TEDAVSNNHPOKALSEMY VE SEMPTOMLARINI ÖNLEMEYE ETKS Dr.Erhan T Genel Cerrahi Uzmanl)k Tezi stanbul 2009

Upload: lyque

Post on 12-Jan-2017

245 views

Category:

Documents


5 download

TRANSCRIPT

Page 1: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

T.C

SAĞLIK BAKANLIĞI

ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

2.GENEL CERRAHİ KLİNİĞİ

Klinik Şef.V:Op.Dr.Gürkan YETKİN

TOTAL TİROİDEKTOMİ SONRASI ERKEN DÖNEMDE BAKILAN KAN PARATHORMON DEĞERLERİNE GÖRE BAŞLANILAN KALSİYUM VE D VİTAMİNİ TEDAVİSİNİN HİPOKALSEMİYİ VE SEMPTOMLARINI

ÖNLEMEYE ETKİSİ

Dr.Erhan ŞİT

Genel Cerrahi Uzmanlık Tezi

İstanbul 2009

Page 2: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

İÇİNDEKİLER

KONU BAŞLIKLARI SAYFA

1.GİRİŞ VE AMAÇ 1 GENEL BİLGİLER 2

TARİHÇE 2

HİSTOLOJİ 2

TİROİDİN ANATOMİSİ 3

PARATİROİD BEZLER 10

BENİGN TİROİD BEZİ HASTALIKLARI 11

NONTOKSİK NODÜLER GUATR 12

TOKSİK NODÜLER GUATR 12

GRAVES HASTALIĞI 13

TİROİDİTLER 17

2.TİROİD BEZİ CERRAHİSİ ENDİKASYONLARI 17

TİROİDEKTOMİ TEKNİĞİ 18

TİROİDEKTOMİ KOMPLİKASYONLARI 25

NONMETABOLİK KOMPLİKASYONLAR 25

METABOLİK KOMPLİKASYONLAR 25

HİPOKALSEMİ ve HİPOPARATİROİDİ 29

HİPOKALSEMİ ETYOLOJİSİ 30

GEÇİCİ HİPOKALSEMİLER 31

KALICI HİPOPARATİDOİDİLER 36

GEÇİCİ VE KALICI HİPOPARATİROİDİNİN AYIRICI TANISI 38

HİPOPARATİROİDİ PROFİLAKSİSİ 39

HİPOKALSEMİ TEDAVİSİ 41

Page 3: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

���

3.MATERYAL VE METOD 42

4.BULGULAR 44

5.TARTIŞMA 49

6.KAYNAKLAR 55

Page 4: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim süresince cerrahinin teorik ve pratik prensiplerini öğreten,

destek ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Op.Dr. Sıtkı Gürkan Yetkin’e

teşekkür ederim.

Asistanlığım süresince beraber çalıştığım, bilgi ve becerilerini benden esirgemeyen Op. Dr.

Mehmet Uludağ, Op. Dr İsmail Ethem Akgün, Op.Dr. Bülent Çitgez’e teşekkür ederim.

Asistanlığım süresince beraber çalıştığım, dostlukları ile hep yanımda

hissettiğim asistan arkadaşlarıma, klinikte beraber çalıştığım ve her zaman yardımlarını

gördüğüm hemşire, personel ve sekreter arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Dr. Erhan ŞİT

Page 5: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

1.GİRİŞ VE AMAÇ

Tiroide bağlı hastalıklar günümüzde sık karşılaştığımız önemli endokrin sorunların başında

gelir. Enflamatuar, fonksiyonel, tümöral ya da kozmetik nedenlerle tiroid bezinin bir

bölümünün veya tamamının çıkartılması demek olan tiroidektomi, cerrahların en sık

uyguladıkları ameliyatların arasında yer almaktadır (2).

Cerrahi tedavi gerektiren tiroid hastalıklarında seçilen cerrahi yöntem, hem hastalığın ortadan

kaldırılmasına, hem de postoperatif komplikasyonların en az düzeyde tutulmasına olanak

sağlamalıdır (1-4).

Günümüzde tiroid cerrahisi genel cerrahideki modern tekniğin, yöntem ve tecrübenin,

anestezinin, asepsi ve antisepsinin gelişmesine paralel olarak ilerlemiş ve tiroidektomilerdeki

mortalite ve morbidite oranları, tarihi seyri içerisinde azalmıştır (1).

Ne kadar dikkatli çalışılırsa çalışılsın, çeşitli komplikasyonlarla karşılaşılabileceği göz önüne

alınmalıdır. Paratiroid bezleri travmadan oldukça kolay etkilenen yapılar olup, tiroid cerrahisi

sırasında ya doğrudan ya da dolaylı olarak zarar görebilirler. Çoğu yazar başta bilateral total

tiroidektomi olmak üzere tiroid cerrahisi sırasında paratiroid bezlerinin dolaşımlarının

korunmasının önemine değinmişlerdir (5-7).

Ondokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar yapılan tiroidektomilerdeki mortalite oranı % 40’lardan

fazla iken, günümüzde sıfıra kadar indirilebilmiştir (5,6).

Tiroidektomilerden sonra; önemsiz kanama ve yara yeri ile ilgili bazı basit komplikasyonlar

gelişebildiği gibi, sinir hasarı, solunum problemleri, metabolik/hormonal sorunlar ve kanama

gibi ciddi sorunlar yaratabilen komplikasyonlar da gelişebilmektedir (6).

Kalıcı Hipoparatiroidizm, tiroid cerrahisinin nadir bir komplikasyonu olup operasyon tipine

ve altta yatan tiroid patolojisine bağlı olarak gelişir (8,9).

Kalıcı hipoparatiroidizm bilateral subtotal rezeksiyon yapılan hastaların %0.5-2.9’unda ve

total tiroidektomi yapılan hastaların %0-33’ünde oluşabilir (9-11). Kalıcı hipoparatiroidizm

hastaya ömür boyu ilaç kullanma zorunluluğu getirirken, hastanın yaşam kalitesini kötü yönde

etkilemektedir (8,9).

Yapılan çalışmalarda hipokalsemi gelişmesinde ana etkenin tiroid bezi patolojisine bağlı

olduğu, cerrahi tekniğin ikincil rol oynadığı belirtilmektedir (12). Geçici hipokalsemide

Page 6: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

cerrahi tekniği suçlayan araştırmacılar paratiroidlerin kanlanmasının bozulmasının ana etken

olduğunu belirtmektedirler.

Bir çok seride hipokalsemi insidansı % 1.6 ile %53 arasında değişir. Bazen insidans %83 lere

kadar çıkabilir (19).

Paratiroid bezlerinin iatrojenik olarak çıkarılması veya beslenmesinin bozulması postoperatif

paratiroid fonksiyonlarının bozulmasını açıklayan en önemli mekanizmalardır (13). Ancak

paratiroid bezlerinin sadece inferior tiroid arterden çıkan dallarla kanlanmadığı, trakea ve

özofagustan gelen kollaterallerle de beslendiği varsayımı postoperatif hipoparatiroidi

gelişmesinde tiroid patolojisi gibi başka faktörlerin de rol oynayabileceğini düşündürmektedir

(14,15).

Biz de bu çalışmamızda kliniğimizde multinodüler guatr nedeniyle opere edilen hastalarda

kliğimizdeki tecrübelerimizden ve daha önceden yapılan çalışmalardan esinlenerek

postoperatif erken dönemde bakılan parathormonun gelişebilecek hipokalsemide güvenilir bir

gösterge olduğunun vurgulanması üzerine erken parathormon değerlerine göre tedaviye

başlayarak hastaları olası hipokalsemi ve semptomlarından koruyuculuğunu değerlendirdik.

GENEL BİLGİLER

TARİHÇE

Tiroid terimi Grekçe’deki kalkan şekilli anlamına gelen thyreoides kelimesinden köken alır.

İlk olarak bu bezi Galen (Galenos M.S.129-198) tarif etmiştir. Tiroid ismi ise 1656 yılında

Adenographia adlı eserinde Thomas Wharton tarafından kullanılmıştır (9). Tarihte ilk defa

tiroid bezine cerrahi girişimi Egina’lı Paulus gerçekleştirmiştir (10). 19.yüzyıla kadar tiroid

hastalarının tanı ve tedavisinde büyük bir ilerleme görülmemiştir. Bern Üniversitesinden

Theoder Kocher tarafından tiroid cerrahisi ile ilgili tıp literatüründe ilk büyük eser 1878

yılında yazılmıştır (10). Patolojik anatominin gelişmediği çağlarda tüm tiroid kanserleri

“sarkomatöz dejenerasyon” olarak isimlendirilmiştir. İlk olarak 1862 yılında Paris’te Gosselin

tiroid kanser hücresini ortaya koymuştur. 1932 yılında soliter nodül ile tiroid kanseri

arasındaki ilişki anlaşılmıştır. Tümör çapı, lenf ganglion metastazı ve uzak metastaz varlığını

gösteren TNM sistemi tiroid kanseri sınıflamasında kullanılmaya başlanmıştır (10).

HİSTOLOJİ

Embriyolojik olarak gelişmesini tamamlayan tiroidi çevreleyen fibröz bir kapsül vardır. Bu

kapsül bez içine septalar göndererek bezde lobülasyonlara neden olur. Bu lobülasyonlardan

Page 7: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

her biri, tiroidin temel yapısı olan folliküllerden oluşur. Her lobülde ortalama 2-40 follikül

vardır. Erişkin tiroid yaklaşık 3x106 follikül içerir. Her bir follikül, içi kolloidle dolu bir

lümeni çepeçevre saran tek sıralı küboidal-kolumnar epitel ve bu epiteli çevreleyen bazal

membrandan oluşur. Follikül hücresine tirosit adı da verilir. Bir tiroid follikülünde esas olarak

üç tip hücre vardır. Bunlar; hem folliküler lümen hem de bazal membranla ilişkide olan

normal follikül hücresi ve oksifilik hücreler (Hürthle) ve lümenle ilişkide olmayan ancak

bazal membranla ilişkide olan parafolliküler hücrelerdir. Bu hücrelere aynı zamanda A,B ve C

hücreleri adı da verilmektedir. A hücresi normal follikül hücresi olup (tirosit) tiroid

hormonlarının yapım ve salınmasından sorumludur ve TSH hormonunun etkisi altındadır. B

hücresi (Askanazy hücresi, onkosit, Hürthle hücresi) çok miktarda serotonin toplamaktadır,

TSH reseptörü içerip tiroglobulin sentezi yapabilmesine karşın fonksiyonu tam olarak

bilinmemektedir. C hücresi (parafolliküler hücre) esas olarak tirokalsitonin hormonunun

yapım ve salınmasından sorumludur ve TSH’nın kontrolünde değildir. APUD (amin precursor

uptake decarboxylase) sisteminin de bir parçasıdır (11).

TİROİD BEZİ ANATOMİSİ

Tiroid bezinin konumu itibarıyla, boynun topografik anatomisi önem arzetmektedir. Boyun

ön, yan ve arka olmak üzere 3 ayrı üçgene ayrılır. Anterior servikal üçgenin sınırları; lateralde

sternokleidomastoid kaslarının ön kenarı, altta suprasternal çentik ve yukarıda da

mandibulanın alt kenarıdır. Bu geniş üçgen, kendi içerisinde dört üçgene daha ayrılır ki,

bunlar submandibuler, submental, karotid ve müsküler üçgenlerdir. İçerisinde tiroid ve

paratiroid bezleri, trakea, özefagus ve sempatik sinir ganglionlarını bulunduran üçgen,

müsküler üçgendir.

Sınırlarını; süperior lateralde omohiyoid kas, inferior lateralde sternokleidomastoid kas,

medialde boyun orta hat, tabanda prevertebral fasya ve prevertebral kaslar, çatısını da derin

servikal fasyanın süperfisyal tabakası, strep kasları, sternohiyoid kas ve krikotiroid kas

oluşturur (7).

Topografik olarak bu bölgenin en dış kısmında boyun derisi mevcuttur. Hiyoid kemik

seviyesinin aşağısında boynun fasyal tabakaları; biri yüzeyel servikal fasya, diğeri ise derin

servikal fasya’nın 3 adet tabakasından oluşur.

• Yüzeyel (Süperfisyal) Sevikal Fasya; Deri altında uzanır ve cilt altında gevşek areolar ve

yağ dokusu, platisma kası, sinir ve kan damarlarından oluşur. Platisma; deltoid ve pektoral

Page 8: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

bölgelerden uzanarak, klavikula üzerinde yüzeyel servikal fasya olarak devam eder

(1,7,8).

• Derin Servikal Fasya; Süperfisyal veya anterior, pretrakeal veya middle, prevertebral

veya posterior olmak üzere üç anatomik tabakadan meydana gelir;

a-Derin servikal süperfisyal (Anterior) fasya: Sternokleidomastoid ve Trapezius kasını ve

submandibuler bezleri çepeçevre sarar. Strep kaslarının önünden geçer (7,8,9).

b-Derin servikal pretrakeal (Middle) fasya: Tiroid bezi ve trakeanın önünden, fakat strep

kaslarının arkasından geçer. Tiroid bezi üzerinde ikiye ayrılarak, bezi tamamen önden ve

arkadan sarar (9,10).

c-Derin servikal prevertebral (Posterior) fasya: Özefagus ve trakeanın arkasından,

kolumna vertebralisin hemen önünden geçer. Özefagus ve trakeanın arkasından geçerken

retroviseral fasya adını alır (9,10).

Tiroid bezi yanlardan sternokleidomastoid kas ve önden sternohiyoid ve sternotiroid kasları

ile örtülü durumdadır. infrahiyoid ya da strep kasları, hiyoid kemik ve tiroid kartilaja yapışan

4 çift kas içerir.

Bunlar sternohiyoid, sternotiroid, tirohiyoid ve omohiyoid kaslarından ibarettir. Kaslar önden

derin servikal süperfisyal fasya ve arkadan derin servikal pretrakeal fasya ile örtülüdür.

Sternohiyoid ve sternotiroid kaslarının yanlara çekilmesi ile tiroid ve trakea ortaya çıkar (10).

Sternohiyoid ve sternotiroid kasları beraber seyrederler. Kasların anteriora kaldırılarak bu hat

boyunca yapılan vertikal diseksiyon, trakea üzerinde longitudinal ve hemen yakın derinlikte

seyreden inferior tiroid venlerin korunmasını sağlar (11).

Yenidoğanda ortalama 1.5 gr ağırlığında olan tiroid bezi, 16 yaşına kadar büyüyerek erişkinde

ortalama 15-20 gr ağırlığına ulaşır. Kadınlarda daha ağır olup menstruasyon ve gebelik

döneminde büyüme gösterir (18). Tiroid bezi, endokrin bezlerin en büyüğü olup, farinks,

larinks, özefagus ve trakeanın anterior ve lateral yüzeylerini sarar. Tiroid iki lateral lob ve

bunları birleştiren istmustan oluşur. Her bir lateral lobun boyu 4-5 cm, eni 2-3 cm, kalınlığı

2-4 cm olup, istmusun kalınlığı 0.2-0.6 cm’dir. Her bir lob trakea lateralinde yer alıp;

superiorunda tiroid kartilajı, lateralinde karotis kılıfı ve sternokleidomastoid kası,

anteriorunda strap kaslar (sternotiroid, sternohiyoid, tirohyoid) bulunur (2). Toplumda

yaklaşık % 80 oranında koni şeklinde piramidal lob bulunur ve genellikle istmus ve hiyoid

kemik arasında yer alır (18).

Page 9: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Diyetinde bol miktarda iyot bulunan coğrafik bölgelerde, normal erişkin tiroid bezi bazı

kaynaklara göre 14 ila 20 gr, bazı kaynaklara göre de 20 ila 30 gr ağırlığındadır (1,10,11).

İyot yetersizliği olan bölgelerde ise, daha ağırdır. Kadınlarda biraz daha büyüktür ve gebelikte

de genişler (10).

Açık kahverengimsi renkte ve kıvamı serttir (10). Ortalarında bulunan istmus tarafından

birleşmiş, iki lobtan ibarettir. Loblar yaklaşık olarak 4 cm. uzunluğunda, 2 cm. genişliğinde

ve 20 ila 40 mm kalmlığındadır (1). Lateral lob konik şekilde olup, 5. veya 6. trakeal halka ile

tiroid kartilaj orta noktasında uzanır. Lateralde SKM kas ve karotis kılıfı ile, anteriorda strep

kasları ve fasyaları ile bitişik olup, trakea ve larinksin anterolaterali ile yan yana

yerleşimdedir. Her iki lateral lob, krikoid kartilajın hemen inferiorunda ve anteriorda istmus

tarafından bağlıdırlar (1,10,11).

Tiroid yüzeyden derine doğru; deri, süperfisyal fasya, platisma kası, derin boyun fasyasının

yüzeyel tabakası ve bu tabakanın örttüğü sternokleidomastoid, omohiyoid, sternohiyoid ve

sternotiroid kasları tarafından örtülür. Tiroid bezi komşu organlardan rahatlıkla ayrılabilir

konumdadır. Ancak lateral süspansör ligament (Berry ligamenti) aracılığı ile krikoid kıkırdak

ve üst trakeal halkalara sıkıca yapışıktır (19).

Normal tiroid dokusu yumuşak, açık şarap kırmızısı renginde olup, ince bir kapsülle sarılıdır.

Bağ dokusundan oluşan bu kapsül bezin içine doğru septalar halinde uzanır ve organın

stromasını oluşturur. Bu, tiroid bezinin gerçek kapsülü olarak adlandırılır. Bunun dışında

yalancı kapsül (ya da cerrahi kapsül) bulunur ve bu doku, derin servikal fasyadan oluşan

pretrakeal fasyanın uzantısıdır (7-9).

Pretrakeal fasya tiroid bezinin anterior ve lateralinde kalın ve iyi gelişmiş olmasına rağmen,

posteriorda ince ve gevşektir. Bu nedenle tiroid bezi sıklıkla posteriora doğru büyür (9).

Pretrakeal fasya her iki tiroid lobunun posteriorunda kalınlaşarak lobları krikoid kartilaja

sabitler. Bu kalınlaşan bölüme Berry ligamenti adı verilir. Yalancı kapsül tiroidektomi

sırasında çıkarılamaz (9).

Süperior paratiroid bezler tiroidin gerçek ve yalancı kapsülü arasında yer alırken, inferior

paratiroid bezler tiroidin parenkiminde, gerçek ve yalancı kapsül arasında ya da yalancı

kapsül dışında yer alabilmektedirler (20).

Page 10: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

DAMARLAR

TİROİD BEZİ ARTERLERİ

Tiroid oldukça vasküler bir organdır; kan akım hızı 5 ml/g/dak’dır. Asıl, süperior ve inferior

tiroid arterler tarafından beslenir. İma arteri, tiroidin kan akımına katkıda bulunan üçüncü bir

arter olup % 1.5-12.2 oranında görülmektedir (8). Tüm vasküler yapılar gerçek ve yalancı

kapsül arasında yer alır ve tiroid parenkimi içinde birbirleriyle anastomoz yaparlar (18).

Tiroid bezinin, süperior tiroid arter ( STA ) çifti ve inferior tiroid arter ( İTA ) çifti olmak

üzere dört adet arteri mevcuttur;

Süperior Tiroid Arter ( STA ) : Sağ ve sol taraflarda bulunmak üzere iki adettir.

Karotis komunis arterin en üst kısmından kaynaklanabilir. Daha sık olarak, yaklaşık karotis

arter bifurkasyonu seviyesinde, eksternal karotis arterin bir ya da ikinci dalı olarak başlar. Her

bir tiroid lobunun üst kutbuna doğru, inferior faringeal konstrüktör kasın medialinde

bulunarak inferiora doğru inerken, süperior laringeal sinirin eksternal dalı ile yakın ilişki

içerisindedir. Tiroid lobektomisi uygulalanırken, süperior laringeal sinirin eksternal ( SLS-E )

dalı ile STA ilişkisi ortaya konulamaz ise, STA’ in klemplenmesi sırasında bu sinir travmaya

maruz kalabilir.

Tiroid bezi apeksinin anteromedial yüzüne geldiğinde, anterior ve posterior olmak üzere iki

ayrı dala ayrılır ve beze çok sayıda küçük dallar vererek dağılırlar. Anterior dal diğer taraftaki

karşılığı ile, posterior dal ise inferior tiroid arterin dalları ile anastomoz yapar. Posterior

daldan çıkan küçük bir paratiroid arter, üst paratiroid bezlere gider (1,6,7,10,11).

İnferior Tiroid Arter (İTA) : Sağ ve sol taraflarda bulunmak üzere iki adettir. Bir tarafta

bulunmama oranı % 0.2 - 6’dır ve sıklıkla bu sol taraftadır (10). Bazı kaynaklara göre de bu

oranın, sağda % 2 ve solda % 5 olduğu belirtilmiştir (6,7).

İTA; subklavian arterin tiroservikal trunkusundan çıkar. Direkt olarak, subklavian arterden

çıkabilme oranı % 15’ tir (7). İnferiora doğru inmeden önce, karotis kılıfının arkasında ve

anterior skalen kasın medial yüzünde, boyun içinde süperiora doğru çıkar.

Longus kolli kasının ön yüzünde mediale, posteriora ve inferiora doğru dönerek bir kangal

oluşturur. DSPVF’ yi delerek laterale doğru ilerlerken, tipik olarak anterior ve posterior

olmak üzere iki ayrı dala ayrılır ve genellikle lateral tiroid lobunun, 1/3 alt ve 1/3 orta

kısımlarının birleşim yerinden tiroid bezine girer. Anterior dal; tiroid bezinin arka yüzüne

dağılmadan önce, STA’ den inferiora doğru inen bir dalla yaptığı anastomoza dal verir.

Page 11: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Posterior dal ise; tiroid bezinin alt kutpuna dağılmadan önce, % 86 oranında her iki paratiroid

beze ya da sadece alt paratiroid beze son arter olarak giden, ince bir paratiroid arter dalı verir

(11,16,17,18).

İTA ve dalları; tiroid bezi lateral lobunun posterolateralinde olmak üzere, nonrekürren

laringeal sinirin bulunduğu durumlar haricinde, rekürren laringeal sinir ( RLS ) ile hemen her

zaman çaprazlaşma yapar. RLS’ in, İTA’ in trunkus veya dalları ile olan ilişkisi değişik

varyasyonlar içerir. İTA; tiroservikal trunkustan aynldıktan sonra, anterior skalen kas iç

kenannda superiora doğru çıkarken, karotis komunis arter ile vertebral arter arasında seyreder.

Bu komşuluk C - 7 vertebra hizasına kadar devam eder. Burada, ansa subklavia denilen,

sempatik sisteme ait kangalın dallan ile komşuluğu vardır. C - 7 vertebra hizasında, İTA

tiroide girmek üzere mediale doğru kıvrılırken, burada da sempatik ansa tiroidea ile sarılı

durumda bulunur. Servikal sempatik dallar, İTA’ nin önünde ya da arkasında bulunabilir. İTA

buralara kadar inilerek aranacak olur ise, bu servikal sempatik zincirin hasara uğraması ile,

Horner sendromu ortaya çıkabilir (6,7,8,19).

Tiroidea İma Arteri: Olguların % 1.5-12.2’ sinde bulunur (6,7,14). Bu arter daha sıklıkla,

sağ tarafta ve trakeanın önündedir. Hastaların % l ila 4’ nde, en sık trunkus brakiosefalikus,

sağ karotis komunis ya da aortik arktan direkt olarak kaynaklanır. Nadiren, internal torasik

arterden gelir. Trakeayı ön tarafından geçtikten sonra, genellikle istmusun alt kısmından ya da

daha az sıklıkla sağ lobun alt kutbundan tiroid bezine girer. Trakeanın önündeki pozisyonu

itibariyle, trakeostomi işlemi sırasında büyük önemi vardır (6,7,11). Tiroid bezlerinin

arterlerine ek olarak, asendan servikal arter, trakeal, faringeal ve özefageal arterler ile RLS’ e

eşlik eden inferior laringeal arter de mevcuttur (6,7,11,14).

TİROİD BEZİ VENLERİ

Tiroid bezi üzerinde ve tiroidin cerrahi kapsülü altında, zengin bir venöz pleksus vardır ki

bunlar, esas olarak 3 çift vene drene olurlar;

Süperior Tiroid Ven (STV) : Sağ ve sol olmak üzere iki adettir. Tiroid bezi üst kutpu

anterolateral yüzünden çıkar. STA’ e eşlik ederek, tipik olarak yaklaşık karotis bifurkasyon

seviyesinde, internal juguler vene ya da fasyal komunis vene drene olur.

Middle Tiroid Ven (MTV) : Sağ ve sol olmak üzere iki adettir. Tiroid bezinin lateral

yüzünden çıkar ve herhangi bir artere eşlik etmeden laterale doğru seyreder. Karotis komunis

Page 12: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

arterini anteriordan çaprazlar ve internal juguler vene drene olur, MTV, tiroidektomi

ameliyatlannda daima ortaya konulup, ligatüre edilmesi gereken bir damardır.

İnferior Tiroid Ven (ITV): Tipik olarak, tiroid bezinin alt kutbundan çıkan, iki adet

trunkustan meydana gelir. Sağ trunkus, brakiosefalik arterin anteriorundan geçer ve sağ

brakiosefalik vene drene olur. Sol trunkus, trakeanın anteriorunda, sol brakiosefalik vene

drene olur. Çok defa sağ ve sol İTV ler birbirlerine katılarak, ortak bir şekilde tiroid ima

venini oluşturular ve sol brakiosefalik vene katılırlar. İTV ler arasında anastomoz sıktır ve çok

defa trakeanın önünde bir venöz pleksus meydana getirip (Pleksus tiroidea impar ), genelllikle

sol innominat vene drene olurlar. Trakeostomi işlemi sırasında bu pleksus mevcut ise, ciddi

kanama meydana gelir (l,6,7,11).

TİROİD BEZİ LENFATİK DRENAJI

Tiroid bezinin lenfatik drenajı, primer olarak internal juguler lenf bezlerine olur. Üst kutup ve

istmusun mediali süperior grup lenf bezlerine, alt kutup inferior grup lenf bezlerine drene

olur. Daha sonra, pretrakeal ve paratrakeal lenf bezlerine dökülürler (l).

TİROİD BEZİNİN SİNİR SİSTEMİ

Tiroid bezinin inervasyonu, süperior ve middle servikal sempatik ganglionlardan gelen,

sempatik lifler aracılığı ile olur. Lifler, kan damarları ile beraber tiroid bezine gider ve

vazomotor görevleri vardır. Parasempatik lifler, vagus sinirinden kaynaklanır ve laringeal

sinirlerin dallan yoluyla tiroid bezine ulaşırlar (l,14).

Rekürren Laringeal Sinir (İnferior Laringeal Sinir):

Sağ ve sol rekürren laringeal sinirler tiroid bezine oldukça yakın seyrederler. Sağda vagus

siniri subklavian arterin önünden geçerken rekürren laringeal sinir dalını verir. Sağ rekürren

laringeal sinir subklavian arterin etrafında dönerek yukarı doğru trakeözefageal olukta

seyreder. Tiroidin sağ lobunun posteriorundan geçerek krikotiroid kıkırdak arkasından

larinkse girer. Solda vagus siniri arkus aortayı geçtikten hemen sonra rekürren laringeal sinir

dalını verir. Sol rekürren laringeal sinir aorta etrafında dönerek yukarı doğru trakeözefageal

olukta seyreder ve sağ rekürren laringeal sinir gibi larinkse girer.

Her iki tarafta da rekürren laringeal sinirler, inferior tiroid arteri tiroidin alt 1/3’ü hizasında

çaprazlarlar. Rekürren laringeal sinir krikotiroid kas dışındaki laringeal kasları (vokal kord

abdüktörleri olan internal aritenoid ve tiroaritenoid kaslar, vokal kord addüktörleri olan lateral

ve posterior krikoaritenoid kaslar) innerve eder (18-21).

Page 13: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

‘Tubercle of Zuckerkandl’ tiroid bezinin lateral lobunun posterior uzantısı olup Berry

ligamanına komşudur. Tiroidektomi vakalarının %14-55’inde görülmüştür. Cerrahideki önemi

rekürren laringeal sinirin ‘tubercle of Zuckerkandl’ posteromedialinden seyretmesidir. Ayrıca

total tiroidektomi yapılan vakalarda her iki lobun posteriorunda aranması gerektiği de

unutulmamalıdır (4,21).

Rekürren laringeal sinirin pek çok varyasyonları vardır. Bu da tiroidektomi sırasında sinir

hasarı riskini arttırmaktadır. Rekürren laringeal sinir trakeözefageal olukta (%50-77),

paratrakeal alanda (%17-40), paraözefageal alanda (% 6) ya da tiroid parenkimi içinde (% 4)

seyredebilir (13).

Rekürren laringeal sinir krikoid kartilaja yakın lokalizasyonda larinkse girmeden iki ya da üç

dala ayrılabilir; bu nedenle tiroidektomi sırasında dalların da korunması gerekir (22). Tiroidin

üst 1/3 lokalizasyonunda rekürren laringeal sinir Berry ligamanı içine gömülü olabilir.

Rekürren laringeal sinir tiroidin orta 1/3’ü hizasında inferior tiroid arteri çaprazlar; arterin

önünden (%40), arkasından (%50) ya da dallarının arasından (%10) geçebilir (2,23). Çok

ender olarak rekürren laringeal sinir servikal bölgede vagustan ayrılır ve ‘nonrekürren’

laringeal sinir adını alır. Bu anomali sağda %0.6, solda %0.04 oranında görülür. Vagustan

ayrılan ‘non-rekürren’ laringeal sinir ortak karotis arteri arkadan çaprazlayarak, yukarıda

süperior tiroid damarlar hizasında ya da aşağıda inferior tiroid arter etrafında dönerek

krikotiroid kasın posteriorundan larinkse girer. Bu anomali embriyonel hayatta gelişen

vasküler anomaliler sonucu ortaya çıkar.

Sağ ‘nonrekürren’ laringeal sinirle beraber görülen anomaliler aberran subklavian arter varlığı

ve innominat arter yokluğudur. Sol ‘non-rekürren’ laringeal sinire eşlik eden anomaliler situs

inversus ve sağ yerleşimli arkus aortadır (2,19,20,21,24). Aynı tarafta rekürren ve ‘non-

rekürren’ laringeal sinirin beraber olduğu bildirilmiştir; bu olgularda vasküler anomali

saptanmamıştır (19,20).

Süperior Laringeal Sinir:

Kafatası kaidesi civarında vagustan ayrılır, karotis damarların medialinden aşağı doğru iner ve

hiyoid kemik hizasında internal ve eksternal olmak üzere iki dala ayrılır. İnternal dal duyu

dalı olup tirohiyoid membranı delerek larinkse girer, bu dal epiglot ve larinksin duyusunu

sağlar. Eksternal dal inferior faringeal konstriktör kasın lateral yüzeyinden aşağı döner ve

süperior tiroid damarlar ile birlikte seyrederek krikotiroid kasa girer; bu dal krikotiroid ve

krikofaringeus kasının motor inervasyonunu sağlar (19,20).

Page 14: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Süperior laringeal sinirin eksternal dalı, krikotiroid kasları ve buna bağlı olarak vokal kordları

gererek sesin tarzını belirler. Sinire olan travma sonucu o taraftaki vokal kord ‘flask’ hale

gelir. Böylece hastalar konuşurken çabuk yorulur ve tiz sesleri yeteri kadar çıkaramazlar

(19,20).

Servikal Semptaik Zincir:

İnferior tiroid arter krikoid kıkırdak düzeyinde mediale doğru dönerken servikal

sempatik zinciri çaprazlar. Genellikle rekürren laringeal siniri zedelememek için inferior

tiroid arterin lateralde bağlanması çabası sırasında servikal sempatik zincir travmaya

uğrayabilir. Hasarı Horner sendromuna yol açar (19,20).

PARATİROİD BEZLERİ

• Paratiroidlerin yerleşimi ve makroskopik görünümlerinin iyi bilinmesi, tiroid cerrahisi

sırasında korunmaları için en önemli adımdır. Paratiroidler % 80 oranında dört tanedir. Her

bir paratiroid ortalama 40 mg ağırlığındadır. Küresel, oval ya da fasulye şeklinde

olabilirler.

• Genelde kirli sarı renktedir (18,20).

• Üst paratiroidler % 80-85 oranında tiroidin posteriorunda inferior tiroid arterin tiroide

girdiği yerin 1 cm üstünde, %13 oranında üst polün posteriorunda, % 1 oranında üst polün

süperiorunda ve % 1-4 oranında özofagus ve farinksin posteriorunda bulunabilirler. Alt

paratiroidler % 60 oranında alt polün posterior ya da lateralinde, % 26 oranında tirotimik

ligamanda, % 7 oranında tiroidin orta 1/3 lokalizasyonunda, % 2 oranda timusda

mediastinum içinde yer alırlar (19,20).

• Üst paratiroidlerin % 80’i inferior tiroid arterden, % 15’i süperior tiroid arterden, % 5’i

bu iki arter sisteminin oluşturduğu anastomozlardan beslenirler. Alt paratiroidlerin % 90’ı

inferior tiroid arterden, %10’u süperior tiroid arter ya da iki arterin oluşturduğu

anastomozlardan beslenirler (19).

Page 15: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

TRAKEA

Trakea, krikoid kıkırdağın hemen altından başlar. Anteriorunda 2, 3, ve 4. halkaları ile tiroid

istmusuna komşudur. Trakea lateralde tiroid lobları, posterolateralde rekürren laringeal

sinirler ve posteriorda özofagusla yakın komşuluk gösterir (19).

TİROİDEKTOMİ İLE TEDAVİ EDİLEBİLECEK TİROİD HASTALIKLARI

NONTOKSİK NODÜLER GUATR

TOKSİK NODÜLER GUATR

GRAVES HASTALIĞI

TİROİDİTLER

TİROİD KANSERLERİ

BENİGN TİROİD BEZİ HASTALIKLARI

NONTOKSİK NODÜLER GUATR

Çeşitli patolojileri içerebilen tiroid nodülleri, en sık görülen tiroid hastalığıdır. Normal

boyutlarda ya da büyümüş tiroidde tek bir nodül varsa soliter nodüler guatr, birden çok nodül

varsa multinodüler guatr (MNG) denir. Guatrlar endemik ya da nonendemik olarak

sınıflandırılırlar. İyot eksikliği olan bölgelerde nüfusun %10’undan fazlasında guatr ortaya

çıkıyorsa, bu guatrlar endemik guatr olarak adlandırılır. İyot kaynakları yeterli olan ülkelerde

ise, insanlara yiyecek ve ilaçlarla fazla miktarda iyot verildiğinde tiroid hormon sentezi azalır

ve guatr gelişir; bu guatrlar da nonendemik guatr olarak adlandırılır (36,37,38).

Diffüz ve nodüler guatr patogenezinde, yeni folikül oluşumu için foliküler epitelyum

hücrelerinin proliferasyonu esastır. Neoplazik olmayan tiroid büyümesinde tiroid uyarıcı

hormonun (TSH) etkisi ve tiroidi büyüten immunglobulinler üzerinde durulmaktadır.

Deneysel çalışmalarda nodüler guatrlarda epidermal büyüme faktörü, fibroblast büyüme

faktörü ve transforming büyüme faktörü β’nın arttığı gösterilmiştir (30). Tiroid, trofik

uyaranlara önce diffüz, daha sonra fokal hiperplazi şeklinde cevap verir.

Sonuçta hemoraji ve nekrozla beraber yeni fokal hiperplazi ve regresyon bölgeleri gelişerek

multinodüler guatr ortaya çıkar. TSH ve tiroidi büyüten immunglobulinlerin etkisi ile

büyüme, dejenerasyon, kanama, kolloid birikimi ve stromal dokunun büzülmesi yıllar içinde

Page 16: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

gelişir ve sonuçta morfolojik ve fonksiyonel olarak farklı alanlar içeren büyük multinodüler

guatrlar ortaya çıkar (30,36).

Nontoksik Nodüler Guatr Tedavisi:

Soliter nodüler guatrlarda, ince iğne aspirasyon biyopsisi ile değerlendirilen 1.5 cm’in

üzerindeki nodüllerde hem klinik hem de sitopatolojik malignite kriterleri yoksa medikal

tedavi ile izlem yapılabilir. Diffüz ve ötiroid guatrlarda süpresyon tedavisinin yararı olmakla

birlikte, özellikle soliter nodüllerde bu tedavinin yararı sınırlıdır (28). Supresyon uygulanan

hastalar yakından izlenmeli, her yıl ultrasonografi ile nodülün büyüyüp büyümediği

belirlenmeli ve sitopatolojik olarak değerlendirilmelidir. Tedavi altında iken büyüyen nodülde

tek tedavi cerrahi tedavidir (36,39).

Multinodüler guatrlarda kötü kozmetik görünüm, hava yolu tıkanıklığı, malignite şüphesi

varsa cerrahi tedavi önerilmektedir. Baş ve boyuna radyasyon almış veya ailede tiroid kanseri

öyküsü olan multinodüler guatrlı hastalarda kanser riski % 40’dır; ayrıca bu hastaların

yarısında kanser dominant nodül dışındaki bir bölgede yerleşmiştir. Bu hastalara da cerrahi

tedavi endikedir. Küçük asemptomatik MNG’de ultrasonografi ile izlem yapılabilir. Büyüyen

nodüller ince iğne aspirasyon biyopsisi ile malignite gelişimi açısından takip edilirler (2,26).

TOKSİK NODÜLER GUATR

Toksik adenom ve toksik multinodüler guatrlarda tirotoksikoz, tiroidden otonom bir biçimde

aşırı hormon salgısı sonucu gelişir.

Tedavi

Toksik adenomlarda uzun süreli medikal tedavi ile kalıcı remisyon elde etme oranı çok

düşüktür. I-131, yüksek dozlarda etkin olup nodül çapı arttıkça gereken doz miktarı da

artmaktadır. Dolayısıyla toksik adenomlarda medikal tedavi ile ötiroid hale gelen hastalarda

cerrahi tedavi ilk seçenek olmalıdır (30,36,37). Toksik MNG’de medikal tedavi ile kalıcı

remisyon oranı % 5’den daha azdır. Bir çalışmada antitiroid ilaçların kesilmesi ile hastaların 5

ay içinde tekrar hipertiroidili hale gelme oranının % 95 olduğu belirtilmiştir (39).

Toksik MNG’de iyot alımı çok düşüktür, bu nedenle yüksek dozlarda I-131’e gereksinim

duyulur. Toksik MNG’de tedavi seçimini, guatrın büyüklüğü ve bası semptomlarının varlığı

önemli derecede etkiler. Diğer bir nokta da toksik MNG’de % 3-5 oranında kanser

görülebilmesidir. Tüm veriler göz önüne alındığında toksik MNG’de tedavi şu şekilde

yönlendirilebilir: Çabuk kontrol gerektirmeyen hafif veya orta derecede hipertiroidizm

Page 17: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

bulguları olan yaşlı hastalarda ve cerrahi kontrendikasyon taşıyan hastalarda ilk seçenek I-131

tedavisi olabilir; kanser şüphesi, büyük guatr, bası semptomu, düşük I-131 alımı, hızlı kontrol

gerektiren ve şiddetli hipertiroidizm bulguları olan hastalarda cerrahi tedavi ilk seçenektir

(36,39).

GRAVES HASTALIĞI

Graves hastalığı tiroid, göz, deri olmak üzere pek çok sistemi etkileyen nedeni tam olarak

bilinmeyen otoimmün bir hastalıktır. Graves hastalığı her yaşta görülebilmesine karşın

sıklıkla genç kadın hastalarda ortaya çıkar. Hipertiroidizmin en sık görülen nedenidir ve

toksik diffüz guatr adı ile eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır. Genellikle tiroid bezi diffüz

olarak büyümüştür (40).

Graves hastalığında; toksik diffüz guatr, oftalmopati ve pretibial miksödemden oluşan klasik

triad başlığı altındaki özelliklerin bir ya da daha fazlasının hastada bulunması söz konusudur.

Tiroid dışı bulguların olmaması hipertiroidili bir hastada Graves hastalığını ekarte

ettirmez.Oftalmopatinin gidişi hipertiroidizmden farklı olabilir (40,41).

Graves hastalığının otoimmün etyolojisi ile ilgili olarak başlıca üç nokta üzerinde durulmuştur

(41).

• Baskılayıcı (supresör) T lenfositlerinde antijene özgü genetik defekt

• Çevresel etkenler

• HLA antijenleri ile ilişki.

Tiroid follikül hücrelerindeki TSH reseptörüne karşı gelişen tiroid stimülan antikorların

reseptöre bağlanmasıyla başlayan uyarım aşırı hormon yapımı ile sonuçlanır.İlk tespit edilen

sorumlu antikor 1956 yılında Adams ve Purves tarafından tanımlanan Long Acting Thyroid

Stimulator (LATS)’dır (uzun etkili tiroid stimülan antikoru). Günümüzde tek antikor

olmadığı, bu durumun oluşmasından daha önceleri LATS olarak bilinen bir grup antikorun

sorumlu olduğu bilinmektedir (tiroid reseptör antikoru). Graves hastalığını ve antikor

üretimini hangi mekanizmaların başlattığı açık değildir. Bir teoriye göre; baskılayıcı

(supresör) T hücrelerinde bir bozukluk vardır. Bu nedenle yardımcı T hücreleri (helper),B

hücrelerinin tiroid antijenlerine karşı antikor üretimini uyarabilir (TSİ,TgAb,TPOAb) (9,29).

Page 18: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

Graves hastalığında saptanan başlıca tiroid antijenleri; Tiroglobulin (Tg), Tiroid peroksidaz

(TPO; mikrozomal antijen), 64-kDa antijen , tirotropin reseptörüdür (TSH-R) (41).

Çevresel etkenlerden virüslerin, seks hormonlarının, yersinia enterocolica, yüksek düzeyde

iyot alımı ve lityum üzerinde de durulmaktadır. Graves hastalığında ailevi bir eğilim de

vardır. Çünkü, olguların %15’inin Graves’li bir akrabası vardır. Ayrıca olguların akrabalarının

%50’sinde dolaşımda tiroid otoantikorları saptanmıştır. Graves hastalığı spontan remisyon ve

rekürrenslerle seyreden bir hastalıktır ve tedavisinde başlıca 3 yöntem vardır. Gerek toksik

nodüler guatrlarda gerekse Graves hastalığında antitiroid ilaçlar, radyoaktif iyot (I131) ve

cerrahi gibi üç tedavi seçeneğinin varlığı hem hasta hem de hekim açısından tedavi seçiminde

en doğru yolun hangisi olduğu konusunda zorluklar ve kararsızlıklar yaratabilmektedir.

Hastaya hastalığın doğal seyri ve tedavi seçeneklerinin olumlu ve olumsuz yanları açıkça

anlatılmadan tedaviye başlanmamalıdır.

Cerrahi Tedavi: Bilindiği gibi Graves hastalığı otoimmün bir hastalıktır. Ameliyatla

otoimmun bir hastalık düzeltilemeyeceğine göre, hastalığın seyri cerrahın ne tür bir ameliyat

yaptığına bağlıdır.

Cerrahi tedavi; büyük guatrı olan, malignite şüphesi bulunan hastalarda, I-131 tedavisini

reddeden hastalarda, 25 yaşın altındaki gençlerde ve gebelerde seçilen ablatif tedavi

yöntemidir. Hastalar cerrahi tedaviden önce mutlaka tionamide tedavisi ile ötiroid duruma

getirilmiş olmalıdır. Aksi durumda mortalitesi yüksek ağır bir klinik tablo olan tiroid krizi

gelişme şansı yüksektir. Hastaya ötiroid duruma geldikten sonra, cerrahi girişimden önce

tionamide tedavisi yanında günde iki kez 5 damla Lugol solüsyonu verilirse, tiroid dokusu

sertleşir, vaskülaritesi azalır ve bu şekilde cerrahi sırasında oluşabilecek olan kanamalar

azaltılmış olur. Postoperatif birinci yılda olguların %5’inde kalıcı hipotiroidi gelişir. Bu oran

ameliyattan 25 yıl sonra %50’yi bulmaktadır.

Cerrahi tedaviyi yapan cerrahın en önemli yanılgısı, ameliyattan sonra hastanın ötiroid

durumda kalması şartmış gibi bir endişeye sahip olmasıdır. Rekürrens ile geride bırakılan

doku arasında bir ilişki sözkonusu olup; 21 gram veya daha fazla doku bırakıldığında

rekürrens oranı % 67,10 gramdan daha az doku bırakıldığında ise rekürrens oranı %7 olarak

bulunmuştur. Günümüzde birçok cerrah, geride 4-8 gram tiroid dokusu bırakmayı

yeğlemektedir.

Sonuç olarak otoimmün olayı tedavi edemeyen cerrahinin, erken ve yüksek oranda ortaya

çıkabilecek rekürrensleri önleyebilmesi için en ideal biçimde, yani geride çok az doku

Page 19: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

bırakılarak yapılması gerekmektedir. Bunu sağlayacak en önemli etken cerrahın deneyimidir

(41).

Antitiroid İlaçlarla Tedavi: Graves hastalığının tedavisinde antitiroid ilaçlar uzun süreli

tedavi yöntemi olarak seçilebilecekleri gibi cerrahi ve I-131 tedavisi öncesi hastayı ötiroid

duruma getirebilmek için de kullanılabilmektedirler. Antitiroid ilaçlar ana tedavi olarak

seçildiklerinde genellikle en kısa altı ay, çoğunlukla 1-2 yıl süreyle kullanılmaktadır.

Başlangıçtan itibaren küçük guatrı olan ve tedavi sırasında guatrı irileşmeyen hastalarda

remisyon oranı büyük guatrı olan hastalara göre daha yüksektir. Graves hastalığının aktivitesi

tedavi sırasında durmuşsa ilaçlar kesildiğinde hasta remisyonda kalacaktır, ancak aktivite

halen devam ediyorsa ilaçlar kesildikten sonra hastaların %75’inde ilk üç ayda, geriye kalan

%25 hastada ise ilk altı ayda hipertiroidizm belirginleşir. Bu olay ikinci bir ataktan ziyade

hastalık aktivitesinin devam ettiğini gösterir.Tedavi sırasında hastalık aktivitesinin devam

edip etmediğini gösteren değişkenler; tiroid sintigrafisi ve anti TSH reseptör antikorlarıdır

(TR Ab). Uzun süreli antitiroid ilaçla tedavi sonucunda bulunan remisyon oranları çeşitli

serilere göre çok farklı bulunmuştur. Graves hastalığında antitiroid ilaçların birinci seçenek

olmasını savunan Slingerland,79 hastayı kapsayan serisinde kalıcı remisyon oranını %84

olarak bildirmiştir, ancak bu hastaların yaş ortalaması 42 ve tedavi süreleri 1-16 yıl, ortalama

4,6 yıldır. Hamburger ve arkadaşları, 204 hastayı içeren serilerinde bu oranı %22 olarak

belirlemişlerdir.Canary ise beş yıllık izlem sonucunda 20 yaşın altındaki hastalarda remisyon

oranını % 5,20 yaşından büyük hastalarda ise % 11 olarak saptamıştır. Gerçek remisyon

oranı, hastaların izlenme süreleri uzadıkça düşmektedir (41).

Antitiroid ilaç alan hastalarda %0,5 oranında öldürücü olabilen agranülositoz ve daha seyrek

olarak yine öldürücü olabilen hepatotoksik yan etkiler ortaya çıkabilmektedir.

I-131 Tedavisi: 1970’lerde 40-45 yaşın üzerindeki hastalara I-131 tedavisi verilmesi

önerilirken, günümüzde 21 yaş ve sonrasında emniyetlice uygulanabilir duruma gelinmiştir.

Başlangıçtan itibaren büyük guatrı olan olgularda I-131 tedavisi yerine cerrahi tedavi

kararının alınması uygundur.

Graves hastalığında I-131 tedavisinden sonra kalıcı hipotiroidizm olasılığı çok fazladır. Bu

olasılığı azaltmak amacıyla dozun düşük tutulması ise hastanın remisyona girme süresini çok

uzatmaktadır. Buna karşın düşük dozla tedavi yıllar sonra da olsa hipotiroidizm olasılığını

ortadan kaldıramamaktadır. Hastalara bu tedavi seçeneği anlatılırken, bu durumun kalıcı

olacağı, bu nedenle tiroksin replasman tedavisinin de ömür boyu sürecek bir tedavi olduğunu

Page 20: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

çok açık olarak anlatmak gerekir (41). Graves hastalığı gibi benign tiroid hastalıklarının

tedavisinde kullanılan I-131 tiroid dokusunu 6000 ile 10000 rad’lık eksternal radyasyon

dozuna maruz bırakır. Bu yüksek doza rağmen tiroid kanseri riskinde ancak minimal bir artış

olur. Yüksek doz I-131 tedavisi almış 3000’den fazla hastayı içeren bir seride yalnızca 4 tiroid

kanseri olgusu tespit edilmiştir (4,30).

I-131 tedavisi öncesi kardiak risk taşıyan veya ağır hipertiroidizmi olan hastalar antitiroid

ilaçlarla ötiroid duruma getirilmeli ve I-131’in etkisinin görüleceği ilk 1-3 ay bu tedaviye

devam edilmelidir. Graves hastalığı, difüz toksik guatrdır. Tirotoksikozun en sık görülen

nedenidir. Klasik triadı toksik difüz guatr, oftalmopati ve pretibial miksödemdir. Nedeni

bilinmeyen otoimmün bir hastalıktır. Patogenezinde T lenfositlerinin tiroid içindeki

antijenlere karşı duyarlı hale gelmesi sonucu B lenfositlerinin bu antijenlere karşı antikor

oluşturmasını uyarması yer alır (2,3,29).

Tedavi

Graves hastalığında üç tedavi seçeneği vardır: Medikal tedavi, I-131 tedavisi ve cerrahi

tedavi. Medikal tedavi iki amaçla kullanılmaktadır; hastalığı kesin tedavi etmek ve hastaları

diğer tedavi yöntemine hazırlamak. Medikal tedavide kullanılan ilaçlar propiltiyourasil,

metimazol ve karbimazoldür. Teorik olarak 30 yaşın üstünde olan ve kontrendikasyon

taşımayan tüm hastalarda I-131 tedavisi ilk seçenek olabilir.

Graves hastalığında cerrahi tedavi şu durumlarda tercih edilmelidir (2,3):

• Medikal tedaviye bağlı komplikasyon gelişmesi

• Medikal tedaviye yetersiz yanıt

• Medikal tedaviden sonra rekürrens olması

• I-131 tedavisinde kontrendikasyon olması

• Graves hastalığı ile beraber soğuk nodül varlığı

• Graves hastalığı ile beraber kanıtlanmış kanser varlığı

Page 21: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

TİROİDİTLER

Tiroiditler akut bakteriyel enfeksiyonlardan kronik otoimmün hastalıklara kadar uzanan geniş

bir yelpazeyi kapsar. Tiroiditler hastalığın başlangıç hızına, semptom ve bulguların şiddeti ve

süresine göre akut, subakut ve kronik tiroiditler olarak 3 ana grup altında sınıflandırılırlar

(2,3,42).

1.AKUT TİROİDİTLER

2.SUBAKUT TİROİDİTLER

Subakut granülamatöz tiroidit (De Quervain tiroiditi)

Subakut lenfositik tiroidit (Sessiz tiroidit)

3.KRONİK TİROİDİTLER

Kronik lenfositik tiroidit (Hashimoto tiroiditi)

İnvazif fibröz tiroidit (Riedel struma)

Tiroiditlerde tedavi medikaldir. Hashimoto tiroiditinde bası semptomu ya da malignite

şüphesi varsa cerrahi tedavi endikedir. Riedel tiroiditinde bası semptomlarını ortadan

kaldırmak için isthmektomi yapılabilir (2,42).

TİROİD BEZİ CERRAHİSİ ENDİKASYONLARI

Tiroid hastalıklarında bası semptomlarının varlığı, kötü kozmetik görünüm, hipertiroidizm ve

malignite varlığı cerrahi tedavi endikasyonlarını oluşturur. Hipertiroidizme neden olan toksik

multinodüler guatrda cerrahi tedavi ilk seçenektir. Graves hastalığında medikal tedaviye yanıt

alınamıyorsa, I-131 tedavisi kontrendike ya da medikal tedavi sonrası rekürrens oluşmuş ise

cerrahi tedavi tek seçenektir. Nontoksik nodüler guatrlarda kanıtlanmış malignite, bası

semptomları ya da kötü kozmetik görünüm varsa cerrahi tedavi endikedir.

Ayrıca süpresyon tedavisine yanıt alınamayan veya nodüllerde büyüme saptanan hastalarda

cerrahi tedavi endikasyonu konabilir. Hashimoto ve Riedel tiroiditinde bası semptomu ya da

malignite bulgusu varsa cerrahi tedavi gerekebilir (2,3,21).

Page 22: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

TİROİDEKTOMİ ENDİKASYONLARI:

• Hipertiroidi

• Nontoksik nodüler guatr

• Toksik soliter nodüler guatr

• Toksik multinodüler guatr

• Basedow Graves hastalığı

• Soliter nodüler guatr

• Multinodüler guatr

• Tiroid kanseri

• �����������

TİROİDEKTOMİ TEKNİĞİ

Genel anestezi indüksiyonundan sonra, skapulaları yalnızca omuzlar geriye düşecek biçimde

kaldıran, ince kenarı kaudale gelen kama şeklindeki bir yastık, skapulalar arasına yerleştirilir.

Başın sağa ve sola oynamasının engellenmesi için, oksipitale bir simit yerleştirilir.

Her iki kol ya da kollardan birisi, hastanın yanında olmalıdır. Her iki kolun abdüksiyonda

olması ve hastanın omuzlarının yükseltilmesi, brakial pleksus incinmelerine ve kolda

paralizilere yol açar. Hastanın sırtı belden 15 ° ila 20 ° yükseltilir. Ameliyat alanı; üstte

mandibuladan başlanarak, altta meme başına kadar temizlenir. Çeneden başlayarak

suprasternal çentiğe kadar, boynun ön kısmı açıkta bırakılacak şekilde örtülür.

En sık kullanılan kesi; boyundaki cilt kıvrımlarına ( Langer’s line ) paralel olarak yapılan,

transvers Kocher kesişidir. Buna kolye kesişi ( Collar insizyonu ) adı da verilmektedir.

İnsizyon yapılırken orta hat belirlenmelidir. İki ayrı noktadan belirlenebilir; suprasternal

çentiğin 1.5 - 2 cm yukarısı ya da krikoid kartilajınm 1-1.5 cm aşağısıdır. Orta hattaki bu

noktadan başlanıp, iki yana doğru transvers planda ilerleyerek ince bir çizgi halinde

işaretlenir.

Platismanın dahil olduğu yüzeyel servikal fasya ( YSF ) ile derin servikal fasyanın yüzeyel

tabakası ( DSYF ) arasındaki zayıf bağ dokusu, derinin fasya üzerinde rahat ekarte edilmesini

sağlar. Bu nedenle aşın ekartasyon gerektirecek kadar büyük guatr mevcut değil, kısa boyunlu

Page 23: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

ve kilolu değilse; kesi lateralde SKM (sternokleidomastoid) kasların ön kenarında

sonlandırılır. Simetrik olarak yaklaşık 5 cm’ lik bir İnsizyon yeterlidir. Büyük bir tümör veya

guatr mevcut veya boyun kısa ve yağlı bir durumda ise, aşırı ekartasyon gerekir. Bu nedenle,

klaviculalann l / 3 iç kısmından geçen vertikal bir çizginin ( SKM kasının orta noktası ), bu

insizyonun transvers planını kestiği nokta; insizyonun uç noktası olabilir.

Cilt ve cilt altı geçilir. Platismanın kendisine dahil olduğu YSF ve hemen altındaki DSYF na

kadar ilerlenir. Anterior juguler venler görüldüğünde doğru bir planda olunduğu anlaşılır ki,

cilt altı İnsizyon bu venlerin görülmesi ile durdurulur.

Daha sonra üst flep; anterior juguler venler ve DSYF’ nın önü ile, YSF ve platisma kasının

arkası arasındaki avasküler bir alan olan subplatismal alanda, koter ya da bisturi yardımı ile

yapılan disseksiyonla hazırlanır. Süperiorda ve median hatta, tiroid kartilaj ve yanlarda SKM

kas görülene kadar, diseksiyona devam edilir. Sonuçta; ortasında tiroid kartilaj bulunan ve

açıklığı inferior tarafa bakan, yarımay halinde bir alan meydana gelir. Bu diseksiyon işlemi

esnasında meydana gelen kanamalar durdurulmalıdır. Alt flep de, benzerşekilde hazırlanır.

Sınırları, median hatta suprasternal çentik ve laterallerde klavikula süperior kenardır.

DSYF; tiroid kartilaj ile suprasternal çentik arasındaki vertikal çizginin belirlediği ve her iki

stemohiyoid kasın birleştiği orta hattan açılır ve altında seyreden sternohiyoid kasın üzerinden

bir miktar kaldırılır. Bu aşama sırasında DSYF’ nın anterior ve posterior yapraklanma,

sternum anterior ve posterior kenarına yapışarak oluşturduğu suprasternal aralıkta, her iki

anterior juguler veni birleştiren bir dalın geçtiği görülür ki; bu dalın her iki taraftan

bağlanarak kesilmesi uygun olur. Bu damarın yanlışlıkla kesilmesi sonucunda ortaya çıkan,

damar uçlarından olabilecek hava embolisinden kaçınılmalıdır. Daha sonra sternohiyoid

kaslar ayrılır. Bu ayırma işlemine, suprasternal çentiğin hemen üzerinde bu iki kasın

birleşemediği ve bir miktar yağ dokusunun bulunduğu alandan başlanılır.

Süperiorda tiroid kartilaja ve inferiorda suprasternal çentiğe kadar gelinmelidir. Sternohiyoid

kaslar ayrıldıktan sonra, arka yüzünde seyreden derin servikal fasyanın pretrakeal tabakası

(DSPTF ) ve bu fasyadan kaynaklanarak tiroidi saran tiroidin cerrahi kapsülü ile karşılaşılır.

Bu fasya da; daha önce belirtilen sınırlara kadar, inferior ve süperiora doğru vertikal olarak

açılır. Bu aşamada, tiroid bezinin üzerinde bulunan tiroide ait venlere, hasar verilmemesine

özen gösterilmelidir. Bu şekilde tiroid bezine ulaşılmış olur.

Sternohiyoid kasın arkasından sternotiroid kası geçer ki, bu kaslar tiroidin lateral yüzünü

örter. Bu iki kas arasında yapılan künt ve keskin diseksiyon işlemine; sternotiroid kasın

Page 24: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

üzerinde ve lateralinde, ve internal juguler venlerin medialinde bulunan ansa servikalis

görülünceye kadar devam edilir. Bu iki kasın birbirinden aynlmasından sonra, sternotiroid

kasın altına ve tiroid lojuna girmeden önce, sternotiroid kasının üzerinden tiroid bezinin

eksplorasyonu yapılabilir. Herhangi bir patoloji düşünülmeyen tarafta, sternotiroid kasın

kaldırılmasına gerek kalmaz ve reoperasyon gerektiği durumlarda, o bölge anatomisi

bozulmamış olur. Aynı zamanda trakea üzerinde longitüdinal olarak, hemen yakın derinlikte

seyreden İTV ler de korunmuş olur. Tiroidin cerrahi kapsülü; DSPTF’ dan aynlan gevşek bağ

dokunun ince bir tabakası tarafından oluşturulur ve tiroid bezi bu tabaka tarafindan çepeçevre

sarılır. Bu fasya; tiroid bezi içerisine septalar göndererek, psodölobüller oluşturulur. Tiroid

bezi mediale, ve strep kasları da laterale ve anteriora doğru çekilerek, sternotiroid kas ile

tiroid dokusu arasındaki gevşek bağ dokusu; tiroid bezi ve üzerindeki venlere zarar vermeden

süperiora, inferiora ve laterale doğru künt ve keskin bir diseksiyonla ayrılır. Tiroid bezinin

medial tarafa çekilmesi sırasında, zorlayıcı olunmamalıdır. Çünkü; tiroid bezinin lateralinden

çıkan, bir veya iki VTM’ nın kopması sonrası gelişen kanamalar olabilir.

Bu nedenle VTM, ortaya konarak bağlanır ve kesilir. Böylece tiroid bezi anteriora ve mediale

doğru çekilerek, lateral lobların posterolateraline daha kolay ulaşılması sağlanmış olur. Tiroid

bezi üst kutpunun, çok uzun ve derin yerleşimli olduğu ya da bu bölgede yeterli görüş

alanının sağlanamadığı, büyük tiroid kanseri veya büyük guatr bulunan hastalardaki strep

kaslan; hemen altındaki tiroid bezi dokusundan ayrılamayacak kadar yapışık durumda ise, bu

kasların kesilerek inferior ve süperior kısımlara ayrılması gerekir. Bu işlem sırasında dikkat

edilmesi gereken nokta; müsküler sinirlerin bu kaslara girdiği seviyenin değişken olmasıdır.

Öncelikle; SKM kas ile stemohiyoid kas arasındaki YSF, SKM kası ön kenan boyunca

vertikal planda açılmalıdır. Bu sırada anterior ve eksternal juguler ven arasındaki ven dalları

bağlanıp, kesilir. SKM kas laterale doğru çekilirken, daha önce serbestleştirilmiş olan strep

kaslarının kesileceği yerin inferior ve süperior kısımlarına, medialden laterale doğru transvers

bir biçimde, kocher klempleri konularak arasından kesilir ve kontunu bir sütürle dikilir.

İnsizyon kapatılırken de, bunların birbirine dikilmesi gerekir (25,26).

Tiroid bezi strep kaslarından ayrıldıktan sonra, üst kutpun posterolateral bölgesinin ve alt

kutpun serbestleştirilerek, tiroid bezinin anteriora ve mediale doğru gelebilmesi sağlanmalıdır.

Diseksiyona, tiroid üst kutpundan ya da lateralden başlanabilir. Bu serbestleştirme İşlemine

üst kutuptan başlanacak ise; en fazla % l oranında, nonrekürren laringeal sinirin bulunabilme

ihtimali akla gelmelidir. NRLS; situs inversus dışında daima sağda tespit edilir ve servikal

Page 25: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

vagustan aynlıp direkt olarak larinkse girmeden önce, STA ile yakın bir komşulukta olabilir.

Diseksiyona sağ tarafta, özellikle lateralden başlanması daha uygundur.

Tiroid bezini inferior ve medial tarafa, strep kaslarını da laterale ve anteriora doğru çekerek,

karotis kılıfının medialinde ve üst kutpun hemen lateralinde yapılan künt diseksiyon ile, üst

kutup rahatlıkla mobilize edilebilir; çünkü bu alanda sinir bulunmaz. SLS’ in yaralanma riski;

tiroid bezi üst kulpunun yeterli görünümünü sağlamak üzere, strep kaslarının laterale

çekilmesi ile, oldukça önemli bir derecede azaltılmış olur (l). Avasküler olan bu krikotiroid

alan, üst kutupun mediali ile krikotiroid kas fasyası arasındadır. SLS yaralanmasından

kaçınmak ve süperior tiroid damarlarının görülmesini kolaylaştırmak için, tiroid bezine

yaklaşım bu plandan olmalıdır. Bunun için; sternotiroid kas kesilir ya da bu kas superiora,

tiroid bezi üst kutpu da inferior ve lateral tarafa doğru çekilerek, anterior süspansuar ligaman

kesilir ve böylece krikotiroid alana ulaşılabilir. Vasküler pedikülün itina ile çekilmesi yoluyla,

SLS - E dal krikotiroid kasın gövdesinden girerken veya yüzeyi boyunca seyrederken, % 80

olguda görülebilir ( 22 ). Tiroidin cerrahi kapsülü bu bölgede zayıf olduğu için, üst kutup ve

damarları üzerinde yapılan nazik bir künt diseksiyonla, gevşek durumdaki bağ dokusunu

ayırmak mümkündür. Krikotiroid alanın genişçe açılması; üst kutup damarlarının bağlanması

sırasında, SLS - E dalının yaralanmasını engeller (28,29). Üst kutpun çok büyüdüğü nadir

durumlarda; sternotiroid kasın tiroid kartilaja bağlandığı yerin inferiorundan kesilmesi

neticesinde, nörovasküler yapıların daha iyi görünümü sağlanabilir (22,26,27,28).

SLS’ in yaralanma riskini en aza indirmek için, bu bölgede koter kullanılmamalıdır. Süperior

pedikül klemple geçilirken ihtiyatlı çalışılmalıdır. Sinirin görülmesi mutlaka gerekli değildir

ve sinirin görülmesi için harcanacak çaba, sinir travmasını yaratabilir (20). Üst kutup

damarları bağlanıp kesildikten sonra, üst kutup posterolateralindeki gevşek bağ dokusu, tiroid

bezinin posteromedial istikametinden başlanarak ayrılır ve böylece üst paratiroid bezine giden

damarların hasara uğrama ihtimali azaltılmış olur.

Tiroid bezi üst kutpu mobilize edildikten sonra; diseksiyon sırası lateral ve alt kutuplara gelir.

Daha önce bağlanmamış ise, MTV izole edilir ve bağlanıp kesilir. Daha sonra tiroid bezi pek

çok cerrah tiroid cerrahisi sırasında; RLS’ den kaçmak yerine, izole edilmesini önerir. RLS’ in

korunması ve izole edilebilmesi; önemli anatomik sınırlardan faydalanarak, cerrahi tekniğin

dikkatli uygulanması halinde mümkün olur (22,29).

RLS’ in ortaya konması için güvenilir bir anatomik sınır, İTA’ dir. Her iki sinir, tiroid bezinin

1/3 medial kısmının alt sınırında, İTA ile yakın ilişki içerisindedir, Her iki sinir; lateral lobun

1/3 orta kısmının aşağı sınırından itibaren, her iki İTA’ i caprazladıktan sonra, larinkse

Page 26: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

yaklaşırken alt kısımlarına göre, tiroid bezi ile daha yakın bir ilişki içindedir. Adenom,

karsinom, tiroidit gibi hastalıklarda, sinirin seyri değişebilir. Bazen de % 1.9 ila % 10

oranlarında, tiroid dokusuna penetre olarak seyredebilir (28 ). RLS’ in İTA ile karşılaştığı,

tiroid bezinin 1/3 orta kısmının alt sınırına kadar olan bu bölgede ve trakeanın lateral yüzü

üzerinden, parmakla hafifçe palpe edildiğinde; RLS, gergin bir kordon gibi hissedilebilir.

Trakea ve sinir arasında bulunan gevşek bağ doku, sağ tarafta sol taraftan daha fazladır ve

sinirin hissedildiği bu alanda yapılan hassas ve dikkatli bir diseksiyon ile RLS ortaya

konulabilir. Trakeoözefageal oluğa göre daha az oranda trakeanın lateralinden; sağda % 28 ila

% 33 , solda % 17 ila % 22 arasındaki oranlarda, en az ihtimalle de trakeanın

anterolateralinden; sağda % 4 ila % 8, solda % 3 ila % 6 arasındaki oranlarda geçer

(22,26,29).

Bu anlatılan sınırlar içerisinde RLS izole edilememişse, tespit edilemediği (Özellikle sağda)

tarafta, nonrekürren laringeal sinir (NRLS ) akla gelmelidir. Çünkü hem NRLS, hem de RLS;

larinkse daima tiroid kartilajın inferior kornu seviyesinde, krikotiroid kas arkasından girer

(23). Berry ligamanı, RLS izolasyonunda önemli bir sınır noktasıdır (28,29). NRLS ve RLS

bu bölgeden larinkse girdikleri için, her ikisinin de bu bölgede görülebilmesi mümkün

olabilir( 23,24). Özellikle tiroid bezinin aşırı büyümesi, karsinom nedeniyle meydana gelen

fibrozis, Graves hastalığı veya Haşimoto tiroiditi gibi durumlarda total lobektomi yapılacak

ise; RLS, bu bölgede artmış bir risk altındadır ve tiroidektomi sırasında en fazla yaralanma,

bu bölgede görülmektedir (22,27,28,29). Tiroid bezinin traksiyonu sırasında; Berry

ligamanına gömük durumdaki sinir liflerinin, öne doğru çekilmesi durumunda yaralanmaya

elverişli hale gelir (29).

Tiroid bezinin lateral loblarının, trakea etrafından posteriora yaptığı uzantı, Berry ligamanı

seviyesinde bulunur. Bu uzantıya Zuckerkandl Tüberkülü adı verilir (26,27). Böyle bir durum;

yanılgıya düşülerek, RLS’ in bir tümör invazyonuna uğradığı düşüncesiyle, sinirin gereksiz

yere feda edilmesine sebep olabilir (29).

Daha önce, krikoid kartilajın inferioruna kadar indirilmiş olan üst kutup ve tiroid bezi,

mediale ve anteriora doğru çekilerek, bu bölge incelenir. Berry ligamentinde seyreden ince

arteriyel dallardan kanama meydana gelmişse; sinirin izole edilmesinden önce, sinir

yaralanmasından kaçınmak için, hafif bir basınç uygulanarak durdurulmaya çalışılır ve sonra

damarların tamamı bağlanır. Elektrokoter kullanılarak kanama kontrolü yapılmasından,

şiddetle kaçınılmalıdır. Bütün bunlara rağmen RLS izole edilemiyorsa; arka kapsülle beraber

çok az bir miktar tiroid dokusu geride bırakılarak, total lobektomiden vazgeçilir. İTA, Berry

Page 27: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

ligamarunın RLS ile olan ilişkisi görüldükten sonra, bağlanarak kesilir. Adenom, karsinom

veya tiroidit gibi hastalıklarda, sinirin trasesi değişebilir ve gerilme ve basıya bağlı olarak,

vokal kord paralizileri görülebilir. RLS’ in korunması için cerrah, sinirin seyri sırasındaki

anatomik çeşitlilikleri tahmin etmeli, lenf bezlerine bitişik olduğu veya tiroid bezi

patolojilerinden dolayı bu seyrin değişebildiği durumları doğrulamalıdır (29). Herhangi bir

seviye farkı gözetmeksizin yapılan hemostaz girişimleri de, RLS’ in yaralanması ile

sonuçlanabilir. Hassas diseksiyon ve titiz hemostaz esastır (22,23,29). RLS ile İTA ilişkisi

saptandıktan sonra, tiroid bezinin alt kutup venleri; medialden laterale doğru, bize yakın

olarak ortaya konulur, bağlanır ve kesilir.

Tiroid bezinin anatomik olarak ilişkide bulunduğu diğer önemli yapılar, paratiroid bezleridir.

Tiroidektomi sırasında, paratiroid bezler de görülmeli ve korunmalıdır. Paratiroid dokusunun

ayırımı çok kolay olmadığından dolayı, tiroidektomi sırasında, hemostaza dikkat edilerek

uygulanan, titiz cerrahi teknik çok önemlidir. Aksi takdirde oluşan kanamalar nedeniyle,

dokuların birbirinden ayrımı güçleşebilir (28).

Tiroidektomi sırasında arteriyel dolaşımı bozulmamış olmasına karşın paratiroitlerde venöz

konjesyon ortaya çıkarsa, bezin enfarktına engel olmak için paratiroidin kapsülüne ve yüzeyel

olarak parankimine kesi yapılır. Böylece venöz staz önlenerek paratiroitlerin normal rengine

dönmesi sağlanır (31).

DSPTF; paratiroid bezleriyle önemli bir ilişki içerisindedir. Bu fasya; her bir lobun lateral ve

posterior kısmını çevreledikten sonra, karotis kılıfının anterolateralini oluşturacak şekilde

laterale doğru ilerlemeden önce, genellikle üst paratiroid bezleri örter. ÜPB; tiroidin cerrahi

kapsülü ile tiroid bezini çepeçevre saran bu fasya arasında bulunur ve serbestçe hareket

edebilir. Nadiren tiroidin cerrahi kapsülü içerisindedir ve % 4 oranında da tiroid bezinin

parankimi içerisindedir. APB’ ler de aynı şekilde bu fasya tarafından örtülebilir (26,28,32).

Üst paratiroid bez ( ÜPB ) % 80 oranında; tiroid bezinin posterolateral kenarı boyunca, RLS’

in İTA ile kesiştiği yerin l cm üzerinde, hayali olarak düşünülen bir noktanın merkezi olduğu,

yaklaşık 2 cm çapındaki dairesel bir alan içerisinde bulunur (27,32). APB’ ler sıklıkla,

inferiorda tiroid bezi alt kutpu ile süperiorda timik boynuzu birleştiren ve fibröz bir bağ

dokudan oluşan, bant halindeki tirotimik ligamentte bulunur. Alt paratiroid bez (APB)’ in %

61’ i, tiroid bezi alt kulpunun posterior, inferior veya lateralindedir (26,32) Değişik

kaynaklarda birçok lokalizasyon tarifleri mevcuttur. Genel bir ifadeyle; dört paratiroid bezinin

her biri; % 80 oranında, lateral lobun posterolateral yüzünde ve İTA’ in l cm etrafında

bulunur. APB; RLS’ in anteromedialinde, ÜPB ise; RLS’ in posteromedialindedir (22). İTA’

Page 28: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

in 1.7 cm yukarısında; ÜPB, 1.7 cm aşağısında da; APB bulunur (23,24). ÜPB; tiroid bezi üst

kulpunun posterolateralinde, APB de; İTA’ in tiroide girdiği yere yakın yerleşimdedir ( 28 ).

Bu bölgelerde APB bulunamıyor ise; % 26 olguda timus bezinin servikal kısmında ya da % 2

ila % 4 olguda ise herhangi bir yerde, daha çok timus beziyle ilişkili olarak üst

mediastendedir. Hastaların % 50 (23,24,26,27,33) ila % 80’ninde (22) piramidal lob

mevcuttur.

Tiroid bezi ve istmusla beraber kaldırılarak tiroid kartilajı veya daha yüksekte bulunduğu yere

doğru, serbestçe diseksiyon yapılmalıdır. İstmusun hemen üzerinde, bir ya da daha fazla lenf

bez ( Delphian nodu ) çok defa mevcuttur ve tiroidle beraber kaldırılmalıdır.

Lob ve isthmus orta çizgiye doğru keskin diseksiyonla kaldırılır. Hazırlanan tiroid lobunun

eksizyonu, orta çizgide karşı tiroid bezine klemp konularak, lobun klempin üzerinden

kesilmesi suretiyle yapılabilir.

Lobektomi uygulanacağı zaman istmus, trakea üzerinden kaldırılarak karşı taraftan ayrılır ve

diğer taraf sütüre edilir. Total tiroidektomi uygulanacak ise, karşı tarafta da benzer işlemler

uygulanarak, tiroid bezi tamamen çıkartılır. Subtotal lobektomi uygulanacak ise; lobektomiye

benzer prensiplerle gerçekleştirilir. Fakat üst kutupun ayrılmasından sonra, lobun uzunluğu

boyunca ve İTA’ in lateral loba giriş yerinin anterioruna, genellikle yaklaşık l ila 2 cm3 ( 4 ila

8 gr ) tiroid dokusu kalacak şekilde klempler konur. Klemplerin üzerinden, lateral trakeal

faysa emniyete alınarak eksize edilir. Geride kalan tiroid dokusundaki damarlardan olabilecek

küçük kanamalar, bağlanarak önlenir. Emici aspiratif bir drenin konulması nadiren gerekir.

Ancak bu girişim, paratiroid arterin gerilmesine ve kan akımının bozulmasına yol açar. Ayrıca

Zuckerkandl tüberkülü kapatılırken, alttan geçen sinir hasara uğrayabilir; o nedenle DSPTF

dan ve tiroidin cerrahi kapsülünden, yüzeyel ve dikkatlice geçilerek kapatılır (27). Kapsülün,

trakeaya dikilmesinin bir anlamı yoktur (22). Kanama kontrolünün sağlanmasından sonra

derin servikal fasyanın infrahiyoid kısmı, orta çizgide emilebilen sütürle birbirine dikilir.

Platisma kasının birbirine dikilmesinden sonra, cilt emilebilir subkütiküler sütürle veya klipsle

kapatılır (22,28).

Page 29: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

TİROİD CERRAHİSİNİN KOMPLİKASYONLARI

A. NONMETABOLİK KOMPLİKASYONLAR

Genel Komplikasyonlar:

Kanama

Seroma

Enfeksiyon

Organ Yaralanmaları:

Pnömotoraks

Trakea ve Özefagus Yaralanması

Hava Embolisi Brakiyal Pleksus Yaralanması

Servikal Sempatik Sinir Zedelenmesi

Deri Duyu Sinirlerinin Hasarı Psikosomatik Ses Problemi

Boğaz Ağrısı

Trakeomalazi

Vokal Kord Polipleri

Süperior Laringeal Sinir ( SLS ) Yaralanması

Rekürren Laringeal Sinir ( RLS ) Yaralanması

B. METABOLİK KOMPLİKASYONLAR

Hipotiroidi Ve Hipertiroidi

Tiroid Krizi

Hipokalsemi Ve Hipoparatiroidi

Page 30: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Kanama

En ciddi komplikasyon postoperatif kanama olup hayatı tehdit eden trakeal kompresyona

neden olabilir. Girişim gerektirecek anlamlı hemorajiler ilk 6-12 saat içinde gözlenir. Stridor,

hipoksi, solunum distresi, ciltte şişme ve gerginlik postoperatif kanamayı akla getirmelidir.

Böyle bir durumla karşılaşıldığında hemen yara yeri eksplore edilmeli, katlar açılarak

hematom temizlenmelidir. Hastanın solunumu rahatladıktan sonra ameliyathaneye alınıp

hemostaz sağlanmalıdır. Gecikmiş kanamalar ise postoperatif 2-3. günlerde kendini gösterir.

Neden sıklıkla küçük venöz sızıntılardır. En sık yakınma boyunda sertlik ve şişliktir. Bu tür

kanamalarda izlem ya da aspirasyon yeterli olmaktadır (43).

Enfeksiyon

Tiroidektomi sonrası enfeksiyon nadiren gelişir. Temiz yara olarak kabul edildiğinden

profilaktik antibiyotiğe dahi gerek yoktur. Ancak yüzeyel selülitten derin boyun abselerine

kadar değişik şiddette enfeksiyonlara rastlanabilir. Yüzeyel enfeksiyonlarda lokal

uygulamalar ve basit antibiyotikler yeterli iken, derin enfeksiyonlarda drenaj, antibiyoterapi

ve günlük serum fizyolojik ile irrigasyon gerekir. Enfeksiyon kontrol altına alındıktan ve

granülasyon dokusu oluştuktan sonra yara dudakları eksize edilerek tekrar sütüre edilir (43).

Seroma Birikimi

Flepteki ödem pretiroid kasların ayrılması ve bu kaslara olan travmaya sekonder gelişir.

Postoperatif 4-5. günlerde ortaya çıkar. Kendiliğinden resorbe olurlar. Semptomatik ise aspire

edilirler (43,44).

Hava Embolisi: Boyundaki büyük venlerin bağlanmadan kesilmesi, diseksiyon sırasında

kopması sonucu gelişebilir (43).

Keloid Gelişimi: Kesinin lokalizasyonuna, kullanılan sütür materyaline, kişinin

duyarlılığına bağlı olarak değişen oranlarda hipertrofik skar ya da keloid gelişimi gözlenebilir

(43).

Brakial Pleksus Yaralanması: Her iki kolun maksimum abdüksiyonu sonucu oluşabilir.

Bunu önlemek için pozisyon verilirken bir kolun addüksiyonda olması önemlidir (43).

Page 31: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Rekürren Laringeal Sinir Yaralanması

Tiroidektominin en korkulan komplikasyonlarından biridir. Anatomik seyrinin ve

aranması gereken noktaların bilinmesi rekürren laringeal sinir yaralanma oranlarını

azaltacaktır. Sağda ve solda rekürren laringeal sinir, yukarı doğru seyri sırasında inferior

tiroid arterin tiroide giriş düzleminde ve tiroid alt pol lateral kenarına yakın komşulukta

ilerler. Tiroid lobu posteriorunda seyrine devam eden sinir, Berry ligamanı arasından veya

arkasından geçip krikotiroid kasın inferiorundan seyreder ve larinkse ulaşır. Rekürren

laringeal sinirin tüm seyri boyunca yaklaşık otuz adet varyasyonu olduğu bilinmektedir

(20,43).

Sinire ulaşılabilecek en kolay nokta alt pol ve inferior tiroid arter ile yakın komşulukta olduğu

bölgedir. Diğer bir nokta ise Berry ligamanı seviyesidir. Ayrıca inferior pol hizasından

başlayarak palpasyon yöntemi ile sinirin yay gibi hissedilerek lokalizasyonu

belirlenebilmektedir (21,43).

Rekürren laringeal sinir yaralanmalarında yaralanma şekline, tek ya da çift taraflı oluşuna

göre değişik semptomlarla karşılaşılır. Tek taraflı yaralanmalarda ortaya çıkan ses kısıklığı

çeşitli mekanizmalarla oluşur. Postoperatif ilk birkaç gün içinde beliren ses kısıklıkları

sıklıkla ödeme bağlı olabilmektedir. Ödem nedeni ile gelişen sinir disfonksiyonunun 6-8

haftada düzelmesi beklenir. Altı aya kadar uzayan ses kısıklıklarında rekürren sinir hasarında

şüphelenilmelidir. Burada sinirin tam transeksiyonu şart değildir. Sinirin klemp ile sıkılması,

sütür içine alınması, aşırı traksiyona uğratılması, diseksiyon sırasında aşırı devaskülarize

edilmesi sonucunda aksonlarda oluşabilecek hasara bağlı ses kısıklığı gelişebilir.

Laringoskopik muayene ile basit ödem ve sinir hasarı arasındaki ayırım yapılabilmektedir.

Tek taraflı yaralanmada yaralanmanın olduğu tarafta vokal kord paramedian pozisyona gelir.

Bu durumda seste zayıflık, hırıltılı öksürük gibi semptomlar oluşur. Bilateral yaralanmalarda

her iki vokal kord orta hatta birleşir ve hastada zorlu solunum, interkostal çekilme ve

inspiratuar stridor ile kendini gösteren hava yolu obstrüksiyonu gelişir. Bu durumda

trakeostomi gereksinimi oluşabilir. Her iki sinirin görülerek korunduğu bilinen olgularda

gelişen semptomlar nöropraksiye bağlı olabilmekte ve birkaç ay içerisinde düzelme

görülebilmektedir. Vokal kord hasarının bir yıldan fazla devam etmesi halinde kalıcı sinir

hasarı düşünülmelidir (2,21,43).

Page 32: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

Rekürren laringeal sinir yaralanmalarının tedavisinde halen yoğun çalışmalar sürmekte ve

seçenekler giderek artmaktadır. Ameliyat sırasında sinir transeksiyonu farkedildiğinde 10/0

polipropilen sütür materyali ile mikroskop altında primer onarım denenmelidir. Ancak

peroperatuar direkt onarımlar pek yüz güldürücü sonuçlar vermemektedir. Reanastomoz

dışında vokal korda teflon, kollajen ya da gliserin enjeksiyonu ile vokal kordun sertleştirilerek

orta hatta yaklaştırılması da ses problemini düzeltebilen yöntemlerdendir. ‘Reinervasyon’

amaçlı sternohiyoid kastan sinir kas flebi larinkse implante edilse de teflon enjeksiyonuna

üstünlüğü gösterilememiştir. Son yıllarda laser kordektomi ve medializasyon ameliyatları

gündeme gelmiştir. Ancak bu yeni teknikle foniatrik sorunlar ortaya çıkmaktadır (43).

Süperior Laringeal Sinir Yaralanması

Süperior laringeal sinir yaralanmaları rekürren laringeal sinir yaralanmaları kadar sorunlu

fonasyon bozukluklarına yol açmaz. İnternal (duyu) ve eksternal (motor) olmak üzere iki dala

ayrılan sinirin motor dalının yaralanmaları profesyonel şarkıcı ve spiker gibi kişilerde önemli

sorunlara neden olabilmektedir. Genelde üst polün bağlanmasından önce süperior laringeal

sinirin eksternal dalının belirlenmesi önerilmektedir. Sinir sıklıkla arterin medial

komşuluğunda olduğundan üst polün inferior ve laterale traksiyonu ile polün medialindeki

gevşek bağ dokusu açılarak krikotiroid kasın bulunduğu bölgede gözlenebilir. Larinks ile

tiroid üst polü arasındaki damarlar tek tek bağlanarak tiroid üst polünün larinksten ayrılması

sinir görülmese bile zedelenmesini önleyecektir (4,19,20,43).

Kolayca görülemiyorsa görmek için ısrar edilmesi halinde sinirin zedelenme olasılığı

artmaktadır. Sinirin internal dalının (duyu dalı) yaralanması durumunda yaralanmanın olduğu

taraftaki mukozada duyu kaybı gelişir ve bu da glottiste duyusal motor koordinasyonunda

bozukluk sonucu yutma sırasında yiyecek ve içeceklerin aspirasyonuna neden olur. İnternal

dalın yaralanması sıklıkla tiroidin aşırı traksiyonuna bağlı olarak sinirin aşırı gerilmesi

sonucunda oluşur. Eksternal dalın yaralanması ise sıklıkla boğuk ses, seste zayıflama ve

yorulma, volümde azalma gibi semptomlara neden olur (4,19,20,43). Vokal kordun istirahat

gerginliğinden sorumlu olan süperior laringeal sinirin zedelendiği en iyi laringeal

elektromiyografi ile gösterilebilir. Laringoskopik muayene ile tanı zordur.

Page 33: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

Ösefagus ve Trakea Yaralanmaları

Tiroid dokusunun ileri derecede sert ve çevre dokulara yapışıklık oluşturduğu kronik

tiroidit, Riedel tiroiditi ve kanser olgularında diseksiyon sırasında özefagus veya trakea

yaralanmaları gözlenebilir. Özefagus yaralanması için mukoza ve müsküler tabaka ayrı ayrı

kapatılıp drenaj sağlanmalıdır. Trakea yaralanmalarında tek tek ve absorbe olmayan sütür

materyalleri ile onarım uygulanmalıdır (43).

Pnömotoraks

Nadir bir komplikasyon olmakla birlikte ‘substernal’ alanda diseksiyon yapılırken

gelişebilmektedir. Yaralanma saptandığında hastaya hiperventilasyon yaptırılıp plevra sütüre

edilir. Postoperatif dönemde akciğer grafisi ile pnömotoraks derecesi ve tüp torakostomi

gerekliliği araştırılır (43).

HİPOKALSEMİ ve HİPOPARATİROİDİ

Tiroidektomiden sonra gelişen hipokalsemi ya geçicidir, ya da kalıcıdır. Ameliyat sonrası en

geç 1 yıl içerisinde tedavi kesildiği taktirde, hipokalsemi semptomları görülmüyorsa geçici

olarak adlandırılır, 1 yıldan sonra tedavi kesildiği zaman, hipokalsemi devam ediyorsa kalıcı

olarak adlandırılır (59).

Tiroidektomi sonrası görülen kalıcı hipokalsemi oldukça nadir bir komplikasyon olmasına

karşın, geçici hipokalsemi daha sık görülmekte ve gelişme mekanizması tam olarak

bilinmemektedir. Geçici hipokalsemi; tiroidektomiden sonra görülen ciddi bir komplikasyon

olmamasına rağmen, arzu edilmeyen birkaç sonucu mevcuttur. Bu nedenle hastalarda tedavi

gerekmese bile, postoperatif dönemde rutin olarak kalsiyum değerleri ölçülmeli ve hastalar

yakından takip edilmelidir (44,45).

Kalıcı hipoparatiroidi ise, daha ciddi bir komplikasyondur. Tiroidektomi geçirmiş hastaların,

ameliyattan sonra yeterli olarak takip edilmemeleri sonucu; bilhassa kısmi veya gizli

hipoparatiroidili hastalarda genellikle belirgin semptom ve bulgular gelişmediği için, teşhis ve

tedavisi mümkün olmamaktadır. Tedavi edilmeyen hastalarda; katarakt, beyin bazal

ganglionunun ve serebellumun kireçlenmesi, papilla ödemi gibi ciddi komplikasyonlar ortaya

çıkmaktadır (46-47). Bu yüzden de mutlaka postoperatif total kalsiyum ölçümü yapılmalıdır.

Hipoparatiroidi ortaya çıktıktan sonra, tedavisi gerek hasta ve gerekse hekim için ciddi bir

Page 34: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

sorun haline gelir. Kalıcı hipoparatiroidinin geliştiği hastalar, hayatları boyunca hekim

kontrolü altında kalmaları gerekir. Yapılan çalışmalarda ameliyat olan olguların hepsinde,

ameliyat sonrasında kalsiyum değerlerinde belirgin bir azalma gözlenmiştir. Literatürde, genel

anestezi altında tiroid dışı elektif ameliyatlardan sonra da, geçici bir hipokalsemi

oluşabileceği gösterilmiştir (43,48). Pek çok ameliyattan sonra, serum kalsiyum seviyesi

yaklaşık l mg. / dL düşer (22).

HİPOKALSEMİNİN PATOFİZYOLOJİK SEBEPLERİ :

Geçici hipoparatiroidi:

1.Paratiroid bezlerinin iskemisi

2.Endotelin l (ET - l) salgılanması

3.Paratiroid bezlerinin hipotermisi

4.Paratiroid süpresyonu

Hipoparatiroidi olmaksızın geçici hipokalsemi:

1.Kalsitonin salgılanması

2.Aç kemik sendromu

3.Kalsiyumun böbreklerden geri emiliminin azalması

Kalıcı hipoparatiroidi:

l. Paratiroid bezlerinin çıkartılması veya vasküler nekrozu ( 49 ).

GEÇİCİ HİPOPARATİROİDİ

Geçici Hipokalseminin patofizyolojisi : Tiroid cerrahisinden sonra görülen geçici hipokalsemi

hakkında, 2 adet mekanizma vardır. Bazı mekanizmalar (İskemi, ET - l gibi) çok daha iyi

kanıtlanmış olmasına rağmen, bazı mekanizmalar da halen aydınlatılmayı beklemektedir.

Hipokalsemi multifaktöriyel bir olaydır. Her olguda bütün mekanizmalar rol oynamaz; her

birine özgün olarak biri, birkaçı ya da hepsi rol oynayabilir. Mekanizmaların bazıları,

hipoparatiroidiye ( Azalmış PTH sekresyonu ) neden olur. Diğerleri ( Kalsitonin salınması ya

da aç kemik sendromu gibi ) ise, paratiroid fonksiyonundan bağımsızdır ve böbrek veya

kemiği direkt olarak etkilerler. Mekanizmaların bazıları cerrahın kontrolü altındadır, bazıları

değildir.

Page 35: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

��� �� ��� direkt etkileyerek PTH’ nü azaltır ve aynı zamanda indirekt olarak da PB’ nin

iskemisine sebep olur. Hipotermi de; direkt olarak PTH salgılanması üzerine ve indirekt

olarak iskemi yoluyla benzer şekilde etkili olur. İskemi bir ortak mekanizmadır ve tiroid ve

paratiroid bezlerinin manupilasyonu ile oluşur. Hipotermi, çevre sıcaklığının vücut

sıcaklığından düşük olduğu bir ameliyat ortamında, PB’ lerinin manupilasyonu yapılsın ya da

yapılmasın cerrahisi sonucunda ortaya çıkar. PTH salgılanmasının azaltılmış olmasının

etkileri, kalsitoninin kemik ve böbrekler üzerindeki etkileri ve aç kemik sendromu

hipokalsemiye sebep olabilir (49).

HİPOPARATİROİDİ İLE BERABER OLAN GEÇİCİ HİPOKALSEMİ :

Paratiroid bezlerinin iskemisi:

Tiroidektomi sırasında PB’ lerin kanlanmasının bozulması (İskemi), hipopartiroidi oluşumuna

yol açan önemli bir faktördür. Hipoparatiroidiye çoğunlukla sebep olan bir faktördür.

Paratiroid bezi cerrahi sırasında esmer bir renk alırsa veya bu bezin kan beslenmesi tehlikeye

girmiş ise, iskemiye neden olması muhtemeldir. İskemi; cerrahi travmadan kaynaklanarak,

paratiroid bez damarlarında geçici bir vasküler spazm ya da paratiroid bezlerine olan kan

akımında, kalıcı bir yetmezlikten kaynaklanabilir. Arteriyel beslenme ve / veya venöz

drenajın bozulması ihtimali, göz önünde bulundurulmalıdır (49). Paratiroid bezin kan

beslenmesinin kavranması ve paratiroid bezlerin damarlarının korunması için uygun cerrahi

teknik, iskemiyi ve kalıcı hipoparatiroidiye neden olan nekroz gelişimini azaltacaktır.

Bilindiği gibi; özefagus, trakea ve larinksi besleyen damarlan aralannda yaptıklan zengin bir

anastomozdan veya tiroidea ima arterinden veya STA’ den beslenebilen üst ve alt paratiroid

bezlerinin arteriyel beslenmesi, genellikle bu İTA’ den gelen ince bir son dal tarafından

sağlanır (l,23,24,27,50,52 ). APB’ lerin arteriyel beslenmesi genellikle ( % 90 ila % 95 ), İTA’

den çıkan inferior paratiroid arter ( İPA )’ den kaynaklandığı düşünülmüştür. % 5 ila % 10

olguda ise, STA’ den gelir. ÜPB’ leri besleyen süperior paratiroid arter ( SPA ) genellikle ( %

80 ila % 86 ), İTA’ den kaynaklanır. % 14 ila % 20 olguda da, STA’ den kaynaklanabilir.

Paratiroid bezler kan beslenmelerinin hemen tamamını, terminal veya son arter olarak kabul

edilen süperior ve inferior paratiroid arterder alırlar. Paratiroid bezlerinin canlılığını

koruyabilmeleri hemen daima arterlerin korunmasına bağlıdır. Bu damarlarda kan akımının

azalmış olması, kolay yaralanabilir hale gelmesini sağlar (53). Pekçok cerrah, İTA’ in

trunkusunun lateral tarafta bağlanmasından kaçınmak gerektiği üzerinde uzlaşmıştır. Bu

şekilde, hipoparatiroidinin sebebiyle ilişkili olarak, iki farklı görüş mevcuttur. Bir görüşte;

Page 36: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

PB’ lerin kan beslenmesinin kaybı ve hipoparatiroidi gelişme sıklığının artmasından İTA’ in

trunkal bağlanması suçlanmış ve terk edilmiştir. Buradaki teknikte; PB’ inin bütün bütün

damarları korunur ve tiroid bezinin damarlan tiroid kapsülü üzerinde bağlanabilir. Bu görüş;

PB’ lerinin kan beslenmesinin esas kaynağının İTA olduğunu ve daha çok İTA’ den gelen

paratiroid arterlerin son veya uç arter olduğu fikrini destekler (53,54,55,56,57). Diğer bir

farklı görüş ise; geniş tiroidektomi serileri yayınlayan bazı büyük merkezlerde yepıldığı gibi,

İTA trunkusunun lateralde bağlanabildiğini ve hipoparatiroidi gelişme riskinin artmadığını

içerir. Yapılan bir çok çalışmada; İTA trunkusunun, lateralinden bağlandığı olgular ile

bağlanmayanlar arasında, istatistiki olarak anlamlı bir fark olmadığı gösterilmiştir. Bu teknik;

İTA’ in STA, tiroid kapsülü ve timus bezi damarlan arasında, PB’ lerine gelen kanın sadece

bir kaynağı olduğunu ve diğerlerine göre, daha önemli olmadığını gösteren çalışmalar

tarafından desteklenir. Aynı zamanda total tiroidektomi sırasında majör tiroid arterlerin

ligasyonu ile, PB’ lerin yetersiz beslenmesinin, bronşial, inferior laringeal ve trakeaözefageal

arterler ile tiroid bezinin damarları arasındaki anastomozlar tarafından önlendiği

vurgulanmıştır (23,24, 60,61,62,63 ).

Görüldüğü üzere, İTA’ in proksimalden bağlanıp bağlanmaması konusunda, tam bir fikir

birliği yoktur. Bağlanması gerektiği taktirde; RLS’ in belirlenip takip edilmesinden sonra,

sinire dokunmaksızın ve traksiyon uygulamaksızın, İTA dallannm tiroidin cerrahi kapsülüne

girmesinden sonra gelişen ve bu kapsülün altında seyreden daha küçük dalların, tek tek

klempe edilmesi ve bağlanması gerekir. Bu teknik kalıcı hipoparatidoidiyi önlemek için

esastır (27,28).

Tiroidektomi sırasında, bütün PB’ lerin ortaya konulmasına ve onlann sağlam bir kan beslenmesi ile

korunmasına gayret edilmelidir. İTA her bir tarafta izole edildikten sonra; PB’ lerine giden süperior ve

inferior paratiroid arter dallan, genellikle diseke edilebilir ve korunabilir. İTA dalları, sadece paratiroid

bezinin medialinde bağlanabilir (54,64,65). Az bir miktarda ÜPB’ i STA’ den gelen bir dalla beslenir

ki, üst kutup damarlarının bağlanmasından önce, PB’ lerin izole edilmesi ve korunması için özen

gösterilmelidir. PB’ lerin fonksiyonunun korunması için gerekli olan teknik; tiroid kapsülü

düzeyindeki küçük damarların bağlanmasını takiben, PB’ leri ve damarlarının diseksiyonu,

tanımlanması ve izolasyonudur. Bu metodla, tiroidektomi sonrası hipokalsemi gelişme riski azaltılır.

PB’ lerine gelen kanın sadece l / 3’ i İTA’ den gelse bile, hipoparatiroididen; PB’ lerinin kan

beslenmesinin azami korunması durumunda kaçınıldığı şüphe götürmez olduğu için,

cerrahlar; trunkal ligasyondan kaçınmalıdır ve bütün PB damarları korunmalıdır (66). PB’

lerinin etrafında yapılan diseksiyon ve özellikle RLS’ i izole etme çabaları, bu bölgede venöz

Page 37: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

konjesyon ve ödeme yol açabilir. Ayrıca bütün tiroid venlerinin bağlanmış olması da, venöz

stazın nedenleri arasındadır. Venöz staz ve ödem bir süre için bile olsa da, paratiroid

fonksiyonlarını yavaşlatır ve ameliyattan birkaç hafta sonraya kadar devam eden, geçici bir

hipoparatiroidiye sebep olur (67,68).

Endotelin - l : ET - l akut faz reaktanı olarak üretilen vazokonstrüktör bir peptiddir. Plazma

ET - l seviyeleri; akut myokard enfarktüsü, subaraknoidal kanama, batın ameliyatları gibi

büyük fiziksel streslerde geçici olarak yükselir. PB’ lerinin korunarak hemitroidektomi

uygulandığı tiroid kanserli 20 hastanın 13’ ünde (% 65) geçici hipokalsemi ve geçici

hipoparatiroidi gelişmiş, bunların 12’ sinde ET - l serum düzeylerinin özellikle hipokalsemi

ve hipoparatiroidinin başladığı dönemlerde, pik yaparak yükseldiği saptanmıştır. Ameliyat

sırasında, internal juguler ven ve antekubital venden alınanan kan örneklerinde ölçülen ET—l

seviyeleri, internal juguler venden alınandan daha yüksek çıkmıştır. Bu bilgi ışığında ET - l’

in, tiroid ve paratiroid dokusunda ve endotel hücrelerinde daha yüksek miktarlarda bulunduğu

anlaşılmıştır (69).

Tiroidektomiden sonra gelişen geçici hipokalsemi ve hipoparatiroididen, cerrahi müdahale

sırasında yaralanan tiroid, paratiroid ve endotel hücrelerinden geçici olarak salınan ET - l

sorumlu tutulabilir. Bu etkisini, ya indirekt olarak SPA ve İPA üzerinde vazokonstrüksiyon

yaparak, ya da direkt olarak PTH salgılanması üzerinde inhibisyon sağlayarak gösterir.

���� ��� : PB’lerinin ve kan beslenmelerinin korunduğu düşünülen olgularda bile,

tiroidektomiden sonra gelişen geçici hipokalsemi ve hipoparatiroididen iskeminin sorumlu

olduğu kesindir. PB’ lerinin hipotermisi sıklıkla; PB’ lerinin, tiroid cerrahisi sırasında, çevre

sıcaklığının vücut sıcaklığından düşük olduğu bir ameliyathanede ortaya konmasından

kaynaklanır. Hayvan ve invitro deneyler, hipoterminin PTH’ un salgılanmasını azalttığını

göstermiştir. PB’ lerinin hipotermisi, geçici hipoparatiroidi ile ilişkili diğer mekanizmalarla

beraber ya da değil, geçici hipoparatiroidi sebebidir. PTH salgılanmasının düzelmesi ancak,

normal çevre sıcaklığının sağlanmasından sonra mümkündür. Diğer bir farklı görüşte; cerrahi

sırasında, paratiroid ve tiroid manupilasyonu yapılsın ya da yapılmasın PB’ lerinin

hipotermisi ile sonuçlanır. Hipotermi, direkt bir etkiyle PTH salgılanmasını azaltır ve indirekt

bir etkiyle de PB’ lerinin iskemisine sebep olur. Bu etkilerin ortak mekanizması, paratiroid

damarlarının vazokonstrüksiyonudur. PB’ lerinin ihtiyatlı olunarak vücut sıcaklığına yakın

olarak tutulmasının sağlanması ile, cerrahlar hipoterminin stimüle ettiği geçici

hipokalsemiden korunurlar (49). Paratiroid Süpresyonu : Hipertiroidi, osteoklastik ( Kemik

rezorpsiyonu ) ve osteoblastik ( Kemik formasyonu ) akrtivitelerin her ikisinde de bir artmaya

Page 38: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

sebep olur. Rezorpsiyon, formasyondan daha fazla olduğundan dolayı; negatif bir kalsiyum

farkı, hastaların % 50’ sinde orta derecede hiperkalsemi, hiperkalsiüri ve iskelet yapısında

dekalsifikasyon meydana gelir (70).

Hiperkalsemi ile beraber olan hipertiroidi olgularında, sekonder hipoparatiroidi mevcuttur.

Buradaki mekanizma; yüksek kalsiyum seviyelerinin PTH üretimi ve salgılanması üzerindeki

feedback inhibisyonundan kaynaklanır. Tiroidektomiden sonra, hiperkalsemiye sebep olan

yüksek tiroid hormon seviyeleri normale döner. Bununla beraber, paratiroid dokunun

süpresyonu, düşen kalsiyum seviyesinin paratiroid dokuyu stimüle etmesine kadar devam eder

(81).

Geçici paratiroid süpresyonu, sadece propranolol ile tiroidektomiye hazırlanmış Graves

hastalarında sebep olabilmiştir. Bunlarda tiroid hormonları, tiroidektomiden sonraki 3 ila 4

günde normal olur (82,83). Antitroid ilaçlarla hazırlanmış Graves hastalarında gelişen geçici

hipokalsemiyi, bu mekanizma ile açıklamak mümkün değildir çünkü; bu kişilerin hipertiroidi

ile ilişkili olan hiperkalsemisi ve paratiroid süpresyonu, antitroid ilaçlarla tiroidektomiden

haftalar önce düzeltilmiştir. Aynı zamanda, Graves hastalığı olmayan hastalar için yapılan

tiroidektomiden sonra gelişen geçici hipokalsemi de, bu mekanizma ile açıklanamaz.

HİPOPARATİROİDİ OLMAKSIZIN GEÇİCİ HİPOKALSEMİ

�����������������������: Kalsitonin, osteoklastik aktiviteyi inhibe ederek (Osteoklastik aktivite

serum kalsiyumunu artırır) ve kalsiyumun böbreklerden geri emilimini azaltarak ( İdrarla

atılım artar) serum kalsiyumunu düşürür. Kalsitonin salınması, teorik olarak geçici

hipokalsemiye sebep olabilmiştir. Kalsitonin geçici bir hipokalsemi meydana getirir ise, bu

cerrahi sırasında tiroid bezinden salınma yoluyla olur, geride bırakılan tiroid dokusundan

sızma yoluyla değildir. Kalsitonin; sadece hiperkalsemili hastalarda geçici bir etkiye sahip

olan, kalsiyum düşüren bir hormondur. Normal durumlarda, kalsitoninin çok yüksek dozlarda

bile akut olarak uygulaması, hipokalsemi meydana getirmez. Yapılan çalışmalarda varılan

uzlaşma ve bilinen kalsitonin fizyolojisine göre, kalsitoninin hipokalsemi sebebi olması çok

muhtemel değildir.

Aç Kemik Sendromu : Hipertiroidide, kemik rezorpsiyonu (Osteoklastik aktivite)

formasyondan ( Osteoblastik aktivite ) daha fazla olduğu için; net bir negatif kalsiyum farkı,

hastaların % 50’ sinden fazlasında orta derecede hiperkalsemi, hiperkalsiüri, iskelet

dekalsifikasyonu ve yaygın bir kemik hastalığı mevcuttur (59,60). Tirotoksik osteodistrofi

olarak adlandırılan bu kemik hastalığı; dekalsifıkasyondan dolayı osteoporoz, kemik iliğinde

Page 39: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

doku proliferasyonuyla beraber artmış osteoklastik aktiviteden dolayı osteitis fibroza, yeniden

gelişmiş osteid kemikte mineralizasyon bozukluğundan dolayı osteomalazi içerir. Alkalen

fosfataz (ALP)’ in hatta daha özgün olan kemik fraksiyonunun yükselmesi, kemik

formasyonunun bir belirteci olarak kullanılabilir. Kemiğin kollajen matriksinin

katabolizmasından dolayı, idrar hidroksiprolin seviyesinin yükselmesi ise, kemik

rezorbsiyonunun bir belirteci olarak kullanılabilir. Graves hastalarında tiroidektomiden sonra,

tiroid hormon seviyelerinin normale dönmesinden dolayı, osteodistrofi akut olarak ortadan

kalkar.Bu normalizasyon, hipertiroidiye sekonder gelişen osteoklastların aşırı stimülasyonunu

geri döndürür. Böylelikle osteoblastlar kemiğin remineralizasyonuna devam ederler ve

kemiğin kalsiyum ve fosforu, doymaz bir şekilde kendi içinde hapsetmesi olayı mevcut olur (

Aç kemik sendromu ).

Bu şekilde, geçici hipokalsemi ve fosfatemi meydana gelir. Bu hastalarda preop ve postop

ölçülen serum ALP ve idrar hidroksiprolin seviyelerinde, değişme beklenmesine rağmen

bulunamamıştır. Bu sebeple hipokalsemi, iskelet sisteminde kalsiyum döngüsündeki

değişikliklerden kaynaklanmamaktadır. İdrardaki kalsiyumun kreatinine oranı, net kalsiyum

kaçağının bir göstergesidir. Eğer hipokalsemi, kalsiyumun iskelet sisteminde

depolanmasındaki bir artışın sonucu ise, bu oranda bir azalma beklenilir ki, değişiklik

saptanmamıştır. Bu nedenle, aç kemik sendromunun bir sebep olmadığı fikrini

savunmuşlardır. Primer hiperparatiroidi olgularının % 12.6’ sında, paratiroidektomiden sonra

gelişen hipokalseminin sebebinin aç kemik sendromu olduğu bilinir (78). Graves hastalarının

tiroidektomisinden sonra gelişen hipokalsemiye, bu sendromun sebep olduğuna dair ispatlar

çok çeşitli olmakla beraber (77,84), hipokalsemiye neden olmadığına ait ispatlar daha ikna

edicidir (79). Ek olarak, Graves hastalığı için yapılan tiroidektomiden sonra gelişen

hipokalsemilerde, aç kemik sendromunun suçlanabilmesi için; diğer sebeplerin ciddi olarak

sorgulanmış olması gerekir. Hipokalseminin tiroidektomiden hemen sonra ( 24 saat içerisinde

), niçin geliştiği merak konusu olmuştur. Tiroidektomiden sonra yüksek tiroid hormonlarının

normal seviyelere dönmesi; osteodistrofinin ortadan kalkmasında, muhtemel bir ilk sebep gibi

görülmüştür. Yalnızca propranolol ile hazırlanmış hastalarda serum T3 ve T4 seviyeleri,

tiroidektomiden sonra 3 ila 4 gün içerisinde normale döner (82,83). Hipokalsemi, tiroid

hormonlarının normale dönmesinden önce meydana geldiği için, T3 ve T4 normalizasyonu bir

neden olmayabilir. Aynı zamanda, tiroidektomi uygulanan hipertiroidili pek çok hasta,

preoperatif olarak antitroid ilaçlarla ötiroid hale getirilmiş ve osteodistrofı cerrahiden önce

büyük oranda düzeltilmiştir (76,83).

Page 40: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Hipokalseminin, niçin tiroidektomiden hemen sonra meydana geldiği, konusundaki

açıklamaların ve verilerin yetersizliği nedeniyle; Graves hastalarında yapılan tiroidektomiden

sonra gelişen, geçici hipokalsemi sebebinin aç kemik sendromu olması çok muhtemel

değildir. Aç kemik sendromu aynı zamanda, nontoksik guatrlı hastalarda bir neden olamaz.

Kalsiyumun renal geri emiliminin azalması: Percival ve arkadaştan; tiroidektomiden sonra

hastaların % 30’ unda geçici hipokalsemi bulmuşlar ve kalsiyumun renal tubuler geri

emiliminde bir azalma saptamışlardır (79). Kalsiyumun geri emiliminde, PTH ve kalsitoninin

her ikisi de etkilidir. Bu mekanizmanın; ya kalsitonin ( Kalsiyum geri emilimini azaltarak,

hipokalsemiye sebep olur) salgısının artması, ya da PTH (Kalsiyum geri emilimini arttırarak,

hiperkalsemiye sebep olur ) salgısının azalması neticesinde meydana gelebildiği belirtilmiştir.

Bununla beraber, her iki hormonunda tiroidektomiden sonra değişikliği konusundaki bilgiler

yetersizdir. Bu mekanizmanın aydınlatılması gerekir.

KALICI HİPOPARATİROİDİ

Patofizyojisi : Kalıcı hipoparatiroidi; vasküler nekrozun veya PB’ lerinin çıkarılmasının bir

sonucu olarak meydana gelir. PB’ lerinin ve kan beslenmelerinin nasıl tanımlanacağı ve

korunacağı daha önce iskemi bahsinde anlatılmıştır (49). Kalıcı hipoparatiroidi, PTH’ nün

eksiklik derecesine göre tam ya da kısmi olur. Dört PB’ inin hepsinin birden çıkartılması veya

hasara uğraması durumunda, tam hipoparatiroidi meydana gelir. Böyle olgularda serum

kalsiyum seviyesi 5 mg / dL’ nin altına düşer. Tetani, laringospazm ve konvülziyolarla

seyreden ciddi bir hastalık tablosudur. Kısmi hipoparatiroidide ise, bir ya da iki PB’ i

çıkartılmış veya hasara uğramıştır. Serum kalsiyum seviyeleri; 7.5-8 mg. / dL civarındadır

(86).

TANI:

Postoperatif hipoparatiroidinin tanısı, hem klinik hem de laboratuvar bulguları ile konulabilir.

Genelde ameliyattan sonraki ilk 24 saatte, serum kalsiyum düzeyinde hafif bir azalma

saptanabilir. Çoğunlukla bu düşüş paratiroid disfonksiyonunu göstermemekle beraber, 24 saat

sonra normale döner (28,71,73,74). Tirotoksikoz için yapılan tiroidektomiden sonra, kandaki

kalsiyum ve fosforun kemiğe geçmesi ile gelişen semptomatik hipokalsemi veya postoperatif

hiperventilasyon ve anksiyete sonucu oluşan alkaloz nedeniyle, kandaki iyonize kalsiyumun

düşmesine bağlı tetaniler ilk 24 saatte ortaya çıkabilir (87). Buna karşın, paratiroid

disfonksiyonuna bağlı klinik bulgular ve hipokalsemi, postoperatif 48 - 72 saatten sonra

ortaya çıkar.

Page 41: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

������� ������� � ��� ������� ��Semptomlar, serum kalsiyum seviyesi 8 mg / dL ‘ nin altına

düştüğünde ortaya çıkar. Hipokalseminin klinik bulguları, artmış nöromüsküler eksitabiliteye

sekonderdir ve ekstremitelerde ve ağız çevresinde parestezi, anksiyete, tetani, karpopedal

spazm, laringosapzm ve konvülziyon içerir. Serum kalsiyum düzeyleri; erken posoperatif

dönemde hergün, gerekli ise günde iki kez ölçülmelidir. Sonra daha uzun aralıklarla

değerlendirilmelidir. Artmış nöromüsküler eksitabilitenin değerlendirilmesi için, hastaya

yatak başında bir takım manevralar yapılabilir. Chvostek Bulgusu; fasyal sinirin yüz

bölgesindeki dağılım yeri olan kulak önündeki trasesine hafifçe perküsyon yapıldığında; yüz

kaslarında kasılma meydana gelmesi ve özellikle üst dudağın vurulan tarafa doğru

çekilmesidir.

Trousseau Bulgusu; hastanın koluna takılan tansiyon aletinin manşonu, sistolik kan basıncının

biraz üzerine çıkacak derecede ( Brakial arter sıkışacak kadar ) şişirilirse; 1-2 dakika

içerisinde dirsek, bilek ve metakarpofaringeal eklemlerde fleksiyon, interfaringeal eklemlerde

ekstansiyon ve baş parmakta da oppozisyon hareketi olacak şekilde karpal spazm ( Ebe eli )

meydana gelir (22,28,49,74). Bu bulguların ortaya çıkartılması hastada klinik olarak latent

hipokalseminin varlığını gösterir (74,87). Bazı hastalarda ise, klinik olarak belirgin

hipokalsemi mevcuttur ve herhangi bir stimülasyona gerek kalmadan, karpopedal spazm

meydana gelmiştir (74). Derin tendon refleksleri artar. Hastalarda aynı zamanda kasıtlı bir

hiperventilasyon mevcuttur, bu da solunumsal alkaloza sebep olur. Alkaloz, kalsiyumun

albümine bağlanmasını artırır ve serbest kalsiyumun azalmasına neden olur. Aynı zamanda

anksiyete de, hiperventilasyona ve solunumsal alkaloza sebeptir (22,49).

Hipokalsemi, troidektomiden yıllar sonra tetani, konvülziyon şeklinde veya psikiyatrik

semptomlar ile kendini gösterebilir. Buna latent ya da borderline hipokalsemi ismi verilir.

Burada ki, PB’ inin yaralanması kısmidir ve kalsiyuma ihtiyaç olmadıkça normokalsemi

devam eder. Yüksek kalsiyum ihtiyacı; kişinin hızlı büyüme dönemlerinde, gebelik ve süt

verme durumlarında oluşur ki, böyle haller tiroidektomiden yıllar sonra latent hipokalseminin

ortaya çıkışını kolaylaştırırlar. Tedavi edilmeyen hipoparatiroidili hastalarda; katarakt, beyin

bazal ganglionlannın ve serebellumun kireçlenmesi, papilla ödemi gibi ciddi komplikasyonlar

ortaya çıkabilir (88,89,90). Holtz ve Lachman; bu ciddi komplikasyonların, ancak uzun süre

tedavi edilmeyen gizli hipoparatiroidi olgularında gözlendiğini belirtmişlerdir (91). Kalsiyum

rezervlerinin azaldığı kemik hastalığı veya serum kalsiyum düzeylerinin azaldığı böbrek

hastalığı gibi kronik hastalıklar, hipokalsemi için hazırlayıcıdırlar. Kalsiyumun barsaklardan

emiliminin azalması ( Kortikosteroidlerin sebep olduğu veya alınan diyette kalsiyumun düşük,

Page 42: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

fosfatın yüksek olması gibi) ve idrar kalsiyum atılımının artması ( Diüretik tedavinin sebep

olduğu) da hipokalsemi sebebidir (49). Laboratuvar Bulguları: Laboratuvar bulguları, total ya

da iyonize kalsiyumun düşüklüğünü içerir. Semptomlar total kalsiyum seviyesi, 8 mg / dL’

nin altına düştüğünde ortaya çıkar (22). Hipokalsemi; kalsiyum tedavisi verilmesinin gerekli

olduğu durumlarda bile, vücut kalsiyum deposu sayesinde ilk 24 ila 72 saat geçtikten sonra

açığa çıkar. Tirotoksikozda oluşan hipokalsemi ( Aç kemik sendromu ) daha sık ilk 24 saatte

ortaya çıkar ve çoğunda geçicidir (28,74).

PTH veya fosfat seviyeleri, hipokalseminin patofizyolojisine bağlı olarak değişir.

Hipokalsemi, hipofosfatemi ve PTH seviyesinin normal olması; aç kemik sendromu

lehinedir. Hipokalsemi, hiperfosfatemi ve serum PTH seviyesinin düşüklüğü;

hipoparatiroidiyi düşündürür. Aradan haftalar, aylar geçtikten sonra PTH’ un kanda

ölçülemeyecek kadar düşük olması, hipoparatiroidinin kalıcı olduğunu akla getirmelidir.

EKG’ de; QT aralığının uzaması, T dalgası anormallikleri ve torsade de pointes seklinde

aritmi içeren bozukluklar mevcuttur.

Rutin olarak ölçülmüş total kalsiyum değerleri, özellikle albümin konsantrasyonlarının

değiştiği hastalarda, alkalozda veya asidozda iyonize kalsiyum seviyelerini yansıtmakta çok

defa yetersiz kalır. Özellikle sirozda, nefrotik sendromda veya postoperatif hastalarda ADH’

un etkisiyle olan dilüsyonda olduğu gibi, albümin konsantrasyonu azalır ise; total kalsiyum

seviyesi düşük, fakat iyonize kalsiyum seviyesi normal olacaktır. Sarkoidozda ve myelomda

olduğu gibi, globulin seviyesi artarsa; total kalsiyum seviyesi yüksek, fakat iyonize kalsiyum

seviyesi normal olacaktır. Kalsiyum için normal protein afinitesi; l gr albümine, yaklaşık 0.7

mg kalsiyum bağlanacak kadardır. Kalsiyumun albümine bağlanması alkalozla birlikle artar.

Alkaloz; serbest kalsiyumda bir azalma, bağlı kalsiyumda bir artma meydana getirir, fakat

total kalsiyum seviyesi değişmez. Bunun tersi asidoz için geçerlidir. TT den sonra iyonize

kalsiyum bakılması, gittikçe daha elverişli olmaktadır. Ancak total kalsiyum ölçülmesi daha

elverişli ise, albümin seviyesi değerlendirilmelidir. Albümin düzeyinde her l gr / dL azalma

durumunda, serbest (İyonize) kalsiyum değerine ulaşmak için, bağlı kalsiyumun

0.7mg/dL(0.17 mmol / L )’ si total kalsiyum değerinden çıkartılır (49).

GEÇİCİ ve KALICI HİPOPARATİROİDİNİN AYIRIMININ YAPILMASI:

Cerrahlar; tiroidektomiden sonra gelişen hipokalseminin, kalıcı olup olmadığı konusunda

şüpheye içerisinde olurlar. Bu şüphe, hastanın gelecek kaygısı için büyük önem taşır. Çok sık

kan testleri ve doktor takibi gerektirmesine karşın, hastalar geçici sıkıntıdan başka bir şey

Page 43: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

olmayan geçici hipokalsemiyi kabul ederler. Bununla beraber, hayat boyu takip altında kalma

gerekliliği ve endişelerle beraber olan kalcı hipokalsemiyi kabullenmekte zorluk çekerler. PB’

ler insitu olarak korunmuşsa veya ototransplantasyon yapılmış ise; cerrah, hipokalseminin

muhtemelen geçici olacağını düşünür ve hastaya güven verebilir. Cerrahi piyeste, 2 veya daha

fazla PB’ inin bulunması ise; cerrahı, hipokalseminin muhtemelen gelecekte kalıcı olarak

devam edeceğinden süphelendirmelidir. Postoperatif dönemde PTH’ un serum seviyelerinin

artması ve normokalseminin sağlanmasının vitamin D ve kalsiyuma daha az bağlı olması;

hipokalseminin geçici olacağının işareti olarak değerlendirilip, hastaya güven verilebilir.

Tiroidektomiden sonraki 3 ila 6 ay içerisinde devam eden hipoparatiroidi, genellikle kalıcıdır.

Nadiren paratiroid fonksiyonu geç dönemde geri dönebilir (92). Hipoparatiroidinin kalıcı

olduğu belirten birbirini takip eden 6 belirti vardır :

1.Pozitif chvostek belirtisi, pozitif trousseau belirtisi ve konvülziyon nöbetlerinden oluşan bir

triad,

2.Postoperatif dönemde serum kalsiyum seviyesinin 4 mg / dL’ nin altında olması,

3.Erken dönemde, günde 7 gr’ in üzerinde kalsiyum laktat tozu gerektiren kalsiyum ihtiyacı�

4.Operasyondan sonraki ilk 10 gün boyunca tetanisiz dönem olmadığı ve stabilite

sağlanamadığı için kalsiyuma gereksinim duyulması, 1.Sık sık yapılan tıbbi düzenlemelere

karşın, kalıcı tetani nedeniyle hastanın iş yapamaz halde olması gibi, operasyondan sonraki ilk

birkaç aydaki zorluklar,

5.İntrakraniyal basıncın artmasından doğan, nörolojik bozukluk krizleri ( 78 ).

HİPOPARATİROİDİDEN KORUNMA:

Hipoparatiroididen korunma; paratiroid embriyoloji ve anatomisinin mükemmel bir şekilde

kavranmasını, dikkatli bir diseksiyonunun en iyi şekilde uygulanmasını, PB’ lerinin ve

damarlarının uygun aletlerle ve iyi bir aydınlatma ile ortaya konmasını gerektirir.

Hipoparatiroidiyi önlemek gayesiyle; bazı tedbirlerin alınması ve başarılı olunmadığı takdirde

de, paratiroid ototransplantasyonu metodunun uygulanması gerekir.

Ameliyat sırasında alınması gereken tedbirler :

1.PB’ lerinin bulunmaları gerektiği tiroidin posterior fasyası büyük bırakılmalıdır 1.DSPTF’

dan ve tiroidin cerrahi kapsülünden yüzeyel olarak dikkatlice geçilerek kapatılır (11).

Kapsülün trakeaya dikilmesinin anlamı yoktur (22).

Page 44: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

2.İTA dalları bağlanacak ise; PB’ lerin görülmesinden sonra, PB’ lerin medialinden ve tiroid

kapsülü üzerinden bağlanıp kesilmelidir.

3.Bazı olgularda PB’ leri görülmeyebilir. Bunları bulmak için yapılacak aşırı diseksiyondan

kaçınılmalıdır.

4.TT sırasında, tiroid kapsülünün arka yaprağının da çıkarılması gerekiyor ise; PB’ leri,

kanlanması bozuk olduğu şüphelenilen bir alanda bırakılmamalıdır. Böyle durumlarda PB’

leri bulunarak çıkartılmalı ve ototransplantasyon uygulanmalıdır.

5.Subtotal tiroidektomi yapılan her olguda çıkartılan tiroid piyesi serum fizyolojik ile

yıkanmalı ve üzerinde PB’ i bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. PB’ lerinden biri veya

birkaçının çıkarıldığı tespit edilirse, ototransplantasyon uygulanmalıdır.

6.Ameliyat sırasında PB’ lerinin renklerinin koyulaştığı, morardığı ve damar pediküllerinin

yaralandığı tespit edilirse, PB’ leri ameliyat alanı içerisinde bırakılmamalıdır. Ayrıca,

ameliyattan sonra meydana gelen hematom da PB’ lerinin beslenmesini bozar ve nekroza yol

açar. Bu nedenle PB’ leri çıkartılarak aşağıda tarif edileceği üzere transplante edilirler.

Damarlanması bozulmuş veya zorunluluktan ya da dikkatsizlikten çıkarılmış paratiroid

bezleri, izotonik içerisine konulur. Özellikle tiroid veya paratiroid kanserli olgularda,

paratiroid bezi olup olmadığı hakkında bir şüphe mevcut ise; paratiroid bezler frozen section

ile histolojik olarak onaylanır. Paratiroid bezi olan ya da olduğu düşünülen doku; l mm.’ lik

parçalara ayrılır ve damarlanması iyi olan bir kas yatağına konulur. SKM kasta, sternotiroid

kasta veya brakioradial kasın fleksör kısmının lateral yüzünde longitudinal bir insizyon yapılır

ve paratiroid bezin bir parçası, hazırlanan bu kas cebine konur. Emilemeyen bir sütürle

kapatılır ve klips ile işaretlenir ( 22,27,49). Paratiroid ototransplantasyonunun başarısı değişik

çalışmalarda çok çeşitli olarak belirtilmiştir; TT den sonra basan oranı % 31 ila % 100

arasındaki oranlarla iletilmiştir (100). Paratiroidektomiden sonra ise; % 77 ila % 100 arasında

belirtilmiştir (93,94).

Page 45: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

HİPOKALSEMİ TEDAVİSİ:

Postoperatif hipokalsemili hastalar; hipokalsemi eğer semptomatik ise, başlangıç olarak her 4

saatte bir yaklaşık olarak l gr kalsiyum ile tedavi edilirler. Serum kalsiyum değerleri düşük

kalmaya devam eder ise, intravenöz kalsiyum ( % 10’ luk kalsiyum glukonat veya kalsiyum

klorür ampullerinden l ila 10 adet) birkaç saatte bir uygulanır. Subkütan dokular içine

verilmesi doku nekrozuna sebep olur. Hipokalsemi devam ederse, 1.5 ila 2 gr kalsiyum

iyonuna eşdeğer 15 ila 20 gr kalsiyum glukonat veya kalsiyum laktat oral olarak verilir.

Kalsitriol ( Rocaltrol)’ ün 0.25 ila 1.0 jig’ ı, günde iki kez verilerek tedavi edilmesi nadiren

gerekir. Kalıcı hipokalsemili hastalarda, Mg değerlerinin takip edilmesi gerekir. Kronik tedavi

sırasında, ayda bir kere PTH ölçülerek normal seviyelere geldiği tespit edilirse, kalsiyum ve D

vitamini tedavisinin kesilip, semptomlar açısından takip edilmelidir (22,28,74)

Page 46: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

3. MATERYAL VE METOD

Bu çalışma 01- haziran 2008 ile 30-mayıs 2009 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve

Araştırma Hastanesi ikinci cerrahi kliniğinde yapıldı. Çalışmaya multinodüler guatr tanısıyla

total tiroidektomi yapılan 119 hasta alındı. Bu hastalar aşağıdaki kriterlere göre randomize

edilerek seçildi.

Randomizasyon kriterleri:

• Multinodüler guatr varlığı

• 16 yaşından büyük olmak

• Ötiroid olmak

• Tiroid kanseri olmamak

• Nüks guatr olmamak

• Paratiroid patolojisi olmamak

• Ameliyatta bilateral total tiroidektomi dışında herhangi bir prosedür uygulanmaması

Hastaların tamamı total tiroidektomi operasyonu uygulanan hastalardan seçildi.

Hastaların tamamından preoperatif olarak parathormon ve kalsiyum değerleri bakılmıştır.

Ayrıca postoperatif olarak 1. Saatte, 1. Günde, 3.günde, 1. Haftada ve 2. ayda kalsiyum ve 1.

Saatte, 1. Günde ve 2. ayda parathormon değerleri takip edilmiştir.

Burada çalışmamızda total tiroidektomi uygulanmış hastalar 3 guruba ayrıldı.

Postoperatif 1. Saatte parathormon değeri normal sınırda olan hastalar (n1:75)

Postoperatif 1. Saatte parathormonu düşük olan ve klinik bulgu görülmeden oral kalsiyum ve

D vitamini tedavisi başlanmış olan grup (n2:26)

Postoperatif 1. Saatte parathormonu düşük olan ve hipoparatiroidi semptomları ortaya çıkınca

oral kalsiyum ve D vitamini tedavisi başlanmış olan hasta gurubu (n3:18)

Page 47: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

İstatistiksel İncelemeler

Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS (Number

Cruncher Statistical System) 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı

kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların yanısıra

niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin gruplar arası

karşılaştırmalarında Oneway Anova testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Tukey

HDS testi kullanıldı. Normal dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası

karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann

Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı.

Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.

Hastaların kan kalsiyum değerleri Olympus® analizörü, tip AU5223-Arsenoza III cihazı ile

ölçüldü. Bu teknikte total kalsiyum için 8.5-10.4 mg/dl normal değer olarak kabul edildi.

İstatistiksel Değerlendirme

Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile

yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların

(ortalama, standart sapma) yanı sıra çoklu grupların tekrarlayan ölçümlerinde eşlendirilmiş

varyans analizi, alt grup karşılaştırmalarında Newman Keuls çoklu karşılaştırma testi, ikili

grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi , nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi

kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.

Page 48: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

BULGULAR

Çalışma 1 haziran 2008 ile 30 mayıs 2009 tarihleri arasında yaşları 17 ile 69 arasında

değişmekte olan, 101’i (%84.9) kadın ve 18’i (%15.1) erkek olmak üzere toplam 119 olgu

üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama yaşları 45.53±14.56’dır. hastaların demografik

özelliklerine göre değerlendirilmesi ve karşılaştırılması tablo 1 de görülmektedir.

Tablo 1: Demografik özelliklere göre grupların değerlendirilmesi

Tedavi Alan

(n=26)

Tedavi Almayan

(n=75)

Semptom Çıkınca

Tedavi (n=18) p

Ort±SD Ort±SD Ort±SD

Yaş 45,80±14,78 45,62±14,63 44,72±14,78 0,967

Cinsiyet n (%) n (%) n (%)

Kadın 23 (%88,5) 62 (%82,7) 16 (%88,9) 0,680

Erkek 3 (%11,5) 13 (%17,3) 2 (%11,1)

Yaş için Oneway ANOVA test, cinsiyet için Ki-kare test kullanıldı

Gruplara göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık

bulunmamaktadır (p>0.05).

Gruplara göre olguların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık

bulunmamaktadır (p>0.05).

Tablo 2: Grupların semptom görülme oranlarının değerlendirilmesi

Semptom

Tedavi Alan

(n=26)

Tedavi Almayan

(n=75)

Semptom Çıkınca

Tedavi (n=18) p

n (%) n (%) n (%)

Var 5 (%19,2) 6 (%8,0) 16 (%88,9) 0,001**

Yok 21 (%80,8) 69 (%92,0) 2 (%11,1)

Ki-kare test kullanıldı

Grupların semptom görülme oranları tablo 2 de verilmiştir.

Page 49: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

Gruplardaki semptom görülme oranları arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı

farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Semptom çıkınca tedavi alan grupta semptom görülme oranı

(%88.9), Tedavi alan (%19.2) ve Tedavi Almayan (%8) gruplarda semptom görülme

oranlarından anlamlı şekilde yüksektir. Tedavi alan ve Tedavi Almayan gruplarda semptom

görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Tedavi

alan ve Tedavi almayan gruplarda semptom görülme medyan gün sayısı 1 iken, Semptom

çıkınca tedavi alan grupta semptom görülme medyan gün sayısı 2’dir.

0%

10%

20%

30%

40%

50%

60%

70%

80%

90%

100%

Tedavi Alan Tedavi Almayan Semptom Çıkınca Tedavi

Var YokSemptom������ ���

����������������� ��� ����!� �����"���#"#"���$#�# #

Tablo 3: Gruplara göre PTH değerlendirilmesi

PTH

Tedavi Alan

(n=26)

Tedavi Almayan

(n=75)

Semptom Çıkınca

Tedavi (n=18) p

Ort±SD (Medyan) Ort±SD (Medyan) Ort±SD (Medyan)

1. saat 4,08±3,66 (2,25) 44,09±20,70 (41) 4,80±3,39 (4,5) 0,001**

1. gün 5,84±6,46 (3,1) 46,44±16,23 (45) 6,44±5,85 (5) 0,001**

2. ay 21,30±19,47

(18,7) 68,08±13,35 (68)

19,54±14,21

(22,0) 0,001**

Kruskal Wallis Test kullanıldı ** p<0.01

Page 50: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Gruplara göre PTH değerleri tablo 3 de verilmiştir.

Grupların 1. saat PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık

bulunmaktadır (p<0.01). Tedavi almayan olguların 1. saat PTH düzeyleri Tedavi alan

(p:0.001; p<0.01) ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan ileri

düzeyde anlamlı yüksektir. Tedavi alan ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 1. saat

PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.466;

p>0.05).

Grupların 1. gün PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık

bulunmaktadır (p<0.01). Tedavi almayan olguların 1. gün PTH düzeyleri Tedavi alan

(p:0.001; p<0.01) ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan ileri

düzeyde anlamlı yüksektir. Tedavi alan ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 1. gün

PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.357;

p>0.05).

Grupların 2. ay PTH düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık

bulunmaktadır (p<0.01). Tedavi almayan olguların 2. ay PTH düzeyleri Tedavi alan (p:0.001;

p<0.01) ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan ileri düzeyde anlamlı

yüksektir. Tedavi alan ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 2. ay PTH düzeyleri

arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0.980; p>0.05).

Şekil 2: Gruplara göre PTH dağılımı

0

10

20

30

40

50

60

70

1. saat 1. gün 2. ay

PTH

Tedavi Alan Tedavi Almayan Semptom Çıkınca Tedavi

Page 51: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

Tablo 4: Gruplara göre Kalsiyum değerlendirilmesi

Kalsiyum

Tedavi Alan

(n=26)

Tedavi Almayan

(n=75)

Semptom

Çıkınca Tedavi

(n=18) p

Ort±SD Ort±SD Ort±SD

Preop 9,18±0,33 9,37±0,32 9,25±0,69 0,083

1. saat 8,54±0,30 8,69±0,35 8,77±0,52 0,096

1. gün 8,30±0,55 8,71±0,53 7,52±0,62 0,001**

3. gün 8,46±0,32 8,73±0,48 7,75±0,66 0,001**

1. hafta 8,55±0,44 9,10±0,32 8,36±0,36 0,001**

2. ay 8,64±0,50 9,20±0,31 8,51±0,43 0,001**

Oneway ANOVA test kullanıldı ** p<0.01

Grupların preop kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık

bulunmamaktadır (p>0.05). Benzer şekilde guruplar arasında postoperative 1.saat kalsiyum

düzeyleri açısından da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).

Grupların 1. gün kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı

farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 1. gün kalsiyum

düzeyleri, Tedavi almayan (p:0.001; p<0.01) ve Tedavi alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan

anlamlı düzeyde düşüktür. Tedavi almayan olguların 1. gün kalsiyum düzeyleri, Tedavi Alan

olgulardan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0.004; p<0.01).

Grupların 3. gün kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı

farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 3. gün kalsiyum

düzeyleri, Tedavi almayan (p:0.001; p<0.01) ve Tedavi alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan ileri

düzeyde anlamlı düşüktür. Tedavi almayan olguların 3. gün kalsiyum düzeyleri, Tedavi Alan

olgulardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.037; p<0.05).

Page 52: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

Grupların 1. hafta kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı

farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Tedavi almayan olguların 1. hafta kalsiyum düzeyleri,

Tedavi alan (p:0.001; p<0.01) ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan

anlamlı düzeyde yüksektir. Tedavi alan ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 1. hafta

kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır

(p:0.210; p>0.05).

Grupların 2. ay kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı

farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Tedavi almayan olguların 2. ay kalsiyum düzeyleri, Tedavi

alan (p:0.001; p<0.01) ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan

anlamlı düzeyde yüksektir. Tedavi alan ve Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların 2. ay

kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır

(p:0.509; p>0.05).

0123

456789

10

Preop 1. saat 1. gün 3. gün 1. hafta 2. ay

Kalsiyum

Tedavi Alan Tedavi Almayan Semptom Çıkınca Tedavi

Şekil 3: Gruplara göre kalsiyum dağılımı

Page 53: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

TARTIŞMA

Tiroide bağlı hastalıklar günümüzde sık karşılaştığımız önemli endokrin sorunların başında

gelir. Dolayısıyla endokrin cerahisi ile ilgilenen cerrahlarında en sık yaptığı ameliyatların

başında tiroid ameliyatları gelmektedir. Tiroid cerrahisiyle ilgilenen cerrahların karşılaştığı üç

önemli komplikasyon bulunmaktadır. Bunlar laringeal sinir hasarı, postoperatif kanama ve

hipoparatiroididir. Bu yüzden dikkatli cerrahi diseksiyon çok önemlidir. Komplikasyon

oranları laringeal sinir yaralanması için % 0- 4, kalıcı hipoparatiroidizm için % 1-11 ve

postoperatif kanama için % 0-1 arasında değişir (95-97) .

Tiroid ameliyatlarından sonra özellikle postoperatif hipokalsemi oldukça önem arzetmektedir.

Şiddetli olduğu zaman ciddi komplikasyonlara yol açabilmekte hastanın hastanede kalış

süresini arttırmakta dolayısıyla parenteral tedavi gerektirmekte ve maliyeti de ciddi bir şekilde

arttırmaktadır (108).

Tiroid ameliyatlarını takiben belirgin hipokalsemi gelişmesi çoğu vakada paratiroid

fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olup bu durumun etyolojisi genellikle multifaktöryeldir

(98-99). Bu etiyolojik faktörler içinde en sık görülenler; paratiroidlerin mobilizasyonu,

paratiroid devaskülarizasyonu, yaralanması, dikiş veya klemp altında kalması, koterle

yakılması veya hemodilüsyona bağlıdır (100). Bunla esas olarak paratiroid bezlerinin

iskemisine bağlıdır. Ayrıca endotelin salgılanması paratiroid bezlerinin hipotermisi ve

supresyonuna bağlı olarak da geçici olarak hipokalsemi gelişebilir (100).

Reküren laringeal sinir yaralanması ve servikal hematom gibi komplikasyonlar genellikle

postoperatif dönemde, ilk 24 saat içinde gelişirken hipokalsemi birkaç gün içinde

oluşmayabilir ve geç semptom verebilir (101-103).

Tiroidektomi sonrası gelişen hipokalsemi vakalarının çoğu geçici hipokalsemidir. Ameliyat

sonrası en geç bir yıl içerisinde tedavi kesildiği taktirde, hipokalsemi semptomları

görülmüyorsa geçici olarak adlandırılır, bir yıldan sonra tedavi kesildiği zaman, hipokalsemi

devam ediyorsa kalıcı olarak adlandırılır(96). Bizim çalışmamızda da hipokalsemi gelişen

vakaların tamamı geçici hipokalsemi olup kalıcı hipokalsemi olmadı. Çalışmamızda Klinik

olarak geçici hipokalsemi gelişme oranı % 22 oldu.

J. Pieter Noordzij, MD ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmada 457 sayılı bir hasta

serisinde geçici hipokalsemi oranını % 21.1 olarak belirtmişler (115).

Paratiroid bezlerinin fonksiyonları bezlerin posterior tiroid kapsülüne yakın olmaları ve

cerrahi manüplasyonlara karşı hassasiyetlerinin yüksek olmasından dolayı kolaylıkla

Page 54: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

etkilenebilir. Hipokalsemi gelişmesi temel tiroid patolojisine ve uygulanan operasyonun tipine

de bağlı olarak gelişebilir (96,104).

Colcock ve arkadaşlarının bir çalışmasında tiroidektomi sonrası semptomatik hipokalsemi

insidansını % 3 olarak saptamışlardır. Fakat burada vakaların hepsine total tiroidektomi

yapılmamıştır. Bu insidans multinodüler guatrda %1.3, tiroid kanserlerinde %5,

tirotoksikozda ise % 8.4 olarak bulunmuştur (83). Kalıcı hipoparatiroidizm ise bilateral

subtotal tiroidektomileri takiben hastaların % 0.5- 2.9’unda ve total tiroidektomi geçirenlerin

% 0-33’ünde meydana gelebilir (109).

Hipoparatiroididen korunma; paratiroid embriyoloji ve anatomisinin iyi bir şekilde

kavranmasını, dikkatli bir diseksiyonunun en iyi şekilde uygulanmasını gerektirir. Tiroid ve

paratiroid ameliyatlarında önemli oranda komplikasyon potansiyeli bulunmasına rağmen eğer

cerrah tiroid ve paratiroid fizyoloji ve patolojisine hakimse ve özellikle boyun anatomisine

alışık ise bu komplikasyonlar oldukça nadir olarak ortaya çıkar. Komplikasyonlar genellikle

skar dokusunun ve kanamanın operasyon alanını ve anatomiyi karmaşık hale getirdiği

maligne proçeslerin cerrahi tedavisi veya preoperatif boyun ameliyatları gibi girişimlerde

görülür (105).

Tiroid ameliyatlarında sonra hipokalsemi ve hipoparartiroidi komplikasyonlarının

araştırıldığı çalışmalarda preoperatif ve postoperatif kalsiyum ölçümlerinin yanısıra

parathormon ve kalsitonin düzeyleride bakılıp araştırılmıştır (106-107).

Farklı endikasyonar için yapılan tüm tiroid ameliyatlarından sonra kan kalsiyum değerlerinde

preoperatif değerlere göre az veya çok, bir düşüş ve geçici hipokalsemi görülmesi çok sıktır

(106).

Benzer şekilde bizim yaptığımız çalışmada da tüm hastaların kan kalsiyum değerleri preop

değerlere göre düşüş gösterdi. 119 hastanın tamamında postoperatif kan kalsiyum değerleri

preop. kan kalsiyum değerlerine göre düşüş gösterdi.

Postoperatif hipokalseminin saptanmasında kullanılan yaygın ve kabul gören yöntem

postoperatif serum kalsiyum seviyesinin yakın takibidir; ancak postoperatif ilk 24 satte

anlamlı değildir. 24-48 saat sonra anlamlı olmakta. Bu da hastaları hipokalsemiye girdikten

sonra tanıma imkanı vermektedir. Dolayısıyla hastalar hipokalsemi ve semptomlarını

yaşamakta hatta bu semptomlar bazen ciddi komplikasyonlara yol açacak şekilde ciddi

olmakta ve hastanın hem parenteral tedaviye ihtiyaç duymasına yol açmakta hem de

hastanede kalış süresini arttırmaktadır (106,107).

Page 55: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

Belirttiğimiz gibi yapılan araştırmalarda kalsiyum seviyesinin düşmesinin hipokalsemi

açısından belirleyici olabileceği ama cerrahi sonrası 24-48 saate kadar bunun uygun

olmadığını saptamışlar (90). Dolayısıyla postoperatif ilerleyen saat veya günlerde

gelişebilecek hipokalsemiyi daha erken olarak belirleyecek bir göstergeye ihtiyaç

duyulmaktadır. Yapılan değişik çalışmalarda postoperatif erken dönemde bakılan kan

parathormon düzeylerinin ileride gelişebilecek bir hipokasemiyi güvenilir bir şekilde

gösterdiği görülmüştür.

Gentileschi P. ve arkadaşlarının 119 hasta üzerinde yapmış oldukları çalışmada postoperatif

1. Saatte bakılan parathormonn düzeylerine göre hipokalsemi gelişmesinin anlamlı bir

şekilde paralellik gösterdiğini ifade etmişler ve postoperatif dönemde serum kalsiyum

monitorizassyonu yerine parathormon takibinin hem gelişebilecek hipokalsemiyi tahmin

etmede hemde erkenden tedavi şansı yakalanması ve daha güvenli bir postoperatif dönem

açısından anlamlı ve faydalı olabileceğini ifade etmişler. % 32 hastada postoperatif geçici

bir hipokalsemi tariflemişler. Kalıcı hipokalsemi vakası tariflememişler. Postoperatif

hipokalsemi gelişen grupta semptomatik ve semptomatik olmayan iki ayrı alt grupta

postoperatif 1. saatte bakılan PTH değerlerinin arasında anlamlı bir fark olmadığı

görülmüş(9.84 pg/dl-7.46 pg/dl) fakat postroperatif hipokalsemi gelişmeyen grup ile

aralarında oldukça anlamlı bir fark görülmüştür (32.98 pg/dl). Dolayısıyla postoperatif 1.

saatte bakılan PTH seviyelerinin ilerleyen saatlerde gelişebilecek hipokalsemi için iyi bir

erken gösterge olduğunu savunmuşlar ve postoperatif kalsiyum tedavisi için kalsiyum

monitorzasyonu yerine PTH takibinin daha kullanışlı ve avantajlı olabileceğini savunmuşlar

(111).

Grodski S ve Serpell J. Yaptıkları bir çalışmada İngilizce olarak yayınlanmış çalışmaları

gözden geçirmişler ve bu konu hakkında yapılan çalışmaların genel olarak üç başlık altında

değerlendirildiğini görmüşler. Bunlar PTH nın postoperatif hipokalsemiyi göstermedeki

doğruluğu, PTH nın en uygun ölçüm zamanı ve rutin kalsiyum ve Vitamin D kullanımı.

Çalışmalarında hipokalsemi üzerinde yoğunlaşmalarının sebebi ise bening bilateral

multinoduler tiroid hastalıklarında total tiroidektominin artık iyice kabul gördüğünü ifade

etmişler ve bu ameliyatında en önemli komplikasyonunun da postoperatif hipokalsemi

olduğunu vurgulamışlar. Buradan hareketle tanı amaçlı değişik yöntemlerinde çalışılmaya

başlandığının ifade etmişler. Postoperatif parathormon düzeylerinin gelişebilecek olan

Page 56: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

hipokalsemiyi göstermede güvenilir olduğunu ancak bunun % 100 doğrulukla olmadığını

ifade etmişler. Ayrıca parathormon düzeylerinin tedaviye başlama açısından da önem

arzettiğini ifade etmişler. Sonuç olarak postoperatif parathormon bakılması ve buna göre

oral kalsiyum ve vitamin D verilmesinin güvenli bir postoperatif dönem sağlayacağını

savunmuşlar (112).

Bozec A. Ve arkadaşları da hipokalseminin total tiroidektominin en sık komplikasyonu

olduğunu ifade etmişler. Çalışmalarında total tiroidektomi yapılan 62 hasta değerlendirilmiş

ve ilk 72 saatte hipokalsemi gelişen 16 hastanın tamamında 1. saatte bakılan PTH değerlerinin

16 pg/dl altında oduğu görülmüş.1. sate bakılan PTH değerleri düşük olan 29 hastanın 13 ü

normokalsemik kalmış. Dolayısıla % 100 duyarlılık ve % 71 özgüllük gibi bir sonuca

varmışlar ve postoperatif 1. saatte bakılan parathormon düzeylerinin yüksek doğrulukla

hipokalsemi adaylarının gösterdiği ve bunlara kalsiyum ve vitamin D tedavisine

başlanmasının postoperatif dönemin güvenli geçeceğini ve hastanede kalış süresinin

kısalacağını ifade etmişler (114).

Roh Jl. Ve Park CI 90 hastaya total tiroidektomi uygulamışlar ve hastaları iki guruba ayırmış

oldukları çalışmada total tiroidektomi yapılan hastalara rutin olarak bir guruba oral kalsiyum

ve vitamin D vermişler ve diğer guruba vermemişler. Tedavi verilen grupta semptomatik

hipokalsemi gelişme oranı % 7 ve tadavi almayan gurupta % 24 gibi bir fark görmüşler.

Sonuç olarak preventif tedavinin hipokalsemiyi ve semptomlarının şiddetinin azalttığını ifade

etmişler (113).

Bizim yapmış olduğumuz çalışmanın amacı total tiroidektomi sonrası parathormon

düzeylerine bakarak ilerleyen saat ve günlerde gelişebilecek olan hipokalsemi vakalarının

hipokalsemi gelişmesi beklenmeden erkenden tesbit edilmesi ve tedaviye başlanması ve

dolayısıyla hastayı postoperatif dönemde oluşacak olan hipokalsemi ve semtomlarından

korumak ayrıca semptomların şiddetinin de azaltılması ve hastaların daha güvenli bir şekilde

taburcu olması ve maliyetin azaltılmasıdır.

Çalışmamızda Gruplardaki semptom görülme oranları arasında istatistiksel olarak ileri

düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). postoperatif 1. Satte parathormonu düşük

olup tedaviye başlanmayan fakat Semptom çıkınca tedavi alan grupta semptom görülme

oranı (%88.9), parathormonu düşük olup hemen Tedavi alan (%19.2) ve parathormonu

normal olan (%8) gruplarda semptom görülme oranlarından anlamlı şekilde yüksektir.

Page 57: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

gruplarda semptom görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık

bulunmaktadır.

Gurupların 1. saat kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık

bulunmamaktadır (p>0.05). Diğer çalışmalara uygun olarak bizim çalışmamız da da

postoperatif 1. Saatte kalsiyum değerleri açısında guruplararası fark bulunmamaktadır.

Grupların 1. gün kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık

bulunmaktadır (p<0.01). parathormonu düşük olup Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların

1. gün kalsiyum düzeyleri, parathormonu düşük olup Tedavi alan (p:0.001; p<0.01)

olgulardan ve parathormonu normal olan (p:0.001; p<0.01) gruplardan anlamlı düzeyde

düşüktür.

Grupların 3. gün kalsiyum düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık

bulunmaktadır (p<0.01). parathormonu düşük olup Semptom Çıkınca Tedavi Alan olguların

3. gün kalsiyum düzeyleri, parathormonu normal olan (p:0.001; p<0.01) ve parathormonu

düşük olup Tedavi alan (p:0.001; p<0.01) olgulardan ileri düzeyde anlamlı düşüktür.

parathormonu normal olan olguların 3. gün kalsiyum düzeyleri, Tedavi Alan olgulardan

istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.037; p<0.05).

Bizim çalışmamızda postoperatif hipokalsemi oranı parathormonu normal olan gurupta %8,

parathormonu düşük olup tedavi başlanan gurupta % 19,2 ve parathormonu düşük olup

semptom çıkınca başlanan gurupta % 88,9 şeklindedir.

Yapılan çalışmalarda kalsiyum seviyesinin düşmesinin hipokalsemi açısından belirleyici

olabileceği ama cerrahi sonrası 24-48 saate kadar bunun uygun olmadığını saptamışlar (110) .

Buyüzden biz 24 – 48 saat beklemenin hem zaman kaybı olacağı hem hastanın semptom

yaşaması beklenmemesi ve çıkacak semptomların şiddetli seyretmemesi ve daha kısa sürmesi

ve daha güvenli bir hastaneden ayrılış dönemi açısından hipokalsemi geliştikten sonra değil

hipokalsemi gelişmeden 1. Saatte baktığımız parathormon seviyelerine göre tedaviye

başlayarak hasta daha semtom gelişmeden tedavisine başlamış olacak ve dolayısıyla ya

hiç semptom yaşamayacak ya da semptomlar hafif seyredecektir. Dolayısıyla hem hasta

hemde hekim güvenli bir postoperatif dönem yaşayacaktır.

Page 58: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

SONUÇ:

Daha önce yapılan çalışmalara bakıldığında postoperatif 1. saatte bakılan parathormon

düzeylerinin postoperatif hipokalsemiyi göstermesi açısından oldukça güvenli bir parametre

olduğu ayrıca yukarıda da bahsedildiği gibi kalsiyum düzeylerinin ilk 24-48 saatler için iyi

bir gösterge olmadığı göz önüne alınırsa, ayrıca hiçbir göstergeye ihtiyaç duyulmadan

rutin olarak oral kalsiyum ve D vitamini başlanmasının da faydalı olduğuna ait çalışmalar

ışığında parathormonun gerçekten iyi bir gösterge olduğuna dair oldukça fazla çalışmanın

olması; gereksiz yere her hastaya rutin olarak kalsiyum ve vitamin D başlamamak için

ayrıca hastayı da postoperatif hipokalsemiden en kazançlı şekilde korumak için hastalara

post-operatif 1. Saatte bakılmış olan parathormon düzeylerine göre düzenlenmiş tedaviler

sonucu karşılaştırılan iki gurup arasında oldukça anlamlı bir fark saptandı. (%88.9/%19.2).

Dolayısıyla postoperatif 1. Saatte bakılan parathortmon düzeylerine göre hastaya kalsiyum

ve vitamin D başlamak hem hastaların hipokalsemiye girmelerini engellemekte hemde

gelişebilecek semptomların şiddetinin düşük ve süresinin de kısa olması nedeniyle daha

güvenli bir postoperatif dönem sağlamakta ve kalsiyum düzeyleriyle yapılan takipteki

gecikmeyi önlemesi ve hastaların büyük bölümünün hiç semptom yaşamamasını

sağlamaktadır.

Page 59: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

6. KAYNAKLAR

1. Bender Ö, Yüney E, Çapar H, Höbek A, Ağca B, Akat O, et al. Total tiroidektomi

deneyimlerimiz. Endokrin Diyalog. 2004; 1: 15-18.

2.Sadler GP, Clark OH, Van Heerden JA, Farley Dr. Thyroid and Parathyroid. In: Principles

of Surgery. 7th Ed: Schwartz SI, New York, Mc Graw Hill. 1999: 1661- 1713.

3.Hanks JB. Thyroid In: Textbook of Surgery. 16th Ed: Sabiston DC, Philadelphia, WB

Saunders Comp. 2001: 603-628.

4.Delbridge L. Total thyroidectomy: The evolution of surgical technique. ANZ J Surg 2003:

73: 761-768.

5.Ureles AL, Freedman ZR. Thyroidology - reflections on tvventieth century history. in: Faik

SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine, andradiotherapy, 2nd

ed. New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997: Chap: l, l-14.

6.E.Yetkin. Tiroid Hastalıkları ve cerrahisi,”tiroidektomi komplikasyonları”1. baskı Ed:

İşgör A, Avrupa tıp kitapçılık yayınevi. 2000: 583-595.

7.Değerli Ü. Tiroid hastalıkları. Genel Cerrahi, 6. baskı: Ed: Değerli Ü, İstanbul, Nobel Tıp

Kitabevi.1998: 217-226.

8.Kaynaroğlu ZV. Tiroid fizyolojisi ve fonksiyon testleri. Temel Cerrahi, 2. baskı.: Ed:

Sayek İ, Ankara: Güneş Kitabevi. 1996: 1523-1530.

9.Usman A, Sayek İ. Paratiroidler ve hastalıkları. Temel Cerrahi, 2. baskı: Ed: Sayek İ,

Ankara, Güneş Kitabevi. 1996: 1584-1605.

10.Attie JN, Khafıf RA. Preservation of parathyroid glands during total thyroidectomy:

improved technique utilizing microsurgery. Am J Surg. 1975; 130: 399-404.

11.Halsted WS, Evans HM. The parathyroid glandules, their blood supply and their

preservation in operation upon the thyroid gland. Ann Surg 1907; 47: 489-491.

Page 60: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

12.Katz AD. Parathyroid auto-transplantation in patients with parathyroid disease and total

thyroidectomy. Am J Surg. 1981; 142: 490–493.

13.Rios-Zambudio A, Rodrigez O .Prospective sutudy of postoperative Comlicasion after

total thyroidektomy for multinodüler goiters. Ann Surg 2004: 42; 18-25.

14.Caldarel DD, Lerrick AJ. Nonmetabolic complications of thyroid surgery. in. Faik SA, ed.

Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine, and radiotherapy, 2 nd ed.

New York, Lippincott - Raven Publishers. 1997 : 705-716.

15.Clark OH. Thyroid and parathyroid. in: Way LW, ed. Current, surgical diagnosis and

treatment, l Oth ed, Nonvalk: Appleton Lange. 1994: 274 -292.

16.Swain CT. The Heritage of the Thyroid. In: the Thyroid. 7th Ed: Brawerman LE, Utiger

RD, New York, Lippincott-Raven. 1996: 2-5.

17.Vellar ID. Thomas Peel Dunhill: Pioneer thyroid surgeon. Aust NZ J Surg 1999; 69: 375-

387.

18.Moore KL. The Neck. In: Clinically Oriented Anatomy. 3rd Ed: Moore KL, Baltimore,

Williams & Wilkins. 1992: 783-852.

19.İşgör A. Anatomi. In: Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. 1st Ed: İşgör A, İstanbul, Avrupa

Tıp. 2000: 515-540.

20.Skandalakis JE, Carlson GW, Colborn GL. Neck. In: Surgical Anatomy The

embryological and Anatomic Basis of Modern Surgery. Int Ed: Skandalakis JE, Greece,

Paschalidis Medical Publications. 2004: 1-116.

21.Boger MS, Perrier ND. Advantages ans disadvantages of surgical therapy and optimal

extent of thyroidectomy for the treatment of hyperthyroidism. Surg Clin N Am. 2004; 84:

849- 874.

22.Sadler GP, Clark OH. Thyroid and parathyroid. in: Schvvartz SI, ed. Pnncıples of Surgery,

7th ed. New York: McGraw - Hill Book Comp. 1999: Chap: 36, vol: 2, pp: 1661-1713.

23.Skandalakis JE, Skandalakis PN, Skandalakis LJ. Surgical Anatomy and Technique, a

Page 61: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

pocket manual. New York: Springer - Verlag. 1995: Pp: 11 – 97.

24.Skandalakis JE, Gray SW, Rowe JS. Anatomical Complieations in General Surgery. New

York: McGraw - Hill Book Comp. 1986: Pp: 2 – 36.

25.Grant CS. Surgical anatomy of the thyroid, parathyroid, and adrenal glands. in: Nyhus LM,

Baker RJ, Fischer JE, ed. Mastery of Surgery, 3th ed. New York: Little –Brown Comp.

1997. Vol: l, chap: 35, pp: 475 – 485.

26.Hansen JT. Embryology and surgical anatomy of the lower neck and superior

mediastinum. in: Faik SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine,

and radiotherapy, 2nd ed. New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997. Chap:2, pp: 15-

27.

27.Thompson NW. Thyroid Gland. in: Greenfield LJ, ed. Surgery, scientific principles and

practise, 2nd ed. New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997. Chap: 56, pp: 1283 –

1308.

28.Altaca G, Onat D. Tiroidektomi ve komplikasyonları. Temel Cerrahi, 2. baskı. Editör:

Sayek İ. Ankara: Güneş Kitabevi. 1996. Cilt: 2, bölüm: 138, s: 1523 – 1530.

29.CaldarelH DD, Lerrick AJ. Nonmetabolic complications of thyroid surgery. in. Faik SA,

ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine, and radiotherapy,2 nd ed.

New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997: Chap: 38, pp: 705 – 716.

30.Faik SA. Surgical treatment of hyperthyroidism. in: Faik SA, ed. Thyroid Disease,

endocrinology, surgery, nuclear medicine, and radiotherapy, 2nd ed. New York:

Lippincott - Raven Publishers. 1997: Chap: 17, pp:319 – 340.

31.Yetkin E, Menteş A, Kabalak T. Tiroid cerrahisinde bilateral arteryel devaskülarizasyonun

post operatuvar erken dönemde paratiroid fonksiyonlarına etkisi. Ulusal Cerrahi Dergisi.

1985: 4: 25 –29.

32.Ureles AL, Freedman ZR. Thyroidology - reflections on tvventieth century history. in:

Faik SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine, andradiotherapy,

2nd ed. New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997: Chap: l, pp: l – 14.

Page 62: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

33.Usman A, Sayek İ. Paratiroidler ve hastalıkları. Temel Cerrahi, 2. baskı. Editör: Sayek İ.

Ankara: Güneş Kitabevi. 1996: Cilt: 2, bölüm: 139, s: 1584 - 1605

34.Kaynaroğlu ZV. Tiroid fizyolojisi ve fonksiyon testleri. Temel Cerrahi, 2. baskı. Editör:

Sayek İ. Ankara: Güneş Kitabevi. 1996: Cilt: 2, bölüm: 132, s: 1523 – 1530.

35.İmamoğlu K. Tiroidin benign hastalıkları. Temel Cerrahi, 2. baskı. Editör: Sayekİ. Ankara.

Güneş Kitabevi. 1996: Cilt. 2, bölüm: 134, s: 1538 – 1547.

36.E.Yetkin: Tiroid Hastalıkları ve cerrahisi,”Tiroidektomi komplikasyonları”.Ed: A.İşgör.

Avrupa tıp kitapçılık. 2000: s.10,583-595.

37.Değerli Ü. Tiroid hastalıkları. Genel Cerrahi, 6. baskı. Editör: Değerli Ü. İstanbul: Nobel

Tıp Kitabevi. 1998: S. 217 – 226.

38.Hersek E. Diferansiye tiroid karsinomaları. Temel Cerrahi, 2. baskı. Editör: Sayek İ.

39.Vingert DJ, Friesen SR, İliopulos JI, Pierce EĞ. Post thyroidectomy hypocalcemia,

incidens and risk factors. Am J Surg. 1986: 152: 606 – 610.

40-Jonathan S, Peter A. Physiology of thyroid hormone Syntesis, Secretion and Transport.

Falk SA (ed). Thyroid disease. 2nd ed. Philedelphia: Lippincot-Raven. 1997: 29-40.

41-Townsend CM. Physıology of the thyroid gland. Townsend CM (ed). Sabiston

Textbook of Surgery. 17th ed. Philadelphia: Saunders Comp. 2004: 950-956.

42.Peter HJ, Burgi U, Gerber H. Pathogenesis of nontoxic diffuse and nodular goiter. In: The

thyroid , 7th Ed: Brawerman LE, Utiger RD, New York, Lippincott-Raven. 1996: 890-908.

43.Faik SA. Metabolic Complications of thyroid surgery: Hypocalcemia and

hypoparathyroidism; hypocalcitonemia; and hypothyroidism and hyperthyroidism. in: Faik

SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclearmedicine, andradiotherapy, 2nd

ed. New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997: 717-738.

44.Jossart GH, Clark OH. Thyroid and parathyroid procedures. In: ACS Surgery Principles

and Practice. 1st Ed: Wilmore DW, NY, Web Corp. 2002: 621-628.

45.Debry C, Schmitt E, Senechal G, et al. Analysis of thyroid surgery: recurrent paralysis et

Page 63: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

��

hypoparathyroidism. On a series of 588 cases. Ann Otolaryngol Chir Cervicofac. 1995:

112: 211-217.

46.Faik S A, Birken E A, Baran TD. Temporary post thyroidectomy hypocalcemia. Arch

Otolaryngol Head Neck Surg. 1988: 114: 168 – 174.

47.Rasmussen H. Parathyroid hormone, calcitonin and the calciferols. in: Williams RH, ed.

Textbook of Endocrinology, Sthed. Philedelphia: W. B. Saunders Comp, 1974.

48.Aagard J, Blichert - Toff M, Christiansen C. Serum level of calcium and parathyroid

hormone after subtotal thyroid resection for Graves disease. Açta Med Scand. 1982: 211:

261 -264.

49.Faik SA. Metabolic Complications of thyroid surgery: Hypocalcemia and

hypoparathyroidism; hypocalcitonemia; and hypothyroidism and hyperthyroidism. in: Faik

SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclearmedicine, andradiotherapy, 2nd

ed. New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997: Chap: 39, pp: 717-738.

50.Ergin K, Acar H. Tiroidektomi ameliyatlarından sonra görülen cerrahi komplikasyonlar.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Meç. 1984: 37: l.

51.Vingert DJ, Friesen SR, İliopulos JI, Pierce EĞ. Post thyroidectomy hypocalcemia,

incidens and risk factors. Am J Surg. 1986: 152: 606 – 610.

52.Curtis GM. The blood supply of the human parathyroids. Surg Gyn Obs. 1930: 51: 805 –

809.

53.Halsted WS, Evans HM. The parathyroid glandules, their blood supply and their

preservation in operation upon the thyroid gland. Ann Surg. 1907: 47: 489.

54.Katz AD. Parathyroid auto-transplantation in patients with parathyroid disease and total

55. Sadler GP, Clark OH. Thyroid and parathyroid. in: Schvvartz SI, ed. Pnncıples of Surgery,

7th ed. New York: McGraw - Hill Book Comp. 1999: Chap: 36, vol: 2,pp:1661-1713.

56.Lore JM. Technique of thyroidectomy. J Otolaryngol. 1983: 12: 2.

Page 64: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

57.Yetkin E, Menteş A, Kabalak T. Tiroid cerrahisinde bilateral arteryel devaskülarizasyonun

post operatuvar erken dönemde paratiroid fonksiyonlarına etkisi. Ulusal Cerrahi Dergisi

1985: 4: 25 – 29.

58.Wells S A Jr, Gunnels JC, Shelburne JD, Schneider AB, Shenvood LM. Transplantation of

the parathyroid glands in man: clinical indication and results. Surgery. 1975: 78: 34.

59.Altaca G, Onat D. Tiroidektomi ve komplikasyonları. Temel Cerrahi, 2. baskı. Editör:

Sayek İ. Ankara: Güneş Kitabevi. 1996: Cilt: 2, bölüm: 138, s: 1523 – 1530.

60.E.Yetkin: Tiroid Hastalıkları ve cerrahisi,”Tiroidektomi komplikasyonları”.Ed: A.İşgör.

Avrupa tıp kitapçılık. 2000: s.10,583-595.

61.Curtis GM. The blood supply of the human parathyroids. Surg Gyn Obs. 1930: 51: 805 -

809

62.Franz RC, Joubert E, Lodder JV, Vander Mer, Vander CA. Transient

postthyroidectomy hypocalsemia - the role of parathormone, calcitonin and plasma

albumin. South Afr J Surg. 1987: 25: 45 – 49.

63.Wade JSH. The morbidity of subtotal thyroidectomy. Brit J Surg. 1961: 48: 25.

64.Attie JN, Khafıf RA. Preservation of parathyroid glands during total thyroidectomy:

improved technique utilizing microsurgery. Am J Surg. 1975: 130: 399 – 404.

65.Wells S A, Burdick JF, et al. Long term survival of dogs transplanted vvith parathyroid

glands as autografts and as allograft s in immunosuppressed hosts. Transplant Proc. 1973: 5:

769.

66.Değerli Ü. Tiroid hastalıkları. Genel Cerrahi, 6. baskı. Editör: Değerli Ü. İstanbul: Nobel

Tıp Kitabevi. 1998: S. 217 – 226.

67.Michie W, Stowers JM, Frazer SC, Gunn A. Thyroidectomy and the parathyroids. Brit

surg. 1965: 52:503.

68.Montgomery D AD, Welbourn RB. Clinical endocrinology for surgeons. Londra:

Edvvard Arnold Publishers, 1963.

Page 65: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

69.Laitinen O. Hypocalcemia following thyroidectomy. 1976: Lancet 2: 859 –860.

70.Mosekilde L, Christensen MS. Decreased parathyroid function in hyperthyroidism:

interrelationships between serum parathyroid hormone, calcium phosphorus metabolism

and thyroid function. Açta Endocrinol ( Copenh). 1977: 84: 566 – 575.

71.Yetkin E, Menteş A, Kabalak T. Tiroid cerrahisinde bilateral arteryel devaskülarizasyonun

post operatuvar erken dönemde paratiroid fonksiyonlarına etkisi. Ulusal Cerrahi Dergisi.

1985: 4: 25 –29.

72.Ridell VH. Thyroidectomy: prevention of bilateral recurrent nerve palsy. Br J Surg. 1970:

57: 1- 11.

73.Aagard J, Blichert - Toff M, Christiansen C. Serum level of calcium and parathyroid

hormone after subtotal thyroid resection for Graves disease. Açta Med Scand. 1982: 211:

261 -264.

74.Aydıntuğ S. Paratiroid hastalıkları. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi ders

kitabı. Ankara: Türkiye Klinikleri Yayınevi. 1996: S: 653 –662.

75.Sugrue DD, Drury MI, McEvoy M, et al. Long term follovv up of hypothyroid patients

treatment by subtotal thyroidectomy. Brit J Surg. 1983: 70: 408 – 411.

76.Wilkin TJ, Isles TE, Paterson CR, Crooks J, Beck JS. Postthyroidectomy hypocalcemia:

afeature of the operation ör the thyroid disorder ? 1977: Lancet 1: 621 – 623.

77.Laitinen O. Hypocalcemia following thyroidectomy. 1976: Lancet 2: 859 –860.

78.Brasier AR, Nussbaum SR. Hungry bone syndrome: clinical and biochemical predictors of

its occurence after parathyroid surgery. Am J Med. 1988: 84: 654 – 660.

79.Percival RC, Hargreaves AW,Kanis J A. The mechanism of hypocalcemia following

thyroidectomy. Açta Endocrinol ( Copenh ). 1985: 109: 220 –226.

80.Nomura K, Yamashita J, Ogava M. Endothelin l is involved in the transient

hypoparathyroidism seen in patients undergoing thyroid surgery. J Endocrinol. 1994: 143:

343 ,351.

Page 66: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

81.Mosekilde L, Christensen MS. Decreased parathyroid function in hyperthyroidism:

interrelationships between serum parathyroid hormone, calcium phosphorus metabolism

and thyroid function. Açta Endocrinol ( Copenh). 1977: 84: 566 – 575.

82.Golding SR, Krane SM. Organ system manifestations of thyrotoxicosis: the skeletal

system. in. Ingbar SH, Braverman LE, eds. Werner’ s the thyroid. Philadelphia: JB

Lippincott. 1986: Chap: 40.

82.Toft AD, Irvine VJ, Mclntosh D, et al. Propranolol in the treatment of thyrotoxicosis by

subtotal thyroidectomy. J Clin Endocrinol Metab. 1976: 43. 1312-1316.

83.Auderberg B, Kagedal B, Hilsson ÖR, et al. Propranolol and thyroid resection for

hyperthyroidism. Açta Chir Scand. 1979: 145: 297 – 303.

6384. Mitchie W, Stowers JM, Duncan T,et al. Mechanism of hypocalcemia after

thyroidectomy for thyrotoxicosis. 1971:. Lancet 1: 508 – 513.

84.Watson CG, Steed DL, Robinson AĞ, Deftos LJ.The role of calcitonin and parathyroid

hormone in the pathogenesis of postthyroidectomy hypocalcemia. Metabolism.1981: 30:

5889.

85.Ünal H. Tiroid ve paratiroid ameliyatlarından sonra ortaya çıkabilen hiperparatiroidinin

önlenmesine ve tedavisine yönelik bir cerrahi metod paratiroid ototransplantasyonu.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, doçentlik tezi. 1976.

87.Kaplan LE. Thyroid and parathyroid. in: Schwartz SI, ed. Pnnciples of Surgery, 4th ed.

New York: McGraw F fill Book Comp. 1984: Pp: 1574 – 1577.

88.Faik S A, Birken E A, Baran TD. Temporary post thyroidectomy hypocalcemia. Arch

Otolaryngol Head Neck Surg. 1988: 114: 168 – 174.

89.Rasmussen H. Parathyroid hormone, calcitonin and the calciferols. in: Williams RH, ed.

Textbook of Endocrinology, Sthed. Philedelphia: W. B. Saunders Comp. 1974.

90.Black BM. Problems in the treatment of hypertrophy and hyperparathyroidism. Surg Clin

NAmer .1961: 41: 1061.

Page 67: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

91.Holtz F. Wann ist eine tetanie mit A.T. 10. zu behandeln ? Dtsch Med Wschr. 1934:

60: 1830.

92.Claussen MS, Pehling GB, Kisken WA. Delayed recovery from post thyroidectomy

hypoparathyroidism: a case report. Wis Med J. 1993: 92: 331-334.

93.Ediş AJ, Linos DA, Kao PC. Parathyroid autotransplantation at the time of reoperation for

persistent hyperparathyroidism. Surgery. 1980: 88: 588 –593.

94.Body JJ, Demeester - Mirkine N, Corvilain J. Calcitonin deficiency after radioactiveiodine

treatment. Ann İnt Med. 1988: 109. 590-591.

95.Songun I. Kievit J. Cornelis J.H. va de Velde. Complications of thyroid surgery. In:Clarck

O.H. Duh Q.Y.(ed). Textbook of Endocrine Surgery. Philadelphia, London, Toronto,

Montreal, Sydney, Tokyo. W.B. Saunders Comp. 1997: 167-172.

96. Debry C, Schmitt E, Senechal G, et al. Analysis of thyroid surgery: recurrent paralysis et

hypoparathyroidism. On a series of 588 cases. Ann Otolaryngol Chir Cervicofac. 1995; 112:

211-217.

97. Harnes JK, Fung L, Thompson NW, Burney RE, McCleod MK. Total

thyroidectomy: complications and technique. World J Surg.1986: 10: 781-786.

98. Pattou F, Combemale F, Fabre S, et al. Hypocalcemia following thyroid surgery:

Incidence and prediction of outcome. World J Surg. 1998; 22: 718-724.

99. Richards ML, Casey JB, Pierce D, Strodel WE, Sirinek KR. Intraoperative parathyroid

hormone assay: An accurate predictor of symptomatic hypocalcemia following

thyroidectomy. Arch Surg. 2003: 138: 632-636.

100. Marohn MR, LaCivita KA. Evaluation of total/near-total thyroidectomy in a short-stay

hospitalization: safe and cost-effective. Surgery.1995; 118: 943-948.

101. Bentrem DJ, Rademaker A, Angelos P. Evaluation of serum calcium levels in predicting

hypoparathyroidism after total/near-total thyroidectomy or parathyroidectomy. Am Surg.

2001; 67: 249-252.

Page 68: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

102. Burkey SH, van Heerden JA, Thompson GB, Grants CS, Schlek CD, Farley DR.

Reexploration for symptomatic hematomas after cervical exploration. Surgery. 2001:

130:914-920.

103. Gardiner KR, Russell CF. Thyroidectomy for large multinodular colloid goitre. JR Coll

Surg Edinb. 1995; 40: 367-370.

104. Fewins J, Simpson JB, Miller FR. Complications of thyroid and parathyroid surgery.

Otolaryngol Clin North Am 2003; 36: 189-206.

105. Gough IR, Wilkinson D. Total thyroidectomy for management of thyroid disease. World

J Surg. 2000; 24: 962-969.

106. Pattou F, Combemaie F, Fabre S, et al.hiypocalsemi following thyroid surgery: incidence

and predictıon otoutcome.Worid J Surg. 1998 ; 22: 718-724.

107. Pervical R, Hargreaves A, Kanis J. The mechanism of hypocalcemia after

thyroidectomy. Acta Endocnol. 1985: 109: 220-226.

108.Rebe PM, Health H ,Hypocalcemic emergencies, Med Clin North Am. 1995; 79:93-106.

109. Pino Rivero V, Keituqwa Yanez T, Pardo Romero G, Trinidad Ruiz G, Marcos Garcia

M, Blasco Huelva A. Complications of thyroid and parathyroid surgery. Retrospective study

and review of the literature. An Otorrinolaringol Ibero Am. 2003; 30: 607-614.

110.Adams J, Andersen P, Everts E. Early postoperative calcium levels as predictor of

hypocalcemia. Laryngoscope. 1998; 108: 1829-1831.

111.Gentileschi P, Gacek IA, Manzelli A, Early (1 hour) post-operative parathyroid hormone

(PTH) measurement predicts hypocalcaemia after thyroidectomy: a prospective case-control

single-institution study. Chir Ital. 2008; 60:519-528.

112. Grodski S, Serpell J. Evidence for the role of perioperative PTH measurement after

total thyroidectomy as a predictor of hypocalcemia. World J Surg. 2008; 32:1367-1373.

Review.

113. Roh JL, Park JY, Park CI. Prevention of postoperative hypocalcemia with routine oral

calcium and vitamin D supplements in patients with differentiated papillary thyroid carcinoma

undergoing total thyroidectomy plus central neck dissection. Cancer. 2009: 15;115:251-258.

Page 69: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon

114. Bozec A, Guevara N, Bailleux S [Early PTH assay after total thyroidectomy: predictive

factor for post operative hypocalcemia?] Rev Laryngol Otol Rhinol (Bord). 2006; 127:141-

144.

115. J. Pieter Noordzij, MDa, Stephanie L. Lee, MD, PhDb Victor J. Bernet, MD Early

Prediction of Hypocalcemia after Thyroidectomy using Parathyroid Hormone: An Analysis of

Pooled Individual Patient Data from Nine Observational Studies Journal of the American

College of Surgeons. 2007- Volume 205, Issue 6.

Page 70: total tiroidektomi sonrası erken dönemde bakılan kan parathormon