türk mitolojisi çerçevesinde hititler
TRANSCRIPT
Anadolu Uygarlıkları içinde en
önemlilerinden olan Hititler'in kökeni hala
tartışmalıdır. Ancak Hititler'in Anadolu'nun
yerli halkı olmayıp dışarıdan geldikleri
kesindir. Hatta Hitit adı da daha sonra
Eski Ahit'e göre uydurulmuş bir isimdir. Hitit
diye andığımız bu halkın kendilerine Nesi
dili konuşan Nesili dediklerini biliyoruz.
Batı dünyasındaki bilim adamlarının üzerinde anlaşmaya vardıkları Hititler'in Hint-Avrupa kökenli bir kavim oldukları yolundadır. Konuştukları dil ve ataerkil yapısı ve diğer kültür özellikleri bu görüşü destekler nitelikledir.
Kralın yanında Pankuş adı verilen asillerden oluşan bir de meclisbulunmaktaydı.
Hitit devlet idaresinin başında Büyük Kral denilen Hitti kralları vardı. AncakHitti krallarının Mısır ve Mezopotamya krallarından ayıran bazı özellikleresahiptirler: Mesela Hitti kralları hiçbir zaman tanrı olma(Incernation)temayülü göstermemişlerdir .Onların ancak Öldükten sonra tanrıolduklarına inanılırdı. Diğer bir hususta Hitit krallarının Mezoptomya veMısır kralları gibi sürek avı yapmamış olmalarıdır.
Hitit krallarının başlıca görevleri baş rahiplik, baş yargıçlık ve başkumandanlık gibi görevleri de vardı.
Öte yandan bir başka teori de Hititler'in Çerkez kökenli olduğu yolundadır. Bu tez de Hattiler söz konusu olduğunda dil ve kültür öğeleri bakımından desteklenmektedir ve olanaksız gözükmemektedir. Ancak daha etraflı araştırma yapılmalıdır. Örneğin Çurey Hattiler ile Hititler'i yer yer karıştırdığından ortaya anlaşılması güç ,hatalı teoriler çıkmış.
Hititler'in tarih sahnesinde görülmesi daha
öncelere de dayansa Krallığın MÖ 1660-
1630 yılları arasında hüküm sürmüş I. Hattuşili
tarafından kurulduğu söylenir. Bu konu
belgelere bakıldığında biraz karışıktır, çünkü
Hattuşili de kendinden önce gelen Labarna
ve başşehir Kussara'dan sözetmektedir. Bu
dönem ise oldukça karışıktır çünkü bu
dönemde Anadolu'da yerel krallar hüküm
sürmektedir.
İ.Ö.17.yüzyıl sonuna doğru Kuşşaralı bir bey, İçAnadolunun büyük kesimini egemenliği altına alarakbir krallık kurdu ve Hattuşa’yı da kendine başkentyaptı. Kendine de Hattuşlu anlamına gelen Hattuşuliadını verdi.Ord. Prof.dr. Ekrem Akurgal bu durumuşöyle özetlemektedir:
" Yazılı kaynaklardan belli olduğuna göre sonuçolarak diyebiliriz ki, Labarna adlı bir kral Kussara'dahükümdar olduktan sonra yerine yeğeni Labarna yada Tabarna adı ile kral olur. Ancak bu ikinci Labarna,bir süre sonra idare merkezini , başkent olmaya heryönden elverişli Hattuşa'ya nakleder. "
Hitit dini çok tanrılı bir dindir; panteonun(tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıçavardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerindinlerinden alınmıştır. Hititler ’de tanrılar, tıpkıinsanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğukadar ruhen de onlarla aynı olup insanlar gibiyerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı süreceinsanlara iyilik ederler; ancak ihmâl edildiklerizaman hemen intikam almaya, insanları enacımasız yöntemlerle cezalandırmayahazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrılarıbirbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerinibey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.
Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve
Suriye şehirlerinin çeşitli yerel
panteonlarının zamanla bir araya getirilip
birleştirilmesinden oluşmuştur. Hitit
devletinin başlangıcından îtibâren baş
tanrı, fırtına tanrısı Teşup’tur. Kozmik
dönemi (kâinâtı) sağlayan, krallığı ve
ülkenin düzenini koruyan O'dur. Kral,
efendisi adına ülkeyi yönetir.
MÖ 1274 tarihinde II. Ramses ile II.
Muvatalli arasında Kadeş önünde büyük
bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş
Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu
antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses
savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış,
Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.
Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik
ilkesine dayanan en eski antlaşmadır
Anadolu'da ilk kez organize devlet kuran Hititlerin başkenti olan Boğazköy (Hattuşaş), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum'a uzaklığı 82 km'dir. Boğazköy'ün gerçek tarihi MÖ 1900'den az sonra başlar. Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy; Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir hanedanlığın merkezi idi. MÖ 19. ve 18. yüzyılda Hitit öncesi'deki dönemde Boğazköy'de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da konaklamaktaydılar. Şehirde Asurlu tüccarların ticaret yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri bulunmaktaydı.
BÜYÜKTAPINAK
Hitit dini çok tanrılı bir dindi. Bundan dolayı Hititler kendi ülkelerine “Bin Tanrılı İl” derlerdi. Kendi tanrılarının yanında Anadolu’daki diğer uygarlıkların tanrılarına da taparlardı. Bunun sonucu olarak Hitit mitolojisinde Sümer, Akad, Hatti, Hurri, Mitanni, Luvi tanrıları da yer almış, dolayısıyla Hitit mitolojisi, değişik türde tanrılardan meydana gelen bir nitelik kazanmıştır.
Hititlerde özgün bir mitolojiden söz etmek oldukça güçtür. Birçok kavme ait mitolojiler mevcuttur. Bu mitolojiler başlıca şunlardır:
Hatti kökenli mitolojiler: İlluyanka Hikâyesi, Kaybolan Tanrı Mitolojisi, Gökten Düşen Ay Mitolojisi, Kamruşepa Mitolojisi
Hurri kökenli mitolojiler: Kumarbi Efsanesi, Hedammu Mitosu, Ullikummi Şarkısı, Avcı Kessi’nin Masalı ve Appu Masalı
Mezopotamya kökenli mitolojiler: Gılgameş Destanı
Geçmiş yıllarda Alalu, gökyüzünde kral idi. Alalu, tahtta oturuyordu. Ve tanrıların önde geleni, güçlü Anu, onun hizmetindeydi. Anu, Alalu´nun hizmetinde çalışıyor, içki servisi yapıyordu.
Alalu gökte dokuz yıldır kraldır. Anu, Alalu´ya karşı ayaklanır ve onu yenerek yer altına gönderir ve tahta geçer. Bu kez Kumarbi ona hizmet etmeye başlar. Anu da dokuz yıl boyunca tahtta kalır. Dokuzuncu yılda bu kez Kumarbi Anu´ya karşı ayaklanır ve onunla savaşmaya başlar. Anu, Kumarbi´ye karşı koyamaz, kaçarBu efsane, Hesiodos’un Theogonia’sınıandıracak biçimde tanrı soylarından bahsetmektedir..
Anu, gökyüzüne çıkar, Kumarbi onun arkasından koşar ve erkeklik organını ısırır. Kumarbi, Anu’nunerkekliğini yutunca, o sevinir ve yüksek sesle gülmeye başlar. “Erkekliğimi yuttuğun için kendi kendine sevinme! Ben sana yük (tohum) yükledim.” der.”İlkiniolarak soylu Fırtına Tanrısı Teşup’a, ikincisini dayanılmaz Aranzah nehrine ve üçüncüsünü soylu Tašmišu’ya bıraktım.” der. “Üç dehşet tanrıyı ben sana bir yük olarak yerleştirdim. Ayrıca iki korkunç tanrıya daha gebe bıraktım. Öyle olacaksın ki gelip başını kayalıklara vuracaksın!” Daha sonra Kumarbi saklanıp ağzındakileri tükürse de, yine de bedeninin çeşitli yerlerinden çocukların doğmasına engel olamaz.
Hitit Mitolojisinde Önemli Tanrılar
Teşup: Fırtına Tanrısı ve Gök tanrısıdır. Sembollerinden biri boğadır.
Hepat: Hititlerde Arinna'nın güneş tanrıçası’dır. Hititlerde Kupaba olarak da geçmiştir.
Telipinu: Tarımla uğraşan, tahılların büyümesini sağlayan ve bereketliliği temsil eden tanrıdır.
Hatepinu: Nerik kentinin Fırtına tanrısı ve Zippalandakentinin Fırtına tanrısıdır.
Işık tanrısı: Siu
Tahıl ve hububat tanrısı: Halki
At üzerindeki tanrı: Pirwa
Tanrılaştırılmış gün: Siwat
Tanrılaştırılmış gece: İspant
Hititler birçok doğa olayını tanrılara
bağlamakta ancak onları, insan şekilli
olarak düşünmekteydiler. Buna göre bir
tanrı canı isterse çekip gidebiliyordu.
Ancak tanrının gitmesiyle ona bağlı olan
doğa olayları da etkileniyordu.
Efsanenin kahramanı Telipinu bir tarım tanrısıdır. Tohum ekmek, tarla sürmek, sulamak, ürünü yetiştirmek ve toplamak gibi tarım işleri ile ilgilidir. Tanrı bir gün o kadar sinirlenir ki fırlar ve gider. Tanrının gitmesiyle beraber ülkede her şey değişir. Sıkıntılar başlar:“ Pencereleri sis doldurdu, evi duman doldurdu. Ocakta odunlar boğuldu, ağılda koyunlar boğuldu. Koyun kuzusunu istemedi, inek buzağısını istemedi.[…] Arpa ve buğday yetişmez oldu, sığırlar koyunlar ve insanlar gebe kalmadılar, gebe kalanlar ise doğurmadılar. Dağlar kurudu, ağaçlar kurudu ve çiçek açmaz oldu; otlaklar kurudu, kaynaklar kurudu.”
Tanrının gidişi o kadar etkili olmuştur ki diğer tanrılar da bundan etkilenmiş hatta bütün tanrıların katıldıkları bir ziyafette yiyip içmelerine rağmen açlık ve susuzlukları geçmemiştir. En sonunda Fırtına tanrısının aklına oğlu Telipinu gelir ve iyi olan her şeyi alıp götüren Telipinu’yuyüksek dağlarda araması için kartalı gönderir. Ancak kartal Telipinu’yu bulamaz. O zaman bütün tanrıların annesi tanrıça Hannahanna Fırtına tanrısına T elipinu’yu bizzat aramasını söyler. Ancak fırtına tanrısı da başarılı olamaz. Hannahanna en sonunda bir arı gönderir. Arı sonunda tanrıyı bulur ve onu sokarak uyandırır, Telipinu daha da öfkelenir. En sonunda bir ayin yaparak öfkesini dindirilmesine karar verilir. Bu işi büyü tanrıçası Kamrusepayapar. Sonuçta bu büyü etkili olur. Telipinu’nun öfkesi diner ve evine döner. Böylece ortaklık yatışır ve eski haline döner.
Bazı yorumcular bu efsanede sözü geçen yılanın öldürülmesi motifinin, baharın kışı yenmesi şeklinde yorumlanması gerektiğini belirtmişlerdir. Bütün kültürlerde hemen hemen tanrının yılanı öldürmesi motifi bulunmaktadır. Bu mitosun izleri daha sonra kendini Apollon ya da Saint George mitoslarında da gösterir. Dev yılan İlluyanka ile Fırtına tanrısının savaşı ile başlar ve Fırtına tanrısı yenilir. Bunun üzerine Fırtına tanrısı bütün tanrıları toplar ve yardım ister. Tanrıça İnara buna bir çözüm düşünür ve bir festival düzenler. Daha sonra tanrıça Ziggarata şehrine giderek burada Hupašiia adında bir ölümlü ile anlaşır ve planını anlatır. Hupasiia, bunu kabul eder.
İnara daha sonra süslenerek yılan
İlluianka’nın deliğine gider ve onu
festivale çağırır. Deliğinden çocukları ile
çıkan İlluianka oradaki içkilerin çoğunu
içer ve sarhoş olur, geri dönmek istemez.
Hupasiia yılanı bir ip ile bağlar. Fırtına
tanrısı da İlluianka’yı öldürür. Böylece
Fırtına tanrısının sorunu çözüme bağlanır.
ASLANLI KAPI