ve atatürkçülük - · pdf filebu dönemde türk...

52
T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK ZEKİ DOĞAN SINAVLARA HAZIRLIK ÖĞRENCİYE KOLAYLIK

Upload: buitu

Post on 06-Feb-2018

228 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

T.C. İNKILAP TARİHİ VE

ATATÜRKÇÜLÜK

ZEKİ DOĞAN

SINAVLARA HAZIRLIK

ÖĞRENCİYE KOLAYLIK

Page 2: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 1

BU DERS NOTLARI,

SOSYAL BİLGİLER DERS KİTAPLARI

VE WEB ORTAMINDAKİ BİLGİLERDEN DERLENEREK,

TAMAMEN ÖĞRENCİLERİN YARARLANMASI AMACIYLA HAZIRLANMIŞTIR.

TİCARİ AMAÇLI KULLANILMASI YASAKTIR.

ZEKİ DOĞAN

SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ

sosyalciniz.wordpress.com

Page 3: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 2

İÇİNDEKİLER

1.ÜNİTE - BİR KAHRAMAN DOĞUYOR

Batıya Erken Açılan Kent Selanik 3

Cepheden Cepheye Mustafa Kemal 4

Mustafa Kemal ve Dört Şehir

Mustafa Kemal Liderlik Yolunda 5

2.ÜNİTE - MİLLİ UYANIŞ: YURDUMUZUN İŞGALİNE

TEPKİLER

Osmanlı Devleti Hangi Cephede 7,11

Mondros Ateşkes Antlaşması

Kuvayı Milliye

Cemiyetler 11,13

Samsuna Çıkış

Genelgeler

Kongreler 13,15

Misakı Milli

TBMM’nin Açılması

İsyanlar

Sevr Antlaşması 15-18

3.ÜNİTE - YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Cepheler-Doğu ve Güney Cephesi 19-20

Batı Cephesi 20-24

4.ÜNİTE - ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR

Saltanatın Kaldırılması

Lozan Antlaşması

Cumhuriyetin İlanı

Halifeliğin Kaldırılması 24-27

Çok Partili Hayat Geçiş Denemeleri 27-28

İnkılaplar 28-32

5.ÜNİTE ATATÜRKÇÜLÜK

Atatürkçülük 33

Atatürk İlkeleri 34-37

6.ÜNİTE ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Dış Politika 38-41

7.ÜNİTE ATATÜRK’TEN SONRA TÜRKİYE

II. Dünya Savaşı ve Türkiye 42-50

Page 4: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 3

BATIYA ERKEN AÇILAN KENT: SELANİK

ÇAĞDAŞ KENT: SELANİK

Selanik, Rumeli’de Ege denizi kıyısında yer alan ve

Osmanlı-Avrupa ticaretinin önemli noktalarından biri olan

önemli bir kentti. Kara, deniz ve demiryolu ulaşımı

gelişmişti. Üsküp, Belgrat, Manastır ve İstanbul’a demir yolu

ile bağlıydı.

Selanik’te, çoğunluğu Türkler olmak üzere Rum, Bulgar,

Ermeni, Yahudi ve Sırplar yaşamaktaydı. Farklı milletlerin

bulunduğu bu şehirde, çeşitli dillerde gazete ve dergiler

yayınlanırdı.

Gelişmiş bir kent olan Selanik'te çocukluğunu geçiren

Atatürk'ün fikri zenginliğinin ve ufkunun gelişmesinde bu

şehrin olumlu katkıları olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla kadar huzur ve güven

içerisinde yaşayan bu milletler, Fransız İhtilali ile ortaya çıkan

milliyetçilik düşüncesinden etkilenerek çatışma ortamına

sürüklenmişlerdir. Bu çatışma ortamında devleti

parçalanmaktan kurtarmak amacıyla Osmanlı aydınları bazı

çareler aramış bunun sonucunda yeni düşünce akımları

ortaya çıkmıştır.

OSMANLI DEVLETİ’Nİ DAĞILMAKTAN KURTARMAK İÇİN

ORTAYA ATILAN FİKİR AKIMLARI

BATICILIK: Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun tek

yolunun batıya ayak uydurarak çağın fikir ve ihtiyaçlarına

uygun medeni bir millet ve devlet haline gelmekten geçtiğini

savunan fikir akımıdır.

OSMANLICILIK: Bu fikir akımına göre Osmanlı Devleti

içindeki tüm milletler bir ‘’Osmanlılık’’ duygusu ile Osmanlı

milleti haline getirilmelidir. Böylece devlet içindeki değişik

milletlerin ayaklanmaları önlenmiş olacaktır. Bu düşünce

Balkan Savaşlarında Balkanlarda yaşayan milletlerin Osmanlı

Devletine isyan edip bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle

uygulanamamıştır.

İSLAMCILIK: Bu akıma göre, devletin parçalanmasını

engellemek için Müslüman milletler Osmanlı halifesinin

liderliğinde tek bir çatı altında birleşmelidir. Bu düşünce I.

Dünya savaşı yıllarında Arapların Osmanlı Devletine karşı

isyanı ile iflas etmiştir.

TÜRKÇÜLÜK: Osmanlı Devleti içinde yaşayan Türkleri

milli bir duygu ile bilinçlendirmeyi ve bir bayrak altında

toplamayı amaçlamıştır. Balkan Savaşlarından sonra

Osmanlıcılık akımının zayıflaması ile Osmanlı yönetimine

hâkim olan düşünce akımıdır. Türkçülüğün en ateşli savucusu

Enver Paşa’dır.

Fransız İhtilalinin yaydığı Milliyetçilik akımı sonucunda

Osmanlı Devleti’ne karşı

İlk ayaklanan Sırplar

İlk bağımsız olan Yunanlılar (Rumlar)

En son ayrılan ise Arnavutluk’tur.

MUSTAFA KEMAL’İN ÇOCUKLUĞU

Babası Ali Rıza Efendi annesi Zübeyde Hanım’dır.

Babası önce gümrük memurluğu sonrada tüccarlık yapmıştır.

Zübeyde Hanım ev hanımıydı.

Atatürk 1881 yılında Selanik’te doğdu. Ailesi

Rumeli’nin Türkleştirilmesi için Anadolu’dan gönderilen

Türkmenlerdendir.

Mustafa Kemal’in kendisinden başka 5 kardeşi oldu;

Fatma, Ahmet, Ömer, Naciye, Makbule.

MUSTAFA KEMAL OKULDA

Mahalle Mektebi: Geleneksel eğitim veren bir okuldur.

Annesinin isteği üzerine ilk olarak bu okula gitmiştir.

Şemsi Efendi Okulu: Modern eğitim veren, Selanik’in ilk

özel Müslüman okuludur. Babasının isteği üzerine bu okula

gitmiştir.

Selanik Mülkiye Rüştiyesi: İlkokuldan sonra bu okula

devam etmiştir. ( Rüştiye = Ortaokul). Bu okulda okurken

gizlice askeri okulun sınavlarına girmiş ve kazanmıştır.

Selanik Askeri Rüştiyesi: Mustafa bu okulda, zekâsı ve

üstün yetenekleriyle öğretmenlerinin sevgisini kazandı.

"Kemal" adını bu okuldaki matematik öğretmeninden

almıştır.

Manastır Askeri İdadisi: Mustafa Kemal, Selanik Askeri

Rüştiyesini bitirdikten sonra, 1896 yılında Manastır Askeri

İdadisine (lise) başladı. Mustafa Kemal derslerde gösterdiği

başarıyla hem öğretmenlerinin hem de arkadaşlarının

takdirini kazandı. Bu okulda sınıf arkadaşı Ömer Naci

sayesinde edebiyata ve hitabete ilgi duydu. Fransızca özel

dersleri aldı. Tarih öğretmeni Kolağası Tevfik Bey’in tarih

bilgisi onda tarih bilinci uyandırmıştır. İdadide başlayan bu

tarih sevgisi hayatının sonuna kadar artarak devam etmiştir.

Askeri İdadi’de okurken Fransız yazarlar ile Türk Milliyetçiliği

üzerine de Namık Kemal ve Mehmet Emin Yurdakul gibi

yazarları okumuş ve etkilenmiştir.

İstanbul Harp Okulu: Manastır Askeri İdadisini

bitirdikten sonra 1899 yılında Harp Okulu’na girdi. 1902 ‘de

Teğmen rütbesiyle mezun oldu.

İstanbul Harp Akademisi: Harp Akademisinde okurken

derslerinin yanı sıra, ülkenin içinde bulunduğu siyası

durum ve sorunları ile yakından ilgilendi. Mustafa Kemal,

Harp Akademisini kurmay yüzbaşı olarak bitirdi (11 Ocak

1905). Böylece orduda görev almaya hazır bir kurmay subay

oldu.

Bu çok uluslu yapı, konuşulan diller, inançlar, gelenek

ve görenekler ülkede çok zengin bir sosyal ve

kültürel yapının oluşmasını sağlamıştı.

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK

1.ÜNİTE - BİR KAHRAMAN DOĞUYOR

Bu fikir akımlarından hiçbiri Osmanlıyı dağılmaktan

kurtaramamıştır.

Page 5: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 4

Atatürk’ün yetiştiği dönemde Osmanlı Devleti sınırları

içinde farklı özelliklerdeki okullar mevcuttu. Bir tarafta dini

derslerin ağırlıkta olduğu mektep ve medreseler; diğer

tarafta Batı tarzı okullar, askeri okullar ve çeşitli meslek

okulları vardı. Bunun yanında azınlık okulları ile yabancı

okullar da faaliyetteydi. Bu okulların her biri kendi amaçları

doğrultusunda eğitim yapıyordu.

CEPHEDEN CEPHEYE MUSTAFA KEMAL

Mustafa Kemal’in askerlik hayatında gösterdiği başarılar

hem kendi hem de Türk milletinin kaderini etkilemiştir.

Mustafa Kemal’in iz bıraktığı bazı askeri olaylar ve cepheler

şunlardır:

ŞAM’A ATANMASI (1905): İlk görev yeri olarak

Şam’daki 5. Orduya Kurmay Yüzbaşı olarak atandı. Suriye'de

bulunduğu sırada yakın arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet

Cemiyetini kurdu (Ekim 1906). Selanik başta olmak üzere

birçok şehirde cemiyetin şubesini açtı.

31 MART OLAYI (1909): İstanbul'da meşrutiyet

karşıtlarının çıkardığı 31 Mart Ayaklanmasını bastırmak ve

düzeni sağlamak amacıyla hazırlanan Hareket Ordusu’nda

kurmay yüzbaşı olarak Mahmut Şevket Paşa ile birlikte

başarıyla görev yaptı. 31 Mart Olayı mevcut düzene karşı

girişilen ilk isyan hareketidir.

PİKARDİ MANEVRALARI (1910): Fransız ve İngiliz

birliklerinin ortaklaşa düzenlediği askeri tatbikatlara Fethi

Okyar ile birlikte gözlemci olarak katılmış, gelecekte hava

kuvvetlerinin önemine vurgu yapmıştır.

TRABLUSGARP SAVAŞI (1911): İtalya'nın Trablusgarp'a

saldırması üzerine Osmanlı bölgeye askeri kuvvet

gönderemeyince Mustafa Kemal gönüllü subay arkadaşları

ile birlikte gizlice Mısır üzerinden Trablusgarp'a gitti. Mustafa

Kemal, halkı örgütleyerek Derne ve Tobruk'ta İtalyanlara

karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Başarılarından dolayı

Mustafa Kemal binbaşılığa terfi ettirildi.

Balkan Savaşlarının başlamasıyla Trablusgarp'tan ayrılmak

zorunda kaldı.1912 yılında İtalyanlarla Uşi Antlaşması yapıldı.

Bu anlaşmaya göre:

Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara verildi.

Oniki ada geçici olarak İtalyanlara bırakıldı.

Uşi Antlaşması ile Kuzey Afrika’daki son Osmanlı

toprağı da elden çıkmış oldu.

ÇANAKKALE CEPHESİ (1915): 1. Dünya Savaşında İtilaf

Devletlerine karşı Çanakkale Cephesinde mücadele eden

Osmanlı Devletinin en önemli komutanlarından biri Mustafa

Kemal’dir.

Arıburnu, Conkbayırı, Anafartalar'da düşmana karşı

büyük başarılar elde eden Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti'nin

bu cephedeki savaşı kazanmasında önemli rol oynadı.

Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşlarında kazandığı

başarılar onun askeri dehasının tüm yurtta ve dünyada

tanınmasını sağlamıştır.

Rütbesi albaylığa yükselmiştir.

KAFKASYA CEPHESİ (1916): Mustafa Kemal

Çanakkale’deki başarılarının ardından Ruslara karşı mücadele

verilen Kafkasya cephesinde 16.Kolordu Komutanı olarak

görevini sürdürdü. Burada Ruslar karşısında dağınık halde

olan birlikleri bir araya getirerek eksiklikleri tamamlayan

Mustafa Kemal, Rusların elinden Muş ve Bitlis’i (8 Ağustos

1916) geri almayı başardı.

SURİYE CEPHESİ (1917): Suriye’deki 7. Ordu

Komutanlığına atandı. Alman komutan ile düştüğü

anlaşmazlık sebebiyle istifa etmiş İstanbul’a döndü.1918

yılında 7.Ordunun da bağlı olduğu Yıldırım Orduları Grup

Komutanı olarak atanmış ve Halep’in kuzeyinde

oluşturduğu savunma hattı ile Arap ve İngiliz kuvvetlerini

durdurmayı başarmıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI (1921-1922): Osmanlı Devleti'nin

Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesiyle İtilaf Devletleri Türk

topraklarını işgale başladılar. Bu durum karşısında Mustafa

Kemal Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve

zafere ulaştırmıştır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın her

aşamasında Türk Milletine önderlik etmiş, Türk halkını

düşmana karşı birleştirmiştir. Başkumandan olarak orduyu

yönettiği Sakarya Meydan Savaşı ve Başkumandanlık

Meydan Muharebesi'ni kazanmıştır. Ardından da Türk

milletinin her alanda çağdaşlaşmasını hedef alan inkılapları

gerçekleştirmiştir.

Bu durum, Atatürk'ün yetiştiği dönemde Osmanlı

Devleti’nde eğitim birliği olmadığını gösterir.

Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurması, liderlik

özelliğini, yöneticiliğini ve vatanseverliğini

göstermektedir.

Mustafa Kemal’in 31 Mart isyanını bastırmada önemli

rol oynaması, meşrutiyet yani yenilik yanlısı

olduğunu gösterir.

Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal’in ilk askeri

başarısıdır.

Mustafa Kemal'in Trablusgarp'ta yerli halkı İtalyanlara

karşı örgütleyerek direnişe geçirmesi onun

teşkilatçılığı ile ilgilidir.

Mustafa Kemal, meşhur “Ben size taarruz

emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum.” sözünü

burada söylemiştir. Bu söz onun vatanseverliği ile

ilgilidir.

Çanakkale savaşlarında düşmanın nereden çıkarma

yapacağını bilmesi ileri görüşlülüğü ile ilgilidir.

Bu başarı, Mustafa Kemal’in kişisel özelliklerinden

sabır ve disiplin anlayışını göstermektedir.

Kurtuluş Savaşındaki başarısı Mustafa Kemal’in,

liderliği, birleştirici ve bütünleştirici oluşu,

teşkilatçılığı ve vatanseverliği ile ilgilidir.

Page 6: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 5

DÖRT ŞEHİR VE MUSTAFA KEMAL

Selanik, Manastır, İstanbul ve Sofya şehirleri Mustafa

Kemal'in fikir hayatının oluşmasında büyük etkiye sahiptir.

Bu şehirlerden Selanik günümüzde Yunanistan; Manastır

Makedonya; İstanbul Türkiye; Sofya ise Bulgaristan sınırları

İçinde yer almaktadır.

SELANİK

Mustafa Kemal’in doğup büyüdüğü, çocukluğunun

geçtiği şehir olan Selanik, Osmanlı’nın önemli bir Balkan

kentiydi. Ege kıyısında bulunan Selanik’te deniz ticareti

oldukça gelişmişti. Nüfusu da çoktu. Farklı milletlerin

bulunduğu bu şehirde, çeşitli dillerde gazete ve dergiler

yayınlanırdı.

Mustafa Kemal, 1907’de askeri görevle geldiği

Selanik’te İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldı. İttihat ve

Terakki Cemiyetinin çalışmaları sonucunda II. Meşrutiyet ilan

edildi (1908). Mustafa Kemal ordunun siyasetten ayrılması

gerektiğini düşündüğünden ve İttihat ve Terakki Cemiyeti

ile olan fikir uyuşmazlıkları sebebiyle cemiyetten ayrılarak

kendini tamamen askerlik mesleğine verdi.

MANASTIR

Konsolosluklar ve ticaret şehri Manastır, o dönemde

aralarında çekişme olan çeşitli din ve milliyetten insanları

barındırıyordu. Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan, kendi

kiliseleri aracılığıyla bölgeye hâkim olmak istiyordu.

Mustafa Kemal Askeri İdadide (lise) öğrenim görmek

üzere geldiği Manastır’da vatan ve hürriyet şiirleri yazan

Namık Kemal’den, milliyetçilik alanında ise Ziya Gökalp’ten

ve Türkçülüğü savunan Mehmet Emin Yurdakul’dan

etkilenmiştir.

Mustafa Kemal’in tarih bilincinin gelişmesinde

öğretmeni Mehmet Tevfik Bey’in rolü büyüktür.

Burada bazı Fransız düşünürlerinin eserleriyle tanıştı.

Bu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu

eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi.

1897 Türk-Yunan Savaşında savaşta başarılı olunmasına

rağmen barış masasında istenilenin alınamaması Mustafa

Kemal’i derinden etkiledi.

İSTANBUL

İstanbul Osmanlı’nın başkentiydi ve Osmanlı’nın en

gelişmiş şehriydi.

Mustafa Kemal, İstanbul’da hem asker hem öğrenci

olarak bulunmuştur.

Mustafa Kemal'in İstanbul’da bulunduğu Beyoğlu (Pera)

ve Galata civarı, şehrin Batı’ya açılan yüzüydü. Avrupa

elçiliklerinin yoğun olduğu bir semtti. Sosyal ve kültürel

yönden hareketli bir semttir.

Mustafa Kemal, okul yıllarında, arkadaşlarına konferans

niteliğinde konuşmalar yaparken sonraki yıllarda da

İstanbul’da evinde arkadaşlarıyla toplantılar düzenlemiş,

ülke sorunlarını tartışmıştır. Ayrıca o yıllarda arkadaşlarıyla

gazete ve dergi hazırlamıştır.

SOFYA

Mustafa Kemal, Balkan Savaşları sonrasında 1913'te

Sofya Askeri Ataşeliği’ne atanmıştır.

O günlerde Sofya'da sosyal hayat çok canlıydı. Üst düzey

yetkililerin katıldığı danslı, yemekli toplantılarda Mustafa

Kemal, Avrupa devletlerinin temsilcileriyle doğrudan

görüşme ve fikirlerini paylaşma imkânı buldu.

Bulgaristan'da kalan Türklerle yakın ilişki kurdu ve

Türklerin yaşadıkları yerleri ziyaret etti. Bulgaristan'da Türkçe

olarak yayımlanan gazetelerle irtibat kurarak bölgedeki

Türklerin sosyal ve siyasi haklarının yükseltilmesi

çalışmalarına katıldı.

Bulgar Meclisinin toplantılarını takip etti. Mustafa

Kemal, gözlemlerinin yer aldığı raporlarına kendi analizlerini

de ekleyerek bunları Osmanlı Hükümeti yetkilileriyle paylaştı.

MUSTAFA KEMAL LİDERLİK YOLUNDA

Mustafa Kemal, Harp Akademisinden mezun olduktan

sonra askerlik mesleğine Şam'daki göreviyle adım attı.

Burada yakın arkadaşları ile gizlice Vatan ve Hürriyet

Cemiyetini kurdu. Mustafa Kemal, Suriye'den gizlice Selanik'e

geldi.

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından

sonra İstanbul’a çağrıldı. İstanbul’da bulunduğu günlerde

hiç boş durmadı. Vatanın içinde bulunduğu durumu

anlatmak, vatanın kurtuluşu için çareler düşünmek

amacıyla padişah, sadrazam ve bakanlarla birçok kez

görüşme yaptı. Fakat bu görüşmelerden vatanın kurtarılması

yönünde bir sonuç çıkmadı.

Bu durum karşısında Mustafa Kemal, Türk vatanın

kurtuluşunu sağlamak ve Türk milletini örgütlemek

amacıyla Anadolu'ya geçmeye karar verdi.

ATATÜRK’ÜN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

Vatan ve millet sevgisi: Vatanını ve milletini çok seven,

vatanı ve milleti için canını feda etmekten kaçınmayan bir

liderdir.

İdealist oluşu: Millî birlik duygusuyla kenetlenmiş uygar

bir toplum oluşturmak en önemli idealleri arasında yer alır.

Mantıklı ve gerçekçi oluşu: Akla ve bilime önem verirdi.

Gerçeğe akıl ve bilim yoluyla ulaşılacağına inanırdı.

Sabır ve disiplin anlayışı: Bir konuda karar alırken ve bu

kararı uygulamaya koyarken uygun zamanı bekler,

zamanlamaya çok önem verirdi.

İleri görüşlülüğü: Olayların gelişmesinden sonucunun ne

olabileceğini önceden kestirebilirdi.

Açık sözlülüğü: Gerçekleri millete açıkça ifade etmekten

çekinmemiştir.

Çok yönlülüğü: Hem komutan, hem devlet adamı, hem

de inkılapçı yönleri olan bir liderdir.

Öğreticilik yönü: Eğitim ve öğretime çok önem vermiştir.

Harf inkılâbı sırasında yaptığı çalışmalar onun Başöğretmen

olarak anılmasını sağlamıştır.

Sanatseverliği: Çağdaş Türk sanatının gelişmesi için

çabalar harcamış, sanata ve sanatçıya büyük önem vermiştir.

Page 7: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 6

Yöneticiliği: İyi bir yönetici ve devlet adamıdır. O, her

zaman toplumun çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde

tutmuştur.

Yaratıcı düşüncesi: Kazandığı askerî başarılardan ve

inkılapların yapılması sırasındaki uygulamaları ile üstün deha

olarak adlandırılmaktadır.

Önder oluşu: Kurtuluş Savaşı'nın her aşamasında Türk

Milletine önderlik etmiş, Türk milletinin her alanda

çağdaşlaşmasını hedef alan inkılapları gerçekleştirmiştir.

Kararlı ve mücadeleci oluşu: Güçlükler karşısında

yılmamış, ümitsizliğe düşmeden Kurtuluş Savaşı ve yapılan

inkılapları gerçekleştirmiştir.

Planlı çalışması: Bütün çalışmalarında planlı hareket

etmiş, bunun karşılığını Kurtuluş Savaşı'nda ve ardından

yaptığı inkılaplarda almıştır.

İnkılâpçılığı: Gerçekleştirdiği inkılaplar ve inkılaplar

hakkındaki düşünceleri ile örnek bir inkılapçıdır.

Birleştirici ve bütünleştirici oluşu: Kurtuluş Savaşı'nın

hazırlık döneminde Türk Milletini milli birlik ve beraberlik

düşüncesi etrafında bir çatı altında toplamıştır.

İnsan sevgisi: Bütün insanları çok seven ve dünya

barışına önem veren bir liderdi.

Page 8: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 7

OSMANLI DEVLETİ HANGİ CEPHEDE

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYANIN GENEL

DURUMU

19.Yüzyılda dünyayı sarsan iki önemli olay Sanayi

İnkılabı ve Fransız İhtilali’dir.

SANAYİ İNKILABI: Sanayi İnkılâbı sonucunda üretim

arttı. Bu durum hammadde ihtiyacı ve Pazar arayışını

önemli bir sorun haline getirdi. Bu da sömürgeciliğin

hız kazanmasına neden oldu. Devletler ekonomik

alanda birbirleriyle rekabete başladılar. İngiltere geniş bir

sömürge İmparatorluğu kurdu. Ardından Fransa ve diğer

Avrupa Devletleri de sömürgeler elde etme yarışına

girdiler. Böylece devletlerarası sömürgecilik yarışı

başladı.

FRANSIZ İHTİLALİ: Fransız İhtilali önce Avrupa’yı

etkilemiş daha sonra da etkileri tüm dünyaya yayılmıştır.

Fransız İhtilali sonucunda önem kazanan Milliyetçilik

düşüncesi her milletin bağımsız yaşamasını ve kendi

geleceğini belirlemesini öngörüyordu. Bu anlayış birçok

milleti içinde barındıran imparatorlukları olumsuz

etkiledi. Milliyetçilik akımının etkisi ile birçok

ayaklanmalar oldu. Bu ayaklanmalar sonucu yeni

devletler kuruldu.

Ayrıca Fransız İhtilali ile eşitlik, hürriyet, adalet,

bağımsızlık gibi kavramlar ortaya çıktı.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI

DEVLETİ’NİN GENEL DURUMU

Osmanlı Devleti 19.yüzyıldan itibaren topraklarının büyük

bir bölümünü kaybetti. Özellikle Fransız İhtilali sonucunda

dünyaya yayılan Milliyetçilik akımı en çok Osmanlı Devleti’ni

etkiledi. Özellikle Balkanlarda birçok devlet Osmanlı

Devleti’nden ayrılmak için isyan ettiler.

Osmanlı Devleti, kötü gidişi durdurabilmek için bazı

ıslahatlar yapma gereği duydu. Bu amaçla;

1839 yılında yayınlanan Tanzimat Fermanı ile hukuk,

yönetim, maliye, eğitim alanlarında yenilikler yapıldı.

Tanzimat Fermanı ile ilk kez kanun gücünün, padişah

gücünden üstün olduğu kabul edilmiştir. (Hukukun

üstünlüğü)

1856 yılında yayınlanan Islahat Fermanıyla da azınlıklara

geniş haklar verildi.

Osmanlı devlet adamları, yapılan bu tüm yeniliklerle

Avrupa’nın baskısının azaltılabileceği ve buna bağlı

olarak devletin kötü gidişatının durdurulabileceğini

düşündüler.

Bu amaçla, yeniliklere daha sonra da devam edilerek II.

Abdülhamit zamanında I.Meşrutiyet ilan edildi. (1876) İlk

Osmanlı anayasası olan Kanun-u Esasi hazırlandı. Osmanlı

Mebusan Meclisi toplandı. Fakat Osmanlı-Rus Savaşı (93

Harbi) nedeniyle I.Meşrutiyete son verildi.

93 Harbi’nden sonra imzalanan 1878 Berlin Antlaşması

ile Sırbistan, Karadağ ve Romanya’ya bağımsızlık verildi. Kars,

Ardahan ve Batum Rusya’ya bırakıldı.

Cezayir ve Tunus Fransa tarafından, Kıbrıs ve Mısır ise

İngiltere tarafından işgal edilmişti.

İttihat ve Terakki Cemiyetinin çalışmalarıyla 1908 yılında

II. Meşrutiyet ilan edildi.

II. Meşrutiyet’in ilanı sırasındaki karışıklıktan yararlanan

Avusturya Bosna Hersek’i, Yunanistan Girit’i işgal etti.

Henüz Osmanlı Devleti’nden kopmamış olan Bulgaristan da

bağımsızlığını ilan etti.

TRABLUSGARP SAVAŞI 1911

Sebebi: İtalya siyasi birliğini geç kurduğu için (1870-

1871) sömürgecilik yarışında geç kalmıştı. Osmanlı

Devletinin Kuzey Afrika’daki toprakları İngiltere (Mısır)

ve Fransa (Cezayir, Tunus) tarafından işgal edilmişti.

İtalya da Osmanlı Devletinin Kuzey Afrika’daki son

toprağı olan Trablusgarp ve Bingazi’ye (Bugünkü Libya)

göz dikti. Çünkü Osmanlı Devleti iyice zayıflamıştı ve

buraları hem karadan, hem de deniz gücü olarak

savunabilecek gücü yoktu.

İtalya, 1911 yılında; Avrupa Devletlerinin de onayını alıp

Osmanlı Devletine bir nota vererek, buraların kendine ait

olduğunu bildirdi. Osmanlı Devleti de böyle bir durumun

kabul edilmeyeceğini İtalya’ya bildirdiyse de İtalyanlar,

Trablusgarp ve Bingazi’ye asker çıkardılar.

Osmanlı Devleti; Mısır İngiliz işgalinde olduğu için

karadan, donanması yetersiz olduğu için denizden yardım

gönderemedi. Bunun üzerine bazı gönüllü subaylar (Mustafa

Kemal, Enver Paşa…) Trablusgarp’a giderek yerli halkı

İtalyanlara karşı teşkilatlandırdılar.

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK

2.ÜNİTE - MİLLİ UYANIŞ: YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER

Sömürgecilik: Bir devletin, kendi sınırları dışındaki

topraklarda egemenlik kurması, o toprakların yeraltı ve

yer üstü kaynaklarına sahip olarak ekonomik ve siyasi

çıkarlar elde etmesidir.

Osmanlıya karşı Milliyetçilik akımının etkisiyle ilk isyan

eden millet Sırplar; ilk bağımsızlıklarına kavuşan millet

ise Yunanlılar’(Rumlar)dır.

Osmanlı Devleti, ilk dış borcu 1854 Kırım Savaşı sırasında

İngiltere’den almıştı. Sonraki yıllarda aldığı borçları

ödeyemeyince Avrupalı devletler Düyun-u Umumiye

(Genel Borçlar) İdaresini kurarak Osmanlı devletinin gelir

kaynaklarına el koydular.(1881)

Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal’in ilk askeri

başarısıdır.

Mustafa Kemal'in Trablusgarp'ta yerli halkı İtalyanlara

karşı örgütleyerek direnişe geçirmesi onun

teşkilatçılığı ile ilgilidir.

Page 9: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 8

Derne ve Tobruk’ta İtalyanlara karşı başarılı savaşlar

yapıldı. Bu arada İtalya, Osmanlı Devletini barışa zorlamak

amacıyla On iki adayı da işgal etti.

Bu durum devam ederken Balkan Savaşı patlak verdi. İki

farklı bölgede düşmana karşı savaşamayacağını anlayan

Osmanlı Devleti İtalyanlarla Uşi Antlaşmasını imzalamak

zorunda kaldı. (1912) Bu anlaşmaya göre;

Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya bırakıldı.

On iki Ada geçici olarak İtalya’ya bırakıldı.

ÖNEMİ: Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki

son topraklarını da kaybetti.

BALKAN SAVAŞLARI 1912-1913

Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan Osmanlı

Devletinin Balkanlarda varlığına son vermek amacıyla

aralarında anlaştılar. Osmanlı Devletinin Trablusgarp

ile uğraşmasından faydalanan Balkan Devletleri,

Osmanlı Devletine karşı saldırıya geçtiler. Karadağ’ın

Osmanlı Devletine saldırması üzerine Balkan Savaşları

başladı.(1912)

Balkan Savaşlarının Nedenleri:

1-Rusya’nın Balkan Devletlerini Osmanlı Devletine karşı

kışkırtması.(Rusya’nın Panislavizm Politikası)

2-Osmanlı Devletinin Trablusgarp Savaşı ile uğraşması.

3-Milliyetçilik akımının etkisi.

I.BALKAN SAVAŞI (1912-13)

Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ kendi

aralarında anlaşarak Osmanlı Devletine çeşitli yönlerden

saldırıya geçtiler.

Osmanlı subayları arasındaki siyasi çekişme (İttihatçı ve

İtilafçı), ordunun bir kısmının terhis edilmesi, haberleşme

ve lojistik yetersizliği Osmanlı Devleti’nin başarısız

olmasına neden oldu.

Makedonya, Sırplar ve Karadağlılar tarafından işgal

edildi. Bulgaristan Batı Trakya’yı tamamen işgal ederek

Edirne ve Kırklareli’ye kadar ilerledi. Bulgar orduları

Çatalca önlerine kadar geldiler.

Yunanlılar tüm Ege adalarını işgal etti. Savaş devam

ederken Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etti.

( Arnavutluk Osmanlı Devletinden en son ayrılan

Balkan Devletidir.)

Bu kötü durum karşısında Osmanlı Devleti barış istemek

zorunda kaldı. Avrupalı Devletlerin arabuluculuğuyla

Londra Antlaşması imzalandı. (1912)

Bu antlaşmaya göre;

Osmanlı Devleti Midye-Enez çizgisinin batısında kalan

tüm topraklarını kaybetti.

Edirne ve Kırklareli elimizden çıktı.

Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.

Ege adaları elimizden çıktı.

II. BALKAN SAVAŞI (1913)

o Birinci Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devletinin

kaybettiği toprakları Balkan Devletleri kendi aralarında

paylaşamadı. En büyük payı Bulgaristan’ın aldığını iddia

eden diğer Balkan Devletleri Bulgaristan’a savaş

açtılar. Bu savaşa Romanya da katıldı.

o Yunanistan, Romanya, Sırbistan, Karadağ Bulgaristan’la

savaşırken Osmanlı Devleti de durumdan yararlandı.

Daha önce kaybettiği Edirne ve Kırklareli’yi geri aldı.

Avrupalı Devletlerin araya girmesiyle Bükreş Antlaşması

imzalandı. Bu anlaşmaya Balkanlarda sınırları kalmadığı

için Osmanlı Devleti katılmadı.

o Osmanlı Devleti Bulgaristan’la İstanbul Antlaşmasını

(1913) imzaladı. Bu antlaşmaya göre;

Meriç Nehri her iki ülke arasında sınır kabul edildi.

(Edirne Osmanlı Devletine kaldı.)

Batı Trakya Bulgaristan’a bırakıldı.

o Yunanistan ile Atina Antlaşması (1913) imzalandı. Bu

antlaşmaya göre;

Bozcaada ve Gökçeada dışındaki tüm Ege adaları

Yunanistan’a verildi.

Selanik ve Girit adası da Yunanistan’a bırakıldı.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI 1914-1918

19. yüzyılın sonlarına doğru İtalya ve Almanya'nın

siyasi birliklerini kurması mevcut dünya dengesini

altüst etti. İngiliz ve Fransız çıkarları Almanya ile

bağdaşmadığından bu iki devlet birbirine yakınlaşmaya

başlamıştır.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun ise

Balkanlardaki çıkar çatışmaları nedeniyle Rusya ile arası

açıktı. Bu nedenle Almanya'ya yakınlaştı.

Böylece savaş öncesinde bloklar oluştu. Bloklar arası

soğuk savaş başladı.

Üçlü İttifak (1882): Almanya, Avusturya - Macaristan, İtalya

Üçlü İtilaf (1907) : İngiltere, Fransa, Rusya

I. Dünya Savaşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan

yirminin üzerinde devletin katıldığı, o tarihe kadar

dünyada eşi görülmemiş ilk büyük savaştır.

Mustafa Kemal, 1. Dünya savaşı çıktığı sırada

Sofya'da askeri ateşe olarak bulunuyordu.

I.DÜNYA SAVAŞINA KATILAN DEVLETLERİN OSMANLI

DEVLETİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

ABD: Amerika, Osmanlı üzerinde söz sahibi olmak için

Osmanlı topraklarında okul, hastane, matbaa gibi kurumlar

açarak siyasi ve ekonomik nüfuz(güç) kazanmıştır.

Fransa: Osmanlı ülkesinde yaşayan gayri müslimleri

kışkırtarak siyasi baskılarını arttırmış ve bu yolla Osmanlıyı ele

geçirmeye çalışmıştır.

Panislavizm: Rusya’nın, Balkanlarda yaşayan Slav ırkından

olan Ortodoksları bir çatı altında toplamak ve İstanbul ve

Boğazları ele geçirerek Akdeniz’e açılmak için izlediği

politika.

Page 10: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 9

Avusturya Macaristan İmparatorluğu: Osmanlı’nın

Avrupa’daki topraklarını ele geçirerek Balkanlar’da egemenlik

kurmayı ve Ege denizine ulaşmayı amaçlamıştır.

Rusya: İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirerek

sıcak denizlere inmeyi ve başkenti İstanbul olan bir Slav

imparatorluğu kurmayı amaçlamıştır. Bu amaçla Panslavizm

politikası gütmüştür.

Almanya: Siyasi birliğini geç tamamlamış, İngiltere ile

rekabet edebilmek için Osmanlı’nın Ortadoğu’daki

zenginliklerini ele geçirmeyi amaçlamış, bu nedenle Osmanlı

ülkesine yatırımlar yaparak ekonomik ve askeri açıdan

etkinliğini arttırmaya çalışmıştır.

İtalya: Siyasi birliğini geç tamamlayan ve sömürge

yarışında geç kalan İtalya, Osmanlı topraklarını ele geçirmek

için büyük devletlerle birlikte hareket etmiştir.

İngiltere: Uzakdoğu sömürgelerini korumak ve

Almanya’nın Osmanlı Devleti ile yakınlaşmasını önlemek için

azınlıkları ve Arapları Osmanlı’ya karşı ayaklandırmıştır.

SAVAŞTA TARAFLAR

İttifak Devletleri: Almanya, Avusturya-Macaristan,

Osmanlı İmparatorluğu, Bulgaristan, İtalya (İtalya

sonradan taraf değiştirmiştir.)

İtilaf Devletleri: İngiltere Fransa, Rusya, İtalya, Sırbistan,

Belçika, Japonya, Romanya, Portekiz, ABD, Yunanistan,

Brezilya

I.DÜNYA SAVAŞININ SEBEPLERİ

GENEL SEBEPLER

1-Fransız İhtilali’yle ortaya çıkan milliyetçilik düşüncesinin

yayılması.

2- Sanayi inkılabı ile ortaya çıkan hammadde ve sömürge

arayışı.

ÖZEL SEBEPLER:

1- Fransa'nın 1871 Sedan Savaşı'nda kaybettiği zengin kömür

yataklarına sahip Alsace- Loren bölgesini Almanya'dan geri

almak istemesi

2- İngiltere ve Fransa'nın mevcut sömürgelerini koruma

düşüncesi.

3-İngiltere ile Almanya arasındaki sanayileşme rekabeti.

4- Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Rusya arasındaki

Balkanlara hakim olma mücadelesi.

ASIL SEBEP: Avrupa devletleri arasındaki ekonomik çıkar

çatışmasıdır.

GÖRÜNÜR (SAVAŞI BAŞLATAN) SEBEP: Avusturya-

Macaristan İmparatorluğu veliahtı, Saraybosna'da Sırplı bir

genç tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Avusturya-

Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan'a savaş açtı. Rusya

Sırbistan'ın yanında yer aldı. Almanya'nın Rusya'nın karşısında

savaşa girmesiyle İngiltere ve Fransa, Rusya tarafında savaşa

girdiler.

OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA KATILMASI

Osmanlı Devleti Trablusgarp ve Balkan savaşlarından yeni

çıkmıştı. Ordusu zayıf, donanması yetersizdi. Bunun için

bir yandan askeri alanda güçlenmeye çalışırken diğer

yandan da siyasi yalnızlıktan kurtulmak için girişimlerde

bulunmaya başladı.

Osmanlı Devleti, Almanya'ya güvenemediği için İtilaf

Devletlerine yakınlaşmaya çalışmış ancak bu devletler

Osmanlı Devleti'ni yanlarına almak istememişlerdir.

Bunun üzerine Osmanlı Devleti;

Almanya ve Bulgaristan'la dostluk anlaşmaları imzaladı.

Tarafsızlığını ilan etti. Kapitülasyonları tek taraflı olarak

kaldırdı.

Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığı başta Rusya olmak üzere

İtilaf Devletleri tarafından desteklendi.

Buna karşılık Osmanlı Devleti;

Kapitülasyonların kaldırılması

Ege adalarının geri verilmesi

Mısır sorununun çözülmesi,

gibi isteklerini İtilaf Devletlerine iletti. Bu isteklerin

İngiltere tarafından reddedilmesi, Osmanlı Devleti'nin

Almanya'ya yakınlaşmasına neden oldu.

Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni kendi yanına çekmek

istemesinin nedenleri

Savaşı geniş bir alana yayarak yükünü hafifletmek

Osmanlı Devleti'nin jeopolitik konumundan yararlanmak

Osmanlı halifesinin dini ve siyasi gücünden yararlanmak

Geçiş yollarını kontrol altında tutarak İtilaf Devletlerinin

Rusya'ya ulaşmasını önlemek

OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ

Akdeniz'de İngilizlerin önünden kaçan iki Alman ( Goben

ve Breslav ) gemisi Çanakkale Boğazını geçerek Osmanlılara

sığındı. Osmanlı Devleti bu iki gemiyi satın aldığını açıklayarak

bu gemilere Yavuz ve Midilli adını verdi. Karadeniz’e geçen

bu gemilerin Rus limanlarını topa tutması ile Osmanlı

Devleti'ni fiilen savaşa girmiş oldu. (Kasım 1914)

Osmanlı Devleti'nin Almanya’nın yanında savaşa girme

nedenleri

Son zamanlarda kaybettiği toprakları geri almak,

Siyasi yalnızlıktan kurtulmak,

Almanya'nın savaşı kazanacağına inanılması

Osmanlı devlet adamlarının (İttihat ve Terakki Partisi)

Alman hayranlığı

İngiltere, Fransa ve Rusya’nın düşmanca politikaları

Coğrafi konumu itibariyle savaş dışında kalmanın zorluğu

Kapitülasyonlardan kurtulmak

Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesiyle;

1-Savaş geniş bir alana yayılmış,

2-Savaşın süresi uzamış,

3-Yeni cepheler açılmış, mevcut cepheler genişlemiş,

4-Almanya büyük ölçüde rahatlamış,

5-İtilaf Devletlerinin işi zorlaşmıştır.

Page 11: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 10

OSMANLI DEVLETİNİN SAVAŞTIĞI CEPHELER

Kendi Sınırlarımızda: Kafkas, Çanakkale, Kanal(Süveyş ), Irak-

İran, Filistin-Suriye, Hicaz-Yemen

Sınırlarımız dışında: Makedonya, Romanya, Galiçya

Bu cephelerde müttefiklerimize ( İttifak Devletlerine) yardım

ettik.

Taarruz(Saldırı) Cepheleri: Kafkas, Kanal (K ile başlar)

Savunma Cepheleri: Çanakkale, Suriye-Filistin, Irak-İran,

Hicaz-Yemen

Yardım Gönderdiğimiz Cepheler: Makedonya, Romanya,

Galiçya (Sonu ya ile biter)

KAFKAS CEPHESİ

Osmanlı Devleti'nin ilk taarruz cephesidir.

Açılma Nedenleri:

1- İttihatçıların Anadolu'daki Türklerle Orta Asya'daki Türkleri

birleştirmek istemeleri

2- Almanların Bakü petrollerini ele geçirmek istemesi

Osmanlı orduları bu cephede Ruslara karşı savaştılar.

Enver Paşa’nın gerekli hazırlıkları yapmayıp tedbirleri

almaması, aşırı soğuk ve hastalık nedeniyle Türk ordusu

iklime mağlup olmuştur.(Sarıkamış Faciası-90 bin şehit )

Doğu Anadolu ( Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon, Erzincan

ve Van) Rus işgaline uğradı.

Rusya'da çıkan Bolşevik İhtilali Rusya'nın savaştan

çekilmesine neden oldu.

Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan 3 Mart

1918 Brest Litowsk Antlaşması ile bu cephe

kapanmıştır.

ÇANAKKALE CEPHESİ

1-İstanbul ve Boğazları ele geçirip Osmanlı Devleti'ni saf dışı

bırakmak

2-Rus ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi

ulaştırmak.

3-Balkan Devletleri'ni savaşa çekmek

4-Savaşı kısa zamanda sonuçlandırmak

isteyen İtilaf Devletleri tarafından açıldı.

18 Mart 1915 günü başlayan asıl hücumları sonuçsuz

kaldı. İtilaf Devletleri donanması bozguna uğradı. Boğazı

geçemeyeceğini anlayan İtilaf Devletleri, Gelibolu'ya

asker çıkardılar.

İngiliz ve Fransız güçleri 8-9 Ocak 1916'da Çanakkale'yi

tamamen boşalttılar.

Sonuçları

I. Dünya savaşının en kanlı cephesidir.

Savaşın uzamasına neden olmuştur.

Osmanlı Devletinin galip geldiği tek cephedir.

Rusya, yardım alamadığı için ekonomik kriz çıkmış ve

Bolşevik İhtilali yaşanmış; Rusya I. Dünya savaşından

çekilmiştir.

Mustafa Kemal'in tanınmasına ve Milli Mücadele'nin

lideri olmasına ortam hazırladı.

Savaş sırasında gizli antlaşmalar ilk kez ortaya çıktı.

Balkan devletlerinin tutumları değişmiş, Bulgaristan

İttifak Devletlerinin yanında savaşa girmiştir.

(Amacı; I. Balkan savaşı sonunda kazandığı toprakları

tekrar alabilmektir.)

KANAL CEPHESİ

o Almanya'nın isteği üzerine açılan bir taarruz cephesidir.

o Amaç; Mısır’ı İngilizlerden geri almak ve Süveyş

Kanalı’nı ele geçirerek, İngiltere'nin Uzakdoğu (

Hindistan ) sömürgeleriyle olan bağlantısını

kesmektir.

o Bu cephede başlayan mücadeleler Temmuz 1916'de

Osmanlı devleti aleyhine sonuçlandı.

SİNA-FİLİSTİN CEPHESİ

Osmanlı Devleti'nin Kanal cephesinde başarılı olamaması

üzerine üstünlük İngilizlere geçmiş, İngiltere Araplarla

işbirliği yaparak Osmanlı ordusunu Şam'a kadar

çekilmeye zorlamıştır.

SURİYE CEPHESİ

Filistin Cephesinin devamıdır.

Mustafa Kemal bu cephede Yedinci Ordu Komutanı

olarak bulunuyordu.

Mustafa Kemal, Halep'in kuzeyinde bir savunma hattı

kurarak İngiliz ve Arapların saldırılarını önledi.

IRAK CEPHESİ

Bu cephe İngilizler tarafından açıldı.

Amaç, Irak petrollerini ele geçirmek ve Kuzey

yönünde ilerleyerek Kafkaslardaki Rus kuvvetleriyle

birleşmekti. Böylece Türk kuvvetlerinin İran'a girerek

Hindistan'ı tehdit etmesini önlemiş olacaktı.

İngiltere ayrıca Abadan petrollerini korumak istiyordu.

Kasım 1915'te Türk kuvvetleri Kut-ül Amare'de İngilizleri

yendiler.

Ancak sonuçta Türk ordusu başarısız oldu ve İngilizler

Bağdat'ı işgal ettiler.

HİCAZ-YEMEN CEPHESİ

Türk birlikleri bu cephede hem İngilizlerle hem de

ayaklanan Araplarla savaşmak zorunda kalmıştır.

Bu cephedeki savaşlar İslam dünyasında ümmetçilik

düşüncesinin sona erdiğini göstermiş, bunun yerine

milliyetçiliğin güçlendiğini ortaya koymuştur.

Çanakkale başarısından sonra Diyarbakır'a gönderilen

Mustafa Kemal, burada gerekli tedbirleri alarak Muş ve

Bitlis’i Rus işgalinden kurtardı.

Mustafa Kemal'in 19. Tümen Komutanı olarak

bulunduğu Türk ordusu; Conkbayırı ve Anafartalar'da

zaferler kazanarak düşman ilerleyişini durdurdu.

Page 12: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 11

SAVAŞIN SONA ERMESİ

o 1917 yılında Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine İttifak

Devletleri İtilaf Devletlerine karşı üstünlük kurmuşlardı.

o Ancak bu durum uzun sürmedi. Almanya’nın ABD

ticaret gemilerini batırması üzerine Amerika Birleşik

Devletleri İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girdi.

o Amerikan birlikleri o zamana kadar hiç savaşa

katılmamıştı. Almanya güçlü, dinamik olan Amerikan

orduları karşısında tutunamadı. İngiliz, Fransız ve ABD

birliklerinden oluşan güçlü müttefik kuvvetleri Batı

Cephesinde Almanya’yı çökerttiler.

o Diğer cephelerde de Almanya’nın başarısızlıkları artmaya

başlamıştı. Böylece savaşın sonunda İttifak Devletleri

savaşı kaybettiklerini belirterek (yenilerek) yenen

devletlerle ateşkes anlaşmasını imzaladılar.

o Bulgaristan savaştan çekildi. (İttifak devletleri

bloğundan çekilen ilk devlettir.)

o Müttefiklerinin yenilgiyi kabul etmesi üzerine Osmanlı

Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı (30 Ekim 1918)

imzalayarak savaştan çekildi.

o Ardından Avusturya ve son olarak da Almanya da

savaştan çekildiler.

I.DÜNYA SAVAŞI SONUNDA YENİLEN DEVLETLERLE

YAPILAN BARIŞ ANTLAŞMALARI

Versay Antlaşması ( Haziran 1919): İtilaf devletleri ile

Almanya arasında imzalanmış, Almanya'ya askeri ve

ekonomik kısıtlamalar getirilmiş, Almanya, Avrupa’daki

topraklarının bir kısmıyla bütün sömürgelerini kaybetmiş,

Alsace-Loren bölgesi Fransa'ya bırakılmıştır. Bu durum

Almanya'da rejim değişmesine, silahlanmanın başlamasına ve

II. Dünya savaşına zemin hazırlamıştır.

Saint Germain Antlaşması (Eylül 1919): İtilâf devletleri

ile Avusturya arasında imzalandı. Bu antlaşma ile Avusturya-

Macaristan imparatorluğu parçalanmış Avusturya bir

cumhuriyet haline getirilmiştir.

Triyanon Antlaşması (Haziran 1920): İtilaf devletleri ile

Macaristan arasında imzalanmıştır.

Nöyyi Antlaşması ( Kasım 1919): Bulgaristan'ın Ege

Denizi ile olan bağlantısı kesildi. Balkan Savaşları sırasında

elde ettiği toprakları kaybetti.

Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920): İtilaf devletleri

Osmanlı devleti arasında imzalanmıştır.

I.DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI

1- Milyonlarca insan öldü. Birçok şehirler yakılıp yıkıldı.

2-İmparatorluklar yıkılarak yerine yeni devletler kuruldu.

(Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Macaristan, Türkiye)

3-Yenilen devletlerde rejim değişiklikleri (yönetim

değişiklikleri) ortaya çıktı. (Cumhuriyet, Kominizm, Faşizm,

Nazizm.)

4-Avrupa’nın siyasi haritası değişti.

5-Dünya barışını sağlamak ve anlaşmazlıkları çözmek için

Cemiyet-i Akvam ( Milletler Cemiyeti ) kuruldu.

6-Sorunların çözümü sağlanamadığı için II. Dünya Savaşının

çıkmasına neden oldu.

7-Sömürgecilik, Mandacılık haline dönüştü.

WİLSON İLKELERİ (8 Ocak 1918)

Amerika Başkanı Wudrov Wilson, savaş henüz sona

ermeden, barış ilkelerini açıklamıştır.

Bu ilkeler;

1. Savaş sonunda yenen devletler yenilen devletlerden

toprak almayacak

2. Barış antlaşmaları açık olacak, gizli antlaşmalar yapılma-

yacak.

3. Devletlerarası sorunları çözmek için uluslararası bir

cemiyet kurulacak. (Milletler Cemiyeti)

4. Silahlanma yarışına son verilecek ve devletler birbirine

garanti verecek.

Osmanlı Devleti ile İlgili Maddeleri:

5. Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıkların çoğunlukta ol-

dukları yerlerde bağımsız devlet kurmalarına imkân

verilecektir.

6. Osmanlı Devleti'nde Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelere

kesin egemenlik hakkı tanınmalıdır.

7. Boğazlar tüm devletlere açık olacak.

Bu ilkeler başarıya ulaşamamıştır. Çünkü İtilaf Devletleri

bu ilkelerin kendi çıkarlarına ters düştüğünü anlamışlardı.

Bir yandan ABD'ye ters düşmemeye çalışırken bir yandan

da gizli antlaşmaları uygulamaya çalıştılar. İşgallerini

gizleyebilmek için manda ve himaye sistemini ortaya

attılar.

GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (30 Ekim 1918)

Bulgaristan'ın savaştan çekilmesiyle İttifak Devletleri

arasındaki irtibat kesilmişti. Bu durumda savaşa devam

etmeye imkân yoktu. Zaten müttefikler de yenilmişti. İşte bu

ortamda Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf (Orbay)

Bey başkanlığında bir heyet ile İtilaf Devletleri adına İngiliz

Amirali Calthorpe arasında Limni Adası'nın Mondros

Limanında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı.

Antlaşmaya göre;

1- Çanakkale ve İstanbul Boğazı İtilaf Devletlerinin

denetimine geçecek.

2- Osmanlı ordusu terhis edilecek, donanmasına ve silahlarına

el konacak.

3- Toros tünelleri İtilaf Devletlerinin denetimine verilecek.

4- Bütün haberleşme ve ulaşım araç ve gereçleri İtilaf

Devletlerine bırakılacak.

5- İtilaf Devletleri bütün Osmanlı liman ve tersaneleri ile

demiryollarından yararlanacak.

6- Doğuda yani Vilayet-i Sitte’de (altı ilde) (Sivas,

Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır) karışıklık çıkarsa

İtilaf Devletleri buraları işgal edecek (24.Madde)

Bu madde ile Osmanlı Devleti savunmasız bırakılmak

istenmiştir.

Bu madde ile doğuda bir Ermeni devletinin kurulması

amaçlanmıştır.

İletişim ve haberleşme kontrol altına alınarak, milli

direniş çabaları engellenmeye çalışılmıştır.

Page 13: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 12

7-İtilaf Devletleri kendi güvenliklerini tehdit eden bir durum

ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal

edebilecekler. (7. Madde)

Osmanlı Devleti bu antlaşma ile fiilen sona ermiştir.

Mondros'tan hemen sonra İtilaf Devletleri işgallere

başladı. İngiltere Musul'u işgal ederek ilk işgali

gerçekleştirdi.

Bu işgallere karşı Türk halkının ilk tepkisi bölgesel

direniş cemiyetleri etrafında toplanmak olmuştur.

İşgallerin resmen başlaması Kurtuluş savaşının

başlamasına neden oldu.

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI’NIN UYGULANMASI

İtilaf Devletleri, barış antlaşmasının imzalanmasını

beklemeden, Mondros Ateşkes Antlaşması'na dayanarak

Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar.

İLK İŞGAL EDİLEN YERLER

İngilizler: Musul, Urfa, Antep, Maraş, Batum, Samsun,

Merzifon

Fransızlar: Dörtyol, Adana, Mersin, Urfa, Antep, Maraş

İtalyanlar: Antalya, Fethiye, Bodrum, Konya

Yunanlılar: İzmir, Aydın, Edirne

İngilizler işgal ettiği Urfa, Antep ve Maraş'ı daha

sonra Fransa'ya bıraktı.

13 Kasım 1918'de İtilaf Devletlerinin donanması

İstanbul'a geldi.

Suriye cephesindeki görevinden İstanbul’a dönen Mustafa

Kemal, yanında bulunan yaverine (İtilaf Devletleri donamasını

kastederek) “Geldikleri gibi giderler” demiştir.

PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 Ocak 1919)

İtilaf Devletleri, Birinci Dünya Savaşında yenilen

devletlerle yapılacak anlaşmaları görüşmek üzere

toplandılar. Asıl amaçları ise yenilen devletleri (özellikle

Osmanlı Devletini) aralarında paylaşmaktı.

Bu konferansta, Doğu Akdeniz’de güçlü bir İtalya

istemeyen İngiltere, savaş sırasında İtalya'ya vereceğini

vadettiği Batı Anadolu'yu Yunanistan'a vermiştir ( güçlü

İtalya yerine zayıf Yunanistan). Böylece İtilaf Devletleri

arasında ilk anlaşmazlıklar başlamıştır.

Konferansta; Milletler Cemiyeti'nin kurulması

kararlaştırılmıştır.

Manda ve himaye fikri ilk kez ortaya atılmıştır.

Manda ve himaye düşüncesi, Wilson İlkelerindeki

sömürgeciliğe karşı maddelere alternatif olarak ortaya

atılmıştır. (Sömürgeciliğin başka bir adı)

İZMİR’İN İŞGALİ (15 Mayıs 1919)

İzmir ve çevresi 1.Dünya Savaşı sırasında İtalya’ya

verilmişti. Fakat İngiltere Paris Barış Konferansı’nda sahte

belgelere dayanarak; “Batı Anadolu nüfusunun

çoğunluğunun Yunanlı olduğunu ve Türklerin

Yunanlıları öldürdüğünü” ileri sürerek Batı Anadolu’nun

Yunanistan’a verilmesini sağladı.

15 Mayıs 1919’da Megola İdea’yı (Büyük Ülkü / Amaç)

gerçekleştirmek isteyen Yunanistan İzmir’i işgal etti.

İzmir’in işgaline ilk tepkiyi Hasan Tahsin (Hukuk-u Beşer

Gazetesi) gösterdi ve ilk kurşunu attı.

AMİRAL BRİSTOL RAPORU (13 EKİM 1919)

o Yunanlıların işgal gerekçelerinin doğruluğunu araştırmak

üzere Amerikalı Amiral Bristol bölgede bir inceleme

yaptı. Amiral Bristol Raporunda, İzmir’de Türklerin

çoğunlukta olduğunu, katliamları Yunanlıların yaptığı

belirtilmiştir.

o Böylece Batı Anadolu’daki işgallerin haksızlığı ilk kez

uluslararası bir raporda belirtilmiş ve Türklerin haklı

davası ilk kez uluslararası alanda duyurulmuştur.

KUVA-YI MİLLİYE HAREKETİ

Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra vatanın işgal

edilmeye başlaması ve Osmanlı Devleti’nin sessiz kalması

üzerine, işgal bölgesinde bulunan vatansever Türk

halkının düşmana karşı kendini ve vatanını korumak için

oluşturduğu direniş kuvvetleridir.

Türk Milleti'nin milli mücadele döneminde kendiliğinden

silahlanarak kurduğu bu kuvvetlere Kuva-yı Milliye

denir.

Kuva-yı Milliye’nin Özellikleri:

1-Tamamen halk tarafından oluşturulan gönüllü birliklerdir.

2-Aralarında birlik yoktur.

3-Bölgesel amaçlı kurulmuşlardır.

4-Düşmanı durduramamış, ancak yavaşlatarak, düzenli

ordunun kurulmasına zaman kazandırmışlardır.

5-Düzenli ve disiplinli bir ordu durumunda değillerdir.

6-Bütün ihtiyaçlarını halktan karşılamışlardır.

7-Bazen keyfi uygulamaları da olmuştur.

Bu madde ile Anadolu işgallere açık hale

getirilmiştir.

Manda: 1. Dünya Savaşı'ndan sonra, az gelişmiş ülkeleri,

kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa

kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için

bazı büyük devletlere verilen yetkidir.

İzmir’in işgali, Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına ve

Kuva-yı Milliye’nin kurulmasına sebep olmuş ve

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışını hızlandırmıştır.

İşgallere karşı ilk direniş, 19 Aralık 1918'de

Dörtyol'da Fransızlara karşı oldu.

İlk Kuva-yi Milliye Hareketi ise Batı Anadolu'da

İzmir'in işgalinden sonra Yunanlılara karşı başlatılmıştır.

Page 14: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 13

CEMİYETLER

1- ZARARLI CEMİYETLER

A- Azınlıklar tarafından kurulan zararlı cemiyetler

B- Milli varlığa düşman zararlı cemiyetler

2- YARARLI CEMİYETLER

ZARARLI CEMİYETLER

A- AZINLIKLAR TARAFINDAN KURULAN CEMİYETLER

1. Mavri Mira Cemiyeti:

İstanbul Fener-Rum Patriği tarafından kurulmuş, büyük

Yunanistan Krallığını kurmayı amaçlamıştır.

2. Pontus - Rum Cemiyeti:

Trabzon merkez olmak üzere Samsun'dan Batum'a kadar

uzanan alanda ( Doğu Karadeniz’de ) bir Pontus-Rum

Devleti kurmayı amaçlamıştır.

3. Etnik-i Eterya Cemiyeti:

1814'te kurulan bu cemiyetin amacı Yunan ideallerini (Megalo

İdea) gerçekleştirmek (1829'da Yunanistan'ın bağımsız

olmasında etkili oldu.)

4. Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri:

Ermeniler tarafından kurulan bu cemiyetlerin amacı Doğu

Anadolu'dan Adana'ya kadar uzanan bölgede bir Ermeni

devleti kurmaktı. Fransızlar tarafından desteklenmiştir.

5- Kardos Cemiyeti:

Rumlar tarafından kurulan bu cemiyetin görünüşteki amacı

Rum göçmenlerine yardımcı olmaktı.

6. Makabi ve Alyans-İsrailit Cemiyetleri: Yahudiler

tarafından Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak amacıyla

kurulmuştur.

Diğerleri; Yunan Kızılhaç Cemiyeti (Rum), Rum Ermeni Birlik

Komitesi, Zaven Efendi Derneği.

B- MİLLİ VARLIĞA ZARARLI CEMİYETLER

Müslümanlar tarafından kurulan zararlı cemiyetlerdir. Kuruluş

amaçları olumlu olmasına rağmen izledikleri metotlardan

dolayı milli bağımsızlığa ters düşmüşlerdir.

1. Hürriyet ve İtilaf Fırkası:

İttihat ve Terakki düşmanlığı ile ortaya atılmış, iç isyanlarda

kışkırtıcı rol oynamış, müdafa-i hukuk hareketlerini hedef

almıştır.

2. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası:

Sadrazam Damat Ferit tarafından desteklenen bu cemiyet,

vatanın kurtuluşunun ancak padişah ve halifenin buyruklarına

bağlı kalmakla gerçekleşebileceğini savunmuştur.

3. Teali - İslam Cemiyeti:

İstanbul'da kurulmuştur. Temel dayanağı hilafettir. Kurtuluşun

Islam’da olduğu savunmuştur.

4. Kürt Teali Cemiyeti:

Wilson prensiplerinden güç alınarak İstanbul'da kurulmuştur.

Doğu Anadolu'da bağımsız bir Kürdistan devleti kurmayı

hedeflemiştir. 5. Wilson Prensipleri Cemiyeti:

Bazı aydınlar tarafından desteklenen bu cemiyet, Osmanlı

Devleti'nin ABD'nin manda ve himayesine girmesi gerektiğini

savunmuştur.

6. İngiliz Muhipleri Cemiyeti:

İstanbul hükümetince desteklenen bu cemiyet, Osmanlı

Devleti'nin varlığını koruyabilmesi için İngilizlerin himayesine

sığınmak gerektiğini savunmuştur.

YARARLI CEMİYETLER

1- Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:

Kurulan ilk yararlı cemiyettir. Doğu Trakya'nın Yunanlılar

tarafından işgal edilmesini önlemek amacıyla kurulmuştur.

Osmanlı Devleti'nin dağılması durumunda bağımsız bir devlet

kurma kararı da alınmıştır.

2- İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (Redd-i İlhak):

Mondros'tan hemen sonra İzmir'de kuruldu. Amacı İzmir ve

çevresini Yunanistan'a katılmasını önlemektir. Ancak İzmir'in

Yunanlılar tarafından işgalinin kesinleşmesi üzerine Redd-i

İlhak Cemiyeti olarak çalışmalara devam edildi.

3- Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:

Merkezi İstanbul'dur. Amacı Doğu Anadolu'yu işgallerden

koruyarak Ermeni devletinin kurulmasını önlemektir. Erzurum

kongresini bu cemiyet düzenlemiştir.

4- Kilikyalılar Cemiyeti:

İstanbul'da kurulmuştur. Amaç; Adana ve çevresini Fransız ve

Ermeni işgalinden kurtarmaktır.

5- Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti:

Bu cemiyet, Trabzon ve çevresine yönelik Rum ve Ermeni

iddialarına karşı, Türk ve Müslüman halkın haklarını korumak

amacıyla faaliyet göstermiştir.

6- Milli Kongre Cemiyeti:

İstanbul'da kuruldu. Cemiyetin amacı, Türklere karşı yapılan

haksız ve yersiz propagandalara karşı çıkmak, basın ve yayın

yolu ile Türk Milletinin haklı sesini dünyaya duyurmaktır.

7- Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti:

Sivas’ta kurulmuş, vatanın bütünlüğünü korumak için

mitingler düzenlemiştir.

Yararlı Cemiyetlerin Özellikleri

1-Bölgesel cemiyetlerdir.

2-Öncelikli amaçları ülkeyi korumak değil, kuruldukları

bölgeyi korumaktır.

3- Genellikle basın-yayın yolu ile çalışmalarını

sürdürmüşlerdir.

4-Kuruluşlarında milliyetçilik düşüncesi etkilidir.

5-Milli direniş bilincini uyandırdılar.

6-İstanbul'a bağlı veya karşı değillerdir.

7- Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk

Cemiyeti adı altında birleştirilmişlerdir.

İŞGALLER KARŞISINDA DURUM

İSTANBUL’UN ( OSM.HÜKÜMETİ ) TUTUMU: Padişaha

göre İtilaf Devletleri çok güçlü idi. Bunlara karşı koymak

mümkün değildi. O nedenle istenilenleri yapmak gerektiğine

inanıyordu. (İşgallere boyun eğme)

AYDINLARIN DÜŞÜNCESİ: Aydınların bir kısmı Amerikan ve

İngiliz mandasını savunurken bir kısmı da bölgesel direniş

hareketlerini benimsiyordu.

M. KEMAL’İN DÜŞÜNCESİ: Mustafa Kemal, Anadolu’ya

geçip, halkı örğütleyip Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak istiyordu.

Tam bağımsız bir devlet ancak böyle kurulabilirdi.

Kuva-yi Milliye tabirini kullanan ilk kuruluş Milli

Kongre Cemiyetidir.

Page 15: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 14

KURTULUŞ SAVAŞI (19 MAYIS 1919-11 EKİM 1922)

Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında Mustafa

Kemal, Suriye cephesinde Yedinci Ordu Komutanı

olarak görev yapıyordu. Ateşkes imzalandıktan bir gün

sonra Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Grup

Komutanlığına getirildi.

Ancak birkaç gün sonra bu ordu dağıtıldı. Mustafa Kemal

ateşkes gereği 13 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi. Aynı

gün İtilaf donanması da İstanbul'a gelmişti. Mustafa

Kemal işgal donanması için "Geldikleri gibi giderler"

dedi.

Mustafa Kemal, İstanbul'da kaldığı süre içinde önde

gelen komutanlar ve siyasiler ile vatanın kurtarılmasına

yönelik fikir çalışmalarında bulundu.

VE MİLLİ MÜCADELE BAŞLIYOR

MUSTAFA KEMAL'İN SAMSUN'A ÇIKIŞI (19 Mayıs 1919)

Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919 günü padişahın çıkardığı

bir fermanla 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a hareket

etti. Görevi;

1-Doğu Karadeniz'de asayişi ve güvenliği sağlamak,

2-Mondros Ateşkes Antlaşmasının hükümlerinin

uygulanmasını sağlamak,

3-Halkın elinde bulunan silah ve cephanelerin toplanması,

4-Halka silah satan kişileri ve kurumları belirlemek, bu

faaliyetleri yasaklamak ve bu kuruluşları ortadan kaldırmaktı.

19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal

görevi gereği burada bir durum değerlendirmesi yaptıktan

sonra bir rapor hazırlayarak telgrafla İstanbul'a iletti. Bu

raporda;

Bölgedeki karışıklıkların sebebi Rumlar olduğunu,

eğer Rumlar siyasi emellerinden vazgeçerlerse bölgede

huzur ve asayiş kendiliğinden sağlanacağını, Türklüğün

yabancı mandası ve kontrolüne tahammülü olmadığını

bildirdi.

Mustafa Kemal, daha sonra Havza'ya geçerek burada

28 Mayıs 1919'da bir bildiri yayınlamıştır.

HAVZA GENELGESİ (28 MAYIS 1919)

Mustafa Kemal, Havza’da İzmir’in işgalini Anadolu’ya

duyurmak ve milli bilincin uyanmasını sağlamak amacıyla

tüm askeri ve sivil yetkililere bir genelge gönderdi.

Bu genelgede;

Mitingler yapılarak işgallerin protesto edilmesi,

İtilaf devletlerinin temsilcilerine ve İstanbul

hükümetine uyarı protesto telgrafları çekilmesi

istenmiştir.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa 8 Haziran 1919'da

İstanbul Hükümeti tarafından geri çağrılmış ancak

Mustafa Kemal bu emre uymamış ve Havza’dan

Amasya'ya geçmiştir.

AMASYA GENELGESİ (22 HAZİRAN 1919)

Amasya'da Milli Mücadele çalışmalarını sürdüren

Mustafa Kemal, Rauf Bey (Orbay), Refet Bey (Bele) ve

Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte bir bildiri hazırladı.

Hazırlanan bu bildiri 15. Kolordu Komutanı Kazım

Karabekir'in de onayı alındıktan sonra 22 Haziran

1919'da yayımlandı. Genelgede;

1- Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.

2- İstanbul hükümeti üzerine düşen görevi yerine

getirememektedir. Bu da milleti yok saymaktadır.

3- Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı

kurtaracaktır.

4- Her türlü etki ve denetimden uzak milli bir kurul

oluşturulmalıdır.

5- Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas'ta

bir kongre toplanacaktır.

6- Ayrıca doğu illeri için Erzurum'da toplanacak olan

kongre delegeleri Sivas'a gelecektir.

7- Alınan kararlar milli bir sır olarak saklanacaktır.

Gerekçe: Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının teh-

likeye girmesi (1. ve 2. madde)

Amaç: Milletin bağımsızlığını sağlamaktır. (3. madde)

Yöntem: Milli mücadeleyi halk yapacaktır. (3. madde) Nasıl

organize edileceği (4. ve 5. madde)

Amasya Genelgesi'nde millet iradesine dayanarak yeni

bir devlet kurmaya doğru gidildiği ortaya konmuştur. Yeni

bir devletin kurulması fikri ilk kez ortaya atıldı. (3. madde)

Genelgenin, milli bir kurulun kurulmasını zorunlu

görmesi, başta İtilaf devletleri olmak üzere İstanbul

hükümetine karşı da bir ihtilal bildirisidir.

GENELGE SONRASI GELİŞMELER

Genelgeden sonra özellikle İngilizlerin İstanbul

hükümetine baskılarını artırmaları neticesinde Mustafa

Kemal İstanbul'a geri çağrıldı. Gerekçe olarak yetkilerini

aştığı belirtilmektedir.

Mustafa Kemal, bu tarihten sonra mücadelesine sivil

olarak devam etti.

Havza Genelgesi’nden sonra yurdun değişik yerlerinde

mitingler düzenlenerek milli bilincin uyandırılması

sağlanmış, Türk halkı Milli mücadele fikri etrafında

birleştirilmeye başlanmıştır.

Amasya genelgesi ile milli mücadelenin gerekçesi,

amacı ve yöntemi ilk kez belirtilmiştir.

Genelgeden sonra Mustafa Kemal "Artık İstanbul

Anadolu’ya hâkim değil bağlı olmak zorundadır" demiştir.

Mustafa Kemal'in bu çağrıya uymaması üzerine yetkileri

elinden alınarak Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevine

son verildi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal 7-8 Temmuz gecesi

askerlik görevinden de istifa etti.

Bu durum, Mustafa Kemal'in vatanseverliğini,

kararlılığını ve mücadeleci kişiliğini gösterir.

Page 16: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 15

ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919)

15. Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir, İstanbul

Hükümetinin emrine rağmen Mustafa Kemal’i

tutuklamayarak onun hizmetinde olduğunu bildirdi.

Kongreyi; Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk ve Trabzon

Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti düzenlemiştir. Elazığ,

Diyarbakır ve Mardin valileri temsilcilerini kongreye

göndermediler.

Kongrede Alınan Kararlar:

1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünmez.

2. İşgalcilere karşı İstanbul hükümetinin kayıtsız kalması

durumunda derhal geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu

hükümeti milli bir meclis seçecektir. Milli Meclis toplanana

kadar görev yapacak bir temsil heyeti oluşturulacaktır.

3. Manda ve himaye kabul edilemez.

4. Kuva-yı milliyeyi amil, milli iradeyi hakim kılmak esastır.

5. Azınlıklara siyasi egemenliğimizi sınırlayıcı ve toplumsal

dengeyi bozucu ayrıcalıklar verilemez.

6. Ulusal irade, padişahı ve halifeyi de kurtaracaktır.

7. Meclis derhal toplanmalı, hükümet çalışmaları meclis

denetimine girmelidir.

Yeni bir devletin kurulmakta olduğu açıklanmış, yeni

Türk devletinin temelleri atılmıştır.

Erzurum kongresi Mustafa Kemal'in sivil olarak yaptığı

ilk çalışmadır.

Kongre çalışmaları devam ederken İstanbul Hükümeti 30

Temmuz 1919'da Mustafa Kemal ve Rauf Bey hakkında

tutuklama kararı çıkardı.

BALIKESİR KONGRESİ (26-31 TEMMUZ 1919)

Batı cephesindeki Kuva-yi Milliye birliklerini

örgütlemek, sevk ve iradesini sağlamak, ihtiyaçlarını

karşılamak amacıyla toplanmıştır.

İşgal devletlerinin temsilcilerine telgraflar çekildi.

Bu kongre asker toplamanın yanında, padişaha olan

bağlılığını da bildirmiştir. Bu kongrenin tek başına

hareket etme gibi bir özelliği de vardır.

Kongreyle birlikte Ege'deki güçler bir ölçüde

örgütlenmiştir.

ALAŞEHİR KONGRESİ (16-25 AĞUSTOS 1919)

o Bu kongrede Erzurum ve Balıkesir Kongresi'nin kararları

görüşülmüş, Balıkesir kongresi kararlarını pekiştirmek,

teşkilatlanmayı genişletip güçlendirmek amacıyla

toplanmıştır.

o Yunanlılara karşı direnileceği, silahlanma ve askere alma

çalışması yapılacağı kararlaştırılmıştır.

SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919)

Kongrenin toplanmasını engellemek amacıyla

Fransızlar ve Osmanlı yönetimi bazı önlemler almışlardı.

Elazığ valisi Ali Galip kongreyi basmakla

görevlendirilmişti. Ancak başarılı olamadılar.

Kongre'de,

Erzurum Kongresinde alınan kararlar aynen kabul

edilmiştir.

Erzurum Kongresinden farklı olarak tüm ülkeden

delegeler katılmıştır. Bundan dolayı milli bir kongre

niteliği vardır.

Kongrede alınan başlıca kararlar:

1. Milli sınırlar ve Misak-ı Milli'nin esasları tespit edilmiştir.

4. Temsil heyetinin yetkileri genişletilmiş, üye sayısı

artırılmış ve tüm vatanı temsil eder hale getirilmiştir.

5. Meclis-i Mebusan'ın toplanması için İstanbul'a baskı

yapılacaktır.

6. Ali Fuat Paşa Batı cephesi Kuva-yi Milliye komutanlığına

tayin edilmiştir. (9 Eylül 1919)

Ali Fuat Paşa’nın Batı Anadolu Kuva-yı Milliye

komutanlığına getirilmesi ile Temsil Heyeti yürütme

yetkisini ilk kez kullanmış oluyordu. Bu, Temsil Heyeti’nin

bir hükümet gibi hareket ettiğini gösterir.

7. Haftada iki kez yayınlanmak üzere İrade-i Milliye Gazetesi

çıkarılacaktır. (Milli mücadelenin ilk yayın organıdır.)

Sonuçları:

1- Kongrenin toplanmasını önleyemeyen Damat Ferit Paşa

Hükümeti daha fazla direnemeyerek istifa etti. Yerine milli

mücadele yanlısı Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu.

2- Temsil Heyetinin İstanbul Hükümeti üzerindeki ilk etkisi

Damat Ferit Paşa hükümetinin istifasıdır.

3- Sivas Kongresi'nden etkilenen Sivaslı kadınlar; Anadolu

Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ni kurdular.

Manda ve himaye ilk kez reddedilerek ulusal

egemenliğin koşulsuz olarak gerçekleştirilmesine karar

verilmiştir.(Tam bağımsızlık)

Toplanış amacı ve yapısı bakımından bölgesel, aldığı

kararlar ulusaldır/millidir.

Temsil heyeti ilk kez burada oluşturulmuş,

başkanlığına Mustafa Kemal seçilmiştir.

Kongrenin toplanma amacı; Ermeni ve Rumlara karşı

nasıl bir strateji izleneceğini belirlemek ve Mondros

Ateşkes Antlaşmasının 24. maddesine göre Doğu

Anadolu’nun Ermenilere verilmesini önlemekti.

GENERAL HARBOURD RAPORU

Doğu Anadolu’da Ermenilerin çoğunlukta olmadığını,

Türklerin Ermenileri katletmediğini ve Anadolu’nun

Amerika’nın ihtiyaçlarını karşılayacak zenginlikte

olmadığını belgeleyen bir rapordur.

2. Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir.

3. Tüm milli/ ulusal cemiyetler Anadolu ve Rumeli

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.

Page 17: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 16

EGEMENLİK MİLLETİNDİR

AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 Ekim 1919)

o Sivas Kongresi’nden sonra Damat Ferit Paşa

Hükümeti’nin isifa edip, yerine milli mücadeleyi

destekleyen Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurulması Temsil

Heyeti ile İstanbul Hükümeti arasındaki ilişkilerin

yumuşamasını sağladı. Bu yumuşama Amasya

Görüşmelerine zemin hazırladı.

o Görüşme İstanbul Hükümetini temsilen Bahriye Nazırı

Salih Paşa ile Milli mücadeleyi temsilen, Temsil Heyeti

Başkanı Mustafa Kemal arasında gerçekleşti.

İstanbul hükümeti; Amasya görüşmesi ile Anadolu'daki

milli mücadele hareketini kendi kontrolüne almayı

amaçlamıştır.

Temsil Kurulu ise; Milli Mücadele hareketini İstanbul'a

tanıtmayı, mümkün olursa desteğini almayı amaçlamıştır.

Mustafa Kemal, Milli Mücadele için Salih Paşa'dan;

1-Milli meclisin vereceği en son karara uyulması şartıyla vatan

bütünlüğünün ve istiklalinin korunması

2-Müslüman olmayan gruplara, siyasi egemenlik ve sosyal

dengemizi bozacak tarzda imtiyazlar verilmemesi

3-Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin İstanbul

Hükümetince tanınması

4-Milli meclisin İstanbul'da toplanması halinde baskı altında

olacağını, bu nedenle meclisin rahat çalışamayacağını, bu

yüzden meclisin başka bir yerde toplanmasını istemiştir.

TEMSİL KURULU'NUN ANKARA'YA GELMESİ

(27 ARALIK 1919)

Mustafa Kemal, İstanbul'da toplanacak olan Meclis-i

Mebusan'ın çalışmalarını daha yakından takip

edebilmek amacıyla Temsil Heyeti üyeleri ile birlikte

Ankara'ya geldi.

Bu iş için Ankara'nın seçilmesinin nedenleri:

Bu arada seçimler de yapılmış ve birçok yerde Müdafaa-i

Hukuk Cemiyeti'nin adayları kazanmıştır. Mustafa Kemal

Erzurum Milletvekili seçilmiştir.

Mustafa Kemal, Ankara'da Milli mücadele taraftan

mebuslara yaptığı görüşmelerde şu isteklerde bulundu.

1-Kendisinin gıyaben meclis başkanı seçilmesi

2-Ali Rıza Paşa Hükümetine güvenoyu verilmesi

3-Misak-ı Milli kararlarının alınması

4-Mecliste bir Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun oluşturulması

SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİNİN AÇILMASI

(12 OCAK 1920)

Mustafa Kemal, Meclisin İstanbul'un dışında bir şehirde

toplanmasını istiyordu. Ancak, İstanbul Hükümeti'nin

padişahsız meclis olmaz, düşüncesi ile hareket etmesi

sonucunda Son Osmanlı Mebusan Meclisi İstanbul'da

toplandı.

Milli mücadeleciler Müdafaa-i Hukuk grubu yerine

“Felah-ı Vatan” grubunu kurdular.

Mustafa Kemal’in vatanın bütünlüğü konusundaki

isteklerinin bir kısmı gerçekleşti ve Misak-ı Milli (milli

yemin) kararları kabul edildi.

MİSAK-I MİLLİ KARARLARI (28 Ocak 1920)

1. Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada işgal edilmemiş

bölgeler kesin Türk yurdudur, parçalanamaz.

2. Kars, Ardahan ve Batum'da (Elviye-yi Selase) gerekirse

referanduma gidilecektir.

3. Araplar kendi geleceklerini kendileri belirleyecektir.

(Arapların çoğunlukla yaşadığı yerlerde referandum

yapılacaktır.)

4. Batı Trakya'nın geleceği referandum ile belirlenecektir.

5. İstanbul ve Marmara denizinin güvenliği sağlandığı

takdirde, Boğazlar trafiğe açılacaktır.

6. Azınlıklara, diğer ülkelerdeki Türk azınlığa tanınan haklar

tanınacaktır.

7. Siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen sınırlamalar

kabul edilemez. (Kapitülasyonlar)

İSTANBUL'UN RESMEN İŞGALİ (16 MART 1920)

İtilaf Devletleri başlangıçta, İstanbul'da toplanacak olan

Mebusan Meclisine karşı çıkmamıştı. Çünkü bu meclisi

kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceklerini

düşünüyorlardı. Böylece, Anadolu hareketini sonuçsuz

bırakmak istiyorlardı.

Ancak son Osmanlı Meclis-i Mebusanından tam

bağımsızlık anlamına gelen Misak-ı Milli kararlarının

çıkması üzerine İtilaf Devletleri Meclis-i Mebusan'ı

dağıttılar ve İstanbul'u resmen işgal ettiler. (16 Mart

1920)

Mebusların bir kısmı Malta'ya sürgüne gönderilirken bir

kısmı da Anadolu’ya kaçabildi.

İstanbul Hükümeti ilk kez Milli Mücadele'yi yani

Temsil Kurulunu tanımış oluyordu.

İstanbul Hükümeti'nin Milli Mücadele'ye karşı olan

olumsuz tutumu bir süre engellenmiştir.

Meclis-i Mebusan'ın toplanması sağlanmış, Misak-ı

Milli Meclisin onayından geçmiştir.

1-Milli Mücadele'de en önemli cephe olan Batı Cephesi'ne

yakın olması.

2-Ulaşım ve haberleşme imkânlarının fazla olması.

3-Anadolu'nun ortasında merkezi bir konumda bulunması.

4-İç kesimlerde olması nedeniyle güvenlikte olması.

Vatan sınırları (Misak-ı Milli sınırları) kesin olarak

belirlendi. Bu, Milli mücadelenin hedeflerinin de belirlendiği

anlamına gelir.

Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın aldığı en önemli

kararlardır.

Bu kararlar meclis onayından geçtiği için resmiyet

kazanmış kararlardır.

Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarının Meclis-i

Mebusan tarafından onaylanması, milletvekillerinin milli

mücadeleyi benimsediklerini gösterir.

Misak-ı Milli kararlarının alınmasından sonra İstanbul’un

İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi, meclisin

İstanbul’da açılmasını istemeyen Mustafa Kemal’in ileri

görüşlülüğünü gösterir.

Page 18: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 17

İstanbul’ un işgalinden sonra Temsil Heyeti bazı kararlar

ve tedbirler aldı. Bunlar:

İstanbul ile telefon ve telgraf görüşmelerinin

kesilecektir.

İstanbul'a para ve mal gidişi durdurulacaktır.

Anadolu’da bulunan İtilaf Devletleri subayları

tutuklanarak silahları alınacaktır.

İstanbul'un işgali ve Meclis-i Mebusan'ın dağıtılması

iki olumlu gelişmeyi beraberinde getirmiştir.

TBMM'NİN AÇILMASI (23 Nisan 1920)

Mustafa Kemal, milleti temsil edecek bir meclis

oluşturmak için çalışmalara başladı. İstanbul'daki

milletvekillerinin de Anadolu'ya geçmesini sağladı. Bu

arada seçimler yapıldı ve 23 Nisan 1920'de Büyük

Millet Meclisi Ankara'da açıldı.

Böylece Amasya Genelgesi'nde de belirtildiği gibi

milletin, geleceği ile ilgili kararları kendisinin alabileceği

bir meclis açılmış oluyordu.

Mustafa Kemal meclis başkanı seçildi. Başlangıçta

Kurucu Meclis adı verilmesine rağmen tepkilerden

çekinildiği için yeni kurulan bu meclise Olağanüstü

Meclis adı verildi.

TBMM'NİN ALDIĞI İLK KARARLAR

1- Hükümet kurmak zorunludur.( Kurucu meclis )

2- Geçici devlet başkanı veya padişah vekili atama doğru

değildir.

3- Meclis başkanı aynı zamanda hükümetinde başkanıdır.

4- Yasama, yürütme, yargı yetkileri meclise aittir.

5- Padişah ve halifenin durumunu meclis belirleyecektir.

6- Meclis, yürütme yetkisini hükümet aracılığı ile kullanır.

7- Türkiye devleti TBMM tarafından yönetilir ve hükümeti

TBMM hükümeti adını alır.

8- TBMM'nin üstünde herhangi bir güç yoktur.

( Saltanat ve hilafet yok sayılmıştır )

TBMM'YE KARŞI ÇIKAN AYAKLANMALAR

Bu ayaklanmaları 4 grupta toplamak mümkündür.

I- İSTANBUL HÜKÜMETİNİN ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR

a) Anzavur ayaklanması:

Ahmet Anzavur tarafından Balıkesir ve çevresinde çıkarılmıştır.

İtilaf devletlerinden destek almıştır. Çerkez Ethem tarafından

bastırıldı.

b) Kuva-yi İnzibatiye(Halifelik Ordusu):

Adapazarı, Geyve dolaylarında çıktı. Ali Fuat Paşa tarafından

bastırıldı. Anzavur kuvvetleriyle işbirliği yaptılar.

II- İSTANBUL HÜKÜMETİ VE İŞGAL DEVLETLERİNİN

BERABER ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR

1. Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı Ayaklanmaları

2. Yozgat Ayaklanması (Çapanoğulları)

3. Konya Ayaklanması (Bozkır Aşireti Delibaş Mehmet)

4. Afyon Ayaklanması (Çopur Musa)

5. Milli Aşireti Ayaklanması (Urfa)

6. Koçgiri Ayaklanması (Sivas, Tokat)

7. Şeyh Eşref Ayaklanması (Bayburt)

8. Cemil Çeto, Ali Batı Ayaklanması (Siirt / Mardin)

III- AZINLIKLARIN ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR

1. Doğu Anadolu’daki Ermeni Ayaklanmaları: Kazım

Karabekir tarafından bastırıldı.

2. Güney Bölgesindeki Ermeni Ayaklanmaları: Adana,

Antep, Maraş, Urfa bölgelerinde Fransızların da desteğiyle

çıkan ayaklanmalardır.

3. Doğu Karadeniz’de Rum Ayaklanmaları: TBMM’yi en çok

uğraştıran ayaklanma olmuştur.

4. Batı Anadolu’da Rum Ayaklanması: Düzenli birlikler

tarafından bastırıldı.

IV- KUVA-YI MİLLİYECİLERİN ÇIKARDIĞI

AYAKLANMALAR

Düzenli ordu kurma çalışmalarına karşı çıkan Çerkez

Ethem ( Yunanlılara sığınmıştır ),

Demirci Mehmet Efe (ikna edilmiştir) ve

Yörük Ali Efe gibi kişilerin çıkardığı ayaklanmalardır.

TBMM'NİN AYAKLANMALARA KARŞI ALDIĞI ÖNLEMLER

29 Nisan 1920'de Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı.

Vatana ihanet edenlerin cezalandırılması için 18 Eylül

1920'de İstiklal Mahkemeleri kuruldu.

TBMM'nin açılması için uygun bir zemin oluştu ve yeni

bir meclis gerekli hale geldi.

Mustafa Kemal, Milli Mücadeleyi padişah adına da

yürüttüğünü söyleme imkânı buldu.

KURUCU MECLİS: Yeni bir devlet kurmak amacıyla kuruluş

için gerekli kararlan alan, yeni anayasa yapan ve yeni

devletin esaslarını belirleyen heyet temsilcilerinden oluşan

bir meclistir.

o Kurucu meclis özelliği gösterir.(1.madde)

o Yeni Türk devleti resmen kuruldu.

o Meclis geçici değil, süreklidir.(2.madde)

o Milletin egemenliği kesin olarak gerçekleşti.

o Güçler birliği ilkesi benimsendi.(4.madde )

o Meclis hükümeti sistemi kabul edildi.

o Mustafa Kemal, hem meclis hem hükümet başkanı

oldu.

Meclisin tek amacı vatanı kurtarmaktır. Bu yüzden

mebuslar arasındaki fikir ayrılığı gün yüzüne çıkmamıştır.

Meclis açılınca Temsil Heyeti'nin görevi sona erdi.

İlk TBMM’de (demokratik olmamasına rağmen) Güçler

Birliği ilkesi benimsenmiştir. Bunun nedeni olağanüstü

şartlardan dolayı hızlı karar alıp uygulanmasını

sağlamaktır.

TBMM, yasama ve yürütme yetkisini kullanmıştır. İstiklal

mahkemelerinde milletvekillerinin görev alması yargı

yetkisini de kullandığını gösterir.

Page 19: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 18

İstanbul'da Milli Mücadele aleyhine alınan fetvalara

karşılık, Ankara müftüsü Rıfat Börekçi’den karşı fetvalar

alındı.

Kuva-yi Milliye birlikleri kaldırılarak yerine düzenli

ordu kuruldu.

İstanbul Hükümeti ile tüm ilişkiler kesildi.

Ayaklanmalar;

o Kardeş kavgasına ve milli kaynak israfına sebep olmuştur.

o Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmasını geciktirmiştir.

o TBMM’nin ekonomik olarak zarar görmesine neden

olmuştur.

BARIŞ ANTLAŞMASI MI? ÖLÜM FERMANI MI?

SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)

İtilaf devletleri; Osmanlı Devleti'nin topraklarını paylaşma

konusunda aralarında anlaşamadıkları için yapacakları

barış antlaşmasını geciktirmişlerdi. Daha sonra İtalya’nın

San Remo kentinde bir konferans düzenleyerek

hazırladıkları antlaşmayı Osmanlı Devletine sundular.

İstanbul Hükümeti, antlaşmayı onaylamakta yavaş ve

isteksiz davranınca antlaşmanın imzalanmasını

çabuklaştırmak için İngilizler Mudanya ve

Bandırmaya asker çıkarırken, Yunanlılar Bursa

Balıkesir ve Edirne’yi işgal ettiler.

Bu gelişmeler üzerine Sevr kasabasına gönderilen

Osmanlı heyeti antlaşmayı imzaladı.( 10 Ağustos 1920 ).

Buna göre;

Sınırlar

1. Doğu Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a verilecek.

2. Bütün Suriye, Mardin, Urfa, Antep Fransa’ya verilecek,

3. Rodos ve 12 ada İtalya’ya, diğer adalar Yunanistan’a

verilecek,

4. Arabistan, Musul ve Irak İngiltere’ye verilecek,

5. Güney batı Anadolu İtalya’ya verilecek,

6. Doğu Anadolu’da Ermeni ve Kürt Devleti kurulacak,

7. Osmanlı Devleti’ne Tokat, Ankara ve İstanbul arası

bırakılacak.

Siyasi

8. İstanbul başkent olarak kalacak ama İtilaf Devletleri’nin

istekleri yerine getirilmediği takdirde, o da elinden alınacak,

9. Boğazlar bütün devletlere savaş zamanında bile açık

olacak. Boğazlar Komisyonu kurulacak.

10. Azınlıklar vergi vermeyecek, askerlik yapmayacak.

Askeri

11. Mecburi askerlik kaldırılacak

12. Osmanlı ordusu 50700 kişiden oluşacak, ağır silah

olmayacak.

13. Deniz gücü 13 gemiyi geçmeyecek, denizaltı olamayacak.

(Bu maddeler Osmanlı Devleti’ni savunmasız bırakmak

için konulmuştur.)

Ekonomik

14. Osmanlı Devleti ağır bir tazminat ödeyecek.

15. Kapitülasyonlardan bütün devletler yararlanabilecek.

16. Osmanlı devleti maliyesi İtilâf Devletlerinin komisyonuna

bırakılacak.

ÖNEMİ

Ayaklanmaların bastırılması, TBMM’nin otoritesini

güçlendirmiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan en son

antlaşmadır.

I. Dünya Savaşı sonunda imzalandığı halde

uygulanamayan tek antlaşmadır. ( Ayastefanos Antlaşması

gibi)

Misak-ı Milli kararlarına uygun değildir.

Osmanlı Devleti’nin imzaladığı en son antlaşmadır.

Meclis-i Mebusan tarafından onaylanmadığı için ölü

doğan bir antlaşmadır. (Osmanlı Anayasasına göre,

hükümetçe imzalanan barış antlaşmalarının parlamento

tarafından onaylanması gerekiyordu.)

I. Dünya savaşından sonra imzalanan en son ve şartları en

ağır antlaşmadır.

TBMM antlaşmayı yok saymış ve antlaşmayı

imzalayanları vatan haini ilan etmiştir.

“Siyasi, adli, iktisadi ve mali bağımsızlığımızı imhaya ve

sonuç olarak yaşama hakkımızı inkar ve ortadan

kaldırmaya yönelik olan Sevr Antlaşması bizce mevcut

değildir.”

Atatürk

Page 20: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 19

KURTULUŞ SAVAŞINDA CEPHELER

Kurtuluş Savaşı’nda;

Doğu Cephesinde Ermenilerle,

Güney cephesinde Fransızlar ve Ermeni çetelerle,

Batı cephesinde ise Yunanlılar ile mücadele edildi.

DOĞU CEPHESİ / İLK ZAFERİMİZ

Ermeni Meselesi

Ermeniler 19. yy ortalarına kadar Osmanlı devletinde

barış içinde yaşamışlar, devlete olan bağlılıklarından

dolayı kendilerine "millet-i sadıka" denilmiştir.

Fransız İhtilali’nin etkisi ve Avrupalı devletlerin

kışkırtmaları sonucu 19. yy'ın sonlarına doğru Ermeniler

bağımsız olma fikrine sahip olmuşlardır.

Ermeni meselesi ilk kez Berlin Antlaşması'nda (1878)

gündeme gelmiştir. Bu antlaşmada Osmanlı

Devleti'nden Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahatlar

yapması istenmiştir. Sultan II. Abdülhamit Ermenilerin

bağımsız olmalarını sağlayacak olan bu ıslahatları

uygulamamıştır.

I.DÜNYA SAVAŞI’NDA ERMENİLER

VE TEHCİR KANUNU

Ruslar I. Dünya Savaşı'nda Kafkas cephesinde Ermenileri

kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgedeki

Türkleri katlettirdiler.

Ermenilerin doğuda sivil halka ve Türk ordusuna yönelik

saldırıları üzerine, İttihat-Terakki Hükümeti "Tehcir

Kanunu"nu (1915) çıkararak katliamlara karışan

Ermenileri Suriye ve Lübnan'a gönderdi/göç ettirdi.

I. Dünya Savaşında Kafkas cephesinde, Rusya ile Osmanlı

Devleti arasında 3 Mart 1918'de imzalanan Brest Litowsk

antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı Devleti'ne

bırakılmıştı. Fakat daha sonra Kars ve çevresini Ermeniler,

Ardahan ve Batum'u Gürcüler işgal etti.

TBMM, Osmanlı Devleti'nden kalan ve başında Kazım

Karabekir Paşa'nın bulunduğu 15. Kolorduya hareket emri

verdi.

Ermenistan Savaşı

TBMM, Ermeni meselesini çözmek için Kâzım Karabekir

Paşa'yı Doğu cephesi komutanlığına tayin etti. 24 Eylül

1920'de taarruza geçen Türk ordusu Ermenileri yenilgiye

uğrattı. 30 Ekim 1920'de Kars zaferi kazanıldı.

TBMM ile Ermenistan arasında Gümrü Antlaşması

imzalandı. ( 3 Aralık 1920 ).

Buna göre;

1. Aras Nehri - Çıldır Gölü hattı sınır olacak.

2. Kars, Sarıkamış ve Iğdır TBMM'ye verilecek.

3. Ermenistan Sevr antlaşmasını tanımayacak, Misak-ı

Milli'yi tanıyacak.

Batum Antlaşması 23 Şubat 1921

1-TBMM ile Gürcistan arasında yapıldı.

2-Artvin ve Batum çevresi TBMM'ye bırakıldı.

3-Bu antlaşmalardan kısa bir süre sonra Ermenistan ve

Gürcistan Sovyet Rusya'nın egemenliğine girdi. Bu

antlaşmaların yerine daha sonra Moskova ve Kars

antlaşmaları imzalandı.

GÜNEY CEPHESİ / DESTANLAŞAN DİRENİŞ

Mondros Mütakeresi'nden sonra Adana, Antep, Maraş

ve Urfa önce İngilizlerin işgaline uğramış, Paris

Konferansından sonra Fransızlara devredilmiştir. İngilizler

bölge halkına yönelik baskılar yapmadıkları için ciddi bir

direnişle karşılaşmamışlardır.

Fransızlar bölgeyi Ermenilerle birlikte işgal ederek

ağır baskılar yaptılar ve sivil halka yönelik katliamlar

gerçekleştirdiler. Bu durum halkın tepkisine neden oldu.

Sivas Kongresi'nde bölgeye komutanlar tayin edildi.

Bölgede bütün halkın katıldığı bir Kuva-yı Milliye hareketi

başladı.

Uzun mücadelelerden sonra; 11 Şubat 1920'de Maraş,

10 Nisan 1920'de Urfa, 8 Şubat 1921'de Antep kurtarıldı.

Fransızlar Sakarya Savaşı'ndan sonra imzalanan Ankara

Antlaşması (20 Ekim 1921) ile Anadolu'yu terkettiler.

KURTULUŞ SAVAŞI VE İTALYANLAR

Birinci Dünya savaşı sırasında İtalya'ya gizli anlaşmalarla

İzmir verilmişti. Paris Barış Konferansı'nda (18 Ocak 1919)

İngilizler Akdeniz'de güçlü bir İtalya istemedikleri için

İzmir'in Yunanlılara verilmesini sağladılar. Bu olay

anlaşmazlığa neden oldu.

T.C.İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK

3.ÜNİTE - YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Bu göç esnasında bazı Ermeniler yolda, sıcaklık,

hastalık ve saldırılar nedeniyle hayatını kaybetti.

Ermenistan bu durumu uluslararası alanda aleyhimize

kullanmaya başladı. Bugün bile sık sık gündeme

getirilen Ermeni soykırımı yalanının aslı budur.

Önemi:

o TBMM Hükümetinin ilk askeri ve siyasi başarısıdır.

o TBMM'yi ve Misak-ı Milli'yi ilk tanıyan devlet

Ermenistan’dır.

o Ermeni meselesi sona erdi.

o Bu cephedeki birlikler Batı cephesine kaydırılmıştır.

Maraş’ta Sütçü İmam, Urfa’da Ali Saip Bey, Antep’te

Şahin Bey, Adana (Osmaniye)’de Tayyar Rahmiye

Hanım halka liderlik yaptılar.

TBMM tarafından Antep'e "Gazi"(1921), Maraş'a

"Kahraman"(1973), Urfa'ya "Şanlı"(1984) unvanları

verildi.

Page 21: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 20

İtalyanlar Muğla, Antalya ve çevresini işgal ettiler.

İtalyanlarla TBMM arasında ciddi bir savaş olmadı.

Çünkü İtalyanların hem İngilizlerle arasının açılması hem de

bu dönemde İtalya'da iç karışıklık olması savaş ihtimalini

azalttı.

İtalyanlar II. İnönü savaşından sonra Anadolu'dan

çekilmeye başladılar (5 Temmuz 1921) Sakarya savaşından

sonra tamamen çekildiler.

BATI CEPHESİ / İSTİKLAL MİLLETİMİNDİR

Bu cephe, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ile açılmış,

11 Ekim 1922’de Mudanya Atşkes Antlaşması ile

kapanmıştır.

Sebebi;

Yunan işgalinin diğerlerine göre daha kanlı olması

Yunan işgalinin kalıcı nitelik taşımasıdır.

GEDİZ MUHAREBELERİ: Yunanlıların 22 Haziran 1920'de

saldırıya geçerek Balıkesir, Bursa, Uşak ve Doğu Trakya'yı işgal

etmeleri üzerine, Ali Fuat Paşa TBMM'den izinsiz olarak

Yunanlılara karşı Gediz'de taarruza geçti. Ancak birliklerimiz

yenilgiye uğradı.

Sonuçta;

Bu durum düzenli ordunun gerekliliğini ortaya çıkardı.

Ali Fuat Paşa görevden alınarak Moskova büyükelçiliğine

gönderildi.

Batı cephesi ikiye ayrıldı. Asıl Batı cephesine İsmet Bey,

Batı cephesinin güney kısmına Refet (Bele) Paşa tayin edildi.

DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI - 8 KASIM 1920

Sebepleri

1- Kuva-yı Milliye birliklerinin halktan zorla para ve yardım

toplamaları

2- Kuva-yı Milliye birliklerinin Yunan ilerleyişini

durduramamaları

3-Kuva-yı Milliye komutanlarının merkezi otoriteden uzak,

başlarına buyruk hareket etmeleri

4-Bölgesel kurtuluşu hedef almaları

5-Askeri disiplin ve eğitimden yoksun olmaları v.b.

ÇERKEZ ETHEM İSYANI - Ocak 1921

Çerkez Ethem, Kuva-yı Seyyare adlı birlikleri ile gerek

Yunanlılara gerekse ayaklanmalara karşı önemli başarılar

sağladı. Ancak Çerkez Ethem zamanla disiplinsiz

davranmaya başladı. Düzenli ordu birliklerine

katılmayı reddederek isyan etti. Daha sonra adamları

ile birlikte Yunanlıların tarafına geçti.

I. İNÖNÜ SAVAŞI 6-10 OCAK 1921

Sebepleri:

1- Yunanların, Sevr antlaşmasını TBMM’ye zorla kabul

ettirmek istemesi.

2-Yunanların, düzenli Türk ordusunu güçlenmeden yok

etmek istemesi.

3- Yunanların, Ankara’ yı alıp TBMM’yı dağıtmak

istemesi.

4-Yunanlıların, Megola İdea’yı (Büyük Yunanistan) hayalini

gerçekleştirmek istemesi.

5- İngilizlere layık olduklarını göstermek istemeleri.

Ulusal Sonuçları

TBMM'nin kurduğu düzenli ordunun ilk başarısıdır.

TBMM'nin otoritesi ve halkın TBMM'ye olan güveni arttı.

İsmet Bey generalliğe terfi etti.

Yeni Türk Devletinin ilk anayasası olan Teşkilat-ı

Esasiye hazırlandı.

Çerkez Ethem isyanı bastırıldı.

İstiklal Marşı kabul edildi.(12 Mart 1921)

Düzenli orduya geçiş hızlandı.

Uluslararası Sonuçları

LONDRA KONFERANSI 23 ŞUBAT-12 MART 1921

TBMM Hükümetinin kurduğu düzenli ordunun I. İnönü

Savaşında başarılı olması üzerine, İtilaf Devletleri Sevr

Antlaşmasını biraz yumuşatarak TBMM Hükümetine

akabul ettirmek için bu konferanssı düzenlediler.

Konferansa İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan

katıldı. İtilaf Devletleri konferansa hem İstanbul

Hükümeti’ni hem de TBMM Hükümeti’ni davet

etmişlerdir.

TBMM Hükümeti adına Bekir Sami Bey, İstanbul

Hükümeti adına ise Tevfik Paşa katılmıştır.

Konferansta Türk tarafı Misak-ı Milli’yi, İtilaf Devletleri ise

Sevr Antlaşması’nı esas almışlardır.

Güney cephesinde, Kuva-yı Milliye birlikleri ile düşmana

karşı mücadele edilmiş, düzenli ordu

kullanılmamıştır.

Batı cephesi, Kurtuluş Savaşının en uzun süren ve en

şiddetli savaşların yapıldığı cephesidir.

Kuva-yi Milliye birlikleri ilk kez bu cephede ortaya

çıktı. (Ayvalık'ta).

Çerkez Ethem Olayı, TBMM’nin otoritesini zayıflatmış ve

Yunan işgalini kolaylaştırmıştır. Tüm bu olaylar, TBMM ‘nin

düzenli orduyu kurmaktaki haklılığını ortaya koymuştur.

İtilaf Devletleri TBMM'yi Londra Konferansı'na

çağırdılar.

Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.

Afganistan ile Ankara Dostluk Antlaşması imzalandı.

Page 22: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 21

Londra Konferansı'nın Toplanmasında Etkili Olan

Sebepler

1-TBMM'nin doğuda Ermenileri yenilgiye uğratması

2-Güneyde Fransızlara karşı başarı kazanılması

3- I.İnönü Savaşı'nda Yunanlıların yenilmesi

4-TBMM'nin Sovyet Rusya ile yakınlaşması

İtilaf Devletlerinin Amaçları

1-Yunan kuvvetlerinin yeniden toparlanması için zaman

kazandırmak

2-Barış yolu ile Sevr Antlaşması'nın şartlarını biraz

yumuşatarak kabul ettirmek

3-TBMM konferansa katılmazsa Türklerin barışa karşı

oldukları şeklinde propaganda yapmak

4-Konferansa TBMM ile birlikte İstanbul hükümetini de

çağırarak ikilik çıkarmak

o Londra Konferansında İstanbul Hükümeti temsilcisi Tevfik

Paşa "Sözü Türk milletinin yegâne temsilcisi olan TBMM

heyetine bırakıyorum" demiş, böylece İtilaf devletlerinin

çıkarmak istedikleri ikilik önlenmiştir.

TÜRK-AFGAN DOSTLUK ANTLAŞMASI

1 MART 1921

TBMM Hükümetini tanıyan ilk İslam ülkesi

Afganistan oldu. Bu durum, Asya’da Müslümanlar

arasında TBMM’nin tanınması açısından olumlu olmuştur.

Buna göre;

1-Bu iki kardeş devlet ve millet, birbirlerinin bağımsızlıklarını

tanıyacaklardı.

2-Taraflardan birine yapılacak saldırı diğerine de yapılmış

sayılacak ve saldırıyı birlikte ortadan kaldıracaklardı.

3-Kültürel bağları güçlendirmek için Türkiye’den Afganistan’a

öğretmen ve subay gönderilecekti.

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ - 12 MART 1921

Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlenen yarışmanın

sonucunda Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı İstiklal

Marşı 724 şiir arasından seçilmiş ve TBMM tarafından 12

Mart 1921’de kabul edilmiştir. Günümüzdeki bestesi Zeki

Üngör tarafından düzenlenmiştir.

MOSKOVA ANTLAŞMASI - 16 MART 1921

Türk-Rus Yakınlaşmasının Nedenleri

1-TBMM'nin doğuda Ermenilere karşı başarı kazanması

2-Fransızlara karşı güneydeki halk direnişinin etkili olması

3-Yunanlılara karşı I. İnönü zaferinin kazanılması

4-İki ülke arasında karşılıklı elçilikler açılarak iyi ilişkilerin baş-

laması

5-Her iki ülkenin de düşmanlarının ortak olması

6-Sovyet Rusya'nın Anadolu'daki milli mücadeleyi kendi

rejimine dönüştürmek istemesi

Antlaşmanın Maddeleri

1-Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasındaki anlaşmalar

geçersiz sayılacak.

2-İki taraftan birinin tanımadığı bir antlaşmayı diğeri de

tanımayacak.

3-Sovyet Rusya Misak-ı Milli'yi tanıyacak.

4-Kapitülasyonların kalktığını Sovyet Rusya kabul edecek.

5-Rusya, TBMM ile Ermenistan ve Gürcistan arasında

imzalanan antlaşmaları Batum'un Gürcistan'a verilmesi

şartıyla tanıyacak.

II. İNÖNÜ SAVAŞI 23-31 MART 1921

Sebepleri

1-TBMM'nin Londra Konferansı'nda Sevr'i kabul

etmemesi

2-Yunanlıların I. İnönü mağlubiyetinin intikamını almak

istemesi

3-Türk ordusunun güçlenmeden yok edilmek istenmesi

Sonuçları

Savaşı Türk ordusu kazandı.

İtalyanlar işgal ettikleri yerlerden çekilmeye başladılar.

Yunanlılar Türkleri yenmek için daha büyük kuvvetlere

ihtiyaçları olduğunu anladılar.

İngiltere'nin Yunanistan'a olan güveni sarsıldı.

TBMM Hükümeti Londra Konferansı'na katılarak;

TBMM'nin barış taraftarı olduğunu göstermek.

Misak-ı Milli'yi dünya kamuoyuna duyurmak

istiyordu.

Londra Konferansının Önemi / Sonuçları

o İtilaf Devletleri TBMM'yi hukuken tanımış oldular.

o TBMM ilk defa uluslararası bir kurulda varlığını

gösterdi.

o Misak-ı Milli dünyaya duyuruldu.

o Yunan kuvvetleri zaman kazanarak yeniden

toparlandılar.

o TBMM barış yanlısı olduğunu ispatladı.

Batum, Misak-ı Milli'den verilen ilk tavizdir.

Sovyet Rusya, TBMM'yi tanıyan ilk Avrupa

devletidir.

Sovyet Rusya milli mücadeleye destek vermeyi kabul

etti.

Sovyet Rusya, Sevr antlaşmasını tanımadığını ilan etti.

Doğu sınırımız güvence altına alındı.

o 20 Ocak 1921 'de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ( 1921

anayasası) kabul edildi.

o 1921 Anayasası Yeni Türk devletinin ilk

anayasasıdır.

II. İnönü Savaşından sonra Mustafa Kemal Paşa, İsmet

Paşa'ya çektiği telgrafta "Siz orada yalnız düşmanı değil,

milletin makus talihini de yendiniz" demiştir.

Page 23: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 22

KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI 10-24 TEMMUZ 1921

Sebepleri

1-Yunanlıların İnönü savaşlarıyla kaybettikleri prestijlerini

tekrar kazanmak istemeleri

2-Türk ordusunun toparlanmasına fırsat vermeden ortadan

kaldırma düşüncesi

3-Ankara'yı alarak TBMM'yi dağıtmak ve Sevr'i Türklere kabul

ettirmek istemeleri

4-İtilaf devletlerinin desteğini yeniden kazanmak istemeleri

o İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu, Yunanlıların

aniden saldırmaları üzerine yenilgiye uğradı. Mustafa

Kemal Paşa'nın tavsiyesiyle Türk ordusu Sakarya

ırmağının doğusuna çekildi.

Sonuçları

MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN BAŞKOMUTAN OLMASI

5 AĞUSTOS 1921

Türk ordusunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesi Mustafa

Kemal’e yoğun olarak eleştirilmesine neden oldu.

Mustafa Kemal karşıtları, onun ordunun başına

geçmesini böylece kaybedilecek bir savaşta onun gözden

düşmesini amaçlamışlardır.

Mustafa Kemal yanlıları, ise içine düşülen durumdan

kurtuluşu sadece Mustafa Kemal’e geniş yetkiler

vermekle sağlanacağını düşünüyorlardı.

5 Ağustos 1921 de Mustafa Kemal’e Başkomutanlık

yetkisi verildi.

Böylece Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi öncesi

istifa ettiği askerlik mesleğine geri döndü.

ANADOLU İNSANININ BÜYÜK FEDAKÂRLIĞI

TEKALİF-İ MİLLİYE EMİRLERİ / KANUNU

8 AĞUSTOS 1921

Tekalif-i Milliye Emirleri ile ordunun ihtiyaç duyduğu

şeylerin halk tarafından karşılanması amaçlanmıştır.

Bazı önemli maddeleri şunlardır:

1. Her ilde Tekalif-i Milliye Komisyonları kurulacak.

2. Her aile orduya çorap, çamaşır, çarık vs. verecek.

3. Halkın ve tüccarın elinde bulunan giyim ve besin

maddelerinin % 40’ına bedeli daha sonra ödenmek şartı ile el

konulacak.

4. Her türlü makine, araç ve gerecin % 40’ına el konulacak.

5. Binek hayvanların % 40’ına el konulacak.

Emirlere uymayanlar için İstiklal Mahkemeleri yeniden

kuruldu.

Türk ordusunun kesin zaferi kazanmasında bu

emirlerin yeri ve önemi çok büyüktür.

SAVAŞA RAĞMEN EĞİTİM KONGRESİ

ANKARA MAARİF KONGRESİ

(15-21 Temmuz 1921)

Kütahya-Eskişehir Muharebelerinin devam ettiği sırada

Ankara’da 180 kişinin katıldığı Maarif ( Eğitim ) Kongresi

toplanmıştır.

Toplanma Amacı: Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra

yeni Türk Devletinin eğitim politikasını belirlemekti.

Kongreye Mustafa Kemal’de katılmıştır.

Atatürk bu kongrede yaptığı konuşmada “Milli

Kimliğimize zarar veren zararlı fikirlerle mücadele

edilmesi “gerektiğini vurgulamıştır.

EDEBİYAT VE SANAT ESERLERİNDE KURTULUŞ SAVAŞI

Milli Mücadele edebiyat ve sanat eserlerine de konu

olmuştur. Başta İstiklal Marşı olmak üzere bu dönemde

yazılan eserlerde Kurtuluş Savaşı anlatılmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun (Yaban),

Halide Edip Adıvar’ın (Türk’ün Ateşle İmtihanı),

Samim Kocagöz’ün (Doludizgin) romanlarında,

Halil Dikmen ve İbrahim Çallı gibi ressamların

tablolarında bu dönem yansıtılmıştır.

Düzenli ordunun Batı cephesindeki ilk ve tek

yenilgisidir.

Sakarya ırmağı iki ordu arasında sınır oldu.

Afyon, Kütahya, Eskişehir işgale uğradı.

İtalyanlar Anadolu'dan geri çekilme işlemini durdular.

Fransızlar barış yapmaktan vazgeçtiler.

TBMM'nin Kayseri'ye taşınması gündeme geldi.

Düzenli ordunun kaldırılarak Kuva-yı Milliye'ye

geçilmesi fikri ortaya çıktı.

TBMM'de sert tartışmalar başladı.

Mustafa Kemal TBMM’nin bütün yetkilerinin ve

Başkomutanlık Yetkisinin geçici olarak kendisine

verilmesi kaydıyla bunu kabul etti.

o Savaşın kazanılması amacıyla daha hızlı kararlar

alabilmesi ve uygulayabilmesi için Mustafa Kemal

Paşa'ya TBMM'nin bütün yetkileri üç ay süre ile

verildi. (Bu yetki daha sonra uzatıldı.)

Savaşın en şiddetli döneminde böyle bir kongrenin

düzenlenmesi, Atatürk’ün eğitime verdiği önemi

göstermektedir.

Page 24: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 23

DİRİLİŞİN DESTANI / SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ

23 Ağustos - 13 Eylül 1921

Sebebi: Yunanlıların Türk ordusunu kesin olarak yok ederek

Ankara'yı işgal etmek istemeleri.

Savaş 22 gün 22 gece savaş sürdü. Mustafa Kemal Paşa,

"Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh

da bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı

vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz"

diyerek, topyekün savaş taktiğini uyguladı.

Savaş Türk ordusunun zaferi ile sonuçlandı.

Ulusal Sonuçları

1683’ten beri devam eden Türk ordusunun geri çekilişi

sona erdi.

TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya "Gazilik"

unvanı ve "Mareşallik" rütbesi verildi.

Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı'ndaki en büyük kaybı

Sakarya Savaşı'nda oldu.

Milli mücadelenin son savunma savaşıdır.

Yunanlılar savunmaya çekilirken taarruz sırası Türklere

geçti.

Yunanlılar Doğu Trakya'dan İstanbul'a yapmak istedikleri

saldırıdan vazgeçtiler.

Uluslararası Sonuçları

KARS ANTLAŞMASI 13 EKİM 1921

TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya’ya bağlı Kafkas

Cumhuriyetleri ( Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan )

arasında imzalandı.

Sovyet Rusya'nın hakimiyetine giren bu cumhuriyetlerle

imzalanan bu antlaşma, Moskova Antlaşmasının

tekrarı niteliğinde bir antlaşmadır.

ANKARA ANTLAŞMASI 20 EKİM 1921

Sebepleri:

1-Fransızların işgal bölgelerinde büyük bir direnişle

karşılaşmaları

2-Yunanlıların Türkleri yenemeyeceklerinin anlaşılması

3-Londra Konferansı'nda İtilaf devletlerinin aralarındaki

anlaşmazlıkları giderememeleri

4-Sakarya savaşının kazanılması üzerine Fransızlar antlaşma

yapmak zorunda kaldılar.

Antlaşmanın Maddeleri

1-Taraflar arasındaki savaş hali sona erecek

2-Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacak

3-Hatay Fransızlarda kalacak ancak burada özel bir yönetim

kurulacak.

Önemi:

HAYAT VEREN ZAFER

BÜYÜK TAARRUZ / BAŞKOMUTANLIK MEYDAN

MUHAREBESİ

26-30 AĞUSTOS 1922

Yapılan Hazırlıklar

o Bir yıla yakın hızlı ve gizli olarak savaş hazırlıkları yapıldı.

o Doğu ve güney cephelerinden takviye birlikler getirildi.

o Tekalif-i Milliye Kanunu bütün yurtta uygulandı.

o Orduya taarruz eğitimi verildi.

o Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlık süresi

uzatıldı.

Türk ordusu 26 Ağustos 1922'de Afyon'dan taarruza

geçti.

o Afyon'dan taarruz edilmesinin sebebi,

o Yunanlıların taarruzu Eskişehir'den beklemeleri

o Afyon’un ulaşım ve haberleşme açısından merkezi bir

konum olması

Sonuçları

İtalyanlar, Anadolu'dan tamamen çekildiler.

Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı.

TBMM ile Sovyet Rusya hâkimiyetindeki Kafkas

Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalandı.

Ukrayna ile dostluk antlaşması yapıldı. (2 Ocak 1922)

Moskova Antlaşmasının hükümleri tekrarlandı).

İtilaf devletleri Sevr'i hafifleterek kabul ettirme

girişiminde bulundular.

Doğu sınırımız kesin olarak çizilmiş oldu.

Güney cephesi kapandı ve buradaki birlikler Batı

cephesine kaydırıldı.

Hatay'ın kaybıyla Misak-ı Milliden taviz verildi.

İlk kez bir İtilaf Devleti Misak-ı Milliyi ve TBMM

Hükümetini tanıdı.

İtilaf Devletleri grubu parçalandı.

Suriye sınırı güvenlik altına alındı.

TBMM’yi tanıyan;

İlk devlet Ermenistan,

İlk Müslüman devlet Afganistan,

İlk batılı/Avrupalı devlet Sovyet Rusya,

İlk İtilaf Devleti Fransa’dır.

Taarruz için uzun süre beklenmesinin nedeni,

Yunanlılara kesin bir darbe indirmek için gerekli

hazırlıkları yapmak ve orduyu taarruza

hazırlamaktı.

Yunanlılar büyük bir yenilgiye uğradı.

9 Eylül'de İzmir, 18 Eylül'de Bursa düşmandan kurtarıldı.

Mustafa Kemal Paşa "Ordular, ilk hedefiniz

Akdeniz'dir, ileri" sözünü söyledi.

Yunan başkomutanı esir alındı.

Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı.

Kurtuluş Savaşı'nın sıcak savaş dönemi bitti,

diplomatik mücadele dönemi başladı.

Yunanlıların çekilmesi üzerine Türk ordusuyla İngiliz

kuvvetleri karşı karşıya geldiler.

İtilaf devletleri ateşkes teklifinde bulundular.

Page 25: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 24

SAVAŞA SON VEREN BELGE

MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI

11 EKİM 1922

Katılan Devletler: İngiltere - İtalya - Fransa <-> TBMM

Yunanlılar katılmadı.

Yunanistan'ı İngiltere temsil etti.

TBMM'nin temsilcisi İsmet Paşa'dır.

Maddeleri

1-Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki savaş hali sona erecek

2-Doğu Trakya 15 gün içinde Yunanlılarca boşaltılacak ve

TBMM'ye teslim edilecek

3- İstanbul ve Boğazların yönetimi TBMM'ye bırakılacak

ancak barış yapılıncaya kadar İtilaf kuvvetleri İstanbul'da

kalacak

4-TBMM, barış antlaşması imzalanıncaya kadar Doğu

Trakya'ya asker göndermeyecek ancak sekiz bin kadar

jandarma kuvveti bulundurabilecek

5-Türk kuvvetleri barış yapılıncaya kadar Çanakkale-lzmit

çizgisinde bekleyecek

Önemi

Kurtuluş savaşının silahlı mücadele bölümü sona

erdi.

İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan

kurtarıldı.

İstanbul ve Boğazların yönetimi TBMM'ye

bırakılmasıyla Osmanlı devleti hukuken sona erdi.

Lozan Antlaşması'na zemin hazırlandı.

İngiltere'de Yunan yanlısı Lyod George Hükümeti istifa

etti.

Page 26: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 25

SALTANATTAN MİLLİ EGEMENLİĞE

SALTANATIN KALDIRILMASI - 1 KASIM 1922

o İtilaf Devletleri Lozan Barış Konferansına TBMM

Hükümeti ile birlikte İstanbul Hükümeti'ni de çağırdılar.

Amaçları Türk heyetleri arasında ikilik çıkarmaktı.

o TBMM hem bu ikiliği kaldırmak hem de milli

egemenliği tam olarak gerçekleştirmek için Saltanatın

kaldırılmasına karar verdi.

Sonuçları

ZAFERİN VE BAĞIMSIZLIĞIN TESCİLİ

LOZAN ANTLAŞMASI - 24 TEMMUZ 1923

I. Lozan Görüşmeleri: 20 Kasım 1922- 4 Şubat 1923

II. Lozan Görüşmeleri: 23 Nisan 1923 - 24 Temmuz 1923

o Katılan Devletler : İngiltere, İtalya, Yunanistan, Fransa,

Japonya, Romanya, Yugoslavya

o Boğazlarla ilgili Görüşmelere Katılanlar: Sovyet Rusya,

Bulgaristan

o Gözlemci Devlet : ABD

Konferansın Toplanma Yeri Sorunu

TBMM, konferansın İzmir'de toplanmasını istiyordu.

Böylece Mustafa Kemal Paşa'nın konferansı etkilemesi

kolaylaşacak, Türk heyeti ile TBMM arasındaki

haberleşme daha kolay sağlanacaktı.

İtilaf Devletleri ise uluslararası konferansların tarafsız

ülkelerde toplanması gerektiğini bildirdiler.

Konferansın İsviçre'nin Lozan kentinde yapılması kabul

edildi.

Konferansa Gönderilecek Temsilci Sorunu

TBMM'yi Lozan Konferansı'nda hükümet başkanı Rauf

(Orbay) Bey temsil etmek istiyordu. Amacı Mondros

Ateşkesi'ni imzalamakla edindiği kötü izlenimi silmekti.

Mustafa Kemal Paşa Mudanya'da başarılı bir ateşkes

imzalamış olan İsmet Paşa'yı tercih etti. TBMM tarafından

İsmet Paşa'nın temsilci olması kararlaştırıldı.

Konferansta Görüşülecek Konular

Türk heyeti, konferansta sadece Kurtuluş Savaşı'yla ilgili

konuları değil yüzlerce yıllık sorunları görüşecekti.

Konferansta görüşülecek diğer konularla ilgili olarak ise

pazarlık yapılacaktı.

Lozan Görüşmelerinin Başlaması ve Kesilmesi

o 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan görüşmeleri bir süre

sonra tıkandı. İtilaf Devletleri Türk heyetinden birçok

konuda taviz istediler. En çok anlaşmazlık çıkan

konular şunlardı.

Kapitülasyonlar

Dış borçlar

Musul sorunu

Boğazlar sorunu

Bu gelişmeler üzerine Lozan görüşmeleri 4 Şubat 1923'te

kesildi. Lozan görüşmelerinin kesildiği dönemde Türkiye'de iki

önemli olay meydana geldi.

İzmir I. İktisat Kongresi- 17 Şubat 1923

I. TBMM'nin feshedilmesi 1 Nisan 1923

Lozan Görüşmelerinin Yeniden Başlaması ve Barış

Antlaşmasının İmzalanması

Lozan konferansının dağılması üzerine TBMM, boğazlar

ve çevresini ele geçirmek için hazırlık yapmaya başladı.

İngilizlerle savaş tehlikesi ortaya çıktı.

İngiltere'de ise kamuoyu yeni bir savaşa karşı idi. Ayrıca

İngiliz sömürgeleri çıkacak bir savaşta yardım

göndermeyeceklerini, diğer Avrupa devletleri ise tarafsız

kalacaklarını açıkladılar.

Her iki tarafında savaşı göze alamaması üzerine

konferans yeniden toplandı.

24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı.

ANTLAŞMANIN MADDELERİ

1-SINIRLAR

Doğu Sınırı: Kars antlaşması geçerli oldu.

Irak Sınırı: Musul konusunda anlaşmazlık çıkması

üzerine Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere

bırakıldı.

Suriye Sınırı: 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara

Antlaşmasına göre belirlendi.

Batı Sınırı: Meriç nehri sınır oldu.

Ege Adaları: Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye, Oniki

Ada İtalya'ya, diğer bütün Ege adaları silahsızlandırılması

şartıyla Yunanistan'a verildi. II. Dünya savaşından sonra

imzalanan Paris Antlaşması ile 12 Ada Yunanistan'a

verildi.

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK

4.ÜNİTE - ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR

Altı yüz yıldan beri devam eden Osmanlı hanedanı sona

erdi.

Laikliğin gerçekleştirilmesi için ilk önemli adım atıldı.

İtilaf devletlerinin çıkarmak istedikleri ikilik önlendi.

Milli egemenliğin gerçekleşmesi yolunda önemli bir

adım atıldı.

Cumhuriyetin ilanına zemin hazırlandı.

Son Osmanlı hükümdarı Sultan Vahdettin İstanbul'dan

ayrıldı.

Osmanlı hanedanından şehzade Abdülmecit Efendi

TBMM tarafından Halifeliğe seçildi.

Şartlar ve ortam uygun olmadığı için halifelik

kaldırılmamıştır.

Mustafa Kemal, Türk heyetinden iki konuda kesinlikle

taviz verilmemesini istedi. Bunlar;

Ermeni meselesi

Kapitülasyonlardır.

Page 27: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 26

2-BOĞAZLAR

Boğazların yönetimi başkanlığını bir Türk'ün yapacağı

uluslararası bir Boğazlar Komisyonuna bırakılacak.

Boğazların her iki yakasında yirmişer km'lik alan

silahsızlandırılacak

Ticaret gemileri serbestçe boğazlardan geçebilecek

Savaş gemilerine tonaj sınırlaması getirilecek.

Savaş ihtimali olduğunda Türkiye boğazlan

silahlandırabilecek

3-İSTANBUL'UN DURUMU

İstanbul'un Lozan Antlaşması'nın TBMM'de

onaylanmasından sonra bir buçuk ay içerisinde İtilaf

Devletlerince boşaltılması kararlaştırıldı.

4-KAPİTÜLASYONLAR

Kapitülasyonların bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılması

kabul edildi.

5-DIŞ BORÇLAR

En çok Fransa ile aramızda bu konuda sorun çıktı.

Düyun-u Umumiye İdaresi kaldırıldı.

Osmanlı borçları Osmanlı Devleti'nden ayrılan devletler

arasında paylaştırıldı.

Borçların önemli bir kısmını Türkiye ödeyecekti.

Borçlar Türk lirası ya da Fransız frangı ile ve taksitler

halinde ödenecekti.

6-PATRİKHANE

Yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla patrikhane

İstanbul'da kalacak

Seçilen patriği Türk hükümeti onaylayacak

7-YABANCI OKULLAR

Türkiye'de bulunan bütün yabancı okullar Türk Milli

Eğitim sistemine bağlı olacak.

Bu okullar Türk müfettişlerince denetlenecek.

8-SAVAŞ TAZMİNATI

Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak sadece Edirne'nin

Karaağaç istasyonu alındı.

9-AZINLIKLAR

Türkiye'de bulunan bütün azınlıklar Türk vatandaşı

sayıldı. Böylece Avrupalı devletlerin içişlerimize

karışmaları önlendi.

Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları hariç

Yunanistan'daki Türkler ve Türkiye'deki Rumların yer

değiştirmesi kararlaştırıldı.

LOZAN ANTLAŞMASI'NIN ÖNEMİ

II. TBMM DÖNEMİ

Kurtuluş savaşını kazanan I. TBMM bu süre içinde

yıprandığı için 1 Nisan 1923'te feshedildi. 11 Ağustos

1923’te II. TBMM açıldı.

II. TBMM 1923-1927 arasında faaliyet gösterdi.

II. TBMM bir inkılap meclisidir.

II. TBMM döneminde;

Lozan Antlaşması'nın onaylanması

Cumhuriyetin ilanı

Ankara'nın başkent olması

Halifeliğin kaldırılması

1924 Anayasası'nın kabulü

gibi bir çok önemli inkılap gerçekleştirildi.

BAŞKENT ANKARA

ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞU -13 Ekim 1923

27 Aralık 1919'da Temsil Heyeti'nin Ankara'ya gelmesi ile,

Ankara Millî Mücadele'nin karargâhı olmuştu. 23 Nisan

1920 de TBMM’nin Ankara'da açılmasıyla yeni Türk

Devletinin temelleri atıldı. Kurtuluş Savaşı buradan

yönetildi. Böylece Ankara, fiilen başkent durumuna geldi.

gibi nedenler etkili olmuştur.

YAŞASIN CUMHURİYET

CUMHURİYETİN İLANI - 29 EKİM 1923

Kurtuluş savaşı yıllarında sürekli milli egemenliğin önemi

vurgulanmıştı.

TBMM'nin varlığı ve saltanatın kaldırılmış olması

cumhuriyetin ilanını gerektiriyordu.

Ankara'nın başkent olarak ilan edilmesinin ardından rejim

tartışmaları başladı.

1923 Ekim'inde Ali Fethi Bey Hükümetinin istifasıyla

ortaya bir hükümet bunalımı çıktı.

Meclis hükümeti sistemi yüzünden yeni bir hükümetin

kurulması gecikiyordu.

Hükümet bunalımını çözmek ve rejim tartışmalarını

sona erdirmek amacıyla Mustafa Kemal Paşa'nın teklifiyle

Cumhuriyet ilan edildi.

Yeni Türk devletinin bağımsızlığı uluslararası alanda

resmen tanındı.

Türk milleti açısından I. Dünya savaşı sona erdi.

Boğazlar Komisyonunun varlığı egemenlik haklarımıza

gölge düşürdü.

Uzun yıllar süren kapitülasyonlar, dış borçlar,

azınlıklar gibi sorunlar çözümlendi.

Irak sınırı hariç diğer sınırlarımız belirlendi.

Türk bağımsızlık savaşı diğer esir milletlere örnek

oldu.

Lozan Antlaşmadan Kalan Sorunlar

o Musul Sorunu, Hatay Sorunu, Boğazlar Sorunu, Nüfus

mübadelesi, Yabancı okullar

Ankara’nın başkent ilan edilmesinde;

Milli mücadelenin idari merkezi olması

TBMM’nin burada açılması

Yeni Türk devletinin temellerinin burada atılması

Askeri ve coğrafi açıdan güvenli bir yerde olması

Anadolu’nun orta yerinde ve merkezi bir konumda

olması

“Lozan antlaşması, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri

hazırlanmış ve Sevr antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş,

büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir belgedir. Osmanlı

devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir.”

Atatürk

Page 28: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 27

CUMHURİYETİN İLANININ SONUÇLARI

Mustafa Kemal Paşa İlk Cumhurbaşkanı

İsmet Paşa İlk Başbakan

Fethi (Okyar) Bey İlk TBMM Başkanı seçildiler.

HALİFELİĞİN KALDIRILMASI - 3 MART 1924

Sebepleri

1- Saltanatı kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı ile halifeliğin

bir fonksiyonunun kalmaması

2- Ulusal egemenlikle halifeliğin bağdaşmaması.

3- Yeni rejime karşı olanların sığınabilecekleri tek makamın

halifelik olması

4- Bazı milletvekillerinin halifeyi TBMM'nin üzerinde

görmeleri vb.

Bütün bu gelişmeleri dikkate alan TBMM, 3 Mart

1924'de çıkardığı bir kanunla halifeliği kaldırdı. Bu

kanunla birlikte;

Halifeliğin Kaldırılmasının Sonuçları

İnkılapların gerçekleştirilmesi için uygun bir ortam

hazırlandı.

Laikliğin en önemli aşaması gerçekleştirildi.

Yeni kurulan rejim güçlendirilerek eski rejime dönüş

yolu kapatıldı.

Ulusal egemenliğin pekiştirilmesi sağlandı.

Ümmetçilik arayışları sona erdi.

Osmanlı hanedanı yurt dışına çıkarıldı.

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ

İlk TBMM'de Gruplar

İlk TBMM'de bütün milletvekillerinin ortak amacı

vatanın işgalden kurtarılması olduğu için partileşmeye

gidilmedi.

İlk TBMM'de Islahat Grubu, İstiklal Grubu, Tesanüt

Grubu gibi gruplar vardı.

Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünde Anadolu ve

Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu kuruldu.

Mustafa Kemal Paşa taraftarlarına I. Grup, karşı olanlara

ise II. Grup dendi. II. Grup saltanat ve hilafet taraftarı idi.

HALK FIRKASI’NIN KURULUŞU 9 Ağustos 1923

o Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünde Anadolu ve Rumeli

Müdafaa-i Hukuk grubu temel alınarak kuruldu.

o Bu süre içinde;

Mustafa Kemal Paşa 1923- 1938

İsmet İnönü 1938-1950 hem cumhurbaşkanlığı hem de

genel başkanlık yaptılar.

o Yapılan inkılaplar parti programına dayanarak

gerçekleştirilmiştir.

o Halk partisi 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimleri kaybetti

ve yönetimi Demokrat Parti aldı.

ORDUNUN SİYASETTEN AYRILMASI - 10 Aralık 1924

II. TBMM döneminde milletvekilliği ile komutanlık aynı

kişide bulunabiliyordu.

Mustafa Kemal Paşa İttihatçılarda gördüğü ordu-

politika ilişkisinin Cumhuriyet döneminde de devam

etmesini istemiyordu.

1924 yılı Ekim ayı sonlarında Kazım Karabekir Paşa, Ali

Fuat Paşa, Refet Paşa gibi komutanlar birliklerinin

başından ayrılarak Ankara'ya geldiler. Bu gelişmeler

üzerine milletvekilliğiyle askerliğin aynı kişide

bulunamayacağına dair kanun kabul edildi. Böylece ordu

siyasetten ayrıldı.

TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI - 17 KASIM 1924

Partinin genel başkanı Kâzım Karabekir Paşa'dır.

Kurucuları milli mücadelenin önde gelen isimleridir. Rauf

(Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa,

Adnan (Adıvar) Bey gibi.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının muhafazakar ve

dini inançlara saygılı bir siyaset izlemesi yeni rejime karşı

olanların bu partide yer almalarına neden oldu.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Şeyh Said İsyanı ile

ilgisi olduğu gerekçesiyle kapatıldı. (5 Haziran 1925)

Çok partili hayata geçişte ilk deneme başarısızlıkla

sonuçlandı.

Yeni Türk devletinin adı ve rejimi ( yönetim şekli )

belirlendi.

Hükümet bunalımı sona erdi.

Meclis Hükümeti sisteminden kabine sistemine geçildi.

Demokratikleşme yolunda önemli bir adım atıldı.

1921 Anayasası'na devletin rejimi, dili, dini, başkenti

ile ilgili maddeler eklendi.

Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yerine Diyanet

İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.

Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti kaldırılarak yerine

Genelkurmay Başkanlığı kuruldu ve siyaset dışı bırakıldı.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılarak eğitimde birlik

sağlandı.

Maarif Vekâleti yerine Milli Eğitim Bakanlığı kuruldu.

o Parti 1923-1950 yılları arasında tek başına

iktidarda kaldı.

o Halk partisi ekonomide devletçiliği savunmuştur.

o Türkiye'de kurulan ilk siyasi partidir.

Türkiye'de Halk partisinden sonra kurulan ikinci parti,

Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk partidir.

İlk muhalefet partisidir.

Ekonomide liberal düşünceyi savunmuştur.

Dini inançlara saygılı olmayı ilke olarak kabul etmiştir.

Page 29: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 28

REJİM KARŞITI BİR İSYAN / ŞEYH SAİD İSYANI

13 ŞUBAT 1925

SEBEPLERİ

Şeyh Said'in yeni rejime karşı olması

Halifeliğin kaldırılması ve medreselerin kapatılmasının

kullanılarak insanların kışkırtılması

Musul sorununu kendi lehine çözmek isteyen İngilizlerin

kışkırtmaları

Terakkiperver Cumhuriyet Partisi'nin ”dini inançlara

saygılı olduğunu” vurgulaması

Diyarbakır'da başlayan isyan çok geniş bir alana yayıldı.

İsyanı bastıramayan Fethi (Okyar) Bey hükümeti istifa etti,

yeni hükümeti İsmet Paşa kurdu. Alınan tedbirlerle Şeyh Said

isyanı bastırıldı.

ALINAN TEDBİRLER

Takrîr-i Sükun (Huzuru Sağlama) Kanunu çıkarıldı. (4

Mart 1925)

Bu kanunla basına sınırlama getirildi.

Hükümetin eleştirilmesi yasaklandı.

Bu kanun 1929'a kadar yürürlükte kaldı.

İsyan bölgelerinde İstiklal Mahkemeleri kuruldu.

MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA SUİKAST GİRİŞİMİ

16 HAZİRAN 1926

Eski İttihatçılar ve yeni rejime karşı olanlar Mustafa

Kemal Paşa'ya bir suikast düzenleyerek iktidarı ele geçirmeyi

planladılar.

Suikast yeri olarak İzmir seçildi.

Suikast gerçekleşmeden ortaya çıkarıldı.

Olayı planlayanlar İzmir İstiklal mahkemesinde

yargılanarak ağır cezalara çarptırıldılar. .

SERBEST CUMHURİYET FIRKASI - 12 AĞUSTOS 1930

1929'da bütün dünyada başlayan ekonomik bunalım

Türkiye'yi de etkiledi.

İktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi'ne karşı tepkiler

artmaya başladı.

İktidar partisinin denetlenebilmesi ve demokrasinin

tam olarak yerleşebilmesi için yeni bir partiye ihtiyaç

duyuldu.

Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle Fethi (Okyar) Bey'in

başkanlığında Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu.

Serbest Cumhuriyet Partisi ekonomide liberalizmi

savunuyordu.

Zamanla partiye inkılap karşıtları girmeye başladı.

Fethi Bey kontrolü kaybedeceğini anlayınca partiyi

feshetti. (17 Kasım 1930)

KUBİLAY / MENEMEN OLAYI - 23 Aralık 1930

Laik Cumhuriyete karşı olan Derviş Mehmet ve adamları

Menemen'de olay çıkardılar.

Olayı bastırmak isteyen Öğretmen Asteğmen Kubilay

şehit edildi.

Alınan tedbirlerle isyan bastırıldı.

Olayı çıkaranlar İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak ağır

cezalara çarptırıldılar.

1945'e kadar çok partili hayata geçilmesi gecikmiştir.

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİLEMEMESİNİN SEBEPLERİ

1-Yeni rejimin yerleştirilmek istenmesi

2-Halkın çok partili hayata hazır olmayışı

3-Yeni bir dünya savaşının çıkma ihtimali

4-Lozan'dan kalan bazı sorunların çözülmek istenmesi (Hatay-

Boğazlar)

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ 1945

II. Dünya savaşından sonra bir çok ülkede demokrasi

hakim olmaya başladı.

Savaşı kazanan ülkeler de demokrasi ile yönetilen

ülkelerdi.

Dünya barışını korumak için savaştan sonra Birleşmiş

Milletler kuruldu.

1946'da "açık oy, gizli sayım" sistemine dayalı yapılan

seçimi Cumhuriyet Halk Partisi kazandı.

14 Mayıs 1950'de "gizli oy, açık sayım" sistemiyle

yapılan seçimi Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla kazandı.

Demokrat Parti 1950-1960 yılları arasında Türkiye'yi

idare etti.

Bu dönemde Cumhurbaşkanı - Celal Bayar, Başbakan -

Adnan Menderes TBMM Başkanı - Refik Koraltan’dır.

Yeni rejime yönelik ilk isyandır.

Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kapatıldı.

İlk demokrasi denemesi başarısızlıkla sonuçlandı.

İngiltere Musul konusunda önemli bir avantaj elde etti.

Mustafa Kemal Paşa "Benim naçiz vücudum elbet

bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti

ilelebet payidar kalacaktır." demiştir.

Menemen olayı, laik Cumhuriyete yönelik ikinci isyan

hareketidir.

Serbest Cumhuriyet Partisi'nin kendini

feshetmesindeki haklılık anlaşılmıştır.

Çok partili hayata geçişin ikinci denemesi de

başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Türkiye'nin, dünya devletleri içerisinde yerini

alabilmesi için çok partili hayata geçmesi gerekiyordu.

Türkiye, 1945 yılında ilk kez çok partili hayata geçti.

1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrılan Adnan

Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü

Demokrat Parti'yi kurdular.

Page 30: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 29

İNKILAPLAR

Cumhuriyet döneminde; Siyasi alanda, Hukuk alanında,

Eğitim alanında, Sosyal ve Toplumsal alanda, Ekonomi

alanında ve daha birçok alanda inkılaplar yapıldı.

SİYASİ ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR

Saltanatın kaldırılması 1 Kasım 1922

Ankara'nın başkent olması - 13 Ekim 1923

Cumhuriyetin ilanı - 29 Ekim1923

Halifeliğin kaldırılması - 3 Mart1924

Ordunun siyasetten ayrılması

Siyasi partilerin kurulması

Çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmıştır.

[ Bu konulara daha önceki sayfalarda (23-26) değinildiği

için bakınız. ]

HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

Sebepleri

TEŞKİLAT-I ESASİYE'NİN ( 1921 ANAYASASI) KABULÜ

20 OCAK 1921

23 maddedir.

Amasya Genelgesi ile gelişen milli hakimiyet ruhuna

resmi bir kimlik verilmiştir.

Bu Anayasaya devletin yönetim şekli (cumhuriyet) 29

Ekim 1923'de eklenmiştir.

1924 ANAYASASI - 20 NİSAN 1924

Gerçek hayatın ihtiyaçlarına cevap veren bir anayasadır.

Egemenlik kayıtsız şartsız millete verilmiştir.

Vatandaşın haklarının korunması için Danıştay

kurulmuştur.

1928'de Anayasadan "devletin dini İslam’dır" ibaresi

çıkarılmıştır.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.

1937'de Atatürk ilkeleri anayasaya girmiştir.

Günün şartlarına göre en çok değişikliğe uğrayan

anayasadır.

1960'a kadar yürürlükte kalmıştır.

MEDENİ KANUNUN KABULÜ – 1926

Osmanlı Devleti zamanında yapılan ve Osmanlı aile

hukukunu düzenleyen Mecelle kaldırılarak yerine İsviçre

Medeni Kanunu kabul edildi. (17 Şubat 1926 ) Çünkü İsviçre

Medeni Kanunu en son, en modern, yapımıza en uygun

medeni kanun idi.

Medeni Kanunun Kabulünün Sonuçları

Patrikhanenin dini konuların dışındaki yetkileri kaldırıldı.

Azınlıklar Lozan'da tanınan kendi kanunlarıyla yönetilme

hakkından vazgeçerek Türk kanunlarına tabi oldular.

Ayrıca;

- İsviçre Borçlar Kanunu 1928

- Almanya Ticaret Kanunu 1928

- İtalya Ceza Kanunu 1926 alınmıştır.

SOSYAL / TOPLUMSAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR

ŞAPKA VE KILIK KIYAFET KANUNU’NUN KABULÜ

25 Kasım 1925

Osmanlı Devleti zamanında kılık kıyafet konusunda birlik

yoktu. Bu durum toplumda hoş bir görünüm

arzetmiyordu.

Türk toplumunu görünüş itibariyle de çağdaş bir

görünüme kavuşturmak için Şapka Kanunu çıkarıldı ve

kılık kıyafet konusunda inkılap yapıldı.

Atatürk şapka’yı ilk kez Kastamonu ziyareti sırasında

giymiştir.

Kılık kıyafet inkılabı ile;

Giyim-kuşamda çağdaşlaşma sağlandı.

Kıyafet karmaşasına son verilerek birlik beraberlik

sağlandı.

Kısa olmasının nedeni o zamanın olağanüstü şartları

ve acil ihtiyaçları karşılamak için hazırlanmış olmasıdır.

Güçler birliği ilkesi hakimdir.

TBMM yasama ve yürütme yetkisine sahiptir

Meclis Hükümeti sistemi vardır.

TBMM'nin üstünde güç yoktur.

Osmanlı Devleti'nde hukuk birliğinin olmaması

Kadın-erkek eşitliğinin olmaması

Çağın ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir hukuk

sitemine ihtiyaç duyulması

Devlete laik bir karakter kazandırma düşüncesi

Laiklik yolunda önemli bir adım atılmış ve hukukta

birlik sağlanmıştır.

Toplumsal ve ekonomik alanda kadın-erkek eşitliği

sağlanmış, kadınlara istediği mesleğe girme hakkı

tanınmıştır.

Resmi nikah ve tek eşlilik zorunlu hale getirilmiş,

boşanma hakkı kadına da tanınmıştır.

Mirasta kız erkek eşitliği sağlanmıştır.

Medeni Kanun, dini bir karakter taşımadığı için Laiklik

ilkesi ile, kadın erkek eşitliğini sağladığı için Halkçılık ilkesi

ile ilgilidir.

Şapka ve Kılık Kıyafet Kanunu daha çok İnkılapçılık

ilkesi ile ilgilidir ve Çağdaşlaşma hedefine yöneliktir.

Page 31: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 30

TEKKE, ZAVİYE VE TÜRBELERİN KAPATILMASI

(30 Kasım 1925)

Tekke; tarikatların toplantı, tören, eğitim yeridir. Zaviye

ise tekkenin daha küçüğüdür. Tekke ve zaviyeler Osmanlı

devletinde tarikatların faaliyet yaptığı yerlerdi. Osmanlı

devletinin son zamanlarında tekke ve zaviyeler esas

görevlerinden uzaklaşmışlar ve halkın din duygularının

istismar edildiği yerler haline gelmişlerdi.

İnsanların dini duygularını sömüren ve gerçek amacından

uzaklaşmış bu kurumlar kapatılmıştır. Ayrıca şeyhlik,

dervişlik, dedelik gibi unvanlar da kaldırılmıştır. Böylece;

1-Türk halkının bilime, akılcılığa ve laik düşünceye yönelmesi,

2-Birlik beraberliğin sağlanması yönünde önemli bir adım

atıldı.

Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, Laiklik ve

Halkçılık ilkesi ile ilgilidir.

TAKVİM, SAAT VE ÖLÇÜLERDE DEĞİŞİKLİK

Osmanlı Devletinde kullanılan Hicri ve Rumi takvim

kaldırılarak yerine Miladi Takvim ve uluslararası saat

sistemi kabul edildi. (26 Aralık 1925)

1 Ocak 1926’dan itibaren kullanılmaya başlandı.

20 Mayıs 1928’de Arap rakamları yerine uluslararası

rakamlar kabul edildi.

26 Mart 1931’de eski ölçü birimleri ( okka, endaze,

arşın…) yerine kilogram, metre ve litre kabul edildi.

Hafta tatili Cuma gününden Pazar gününe alındı. (1935)

SOYADI KANUNUNUN KABULÜ - 21 Haziran 1934

Osmanlı Devletinde kişiler yer, ana baba adları ya da

lakapları ile tanınıyorlardı. Bu durum devletle olan resmi

ilişkilerde ( okul-vergi-askerlik-tapu) karışıklığa neden

oluyordu. Bu karışıklığa son vermek için Soyadı Kanunu

çıkarıldı.

Böylece;

KADINLARA SİYASİ HAKLARIN VERİLMESİ

Belediye seçimlerine katılma hakkı verilmesi (3 Nisan

1930) İlk siyasi haktır.

Muhtar olma hakkının verilmesi (26 Ekim 1933)

Milletvekili seçme- seçilme hakkının verilmesi (5 Aralık

1934)

Türk kadını birçok Avrupa ülkesinden önce siyasi

haklarına kavuşmuştur.

1935’te yapılan seçimlerde meclise 18 kadın milletvekili

girmiştir.

KODLAMA: Belediyenin Muhtarı Vekil oldu.

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924) ile

Medreseler kapatıldı.

Tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.

Karma ve laik eğitime geçildi.

Eğitimde birlik sağlandı.

Yeni Türk Alfabesinin-Latin harflerinin kabulü

(1 Kasım 1928) .

Millet mekteplerinin açılması (1 Ocak 1929)

o Aynı gün şeyh, derviş, mürit gibi unvanların kullanılması

ve bunlarla ilgili elbiselerin giyilmesi ve muskacılık

yasaklandı.

o Türbeler kapatılırken Yavuz ve Fatih gibi Türk

büyüklerinin türbelerinin kapatılmaması; Türk

İnkılabının tarihi kökleri koparmaya yönelik

olmadığını gösterdi.

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve

mensuplar memleketi olamaz.” Mustafa Kemal Atatürk

Takvim, Saat ve Ölçülerde değişikliğin amacı,

Batılı /Avrupalı devletlerle olan ekonomik ilişkilerde

kolaylık ve birlik sağlanmasıdır.

Takvim, saat ve ölçülerde yapılan inkılaplar,

İnkılapçılık ilkesi ve Çağdaşlaşma hedefi ile

ilgilidir.

Kişilerin toplum hayatında kolayca tanınmaları sağlandı.

Ağa, paşa, bey, hacı, hoca gibi ayrıcalık belirten lakap ve

ünvanlar ile Osmanlı Devletinden kalan nişan ve

rütbelerin kullanılması yasaklandı.

Uluslararası ilişkilerde düzen sağlandı.

TBMM tarafından Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı

verildi.

Soyadı Kanunu, ayrıcalıkları kaldırdığı ve eşitliği sağladığı

içinHalkçılık ilkesi ile ilgilidir.

Seçme ve seçilme hakkı olduğu için Cumhuriyetçilik

ilkesi ile, bu hak kadınlara da verildiği için Halkçılık ilkesi

ile ilgilidir.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu;

Medreseleri kapattığı için Laiklik ilkesi ile,

Eğitimde fırsat eşitliği sağlandığı için Halkçılık ilkesi ile,

Eğitimi milli hale getirdiği için Milliyetçilik ilkesi ile

ilgilidir.

Yeni Türk Harflerinin ( Latin alfabesinin) kabulü,

öğrenimi kolaylaştırmış,

Millet Mekteplerinin açılması okuryazar oranını

arttırmıştır.

Page 32: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 31

MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZÜ GELİŞTİRMEK İÇİN

Türklerin çok eski ve köklü bir tarihe sahip olduklarını,

medeniyete katkıda bulunduklarını ortaya çıkarmak ve

Avrupa’da Türkler aleyhine yapılan olumsuz propagandaları

önlemek için Türk Tarih Kurumu kuruldu. (15 Nisan 1931

Türk dilinin zenginliğini ortaya çıkarmak ve Türk dilini

yabancı dillerin etkisinden kurtarmak için Türk Dil Kurumu

kuruldu. (12 Temmuz 1932)

MİLLİ SINIRLARDAN MİLLİ EKONOMİYE

EKONOMİ ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

Amaçları

1- Devletin ekonomik bağımsızlığını sağlamak.

2- Sanayiyi geliştirmek, modern araçları ve tesisleri ülkeye

kazandırmak.

3- Ekonomide millileşmeyi sağlayarak yabancı sermayeye

bağımlılığı ortadan kaldırmak.

4- İktisadi kurumları devletleştirmek ve iktisadi girişimleri

desteklemek

5- Özel teşebbüsü desteklemek.

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ -17 Şubat 1923

Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı dönemde

İzmir’de yeni Türk devletinin ekonomi politikasını

görüşmek ve ekonomik kalkınmanın nasıl sağlanacağını

kararlaştırmak için toplandı.

1135 kişinin katıldığı bu kongrede Misak-ı İktisadi

( Ekonomik Milli Yemin ) kabul edildi.

Kongrede alınan en önemli kararlar;

1-Yerli malı kullanılması sağlanmalıdır.

2-Teknik eğitim geliştirilmelidir.

3- Hammaddesi yurt içinden olan sanayi kolları

geliştirilmelidir.

4-Küçük imalathanelerden büyük işletmelere geçilmelidir.

5- Milli bankalar kurulmalıdır.

6- Özel teşebbüsün geçekleştiremediği yatırımlar devlet eliyle

yapılmalıdır.

Ekonomi Alanında Yapılan Diğer Yenilikler

1933’te Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı ve

uygulandı. 1938’de hazırlanan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı

2.Dünya savaşı nedeniyle uygulanamadı.

Özel sermaye yetersiz olduğundan Karma Ekonomi

modeli benimsendi.

İş Bankası kuruldu.(1924)

Yerli sanayiyi korumak için gümrük vergileri yükseltildi.

Teşvik-i Sanayi Kanunu kabul edildi.(1927)

Ülkemizdeki maden kaynaklarını araştırmak için MTA (

Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ) kuruldu.(1935)

Maden yataklarını işletmek için Etibank kuruldu.

Dokuma sanayini geliştirmek için Sümerbank kuruldu.

Birçok yabancı kuruluş devletleştirildi.

TARIM ALANINDA GELİŞMELER

Aşar Vergisi kaldırıldı. (1925)

Toprak Reformu yapıldı ve köylüye toprak mülkiyeti

sağlandı.

Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu.

Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği kuruldu.

Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu.

Ziraat okulları açıldı.

Örnek çiftlikler kuruldu.

Makineleşmeye önem verildi.

KABOTAJ KANUNU - 1 Temmuz 1926

Bu hak Osmanlı Devletinde yabancı şirketlere verilmişti.

Bu durum ekonomik bağımsızlığımıza ve egemenlik

haklarımıza aykırı bir durumdu.

Kabotaj Kanununun kabul edilmesi ile limanlarımız

arasındaki taşımacılık Türklere verildi.

Türk karasularında yük ve yolcu taşıma haklarının

Türklere ait olduğu kabul edildi. ( 1 Temmuz 1926 )

BİR DEVRİN ANALİZİ: NUTUK

o Nutuk, yeni Türk devletinin yazılan ilk tarihidir. Yazarı

Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal Atatürk

yaptığı çalışmaları Türk insanına tanıtabilmek amacıyla

bu kitabı kaleme almıştır.

Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun kurulması

Milliyetçilik ilkesi ile ilgilidir.

Üniversite reformu yapılarak İstanbul Üniversitesi

açıldı. (1933)

Ankara’da Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi açıldı.

(1936)

Ankara’da Musiki Muallim Mektebi (1924) açılmış,

Sanayi-i Nefise mektebi Güzel Sanatlar Akademisi’ne

dönüştürülmüş (1928),

Ankara Devlet Konservatuvarı (1936) ,

Resim ve Heykel Müzesi açılmıştır. (1937)

Kongreye her kesimden insanın katılması Halkçılık,

ekonomide bağımsızlığın amaçlanması Milliyetçilik,

ekonomik kalkınma amaçlandığı için Devletçilik ilkesi ile

ilgili olduğunu gösterir.

Aşar verginin kaldırılması ile köylüyü ağır vergi

yükünden kurtarmak ve tarımsal üretimi arttırmak

amaçlanmıştır.

Köylünün yararına bir uygulama olduğu için Halkçılık

ilkesi ile ilgilidir.

Kabotaj; bir ülkenin kendi karasularında (deniz ve limanları

arasında) yük ve yolcu taşıma hakkıdır.

Kabotaj Kanunu ile denizyolları millileştirildiği için

Milliyetçilik ilkesi ile ilgilidir.

Page 33: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 32

o Nutuk, Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk

Partisinin 15-20 Ekim tarihleri arasında Ankara da

toplanan İkinci Kongresinde okunmuştur.

o Nutuk, 1919’dan başlayarak 1927 ye kadar olan tarih

dilimini incelemektedir. Bu dönem üç bölümde ele

alınmıştır.

1. Kuva-yı Milliye Dönemi 1919-1920

2. TBMM Dönemi 1920-1923

3. Cumhuriyet Dönemi 1923-1927

o Atatürk bu eserinde, ulusal varlığı sona ermiş sayılan

büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını,

bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve

çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya

çalışmıştır.

o Nutuk’un birçok dile çevrilmesi onun evrensel bir eser

olduğunu gösterir.

SAĞLIK ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

DEVLET TOPLUM ELELE

Koruyucu hekimliğe önem verilerek Hıfz-ı Sıhha

Enstitüsü kuruldu.

İlk Hıfz-ı Sıhha Enstitüsüne Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın

adı verildi.

Verem o önemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla; Behçet

Uz’un girişimiyle

1923’te İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti;

15 ağustos 1924’te İstanbul’da Senatoryum;

1925’te Veremle mücadele için ilk Dispanser;

1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti kuruldu.

1930’da “Umumi Hıfz-ı Sıhha Kanunu” çıkarıldı. Umumi

Hıfz-ı Sıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem

alınması ile ilgili kanundur.

Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet

tanımladığı için bu hastalık onun adıyla anılır.

Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş

Dernekleri, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi sosyal

kuruluşlardır.

ÖNEMLİ NOTLAR

Siyasi alanda yapılan inkılapların diğer adı, yönetim ve

idari alanda yapılan inkılaplardır.

Siyasi alanda yapılan inkılaplar Cumhuriyetçilik ilkesi

doğrultusunda yapılmıştır.

Toplumsal alanda yapılan inkılapların diğer adı sosyal

alanda yapılan inkılaplardır.

Toplumsal alanda yapılan inkılapların büyük bir kısmı

Halkçılık ilkesi ile ilgilidir.

Eğitim ve Kültür alanında yapılan inkılapların büyük bir

kısmı Milliyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır.

Şeyh Sait İsyanı ve Menemen Olayı, Cumhuriyete ve

Laikliğe karşı olan olaylardır.

Senatoryum, uzun dönemli tedavi gerektiren

hastalıklara sahip - özellikle verem - hastaların

iyileştirilmesi için kurulmuş sağlık kuruluşu.

Dispanser: Ayakta tedavisi yapılabilecek durumdaki

hastaların, hafif tedavi edilerek, karşılığında ücret talep

edilmeyen bakım evi.

LAİKLİĞE GEÇİŞ AŞAMALARI

1-Saltanatın Kaldırılması 1 Kasım 1922

İlk aşamadır.

2-Halifeliğin Kaldırılması 3 Mart 1924

En önemli aşamadır.

3-Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması 3 Mart 1924

4-Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü 3 Mart 1924

5-Tekke-Zaviye ve Türbelerin Kapatılması 30 Kasım 1925

6-Medeni Kanun'un Kabulü 17 Şubat 1926

7-Devletin Dini İslam'dır" maddesinin anayasa'dan çıkarılması

10 Nisan 1928

8-Laikliğin Anayasa'ya girmesi 5 Şubat 1937

Page 34: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 33

ATATÜRKÇÜLÜK

Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur

ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği

esasına dayandırılması, Türk kültürünün aklın ve bilimin

öncülüğünde çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması

amacıyla temelleri yine Atatürk tarafından belirtilen devlet

hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel

kurumlarına ilişkin gerçekçi düşüncelere ve ilkelere

Atatürkçülük denir.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ

Atatürkçülük; Türk Devleti'nin ve toplumunun çağdaşlaşması

yolundaki genel hedef, amaç ve ilkeleri ortaya koyduğundan,

Atatürkçü düşünce sistemi olarak da adlandırılmaktadır.

Atatürkçü Düşünce Sisteminin Özellikleri

Atatürkçü Düşünce Sisteminin Oluşmasında Etkili Olan

Olaylar

Fransız İhtilali'nden sonra demokrasi, eşitlik, adalet, insan

hakları, özgürlük ve milliyetçilik gibi kavramların tüm dünyada

yaygınlık kazanmaya başlaması

Osmanlı Devleti'nin, Avrupa devletlerinin gerisinde

kalması ve her alanda Avrupa'ya bağımlı hale gelmesi

Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarının kayıplarla

sonuçlanması neticesinde Türk halkının büyük acılar çekmesi

Avrupa devletlerinin ve azınlıkların, Osmanlı topraklarını

bölmeyi amaçlamaları

Mondros Ateşkes antlaşmasının ardından başlayan

işgaller karşısında Osmanlı yönetiminin aciz kalması

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE MİLLİ GÜÇ UNSURLARI

HER ŞEY GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN

Milli güç unsurları şunlardır:

SİYASİ GÜÇ: Atatürkçü düşüncede siyasi güç, devletin

gücünü milletten alması ve devlet politikalarının

millet iradesine göre belirlenmesi esasına dayanır.

Atatürk, siyasi gücün zayıflamasının devletin ve

demokrasinin geleceğini tehlikeye düşüreceğini

söylemiştir.

Atatürk, Anadolu’ya geçmek üzere İstanbul’dan ayrılırken

millî egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni

bir devlet kurmaya karar vermişti. Bu nedenle Samsun’a

çıktıktan sonra yaptığı konuşmalarda, yayımladığı

genelgelerde ve topladığı kongrelerde sürekli biçimde

millet iradesini öne çıkarmaya çalıştı. 23 Nisan 1920’de

de BMM’yi açarak Türk milletine kendi kendisini yönetme

imkânını sağladı. O, Millî Mücadele’nin en buhranlı

günlerinde bile kararlarını Meclisin onayına sunarak millî

iradeye bağlı kalmaya özen gösterdi.

EKONOMİK GÜÇ: Atatürk, Türk milletinin varlığını ve

bağımsızlığını koruyabilmesi için güçlü bir ekonomiye sahip

olması gerektiğini biliyordu. O “Bütün dünyada olduğu gibi

memleketimizde de en başta bulunan mühim işimiz, iktisat

işidir.” sözünde de belirttiği gibi ekonomiyi diğer bütün işlerin

önünde görüyordu.

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK

5.ÜNİTE - ATATÜRKÇÜLÜK

Atatürkçülüğün Nitelikleri

1-Milli birlik ve ülkenin bütünlüğüne önem verir.

2-Egemenliğin(yönetim gücünün), millete ait olmasını esas

alır.

3-Bağımsızlık ve özgürlükten yanadır.

4-Türk toplumunu, çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine

çıkarmayı amaçlar.

5-Akılcı ve bilimseldir.

6-Yurtta ve dünyada barıştan yanadır.

7-Gelişmeye ve yeniliklere açıktır.

8-Dünyadaki insanlığın ortak değerlerini taşıdığı için

evrenseldir.

9-Atatürk ilkeleri bir bütündür; Birbirinin devamı ve

tamamlayıcısıdır.

Siyasi, ekonomik, kültürel, adli, askeri vb. alanlarda tam

bağımsızlığı sağlamayı hedefler.

Milli egemenliğe dayalı güçlü bir devleti öngörür.

Milli kültürümüzü aklın ve bilimin yol göstericiliğinde

çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmayı; çağın

ihtiyaçlarına uygun siyasal ve sosyal kurumlar oluşturmayı;

demokratik ve laik kurallar içinde Türk milletinin rahat ve

mutlu bir yaşam sürmesini hedefler.

Milli birlik ve beraberliğin sağlanmasını ve sür-

dürülmesini hedefler.

Türk milletinin ihtiyaçlarından, tarihi

gerçeklerinden doğmuş, temelinde Türk tarihi ve kültürü

olan milli bir düşünce sistemidir.

Dogmalara dayanmaz.

Akılcılık ve bilimselliği temel aldığından yeniliklere

açık, dinamik bir düşünce sistemidir.

Atatürk'ün belirlediği ilkeler, işaret ettiği hedefler ve

gerçekleştirdiği inkılaplarla bir bütündür.

Atatürk’ü Etkileyen Türk ve Yabancı Aydınlar

Namık Kemal

Ziya Gökalp

Tevfik Fikret

Jan Jak Russo

Voltaire

Milli Güç: Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek

amacıyla kullanabileceği maddi ve manevi kaynaklarının

toplamına milli güç denir.

Page 35: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 34

Ekonomik gücü harekete geçirmeye çalışan Atatürk,

Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından İzmir İktisat

Kongresi’ni toplayarak millî ekonomi ilkesinin esaslarını

belirledi. Bu ilke doğrultusunda tarım, sanayi, ulaşım,

ticaret ve madencilik alanlarında önemli atılımların

gerçekleşmesini sağladı. Böylece ülkemizin ekonomik

yönden kalkınmasının yollarını açtı.

Atatürk cumhuriyetin ilk yılarında, ekonomik yönden

zayıf bir milletin güçlü medeniyet kuramayacağını,

toplumsal ve siyasal felaketten kurtulamayacağını

belirterek, yeni Türk Devleti'nin güçlü bir ekonomiye

sahip olması gerektiğini vurgulamıştır.

Siyasi bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığa da büyük

bir önem veren Atatürk bu amaçla, kapitülasyonların

kaldırılması ve ülkemizde bulunan yabancılara ait

kuruluşların millileştirilmesi politikalarını izlemiştir.

ASKERİ GÜÇ: Devleti iç ve dış tehlikelere karşı koruyan

silahlı güce askeri güç denir. Türkiye'nin, coğrafi

konumu gereği her türlü iç ve dış tehditlere açık olması

güçlü bir orduya sahip olmasını gerektirmektedir. Bu

nedenle Atatürk, her dönemde Türk ordusuna ayrı bir

önem vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir: Biri millet

kararı, diğeri en elim ve en güç şartlar içinde dünyanın

takdirlerine hakkıyla layık olma niteliği kazanan

ordumuzun kahramanlığı.” diyen Atatürk, askerî güce ayrı

bir önem vermiştir. Bunun nedeni, vatanımızın ve

bağımsızlığımızın korunmasında orduya duyulan

ihtiyaçtır.

Atatürk “Sağlam bir devlet hayatı için ordunun lüzumuna

delil aramak lüzumsuzdur.” sözüyle ordunun önemini ve

ne kadar gerekli olduğunu ifade etmiştir. O, konuyla ilgili

bir başka konuşmasında ise “Ordu istemeyen ve

ordunun yüklediği maddi, manevi fedakârlığı göze

alamayan bir millet, esaret zincirini kendi eliyle

boynuna geçirir.” diyerek askerî gücün önemine ve

gerekliliğine dikkat çekmiştir.

SOSYOKÜLTÜREL GÜÇ: Bir ülkede eğitimli, kültürlü ve

teknik bilgilerle donanmış insanların oluşturduğu

güce, sosyokültürel denir. Milli gücün temel öğesi olan

insan iyi yetiştirildiğinde siyasi, ekonomik ve askeri güç

de değer kazanır.

Sosyokültürel güç; bilim, sanat ve diğer alanlarda

gelişmeye yol açar. Bunun bilincinde olan Atatürk,

bireyden başlayarak halkı eğitmek ve halkın bilgi

düzeyini yükseltmek için çalışmalarda bulunmuştur.

Sosyokültürel güç, milleti oluşturan fertlerin niteliklerini

ifade eder. Bu niteliklerin başında ise eğitim ve kültür

gelir. “Kültür; okumak, anlamak, görebilmek,

görebildiğinden mana çıkarmak, uyanık davranmak,

düşünmek, zekâyı terbiye etmektir.” diyen Atatürk, bir

milletin gücünün, sahip olduğu maddi varlıklarından çok

eğitim ve kültür düzeyiyle ölçülebileceğine inanan bir

liderdir. Atatürk millî kültürümüzü çağdaş uygarlık

seviyesinin üzerine çıkarmayı amaç edinmiştir.

Bu konudaki düşüncesini de “Türk ulusunun idaresinde ve

korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en

yüksekte göz diktiğimiz idealdir. Yüksek ve inkılapçı bir kültür

seviyesine varmak için önümüzdeki yıllarda daha çok emek

vereceğiz.” sözleriyle ifade etmiştir.

ATATÜRK İLKELERİ

CUMHURİYETLE BİR MİLLETİZ

CUMHURİYETÇİLİK

Cumhuriyet, halkın kendi kendisini yönetmesi ve devlet

içinde karar verecek en yetkili ve son makam olarak

milleti kabul etmektedir. Cumhuriyet rejiminde esas,

yöneticilerin seçimle iş başına gelmeleridir.

Halkın kendini doğrudan doğruya yönetmesi demek

olan demokrasi ise cumhuriyet rejiminin ulaştığı en

ideal yönetim biçimidir.

Cumhuriyet yönetiminde millet adına karar verme yetkisi

doğrudan millet tarafından seçilmiş olan meclise aittir.

Cumhuriyetin Bize Kazandırdıkları

1- Ülkenin bir hanedan tarafından yönetilmesi uygulamasına

son verilmiş, vatandaşlar devlet yönetimine eşit olarak

katılma imkanı elde etmişlerdir.

2- Temel hak ve özgürlükler devlet güvencesi altına

alınmıştır.

3- Herkesin kanun önünde eşitliği sağlanmış, kanunları

uygulama görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir.

4- Düşünce özgürlüğü sağlanarak, vatandaşlara huzurlu bir

hayat sürme olanağı tanınmıştır.

5- Gelişmemize engel olan unsurlar ortadan kaldırılarak,

çağdaş uygarlığa ulaşmayı sağlayacak bir ortam

oluşturulmuştur.

6- 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşına seçme ve halk

oylamasına katılma hakkı ve sorumluluğu getirmiştir.

Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürkçülüğün temeli olan ve

1937 yılında anayasamıza konulan Atatürk ilkeleri

şunlardır:

1- Cumhuriyetçilik 2-Milliyetçilik 3- Halkçılık

4- İnkılapçılık 5- Laiklik 6-Devletçilik

Cumhuriyetçilik; demokrasi ve cumhuriyet rejiminin

korunması, geliştirilmesi ve benimsenmesi için yapılan

tüm çalışmalardır.

Cumhuriyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan

İnkılaplar

TBMM'nin açılması

1921 ve 1924 Anayasalarının yapılması

Saltanatın kaldırılması

Cumhuriyetin ilan edilmesi

Siyasal partilerin kurulması

Ordunun siyasetten ayrılması

Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi

Page 36: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 35

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

MİLLİYETÇİLİK

Millet: Geçmişte bir arada yaşamış, şimdi bir arada

yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inanç ve

kararlılığında olan, aralarında dil, tarih, kültür ve ülkü

birliği bulunan insan topluluğuna millet denir.

Milliyetçilik: Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve

yüceltilmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya bu

çalışmayı ve bilinci diğer kuşaklara da yansıtmaya

milliyetçilik denir. Milliyetçiliğin en önemli unsuru

millettir.

Atatürk'e göre milliyetçilik, kendini aynı milletin

üyeleri sayan kişilerin, o milleti yüceltme istekleridir.

Milliyetçilik bir duygu işidir. Bir insan kökeni ne olursa

olsun kendini hangi millete ait hissediyorsa o milletin

kimliğini taşıyor demektir. Bu yüzden Atatürk ne mutlu

Türk olana değil "Ne mutlu Türküm diyene" demiştir.

Milliyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

Kapitülasyonların kaldırılması

Kabotaj Kanunu'nun çıkarılması

Türk Tarih Kurumu'nun kurulması

Türk Dil Kurumu'nun kurulması

Yabancı okulların ayrıcalıklarının kaldırılarak Milli Eğitim

Bakanlığı'na bağlanması

Yabancı okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin

Türk öğretmenler tarafından okutulması

HALKÇILIK

Halk: Bir milleti oluşturan, çeşitli mesleklerin ve

toplumsal grupların içinde bulunan insanlara halk denir.

Halkçılık, milletin çıkarına ve yararına bir siyaset

izlenmesi, halkın kendi kendini yönetmeye

alıştırılmasıdır.

Halkçılık İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

Cumhuriyetin ilanıyla egemenliğin doğrudan halka

verilmesi

Hukuk birliğinin gerçekleştirilmesiyle kanunlar

karşısında eşitliğin sağlanması

Azınlıkların Türk vatandaşı kabul edilerek ayrıcalıklarının

sona erdirilmesi ve toplumda eşitliğin sağlanması

Soyadı Kanunu'nun yanı sıra çıkarılan bir kanunla "ağa,

hacı, hoca, hafız, molla, bey" gibi ayrıcalık belirten

unvanların kaldırılması

Medeni Kanun'un kabul edilmesiyle sosyal ve ekonomik

alanlarda kadın - erkek eşitliğinin sağlanması

Sosyal devlet ilkesinin benimsenmesi,

İlköğretimin parasız ve zorunlu olması

TOPLUMDA DEVLET DESTEĞİ

DEVLETÇİLİK

Devletçilik, temel anlamıyla devletin ekonomik hayatın

içine girmesidir. Yani ekonomik kalkınmanın devlet

eliyle gerçekleştirilmesidir.

Atatürk'ün devletçilik anlayışında devlet ekonominin

içinde yer almakla birlikte özel teşebbüsün önünde

engel değildir. Sermayesi olan vatandaşlar birkaç alan

dışında diledikleri biçimde üretime katılabilirler.

Cumhuriyetin ilanından sonra özel teşebbüs

desteklenerek liberal bir ekonomi kurulmak istenmişti,

ancak sermaye yetersizliği, makine ve yedek parça

sorunu, teknik eleman azlığı gibi nedenlerden dolayı özel

teşebbüs başarısız oldu. Bu durumda devlet ekonomik

hayata müdahale etmek zorunda kaldı. (Ulusal sebepler)

Diğer yandan 1929’dan itibaren tüm dünyada etkili

olan ekonomik kriz devletçi bir politika izlemeyi

zorunlu hale getirdi. (Uluslararası sebepler)

1933'ten itibaren I. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile devlet

ekonomik hayatın içinde yoğun bir şekilde yer almaya

başladı. Kısa zamanda devlet eliyle büyük sanayi tesisleri

kuruldu. Devlet tarafından dokuma ve şeker

fabrikalarının yanında Karabük Demir Çelik Fabrikası

gibi dev sanayi tesisleri oluşturuldu.

1939'da II. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı. Ancak II.

Dünya Savaşı çıktığından uygulanamadı.

Atatürk milliyetçiliğinin özellikleri şunlardır:

Atatürk milliyetçiliğinde milleti bir arada tutan

unsurlar; milli eğitim, Misak-ı Milli, dil, tarih, kültür

ve gaye birliği, milli kültür, Türklük şuuru ve manevi

değerlerdir.

Halkçılıkta belli bir grup, kişi ya da sınıf üstünlüğü

yoktur. Toplumu oluşturan bütün vatandaşlar eşittir.

Herkes devlet imkânlarından eşit olarak

yararlanma hakkına sahiptir. Herkes seçme ve

seçilme hakkına sahiptir. Kanunlar önünde herkes

eşittir.

Halkçılık, sosyal devlet anlayışını, fırsat eşitliğini,

sosyal güvenliği herkes için eşit kılar.

Halkçılık ilkesi, hem cumhuriyetçilik hem de

milliyetçilik ilkelerinin doğal sonucudur.

Devletçilik ilkesi bir zorunluluk olarak ortaya

çıkmıştır.

Page 37: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 36

Devletçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

Beş Yıllık Sanayi Planları yapılması ve bu planlar

doğrultusunda dokuma, maden, selüloz, seramik ve kimya

gibi sanayi kollarında fabrika ve işletmelerin kurulması

Sanayi yatırımlarını desteklemek için Sümerbank ve

Etibank’ın kurulması

Eğitim, sağlık, kültür ve sanat alanlarında yatırımların

yapılması

Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fiyatlarının

devlet tarafından belirlenmesi

Devlet bankalarının ve Merkez Bankası’nın kurulması

LAİKLİK

Laiklik, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine

değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır. Kısaca din işleri

ile devlet işlerinin ayrı yürütülmesidir.

Laiklik ilkesinde temel hedef, inanç özgürlüğü

sağlanmasıdır. Herkes istediği inanca sahip olabilir ve bu

inancın gereklerini yapabilir.

Atatürk'e göre dine saygı, inanan kişinin haklarına

saygının bir sonucudur. Atatürk dine karşı olmadığı gibi,

gerçek dindara da karşı değildir. O, dinin çıkarlar için

kullanılmasına karşı çıkmıştır.

Atatürk, "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin

devamına imkan yoktur. Din vardır, lazımdır. Temeli

sağlam bir dinimiz vardır." diyerek dinin hayatımızdaki

yerini belirtmiştir.

HER ALANDA YENİLİK

İNKILAPÇILIK

İnkılap, toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma

getirmek için yapılan köklü değişiklik ve

iyileştirmelerdir.

Atatürk, inkılabı, "Türk milletini son yüzyıllarda geri

bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en

yüksek medeni gereklere göre ilerlemesini sağlayacak

yeni müesseseler koymuş olmaktır." şeklinde

tanımlamıştır.

İnkılapçılık, Batılılaşma ve çağdaşlaşma yolunda daima

ileriye, çağdaş uygarlığa yönelmektir.

Atatürk'ün inkılap anlayışı; eskiyi kaldırıp yerine yeni ve

güzel olanı koymak olmakla birlikte, milli kültürün

geliştirilmesi de Atatürkçülüğün özünü oluşturmaktadır.

Atatürk bu konuda, "Biz, batı medeniyetini bir taklitçilik

yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi,

kendi bünyemize uygun bulduğumuz için dünya

medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz." diyerek milli

kültürün de geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.

Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik,

laiklik ve inkılapçılık olarak bilinen Atatürk ilkeleri, 10 Mayıs

1931'de yapılan Cumhuriyet Halk Fırkası kurultayında Atatürk

tarafından açıklanmıştır.

1937 yılında anayasaya eklenen Atatürk ilkeleri, 1961

ve 1982 yıllarında hazırlanan anayasalarda da anlam ve içerik

yönüyle yer almıştır.

ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINI OLUŞTURAN TEMEL

ESASLAR

Milli Tarih Bilinci ve Milli Dil

Bağımsızlık ve Özgürlük

Vatan ve Millet Sevgisi

Türk Milletini Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine

Çıkarma Hedefi

Egemenliğin Millete Ait Olması

Milli Birlik ve Beraberlik, Ülke Bütünlüğü

Milli Kültürün Geliştirilmesi

Devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir sonucudur.

Ekonomik kalkınmada bölgeler arası farklılıkların

giderilmesinde önemli rol oynamıştır.

Laiklik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

o Saltanatın kaldırılması

o Halifeliğin kaldırılması

o Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun çıkarılması

o Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması

o İbadet yerleri dışında dinsel kıyafet, sembol ve

işaretlerle dolaşılmasının yasaklanması

o Medeni Kanun'un kabul edilmesi

o Ekonomi, hukuk, eğitim ve sosyal yaşam gibi her

alanda dinden kaynaklanan uygulamalara son

verilmesi

o 1928’de anayasadan, "Türkiye Cumhuriyeti

Devleti'nin dini İslâm'dır." maddesinin çıkarılması

o 1937'de anayasaya Türk Devleti'nin laik olduğu

ifadesinin eklenmesi

Yapılan bütün inkılaplar inkılapçılık ilkesi ile

doğrudan ilgilidir.

ATATÜRK İLKELERİNİN AMAÇLARI VE ORTAK

ÖZELLİKLERİ

1- Atatürkçü düşünce sistemini kurmayı ve geliştirmeyi

amaçlar.

2- Aklın ve bilimin öncülüğünde, Türk milletini çağdaş

uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı hedefler.

3- Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur.

4- Akla ve mantığa uygundur.

5- Atatürk tarafından hem sözle hem de uygulama ile

belirlenmiştir.

6- İlkeler bir bütündür. Birbirlerinden ayrılamazlar.

Page 38: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 37

ATATÜRK İLKELERİ İLE İLGİLİ ANAHTAR KAVRAMLAR

CUMHURİYETÇİLİK

Demokrasilerde en iyi yönetim biçimidir.

En önemli unsur seçimdir.

Halkın, seçtiği temsilciler aracılığı ile kendini

yönetmesidir.

Yeni Türk devletinin değişmez yönetim biçimi olarak

kabul edildiği için temel ilkelerin başına konulmuştur.

Atatürk’e göre Türk ulusunun tabiatına ve adetlerine en

uygun yönetim cumhuriyettir.

Hükümet ile halk arasında ayrılık bırakmamıştır.

MİLLİYETÇİLİK

Fransız İhtilali’nden sonra Milliyetçilik, bağımsızlık

mücadelesinin kaynağı olmuştur.

Türk toplumunu oluşturan bireylerin birlikte yaşama ve

ülkeyi kalkındırma arzusunu ifade eder.

Ulusal (milli) mücadelemizde ilk uygulamaya konulan

ilkedir.

Din birliğine değil, birlikte yaşama arzusuna dayanır. Bu

nedenle laiktir.

Türk ırkının üstünlüğüne değil, ulusların eşitliği

temeline dayanır. Bu nedenle ırkçı değildir.

Yayılmacı (fetihçi) değildir; ancak ulusal bağımsızlığı

temel alır.

Din ve ırk birliği şart değildir, Ümmet anlayışı yoktur.

HALKÇILIK

Toplumu oluşturan bireyler arasındaki ayrıcalıkların

ortadan kaldırılmasıdır.

Halk arasında din, dil, ırk farklılığı olmaksızın herkesin

kanun önünde eşit olmasıdır.

Halkçılık her türlü sınıf farklılığını reddeder.

İç barışı ve sosyal adaleti sağlamayı amaçlar.

Cumhuriyet, halkın egemenliğine dayalıdır. Millet (ulus)

ise halkın bilinçlendirilmesi ile ortaya çıkar.

Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik ilkelerinin zorunlu

sonucu olarak Halkçılık doğmuştur.

DEVLETÇİLİK

Devletin ekonomik kalkınmayı sağlamak için yaptığı

bütün müdahaleler bu ilke ile ilgilidir.

Ekonomideki devletçilik, özel girişimlerin

gerçekleştiremeyeceği ekonomik atılımları devletin

kendi imkânlarıyla yapmasıdır.

Devletçilikte özel girişim (liberal ekonomi) engellenmez;

ancak devlet ekonomiye müdahale etmeyi (sosyalist

ekonomi) görevleri ve hakları arasında görür. Bu, liberal

ve sosyalist ekonomik sistemlerin olumlu yönlerini alarak,

ikisinin karışımı ile ortaya çıkarılmış karma ekonomik

sistemdir ve yeni Türk devleti bu sistemi uygulamaya

koymuştur.

LAİKLİK

Devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil akla

ve bilime dayandırılmasıdır.

Kişilerin din ve vicdan özgürlüklerinin sağlanmasıdır.

Bütün kurumlarda bilimsel esasların ve ileri teknolojinin

kullanılmasını amaçlar.

Dinin çıkarcı kimseler tarafından sömürü aracı olarak

kullanılmasının engellenmesini amaçlar.

İNKILAPÇILIK (Devrimcilik)

Toplumun eskiyen düzeninin yerine yeni ve çağdaş bir

düzen getirilmesidir. Bu yeni ve çağdaş düzen köklü

değişiklikler yapılarak gerçekleşir.

Atatürk İnkılâpçılığı, kendi kendini yenileyen (değişen

şartlara göre kendini yenileyen hareketli) bir yapıya

sahiptir.

Amaç bir taraftan devleti güçlendirmek ve korumak,

diğer taraftan da uygar dünyanın gidişine ayak

uydurmaktır.

Anahtar Kelimeler: Ulusal (milli) egemenlik, Ulusal irade,

Seçim, Çok partili rejim, Seçme ve seçilme hakkı,

demokrasi, millet iradesi, rejim, yönetim, halkın yönetimi…

Anahtar Kelimeler : Ulusal (milli) benlik, Ulusal (milli) bilinç,

Ulusal (milli) bağımsızlık, Ortak dil, Ortak kader, ülkü birliği,

Bütünleyici İlkeler

Milli bağımsızlık

Milli birlik ve beraberlik

Ülke bütünlüğü

Anahtar Kelimeler: Eşitlik, Ayrıcalıkların kaldırılması,

Dayanışma, Topluma hizmet, Sosyal devlet, Sosyal adalet,

Sınıfsız toplum, Ayrıcalık yok

Anahtar Kelimeler: Ekonomi, Karma ekonomi modeli,

Yatırım, Sanayi, Özel sektör, özel teşebbüs, KİT (Kamu

İktisadi Teşebbüsleri), Kamulaştırma, Bankalar

Anahtar Kelimeler: Din ve devlet işlerinin birbirinden

ayrılması, Akılcılık ve bilimsellik, Din ve vicdan

özgürlüğü, akıl ve bilim, dinin sömürü aracı olmaktan

çıkarılması

Anahtar Kelimeler: Devrim, İnkılâp, Çağdaşlaşma,

Batılılaşma, Değişim, Yenilik, Dinamik yapı, İlerleme.

Page 39: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 38

TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Milli Dış Politika, bağımsız bir devletin, diğer devletlerle olan

ilişkilerinde, benimsediği ilkeler doğrultusunda izlediği yoldur.

İzlenen bu yolda öncelikle yurdun bölünmezliği ve ulusun

bağımsızlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer ulusların

haklarına da saygı gösterilmelidir. Atatürk’ün dış politika ile

ilgili görüşlerini en iyi "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini

ortaya koymaktadır.

1923-1930 DÖNEMİ

Türkiye'nin bu dönemdeki dış politikası, Lozan'dan

geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan'da

alınan kararların uygulanmasına yönelik olmuştur.

1923-1930 döneminde; Musul sorunu, dış borçlar,

yabancı okullar ve nüfus mübadelesi konuları

Türkiye'nin dış politikasında belirleyici olmuştur.

IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ

Lozan Barış Antlaşması'yla Musul sorunu çözüme

kavuşturulamamıştı. Türk Hükümeti, Musul halkının

çoğunun Türk olmasından dolayı Musul'un kendisine

bırakılmasını istiyordu.

İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına I sahip

olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul topraklarını

bırakmak istemiyordu.

Lozan'da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak

karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti.

İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve

durum Milletler Cemiyetine götürülmüştü.

İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu üzerine Türkiye, bölgeye

müdahale kararı almış, fakat bu sırada Şeyh Sait İsyanı'nın

çıkması, müdahalenin gerçekleşmesini engellemişti. Türkiye,

Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede

bulunamadı.

Sonuç olarak 5 Haziran 1926'da iki ülke arasında Ankara

Antlaşması imzalanmış ve Musul sorunu çözülmüştür.

Ankara Antlaşması (1926)

Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı.

Musul, İngiliz mandasındaki Irak'a verildi.

Musul'un petrol gelirlerinin % 10'u yirmi beş yıllığına

Türkiye'ye verildi.

Türkiye beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından

vazgeçti.

DIŞ BORÇLAR SORUNU

Fransa ile aramızda sorun oldu.

Türkiye'den alacağı en fazla devlet olan Fransa,

borçların altın olarak ödenmesini istedi.

Türkiye ise borçların kağıt para olarak ve Fransız frangı

şeklinde ödenmesini kabul ettirdi.

Türkiye borçların anaparasını 1954'e, faizlerini ise 1984'e

kadar ödedi.

1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı Türkiye'nin

borçlarını geç ödemesinde etkili oldu.

YABANCI OKULLAR SORUNU

Avrupalı devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı

Devleti'nde pek çok farklı okullar açmışlar ve çeşitli haklara

sahip olmuşlardı.

Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti'ne karşı bazı zararlı

faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardı.

Lozan'da yabancı okulların Türk milli eğitim sistemine

bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de

bu durum pekiştirilmişti.

Ancak, Fransa ile Papalık yabancı okullarda Türk

öğretmenlerin görev yapmasına ve bazı derslerin Türkçe

okutulmasına karşı çıktılar.

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

6.ÜNİTE - ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Atatürk'ün belirlediği Millî Dış Politikamızın esasları

şunlardır:

1- Bağımsızlığımızı korumak

2- Milli çıkarlarımızı korumak ve

3- Milli sınırlarımız içinde kalmak

4- Gerçekleşmeyecek amaçlar peşinde olamamak

5- Barışçı olmak

6- Diğer devletlerle dostluk ve eşitliğe dayalı ilişkiler kurmak

7- Diğer devletlerin iç politikalarına karışmamak ve onların

da bizim iç politikamıza karışmamalarını sağlamak

8- Dünyadaki gelişmeleri göz önünde tutmak

Önemi

Türk-İngiliz anlaşmazlığı sona erdi.

Musul'un kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi.

Musul’daki Türkleri koruyucu kararlar alınmadı.

Lozan Barış Antlaşması'yla; bu okullarla ilgili tek

yetkili kurumun TBMM olmasına karar verilmiş ve bu

okulların eğitim sistemini düzenleme yetkisi TBMM'ye

verilmişti.

3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi-Tedrisat Kanunu'nun

çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına

bağlanmıştı.

Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu

bildirdi. Bu okullarda tarih, coğrafya, Türkçe

derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk

müfettişlerince denetim yapılması kararlaştırıldı.

Page 40: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 39

NÜFUS MÜBADELESİ (NÜFUS DEĞİŞİMİ) SORUNU

Nüfus mübadelesi Yunanistan'la aramızda sorun

olmuştur. Lozan Antlaşması'na göre İstanbul Rumlarıyla Batı

Trakya Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların yer

değiştirmesi kararlaştırılmıştı.

Yunanistan, özellikle İstanbul'da daha çok Rum

bulundurmak istiyordu.

Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nda

da çözümlenemedi.

Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılına kadar sürecek iyi ilişkiler

dönemine girdi.

1954 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan

ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur.

1930-1939 DÖNEMİ

1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı liberal

eğilimlere karşı tepkilere neden olmuş, otoriter rejimler

güçlenmiştir. (Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi)

Almanya ve İtalya'nın saldırgan politikaları

Türkiye'nin dış güvenliğini tehlikeye düşürmüş ve ittifak

arayışlarına yöneltmiştir.

TÜRKİYE'NİN MİLLETLER CEMİYETİ'NE GİRMESİ

18 Temmuz 1932

Cemiyet I. Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası

sorunların barışçı yollarla çözümlenmesi için İtilaf

Devletleri tarafından kurulmuştur.

BALKAN ANTANTI – 9 Şubat 1934

Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir

barış sağlayamamıştır.

Bu gelişmeler karşısında Milletler Cemiyeti kuruluş

amacına uygun olarak devletlerarası anlaşmazlıkları çözmede

etkisiz kalmıştır.

Bu gelişmeler üzerine Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya

ve Romanya arasında Balkan Antantı imzalanmıştır.

Bulgaristan Balkanlardaki emellerinden dolayı ittifaka

katılmamıştır.

Arnavutluk ise İtalya'dan çekindiği için tarafsız kalmıştır.

Türkiye, Balkan Antantı'nı imzalayarak batı sınırını

güvence altına almıştır.

Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır.

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ – 20 Temmuz 1936

Lozan'da, Boğazlar sorunu Türkiye'nin aleyhine

çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti.

1930'lu yıllarda Almanya'nın hızla silahlanması,

İtalya'nın Habeşistan'ı işgali, Japonya'nın Mançurya'ya

saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı.

Türkiye'nin isteği ile İsviçre'nin Montrö şehrinde bir

konferans toplandı.

Konferansa Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Fransa,

Sovyet Rusya, Yugoslavya ve Japonya katıldı.

İtalya 1938'de bu sözleşmeyi imzalamıştır.

Rusya'nın karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa'nın

desteğiyle Türkiye'nin boğazlardaki hakimiyeti kabul

edildi.

Boğazlar Komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye'ye

devredildi.

Ticaret gemileri serbest geçebilecekti.

Boğazların iki yakasındaki askersiz yerlere asker

yerleştirilebilecekti.

Barış zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek,

Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek,

Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları

kapatabilecektir.

Türkiye ile Yunanistan arasında 10 Haziran

1930'da bir antlaşma yapıldı.

İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin

yerleşme tarihlerine bakılmaksızın yerlerinde

kalmaları kabul edildi. Diğer yerlerdeki Türk ve Rumlar

yer değiştirecekti.

Türkiye, dünya barışına verdiği önemi göstermek ve

yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini gerçekleştirmek

amacıyla Milletler Cemiyeti’ne üye oldu.

Avrupa'da devam etmekte olan silahlanma yarışı ve

Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve

Orta Doğu'yu tehdit etmekteydi.

Bu antlaşmayla Balkan ülkeleri karşılıklı olarak

sınırlarını güvence altına almayı ve çıkabilecek

tehlikeleri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır.

Lozan Barış Antlaşması'nda Boğazların yönetiminin

Türkiye'nin başkanlığını yapacağı uluslararası bir Boğazlar

Komisyonuna verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker

bulundurmaması, Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki

egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı.

Önemi:

Boğazlar Komisyonu kaldırılarak yetkileri

Türkiye'ye devredildi.

Boğazlar kesin olarak Türkiye'nin kontrolüne girdi.

Türkiye'nin Akdeniz'deki güvenliği artmıştır.

Boğazlar Sorunu, Misakı Millî'ye uygun bir şekilde

çözüme kavuşturulmuştur.

Page 41: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 40

SADABAT PAKTI (8 Temmuz 1937)

1935 yılında İtalya’nın Habeşistan'a saldırması,

Akdeniz ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine

neden olmuştur.

Bu yüzden Balkan Antantı'na benzer bir antlaşmanın Orta

Doğu'da da gerçekleştirilmesi için faaliyetlere başlanmıştır.

Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat

Paktı imzalanmıştır.

HATAY SORUNU VE SONUCU - 1939

1921 yılında TBMM ile Fransa arasında imzalanan

Ankara Antlaşmasıyla Hatay, Fransa mandası durumundaki

Suriye sınırlarında kalmıştır.

Ayrıca burada yaşayan Türklere geniş haklar tanınmış ve

bölgede özerk bir yönetim uygulanmıştır. Hatay'ın Türk

toprakları dışında kalması Misakı Millî’den taviz verildiği

anlamına gelmekteydi.

Mustafa Kemal bu yüzden Hatay'ın anavatana katılması

gerektiğini savunmuş ve çeşitli girişimlerde bulunmuştur.

1936 yılında Fransa, Suriye'deki manda yönetimine

son verdi ve buralardan çekildi. Ancak Hatay'ın durumu

belirsizliğini korudu.

Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine başvurarak

sorunun çözülmesini istemiştir.

Türkiye ile Fransa arasında yapılan ikili görüşmelerden

sonra Türkiye'nin önerdiği, "Hatay'ın geleceğini buradaki

halkın belirlemesi" ilkesi kabul edildi.

Hatay'da bağımsız bir Türk devletinin kurulması

kararlaştırıldı.

Bir anayasa hazırlandı ve seçimler yapıldı. Ardından

Hatay Bağımsız Cumhuriyeti kuruldu. (2 Eylül 1938).

ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN YURTİÇİ VE YURT DIŞINDAKİ

YANKILARI

Son Günleri ve Ölümü

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, hayatı boyunca

milletine her alanda hizmet etti. Milletin huzuru, güveni ve

mutluluğu için çalıştı.

Atatürk'ün hastalığı ile ilgili ilk şikâyetleri 1937 yılında

başladı. Fakat doktorlar bu hastalığın teşhisini uzun bir süre

koyamadılar. 1938 yılında Yalova Kaplıcalarına dinlenmek

için gittiğinde kaplıcadaki doktor, Atatürk'ün hastalığının

siroz olduğunu belirledi.

Hastalığın teşhisi geciktiği için hastalığın ilerlemesi

engellenemedi. Buna rağmen Atatürk'ün hastalığı Türk

milletinden ve dünyadan gizlendi. Çünkü, Hatay'ın ana vatana

katılması çalışmaları devam ederken Atatürk'ün hastalığının

duyulması, Türkiye için olumsuz bir gelişme olurdu.

Atatürk, ömrünün son yıllarında yoğun olarak Hatay

sorunu ile ilgilendi.

Hataylılara yalnız olmadıklarını bildirmek ve Türk

devletinin gücünü diğer ülkelere göstermek isteyen Atatürk,

1938 yılında Mersin ve Adana gezilerine çıktı. Bu gezilerde

ordunun tatbikatlarını ve geçit törenlerini hasta olmasına

rağmen ilgi ile izledi.

Geziden sonra Ankara'ya döndü. Hem tedavi olmak hem

de dinlenmek için İstanbul'a gitti. Doktorlar onun sağlığına

kavuşması için yoğun bir çaba harcadılar.

İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı yerine Savarona

yatında kalmayı tercih etti. Atatürk doktorların dinlenmesi

yolundaki ısrarlarına rağmen ülke işleriyle ilgilenmeye devam

etti.

Hastalığın iyice ilerlemesi üzerine Dolmabahçe Sarayı'nda

dinlenmeye alındı. Atatürk 2 Eylül 1938 tarihinde hasta

yatağında yatarken Hatay'ın bağımsız bir devlet olduğu

haberini alınca buna çok sevindi.

Atatürk'ün hastalığı ciddiyetini korumaya devam

ediyordu. Kendisini iyi hissettiği bir gün noter çağırarak

vasiyetnamesini hazırlattı.

Atatürk, cumhuriyetin ilanının on beşinci yıl dönümünü

hasta yatağında geçirdi. Çok arzu ettiği hâlde, Ankara'ya gidip

cumhuriyet törenlerine katılamadı (29 Ekim 1938). Türk

ordusuna gönderdiği mesaj, dönemin başbakanı Celal

Bayar tarafından okundu. Bu mesajda, Türk ordusuna

Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı

teşekkür etti.

Ayrıca Türk milletini ve cumhuriyeti, modern silahlarla

donanmış Türk ordusuna emanet ediyordu.

1 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı tarafından yapılması

gelenek hâline gelen TBMM'nin yeni yılı açılış konuşmasını,

Atatürk'ün yerine yine başbakan yaptı.

Atatürk'ün hastalığı, kasım ayının ilk haftasından itibaren

normal seyrinden çıkarak şiddetlendi. Nihayet korkulan an

geldi ve Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 perşembe

günü saat dokuzu beş geçe öldü.

Bu antlaşmaya göre üye ülkeler;

Karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı,

İç işlerine karışmamayı,

Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve iş birliklerini

geliştirmeyi kabul etmiştir.

Bu antlaşma ile Türkiye, doğu sınırlarının

güvenliğini sağlamış oldu.

Mustafa Kemal Adana'da yaptığı bir konuşmada,

"Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz."

diyerek ileride Hatay'ın ana vatana katılacağının müjdesini

vermiştir.

Misak-ı Milli'ye son katılan toprak Hatay'dır.

Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını

Tayfur Sökmen yapmıştır.

Hatay Millet Meclisi, 29 Haziran 1939'da oy birliği

ile Türkiye'ye bağlanmaya karar verdi.

Atatürk vasiyetnamesinde, malvarlığının büyük bir

bölümünü kendisi tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu

ve Türk Dil Kurumuna bağışladı.

Page 42: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 41

Kara haber, memleketin her köşesini derin bir yasa

boğdu. Ayrıca dünyada geniş bir yankı uyandırdı.

Bu büyük üzüntüye rağmen, devlet iş!erinde herhangi bir

aksamaya meydan vermemek en yakın silah arkadaşı İsmet

İnönü, cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938).

16 Kasım günü, Atatürk'ün Türk bayrağına sarılı tabutu,

Dolmabahçe Sarayı'nın tören salonunda katafalka konularak

ziyarete açıldı.

19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından

cenaze namazı kıldırıldı. Daha sonra naaşı Yavuz Zırhlısı'na

konuldu. Türk donanması ve yabancı gemilerin eşliğinde

İzmit'e getirildi. Buradan Ankara’ya gönderildi.

ÖRNEK ATATÜRK-MAZLUM MİLLETLER

Türk Kurtuluş Mücadelesi ve Türk milletinin emperyalist

(sömürgeci) devletlere karşı verdiği bağımsızlık

mücadelesi ve bu mücadele sonunda kazanılan başarı,

diğer yandan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu çağdaş

Türkiye Cumhuriyeti, sömürge altında bulunan Kuzey

Afrika ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri ve Güneydoğu Asya

ülkelerine örnek olmuştur.

İlerleyen yıllarda Pakistan, Hindistan, Mısır gibi ülkeler

Türk Kurtuluş Savaşını örnek alarak bağımsızlık mücadelesi

vermişler ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Bu durum, Kurtuluş Savaşımızın ve Türk inkılabının

evrensel karakterde olduğunu gösterir.

20 Kasım'da Ankara'ya getirilen Atatürk'ün naaşı

Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre konuldu.

Ankara Rasattepe’de Emin Onat ve Orhan Arda’nın bir

projesi olan Anıtkabir yapıldı.

Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e

nakledildi.

Page 43: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 42

Mustafa Kemal Atatürk, dış politikada "Yurtta barış,

dünyada barış!" ilkesini benimsemiştir. Bu politika

doğrultusunda Türkiye, cumhuriyetin ilanından sonra

çevresindeki ülkelerle dostluk antlaşmaları imzaladı.

Almanya ve İtalya'nın yayılmacı politikaları karşısında

Türkiye, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi dostluk

antlaşmalarını imzaladı.

Atatürk'ün İkinci Dünya Savaşı'nın çıkacağını önceden

tahmin ederek gerekli önlemler alması ve barış amaçlı bir

politika izlemesi Türkiye'nin bu savaşta doğru kararlar

almasını sağlayacaktı.

II. DÜNYA SAVAŞI (1939 - 1945)

II. Dünya Savaşı'nın Nedenleri

1- I. Dünya Savaşı'nda yenilen devletlerle ekonomik, siyasi,

askerî ve hukuki alanlarda ağır şartlar içeren antlaşmalar

imzalandı. Bu durum Almanya'da hoşnutsuzluğa ve

dolayısıyla II. Dünya Savaşı'na neden oldu.

2- I. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların çizilmesinde

milliyetçilik anlayışına dikkat edilmedi. Bu nedenle etnik

çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıktı.

3- İtalya Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasına rağmen

amaçlarına ulaşamadı. İtilaf Devletleri tarafından ikinci sınıf bir

devlet gibi davranılması İtalya'yı saldırgan bir devlet hâline

getirdi. Yönetimi ele geçiren Mussolini'nin İtalya'yı büyük

devlet yapmak istemesi II. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden

biri oldu.

4- Uzak Doğu'da imparatorluk kurmaya çalışan Japonya,

Avrupa Devletlerini Asya'dan çıkarmak istedi.

SAVAŞIN GELİŞİMİ

Almanya'da iktidara gelen nazi yönetimi, üstün Alman

ırkı, düşüncesini savunmuş, Versay Barış Antlaşmasını

tanımadığını ilan etmiş ve işgallere başlamıştır.

Avusturya ve Çekoslovakya Alman işgaline uğramıştır.

Almanya, Rusya ile tarafsızlık anlaşması imzalamış ve

1939 yılında Polonya'ya savaş açmıştır. İngiltere ve Fransa,

Polonya'ya güvence vermişler, Polonya da Almanya'ya savaş

ilan etmiş, böylece II. Dünya Savaşı başlamıştır.

Savaşın başlamasıyla Almanya işgal ettiği Polonya

topraklarını Ruslarla paylaşmıştır.

Daha sonra Almanlar; Danimarka, Norveç, Hollanda ve

Fransa'yı işgal etmiştir.

İtalya ise Arnavutluk'u işgal etmiş, Yunanistan'a saldırmış

fakat başarılı olamamıştır.

Bunun üzerine Almanya, Balkanlara yönelmiş,

Macaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yı işgal

etmiştir.

Almanların Balkanları tehdit etmesi üzerine Rusya,

müttefik grubuna geçmiştir.

Japonların ABD'nin Pearl Harbour üssüne saldırması

üzerine ABD de Müttefik Grubunda savaşa katılmıştır.

SAVAŞIN SONA ERMESİ

Almanya ve İtalya, ABD'nin Akdeniz çıkarması sonrasında

geri çekilmek zorunda kalmıştır.

1944'de müttefiklerin Sicilya'ya asker çıkarmaları ve

İtalya'ya geçmeleri üzerine İtalya teslim olmuştur(Mussolini

Hükümeti düşmüştür.)

1944 Haziran'ında müttefikler Fransa’nın kuzey

bölgelerine çıkarma yapmışlar ve Almanya sınırlarına

ilerlemişlerdir.

Ruslar Almanları, Polonya ve Rusya’dan çıkarmaya

başlamıştır.

Almanya 1945'te ateşkes istemiştir.

II. Dünya Savaşı Mihver Devletlerinin yenilgisiyle sona

ermiştir.

Yalnız kalan Japonya, savaşa devam etmiş, Hiroşima ve

Nagazaki şehirlerine atom bombası atılmasıyla teslim

olmak zorunda kalmıştır.

II. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI

Savaşı demokrasiyi savunan devletler kazanmış ve

Avrupa'da demokrasi rejimi yaygınlaşmıştır. Demokratik

Avrupa devletleriyle birlikte hareket eden Türkiye'de de

demokratik hayata geçilmiştir.

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler gelişmiş, Türkiye

Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD'ye yakınlaşmıştır.

Almanya ve İtalya’nın işgal ettiği Balkan ve Doğu Avrupa

ülkeleri, Rusya'nın denetiminde yeniden kurulmuştur. Rusya,

komünist rejimini bu ülkelere taşımış, ABD ile birlikte

dünyanın en büyük iki devleti haline gelmiştir.

Almanya ikiye bölündü. Doğusunda Rusya, batısında

ABD, Fransa, İngiltere denetim kurdular. (1990'da Almanya

Devleti birleşmiştir.).

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

7.ÜNİTE - ATATÜRK’TEN SONRA TÜRKİYE:

II. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI

İtalya, Almanya ve Japonya aralarında anlaşarak "Üçlü

Mihver" grubunu kurmuşlardır.

Mihver Grubuna karşı, İngiltere ve Fransa "Müttefik

Devletler" grubunu kurmuşlardır. Bu gruba daha sonra

Rusya ve ABD'de katılmıştır.

Sömürgecilik dönemi sona ermeye başlamış ve sömürge

altındaki Hindistan, Mısır, Pakistan, Cezayir, Tunus ve

Libya bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Milletler Cemiyeti'nin yerine, Birleşmiş Milletler

Teşkilatı kurulmuştur.

Page 44: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 43

Dünya barışını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler

kuruldu (1945).

İngiltere ve ABD'nin desteğiyle Filistin'de İsrail devleti

kuruldu (1948).

Türk - Amerikan ilişkileri gelişti.

Devletlerarasındaki rekabet savaştan sonra da devam etti.

TÜRKİYE'NİN SAVAŞTAKİ TUTUMU

Türkiye İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya devletlerine

karşı dost bir politika izliyordu. Ancak, İtalya ve Almanya'nın

yayılmacı politikalarına karşı İngiltere ve Fransa'ya daha

yakın durmaya çalışıyordu.

Türkiye bu savaşta toprak bütünlüğünü kazanmayı ve

tarafsız kalmayı amaç edinmişti.

Müttefik ve Mihver Grubu devletleri Türkiye'yi kendi

saflarına çekmek için her yolu denediler.

Türkiye savaşın başından itibaren Müttefik Devletlerle ile

yakın ilişkiler kurmaya özen gösteriyordu. Ancak müttefiklerin

bütün ısrarlarına rağmen savaş girmeme konusundaki

tutumunu da sürdürüyordu.

İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye üzerinde olumsuz

sonuçları da oldu. Ülkemiz insanı, yanı başında yaşanan bu

savaş sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı. Çünkü Türkiye her an

savaşa girecekmiş gibi hazırlık yaptığı için tarım, sanayi

ve ekonomi alanlarında duraklama dönemi yaşadı.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA TÜRKİYE’DE ALINAN

ÖNLEMLER

Bütün illerde hava saldırısı tehlikesine karşı karartma

uygulaması başlatılmış, sivil savunma önlemleri alınmıştır.

Tahıl stoklarına el konmuş, ekmek, zeytin, şeker gibi

ürünler karneyle verilmeye başlanmış, buğday unundan

pasta ve benzeri ürünlerin yapılması yasaklanmıştır. Bu durum

savaşın, savaşa girmeyen ülkeleri de ekonomik ve sosyal

yönden olumsuz etkilediğini göstermektedir.

İstanbul'da özel otomobillerin trafiğe çıkması

yasaklanmış, daha sonra bu yasak genişletilmiştir.

Savaş şartlarının getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için

yeni vergiler konmuştur, Askeri harcamalar artırılmıştır.

Karadeniz'deki Türk gemi seferleri durdurulmuştur.

Radyo yayınlarında kesinti yapılmıştır, gece 23.00'dan

sonra sokağa çıkma yasağı getirilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında alınan bu önlemlerle

seyahat etme, haber alma ve ekonomi alanındaki hak ve

özgürlükler sınırlandırılmıştır.

Bu sınırlandırmanın amacı kamu güvenliği ve sağlığını

korumaktır. Çünkü yaşama hakkının korunması diğer hak ve

özgürlüklerden daha önemlidir.

TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ

23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla demokrasi

yolunda en önemli adımlardan biri atılmış oldu.

1923 ile 1930 yılları arasında çok partili hayata geçiş

denemeleri yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı.

1930'dan sonra Türkiye'de tek partili rejim 1946 yılına

kadar devam etmişti.

İkinci Dünya Savaşı'nın Batı demokrasilerinin zaferiyle

sonuçlanması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinde birkaç

milletvekili siyasi hayatımızda demokratik usullerin kabul

edilmesini istemeye başlamıştır.

14 Mayıs 1950 seçimleri cumhuriyet tarihinde

demokrasinin gelişmesi bakımından büyük bir ilerleme

olmuştur. Çünkü bu seçimde millî egemenlik en iyi şekilde

temsil edilmeye başlanmıştır.

ÇATIŞMA YOK AMA

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Amerika ve Sovyet Rusya liderliğinde Batı ve Doğu

blokları arasında gelişen, açık ama silahlı mücadeleye

dönüşmeyen sınırlı çekişmeye soğuk savaş adı verilmiştir.

"Soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında Amerika'da

kongredeki bir görüşme sırasında ABD'li maliye ve başkanlık

danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir.

II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devletleri ve

Sovyet Rusya iki süper güç olarak ortaya çıktılar. Bu

durumun ortaya çıkmasında dünya siyasetinde söz sahibi

devletlerden Almanya, İtalya ve Japonya'nın II. Dünya

Savaşı'nda yenilmeleri, savaşın galiplerinden İngiltere ve

Fransa'nın da bu süreçte her bakımdan yıpranmaları etkili

olmuştur.

Dünya devletleri Amerika Birleşik Devletleri ve

Sovyet Rusya liderliğinde iki gruba ayrıldı.

Sovyetler Birliği öncülüğünde Varşova Paktı, ABD

öncülüğünde NATO kuruldu.

4-11 Şubat 1945'te ABD, İngiltere ve Sovyet

Rusya'nın katıldığı Yalta Konferansında, II. Dünya

Savaşı'ndan sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletle

Teşkilatı'na katılmak için 1 Mart 1945'e kadar Almanya

ve Japonya'ya savaş açmak şartı getirildi.

Bu gelişme üzerine Türkiye 23 Şubat 1945'te Japonya

ve Almanya'ya savaş ilan etti. Türkiye, böylece hem II.

Dünya Savaşı'ndan sonra dünya siyasetinde söz sahibi

olma imkanı elde etmiş, hem de Avrupa'nın demokratik

devletleriyle yakınlaşmıştır.

1945 yılında çok partili hayata geçilmiş, Millî

Kalkınma Partisi, Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi

kurulmuştur.

1946 yılında ilk çok partili seçimler yapılmış,

böylece demokrasi alanında önemli bir adım atılmıştır.

Page 45: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 44

Sovyet Rusya II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayılmacı

bir politika takip ederek komünizm rejiminin Balkanlar ve

Orta Avrupa'da yerleşmesi için mücadele etmiştir. Rusya'nın

komünizm ideolojisini bütün dünyaya yaymak istemesi

demokrasi ile yönetilen ABD'yi ve Avrupa devletlerini

endişelendirmiştir.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni durum ABD'nin

önderliğinde demokratik Batı Avrupa devletlerinden oluşan

Batı Bloğu'nu ve Sovyet Rusya'nın önderliğinde Doğu

Avrupa ve Balkan devletlerini içine alan Doğu Bloğu'nu

ortaya çıkarmıştır

Soğuk Savaş Dönemi'nde nükleer silahların gelişmesi

yüzünden ABD ve Sovyet Rusya silahlı olarak karşı karşıya

gelmekten kaçınmışlardır. Taraflar arasında rekabet daha

çok siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında

sürdürülmüştür.

TRUMAN DOKTRİNİ VE MARSHALL PLANI

NATO’NUN KURULMASI

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri savaşın

yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken,

Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu.

Sovyetler Birliği, bir yandan topraklarını genişletirken, bir

yandan da yedi ülkede kendi kontrolünde komünist

yönetimlerin kurulmasını sağlamıştı.

Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı

politikaları karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya

karar verdiler. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilkelerine sadık

kalarak oluşturulacak bu savunma teşkilatı barışı korumayı

amaç edinecekti.

Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngil-

tere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, İtalya, İzlanda ve

Danimarka arasında 4 Nisan 1949'da Washington'da

imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı

(NATO) kurulmuştur.

TÜRKİYE'NİN NATO'YA ÜYE OLMASI

Asya ve Avrupa arasında yer alan Türkiye, sahip olduğu

jeopolitik konumu nedeniyle dünya politikasında önemli bir

ülkeydi. Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan

Boğazlara sahip olması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda

bulunması jeopolitik önemini artırıyordu.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'na girmemişti. Ama sahip

olduğu bu jeopolitik konum yüzünden savaş sonrasında

yerini belirlemek zorundaydı. Ayrıca Sovyetler Birliği

Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istiyor, Boğazlardan da üs

talep ediyordu. Bu yüzden Türkiye için NATO'ya üye olmak

hayati derecede önemliydi.

Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarından beri NATO üyesi

devletlerle uyumlu bir dış politika takip ettiği için 1952

yılında Yunanistan ile birlikte bu ortak savunma örgütüne

alınmıştır.

Türkiye'nin sahip olduğu coğrafyanın bir savaş sırasında

Avrupa, Asya ve Orta Doğu için askeri açıdan büyük önem

taşıması NATO'ya kabul edilmesini kolaylaştırmıştır.

Bir toprağın veya coğrafyanın bölge ya da dünya

siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denilmektedir.

KORE SAVAŞI

Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD ile SSCB'yi karşı karşıya

getiren önemli olaylardan biri de Kore Savaşı'dır.

Savaş SSCB'nin denetimindeki Kuzey Kore'nin,

ABD'nin denetimindeki Güney Kore'ye saldırmasıyla

başlamıştır.

Bunun üzerine Birleşmiş Milletler saldırıyı kınayarak

müdahale kararı almıştır. Uluslararası bir askeri güç

oluşturularak, ABD başkanlığında bölgeye gönderilmiştir.

1950-1953 yılları arasında süren savaşta taraflar

birbirine üstünlük sağlayamamış ve ateşkes imzalayarak

savaşa son vermişlerdir.

Kore Savaşı, Soğuk Savaş ortamını değiştirmemiştir.

NATO'ya üye devletlerin Kore Savaşı'ndaki ittifakı karşısında

SSCB, etkisi altındaki Doğu Avrupa devletleri ile Varşova

Paktı'nı kurmuştur. Bu durum iki kutup arasındaki rekabet

silahlanma yarışını artırmıştır.

İNSAN HAK ve ÖZGÜRLÜKLERİNİN GELİŞMESİ

1789'da ortaya çıkan Fransız İhtilali sonunda yayınlanan

İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi, insan hakları

kavramının uluslararası bir nitelik kazanmasını sağlamıştı.

İnsan haklarının evrensel ilkeler olarak kabul edilmesi ve

korunması yönünde çalışmalar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra

Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasıyla hızlanmıştır.

SSCB'nin Doğu Avrupa'da yayılması üzerine ABD

Başkanı Truman, Sovyet tehdidi adı altındaki ülkeleri

ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmek için kendi

adıyla anılan Truman Doktrini'ni ortaya atmıştır (1947).

Bu doktrin çerçevesinde yapılan ekonomik yardımlara

Marshall Planı denmiştir. Marshall Planı çerçevesinde

Türkiye’nin de içinde olduğu 16 ülkeye yapılan

yardımlar daha çok askeri araç gereçleri kapsıyordu.

Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'ne

karşı ABD ile yakınlaşma politikası takip ediyordu. Ayrıca

Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi

doğrultusunda dünya barışını koruyucu faaliyetlere destek

vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletlerin

çağrısına uyarak Kore'ye bir tugay gönderdi. Türkiye'nin

Kore'ye asker göndermesi NATO'ya kabul edilmesinde

önemli rol oynamıştır.

Page 46: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 45

İNSAN HAKLARINI KORUYAN ULUSLARARASI

SÖZLEŞMELER

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ

1945'te dünya barışını korumak için kurulan Birleşmiş

Milletler Örgütü yalnızca üye devletlerde değil, tüm

dünyada insan haklarının korunması için çalışmalar

başlattı. Bunun sonunda 1948'de İnsan Hakları Evrensel

Bildirgesi kabul edildi.

Ülkemizde insan hakları konusunda önemli ilerlemeler

sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından

kabul edilen ilkeler, ülkemiz tarafından da kabul edilmiş,

insan haklarının korunması için anayasa ve yasalarda

gerekli düzenlemeler yapılarak hukuki bir nitelik

kazandırılmıştır.

KİŞİSEL VE SİYASAL HAKLARA İLŞİKİN SÖZLEŞME (1966)

Devletler bu sözleşmeyle, insan haklarına saygı gösterip

göstermediklerini denetleyen bir mekanizma kurulmasını

kabul etmişlerdir. Bu doğrultuda İnsan Hakları

Komisyonu kurulmuştur. Türkiye, 1976'da yürürlüğe

giren bu sözleşmeyi 2000 yılında imzalamıştır.

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ

Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından Roma'da 1950

yılında imzalanmış, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşmeyle İnsan Hakları Bildirgesi'nde yer alan

temel hak ve özgürlükler yargı güvencesine

alınmıştır. Böylece demokrasinin temel öğeleri olan

siyasal özgürlükler ve hukukun üstünlüğü uluslararası

koruma altına alınmıştır.

Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin en önemli özelliği

insan haklarını korumak için Avrupa İnsan Hakları

Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin

kurulmasıdır. Bu sözleşmeyi imzalayan devletlerin

yurttaşları uğradıkları haksızlıklar nedeniyle kendi

devletleri veya diğer devletler aleyhine dava açma

hakkına sahiptirler.

İşkencenin ve İnsani Olmayan ya da Küçültücü Ceza ve

Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi

1987 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından

1988'de onaylanmıştır. Bu sözleşmeyle devletler kendi

topraklarında ırk ayrımı yapılmasını önlemekle

yükümlüdürler.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi

Uluslararası Sözleşmesi

1981 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından

1985'te onaylanmıştır. Sözleşmede kadın ve erkek

eşitliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemler

vurgulanmıştır.

ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ

Sözleşmeyi imzalayan devletler, herhangi bir ayrım

yapmadan bütün çocukları her türlü fiziksel ve

zihinsel zarar ve ihmalden korumayı kabul etmişlerdir.

HELSİNKİ SONUÇ BELGESİ

1975 yılında yürürlüğe giren belge, insan hakları

kavramının dünya görüşü ne olursa olsun bütün

devletlerarasında ortak bir değer olarak

benimsenmesi amacını taşımaktadır.

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): Türkiye Cumhuriyeti

Devleti'ni içten ve dıştan gelebilecek tehditlere karşı savunma

vazifesini üstlenmiş silahlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü

Türkiye Cumhuriyeti anayasasından alır

Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), dünyada en

çok asker bulunduran 9. ordudur. Temelini oluşturan yapı

Mehmetçiktir. Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış

tehditlere karşı caydırıcı güç olan TSK, Anayasa ve yasaların

kendisine verdiği görevler çerçevesinde şu alt

komutanlıklardan oluşur.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK)

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK)

Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK)

Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK)

Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK)

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN GÖREVLERİ

TSK'nin temel görevi Anayasa'da açıkça şu şekilde

belirtilmiştir "...Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen

Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve

kollamaktır."

Bu çerçevede TSK 2000'li yıllarda, yeni güvenlik

sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek,

belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere

karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için şu şekilde

kendisine görevler belirlemiştir;

Caydırıcılık,

Güvenlik / Harekât Ortamının Şekillendirilmesi,

Savaş Dışı Harekât (Barışı Destekleme Harekâtı, Doğal

Afet Yardım Harekâtı ve İç Güvenlik Harekâtı),

Kriz Yönetimi,

Sınırlı Güç Kullanımı,

Konvansiyonel harp gibi faaliyetleri icra etmek

Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin

kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üstünlüğün

kurulması, silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak

teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz, darbe,

elektronik harp, hava üstünlüğünün kurulması gibi ek

görevleri de yapmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1954 yılında

imzalayan Türkiye, 1987'de bireysel başvuru hakkını

tanımış, 1990'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin

zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.

1990'da yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 1994

yılında onaylamıştır.

Page 47: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 46

TÜRK ORDUSU KIBRIS'TA

Kıbrıs'ı elinde bulunduran İngiltere 1955 yılından

sonra adadan çekilmeye karar verdi. Bu süreçte 1960'da

İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir Garantörlük

Antlaşması yapıldı.

Bu antlaşma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç

devletin koruması altında bulunacaktı. Ancak Kıbrıs'ta

yaşayan Rumlar, Yunanistan'a bağlanma fikrinden

vazgeçmedi. Bu durum adada gerginliklere neden oldu.

Gerginlik Kıbrıs'taki Türklerin katliama maruz kalmasına

dönüşünce Birleşmiş Milletler Ada'ya bir barış gücü gönderdi.

Barış harekâtından sonraki uluslararası görüşmelerde

Ada'daki Türk halkının mevcudiyeti tanınmayınca 1975'te

Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983'te de Kuzey Kıbrıs Türk

Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Günümüzde de Türk

ordusu Kıbrıs'ta yaşayan soydaşlarımızın en büyük

güvencesidir.

Barış harekâtından sonra Türkiye'ye çok yönlü bir

ambargo uygulanınca savunma sanayi alanında yeni

önlemlerin alınması gerekli hale gelmiştir. Bu gelişme

üzerine

havacılık alanında TAİ,

elektronik alanında ASELSAN,

yazılım alanında HAVELSAN,

füze imalatı alanında da ROKET-SAN

faaliyete geçirilmiştir.

o Ayrıca Atatürk döneminde kurulan Makine Kimya

Enstitüsü (MKE) çağın ihtiyaçlarına göre geliştirilmiş,

Savunma Sanayi Müsteşarlığı kurularak bu alandaki

çalışmalar sürekli hale getirilmiştir.

DÜNYA BARIŞINA KATKI

Ülkemiz bulunduğu konum itibariyle Kafkasya, Bakanlar

ve Orta Doğu'da meydana gelen gelişmelerle ilgilenmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri barışa katkı sağlamak için çeşitli

bölgelere uluslararası kuruluşların bünyesinde asker

göndermektedir. Türk ordusu ülke sınırlarını korumanın

yanında dünya barışını korumaya yönelik çabalara da destek

vermiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri dünya barışını destekleme

çalışmalarına; birlik gönderip askeri harekâtı

destekleyerek, personel gönderip uluslararası gözlemci

olarak katkıda bulunmaktadır.

Aşağıdaki tabloda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dünya

barışına katkıları gösterilmiştir: Tarih Yer Bölgede Bulunma Nedeni

1974 Kıbrıs Garantörlük hakkını kullanma

1992 Somali Somali’deki iç savaş

1993 Bosna -Hersek Boşnakları koruma

1997 Arnavutluk Arnavutluk'ta iç karışıklıklar

1999 Kosova Kosova'daki iç karışıklıklar

2001 Makedonya Makedonya'da iç karışıklıklar

2002 Afganistan Afganistan’da iç karışıklıklar

2006 Lübnan Lübnan'da iç savaş yaşanması

HEDEF TÜRKİYE

Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir.

Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde

emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için kültür, dil, din,

yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıflatmaya bu yolla milletin birlik

ve bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadırlar.

Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerden bazıları

şunlardır:

MİSYONERLİK

Misyonerlik, başka dini inançlara sahip olan insanları

kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kültürel değerleri

yok ederek ülke bütünlüğünü bozmak için çalışmalar

yapmaktır.

Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla halkın

arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi,

barış, kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramları

kullanırlar.

BÖLÜCÜ UNSURLARIN FAALİYETLERİ

Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve

ayrı mezhepten olduklarını iddia ederek toplumu bölmeye

yönelik faaliyetlere bölücülük denir. Türkiye, son yıllarda

ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan terör

hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır.

Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı

şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok

eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da

bir tehdit oluşturur.

Terör örgütleri,

Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri kötü

amaçlı kullanırlar.

faaliyet gösterirler.

Bu güç Kıbrıs'taki sorunları çözemeyince Türkiye

Garantörlük Antlaşması'ndan doğan haklarını

kullanarak 20 Temmuz 1974'te barış harekâtı

düzenledi.

Bu olaydan sonra ada ikiye bölündü.

Garantör Devlet: Yapılan bir uluslararası anlaşmanın

ardından, iki tarafın antlaşmaya bağlı kalıp kalmadıklarını

denetleme hakkına sahip olan devlete denir.

Cunta: Yönetime kuvvet kullanarak el koyan askeri ya

da siyasi gruplara verilen addır.

Türk ordusu, bugün Bosna - Hersek, Kosova,

Afganistan, Lübnan ve Kıbrıs'ta halen barışa hizmet

etmeye devam etmektedir.

Page 48: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 47

İRTİCAİ FAALİYETLER

İrticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin laik,

demokratik yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir

devlet kurmaktır.

BÖLÜCÜLÜK VE İRTİCA İLE MÜCADELEDE KİŞİLERE

DÜŞEN GÖREVLER

Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk

milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve

demokrasiyi korumanın milli hedeflerimizin en başında

geldiğini bilmeliyiz.

Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk vatandaşı

olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda

yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı,

milletimizi ve bayrağımızı çok sevmeliyiz.

Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalıyız. Bu

faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzurunu bozacağını temel

hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz.

Terörizm ve terör odaklarına karşı duyarlı olmalıyız. Bu

hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için

gereken vatandaşlık görevlerimizi yapmalıyız. Yakınlarımızın

terör hareketlerinin içinde yer almasını önlemeliyiz.

Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmalıyız.

Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korunması ve

kullanılmasını sağladığı bilinciyle hareket etmeliyiz.

SSCB DAĞILDIKTAN SONRA

1991 yılı dünya tarihi açısından yeni bir dönüm

noktasıdır. Bu tarihten sonra Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası

değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan

Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız

Devletler Topluluğu'na bırakması (BDT) dönemin en önemli

olaylarındandır.

Yeni bağımsız devletler, içinde bulundukları siyasi

dönüşüm sürecinde komünist yapılanmadan uzaklaşma

arayışlarına girerken, kendi milli kadrolarını, sembollerini ve

tarihlerini keşfetmenin heyecanına büründüler.

Sovyetler Birliği'nin dağılması dünyada hakim olan

süper güçlerden birinin ortadan kalkması demekti. Bu da

dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki dengeleri

değişikliğe uğrattı. Sovyet Birliği'nin dağılması ile birlikte

Adriyatik'ten Çin’e kadar siyasi bir boşluk oluştu. Tûrkiye'nin

çevresinde Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya tehlikeli bir bölge

hâline geldi.

Türkiye bağımsızlığına kavuşmuş ve henüz ne yapacağına

karar vermemiş, zayıf ve güçsüz kuzey komşularıyla olduğu

kadar Orta Asya'daki Türk devletleriyle de ilgile-mek

durumunda kalmıştır. SSCB’nin dağılması ile Türk dış ve iç

politikası hem olumlu hem olumsuz yönde etkilenmiştir.

SSCB'nin dağılması Avrupa'da komünist rejimi uygulayan

ülkelerde de bu sistem çözülmesine yol açtı. Bu devletler

ekonomik model olarak kapitalist ekonomiye geçmeye

başladı.

KÖRFEZ'DE SAVAŞ

I. Körfez Savaşı

Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta

ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları

karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt

topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak

1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi takdirde güç

kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu süre içinde Kuveyt'i terk

etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu

hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti.

Irak, çok uluslu müttefik güçler karşısında başarısız olarak

6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin

şartlarını kabul ettiğini yazılı olarak ilan etti. Böylece I. Körfez

Savaşı sona ermiştir,

II. Körfez Savaşı

ABD, Irak'ın Kitle İmha Silahları ürettiğini iddia ederek

bu devlete 20 Mart 2003'te yeniden savaş açtı.

ABD bu savaşta Birleşmiş Milletler’den askeri destek

kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve

İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü

oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin

yönetimine son vermiştir.

Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve

demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçleri hala

Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene

kavuşamamıştır.

Körfez Savaşlarında Türkiye'nin Tutumu

Türkiye, I. Körfez Savaşanda Irak'ın karşısında yer

alarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara destek

vermiştir. Örneğin Birleşmiş Millefler'in Irak'a ekonomik ve

askeri ambargo kararına ilk uyan ülke Türkiye'dir. Ancak

Türkiye savaşa aktif olarak katılmamış, İncirlik Üssü'nün çok

uluslu güçler tarafından kullanılmasına izin vermiştir.

Türkiye, II. Körfez Savaşı 'nda ABD'yi ve koalisyon

güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika

izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye üzerinden cephe

açmasına izin vermemiştir.

İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri

reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski

düzeni geri getirmeye çalışmaktır.

İlk önce SSCB'nin batısındaki Baltık ülkelerinden;

Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya)

Moldova, Kafkas ülkelerinden; Azerbaycan, Gürcistan,

Ermenistan, Orta Asya ülkelerinden; Özbekistan,

Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan birer birer

bağımsızlığını ilan etti.

Komünizm: Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkan

sosyal devlet anlayışının en son aşamasıdır. Ortak mülkiyet

ve servetin herkese eşit olarak paylaştırılması düşüncesini

savunan siyasi ve ekonomik modele denir.

Page 49: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 48

KÖRFEZ SAVAŞININ TÜRKİYEYE ETKİLERİ

Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden

olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca

milyar dolara ulaşmıştır.

Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta oluşan otorite

boşluğu ve kaos Türkiye için bir tehdit ve risk bölgesi

oluşturmuştur.

Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü

terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun

sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları

artmıştır.

Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüseyin'in

baskısından kaçan yüz binlerce Kürt, Türkiye'ye

sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye

kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının

karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir.

Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese

de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal

ettirerek ülkemize gelmekten vazgeçmiştir.

TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKASI

Petrol ve doğalgaza sahip olmak kadar bu kaynakları

dünya pazarlarına ulaştırmak da önemlidir. Azerbaycan,

Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğalgaz

bakımından zengin kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakları

ihraç edecek altyapıya sahip değiller. Hazar Denizi

çevresindeki enerji kaynaklarının Avrupa'ya ve dünyaya

taşınmasında Türkiye koridor görevi görebilecek bir

konumdadır.

BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTI PROJESİ

Türkiye, kendi topraklarından geçen uluslararası enerji

yollarının dünya siyasetinde etkisini artıracağını ve ekonomik

kalkınmasına büyük katkı yapacağını bilmektedir. Türkiye bu

bilinçle 1990'lı yılların başından beri Azerbaycan petrolünü

Akdeniz'e ulaştırmak için Baku - Tiflis - Ceyhan Boru

Hattı Projesi'ni gerçekleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 2005

yılında tamamlanan boru hattı ile Azerbaycan petrolü

Ceyhan'a ulaşmıştır.

Kazakistan petrollerinin de bu hat ile taşınması

konusunda anlaşmaya varılmasıyla bu hattın kapasitesi ve

önemi artmıştır.

BAKÜ-TİFLİS-ERZURUM DOĞLAGAZ HATTI PROJESİ

Azerbaycan petrolünün yanında doğalgazının da

Türkiye vasıtasıyla Avrupa'ya taşınması için Baku -Tiflis -

Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi tamamlanmış ve 2006

yılının sonunda Bakü'den Erzurum'a doğalgaz pompalanmaya

başlanmıştır. Türkmenistan doğalgazının da bu yolla

nakledilmesi söz konusudur.

NABUCCO PROJESİ

Türkiye bu doğalgazın Avrupa'ya taşınması için Yu-

nanistan - İtalya - Doğalgaz Boru Hattı ve Bulgaristan,

Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya bağlayacak

olan Nabucco Projesi'ni hayata geçirmeye çalışmaktadır.

GAP PROJESİ

Türkiye, uluslararası düzeyde yürüttüğü projelerin

yanında ulusal düzeyde de önemli projeleri

gerçekleştirmektedir. Bunların en önemlisi Güneydoğu

Anadolu Projesi (GAP)'dir.

Bu proje ile tarım alanlarının sulanması ve enerji

üretiminin artırılması amaçlanmıştır. Özellikle nüfusun

artması ve sanayinin gelişmesi sonucunda elektriğe

duyulan ihtiyaç artınca GAP son derece önemli hale

gelmiştir.

DOĞAL KAYNAKLARDAN VERİMLİ YARARLANMA

Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler

doğal kaynakları oluşturur. Doğal kaynaklar insan ve

toplum hayatı için vazgeçilemez nitelikte önemli değerlerdir.

Su, oksijen, bitki örtüsü, petrol gibi doğal kaynakların büyük

hızla azalması, canlıların yaşam alanlarını kısıtlamakta,

çevresel felaketlere yol açabilecek iklim değişikliklerine yol

açmaktadır.

Türkiye çeşitli maden kaynakları bakımından zengindir.

Ülkemizde madenlerimizin bilimsel olarak işletilmesi

Cumhuriyet döneminde 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama

(MTA) Enstitüsü'nün kurulması ile başlamıştır. Doğal

kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesi ülkemizin

kalkınmasına doğrudan katkı sağlayacaktır.

Ülkemizdeki doğal kaynakların verimli kullanılmasıyla ilgili

projelerden bazıları şunlardır:

SU

Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen

yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke

konumundadır. Üstelik Türkiye mevcut su potansiyelinin

tamamını kullanamamaktadır. Devlet Su İşleri'nin verilerine

göre 2003 yılında sulama, içme suyu ve sanayi sektöründe

mevcut su potansiyelimizin yaklaşık olarak % 36'sı

kullanılabilmiştir.

DEVLET SU İŞLERİ (DSİ), su kaynaklarının

değerlendirilmesi ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla

projeler üretmektedir. DSİ ürettiği projeler ile 2030 yılına

kadar su potansiyelinin tamamını değerlendirmeyi ve ülke

ekonomisine yıllık 27,8 milyar dolar gelir sağlamayı

amaçlamaktadır.

Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir

ülke olmasına rağmen dünyada enerji kaynaklarının

yaklaşık % 70'ini barındıran Orta Doğu ve Avrasya

ülkelerinin komşusu durumundadır. Bu durum

Türkiye'nin jeopolitik önemini artırmaktadır.

Su, günümüzde en önemli enerji türlerinden biri olan

elektrik üretiminde de önemli bir kaynaktır. Ülkemizde

kurulan hidroelektrik santralleriyle elektrik üretimi

yapılmaktadır. Türkiye bu alanda potansiyelinin % 20'sini

değerlendirebilmektedir.

Page 50: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 49

PETROL

Türkiye, çevresinde yer alan komşularının zengin petrol

yataklarına sahip olmasına karşın bu doğal kaynak

bakımından yetersiz bir rezerve sahiptir. Türkiye enerji

ihtiyacının yarısına yakınını petrolden karşılamaktadır. Bu

durum Türkiye'yi enerji bakımından dışa bağımlı hale

getirmektedir.

Ülkemizde petrol arama ve üretimiyle Türkiye Petrolleri

Anonim Ortaklığı (TPAO) görevlendirilmiştir. TPAO son

yıllarda yeni teknolojilerle petrol arama faaliyetlerine hız

vermiştir. Özellikle son iki yılda denizlerde yapılan araştırma

çalışmalarının sayısı 50 yılın toplamından daha fazladır. Bu

çalışmalar sonunda zengin petrol yataklarının bulunması

umut edilmektedir.

Türkiye coğrafi konumu nedeniyle petrol rezervleri

zengin üretici ülkelerle, enerji tüketimi yoğun sanayileşmiş

batı ülkeleri arasında ve Asya - Avrupa yolu üzerinde yer

almaktadır. Türkiye'nin öncelikli hedefleri arasında bu

potansiyelin değerlendirilerek "21. yüzyılın Avrasya Enerji

Koridoru" konumuna getirilmesi yer almaktadır.

BOR

Bor madeni günümüzde, camdan elektroniğe, seramikten

uzay teknolojisine, sağlıktan enerjiye, ahşaptan metalürjiye ve

izolasyondan tarıma kadar yüzlerce alanda kullanılmakta,

yaşam kalitemizi önemli ölçüde etkilemektedir.

Ancak Türkiye'nin bu rezervleri istenilen oranda

ekonomik kazanca dönüştürdüğü söylenemez. Bor madeni

rezervlerimize eş değer oranda ekonomik fayda elde

edilebilmesi bora dayalı sanayinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu

amaçla Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN)

kurulmuştur. BOREN endüstriyel uygulama amaçlı projelere

gerekli desteği sağlamaktadır.

TORYUM

Türkiye'de toplam rezerv yaklaşık 380.000 ton civa-

rındadır. Günümüzde toryumla çalışan ticari ölçekli bir santral

bulunmamaktadır.

Toryumun, gelecekte nükleer santrallerde kullanılması

beklenmektedir. Bu yüzden dünyadaki teknolojik gelişmelerin

paralelinde ülkemizde de toryum tabanlı yakıt çevrimi

konusundaki araştırma - geliştirme çalışmalarına devam

edilmelidir. Bu amaçla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2000

yılında Uluslararası Yenilikçi Nükleer Reaktörler ve Yakıt

Çevrimi adlı projeye katılma kararı almıştır.

AVRUPA BİRLİĞİ'NE DOĞRU

AB'nin kuruluşu 18 Nisan 1951'de Belçika, Federal

Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda arasında

Paris'te imzalanan antlaşmaya kadar uzanır. 25 Mart 1957

tarihinde Roma'da imzalanan anlaşmalarla resmen

kurulmuştur.

7 Şubat 1992'de Hollanda'nın Manstricht şehrinde

imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile topluluğun adı

Avrupa Birliği (AB) olmuştur.

Avrupa Birliği, Avrupa'nın ekonomik ve siyasi olarak

bütünleşmesini hedeflemektedir.

TÜRKİYE - AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ

11 Eylül 1959: AET Bakanlar Konseyi Ankara ve Atina'nın

ortaklık başvurularını kabul etti.

27 Mayıs 1960: Türkiye - AET ilişkileri donduruldu.

12 Eylül 1963: Türkiye ile AET'yi Gümrük Birliği'ne

götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması

(Ankara Anlaşması) imzalanmıştır.

13 Ocak 1972: Ortaklık Anlaşması'nın Topluluğa katılacak

yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye - AET

müzakereleri başlamıştır.

22 Ocak 1982: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini

dondurma kararı almıştır.

16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış,

böylece dondurulmuş bulunan Türkiye - AET ilişkilerinin

canlandırılması süreci başlamıştır.

14 Nisan 1987: Türkiye, AT'ye, tam üye olmak üzere

müracaat etmiştir.

1 Ocak 1996: Türkiye ile AB arasında sanayi ve işlenmiş

tarım ürünlerinde gümrük birliği yürürlüğe girmiştir.

11-12 Aralık 1999: Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa

Konseyi zirve toplantısında Türkiye'ye adaylık statüsü

tanınmıştır.

28 Haziran 2002: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında

topluluk programlarına katılımın genel ilkelerini belirlemek

üzere imzalanan Çerçeve Anlaşma, 28 Haziran 2002 tarihli

Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

16-17 Aralık 2004: AB Devlet ve Hükümet Başkanları

Konseyinin Brüksel'de yapmış olduğu zirve toplantısında,

Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde

karşıladığına karar verilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde

müzakerelere başlanması öngörülmüştür.

12 Haziran 2006: Türkiye ile AB arasında üyelik

müzakereleri başlamıştır.

AVRUPA BİRLİĞİ: 1 Ocak 2002 yılından itibaren, Avrupa

Birliği üyesi 15 ülkeden 12'si kendi ulusal para birimlerini

bırakarak ortak para birimi "euro" yu kabul ettiler.

Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilen e simgesi,

Avrupa sözcüğünün ilk harfini temsil eder, iki paralel çizgi ise

ekonomideki istikrarı simgeler.

Türkiye, kimya sanayinin önemli ham maddelerinden

biri durumunda olan bor madeni bakımından dünyanın

en zengin yataklarına sahiptir. Dünyadaki bor

rezervlerinin % 63'ü ülkemizde bulunmaktadır.

Page 51: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 50

AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYE ÜLKELER

10 Ocak 2007’deki genişleme ile AB'nin 27 üyesi vardır.

1951/1957 yıllarında toplulukta bulunan altı kurucu üye

şunlardır:

Belçika, Fransa, İtalya, Almanya, Lüksemburg,

Hollanda

Bunu izleyen yıllarda çeşitli aşamalarda şu ülkeler birliğe

katıldı: 1973'te Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık,

1981'de Yunanistan, 1986'da Portekiz ve İspanya,

1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi sonucu üye

ülke sayısı artmamasına rağmen AB'nin sınırları genişledi

ve nüfusu arttı.

1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te Güney

Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya,

Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya,

Slovakya, Slovenya 2007'de Bulgaristan ve Romanya,

2013’te ise Hırvatistan birliğe üye olmuştur.

23 Haziran 2016’da İngiltere’de yapılan referandumda

İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı aldı.

Page 52: VE ATATÜRKÇÜLÜK -   · PDF fileBu dönemde Türk kültür ve tarihi ile ilgili okuduğu eserler sayesinde Mustafa Kemal'in fikir hayati şekillendi

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni Sayfa 51