varoluş mart 2013

27
VAROLUŞ DERGİ MART 2013 Şimdi, şu an hemen hayatında en çok şevdiğini, ara, öp, kucakla,sarıl bugün, güzel bir gün

Upload: ahmet-m

Post on 30-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Varoluş Mart 2013

TRANSCRIPT

Page 1: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergisi

VAROLUŞ DERGİ MART 2013

Şimdi, şu an hemen hayatında en çok şevdiğini, ara, öp, kucakla,sarıl bugün, güzel bir gün

Page 2: Varoluş Mart 2013

Bu ay

Pozitif enerji yaymanın sırrı ........................................................................................... 1

4 kural ............................................................................................................................. 2

Herşey “sen”sin ........................................................................................................... 3-4

Çakra temizliği .............................................................................................................. 5

Çakra dengeleme ....................................................................................................... 6

Niyetin nedir senin kuzum ......................................................................................... 7-8

Güne reiki ile başla– ................................................................................................ 9-10

Bir varoluş eylemi ................................................................................................... 11-12

Tanrıyı aramak ................................................................................................... 13-14-15

Reiki’ye farklı bir bakış ........................................................................................... 16-17

İnsan ve tekamül ................................................................................................... 18-19

Reiki deneyimleri .................................................................................................... 20-21

Sevmek üzerine ........................................................................................................... 22

Alkali beslenme ........................................................................................................... 23

Siyah beyaz gri ............................................................................................................ 24

Page 3: Varoluş Mart 2013

1 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

POZİTİF ENERJİ YAYMANIN SIRRI OR

Ġltifatlarınız samimi olsun, iltifat

ve komplimanlarınızda içten olun,

abartıya kaçmayın. KiĢinin

görünümü ya da herkesçe bilinen

özellikleri yerine pek bilinmeyen

yönlerini öğrenin. Mesela soul

müziğe olan ilgisini… Ve iltifat

edecekseniz bunun hakkında

güzel Ģeyler söyleyerek takdirinizi

sunun.

Sarılın, Sarılmak da gülmek

gibi basit ama etkisi büyük sihirli

davranıĢlardandır. Yakınlık ve

samimiyet derecesine göre

sarılmaktan, kucaklaĢmaktan

çekinmeyin.

Cesaretlendirin, Dünyada

cesaret kırıcı yeterince Ģey var

zaten. Haberler, gazeteler, konu-

komĢu, eĢ-dost kötü haberler

verip durmuyorlar mı? Yüksek

potansiyeli olan çok kiĢi, sırf

cesaret kırıcı Ģeylerden dolayı

baĢarısızlığa uğramakta. Bu

nedenle çevrenizdeki kiĢilere

destek olun, cesaretlerini

kırmayın, hayallerine saygı duyun.

Pozitif duygular geliĢtirin,

Duygular bulaĢıcıdır. Pozitif

düĢünceyi bulaĢtırmak için de

pozitif ve iyimser yaklaĢım

geliĢtirin. Gülümsemek yanında

yaĢama değer verin, olumlu

hatıralarınızı hatırlayın,

gündeminizde onlar olsun.

Böylece pozitif duygu ve

düĢünceye doğru sıçrayıĢ

gerçekleĢtirirsiniz.

Hızlı ve pratik çözümler getirin,

Bazen karĢınızdaki kiĢinin cesarete

değil de pratik çözüm yollarına

ihtiyacı vardır. Bir kağıt mendil, bir

bardak su ya da serinlemek için

bir yelpaze olabilir ihtiyacı… Belki

de arabadan inerken dengesini

yitirmemek için elinizi

tutmak istiyor. Bu tür pratik

yardımlarda uyanık ve istekli olun.

Dinleyin, Bazen yardım falan

değildir karĢınızdaki kiĢinin

istediği... Sadece konuĢmaya ve

birilerinin kendisini dinlemesine

ihtiyacı vardır. Bu tür durumlarda

yargılamadan ve sorgulamadan

sadece dinleyin.

Perspektifinizi paylaĢın, Bazen

pireyi deve yaparız. Bazen de

ciddi konuları hafife alırız.

KarĢınızdaki kiĢinin bu hataya

düĢtüğünü görürseniz kendi

görüĢünüzü paylaĢın. Böylece

muhatabınızın kendisini çok

üzen durumun aslında gülüp

geçilecek bir Ģey olduğunu

görmesini sağlarsınız.

Bunalım Ģarkılar dinlemeyin,

Dinlediğimiz müzik ruhsal

durumumuz üzerinde son

derece etkilidir. Sizi

depresifleĢtiren, bol acılı, bunalım

Ģarkılar yerine canlandıran, mutlu

eden Ģarkılar tercih edin. Bu

Ģarkıları çevrenizle de paylaĢın.

Pozitifi baĢkalarına bulaĢtırın:

Bir arkadaĢınız size pozitif bir Ģey

söyledi ya da böyle bir eylemde

bulunduysa size geçen bu pozitif

ruh halini siz de baĢkalarına

bulaĢtırın. Güzel bir Ģey söyleyin,

bir jest yapın ki pozitif zincir hızla

büyüsün çevrenizde.

VAROLUġ DERGĠ

VAROLUŞ DERGİ

GÜLÜMSEYİN: GÜLMEK

SİZİ VE ÇEVRENİZDEKİLERİ

POZİTİF BİR MODA SOKAR.

KÖTÜ HİSSEDİYOR BİLE

OLSANIZ 30 SANİYELİĞİNE

DE OLSA GÜLÜMSEMEYİ

DENEYİN VE YARATACAĞI

FARKI GÖRÜN.

Page 4: Varoluş Mart 2013

2 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

V A R O L U ġ D E R G Ġ

YaĢanmıĢ olan her ne ise,

sadece yaĢanabilecek

olandır. Hiç bir Ģey, hem de

hiç bir Ģey yaĢadığımız Ģeyi

değiĢtiremezdi. YaĢadığımızın

içindeki en önemsiz saydığımız

ayrıntıyı bile değiĢtiremeyiz.

ġöyle yapsaydım, böyle

olacaktı gibi bir cümle yoktur.

Hayır, ne yaĢandıysa,

yaĢanması gereken,

yaĢanabilecek olandır,

dersimizi alalım ve ilerleyelim

diye. Her ne kadar zihnimiz ve

egomuz bunu kabul etmek

istemese de, hayatımızda

karĢılaĢtığımız her olay,

mükemmeldir.

HİNT FELSEFESİNİN 4 TEMEL KURALI

Ġçinde baĢlangıç yapılan her

an, doğru andır. Her Ģey doğru

anda baĢlar, ne erken ne geç.

Hayatımızda yeni bir Ģeyler

olmasına hazırsak, o da

baĢlamaya hazırdır.

BitmiĢ olan bir Ģey bitmiĢtir. Bu

kadar basittir. Hayatımızda bir

Ģey sona ererse, bu bizim

geliĢimimize hizmet eder. Bu

yüzden serbest bırakmak,

gitmesine izin vermek ve elde

etmiĢ olduğun bu tecrübeyle

ileriye doğru bakmak daha

iyidir. Kendine iyi bak. Tüm

kalbinle sev. Sonuna kadar

hayatın tadını çıkar.

4 KURAL

KARŞINA ÇIKAN KİŞİLER HER KİMSE,

DOĞRU KİŞİLERDİR. BUNUN ANLAMI

ŞUDUR, HAYATIMIZDA KİMSE TESADÜFEN

KARŞIMIZA ÇIKMAZ. KARŞIMIZA ÇIKAN,

ETRAFIMIZDA OLAN HERKESİN BİR NEDENİ

VARDIR, YA BİZİ BİR YERE GÖTÜRÜRLER YA

DA BİZE BİR ŞEY ÖĞRETİRLER.

HAYATINDAKİ HER GÜN

BİR HEDİYEDİR, KIYMETİNİ BİL.

Page 5: Varoluş Mart 2013

3 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

VAROLUġ DERGĠ

Asla kendinden Ģüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman

doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana söylese bile senin

hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düĢünebilir

ama bu senin hissettiklerinin yanlıĢ olduğunu göstermez, sadece

onlardan farklı olduğunu gösterir.

Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düĢünen,

seni anlayan insanlar yoksa ,o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini

hatırla... Muhtemelen sen yanlıĢ yerde, yanlıĢ insanlarla birlikte olduğun

için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin ait olduğun yeri bulmak

olmalıdır. Asla muhteĢem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek

olmak için uğraĢma.

GeçmiĢte yaptıkların için piĢmanlık duyma ve özür

dileme....YaĢadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine

hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın

hataları ve yeniden ayni durumda olsan nasıl davranacağını iyice

düĢün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir

edilemez ama gelecekte baĢka vazoların kırılması önlenebilir.

Herşey “Sen”sin

Birini ne kadar çok

aşağılar yahut

dışlarsan, onun

durumuna düşme

ihtimalin o kadar

artar. Kainatın

matematiğidir. Bir

koyar, bir alır insan.

Kendini ayrıcalıklı

sayma. Konumuna

ya da mevkine,

ismine veya

şöhretine güvenme.

Şu hayatta tüm zahiri

kisveler sabun

köpüğünden

ibarettir.

Şems-i Tebrizi

Page 6: Varoluş Mart 2013

4 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

VAROLUġ DERGĠ

Sana karĢılıksız sevgi veren ve

senin için her Ģeyi göze

alabilecek tek insanlar ailendir.

Asla kaybetmekten korkarak,

sırf inanmak istediğin için

karĢındaki insanın sevgi

sözcüklerine inanma. Sevgi

insanın kalbindedir,

gözlerindedir, davranıĢlarındadır,

ses tonundadır, sana verdiği

önemde ve değerdedir, senin

için yaptığı fedakarlıklardadır.

Ġnsanlar çok kısa zamanda sevgi

sözcüklerini umarsızca

dağıtmaya baĢlarlar. Bunları

dinle ama gerçek sevgiyi

karĢındakinin davranıĢlarına

bakarak bulmak istediğin için

değil gerçek olduğu için

karĢındaki insanın sözlerine

inan...

Mümkün olduğunca kimsenin senin

adına karar vermesine izin verme ama

baĢkalarının haklı olabileceğini de

unutma. Bu hayat senin ve istediğin

gibi yasamaya hakkin var, fakat

baĢkalarını dinle ve onların bakıĢ

açısını anlamaya çalıĢ.

Ailen dıĢındaki insanlarla iliĢkilerinde

asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana

atma ve kendini hayallerle kandırma.

Her zaman ama her zaman önce sen

gelmelisin. Asla baĢka insanlar

üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih

etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda

kaldırabilir. KarĢındaki insan senin

mutluluğunu düĢünmüyorsa ve senin

üzülmene yol açıyorsa, o zaman o

insan sana değer vermiyor demektir.

Bu kiĢileri değiĢtireceğini ya da sana

zamanla önem vereceğini düĢünme.

Her zaman ama her zaman,

mutlaka kalbini dinle.

Hayatta senin için neyin

doğru olduğunu bir tek

içindeki ses söyleyebilir.

Dolayısıyla içindeki sesle

konuĢmayı öğren. Her gün

kendinle kalmak için zaman

ayır ve kalbini dinle. BaĢka

Ģekilde hissetmek için ikna

etmeye değil, gerçekten ne

hissettiğini bulabilmek için

dinlemeye çalıĢ. Bazen

içindeki ses sana çok zor

geleni yapmanı söyleyebilir

ya da duymak istemediklerini

söyleyebilir Korkma... ve

içindeki sesi dinlemeye

devam et...

Her zaman ama her zaman,

mutlaka kendine iyi davran.

Kendini sev, Ģefkatle yaklaĢ.

YanlıĢ yaptığında acımasızca

kendini eleĢtirip üzme... Aksine

baĢını okĢa, kendini kucakla ve

her Ģeyin geçeceğini söyle. Üzgün

olduğunda, kırıldığında, acı

çektiğinde, mutsuz hissettiğinde

kendine özen göster, tıpkı hasta

bakar gibi kendine bakim uygula.

Yapmaktan hoĢlandığın

aktivitelerle meĢgul ol ve bu

durumdan çıkarak kimsenin seni

incitmesine, üzmesine izin

vermeyeceğini göster. Hayatta

her Ģeyin bir bedeli olduğunu asla

unutma ve bedel ödemekten

istemediğin için kendini boĢlukta

bırakma. Örneğin bir insani

incitmiĢsen, ödeyeceğin bedel o

insanın güvenini yitirmektir. Eğer

seni sevmeyen biriyle birlikteysen,

yalnız kalmaktan korkup iliĢkide

kalma, çünkü kalmanın bedeli

sevgisiz bir hapiste yaĢamaktır.

Eğer farklı olmaktan korkuyorsan

ve baĢka insanları taklit edip onlar

gibi olmaya çalıĢıyorsan,

ödeyeceğin bedel kendine olan

saygını yitirmek olacaktır. Diğer

taraftan bazen kendin gibi

olmanın bedelinin de yalnız

kalmak olduğunu unutma. O

halde yasamda her zaman bir

bedel ödeyeceğini hatırla. Bir

adim atmadan önce mutlaka

ödeyeceğin bedeli bil ve

kazanacaklarına değip

değmediğine bakarak kararlarını

ver.

Ġnsanlara karĢı nazik ve sevecen

ol, ne olursa olsun asla bir baĢka

insani kırmak için konuĢma, bilinçli

olarak üzmeye çalıĢma ve kendi

acını hafifletmek için bir baĢkasını

yaralama.

Page 7: Varoluş Mart 2013

5 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

VAROLUġ DERGĠ

Çakra temizliğini de çakra dengelemede olduğu gibi reiki 1. Seviyedekiler 2 – 3 günde bir, ileri

aĢamadakiler ise 2 haftada bir yaparlarsa çakralar temiz kalır. Çakra temizliği aura kanallarının temizliği

ile karıĢtırılmamalıdır. Aura kanalları temizliğini ancak 3b aĢamasından itibaren reiki öğretmenleri

yapabilir.

Çakra Temizliği Uygulaması

Ayakta durularak veya sırt üstü uzanılır

Sol el Tepe çakraya konulur (ĠĢlem bitene kadar sol el devamlı tepe çakrada kalmalıdır)

Sol el tepe çakrada sağ el kök çakraya

Sol el Tepe çakrada sağ el göbekaltı çakraya

Sol el Tepe çakrada sağ el solarplexsusa

Sol el tepe çakrada sağ el kalp çakraya

Sol el tepe çakrada sağ el boğaz çakraya

Sol el tepe çakrada sağ el zihin (Üçüncü göz) çakraya

3 – 5 dakika süreyle konulur. Sol el sürekli tepe çakradayken sağ el devamlı pozisyon değiĢtirir.

ĠĢlem toplamda en az 18 en fazla 25 dakika sürer.

Ç A K R A T E M Ġ Z L Ġ Ğ Ġ

Page 8: Varoluş Mart 2013

6 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

VAROLUġ DERGĠ

Çakra dengeleme tüm Reiki aşamalarında yapılması gereken

bir işlemdir. Reiki 2 ve üst aşamalarda bulunanlar bu işlemi 2

haftada bir yaparlarsa farkındalıkları artar ve enerji akışları

dengeli olur. Özellikle Reiki 1. Seviyede olanlar çakra

dengelemeyi 2 – 3 günde bir yapmaları gerekir. Reiki 1.

Seviyede bulunanların Aura kanalları Reiki 2, 3a ya da 3b ve üst

aşamada olanlarınki gibi geniş değildir.

Çakra dengeleme uygulaması

• Ayakta durulur veya sırt üstü yatılır

• Sol el zihin çakraya (Üçüncü göz) sağ el kök çakraya

• Sol el boğaz çakraya sağ el göbekaltı çakraya

• Sol el kalp çakraya sağ el solar plexus çakraya 3 – 5

dakika süreyle paralel olarak konulur. böylece tüm çakralar

dengelenmiş olur. 3’er dakika yapsanız bu işlem sadece 9

dakikada tamamlanır.

Ç A K R A D E N G E L E M E

Page 9: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

7

„Niyetin nedir senin kuzum?‟

sadece eski Türk filmlerinde

rastladığımız bir replik midir? Yoksa,

nefesimiz, canımız, kanımız kadar

içimize işleyen bir imalat mı? Ego,

içeriği korumak için biçimde

ustalaşmış bir dehadır. Bir bakmışız

gülüp geçtiğimiz, belki alay

ettiğimiz traji-komik bir cümle

haline gelivermişiz, öyle ki o „kötü‟

Türk filmleri bile parodimizi

yapıyor. İnsan hiç kuzusuna

niyetinin ne olduğunu sorar mı?

İnsan, kuzusunun niyetini bilir!

Sorunun sorulduğu kişi, kuzu değil

de kurt olabilir, o zaman kurda

niyetini sormanın ne anlamı var!

Belki de soruyu soranın

kafasında kurtlar dolaşıyor da

haberi yok! Peki, nedir bu niyet

meselesi? Niyetten her zaman

emin olunabilir mi? Sözlük

anlamındaki gibi; bir şeyi yapmayı

önceden isteyip düşünme, maksat

mıdır niyet? Bir başlangıç duası

mıdır niyet? Niyet neyse akıbet o

mu olur her zaman? Olmazsa

neden olmaz? Varoluşun,

yaratıcının, Allah‟ın ya da siz her ne

derseniz, „O‟nun niyeti nedir? Ya

sizin ki?

Düşünceler duyguları, duygular

davranışları, davranışlar eylem ve

olayları, onlar da bizi ve tüm anları

oluşturur. İnsan için, bu zincirin en

zayıf noktası, aynı zamanda

başlangıcı, özü ve gücüdür niyet.

Sevdiğimiz biri için iyi bir şey

yapıyoruz, peki nasıl oluyor da

sevgimiz ve yaptığımız şey ona

zarar veriyor? Çok güzel bir şey

hayal ediyor, bir işe şevkle

başlıyoruz, sonra neden birden

önümüz tıkanıyor, olaylar

amacımızdan sapıyor? Kırılmaz

sandığımız o kalın buz parçası,

daha ikinci adımda bizi suyun içine

gömüveriyor. Yaşanan bu ikilikler,

hayatımızı kurban psikolojisi içinde

geçirmemize ve neden sorusuna

takılıp kalmamıza sebep olabilir.

Sonrası bilindik hikâye; şaşkınlık,

hayal kırıklığı, öfke, güvensizlik,

umutsuzluk, depresyon… Nehire

karışan bir zehir, nehirle aynı renkte

görünebilir ve zehirin sürekli hale

gelmesiyle tüm ekosistem evrim

geçirebilir. „En yüce duyguların

insanı‟ olan bir anne düşünün.

Annenin çocuğuna karşı olan

niyetinden şüphe edebilir miyiz hiç!

Fakat zıtlar birlikte var olur. En zarif

egoyu belki de bir annede

görebiliriz. Annenin niyetine,

endişe, ihtiyaç, korku, sahiplenme,

üstünlük duygusu gibi birçok zehir

karışır. Anne şifa niyetine zehiri

çocuğa akıtır ve farkında olmadan

zarar verir. Trajediler bu şekilde

yaşanır. Cehenneme giden yol iyi

niyet taşlarıyla döşeli olduğunda,

niyet neyse akıbet o olmaz, neye

niyetse ona kısmet olmaz. Sizi en

çok kırıp dökenlerin en yakınlarınız,

en çok değer verdikleriniz ve en

güzel hayalleriniz olduğunu

düşünmeye başladığınızda,

buyurun cehennemdesiniz.

Başka bir versiyon, kendi kendini

gerçekleştiren kehanettir: Saçma

bir niyet kurabiyesi yeriz, sırf

karnımızı bastırsın diye. Hiçbir

şeyden haberi olmayan bir

tavşana oyun olsun diye bir dilek

çektiririz ya da can sıkıntısından bir

fal baktırırız. Bir anda hayatımız

değişir, çünkü sadece biz kuyuya

bakmıyoruz, kuyu da bize bakıyor

ve kuantlar gibi kuyu da biz ona

bakarken farklı, bakmazken farklı

hareket eder. Bir şekilde bize

ulaşan bir düşüncenin gerçekleşme

ihtimali her zaman vardır. Zihin,

egonun emrine amadedir. Biz

daha paketi açmadan işbirliği ve

plan hazırdır: „Nasıl beslenirim?‟ ve

böylelikle, ego kendini niyet içine

gömer. İnsan, ne kadar yakınlaşırsa

o kadar körleşir. Belki de bu

sebeple, insanın kendi niyetini

bilmesi, çoğu zaman başkasınınkini

bilmesinden çok daha zordur.

AHU BİRLİK

NİYETİN NEDİR SENİN KUZUM

YAŞAMLARIMIZ,

NİYETLERİMİZİN AYNASIDIR.

HER BİRİMİZ BİRBİRİMİZİN

AYNASIYIZ.

Page 10: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

8

„Amellerin kıymeti niyetlere

göredir.‟ (Hadis-i Şerif) İhtiyacı olan

birine yardım ettik ya da bir

fedakârlık yaptık. Amel iyi, peki ya

niyet? Bunu yaparken aslında

düşündüğümüz şey, alkış almak,

başka türlü bir çıkar sağlamak,

kendimizi iyi hissetmek vs. olamaz

mı? O zaman amelin kıymeti düşer,

egoyu beslediği için sorumlu

olduğumuz önceliğe, yani

kendimize zarar verir. Öte yandan,

kötü bir amelin niyeti de pekâlâ iyi

olabilir. Ötenazi hakkında nasıl bir

amel-niyet ilişkisi olacaktır?

Niyetin, egodan temizlenmesi

mümkün olduğunda, evrenin bizim

üzerimizdeki niyetini görmeye

başlarız. Varoluşun bizim

üzerimizdeki niyeti, tekâmüldür,

gelişimdir. Belki karşılaştığımız

olaylar ve insanları varoluşun bize

karşı kötü ameli olarak

nitelendiriyoruz. Oysa onlar, bizim

tekâmülümüz yolundaki iyi

niyetlerdir. Çoğu zaman yerin

dibine soktuğumuz egoyada

tekâmül yolunda ihtiyaç vardır.

Egodan kurtulmaya niyet etmiş

birinde çok iyi gizlenmiş, çok ezici

bir ego görebiliriz. Arzulara kulak

tıkayarak, görmezden gelerek

arzulardan kurtulunmaz. Arzuyu

yaşayıp, farkında olup ondan

geçmek gerekir. Kapıyı açacak

anahtar, farkındalıktır. Farkındalık

için çaba gerekse de bu çaba da

bir çırpıda egonun yan ürünü

olmaya başlayabilir. Peki, bu

kalabalıkta yolumuzu, samanlıkta

aranan iğneyi nasıl bulacağız?

Samanları temizlersek iğne

kendiliğinden ortaya çıkar. İğne

kayıp değildir, iğne özümüzdür,

sadece samanlar yüzünden

göremiyor ve onu kaybettiğimizi

düşünüyoruz. Bu nedenle, kendini

tamamen bırakmakla, farkındalık

çok daha sağlıklı ve basit bir

şekilde gerçekleşir. Kendini

bırakmak, samanları temizlemektir.

İğneyi gözle aramak değil, içgözle

görmek için meditasyon, reiki,

nefes egzersizleri vs. gibi yardıma

koşacak pek çok yol vardır.

Kuşlar, ağaçlar, taşlar, bulutlar,

denizler hepsi varoluşun niyetini bilir

ve kendi niyetleri „O‟ olduğu için

bu kadar güzel ve kusursuzdurlar.

Hiçbiri neden, nasıl diye sormaz,

hiçbirinin endişesi yoktur, varoluş

hepsine birden bakar, ne olması

gerekiyorsa zaten o olacaktır,

sadece ve sadece yaşarlar, yaşam

bir yük değil keyif alınacak bir

lütuftur. „O‟nun niyetini bildiğinizde

ve niyeti „O‟na bıraktığınızda,

zaman durur, mekân yok olur,

biçimden çıkılır, istek kaybolur, soru

kalmaz ve insan kaynak olur,

boşluk içindeki bütünlük olur, tüm

zıtlıkların içinde eridiği „Bir‟ olur,

varoluş olur, ışık olur, sevgi olur.

Uzun yol kısalır, zor olan kolaylaşır.

İşte o zaman niyet başlangıç duası

değil sonsuzluk olur. O zaman her

şey mümkündür, her şey tamdır.

Niyet „O‟dur, niyet „Siz‟siniz, Niyet

„Biz‟iz. Sadece „O‟nun niyetini, sizin

üzerinizden gerçekleştirmesine

niyet etmek gerekir belki de.

Niyetle ilgili özet niteliğinde

güzel bir hikâye var: Zengin bir

adam, gezi dönüşü yolun

kenarındaki bir tesiste mola verir.

Bahçedeki kuyudan su ister.

Hayatında içmediği kadar güzel,

temiz, lezzetli bir sudur bu içtiği.

Bunun üzerine, tesisi satın almaya

karar verir ve bir su daha ister. İkinci

suyu içer içmez, adamın yüzü

buruşur. Hayatında bu kadar kötü

bir su içmemiştir, sorar: “Bu sular

aynı kuyudan gelmiyor mu?” Suyu

veren çocuk cevaplar: “Suyun

geldiği kaynak aynı, belki sizin

niyetiniz değişmiştir.”

Yaşamlarımız, niyetlerimizin

aynasıdır. Her birimiz birbirimizin

aynasıyız. Hepimize, kristal

berraklığında aynalara bakmak

nasip olsun…

Page 11: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

G Ü N E R E İ K İ İ L E B A Ş L A

9

Evden Çıkarken ve Reiki ile

Korunma

Evden çıktığınızda korunma

çok büyük önem arz eder. O

yüzden öncelikle evin kapısın

Güç sembolünü çizebilir ve evi

korumaya alabilirisiniz. Aynı

zamanda sizinde enerji alanınızın

korunması çok büyük önem arz

eder. Bunu sabahları evden

çıktığım gibi yapmayı tercih

ediyorum ama siz gün içinde,

örneğin öğlen gibi bu basit

çalışmayı

tekrarlayabilirsini

z.

1-Öncelikle

Alın çakranıza

güç sembolünü

çizin. Eğer elle

çizme olanağı

yoksa güç

sembolünü çakranın üzerinde

imgeleyebilirsiniz.

2-Sonra boğaz çakrasına

imgeleyin, çizin ve enerjiyi

aktarın.

3-Ardından kalp çakrasına

güç sembolünü imgeleyerek

çizin. Aynı aşamaları bütün

çakralarınıza uygulayan; solar

pleksus, sakral ve kök çakra.

4- Bunlardan sonra sağ ve sol

ayak tabanlarınıza güç

sembolünü çizin ve imgeleyin.

Bu aynı zamanda “yer enerjisini”

daha fazla almanıza olanak

verecek ve gün boyu enerjinizi

yükseltecektir.

5-Bütün bu çizimlerden sonra

şimdi tam önünüze kocaman bir

güç sembolü çizin ve bu

sembolün içine girerek,

sembolün tüm auranızı

kapsadığını ve sizi korumaya

aldığını imgeleyin.

Böylece korunma çalışmasını

yapmış oluyorsunuz. Bu hem

çakraları tetikler, ayak çakrasını

aktifleştirir hem de auranızın

korunmasnı sağlar.

İşe /

Okula

Giderken

Genel

de işe

okula

giderken,

otobüste

veya

uzun süreli meditasyonlar

sayesinde konsantrasyon veya

imgelemede iyi konumdaysanız,

yürür haldeyken Reiki’nin ilahi

ışığına odaklanmak, sizin

titreşiminizi yani enerjinizi bir hayli

yükseltecektir. Zaten güç

sembolü ile enerjiniz yoğunlaştı,

korunmanızı da yaptınız, bir

sonraki aşama enerjiyi yani

ışığınızı arttırmak olacaktır.

Bunun için eğer 3. Seviyede

iseniz master sembolü birebirdir.

Tek yapmanız gereken

kocaman bir master sembolü

çizerek Reiki’nin ilahi ışığının tüm

auranızı sardığını, çakralarınıza,

hücrelerinize kadar nüfuz ettiğini

EFE ELMAS

GÜNE REİKİ İLE BAŞLA

Uyandığınızda

yüzünüzü yıkadıktan

sonra sofraya

oturmadan önce

yapacağınız ilk pratik,

derin derin nefes alıp

vermek ve Reiki

bende akmaya

başlasın demek

olmalıdır. Genelde

hazırlanma süreci

olduğundan dolayı

yeteri kadar bu

aşamada Reiki’ye

odaklanamayabilirsiniz

ama ben mümkün

mertebe Reiki’nin güç

sembolü üzerine

meditasyon yaparım.

Bu sizi enerjiyle

dolduruyor. O yüzden

eğer zamanınız varsa

ilk olarak güç sembolü

üzerine kısa bir

meditasyon yapın, bu

beş dakika bile olsa,

enerji sizde akmaya

başlayacaktır.

Page 12: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

G Ü N E R E İ K İ İ L E B A Ş L A

10

ve tüm benliğinizle auranızla ışık

şeklinde, Reiki’nin ışığı halinde

parladığınızı imgelemektir. Bu

hisse odaklandığınızda master

sembolünün tesiriyle reiki tüm

gücüyle auranızda ışık şelalesi

şeklinde akmaya ve sizin

enerjinizi yükseltmeye başlar.

Eğer 3. Seviyede değilseniz 2.

Veya 1. Seviye için benzerini

yapabilirsiniz. 2.seviye için

sembolleri klasik sırayla çizip yine

ilahi reiki ışığının auranıza aktığını

imgeleyebilirsiniz. Eğer 1.

Seviyede iseniz sadece Reiki’nin

ışığının ilahi âlemden aktığını ve

tüm auranıza, hücrelerinize

işlediğini “imgeleyebilirsiniz”

Duygusal Bariyer ve Acil

Durumlarda

Bu aşamaları yaptığınızda

gün boyu yüksek bir enerjiyle,

dinç ve güçlü şekilde hayata

atılıyorsunuz. Ama maalesef

bazen işte veya çevremizde

adeta enerjimizi tüketen ve

bizim auramıza tacizlerde

bulunan insanlar olabiliyor.

Özelikle bazı insanlar zaten

tartışacak yer aramak için sürekli

çevrelerini gözetliyorlar… Böyle

bir durum ve kişi karşısında,

arada negatif aktarım olmaması

için yapılabilecek durumlar

vardır.

Bu şekilde enerjinizi tüketen

bir kişinin size yaklaştığını

gördüğünüzde ilk yapmanız

gereken kendinizi güç sembolü

ile bir tür korunma balonu

içerisine almaktır. O spirallerin

tüm auranızı kaplar şekilde bir

korunma alanı oluşturduğunu

imgeleyin. İkinci olarak, o kişiyle

aranıza kocaman bir duygusal

sembol çizin ve “bu kişiyle

aramda negatif duygusal

bağlar istemiyorum” niyetinde

bulunup güç sembolünü çizerek

sembolü tamamlayın. Böylece

aranızda bir duygusal bariyer

olacak ve kişi doğrudan negatif

enerjisini size aktaramayacak

veya sizden enerji

çekemeyecektir, çünkü

duygusal (ikinci) sembol adeta

duygusal filtre görevi görecektir.

Bilhassa kavga ve atışma

sırasında bu acil durum teknikleri

önem arz eder. Reiki 2. Seviyede

olmasanız dahi, eğer birinci

seviyedeyseniz, ilk yapmanız

gereken elinizle göbek deliğinizin

hizasını kapamak ve Reiki’nin

akışını yönlendirmek olmalıdır.

Bunu yaptığınız takdirde göbek

üzerinden yapılan dünyevi

negatif bağlar söz konusu

olamayacaktır. Elle, göbek

hizasının kapatılması ve Reiki’nin

ışığının bu bölgeye aktarılması,

negatif-karmik bağ oluşumunu

engellemede çok güçlü bir

tekniktir ve Reiki’nin her seviyeleri

tarafından kullanılabilir.

Reiki’yi Hayatınıza Taşıyın

Şu unutulmamalıdır ki, Reiki

sadece evimizde kapalı

odalarda veya terapi olarak

yapılacak bir sistem değildir.

Aktif olarak hayatın içinde her

anımızda kullanmamız ve Reiki

ile dolu bir yaşam sürmemiz

gerekir. Reiki’ye ancak bu

şekilde teslim olabilir ve Reiki’nin

hayatımızda güzellikleri ve şifaları

yaratmasını bu şekilde

sağlayabiliriz. Günlük

hayatınızda sabah

uyanmanızdan, işe gidene ve

işte/okuldan dönene kadar

Reiki’yi kullanabilirsiniz. Emin olun

ki Reiki gün içinde size destek

sağlayacak ve olumsuzlukları

dönüştürüp, sizi mutlu ve neşeli

kılacaktır.

Page 13: Varoluş Mart 2013

VaroluĢ Dergi – Mart 2013

11

BĠR „‟VAROLUġ‟‟ HĠKÂYESĠDE BEN

YAZMAK ĠSTEDĠM. ELBET

SONRADAN GELENLER OLACAK,

BĠZDEN ÖNCE GĠDENLER DE

OLDUĞU GĠBĠ… BELKĠ BĠRĠLERĠNĠN

EVĠNE TUĞLA OLUR, DEDĠM.

Reiki‟nin varlığından ilk

haberdar oluĢ zamanıma

gidersem, 2005 yılında bulurum

kendimi. Bir arkadaĢımın „Sana

enerji vereyim rahatlarsın‟ demesi

üzerine tanıĢtım kendisiyle. Bir

sandalyede oturmuĢken,

bedenime dokunmadan yaptığı

birkaç hareket sonucunda,

inanılmaz bir deneyim yaĢamıĢtım.

Elektriğe kapılmıĢ gibiydim. Çok

rahatlamıĢ ama bir türlü ne

yaĢadığımı

anlamlandıramamıĢtım. Bir daha

2012 yılına dek Reiki ile

karĢılaĢmadım; ancak bunu hep

istedim. Araya giren onca sene

içinde kaybolup gittim. Ta ki 2012

yılı Kasım ayına kadar. Artık

biliyorum ki ben hazır değilmiĢim.

Hazır olup; kendimi de, gideceğim

yeri de bulma zamanım

geldiğinde oradaydım. Hemen

buldum hocamı. Çok kolay

olmuĢtu.

Aslında çok pimpirikli biriydim

ben. Kimseye güvenmezdim.

Aylarca araĢtırırdım her Ģeyi bir

karar almadan önce. Ġçimde

derinlerde bir yerlerde bir inanç

vardı. „Eğer yeterince

uğraĢmazsam her Ģeyin kötü

gideceği” inancı… Bir kontrol delisi

idim çünkü. En büyük yanılsamam;

“Her Ģeyi kontrol edebilirim‟‟

düĢüncesi idi. Ben kontrol

etmezsem nasıl her Ģey yolunda

gidecekti ki? Bu duygunun

yarattığı „‟Mükemmeliyetçilik‟‟

hastalığı her yerimi sarmıĢtı. Bu

sebeple Ġsmail hocamın resmini

internette gördüğüm saniye,

tereddütsüz randevu alıĢım bir

hafta sonra oraya gidiĢim benim

için çok ĢaĢırtıcıydı… Ġçimden

gelen sesti bu kez güvendiğim ve

bu ses beni çocukluğumdan beri

hiç yanıltmamıĢtı. Sese yorum

katmadığım tüm zamanlarda

elbette…

Henüz 2 ay oldu inisiye olalı.

Ancak değiĢimim çok eskilere

dayanıyor. Kendimi yavaĢ yavaĢ

tanımaya baĢladığım 13 -14 yaĢ

civarından beri arayıĢım sürmekte.

Ancak reiki ile baĢlayan süreç için:

ölüp yeniden dirilmek, kuantum

sıçrama yapmak, içine yolculuğa

çıkmak, kendine dönmek, gözünü

açmak… Ne dersen de… Neye

inandığına bağlı olarak cümlelerin

değiĢecektir; ancak bu sonucu

değiĢtirmez. Benim için değiĢim

Ģarttı ve ben de buna hazırdım.

MüthiĢ bir deneyim bu. Bence bir

mahremi de olmalı. Çünkü herkes

parmak izi gibi birbirinden farklı

yaĢıyor bu deneyimi, yolculuğu…

Çok da inceliklerine girmemeli.

Ayrı yolculuklar, aynı noktaya

ulaĢtıracak bizi… Çünkü gidecek

baĢka bir yer yok!

Hocamın en sevdiğim sözü:

“Kendinizi hiçbir Ģeye Ģartlamayın‟‟

olmuĢtu. Ġlk günlerde neden bir

yorum yapmadığını düĢünmüĢ ve

hocamın bu muallâk cümlesini

anlamadım için biraz içerlemiĢtim

doğrusu. ġimdi biliyorum! Çünkü

yaĢıyorum. Aslında ileri görüĢüyle,

olgunluğuyla bize kendi yolumuzu

bulmamız konusunda rehberlik

etmekteydi. Rehberlik dediğinde

ancak böyle olurdu zaten. Zihni

önceden Ģartlama yoluyla

oluĢturulan psikolojik beklentiler,

mucize hikâyeleri ile aldatma

değildir rehberlik. KiĢinin kendi

deneyimini yaĢamasına izin

vermek, bu süreçte de varlığını

hissettirerek destek olmaktır… Ona

bunun için minnettarım. Çok

teĢekkür ederim her Ģey için.

Çünkü ben, onunla tanıĢmadan

önce büyük bir öfke ve kırgınlık

içindeydim. Kafamda bu

duyguların yarattığı planlar,

kaygılar, suçlamalar dönüp

duruyor, beni hiç uyutmuyordu. O

kadar çok korkuyordum ki!

Hayatımda ne olacağını

bilmemek sanki beni yavaĢ yavaĢ

delirtiyordu. En kötüsü de her Ģeyin

farkında olup, durduramamaktı.

Hepsi artık geride kaldı. Ġyi ki

yaĢamıĢım ki bugüne gelebildim.

Her gün muhteĢem bir mucize,

her yaĢanılan tarifsiz bir sürpriz

artık.

Bazıları dünyevi kelimelere

sığamayacak kadar büyük,

Satırlara sığamayacak kadar

çok…

O yüzden artık susma

zamanıdır.

Susarak çok Ģey söyleme

zamanı….

EYLEM ERGÜN

BİR VAROLUŞ EYLEMİ

Page 14: Varoluş Mart 2013

VaroluĢ Dergi – Mart 2013

Bir VaroluĢ Eylemi

12

Page 15: Varoluş Mart 2013

13 Varoluş Dergi – Mart 2013

T A N R I Y I A R A M A K

Öncelikle bu makale sana

benden, bizden ve kafasında

binbir soruyla yaşamak zorunda

kalan yalnız insan türlerinden

bahsedicek...

Benim adım figen leylan toaç,

19.12.1989 yılında istanbul’da

doğdum. İlk zamanlarda iç

organlarının yaşından daha yavaş

gelişmesinden ötürü çocuk sahibi

olamayan ve bu nedenle ay

tutulmasında beni dileyen ve

tahminen bir hafta sonra bana

hamile kalan annemin tek

çocuğuyum. Babamla annem

ben 7 yaşımdayken ayrıldılar,

babamıda fazla sevmediğim için

burda ondan bahsetmeyi

düşünmüyorum. Ben dini öğretileri

hiç bir zaman kabullenemeyen,

her konuda neden sorusunu

soran, şımarık ve ukala bir

çocuktum. Bu da tabi ailede din

eğitimini zorlaştırıodu. Saygı, sevgi

gibi ailede temeli oturan

konularda da annemin bana

verdiği eğitim yolları bir oyun

parkına dönüşüyordu.

7 yaşıma geldiğimde

kendimden büyüklerle konuşarak

inanışları araştırmaya başladım. İlk

budist olmaya karar verdim ve bu

kararımda 3 gün sebaat

edebildim. Ardından müslümanlığa

tekrar dönüş yaptım. Üzerinden 1

ay geçmemişti ki bu seferde

hristiyan olmaya karar verdim,

fakat filmlerde gördüğüm

kadarıyla bunun için bir kilise

şarttı(!) Annemi bunun için 15

yaşında ikna edebildim ve

ortodoks kilisesinin otoritesi sayılan

başpiskoposluğun türkiye'de kabul

ettiği kilise olma özelliğini taşıyan

aya yorgi kilisesine gittim. Gidenler

bilir orada genç bir peder vardır

yüzünün güzelliğide dillere destan

bence. Ben pederle konuşurken

anneme sanki vahiy gelmiş gibi bi

anda konuya girerek:

- ‘içimde bir his var 21 yaşına

kadar bekle’ dedi.

Epeyce bi güldükten sonra

annemin bu teklifini kabul ettim.

Derken zaman geçti 21 yaşıma

gelmiştim bu dönemde

hristiyanlıkla ilgili herşeyi araştırmış,

incili defalarca okumuştum. Ve

tabi 14 yılda hz.isa’ya olan aşkım

kat be kat artmıştı. Fakat işler

planladığım gibi gitmedi.

Parapsikoloji ve din konularına

merakım beni okumaya

araştırmaya sevk edince işler

çığrından çıktı. Büyük bir

çabadan sonra benim için doğru

olanın deistlik olduğuna karar

verdim. Birçoğunuz deistliği din

olarak algılayacağı için

önyargıyla ‘’saçmalık’’

diyebilirsiniz. Fakat bir din deil,

insanın kendini bir kelimenin veya

bir kalıbın veya bir inanışın altına

sokma çabasından ötürü

kendinde bulunan bakış açısına

isim verme ‘’saçmalığıdır!’’

Benim bu saçmalıklara vakit

ayırıp kendime isim bulma

çabalarım deistlikle başlayıp

tekrar müslümanlıkta son buldu. Bu

da şunu gösteriyor ki

^insanoğlu=koyun sürüsü^

çobanımız olmadan var

olamıyoruz. İnsan yaşamak için

inanca ihtiyaç duyuyor ve bu da

dünya üzerindeki her devletin

kendine has sisteminde temeli

AYA YORGİ KİLİSESİNE

GİTTİM. GİDENLER BİLİR

ORADA GENÇ BİR PEDER

VARDIR YÜZÜNÜN

GÜZELLİĞİDE DİLLERE

DESTAN BENCE. BEN

PEDERLE KONUŞURKEN

ANNEME SANKİ VAHİY

GELMİŞ GİBİ Bİ ANDA

KONUYA GİREREK ‘İÇİMDE

BİR HİS VAR 21 YAŞINA

KADAR BEKLE’ DEDİ.

FİGEN LEYLAN TOAÇ

TANRIYI ARAMAK

Page 16: Varoluş Mart 2013

14 Varoluş Dergi – Mart 2013

T A N R I Y I A R A M A K

oluşturuyor. Ve tabi ki bu da

zamanla sömürgeciliği getiriyor.

Konuyu fazla dağıtmadan;

yazımın içeriği öncelikle insan

yapısının ihtiyacı olan inancın

getirisi olan ‘tanrıyı aramak’ . Buda

bizi yazımın esas konusuna

götürüyor.

---

Hayatta herkes tanrıyla en

azından bir defa konuşur!

Anılarımın sokak aralarında

gezinirken çok etkilendiğim bir

konunun nasıl üstünü örttüğümü

farkettim. Ozamanlar yaklaşık 19

yaşımdaydım. Astral seyahat’e

takıntılı biri olarak her gece

bulduğum her yöntemi deneyerek

birşeyler yapmaya çalışıyordum.

Ruhsal bakımdan da buna hazır

olduğumu düşünüyordum. Çünkü

her gün düzenli bir şekilde

meditasyonlarımı yapıyor,

kendimce çakralarımı

temizliyordum. (yani bilgisizliğin

Bir yıl kadar bıkmadan

usanmadan her akşam ruhsal

seyehatimin tadına varmak için

yatağa yatıyor fakat 5 dk

geçmeden horlamalar eşliğinde

senfoni orkestrasına eşlik

ediyordum adeta. En sonunda

dayanamadım açtım ellerimi

allah’a haykırdım ‘’allah’ım beni

sevmiyor musun? Kulundan

istediğini neden esirgiyorsun. Valla

yeter artık isyan etcem.’ gibi

triplerdeyim. Ama sormayın ne

tripler, sanki bir bardak suyu

Haziran’ın ortaları felan

elazığ’dan bir misafirimiz geldi, adı

ebru. Neyse bir akşam oturttu beni

kuran okuyacağız diye. Dedim:

‘’benim dinle pek alakam yok

bilmiyorum nasıl okunur ne yapılır.’’

Oda bi hevesle ‘’ben

halledicem.’’ dedi.

Olur, olmaz derken abdest

aldık başladı bu kuran’ı okumaya,

bende diğer kitaptan takip

ediyorum tabi. Bir huzur doldu

içime o gün mutlu mesut uyudum

ben. Ertesi gün öğle saatlerinde bir

ağırlık çöktü bana dayanamadım

yattım yatağa. Ebru’da çalışma

masasında bilgisayarda takılıyor o

arada. Neyse rüyamda yaklaşık 50

katlı bir binadayım utanmasam

gökyüzünü aşıcam o derece.

Kaldırdım kafamı allah’a seslendim

‘’ allah’ım burdan atlasam ruhum

çıkıp gezer mi?’’ diye. O an

yanımda bir köpek belirdi. Tuttum

köpeği aşağıya attım, baktım ruhu

çıktı geziniyor. Ardından

düşünmeden ben atladım. Ruhum

çıktı bedenden geziniyorum kimse

beni görmüyor nasıl sıkıldım

anlatamam. Umduğum gibi

olmadığını farkettim. Umutsuzca

geziniyorum etrafta bir anda

gökyüzü yarıldı sanki bir nur yolu

açıldı ordan şuursuzca dizlerimin

üstüne çöktüm ve ağzımdan

aynen şu sözler çıktı:

‘’ allah’ım yüzüne bakıcak

yüzüm yok, sen beni yanına

alıyorsunda ben bunu hakediyor

muyum? Ne olur geri gönder

beni.’’

Sonra bulanık halde ebru’nun

suratını gördüm, beni sallıyordu.

Yaklaşık 10 dk nefes almamışım,

oda öldüm sanıp paniklemiş. Ben

şok geçirmiş bir haldeyim o anda

tabi. Kendime biraz geldiğimde

düşünmeye başladım. Yaklaşık bir

saat kadar sonra düşüncelerim

berraklaştı ve bazı şeyler kafamda

netleşti. Tertemiz bir insan değildim.

Hatalarımla yüzleşince bunu daha

iyi anlamıştım fakat buradaki mesaj

bu değildi. Yaratıcının bana

anlatmak istediği şey çok daha

başkaydı. Din veya dinsizlik veya

aklınıza gelebilecek binbir türlü

şey.. Bunların bir önemi yoktu.

Yaratıcı yarattığını verdiği gibi

alıyordu. Öldüğünde hatalarından

arınıyordun aslında fakat öyle can

alıcı bir nokta varki inanın benim

için cehennem diye anlatılan o

masalların hayalinden bin kat

yakıcı. ^yüzüne bakacak yüzüm

yok!^ bu söz beynimde

yankılanıyordu. O anda dank etti

kafama cehennem diye

bahsedilen ateşler lavlar değil

veya dilinin ensene yapıştığı,

dikenler yediğin, ilikler içtiğin bir yer

değil. Cehennem denilen şey

tamamen vicdanın...

Herşey beynimde birbir

oturmaya başladı. Bir kadına

annelik duygusunu veren yaratıcı,

bir annenin şefkatinden kat be

katına sahiptir. Bizi hevesle yaratıp

seven allah nasıl olurda kulunu

ateşlere atar. Hayır dedim atmaz.

Emindim artık buna kendim kadar...

Kul’un özgürlüğü burdan geliyordu

aslında vicdanımıza

Page 17: Varoluş Mart 2013

15 Varoluş Dergi – Mart 2013

T A N R I Y I A R A M A K

taşıyabileceğimiz kadar taş

koymalıydık.

Anılarımın en kuytusundan

çıkardığım bu olay tekrar tekrar

aklıma geliyordu. Tabi daha 22

yaşımda (gençliğimin gül kokan

baharında) 100 kilo olmamın bana

verdiği acıyla cebelleşirken aynı

zamanda yorulmadan nasıl kilo

veririm diye internette araştırma

yapıyordum. Aklımdan birşeyler

reiki’ye git diye fısıldıyor. Kendime

kızıyorum o arada maddi

durumumuz yeterli değil mantıklı

şeyler düşünmelisin figen diyorum.

Öyle böyle derken internette bir

reiki merkezi buldum. Kendini

beğenmiş ukala bir tiple tam 15 dk

telefonda konuşup bilgi aldım.

Telefonu kapattığımda yok ben

reiki almam diyerek sinirlendim

bide. Kerem diye bir arkadaşım

bana ‘’ismail bülbül diye biri var

reiki konusunda iyiymiş bir araştır

fakat çok pahalıdır’’ dedi. Bende

param yok diyerekten pek kulak

asmadım. Üniversitede de son

yılımdayım 2 ay kalmış okulun

bitmesine iyice bunalıma girdim.

Asabiyet, duygusallık, kekemelik ya

ne ararsınız var inanın ben o halimi

hiç görmemiştim. Kendimden

nefret etmeye başladım. İki

kelimeyi bir araya getirip

konuşamıyorum, yataktan

çıkmıyorum, yıkanmıyorum daha

neler neler. Okulum bitti eve

geldim, tabi annem beni o halde

görünce kahroldu kadın.

Hee unutmadan kısa süre önce

ben birde mantralarla çakralarımı

açmaya kalktım. Başlarda

meditasyonla açan ben artık

bilinçsizce yaptığım

meditasyonların yani sıra bilinçsizce

mantraları kullanmaya kalktım tabi

takdir edersiniz ki şu berbat halimin

%60 sebebi bilinçsizliğim oldu.

Neyse annem herşeyi yapmaya

hazır gözlerime bakıyor o arada

bende kendisine reiki’yi anlattım.

Tabi bir heveslendik sormayın.

Hayal ediyorum zayıflıyorum,

mutluyum, gelsin eğlence gitsin

brad pitt tadında erkekler. Aradık

ismail bey’i. Allah’ım aradığım

diğer yerlerden ucuz ve nasıl kibar

bir konuşma uçuyorum havalarda

randevumu aldım. Bir hafta sonra

randevuya annemle birlikte gittik.

İsmail bey tabi çakralarımı gördü

yaptığım bilinçsizliklerin dengemi

nasıl bozduğunu farketti. Önce

sıcak bir sohbet ardından güzel bir

nutuk yedim. Haketmiştim allah

var. Ruhumun içine etmiştim

resmen, hani az daha zorlasaydım

düştüğüm çukurdan çıkamazdım.

İsmail bey karşımda konuşuyor onu

yukarıdan aşağı süzüyorum o

arada, aklımdan binlerce şey

geçiyor.

‘’ gerçek mi yoksa sahtekâr mı?

Acaba bi kaç şey sorsam mı

kandırıyorsa hemen anlarım. Ne

olursa olsun aklıma güvenirim zaten

...’’ diye binlerce fesat düşünce

geçiyor kafamdan. Adam beni

anlamaya çalışıyor sohbet ediyor

bendeki hinliğe bak. Konuşmanın

sonuna doğru yüzüm gülmeye

başladı artık. Tanışmamızın

ardından terapi yapmıştı ve

gerçekten rahatlamıştım.

Afedersiniz ama sanki üzerimden

bir adet kutup ayısını çekip almıştı.

Huzur içinde oradan bir dahaki

randevumu alarak çıktım fakat

büyük bir boşlukla... O kutup ayısı

kalktı üstümden içimi boşalttı gitti.

Otobüse bindim eve gitmek

için, bütün yol boyunca hayatımı

bir bir gözden geçirdim. Kutup

ayımla öylesine bütünleşmiştim ki

ondan ayrılmış olmak huzurlu ama

acı vericiydi. İnsanoğlu işte acıya

bile alışıyor, benimsiyor,

bütünleşiyor. Ayıyı bırakıp

mutluluğa kucak açmaya bile

eriniyor.

Devamı gelecek ay

Page 18: Varoluş Mart 2013

16 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

Zamanımızda Reiki’nin

anlaĢılması; yozlaĢmıĢ, çarpıtılmıĢ ya

da özümsenmemiĢ bilginin

aktarılmasıyla iyice zorlaĢmıĢ

durumdadır. Günümüze ulaĢan

tanımlamasıyla Reiki kelimesi, en

basit Ģekliyle ‘‘Evrensel YaĢam

Enerjisi’’ olarak çevirilir. Fakat Üstat

Usui’nin içinde yetiĢtiği mistik kültür

olan ġintoizm’den yola çıkacak

olursak, bu çeviri yetersiz ve hatta

hatalı bir çeviridir. Reiki’yi anlamak

için önce bu kelimenin etimolojik

olarak doğru çevirilmesi ve ġinto

kültürüne uygun olarak da

aktarılması önemlidir. Ancak ve

ancak bu Ģekilde bizlere aktarılan bu

hediyenin ne olduğunu tamamen

anlama yolunda ilerleyebiliriz.

ġintoizm inancında Evren kavramı

yoktur. Dolayısıla Reiki kelimesindeki

Rei’nin ‘‘Evren / Evrensel’’ olarak

çevirilmesi de tam olarak doğru

olmaz. ġinto inancında herĢey bir

bütün halindedir. Bu bütün ise

‘‘Doğa / Bütün’’ olarak adlandırılır.

Dünya, Uzay, Evren, Boyutlar, Rehber

Ruhlar/Tanrılar (Kami) ve diğer herĢey

Rei çerçevesinde değerlendirilebilir.

YaratılmıĢ olan herĢey, Rei

tanımlaması içerisine dahil edilebilir

niteliktedir. Bu durumda Rei kelimesini

‘‘Doğal’’ veya ‘‘Bütünsel’’ olarak

çevirmek çok daha doğru

olacaktır. Rei kelimesi aynı

zamanda diz çökmek, secde

etmek, boyun eğmek, tevazu

göstermek ve sistem içerisinde

olmak gibi anlamlara da

sahiptir. Bunları da yan anlam

olarak aklımızda tutmakta fayda var.

‘’-Ki’’ ise, çok basit bir Ģekilde

YaĢam Enerjisi denilerek,

irdelenmeden bir kenara bırakılır ve

bu kelimenin anlamı anlaĢılmaya

çalıĢılmadan, üstünkörü bir Ģekilde

kabul edilir. YaĢayan varlıklarda

bulunan bir enerji formatı olarak

tanımlanır.

Yine Japon mistisizmi

konseptinden gidecek olursak,

göreceğimiz Ģey ‘’Ki’’ denilen bu

enerjinin sadece YaĢam Enerjisi

olmadığı, sadece canlı varlıklarda

bulunmadığıdır. Havada, denizde,

dağlarda, bitkilerde, taĢlarda...

kısacası ‘‘var olan’’ herĢeyde Ki

enerjisi mevcur durumdadır. Ki

enerjisi, bir yapıtaĢı durumundadır.

Yaratımdaki yapıtaĢı denilebilir.

Böylelikle Rei ve Ki kelimelerini bir

araya getirdiğimizde elde ettiğimiz

sonuç; ‘‘Evrensel YaĢam Enerjisi’’

değil, en doğru tanımlamayla

‘‘Doğal(Temel) VaroluĢ Enerjisi’’ olur.

Üstat Usui’nin yaĢadığı devirde

birden çok Reiki sistemi hali hazırda

mevcuttu. Kendisinden önce ve

sonra Reiki sistemi oluĢturan mistik

gruplar, cemiyetler ve akımlar var

olmaya devam etmiĢ, hatta

günümüze kadar uzanmıĢ olan

sistemler de olmuĢtur. Usui Reiki

sistemini yanlıĢ anlamaya neden olan

bir diğer sebep ise; Üstat Usui’nin

yüksek bir enerji bandına, bir

frekansa veya baĢka bir Ģeye

bağlanıp, yeni bir enerjiyi Dünya’ya

çapaladığını düĢündürmeye sevk

eden New Age tarzı bozuk ve

özümsenmemiĢ bilgilerdir. Bu

nedenledir ki, kullandığımız sistemin

orijinal ismi ‘‘Usui Reiki Ryoho’‘dur.

Yani ‘‘Usui Sistemli Doğal VaroluĢ

Enerjisi’’. Buradan anlaĢılması

gereken bilgi, Üstat Usui’nin herhangi

birĢeye kanallık yaparak bir enerjiye

açıldığı ya da yeni bir gücü

Dünya’nın enerji ızgaralarına

kaydettiği değildir. AnlaĢılması

gereken doğru bilgi; Üstat Usui’nin

hali hazırda içinde yetiĢtiği Japon

mistisizmiyle birlikte biriktirdiği bilgiyi

bir araya toparlayıp, her an, her

yerde bulunan VaroluĢ Enerjisini

kullanmayı öğreten, aĢamalı bir

sistem oluĢturduğudur.

MAZLUM DAVUTOĞLU

REİKİ’YE FARKLI BİR BAKIŞ

‘Ben değilim Üstat,

ama benden

sonrakilerdir.’Ne

kadar boyun eğer ve

müsaade ederseniz,

o kadar derine

gidersiniz. Ne kadar

kabullenirseniz, o

kadar özümsersiniz.

Reiki nin Rei, Sensei

nin Rei...

’Ne Kudüs’te, ne

Mekke’de... Ne ararsan

kendinde ara!

Page 19: Varoluş Mart 2013

17 VaroluĢ Dergi – Mart 2013

R E Ġ K Ġ ’ Y E F A R K L I B Ġ R B A K I ġ

Kısacası 21 günlük meditasyon

hikayesi, Ģimdilerde ortalıkta dolaĢan

yüzlerce gereksiz enerjinin çıkmasına

da sebebiyet vermiĢtir. Hiçbir felsefi,

spiritüel ve metafizik geçmiĢi

olmayan insanlar, Usui Reiki’ye

uyumlama aldıktan sonra bir anda

kendilerine inen sembollerden ve

‘‘Yepyeni bir enerji’‘den bahsedip,

bunu bütün dünyaya yaymakla

görevlendirildiklerine inanırlar. ĠĢin aslı,

Usui Reiki ile bağlandığımız enerji çok

temel, saf ve bütünsel bir enerjidir.

Hatta bütünün enerjisidir. Ne kadar

derine inerseniz, o kadar gerçeği

görürsünüz. Ne kadar teslim olursanız,

o kadar derine inersiniz. Üstat Usui’nin

öğrencilerine aktardığı çok temel 2

tavsiye olmuĢtur; ‘‘Reiki ni Rei, Sensei

ni Rei’’ yani ‘‘Reiki’ye boyun

eğin/müsade edin, Üstada boyun

eğin/müsade edin’’. Bu vesileyle

teslimiyetin öneminden demvurmuĢtu

Üstat Usui. Reiki’ye ne kadar müsade

ederseniz, sizi o kadar dönüĢtürür

demek istemiĢti. Üstada ne kadar

müsade ederseniz, sizi o kadar

geliĢtirir demek istemiĢti. Ve burada

kastettiği Üstat ise, kiĢilerin kendi içsel

Üstadları, onlara yol gösteren

cevherleriydi. Üstat Usui, cevherin

içte olduğunu, aranılması gereken

herĢeyin kendinde bulunacağını

öğrencilerine belirtmiĢti. Tıpkı

Mevlana’nın söylediği gibi:

‘’Ne Kudüs’te, ne Mekke’de... ne

ararsan kendinde ara.’’

Reiki, her an hepimizde ve

herĢeyde mevcut olan temel

yapıtaĢının, ham enerjinin ismidir.

Üstat Usui, gerçek anlamda ruhsal

erdemler ve yasaları özümsemiĢ

diğer birçok mistik üstat gibi, bizlere

bir hediye olarak bu eğitim sistemini

bırakmıĢ ve Ģu sözlerle oluĢturduğu

sistemin derinliğini dile getirmiĢti:

‘‘Ben değilim Üstat, ama benden

sonrakilerdir.’’

Ne kadar boyun eğer ve müsade

ederseniz, o kadar derine gidersiniz.

Ne kadar kabullenirseniz, o kadar

özümsersiniz. Reiki ni Rei, Sensei ni

Rei...

Page 20: Varoluş Mart 2013

18 Varoluş Dergi – Mart 2013

Allah’tan inip, Allah’a yükselmeye

“Evrim” denir. İniş Allah’ın işiyken

yükseliş, insanın çabasını gerektirir.

İnsanla birlikte bilinç doğar. Bilinç,

bireyselliği yaratır. Bilinçle birlikte

bireyselliğinin yani kendinin farkına

varan insan, kendini ayrı bir bütün

olarak görmeye başlar ki, bu da bir

bakıma yalnız olmak demektir.

Yani artık insan gelişme ya da

gelişmeme, daha yüksek bir bilinç

düzeyine doğru evrim

geçirme ya da gerileme

özgürlüğü ve seçimine

sahiptir. Kısacası evrim, insan

onu başlatmayı seçtiği

zaman gerçekleşir.

Bir ağacın ağaç

olabilmesinin tüm sırrı,

tohumunda gizlidir. Bu

tohumun ağaç olmayla ilgili

tüm bilgiyi taşıması gibi,

toprağa benzeyen

bedenimiz içinde Allah’ın

kalbimize sakladığı o küçücük

tohumda, Insan-ı Kamil olma

bilgisini taşir. Ancak nasıl bir

çiçek tohumu, çiçek olabilmesi için

tohumun toprağa ekilip, su verilmesi

gerekiyorsa, içimizdeki o İlahi

tohumun gelişebilmesi için de,

bedenin ve sosyal içeriğin ihtiyaç

duyduğundan tamamen farklı bir

gıdaya ihtiyacı vardır. İşte insanın

özgürlüğü burada devreye

girmektedir. Ya o tohumu ekip

biçecek, ya da olduğu gibi eksik

insan olarak kalacaktır.

“Hayat- Tanrı- ya da Varoluş”

nasıl adlandırırsanız, kapıyı çalar.

Sürekli olarak çeşitli vesilelerle çalar.

Ama biz hiç evde değilizdir.

Dış dünyada şununla, bununla

ugraşmaktan içimizden gelen sesi

duyamayız. O ses kendini

doyumsuzluk, sıradan yaşantılarımızın

hoşnutsuzluğu olarak gösterir.

Olgunlaşmanın kestirmesi yoktur.

Dünya’dan zahiri bir çekiliş değil,

ama içsel bir kopuşu yaşamaktır.

Kendini tanımaya çalışmak zor bir

yoldur ve bu yolda insanın kendiyle

yüzleşmesi, insanlığın en büyük

savaşıdır. Kendini tanımak, sanıldığı

gibi kendi maddi bedenini ya da

insan psikolojisini tanıma meselesi

değildir. İnsan, sadece isim olarak

insan’dır. Ruhsal gözler tamamen

açılmadan yani kalp tamamen ışıkla

dolup, gerçek benliğimizi görmeden,

bizler uyanık, bilinçli değilizdir. Normal

insani aklımız, benlik bilgisine

erişemez. Marifet’e, yani İlahi Bilgi’ye

ulaşabilmemiz için son derece

hassas, latif, eşsiz ve anlaşılması zor

bir başka yeteneğimiz daha vardır. O

da Kalp’tir, Gönül’dür. Çoğumuzun

ondan haberi bile yoktur. Olsa olsa

onu en fazla “Vicdan” olarak

hissederiz. Oysa her şeyin özünün

bilgisi kalp’te mevcuttur. O bilgi

içten, kalpten gelir. Çünkü Allah,

kendinden bir parçayı da o İlahi

tohumu, o İlahi Bilinci kalbin en

derinine gizlemiştir. “Ben” denilen

varlık, hakikatte O’dur.

İnsanın gerçek varlığı koskoca bir

evren, bır okyanusken insani ruhumuz

yani aklımız sadece bir fincandır. Bu

fincanı oluşturan kalıbı kırdığımız

zaman, okyanusla bir

olup “Küll-i – tam akla –

İnsan-ı Kamil” e ulaşırız,

yani yeniden okyanus

oluruz.

İşte kırılması gereken

bu kalıp kişiliğimiz,

nefsimiz, ego

benliğimizdir. Bu kalıbı

kırmak dünyanın en zor

işidir ve çok zaman alır.

Ama imkânsız değildir.

Kişilik ya da ego

benliğimiz, beynimizin

hafıza bölümünün bir

ürünüdür. Hafızamızın

yakaladığı, tuttuğu görüntü artık

geçmiş olandır. Gurur, kibir, kin,

nefret, öfke, şehvet ve oburluk gibi

duygular, övülme ve onaylanma

isteği, kalbimizin üstünü bir toz ya da

sis tabakası gibi kaplar ve onu

kullanamaz hale getirir.

Biz niteliklerden sıyrılmış isimsiz ve

şekilsiz olanızdır. Ama bunu

kavrayamadığımız içindir ki düşünce

ve duygularımıza yakışırız, bunları

kendimiz zannederiz. Böylece ego

benliği oluşur. Ego, bize bir şekil ve

sahte bir kimlik verir. Kendini tanıma

yolundaki insan, kalbinin sesine kulak

NİLGÜN YÜCETÜRK

İNSAN VE TEKAMÜL

Page 21: Varoluş Mart 2013

19 Varoluş Dergi – Mart 2013

İ N S A N V E T E K A M Ü L

vermedikçe, içindeki Allah bilgisine

doğrudan ulaşamaz. Kişi, zihnini

birbiri üstüne yığılmış duygu ve

düşünce katmanlarından

kurtarmaya çalıştıkça, derinlerde

hapsolup kalmış kızgınlık ve acıları

gün yüzüne çıkmaya başlar. Aslında

ortaya çıkan, tetikte bekleyen

gölgelerimizdir. Ve gölgelerimiz tıpkı

ateş gibidir. Bir yerde söner gibi olur,

başka bir yerde alevleniverir.

Reiki, bu içsel yolculuk için

insanlara verilmiş İlahi bir hediyedir.

İsmail Bülbül hocamın dediği gibi

“günümüze kadar sadece şifa

yönüyle bilinen Reiki, gerçek

anlamda bir mistik ilim, bir felsefedir”

Reiki de Tasavvuf da Öz’e ulaşmak

için birer araçtır.

Reiki’nin yumuşacık dokunuşu

bizleri kucakladığı gibi, tüm arzu

içinde olanları da sarsın büyütsün.

Onu gönlünüze aldığınız ve yaşam

şekline dönüştürdüğünüz zaman,

isteseniz de güzelliklere yüz

çeviremezsiniz. Giden yolda dua

eden değil, Tanrı’nın kendisiyle

konuşursunuz.

Yolunuzu aydınlatan saf Işıgın

rehberliğinde, sabırla yoldaş, huzurla

kardeş, sevgiyle bütün olmak üzere...

Yolunuz Işık, rehberiniz Sevgi

olsun..

Page 22: Varoluş Mart 2013

VaroluĢ Dergi – Mart 2013

20

Çok darda kalınca insan, bir

çıkıĢ yolu arar ya içinde bulunduğu

o darlıktan kurtulmak için…

Görünmez bir elin gelip elinden

tutmasını, kendisini yerden

kaldırmasını bekler. Bende reikiyle

tanıĢmadan önce elimden bir

Ģeylerin, birilerinin tutmasına, beni

yerden kaldırmasına o kadar çok

muhtaçtım ki… Gerçekten maddi,

manevi bakımdan yere düĢmüĢ,

enerjisi tükenmiĢ, hayattan zevk

alamayan, doğru dürüst bir Ģey

üretemeyen bir haldeydim. Asıl

sıkıntım ise rahatsızlığıma bağlı

olarak yıllardan beri çektiğim kas

ağrılarıydı. Psikolojik kökenli

sandığım kalbimdeki çarpıntılar ve

ritm bozuklukları da cabası…

Daha baĢka can sıkıcı durumlarda

yıllardır peĢimi bırakmıyordu. Bütün

bunların sonucunda depresif,

daha çokda barut fıçısı gibi vara

yoğa öfkelenen, en küçük bir Ģeye

çok sert tepkiler veren bir adam

olmuĢtum. Bazen kendimi bile

tanıyamıyordum artık.

Kas hastalığımdan kurtulmak

istiyordum. Fakat bu konuda tıbbın

yapabileceği bir Ģey yoktu. Bende

mecburen alternatif tedavi

yöntemlerini araĢtırmaya baĢladım.

Derken araĢtırmalarım beni reikiye

götürdü. Sonradan fark ettim ki

meğerse reikiyi bana getirmiĢ.

AraĢtırmalarım sırasında Reiki

Okulu’nun web sitesine rastladım.

Uzun uzun okudum, yazılanları

zihnimin ve yüreğimin süzgecinden

geçirdim. Ġçimden bir ses bana

“doğru yerdesin, reikiyi

denemelisin” diyordu. Diğer

yandan da önyargılarım vardı

reikiye karĢı. Bir süre tereddütten

sonra içimdeki ses galip geldi. Bu

bir sevk-i ilâhî idi bana göre…

Sonunda “bir kere aramaktan ne

çıkar?” deyip Reiki Okulu’nu

aramaya karar verdim.

Aradığımda telefona cevap veren

son derece sakin, huzur dolu bir

sesti. Meğer Perihan hanımmıĢ. Sağ

olsun bütün sorularıma açıklayıcı ve

tatmin edici cevaplar verdi.

ġüphelerimi büyük oranda giderdi.

Artık içimdeki “reikiyi denemelisin”

diyen ses daha da güçlenmiĢti. Ben

de ilk randevumu alarak

baĢlamaya karar verdim.

Hocamla yaptığımız Ģifa

çalıĢmaları, bilinçaltı temizliği ve

Reiki 1’e uyumlanmam sonrasında

ilk dikkatimi çeken Ģeyler ağrılarımın

çok hafiflemesi, gece rahat

uyumam ve ruh durumumun

sakinleĢmesi oldu. Ġçime çok hoĢ ve

rahatlatıcı bir sakinlik hissi doldu.

GeçmiĢimde problem yaĢadığım

ve affedemediğim kiĢileri affettim,

çok rahatladım. Reiki 1 sürecim

rahat ve sıkıntısız geçti. Zamanla

çok daha rahatlıyor ve

sakinleĢiyordum. Ara sıra ağrılarım

olduğunda elimi ağrıyan yerime

koyup ağrımı geçiriyordum ki o

sıralarda geceleri çok fazla ağrıyan

ve ilaçlarla geçmeyen sol

omuzumdaki ağrının reikiyle

geçmesi harika bir Ģeydi. O

zaman içimden dedim ki

“vaayyy bu reiki gerçekten de

iĢe yarıyormuĢ”. Böylece reikiye

olan güvenim arttı. Yine Reiki

1’deyken günlerdir omuz ağrısı

çeken ve bu nedenle omuzunda

yakı ile dolaĢan yengemin omuz

ağrısını 30 dakikalık 2 seansta

geçirmek ve yakıyı söküp

atmasını izlemek çok keyifliydi.

ġu anda Reiki 2’deyim. Güzel

geliĢmeler devam ediyor. Ancak

Reiki 1 sürecinde yaĢamadığım

sıkıntıları az da olsa Reiki 2

sürecinde yaĢıyorum. Moral

dalgalanmaları ve gitgelleri,

zaman zaman enerji azalması ve

patlaması v.s. Bunların arınmanın

bir parçası olduğunun ve zamanla

her Ģeyin yerine oturacağının

farkındayım.

OĞUZHAN KARAGÜL

REİKİ DENEYİMLERİ

KAS HASTALIĞIMDAN

KURTULMAK İSTİYORDUM.

FAKAT BU KONUDA TIBBIN

YAPABİLECEĞİ BİR ŞEY YOKTU.

BENDE MECBUREN

ALTERNATİF TEDAVİ

YÖNTEMLERİNİ

ARAŞTIRMAYA BAŞLADIM.

Page 23: Varoluş Mart 2013

VaroluĢ Dergi – Mart 2013

R E Ġ K Ġ D E N E Y Ġ M L E R Ġ

21

Reikiyle tanıĢtıktan sonra her

Ģeyin bizler için bir sınav olduğunu,

aslında “kötü” diye bir Ģey

olmadığını, her Ģeyin yüce Yaratıcı

tarafından bizlere, bizi

olgunlaĢtırmak için yaĢatıldığını

daha iyi fark ediyorum. Her Ģeyi,

herkesi kayıtsız Ģartsız sevmeyi

öğreniyorum. En kötü Ģeylere bile

“nasip böyleymiĢ, böyle olmuĢ”

deyip geçebilmek, üzülmemek,

öfkelenmemek ise benim için en

büyük kazançlardan biri. Dahası

hiç kin tutmamak, herkesi

affedebilmek… En zor Ģartlara,

hastalıklara gülüp geçebilmek,

hatta hastalıkları sevebilmek… Reiki

vesilesiyle kendimle barıĢtım.

Enerjim çok yükseldi, özgüvenim

bazen beni bile çok ĢaĢırtacak

Ģeyleri yapabileceğim kadar arttı.

Aslında bedensel engel diye bir Ģey

olmadığını, tek engelin zihinden

kaynaklandığını fark ettim. Artık

içimden bir Ģeyler yapmak ve bir

Ģeyler baĢarmak isteği geliyor,

gayret edip baĢarıyorum da.

Hayata çok daha güzel ve olumlu

bakıyorum. Hayatta amaçlarım var

artık. En önemli amacım ise Ģartlar

ne olursa olsun iyi niyetle yaĢamak

ve çevreme yararlı olmak. Benim

için

en büyük kazanç bu. Bana reikiyi

nasip ettiği için öncelikle yüce

Allah’a Ģükrediyor, daha sonra

bana bu yolda rehberlik eden çok

değerli Ġsmail hocama, tüm iyi

niyeti ve nezâketi ile bana her

zaman yardımcı olan Perihan

hanıma, beni sevgileriyle sarıp

sarmalayan bütün can dostlara

çok teĢekkür ediyor, herkese yürek

dolusu sevgilerimi sunuyorum. Bu

çok güzel ve çok özel gönül

yolculuğunun hep birlikte daha

uzun yıllar sürmesi dileğiyle…

Page 24: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

22

ÜLSEN KAYA

SEVMEK ÜZERİNE

Sevgi; bir insanın diğer bir canlıya,

duruma ya da nesneye karşı hissettiği

ilgi ve bağlılık duygusudur. Sevginin

davranışa yansıyan şekliyse, seven

gözlerle bakmak, dokunmak, sarılmak,

zaman ayırmak, öncelik vermek, onu

düşünmektir. Önce “ben” değil, “sen”

diyebilmektir. Sevgi, tüm insanların

hatta canlıların en temel ihtiyacıdır,

ekmek gibi, su gibi, hava gibi… Sevgi,

güven ve mutluluk duygusu verir

insana, hayatı anlamlı kılar. İnsan,

taşıdığı ve yaşadığı duygularla değer

ve anlam kazanmaktadır. Sevmek

duygusu da, insana verilmiş en anlamlı

ve en güzel duygulardan biridir. Bu

duyguya ulaşmanın en temel noktası,

kişinin önce kendini sevmeyi bilmesidir.

Her duygu gibi sevgi de, kişinin

kendisinde başlar ve biter. Hesapsız,

çıkarsız, saf olmalıdır duygular. İşte o

zaman, esas sevgiye sahip oluruz.

Sevgiyi gerçek anlamıyla

yaşayabilmek, karşılıksız sevgiye

erişebilmek, dünyayı değişik gözlerle

görebilmemize, bir çeşit bilgeliğe

götürür bizleri… Gönül geliştikçe,

verdiklerinin hesabını tutmamayı

öğrendikçe sevginin ermişi haline gelir.

Gönlü sevgi dolu olan ve her varlığı

ayırt etmeksizin seven insan, her geçen

gün biraz daha olgunlaşır, aydınlanır.

Sevgi iki çeşittir diyebiliriz; biri karşılıklı,

diğeri karşılıksız sevgidir.

Anneler karşılıksız sever evlatlarını. Ne

kadar üzseler, ne kadar kalplerini

kırsalar da, anne vazgeçmez

sevgisinden. Arkadaşlık ve aşk

ilişkilerinde ise, karşılıklı sevgiyi görürüz.

Toplumdaki yeri, maddi durumu, almış

olduğu eğitim, hayat tarzı, karşılıklı

sevgiyi oluşturan unsurlardan sadece

birkaçıdır.

Sevgimizi dile

getirememek, hem

bizde gerginliğe yol

açar, hem de

karşımızdaki kişiyi

mutsuzluğa sürükler.

Sayfa 2

Tüm insanlık tarafından en çok aranan,

özlenen, hakkında en çok konuşulan,

üstüne roman, şiir, hikâye yazılan sevgi;

uzlaştırıcı, iyileştirici, kaynaştırıcıdır.

Kıskançlığı, bencilliği yok eder. Pek çok

kişi hep daha fazla kişi tarafından

sevilmek ister ve hayatlarını sevgi arayışı

içinde geçirirler. Bunun sebebi,

içlerindeki sevgi açlığıdır. Oysa ki,

taşıdığı sevgi kadar büyüktür insan.

Sevgimizi dile getirememek, hem bizde

gerginliğe yol açar, hem de

karşımızdaki kişiyi mutsuzluğa sürükler.

Bu yüzdendir ki; insanlara sevgimizi

vermekten korkmayalım ve sevgimizi

dile getirmekten utanmayalım.

Sevgimizi doya doya yaşamaya

bakalım, özgürce, cömertçe sevelim

her bir canlıyı… Ve öyle sevelim ki, tüm

hücrelerine işlesin bu duygu ve evrene

yansıması da aynı şekilde olsun.

Sevmekten hiçbir koşulda

vazgeçmeyin, sevin, sevilin ve sevgiyle

kalın…

Page 25: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

23

AYŞGEÜL ALTINTAŞ

Böyle durumlarda akşam yemeği

sebze yemeği olursa çok iyi olur.

Bu da mümkün değilse yani et

tavuk baklagiller tarzı bir yemek

varsa yanında zengin bir yeşillik

salata ile diğer besinlerin yarattığı

asit dengelenebilir.

6- Bir yaramazlık yapacaksanız (yani

şekerli her türlü tatlı ya da hamur

işleri) bunu öğle yemeğinde

yapın. Akşam yemeğinden sonra

tatlı yemeyin.

7- Eğer ekmek sizin için

vazgeçilmezse mümkün

olduğunca karabuğday unundan

yapılmış ekmek tercih edin.

8- Tuz olarak sofra tuzu kullanmayın.

Sofra tuzları rafine ediliyor ve

içindeki neredeyse tüm mineraller

gidiyor. Tuz olarak ya deniz tuzu

ya da himalaya tuzu kullanın.

Burada daha pek çok şey

sayılabilir ancak amacım alkali

beslenme konusunda dikkatinizi

çekmekti. Bu konuyla ilgili birkaç

değişik kitap okuyarak

bilgilenmenizi tavsiye ederim.

Aşağıda yararlandığım kitapların

adını veriyorum.

Kitap 1-Kitabın Adı: Alkali Diyet

Yazarı: Dr. Ayşegül Çoruhlu

Kitap 2-Kitabın Adı : Zayıflamada

pH Mucizesi

Yazarı : Robert Young

Herkese bütünsel sağlık, huzur ve

denge diliyorum.

ALKALİ BESLENME

Biz sürekli olarak enerji bedenimizi ve

çakralarımızı temiz tutmaktan

bahsederken vücudumuzun içini de

atlamamamız gerekiyor. Bu noktada

da nasıl beslendiğimiz oldukça önemli.

Zira insanın sadece enerji bedeni değil

zihni ve fiziksel bedeni de sağlıklı

olduğunda tam sağlıktan bahsetmek

doğru olur. O nedenle bu yazımda,

(benimde yeni tanıştığım) alkali

beslenme konusunu paylaşmak

istiyorum.

Bir sıvının pH’ı 7’den yüksekse alkali,

7’den düşükse asit özelliğindedir.

Bedenimizin içinde her gün bir sürü

kimyasal olaylar olmakta ve bu

olayların sonucunda asit ortaya

çıkmakta. Bu yaşamın doğal bir

sonucu... Yani dışarıdan asitli yiyecek ve

içecekler almasak bile, vücuttaki bir

takım işlemlerin sonunda asit özelliğinde

maddeler ortaya çıkıyor. Ancak,

özellikle içtiğimiz suyun daha alkali

olmasını sağlayarak bile vücutta ortaya

çıkan bu asidi nötralize edebiliriz. Ya da

tam tersini yaparak yani asit yüklü

gıdalar alarak vücudumuzun yükünü

daha da artırabilir, ona yardımcı olmak

yerine, ayağına çelme takabiliriz.

Yeme alışkanlıklarını elbette bir çırpıda

değiştiremeyiz ama küçük adımlarla

başlanabilir. Şimdi size aşağıda alkali

beslenmede hemen

uygulayabileceğiniz birkaç öneriden

bahsedeceğim.

1- İçtiğiniz suyu alkali özelliğine

getirmenin en kolay yolu 1 Lt

suyun içine yarım çay kaşığı

karbonat (bildiğimiz karbonat,

annelerimizin kullandığı)

katmak . Karbonat soğuk su

içinde hemen erimediği için

önce biraz sıcak suyla eritip

öyle suyun içine katabilirsiniz.

1- Suyun miktarı da önemli... 20

Kg başına 1 lt su içmeniz

gerekli. Vücuttaki atık

maddelerin atılması için birincisi

suya ikincisi de temiz hava yani

oksijene ihtiyacımız var

2- Bazı ürünlerin kendisi asit özelliği

taşımasına rağmen vücuda

girdikten sonra alkali özelliği

taşır. Bu ürünlerden biride

limondur. Bu yüzden hem

salatalarınıza bol bol sıkın hem

de suyunuza sıkıp içebilirsiniz.

3- Sabah kalktığınızda ilk iş, dişinizi

fırçaladıktan sonra bir bardak

alkali su, yatmadan önce de

yine bir bardak alkali su içmek

olsun.

4- Akşam yemek saatini

mümkünse 18.00’a çekin.

Ancak bu genelde mümkün

olmuyor, çoğu kişi çalıştığı için

ve tek başına yaşamayanlar

ailenin bir araya gelmesini

beklediği için çoğu zaman bu

19.00 ya da 20.00’ı buluyor.

Buraya gözde bir aile

deyişi veya sloganı

ekleyebilir.

Page 26: Varoluş Mart 2013

Varoluş Dergi – Mart 2013

Hayır,

siz

yaptınız.

SİYAH BEYAZ GRİ ÖZGE DEMİR

Pablo Picasso'nun ünlü tablosu “GUERNİCA” nın

öyküsü

Bundan 76 yıl önce, 26 Nisan'da Alman uçakları bir

İspanyol kasabasını bombalamıştı. Picasso'nun belki

de en ünlü tablosunun öyküsü böyle başladı...

1937’de Kuzey İspan¬ya'nın o güzel küçük kentinin

üstüne ateş topları yağıyordu. Yetmiş altı yıl önce o

gün Guernica alev¬ler içinde, iki bine yakın ölü verdi.

İspanya'da iç savaş vardı. Kasabanın Cumhuriyetçi

hükümet yanlısı erkekleri, Milliyetçi Franco'nun

adamlarıyla savaş¬maya gitmişlerdi, çoğu kadın ve

çocuk geride kaldı. Pazarın kurulduğu gündü, pazara

inmişlerdi, kent merkezine.

Guernica kasabası askeri bir hedef değildi aslında;

Franco'yu destekleyen Hitler Almanyası'nın

uçaklarıydı bombaları atan. Üç buçuk saat... Peş

peşe... Kasabanın epey dışında kalan, savaş silahları

üreten bir fabrika bu bombardımandan sıy¬rık bile

almadan çıkmıştı. Hedef kent mer-keziydi, pazar

yeriydi, kadınlardı, çocuklardı. Gözdağı vermekti

amaç.

Kasaba alev alev yanıyordu. Kent mer¬kezinin dışına

kaçmak isteyenler çıkamıyorlardı; yıkıntılar yol

ağızlarını tıkamıştı. Uçaklar, tarlalara kaçmayı

başaranları pike yapıp makineli tüfeklerle tarıyordu. Üç

buçuk saatte iki bine yakın insan öl¬dürüldü.

Avrupa'da sivillerin havadan bombalanışının ilkiydi bu.

Siyah, beyaz, gri...

Üç renk: Siyah, beyaz ve gri.

Picasso haberi gazeteden öğrendi. 1 Mayıs'ta

yapmaya başladığı tabloya Guernica

kasabasının yaşadığı bütün acıları yansıttı. Vahşeti

ve zulmü, ıstırap içindeki insanları ve ölümü,

karma¬şayı, yıkıntıları ve alevleri, çaresizliği...

Bir boğayla, bir atla, atın başının üst ya¬nıyla

oluşturduğu bir kafatasıyla, kucağın¬daki

çocuğunu korumaya çalışan acı için¬deki bir

anneyle verdi bunları. Korkmuş bir kadın

figürüyle... Boğanın kuyruğunun oluşturduğu bir

alevle ve ondan çıkan du¬manla... Yerde yatan

parçalanmış askerle... Kadının, boğanın ve atın dili

yerine koydu¬ğu hançerlerle...

Picasso'nun 'Guernica' tablosu, Guer¬nica

vahşetinden çıkan bir başyapıt oldu; o küçük Bask

kasabasının sınırlarını aştı, 26 Nisan 1937 tarihinden

fırladı, yetmiş altı yıl¬dır savaşa karşı bir simge

olarak sanat tari¬hi içindeki yerini aldı. Hakkında

yapılan fark¬lı yorumlar ne olursa olsun 'Guernica'

sa¬vaş karşıtı bir çığlık olma özelliğiyle dünya¬nın

çeşitli müzelerinde sergilendi.

Günümüzde Madrid'de Reina Sofia Müzesinde

yeralan bu eser, bir bulmaca gibidir; insan her

yere gizlenmiş olabilecek şekilleri arıyor, sonra

onların simgesel anlamını çözmeye çalışıyor...

Birgün Pablo Picasso’nun evini ziyarete giden bir

Nazi subay’nın “Guernica” nın fotoğrafını

göstererek; “Bunu siz mi yaptınız?” sorusu üzerine

Picasso ; “Hayır, siz yaptınız.” yanıtını vermiştir.

Page 27: Varoluş Mart 2013

WWW.VAROLUS.COM