uzm. dr. bİrgÜl mutlu neonatolojİ yandal uzmanlik … · 2019. 5. 10. · dysplasia. we aimed to...
TRANSCRIPT
DENEYSEL OLARAK DEVAMLI HİPEROKSİ SONRASI
OLUŞTURULAN AKCİĞER HASARININ TEDAVİSİNDE E+C
VİTAMİNİ KOMBİNE TEDAVİSİ İLE
N-ASETİLSİSTEİN TEDAVİSİNİN ETKİNLİĞİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
UZM. DR. BİRGÜL MUTLU
NEONATOLOJİ YANDAL UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. NEJAT NARLI
ADANA 2011
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI NEONATOLOJİ BİLİM DALI
DENEYSEL OLARAK DEVAMLI HİPEROKSİ SONRASI
OLUŞTURULAN AKCİĞER HASARININ TEDAVİSİNDE E+C
VİTAMİNİ KOMBİNE TEDAVİSİ İLE
N-ASETİLSİSTEİN TEDAVİSİNİN ETKİNLİĞİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
UZM. DR. BİRGÜL MUTLU
NEONATOLOJİ YANDAL UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI PROF. DR. NEJAT NARLI
Bu Çalışma TF2010LTP7 Nolu Proje Olarak Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu
Tarafından Desteklenmiştir
ADANA-2011
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI NEONATOLOJİ BİLİM DALI
ÖZET
Deneysel Olarak Devamlı Hiperoksi Sonrası Oluşturulan Akciğer Hasarının Tedavisinde E+C Vitamini Kombine Tedavisi ile N-asetilsistein Tedavisinin Etkinliğinin Değerlendirilmesi
Amaç: Oksidatif stres bronkopulmoner displazi patogenezinde önemli bir rol oynar. Bizim amacımız, hiperoksik akciğer hasarını azaltmada E+C vitamini kombine tedavisi ve N-asetilsistein tedavisinin etkinliğini histopatolojik ve biyokimyasal düzeyde değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Deney postnatal 3-13. gün boyunca dört gruptan oluşan 36 yenidoğan rat yavrusu ile yürütülmüştür. Bronkopulmoner displazi, yenidoğan ratlar hiperoksiye maruz bırakılarak oluşturuldu. Ratlar randomize olarak 4 gruba bölündü: oda havasında tutulan kontrol grubu (n=9), hiperoksiye maruz bırakılan grup (n=9), hiperoksiye maruz bırakılıp N-asetilsistein ile tedavi edilen grup (n=8) ve hiperoksiye maruz bırakılıp E+C vitamini ile tedavi edilen grup (n=10). Serum ve akciğer örneklerinde paraoksonaz, arilesteraz, total antioksidan kapasite, total oksidan durum, oksidatif stres indeksi, lipid hidroperoksit çalışıldı. Ayrıca akciğer dokularında fibrozis ve enflamasyon patolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Doku paraoksanaz ve arilesteraz enzim düzeyleri kontrol grubuna göre diğer üç hiperoksiye maruz kalan gruplarda daha yüksek saptandı. Hiperoksiye maruz kalan diğer üç grupta da akciğer dokusundaki total antioksidan düzeyleri artmıştı. Bu artış kontrol grubuna göre N-asetilsistein ve vitamin grubunda ciddi derecede anlamlı idi (her ikisi için p<0,001). Akciğer dokusundaki total antioksidan düzeyi hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında hem N-asetilsistein grubunda hem de vitamin grubunda artış anlamlı derecede yüksekti (p=0,001 ve p=0,002). Kontrol grubuna göre diğer hiperoksiye maruz bırakılan üç grupta da doku total oksidan düzeyleri anlamlı derecede artmıştı (hepsi için p<0,001). Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında tedavi gruplarında doku total oksidan düzeyleri daha düşük olmakla beraber sadece vitamin grubu ile anlamlı farklılık vardı (N-asetilsistein grubu için p=0,08, E+C vitamin grubu için p=0,011). Vitamin grubunda her üç gruba göre de serum arilesteraz enzim düzeyleri anlamlı derecede yüksekti (hepsi için p≤ 0,001). Serum total antioksidan düzeyleri hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında N-asetilsistein grubunda ve vitamin grubunda da anlamlı derecede yüksek bulundu (p sırası ile 0,017 ve 0,014). Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında N-asetilsistein grubunda ve vitamin grubunda serum total oksidan düzeyleri hafif derecede düşük bulundu. Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında N-asetilsistein ve vitamin grubunda oksidatif stres indeksi serum düzeyleri istatistiksel olarak düşük bulundu (p sırasıyla 0,002 ve 0,032). Tedavi gruplarında (N-asetilsistein ve vitamin) hiperoksi grubuna göre lipid hidroperoksit düzeyi düşüktü. Bu düşüklük vitamin grubunda anlamlı idi (p=0,021). Ayrıca tedavi verilen gruplarda akciğerde daha az enflamasyon ve fibrozis izlendi. Sonuç: Hem N-asetilsistein tedavisinin hem de E+C vitamini tedavisinin yenidoğan ratlarda gerçekleştirdiğimiz hiperoksik akciğer hasarı modelinde plasebo tedaviye göre üstün olduğu saptandı.
Anahtar sözcükler: Akciğer hasarı, C vitamini, E vitamini, Hiperoksi, N-asetilsistein
I
ABSTRACT Effectiveness evaluation of E+C vitamin combination and N-acetylcysteine treatment on experimental continuous hyperoxic lung injury
Aim: Oxidative stress plays an important role in the pathogenesis of bronchopulmonary dysplasia. We aimed to assess the efficiency of E+C vitamin combination and N-acetylcysteine in reducing hyperoxic lung injury at the histopathologic and biochemical levels. Materials and Methods: The experiment was carried out with 36 newborn rat pups divided into four groups during postnatal days 3 to 13. Bronchopulmonary dysplasia was induced by exposure to hyperoxia in neonatal rats. The rats were divided randomly into four groups: air-exposed control group (n=9), hyperoxia-exposed group (n=9), hyperoxia-exposed N-acetylcysteine-treated group (n=8) and hyperoxia-exposed E+C vitamin-treated group (n=10). Lung specimens and serums were obtained respectively on day 10 after exposure. The serum and lung specimens paraoxonase, arylesterase, total antioxidant capacity, total oxidant status, oxidative stress index, lipid hydroperoxide were evaluated. In addition, fibrosis and inflammation of lung tissues were evaluated as pathological. Result: Tissue paraoxanase and arylesterase levels were higher in all three hyperoxic groups than control group. Lung total antioxidant capacity levels were increased in all three hyperoxic group. This increase was statistically significant in N-acetylcysteine and vitamin groups than in control groups (p<0.001 in both groups). Total antioxidant capacity levels in lung tissue were significantly higher both in N-acetylcysteine and in vitamin groups compared to hyperoxic group (p=0,001 and p= 0,002). Tissue total oxidant status levels were significantly increased in all three hyperoxic group compared to control group (p<0,001). Although tissue total oxidant status leves were lower in treatment groups compared to hyperoxic group, difference was significant only in vitamin group (p=0,08 in N-acetylcysteine group, p=0,011 in E+C vitamin group). Serum arylesterase levels were significantly higher in vitamin group compared to all three groups (p≤0,001 for all). Serum total antioxidant capacity levels were significantly higher in both N-acetylcysteine and vitamin groups compared to hyperoxic group (p=0,017 and 0,014 respectively). Serum total oxidant status levels were mildly lower in N-acetylcysteine and vitamin groups compared to hyperoxic group. Serum oxidative stress index levels were significantly lower in N-acetylcysteine and vitamin groups compared to hyperoxic group(p=0,002 and 0,032 respectively). Lipid hydroperoxide level was lower in treatment group (N-acetylcysteine+vitamin) compared to hyperoxic group (p=0,021). In addition, lesslung fibrosis and inflammation were observed in traetment group. Conclusion: In hyperoxic rat lung injury model, both N-acetylcysteine traetment and vitamin E+C treatment were detected to be over the plasebo.
Key words: Hyperoxia, Lung damage, N-acetylcysteine, Vitamin E, Vitamin C
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Bronkopulmoner displazi (BPD), preterm bebeklerde görülen, akciğer
dokusunda enflamasyon, fibrozis ve gelişim bozukluğu ve/veya duraklaması sonucunda
ortaya çıkan kronik akciğer hastalığıdır. BPD, prematüre doğan bebeklerin hayatı
boyunca ciddi morbiditelere yol açar. Prematüre doğum, solunum yetmezliği, oksijen
tedavisi ve mekanik ventilasyon, BPD gelişiminde dört temel risk faktörünü
oluşturmaktadır.1,2,3
BPD gelişimini önlemek için başarılı tek bir yöntem yoktur. Prematür
doğumların engellenmesi, prenatal steroid tedavileri, postnatal dönemde sürfaktan, anti-
enflamatuvar ajanlar, yeni mekanik ventilasyon stratejileri, antioksidan tedaviler ile
hastalık şiddeti azaltılabilmektedir.4 BPD’nin önlenmesi ve tedavisi konusunda
araştırmalar devam etmektedir.
Bronkopulmoner displazi tedavisinde, günümüzde etkinliği kanıtlanmış bir
tedavi modeli bulunmamaktadır. Literatürde hiperoksi ile oluşturulan ve “yeni
BPD”’nin histolojik özelliklerini gösteren modellerde, tedavi etkinliğini değerlendiren
yeterli çalışma bulunmamaktadır. Hiperoksik akciğer hasarı modelinde oksidan ve
antioksidan sistem ve enzimleri hem doku hem de serumda araştıran çalışma yoktur. Bu
çalışmada amaç; N-asetilsistein (NAC) ve E+C kombine vitamini tedavilerinin
hiperoksiye bağlı akciğer hasarının giderilmesindeki etkinliğini, hem biyokimyasal hem
de histopatolojik düzeyde değerlendirmektir.
Yüksek oksijen; reaktif oksijen ürünleri (Reactive Oxygen Species-ROS) veya
oksijen radikallerinin üretiminden dolayı toksiktir. Bu bileşikler potansiyel olarak
proteinler, lipidler, karbonhidratlar hatta DNA gibi temel hücre bileşenlerinde hasara
neden olabilirler. Oksijen radikalleri lipid peroksidasyonu yoluyla hücre
membranlarında hasara neden olarak yenidoğanlarda ve özellikle antioksidan sistemleri
yetersiz olan prematüre bebeklerde prematür retinopatisi (ROP), nekrotizan enterekolit
(NEK), BPD, intraventriküler hemoraji (IVH) ve hipoksik iskemik ensefalopati (HİE)
gibi kısa ve uzun dönemli hastalıkların gelişimine katkıda bulundukları birçok
çalışmada gösterilmiştir.5-10
Dokularda, oksidatif hasara karşı enzimatik ve nonenzimatik antioksidan
mekanizmalar vardır. Antioksidan enzim sistemleri; iki süperoksit dismutaz
2
(CuZn/SOD ve MnSOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GPx) enzimleridir.
Non-enzimatik endojen antioksidanların en önemlilerinden biri glutatyon (GSH)’dur.
GSH, fetal yaşamda sentezi düşüktür ve özellikle preterm bebeklerde hücreler yoluyla
zayıf alınır. Bunun üstesinden gelmek için hiperokside NAC ve procystein gibi GSH
öncüleri kullanılmıştır. NAC’in serbest radikaller tarafından oluşturulan doku hasarına
karşı koruyucu etkisi olduğu ve bu etkisini GSH düzeyini arttırarak, direkt süpürücü
“scavenger” olarak etki göstererek veya stabil nitrozotil türevleri oluşturarak
gerçekleştirdiği bildirilmektedir.11,12,13
E vitamini tokoferol yapısında olup doğal olarak alfa, beta, gama, delta gibi
çeşitli formlarda bulunmaktadır. Bunlar içerisinde α-tokoferol en geniş doğal dağılıma
ve en yüksek antioksidan aktiviteye sahiptir. E vitamini zincir kırıcı bir antioksidan
olarak bilinir. Glutatyon ve askorbik asit (AA) ile antioksidan etkisi artar. Askorbik asit
insan plazmasında ve hücre zarında bulunan, zarları kolayca geçebilen büyük
antioksidanlardan biridir. Askorbik asit insan plazmasında lipid peroksidasyonunun en
güçlü inhibitörüdür.14
Tüm bu bilgilerin ışığında, multifaktöriyel patolojik sürecin rol oynadığı BPD
tedavisinde güçlü antioksidan etkilerini baz alarak NAC ve E+C vitamini etkinliğini
değerlendirmeyi amaçladık.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Tanım
Bronkopulmoner displazi (BPD), preterm bebeklerde görülen, akciğer
dokusunda enflamasyon, fibrozis ve gelişim bozukluğu ve/veya duraklaması sonucunda
ortaya çıkan kronik akciğer hastalığıdır. İlk olarak BPD mekanik ventilatör bağımlı
hastalarda akciğerdeki patolojik radyolojik değişiklikler olarak tanımlanmış olup, 4
evreye ayrılarak incelenmiştir:1,2,3
1- RDS (1-3 gün),
2- Her iki akciğerde opasifikasyon (4-10 gün),
3- Her iki akciğerde küçük radyolüsen alanlar (10-20 gün),
4- Genişlemiş radyolüsen alanların etrafında radyodansite (>30 gün).
Daha sonra bu tanım Bancalari ve ark. tarafından modifiye edilmiştir.15 Neonatal
dönemde daha önce tanımlanan radyolojik anormalliklere ek olarak en az 3 gün
yardımcı ventilasyon gereksinimine yol açan solunum yetmezliği, devam eden
solunumsal belirtiler, postnatal 28. günde devam eden oksijen bağımlılığı tanıma
eklenmiştir. Shennan ve ark.16 ise postkonsepsiyonel 36. haftada oksijen bağımlılığı
olan yardımlı ventile edilmiş prematüre bebek öyküsüne ek olarak persistan radyolojik
anormallikler şeklinde yeni bir tanım geliştirmiştir. Günümüzde bu tanım halen birçok
neonatolog tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır.17 Amerika Birleşik Devletleri’nde
2001 yılında yapılan ulusal bir çalışmanın sonucunda (NICHD= United States National
Institute of Child Health and Human Development raporuna göre) günümüzde de
geçerli olan BPD tanımı ortaya çıktı (Tablo 1).18
2.2. Tarihçe
İlk olarak Northway ve arkadaşları 1967 yılında, ağır RDS gelişen prematüre
bebeklerde, altı günü aşan sürede aralıklı pozitif basınçlı mekanik ventilasyon ve
yüksek konsantrasyonda oksijen tedavisi sonrası ortaya çıkan bir kronik akciğer
hastalığı olarak BPD’yi tanımladılar.19
4
Tablo 1. Bronkopulmoner displazinin tanımlanmasında kullanılan tanısal kriterler
Gestasyonel hafta (GH)
< 32 hafta ≥ 32 hafta
Değerlendirme zamanı 36 GH veya taburculuk Postnatal >28 gün ve <56
gün veya taburculuk*
BPD şiddeti¹
Hafif Oda havasında soluma Oda havasında soluma
Orta <% 30 oksijen gereksinimi <% 30 oksijen gereksinimi
Ağır ≥ % 30 oksijen ve/veya pozitif
basınçlı ventilasyon gereksinimi
≥ % 30 oksijen ve/veya pozitif
basınçlı ventilasyon gereksinimi
¹Tüm bebekler en az 28 gün süreyle oksijen (FiO2 > % 21) tedavisi almış olup süregen solunum sıkıntısı
bulguları göstermelidir.
*Hangisi daha önce olursa
2.3. Görülme Sıklığı
Değişik toplumlarda hastalığın sıklığı, tedavide uygulanan farklı protokoller
(kabul edilen oksijen düzeyinin sınırı) ve uzun yıllar boyunca hastalığın yerleşik bir
tanımlaması olmamasından dolayı değişkenlik göstermektedir. BPD’li vakaların %
97’si 1250 gramdan düşük doğum ağırlıklı bebekleri içerir.20 BPD’nin sıklığı doğum
ağırlığı azaldıkça artar. NICHD’nin 1997-2002 yılları arasında yapılan çalışmasında
18.000 üzerinde ÇDDA’lı bebek alınmış ve BPD sıklığı (BPD; 36. haftada oksijen
gereksiniminin devam etmesi olarak tanımlanmış) % 25 olarak tesbit edilmiştir.21 Bu
çalışmada doğum ağırlığına göre BPD sıklığı Tablo 2’de görülmektedir.
Tablo 2. Doğum ağırlığına göre bronkopulmoner displazi sıklığı
Doğum ağırlığı (gram) Sıklık (%)
1251-1500 6
1001-1240 14
751-1000 33
501-750 46
5
Altı yenidoğan yoğun bakım ünitesinin 1994-2002 yılları arasında yapılan sekiz
yıllık kohort çalışmasında BPD sıklığı, erken gestasyonel yaşta doğan bebeklerin
yaşama oranının artmasına rağmen, 33 gestasyon haftasından önce doğan preterm
bebekler için % 12 olarak saptanmıştır.22 Ayrıca, ağır BPD oranında düşüş izlenmiştir.
Şiddetli BPD riskinin azalması, yoğun bakım ünitelerindeki ilerlemiş tedavi
değişikliklerine bağlıdır (örn: antenatal steroid tedavisi, postnatal sürfaktan tedavisi,
agresif ventilatör ve oksijen tedavisinden kaçınma gibi).
2.4. Patofizyoloji
2.4.1. Normal Akciğer Gelişimi
Akciğer gelişimi mekanik ve humoral birçok faktörden etkilenir. Mevcut bilgiler
ışığında insanlarda akciğer gelişimi aşağıda belirtilen beş bölüme ayrılabilir.23,24
1. Embriyonik dönem (Konsepsiyon sonrası 26.gün ile yedinci gestasyonel hafta
arası):
Primordiyal önbarsaktan köken alan bir ventral divertikülüm, proksimal trakeayı
oluşturmak için kaudale doğru uzanır. Bu trakea, sonrasında dallanıp her iki akciğere
ana bronşlarını verir. Büyüme faktörleri bu dönemde önemli düzenleyici etkilere
sahiptir.
2. Psödoglandüler dönem (7-16 GH arası)
Havayolunun terminal bronşiyolleri oluşturmak üzere gelişimi ve solunumsal
epitelyum ve kartilaj dokuda farklılaşma, preasiner damarlarda anjiogenik gelişimi
belirgindir. Asinüs düzeyine kadar 16-25 dikomotoz dallanma olur.
3. Kanaliküler dönem (16-26 GH arası)
Tip 2 epitel hücrelerinin farklılaşması, bronşiyal epitelyumdan farklılaşır ve
kuboidal hücrelere döner. Solunumsal bronşiyoller oluşur. Özellikle vasküler
endoteliyal büyüme faktörünün (VEGF) etkisi ile mezenkimal damarlanma artar. 20
haftada kapillerlerin oluşması ile vaskülogenez ile distal pulmoner dolaşım gelişir ve
ilerideki gaz değişim üniteleri intertisyel dokuların azalması ile incelir. Distal küboid
epitelin tip I ve II epitel hücrelerine farklılaşması tamamlanır.
4. Sakküler dönem (Üçüncü trimester veya 26/28 – 32/36 GH arası)
Sakküler duvarların intersitisyel boşluklarında belirgin azalma olur. Sekonder
yarıklar (alveoler gelişimin öncüleri) silindirik sakküllere bölünür. Bu yarıkta çift
6
kapiller tabaka vardır. Pulmoner parankimin boyutlarının arttığı bu dönemde sürfaktan
sistemi olgunlaşır ve apopitotik ve anti-apopitotik proteinlerin dengesiyle hava
boşlukları arasında yer alan bağ dokusu incelir.
5. Alveolar dönem ve mikrovasküler matürasyon (32-36 GH’da başlar ve post
natal 2 yaşa kadar devam eder)
Sakküler akciğerde mevcut olan primer septanın üzerinde sekonder krestin
belirmesiyle alveoller oluşur. İmmatür alveolar septanın çift kapiller tabakasının tek
tabakaya dönüşmesi sonucunda mikrovasküler matürasyon gerçekleşir. Otuzikinci
GH’da doğum olması durumunda akciğerlerde olgun alveollere rastlanabilir, ancak tüm
alveollerin olgunlaşması 36. GH itibariyle gerçekleşir.23,25
2.4.2. Eski ve Yeni Bronkopulmoner Displazi Patolojisi
BPD’li hastaların otopsilerindeki akciğer patolojik bulguları antenatal ve
postnatal yeni tedaviler ile birlikte değişiklik göstermiştir. Sürfaktan kullanımından
önce BPD’deki en belirgin patolojik bulgular hava yolu hasarı, enflamasyon,
parankimal fibrozis idi. Yakın zamanda ise BPD nedeni ile ölen bebeklerin
akciğerlerinde fibrozisin daha az olduğu ve üniform enflamasyonun daha çok olduğu
gösterilmiştir.26 Van Lierde ve ark.27 tarafından iki farklı BPD patolojisi tanımlanmıştır.
Bronşiyolitik grup olarak tanımlanan ve Nortway ve ark.28 tarafından tanımlanan eski
BPD’nin patolojik bulguları ile uyumlu olan formdur. İnterstisyel form ise terminal
hava boşluklarının gelişiminde duraklama olarak tanımlanan formudur. Yine bu
terminal hava boşlukları kalınlaşmış fibroze olmuş fakat alveolarize olmamış hava
boşlukları olduğu gösterilmiştir.27 Bununla birlikte Hislopp ve ark.’nın çalışmasında ise
hiyalen membran hastalığı olmayan mekanik ventilasyon uygulanan bebeklerin akciğer
alveol sayısında azalma ve alveol iç çapında küçülme saptanmıştır.29
Eski BPD’de atelektazi ve aşırı enflamasyon gibi enflamasyon paterninde
bozulmalar, hiperplazi, squamöz metaplazi gibi ağır hava yolu epitel lezyonları, hava
yolu düz kasında hiperplazi, yaygın fibroproliferasyon, belirgin vasküler hipertansif
lezyonlar, alveol ve iç yüzey alanında azalma görülürken yeni BPD’de alveolar
hipoplazi ve asiner komplekste azalma, azalmış ve dismorfik kapillerler, değişken
intersitisyel fibroproliferasyon, daha hafif arteriyel ve arteriyolar vasküler lezyonlar,
değişken oranlarda hava yolu düz kasında hiperplazi tanımlanmıştır.23,30 KAH
7
gelişimindeki multipl patofizyolojik mekanizmalar ve ileri derecede prematüre
bebeklerde akciğer gelişiminin duraksaması "yeni BPD"nin nedeni olabilir.31
Tablo 3. Bronkopulmoner displazide patolojik değerlendirme23
Eski BPD Yeni BPD
Ø Yer yer atelektatik ve aşırı havalanan
alanlar
Ø Daha az oranda alveoler hipoplazi, asinüs
kompleksinde azalma
Ø Şiddetli havayolu epiteli lezyonları
(hiperplazi, skuamöz metaplazi)
Ø Önemsiz düzeyde havayolu epiteli
lezyonları
Ø İç yüzey alanında ve alveol sayısında
azalma
Ø Değişen derecede havayolu düz kas
hiperplazisi
Ø Havayolu düz kas hiperplazisi Ø Değişen derecede intertisyel
fibroproliferasyon
Ø Yoğun fibroproliferasyon Ø Daha az sayıda yapısı bozulmuş kapiller
Ø Belirgin vasküler hipertansif lezyonlar Ø Daha az şiddetli arteriyal/arterioller
vasküler lezyonlar
Ø Daha az septal fibrozis
2.4.3. Akciğer Hasarının Meydana Geliş Şekilleri
Bronkopulmoner displazi gelişim sürecinde önemli etkisi olan dört ana
mekanizmadan, sırasıyla enflamasyon, yapısal bozukluklar, fibroproliferasyon ve
gelişim bozulması ve/veya gecikmesinden söz edilebilir. Bunların bir kısmı
(enflamasyon, yapısal bozukluklar) eski BPD’de daha aktif rol alırken, gelişim
bozulması ve/veya gecikmesi yeni BPD’de daha ön plandadır. Ancak BPD olgularında
değişen oranlarda her bileşenin katkısı bulunmaktadır:2
2.4.3.1. Enflamasyon
Yenidoğan akciğer hasarı modellerinde BPD patogenezinde çeşitli enflamatuvar
hücrelerin ve aracıların rol oynadığı görülmüştür.32 Enflamatuvar hücrelerden özellikle
nötrofillerin önemli rol oynadığı, hiperoksik akciğer hasarı geliştirilen nötrofilden
yoksun hayvanlarda hiperoksinin daha az hasar verdiği gözlenmiştir.33 TNF-α, IL-1β,
8
IL-6, IL-8 gibi sitokinler ve lökotrien, tromboksan ve kompleman gibi sitokin dışı
proenflamatuvar maddeler BPD gelişimi ile yakından ilişkili bulunmuştur.33,34
2.4.3.2. Yapısal Bozukluklar
Nötrofillerin salgıladıkları reaktif oksijen türleri ve proteazlar ile akciğer
parankiminin çeşitli bölgelerinde hücre hasarı ve yıkımına yol açtıkları bilinmektedir.2
2.4.3.3. Fibroproliferasyon
Bronkopulmoner displazide fibrozisin ortaya çıkış şekli devam eden
araştırmaların konusudur. Fibrojenik büyüme faktörü olan TGF-α’nın aşırı üretildiği
hayvan modelinde, fibrotik etkisine ek olarak akciğer gelişimi üzerine de inhibitör etkisi
olduğu görülmüştür.
2.4.3.4. Gelişim Bozulması/Gecikmesi
Belirgin enflamasyon ve fibrozis bulgusu olmaksızın akciğer gelişiminde
duraklama olması yeni BPD’nin başlıca özelliklerindendir.35 Fizyolojik gelişim
sürecinde endojen glukokortikoidler ve retinoidler akciğer gelişimini olumlu yönde
etkilerken, TGF-β’nın inhibitör etkisi de değişimin dengede tutulmasına katkıda
bulunur.2,18
2.4.3.5. Damarsal Gelişim Bozukluğu
Normal akciğer oluşumu için distal epitel ve kapiller ağ gelişiminin koordine
ilerlemesi çok önemlidir. Birçok BPD modelinde damarsal gelişimin bozulduğu, VEGF
ekspresyonunun azaldığı gösterilmiştir.36
Deneysel hayvan çalışmalarından elde edilen bilgiler ışığında, hiperoksi,
hipoksi, mekanik ventilasyon ve yetersiz beslenme gibi birçok faktörün etkisinin hangi
ortak son yol aracılığı ile olduğu net olarak bilinmese de, sonuçta akciğer septasyonunu
azalttığı görülmüştür. TNF-α, TGF-β, IL-11 ve IL-6 gibi sitokinlerin aşırı salgılanması,
fizyolojik dozlarından daha fazla glukokortikoid uygulanması, VEGF ekspresyonunun
azalması ve anjiogenezisin inhibisyonu gibi faktörler alveoler gelişimin bozulmasına
neden olmaktadır.2,18,24
9
2.5 Etiyoloji / Risk Faktörleri
Bronkopulmoner displazinin etiyolojisi multifaktöryaldir ve antenatal ve
postnatal faktörlerin maruziyetine bağlıdır (örn: mekanik ventilasyon, oksijen toksisitesi
ve enfeksiyon).
ELGANS (Extremely Low Gestational Age Newborns Study) çalışmasında,
BPD için risk faktörleri düşük gestasyonel yaş, hayatın 14. gününde 0,25’den fazla
oksijen gereksinimi ve hayatın 1. haftasında mekanik ventilasyon gereksiniminin devam
etmesi olarak bulunmuştur.37
Kuzey Carolina’da yapılan bir çalışmada, BPD için önemli risk faktörleri olarak
48 saat ventilasyon gereksinimi, nazokomiyal enfeksiyon ve 2 günde artmış sıvı alımı
saptanmış, ayrıca 48 saat ventile edilen bebekler arasında PDA saptanması riskin
artması ile ilişkili bulunmuştur.38
Postnatal 5 gün boyunca 3 günden az % 25’in üzerinde oksijen desteği gereken,
başlangıçta hafif solunum sıkıntısı olan aşırı düşük doğum ağırlıklı (ADDA) bebeklerin
bir çalışmasında 44 bebekte (% 37) BPD gelişmiş, BPD için risk faktörleri düşük
doğum ağırlığı, PDA ve sepsis olarak tanımlanmıştır.39
2.5.1. Prematürite
Akciğerler 23-32 gestasyon haftasında gelişimin sakküler evresi boyunca
hasarlara karşı çok daha fazla duyarlıdır.40,41 Bu evrede prematür akciğerler, havayolu
destek yapılarındaki zayıflık, sürfaktan eksikliği, azalmış komplians, antioksidan
mekanizmaların yetersizliği ve yetersiz sıvı klerensine sahiptir.40,42 Prematüre
akciğerlerin yapısal ve fonksiyonel immatüritesi normal akciğer mikrovasküler ve
alveoler gelişimindeki hasarlanma ve bozulma riskini arttırır.
Ayrıca, prematüre bebeklerde fetal büyüme azlığı (28 gestasyon haftasından
küçükler) BPD için bağımsız risk faktörü olarak görülmektedir.43 Büyüme geriliği;
akciğer hasarı üzerinde çok önemli etkilere sahiptir.
2.5.2. Mekanik Ventilasyon
Yenidoğanlarda solunum sıkıntısı olduğunda kaçınılmaz tedavi yöntemi olan
mekanik ventilasyon, aynı zamanda, yüksek basınçlar nedeniyle barotravma, akciğer
hacminin artmasıyla volutravma, yetersiz sürfaktana sahip alveollerde tekrarlayan
10
açılma ve kapanmalar yapmasıyla atelektotravma ve sonuçta artmış proenflamatuvar
sitokinler nedeniyle biyotravmaya yol açarak akciğer hasarına neden olur.2,44
Mekanik ventilatörün neden olduğu hasar, artmış hava yolu basıncından dolayı
alveoller ve hava yollarının aşırı gerilmesine neden olan yüksek tidal volümlere
(volütravma) bağlıdır.45,46 BPD patogenezinde agresif mekanik ventilasyon kullanımının
kanıtlanmasından dolayı yenidoğan ventilasyonunda daha konservatif yaklaşımlar
uygulanmaktadır (örneğin; yüksek tidal volümlerden kaçınılması gibi). Bu yaklaşım
BPD’nin hafif formu ile sonuçlanır. Sonuç olarak, BPD için karakteristik olan önemli
hava yolu hasarı daha az ve sadece şiddetli BPD’li bebeklerde görülür.
İmmatür akciğerlere yüksek volümlerin uygulanması enflamasyonla sonuçlanır
ve akut akciğer hasarı gelişir. Bu da BPD’de görülen kronik değişikliklere yol açar.
Yüksek tidal volümleri içeren daha agresif mekanik ventilasyonun bir ölçütü olan
arteriyal CO2’nin azalması BPD riskini arttırır.47,48
Pozitif basınçlı ventilasyon, tipik bronşiyoler lezyonlara neden olur. Hava
yollarının bozulması tedavinin erken döneminde ortaya çıkabilir ve pulmoner direncin
artışı ile görülebilir. Doğumdan sonra ilk 5 günde ventile edilen preterm bebeklerde
yapılan bir çalışmada, ortalama pulmoner direnç, ventile edilmeyenler ile
karşılaştırıldığında BPD gelişenlerde anlamlı derecede yüksek olarak saptanmıştır.49
Mekanik ventilatör kullanımındaki farklılıklar, hastaneler arasındaki BPD
oranlarındaki farklılıkları açıklayabilir. Bununla ilgili 1991-1993 yılları arasında yapılan
bir çalışmada; Boston’da BPD sıklığı, New York’tan yüksek bulunmuştur (% 22’ye
karşı % 4). Bostondaki başlangıçtaki solunum yönetimi, çalışma periyodu boyunca
mekanik ventilasyon (% 75’e karşın % 29) ve sürfaktan kullanımı (% 45’e karşı % 10)
daha fazla saptanmıştır.50
2.5.3. Oksijen
Oksijen organizma için hayati bir gereksinimdir. Ancak, tıbbi nedenler ile
oksijen uygulamasının akciğer üzerine hasarlı etkileri hem insan hem de havyan
çalışmalarında gösterilmiştir. Oksijen güvenli maruziyet süresi ve konsantrasyonunu
tam bilinmemektedir. Yenidoğan hayvanlara sadece oksijen uygulaması sonucunda bile
BPD patolojisi ile çok benzer bulgular elde edilmiştir. Verilen oksijenin düzeyi arttıkça
ortaya çıkan hasarın boyutu da artmaktadır.51 Hücresel hasar sitotoksik reaktif oksijen
11
metabolitlerinin (örneğin; süperoksit serbest radikali, hidrojen peroksit, hidroksil serbest
radikali, singlet oksijen) aşırı üretimi yoluyla meydana gelmektedir. Hiperoksi, hem
hücre içi reaktif oksijen türevlerini arttırarak, hem de konağın hiperoksiye enflamasyon
ve stres yanıtına neden olarak akciğer hasarı yapmaktadır. Kemirgenlerde % 100
oksijen uygulandığında alveolo-kapiller bariyerin bozulduğu, pulmoner ödem ve plevral
effüzyon geliştiği görülmüştür.44 Hiperoksinin distal havayolu dallanmasında
duraklamaya, apopitozu arttırarak neden olduğu öne sürülmüştür.52
Preterm yenidoğan bebeklerin yetersiz beslenmelerinden dolayı (vitamin A ve E,
demir, bakır, çinko ve selenyum) antioksidan savunma sistemleri yetersizdir veya
antioksidan enzim sistemleri tam olgunlaşmamıştır (süperoksit dismutaz, katalaz,
glutatyon peroksidaz, glutatyon-S-transferaz).53 Kord kanında Cu/Zn süperoksit
dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz preterm bebeklerde term bebeklerden daha
düşüktür.54 Ayrıca antioksidan defanslarda genetik varyasyon da olabilir. Preterm
bebeklerde yapılan bir çalışmada, glutatyon-S-transferaz-P1 izoformunun düşük olması
oksijen toksisitesine hassasiyeti arttırarak BPD riskini arttırdığı gösterilmiştir.55
Antioksidan mekanizmaları yetersiz olmasına rağmen BPD’li preterm
bebeklerde bu defans sisteminin bazı düzenleyicileri vardır. Preterm bebeklerde yapılan
bir çalışmada (gestasyon yaşları 25-30 hafta), Cu/Zn süperoksit dismutaz düzeyleri,
doğumdan yaşamın birinci haftasına kadar takip edilmiş ve yaşamın 6. gününde enzim
düzeyi BPD gelişenlerde, BPD gelişmeyenler karşılaştırıldığında daha yüksek
bulunmuştur.56
2.5.4. Enfeksiyon
Hem prenatal hem de postnatal enfeksiyonların BPD riskini arttırdığı
görülmüştür.39 Avusturalya’da yapılan bir çalışmada yenidoğan sepsisinin BPD riskini
arttırdığı bildirilmiş, kandidemili bebeklerin BPD gelişiminde en yüksek riske sahip
oldukları saptanmıştır.57 Ayrıca sepsiste BPD oranındaki artışın, asemptomatik PDA
birlikteliği ile de bağlantısı saptanmıştır. Hafif veya başlangıçta RDS’si olmayan 119
ADDA’lı bebekten oluşan bir seride, BPD gelişme riski hem sepsis hem PDA’lı
olanlarda, tek başına PDA veya tek başına sepsis olanlardan önemli derecede daha
yüksek saptanmıştır.39
12
Düşük şiddette, assendan gelişen koriyoamniyonit hem erken doğuma yol
açmakta hem de mekanik ventilasyon veya oksijen tedavisi almayan bebeklerde
pulmoner enflamasyona neden olarak BPD riskini arttırmaktadır.32,58
2.5.5. Genetik
Genetik yatkınlık BPD gelişimini etkileyebilir. Genetik özellikler bazı
bebeklerde BPD riskini arttırmakta veya BPD geliştiğinde daha ağır seyretmesine neden
olmaktadır. Prematüre bebeklerin havayolu fonksiyonlarında cinsiyet ve ırksal
farklılıklar tanımlanmıştır. HLA-A2 ve ailede astım öyküsü varlığı, BPD gelişimi veya
şiddeti ile ilişkili bulunmuştur.2,18 Sürfaktan protein A geni ve sürfaktan protein B geni
intron 4 bölgesindeki polimorfizm ile sürfaktan protein C geni dominant
mutasyonlarının BPD varlığı ile ilişkili olduğu saptanmıştır.59,60 Ek olarak, ACE
geninde saptanan polimorfizmin BPD sıklığı ve şiddeti ile ilişkili olduğu görülmüştür.61
Otuz gestasyon haftası ve öncesinde doğan tek yumurta ve çift yumurta
ikizlerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada tek yumurta ikizlerinde BPD riskinin
kardeşinde de daha yüksek oranda rastlandığı saptanmıştır.62 Fakat genetik yatkınlığın
olup olmadığı ve genetik faktörlerin ne olduğunun saptanması için daha ileri çalışmalara
gereksinim vardır.
2.5.6. Enflamasyon
Proenflamatuvar ve kemotaktik faktörler, takipte BPD gelişenlerde
gelişmeyenlerden daha yüksek konsantrasyonda bulunmuştur.18,63,64,65,66 Bunlar IL-1β,
IL-6, IL-8, IL-10 ve interferon gammadır. Bu mediyatörlerin varlığı, kompleman
aktivasyonu, artmış vasküler geçirgenlik, protein kaçağı ve alveoler kompartman ve
intertisyum içine nötrofillerin göçü ile ilişkilidir. Aktive nötrofillerden salınan reaktif
oksijen radikalleri, elastaz ve kollajen akciğer hasarına yol açar.67 BPD’nin gelişimi,
olası koriyoamniyonite bağlı proenflamatuvar sitokinlerin intrauterin maruziyeti sonucu
bazı yenidoğanlarda doğumdan önce başlayabilir.
2.5.7. Geç Sürfaktan Eksikliği
Postnatal sürfaktanın, kurtarma tedavisinin geciktirilmesi veya eksikliği
BPD’nin patogenezinde rol oynayabilir. Ventilatör bağımlı prematüre bebeklerin
13
alındığı bir çalışmada, % 75’inin trekeal aspiratında, anormal derecede düşük yüzey
gerilimi gösterilmiştir.68 Bu trekeal aspirat örneklerinde, sürfaktan protein A, B, C,
sırasıyla yüzde 50, 80, 72 azalmış olarak bulunmuş, ayrıca düşük yüzey gerilimi ve
enfeksiyon atakları ve solunumsal kötüleşme arasında ilişki olduğu görülmüştür. Bu
sonuçlar devamlı solunum desteği gereken prematüre bebeklerin geçici sürfaktan
disfonksiyonu ve eksikliğine sahip olduklarını ve bunun da klinik durumlarını
etkileyebildiğini göstermiştir.68
Hayatın 3-10 günü arasında mekanik ventilasyon gereken ADDA’lı bebekleri
içeren bir pilot çalışmada hastalar randomize olarak düşük doz sentetik sürfaktan
verilen, yüksek doz sentetik sürfaktan verilen ve plasebo olarak ayrılmış, kontrol grubu
ile karşılaştırıldığında sürfaktan gruplarında daha düşük oksijen gereksinimi tesbit
edilmiştir. Ölüm ve BPD’nin her ikisi yüksek doz sürfaktan grubunda diğer düşük doz
sürfaktan ve plesebo ile karşılaştırıldığında daha düşük bulunmuştur. Fakat bu düşüklük
anlamlı bulunmamıştır.69
2.5.8. Diğer Güçlü Faktörler
Diğer patolojiye katkıda bulunanlar; endostatin ve bombesin-like peptitleri
(BLP) içerir.
• Bozulmuş anjiyogenezis
Anjiyogenezisin bozulması, alveolizasyonu bozan bir mekanizma olarak öne
sürülmüştür. Bu da BPD’nin yeni formuna katkıda bulunur. Bir çalışmada kord plazma
endostatin düzeyleri ve anjiyogenetik growth faktör yükselmesi, çok düşük doğum
ağırlıklı bebeklerde BPD riskinde artış ile ilişkili bulunmuştur.70 Prospektif yapılan bir
çalışmada, preeklamptik annelerden doğan bebeklerde, annesinde preeklampsi olmayan
bebekler ile karşılaştırıldığında BPD riski artmış olarak tesbit edilmiştir.71 Bu bulgular
annenin endoteliyal disfonksiyonunun tetiklediği faktörlerin bebeğe geçerek BPD
patogenezine katkıda bulunduğunu düşündürmektedir.
• Bombesin-like peptitler (BLP)
Normal akciğer gelişimi ve olgunlaşmasında önemli bir rol oynayan ve akciğer
nöroendokrin hücrelerinden köken alan BLP’ler akciğer hasarında kısmen aracı
olabilirler. Bir çalışmada, BLP pozitif hücrelerin sayısı BPD’den ölen bebeklerde
kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur.72 Bir babun modelinde, idrar BLP
14
düzeyleri BPD gelişen hayvanlarda doğumdan kısa bir süre sonra artmış ve anti-BLP
verilmesi ile hastağın hafiflediği tespit edilmiştir.73 Yirmisekiz gestasyon haftasından
önce doğan bebeklerde, doğumdan sonra ilk 4 gün içinde idrar BLP düzeyindeki artış,
BPD riskinde artış ile ilişkili bulunmuştur.74
2.6. Klinik Bulgular ve Prognoz
Mekanik ventilasyon öncesi dönemde, RDS’li bebekler ölmekte veya solunum
sıkıntısı olmaksızın iyileşmekteydi.19 Sürfaktan ve antenatal steroid uygulaması ile BPD
epidemiyolojisi, patolojisi ve kliniği belirgin olarak değişmiştir.75 Günümüzde BPD’li
bebeklerin yaklaşık üçte ikisinin doğum ağırlığı 1000 gramdan az ve doğum haftası 28
haftanın altındadır. Bu bebeklerin postnatal dönemde solunum desteği almasının nedeni
ağır RDS’den çok, apne ve yetersiz solunum çabasıdır. PDA, pnömoni veya sepsis,
solunum desteği süresini uzatan ve enflamasyonu arttıran faktörler olarak öne
çıkmaktadır.76
Günümüzde Northway ve arkadaşlarının tanımladığı radyolojik görünüm
karışımıza nadir olarak çıkmaktadır.19 Bunun yerine, akciğer grafisinde atelektazi,
havalanma artışı alanları, çizgisel interstisyel opasiteler ve kistik alanlar
görülebilmektedir.77 Hastalığın kısa ve uzun dönemde istenmeyen sonuçları mevcuttur
(Tablo 3).1,2
Tablo 4. Bronkopulmoner displazinin prognozu
Yenidoğan dönemi Uzun dönem
Uzamış mekanik ventilasyon ve oksijen desteği Geç mortalite
Havayolu reaktivitesi Anormal kardiyopulmoner fonksiyon
Pulmoner hipertansiyon Azalmış egzersiz toleransı
Sistemik hipertansiyon Hastaneye tekrarlayan yatışlar
Hastanede uzamış kalım Büyüme geriliği
Büyüme geriliği Nörogelişimsel gerilik
Ölüm
Özellikle persistan BPD bulguları gösteren bebeklerde hayatın ilk birkaç yılında
solunum yolu enfeksiyonlarından dolayı hastaneye yatış sıklığı artmaktadır.
Nörogelişimsel süreç açısından prematüre doğum tek başına bir risk faktörü olmakla
15
birlikte, bazı çalışmalar BPD varlığının bu sürece olumsuz katkısı olduğunu
düşündürmektedir. Sürfaktan tedavisi sonrası dönemde mortalite azalmakla birlikte
hastalığın kendisi ve komplikasyonları günümüzde de mortalitenin önemli
nedenlerinden olmaya devam etmektedir.2,19
Çoğu bebek 2-4 ay boyunca yavaş olarak iyileşir. Şiddetli BPD gelişen
bebeklerde ventilatör gereksinimi uzayabilir. Doğumdan sonraki ilk birkaç haftadaki
klinik gidiş değişkenlik gösterir. Araklıklı olarak akut kötüleşme atakları ventilatör ve
oksijen desteği gereksinimini arttırabilir. 4-6 haftadan sonra bu istikrarsızlık belirgin
olarak azalır. Ciddi etkilenen bebeklerde pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale
gelişebilir.78 Artmış pulmoner direnç, pulmoner lenfatik drenajı bozabilir ve intertisyel
ödemi alevlendirebilir. Ayrıca pulmoner ve sistemik damarlar arasında anastomozlar
gelişebilir ve bu da pulmoner hipertansiyonu daha da kötüleştirebilir.
2.7 Korunma
Bronkopulmoner displazi patogenezine neden olan birçok faktör olduğundan
korunmaya yönelik multidisipliner yaklaşım gereklidir.1
2.7.1 Erken Doğumun Önlenmesi
Yeni BPD kavramında çok düşük doğum ağırlıklı prematüre bebeklerin yeri
düşünüldüğünde, BPD gelişimini engellemede en uygun yaklaşımın erken doğumun
önlenmesi olacağı açıktır.2
2.7.2 Doğum Öncesi Tedaviler
2.7.2.1. Antenatal Steroid Kullanımı
Antenatal glukokortikoidler preterm doğum riski olan kadınlara uygulanır ve
RDS, İVH ve mortaliteyi azaltıcı etkileri gösterilmiştir. Çalışmalarda antenatal
glukokortikoid tedavisi alan yenidoğanlar arasında BPD için önemli risk faktörleri olan
mekanik ventilasyon desteği ve oksijen gereksiniminin daha az olduğu gösterilmiştir.
Bu yüzden antenatal glukokortikoid tedavisi, 7 gün içinde preterm doğum riski taşıyan,
intakt membranlara sahip 24-34 gestasyon haftasındaki her gebe kadına yapılmalıdır.2
Fakat antenatal glukokortikoid tedavisi BPD riskine sahip bebeklerde yaşama oranı
arttığından dolayı BPD sıklığını azaltmamaktadır.
16
2.7.3. Postnatal Glukokortikoidler
Postnatal sistemik kortikosteroidler BPD oranını azaltır ve BPD kesinleşen
bebeklerin akciğer fonksiyonlarını iyileştirir. Fakat sistemik kortikosteroidlerin kısa
dönemde kilo kaybı gibi ve uzun dönemde serebral palsi gibi potansiyel bilinen yan
etkileri vardır. Sonuç olarak, BPD tedavisi ve önlenmesi için ÇDDA’lı bebeklere rutin
olarak sistemik kortikosteroidlerin verilmesi önerilmemektedir. Ayrıca inhale
kortikosteroidlerin riskli bebeklerde BPD’yi önlediğine dair yeterli kanıt olmamasından
dolayı inhale steroidlerin de rutin kullanımı önerilmemektedir.
2.7.4. Sürfaktan Tedavisi
Sürfaktan, akut akciğer hasarı tedavisinde çok başarılı olmuştur ancak prematüre
bebeklerde BPD görülme sıklığına etki etmemiştir. Bu durum, BPD gelişme riski
yüksek olan çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerin hayatta kalma oranının artması ile
açıklanabilir.1
2.7.5. Antienflamatuvar ve Bronkodilatör İlaçlar
Antienflamatuvar amaçla kromolin sodyum ve bronkodilatör olarak salbutamol
tedavisi BPD gelişimini önlemede etkisiz bulunmuştur.79
2.7.6. Patent Duktus Arteriyozusun Kapatılması
Persistan PDA’sı olan bebeklerde BPD riski yüksektir. İlaçlarla veya cerrahi
olarak erken dönemde PDA kapatılması BPD riskini azaltmaktadır.1
2.7.7. Sıvı Kısıtlaması
Doğum sonrası dönemde postnatal kilo kaybının olmaması olarak tanımlanan
pozitif sıvı dengesi BPD için predispozan risk faktörü olduğu ileri sürülmüştür. Bu
hipotez prematüre bebeklerde (doğum ağırlığı 400 gr-1000 gr arası) yapılan bir çalışma
ile desteklenmiştir. Bu çalışmada, ilk 10 gün boyunca; hem ölen hem de BPD gelişen
bebekler, BPD gelişmeyen ve yaşayan bebekler ile karşılaştırıldığında daha yüksek sıvı
alımı ve daha az kilo kaybına sahip oldukları bulunmuştur.80
Fakat bazı çalışmalarda bu ilişki gösterilememiştir.81 Gestasyon haftası 23-33
arasında olan ventile edilen preterm bebeklerin alındığı bir çalışmada, randomize olarak
17
bebekler rutin sıvı volümü alan (ilk gün 60 ml/kg ve günlük arttırılarak 7. gün 150
ml/kg) ve rutin volümün % 80’nini alan olarak iki gruba ayrılmıştır. Her iki grupta da
benzer oranlarda BPD (% 26’ya karşı % 25) ve postmenstrüel 36. haftada oksijen
gereksinimi oranı (% 58’e karşı % 52) saptanmıştır. Fakat kısıtlı sıvı alan bebekler,
kontrol grubuna göre daha az postnatal kortikosteroidlere gereksinim duymuşlardır (%
19’a karşı % 43). Ek olarak kolloid infüzyonu alan bebeklerde oksijen gereksinim
süresi daha uzun bulunmuştur.81
Sıvı kısıtlaması, BPD gelişimine katkıda bulunan pulmoner ödemi azaltabilir ve
akciğer hasarını en aza indirebilir. Diğer bir çalışmada ≤1750 gram bebeklerde 4 hafta
kısıtlı sıvı ve rutin sıvı verilenler olarak bebekler iki gruba ayrılmıştır. Dört hafta sonra
kısıtlı sıvı verilen bebeklerin çoğunda, BPD’nin radyolojik bulgularına
rastlanmamıştır.82
Nötral ve negatif sıvı dengesini sürdürmede diüretik tedavi kullanımını
destekleyen veri yoktur. Ayrıca sıvı kısıtlaması semptomatik PDA gelişimini azaltarak
BPD sıklığını azaltabilir. Klinik sonuçlar üzerine kısıtlı sıvı verilmesinin etkileri karışık
olmasına rağmen, sıvı alımını en aza indirmek akılcı görülmektedir.
2.7.8. Enfeksiyonların Tedavisi
Sepsis, BPD riskini arttırmaktadır. Ancak yenidoğan döneminde U. urealyticum
gibi BPD ile ilişkili mikroorganizmaların kolonizasyonunun tedavisinin BPD gelişimine
olan etkisi belirsizdir.2 U. urealyticum kültür veya polimeraz zincir reaksiyonu
sonuçlarının bilinmesinden önce profilaktik eritromisinle tedavi edilen entübe
prematüre bebeklerde BPD veya ölüm sıklığının azaldığını gösteren yeni kanıtların
olmadığını Cochrane 2003’te bir derlemede bildirmiştir. Ayrıca kanıtlanmış U.
urealyticum kolonizasyonu olan prematür bebeklerinde eritromisin ile tedavisi BPD
veya ölüm riskini azalttığına dair kesin sonuçlar yoktur.83
2.7.9. Koruyucu Ventilasyon Stratejileri
Günümüzde gelişmiş bakım ve tedavi şartları sonucunda prematüre bebeklerin
hayatta kalma oranı artmaktadır. Bu bebeklerde bronkopulmoner displazi gelişiminde
önemli risk faktörü olan mekanik ventilasyonun farklı uygulama tekniklerinin sonuçları
araştırılmaktadır. Bu stratejiler 4 başlıkta toplanabilir:
18
1. Permisif hiperkapnili minimal ventilasyon
2. Yüksek frekanslı ossilatuvar ventilasyon (HFOV)
3. Sürekli pozitif hava yolu basıncı (CPAP)
4. Noninvazif mekanik ventilasyon
2.7.9.1. Permisif Hiperkapnili Minimal Ventilasyon
Yüksek tidal volümlü mekanik ventilasyon, akciğerlerde mekanik hasarla
sonuçlanır ve düşük tidal volümlerin kullanımı akciğerleri mekanik hasardan
koruyabilir. Bebeklerin doğumda tidal volümlerinin ölçümü zor olmasından dolayı
yüksek volümlü ventilasyona karşın düşük volümleri karşılaştıran randomize yenidoğan
çalışmaları yapılamamıştır. PCO2’nin 50-55 mmHg arasında olması olarak tanımlanan
permisif hiperkapni preterm bebeklerin çalışmalarında düşük tidal volümler için bir
klinik kriter olarak kullanılmaktadır.84-86
Permisif hiperkapniye izin veren minimal ventilasyonunun faydası, BPD riski
taşıyan preterm bebeklerde kanıtlanmış değildir.84-86 Bir çalışmada, 12 saatten önce
mekanik ventilasyon gereken ADDA’lı bebekler, randomize olarak minimal ventilasyon
(hedef pCO2 >52 mmHg) veya rutin ventilasyonun (pCO2 <48 mmHg) yanı sıra
deksametazon verilen ve plesebo olarak ayrılmıştır. BPD ve ölüm oranları ventilatör
grupları arasında farklılık bulunmamasına rağmen, mekanik ventilasyon gereksinimi
olan bebeklerin oranı rutin ventilasyon gruplarına karşın minimal ventilasyon grubunda
daha az saptanmıştır (% 1’e karşı % 16). Önemli morbidite ve uzun dönemli sonuçlar
her iki grupta da benzer bulunmuştur.84
2.7.9.2. Volüm Hedefli Ventilasyon
Yenidoğan ventilasyonunda volüm hedefli teknikler volüm kontrollü ventilasyon
ve volüm garantili ventilasyonu içerir. SIMV (Synchronized Intermittent Mandatory
Ventilation=Senkronize aralıklı zorunlu ventilasyon) ile kombine volüm garantili
ventilasyonda, yüksek volümlü mekanik solunumların sayısını ve tetiklenen PIP (peak
inspiratory pressure=pik inspiratuvar basınç) sayısını azalttığı rapor edilmiştir. Fakat
klinik çalışmalar mortalite veya BPD veya ölüm sonuçlarını azaltmada volüm hedefli
ventilasyonun, konvansiyonel SIMV’den daha etkin olduğunu gösterememiştir.
19
2.7.9.3. Yüksek Frekanslı Ossilatuvar Ventilasyon
Çok küçük tidal volümler ile hızlı ventilasyon tekniği olan yüksek frekanslı
ossilatuvar ventilasyon (HFOV: High frequency oscillatory ventilation), hayvan
modellerinde konvansiyonel pozitif basınçlı ventilasyon ile karşılaştırıldığında akciğer
hasarını azaltmaktadır. Fakat sürfaktan tedavisi alan preterm bebeklerde yapılan HFOV
ve konvansiyonel ventilasyonu karşılaştıran bütün çalışmalar, BPD üzerine etkili
olmadığını göstermiştir. RDS’li preterm bebeklerin bir metaanalizinde optimal akciğer
volümü ve akciğer koruyucu ventilasyon stratejileri çalışılmış ve HFOV ve
konvansiyonel ventilasyon arasında BPD sıklığı farklı bulunmamıştır.87 Mevcut olan
çalışmaların hasta bilgilerinin derlendiği diğer bir metaanaliz çalışmasında, BPD
sonuçları, BPD veya ölüm, BPD veya nörolojik morbidite HFOV ve konvansiyonel
ventilasyon arasında farklı bulunmamıştır.88
2.7.9.4. Nazal Devamlı Pozitif Basınçlı Ventilasyon
Nazal devamlı pozitif basınçlı ventilasyon (CPAP: Continuous Positive Airway
Pressure) solunum yetmezliği olmayan preterm bebeklerde mekanik ventilasyona bir
alternatif olarak tercih edilir. RDS riski olan ya da olmayan preterm bebeklerde,
CPAP’ın erken uygulanması, mekanik ventilasyon ve ekstübasyon gereksinimini
azaltır.89 CPAP’ın başarısızlık oranı ADDA’lı bebeklerde yüksektir. Çalışmalar, entübe
edilen diğer bebeklerle karşılaştırıldığında doğum odasında erken CPAP uygulaması ile
BPD’nin sıklığının azaldığını göstermektedir.90
Bir çalışmada, BPD sıklığı 8 yıllık periyotta doğum odasında erken CPAP
uygulanması ile yaklaşık % 39’dan % 10’nun altına gerilediği gösterilmiştir.91 Diğer bir
çalışmada ise preterm bebeklerin (25-28 gestasyon haftalık) tek randomize çalışmasında
CPAP ve ventilasyon grupları arasında ölüm veya BPD’nin kombine sonuçlarında
farklılık saptanmamıştır (% 34’e karşı % 39).92
2.7.9.5. Noninvazif Mekanik Ventilasyon
Neonatal nazal intermittent pozitive pressure ventilasyon (NIPPV) preterm
bebekler için noninvazif solunum desteği sağlar. NIPPV ile hem entübasyon hem de
konvansiyonel ventilasyon veya CPAP’ı karşılaştıran veriler sınırlı olmasına rağmen
20
ölüm veya BPD’nin kombine sonuçlarında risk daha düşüktür. Bu tekniğin rolü ve
etkinliğini değerlendiren daha fazla veri gereklidir.
2.7.10. Nabız Oksimetre İle Hedef Satürasyon
Yüzde 95’den yüksek nabız oksimetri saturasyonu (SpO2), aşırı oksijen
maruziyeti ile sonuçlanabilir. % 95’den daha yüksek oksijen alan ÇDDA’lı bebekler,
daha düşük düzeyde satürasyon düzeyi olan bebeklerden daha yüksek BPD riskine
sahiptirler.
Pratikte önerilen oksijen desteği için hedef SpO2;
• DA < 1250 gr veya < 29 GH bebekler için: % 88-92 (monitör alarm limiti % 85-
93)
• DA ≥ 1250 gr veya ≥ 29 GH bebekler için: % 88-95 (monitör alarm limiti % 85-
97)
Burada SpO2 hedefleri, 40-80 mmHg (ort 54 mmHg) PaO2 ölçümleriyle
satürasyonun yaklaşık % 90 civarında tutulması olarak gösterilmiştir.93
2.7.11. Kafein
Prematüre apne tedavisinde kullanılan kafeinin BPD sıklığını azalttığı
gösterilmiştir. Çok merkezli randomize bir çalışmada doğum ağırlığı 500-1250 gr
arasında olan 2006 bebek kafein ve plasebo grubu olarak rastgele bölünmüştür.
Kontroller ile karşılaştırıldığında kafein alan bebeklerde BPD sıklığı daha düşük olarak
bulunmuştur.94 Takip eden çalışmalarda kafein tedavisinin nörogelişimsel hasarlanma
olmaksızın yaşam oranını arttırdığı gösterilmiştir.95 Kafein ve plasebo grubu arasında
18. ayda mortalite de farklılık bulunmaz iken, kafein alanlarda serebral palsi oranı daha
düşük bulunmuştur (% 4,4’e karşın % 7,3). Bu veriler temel alınarak ≤ 1250 gram
doğan bebeklere ilk 10 gün kafein tedavisi önerilmektedir.
2.7.12. Antioksidan ve Beslenme Tedavileri
İmmatür akciğerde reaktif oksijen türevlerinin yol açtığı hasarın BPD
gelişimindeki etkisi iyi bilinmektedir.44 Preterm bebeklerin, gerek beslenme eksiklikleri
gerekse de immatür enzim sistemlerinden dolayı antioksidan savunma mekanizmaları
yetersizdir. Gözlemsel çalışmaların antioksidanların postnatal olarak verilmesi (örneğin
21
süperoksit dismutaz) oksidan hasara karşı koruyucu olabileceğini göstermesine karşın,
randomize çalışmalar BPD sıklığı, düzeltilmiş 1. yaşta nörogelişimsel durumları veya
büyümelerinde plesebo verilenler ile süperoksit dismutaz verilenler arasında farklılık
bulamamışlardır. Buradan yola çıkarak yapılan insan çalışmalarında, intratrakeal Cu/Zn
süperoksit dismutaz (SOD) ve intravenöz N-Asetilsistein tedavileri, BPD gelişimini
önlemede beklenen etkiyi gerçekleştirememiştir.96,97 Deney hayvanlarında intravenöz
metalloporfirin kullanıldığında, hiperoksik hasarın kısmen geri çevrildiği görülmüştür.4
Prematüre bebekler sınırlı kalori ve mikronutrient deposu ile doğmaktadırlar. Yoğun
kalori desteğinin BPD gelişimini önleyemediği görülmüş, ancak çeşitli mikronutrient
tedavilerinden olumlu sonuçlar alınmıştır. Akciğerin normal gelişiminde de rol oynayan
retinoik asit, hayvan çalışmalarında hiperoksik akciğer hasarını azalttığı gösterilmiştir.98
2.7.13. Nitrik Oksit
İnhale nitrik oksit (iNO) geç preterm ve term bebeklerin persistan pulmoner
hipertansiyon tedavisinde kullanılır. İNO akciğer enflamasyonunu azaltır ve sürfaktanın
fonksiyonunu arttırır, hiperoksik akciğer hasarını azaltır ve akciğer gelişimine katkıda
bulunur. Sonuç olarak randomize kontrollü çalışmalarda RDS’li preterm bebeklerde
iNO’in etkili ve güvenli olduğu gösterilmiştir. Ancak preterm bebeklerde iNO’nun
BPD’nin önlenmesinde rolü olup olmadığı açık değildir.
İnhale NO kullanımını rapor eden randomize klinik bir çalışmada, 20 ppm
başlangıç dozunda hayatın 7-14 günü arasında iNO verilen <1250 gr doğum ağırlıklı
ventilatör bağımlı bebekler minimum 24 günden sonra ekstübe edilmiştir. İNO ile
tedavi edilen bebeklerin diğer tedavi ve kontrol gruplarına göre hastanede kalış süreleri
ve mekanik ventilatörden ayrılma süreleri daha kısa bulunmuştur.99,100 Bu kohort
çalışmasının takibindeki verilerde her iki grup arasında 22-26. haftada nörogelişimsel
sonuçlar arasında fark olmadığı rapor edilmiştir.101
2.7.14. Vitamin A
Aşırı düşük doğum ağırlıklı bebeklerde vitamin A eksikliği BPD gelişimini
arttırabilir. Burada olası mekanizmalar akciğer iyileşme hasarı, artmış skuamöz hücre
metaplazisi, azalmış alveol sayısı, enfeksiyonlara artmış duyarlılık ve artmış silia
kaybını içerir.102
22
Vitamin A takviyesi bebeklerde BPD riskini azaltmaktadır. Yedi randomize
çalışmanın meta analizinde normal serum retinol konsantrasyonunu sağlayacak yeterli
miktardaki A vitamini takviyesinin BPD sıklığını azalttığı gösterilmiştir.103 Bu
çalışmaların en büyüğünde, doğum sonrası 24. saatlerinde hem mekanik ventilasyon
hem de oksijen desteği gereken ADDA’lı bebekler randomize olarak 2 gruba
ayrılmıştır. Birinci gruba 5000 İU A vitamini haftada 3 gün 4 hafta boyunca
intramüsküler verilmiş, diğer gruba shame enjeksiyonları yapılmıştır.102 Kontrol grubu
ile karşılaştırıldığında vitamin A grubunda ölüm ve BPD riski daha düşük bulunmuştur
(% 55’e karşı % 62). Ayrıca A vitamini toksisitesine rastlanmamıştır. Takipte yapılan
bir kohort çalışmasında, her iki grup arasında, hastanede kalış oranı veya taburcu
olduktan sonra akciğer problemleri sıklığı, mortalite ve nörogelişimsel bozukluklar
arasında farklılık saptanmamıştır.104 Önerilen uygulama; doğumdan sonra 24 saat içinde
ventilatör desteği gereken ADDA’lı bebeklere A vitamini takviyesi (5000 İU İM
haftada 3 kez ve 4 hafta süreyle) verilmesidir.105
2.7.15. Geç Sürfaktan Tedavisi
Ventilatör bağımlı preterm bebeklerde, postnatal dönemdeki sürfaktan
üretimindeki gecikme veya sürfaktan disfonksiyonu solunum fonksiyonlarında
kötüleşme ataklarına yol açarak BPD patogenezine katkıda bulunabilir. 136 bebeği
içeren küçük bir pilot çalışmada, plasebo alan bebekler ile karşılaştırıldığında, hayatın
3-10. günü arasında geç sürfaktan verilen 600-900 gram doğum ağırlıklı ventilatör
bağımlı bebeklerde BPD ve mortalite riski ve de oksijen ihtiyacının daha düşük
olduğunu rapor etmişlerdir.69 Ancak geç sürfaktan replasman tedavisinin BPD
önlenmesindeki rolünün olup olmadığının saptamak için daha geniş çalışmalara
gereksinim vardır.
2.7.16 Umut Verici Yaklaşımlar
Henüz birkaç çalışma ile yararlı olduğu gösterilen ancak çok merkezli klinik
çalışmalar ile desteklenmesi gereken yaklaşımlar arasında inozitol desteği, proteinaz
inhibitörleri, antisitokin tedavileri, Rh superoksit dismutaz ve gen tedavisi
sayılabilir.2,4,97
23
2.8 Tedavi Günümüzde, BPD tedavisinde kullanılan yöntemlerin çoğu bulguların
azaltılmasına yönelik olup, hastalığı ortadan kaldırmamaktadır. Birçok tedavi şeklinin
de kendine özgü yan etkileri olduğundan, BPD’li bebeklerin tedavileri hastalığın şiddeti
ve bireysel özellikler dikkate alınarak belirlenmelidir.
2.8.1 Oksijen/Vazodilatörler
Oksijen tedavisi, hipoksik bebeklerde solunumsal belirtileri geriletir ve
büyümeyi destekler. Oksijen, yeterli doku oksijenizasyonunu sağlamada ve pulmoner
vasküler direnç artışı ve kor pulmonale gelişimine yol açacak alveoler hipoksiyi
önlemede gereklidir.106,107 Hipoksi, BPD’li bebeklerde hava yolu direncini de
arttırır.108,109 Ağır BPD olgularında kliniğin bir parçası olan pulmoner hipertansiyonda,
oksijenin vazodilatör etkisi ile pulmoner arter basınçları geriler. Ancak en uygun
oksijen satürasyonu veya PO2 konusunda görüş birliği yoktur. Nifedipin ve inhale nitrik
oksit gibi vazodilatör ajanlar pulmoner damar direncini azaltarak oksijenizasyona
katkıda bulunurlar.2,110
2.8.2. Mekanik Ventilasyon
BPD’nin önlenmesinde yüksek frekanslı ventilasyonun konvansiyonel
ventilasyona üstün olduğunu gösteren çalışmaların yanı sıra bu tedavilerin birbirine
üstünlüğünün olmadığını bildiren çalışmalar da vardır.4,32,111-114 CPAP’ın diğer mekanik
ventilatör tedavilerine göre daha nazik, daha az invazif olduğundan akciğer hasarını ve
dolayısıyla BPD’yi azaltabileceği düşünülmüştür.115 CPAP’ın sık kullanıldığı
yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde daha az oranda BPD görülmesine karşın diğer
ventilatör tedavilerine göre anlamlı istatistiksel fark bulunmamıştır.116 Erken sürfaktan
tedavisi, kısa süreli konvansiyonel ventilasyon ve CPAP ile solunum desteğinin devam
etmesinin BPD’yi önlediğine veya azalttığına dair sonuçlar tartışmalıdır.117-119 Mekanik
ventilasyondaki barotravmanın etkilerini azaltmak amacı ile permisif hiperkapni yeni
tedavi yaklaşımı olarak gündeme gelmiştir.120 Yapılan bir çalışmada 36. gestasyonel
haftada hiperkapniye izin verilen hasta grubunda kontrol grubuna göre ventilatör
desteklerinde belirgin azalma olduğu gösterilmiştir.84 Diğer bir çalışmada ise solunum
ve diğer klinik sonuçlar açısından bir fark bulunamamıştır.85,86
24
2.8.3. Diüretikler
Uzun süreli diüretik tedavisinin etkisi kanıtlanmamıştır ve diüretiğin akciğer
fonksiyonlarını düzeltici etkisi bilinmemektedir.121 Doğru tanı konmuş KAH’nda
diüretik gereksinimi yoktur.122 Kısa süreli diüretik tedavisi akut sıvı yüklenmesi ve
tanısı kesinleşmiş KAH’lı bebekte kullanılabilir. Yaygın olarak kullanılan diüretik oral
1-2 mg/kg dozda furosemidtir. Tiyazid ve spiranolaktonun ek yararlı etkileri yoktur.
Altı çalışmanın derlendiği bir çalışmada üç haftadan daha büyük BPD’li bebeklere bir
hafta furosemid verilmesi pulmoner fonksiyonları ve oksijenizasyonu iyileştirdiği rapor
edilmiştir.123 Fakat ventilatörde kalma süresi, yatış süresi, yaşama oranı veya uzun
dönemli sonuçları içeren klinik sonuçlara faydalı etkisi gösterilememiştir. İnhale
furosemidin KAH’lı hastalarda akciğer mekaniğini düzeltici etkisi bildirilmemiştir ve
yaygın olarak kullanılmamaktadır.124 Eğer diüretik tedavisi başlatılacaksa metabolik
alkalozu ve hipokalemiyi önlemek için KCl ilavesi yapılmalıdır. Gaz değişimi düzelince
diüretik tedavisi 2-4 hafta süre ile alterne doza geçilip kesilmelidir. Uzamış diüretik
tedavisinin 2 önemli komplikasyonu vardır.125 Hipokalemi, alkaloz ve hipoventilasyon
meydana gelebilir. Diüretik alırken KAH’lı hiperkapneik hastanın kan PH’ı 7.30-7.35
arasında olmalıdır. Uzamış diüretik tedavisi hiperkalsiüri, sekonder hiperparatiroidizm
ve nefrokalsinozis ile sonuçlanabilir. Bebeklerin çoğu uzun süreli diüretik tedavisine
gereksinim duymazlar.
2.8.4 Bronkodilatör İlaçlar
İnhale veya subkutan β2 agonistlerin (örneğin; albuterol veya levabuterol)
verilmesi akut olarak hava yolu direncini azaltır ve kompliyansı arttırır.126-128 Kronik
akciğer hastalıklı bebeğin klinik değerlendirmesinde persistan veya intermittan hışıltı
saptanır ve pulmoner fonksiyon testlerinde ekspiratuvar akımı kısıtlıdır. Bebekte
reverzibl hava yolu obstrüksiyonunun klinik kanıtları varsa intermittan inhale β2 agonist
tedavi endikasyonu olabilir. Özellikle ventilatör bağımlı olan şiddetli BPD’li olgularda
akut bronkokonstriksiyon atakları görülebilir. Bu durumda inhale β2 agonistler kısa
dönemli olarak fonksiyonları iyileştirebilir.128,129
Klinik sonuçları inceleyen bir çalışmada, inhale bronkodilatatörler BPD’de etkili
bulunmamıştır. Bu çalışmada postnatal 10. günde ventilatör bağımlı ve < 31 GH 173
bebek 4 gruba ayrılmıştır (Plasebo+plasebo, salbutemol+plasebo,
25
beklometazon+plasebo veya salbutemol+beklometazon).130 Burada yaşam oranları,
BPD gelişimi ve şiddeti veya ventilatör desteğinin veya oksijen desteğinin süresine
bakıldığında gruplar arasında önemli farklılık bulunmamıştır. Bu randomize prospektif
çalışmada ventile edilen prematür yenidoğanlarda BPD’nin önlenmesinde inhale
beklometazon, salbutamol veya bunların kombine tedavilerinin kullanımı
desteklenmemiştir.130
Klinisyen β2 agonist ilaç kullanımı sırasında 2 ciddi potansiyel tehlikeye dikkat
etmelidir. β2 ilaç kullanımı sırasında β2 agonist vazodilatasyona yol açarak hipoksemi
yapabilir. KAH’lı hastaların çoğunda bronkokonstrüksiyona bağlı olmayan fakat hava
yolu metaplazisine ve mukus tıkaçlarına bağlı olan fokal distal hava yolu obstrüksiyonu
vardır.131 Bu bebeklerde ventilasyon kötüdür ve akciğer ünitelerinin perfüzyonu iyi
değildir ve bu bebekler β2 agonist tedavisine yanıt vermezler. Fakat çok yüksek
dozlarda veya uzun süreli kullanımında bu β2 agonist tedavi az ventile olan akciğer
ünitelerindeki pulmoner kan akımını arttırabilir, böylece ventilasyon–perfüzyon
dengesini ileri derecede bozar ve hipoksemiye neden olur. İkinci olarak KAH’lı ve
trekeomalazili bebeklerde β2 agonist tedavi, hava yolu duyarlılığını arttırabilir. KAH’lı
hastaların yaklaşık % 50’sinde trakeomalazi vardır.132 Agonist tedavisi hava yolu
stabitiesini azaltarak hava yolu direncini arttırabilir (paradoksik yanıt) ve
bronkokonstriktör etkileri olan ilaçlar hava akımındaki kısıtlılığı azaltabilir. Bu
fenomen KAH’lı bebeklerdeki inhale bronkodilatatör tedavinin akciğer mekaniği
üzerindeki neden farklı etkileri olduğunu açıklayabilir.97
Bu ajanların ayrıca taşikardi, hipertansiyon ve aritmi gibi yan etkileri mevcuttur.
Sonuç olarak, uzun dönemli etkilerinin kanıtı olmadığından dolayı BPD’li bebeklerde
inhale β2 bronkodilatatörlerin rutin kullanımı önerilmemektedir.
2.8.5. Antienflamatuvar Tedavi
Kronik akciğer hastalıklı bebeklerde en çok kullanılan antienflamatuvar ilaç
kortikosteroittir ve bu hastalardaki tedavisi tartışmalıdır. Kısa süreli parenteral
deksametazon tedavisi ekstübasyonu hızlandırdığı ve KAH olduğu kesinleşmiş
bebeklerde geçici bir düzelme sağladığı gösterilmiştir. Uzun dönemde maliyet,
morbidite ve mortalite üzerine yararlı etkisi gösterilememiştir. Birçok çalışma
deksametazon tedavisi sırasında somatik ve beyin büyümesinde geçici bir duraklama
26
olduğunu göstermektedir.133 En son yapılan randomize kontrollü çalışmalarda KAH ve
mortalite hızı üzerine hiç etkisinin olmadığı, fakat GİS perforasyon sıklığını arttırıp
somatik büyümeyi azalttığı gösterilmiştir.134 Kronik akciğer hastalıklı hastalar evde
inhale steroid ile tedavi edilmemelidir. Kortikosteroidler sitoplazmik reseptörler vasıtası
ile doğrudan DNA’ya bağlanırlar. Genlerin transkripsiyonunda değişiklik yaparak bazı
genlerin promotor bölgesi ile etkileşim yoluyla etkilerini gösterirler. Birçok
proenflamatuvar proteini azaltırken, antienflamatuvar proteinlerin ekspresyonunu
arttırırlar. Bu hastalarda proenflamatuvar enflamasyon 7-10 gün içinde maksimal
düzeydedir. Bu nedenle kortikostereoidler maksimum etkilerini bu dönemde gösterirler.
Fakat birçok neonatolog steroidi prematüre bebeklere 2. veya 3. haftada
uygulamaktadır. Perinatal dönemde uygulanan kortikosteroid uygulamasının nörolojik
disfonksiyon ile ilişkisi net değildir. Kortikosteroidler toksik etkisini direk nöronları ve
büyüme faktörlerini etkileyerek, indirek yoldan nöronların fizyolojik strese duyarlılığını
arttırıcı etki yaparak veya miyelinizasyonda bozukluklar yaparak gösterirler.135
Kortikosteroidler sinir büyüme faktörlerinin ekspresyonunda azalmaya neden olurlar.136
Koyunlarda yapılan çalışmada antenatal deksametazonun miyelinizasyonda gecikmeye
neden olduğu gösterilmiştir.137
Düşük Doz Kortikosteroid Tedavisi
Antenatal betametazon tedavisi sürfaktan eksikliğini ve prematüritenin diğer
komplikasyonunu azaltabilir. Fakat postnatal deksametazon tedavisini birçok olumsuz
etkileri vardır.138 Deksametazonun nörotoksik etkisinin prezervatif amaçla kullanılan
sülfite bağlı olduğu ileri sürülmüştür.139 Düşük doz hidrokortizon ile tedavi edilen
bebeklerde BPD’nin azaldığı gösterilmiştir.140 Ancak bu konuda daha geniş çalışmalara
gereksinim vardır.
2.8.6. Mukolitikler
Randomize çalışmaları olmamakla birlikte intratrakeal veya nebülize dornase-α
kullanımı BPD’de görülen mukus tıkaçlarını geriletmede başarılı görünmektedir.2
27
2.8.7. Beslenme
Perinatal dönemdeki malnütrisyon postnatal dönemde akciğer hasarı ve akciğer
iyileşmesinde gecikmeyi arttırarak KAH’a neden olur.141 Beslenme ile BPD’li
bebeklerin artmış toplam enerji gereksinimi ve uygun büyümelerini karşılar içerikte
olmalıdır. Prematüre bebeklerin spesifik besinlere gereksinimleri vardır ve bu besinler
formül mamalarda yetersizdir. Daha önce vitamin A ve vitamin E gibi spesifik besin
eksikliklerinin KAH’na neden olduğu gösterilmiştir ve bu eksik besin maddeleri formül
mamalara uygun şekilde eklenmiştir. Prematüre bebeklerde eksik olan diğer bir besin
pulmoner sürfaktan sentezinin prekürsörü olan inozitoldür.142 Bu bebeklerde
malnütrisyon ve büyüme geriliğinin, akciğer onarımını geciktirme riski vardır. Bu
bebeklerde vitamin A kinetiği ve yağ absorbsiyon bozukluğu, gastroözofagiyal reflü
(GÖR), anormal akciğer mekanikleri ile açıklanamayacak artmış enerji kullanımı ve
oral alımda isteksizlik olduğuna dair bazı kanıtlar vardır.143 Randomize kontrollü çok
merkezli bir çalışmada vitamin A desteğinin BPD’de anlamlı bir azalmaya neden
olduğu gösterilmiştir.102 Ortalama büyüme hızını 15-30 g/gün olacak şekilde günlük
110-150 kkal/kg kalori ve 3,5-4 gr/kg/gün protein alımı sağlanmalıdır.144 BPD’li
bebeklere yüksek faydaları ve yeterli beslenme gereksinimlerini karşılamak için
güçlendirilmiş anne sütü önerilmektedir. Alternatif olarak preterm bebeklerin
gereksinimlerini karşılamak için hazırlanmış formülalar da kullanılabilir. Günlük 135
kalori/kg alımına rağmen büyüme hızı 15-30 gr sağlanamayan bebeklerde eşlik eden
büyümeyi ve akciğer onarımını etkileyecek aşağıdaki durumlar araştırılmalıdır;
1. Oksijen tedavisinin aşırı azaltılması veya erken kesilmesi nedeni ile bebekte
hipoksemi varlığı
2. Anemi nedeni ile dokulara yetersiz oksijen taşınması
3. GÖR varlığı
4. Asiyanotik konjenital kalp hastalığı, trakeomalazi, trakeal stenoz, trakeoözefageal
malformasyon, vasküler halka veya yutma disfonksiyonuna sekonder aspirasyon gibi
büyüme geriliğine neden olabilecek eşlik eden bir hastalık varlığı
5. Oral alımı reddetme davranışı.
Kronik hasta bebeklerin yönetiminde düzenli olarak bir pediatrik beslenme
uzmanı ile konsültasyon faydalıdır.
28
2.8.8. İkincil Hastalıkların Önlenmesi
Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) KAH’lı bebeklere ve çok küçük prematüre
bebeklere RSV (respiratuvar sinsistral virüs)’ye karşı geliştirilen insan monoklonal
antikorlarının (palizivumab) uygulanmasını önermektedir. RSV sezonunda 5 ay (kuzey
yarım kürede kasım-mart) süre ile ayda bir 15 mg/kg/doz intramusküler palizivumab
kullanılması RSV bağlı hospitalizasyonda % 55, hastanede tedavi edilenlerin kalış
süresinde % 42 azalma sağlamıştır. Altı aylık veya daha büyük KAH’lı hastalara Ekim-
Kasım ayında influenza aşısı da yapılmalıdır.145
2.8.9. Umut Verici Tedaviler
Var olan tedavilerinin geliştirilmesi ve yenilerinin araştırılması hem hayvan hem
de insan çalışmaları ile sürmektedir.2,146 Neonatal hiperokside rekombinan insan VEGF
tedavisinin normal akciğer yapısının kazanılmasını sağladığı görülmüştür.147 Akciğer
parankiminde bulunan Endotelin 1 reseptörlerinin tezosentan ile bloke edilmesi
sonucunda hiperoksik akciğer hasarı önlenmiştir.148 Bir peroksizom proliferatör
aktivatör reseptör agonisti olan rosiglitazon, deneysel hiperoksik akciğer hasarı
tedavisinde olumlu etkide bulunmuştur.149 Deneysel BPD’de kök hücre tedavisinin yeri
henüz tartışmalıdır.150
2.9. Serbest Oksijen Radikalleri ve Antioksidanlar
2.9.1. Serbest Oksijen Radikalleri
Serbest oksijen radikalleri dış orbitalarında bir veya daha fazla eşlenmemiş
elektron içeren moleküler yapılar olarak tanımlanır. Oksijenden tek elektron
indirgenmesi sonucu oluşan serbest oksijen radikallerinin neden olduğu oksidan yıkım;
iskemi, hiperoksijenizasyon ve doku enflamasyonu gibi birçok olayda yer alarak
hastalıkların patogenezinde rol oynarlar.151
2.9.1.1. Serbest Oksijen Radikallerinin Etkileri
Reaktif oksijen türlerinin oluşumu enflamasyon, radyasyon, yaşlanma,
normalden yüksek parsiyel oksijen basıncı (pO2), ozon (O3) ve azot dioksit (NO2),
kimyasal maddeler ve ilaçlar gibi bazı uyarıların etkisiyle artar.
29
Serbest radikaller hücrelerin lipid, protein, DNA, karbonhidrat ve enzim gibi
tüm önemli bileşiklerine etki eder. Süperoksit radikali (O2-) ve hidroksil radikali (OH•)
sitoplazma, mitokondri, nükleus ve endoplazmik retikulum membranlarında lipid
peroksidasyonunu başlatır. Membranlarda lipid peroksidasyonu meydana gelmesi
sonucu membran permeabilitesi artar. Serbest radikallerin etkisiyle proteinlerdeki
sistein sülfhidril grupları ve diğer aminoasit kalıntıları okside olarak yıkılır, nükleer ve
mitokondriyal DNA okside olur (Şekil 1).8
Şekil 1. Serbest oksijen radikallerinin yol açtığı hasarlar
Serbest oksijen radikallerinin tüm bu etkilerinin sonucunda hücre hasarı olur.
Hücrede reaktif oksijen türlerinin ve serbest radikallerin artışı hücre hasarının önemli
bir nedenidir. İskemi sonrasında reperfüzyon da ROS’un artışına bağlı olarak iskeminin
oluşturduğu hücre hasarını arttırır.8
Oksijen radikalleri lipid peroksidasyonu yoluyla hücre membranlarında hasara
neden olarak yenidoğanlarda ve özellikle antioksidan sistemleri yetersiz olan
prematürelerde ROP, NEK, BPD, IVH ve HİE gibi kısa ve uzun dönemli hastalıklara
katkıda bulunurlar.5-9
30
Süperoksit radikali, hidroksil radikali ve hidrojen peroksit gibi ROS’lar
metabolik ve fizyolojik durumlarda ve ayrıca oksidatif reaksiyonlarda üretilirler.
ROS’un oksidatif etkileri vitamin E ve vitamin C gibi eksojen antioksidanlar ve
süpürücü (scavenger) enzimler (örn; süperoksit dismutaz ve glutatyon peroksidaz),
bilirübin ve ürik asit gibi endojen antioksidanlar yoluyla kontrol edilir.
Şekil 2. Reaktif oksijen ürünlerinin oluşumu ve etkisi
Bazı durumlarda oksidanların artışı ve antioksidanlarda azalma,
oksidatif/antioksidatif dengeyi oksidatif yöne doğru kaydırır.152,153
Şekil 3. Oksidatif stresin oluşumu
31
Vücudun bu oksidatif streslere karşı bazı savunma mekanizmaları vardır.
Antioksidan sistemdeki sellüler, ekstrasellüler ve membranöz ürünler
otooksidasyon/peroksidasyon ilerlemesini önlemek için radikallerle çok hızlı reaksiyona
girerler. Oksidan ve antioksidan sistemler arasındaki dengenin bozulması doku
hasarının asıl nedenidir. Organizmada hücresel savunma mekanizması vasıtasıyla
ortadan kaldırılandan daha fazla reaktif oksijen türlerinin (ROS) meydana gelmesi
oksidatif stres olarak tanımlanır (Şekil 3) .152
2.9.2. Serbest Radikallere Karşı Hücresel Savunma (Antioksidan Savunma
Sistemleri, Antioksidanlar)
Reaktif oksijen türlerinin (ROS) oluşumunu ve bunların meydana getirdiği
hasarı önlemek için birçok savunma mekanizmaları vardır. Bu mekanizmalar
"antioksidan savunma sistemleri" veya kısaca "antioksidanlar" olarak bilinirler
(Şekil 4).151,153
2.9.2.1. Endojen Antioksidanlar
Endojen antioksidanlar, enzim ve enzim olmayanlar olmak üzere iki sınıfa
ayrılırlar.
1. Enzim Olan Endojen Antioksidanlar: 1) Süperoksit dismutaz (SOD) 2)
Glutatyon peroksidaz (GSH-Px) 3) Glutatyon S-Transferazlar (GST) 4) Katalaz
(CAT) 5) Mitokondriyal sitokrom oksidaz sistemi 6) Hidroperoksidaz.
2. Enzim Olmayan Endojen Antioksidanlar: 1) Melatonin 2) Seruloplazmin 3)
Transferrin 4) Miyoglobin 5) Hemoglobin 6) Ferritin 7) Bilirubin 8) Glutatyon
9) Sistein 10) Metiyonin 11) Ürat 12) Laktoferrin 13) Albümin.
2.9.2.2. Eksojen Antioksidanlar
1) α-tokoferol (vitamin E) 2) β-karoten 3) Askorbik asit (vitamin C) 4) Folik asit
(folat).
32
Şekil 4. Antioksidanlar ve etki yerleri
2.9.2.2.1. E vitamini
E vitamini tokoferol yapısında olup doğal olarak alfa, beta, gama, delta gibi
çeşitli formlarda bulunmaktadır. Bunlar içerisinde α-tokoferol en geniş doğal
dağılıma ve en yüksek antioksidan aktiviteye sahiptir. E vitamini zincir kırıcı bir
antioksidan olarak bilinir. Doymamış yağ asitleri, çift bağlara sahip oldukları için
oksijen ile hızlı bir şekilde reaksiyona girerek mitokondri, mikrozom ve hücre içi
zarların yapısını ve metabolizmasını bozan peroksit ve hidroperoksitleri doyurarak
peroksit radikallerinin oksidan etkisini azaltır. Böylece peroksit oluşumu önlenmiş
olur. Yapısındaki fenolik hidroksi grubuna sahip aromatik halka kimyasal olarak
aktif kısmını oluşturur ve antioksidan özelliği buradan kaynaklanır. Lipit peroksil
radikalini (ROO•) parçalayarak lipit peroksidasyon zincir reaksiyonlarını
sonlandırır. Otooksidasyonun başlatıcısı olan peroksit ve hidroperoksit radikallerini
inhibe eder. Lipid peroksidasyonunu engelleyerek, hücre zarında oluşacak olan
hasarı ve LDL’in modifikasyonunu önler.154
E vitamini okside olduktan sonra askorbik asit ve glutatyon tarafından
yeniden indirgenebilmektedir. Tokoferolün antioksidan etkisi, yüksek oksijen
33
konsantrasyonlarında daha belirgindir. En yüksek oksijen kısmi basıncına maruz kalan
lipit yapılarında, örneğin eritrosit membranları ve solunum sistemi membranlarında
yoğunlaşma eğilimindedir. Eritrositleri de hemolize karşı korur. Prematüre bebeklerde
eksikliğine bağlı hemolitik anemi gösterilmiştir. Antioksidan etki ile DNA hasarını
azaltır. Antioksidanların diyetle alınmasının birçok hastalığın riskinin azalmasıyla
ilişkili olduğuna dair epidemiyolojik çalışmalardan, hayvan deneylerinden ve in vitro
deneylerden elde edilmiş kanıtlar her geçen gün artmaktadır.154,155
Glutatyon ve askorbik asit ile antioksidan etkisi artar. Alfa tokoferol ve
askorbik asitin (vitamin C) sinerjistik olarak çalışıp lipozomal membranlar ve LDL'nin
oksidasyonunu önlediği bulunmuştur. Askorbik asit sulu radikalleri yakalayıp sinerjistik
olarak tokoferolden, radikalle reaksiyona girdiğinde oluşan tokoferoksil radikalini
tokoferole rejenere eder.154
2.9.2.2.2. C Vitamini (Askorbik Asit)
C vitamini insan plazmasında ve hücre zarında bulunan, zarları kolayca
geçebilen büyük antioksidanlardan biridir. Suda çözünebilir düşük moleküler ağırlıklı
bu antioksidan kollojen sentezi, demir absorpsiyonu ve hücrelerin redoks durumunun
korunmasında gereklidir. Tokoferoller, peroksitler ve süperoksit gibi reaktif oksijen
türlerini redükler. Askorbik asitin antioksidan olarak esas görevi lipit hidroperoksitlerin
oluşumunu engellemektir. Vitamin C insan plazmasında lipid peroksidasyonunun en
güçlü inhibitörüdür ve süperoksit hidroksil radikali gibi çeşitli ROS’ların etkili
temizleyicisidir.14
2.9.2.2.3. N-asetil sistein
Non-enzimatik endojen antioksidanların en önemlilerinden biri glutatyon
(GSH)’dur. GSH, fetal yaşamda sentezi düşüktür ve özellikle pereterm bebeklerde
hücreler yoluyla zayıf alınır. Bunun üstesinden gelmek için NAC ve procystein gibi
GSH öncüleri kullanılmıştır. NAC’in serbest radikaller tarafından oluşturulan doku
hasarına karşı koruyucu etkisi olduğu ve bu etkisini GSH düzeyini arttırarak, direkt
süpürücü “scavenger” olarak etki göstererek veya stabil nitrozotil türevleri oluşturarak
gerçekleştirdiği bildirilmektedir.11,12,13 Son yıllarda NAC’ın yapısında bulunan serbest
tiyol grupları ile direkt antioksidan etki gösterdiği; hidrojen peroksit, hidroksil radikali,
34
hipokloröz asit gibi oksidan moleküllerle etkileşerek radikal toplayıcı etki gösterdiği
ileri sürülmektedir.156
2.9.3. Paraoksanaz ve Arilesteraz Enzimleri
Paraoksanaz ve arilesteraz aynı gen tarafından kodlanan ve aktif merkezleri
benzer olan esteraz grubundaki enzimlerdir. PON’ın polimorfik değişim gösterdiği
bilinmesine karşın arilesteraz enzimi genetik polimorfik bir değişim göstermemektedir.
Yine iki enzimin doğal substratları farklı olmasına karşın PON enzimi arilesteraz’ın
doğal substratı olan fenil asetatı hidroliz edebilme yeteneğine sahiptir. PON enzimi
LDL’yi oksidasyondan koruyucu özelliği ve hidrojen peroksit de dâhil olmak üzere
diğer radikalleri nötralize etme kapasitesi nedeniyle antioksidan işlevde de
bulunmaktadır. Arilesteraz ise, PON’deki değişimlerden etkilenmeyen asıl proteinin
göstergesi olarak kabul edilmektedir.157,158 Dolayısıyla bu iki enzim antioksidan
savunmanın bir parçası olarak görev yapmaktadır.
2.10. Uzun Dönemde Prognoz
Bronkopulmoner displazi (BPD) küçük prematüre bebeklerin önemli bir ölüm
nedeni olmasının yanında, uzun süreli izlemde tekrarlayan akciğer enfeksiyonları,
pulmoner disfonksiyon, somatik ve nörogelişimsel gerilik yapan önemli bir hastalıktır.
BPD’li hastalarda tekrarlayan hışıltı ataklarına sık rastlanır.159 Bronşiyolit veya
astım düşündüren hışıltı ataklarına özellikle 2 yaştan önce sık rastlanır. BPD’li
bebeklerde solunum yolu enfeksiyonları açısından risk artmıştır ve sağlıklı çocuklara
göre daha ağır seyreder. Özellikle ilk yıl içinde enfeksiyonlar sık hastaneye yatışlara
neden olurlar. Enfeksiyonlar arasından özellikle RSV ölümcül olabilir.160 İlk iki yaş
içerisinde RSV enfeksiyonu nedeniyle hastaneye yatanlarda okul yaşındaki akciğer
fonksiyonları daha kötüdür. RSV sezonu başlamadan önceki 6 ay içerisinde BPD için
tedavi almakta olan 2 yaş altındaki bebek ve çocuklara palivizumab profilaksisi
verilmelidir.
BPD’li bebekler veya küçük çocuklar santral hava yolu kollapsı veya
obstrüksiyonu açısından risk altındadırlar. BPD spelleri, siyanotik veya hayatı tehdit
edici ataklar, bronkodilatör tedavisine yanıtsız kronik hışıltı, tekrarlayan atelektaziler,
35
lober amfizem izlenebilir.161 BPD’li bebekler uyku sırasında hipoksemik ataklar
yaşayabilirler. Desatürasyon ataklarına REM uykusu sırasında daha sık rastlanır.162
Bronkopulmoner displazili bebeklerde sistemik hipertansiyon sıktır. Bu
genellikle hayatın ilk yılında rastlanan geçici bir bulgudur, yaklaşık dört ay sürer.163
Hastaların yarısı antihipertansif ilaç tedavisine gereksinim duyar.
Ağır BPD’li bebekler nörogelişimsel sekel açısından risk altındadırlar. Hem
motor hem bilişsel yetenekler etkilenebilir. Bir Neonatal Network çalışmasında uzamış
ventilasyonun nörolojik bozukluk riskini artırdığı gösterilmiştir.164 Başka bir çalışmada
aşırı düşük doğum ağırlıklı bebekler düzeltilmiş 18–22 aylarda Bayley skalası ile
değerlendirildiklerinde anormal nörolojik muayene açısından BPD belirgin risk faktörü
olarak tespit edilmiştir.165
BPD’li bebekler oral motor disfonksiyon ve beslenme sorunları yaşayabilirler ve
bu büyümelerini etkileyebilir. BPD nin uzun dönem büyüme üzerine olan etkisi kesin
değildir. Bazı çalışmalarda büyümenin yetersiz olduğu, bazılarında ise diğer
bebeklerden farksız olduğu izlenmiştir.166 Kronik hasta bebekler konusunda tecrübeli
bir diyetisyen tarafından diyet profili ve büyüme parametreleri periyodik olarak
değerlendirilmelidir. Ortalama büyüme hızı 15-30 gr/gün olacak şekilde günlük 110-
150 kalori/kg kalori alımı sağlanmalıdır.144
Ağır BPD li bebeklerde mortalite riski hafif BPD ye göre daha fazladır. Ölüm
genellikle solunum yetmezliği, kor pulmonale ile beraber olan süregen pulmoner
hipertansiyon veya sepsis nedeniyle olmaktadır.
36
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Hayvan Modeli ve Tedaviler Bu çalışma, hiperoksi modeli oluşturulan 3 günlük Winstar-albino ratlar
üzerinde yapıldı. Çalışmaya alınan ratlar Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Deneyler Araştırma ve Uygulama Merkezinde üretime alınan 10 ayrı rat çiftinin
bulunduğu kafeslerden seçildi. Aynı merkezde oluşturulan etik kurul tarafından
çalışmanın etik onayı alındı. Ratların bulunduğu ortamda 12 saat gündüz, 12 saat gece
ortamı sağlandı. Oda sıcaklığı sürekli olarak 21-23 °C ve nemi % 40-60 arasında
tutuldu. Üretime alınan erişkin ratlar Adana Tavaş yem fabrikasından temin edilen
standart rat yemi ile beslendi.
Çalışmaya ağırlıkları ve cinsiyetleri arasında fark olmayan hiperoksiye maruz
bırakılan üç grup (2 gruba tedavi verildi) ve bir kontrol olmak üzere toplam dört grup
rat alındı. İlk doğdukları günden itibaren annelerinin yanında bulunan ve anne sütü ile
beslenen rat yavruları 3 günlük olduklarında çalışmaya alındı. Her bir ratın hangi gruba
alınacağı randomize seçimle belirlendi. Postnatal 3. günde başlayıp 14. güne kadar
devam eden deneyde toplam 36 yavru yenidoğan rat kullanıldı. Ratlar dört gruba
ayrıldı. Grup 1’de bulunan ratlar (n=9) kontrol grubu olarak oksijene maruz
bırakılmayıp oda havasında tutuldu. Grup 2, 3 ve 4, pleksiglastan imal edilen kapalı
alanda (Şekil 5) tutulup deney süresince devamlı hiperoksiye (%90 ±10) maruz
bırakıldı. Deneyin başında ve deneyin sonunda tüm ratların ağırlıkları hassas terazi ile
(Kern EMB 1200-1) kaydedildi.
Hiperoksik akciğer hasarı modeli için hiperoksinin indüklediği BPD rat modeli
kullanıldı.167 Rat yavruları anneleri ile birlikte pleksiglastan imal edilen kapalı alanda 3.
günden başlayarak 14. güne kadar toplam 10 gün boyunca devamlı hiperoksiye maruz
bırakıldı. Oksijen konsantrasyonu günde üç defa kontrol edildi (Anesthetic Gas
Monitor, Type 1304, Brüel&Kjær, Denmark). Karbondioksit soda-lime ile
uzaklaştırıldı. Oda havasında tutulan sıçanlar ile hiperoksiye maruz bırakılan sıçanlar
deney süresince aynı odada bulunduruldu. Sıçanlar postnatal 14. günde intraperitoneal
pentobarbital sodium (200 mg/kg) enjeksiyonu ile öldürüldü. Toraks boşluğu
torakotomi ile açılarak intrakardiyak kan alındıktan sonra sol akciğer lobu biyokimyasal
analizler sağ akciğer lobu patolojik incelemeler için alındı.
37
Şekil 5. Deney düzeneği. Pleksiglastan imal edilen kapalı alan üstünde oda havasına, içinde ise hiperoksiye maruz bırakılan deney hayvanları görülmektedir.
3.1.1. Çalışma Grupları
Kontrol grubu (n=9): Oda havasında kalan, oksijene maruz bırakılmayan ve salin
verilen kontrol grubu
Hiperoksi grubu (n=9): Hiperoksi uygulanarak salin verilen grup
NAC grubu (n=8): Hiperoksi uygulanarak N-asetilsistein verilen grup
Vitamin grubu (n=10): Hiperoksi uygulanarak E vitamini + C vitamini verilen grup
3.1.2. İlaçların Uygulanması
Her ilaç için uygun intraperitoneal dozlar, daha önce yapılmış hayvan
çalışmalarında belirtilen ve toksisitesi tolere edilebilen düzeydeki dozlara göre
belirlenmiştir. İlaçlar 3-14. günler arasında günde bir kez insülin enjektörü ile
uygulanmıştır. Plasebo olarak, intraperitoneal yolla bir dozda % 0,9’luk salin 0,2 cc/gün
uygulanmıştır.
38
Tablo 5. Deneyde kullanılan ilaçların kullanım özellikleri İlaç Veriliş yolu Uygulanımı Kaynak N-asetilsistein İntraperitoneal 150 mg/kg/gün 168, 169, 170, 171
E vitamini İntraperitoneal 25 IU/gün 172
C vitamini İntraperitoneal 1 mg/kg/gün 173, 174
3.2. Doku Hazırlığı ve Kan Alınması
Postnatal 14. günde torakotomi ile açılan göğüs boşluğundan girilerek insülin
enjektörü ile intrakardiyak kan alındı. Alınan kan 3000 devirde 10 dakika santrifüj
edilerek serumu ayrıldı ve serum biyokimyasal analizler için -80 °C’de saklandı.
Akciğerler çıkarılarak sağ lobu fikse edilip bir gece %10’luk formalin içinde bırakıldı.
Fikse edilmiş akciğer dokusunun bir lobu ayrı ayrı kasetlere konup doku işleminin
ardından parafine gömüldü. Parafin bloklardan 4 mm kalınlığında kesitler alındı ve tek
bir patolog tarafından kör bir şekilde değerlendirildi. Akciğerlerin sol lobları ise
biyokimyasal analiz için kuru tüpte -80 °C’de donduruldu.
3.3. Fibrozisin Histolojik Değerlendirilmesi
Dokulardan parafin kesitler alınarak Hematoksilen ve Eozin (HE) ile boyandı.
Işık mikroskobunda, her kesit için, X200 büyütme ile rastgele beş alan değerlendirildi.
Her akciğer kesitinde fibrozis yokluğu skor 0; varlığına ve fibrozis miktarına göre, az
sayıda alveolde sınırlı, hafif fibrozis varlığı ve interstisyel hücre artımı skor 1, orta ise
skor 2, belirgin ve yaygın ise skor 3 olarak derecelendirildi. Kollajen varlığını
değerlendirmede yardımcı olarak histokimyasal yöntem ile tüm örneklere Masson
Trikrom uygulandı.
3.4. Akciğer Dokusunun Biyokimyasal Analizler İçin Hazırlanması
Bir gram taze akciğer dokusu alınarak 9 ml Working solüsyonu (deiyonize su
içinde 140 mmol KCI içeren solüsyon) eklendi. Karışım mekanik homojenizatör
(blender) kullanılarak ezildi. 3000 rpm’de 5 dakika santrifüj edildikten sonra elde edilen
süpernatan serum gibi çalışıldı.
39
3.5. Biyokimyasal Analizler
3.5.1. Serum Paraoksonaz ve Arilesteraz Aktivitelerinin Ölçümü
Paraoksonaz aktivitesi ölçümünde paraokson substrat olarak kullanıldı ve
paraoksonun hidrolizi ile oluşan renk 412 nm’de, 37 °C absorbansı kaydedildi.175 PON
aktivitesi bazal aktivite olarak ölçüldü ve sonuçlar U/L olarak verildi. Fenilasetat,
arilesteraz aktivitesini ölçmek için substrat olarak kullanıldı. Bir ünite arilesteraz
aktivitesi bir dakikada oluşan μmol fenol olarak belirlendi ve sonuçlar U/L olarak
verildi.176
3.5.2. Serum Total Antioksidan Ölçümü
TAS 2,2’-azino-bis (3-etilbenz-thiazoline-6-sulfonik asid) (ABTS) radikalinin
oluşturduğu karakteristik renk ortama ilave edilen numunedeki antioksidanlar ile
açılması esasına dayanan otomatik ölçüm metodu ile belirlendi.177 Sonuçlar mmol
Trolox eqivalen/L olarak verildi.
3.5.3. Serum Total Oksidan Ölçümü
TOS otomatik ölçüm metodu ile belirlendi.178 Örnekteki oksidanlar ferrous iyon-
o-dianisidine kompleksini ferrik iyona dönüştürürler. Ferrik iyonu asidik ortamda
ksilenol oranj ile renkli kompleks oluşturur. Spektrofotometrik olarak ölçülen rengin
yoğunluğu örnekte bulunan oksidan moleküllerin total miktarı ile ilişkilidir. Ölçüm
hidrojen peroksit (H2O2) ile kalibre edildi ve sonuçlar litrede mikromolar H2O2
eqivalanı (μmol H2O2 equiv./L) olarak verildi.
3.5.4. Oksidatif Stress İndeks Ölçümü
TOS seviyesinin, TAS seviyesine oranının yüzdesi olarak kabul edildi. Hesaplama için
TAS’ın ünite sonuçları mmol/L’ye değiştirildi. OSİ şu formüle göre hesaplandı:179
OSI (Arbitrary Unit) : TOS (μmol H2O2 equiv./L) / TAS (mmol Trolox eqiv./L)
3.5.5. Lipid Hidroperoksit Seviyelerinin Ölçümü
Serum LOOH düzeyleri demir iyon oksidasyon-xylenol turuncu (FOX-2) testi
ile ölçüldü.180
40
3.6. Araştırmada Kullanılan İstatistiksel Yöntemler
Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 18,0 paket programı kullanıldı. Sürekli
ölçümler ise ortalama ve standart sapma (gerekli yerlerde ortanca ve minimum-
maksimum) olarak özetlendi. İkiden fazla grubun sürekli ölçümlerinin genel
karşılaştırılmasında varsayımların sağlanması durumunda tek yönlü varyans analizi,
varsayımların sağlanmaması durumunda ise Kruskal Wallis testi kullanıldı. Grupların
ikili karşılaştırılmalarında varsayımların sağlanması durumunda grup içi varyansların
homojen olup olmamasına göre Sidak, Tamhane testleri kullanıldı. Tüm testlerde
istatistiksel önem düzeyi 0,05 olarak alındı. Gruplar arasında fibrozis skorları Ki-kare
testi kullanılarak karşılaştırıldı.
41
4. SONUÇLAR
4.1. Kilo Aımı
Gruplar arasında, sıçanların ortalama doğum ağırlıkları açısından farklılık yoktu
(hepsi için p>0.05). Deney sonunda ise, hiperoksiye maruz bırakılan sıçanların
ağırlıkları oda havasında tutulanlara göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha
düşüktü (Tablo 6). Hiperoksiye maruz kalan 3 grup arasında ise anlamlı farklılık yoktu
(Tablo 6, Şekil 6)
Tablo 6. Gruplara göre deney sonunda sıçan ağırlıklarının grup ortalamaları
Kontrol Hiperoksi NAC E+C vitamini
Başlangıç Ağırlık (gr)
(Ortalama ± SD)
5,52 ± o,41 5,46 ± 0,34 5,58 ± 0,38 5,44 ± 0,37
Deney sonu Ağırlık (gr)
(Ortalama ± SD)
31,11 ± 3,18 25,00 ± 1,41 a***
25,75 ± 3,33 a**
23,00 ± 2,71 a***
a: Kontrol grubuna göre karşılaştırma
*p<0,05, **p<0,01, ***p≤0,001
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Ağırlık(gram)
40
35
30
25
20
15
Şekil 6. Grupların deney sonunda toplam ağırlıklarının dağılımı
42
4.2. Doku Antioksidan Ve Oksidan Enzim Düzeyleri Tablo 7. Gruplar arasındaki akciğer dokusunda antioksidan ve oksidan enzim düzeyleri (ortalama ± SD, ortanca (min-max) Kontrol
(n=9)
Hiperoksi
(n=9)
NAC
(n=8)
E+C vit
(n=10)
Ortalama ± SD
ortanca (min-max)
Ortalama ± SD
ortanca (min-max)
Ortalama ± SD
ortanca (min-max)
Ortalama ± SD
ortanca (min-max)
Paraoksanaz (U/L)
6,44 ± 1,33
7,00 (4-8)
7,00 ± 3,00
7,00 (2-12)
12,00 ± 2,88
12,00 (9,00-16,00)
9,30 ± 1,42
9,00 (8,00-12,00)
Arilesteraz (U/L)
9,33 ± 2,87
9 (5-13)
14,33 ± 4,39
16 (6-19)
6,75 ± 1,98
6,50 (4,00-10,00)
19,10 ± 5,04
21,50 (11-24)
TAS (μmol Trolox Eqv./L)
1,48 ± 0,41
1,64 (0,79-0,91)
2,17 ± 0,45
2,22 (1,08-2,63)
3,35 ± 0,70
3,61 (2,04-3,97)
3,22 ± 0,67
3,14 (2,24-4,32)
TOS (mmol Trolox Eqv./L)
7,26 ± 1,46
7,51(5,15-8,97)
16,10 ± 2,93
16,11 (12,54-22,91)
12,14 ± 1,97
13,19 (0,76-14,62)
12,76 ± 1,95
12,72 (10,48-16,61)
OSİ (Arbitrary Unit)
0,80 ± 0,20
0,80 (0,46-1,07)
0,83 ± 0,50
0,73 (0,48-2,13)
0,79 ± 0,27
0,70 (0,55-1,42)
0,67 ± 0,05
0,68 (0,61-0,73)
LOOH (μmol H2O22 Eqv/L)
5,37 ± 2,20
6,16(1,53-7,63)
5,48 ± 1,15
5,52 (3,08-6,71)
5,35 ± 1,35
5,61 (2,24-6,65)
7,45 ± 2,20
7,90 (4,38-10,91)
43
4.2.1. Akciğer Dokusundaki Antioksidan Enzim Düzeylerinin Gruplar
Arasında Karşılaştırılması
Tablo 8. Dokudaki antioksidan enzim düzeylerinin gruplar arasında karşılaştırılması (ort. ± SD) Kontrol
(n=9)
Hiperoksi
(n=9)
NAC
(n=8)
E+C vit
(n=10)
Paraoksanaz (U/L)
6,44 ± 1,33
7,00 ± 3,00
12,00 ± 2,88 a**
b*
9,30 ± 1,42 a**
Arilesteraz (U/L)
9,33 ± 2,87
14,33 ± 4,39
6,75 ± 1,98 b **
19,10 ± 5,04 a***
c ***
TAS (μmol Trolox Eqv./L)
1,48 ± 0,41
2,17 ± 0,45
3,35 ± 0,70 a***
b ***
3,22 ± 0,67 a***
b **
a: Kontrol grubuna göre karşılaştırma *p<0,05
b: Hiperoksi grubuna göre karşılaştırma **p<0,01
c: NAC ile E+C vitamin gruplarının karşılaştırılması ***p≤0,001
4.2.1.1. Akciğer Dokusunda Paraoksanaz Enzim Düzeylerinin Gruplar
Arasında Karşılaştırılması
Doku paraoksanaz düzeyleri kontrol grubuna göre diğer üç grupta daha yüksek
saptandı. Ancak hiperoksi grubu ile kontrol grubu ve vitamin grubu arasında ayrıca
NAC ile vitamin grubu arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p sırasıyla; 0,99,
0,30, 0,19). NAC ve vitamin grubunda kontrol grubuna göre paraoksanaz enzim
düzeyleri anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,004 ve p=0,002). Paraoksanaz düzeyi
NAC grubunda, hiperoksi grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek saptandı (p=0,019)
(Tablo 8, Şekil 7).
44
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Para
oxan
ase
15
12,5
10
7,5
5
2,5
Şekil 7. Akciğer dokusunda paraoksanaz enzim düzeyleri
4.2.1.2. Doku Arilesteraz Enzim Düzeylerinin Gruplar Arasında
Karşılaştırılması
Doku arilesteraz düzeyleri kontrol grubuna göre hiperoksi ve vitamin grubunda
daha yüksek saptandı. Ancak hiperoksi grubu ile kontrol grubu ve NAC grubu arasında
fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p sırasıyla; 0,074, 0,25). E+C vitamini
grubunda, hem kontrol grubuna göre hem de NAC grubuna göre anlamlı derecede
yüksek arilesteraz düzeyi saptandı (p=0,01 ve p<0,001) (Tablo 8, Şekil 8).
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Arilesteraz
25
20
15
10
5
0
Şekil 8. Akciğer dokusunda arilesteraz enzim düzeyleri
45
4.2.1.3. Akciğer Dokusundaki Total Antioksidan Düzeylerinin Gruplar
Arasında Karşılaştırılması
Kontrol grubuna göre hiperoksiye maruz kalan diğer üç grupta da TAS düzeyleri
artmıştı. Bu artış kontrol grubuna göre NAC ve vitamin grubunda ciddi derecede
anlamlı idi (p<0,001 ve p<0,001). Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında hem NAC
grubunda hem de vitamin grubunda artış anlamlı derecede yüksekti (p=0,001 ve
p=0,002). NAC ile vitamin grubu arasında ise anlamlı farklılık yoktu (p=0,99) (Tablo 8,
Şekil 9).
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
TAS
5
4
3
2
1
0
Şekil 9. Akciğer dokusundaki total antioksidan düzeyleri
46
4.2.2. Akciğer Dokusundaki Oksidan Enzim Düzeylerinin Gruplar
Arasında Karşılaştırılması
Tablo 9. Akciğer dokusundaki oksidan enzim düzeylerinin gruplar arasında karşılaştırılması (ort.
± SD)
Kontrol
(n=9)
Hiperoksi
(n=9)
NAC
(n=8)
E+C vit
(n=10)
TOS (mmol Trolox Eqv./L)
7,26 ± 1,46
16,10 ± 2,93 a***
12,14 ± 1,97 a***
12,76 ± 1,95 a*** b**
OSİ (Arbitrary Unit)
0,80 ± 0,20
0,83 ± 0,50
0,79 ± 0,27
0,67 ± 0,05
LOOH (μmol H2O2 Eqv. / L)
5,37 ± 2,20
5,48 ± 1,15
5,35 ± 1,35
7,45 ± 2,20
a: Kontrol grubuna göre karşılaştırma *p<0,05
b: Hiperoksi grubuna göre karşılaştırma **p<0,01
c: NAC-E+C vitamin grubu karşılaştırılması ***p≤0,001
4.2.2.1. Doku Total Oksidan Enzim Düzeylerinin Gruplar Arasında
Karşılaştırılması
Kontrol grubuna göre diğer hiperoksiye maruz bırakılan üç grupta doku TOS
düzeyleri anlamlı derecede artmıştı (hepsi için p<0,001). Hiperoksi grubu ile
karşılaştırıldığında tedavi gruplarında TOS düzeyleri daha düşük olmakla beraber
sadece vitamin grubu ile anlamlı farklılık vardı (NAC grubu için p=0,08, E+C vitamin
grubu için p=0,011). NAC ve vitamin grubu arasında ise anlamlı farklılık yoktu (p=1)
(Tablo 9, Şekil 10).
47
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
TOS
25
20
15
10
5
Şekil 10. Akciğer dokusundaki total oksidan enzim düzeyleri
4.2.2.2. Doku Oksidatif Stres İndeksi ve Lipid Hidroperoksit Düzeylerinin
Gruplar Arasında Karşılaştırılması
Kontrol grubuna göre OSI düzeyi, hiperoksi grubunda daha yüksek, NAC ve
vitamin grubunda ise daha düşük saptandı. Ancak gruplar arasında istatistiksel farklılık
yoktu (hepsi için p>0,05) (Tablo 9, Şekil 11).
LOOH düzeyi ise kontrol grubuna göre hiperoksi ve E+C vitamini grubunda
daha yüksek bulundu. NAC grubunda ise daha düşüktü. Ancak gruplar arasında
istatistiksel farklılık yoktu (hepsi için p>0,05) (Tablo 9, Şekil 12).
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
OSI
2,0
1,5
1,0
0,5
Şekil 11. Akciğer dokusundaki oksidatif stres indeksi düzeyleri
48
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
LOOH
12
10
8
6
4
2
0
Şekil 12. Akciğer dokusundaki lipid hidroperoksit düzeyleri 4.3. Serum Antioksidan ve Oksidan Enzim Düzeyleri
Tablo 10. Serum antioksidan ve oksidan enzim düzeyleri (ortalama ± SD, ortanca (min-max) Kontrol
(n=9)
Hiperoksi
(n=9)
NAC
(n=8)
E+C vit
(n=10)
Paraoksanaz (U/L)
34,00 ± 25,10
18,00 (10,00-74,00)
66,75 ± 32,32
66,00 (24,00-118,0)
48,17 ± 30,99
56,00 (22,00-94,00)
119,80 ± 46,91
104,00 (71-176)
Arilesteraz (U/L)
56,44 ± 19,12
61 (20-79)
53,00 ± 23,62
56 (22-92)
49,63 ± 21,66
47,00 (22,00-94,00)
101,90 ± 25,89
110,5 (51-129)
TAS (μmol Trolox Eqv/L)
1,66 ± 0,22
1,65 (1,39-2,15)
2,25 ± 0,46
2,24 (1,52-3,14)
3,30 ± 0,67
3,20 (2,02-4,15)
3,33 ± 0,80
3,08 (2,32-4,59)
TOS (mmol Trolox Eqv/L)
8,94 ± 2,17
9,32 (5,09-12,09)
19,36 ± 4,53
18,46 (12,96-26,09)
13,58 ± 6,79
11,76 (6,45-24,88)
18,27 ± 6,56
18,02 (5,91-27,85)
OSİ (Arbitrary Unit)
0,72 ± 0,24
0,74 (0,36-1,09)
0,89 ± 0,28
0,80 (0,66-1,57)
0,42 ± 0,19
0,41 (0,17-0,71)
0,57 ± 0,21
0,57 (0,16-0,97)
LOOH (μmol H2O2 Eqv/ L)
2,36 ± 0,83
2,25 (0,86-3,59)
4,16 ± 2,22
3,94 (0,98-8,25)
3,95 ± 1,23
3,90 (2,63-5,82)
2,02 ± 0,80
1,88 (0,99-3,47)
49
4.3.1. Serum Antioksidan Enzim Düzeylerinin Gruplar Arasında
Karşılaştırılması
Tablo 11. Serumdaki antioksidan enzim düzeylerinin gruplar arasında karşılaştırılması (ort. ± SD) Kontrol
(n=9)
Hiperoksi
(n=9)
NAC
(n=8)
E+C vit
(n=10)
Paraoksanaz (U/L)
34,00 ± 25,10
66,75 ± 32,32
48,17 ± 30,99
119,80 ± 46,91 a*** c**
Arilesteraz (U/L)
56,44 ± 19,12
53,00 ± 23,62
49,63 ± 21,66
101,90 ± 25,89 a*** b***
c***
TAS (μmol Trolox Eqv./L)
1,66 ± 0,22
2,25 ± 0,46 a*
3,30 ± 0,67 a*** b*
3,33 ± 0,80 a*** b*
a: Kontrol grubuna göre karşılaştırma *p<0,05
b: Hiperoksi grubuna göre karşılaştırma **p<0,01
c: NAC ile E+C vitamin gruplarının karşılaştırılması ***p≤0,001
4.3.1.1. Serum Paraoksanaz Enzim Düzeylerinin Gruplar Arasında
Karşılaştırılması
Serum paraoksanaz enzim düzeyi kontrol grubuna göre diğer üç grupta artmıştı.
Bu artış sadece vitamin grubunda istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0,001). Ayrıca
vitamin grubunda paraoksanaz düzeyi NAC grubuna göre de anlamlı derecede yüksek
saptandı (p=0,01). Hiperoksi grubu ile tedavi grupları arasındaki fark anlamlı
bulunmadı (Tablo 11, Şekil 13).
50
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Seru
m Pa
raox
anase
200
150
100
50
0
Şekil 13. Serum paraoksanaz enzim düzeyleri
4.3.1.2. Serum arilesteraz enzim düzeylerinin gruplar arasında
karşılaştırılması
Vitamin grubunda her üç gruba göre de arilesteraz enzim düzeyleri anlamlı
derecede yüksekti (hepsi için p≤ 0,001). Diğer gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu
(hepsi için p>0,05) (Tablo 11, Şekil 14).
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Seru
m Ariles
teraz
125
100
75
50
25
Şekil 14. Serum arilesteraz enzim düzeyleri
51
4.3.1.3. Serum Total Antioksidan Düzeylerinin Gruplar Arasında
Karşılaştırılması
Serum TAS düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hiperoksiye maruz
bırakılan diğer üç grupta da anlamlı derecede yüksek saptandı (kontrol ile hiperoksi
arasında p=0,031, kontrol grubu ile NAC grubu arasında p=0,001 ve kontrol grubu ile
vitamin grubu arasında p<0,001). Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında NAC
grubunda ve vitamin grubunda da anlamlı derecede yüksek bulundu (p sırası ile 0,017
ve 0,014). NAC grubu ile vitamin grubu arasında ise anlamlı farklılık bulunmadı (p=1)
(Tablo 11, Şekil 15).
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Seru
m TA
S
5
4
3
2
1
Şekil 15. Serum total antioksidan düzeyleri
4.3.2. Serum Oksidan Enzim Düzeylerinin Gruplar Arasında
Karşılaştırılması
52
Tablo 12. Serumdaki oksidan enzim düzeylerinin gruplar arasında karşılaştırılması (ort. ± SD)
Kontrol
(n=9)
Hiperoksi
(n=9)
NAC
(n=8)
E+C vit
(n=10)
TOS (mmol Trolox Eqv./L)
8,94 ± 2,17
19,36 ± 4,53 a***
13,58 ± 6,79
18,27 ± 6,56 a**
OSİ (Arbitrary Unit)
0,72 ± 0,24
0,89 ± 0,28
0,42 ± 0,19 b**
0,57 ± 0,21 b*
LOOH (μmol H2O2 Eqv. / L)
2,36 ± 0,83
4,16 ± 2,22
3,95 ± 1,23
2,02 ± 0,80 b*
a: Kontrol grubuna göre karşılaştırma *p<0,05
b: Hiperoksi grubuna göre karşılaştırma **p<0,01
c: NAC ile E+C vitamin gruplarının karşılaştırılması ***p≤0,001
4.3.2.1. Serum Total Oksidan Düzeylerinin Gruplar Arasında
karşılaştırılması
Serum TOS düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hiperoksiye maruz
kalan diğer üç grupta da yüksek olarak saptandı. Bu yükseklik hiperoksi ve vitamin
grubunda istatistiksel olarak anlamlı idi (kontrol ile hiperoksi arasında p<0,001, kontrol
grubu ile NAC grubu arasında p=0,46 ve kontrol grubu ile vitamin grubu arasında
p=0,008). Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında NAC grubunda ve vitamin grubunda
TOS düzeyleri hafif derecede düşük bulundu. Bu istatistiksel olarak anlamlı değildi (p
sırası ile 0,32 ve 0,99). NAC grubu ile vitamin grubu arasında ise anlamlı fark
bulunmadı (p=0,64) (Tablo 12, Şekil 16).
53
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Seru
m TO
S30
25
20
15
10
5
Şekil 16. Serum total oksidan düzeyleri
4.3.2.2. Serum Oksidatif Stres İndeksi ve Lipid Hidroperoksit Düzeylerinin
Gruplar Arasında Karşılaştırılması
Serum OSI düzeyleri kontrol grubuna göre hiperoksi grubunda daha yüksek
olmakla beraber istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,61). Hiperoksi grubu ile
karşılaştırıldığında NAC ve vitamin grubunda OSI serum düzeyleri istatistiksel olarak
düşük bulundu (p sırasıyla 0,002 ve 0,032). NAC ve vitamin grubu arasında farklılık
saptanmadı (p=0,74) (Tablo 12, Şekil 17).
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Seru
m OS
I
2,0
1,5
1,0
0,5
0,0
Şekil 17. Serum oksidatif stres indeksi düzeyleri
54
E+C vitaminiNACHiperoksiKontrol
Serum
LOOH
10
8
6
4
2
0
Şekil 18. Serum lipid hidroperoksit düzeyleri
Serum LOOH düzeyleri hiperoksi ve NAC grubunda kontrol grubuna göre
yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,07 ve p=0,17). Tedavi
gruplarında (NAC ve vitamin) hiperoksi grubuna göre LOOH düzeyi düşüktü. Bu
düşüklük vitamin grubunda anlamlı idi (NAC grubu için p=1, vitamin grubu için
p=0,021). NAC grubu ile karşılaştırıldığında vitamin grubunda LOOH düzeyi daha
düşüktü ancak anlamlı değildi (p=0,06) (Tablo 12, Şekil 18).
4.4. Fibrozisin ve Enflamasyonun Histopatolojik Değerlendirilmesi
Tüm grupların fibrozis skorları tabloda belirtilmiştir. Fibrozis, hiperoksiye
maruz kalan üç grupta (hiperoksi, NAC ve E+C vitamin grupları) kontrol grubuna göre
anlamlı olarak fazla bulundu (p=0,002). Fibrozis, kontrol grubundaki sıçanların
hiçbirinde saptanmazken hiperoksi grubundaki sıçanlarının biri hariç hepsinde saptandı.
Fibrozis, NAC grubunun % 37,5’unda saptanmazken kalan diğer % 62,5’inde hafif
düzeyde saptandı. E+C vitamini kombine tedavi grubunda ise yarısında fibrozis
görülmedi. Diğer yarısında ise 4’ünde hafif, 1 tanesinde ise orta derecede fibrozis
saptandı. Grupların hiçbirinde ağır fibrozisi düşündürecek patolojik bulgular görülmedi.
55
Tablo 13. Deney gruplarında fibrozis skorlarına göre dağılım
Grup Fibrozis
Yok Hafif Orta Ağır
Kontrol (n=9) 9 0 0 0 Hiperoksi (n=9) 1 4 4 0 NAC (n=8) 3 5 0 0 E+C vitamini (n=10) 5 4 1 0
Akciğer dokusunun patolojik incelemesinde küçük alveoler lümen ve kalın
alveoler septumlu akciğer alveollerin immatür yapısı her grupta gözlendi. Kontrol
grubunda alveoller düzenli, enflamatuar hücreler az ve fibrozis görülmedi (Şekil 19,20).
Hiperoksi grubunda alveoller ve septumda yoğun enflamatuvar hücreler, septumda
kalınlaşma ve distal hava boşluklarında azalma ve genişleme, ayrıca alveollerin
sayısında azalma izlendi (Şekil 21). Ayrıca trikrom boyamada yoğun enflamatuvar
hücrelerin yanı sıra fibrotik fibrillerde artış görüldü (Şekil 22). Tedavi gruplarında (hem
NAC hem de E+C vitamini) ise hem fibrozis hem de enflamatuvar hücrelerde azalma
tespit edildi (Şekil 23,24). Ayrıca alveollerin boyutu daha düzenliydi ve alveollerin
sayısı hiperoksi grubuna göre artmıştı. Akciğerin intertisyumunda fibrozis artışı
BPD’nin diğer önemli histopatolojik değişikliğidir ve prognozla yakın ilişkilidir.
Masson trikrom boyası ile kollajen fibrilleri boyanarak fibrozis değerlendirildi. Hem
NAC hem de E+C vitamini tedavilerinden sonra kollajen fiberlerinde azalma izlendi.
Hiperoksi kollajen fibrillerinde artışla ilişkiliydi. Kontrol grubu ve tedavi gruplarında
daha az oranda kollajen boyanması görüldü (Şekil 20).
56
Şekil 19. Kontrol grubu normal akciğer dokusunun görünümü (hemotoksilen+eozin boyama)
Şekil 20. Kontrol grubu normal akciğer dokusunun görünümü (trikrom boyama)
57
Şekil 21. Hiperoksi grubunda akciğerlerde yoğun enflamatuvar hücre, akciğer
septasyonunda azalma ve distal hava boşluklarında genişleme görülüyor
Şekil 22. Hiperoksi grubunda trikrom boyamada artmış fibrozis görülüyor
58
Şekil 23. NAC grubu, enflamasyon azalmış ve normale yakın akciğer dokusu
Şekil 24. Vitamin grubunda enflamasyonda azalma ve normale yakın akciğer
dokusu görülüyor
59
5. TARTIŞMA
Günümüzde, yenidoğan yoğun bakımlarındaki gelişmiş uygulamaların
sonucunda, akciğer gelişimini tamamlamamış, çok düşük doğum ağırlıklı prematüre
bebeklerin hayatta kalma oranı artmaktadır.181 Buna paralel olarak, BPD
patolojisinde ilk tanımlandığı dönemden bu yana önemli değişiklikler meydana
gelmiş olup, günümüzde “yeni BPD” olarak tanımlanan patolojik bulgular ile
karşılaşılmaktadır (Tablo 2).23 Henüz, özellikle yeni BPD için etkinliği kanıtlanmış
bir tedavi modeli bulunmamakta ve bu konuda araştırmalar devam etmektedir.
Bronkopulmoner displazi patogenezi multifaktöryaldir, fakat temel faktörler
arasında oksijen tedavisi ve enflamasyon vardır. Hem ROS üretimindeki artış hem
de proenflamatuvar sitokinlerin salınımı bilinenlerdir. Bunlar doku ve hücre
hasarına neden olurlar. ADDA’lı bebeklerde, yapısal immatürite, mekanik
ventilasyon gerektiren sürfaktan eksikliği ve oksijen verilmesi enflamatuvar yanıta
katkıda bulunur. Optimal fonksiyonel rezidüel kapasiteyi sürdürmede uygun
ventilatör stratejileri sürfaktan tedavisi ile birlikte yaşam oranını arttırıp BPD’yi
azaltsa da tamamen ortadan kaldırmaz.18,182 Glukokortikoidler akut olarak ventilatör
ve oksijen gereksinimini azaltırlar fakat ADDA’lı bebeklerde BPD sıklığı ve akciğer
fonksiyonlarına uzun dönemde faydalı etkileri görülmemiştir ve ayrıca beyin hasarı
riskinde artma ve büyümede azalma gibi yan etkileri rapor edilmiştir.183
Hiperoksik akciğer hasarı mekanizmaları üzerine yapılan araştırmalar
sonucunda, tedaviye yön verebilecek geniş bir bilgi birikimi ortaya çıkmıştır.
Hiperoksiye yanıt olarak hücre içi ROS’nin arttığı, proteinaz/antiproteinaz
dengesinin bozulduğu, enflamasyon ve stres yanıtının ortaya çıktığı, hücre büyüme
ve farklılaşma düzeninin bozulduğu görülmüştür.44 Oksijene maruz kalma süresi ve
yoğunluğu ile uyumlu olarak akciğer endotel ve epitel hücrelerinde apopitoz
ve/veya nekroz gelişmektedir.184 Hiperoksi distal havayollarında dallanmayı
baskılayarak, gelişimin duraklamasına neden olmaktadır.52 Hiperoksi maruziyetinin
özellikle nötrofillerin aktivasyonuna yol açtığı ve bu yolla endotel ve epitel hücre
hasarına neden olduğu,185 TGF-α186 ve lökotrien düzeylerini arttırdığı,187 hücre
çekirdeğinde enflamasyon, koagülasyon, fibrinoliz ve hücre siklusu genleri üzerinde
60
etkili olduğu,188 endotelin-1 düzeylerinin arttırdığı148 yakın dönemde gösterilmiş
mekanizmalar arasında yer almaktadır.
Günümüzde sadece hiperoksi değil aynı zamanda oksidatif stresin BPD
gelişimine katkıda bulunan bir faktör olduğu da anlaşılmıştır.8 Bugün geniş anlamda
oksidatif stres pro ve antioksidan güçler arasındaki denge BPD gelişiminde büyük
öneme sahiptir. Birkaç önemli faktör yenidoğanlarda özelliklede prematüre
bebeklerde oksidatif stresin artmasına katkıda bulunmaktadır. İlk olarak; preterm
bebeklerin akciğerleri gelişmemiş olduğundan sıklıkla oksijen tedavisi ve
hiperoksiye maruz kalırlar. İkincisi; antioksidan savunma kapasiteleri ve hiperoksi
sonrası uyarılan savunma kabiliyetleri düşüktür. Üçüncüsü; preterm bebekler
sıklıkla ROS üretimini aktive eden proenflamatuvar sitokinlere yol açan enfeksiyon
ve enflamasyona maruz kalırlar. Son olarak; toksik ROS üretimini katalizleyen
serbest demir term bebeklere göre preterm bebeklerde daha yüksek oranlarda doku
ve plazmalarında bulunur.8 Tüm bu faktörler göz önüne alındığında preterm
bebeklerde oksijen tedavisi oldukça dikkat ve önem arzetmektedir.
Yüksek oksijen; ROS veya oksijen radikallerinin üretiminden dolayı
toksiktir. Bu bileşikler potansiyel olarak proteinler, lipidler, karbonhidratlar hatta
DNA gibi temel hücre bileşenlerinde hasara neden olabilirler. Oksijen radikalleri
lipid peroksidasyonu yoluyla hücre membranlarında hasara neden olarak
yenidoğanlarda ve özellikle antioksidan sistemleri yetersiz olan prematürelerde
ROP, NEK, BPD, IVH, HİE ve ani bebek ölümü sendromu gibi kısa ve uzun
dönemli hastalıkların gelişimine katkıda bulundukları birçok çalışmada
gösterilmiştir.5,6,7,8,9,10
Süperoksit radikali, hidroksil radikali ve hidrojen peroksit gibi ROS’lar
metabolik ve fizyolojik durumlarda ve ayrıca oksidatif reaksiyonlar sonucu
üretilirler. ROS’un oksidatif etkileri vitamin E ve vitamin C gibi eksojen
antioksidanlar ve süpürücü (scavenger) enzimler (örn; süperoksit dismutaz ve
glutatyon peroksidaz), bilirübin ve ürik asit gibi endojen antioksidanlar yoluyla
kontrol edilir. Bazı durumlarda oksidanların artışı ve antioksidanlarda azalma,
oksidatif/antioksidatif dengeyi oksidatif yöne doğru kaydırır.152,153
Vücudun bu oksidatif streslere karşı bazı savunma mekanizmaları vardır.
Antioksidan sistemdeki sellüler, ekstrasellüler ve membranöz ürünler
61
otooksidasyon/peroksidasyon ilerlemesini önlemek için radikallerle çok hızlı
reaksiyona girerler. Oksidan ve antioksidan sistemler arasındaki dengenin bozulması
doku hasarının asıl nedenidir.152
Serum paraoksonaz ve arilesteraz; HDL ile ilişkili, antioksidan fonksiyona
sahip kalsiyum bağımlı esteraz enzimleridir. Serum paraoksonaz enziminin,
aromatik karboksilik asit esterleri ve paraokson, diyazokson, sarin, soman gibi
organofosfat türevlerini detoksifiye ettiği çalışmalarca gösterilmiştir.157,189 Ayrıca
PON’ın, LDL’yi bakır iyonu ve serbest radikallerin indüklediği oksidasyondan
koruyarak antioksidan fonksiyonu yerine getirdiği düşünülmektedir.157
Bu çalışmada, gelişim evresi insanlardaki geç sakküler ve erken alveolar
dönem ile uyumlu olan immatür akciğerlere sahip yenidoğan sıçanlarda BPD
gelişiminde önemli risk faktörlerinden biri olan hiperoksik akciğer hasarı
oluşturularak, N-asetilsistein ve E+C vitamini tedavilerinin oksidan ve antioksidan
sistemler üzerine ve ayrıca akciğer fibrozisi üzerine olan etkileri biyokimyasal ve
patolojik düzeylerde araştırıldı.
Kelly ve Lubec, hayatın ilk 4 haftasında %85 oksijene maruz bırakılarak
kronik akciğer hastalığı modeli geliştirilen preterm kobaylarda hidroksil radikalinin
bir belirteci olan tirozin konsantrasyonunu akciğerlerde ölçmüşler ve %21 oksijen
alan kontrol grubunda tirozin düzeyi değişmezken, hiperoksiye maruz bırakılan
hayvanlarda 1 hafta sonra bu hidroksil radikal belirtecinin konsantrasyonu yüksek
olarak bulmuşlardır.190
Clerch ve arkadaşlarının hiperoksi sonrası oluşturulan BPD modelinde
prematüre babunlarda oksidatif strese yanıt olarak antioksidan enzimler olan hem
katalaz hem de süperoksit dismutaz düzeylerinin arttığını göstermişlerdir.191
Bizim çalışmamızda oksidatif stresin göstergesi olan TOS, hiperoksi
grubunda hem ratların akciğer dokuları hem de serumlarında kontrol grubuna göre
anlamlı düzeyde yüksek bulundu (her ikisi için p<0,001). Yine benzer şekilde
akciğer dokusu ve serumda OSİ ve LOOH düzeyleri kontrol grubuna göre hiperoksi
grubunda daha yüksekti ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu bulgular
yüksek oksijenin oksidatif stresi arttırdığı verisini desteklemektedir. Antioksidan
kapasiteyi yansıtan TAS düzeyleri hem doku hem de serumda hiperoksi grubunda
kontrol grubuna göre yüksek bulundu. Bu yükseklik serumda anlamlı idi (p<0,05).
62
Yine antioksidan enzimler olan paraoksanaz ve arilesteraz düzeyleri hiperoksi
grubunda daha yüksekti. Antioksidan kapasite ve antioksidan enzimlerin artışı
hiperoksi sonrası oluşan oksidatif stresi azaltmak için gelişen yanıt olarak
değerlendirildi.
Dokularda, oksidatif hasara karşı enzimatik ve nonenzimatik antioksidan
mekanizmalar vardır. Antioksidan enzim sistemleri; iki süperoksit dismutaz
(CuZn/SOD ve MnSOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GPx)
enzimleridir. Non-enzimatik endojen antioksidanların en önemlilerinden biri
glutatyon (GSH)’dur. GSH, fetal yaşamda sentezi düşüktür ve özellikle preterm
bebeklerde hücreler yoluyla zayıf alınır. Bu yüzden destek tedavisi için NAC ve
procystein gibi GSH öncüleri kullanılmıştır. NAC’in serbest radikaller tarafından
oluşturulan doku hasarına karşı koruyucu etkisi olduğu ve bu etkisini GSH düzeyini
arttırarak, direkt süpürücü “scavenger” olarak etki göstererek veya stabil nitrozotil
türevleri oluşturarak gerçekleştirdiği bildirilmektedir.11-13 Son yıllarda NAC’ın
yapısında bulunan serbest tiyol grupları ile direkt antioksidan etki gösterdiği;
hidrojen peroksit, hidroksil radikali, hipokloröz asit gibi oksidan moleküllerle
etkileşerek radikal toplayıcı etki gösterdiği ileri sürülmektedir.156
Birçok hayvan deneyinin aksine insan preterm bebeklerin katalaz hariç
enzimatik antioksidan savunma sistemlerinin göreceli olarak iyi gelişmiş olduğu
gösterilmiştir.192 Fakat bu preterm bebekler göreceli olarak glutatyon eksikliğine
sahiptirler ve bu gestasyonel yaşın azalmasıyla artar.193 Glutatyonun ROS’u direkt
süpürücü etkisi ve peroksidaz reaksiyonlarında kosubstrat olması gibi çift etkileri
göz önüne alındığında bu eksiklik antioksidan savunmayı etkileyebilir. Glutatyon
sentezi preterm bebeklerde γ-glutamilsistein’nin aktivasyonu yoluyla üretimi
sınırlıdır.194 Bu bağlamda preterm bebekler, metiyoninden sisteine desülfirasyon,
sistationazın aktivitesindeki eksiklikten dolayı oldukça dezavantaja sahiptirler.195
Ayrıca immatür bebeklerin parenteral beslenmesi sonucu, sisteinin plazma düzeyi
azalmakta ve mevcut dezavantaja katkıda bulunmaktadır.196 BPD gelişen preterm
bebeklerin trakeal aspirat sıvısında düşük glutatyon düzeyleri tespit edilmiştir.197
Antioksidan savunmada glutatyonun önemli rolü ve preterm bebeklerde glutatyonun
bu göreceli eksikliği göz önüne alındığında tedavi için glutatyon düzeyini arttırmak
doğru yaklaşım gibi görülüyor. Fakat glutatyonun kendisi hücre membranlarını
63
zayıf olarak geçer ve prekürsörü olan sistein sıvılarda stabil değildir.198 Sistein
prekürsörü olan NAC, serbest radikal süpürücüdür ve bu yüzden birçok hayvan ve
insan çalışmalarında kullanılmaktadır. Biz de çalışmamızda antioksidan yararlı
etkilerinden dolayı NAC uyguladığımız bir grup oluşturduk.
Chuang ve arkadaşlarının erişkin ratlarda yaptığı bir çalışmada phorbol
myristate acetate (PMA) ile oluşturulan akut akciğer hasarında NAC’nin etkinliği
biyokimyasal ve patolojik düzeyde değerlendirilmiştir. Hasar öncesi NAC verilmesi
ile akut akciğer hasarında görülen değişikliklerin önemli derecede azaldığı
bulunmuştur. NAC tedavisinin PMA’ya bağlı akut akciğer hasarında güçlü
koruyucu etki gösterdiği ve bunu antioksidan aktivasyonu ile proenflamatuar
sitokinleri inhibe ettiği ayrıca glutatyon enzimini arttırarak yaptığı sonucuna
ulaşmışlardır.168
Liu DD ve arkadaşları ise ratlarda yağ embolizmi sonucu oluşturulan akut
akciğer hasarı tedavisinde NAC’ın etkinliğini değerlendirmişler ve yağ embolizmi
yaptıktan 10 dakika sonra NAC 150 mg/kg dozunda intraperitoneal olarak
vermişlerdir. Akut akciğer hasarı oluşturulan ratlarda bronkoalveolar sıvıda artmış
protein konsantrasyonu, ekshale NO düzeyi ve pulmoner hipertansiyon
saptamışlardır. Akciğer dokusunda nirat/nitrit oranı, metil guanidin, TNF-α, IL-1β,
miyeloperoksidaz ve elastaz düzeyleri oldukça yüksek bulunmuştur. Patolojide
belirgin akciğer ödemi, kapiller filtrasyon oranı yüksek olarak saptanmıştır. NAC ile
tedavi sonrası yağ embolizmi sonucu oluşturulan patolojik ve biyokimyasal
değişikliklerde anlamlı derecede düzelme tespit edilmiştir.169 Diğer bir çalışmada
ratlarda akciğer transplantasyonu sonrası gelişen iskemi-reperfüzyon hasarını
NAC’ın azalttığı gösterilmiştir.170 Fakat az sayıda hasta grubunda yapılan bir
çalışmada ise çeşitli nedenler ile ARDS gelişmiş erişkin hastalarda etkisi başarılı
bulunmamıştır.199
Ahola ve arkadaşlarının Norveç’te yaptığı çok merkezli bir çalışmada toplam
391 ADDA’lı bebek (doğum ağırlığı 500-999 gr arası) alınmıştır. Bu bebeklerin
194’üne postnatal 36. saatten önce tedaviye başlanmış ve 16-32 mg/kg/gün NAC iv
olarak 6 gün verilmiştir. 197 bebeğe plasebo tedavisi uygulanmıştır. Bu çalışmada
ADDA’lı bebeklerde 6 gün iv NAC verilmesi ölüm veya BPD’i önlemediği
sonucuna varılmıştır.200 Benzer bir çalışmayı İsviçre’de Sandberk ve arkadaşları
64
daha küçük bir hasta grubunda yapmışlardır. Yine çok merkezli yapılan bu
çalışmada ADDA’lı 33 bebek alınmış (doğum ağırlığı 500-999 gram arası) ve yine 6
gün boyunca aynı dozda NAC 18 bebeğe verilmiştir. 15 bebeğe plasebo
uygulanmıştır. Bebekler term yaşa geldiğinde akciğer fonksiyon testleri ile
değerlendirilmişlerdir. Yaşamın ilk haftası boyunca profilaktik NAC tedavisinin
ADDA’lı bebeklerde term yaşta akciğer fonksiyonlarını iyileştirmediği sonucuna
varılmıştır.201
Reaktif oksijen ürünleri, hipoksik-iskemik hasarın patogenezinde de önemli
rol oynadıklarından dolayı, son yıllarda özellikle hipoksi-iskemik hasarda NAC’ın
antioksidan ve radikal süpürücü etkisi çalışılmıştır. Liu ve arkadaşları hipoksi-
reoksijenasyon hasarında beyinde oksidatif strese karşı NAC’ın etkilerini
değerlendirmişlerdir. Postresüsitasyon sonrası NAC verilmesinin beyin oksijen
dağılımını iyileştirdiği ve beyin oksidatif stresini azalttığı gösterilmiş ve bu etkiyi de
muhtemelen antioksidan etkisiyle apopitozisi azaltarak yaptığı sonucuna
varmışlardır.202 Jantzie ve arkadaşları yine yenidoğan domuz yavrularında hipoksi-
reoksijenasyondan sonra beyin aminoasit profili ile NAC tedavisi arasındaki ilişkiyi
değerlendirmişlerdir. Hipoksi-reoksijenasyon sonrası ciddi metabolik asidoz
oluştuğu ve beynin bütün bölümlerinde glutamat, aspartat ve alanini içeren beyin
aminoasitlerinin önemli derecede değiştiğini göstermişlerdir. Hipoksi-
reoksijenasyonla ilişkili beyin hasarına sahip yavrularda NAC verilmesinin beyin
aminoasit dengesini bozmadığı ve beyin aminoasit dengesini koruduğu tespit
edilmiştir.203 Chan ve arkadaşları benzer şekilde hipoksi-reoksijenasyon hasarında
NAC verilmesinin trombosit agregasyonunu arttırdığını göstermişlerdir.204 Lee ve
arkadaşları ise aynı modelde NAC tedavisinin beyin oksidatif stresini azalttığı ve
beyin perfüzyonunu iyileştirdiğini bulmuşlardır.205 Yine aynı merkezin yaptığı
çalışmada hipoksik domuz yavrusu beyninde NAC tedavisi ile beyinde hidrojen
peroksidin azaldığı gösterilmiştir.206
Çalışmamızda NAC verilmesinin hiperoksi sonucu oluşan oksidatif streslerin
göstergeleri olan TOS, OSİ ve LOOH düzeylerini hem doku hem de plazmada
azalttığını saptadık. Ancak bu azalma sadece serumdaki OSİ düzeyinde anlamlı idi.
Bu etki NAC’ın serbest radikalleri temizleyici etkisinin bir sonucu olabilir. Daha
önemli etkisini ise antioksidan enzimler ve TAS üzerinde gösterdik. NAC bir
65
antioksidan enzim olan paraoksanaz ve ayrıca TAS aktivitesini hiperoksi grubu ile
karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde arttırdı (p<0,05 ve p<0,001). Ancak NAC
verilen grupta arilesteraz düzeyinde bir düşüklük saptandı. Bu bulgu NAC’ın
nonenzimatik sistemler üzerinden antioksidan kapasiteyi arttırıcı etkisine bağlı
olabilir. Özellikle TAS’ı belirgin arttırmasından dolayı NAC tedavisinin hiperoksik
akciğer hasarında iyi bir antioksidan etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bizim
çalışma sonuçlarımız diğer yapılan deneysel çalışmalarla benzerlik göstererek
NAC’ın etkinliğini ortaya koydu. Ancak ADDA’lı bebeklerde yapılan klinik
çalışmalarda NAC etkinliğinin bulunmaması tedavi süresine bağımlı olabilir.
Preterm bebeklerde yapılan çalışmalarda tedavi süresi 6 gün ile sınırlı tutulmuş ve
NAC’ın etkinliği bulunmamıştır. Biz hiperoksinin devam ettiği 10 gün boyunca
NAC tedavisini uyguladık. Yapılan deney hayvanı çalışmalarında hem hipoksi hem
de hiperoksi sonrası oluşturulan hasarlarda NAC oldukça etkili olup bizim
bulgularımızla benzerdir.
E vitamini zincir kırıcı bir antioksidan olarak bilinir. E vitamini okside
olduktan sonra askorbik asit ve glutatyon tarafından yeniden indirgenebilmektedir.
Tokoferolün antioksidan etkisi, yüksek oksijen konsantrasyonlarında daha
belirgindir. Glutatyon ve askorbik asit ile antioksidan etkisi artar. Alfa tokoferol ve
askorbik asitin (vitamin C) sinerjistik olarak çalışıp lipozomal membranlar ve
LDL'nin oksidasyonunu önlediği bulunmuştur. Askorbik asit sulu radikalleri
yakalayıp sinerjistik olarak tokoferolden, radikalle reaksiyona girdiğinde oluşan
tokoferoksil radikalini tokoferole rejenere eder.154,155
Preterm bebeklerde, E vitamini de dahil olmak üzere yağda çözünen
vitaminlerin kord plazma düzeyleri oldukça düşüktür.207 Buna karşılık bu bebekler
yüksek C vitamini plazma konsantrasyonları ile doğarlar fakat bunun düzeyi de
doğumdan sonra hızlı bir şekilde azalır. Buna ek olarak C vitamini konsantrasyonu,
RDS için mekanik ventilatör desteği gereken preterm bebeklerin trakeal aspirat
sıvılarında plazma düzeyleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük
bulunmuştur.208,209
C vitamini asit insan plazmasında ve hücre zarında bulunan, zarları kolayca
geçebilen büyük antioksidanlardan biridir. Suda çözünebilir düşük moleküler
ağırlıklı bu antioksidan kollojen sentezi, demir absorpsiyonu ve hücrelerin redoks
66
durumunun korunmasında gereklidir. İnsan plazmasındaki lipid peroksidasyonunun
en güçlü inhibitörüdür.210 C vitamininin akciğerlerde antioksidan rolü sigara
içenlerde sistemik C vitamini düzeyinin azalmasıyla desteklenmiştir.210 Benzer
olarak, ARDS (Adult respiratuvar distres sendromu)’li hastalarda plazma C vitamini
konsantrasyonları aşırı olarak düşük bulunmuştur.211 Mohsenin, E+C vitaminlerinin
birlikte verilmesinin, inhale NO2 şeklinde oksidan strese maruz bırakılan sağlıklı
gönüllülerin akciğerlerinde lipid peroksidasyonunun inhibisyonuna yol açtığını
göstermişlerdir.212
C vitamini verilmesi, hiperoksiye maruz bırakılan değişik hayvan
çalışmalarında sağ kalımı etkili şekilde iyileştirdiği rapor edilmiştir. Tagunaya ve
arkadaşları sadece %50 oksijen alan kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, hiperoksi
uygulanan (>% 95 FiO2) ve öncesinde C vitamini tedavisi verilen ratlarda
hiperoksiden 72 saat sonra yaşam oranının % 100 arttığını rapor etmişlerdir. Bu
serum ve akciğerlerde lipid peroksidasyonunun belirgin göstergesi olan
malondialdehitin düşük konsantrasyonları ile anlamlı olarak ilişkili bulunmuştur.213
Berger TM ve arkadaşları erken yüksek doz antioksidan vitaminler (C
vitamini ve alfa-TP) verilmesinin 10 günlük süre ile hiperoksiye maruz bırakılan
ventile preterm babunlarda BPD için histopatolojik düzeyde etkin koruma
sağlamadığını bildirmişlerdir.214 Vogelsang ve arkadaşları BPD’li preterm
bebeklerde karotenoidlerin rolünü prospektif olarak değerlendirmişler, 109 preterm
bebek çalışmaya alınmış, 19’u BPD’li olan grupta kontrol grubuna göre anlamlı
derecede düşük beta-karoten ve A vitamini düzeyi saptanmıştır. Plazma beta-
karoten ve vitamin A konsantrasyonu BPD’li bebeklerde daha düşüktür ve bu da
onların antioksidan defanslarındaki düşüklüğe katkıda bulunduğu sonucuna
varılmıştır.215 Falciglia HS ve arkadaşları ise RDS ve BPD’li prematüre bebeklerde
lipid peroksidasyonu ve antioksidan beslenmenin rolünü araştırmışlardır.
Çalışmalarında preterm bebeklerde plazmada selenyum ve alfa-tokoferol düzeyinin
düşük olduğunu saptamışlar ve bu düşüklüğün artmış solunumsal morbidite ile
önemli derecede ilişkili olduğunu bulmuşlardır.216
Diğer bir pilot çalışmada, doğumda oksidatif stresi azaltmak ve bunun
yenidoğanda yol açacağı komplikasyonları önlemek amacıyla antioksidan vitaminler
antenatal dönemde anneye verilmiştir. Preterm doğum riski olan 30-36 GH’daki 5
67
anneye günlük tek doz doğuma kadar β-karoten, vitamin E ve vitamin C verilmiş,
tedavi öncesi anne plazmasında ve doğumda hem anne hem de bebekte MDA
(malondialdehit), vitamin A, vitamin E ve β-karoten düzeyleri ölçülmüştür.
Doğumda anne serumundaki MDA düzeyi tedavi öncesi ve kontrol grubuna göre
anlamlı düzeyde düşük iken vitamin düzeyleri yüksek saptanmıştır. Bebeklerin
serumlarında da MDA düşük ve vitamin E düzeyleri yüksek bulunmuş ancak
anlamlı düzeyde bulunmamıştır. Küçük bir hasta grubunda yapıldığı için daha geniş
serili çalışmalar önerilmiştir.217 Yeni yapılan daha geniş serili bir çalışmada ise
antenatal yüksek doz vitamin C ve E verilmesi solunum sistemi bulgularında
iyileşme yapmadığı sonucuna varılmıştır.218
Yapılan birçok çalışmanın verileri oldukça değişkendir ve bu konuda net bir
görüş birliği yoktur. Bu yüzden biz hiperoksik akciğer hasarında vitamin E ve onun
antioksidan etkisini arttıran vitamin C ile kombine ederek etkinliğini hem
biyokimyasal hem de patolojik düzeyde değerlendirdik. Hiperoksiye maruz bırakılıp
E+C vitamini tedavisi verilen ratlarda hem akciğer dokusunda hem de serumlarında
kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde paraoksanaz, arilesteraz ve TAS düzeylerinde
artış saptadık. Hiperoksi grubuna göre de artış mevcuttu ancak bu artış dokuda TAS
düzeyleri ve serumda arilesteraz ve TAS düzeylerinde anlamlı idi. Özellikle
arilesteraz serum düzeyi anlamlı derecede artmıştı. Oksidatif stres göstergeleri
üzerinde ise vitamin kombinasyonu verilen yenidoğan ratların serumlarında ve
akciğer dokularında TOS düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede artmıştı.
Bu artış hiperoksinin etkisine bağlı olabilir. Tedavi grubunda hiperoksi grubuna
göre ise TOS düzeyleri hem serum hem de akciğer dokusunda daha düşüktü. Bu
düşüklük özellikle dokuda belirgindi. Bu farklılık akciğer epitelyum hücreleri
tarfından da salgılanan E vitaminine bağlı olabilir. OSİ ve LOOH düzeyleri
hiperoksi grubuna göre vitamin grubunda anlamlı olarak düşmüştü. Bu bulgular bize
E+C vitamini verilmesinin hem akciğer dokusunda hem de serumda oksidatif stresi
azalttığını ve antioksidan savunmayı arttırdığını göstermektedir. Antioksidan
savunması yetersiz olan ve birçok oksidatif strese maruz kalan prematür bebeklerde
destek olarak hem akciğer hem de oksijenin yol açtığı diğer organ
hasarlanmalarında diğer koruyucu stratejilere ek olarak verildiğinde korunmada
etkinliği arttıracağını düşünmekteyiz.
68
BPD’nin gelişimi sonuçta fibroblastların ve fibrotik alanların sayısının
artması ile kronik fazla sonlanan farklı fazlara bölünmüş dokunun yeniden
şekillenmesi ile karakterizedir. Matriks metalloproteinleri (MMPs) fibrotik dokunun
düzenlenmesinde önemlidir. Onlar ektrasellüler matriks proteinleri ve fibril kollajen,
MMPs ve fibrozisin düzenlenmesi ve gelişiminde önemli olan inhibitörler
arasındaki dengenin bozulmasına yol açar. Bunların salınımı, sitokinler, büyüme
faktörleri ve ektrasellüler matriks bileşenleri yoluyla transkripsiyonel düzeyde
düzenlenir. Hem MMPs hem de onların inhibitörleri oksidatif stresle artar.219,220
Artmış oksidatif stres kollajen aktivitesinin artması ile akciğerlerde hasara yol
açabilir ve ekstrasellüler matriksin bozulmasına neden olur. Bu bulgular
hiperoksinin fibrotik süreci tetiklediğini göstermektedir.221
Tip 4 kollagenazlar olan elastaz ve matriks metalloproteinaz-9’un (MMP)
KAH geliştikten sonra bebeklerin akciğerlerinde arttıkları gösterilmiştir.222,223 28
GH’dan önce doğan preterm bebeklerde, pulmoner kapiller yatak henüz gelişmeye
başlamıştır ve distal sakkülerlerin alveolizasyon süresi bu dönemde başlar.
Akciğerlerin yeniden yapılandığı bu kritik dönemde akciğer hasarı olması akciğer
gelişiminin duraklaması ile sonuçlanabilir.35 MMPs’ler ektrasellüler matriksin
korunması ve desteklenmesi için gerekli enzimlerdir. Tip I kollajen ektrasellüler
matriksin major yapısal proteinidir ve MMP-1 ve MMP-8, sadece tip I kollajeni
yıkan proteazlardır.224 Aşırı MMP-8 aktivitesi, amfizem ve bronşektazi gibi erişkin
akciğer hastalıklarının patogenezinde gösterilmiştir.225,226
Sweet ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, takiplerinde şiddetli KAH
gelişen bebeklerin bronkoalveoler lavajında (BAL) MMP-8 konsantrasyonunu 10
kat artmış olarak bulmuşlardır. Bu enzimin doku hasarını erkenden göstermeye
katkıda bulunacağını vurgulamışlardır.221 Schock BC ve arkadaşları oksidatif stresin
artmasının tip IV kollagenaz aktivitesini arttırarak akciğerlerde hasara yol açtığını
göstermişlerdir.220 Sonuçta hiperoksinin yol açtığı oksidatif stres gerek kollagenazlar
gerekse de metalloproteazlar yoluyla akciğerde hasara yol açarak BPD için
karakteristik patolojik değişikliklere yol açmaktadırlar.
Biz çalışmamızda akciğer hasarını fibrozis ve enflamasyon bazında
değerlendirdik. Hiperoksiye maruz bırakılmayan kontrol grubunda normal akciğer
dokusu mevcuttu ve fibrotik bantlara ve enflamatuvar hücrelere rastlanmadı. Tedavi
69
uygulanmayan hiperoksi grubunda ise biri hariç hepsinde yoğun enflamasyon ve
fibrotik değişiklikler mevcuttu. Bunların 4’ünde hafif, 4’ünde ise orta derecede
fibrozis vardı. Fibrozisi önlemede en etkili olarak E+C vitamin grubu olduğu
bulundu. Bu grupta tedavi alan ratların yarısında akciğer dokusunda fibrozis
izlenmezken 4’ünde hafif, 1’inde ise orta derecede fibrozis saptandı. Grupların
hiçbirinde ağır fibrozisi düşündürecek patolojik bulgular görülmedi. Bunun nedeni
deneyin 14 günde sonlanması ve bu tür patolojik değişiklikler için daha uzun süre
gereksinimi olması düşünülebilir. Sonuçta hiperoksi gerek nötrofil aktivasyonu
gerekse de kollagenazları aktive ederek özellikle akciğer yapılanmasının devam
ettiği prematür bebeklerde fibrotik süreci tetikleyerek akciğer hasarına ve fibrotik
değişimlere yol açabilir.
Bronkopulmoner displazi modeli olarak kullanılan hiperoksik akciğer
hasarında farklı mekanizmalar rol almaktadır. Klinik olarak, BPD olgularında, ana
mekanizmaların her birinin değişen oranlarda patogeneze katkısı bulunmaktadır (t2).
Bu bilgilerden yola çıkarak, çalışmamızda hiperoksiye maruz bırakılan sıçanlarda,
farklı patofizyolojik süreçlerde rolü olan NAC ve kombine E+C vitamini
uygulandığında, oksidatif stres göstergeleri olan TOS, OSİ ve LOOH’un tedavi
uygulanmayan hiperoksi grubuna göre azaldığı ve antioksidan savunma
mekanizmalarını yansıtan TAS, paraoksanaz ve arilesterazı arttırdıklarını bulduk.
Fibrozis, tedavi gruplarında daha az ve hafif şiddette saptandı.
Sonuç olarak, hem NAC tedavisinin hem de E+C vitamini tedavisinin
yenidoğan sıçanlarda gerçekleştirdiğimiz hiperoksik akciğer hasarı modelinde
plasebo tedaviye göre üstün olduğu saptanmıştır. Bu çalışma, karmaşık
patofizyolojik süreçlere sahip ve yerleşik etkili tedavi stratejilerinin bulunmadığı
yeni BPD’de, antioksidan ilaç tedavilerinin akciğer hasarını azaltabileceğini
göstermektedir.
70
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Hiperoksiye maruz bırakılan sıçanların ağırlıkları oda havasında tutulanlara göre
istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha düşüktü (hepsi için p<0,01).
2. Doku paraoksanaz düzeyleri kontrol grubuna göre hiperoksiye maruz bırakılan
üç grupta (hiperoksi, NAC ve E+C vitamin grupları) daha yüksek saptandı.
3. Doku arilesteraz düzeyleri kontrol grubuna göre hiperoksi ve E+C vitamini
grubunda daha yüksek saptandı.
4. Kontrol grubuna göre hiperoksiye maruz kalan diğer üç grupta da akciğer
dokusundaki TAS düzeyleri artmıştı. Bu artış kontrol grubuna göre NAC ve
vitamin grubunda ciddi derecede anlamlı idi (p<0,01 ve p<0,01).
5. Akciğer dokusundaki TAS düzeyi hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında hem
NAC hem de vitamin gruplarında anlamlı düzeyde artmıştı (p=0,001 ve
p=0,002).
6. Kontrol grubuna göre diğer hiperoksiye maruz bırakılan üç grupta da doku TOS
düzeyleri anlamlı derecede artmıştı (hepsi için p<0,01).
7. Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında tedavi gruplarında doku TOS düzeyleri
daha düşük olmakla beraber sadece vitamin grubu ile anlamlı farklılık vardı
(NAC grubu için p=0,08, E+C vitamin grubu için p=0,011).
8. Serum paraoksanaz enzim düzeyi kontrol grubuna göre diğer üç grupta artmıştı.
Bu artış sadece vitamin grubunda istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0,001).
9. Vitamin grubunda her üç gruba göre de serum arilesteraz enzim düzeyleri
anlamlı düzeyde artmıştı (hepsi için p≤ 0,001).
10. Serum TAS düzeyleri hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında NAC grubunda ve
vitamin grubunda da anlamlı derecede artmış bulundu (p sırası ile 0,017 ve
0,014).
11. Serum TOS düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hiperoksiye maruz
kalan diğer üç grupta da artmış olarak saptandı.
12. Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında NAC grubunda ve vitamin grubunda
serum TOS düzeyleri hafif derecede düşük bulundu. Bu istatistiksel olarak
anlamlı değildi (p sırası ile 0,32 ve 0,99).
71
13. Hiperoksi grubu ile karşılaştırıldığında NAC ve vitamin grubunda OSI serum
düzeyleri istatistiksel olarak düşük bulundu (p sırasıyla 0,002 ve 0,032).
14. Tedavi gruplarında (NAC ve vitamin) hiperoksi grubuna göre LOOH düzeyi
düşüktü. Bu düşüklük vitamin grubunda anlamlı idi (p=0,021).
15. Tedavi uygulanan gruplarda akciğer dokusunda daha az enflamasyon ve fibrozis
saptandı.
16. Hem NAC tedavisinin hem de E+C vitamini tedavisinin yenidoğan sıçanlarda
gerçekleştirdiğimiz hiperoksik akciğer hasarı modelinde plasebo tedaviye göre
üstün olduğu saptanmıştır.
17. Bu çalışma, karmaşık patofizyolojik süreçlere sahip ve yerleşik etkili tedavi
stratejilerinin bulunmadığı yeni BPD’de, antioksidan ilaç tedavilerinin akciğer
hasarını azaltabileceğini göstermektedir.
18. NAC ve E+C vitamini tedavilerinin etkinliği için daha uzun süreli klinik
deneyler ile deseklenmesi önerilir.
72
KAYNAKLAR
1. Kinsella JP, Greenough A, Abman SH. Bronchopulmonary dysplasia. Lancet 2006; 367:1421-
1431.
2. D’Angio CT, Maniscalco WM. Bronchopulmonary dysplasia in preterm infants: pathophysiology and management strategies. Paediatr Drugs 2004; 6:303-330.
3. Sweet DG, Halliday HL. A risk-benefit assessment of drugs used for neonatal chronic lung
disease. Drug Saf 2000; 22:389-404.
4. Van Marter LJ. Strategies for preventing bronchopulmonary dysplasia. Curr Opin Pediatr 2005; 17:174-180.
5. Saugstad OD. Update on oxygen radical disease in neonatology. Curr Opin Obstet Gynecol.
2001; 13:147-153.
6. Lee JW, Davis JM. Future applications of antioxidants in premature infants. Curr Opin Pediatr. 2010 Dec 8. yayında
7. Ward PA. Oxidative stress: acute and progressive lung injury. Ann N Y Acad Sci. 2010;
1203:53-59.
8. Saugstad OD. Bronchopulmonary dysplasia-oxidative stress and antioxidants. Semin Neonatol. 2003; 8:39-49.
9. Mondal N, Bhat BV, Banupriya C, Koner BC. Oxidative stress in perinatal asphyxia in
relation to outcome. Indian J Pediatr. 2010; 77:515-517.
10. Dick A, Ford R. Cholinergic and oxidative stress mechanisms in sudden infant death syndrome. Acta Paediatr. 2009; 98:1768-1775.
11. Zafarullah M, Li WQ, Sylvester J, Ahmad M. Molecular mechanisms of N-acetylcysteine
actions. Cell Mol Life Sci 2003; 60:6-20.
12. Kelly GS. Clinical applications of N-acetylcysteine. Altern Med Rev 1998; 3:114-127.
13. Sener G, Tosun O, Sehirli AO, Kaçmaz A, Arbak S, Ersoy Y, Ayanoğlu-Dülger G. Melatonin and N-acetylcysteine have beneficial effects during hepatic ischemia and reperfusion. Life Sci 2003; 72:2707-2718.
14. Frei B, Stocker R, England L, Ames BN. Ascorbate: the most effective antioxidant in human
blood plasma. Av Exp Med Biol. 1990; 264:155-163.
15. Bancalari F, Abdenour GE, Feller R, Gannon J. Bronchopulmonary dysplasia: clinical presentation . J Pediatr. 1979; 95:819-23.
16. Shennan AT, Dunn MS, Ohlsson A, Lennox K, Hoskins EM. Abnormal pulmonary outcomes
in premature infants: prediction from oxygen requirement in the neonatal period. Pediatrics. 1988; 82:527-532.
17. Barrington KJ, Finer NN. Treatment of bronchopulmonary dysplasia. Clin Perinatol. 1998;
25:177-202. , Farrell PA, Fiascone JM. Bronchopulmonary dysplasia in the 1990s: a review for the pediatrician. Curr Probl Pediatr. 1997; 27:129-163.
73
18. Northway WH Jr. Bronchopulmonary Dysplasia: Thirty-Three Years Later. Pediatr Pulmonol 2001; 25:235-237.
19. Jobe AH, Bancalari E. Bronchopulmonary dysplasia. Am J Respir Crit Care Med 2001;
163:1723-1729.
20. Walsh MC, Szefler S, Davis J, Allen M, Van Marter L, Abman S, Blackmon L, Jobe A. Summary proceedings from the bronchopulmonary dysplasia group. Pediatrics 2006; 117:52-56.
21. Fanaroff, AA, Stoll, BJ, Wright, LL, Carlo WA, Ehrenkranz RA, Stark AR, Bauer CR,
Donovan EF, Korones SB, Laptook AR, Lemons JA, Oh W, Papile LA, Shankaran S, Stevenson DK, Tyson JE, Poole WK. Trends in neonatal morbidity and mortality for very low birthweight infants. Am J Obstet Gynecol 2007; 196:147.e1-8.
22. Smith VC, Zupancic JA, McCormick MC, Croen LA, Greene J, Escobar GJ, Richardson
DK. Trends in severe bronchopulmonary dysplasia rates between 1994 and 2002. J Pediatr 2005; 146:469-473.
23. Coalson JJ. Pathology of new bronchopulmonary dysplasia. Semin Neonatol 2003; 8:73-81.
24. Groenman F, Ungre S, Post M. The molecular basis for abnormal human lung development.
Biol Neonate 2005; 87:164-177.
25. Coalson JJ. Pathology of bronchopulmonary dysplasia. Semin Perinatol 2006; 30:179-184.
26. Thibeault DW, Mabry SM, Ekekezie II, Truog WE. Lung elastic tissue maturation and perturbations during the evolution of chronic lung disease Pediatrics 2000; 106:1452-1459.
27. Van Lierde S, Cornelis A, Devlieger H, Moerman P, Lauweryns J, Eggermont E. Different
patterns of pulmonary sequelae after hyaline membrane disease:heterogeneity of bronchopulmonary dysplasia? A clinicopathologic study. Biol Neonate. 1991; 60:152-162.
28. Northway WH Jr, Rosan RC, Porter DY. Pulmonary disease following respirator therapy of
membrane disease. N Engl J Med. 1967; 276:357-368.
29. Hislop AA, Wigglesworth JS, Desai R, Aber V. The effects of prematüre delivery and mechanical ventilation on human lung growth. Early Hum Dev. 1987; 15:147-164.
30. Stevenson DK, Wright LL, Lemons JA, Oh W, Korones SB, Papile LA, Bauer CR, Stoll
BJ, Tyson JE, Shankaran S, Fanaroff AA, Donovan EF, Ehrenkranz RA, Verter J. Very low birth weight outcomes of the National Institute of Child Health andHuman Development Neonatal Research Network, January 1993 through December 1994. Am J Obstet Gynecol. 1998; 179:1632-1639.
31. Tschanz SA, Burri PH. Postnatal lung development and its impairment by glucocorticoids.
Pediatr Pulmonol Suppl. 1997; 16:247-149.
32. Speer CP. New insights into the pathogenesis of pulmonary inflammation in preterm infants. Biol Neonate 2001; 79:205-209.
33. Groneck P, Speer CP. Inflammatory mediators and bronchopulmonary dysplasia. Arch Dis
Child Fetal Neonatal Ed 1995; 73:F1-F3.
34. Kallapur SG, Jobe AH. Contribution of inflammation to lung injury and development. Arch Dis Child Fetal Neonatal Ed. 2006; 91:132-135.
35. Jobe AJ. The new BPD: an arrest of lung development. Pediatr Res 1999; 46:641-643.
74
36. Chess PR, D’Angio CT, Pryhuber GS, Maniscalco WM. Pathogenesis of bronchopulmonary dysplasia. Semin Perinatol 2006; 30:171-178.
37. Laughon, M, Allred, EN, Bose, C, O'Shea TM, Van Marter LJ, Ehrenkranz RA, Leviton
A. Patterns of respiratory disease during the first 2 postnatal weeks in extremely premature infants. Pediatrics 2009; 123:1124-1131.
38. Marshall DD, Kotelchuck M, Young TE, Bose CL, Kruyer L, O'Shea TM. Risk factors for
chronic lung disease inthe surfactant era: a North Carolina population-based study of very low birth weight infants. Pediatrics 1999; 104:1345-1350.
39. Rojas MA, Gonzales A, Bancalari E, Claure N, Poole C, Silva-Neto G. Changing trends in
the epidemiology and pathogenesis of neonatal chronic lung disease. J Pediatr 1995; 126:605-610.
40. Baraldi E, Filippone M. Chronic lung disease after premature birth. N Engl J Med 2007;
357:1946-1955.
41. Langston C, Kida K, Reed M, Thurlbeck WM. Human lung growth in late gestation and in the neonate. Am Rev Respir Dis 1984; 129:607-613.
42. Randell SH, Young SI. Unique features of the immature lung that make it vulnerable to injury.
In: Bland, RD, Coalson, JJ (Eds). Marcel Dekker, New Your 2000; p. 377.
43. Bose C, Van Marter LJ, Laughon M, O'Shea TM, Allred EN, Karna P, Ehrenkranz RA, Boggess K, Leviton A. Fetal growth restriction and chronic lung disease among infants born before the 28ths week of gestation. Pediatrics 2009; 124:e450-458.
44. Atar MA, Donn SM. Mechanisms of ventilator-induced lung injury in premature infants. Semin
Neonatol 2002; 7:353-360.
45. Hernandez LA, Peevy KJ, Moise AA, Parker JC. Chest wall restriction limits high airway pressure-induced lung injury in young rabbits. J Appl Physiol 1989; 66:2364-2368.
46. Carlton, DP, Cummings, JJ, Scheerer, RG, Poulain FR, Bland RD. Lung overexpansion
increases pulmonary microvascular protein permeability in young lambs. J Appl Physiol 1990; 69:577-583.
47. Garland JS, Buck RK, Allred EN, Leviton A. Hypocarbia before surfactant therapy appears to
increase bronchopulmonary dysplasia risk in infants with respiratory distress syndrome. Arch Pediatr Adolesc Med 1995; 149:617-622.
48. Dreyfuss D, Saumon G. Role of tidal volume, FRC, and end-inspiratory volume in the
development of pulmonary edema following mechanical ventilation. Am Rev Respir Dis 1993; 148:1194-1203.
49. Goldman SL, Gerhardt T, Sonni R, Feller R, Hehre D, Tapia JL, Bancalari E. Early
prediction of chronic lung disease by pulmonary function testing. J Pediatr 1983; 102:613-617.
50. Van Marter LJ, Allred EN, Pagano M, Sanocka U, Parad R, Moore M, Susser M, Paneth N, Leviton A. Do clinical markers of barotrauma and oxygen toxicity explain interhospital variation in rates of chronic lung disease? The Neonatology Committee for the Developmental Network. Pediatrics 2000; 105:1194-1201.
51. Weinberger B, Laskin DL, Heck DE, Laskin JD. Oxygen toxicity in premature infants.
Toxicol Appl Pharmacol 2002; 181:60-67.
75
52. Dieperink HI, Blackwell TS, Prince LS. Hyperoxia and apoptosis in developing mouse lung mesenchyme. Pediatr Res 2006: 59;185-109.
53. Frank L, Sosenko IR. Development of lung antioxidant enzyme system in late gestation:
possible implications for the prematurely born infant. J Pediatr 1987; 110:9-14.
54. Georgeson GD, Szony BJ, Streitman K, Varga IS. Antioxidant enzyme activities are decreased in preterm infants and in neonates born via caesarean section. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2002; 103:136-139.
55. Manar MH, Brown MR, Gauthier TW, Brown LA. Association of glutathione-S-transferase-
P1 (GST-P1) polymorphisms with bronchopulmonary dysplasia. J Perinatol 2004; 24:30-35.
56. Fu RH, Yang PH, Chiang MC, Chiang CC. Erythrocyte Cu/Zn Superoxide Dismutase Activity in Preterm Infants with and without Bronchopulmonary Dysplasia. Biol Neonate 2005; 88:35-41.
57. Lahra MM, Beeby PJ, Jeffery HE. Intrauterine inflammation, neonatal sepsis, and chronic
lung disease: a 13-year hospital cohort study. Pediatrics 2009; 123:1314-1319.
58. Sweet DG, Halliday HL, Warner JA. Airway remodelling in chronic lung disease of prematurity. Paediatr Respir Rev 2002; 3:140-146.
59. Makri V, Hospes B, Stoll-Becker S, Borkhardt, Gortner L. Polymorphisms of surfactant
protein B encoding gene: modifiers of the course of neonatal respiratory distress syndrome? Eur J Pediatr 2002; 161:604-608.
60. Hallman M, Haataja R. Genetic influences and neonatal lung disease. Semin Neonatol 2003;
8:18-27.
61. Kazzi SN, Quasney MW. Deletion allele of angiotensın-converting enzyme is associated with increased risk and severity of bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr 2005; 147:818-822.
62. Lavoie PM, Pham C, Jang KL. Heritability of bronchopulmonary dysplasia, defined according
to the consensus statement of the national institutes of health. Pediatrics 2008; 122:479-485.
63. Yoon BH, Romero R, Jun JK, Park KH. Amniotic fluid cytokines (interleukin-6, tumor necrosis factor-alpha, interleukin-1 beta, and interleukin-8) and the risk for the development of bronchopulmonary dysplasia. Am J Obstet Gynecol 1997; 177:825-830.
64. Ozdemir A, Brown MA, Morgan WJ. Markers and mediators of inflammation in neonatal lung
disease. Pediatr Pulmonol 1997; 23:292-306.
65. Groneck P, Götze-Speer B, Oppermann M, Eiffert H, Speer CP. Association of pulmonary inflammation and increased microvascular permeability during the development of bronchopulmonary dysplasia: A sequential analysis of inflammatory mediators in respiratory fluids of high-risk preterm neonates. Pediatrics 1994; 96:796-797.
66. Ambalavanan N, Carlo WA, D'Angio CT, McDonald SA, Das A, Schendel D, Thorsen P,
Higgins RD. Cytokines associated with bronchopulmonary dysplasia or death in extremely low birth weight infants. Pediatrics 2009; 123:1132-1141.
67. Davies PL, Spiller OB, Beeton ML, Maxwell NC, Remold-O'Donnell E, Kotecha S.
Relationship of proteinases and proteinase inhibitors with microbial presence in chronic lung disease of prematurity. Thorax 2010; 65:246-251.
76
68. Merrill JD, Ballard RA, Cnaan A, Hibbs AM, Godinez RI, Godinez MH, Truog WE, Ballard PL. Dysfunction of pulmonary surfactant in chronically ventilated premature infants. Pediatr Res 2004; 56:918-926.
69. Laughon M, Bose C, Moya F, Aschner J, Donn SM, Morabito C, Cummings JJ, Segal R,
Guardia C, Liu G. A pilot randomized, controlled trial of later treatment with a peptide-containing, synthetic surfactant for the prevention of bronchopulmonary dysplasia. Pediatrics 2009; 123:89-96.
70. Janer J, Andersson S, Kajantie E, Lassus P. Endostatin concentration in cord plasma predicts
the development of bronchopulmonary dysplasia in very low birth weight infants. Pediatrics 2009; 123:1142-1146.
71. Hansen AR, Barnes CM, Folkman J, McElrath TF. Maternal preeclampsia predicts the
development of bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr 2010; 156:532-536.
72. Johnson DE, Lock JE, Elde RP, Thompson TR. Pulmonary neuroendocrine cells in hyaline membrane disease and bronchopulmonary dysplasia. Pediatr Res 1982; 16:446-454.
73. Sunday ME, Yoder BA, Cuttitta F, Haley KJ. Bombesin-like peptide mediates lung injury in a
baboon model of bronchopulmonary dysplasia. J Clin Invest 1998; 102:584-594.
74. Cullen A, Van Marter LJ, Allred EN, Moore M. Urine bombesin-like peptide elevation precedes clinical evidence of bronchopulmonary dysplasia. Am J Respir Crit Care Med 2002; 165:1093-1097.
75. Bancalari E, Claure N, Sosenko IRS. Bronchopulmonary dysplasia: changes in pathogenesis,
epidemiology and definition. Semin Neonatol 2003; 8:63-71.
76. Bland RD. Neonatal chronic lung disease in the post-surfactant era. Biol Neonate 2005; 88:181-191.
77. Rossi UG, Owens CM. The radiology of chronic lung disease. Arch Dis Child 2005; 90:601-
607.
78. Goodman G, Perkin RM, Anas NG. Pulmonary hypertension in infants with bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr 1988; 112:67-72.
79. Pantalitschka T, Poets CF. Inhaled drugs for the prevention and treatment of
bronchopulmonary dysplasia. Pediatr Pulmonol 2006; 41:703-708.
80. Oh W, Poindexter BB, Perritt R, Lemons JA, Bauer CR, Ehrenkranz RA, Stoll BJ, Poole K, Wright LL. Association between fluid intake and weight loss during the first ten days of life and risk of bronchopulmonary dysplasia in extremely low birth weight infants. J Pediatr 2005; 147:786-790.
81. Kavvadia, V, Greenough, A, Dimitriou, G, Hooper, R. Randomised trial of fluid restriction in
ventilated very low birthweight infants. Arch Dis Child Fetal Neonatal Ed 2000; 83:F91-F96.
82. Tammela OK, Lanning FP, Koivisto ME. The relationship of fluid restriction during the 1st month of life to the occurrence and severity of bronchopulmonary dysplasia in low birth weight infants: a 1-year radiological follow up. Eur J Pediatr 1992; 151:367-371.
83. Mabanta CG, Pryhuber GS, Weinberg GA, Phelps DL. Erythromycin for the prevention of
chronic lung disease in intubated preterm infants at risk for, or colonized or infected with Ureaplasma urealyticum. Cochrane Database Syst Rev 2003; 4:CD003744.
77
84. Carlo WA, Stark AR, Wright LL, Tyson JE. Minimal ventilation to prevent bronchopulmonary dysplasia in extremely-low-birth-weight infants. J Pediatr 2002; 141:370-374.
85. Mariani G, Cifuentes J, Carlo WA. Randomized trial of permissive hypercapnia in preterm
infants. Pediatrics 1999; 104:1082-1088.
86. Woodgate, PG, Davies, MW. Permissive hypercapnia for the prevention of morbidity and mortality in mechanically ventilated newborn infants. Cochrane Database Syst Rev 2001; CD002061.
87. Cools F, Henderson-Smart DJ, Offringa M, Askie LM. Elective high frequency oscillatory
ventilation versus conventional ventilation for acute pulmonary dysfunction in preterm infants. Cochrane Database Syst Rev 2009; CD000104.
88. Cools F, Askie LM, Offringa M. Elective high-frequency oscillatory ventilation in preterm
infants with respiratory distress syndrome: an individual patient data meta-analysis. BMC Pediatr 2009; 9:33.
89. Aly H, Milner JD, Patel K, El-Mohandes AA. Does the experience with the use of nasal
continuous positive airway pressure improve over time in extremely low birth weight infants? Pediatrics 2004; 114:697-702.
90. Aly H, Massaro AN, Patel K, El-Mohandes AA. Is it safer to intubate premature infants in the
delivery room?. Pediatrics 2005; 115:1660-1665.
91. Aly H. Is there a strategy for preventing bronchopulmonary dysplasia? Absence of evidence is not evidence of absence. Pediatrics 2007; 119:818-820.
92. Morley CJ, Davis PG, Doyle LW, Brion LP, Hascoet JM, Carlin JB. Nasal CPAP or
intubation at birth for very preterm infants. N Engl J Med 2008; 358:700-708.
93. Castillo, A, Sola, A, Baquero, H, Neira F, Alvis R, Deulofeut R, Critz A. Pulse oxygen saturation levels and arterial oxygen tension values in newborns receiving oxygen therapy in the neonatal intensive care unit: is 85% to 93% an acceptable range?. Pediatrics 2008; 121:882-889.
94. Schmidt B, Roberts RS, Davis P, Doyle LW, Barrington KJ, Ohlsson A, Solimano A, Tin
W. Caffeine therapy for apnea of prematurity. N Engl J Med 2006; 354:2112-2121. 95. Schmidt B, Roberts RS, Davis P, Doyle LW, Barrington KJ, Ohlsson A, Solimano A, Tin
W. Long-term effects of caffeine therapy for apnea of prematurity. N Engl J Med 2007; 357:1893-1902.
96. Davis JM, Rosenfeld WN, Richter SE, Parad MR, Gewolb IH, Spitzer AR, Carlo WA,
Couser RJ, Price A, Flaster E, Kassem N, Edwards L, Tierney J, Horowitz S. Safety and pharmacokinetics of multiple doses of recombinant human CuZn superoxide dismutase administered intratracheally to premature neonates with respiratory distress syndrome. Pediatrics 1997; 100:24-30.
97. Davis JM, Parad RB, Michele T, Allred E, Price A, Rosenfeld W. Pulmonary outcome at 1
year corrected age in premature infants treated at birth with recombinant human CuZn superoxide dismutase. Pediatrics 2003; 111:469-476.
98. Ozer EA, Kumral A, Ozer E, Yilmaz O, Duman N, Ozkal S, Koroglu T, Ozkan H. Effect of
retinoic acid on oxygen-induced lung in the newborn rat. Pediatr Pulmonol 2005; 39:35-40.
99. Ballard RA, Truog WE, Cnaan A, Martin RJ, Ballard PL, Merrill JD, Walsh MC, Durand DJ, Mayock DE, Eichenwald EC, Null DR, Hudak ML, Puri AR, Golombek SG, Courtney
78
SE, Stewart DL, Welty SE, Phibbs RH, Hibbs AM, Luan X, Wadlinger SR, Asselin JM, Coburn CE. Inhaled nitric oxide in preterm infants undergoing mechanical ventilation. N Engl J Med 2006; 355:343-353.
100. Zupancic JA, Hibbs AM, Palermo L, Truog WE, Cnaan A, Black DM, Ballard PL,
Wadlinger SR, Ballard RA. Economic Evaluation of Inhaled Nitric Oxide in Preterm Infants Undergoing Mechanical Ventilation. Pediatrics 2009; 124:1325-1332.
101. Walsh WF. Neurodevelopmental outcomes at 24 months for Extremely Low Birth Weight
Infants in the NO CLD Trial of inhaled Nitric Oxide to prevent BPD. Pediatr Res.E-PAS 2008: 634080.8.
102. Tyson JE, Wright LL, Oh W, Kennedy KA, Mele L, Ehrenkranz RA, Stoll BJ, Lemons
JA, Stevenson DK, Bauer CR, Korones SB, Fanaroff AA. Vitamin A supplementation for extremely-low-birth-weight infants. National Institute of Child Health and Human Development Neonatal Research Network. N Engl J Med 1999; 340:1962-1968.
103. Darlow BA, Graham PJ. Vitamin A supplementation for preventing morbidity and mortality in
very low birthweight infants. Cochrane Database Syst Rev 2002; CD000501.
104. Ambalavanan N, Tyson JE, Kennedy KA, Hansen NI, Vohr BR, Wright LL, Carlo WA. Vitamin A supplementation for extremely low birth weight infants: outcome at 18 to 22 months. Pediatrics 2005; 115:e249-254.
105. Adams JM, Stark AR. Prevention of bronchopulmonary dysplasia. 2010 Erişim:
www.uptodate.com
106. Halliday HL, Dumpit FM, Brady JP. Effects of inspired oxygen on echocardiographic assessment of pulmonary vascular resistance and myocardial contractility in bronchopulmonary dysplasia. Pediatrics 1980; 65:536-540.
107. Abman SH, Wolfe RR, Accurso FJ, Koops BL, Bowman CM, Wiggins JW Jr. Pulmonary
vascular response to oxygen in infants with severe bronchopulmonary dysplasia. Pediatrics 1985; 75:80-84.
108. Tay-Uyboco JS, Kwiatkowski K, Cates DB, Kavanagh L, Rigatto H. Hypoxic airway
constriction in infants of very low birth weight recovering from moderate to severe bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr 1989; 115:456-459.
109. Teague WG, Pian MS, Heldt GP, Tooley WH. An acute reduction in the fraction of inspired
oxygen increases airway constriction in infants with chronic lung disease. Am Rev Respir Dis 1988; 137:861-865.
110. Christou H, Brodsky D. Lung injury and bronchopulmonary dysplasia innewborn infants. J
Intensive Care Med 2005; 20:76-87.
111. Henderson-Smart DJ, Bhuta T, Cools F, Offringa M. Elective high frequency oscillatory ventilation versus conventional ventilation for acute pulmonary dysfunction in prematüre infants. Cochrane Database Syst Rev. 2003; 4:CD000104.
112. Courtney SE, Durand DJ, Asselin JM, Hudak ML, Aschner JL, Shoemaker CT. High-
frequency oscillatory ventilation versus conventional mechanical ventilation for very-lowbirth-weight infants. N Engl J Med. 2002; 3479:643-652.
113. Johnson AH, Peacock JL, Greenough A, Marlow N, Limb ES, Marston L, Calvert SA.
High-frequency oscillatory ventilation for the prevention of chronic lung disease of prematurity. N Engl J Med. 2002; 347:633-642.
79
114. Van Reempts P, Borstlap C, Laroche S, Van der Auwera JC. Early use of high frequency ventilation in the premature neonate. Eur J Pediatr. 2003; 162:219-226.
115. Avery ME, Tooley WH, Keller JB, Hurd SS, Bryan MH, Cotton RB, Epstein MF,
Fitzhardinge PM, Hansen CB, Hansen TN. Is chronic lung disease in low birth weight infants preventable? A survey of eight centers. Pediatrics. 1987; 79:26-30.
116. Narendran V, Donovan EF, Hoath SB, Akinbi HT, Steichen JJ, Jobe AH. Early bubble
CPAP and outcomes in ELBW prematüre infants. J Perinatol. 2003; 23:195-199.
117. De Klerk AM, De Klerk RK. Nasal continuous positive airway pressure and outcomes of prematüre infants. J Paediatr Child Health. 2001; 37:161-167.
118. Stevens TP, Blennow M, Soll RF. Early surfactant administration with brief ventilation vs
selective surfactant and continued mechanical ventilation for prematüre infants with or at risk for respiratory distress syndrome. Cochrane Database Syst Rev. 2004; 3:CD003063.
119. Thomson MA, Yoder BA, Winter VT, Martin H, Catland D, Siler-Khodr TM, Coalson JJ.
Treatment of immature baboons for 28 days with early nasal continuous positive airway pressure. Am J Respir Crit Care Med. 2004; 169:1054-1062.
120. Donn SM, Sinha SK. Can mechanical ventilation strategies reduce chronic lung disease? Semin
Neonatol. 2003; 8:441-448.
121. Engelhardt B, Elliott S, Hazinski TA. Short- and long-term effects of furosemide on lung function in infants with bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr. 1986; 109:1034-1039.
122. Nievas FF, Chernick V. Bronchopulmonary dysplasia (chronic lung disease of infancy): an
update for the pediatrician. Clin Pediatr. 2002; 41:77-85.
123. Brion, LP, Primhak, RA. Intravenous or enteral loop diuretics for preterm infants with (or developing) chronic lung disease. Cochrane Database Syst Rev 2002; CD001453.
124. Rastogi A, Luayon M, Ajayi OA, Pildes RS. Nebulized furosemide in infants with
bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr. 1994; 125:976-979.
125. Downing GJ, Egelhoff JC, Daily DK, Thomas MK, Alon U. Kidney function in very low birth weight infants with furosemide-related renal calcifications at ages 1 to 2 years. J Pediatr. 1992; 120:599-604.
126. Hufnagle KG, Khan SN, Penn D, Cacciarelli A, Williams P. Renal calcifications: a
complication of long-term furosemide therapy in preterm infants. Pediatrics 1982; 70:360-363.
127. Wilkie RA, Bryan MH. Effect of bronchodilators on airway resistance in ventilator-dependent neonates with chronic lung disease. J Pediatr 1987; 111:278-282.
128. Sosulski R, Abbasi S, Bhutani VK, Fox WW. Physiologic effects of terbutaline on pulmonary
function of infants with bronchopulmonary dysplasia. Pediatr Pulmonol 1986; 2:269-273.
129. National Asthma Education and Prevention Program: Expert panel report III: Guidelines for the diagnosis and management of asthma. Bethesda, MD: National Heart, Lung, and Blood Institute, 2007. (NIH publication no. 08-4051). Full text available online: www.nhlbi.nih.gov/guidelines/asthma/asthgdln.htm (Accessed on February 24, 2010).
130. Denjean A, Paris-Llado J, Zupan V, Debillon T, Kieffer F, Magny JF, Desfrères L, Llanas
B, Guimaraes H, Moriette G, Voyer M, Dehan M, Breart G. Inhaled salbutamol and beclomethasone for preventing broncho-pulmonary dysplasia: a randomised double-blind study. Eur J Pediatr 1998; 157:926-931.
80
131. Chambers HM, van Velzen D. Ventilator-related pathology in the extremely immature lung.
Pathology. 1989; 21:79-83.
132. Downing GJ, Kilbride HW. Evaluation of airway complications in high-risk prematüre infants: application of flexible fiberoptic airway endoscopy. Pediatrics. 1995; 95:567-72.
133. Collaborative Dexamethasone Trial Group. Dexamethasone therapy in neonatal chronic lung
disease: an international placebo-controlled trial. Pediatrics. 1991; 88:421-427. 134. Stark AR, Carlo WA, Tyson JE, Papile LA, Wright LL, Shankaran S, Donovan EF, Oh
W, Bauer CR, Saha S, Poole WK, Stoll BJ. Adverse effects of early dexamethasone in extremely-low-birth-weight infants. N Engl J Med. 2001; 344:95-101.
135. Grier DG, Halliday HL. Corticosteroids in the prevention and management of
bronchopulmonary dysplasia. Semin Neonatol. 2003; 8:83-91.
136. Riva MA, Fumagalli F, Racagni G. Opposite regulation of basic fibroblast growth factor and nerve growth factor gene expression in rat cortical astrocytes following dexamethasone treatment. J Neurochem. 1995; 64:2526-2533.
137. Quinlivan JA, Archer MA, Evans SF, Newnham JP, Dunlop SA. Fetal sciatic nerve growth
is delayed following repeated maternal injections of corticosteroid in sheep. J Perinat Med. 2000; 28:26-33.
138. Committee on the fetus and newborn. Postnatal corticosteroid to treat or prevent chronic lung
disease in prematüre infants. Pediatrics 2000; 109:330-338.
139. Baud O, Laudenbach V, Evrard P, Gressens P. Neurotoxic effects of fluorinated glucocorticoid preparations on the developing mouse brain: role of preservatives. Pediatr Res. 2001; 5:706-711.
140. Watterberg KL, Gerdes JS, Gifford KL, Lin HM. Prophylaxis against early adrenal
insufficiency to prevent chronic lung disease in premature infants. Pediatrics. 1999; 104:1258-1263.
141. Frank L. Antioxidants, nutrition, and bronchopulmonary dysplasia. Clin Perinatol. 1992;
19:541-562.
142. Hallman M, Bry K, Hoppu K, Lappi M, Pohjavuori M. Inositol supplementation in premature infants with respiratory distress syndrome. N Engl J Med. 1992; 326:1233-1239.
143. Pereira GR, Baumgart S, Bennett MJ, Stallings VA, Georgieff MK, Hamosh M, Ellis L.
Use of high-fat Formula for premature infants with bronchopulmonary dysplasia:metabolic, pulmonary, and nutritional studies. J Pediatr. 1994; 124:605-611.
144. Billeaud C, Piedboeuf B, Chessex P. Energy expenditure and severity of respiratory disease in
very low birth weight infants receiving long-term ventilatory support. J Pediatr. 1992; 120:461-464.
145. Prevention and control of influenza: Recommendations of the advisory committe on
immunization practices. MMWR. 2001; 50:1-48.
146. Ambalavanan N, Carlo WA. Bronchopulmonary dysplasia: new insights. Clin Perinatol 2004; 31:613-628.
81
147. Kunig AM, Balasubramaniam V, Markham NE, Morgan D, Montgomery G, Grover TR, Abman SH. Recombinant human VEGF treatment enhances alveolarization after hyperoxic lung injury in neonatal rats. Am J Physiol Lung Cell Mol Physiol 2005; 289:L529–L535.
148. Habre W, Petak F, Ruchonnet-Metrailler I, Donati Y, Tolsa JF, Lele E, Albu G, Beghetti
M, Barazzone-Argiroffo C. The role of endothelin-1 in hyperoxia-induced lung injury in mice. Respir Res 2006; 7:45.
149. Rehan VK, Wang Y, Patel S, Santos J, Torday JS. Rosiglitazone, a peroxisome proliferator-
activated receptor-gamma agonist, prevents hyperoxia-induced neonatal rat lung injury in vivo. Pediatr Pulmonol 2006; 41:558-569.
150. Van Haaften T, Thebaud B. Adult bone marrow-derived stem cells for the lung: ımplications
for pediatric lung diseases. Pediatr Res 2006; 59:94R–99R.
151. Busaua FIS. Biochemical aspects of free radicals. Biochcm Cell Biol 1990: 68:989-998.
152. Russell GA. Antioxidants and neonatal lung disease. Eur J Pediatr 1994; 153:36–41.
153. Comhair SA, Erzurum SC. Antioxidant responses to oxidant-mediated lung diseases. Am J Physiol Lung Cell Mol Physiol. 2002; 283:L246-255.
154. Faulder CG, Pamela AH. Vitamin E in biological systems. Antiox Ther Preven Med 1990; 3:
234.
155. Tadmouri GO, Başak AN. Β–thalassemia. in Turkey; A review of the clinical epidemiological molecular and evoluinory aspects. Hemoglobin. 2001; 25:227-239.
156. Aruoma OI, Halliwell B, Hoey BM, Butler J. The antioxidant action of N-acetylcysteine: its
reaction with hydrogen peroxide, hydroxyl radical, superoxide, and hypochlorous acid. Free Radic Biol Med 1989; 6:593-597.
157. Mackness B, Durrington PN, Mackness MI. Human serum paraoxonase. Gen Pharmacol.
1998; 31:329-336.
158. Rye KA, Clay MA, Barter PJ. Remodelling of high-density lipoproteins by plasma factors. Atherosclerosis 1999; 145:227-238.
159. Northway WH Jr, Moss RB, Carlisle KB, Parker BR, Popp RL, Pitlick PT, Eichler I,
Lamm RL, Brown BW Jr. Late pulmonary sequelae of bronchopulmonary dysplasia. N Engl J Med 1990; 323:1793-1799.
160. Jacob SV, Lands LC, Coates AL, Davis GM, MacNeish CF, Hornby L, Riley SP,
Outerbridge EW. Exercise ability in survivors of severe bronchopulmonary dysplasia. Am J Respir Crit Care Med 1997; 155:1925-1929.
161. Allen J, Zwerdling R, Ehrenkranz R, Gaultier C, Geggel R, Greenough A, Kleinman R,
Klijanowicz A, Martinez F, Ozdemir A, Panitch HB, Nickerson B, Stein MT, Tomezsko J, Van Der Anker J. Statement on the care of the child with chronic lung disease of infancy and childhood. Am J Respir Crit Care Med 2003; 168:356-396.
162. Garg M, Kurzner SI, Bautista DB, Keens TG. Clinically unsuspected hypoxia during sleep
and feeding in infants with bronchopulmonary dysplasia. Pediatrics 1988; 81:635-642.
163. Alagappan A, Malloy MH. Systemic hypertension in very low-birth weight infants with bronchopulmonary dysplasia: incidence and risk factors. Am J Perinatol 1998; 15:3-8.
82
164. Walsh MC, Morris BH, Wrage LA, Vohr BR, Poole WK, Tyson JE, Wright LL, Ehrenkranz RA, Stoll BJ, Fanaroff AA. Extremely low birthweight neonates with protracted ventilation: mortality and 18-month neurodevelopmental outcomes. J Pediatr 2005; 146:798-804.
165. Vohr BR, Wright LL, Dusick AM, Mele L, Verter J, Steichen JJ, Simon NP, Wilson DC,
Broyles S, Bauer CR, Delaney-Black V, Yolton KA, Fleisher BE, Papile LA, Kaplan MD. Neurodevelopmental and functional outcomes of extremely low birth weight infants in the National Institute of Child Health and Human Development Neonatal Research Network, 1993-1994. Pediatrics 2000; 105:1216-1226.
166. Markestad T, Fitzhardinge PM. Growth and development in children recovering from
bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr 1981; 98:597-602.
167. Warner BB, Stuart LA, Papes RA, Wispé JR. Functional and pathological effects of prolonged hyperoxia in neonatal mice. Am J Physiol 1998; 275:L110-117.
168. Chuang IC, Liu DD, Kao SJ, Chen HI. N-acetylcysteine attenuates the acute lung injury
caused by phorbol myristate acetate in isolated rat lungs. Pulm Pharmacol Ther. 2007; 20:726-733.
169. Liu DD, Kao SJ, Chen HI. N-acetylcysteine attenuates acute lung injury induced by fat
embolism. Crit Care Med. 2008; 36:565-571.
170. Inci I, Zhai W, Arni S, Hillinger S, Vogt P, Weder W. N-acetylcysteine attenuates lung ischemia-reperfusion injury after lung transplantation. Ann Thorac Surg. 2007; 84:240-246.
171. Johnson ST, Bigam DL, Emara M, Slack G, Jewell LD, Obaid L, Korbutt G, Van Aerde J,
Cheung PY. Effects of N-acetylcysteine on intestinal reoxygenation injury in hypoxic newborn piglets resuscitated with 100% oxygen. Neonatology. 2009; 96:162-170.
172. Müller B, Hochscheid R, Seifart C, Barth PJ. Alpha-tocopherol improves impaired
physiology of rat type II pneumocytes isolated from experimentally injured lungs. Eur J Clin Invest. 2000; 30:1018-1026.
173. Koklu E, Gunes T, Gunes I, Canoz O, Kurtoglu S, Duygulu F, Erez R. Influence of
maternal nicotine exposure on neonatal rat bone: protective effect of ascorbic acid. Am J Perinatol. 2006; 23:387-395.
174. Maritz GS, Van Wyk G. Influence of maternal nicotine exposure on neonatal rat lung
structure: protective effect of ascorbic acid. Comp Biochem Physiol C Pharmacol Toxicol Endocrinol. 1997; 117:159-165.
175. Eckerson HW, Wyte CM, La Du BN. The human serum paraoxonase/arylesterase
polymorphism. Am J Hum Genet 1983; 35:1126-1138.
176. Haagen L, Brock A. A new automated method for phenotyping arylesterase (E.C.3.1.1.2.) based upon inhibition of enzymatic hydrolysis of 4-nitrophenyl acetate by phenyl acetate. Eur J Clin Chem Clin Biochem 1992; 30:391-395.
177. Erel O. A novel automated direct measurement method for total antioxidant capacity using
new generation, more stable ABTS radical cation. Clin Biochem 2004; 37:277-285.
178. Erel O. A new automated colorimetric method for measuring total oxidant status. Clin Biochem 2005; 38:1103-1111.
179. Kosecik M, Erel O, Sevinc E, Selek S. Increased oxidative stress in children exposed to
passive smoking. Intern J Cardiol 2005; 100:61-64.
83
180. Nourooz Zadeh J. Ferrous ion oxidation in presence of xylenol orange for detection of lipid
hydroperoxides in plasma. Methods Enzymol 1999; 300:58–62.
181. Bancalari E, Claure N. Definitions and diagnostic criteria for bronchopulmonary dysplasia. Semin Perinatol 2006; 30:164-170.
182. Stark AR. High-frequency oscillatory ventilation to prevent bronchopulmonary dysplasia-are
we there yet? N Engl J Med 2002; 347:682-684.
183. Halliday HL, Ehrenkranz RA. Early postnatal (<96 hours) corticosteroids for preventing chronic lung disease in preterm infants (CochraneReview). In the Cochrane Library, Issue 4, 2002. Oxford: Update Software.
184. Pagano A, Barazzone-Argiroffo C. Alveolar cell death in hyperoxia-induced lung injury. Ann
NY Acad Sci 2003; 1010:405-146.
185. Sue RD, Belperio JA, Burdick MD, et al. CXCR2 is critical to hyperoxia-induced lung injury. J Immunol 2004; 172:3860–3868.
186. Waheed S, D'Angio CT, Wagner CL, Madtes DK, Finkelstein JN, Paxhia A, Ryan RM.
Transforming growth factor alpha (TGA(alpha)) is increased during hyperoxia and fibrosis. Exp Lung Res 2002; 28:361-372.
187. Hosford GE, Koyanagi KS, Leung WI, Olson DM. Hyperoxia increases protein mass of 5-
lipoxygenase and its activating protein, flap, and leukotriene b4 output in newborn rat lungs. Exp Lung Res 2002; 28:671-684.
188. Wagenaar GT, ter Horst SA, van Gastelen MA, Leijser LM, Mauad T, van der Velden
PA, de Heer E, Hiemstra PS, Poorthuis BJ, Walther FJ. Gene expression profile and histopathology of experimental bronchopulmonary dysplasia induced by prolonged oxidative stres. Free Radic Biol Med 2004; 36:782-801.
189. La Du BN La Du BN, Aviram M, Billecke S, Navab M, Primo-Parmo S, Sorenson RC,
Standiford TJ. On the physical role(s) of the paraoxonases. Chem Biol Interact. 1999; 14:119-120: 379-388.
190. Kelly FJ, Lubec G. Hyperoxic injury of immature guinea pig lung is mediated via hydroxyl
radicals. Pediatr Res 1995; 38:786-791
191. Clerch LB, Wright AE, Coalson JJ. Lung manganese superoxide dismutase protein expression increases in the baboon model of bronchopulmonary dysplasia and is regulated at a posttranscriptional level. Pediatr Res 1996; 39:253-258.
192. Asikainen TM, Raivio KO, Saksela M, Kinnula VL. Expression and developmental profile of
antioxidant enzymes in human lung and liver. Am J Respir Cell Mol Biol 1998; 19:942-949.
193. Jain A, Mehta T, Auld PA, Rodrigues J, Ward RF, Schwartz MK, Mårtensson J. Glutathione metabolism in newborns: evidence for glutathione deficiency in plasma, bronchoalveolar lavage fluid, and lymphocytes in prematures. Pediatr Pulmonol 1995; 20:160-166.
194. Levonen AL, Lapatto R, Saksela M, Raivio KO. Expression of gammaglutamylcysteine
synthetase during development. Pediatr Res 2000; 47:266-270.
195. Levonen AL, Lapatto R, Saksela M, Raivio KO. Human cystathionine gamma-lyase: developmental and in vitro expression of two isoforms. Biochem J 2000; 347:291-295.
84
196. Van Goudoever JB, Colen T, Wattimena JL, Huijmans JG, Carnielli VP, Sauer PJ. Immediate commencement of amino acid supplementation in preterm infants: effect on serum amino acid concentrations and protein kinetics on the first day of life. J Pediatr 1995; 127:458-465.
197. Grigg J, Barber A, Silverman M. Bronchoalveolar lavage fluid glutathione in intubated
premature infants. Arch Dis Child 1993; 69:49-51.
198. Meister A. Glutathione deficiency produced by inhibition of its synthesis, and its reversal; applications in research and therapy. Pharmacol Ther 1991; 51:155-194.
199. Domenighetti G, Suter PM, Schaller MD, Ritz R, Perret C. Treatment with N-acetylcysteine
during acute respiratory distress syndrome: a randomized, double-blind, placebo-controlled clinical study. J Crit Care 1997; 12:177-182.
200. Ahola T, Lapatton R, Raivio KO. N-acetylcystein (NAC) does not prevent bronchopulmonary
dysplasia (BPD) in extremely low birth weight infants (ELBWI). Pediatric Academic Societies Lecture; 2002.
201. Sandberg K, Fellman V, Stigson L, Thiringer K, Hjalmarson O. N-acetylcysteine
administration during the first week of life does not improve lung function in extremely low birth weight infants. Biol Neonate. 2004; 86:275-279.
202. Liu JQ, Lee TF, Chen C, Bagim DL, Cheung PY. N-acetylcysteine improves hemodynamics
and reduces oxidative stress in the brains of newborn piglets with hypoxia-reoxygenation injury. Neurotrauma. 2010; 27:1865-1873.
203. Jantzie LL, Cheung PY, Johnson ST, Bigam DL, Todd KG. Cerebral amino acid profiles
after hypoxia-reoxygenation and N-acetylcysteine treatment in the newborn piglet. Neonatology. 2010; 97:195-203.
204. Chan E, Obaid L, Johnson ST, Bigam DL, Cheung PY. N-acetylcysteine administration
improves platelet aggregation in hypoxia-reoxygenation injury. Proc West Pharmacol Soc. 2007; 50:53-57.
205. Lee TF, Tymafichuk CN, Bigam DL, Cheung PY. Effects of postresuscitation N-
acetylcysteine on cerebral free radical production and perfusion during reoxygenation of hypoxic newborn piglets. Pediatr Res. 2008; 64:256-261.
206. Lee TF, Jantzie LL, Todd KG, Cheung PY. Postresuscitation N-acetylcysteine treatment
reduces cerebral hydrogen peroxide in the hypoxic piglet brain. Intensive Care Med. 2008; 34:190-197.
207. Gutcher GR, Raynor WJ, Farrell PM. An evaluation of vitamin E status in premature infants.
Am J Clin Nutr 1984; 40:1078-1089.
208. Berger TM, Rifai N, Avery ME, Frei B. Vitamin C in premature and ful-term human neonates. Redox Rep 1996; 2:257-262.
209. Gopinathan V, Miller NJ, Milner AD, Rice-Evans CA. Bilirubin and ascorbate antioxidant
activity in neonatal plasma. FEBS Lett 1994; 349:197-200.
210. Frei B, Forte TM, Ames BN, Cross CE. Gas phase oxidants of cigarette smoke induce lipid peroxidation and changes in lipoprotein properties in human blood plasma: protective effects of ascorbic acid. Biochem J 1991; 277:133-138.
85
211. Cross CE, Forte T, Stocker R, Louie S, Yamamoto Y, Ames BN, Frei B. Oxidative stress and abnormal cholesterol metabolism in patients with adult respiratory distress syndrome. J Lab Clin Invest 1990; 115:396-404.
212. Mohsenin V. Lipid peroxidation and antielastase activity in the lung under oxidant stress: role
of antioxidant defenses. J Appl Physiol 1991; 70:1456-1462.
213. Tokunaga T, Tanaka H, Yukioka T, Matuda H, Simazaki S. High dose vitamin C prevents acute lung injury induced by hyperoxia in a rat model. Crit Care Med 1996; 24:106-110.
214. Berger TM, Frei B, Rifai N, Avery ME, Suh J, Yoder BA, Coalson JJ. Early high dose
antioxidant vitamins do not prevent bronchopulmonary dysplasia in premature baboons exposed to prolonged hyperoxia: a pilot study. Pediatr Res. 1998; 43:719-726.
215. Vogelsang A, van Lingen RA, Slootstra J, Dikkeschei BD, Kollen BJ, Schaafsma A, van
Zoeren-Grobben D. Antioxidant role of plasma carotenoids in bronchopulmonary dysplasia in preterm infants. Int J Vitam Nutr Res. 2009; 79:288-296.
216. Falciglia HS, Johnson JR, Sullivan J, Hall CF, Miller JD, Riechmann GC, Falciglia GA.
Role of antioxidant nutrients and lipid peroxidation in premature infants with respiratory distress syndrome and bronchopulmonary dysplasia. Am J Perinatol. 2003; 20:97-107.
217. Bolisetty S, Naidoo D, Lui K, Koh TH, Watson D, Whitehall J. Antenatal supplementation
of antioxidant vitamins to reduce the oxidative stress at delivery--a pilot study. Early Hum Dev. 2002; 67:47-53.
218. Greenough A, Shaheen SO, Shennan A, Seed PT, Poston L. Respiratory outcomes in early
childhood following antenatal vitamin C and E supplementation. Thorax. 2010; 65:998-1003.
219. Horowitz S, Shapiro DL, Finkelstein JN, Notter RH, Johnston CJ, Quible DJ. Changes in gene expression in hyperoxiainduced neonatal lung injury. Am J Physiol 1990; 258:L107–111.
220. Schock BC, Sweet DG, Ennis M, Warner JA, Young IS, Halliday HL. Oxidative stress and
increased type-IV collagenase levels in bronchoalveolar lavage fluid from newborn babies. Pediatr Res 2001; 50:29–33.
221. Sweet DG, McMahon KJ, Curley AE, O'Connor CM, Halliday HL. Type 1 collagenases in
bronchoalveolar lavage fluid from preterm babies at risk of developing chronic lung disease. Arch Dis Child Fetal Neonatal Ed 2001; 84:F168–171.
222. Watterberg KL, Carmichael DF, Gerdes JS, Werner S, Backstrom C, Murphy S. Secretory
leukocyte protease inhibitor and lung inflammation in developing bronchopulmonary dysplasia. J Pediatr 1994; 125:264-269.
223. Sweet DG, Pizzoti J, Wilbourn M. Matrix metalloproteinase-9 (MMP-9) in the airways of
infants at risk of developing chronic lung disease (CLD). Eur Respir J 1999; 14:248-253.
224. Davidson JM. Biochemistry and turnover of lung interstitium. Eur Respir J 1990; 3:1048-1068.
225. Finlay GA, O’Driscoll LR, Russell KJ, D'Arcy EM, Masterson JB, FitzGerald MX, O'Connor CM. Matrix metalloproteinase expression and production by alveolar macrophages in emphysema. Am J Respir Crit Care Med 1997; 156:240-247.
226. Sepper R, Kontinnen YT, Ding Y, Takagi M, Sorsa T. Human neutrophil collagenase
(MMP-8), identified in bronchiectasis BAL fluid, correlates with severity of disease. Chest 1995; 107:1641–1647.