~ bekİr · 2018-05-25 · ancak e bo bekir İbnü'i~arabl bu anlayışın hikmetle bağ...

2
fahanl. buradaki maddi kirlilik ve ortadan dikkat çeker (el-Müfredat, "]5:ds" md .). Gerekdilciler gerekesma-i hüsna ile ilgilenen alimler, kuddOsün sa- dece ilahiyye için ve "her türlü eksiklik ve kusurdan münezzeh ol- ma" manasma hususunda içindedir. KuddOs iki ayette Allah'a izafe 59/23; ei-Cum'a 62/1). bir ayette de meleklerin takdis ifadesi yer (ei-Bakara 2/30). Mü- fessirler. ku d dOs ismine "güzel ve yetkin görülmeyen her türlü nitelikten münez- zeh ve mübarek" (Ta- beri, XXVIII, 69; IV, 509). Ancak buradaki mübarek mutlak manada mü- nezzeh demektir. Actem'i yeryüzüne beyan etmesi üzerine meleklerin "Biz seni ye- terince tesbih ve takdis ederiz" (el-Baka- ra 2/30) cümlesinde yer alan takdis de. "Seni manevi kirlerden nis- bet eder, yücelikle niteleriz" veya, "Sana olmak için kendimizi manevi kirler- den uzak kabul edil- (Taberi, 1, 304; ez-Zec- cad, S. 214; Fahreddin er-Razi, ll. 189). Doksan dokuz esrna-i içeren Tirmizi rivayetinde ku d dOs de yer almak- ("Da'avat". 82). Kütüb-i Sitte'den EbO DavOd ("Vitir", 34). TirmiZI, ("Da'a- vat'' . 120) ve Mace'de 17, "Fiten", 20), Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'inde (ll, 134; VI, 76, 37 I) takdis içeren rivayetler mevcuttur. Hz. nakledilen hadislerin birin- de ResOl-i Ekrem'in namazdaki rükO ve secdelerinde zaman zaman. "SübbOhun kuddOs rabbü'I-melaiketi ve'r-rOh" (mü- nezzeh ve yüce. meleklerin ve Cebrail'in rabbi) zikri tekrar belir- (Müsned, VI, 35, 94. 115; Ebu Da- vud, I 4 7). bir ResOiui- yataktan onar defa okudu- dua ve zikir içinde cümlelerin de yer ifade "Sübhanellahi ve bi-hamdih sübhane'I-meliki'l-kuddOs" yüce ltip övgüyle görünen ve görünmeyen alemierin sa hibinin, O'nun münezzeh her türlü eksiklik ve ku- surdan uzak kabul ederim [Ebu Davud. "Edeb", [) KuddOs gerek Kur'an'da gerek hadis rivayetlerinde genellikle tesbih kav- birlikte yer ilahiy- yeyi her kusur ve eksiklikten tenzih etmeye dayanan ise pek fark yoktur. EbO Abdullah el-Halim! tenzih ne söyle- meye takdis, ne söylemeye de tesbih ( el-Minhac, 1, 197). Ebü'I- Beka ei-Kefevl de ifade etmekle birlikte tesbihin ibadetlerle , takdisin ma- rifet ve inançla tir ( el-Kulliyyat, s. 297-298) ilahiyyenin takdis yoluyla tenzih edilmesi. O'nun olan özelliklerden (nakais) ve eden niteliklerden (u yüb) uzak ve yüce demektir. Bu tenzih bütün dahil gibi ben- zeri. vb. tevhidi bozan özellikler de dahildir. Gazzall kud- dOs ismine "duyumun hayalin zihnin tasavvur ve- ya gönülde her türlü nitelik- ten münezzeh olan" verdikten sonra, "Eksiklik ve kusurlardan münez- zeh yolunda bir ifade kullana- mam" ( s. 7 Ona göre böyle bir söylem. uiOhiyet ma- bu tür sahip olabilece- ihtimalini akla getirmek demek oldu- edebe Ancak E bO Bekir bu hikmetle ve kendi- sini tenzih bizim de O'nu tenzih etmemizin tir ( el-Emedü vr. 30b- 3 1 •). Abdülkerlm b. Hevazin ta- savvufi bir kuddOs isminden kulun nasibi ifade . tir: KuddOs isminin tam an- kavrayan kimse Allah na nefsini arzulara uymaktan. ser- vetini haram den. O'na muhalefet etme kirind en . kalbini dünya sebep Iekelerden. ru- hunu fani mekanlarda ve içindeki gücü ilgilerden uzak tu- tar. Böyle bir Allah'a manevi hiçbir kul olma zil- letine O'nu kal- biyle hiçbir mahiOka tazirnde bulunmaz; elinde bulunan bir dünya nimetini yitir- mekten etkilenmez ve yoldan AI- Iah'a geri dönmez fi't-te?kir, s. 28). KuddOs. Allah'a nisbet edilen zat!- sel bl (tenzlhl) isimler grubu içinde mütalaa edilir ve "izzet. hü- en yüce" mana- all ismiyle anlam içinde bulunur. KUDDÜSI AHMED EFENDi : el-isfahani. md .; U- md.; Müsned, ll, 134; VI, 35, 76, 94, 115, 371; Tirmizi. "Da'ava t", 82, 120; Ebu Davuct. 147. "Edeb". o "Vi- tir", 6,34; Mace. 17, "Fiten", 20; Taberi, 'i-beyan Halil el-Mis), Bey- rut 1415/1985, 1,304; XXVIII, 69; ez-Zeccaci. Abdü lhü- sey in el-Mübarek), Beyrut 1406/1986, s. 214; Hattabi, Ahmed Yusuf ed- Dekkak), 1404/1984 , s. 40; Ebu Abdul- lah ei-Halimi, (i Hilmi M. FGde), Beyrut 1399/1979, 1, 197; Furek, Mücerredü s. 51; Abdülkahir Kayseri Efendi Ktp., nr. 497, vr. 159'; BesyGni}, Kahire 1968, s. 28; Gaz zali. (Fazluh), s. 71-73, 172-173; IV, 509; Ebu Bekir el-Emedü'l-ak- Selim Ktp., nr. 499, vr. 29 '-3 1 '; Fah- reddin er-Razi. ll, 189; Ebü'I- Beka. s. 297-298. r L TOPALOG LU AHMED EFENDi (1769 -1849 ) ve Kadiri 11 Reb'iülevvel 1183'te ( 15 Temmuz 1769) Bor ilçesinde Ma- göç eden ulemadan Efendi'nin Din! bilgileri alan ve kendisine intisap eden KuddOsl. 1786 vefat edince Bor'dan rak Turhal. Erzincan, Kayseri gibi ri buralardaki Daha sonra ve oradan.Hi- caz'a geçti. On yedi Mekke'de ikamet etti. feyze ermesi için Anadolu'- ya dönüp çokça evlenmesi linde manevi bir üzerine Bor'a dön- dü. 1807 ve 181 O Rus ve Balkan cephesinde bulundu. Bir süre tekrar hacca gitti. Bor'daki zaviyesinde vaktini müridierine vaaz ve nasihat ederek ge- çirmeye SOfiyane. ve çevresi üzerinde etkili oldu. Kendi ifadesine göre zühd ve tak- vaya büyük önem verilen süluk ve zikrin müridierine fazla görerek Kadiriy- ye'ye intisap etti ve müridierini bu tarika- göre terbiye etmeye yönel- di. mecazi bir tecrübesi geçiren, daha sonra on evlilik- ten yirmi çocuk sahibi olan KuddOs!, 315

Upload: others

Post on 08-Aug-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ~ BEKİR · 2018-05-25 · Ancak E bO Bekir İbnü'I~Arabl bu anlayışın hikmetle bağ ctaşmadığını söylemiş ve Allah'ın kendi sini tenzih ettiği şeylerden bizim de O'nu

fahanl. buradaki temizliğin maddi kirlilik ve pisliğin ortadan kaldırılması anlamına gelmediğine dikkat çeker (el-Müfredat, "]5:ds" md.). Gerekdilciler gerekesma-i hüsna ile ilgilenen alimler, kuddOsün sa­dece zat-ı ilahiyye için kullanıldığı ve "her türlü eksiklik ve kusurdan münezzeh ol­ma" manasma geldiği hususunda görüş birliği içindedir.

KuddOs iki ayette Allah'a izafe edilmiş (ei-Haşr 59/23; ei-Cum'a 62/1). bir ayette de meleklerin Cenab-ı Hakk'ı takdis ediş ifadesi yer almıştır (ei-Bakara 2/30). Mü­fessirler. ku d dOs ismine "güzel ve yetkin görülmeyen her türlü nitelikten münez­zeh ve mübarek" anlamı vermişlerdir (Ta­

beri, XXVIII, 69; ZemahşerT. IV, 509). Ancak buradaki mübarek mutlak manada mü­nezzeh demektir. Allah'ın Actem'i yaratıp yeryüzüne göndereceğini beyan etmesi üzerine meleklerin söylediği, "Biz seni ye­terince tesbih ve takdis ederiz" (el-Baka­ra 2/30) cümlesinde yer alan takdis de. "Seni manevi kirlerden arınmışlığa nis­bet eder, yücelikle niteleriz" veya, "Sana layık olmak için kendimizi manevi kirler­den uzak tutarız" manasında kabul edil­miştir (Ta beri, 1, 304; Ebü'l-Kasım ez-Zec­cad, S. 214; Fahreddin er-Razi, ll. 189).

Doksan dokuz esrna-i hüsnayı içeren Tirmizi rivayetinde ku d dOs de yer almak­tadır ("Da'avat". 82). Kütüb-i Sitte'den EbO DavOd ("Vitir", 34). TirmiZI, ("Da'a­vat'' . 120) ve İbn Mace'de ("ŞadaJ5at"' 17,

"Fiten", 20), ayrıca Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'inde (ll, 134; VI, 76, 37 I) takdis kavramını içeren rivayetler mevcuttur. Hz. Aişe'den nakledilen hadislerin birin­de ResOl-i Ekrem'in namazdaki rükO ve secdelerinde zaman zaman. "SübbOhun kuddOs rabbü'I-melaiketi ve'r-rOh" (mü­nezzeh ve yüce. meleklerin ve Cebrail'in rabbi) şeklindeki zikri tekrar ettiği belir­tilmiş (Müsned, VI, 35, 94. 115; Ebu Da­vud, "Şalat", I 4 7). bir diğerinde ResOiui­Iah'ın yataktan kalkınca onar defa okudu­ğu dua ve zikir içinde şu cümlelerin de yer aldığı ifade edilmiştir: "Sübhanellahi ve bi-hamdih sübhane'I-meliki'l-kuddOs" (AIIah'ı yüceltip övgüyle anarım , görünen ve görünmeyen alemierin sahibinin, O'nun münezzeh zatının her türlü eksiklik ve ku­surdan uzak old uğunu kabul ederim [Ebu Davud. "Edeb", ıoı [)

KuddOs kavramı gerek Kur'an'da gerek hadis rivayetlerinde genellikle tesbih kav­ramıyla birlikte yer almıştır. Zat-ı ilahiy­yeyi her çeşit kusur ve eksiklikten tenzih

etmeye dayanan manaları arasında ise pek fark yoktur. EbO Abdullah el-Halim! zatın tenzih açısından ne olduğunu söyle­meye takdis, ne olmadığını söylemeye de tesbih demiştir ( el-Minhac, 1, 197). Ebü'I­Beka ei-Kefevl de aynı şeyi ifade etmekle birlikte tesbihin ibadetlerle, takdisin ma­rifet ve inançla gerçekleştiğini belirtmiş­tir ( el-Kulliyyat, s. 297-298)

Zat-ı ilahiyyenin takdis yoluyla tenzih edilmesi. O'nun yetkinliğin karşıtı olan özelliklerden (nakais) ve erdemliliğin zıd­dını teşkil eden niteliklerden (uyüb) uzak olması ve yüce tutulması demektir. Bu tenzih alanına bütün yaratılmışlık vasıf­ları dahil olduğu gibi Allah'ın şeriki, ben­zeri. ayrıca çocukları olması vb. tevhidi bozan özellikler de dahildir. Gazzall kud­dOs ismine "duyumun algılayabileceği. hayalin canlandıracağı. zihnin tasavvur edeceği. düşüncenin şekillendireceği ve­ya gönülde doğabilecek her türlü nitelik­ten münezzeh olan" anlamını verdikten sonra, "Eksiklik ve kusurlardan münez­zeh olduğu yolunda bir ifade kullana­mam" demiştir ( el-Makşadü'l-esna, s. 7 ı) .

Ona göre böyle bir söylem. uiOhiyet ma­kamının bu tür vasıflara sahip olabilece­ği ihtimalini akla getirmek demek oldu­ğundan edebe aykırıdır. Ancak E bO Bekir İbnü'I~Arabl bu anlayışın hikmetle bağ­ctaşmadığını söylemiş ve Allah'ın kendi­sini tenzih ettiği şeylerden bizim de O'nu tenzih etmemizin gerektiğini belirtmiş­tir ( el-Emedü '1-afcşa, vr. 30b-3 1•).

Abdülkerlm b. Hevazin ei-Kuşeyrl. ta­savvufi bir yaklaşımla kuddOs isminden kulun alabileceği nasibi şöyle ifade etmiş-

. tir: KuddOs isminin muhtevasını tam an­lamıyla kavrayan kimse Allah rızası uğru­na nefsini aşağı arzulara uymaktan. ser­vetini haram şüphesin den. zamanını O'na muhalefet etme kirinden. kalbini dünya alakalarının sebep olacağı Iekelerden. ru­hunu fani mekanlarda barınmaktan ve içindeki gücü yabancı ilgilerden uzak tu­tar. Böyle bir kişi. Allah'a taptığı manevi muhtevasıyla hiçbir yaratığa kul olma zil­letine düşmez; O'nu müşahede ettiği kal­biyle hiçbir mahiOka tazirnde bulunmaz; elinde bulunan bir dünya nimetini yitir­mekten etkilenmez ve tuttuğu yoldan AI­Iah'a ulaşmadan geri dönmez ( et- Taf:ıbir

fi't-te?kir, s. 28). KuddOs. Allah'a nisbet edilen zat!- sel bl (tenzlhl) isimler grubu içinde mütalaa edilir ve "izzet. şeref, hü­kümranlık bakımından en yüce" mana­sındaki all ismiyle anlam yakınlığı içinde bulunur.

KUDDÜSI AHMED EFENDi

BİBLİYOGRAFYA :

Ragıb el-isfahani. el-Mü(redtıt, "~ds" md.; U­stınü'l-'Arab, "~ds" md.; Müsned, ll , 134; VI, 35, 76, 94, 115, 371; Tirmizi. "Da'avat", 82, 120; Ebu Davuct. "Şalat", 147. "Edeb". ı o ı, "Vi­tir", 6,34; İbn Mace. "Şadal5at", 17, "Fiten", 20; Taberi, Ctımi'u ' i-beyan (nş r. Halil el-Mis), Bey­rut 1415/1985, 1,304; XXVIII, 69; Ebü'I-Kasım ez-Zeccaci. iştiktıku esmtı'illtıh (nşc Abdü lhü­seyin el-Mübarek), Beyrut 1406/1986, s. 214; Hattabi, Şe'nü 'd-du' tı' (nş r. Ahmed Yusu f ed­Dekkak), Dımaşk 1404/1984, s. 40; Ebu Abdul­lah ei-Halimi, el-Minhtıc (i şu'abi'l-1mtın (nşr. Hi lmi M. FGde), Beyrut 1399/1979, 1, 197; İbn Furek, Mücerredü ' l·Maktıltıt, s. 51; Abdülkahir ei-Bağdadi. el-Esmtı' ve'ş-şıfat, Kayseri Raşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 159'; Kuşeyri, et-Taf:ıb1r fl't-te?k1r(nşr. İbrahim BesyGni}, Kahire 1968, s. 28; Gazzali. el-Makşadü'l-esntı (Fazluh), s. 71-73, 172-173; Zemahşeri. ei-Keşştı{(Beyrut),

IV, 509; Ebu Bekir İbnü'I-Arabi, el-Emedü'l-ak­ştı, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 29 '-3 1 '; Fah­reddin er-Razi. Me(tıt1f:ıu'l-gayb, ll, 189; Ebü'I­Beka. el-Külliyytıt, s. 297-298.

r

L

~ BEKİR TOPALOG LU

KUDDÜSİ AHMED EFENDi (1769 -1849)

Mutasavvıf, şair

ve Kadiri şeyhi. _ı

11 Reb'iülevvel 1183'te (15 Temmuz 1769) Niğde'nin Bor ilçesinde doğdu. Ma­raş'tan Niğde'ye göç eden Nakşibend! şeyhi ulemadan Hacı İbrahim Efendi'nin oğludur. Din! bilgileri babasından alan ve kendisine intisap eden KuddOsl. 1786 yı­lında babası vefat edince Bor'dan ayrıla­rak Turhal. Erzincan, Kayseri gibi şehirle­ri dolaştı , buralardaki meşayihle görüştü. Daha sonra Şam'a ve Mısır'a. oradan. Hi­caz'a geçti. On yedi yıl Mekke'de ikamet etti. istediği feyze ermesi için Anadolu'­ya dönüp çokça evlenmesi gerektiği şek­linde manevi bir iŞaret üzerine Bor'a dön­dü. 1807 ve 181 O Osmanlı-Rus savaşına katıldı ve Balkan cephesinde bulundu. Bir süre Şumnu'da kalıp tekrar hacca gitti. Dönüşünde Bor'daki zaviyesinde vaktini müridierine vaaz ve nasihat ederek ge­çirmeye başladı. SOfiyane. dervişane ve aşıkane şiirleriyle çevresi üzerinde etkili oldu. Kendi ifadesine göre zühd ve tak­vaya büyük önem verilen Nakşibendiyye tarikatında süluk ve zikrin müridierine fazla faydalı olmadığını görerek Kadiriy­ye'ye intisap etti ve müridierini bu tarika­tın esaslarına göre terbiye etmeye yönel­di. Gençliğinde mecazi bir aşk tecrübesi geçiren, daha sonra yaptığı on altı evlilik­ten yirmi altı çocuk sahibi olan KuddOs!,

315

Page 2: ~ BEKİR · 2018-05-25 · Ancak E bO Bekir İbnü'I~Arabl bu anlayışın hikmetle bağ ctaşmadığını söylemiş ve Allah'ın kendi sini tenzih ettiği şeylerden bizim de O'nu

KUDDÜSi AHMED EFENDi

memleketine dönünce çevresindeki bazı kişiler tarafından ağır bir şekilde suç­landı, işkence gördü. On üç yıl zaviyesin­den dışarı çıkarnadı. 1265 ( 1849) yılında Bor'un Kavaklı semtindeki evinde vefat etti, vasiyeti üzerine Niğde bezinden olan kefeniyle defnedildi.

Mar'aşizade ve Kuddüsi Baba olarak da tanınan Şeyh Ahmed. Allah ' ın kuddüs is­mine mazhar olduğu veya bu ismin maz­harı olmayı umduğu için şiirlerinde Kud­düsi mahlasını kullandığını söyler. XIX. yüzyılda Anadolu'da yetişen şair muta­sawıfların en önemlilerinden olan Kud­düsi, şiirlerinde yer yer hayatı ve çektiği eziyetlerle bulunduğu yerler hakkında bilgi verir. Pendnamesinde de hayatı. aile­si, yaşama tarzı ve düşünceleri konusun­da açıklamalar yapar.

Mevlana'dan etkilendiğini söyleyen Kuddüsi, Nakşibendiyye'yi bırakarak da­ha kolay ve daha hoşgörülü kabul ettiği Kadiriyye tarikatına geçmiş. görüşlerini. duygularını ve coşkularını bu çerçevede daha rahat ifade etme imkanı bulmuş­tur. "Hem Halveti hem Celveti hem Ka di­ri hem Nakşiyem" diyen Kuddüsi böylece bütün tarikatiara yakın olduğunu belirt­mektedir. KuddGsi müridierine yüz istiğ­far, on salavat. olabildiği kadar çok mik­tarda kelime-i tevhidi zikir olarak verir, bu görevi yapan herkesi de müridi olarak görürdü. Bor. Niğde, Kayseri ve Aksaray'­da müridieri vardı.

KuddGsi'nin yerine oğlu Abdurrah­man. onun vefatı üzerine torun u Ali ha­life olmuştur. Ali Efendi'nin ölümünün ardından bu görevde bir süre vekaleten kalan Hacı İbrahim Girgin (Hacı Em mi) daha sonra görevi Ali Efendi'nin oğlu Ahmed Eren'e devretmiştir. KuddGsi'nin

Kuddüsi Ahmed Efendi'nin türbesi

316

ağabeyi Mehmed Efendi Bor'da müftü­lük yapmıştır.

KuddGsi'nin tasawuf ve ilahi aşk muh­tevalı şiirlerinden oluşan divanının çeşitli

baskıları mevcuttur (i stanbul ı 289, ı 295,

I 323, I 328; nşr. Ahmet Doğan, Ankara 2002).

Divandaki şiirler aruz ve hece vezniyle ya­zılmıştır. En çok ilgi gören şiirleri aşıkane ve zahidane olanlardır. Bunlarda öğütler geniş yer tutar, yer yer kendi hayatına da temas eder. Şiirlerin dili sadedir. Divan Mehmet Emin Eminoğlu (Konya 1973) ve Fehmi Kuyumcu (Ankara ı 982) tarafın ­

dan yeni harflerle de yayımlanmıştır. Di­vanda ayrıca Fehmi Kuyumcu KuddGsi'­nin "Pendname-i Hazret-i KuddGsi" (s 66 1-674). "Vasiyetname-i Hazret-i KuddG­si" (s. 675-676) ve "İcazetname-i Hazret-i KuddGsi" (s . 677-678) adıyla ekiediği üç bölümle dört mektup (s. 679-683) yer alır. Kaynaklarda muhtasar Tıbb-ı Nebevi, N esô.yih-i Ahmed Kuddusi, Hazine­tü '1-esrô.r ve ganimetü '1-ebrô.r, Medô.­yih Risô.1esi (Osmanlı Müellifleri, I. ı 50;

Kuyumcu, s. 45) isimli birkaç risalesinden de bahsedilmektedir.

BiBLİYOGRAFYA :

Fatin. Tezkire, s. 343; Osmanlı Müelli{leri, I, 150; İbnülemin , Son Asır Türk Şairleri, ll, 772-773 ; Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Ta­savvuf, İstanbul1961, s. 56, 250; Fehmi Kuyum­cu. Kuddüsi Divanı, Ankara 1982, Önsöz, s. 5-74; "Kuddusi Ahmed Efendi", TDEA, V, 429-430.

r

L

SüLEYMAN ULUDAÖ

~ MusTAFA AsıM KöKSAL

KUDRET (öJ~I)

Allah'a nisbet edilen sübuti sıfatiardan biri.

_j

Sözlükte "gücü yetmek; bir işi ölçülü ve planlı bir şekilde yapmak, planlamak; kıy­metini bilmek; bir şeyin niteliğini, nice­liğini ve şeklini belirlemek; rızkını daralt­mak" manalarındaki kudret (kadr) keli­mesi Allah 'a nisbet edildiğinde" dilediğini eksiği ve fazlası olmaksızın hikmet çerçe­vesinde yapmak" anlamına gelir. Ragıb el-İsfahani, kudret kavramının zat-ı ila­hiyyeye nisbet edilmesi halinde her çeşi­diyle aczi n O'ndan nefyedilmesi. kula iza­fe edilmesinde ise belli konularda gücü yetme, diğerlerinde aciz kalma manası taşıdığını söyler ( el-Müfredat, "Mr" md.; krş. Lisanü'l-'Arab, "Mr" md.). Kudretin zıddı "bir fiili gerçekleştirememe" anla­mındaki aczdir.

Kudret kavramı Kur'an-ı Kerim'in 103 ayetinde Allah'a nisbet edilmektedir. Bunların yetmişten fazlası isim, diğerleri fiil şeklindedir ve genellikle "güç yetir­mek, ölçülü ve planlı yaratıp düzenlemek" gibi manalara gelmektedir. Zat-ı ilahiy­yeye izafe edilen kudret kavramlarından bir kısmı "takdir" sigasıyladır. Ragıb ei­İsfahani takdirin iki şekilde gerçekleşe­bileceğini söyler. Biri Allah'ın kudret ver­mesi, diğeri şeyleri hikmet çerçevesinde belli miktar ve biçimde meydana getir­mesidir. Buna bağlı olarak ilahi fiilierin de iki kategoride tecelli ettiğini belirtmek gerekir. Birincisi tek icatla yarattığı şey­ler olup bunlarda artma veya eksilme yo­luyla kemiyet değişikliği olmaz. Bu tür nesneler ancak O'nun iradesi dahilinde değişir veya yok olur, gök cisimleri gibi. İkincisi var oluş prensiplerini bi'l-fiil, ken­dilerinden türeyecek nesneleri de bi'l­kuwe kıldığı şeylerdir; mesela hurma çe­kirdeğinden elma veya zeytin değil hur­manın oluşması, spermden diğer canlılar değil de insanın üremesi gibi ( el-Müfre­dat, "l5dr" md.). Kur'an'da bazı farklarla kudret anlamında kullanılan kuvvet, vüs' kavramlarıyla mecazi manalarından biri kudret olan yed kelimesi de zat-ı ilahiyye­ye nisbet edilmiştir (M. F. Abdülbaki, el­Mu'cem, "15dr", "~vy", "vs'a", "ydy" md.­leri) . Kudret kavramı çeşitli hadis rivayet­lerinde hem fiil kalıpları hem isim şeklin­de (kader, kadir, kadlr) Allah'a nisbet edil­miş ve genellikle "güç yetirme, planlayıp takdir etme" manalarında kullanılmıştır (Wensinck, el-Mu'cem, "~dr" md.). Yuka­rıda geçen kaynaklarda görüldüğü üzere kudret "güç yetirmek; ölçüp biçerek plan­lamak; bir şeyi muhkem ve sağlam yap­mak" anlamlarıyla naslarda kula da nis­bet edilmektedir. Bundan başka kuwet, takat. vüs' kavramları da ona izafe edil­miştir.

Naslarda zat-ı ilahiyyeye çeşitli kelime şekilleriyle nisbet edilen isim veya sıfat­lar yüzlerle ifade edilmekte (DİA, Xl , 406-409). bunlardan doksan dokuzunun meş­hur olduğu bilinmektedir. İslam inancının sistemleştirilmesi esnasında eğitim öğ­

retimi kolaylaştırmak ve bizzat insanın da bir ünitesini oluşturduğu evrenin Al­lah tarafından yaratılıp yönetilişini formü­le etmek amacıyla olmalıdır ki alimler bu sıfatiardan birkaç tanesini tercih etmiş­lerdir. Bu arada Allah'a nisbet edilen sü­bGti sıfatiardan ilim, kudret ve irade ev­renin yaratılışı için temel kavramlar olup yaratma bu üç sıfatın bir anlamda iş birli-