8oxvdo+dvwdo×n< n ddo×üpdv× - tip.hacettepe.edu.tr · türkiye ruh sağlığı profili...

20
© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi. Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Upload: others

Post on 26-Oct-2019

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Page 2: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

PROGRAM

18 Nisan 2017

08.30-09.00: Açılış Konuşmaları

Prof. Dr. Bülent ALTUN

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (HÜTF) Dekan V.

Prof. Dr. Haluk ÖZEN

Hacettepe Üniversitesi Rektörü

Prof. Dr. Recep AKDAĞ (Teşrif ettikleri takdirde)

T.C. Sağlık Bakanı

09.00-10.15: Ulusal Hastalık Yükü Çalışması Sonuçları

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Rıfat KÖSE

Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü

Prof. Dr. Banu ERGÖÇMEN

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürü

09.00-09.30: Doç. Dr. Alanur ÇAVLİN

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı

09.30-10.00: Prof. Dr. Levent Akın

HÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı

10.00-10.15: Tartışma

10.15-10.30: Kahve Arası

10.30-12.30: Uusal Hastalık Yükü Çözüm Önerileri

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Bülent ALTUN

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (HÜTF) Dekan V.

Prof. Dr. Şevkat Bahar ÖZVARIŞ

HÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Yuvarlak Masa

1

Page 3: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Yuvarlak Masa Katılımcıları

Prof. Dr. Cengiz KILIÇ

HÜTF Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Prof. Dr. Elif ÖZMERT

HÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Prof. Dr. Fitnat DİNÇER

HÜTF Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

HÜTF Kardiyoloji Anabilim Dalı

Prof. Dr. Levent AKIN

HÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Prof. Dr. Miyase BAYRAKTAR

HÜTF İç Hastalıkları Anabilim Dalı / Endokrinoloji Bilim Dalı

Prof. Dr. Murat ARSAVA

HÜTF Nöroloji Anabilim Dalı

Doç. Dr. Ömer DİZDAR

HÜTF İç Hastalıkları Anabilim Dalı / Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı

Prof. Dr. Serhat ÜNAL

HÜTF Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

Prof. Dr. Şevkat Bahar ÖZVARIŞ

HÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Prof . Dr. Yunus ERDEM

HÜTF İç Hastalıkları Anabilim Dalı / Nefroloji Bilim Dalı

Prof. Dr. Ahmet Uğur DEMİR

HÜTF Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

12.30-13.00: Tartışma ve Kapanış

2

Page 4: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ruhsal Hastalıklara Bağlı Hastalık Yükü

Prof. Dr. Cengiz KILIÇ

HÜTF Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Bu nedenle önemli işgücü kaybına yol açmaktadır ve hem

doğrudan hem de dolaylı ekonomik maliyeti yüksektir. Ruhsal

hastalıkların en az bedensel hastalıklar kadar insanların

işlerini ve günlük yaşantılarını etkilediği ortaya konmuştur.

Nöropsikiyatrik durumlar yeti yitimi içinde geçen yaşam yıllarının

%31’ini oluşturmaktadır. Yetiyitimi içinde geçen yılların önde

gelen nedenleri sıralamasında, ilk sırada yer alan 20 sağlık

durumunun 5 tanesi (unipolar depresif bozukluk, alkol kullanım

bozuklukları, şizofreni, bipolar afektif bozukluk ve Alzheimer ve

diğer demanslar) ruhsal sorunlardır.

Ruhsal hastalıkların ortaya çıkmasında çeşitli genetik ve

çevresel koşulların, ve bu koşulların etkileşiminin sorumlu olduğu

biliniyor. Bu nedenle ülkemiz için ruhsal ihtiyaçlar arasında ruhsal

hastalıkların erken tanınma ve tedavisini sağlayacak şekilde

toplum eğitimi, herkesin ulaşabileceği, yaygın ve nitelikli ruh

sağlığı hizmetlerinin sağlanması kadar anne babadaki bedensel

hastalıkların önlenmesi, sağlıklı gebelik

3

Birçok ülkede yapılan toplum taramaları ruhsal hastalıkların

sanılandan çok daha yaygın olduğunu göstermektedir. Son

on yıl içinde benzer yöntemle 17 ülkede yapılan çalışmalarda

herhangibir ruhsal hastalığın varlığı son 12 ayda % 4.5-26

arasında bulunmuştur. Ülkemizde tüm toplumu temsil eden

Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık

%17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı kişiden

birinde tanı konacak düzeyde ruhsal hastalık bulunduğunu

göstermektedir.

Toplumda ruhsal hastalık yaygın olmasına rağmen hastalığı

olanların pek azı yardım aramaktadır. Türkiye Ruh Sağlığı

Profili çalışmasında, ruhsal sorunu olanların %14’ünün

herhangi bir tedaviciye başvurduğu saptanmıştır. Bu oranlar

tedaviye ihtiyacı olan milyonlarca kişinin tedavisiz kaldığını

göstermektedir. Ruhsal hastalıklar sık görülmelerine ek olarak

ciddi yeti yitimine (işten güçten kalmaya) neden olurlar; birçok

bedensel hastalığın aksine genç yaşta ortaya çıkarlar, üstelik

çoğu kroniktir, hatta ömür boyu sürebilir.

Page 5: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Gerek dünyada gerekse Türkiye’de yapılan hastalık yükü

çalışmaları, 1 ve 5 yaş altı bebek ve çocuk ölümlerinin,

beslenme yetersizliklerinin ve aşı ile korunabilen hasatlıklar ve

ishalli hastalıkların yükünün azaldığını göstermektedir. Ulusal

Hastalık Yükü Çalışması sonuçlarına göre Türkiye’nin toplam

hastalık yükünün %4 azalmasındaki en önemli etkenlerin

başında, 1 ve 5 yaş altı bebek ve çocuk ölümlerinin azalması

belirtilmiştir. Yine bulaşıcı hastalıklar, yenidoğan ve beslenme

ile ilgili hastalık yükleri de azalmıştır. Türkiye bu alanda

artık yeni oluşturulmuş “Sürdürülebilir Gelişim Hedeflerini

(Sustainable Development Goal) yakalamıştır. Bu durum çocuk

sağlığı ve hastalıkları alanında hizmet veren tüm çalışanlar

için memnuniyet vericidir. Konjenital anomaliler ve erken

doğum komplikasyonlarına bağlı yük azalmış olmakla birlikte

halen önemli yer tutmaktadır. Diğer ye4nidoğan hastalıkları

ve sepsis, alt solunum yolu enfeksiyonları ve anemi de 1 yaş

altı bebeklerde hastalık yükü oluşturan başlıca durumlardır.

Öte yandan tüm yaş gruplarında ise en önemli hastalık yükü

sırasıyla iskemik kalp hastalıkları, bel ve boyun ağrısı,kronik

obstrüktif akciğer hastalıkları ve diyabet oluşturmaktadır

Ulusal Hastalık yükü çalışması bize çocuk sağlığı alanında

3 temel mesaj vermektedir. Hastalık azalmış ve başarı elde

edilmiş hastalıklar, henüz çalışmaların devam etmesi gereken

durumlar ve çocuk ve ergenlerde göreceli olarak yeni ortaya

çıkan durumlar. Hastalık yüklerinin azaltılması eğitim, hizmet

ve araştırma alanlarda yapılacak çalışmalar ile mümkündür.

Bu üç alandaki çalışmalarda, önleme, erken tanı, uygun

tedavi/rehabilitasyon, sağlık eğitimi ve sağlığın geliştirilmesi

alanlarda yapılmalıdır. İlk grupta yer alan hastalıklar için veriler

uygulanan politikaların etkin olduğunu göstermektedir. Bu

politikalardan başlıcaları gebelik izlemi, doğumların

hastanelerde gerçekleşmesi, yenidoğan tarama programları,

emzirmenin desteklenmesi, aşılama, vitamin D ve demir

supplementasyonları ve düzenli bebek ve çocuk izlemleri

olarak sayılabilir. Bu noktada bu durumun devam ettirilmesi ve

halen uygulamada bulunan sorunların daha da iyileştirilmesi

gerekmektedir. Bunun sürdürebilmesi için gerek tıp fakültesi

öğrencilerine gerekse de çocuklara hizmet sunacak tüm

uzmanlara (aile hekimi, pediatrist) bu konudaki eğitimlere

devam edilmeli, sunulan hizmetler sürdürülmelidir.

Bir yaş altı toplam hastalık yükü içinde azalmakla birlikte

halen en önemli kısmını konjenital anomaliler ve erken

doğum komplikasyonlarının oluşturduğu görülmektedir.

Öncellikle bu durumların önlenmesine yönelik politikalar ve

uygulamalar (akraba evliliği, mikronütrient yetersizlikleri, tüp

bebek uygulamaları) geliştirmeli, ardından erken tanı için fizik

muayene önemi ve taramalar vurgulanmalıdır. Bu konuda

tıp fakültesi öğrencilerinin, uzman hekimlerin ve toplumun

eğitimi sürdürülmeli, hizmet planlamasında yaşamı tehdit eden

anomaliler (konjenital kalp vb) önceliklenerek hastalıklarına

zamanında uygun girişim yapılabilmesi sağlanmalı, önleme ve

tedavi için araştırmalara devam edilmelidir.

Çocuk ve ergen sağlığı ve hastalıkları alanında ele alınması

gereken üçüncü başlık, bulaşıcı olmayan hastalıklardaki

artış ve bunun çocukluk ve ergenlik döneminde önlenmesi

ile ilgilidir. İskemik kalp hastalıkları, kronik obstrüktif akciğer

hastalığı, diyabet ve serebrovasküler hastalıkların ortaya

çıkmasında ve seyrinde etkili riskler ve riskli davranışlar

çocukluk ve ergenlik döneminden itibaren başlamaktadır. Bazı

hastalıkların ise programlanması intrauterin ve erken çocukluk

döneminde olmaktadır. Bunlar arasında en iyi çalışılmış olanı

kronik hastalıklar için önemli bir risk faktörü olan obesitedir.

Tıp fakültesi eğitiminde intrauterin dönemden itibaren

bebeğin programlanmasına etki edecek, riskli davranışlara

zemin hazırlayacak aile tutumları, beslenme, fiziksel aktivite

uygulamaları, tütün kullanımı, alkol/madde kullanımı

konuları, çocuk gençlerde bunların önlenmesi ve tanınması

konuları daha çok yer almalıdır. Üç yaşından itibaren kan

basıncının ölçülmesi sağlanmalıdır. Okul sağlığı hizmetleri de

güçlendirilmelidir. Uzmanlık eğitiminde de hem önleme hem

de tedavi konuları ele alınmalıdır. Erişkin hastalıkları arasında

henüz yeterince bilginin olmadığı durumlar (Alzheimer vb)

için de çocuk ve ergenlikte önlenmesi konularında ayrıntılı

araştırmalar planlanmalıdır.

Dünyadaki hastalık yükü çalışmaları incelendiğinde çocuk

ve gençlerdeki gelişimsel ve davranışsal sorunlarında arttığı

görülmektedir. Bu konunun da pediatri eğitimi içindeki yeri

artırılmalıdır. Sonuç olarak çocuklarda ölüm ve enfeksiyon

hastalıklarının önlenmesinde elde edilen başarının

sürdürülmesi, yenidoğan sağlığı ile ilgili uygulamaların

yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi, erişkinlerde çok önemli bir

hastalık yükü olan bulaşıcı olmayan hastalıkların yüklerinin

azaltılabilmesi için önleme çalışmalarına çocukluktan itibaren

başlanması için programlar oluşturulması, sağlığın çok önemli

belirleyicilerinden olan gelişimsel ve davranışsal sorunların da

önlenmesi ve erken tanısının yapılması yaşam boyu ve nesiller

boyu sağlığın temel taşlarını oluşturacaktır.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Prof. Dr. Elif ÖZMERT

HÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

4

Page 6: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Hızla değişen yaşam koşulları ve modern hayat her geçen

gün dünyamızda yeni değişikliklere yol açmaktadır. Ancak

1990’dan beri dünya genelinde yapılan hastalık yükü

çalışmalarında bel ve boyun ağrıları en önde gelen özürlülük

nedenleri arasında yer almaktadır. Dünya genelinde 2005

yılında DALY sıralamasında 8. sırada iken 2015 yılında

4. sıraya yükselmiştir. Aynı zamanda yıllar içinde bel ve

boyun ağrıları kaynaklı özürlülük yüzdesinde de artış

dikkat çekmektedir. Görülme sıklığı yaşa göre standardize

olarak incelendiğinde ise sıklıkta kısmen de olsa gözlenen

azalma,nüfus artışına özellikle de yaşlı nüfusun artışına

bağlanabilir.

2013 yılında ülkemizde yapılan”Ulusal Hastalık Yükü

Çalışması’nda” Bel ve Boyun ağrıları, 2000 yılına göre 2

basamak yükselmiş ve 2. Sırayı almıştır. Yaşa göre DALY

nedenleri incelendiğinde bel ve boyun ağrılarının en fazla

üretken çağı etkilediği görülmektedir ki, bu durum bel ve

boyun ağrılarının toplumsal ve ekonomik yükünü daha

da artırmaktadır. Bu açılardan bakıldığında bel ve boyun

ağrılarının olası risk faktörleri ve bu ağrıları önleme

stratejileri öncelikle ele alınmalıdır.Dünya genelinde, bel

ağrısı kaynaklı özürlülüğün %30’u mesleki nedenlerden

kaynaklanmaktadır. Bölgeler arasında farklılıklar

gözlenebilir, bunun olası nedenleri;cinsiyet, iş gücü katılımı ve

mesleki dağılımdaki farklardır. Mesleki nedenlere atfedilen

risk erkeklerde daha fazladır. Gelişmekte olan ülkelerde

toplumun %80-90’ı ağır işlere maruz kalmaktadır. Kırsal

kesimde iş yükü fazladır ve tarım faaliyetleri bel ağrısı riskini

artırmaktayken,şehirlerde ise hızlı endüstrileşme görülmekte

ve bel-boyun ağrı prevalansı yine yüksek tespit edilmektedir.

Hızlı çalışma temposu, tekrarlayan hareket paternleri,

yetersiz dinlenme zamanları, ağır kaldırma ve diğer zorlayıcı

manevralar, doğal olmayan postürler (dinamik veya statik),

mekanik basınç konsantrasyonu, titreşim (segmental veya

tüm vücut) ve düşük sıcaklık sıralayabileceğimiz mesleki

risk faktörleridir. Çalışma ortamı düzenlemeleri, eğitimler,

medikal denetim ve

yönetimin birlikte uygulanması ile risk azaltımında en iyi

sonuçlara ulaşılabilir. Uygulanabilecek bazı önlemler şu

şekilde sıralanabilir : çalışma ortamının eğilme ve dönme

ihtiyacı oluşturmayacak şekilde düzenlenmesi, ağırlık

kaldırmaya yardımcı cihazlar kullanılması, aynı vücut

bölgesine tekrarlayan yüklenmeyi önlemek için iş çeşitliliği

sağlanması, tüm vücut titreşimini önlemeye yönelik mekanik

izolasyonun geliştirilmesi.Obezite, düşük fiziksel aktivite,

sedanter yaşam tarzı, artan motorlu araç kullanımına bağlı

yaralanmalar özellikle de boyun bölgesinde kamçı tipi

yaralanmalar diğer önemli risk faktörleridir.

Bireysel perspektifte bel ve boyun ağrılarını önlemeye

yönelik yapılabilecekleri şu şekilde sıralayabiliriz :

Bilgisayar başında 30 dakikada bir pozisyon değiştirilmeli,

boyun sürekli öne eğik ve aynı pozisyonda tutulmamalı,

otururken sırt dik şekilde arkaya yaslanılmalı, telefon

boyun-omuz arasına sıkıştırılmamalı, ağır kaldırılmamalı,

çekilmemeli veya itilmemeli; gerekirse yardım istenmeli,

taşınacak yükler her iki ele eşit şekilde bölüştürülmeli, yerden

bir şey alınırken eğilmemeli, dizler bükülüp çömelmeli,

ağırlık mümkün olduğunca vücuda yakın tutulmalı, orta

sertlikte, vücuda uyum sağlayan yataklar tercih edilmeli,

kiloya dikkat edilmeli ve dengeli beslenmeli, düzenli ve

günlük egzersiz yapılmalıdır, (tempolu yürümek, yüzmek ve

koşu tercih edilebilecek sporlardır).

Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat

Programı, Obezite ile Mücadelede Ulusal Eylem Planı bu

amaca yönelik atılmış önemli adımlardandır.

Toplumsal perspektifte ise omurga sorunları ve önlenmesi ile

ilgili farkındalık artırılmalı, eğitim ve medyayı kullanarak etkili

ve yeni önleyici çözümler geliştirilmelidir.Erken tanı, tedavi

ve rehabilitasyon için iş yeri ve birinci basamak hekimleriyle

işbirliği yapılmalı, Tıp Fakültesi eğitiminin bir parçası olarak

birinci basamağa yönelik kılavuzlar geliştirilmeli,iş ortamı

ve okullar için ergonomi kılavuzları geliştirilmelidir. Toplum

sağlığı karar vericilerinin omurga sorunları farkındalığı

artırılmalıdır. Ayrıca bu husus tüm Dünya da kabul görmüş

“16 Ekim Dünya Omurga Günü’nde” düzenlenecek

etkinliklerle,ülkemizde de,ulusal medya aracılığıyla tüm

topluma ulaştırılmalıdır.

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon HekimiGözüyle Değerlendirilesi

Prof. Dr. Fitnat DİNÇER

HÜTF Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı

5

Page 7: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Kalp Damar hastalıkları dünyanın birçok yerinde olduğu

gibi ülkemizde de erişkinlerde başta gelen ölüm ve morbidite

nedenidir. WHO öngörülerine göre en iyimser tahminle bile

2023 yılında da önde gelen ölüm nedeni olmaya devam

edecektir. Ulusal Hastalık Yükü çalışmasınında ülkemizde ilk

25 DALY nedenine bakıldığında bir numarayı 2000 yılında

kalp damar hastalıkları aldığı gibi 2013 de hala başta gelen

neden olduğu görülmektedir. Hastalık yükünde % 13 bir

azalma olsa da bu çok yetersiz kalmaktadır. Aslında 2011

yılında yapılan Birleşmiş Milletler zirvesinde tüm katılan

uluslararası derneklerin ve Sağlık Bakanlarının imzası ile

geçen bildirgede 2025 yılına dek hastalığı % 25 azaltma

hedefi koyulmuştur. 25’e 25 adıyla tanımlanan bu projede

istenen hedefe ulaşmak için madde madde uygulanması

gereken yöntemler tanımlanmıştır. Ancak bu zor hedeften

henüz uzak olduğumuz görülmektedir.

Ülkemizde Türk Kardiyoloji Derneği’nin Sağlık Bakanlığı

ile 2007 yılında hazırladığı Ulusal Kalp Sağlığı politikasında

öncelikli hedeflenecek üç risk faktörü sigara, hipertansiyon

ve obezite olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda gerek Sağlık

Bakanlığı gerek TKD önemli eğitim kampanyaları yapmış,

2009 yılında çıkarılan “Tütün Ürünlerinin Zararlarının

Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” ile önemli bir

adım atılmıştır. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen

Türkiye Tütün Kontrol Programı, Türkiye Sağlıklı Beslenme

ve Hareketli Hayat Programı, Obezite ile Mücadelede Ulusal

Eylem Planı ve Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması

Programı bu amaca yönelik atılmış önemli adımlardandır.

Türk Kardiyoloji Derneği de yaptığı farkındalık projeleri ile

(Kalbinizi koruyun, içinde sevdikleriniz var; Hipertansiyon

Farkındalık Kampanyası 12-8; Kalbini sev, kırmızı giy) bu

amaca katkıda bulunmuştur.

Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmalarda tütün kullanımı

sıklığında %13,4’lük bir azalma meydana gelmiştir. Buna

rağmen Ulusal Hastalık Yükü çalışmasında tütün kullanımı

hala bir numaralı DALY nedeni olarak bulunmuş, bunu

beslenme-obezite ve hipertansiyon izlemiştir. Obezite

özellikle kadınlarda ülkemizde giderek artan bir sağlık sorunu

haline gelmiştir. 2010 yılı Dünya Hastalık Yükü çalışmasına

bakacak olursak hipertansiyon gerek tütün kullanımı gerekse

beslenme ile ilgili nedenlerin önünde gelmektedir. Bu da

ülkemizde tütün ve tütün ürünleriyle savaşmanın hala önemli

bir gereklilik olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bu bulgular Ulusal Kalp Sağlığı politikamızın ne denli

yerinde hedefler seçtiğini kanıtlamaktadır. Öte yandan bu

konulara daha fazla odaklanmak gerçeğini de getirmektedir.

2014 yılında Sağlık Bakanlığı ve Türk Kardiyoloji Derneği,

Türkiye Kalp ve Damar Hastalıklarını Önleme ve Kontrol

Programı’nı oluşturmuştur.

Bu programda hedeflenen risk faktörleri Ulusal Hastalık

Yükü çalışması verilerinin belirlediği sorunlar ile birebir

örtüşmektedir. Sonuç olarak, tütün kullanımı, beslenme-

obezite ve hipertansiyon bütün yapılan çalışmalara rağmen

tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir hastalık

yükü nedenidir. Oluşturulacak sağlık politikalarının bu risk

faktörlerine daha fazla önem vermesi gerekmektedir.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması’nın Kardiyolog Gözüyle Değerlendirilesi

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

HÜTF Kardiyoloji Anabilim Dalı

6

Page 8: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ülkemizde, sağlık hizmetlerinin ülke çapında yayılmaya

başlaması 1861 yılında belediyeler aracılığıyla illere hekim

atanması ile olmuştur. İllerde sağlık yöneticisi olarak sağlık

müdürü ataması ise ilk kez 1913 yapılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk 1 Mart 1921 yılında meclisi açış

konuşmasında “.. Sağlık çabalarımızın önemli bir bölümü

bulaşıcı ve salgın hastalıkların sınırlanıp engellenmes-

ine ayrıldı…. Bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı insan-

ları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen aşıları

hazırlamak ile meşgul Hıfzıssıhha Kurumları tam başarı ile

çalışmasına devam etmekte ve savaşıma yararlı hizmet yer-

ine getirmektedirler.” Bu Dönemde üç milyon insanımız

trahomlu olup, sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgınlar yap-

makta, bit ise çok yaygın olarak görülmektedir. 1925 yılın-

da Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan çalışma planın-

da salgın hastalıklar mücadele ön planda gözükmekte,

bütçe harcamalarında öncelikli konulardan biri olarak dik-

kati çekmekte ve hastalığa özel dikey örgütlenme ile mü-

cadele edilmektedir. Aynı dönemlerde de dünyada bu-

laşıcı hastalıklar pandemilere varan salgınlara yol açarak

çok fazla sayıda ölüme yol açmaktadır. Dünyada ve ülke-

mizde yaşanan gelişmeler afet boyutlarına ulaşabilen bu-

laşıcı hastalıklar ile mücadelede çok önemli başarılar ge-

tirmiştir. Aşı ve serumların kullanımı, antibiyotiklerin bulun-

ması ve geliştirilmesi, gıda ve su güvenliği esaslarının be-

lirlenmesi ve uygulanması, alt yapı hizmetlerinin güçlendi-

rilmesi, sağlık hizmetlerine erişimin çok yüksek düzey-

lere ulaşması bulaşıcı hastalık morbidite ve mortalitesinde

önemli düşüşlere neden olmuştur.

Özellikle aşıyla önlenebilen hastalıkların önlenmesi ve ana

çocuk sağlığı hizmetlerin etkisi sonucu bebek ve çocuk ölüm-

lerinde önemli düşüşler yaşanmıştır. Bu durum beklenen

yaşam süresinin artışına yol açarken “soğan kabuğu” pren-

sibine uygun olarak diğer hastalıklar ön plana çıkmakta

yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payını artırmaktadır.

Günümüzde hastalık yükü çalışmaları incelendiğinde

bulaşıcı hastalıkların yükünde azalma, bulaşıcı olmayan

hastalık yükünde ise artma vardır. Bulaşıcı olmayan

hastalıkların, bulaşıcı hastalıklar gibi tek bir etmen ned-

eniyle ortaya çıkmaması, hastalıkların nedenleri, oluş-

ma süreçlerinin çok karmaşık olması bu hastalıklarla mü-

cadelede çok çeşitli disiplinlerin birlikte hareket etmesini

gerekmektedir. Halen dünyadaki kentleşme, sanayileşme,

tütün tüketimi başta olmak üzere iç ve dış ortam hava kirlil-

iği, sağlıklı olmayan beslenme süreçleri, gelir dağılımın-

daki eşitsizlik, iletişim ve ulaşımdaki gelişmeler, besin üre-

timi ve saklanmasında kullanılan gelişmeler, cinsel yaşam-

daki liberalleşme gibi nedenlerle ortaya çok sayıda faktör

sayılabilir. Bu faktörler hem bağımsız hem de birbirleriyle

etkileşerek hastalıkların görülme sıklığını artırmakta, ko-

runma ve kontrolünde alınacak önlemleri ve uygulamaları

da zorlaştırmaktadır.

Bu nedenle premordial korunmanın yanısıra primer ve

sekonder korunmanın önemi ortaya çıkmakta olup, bu

hizmetlerin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve bu hizmetleri

etkisini artıracak disiplinler arası işbirliği sağlanması

önümüzdeki yıllarda bulaşıcı olmayan hastalık yükünü azal-

tacak önemli müdahaleler olarak görülmektedir.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması Sonuçları ve Halk sağlığı Yaklaşımı

Prof. Dr. Levent AKIN

HÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı

7

Page 9: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Diabetes mellitus, neden olduğu akut ve kronik komp-

likasyonları ile ciddi bir sağlık problemidir. Tüm ülkelerde di-

yabet prevalansında önemli artışlar kaydedilmektedir. Dünya

Sağlık teşkilatı (WHO) verilerine göre 18 yaş üzeri popülasyon-

da diyabet global prevalansı 1980 de %4.7 iken 2014 de %8.5

‘a çıkmıştır. Diyabetik hasta popülasyonu 1980 de 108 milyon

hesaplanmışken, 2014 de 422 milyon diyabetik saptanmıştır.

Diyabet artışını, orta ve düşük gelirli ülkelerde en fazla göster-

miştir. 2012 yılında 1.5 milyon ölümün diyabet nedenli oduğu,

2.2 milyon ölümün yüksek glukoz değerleri ile ilişkisi olduğu

saptanmıştır. Ülkemizde diyabet sıklığı son çalışmalarda %13

olarak saptanmıştır. Bunun önemli bir kısmı çalışma sırasında

diyabeti olduğunu bilmemektedir. Diğer ülkelerdeki durumda

farklı değildir. Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2013 verilerine

göre, 2000-2013 yılları karşılaştırmasında diyabet, hastalık

yükünde %60 artış ile (2000 yılında 10. Sırada iken 2013 de 4.

Sıra) ilk sıralara gelmiştir. Diyabet sadece mortalite artışları ile

değil kronik komplikasyonları ile de ciddi bir hastalık yükü ge-

tirmektedir. Körlük , böbrek yetmezliği, koroner arter hastalığı,

inme ve alt ekstremite ampütasyonlarının majör nedenidir. Kötü

glisemik kontrollü, uzun süredir bilinen diyabeti olan hastalar-

da komplikasyon riski en fazladır. İyi glisemik kontrolle mikro-

vaskuler, ve kısmende makrovaskuler komplikasyonları önle-

mek mümkün olabilir. Kötü glisemik kontrollü hastaların yak-

laşık ¼’ünde 5 yılda retinopati gelişirken, iyi kontrolü diyabe-

tiklerde 10 yılda retinopati riski düşüktür. Çalışmalar HbA1c’de

%1’lik düşmenin mikrovaskuler komplikasyon riskini yaklaşık

%37 , ölümcül ve ölümcül olmayan kardiyak infarktüs riski-

ni %14 azalttığını göstermiştir. Diyabetik hastalık yükünü azalt-

mak; diyabeti önlemek ve diyabetik hastalarda iyi glisemik kon-

trolle komplikasyonların ortaya çıkışının ve ilerlemelerinin en-

gellemek ile mümkün olabilir. Diyabeti önlemek için önce-

likle erken tanı konulması önemlidir. Diyabetin hastalık yükünü

azaltma çalışmalarında ve hastalığın erken tanısında en önem-

li faktör EĞİTİM ‘dir.

- Eğitim: Günümüzde sadece hasta ve hasta sahiplerine yönelik

yapılmaktadır. Eğitim tüm kronik hastalıkların önlenmesinde en

etkili yöntemdir. Genel anlamda tüm popülasyona yönelik eği-

tim çalışması yapmak, kronik hastalıkların farkındalığını sağla-

mak bakımından da gereklidir.

-Diyabetle ilgili ulusal verilerin artırılması,

- Hastalık için risk taşıyan bireylerin belli aralıklarla taranması.

Taramada halen en iyi yöntem açlık plazma glukoz ölçümü ve

oral glukoz tolerans testidir. HbA1c’yi tarama testi olarak kul-

lanmak yanlış negatif ve pozitif değerlendirme riskini artırır.

HbA1c standardize edilmişse tanı amaçlı kullanılabilir.

- Risk faktörlerine yönelik önlemler: Tüm populasyona ve

ağırlıklı olarak risk taşıyan kişilere yönelik olmalıdır. Diyabetin

ortaya çıkışında önemli risk faktörleri hareketsiz yaşam, fazla

kilo alma, sigara ve bazı endokrin bozucular olabilir. Eksersizin

artırılması çalışmaları ( okullarda, resmi kurumlarda iş veya

ders arası kısa eksersiz molaları vermek, her ev kadınına spor

giysisi vererek grup eksersizi yaptırmak, medyada eksersizin

önemini vurgulayan yayınlar vs), sağlıklı beslenmenin özellikle

okul yıllarından başlanarak özendirilmesi önemlidir. Okullarda

sağlıklı beslenme ile ilgili dersler ve uygulamalar yapılması gibi.

Sigara konusunda ülkemiz önemli bir mesafe kaydetmiştir.

Devamı uygun olacaktır.

Diyabet tanısı almış kişilerde ise eğitim ve yaşam tarzının dü-

zeltilmesi gene ilk basamaktır. Bunun yanı sıra iyi glisemik kon-

trol sağlamak amacıyla hastanın yaş, kilinik durumu göz önüne

alınarak bireye özel uygun ve yeterli ilaç tedavisi, yakın takip

son derece önemlidir. Yeni çıkan bir çok ilaç olmasına rağmen

sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de maalesef glisemik

kontrolde hedefe ulaşan hasta sayısı çok düşüktür. Burada

önemli nedenler hasta uyumsuzluğu (Yaşam tarzı ve ilaç kul-

lanılımı, yetersiz eğitim) yanı sıra, hastalığın ilerleyici paterni,

tedavi seçeneklerinde uygun zamanlamanın yapılamamsı ger-

eksiz polifarmasiler , hastanın hipoglisemi korkusu, maliyetler

gibi faktörler söz konusudur. Bunların üstesinden gelmek ancak

hasta-doktor ilişkilerinin iyi olması , iyi bir eğitici ile mümkün

olabilir. Bugünkü poliklinik koşullarında doktorun bunu sağla-

ma olanağı yoktur. Bu nedenle hastanelerde ayrı poliklinikler

ve belli hasta sayıları için iyi donanımlı diyabet merkezleri

açılmalıdır.

Hastalık yükünün azaltılması gayesini sadece hekimle

başarıya götürmek mümkün değildir. İyi bir diyabet polikliniği

veya merkezinde doktorun yanısıra, eğitici (hemşire veya eğit-

men), diyetisyen , podiatrist, psikolog veya psikiatrist ve dokto-

run ulaşabileceği oftalmolog, nörolog olmalıdır.

Tıp fakültesi eğitiminde diyabet gibi önlenebilir ve önlendiğinde

birçok hastalık yükününde azaltılabileceği hastalıkların eğiti-

mi daha ağırlıklı yapılmalı, hatta hekim adaylarına bu konuda

mezun olmadan önce polikliniklerde deneyim sahibi olabilme

olanağı sağlanmalıdır , hasta takiplerine eşlik etmelerine ola-

nak verilmelidir.

Ulusal Hastalık Yükünde Diyabetin Önemi

Prof. Dr. Miyase BAYRAKTAR HÜTF İç Hastalıkları Anabilim Dalı / Endokrinoloji

Bilim Dalı

8

Page 10: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Beyin damar hastalıkları (inme) tüm dünyada ciddi bir

sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. En son istatistiki

veriler her 100.000’lik nüfus başına 258 kişi şeklinde bir

insidans ve 502 kişi şeklinde prevalans rakamları ortaya

koymaktadır; bu rakamlar ülkemiz için sırasıyla 100.000’lik

nüfus başına 177 ve 254 olarak bildirilmektedir. Başka bir

ifade ile ülkemizde her yıl yaklaşık olarak 132.000 yeni

inme vakasına rastlanılmakta olup, hali hazırda inme ve

komplikasyonları ile yaşamaya devam etmekte olan yak-

laşık 191.000 kişi mevcuttur. Sürecin sıklık dışında daha

da önemli boyutu inmenin sebep olduğu ölüm ve sakatlık

oranlarıdır. İnme hem ülkemizde hem dünyada ikinci sırada

gelen ölüm nedenidir; neden olmakta olduğu sakatlık ned-

eniyle kaybedilen yaşam yılı bakımından da tüm hastalıklar

arasında üçüncü sırayı almaktadır.

Önemli olan bir notka, bu verilerin sadece inme hastalarına

sınırlı olmasıdır; bu rakamlara beyin damar hastalıklarının

katkıda bulunduğu demans, hareket hastalıkları ve yürüme

bozuklukları gibi diğer nörolojik sorunları de eklersek süre-

cin boyutu korkutucu düzeylere ulaşmaktadır. Tüm bu

olumsuzluklara ilaveten inmenin önleme ve tedavisinde or

taya çıkan ana sorunlardan bir tanesi inmenin heterojen ve

multifaktöriyel patofizyolojisidir.Tüm dünyada olduğu gibi,

ülkemizin nüfusu da giderek yaşlanan ve beklenen yaşam

süresi artış gösteren bir profil göstermektedir. Yaşlanma

ile seyreden bu profilin ayrılmaz bir parçası toplumda ar-

tan oranda görülen demans sıklığıdır; Alzheimer hastalığı

ve beyin damar hastalığı kökenli süreçler bu tabloya kat-

kıda bulunan en sık etmenlerdir. Tüm dünyada demans il-

işkili ölüm hızları son 10 yılda %40’a yaklaşan oranlar-

da artış göstermiştir. Gerek demans, gerek beyin dam-

ar hastalıkları bağlamında özgül tedavi arayışları mevcut-

sa da, halk sağlığı problemi olarak düşünülmesi gereken bu

iki hastalık özelinde önleyici yaklaşımların bir sağlık politi-

kası olarak ele alınması gerekmektedir. Yapılan çalışmalar

günümüzde her 10 inmenin 9’unun önlenebilir olduğunu

göstermektedir; bu önlenebilir nedenler arasıda kardi-

yovasküler sağlıkla ile ilişkili parametreler en ön sıralar-

da yer almaktadır. Benzer şekilde demans sürecinde biliş-

sel kayıpların en azından bir kısmının iyi bir nörovasküler

sağlık yönetimi ile durdurulabileceği ve hatta kısmen geri

döndürülebileceği ortaya konulmuştur.

Beyin Damar Hastalıkları ve Demans

Prof. Dr. Murat ARSAVA

HÜTF Nöroloji Anabilim Dalı

9

Page 11: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Türkiye’de Kanser Kayıt Merkezleri ve Referans Tarihleri

İller Referans Yılı

İzmir 1992

Antalya 1998

Bursa 2000

Trabzon 2003

Ankara 2006

Gaziantep 2010

Malatya 2010

İstanbul 2012

Ulusal hastalık yükü çalışması 2013 sonuçları incelendiğinde, bulaşıcı olmayan hastalıklar grubunun en önemli gru-

bu teşkil ettiği ve bu gruptaki en önemli hastalıklardan birinin kanser olduğu görülmektedir. İlk 25 DALY kaybı nedenindeki

değişim tablosuna bakıldığında 1.sırada iskemik kalp hastalığı vardır. Bu tabloda yer bulan 2 kanser trakea/bronş/akciğer

kanseri ve mide kanseridir. Bu kanserlere bağlı DALY kaybına bakıldığında trakea/bronş/akciğer kanserinin 9. Sıradan 7.

Sıraya yükseldiği (%32 artış), mide kanserinin ise 30. Sıradan 23. Sıraya yükseldiği (%30 artış) görülmüştür.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2013 Sonuçları

Doç. Dr. Ömer DİZDAR

HÜTF İç Hastalıkları A.D. / Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı

Öncelikle DALY hesaplanmasında temel alınan refer-

ans rakamları, 2000 yılı için kalite ve tamlık açısından ye-

terli değildir. Ülkemizde kanser kayıtçılığının 1992 yılın-

da başlamış olmasına rağmen, aktif merkezlerin verile-

rinden oluşturulmuş olan insidans raporu ilk kez 2002

serisi ile yayınlanmıştır. Veri yayınlamak için aktif kans-

er kayıt verilerinin kalite ve tamlıklarının analizi önem-

lidir. Bu nedenle 2002 serisinden itibaren yayınlanmış

olan raporlarda veri kalitesine bağlı olarak insidansa da-

hil olan örneklemdeki illerde değişiklikler olmuştur (Tablo

1). Yaklaşık son 10 yıldır kanser kayıtlarının kalite ve tam-

lığının uygun düzeye ulaştığı söylenebilir. Trakea/bronş/

akciğer kanseri ve mide kanseri sıklığında son 5 yılın ver-

ileri analiz edildiğinde belirgin bir artış görülmemektedir.

2013 verilerine göre erkeklerde en sık görülen 5 kanser

trakea/bronş/akciğer kanseri, prostat kanseri, kolorektal

kanser, mesane kanseri ve mide kanseri, kadınlarda ise

meme kanseri, tiroid kanseri, kolorektal

kanser, trakea/bronş/akciğer kanseri ve uterin kanserdir.

Burada da görüldüğü gibi kanser yükünün

önemli bir bölümünü, önlenebilir faktörler olan tütün kul-

lanımı, obezite ve diyet ile ilişkili kanserler oluşturmaktadır.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:

Kanserin toplum bazında oluşturduğu mortalite ve morbidite

yükünde kritik bir azalmaya yol açabilecek en önemli yol pre-

vansiyondur. Avrupa komisyonu inisiyatifiyle ve Dünya Sağlık

Örgütü ve IARC’ın desteğiyle hazırlanan “European Code

against Cancer” kapsamında günümüzde kanserin primer

prevansiyonu için kanıta dayalı 12 öneride bulunulmaktadır.

Bunlar sigara içilmemesi ve pasif maruziyetin önlenmesi, eg-

zersiz, ideal kilonun korunması, diyet önerileri, alkol alınma-

ması, güneş ışığının fazlasından korunma, evde/işyerlerinde

kimyasal karsinojenlerden ve radon maruziyetinden korun-

ma, kadınlar için emzirme ve hormon replasman tedavilerin-

den kaçınma, HBV/HPV aşıları ve kanser tarama program-

larına uyumdur. Bu öneriler prevansiyonun en önemli

prensipleridir ve hayata geçirilmesi hem bireysel hem

toplumsal riski önemli ölçüde azaltacaktır. Bu bireysel ön-

lemlerin hayata geçirilebilmesi için hükümetler, üniversitel-

er, diğer kurumlar ve sivil toplum örgütleri, gerekli desteği

sağlamalıdır.

TIP EĞİTİMİ İÇİN ÖNERİLER:

Tıp eğitiminin bir aşamasında öğrencilerine prevansiyon

kavramı, en temel kanser prevansiyon prensipleri, bu yol-

la kanser riskinin ne kadar azaltılabileceği, mezuniyet son-

rası yapacakları uzmanlıklar ve çalışacakları kurumlar ne

kadar farklı olursa olsun kanser prevansiyonuna verebilece-

kleri katkılar konusunda eğitim vermek gereklidir. Bu eğiti-

min özellikle öğrencilerin hastalarla yüzyüze geldikleri klinik

stajlar sürecinde verilmesi uygun olacaktır.

10

Page 12: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

HIV/AIDS esas olarak korunmasız cinsel temas, kan ve kan

yoluyla bulaşan bir hastalıktır ve 1980’ li yılların başından

beri tüm dünyada çok önemli hasta sayılarına ulaşmıştır.

HIV infeksiyonu hastalık olarak tıbbi sonuçlarının ötesinde

demografik ve epidemiyolojik etkileri vardır ve çok sayıda

kısa/uzun vadeli ekonomik ve sosyal olumsuzluklara yol

açar. Bu epidemi yanlızca HIV infekte kişiyi etkilemekle kal-

mamakta, aileler, toplum ve ulusal ekonomi üzerinde de so-

syal ve ekonomik yönden ağır yük oluşturmaktadır. Bu ned-

enle önemli bir sağlık sorunudur.

Tüm yaşlar itibarıyla ölüm nedenleri dünya nüfusu açısın-

dan incelendiğinde, 2015 yılında ilk üç neden sırasıyla

kardiyo-vasküler hastalıklar, serebro-vasküler hastalıklar ve

alt solunum yolu infeksiyonları iken HIV infeksiyonu altıncı

sırada yer almaktadır. Ancak, düşük gelirli ülkelerde alt

solunum yolu hastalıklarından hemen sonra HIV infeksiy-

onu en sık görülen ölüm nedenini oluşturmaktadır. Bir in-

feksiyon hastalığı olmasına rağmen HIV/AIDS esas olarak

kronik bir seyir göstermesi nedeniyle her birey için ortalama

10- 12 yıllık bir dönemde ölümle sonuçlanarak önemli bir

hastalık yüküne yol açmaktadır. Ancak son 10 yıl içerisinde

yeni gelişen tedavi yöntemleri ile HIV/AIDS hastalığı ölümcül

bir hastalık olmaktan çıkıp tedavi ile kontrol altında tutula-

bilen kronik bir hastalık haline gelmiştir. Uygun tedavi ile

normal yaşam sürelerine yakın bir yaşam süresine kavuşan

bu hasta grubunda, ilerleyen yaş ve kontrol altında olsa bile

arka planda bir inflamasyona neden olarak atheroskeler-

ozu arttırıcı etkisi ile hastalığın kendisi bu hasta grubun-

da diabet, hipertansiyon, serebro vaskular hastalık, kronik

böbrek hasarı gibi kronik süreçlere yol açmakta ve bütün bu

faktörler de HIV/AIDS hastalığının kronik bir hastalık olarak

hastalık yükünün daha da artmasına yol açmıştır.

UNAIDS/WHO 2016 verilerine göre HIV/AIDS ile halen

yaşayan toplam 36.7 milyon hasta vardır, bu sayının 34.9

milyonu erişkin, 1.8 milyonu ise 15 yaş altı çocuklardır.

Bugüne kadar toplam 37 milyon kişi bu hastalık nedeni ile

hayatını kaybetmiştir. 2015 yılında HIV infekte yeni vaka

sayısı 2.1 milyon, ölenler ise 1.1 milyondur. Türkiye WHO

yapılanmasına göre Doğu Avrupa ve Orta Asya bölge-

sinde yer alır. Tüm dünyada hasta sayıları azalma trendine

girmişken, yeni HIV infekte sayısı artan tek bölge bu böl-

gedir. WHO raporuna göre bu bölge içerisinde yer alan

ülkemiz 2004-2013 yılları arası yeni tanı alan HIV infek-

siyonu oranında %467 artış ile en çok artış olan ülkedir.

(European Centre for Disease Prevention and Control)

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Haziran 2016 ver-

ilerine göre; Ekim 1985-Haziran 2016 arası toplam HIV/

AIDS hasta sayısı 13 181’dir. Erkekler %70, kadınlar ise %30

oranındadır. Daha önceki yıllara bakıldığında ülkemizde

1985 ile 2005 arası: 2236 yeni vaka

2006 ile 2010 arası: 2201 yeni vaka

2011 ile 2016 arası: 7406 yeni vaka ile

Son 5 yılda % 332 artış

Son 10 yılda % 426 artış tespit edilmiştir.

Bildirilen HIV/AIDS vakalarının bulaşma yollarına göre

dağılım ise; heteroseksüel cinsel ilişki %37.5, homoseksüel/

biseksüel cinsel ilişki %2.6, bilinmeyenler ise %45.8’dir.

Artan hasta sayısı ile birlikte HIV/AIDS sağlık sistemi üze-

rinde bir yük oluşturur. Ülkemizde yapılan bir çalışmada

HIV/AIDS için hasta başına yıllık toplam direkt maliyet 14

bin 75 lira, indirekt maliyet 1 131 lira,

HIV infekte hastaların Sosyal Güvenlik Kurumu’na yükü 96

milyon 968 bin 531 TL olarak hesaplanmıştır. Direkt mali-

yetin % 89’unu ilaç oluşturmaktadır. HIV infeksiyonunun

makroekonomik maliyetine ilişkin hesaplamalar gayri safi

yurt içi hasılanın (GSYİH) büyüme hızındaki azalma ile

ölçülür. Epideminin yaygın olduğu ülkelerde GSYİH’da yıllık

% 0.3 ile %1.5 arasında azalma olmuştur. Yapılan tahmin-

lere göre bu azalma bir süre daha GSYİH’da yıllık % 0.5 ile

%2.6 azalmaya neden olacaktır.

GSYİH üzerindeki olumsuz etkinin temel nedeni ise

hastalığın getirdiği mali yük, HIV infekte bireylerin çalışam-

aması ve ölümler nedeniyle yaşanan ekonomik kayıplardır.

HIV/AIDS Hastalık Yükü

Prof. Dr. Serhat ÜNALHÜTF Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

11

Page 13: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

SONUÇ

Dünya Bankası’nın tahminleri, bu hastalıktan en fazla et-

kilenen Sahra-altı Afrika ülkelerinde kişi başına yıllık gelir

artışında yılda ortalama % 0.6 puan üzerinde yavaşlama

olacağını göstermektedir. Ancak unutulmamalıdır ki tüm

ülkeler bu hastalıktan etkilenmiştir. Her bir ülkenin HIV in-

feksiyonu ile savaşta kullanabileceği tek tip strateji yoktur.

Mücadele planlamasında önemli üç temel ölçüt olan

•HIV/AIDS prevalansı,

•Gelecekteki yayılma riski

•Mevcut HIV/AIDS yükü

durumuna göre her ülke kendine özel bir mücadele, takip

ve tedavi stratejisi belirlemelidir. Şüphesiz konu ile ilgili

değişik alanlardan uzmanları bünyelerinde barındıran baş-

ta Hacettepe Üniversitesi olmak üzere üniversitelerimizin de

bu konuda önemli katkıları olacaktır.

[1] UNAIDS/WHO 2016 datas. www.unaids.org adresinden 13.03.2017 tarihinde ulaşıldı.[2] European Centre for Disease Prevention and Control datas. www.ecdc.europa.eu adresinden 13.03.2017 tarihinde ulaşıldı.[3] THSK Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı Haziran 2016 verileri. www.thsk.gov.tr adresinden 13.03.2017 tarihinde ulaşıldı.

[4] Çilingiroğlu N. HIV/AIDS Epidemisi ve Demografik, Ekonomik ve Sosyal Faktörler. Güncel Bilgiler Işığında HIV/AIDS. Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara 2016. 4. Baskı:289-315.[5] HIV/AIDS’in “Türkiye’ye olan ekonomik maliyet çalışması” sonuçları. Ankara HIV/AIDS Çalıştayı.25.05.2016, Ankara

K A Y N A K L A R

HIV/AIDS Hastalık Yükü

Prof. Dr. Serhat ÜNALHÜTF Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

12

Page 14: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Bugün dünyada tüm ölümlerin üçte iksi (%63) “bulaşıcı

olmayan hastalıklar” sonucu meydana gelmektedir. Erken

ölümlerin dörtte üçünün nedeni; kardiyovasküler hastalık,

kanser, diyabet ve kronik solunum yolu hastalığıdır. Dünya

genelinde 1990'dan bu yana, çocuk ölümlerinde %50'nin

üzerinde, maternal mortalitede ise, %45 düzeyinde bir

azalma olmuştur. Ancak, son yıllarda kardiyovasküler

hastalıklar, kanser, kronik solunum hastalıkları ve diyabet

gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar küresel bir pandemiye

dönüşmüştür. Bu sorun sadece gelişmiş ülkeler için değil,

günümüzde gelişmekte olan ülkeler için de önemli bir halk

sağlığı sorunu haline gelmiştir.

Ülkemizde hastalık yükü açısından bakıldığında, daha

eski yıllarda öncelikli sorunumuz olan anne-çocuk sağlığı

sorunlarından, bulaşıcı olmayan hastalıklara doğru bir

yer değiştirme söz konusudur. 2013 Ulusal Hastalık Yükü

çalışmasına göre, ülkemizde bulaşıcı hastalıklar ile anne ve

bebek ölümlerinin yükü azalırken, 2000 yılında %68 olan

bulaşıcı olmayan hastalıkların yükü %81’e yükselmiştir.

Bulaşıcı olmayan hastalıklar ile ilgili kontrol program-

larının geliştirilip etkin bir şekilde uygulanmaması halinde,

gelecekte bu yükün daha da artacağı tahmin edilmekte-

dir. Dünya Sağlık Örgütü bu hastalıkların 2020’de küresel

hastalık yükünün %80’inin oluşturacağını, gelişmekte olan

ülkelerdeki, her 10 ölümün yedisinden sorumlu olacağını

(bunların yarısı 70 yaş altı ölüm) belirtmektedir. Bulaşıcı ol-

mayan hastalıkları önleme, erken tanı ve sonrasında etkin

izleme açısından önlemler alınmazsa bu hastalık grubunun

oluşturacağı yükün toplumun karşılayamayacağı boyutlara

ulaşacağı öngörülmektedir.

Bulaşıcı olmayan hastalıkların, sigara ve alkol kullanımı,

sedanter yaşam, aşırı kiloluluk ve sağlıksız beslenme gibi

yaşam tarzına ilişkin, büyük oranda “önlenebilir ortak risk

faktörlerini” paylaşıyor olmaları, bu hastalıkların kontrolü

ve yönetimi alanında çok önemli fırsatlar sunmaktadır.

Nedenlerinin bilinmesi ve risk faktörlerinin tanınmasıyla,

bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesinde halk sağlığı

ve koruyucu hekimliğin önemli bir parçası olan sağlığı

geliştirme eylemlerinde “yaşam tarzı” yaklaşımı oldukça et-

kili olmaktadır. Bu kapsamda, madde kullanımının önlen-

mesi, ruh sağlığının geliştirilmesi, tütün kullanımının azaltıl-

ması ve hareketli bir yaşam tarzının geliştirilmesi çalışma-

ları önümüzdeki yıllarda çok önem taşımaktadır. Bu konu-

da çok sektörlü bir çabanın yanı sıra, “sağlığı geliştiren

davranışlar” kazanmaları için tıp fakültelerinden mezun

olan hekimlerimizin sağlık eğitimi çalışmalarını yürütmes-

ine ve topluma rehberlik etmesine de çok ihtiyaç vardır.

2013 Ulusal Hastalık Yükü Çalışması Sonuçlarından, Halk Sağlığı Açısından Çözüm Önerileri

Prof. Dr. Şevkat Bahar ÖZVARIŞ

HÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı

13

Page 15: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

Ulusal Hastalık Yükü Çalışmasına göre Bulaşıcı olmayan

hastalıkların oransal olarak artan etkisi görülmektedir. Ön

plana çıkan iskemik kalp hastalığı, bel ve boyun ağrısı,

KOAH, diyabet ve ruhsal hastalıklar olarak görülmekte-

dir. İskemik kalp hastalıkları ve serebrovasküler hastalıklara

bağlı engelliliğe ayarlanmış yaşam yılı (DALY - Disability

Adjusted Life Year) gelişmiş ülkelerde de önde gelen

hastalık yükü nedenidir. Bu şekilde morbidite ve mortaliteye

yol açan vasküler hastalıklar için de önemli risk faktörleri

olarak sigara, hipertansiyon, obezite, diyabet, dislipidemi

ve kronik böbrek hastalıkları sayılabilir.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması sonuçlarına bu bağlamda

bakıldığında DALY’e neden olan ilk 5 hastalığın yükünde-

ki değişimde oransal bir artış olsa da mutlak olarak iske-

mik kalp hastalığında % 13, serebrovasküler hastalıkta da

% 10’luk bir azalma dikkati çekmektedir. Risk faktörleri

açısından bakıldığında özellikle diyabet ve kronik böbrek

hastalığının artan etkisi göze çarpmaktadır (DALY artışı

sırası ile % 66 ve % 33). Bu çalışma dışında yapılan epi-

demiyolojik çalışmalardan edinilen izlenim diyabet, kronik

böbrek hastalığı ve obezite gibi sorunların sıklığının artmas-

ıdır.Toplumsal açıdan bakıldığında kazanım elde edilmiş iki

temel sorun hipertansiyon ile mücadele ve kısmen de olsa

tuz tüketimidir. Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları

Derneği tarafından yapılan PATENT çalışmasında 2003

yılında hipertansiyon farkındalık oranı % 40 iken 2012 yılın-

da bu oran PATENT 2 çalışmasında % 60 lara yaklaşmıştır.

Benzer şeklde toplumsal bazda hipertansiyon kontrol oranı

da % 8lerden % 30lara yükselmiştir. Gene tuz tüketiminde

de bir azalma eğilimi bulunmaktadır. Türk Hipertansyon ve

Böbrek Hastalıkları Derneği tarafından yapılan SALTURK

çalışmalarında bu eğilim ortaya konmuştur. Bu çalışmalar-

dan elde edilen verilerle de T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından

tuz tüketiminin azaltılması programı başlatılmıştır.

Hipertansiyon kontrolünde, tuz ve sigara tüketiminde sağla-

nan olumlu yöndeki kısmi başarılara karşın özellikle diyabet

, obezite ve kronik böbrek hastalıklarındaki artış nedeni ile

iskemik kalp hastalığı ve serebrovasküler hastalığına bağlı

hastalık yükü azalmasının dikkatle incelenmesi gereklidir.

Bir bütün olarak bakıldığında ilgili paydaşların bulaşıcı

olmayan hastalıklarda mücadelede daha etkin rol almaları

gereklidir. Benzer şekilde tıp fakültelerindeki eğitim pro-

gramlarının da bu çalışmanın verileri ışığında düzenlenme-

si gündeme gelebilir.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması Sonuçları ve Nefroloji Bilim Dalı Değerlendirmesi

Prof . Dr. Yunus ERDEMHÜTF İç Hastalıkları Anabilim Dalı / Nefroloji Bilim Dalı

1.Altun B, Arici M. Salt and blood pressure: time to challenge. Cardiology. 2006;105(

1):9-16.

2.Altun B, Arici M, Nergizoğlu G, Derici U, Karatan O, Turgan C, Sindel S, Erbay B, Hasanoğlu E, Cağlar S. Prevalence, awareness, treatment and control of hypertension in Turkey (the PatenT study) in 2003. J Hypertens. 2005 Oct;23(

10):1817-23.

3.Arici M, Turgan C, Altun B, Sindel S, Erbay B, Derici U, Karatan O, Erdem Y, Hasanoglu E, Caglar S;Hypertension incidence in Turkey (HinT): a population-based study. J Hypertens. 2010 Feb;28(

2):240-4

4.Sengul S, Akpolat T, Erdem Y, Derici U, Arici M, Sindel S, Karatan O, Turgan C, Hasanoglu E, Caglar S, Erturk S. Changes in hypertension prevalence, awareness, treatment, and control rates in Turkey from 2003 to 2012. J Hypertens. 2016 Jun;34(

6):1208-17.

5.Erdem Y, Arici M, Altun B, Turgan C, Sindel S, Erbay B, Derici U, Karatan O, Hasanoglu E, Caglar S. The relationship between hyperten-sion and salt intake in Turkish population: SALTURK study. Blood Press. 2010; 19: 313-8

K A Y N A K L A R

14

Page 16: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Hastalık Yükü Araştırması sonuçları ve göğüs hastalıkları

ile ilgili yorumlar sunulurken hastalık yükü kavramı ve ardın-

daki felsefe, dünyada ve ülkemizde son yıllarda yaşanan de-

mografik değişikliklerin epidemiyolojik etkileri ve araştırma-

da kapsanmadığı halde bilimsel bilgilere göre hastalık yükü

ile ilişkisi olan sağlık riskleri dikkate alınacaktır. Altı çizilmesi

gereken önemli olgu nüfusun yaşlanması ile birlikte erişkin

yaşta bulaşıcı olmayan hastalıklar olarak adlandırılan kro-

nik hastalıklar ve eşlik eden hastalıkların (komorbiditeler)

önem kazanmasıdır. Bu durum önceki hastalık yükü araştır-

malarında da son araştırmada da vurgulanmıştır (1-3).

Hastalık yükü araştırması sonuçları 1- Sonuçların göğüs

hastalıkları alanı açısından yorumlaması, 2- Çözüm öneril-

eri getirmesi, 3- Bu sonuçların Tıp Eğitimine nasıl yansıması

gerektiği başlıklarına göre incelenmiştir.

1. Yorum:

1.a. İlk 26 hastalık DALY (Engelliliğe Ayarlanmış Yaşam

Yılı) nedenlerinin listesinde Kronik obstrüktif akciğer (KOAH)

hastalığının 3., trakea ve bronş ve akciğer kanserlerinin 7.,

alt solunum yolu enfeksiyonlarının 18. sırada olmak üzere

yer aldığı görülmektedir.

1.b. Sigara içilmesinin hastalık yükünde önemli risk etken-

lerinden olduğu görülmektedir.

Hastalık yükü çalışmasında öne çıkan KOAH ve trakea ve

bronş ve akciğer kanserlerinin etiyolojisinde sigara içiminin

payı bilinmektedir. Bunun dışında kalp damar hastalıkları

ile ilgili olarak da sigara içiminin getirdiği riskleri hatırlat-

mak gerekir.

1.c. Hava kirliliği ve mesleksel etkenlerin erkeklerde ilk

10 risk faktörüne atfedilen DALY nedenleri arasında olduğu

görülmektedir.

1.d. Araştırma sonuçları ile sınırlı kalmadan konu ile il-

gili diğer noktalar: Toplumun yaşlanması ve sağlığa ilişkin

beklentilerdeki değişimle birlikte KOAH tedavisinde pulmo-

ner rehabilitasyonun yeri, giderek KOAH ve kanser teda-

vi yaklaşımında önem kazanan “Less is more”(az daha fa-

zladır) ilkesi sadece sağkalım değil yaşam kalitesi yaklaşımı

ile bunun eğitim ve klinik pratikte getireceği değişikliklerden

söz edilebilir. Hastalık yükü ile ilgili olarak yapılan sıralama-

ya yansımamış olsa da hipertansiyon başta olmak üzere

kardiyovasküler hastalıklar ile ilişkisi bilinen uyku apne sen-

dromunu (4), ve hastalık yükü araştırmalarında önemli risk

etkenleri olarak bildirilen mesleksel etkenleri hatırlatmak

gerekir (2). Kronik obstrüktif akciğer hastalığının oluşmasın-

da sigara içimi kadar, hatta Dünya üzerinde etkilediği nüfus

düşünüldüğünde biomass temasının önemli olduğu bilinme-

ktedir (5).

2. Çözüm önerileri:

2.a. Hastalık yükü araştırmasının sonuçları içinde risk et-

kenleri önemlidir. Hastalık geliştikten sonra DALY kavramı

ile anlatılan sağlık sonuçları kronik hastalıkların tedavi mali-

yetleri ile birlikte değerlendirildiğinde “en iyi hekimlik ko-

ruyucu hekimliktir” ilkesinin doğruluğunu bir kez daha gös-

termektedir. KOAH ve kardiyovasküler hastalıklar için rapor-

da da geçen sigara içimi göz önüne alındığında sigara içi-

minin azaltılması toplum sağlığı açısından önemlidir.

2.b. Sigara ile mücadele konusunda önemli bir deneyim

birikimi vardır. Tütün kontrolü yasası ve uygulamalar sonucu

sigara içme sıklığındaki azalmanın izlenmiş olması, sigara

ile mücadele politikalarının ısrarlı ve etkin şekilde uygulan-

ması gerektiğini düşündürmektedir (6). Sigara (tütün ve tütün

ürünlerinin kullanımı) ile mücadelede bilimin, üniversiteler-

in, özelinde üniversitemizin öncülüğü olmuştur. Hastalıkla

ilişkili etkenlerin sorgulanması, buna yönelik koruyucu ön-

lemlerin alınmasının yerini bir kez daha vurgulamak gerekir.

2.c. Etkin sigara bırakma stratejilerinin saptanması, stan-

dart şekilde uygulanması ve bu uygulamaların etkilerinin

ölçülmesi değerlendirilmesi yol gösterici olacaktır. etkileri-

nin ölçülmesi değerlendirilmesi yol gösterici olacaktır.

2.d. Sağlık bakanlığı ile birlikte göğüs hastalıkları uzmanlık

derneği Türk Toraks Derneği’nin işbirliği ile yürütülen old-

uğu GARD (Türkiye Kronik Hava Yolu Hastalıkları Önleme

ve Kontrol Programı) süreci, kronik solunumsal hastalıkların

önlenmesi ve bilimsel standartlara uygun tedavi

Hastalık Yükü Araştırması’na Göğüs Hastalıkları Bakışı

Prof. Dr. Ahmet Uğur DEMİR HÜTF Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

15

Page 17: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

ve izlemi için örnek bir modeldir (7).

2.e. Sağlık hizmetlerinde tedavi öncelikli yaklaşım yerine

koruyucu hekimlik yaklaşımının özendirilmesi ve edinilme-

si desteklenmelidir.

2.f. Kronik hastalıklar, komorbiditeler, bakım sorunlarını

dikkate alan bir planlama yapılmalıdır. Sıklıkla KOAH ve

diğer solunumsal hastalıklara diğer kronik hastalıklar

(Diabetes Mellitus, kardiyovasküler hastalıklar) eşlik etme-

ktedir. Dolayısıyla hastalık merkezli olmaktan çok hasta

merkezli, farklı uzmanlık alanlarının bilgi ve becerisini or-

taklaştıran ekip yaklaşımına, tıbbi tedavi dışında rehabilita-

syon, bakım, diyet, hareket gibi sağlıklı yaşam yaklaşımını

içeren ekip kavramı sorunların daha etkin ve ekonomik

(dolayısıyla maliyet etkin) çözümünü sağlayacaktır. Dünya

sağlık örgütü’nün kronik hastalıkların izlemi için çeşitlü

ülkelere önerdiği bu modelin Üniversiteler ve ilgili kurum-

larla birlikte tartışılması bu politikanın yönlendirilmesinde

önemlidir, bu konuda izleyici değil öncü olunmalıdır.

2.g. Koruyucu hekimlik, kanser özelinde erken tanı ve tedavi

amaçlı tarama programları gibi başlıklarla birlikte epidemi-

yolojik yaklaşım önemsenmelidir.

2.h. Akciğer kanseri için risk altındaki kişilere yıllık

tomografi ile yapılan tarama çalışmaları dünya üzerindeki

örneklerle birlikte ülkemizde uygulanabilirliği maliyet, yarar

oranı ile birlikte değerlendirilmelidir.

3. Tıp eğitimine yansıması:

3.a. Koruyucu hekimlik yaklaşımının ve sağlık risklerinin

mesleksel ve çevresel hastalıklarının önemsenmesi. Sigara

Hastalık Yükü araştırmasında erişkin yaşta öne çıkan risk

etkenlerindendir. Sigaranın sağlık etkilerine ilişkin bilgil-

er biomass örneğinde olduğu gibi çevresel ve mesleksel

diğer etkenler için de bir model oluşturmaktadır. Tıp eğiti-

minde sigara ve etkileri, sigara içiminin azaltılması, siga-

ra bırakma tedavileri ile ilgili bilgi tutum ve beceri kazan-

dırma dışında bu modelin diğer etkenler için de uygulan-

ması önerilir.

3.b. Koruyucu hekimlik yaklaşımı açısından haslıkların

tanı, tedavisi ile sınırlı olmayan, etkene yönelik kavrayış

kazandırılmalıdır.

3.c. Sağlık hizmetlerinin demografik değişimlere göre be-

lirleneceği olgusundan yola çıkarak teknoloji, yaşam kali-

tesi (nitelik), eşlik eden hastalıkların tedavisi, rehabilitasyon

konularının vurgulanması.

1.“Türkiye Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörler Sıklığı Çalışması. Sağlık Bakanlığı, Yayın No 909, Ankara, 2013. 2.Murray CJL, Phil. D, Lopez AD. Measuring the Global Burden of Disease. N Engl J Med 2013; 369:448-457.3.Jones DS, Podolsky SH, Greene JA. The Burden of Disease and the Changing Task of Medicine. N Engl J Med 2012; 366:2333-2338.4.Mansukhani MP, Wang S, Somers VK. Sleep, death and the heart. Am J Physiol Heart Circ Physiol 2015;309:H739–49.

5.Jenkins CR, Chapman KR, Donohue JF, Roche N, Tsiligianni I, Han MK. Improving the Management of COPD in Women. Chest 2017; 151(

3): 686-696.

6.Tobacco Control in Turkey; Story of Commitment and Leadership, WHO Euro, 2012.7.Yorgancioglu A, Cruz AA, Bousquet J, Khaltaev N, Mendis S, Chuchalin A, et al. The Global Alliance against Respiratory Diseases

(GARD) Country report. Prim Care Respir J. 2014;23(1):98–101.

Hastalık Yükü Araştırması’na Göğüs Hastalıkları Bakışı

Prof. Dr. Ahmet Uğur DEMİR HÜTF Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

K A Y N A K L A R

16

Page 18: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması, Sağlık Bakanlığı Sağlık

Araştırmaları Genel Müdürlüğünün talebiyle Hacettepe

Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından Washington

Üniversitesi Sağlık Ölçümleri Değerlendirme Enstitüsü

(IHME) ve McKinsey Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şirket ile

yapılan işbirliği kapsamında yürütülmüştür.

Hastalık yükü ve DALY nedir? (Engelliliğe Ayarlanmış Yaşam

Yılı -Disability Adjusted Life Year)

Hastalık yükü ile ölüm, hastalık ve engelliliğin sağlıklı

yaşamdan eksilttiği süre hesaplanmaktadır.

Mutlak bir sağlık kaybı ölçütü olan DALY ölüme neden olan

ya da olmayan hastalık veya bozukluklar nedeniyle kay-

bedilen yılları göstermektedir. Toplum sağlığı için özet bir

göstergedir ve bir DALY sağlıklı yaşamdan yitirilen bir yıldır.

DALY iki bileşenden oluşur: YLL (Kaybedilen Yaşam Yılı

(Years of Life Lost)) + YLD (Engellilikle Geçirilen Yaşam Yılı

(Years Lived with Disability)). YLL bir mortalite göstergesi-

yken YLD morbidite göstergesidir.

Hastalık yükü çalışmalarında cinsiyete ve yaş gruplarına

göre, Uluslararası Hastalık ve Sağlık Sorunlarının İstatistikî

Sınıflandırmasına (ICD-10) uygun olarak her bir hastalık

nedeni için YLL, YLD ve DALY hesaplanmaktadır. Bunlara ek

olarak cinsiyet ve yaşa göre risk faktörlerinin hastalık yüküne

etkisi de risk faktörlerine atfedilen yükler olarak hesaplan-

maktadır.Bu çalışmayla,Türkiye’nin güncel ve gerçek verile-

rini kullanarak temel hastalık yükü hesaplamalarının yapıl-

ması;Ulusal ve uluslararası platformlarda güncel ve gerçek

hastalık yükü sonuçların yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.

UHYÇ-2013 kapsamında,

Küresel Hastalık Yükü 2010 ve Küresel Hastalık Yükü

2013’te kullanılan yöntem ve standartlara uygun olarak

Türkiye’de hastalıkların ve yaralanmaların getirdiği yükler

hesaplanmıştır;

2000 yılı ile 2013 yılı hastalık yükler karşılaştırılmıştır;

Uluslararası karşılaştırmaya olanak verebilecek şekilde

sağlık konusunda gelinen aşamanın değerlendirilmesine

katkıda bulunulmuştur.Önemli bulgular

Genel olarak, Türkiye’nin toplam hastalık yükü %4 azalarak

2000’de 19,2 milyon olan engelliliğe ayarlanmış yaşam yılı

(DALY), 2013’te 18,4 milyona gerilemiştir.

Türkiye’de bulaşıcı hastalıklar, anne, yenidoğan ve beslen-

meyle ilgili hastalıkların yükü azalmaktadır. (2000-2013

arasında 4,3 milyondan 2,2 milyona)

Bulaşıcı olmayan hastalıkların yükü artmaktadır. (2000-

2013 arasında 13 milyondan 14,8 milyona)

2013 yılı için yapılan hesaplara göre Türkiye’de bulaşıcı ol-

mayan hastalıklar, ölümlerin %88’ine ve toplam hastalık

yükünün %81’ine sebep olmaktadır.

Bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında, en büyük yüke se-

bep olan hastalıklar iskemik kalp hastalığı, bel ve boyun

ağrısı, KOAH, diyabet ve konjenital anomaliler olarak

belirlenmiştir.

2000-2013 yılları arasında iskemik kalp hastalığı ve sere-

brovasküler hastalığın yükü %10 azalmıştır.

Bulaşıcı olmayan hastalıklar arasından bel ve boyun

hastalıklarının yükü %37, KOAH %11 ve diyabetin yükü %66

artmıştır.

2000-2013 döneminde yüklerindeki düşüşe rağmen, 1

yaş altında konjenital anomaliler yüzde 31) ve erken doğum

komplikasyonları (yüzde 24) en büyük yüke sahip olan

hastalıklar olmayı sürdürmektedir.

Toplam hastalık yükü içinde mortalitenin payı azalmakta,

morbiditenin payı yükselmektedir. 2000-2013 döneminde

DALY içindeki YLD payı %33,5’tan %45’e çıkarken, YLL payı

%66,5’tan %55’e düşmüştür.

2000-2013 döneminde mortalite yüküne (YLL) neden olan

en önemli hastalık iskemik kalp hastalığıdır. (Toplam YLL’in

%14’ü)

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2013 (UHYÇ-2013)

Doç. Dr. Alanur ÇAVLİN

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı

17

Page 19: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

2000-2013 döneminde morbidite yüküne (YLD) ned-

en olan ilk üç hastalık değişmemiştir. Bunlar bel ve boyun

ağrısı, depresif bozukluklar ve migrendir. (2013 yılı toplam

YLD’nin sırasıyla yüzde 17, yüzde 7 ve yüzde 6’sı)

Aktif ve pasif tütün kullanımı ve obezite gibi risk faktörleri-

ni azaltmak için toplumu hedefleyen programlar yürütülme-

sine rağmen, bulaşıcı olmayan hastalıklarınyaşam tarzına

bağlı risk faktörleri önemini korumaktadır.

Politika öncelikleri

Yukarıda belirtilen gelişmeler karşısında Türkiye için önce-

likli sağlık politikaları şunlardır:

Bulaşıcı olmayan hastalıklara ve beslenmeyle ilgili risk fak-

törlerine maruziyetteki artış,

Sağlık hizmetinde artan talebe uygun sayıda sağlık çalışanı

ihtiyacı,

Nüfusun yaşlandığı, bulaşıcı olmayan hastalıklara yol açan

risk faktörlerine maruziyetin (ör; aktif-pasif tütün kullanımı,

obezite ve beslenmeyle ilgili riskler) yüksek olduğu dik-

kate alınmalı ve halen etkisini sürdüren bulaşıcı hastalıklar,

anne, yenidoğan ve beslenmeyle ilgili hastalıklarla baş et-

meye yönelik düzenlemeler yapılmalı.

Türkiye için güncel veri kaynaklarının tamamından yarar-

lanılmıştır. Özellikle önemli olan kaynaklar şunlardır:

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)

MERNİS ölüm kayıtları ve ölüm nedenleri (2009, 2010 ve

2011), ➢Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

(1978, 1983, 1988, 1993, 1998, 2003 ve 2008),

1989 Nüfus Araştırması

Genel Nüfus Sayımı; (1970, 1975, 1980, 1985,

1990 ve 2000 sayımlarının %5 örneklemi)

Bebek ve 5 Yaş Altı Ölüm Araştırması 2011

TÜİK tarafından derlenen 2003-2008 yılları arası ölüm

nedenleri verisi (ICD-8)

TÜİK tarafından derlenen 2010-2012 yılları arası ölüm ned-

enleri (ICD-10)

Anne Ölümleri Çalışması 2005

Sözel Otopsi Araştırması (Ulusal Hastalık Yükü ve Maliyet

Etkililik Çalışması 2004 kapsamında)

Bildirimi Zorunlu Bulaşıcı Hastalıklar Veri Tabanı

(2005-2012)

Aktif Kanser Kayıt Sistemi (2007 8 il, 2008 9 il) ve Kanser

İzlem ve Denetim Merkezi (KİDEM) verileri (İzmir 2000 ve

2006; Antalya 2000; Trabzon 2006)

Türkiye Sağlık Araştırması 2008 ve 2010 (DSÖ)

Türkiye Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörlerinin Sıklığı

Çalışması 2013

Türkiye’de Kronik Böbrek Hastalığı Prevalans Araştırması

(CREDIT) (2006-2009) (Türk Nefroloji Derneği)

Ulusal Hemodiyaliz, Transplantasyon ve Nefroloji Kayıt

Sistemi

TEKHARF Araştırması 2008

PURE Araştırması (İleriye Dönük Kentsel Kırsal Epidemiyolojik

Çalışma)

Türk Hipertansiyon Prevalans Çalışması / Patent (2003 ve

2012)

Türkiye Diyabet Epidemiyoloji (TURDEP-II) çalışması (2010)

Trabzon Hipertansiyon Çalışması 2003-2005

Türkiye Ruh Sağlığı Profili 1996

Türkiye Küresel Yetişkin Tütün Araştırması, 2008 ve 2012

Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2008

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2013 (UHYÇ-2013)

Doç. Dr. Alanur ÇAVLİN

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı

18

Page 20: 8OXVDO+DVWDO×N< N dDO×üPDV× - tip.hacettepe.edu.tr · Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında da 12 aylık yaygınlık %17.2 bulunmuştur. Bu oranlar toplumda altı

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2017

© 2017 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi.

İletişim

+90 (312) 305 1080 / 115-116 [t]+90 (312) 310 05 80 [f]www.tip.hacettepe.edu.tr

[email protected]/DEKANLIK