xiii. turk tarih kongresi - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d086576/2002/2002_arslanat.pdfankara:...
TRANSCRIPT
o \'
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYlNLARI
IX. Dizi - Sa. 13<
.. . . XIII. TURK TARIH KONGRESI
Ankara: 4-8 Ekim 1999
KONGREYE SUNUIAN BİLDİRİLER
III. Cilt- II. Kısım
OSMANLI DEVLETI'NIN
TÜRK TARİH KURUMU BASlMEVi - ANKARA
2002
TANZiMAT'TAN CUMHURİYET'E KADAR ARAPÇA ÖGRETİMİ
AHMET TURAN ARSLAN
Öncelikle belirtmeliyiz ki, Osmanlılar zamanında Arapça, ilim ve din dili olduğu kadar ülke nüfusunun büyük bir kısmının da konuştuğu bir dil idi. Yine ifade etmeliyiz ki, İslam medeniyetinde ilim dili Arapça idi. İlmi kitaplar dini konularda olsun, diğer konularda olsun genellikle Arapça olarak yazılır dı. Ayrıca İslam dininin temel kaynakları Arap diliyle tespit edilmişlerdi. Daha önceki İslam Devletlerinin okullarında olduğu gibi Osmanlı medreselerinde de eğitimin belkemiğini dini ilimler teşkil ediyordu. Diğer ilimierin ehemmiyet dereceleri ise, din ilimierindeki fonksiyonlarıyla ilgileri ölçüsündeydi. Dini ve gayr-ı dini ilimleri anlamak ancak Arapça vasıtasıyla mümkündü. Bu sebeple, Arap dilinin öğretimi bu medeniyette en önemli bilim dallarından biri sayılıyor, bir dereceye kadar alimierin seviyeleri bu dildeki maharetleriyle ölçülüyordu. Diğer ilimierin öğretilmesine Arapçanın öğretilmesinden sonra geçiliyordu. Bundan dolayı Arapça dilbilgisi ve belağati ilimlerine el-'ulfımu'l-aliyye (=yüksek ilimiere alet ve araç olan ilimler), bu ilimler vasıtasıyla daha sonra öğrenilecek ilimiere de el-'ulfımu'l-'aliye (=yüksek ilimler) adı
veriliyordu.
İslam dünyasında eskiden olduğu gibi, medreseler kurulduktan sonra da cami ve mescidlerin eğitimdeki rolleri değişmedi. Medrese binaları daha çok öğrenci
yurdu görevini gördü. Dersler ise dirnilerde ve medresderin mescidlerinde okutulmaya devam etti. Müderris hazırladığı dersi kitaptan okuyup tercüme eder, gerekli açıklamaları yapar, etrafında halkalar halinde oturan talebeler ellerindeki aynı kitabın nüshalarından verilen dersitakip eder ve gerekli notları alırlardı. Bazı müderrislerin takrir metoduyla ders vermelerinin yanında aktif metod uygulayan müderrisler de vardı. Genellikle medreselerde ders kitabından, cümle cümle tercüme edilir, okunan derslerin metinleri ezberlenirdi.
Talebeler önce mahalle mekteplerinde Kur' an, Tecvid, Hat ve ilmihal öğrenirlerdi. Bu safha tamamlandıktan sonra alet ilimlerine ( eVulfımu'l-aliyye) başlanırdı. Alet ilimleri denen Arapça sarf, nahiv ve lugat dallarında biraz mesafe aldıktan sonra medreseye girerek daha ileri derecede ders görürler; Belağat, Vaz', İsti'are, Alaka, Mantık okunduktan sonra Tefsir, Hadis, Kelam, Hey'et, Hikmet ve Hendese derslerine geçerlerdi.
Eskiden beri medreselerde okutulan Arap dili ile ilgili dersler başlıca dört gruba ayrılıyordu. Esisen bu dersler birbirinden kesin hatlarla ayrı değildi. Arap-
802 AHMET TURAN ARSLAN
çanın böyle kısırnlara ayrılarak öğretilmesinin sebebi, dil öğretiminde günümüzde de kabul edilen bir prensip olarak gördüğümüz, dilin basitten mürekkebe, kolaydan zora doğru öğretilmesine yönelikti. Böylece dil öğrencilerin zihni seviyelerine uygun hale getirilmeye çalışılıyordu . Bu kısımlar şunlardı:
l. Sarf (Morfoloji): Arapçanın kelime yapısından ve kelime türeuminden bahseden ilim dalı.
2. Nahiv (Sentaks): Arapçanın cümle yapısından bahseden ilim dalı.
3. Me'ani (Retorik): Arapçanın edebi sanatlanndan ve üshlbundan bahseden ilim dalı.
4. Lugat (Sözlük): Kelimelerin taşıdıkları manalanndan ve etimolojisinden bahseden ilim dalı.
MEDRESELERDE ARAPÇA
Tanzimat'tan önce Osmanlı medreselerinde bu ilim dallarında okutulan ders kitapları, ı İmam Birgivi'nin eserleri hariç tutulursa, hemen hemen değişmemiş, aynı eserler, aynı metodlarla okutulmuştur. Bu arada kaydetmeliyiz ki İmam Birgivi'nin2 Arap diline ait yazdığı kitaplar, o zamana kadar medreselerde akutulanlara nispetle bir yenilik olarak görülmüştür. Bu bakımdan medreselerde okutulan eserleri iki kısımda ele almak uygun olacaktır:
a. İmam Birgivi'den Önce:
İmam Birgivi'den önceki dönemde Arapça öğretiminde şu kitaplar ders kitabı olarak kullanılıyordu:
I. Sarf konusunda okutulanlar: Yazarları henüz meçhfılümüz olan el-Emsiletu'l-muhtelife ile Binaü 'l-eFal, İmam Azam Ebfı Hanife'ye (ö. 150/ 767) nispet edilen el-Maksud, İzzeddin ez-Zencani'nin (ö. 655/ 1257) et-Tasrifu 'l-'Izzrsi, Ahmed b. Ali b. Mes'fıd'un ( Miladi XIV. asırcia yaşamıştır), Merahu '1-ervah 'ı, İbnu'l-Hacib'in (ö. 646/1249) eş-Şfıflye fi't-tasrifi, Şemseddin el-Fenari'nin (ö. 834/ 1430) el-Esas fi't-tasrifi, Necmeddin b. Ömer el-Herevi'nin (ö. XVI. asrın ilk yarısı) el-Haruniwe fi't-tasrıTi.
ı Osmanlı medreselerinde okutulan dersler ve tedris edilen kitaplar için şu eseriere balulabilir: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti ilmiye Teşldhitı, Ankara, 1965; Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medrese leri, İstanbul, 1984; Cahit Bal tacı, XV-XW. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976; Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, (Başlangıçtan 1985'e), Ankara, 1985; Ramazan Şeşen, "Osmanlı Döneminde Arap Dili ve Edebiyatı Öğretimi", Studies on Turkish-Aı·ab Relations/ Annuel 1986/ Fondation for Studies on Turldsh-Arab Relatinons-, İsanbul, 1986.
2 Hayatı ve eserleri için Ahmet Turan Arslan, İmam Birgivi Hayatı Eserleri ve Arapça Tedrisatındald Yeri, Seha Neşriyat, İstanbul, 1992.
ARAPÇA ÖGRETİMİ 803
2. Nahiv konusunda okutulanlar:
Abdülkahir el-Cürcani'nin (ö. 474/1088) el-'Avamilu'l-mie'si, Nasır b. Abdüsseyyid el-Mutarrizi'nin (ö. 610/1212) el-Misbah'ı, İbnu'l-Hacib'in (ö. 646/1249) elKafiye'si, İbnu Malik'in (ö. 672/1274) manzfım el-Elfiyye'si, Beydavi'nin (ö. 691/1291) el-Lüb fi ılmi'I-i'rab'ı. Bunlardan başka Mısır'lı alim meşhur İbnu Hişam'ın (ö. 761/1359) el-İ'rab an kavaidu'l-i'rab, Katru'n-neda, Şüzuru'z-zeheb, ve Muğni'l-Jebib 'an kütübi'l-e'arib'i ve Mağribli ilim adamı İbn Acurrfım'un (ö. 723/1323-4) İslam ülkelerinde çok rağbet görmüş olan el-Acurrumiyye'si çok okunan kitap lardan dır.
3. Belağat konusunda okutulan kitaplar:
Bu sahada ders kitabı olarak, sadece es-Sekkaki'nin (ö. 626/1229) Miftahu'l-'uJum adlı eserinin üçnücü kısmı ile Hatibu Dİmaşk'ın (ö. 739/1338) Telhisu'l-Miftah'ı ve bunlar üzerine yazılan şerhler okunurdu.
4. Luğat konusunda kullanılan kitaplar:
Bu devirde el-Cevheri'nin (ö. 394/1003) es-Sıhah'ı, Zeydüddin er-Razi'nin (ö. 667 /1268) Muhtaru's-Sıhah'ı ile el-Firuzabadl'nin (ö. 818/1415) el-Kamusu'I-muhit'i kullanılıyordu.
b. İmam Birgivi'den Sonra:
Arap dili sahasındaki eserler bu devirde de genellikle bundan önceki devrede okunanların aynıdır. Yanlız şu bir gerçektir ki, sarf ve nahiv konularında eser telif eden Osmanlı alimlerinin en meşhuru İmam Birgivi diye meşhur olan Mehmed b. Pir Ali'dir. (ö. 981/1573) 3• Muasırı bulunan müelliflerin daha çok medreselerde okutulan kitaplara şerh ve haşiye türünden eserler yazmalarına mukabil Birgivi'nin -şerh ve haşiye de yazmakla birlikte- mesaisini daha çok te'lif eser meydana getirmeye sarf ettiği görülmektedir. Gerçi, yine XVI. asır alimlerinden Kemal Paşazade (ö. 946/1536) gibi müstakil gramer kitabı'~ yazanlar çıkmışsa da Birgivi'nin eserleri medrese mensupları arasında büyük bir rağbete mazhar olmuştur. İmam Birgivi'nin, medrese talebesinin ihtiyacını göz önünde tutarak meydana getirdiği bu eserlerden nahve dair olanlardan el-'Avamil 5, İzharu'l-esrar ve İmtihanü'l-ezkiya ile, sarfla ilgili olan Kifayetu '1-mübtedi medreselerde ders kitabı olarak o kutulmaya
3 Abdülkadir el-Mağribi, "el-Luğatü'l-'Arabiyye fi Devleti't-Türk el-'Usmaniyyin", Mecelletü'lMecme'i'l-'ilmiyyi'l-'arabiyyi, Dimaşk, Eyar-Huzeyran 1931, XI, s. 217.
4 Kemalpaşazade'nin Esraı-u 'n-nahv adlı eserinin varlığını, Ahmed Hasan Hamid tarafından yapılan tahkikli baskısını Malezya'da International Islamic University Kütüphanesi'nde görünce öğrenmiş oldum (1995). İstanbul'a dönünce hayretimi mfıcib olacak şekilde, sadece bir tek nüshasını bulabildim.
5 Abdülkahir el-Cürcani ile Birgivi'nin Avamil risaleleri arasındaki farklar için bkz. Ahmet Turan Arslan, "Arap Dilinde İki 'Avamil Risalesi ve Bunların Mukayesesi", İslam Araştırma Dergisi, c. I, sayı 2, s. 161-176, İstanbul, 1996.
804 AHMET TURAN ARSLAN
başlanmıştır. Bu münasebetle kaydeuneliyiz ki, bu konuda onlara duyulan ihtiyacın günümüzde de sürdüğü müşahede edilmekte ve bu eserlerin asıllarının ve tercümelerinin tekrar tekrar baskıları yapılmaktadır. Hatta Birgivfnin İm 'anü'J-enzar'ının diğer el-Maksud şerhleriyle birlikte bu asrın başlarında Singapur'da basılmış olduğunu müşahede euniş bulunuyorum.
Bu devirde Birgivi'nin yazdığı el-'Avamil, el-Cürcani'nin el-'Avamil'inin, İzharu '1-esrir'ın da el-Mu tarrizi'nin el-Mısbah'ı yerine kulanılmaya başlanmış olduğu görülmektedir. Bu eserler üzerine bir çok da şerh yazılmış ve onlardan da devamlı istifade edilmiştir. izhar'dan sonra okunınası adet olan İbnu'l-Hacib'in el-Katiye'sinin en meşhur şerhi ise Molla Cami'nin (ö.898/1492) el-Fevaidu'd-dıyaiyye'si olmuştur. Yine bu dönemde özellikle Türkiye'nin doğusundaki medreselerde çok okunan nahiv eserlerinden biri de İbnu Hişam'ın el-I'rab 'an kava'ıdi'l-ı'rab'ı üzerine Şemseddin Sivasi diye meşhur olan Ebussena Ahmed b. Muhammed (ö.l006/1597) tarafından yazılan Hallu'l-me'alad olmuştur6• Mushiddin Mustafa elKarahisari'nin (ö. Kütahya 986/1578) Celaleyn Tefsiri'ndeki kelimeleri esas alarak yazdığı söylenen ve Ah teri-iKebir diye bilinen Arapça-Türkçe lugat kitabı, bu dönemde lugat konusunda kullanılan kitaplara katılan kitaplardan biridir. Daha sonra yukarda isimleri sayılan sözlüklerin tercümeleri de bu konuda başvurulan eserler arasına girmiştir.
Yukarıda genel olarak anlatıldığı üzere, Osmanlı medreselerinde İmam Birgivi'nin eserleri dışında, okutulan gramer kitapları konusunda Tanzimat'a kadar bir yeniliğe tesadüf edilmemektedir.
TANZiMAT'TAN SONRA ARAPÇA ÖGRETİMİ
Tanzimat'tan sonra hayatın hemen her alanında görülmeye başlanan değişme ve yenileşme temayülü Arapça öğretiniinde de müşahede edildi; Arapça öğretimi metodundaki eksiklik anlaşıldı. Çeşitli mahfillerde söz konusu edilen tenkirller Arapça öğretim usulüne yönelik olarak gazetelerde yer aldı. Bunun üzerine, askeri okullarda okunmak için yeni bir sarfkitabı hazırlanıp 1256 (rumi) yılında Bab-ı Seraskeri Matbaası'nda basıldı. Bununla beraber, 1846 yılında, Mekteb-i Maarif-i Adliyye talebeleri Arapça sarf ve nahvi klasik metodlarla okuyorlardı. Ancak el-Katiye'yi okuduktan sonra devlet kalemlerinde memur olabiliyorlardı. 1877 yılında askeri rüşdiyelerin birinci sınıfında Arapça sarf, ikinci sınıfında Arapça nahv, üçüncü sınıfında Arapça tatbikat, askeri idadilerin mahrec sınıfında da Arapça tatbikat dersleri okutuluyordu. 1909 yılına ait bir ders cetvelinde ilk okullarda Arapça dersleri yoktur. Arapça dersleri rüşdiyenin ikinci sınıfında başlar, dört sene devam eder. Rüşdiyeye ilave edilen üç senelik sınıf-ı mahsusu derslerinde de Arapçaya rastlanmaz.
6 Bu eser tarafımızdan neşre hazırlanmışur (1993).
ARAPÇA ÖGRETİMİ 805
Yeni açılan okullardaki Arapça dersleri hakkında bazı düzenlemeler yapılırken, medreselerdeki Arapça dersleri aynı şekilde devam ediyordu. Medreselerdeki Arapça öğretimini ilk tenkit edenler yine medrese tahsili yapanlar oldu. Ziya Paşa Londra'da neşredilen Hürriyet Gazetesi'nin 27 Temmuz 1864 tarihli sayısına yazdığı bir makalede; medreselerdeki eğitimin pedagoji prensiplerine hiç uymadığını belirttikten sonra, medreseden mezun olanların en basit bir Arapça gazeteyi bile okumaktan, Türkçe veya Arapça bir mektup yazmaktan aciz olduklarını, coğrafya, tarih, hesap, siyaset bilmedikleri için en küçük bir devlet memurluğu yapacak ehliyete sahip olmadıklarını söyler. Bir medrese mensubunun bir medrese hacası veya imam, hatip ve vaız olmaktan başka bir işe yaramaclığını belirtir.
Ali Suavi de Muhabir Gazetesi'nin 27 Ocak 1867 tarihli sayısına yazdığı bir makalede:" Sarftan pek çok i'lal ve tasrif belledim. Nahvden pek güzel irap yapardım. Lakin, Arapça bir güzel nutuk irad etmesini veya hoşça mektup yazmasını hala yapamadığım cihetle şu iki ilimden dahi müstefıt olamadım, desem doğrudur. Belağauan ıstılahat ve muhassenat namiyle nice tabirat ezberledim. Amma Arapçanın üslubunu ve şiirlerin meziyetlerini anlamadığımı, hala Arapça bir kıta söylemeye iktidarım olmadığını pekala biliyorum".
Yine aynı yazar Paris'te yayınlanan UJ-um Gazetesi'nin 20 Receb 1286 tarihli sayısına yazdığı başka bir makalede şöyle der: "Medrese talebesinin adedi ikiye taksimle anlaşılır. Bir kısmı sarf, nahv, mantık ve akaid okumalda iktifa edenlerdir. Bunlar çoktur. Medresderin yüzde altınışı tahmin olunabilir. Hususan imtihan ile askerlikten muafiyet kanunu bu kısmın çoğalmasına yardım etmiştir ... Kısm-ı sani icazet alıncaya dek okuyanlardır. Bunların adedi yüzde beşi geçmez".
Bu ifadelerden ve medreselerde okunan eserlerden anlaşıldığına göre, medreselerde Arapça tahsili gramere dayanıyordu. Metin okuması tercümesi ve konuşma hemen hemen hiç yok gibiydi. Bununla beraber 1908 yılına kadar medresderin ıslahına el atılamadı. Medresderin ders programlannda düşünülen tadil programı önce 30 Ocak 1325 (1909) tarihinde Fatih'teki Tabhane Medresesi'nde uygulanmaya başlandı. Buna rağmen medresderin Arapça ders programlarında elle tutulur bir yenilik gene yoktu. Okunan eseriere birkaç metin ilave edjlmişti. Bu programa göre, Arapça dersleri şu şekilde okutulacaktı:
1. sene
2. ll
3. ,,
4. ll
5. ll
6. ll
el-Emsile, el-Bina, el-Maksiid
el-Aviimil el-cedid, Izhar el-esrar, el-'İrab 'an kava'id el-ı 'rab
el-K:üiye, el-Feviiid ez-ziya'iyye, Mugni'l-lebib, el-'Aliika, eş-Şiiliye
el-Feva'id ez-ziya'iyye, Muğni'J-lebib, Vaz'u Istim, eş-Ş:üiye
el-Elfiyye, aruz-katiye
Kaside-i Bür'e, Biinet Suad
806
7. tl
8. tl
9. tl
ı O-ı2. seneler
AHMET TURAN ARSLAN
el-Makamat el-haririyye
el-Makamat el-haririyye
el-Hamase (H Ebi Temmam)
el-Hamase
ı3 Şubat ı325 (yine 1909) 'de çıkarılan Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi'yle bu program bazı değişikliklerle diğer medresdere de teşmil edilmiştir. Buna göre, Arapça derslerinin senetere göre taksimi şöyledir:
ı. sene
2. "
3. ll
4. ll
5. ll
6. ll
el-Emsil e, el-Bina, el-M aksu d, Nüzhet el-tarf fl 'ilm es-sarf (li'lMeydani)
eş-Avamil el-cedid, Izhar el-esrar, el-'İrab 'an kava'id el-ı'rab, Şüzılr ez-zeheb
Muğni'l-lebib, el-Feva'id ez-ziyaiyye, eş-Şaflyye, Vaz'u !sam, inşa dersi
eş-Şan ye, el-'Alaka, lsagılci, inşa dersi
el-Feva'id el-fenariyye, Muhtasaru'l-meani, el-Kafi (Aruz'dan)
eş-Şemsiyye ve şerhi Tahrir el-kava'id el-mantikıyye, Muhtasa-ru'l-meani, Kaside-i Bur'e, Banet Su'ad, el-Muallakat, Arapça imla, tercüme usulü
7. ll Tahrir el-kava'id el-mantıkiyye, el-Makamat el-haririyye
8. " el-Makamat el-haririyye
9. " el-Hamase
ıo-ı2. seneler Arap dili öğretimi yapılmaz, fıkıh, hadis, tefsir, kelam okunur.
Görüldüğü üzere program oldukça yüklüdür. Metin derslerinden başka, imla ve tercüme usulü dersleri konmuştur.
ı9ı4 yılında Darü'l-hilafeti'l-'aliyye Medreseleri açılınca, haftalık Arapça ders programları yeniden düzenlenmiş, fakat bu derslerde hangi eserlerin akutulacağı belirtilmemiştir. Bu programlara göre birinci sene Arapça ders programı şöyledir:
ı. sınıf: 4 saat sarf-lugat, ı saat konuşma (mükaleme) ve tatbikat
2. sınıf: 4 saat sarf-lugat, ı saat konuşma ve tatbikat
3. sınıf: 4 saat nahv, 1 saat mükaleme ve tatbikat
4. sınıf: 4 saat nahv, ı saat mükaleme ve tatbikat
5. sınıf: ı saat mükaleme - kitabet, ı saat vaz'
6. sınıf: ı saat mükaleme - kitabet, 3 saat belağat
7. sınıf: 1 saat mükaleme- kitabet, 3 saat belağat
8. sınıf: ı saat mükaleme- kit:abet, 3 saat belağat
ARAPÇA ÖGRETİMİ 807
İkinci sene haftalık ders programında ise Arapça dersleri şöyledir:
1. sınıf: 6 saat sarf-nahv-belağat
2. sınıf: 5 saat sarf-nahv-belağat
3. sınıf: 5 saat sarf-nahv-belağat
4. sınıf: 5 saat sarf-nahv-belağat
5. sınıf: 5 saat sarf-nahv-belağat
6. sınıf: 5 saat belağat- vaz'
7. sınıf: 3 saat belağat- vaz'
8. sınıf: 3 saat belağat- vaz'
Darü'l-hilafeti'l-aliyye Medreselerinin yüksek kısmı dört senelik olup, birinci senede ilk üç sınıfta üçer saat, dördüncü sınıfta iki saat Arap edebiyatı dersi vardır. İkinci senede ise her sınıfta haftada ikişer saat Arap edebiyatı dersi okunuyordu. 1915 yılında Musa Kazım Şeyhülislam olunca Darü'l-hilafeti'l-'aliyye Medreselerinin ı. tali kısmı ibtiday-ı hariç, 2. tali kısmı ibtiday-ı dahil, ali kısmı ise sahn'a çevrildi. Medreset el-Mütehassısin ise Medrese-i Süleymaniye adını aldı. Medreseler yine ananevi tedrisatlarına devam ettiler. Bununla beraber Hacı İbrahim, Abdurrahman Fehmi, Mehmed Fehmi, Mehmed Zihni Efendi gibi bazı alimler Arapça tedrisatını modernleştirmek için teşebbüse girişmişlerdir.
Burada Tanzimat'tan sonra Arap Dili ve Edebiyatı'nın öğretimi konusunda mühim ilmi faaliyetleri müşahede edilmiş olan ilim adamlarından ikisinin hayatları ve bu konudaki ilmi çalışmalarından kısaca söz etmek istiyoruz:
I- HACI İBRAHiM EFENDi
Hayatı:
Hacı İbrahim Efendi, Hicaz Valisi Şerif Paşa'nın kahyası olan İsmail Efendi'nin oğlu olup 1242/1826 tarihinde İstanbul'da Tophane'de dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini mahalle mektebinde yaptıktan sonra Bayezit Camii'nde Katiye şerhi olan Molla Caıni'ye7 kadar okumuştu. Bu dersleri yetersiz bulan İbrahim Efendi, o yıllarda henüz basılmamış olan ve talebe arasında Şeyh Radıyy diye tanınan Radıyyüddin el-İsterabadi'nin (ö. 686/1287-8) yine Katiye şerhi olan Arapça gramer kitabını kopye ederek Arapçasını ilerietmeye çalışmış, Arapça ibarelerden mana çıkartacak seviyeye gelmişti. Babası İsmail Efendi, Şerif Paşa ile Hicaz'a gittiğinde İbrahim Efendi de onlarla birlikte gitti. Orada Arapçanın gramerini, lugat ilmini ve edebiyatını meşhur bilgin Muhammed Mahmud eş-Şınkiti'den (ö. 1322/ 1904) öğrendi.
7 MevHimi (Molla) Abdurrahman Cami (ö. 898/1492) tarafından İbnu'l-Hacib (ö. 646/ l248-9)'in nahve dair olan meşhur el-Kafiye'sine yazılan el-Fevaidu'd-dıyaiyye isimli şerh. Bu eser medrese mensuplan arasında kendi adından çok müellifınin adıyla meşhur olmuştur.
808 AHMET TURAN ARSLAN
Hicaz'dan İstanbul'a dönen Hacı İbrahim önceSadaret Mektubi Kalemi'nde me'muriyet görevine başladı. Oradan Erzurum Divan Katipliğine tayin edilip tekrar İstanbul'a döndüğünde 1286/1869'dan 1288/1871 'e kadar Evkaf-ı Hümayun Aklam-ı Zabitani Senedat Odası ikinci mümeyyizi olarak vazife gördü. 1289/1872 yılında Evkaf-ı Hümayun Varidat Müdürü oldu. Bu dönemde ilk eseri olan "Tafsil. .. '"ı bastırarak neşriyat sahasına girdi. 1295/1878 yılına kadar Varidat müdürlüğünde kalan Hacı İbrahim Efendi 1299/1881'de Hazine-i Evkaf-ı Hümayun idare meclisi azalığına getirildi. 1302/1884 yılına kadar Hazine-i Evkaf-ı Hümayun Meclisi İdare Heyeti azalığında hizmet gördükten sonra, gözlerine arız olan hastalığı sebebi ile az bir maaşla emekli oldu. Son görevinde iken Ahmed Cevdet Paşa'nın (1823-1895) Belagat-ı Osmaniye'sinin neşri üzerine çıkan fılolojik tartışmalara katıldı. Bu münakaşaların tesiri ile şöhreti gittikçe artan Hacı İbrahim Efendi önce Daruşşafaka'da fahri olarak Kitabet ve Belağat hocalığına daha sonra da Mekteb-i Hukuk'ta Belağat-ı Osmaniye ve Ta'lim-i Kitabet dersleri muallimliğine tayin edildi(l883).
Ayrıca Askeri Rüşdiye Mektebleri Ders Nazırı Kaymakam Hacı Cemal Bey'in ricası üzerine Şemsu'l-Mearif Mektebi'nin rüşdiye sınıfında Arapça öğreuneye başladı. Fakat mekteb idaresi ile anlaşamadığı için üç ay kadar sonra bu okuldan ayrıldı. 4 Aralık 1883'te Arapçayı kısa bir sürede ve kolayca öğretmek maksadıyla "Daru't-ta'lim" adını verdiği özel okulu açtı. O gün için büyük bir rakam olan dörtbeş yüz talebenin kayıt için müracatı oldu. İbrahim Efendi'nin gösterdiği bu büyük başarıdan dolayı haiz bulunduğu mümeyyizlik rütbesi 14 Ramazan 1884'te ula sınıf-ı sanisine yükseltilerek kendisine üçüncü rütbeden Nişan-ı Mecidi verildi. Mekteb-i Hukuk'ta Belağat-i Osmaniyye ve Ta'lim-i Hitabet dersleri okuttu. Mekteb-i Hukuk'ta verdiği ders notlarını aynı yıl içinde Şerh-i Belağatadı ile neşretti.
Artık kendisini tamamen eğitim ve matbuat faaliyetlerine veren Hacı İbrahim 2 Eylül 1303/1887 tarihinde Mekteb-i Mülkiye Belağat-ı Osmaniye ve Kitabet-i Resmiye rnuallimliğine Sultan Il. Abdülhamid'in iradesiyle tayin olundu. 25.12. 1303/1887 tarihine kadar burada görev yaptı. Daru't-ta'lim'deki faaliyetlerinin yanında Mekteb-i Mülkiye'de de iki yıl kadar hizmette bulunduktan sonra, hicri tarihle 10 Rebiulewel 1307, miladi tarihle 4 Teşrinisani 1889 pazartesi günü ateşli humma hastalığına yakalanarak Hakk'ın rahmetine kavuştu. Edirnekapı Mezarlığı 'na defnedil di.
Kaynakların çok zeki ve çalışkan, İslam kültürüne hakkıyla vakıf bir kişi olarak tanıttığı Hacı İbrahim Efendi'nin en önemli hizmeti Daru't-ta'lim'deki başarılı çalışmalarıdır. İbrahim Efendi, daha tahsil hayatı ve memuriyederi sırasında Arapça öğretimi için harcanan zamanın fazla olduğunu, sürenin kısaltılabileceğini düşünmüş ve bu amaçla emekli olmadan önce Arapça sarfa dair Tafsilü't-te'liffi tavdibi mesaili't-tasrif (İstanbul 1289) adlı bir eser kaleme almıştı. Muallim Naci, Abdurrahman Süreyya, Recaizade Mahmud Ekrem, Kemalpaşazade Said Bey, Ahmed
ARAPÇA ÖGRETİMİ 809
Midhat, Alıdülhak Hamid, Ebüzziya Tevfik, Mustafa Reşid Bey ve Keçecizade Macid Paşa ile dil ve edebiyat tartışmaianna girmiş, yazılarına imza koymaya cesaret edemeyen muanzlarından birçoğu bu taruşmaları hakarete dönüştürerek her vesileyle onun ihtiyarlığından, bunaklığından, körlüğünden söz etmişlerse de İbrahim Efendi fikirlerini, yayımladığı makalelerde cesaretle savunmuştur.
Gazete sütunlarında alenen cereyan eden bu münakaşalarda Hacı İbrahim, çeşitli kimseler tarafından yapılan hücumlara karşılık vermekten geri durmaz, hatta her fırsatta yapılan hücumlara mukalıele eder, hepsini küplere bindirirdi. Bu müm1kaşalar sırasında Muallim Naci şu mısnilarıyla açıkça onu hedef almış u;
"Ey herze-vekili, kainatın,
Hala bezeyana kanmadın mı?
Can sıkmak için midir hayatın
Elverdi, henüz usanınadın mı?"
Tarik gazetesi yazarı Said Bey de bir gün, Hacı İbrahim'in gözlerindeki rahatsızlığı sebebiyle ona "kör" lakabını vermişti. Buna karşılık olarak Hacı İbrahim de şöyle demişti:
"Aybını görmeyelim böyle birbirimizin
Bende var zaf-ı basar, sen de bakar kör gibisin"8•
Eserleri:
Tafsilü't-te'lif fl tavdihi mesaili't-tasrif., Hadikatu'l-beyan :, Temyiz-i Ta'likat., Şerh-i Belağat., SarfTercemesi:, Nahiv Tercemesi:, Edebiyat-ı Osmaniye:, Hikemiyyat-ı Arabiyye:, Asar-ı Edebiyye:
Daru't-ta'lim'in Açılışı:
Hacı İbrahim Efendi'nin Arapçayı daha kısa zamanda ve kolayca öğretme konusu hakkındaki cesur iddiasına resmi makamlardan bir tepki gelmemesine karşılık devrinisim yapmış özel okullarından Şemsu'l-Mearif ilgi duyar. Böylece Hacı İbrahim Efendi de Mekteb-i Sultani'de yaptığı ilk Arapça eğitimi tecrübesinden sonra ikincisi olarak bu mektebte kendisine tahsis edilen hususi bir sınıfta düşündüklerini tatbik imkanı bulur. Bu mektebde üç ay kadar çalışan Hacı İbrahim Efendi mektep idarecileriyle anlaşmazlık sonucu buradan ayrılıp kendi mektebi olan Daru't-ta'lim'i açar. Şöyle ki;
Hacı İbrahim Efendi düşüncelerini kuvveden fiile çıkarmak ve Arapçayı yeni ve kolay bir usulle öğretmek için öteden beri kurduğu planı uygulamaya koymak mak-
8 Hacı İbrahim Efendi'nin hayatı ve eserleri için bkz. Ahmet Turan Arslan, "Hacı İbrahim Efendi ve Arapça Öğretmek İçin Kurduğu Müessese: Daru't-ta'lim", Türkiye 1. İslam Düşüncesi Sempozyumu'na sunulan tebliğ, İstanbul, 26-27 Ekim 1996.
810 AHMET TURAN ARSLAN
sadıyla teşebbüse geçerek, Fatih'teki Nakşıdil ve Kovacılar Mekteblerinden temin ettiği ve müessis (kurucu) sıfatı ile iştirak ettirdiği Çolak Hüseyin, Şumülüzade Hasan ve Ahmed Şevkı adlı üç hoca ile 4 Aralık 1301/1883'te, Horhor'da Rüsfımat Emini Edip Efendi'nin Konağını kiralayıp "Daru't-ta'lim" adını verdiği mektebini açtı. Hacı İbrahim'in ŞemsulmearifMektebi'ndeki üç aylık Arapça öğretiminin başarısız gösterilmesine olan kızgınlığını kendi mektebini kurmakla gösterdiği de söylenmektedir. Resmi vazifelerinden emekliye ayrıldıktan sonra, kendisini tamamen eğitim ve matbfıat faaliyetlerine veren Hacı İbrahim Efendi'nin, başarılı çalışmalarını takdirle karşılayan Sultan Il. Abdulhamid, 1885 yılında "ma'rifete iltifat" gösterip Rüsfımat Emini Edib Efendi'nin konağını satın alarak, Daru't-ta'lim Mektebi'ne hibe etti.
Daru't-ta'lim'in Statüsü ve Faaliyet Biçimi:
Daru't-ta'lim Mektebi, ibtidai (ilkokul) ve Rüşdiyesi (Ortaokul) bulunan bir özel okul idi. O sıralar hükümet savaş sebebiyle mali sıkıntı içinde bulunduğu için özel okullar revaçta idi.
Daru't-ta'lim'de imtihanlar sözlü ve aleni olarak okulun bahçesinde yapılırdı. İsteyen herkes imtihanları takipedebilirdi. Bu durum gazetelerle ilan edilirdi. Ahmed Cevdet Paşa, Mehmed Zihni Efendi, Münif Paşa gibi ileri gelen kimselerin bu imtihanlara nezaret ettikleri bildirilmektedir. Ayrıca başarılı öğrencilere mükafatlar verilir ve bunlar "Tevzi-i mükafat" törenleriyle dağıtılırdı. Bu törenlerde Hacı İbrahim Efendi veya onu temsilen bir öğrenci konuşma yapardı. Öğrencileri temsilen bir öğrenci tarafından da Arapça olarak bir nutuk irad olunurdu.
Daru't-ta'lim'de Uygulanan Arapça Öğretim Metodu:
Hacı İbrahim'in vefatından sonra onun izini takip eden ve Daru't-ta'lim'de muallimlik yapmış olanlardan Ali Aıi Efendi tarafından açılan Daru't-tedris'e ait 1307/1890 yılında basılan talimatnameye göre bu okullardaki öğretim metodu şöyleydi:
"Her bir muallim sabahleyin okuttuğu ders eğer Sarf ve N ahiv' den ise şakirdana tekrar ettirip her bir ferdin birer birer hata ve galattan salim olarak ikinci teneffüse kadar okutturacak, geçmiş derslerden dahi sual ve müzakere ederek şakirdana kesb-i mümarese ettirecek ve ders SarfuNahiv olmayıp Edebiyat-ı Arabiyye ve Osmaniyye'den ise derslerini tekrar ettirmekle beraber izaa-i vakit etmeyip terceme-i ebyat ve ibaratla anları meşgul edecektir. Sarf ve Nahiv okuyan şakirdan aldıkları dersleri ezberlemekle mükellef olduklarından ferdası günü derslerini muallime ezber okuyacaklardır."
Bu okuldaki Arapça öğretiminin başarı sebeplerini bizzat Hacı İbrahim Efendi şöyle açıklamaktadır:
" ... Her şeyin esbabı olduğu gibi bu çocukların Arabi'de böyle terakki etmelerinin dahi sebebleri vardır:
ARAPÇA ÖGRETİMİ S ll
Birisi, kavaid-i sarfıyye ve nahviyyeyi Türki lisfm üzere okuyup Hiyıkıyla ve etrafıyla anlamalarıdır.
İkincisi, Mekteb'e duhullerinden bu ana değin Kamus'u ellerinden bırakınayıp Lügat-ı Arab'a kesb-i intisab etmeleridir.
Üçüncüsü, ebyat-ı arabiyye'den ikibinden ziyade beyt ve kütüb-i edebiyye ve tarihiyyeden bin sahife kadar terkib okumalarıdır. Ve birisi müddet-i tahsillerini yanlız Arabi'ye hasr eyleyüp bu dereceye gelinceye kadar başka bir fen okumamalarıdır.
İşte bu tertip üzere olan tahsil bu küçük efendileri Arabi'den bu mertebeye tavsil eylemiştir. Ve her kim bu yolda Arabi taallümüne münhemik olur ise bunlar gibi öğreneceği vazıhadan bulunmuştur.
Bu efendiler Arabi'nin ta mertebe-i kusvasına vasıl olabilecek cadde bir tarik bulmuş olduklanndan artık istedikleri kadar ileri gitmek yani diledikleri kitapları alıp mütalea ile tevsi ve ta'mik-i ma'lumat ve meleke eylemek ellerindedir. Bunun için bundan sonra bu sınıf talebeye münhasıran arabitalim edilmeyüp Arabi'nin İlın-i Beyan'ı ile beraber Türkçe İnşa ve Kitabet ve Farisi talim olunacaktır."
Günümüzde yabancı dil kurslarında ve Anadolu liseleri ile bazı üniversitelerde gördüğümüz hazırlık sınıflarına benzer bir uygulamayı daha o zamanda düşünmüş ve tatbik etmiş olan Hacı İbrahim Efendi'nin Daru't-ta'lim'inin özelliklerini ve Arapça öğretim metodunu şu şekilde özetleyebiliriz:
1- Öğrencilerin yaşları 12-20 idi.
2- Sınıflarda öğrenci sayısı ortalama yirmi idi.
3- Arapça öğrenimi için tahsis edilen süre içinde başka dersler okutulmuyor, yoğun bir şekilde Arap grameri ve bunun tatbikatı üzerinde duruluyor ve bolca metin okutuluyordu.
4- Arapçadan Türkçeye tercüme yapılıyor, bunun yanında öğrenciler lugat kitaplarından istifade etmeye alıştırılıyordu.
5- Türkçeden Arapçaya tercüme (Ta'rib) usulü uygulanıyordu.
6- Okutulan derslerde günlük hayatla ilgili kelimelerin kullanılmasına önem veriliyordu.
7- Öğrencilere öğrendikleri gramer kaidelerinin tatbikatını görebilecekleri örnek metin tahlilleri ve tercümeleri neşrediliyordu.
8- Öğrenciler üzerinde ciddi bir motivasyon uygulanıyordu. Onlara Arapça gazeteleri okumalan tavsiye edilmesinin yanında Asar-ı Edebiyye adlı ve öğrencilerin çeşitli terceme denemelerini ihtiva eden bir derginin çıkartılması öğrencileri ka-
812 AHMET TURAN ARSLAN
ideleri tatbik etme ve iyice öğrenmeleri hususunda teşvik ediyor ve cesaredendiriyordu.
9- Denilebilir ki; büyük ölçüde günümüzdeki modern dil öğretim metodlarına yakınlığı söylenebilecek tarzda bu okuldaki dil öğretiminde gramer, okuma, yazma, ve konuşma usulleri uygulanıyordu.
MEHMED ZİHNİ EFENDi
Hayatı:
Mehmed Zihni Efendi 16 Recep 1262 Hicri 1 27 Haziran 1262 Rumi (1846 Mihadi) Cuma günü, günün erken saatlerinde doğmuştur. Babası kaza (mülkiye) kaymakamlarından Mehmed Reşid Efendi, annesi ise Güzide Gülsüm Hanım'dır.
Zihni Efendi, önce medrese dersleri demek olan cami derslerine devama başladı. Burada ciddi ve sıkı bir öğrenimden sonra "Ulum-ı 'Aliye Şehadetnamesi" (=İcazet-name-i Esatize =Medrese Öğretim Üyeliği Diploması) aldı.
Zihni Efendi'nin yetişmesinde, Arap Dili ve Edebiyatı'nda derinleşmesinde medresede okuduğu derslerin ve istifade ettiği hocalarının yanında daha başka unsurların da etkili olduğunu düşünüyoruz.
Tahsilini bitirdikten sonra önce Matbaa-i Amire'de musahhihlik yaptı. Daha sonra Galatasaray Mekteb-i Sultanisi (Bugünkü Galatasaray Lisesi) Ulum-i Arabiyye ve Diniyye (Arapça ve Din Dersi) muallimliğine tayin edildi.
Zihni Efendi, ilim ve İrfan bereketiye dolu yetmiş yıllık bir örnrün sonunda, Meclis-i Maarifa'zasından iken 17 Muharrem 1332 Hicri Çarşamba günü '4 Kanunı evvel 1329 Rumi 1 17 Kanun-ı evvel (=Aralık) 1913 Efrenci (=Miladi) İstanbul'da Beylerbeyi semtinde vefat etmiştir9•
Arap Dili ve Edebiyarına Ait Eserleri:
Sarf-ı Arabi, Şerh u Teshili't-tahsil, Şerh u ebyatı İsfehendi, Etvaku 'z-zeheb Tercemesi, Feyz-i Yezdan, Kitabü't-tenkim, el-Müntehab fi ta'limi Iügati'l-'Arab, d
Muktedab mine'l-Müntehab fi ta'limi lügati'l-Arab (Sarf Kısmı), el-Muktedab fl nahvi Iisani'l-'Arab (Nahiv Kısnı), el-Müşezzeb Yahud Mekteb-i Edeb (=el-Mürteeb) ii sarfi lisani'l-'Arab (Sarf Kısmı), el-Müşezzeb Yahud Mekteb-i Edeb (=el-Mürteeb) fl nahvi lisani'l-'Arab (Nahiv Kısmı), Ta'likat 'ala Şerhi'ş-Şeyhi'r-Radiy 'ale'ş-Şa!iye li'bni'l-Hacib, Şerhu'ş-Şa!iye fl't-tasrifli's-Seyyid Abdullah'a Ta'likat, el-Kavlü'l-ceyyid
Arap Dili ve Edebiyatı Öğretimine Getirdikleri:
9 Mehmed Zihni Efendi'nin hayau ve eserleri hakkında tafsilat için bkz. Ahmet Turan Arslan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni Efendi, Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999.
ARAPÇA ÖGRETİMİ 813
Bilindiği gibi, Zihni Efendi'nin ağırlık verdiği ilmi cihetlerden biri de Arap Dili ve Edebiyatı'nın daha iyi ve daha kolay öğretilmesidir.
Ancak burada bir hususa dikkat çekmenin yerinde olacağını düşünüyorum: O da, bir ilim adamının ilmi çalışmalarının değerlendirilmesi yapılırken o şahsın, içinde büyüyüp yaşadığı zaman, şartlar ve fikir hareketlerinin de göz önünde bulundurulmasının gerekli oluşudur. Zira ilim ve fikir adamları çevrelerini etkiledikleri gibi kendileri de çevrelerinden etkilenirler. Bu, sosyolojik bir gerçektir. Bu itibarla, Zihni Efendi'nin içinde yaşadığı zamanda, Tanzimat'tan sonra başlayan ve hayatın hemen her alanındaki değişim ve yenileşme hareketlerinin etkisinde bulunabileceğini hatıra getirmeliyiz. Bu münasebetle Zihni Efendi'nin bir özelliğine işaret edilmelidir: Galatasaray Sultanisi Arapça müderrisi bulunan Zihni Efendi edDürusu'l-arabiyye müellifi ve en-Nibras Dergisi Kurucusu ve Beyrut Sultanisi müderrisi olan Mustafa el-Galayini ile -muhtemelen- yardımlaşıyordu. Zira Zihni Efendi'nin kitapları arasında yer alan bir ed-Dürılsu'l-arabiyye nüshasının kapağında "Hacı Zihni Efendi Hazretlerine" ibaresi ile takdim edilmesi bunun delili sayılabilir. Bunun yanında yine Zihni Efendi'nin kitapları arasında Arapça öğretimi ile ilgili Beyrut basımı başka kitapların da yer aldığını görmekteyiz. Bunlardan özellikle, Selim Efendi el-Lübnani'nin ''Medhalü 't-tullab ila Firdevsi Lugati '1-A 'rab" adlı eserinin sayfa kenarlarında görülen -ve çok büyük bir ihtimalle Hacı Zihni Efendi'ye ait- küçük notlar, müelllifimizin bu eserlerden, özellikle metod bakımından, istifade ettiğini göstermektedir.
Öte yandan Mehmed Zihni Efendi'nin el-Kavlu'J-ceyyid'inde Kazvini ve Sa'deddin et-Teftazani gibi kimseleri tenkid etme düşüncesinde de, o devirde özellikle Mısır'da yayılmakta olan bazı fikir akımlarının tesirinde kaldığını -kendisinin bu yolda açık bir ifadesini bulamamakla birlikte- tahmin etmekteyiz.
Zihni Efendi'nin eserlerinin genel özellikleri; 1) Türkçe, 2) Yeni bir tertip, 3) Önemli kelimelerin harekeli olmasıdır.
Bu özellikler, o devir için bir yenilikti ve çok dikkat çekmişti.
Zira o zaman medreselerde hoca ve talebelerio ellerinde dolaşan metin, şerh ve haşiyeler bu özelliklerden mahrumdu. Eski devirlerde bu usul, bilinen meşhur bir yol olmadığından önceki müellifve müderrisler buna ihtiyaç duymamışlarsa da, özellikle Arapçayı iyi bilenlerin azaldığı bir dönemde ibarelerin harekelenmesine ihtiyaç şiddetini arttırmıştı. Erbabınca ma'lumdur ki, gerek kendi kendine çalışan, gerekse bir hoca gözetiminde Arapça öğrenenler için, hareke ve alıştırmalar çok önemlidir; konuyu kolaylaştıncı ve aniaşılmasına yardımcıdır. Okuduğu dersi anladığını gören öğrencide ise "kendine güven" hissi uyanmakta; bu da onda motivasyonu sağlamakta ve derse ilgisini arttırmaktadır.
İşte Zihni Efendi, bir ilim adamından, ülkenin bir aydınından beldeneni yapmış; o günün ihtiyacını görerek yazdığı eserlerde bu boşluğu doldurmaya çalışmıştır.
814 AHMET TURAN ARSLAN
Sonuç
Araştırmaya tahsis ettiğimiz zaman dilimi içindeki yenilikleri şöyle özetleyebili-nz:
1- Rüştiyelerde Arapçanın Türkçe olarak okutulması.
2- Arapça konuşmayı (muhadese) öğretmek için Arap öğretim elemanlarının getirilmesi.
3- Öğrencilerin öğrendikleri gramer kaidelerini uygulamaları yolunda çalışmalar yapılması; MUHADESE ve TA'RİB dersleri konmuş olması.
4- Arapça gramer kitaplarının Türkçe olarak yazılması, buna parelel olarak medresede de okutulan gramer kitaplarının da tercüme edilip temrinlenmesi.
5- Arapça öğretmek için özel okullar açılması.
BİBLİYOGRAFYA
Abdülkadir el-Mağribi, "el-Lüğatü'l-'Arabiyye fi devleti't-Türk el-'Usmaniyyin", Mecelletü'l-Mecme'ı'l-'ılmiyyi'l-'arabiyyi, XI, s. 217, Dimaşk, Eyar- Huzeyran 1931.
ARSLAN, Ahmet Turan, İmam Birgivi Hayatı Eserleri ve Arapça Tedrisiitındaki Yeri, Seha Neşriyat, İstanbul, 1992.
__ , "Arap Dilinde İki 'Avamil Risalesi ve Bunların Mukayesesi", İlamAraştırma Dergisi, c. I, sayı 2, s. 161-176, İstanbul, 1996.
__ ,"Hacı İbrahim Efendi ve Arapça Öğretmek İçin Kurduğu Müessese: Daru'tta'lim", İlmi Araştırmalar 7, İstanbul, 1999.
__ ,Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni Efendi, Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999.
AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihine Giriş, Ankara, 1985.
ATAY, Hüseyin, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi Medrese Programları-İciizetnii-meler-Islahat Harakederi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1983.
BAL TACI, Cahid, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976.
BiLGE, Mustafa, İlk Devir Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1984.
DEMİRCAN, Ömer, Türkiye'de Yabancı Dil, İstanbul, 1988.
SARlKAYA, Yaşar, Medreseler ve Modernleşme, İstanbul, 1997.
ŞEŞEN, Ramazan, "Osmanlı Döneminde Arap Dili ve Edebiyatı Öğretimi", Studies on Turkish-Arab Relations/Annuell986/Fondation for Studies on TurkishArab Relatinons- İstanbul, 1986.