athletics 2012 bahar

54
BAHAR 2012 ATHLETICS 1 BAHAR 2012 SAYI 06 BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU SPOR&KÜLTÜR YAŞAM DERGİSİ BASKETBOL >> FUTBOL >>ATLETİZM >> AMERİKAN FUTBOLU 2012 UKRAYNA&POLONYA EVİMİZDEN İZLEYECEĞİMİZ BİR TURNUVA DAHA NAİM SÜLEYMANOĞLU ÖMER ONAN PINAR SAKA MERT AYDIN DÖRT DEV İSİMLE RÖPORTAJ: FINAL FOUR İSTANBUL’DA OLİMPİYATLARDA YAŞANAN İLGİNÇ OLAYLAR OLİMPİYATLAR

Upload: spor-kurulu

Post on 29-Mar-2016

262 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu' nun dönemlik çıkarmış olduğu spor, kültür ve yaşam dergisi Athletics' in 6.sayısıdır

TRANSCRIPT

Page 1: Athletics 2012 Bahar

BAHAR 2012 ATHLETICS 1

BAHAR 2012 SAYI 06

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU SPOR&KÜLTÜR YAŞAM DERGİSİ

BASKETBOL >> FUTBOL >>ATLETİZM >> AMERİKAN FUTBOLU

2012 UKRAYNA&POLONYAEVİMİZDEN İZLEYECEĞİMİZBİR TURNUVA DAHA

NAİM SÜLEYMANOĞLUÖMER ONANPINAR SAKAMERT AYDIN

DÖRT DEV İSİMLE RÖPORTAJ:

FINAL FOUR İSTANBUL’DA

OLİMPİYATLARDA YAŞANAN İLGİNÇ OLAYLAR

OLİMPİYATLAR

Page 2: Athletics 2012 Bahar

2 ATHLETICS BAHAR 2012 KIŞ 2012 ATHLETICS 3

Her yeni sayısında okur kitlesini genişletmeyi amaç edinmiş Athletics,

6. sayısıyla sizlerin karşısında. Gün geçtikçe gerek Boğaziçili

sporseverlerin gerek Türkiye’de spor hakkında güncel bilgilere ulaşmak

isteyenlerin ilgisini çekmeyi başaran Athletics, daha kapsamlı içeriği ile

geniş kitlelere ulaşmaktadır.

Hayatımızın önemli ve vazgeçilmez bir parçası olan sporu doğru bir biçimde,

profesyonel bir bakış açısıyla aktarabilmenin gururunu yaşarken, bu çabanın sonuçsuz

kalmadığını görmek sevindirici. Ülkemizde sıkça konuşulan, tartışılan branşların

yanı sıra çıkartılmaya başlandığı ilk günden itibaren yeni veya daha az bilinen branşlar

hakkında yazılara yer vermeyi ihmal etmediğimiz Athletics, bu yönüyle ayrı bir

kategoridedir.

Dönemlik çıkan bir dergi olmasının dezavantajını, sosyal medyadaki varlığıyla aşmayı

başarmış Athletics, günlük çıkarılan spor haberleriyle birçok takipçisine ulaşmakta ve

güncel olma prensibinden ödün vermemektedir.

Öneri ve eleştirilerinizle, kendimizi geliştirme yolunda büyük adımlar atmaktayız.

Bu büyük adımların sonuncusu 6. sayımız ile size beklediğinizi verebiliyor olmanın

mutluluğu yaptığımız işin keyfini artırmakta. Spor Kurulu olarak her yeni sayıda daha

ileriye götürmeyi amaçladığımız Athletics’in 7. sayısında görüşmek dileğiyle…

Merhabalar

BAHAR 2012 SAYI 06

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU SPOR&KÜLTÜR YAŞAM DERGİSİ

İMTİyAZ SAhİBİBoğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu adına Fatma Uzunlar

GENEL yAyıN yöNETMENİEnis Can Karakoç

yAZı İşLERİ MüdüRüFatma Uzunlar

EdİTöRLERGülbin Güvenç, Görkem Çolak

yAyıN KURULUİpek Altan, Kemal Gider, Yağız Efe Aksoy, Ahmet Hoşgör, Göktuğ Erce Gürel, Kübra Akkaş, Murat Turhan, Nazlı Akgül, Olgahan Çat SpOR KURULU 2012Özlem Tetik, Enis Can Karakoç, Sinan Arslan, Erdi Özer, Altuğ Şimşek, Can Gürkan, Ece Kalabalıkoğlu, Görkem Çolak, Gülbin Güvenç, Hande Berra Ottekin, Soner Birol

TASARıM: Vahit Tuna Tasarım ve DanışmanlıkGRAFİK UyGULAMA: Ayşe Bozkurt

KATKıdA BULUNANLARAhmet Salih Çakar, Ozan Bayrak, Ece Kalabalıkoğlu, Eray Kardeş, Gürsel Çağlar, Doğan Can Türk

TEşEKKüRLERMert Aydın, Naim Süleymanoğlu, Ömer Onan, Pınar Saka

Dergimize yaptığı çok değerli katkılarıyla Spor Kurulu ‘91 Mezunu Bora Akgül’e teşekkürlerimizi sunarız.

AdRES: Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu, 34340, Bebek İstanbulTEL: (212) 257 10 81E-pOSTA: [email protected]İNTERNET SİTESİ: www.sportscommittee.com

dAğıTıMSubcommittee 2012

BASıM yERİMAS Matbaacılık A.Ş.Hamidiye Mahallesi Soğuksu Caddesi 3Kağıthane 34408 İstanbul

BASıM TARİhİMayıs 2012Athletics, dönemsel yayınlanan yerel süreli yayındır.Bu dergi basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder.Dergide yayımlanan tüm yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu reklam veren firmalara aittir.Athletics’in içeriği, tamamen ya da bölümler halinde dergi yönetiminden ve yazarlarından izin alınmaksızın kullanılamaz.

ATHLETICSEDiTÖR

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU YÖNETİM KURULU ÜYELERİ

Görkem Çolak &Gülbin Güvenç

Page 3: Athletics 2012 Bahar

4 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 5

çektiğimiz bir sürü değişik alet, hareket dışında hep bir soru vardır akıllarda: Niçin başarılı olamıyoruz?

70 OLİMPİYAT TARİHİNİN EN BAŞARILI HALTERCİSİ: NAİM SÜLEYMANOĞLU Olimpiyatlar denince çoğumuzun aklına gelen ilk isimdir Naim Süleymanoğlu. Sahneye her çıkışında nefeslerimizi tutmuş, “Acaba bu sefer hangi rekoru kıracak?” diye beklemişizdir Cep Herkülü’nü izlerken…

76 OLİMPİYATLARdA YAŞANAN İLgİNç OLAYLAR: Yaşandığı olimpiyatlardan yıllar sonrasında bile hatırlanan olaylardan bazılarını sizin için seçtik.

82 SPOR MAgAZİN Spor dünyasında her gün yeni bir dedikodu duyuyoruz. Bu aralar özellikle basketbol çevreleri kıpır kıpır!

86 TEKNOLOJİ VE SPOR Vücut sıcaklığını koruyan kış sporu eldivenlerinden, bir nefesle enerji veren spreylere kadar geniş bir yelpazeden sizin için seçtiklerimiz…

88 BOĞAZİçİLİ BİR SPOR gAZETECİSİ: MERT AYdIN Onunla Türk atletizminden, Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’na, hatta küçüklük anılarına kadar pek çok şey konuştuk ve ortaya keyifle okuyacağınıza inandığımız bu samimi röportaj çıktı. Karşınızda Mert Aydın…

94 SPORCU dİYETLERİ: dOĞRULAR VE YANLIŞLAR Hayatını vücudunun gücü, dayanıklılığı ve harcadığı fiziksel çabayla kazanan profesyonel sporcular nasıl besleniyorlar? Spor yapan insan nasıl beslenmeli?

96 BOĞAZİçİ ÜNİVERSİTESİ YILIN SPORCULARINI SEçTİ! Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu yeni bir organizasyonla yılın sporcularını Boğaziçili öğrencilere sordu. 7/000 oyla belirlenen yılın sporcuları görkemli bir gecede ödüllerini aldılar.

102 BOĞAZİçİ TAKIMLARININ BAŞARILARI Disiplin, yetenek, azim ve isteği bir arada barındıran sporcularımızın bu dönemki başarıları…

38

50

22

ATHLETICSiçinDEkilER

8 2012 UKRAYNA&POLONYA, EVİMİZdEN İZLEYECEĞİMİZ BİR TURNUVA dAHA: Afrika 2010’dan sonra katılamadığımız ikinci büyük turnuva olan EURO 2012, on altı takımla oynanacak son Avrupa Şampiyonası olma niteliğini de taşıyor.

14 NBA ALL-STAR 2012: NBA’de Play-Off yarışının kızıştığı basketbol severlerin hırsa ve rekabete doymaya başladığı Şubat ayında izleyenlere eğlenceli ve basketbol dolu bir hafta sonu geçirme olanağı sunan NBA All-Star oyunlarının bir yenisi daha gerçekleştirildi.

20 FINAL FOUR İSTANBUL’dA: Panathinaikos’dan Barcelona’ya, M. Siena’ya, Olympiacos’dan Avrupa’nın en iyi kadrosuna sahip olan CSKA’ya kadar elenmeden gelen 4 takım 3 gün boyunca nefesleri kesecek bir finalde İstanbul’da yarışacak.

24 BASKETBOLUN CESUR YÜREĞİ: ÖMER ONAN Ömer Onan ile Türk ve dünya basketbolu üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

34 2012 AVRUPA SPOR BAŞKENTİ: İstanbul, ev sahipliği yapacağı birçok organizasyonla Avrupa Spor Başkenti ödülünün

gereklerini yerine getirme yolunda emin adımlar atıyor.

36 ORIENTEERINg: Bir harita ve bir pusula ile uçsuz bucaksız bir ormanda istediğin yere gidebilir misin?

40 SUPER BOWL XLVI: Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Amerikan Futbol Ligi NFL’in final maçı Super Bowl’un 46.sı Indianapolis’ te oynandı.

46 OLİMPİYATLARIN TARİHİ: Olimpiyatlar ne zaman ve nasıl başladı, bugüne kadar ne gibi değişiklikler geçirdi?

52 OLİMPİYATLARdA BİR BOĞAZİçİ’Lİ: PINAR SAKA Keşfedilmesinden, Amerika’daki üniversite hayatına, olimpiyatlar hakkındaki duygularından, Boğaziçi’ne dair düşüncelerine kadar her şeyi Pınar Saka’ya sorduk…

60 2012 LONdRA OLİMPİYATLARI: Londra olimpiyatlara hazır, peki ya biz?

64 TÜRKİYE’NİN OLİMPİYAT TARİHİ BAŞARI NEdEN gELMİYOR? Ülkemizde ise olimpiyat dendiğinde yabancılık

4SPORTSFEST 2012:Boğaziçi Üniversitesi’nin bahar festivali için geri sayım başladı!

Page 4: Athletics 2012 Bahar

6 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 7

ATHLETICSORGAniZASYOn

baharın gelişiyle beraber boğaziçilileri heyecan sarmış durumda. Neden mi? İki nedeni var; vizelerin bitişi ve SportsFest 2012!

Boğaziçi Üniversitesi’nin bahar festivali olarak bilinen SportsFest, 32 yaşında! Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu ayrıcalığı ile her sene binlerce yabancı ve Türk sporcuyu ağırlayan festival, 18-21 Mayıs tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi Güney Meydan’ da gerçekleştirilecek. Türkiye’de öğrenciler tarafından düzenlenen en büyük festival olan SportsFest 2012, Boğaziçi geleneğini yeniliklerle harmanlayarak karşınızda olacak.Organizasyonun ilk gününde gerçekleşen açılış töreni, diğer günlere kıyasla daha resmi geçecek. Boğaziçililerin, spor dünyasının ve akademisyenlerin akınına uğrayan törenin sunuculuğunu geçtiğimiz sene Seray Sever üstlenmişti. SportsFest 2012’e katılan üniversitelerin yürüyüşünün ardından sıra çeşitli gösterilere ve animasyonlara gelecek. SportsFest meşalesinin Spor Kurulu Başkanı tarafından yakılmasının ardından, SportsFest 2012’ye resmen start verilecek.Kıyasıya rekabetin yanı sıra arkadaşlığın ve centilmenliğin de ön plana çıktığı müsabakalar, kuşkusuz SportsFest’in en heyecanlı geçen bölümünü oluşturacak. Müsabakaların ve sporun yarattığı coşku, 1.000’in üzerinde sporcuya ve 15.000 kişilik Boğaziçi camiasına da katlanarak yansıyacak. Festivalin 3 günü boyunca devam eden müsabakalar, Güney Kampüs ve Uçaksavar Kampüsü’ndeki açık ve kapalı sahalarda yapılacak.Güney Meydan’daki çimler, düzenlenen animasyon ve gösterilerle her zaman SportsFest’in kalbinin attığı yerdir. Animasyon ekibinin etkinlikleri, kesintisiz müzik, kurulan standlar ve düzenlenen workshoplar SportsFest katılımcılarına spor yapmadıkları zaman da güzel vakit geçirme olanağı sunacak. Boğaziçililer, bu sene de güneşin, çimlerin, outdoor voleybolun keyfini çıkarmak için boş vakitlerinde Güney Meydan’ı tercih edecekler.Çekişmeli müsabakalardan yorulan katılımcıları eğlendirmek ve kaynaştırmak amacıyla SportsFest

bİr boğazİçİ GeleNeğİ : SPORTSFEST 2012

boyunca konserler ve İstanbul’un ünlü gece kulüplerinde partiler organize edilecek. 19 Mayıs gecesi Güney Otopark’ta düzenlenen konserde ünlü sanatçılar sahne alacak ve kalabalığı coşturacak. Geçtiğimiz sene Duman, Mor ve Ötesi performanslarıyla SportsFest 2011’e renk katmıştı. Spor Kurulu’yla özdeşleşmiş olan Ferry Party, Kabataş’tan kalkan arabalı vapurun gece boyunca Boğaz turu atmasıyla katılımcılarını doyasıya eğlendirecek. SportsFest’in son gecesi düzenlenen Now or Never Party ise Sortie, Reina gibi İstanbul gece hayatının en bilinen mekanlarında

düzenlenecek. Ülkesine dönecek olan sporcuların hafızalarından silinmeyecek bu parti, Spor Kurulu’nun ve SportsFest’in gelenekselleşmiş organizasyonlarından biridir. Kapanış töreninde, 3 gün boyunca büyük mücadelelerin yaşandığı müsabakalarda dereceye giren sporculara madalyaları verilecek. Festivalin kral ve kraliçesine de ödüllerin verildiği töreni, animasyonlar ve gösteriler ile eğlence için son bir fırsat olacak. Dünyanın çok çeşitli yerlerinden gelen sporcular, spora doymuş bir şekilde madalyalarıyla evlerine dönecekler. Tabii ki seneye tekrar SportsFest’e katılmak üzere...n

TÜRKİYE’dE ÖĞRENCİLER TARAFINdAN dÜZENLENEN EN BÜYÜK FESTİVAL OLAN SPORTSFEST 2012, BOĞAZİçİ gELENEĞİNİ YENİLİKLERLE HARMANLAYARAK KARŞINIZdA OLACAK.

Page 5: Athletics 2012 Bahar

8 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 9

ATHLETICSFUTBOl

2012 UKRAYNA&POLONYAeVİMİzDeN İzleYeCeğİMİz bİr TUrNUVa Daha Polonya ve Ukrayna’da düzenlenecek olan 2012 avrupa Futbol Şampiyonası, 8 haziran’da Varşova’da başlayacak ve 1 Temmuz’da Kiev’de kapanışı yapacak. afrika 2010’dan sonra katılamadığımız ikinci büyük turnuva olan eUro 2012,on altı takımla oynanacak son avrupa Şampiyonası olma niteliğini de taşıyor. 2016 yılında Fransa’da düzenlenecek turnuvadan itibaren avrupa Şampiyonası 24 takımla oynanacak.

HAZIRLAYAN aHMET HOŞGÖR

Şike operasyonu, ligdeki statü değişikliği ve milli takımın elemelerde yaşadığı büyük hüsran Türkiye’de insanları futboldan soğuttu dersek, sanıyorum ki kimse buna itiraz edemez. Türk futbolunun içine düştüğü bu “futbolsuz” ortamdan çıkabilmesinin en kestirme yolu 2012’de düzenlenecek olan Avrupa Şampiyonası’na katılabilmekti. Şüphe yok ki, sponsorların yapacağı Türkiye temalı pohpohlayıcı reklamlar ve onların dillere dolanan jingle’ ları yapay bir huzur ortamı sağlayacaktı. Beşiktaşlı ve Galatasaraylı, Volkan kurtarınca sevinecek; Fenerbahçeli, Burak gol atınca sevinçten çılgına dönecekti. Bunların hiçbirisi

olmadı(olamadı) ve Türkiye, Euro 2012 biletini son Avrupa Şampiyonası’nda hezimete uğrattığı Hırvatistan’a kaptırdı. Büyük olan kaçan balık mıydı yoksa Türk futbolu olarak aldığımız ders miydi? Bu sorunun cevabını vermek için henüz erken ama iyimser olmak için bir neden var: Artık Milli Takımımızın başında “ders vermenin” yanı sıra “ders almayı” da kabul edebilecek birisi var. Grup ve Takım İncelemeleri

2012 Avrupa Şampiyonası kuraları, UEFA’nın ev sahibi ülkeleri korumak adına sürdürdüğü mantıksız uygulamayı bir kez daha gözler önüne

serdi. Statü gereği ev sahibi takımlar puanlarına bakılmaksızın grup kuralarına birinci torbadan katılıyorlar. A ve B gruplarına bakmak grupların ne kadar adaletsiz belirlendiğini göstermeye yetiyor. Korkarız Almanya, Portekiz ya da Hollanda’dan en az birini grup elemelerinden sonra izleyemeyeceğiz.

a Grubu :

Belki de bu grup, zor zamanlar geçiren Yunanistan için yapılan bir torpil. Grupta birinci torbadan zayıf ev sahibi Polonya ve ikinci torbanın son sırasından gelen Rusya yer alıyor. Bir diğer taraftan turnuvaya katılmaya hak

Page 6: Athletics 2012 Bahar

10 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 11

ATHLETICSFUTBOl kazanan takımlar arasında elemelerde en az

gol atan takım olan Yunanistan (on maçta on dört gol) içinde yer aldığı kolay gruba rağmen turnuvadan pek ümitli değil. Savunma konusunda hala Rehhagel’in katı savunma anlayışını arıyorlar, üstelik bu sefer gol de atamıyorlar. Milan Baros, Tomas Sivok gibi tanıdık isimlerin yer aldığı Çek Cumhuriyeti, hala Arsenal’in müzmin sakatı Rosicky’e bel bağlıyor ve bu da onların turnuvadaki iddiasını düşürüyor. Grupta en rahat öne çıkabilecek takım ise Rusya gibi duruyor. Son Avrupa Şampiyonası’nın Türkiye’yle birlikte flaş takımı olan Rusya, kaliteli oyuncularını iyi kullanabilirse grup birincisi olmakta zorlanmayacak gibi duruyor. Ruslar eski neslin yanı sıra CSKA Moskova’nın genç yıldızı Alan Dzagoev’e de çok güveniyor. 2008 Avrupa Şampiyonası’nda Arshavin’le birlikte yıldızı parlayan Roman Pavlyuchenko’nun da milli takımlar düzeyinde başarılı maçlar çıkarması onların şansını arttıran bir diğer faktör.Dikkat Çekenler: Polonya’dan Blaszczykowski, Rusya’dan Alan Dzagoev izlenmesi gereken isimler .Olası Sürprizler: Ev sahibi Polonya, açılış maçında Yunanistan’ı geçmekte zorlanmazsa turnuvada ilerleme şansı yakalayabilir.Grup Sıralaması Tahmini: 1-Rusya 2-Çek Cumhuriyeti 3-Polonya 4-Yunanistan

B Grubu:

Ne kadar klişeyse o kadar da doğru: B Grubu, ölüm grubu! Türk spor gazeteleri tarzı manşet atmak gerekseydi şöyle yazılırdı: “Danimarka’nın Suçu Ne!”. Danimarka bu gruptan çıkmayı başarabilirse neredeyse 1992 yılında plajdan gelip şampiyon oldukları seneden daha büyük bir başarı göstermiş olacak. Son Dünya Şampiyonası finalisti Almanya zor rakiplerine rağmen grupta üstünlük sağlayacak gibi gözüküyor. Hollanda ve Portekiz ise ikincilik için yarışacaklar. Elemelerde on maçta dokuz galibiyet alıp otuz yedi gol atan Hollanda, defansif anlamda sıkıntılar yaşayan Portekiz’in teknik direktörü Paulo Bento’ yu kara kara düşündürüyor olmalı. Ayrıca Hollanda’nın savunmasının da mükemmel olduğunu söyleyemeyiz. Portakallar Cristiano Ronaldo, Nani ve Quaresma gibi isimlere karşı muhakkak önlem almalı. Mesutlu Almanya’nın Son Dünya Şampiyonası’ndaki kolektif oyununu sergilemesi halinde grup birincisi olması sürpriz değil. Borussia Dortmund’un genç yıldızı Mario Götze Almanya’nın en çok güvendiği isimlerden. Gruptaki en önemli ve en zevkli maç ise muhtemelen Hollanda ve Portekiz arasında oynanacak.Dikkat Çekenler: Her ne kadar takımının şansı düşük olsa da, Ajax’taki performansıyla büyük kulüplere göz kırpan Danimarka’dan Christian

TÜRKİYE, EURO 2012 BİLETİNİ SON AVRUPA ŞAMPİYONASI’NdA EFSANEVİ BİR ŞEKİLdE ELEdİĞİ HIRVATİSTAN’A KAPTIRdI. TÜRK TELEKOM ARENA’dA ALdIKLARI 3-0’LIK gALİBİYETTEN SONRA BİLE TEMKİNLİ KONUŞAN HIRVATLAR, TÜRKİYE’Yİ TURNUVA dIŞI BIRAKARAK AdETA SEMİH’İN ATTIĞI SON dAKİKA gOLÜNÜN İNTİKAMINI ALdILAR.

Eriksen.Olası Sürprizler: Portekiz, takım olmayı başarabilirse ve bu grubu geçerse finale doğru yürüyebilir.Grup Sıralaması Tahmini: 1- Almanya, 2-Hollanda, 3-Portekiz 4-Danimarka

C Grubu

En dengeli dağılımın bu grupta gerçekleştiği söylenebilir. Son şampiyon İspanya gol atmakta güçlük çekse dahi çok zorlanmadan bir üst tura çıkacaktır. Son yıllarda düşüşte olan İtalya, takımın neredeyse hepsini Barcelona ve Madridlilerin oluşturduğu İspanyollara direnebilecek güçte değil. İspanya ve İtalya grubun açılış maçında karşılaşacaklar ve muhtemelen bu maç grupta ilk sırayı kimin alacağını belirleyecek. Kağıt üzerinde grubun en zayıf halkası olan İrlanda, yetmiş ikilik kurt hoca –ona demeyeceksek kime diyeceğiz bu kurt lafını- Trapattoni’nin oynatacağı defansif oyun anlayışıyla rakiplerinin gol yollarını tıkamaya çalışacak. Slaven Bilic’in Hırvatistan’ı son şampiyonada yaşadığı travmayı, İstanbul TT Arena’da aldığı 3-0’lık play-off galibiyetiyle atlattı. Hırvatistan, B grubu kadar olmasa da zor bir grupta ama Bilic buraya kadar gelmişken şampiyonaya grup elemelerinde veda etmek istemez, ikinciliği sonuna kadar kovalayacaklardır.Dikkat Çekenler: Hırvatistan’dan Modric, İrlanda’dan Aiden McGeady fark yaratacaktır.Olası Sürpriz: Luka Modric çok formda. Hırvatistan, İtalya’yı turnuva dışına itebilir. İrlanda’nın rakiplerinden koparacağı puanlar belirleyici olacaktır.Grup Sıralaması Tahmini: 1-İspanya 2-İtalya 3- Hırvatistan 4-İrlanda

D Grubu

Teker teker oyuncu kalitelerine baktığımızda Ukrayna ve İsveç’in, Fransa ve İngiltere karşısında çok şansı olmadığı düşünülebilir. Fakat bu bir şampiyona ve her şampiyonanın farklı bir hikâyesi vardır. İngiltere’nin bu hikâyelerinin genellikle hüzünlü bittiği ve Fransa’nın da Zidane’ın Materazzi’ye attığı meşhur kafadan beri her turnuvadan boynu bükük ayrıldığı gerçekleri, ev sahibi Ukrayna’yı ve Ibrahimovicli İsveç’i umutlandırıyor. Ukrayna diğer ev sahibi Polonya’ya göre daha dişli bir takım fakat ikinci torbadan İngiltere’yi ve dördüncü torbadan Fransa’yı çekmeleri onların işinin de en az Polonya kadar zor olduğunu gösteriyor. İsveç ise Ibrahimovic üzerinden kurdukları oyunla çok ileri gidebilecekmiş gibi durmuyor. Bu turnuva Elmander, Kallström ve Zlatan’lı neslin başarıya ulaşmak için son şansı ama zor bir gruptalar ve kazanmak için topu Ibrahimovic’e atmaktan daha fazlasını yapmalılar.

Page 7: Athletics 2012 Bahar

12 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 13

ATHLETICSFUTBOl Fransa Domenech’ten kurtuldu ve Laurent

Blanc yönetiminde turnuvaya hazırlanıyor. Oyuncu kaliteleri üst düzeyde fakat göçmen ve Afrika kökenli oyuncuların huzursuzluğu devam ediyor. Takım olmayı başarabilirlerse şampiyonluk için şansları var. İngiltere ise ilk kez sorunsuz bir kaleciyle turnuvaya hazırlanıyor. İngilizler her turnuva öncesi olduğu gibi turnuvayı kazanacaklarından eminler. Şu ana kadar oynadıkları yirmi bir Avrupa Şampiyonası maçının sadece yedisini kazanabildiklerini hatırlamıyor olmalılar. Her turnuva öncesi prens yaratan Fransızların kuzey komşusu, geçmişte Beckham ve Rooney’yi tuttuğu gibi şimdi de Jack Wilshere’i el üstünde tutuyor. Dikkat Çekenler: Nasri ve Benzema çok formda, Fransız genç yıldız Yann M’Vila da bu turnuvada parlayıp büyük kulüplerin yolunu tutma planları yapıyor.Olası Sürpriz: Ev sahibi olmanın avantajını iyi kullanabilirse Ukrayna ilk ikiye girebilir. Grup Sıralaması Tahmini: 1-İngiltere 2-Fransa 3- Ukrayna 4-İsveçMilli Takım Yok ama Cüneyt Çakır Varİsviçre’nin Nyon’daki merkezinde yapılan UEFA Hakem Komitesi toplantısında alınan karar sonucunda Cüneyt Çakır, Avrupa Şampiyonası’nda görev alacak 12 Avrupalı hakemden biri olmayı başardı. Cüneyt Çakır 16 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası’nda görev yapacak ilk Türk hakem olacak.Ukrayna’da Şampiyona Öncesi Köpek Katliamı2012 Avrupa Futbol Şampiyonası öncesi sokak hayvanlarından kurtulmaya çalışan Ukrayna hükümeti hayvanları henüz canlıyken yakarak telef ediyor. Uefa Başkanı Michel Platini, Ukrayna’ya yaptığı ziyaret sırasında sokak hayvanlarının fazlalığı karşısında endişelenince Ukrayna Hükümeti bu endişeyi hayvanları öldürerek çözme yoluna gitti. İddialara göre şampiyonanın yapılacağı kentlerden biri olan Lysychansk’da hayvanlar vuruluyor ve hala canlılarken 900 derecelik fırınlara atılıyor. Ukraynalı hayvan hakları aktivistleri bu uygulamayı bir yıldan fazla bir süredir protesto ediyor. UEFA operasyon müdürü Martin Kallen da hayvan kontrolü adı altında yapılan hiçbir zulmü onaylamadığını söyledi ancak sorun halen sürüyor. Binlerce köpeğin zehirlenerek, yakılarak vahşice itlafı dünya çapında da tepkiye neden oldu. Bu vahşete karşı imza kampanyaları başlatıldı. Hatta ülkemiz taraftar gruplarından Çarşı da bu katliama tepkisini açıkça gösterdi. Beşiktaş tribününde pankart deyince akla gelen ilk isim olan Deve Erol, bu katliamı eleştiren bir pankart hazırladı. Endüstriyel futbol anlayışını eleştiren pankartta 2012 Avrupa Şampiyonası’nın logosuna çarpı atılmış ve katledilen köpek çizimi yeni logo olarak gösterilmiş. n

2012 AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI ÖNCESİ SOKAK HAYVANLARINdAN KURTULMAYA çALIŞAN UKRAYNA HÜKÜMETİ HAYVANLARI CANLI CANLI YAKARAK TELEF EdİYOR. BU VAHŞETE KARŞI dÜNYA çAPINdA İMZA KAMPANYALARI BAŞLATILdI. HATTA ÜLKEMİZ TARAFTAR gRUPLARINdAN çARŞI dA BU KATLİAMA SESSİZ KALMAdI. BEŞİKTAŞ TRİBÜNÜNdE PANKART dEYİNCE AKLA gELEN İLK İSİM OLAN dEVE EROL, BU KATLİAMI ELEŞTİREN BİR PANKART HAZIRLAdI.

Page 8: Athletics 2012 Bahar

14 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 15

ATHLETICSBASkETBOl

Nba all-STar 2012Nba’de Play-off yarışının kızıştığı basketbol severlerin hırsa ve rekabete doymaya başladığı Şubat ayında izleyenlere eğlenceli ve basketbol dolu bir hafta sonu geçirme olanağı sunan Nba all-Star oyunlarının bir yenisi daha gerçekleştirildi. bireysel performanslara ve takım oyunlarına sahne olan all-Star etkinliklerinde basketbol adına her şeyi görmek mümkündü.

Dünyanın en yetenekli, en başarılı ve en atletik basketbol oyuncularının neredeyse hepsini bünyesinde barındıran NBA’de, her maçta göze hoş gelen birkaç hareket görmek çok doğal bir olay. Ancak bu kadar üst düzey oyuncunun bir arada oynadığı bir ligde oyuncuların kazanma hırslarının ön plana çıkması, NBA şampiyonluğunun ve efsane olmanın her oyuncunun hayalini süslemesi, takımların seyir zevkini artırmaya yönelik basketbol oynamasını bazen baltalıyor ve hedefe yönelik basketbol oynanmasına neden oluyor. Bu noktada All-Star devreye giriyor ve seyircilerini hırsa ve rekabete doyuran bu ligde sadece eğlence amaçlı bir hafta sonunda sezonun en parlak isimleri rahatlıkla yeteneklerini sergiliyor, eğleniyor ve eğlendiriyor.1951 yılından bu yana düzenlenen All-Star organizasyonu her yıl olduğu gibi 2012 yılında da Şubat ayında yapıldı. Cuma, Cumartesi ve Pazar gecelerini kapsayan All-Star oyunlarının ilk gününün ilk etkinliği ünlüler karması arasında yapılan maç oldu. Ne-Yo’nun da oynadığı bu maçta Doğu Karmasının koçluğunu Dwight Howard üstlenirken Batı Karmasının koçu da Kevin Durant oldu. Maçı Doğu Karması kazanırken MVP Amerikalı aktör Kevin Hart oldu.Cuma gecesinin asıl etkinliğinde bu seneye kadar, NBA’de ilk yılını geçiren oyunculardan oluşan Rookie’lere karşı 2.senelerini geçiren Sophomore’lar arasındaki maç oynanmaktaydı. 2012 yılı All-Star’ında ise ilk kez yeni bir konsepte geçildi. NBA’in 2 emekli efsane oyuncusu Shaquille O’neal ve Charles Barkley Rookie ve Sophomore’lardan oluşan oyuncular arasından sırayla birer tane oyuncu seçerek kendi takımlarını oluşturdular. Oyunculuk dönemlerinde yumruk yumruğa kavga etmiş olan ancak her All-Star’da sempatiklikleriyle basketbol severleri bol bol eğlendiren bu iki efsanenin eğlenceli kapışmasına sahne olan All-Star açılış gecesi Rising Stars Challenge’ın galibi Kylie Irving önderliğinde Chuck’s Team (Charles Barkley’nin karması) oldu. MVP ödülünü ise Kylie Irving aldı. NBA’de ilk sezonunu geçiren Ricky Rubio ise gecenin en güzel hareketlerinin hazırlayıcısı olarak izleyicilerin beğenisini topladı.NBA’in belki de en çok beklenen gecelerinden biri olan Cumartesi gecesi All-Star etkinlikleri yine çekişmeli yarışmalara sahne oldu. Cumartesi gecesinin ilk etkinliği Shooting Stars’da New York, Atlanta, Texas(San Antonio ve Houston karması) ve Orlando takımları yarıştı. Genelde bir emekli oyuncu, bir kadın oyuncu ve bir NBA oyuncusundan oluşan takımlarda her oyuncu sahanın belli bölgelerinden şutlar atar ve en son en zor şut olan orta saha çizgisi üzerinde buluşup sırayla başarılı atışı yapmaya çalışırlar. Parkuru en kısa sürede bitiren iki takım finale kalır. Finalde aynı parkuru tekrarlayan 2 takımdan en kısa sürede bitiren takım kazanan takım olur.

BU SENE ROOKIE-SOPHOMORE MAçINdA YAPILAN dEĞİŞİKLİK SONUCUNdA SHAQ VE CHARLES BARKLEY KARŞI KARŞIYA gELdİ. ROOKIE VE SOPHOMORE’LARdAN OLUŞAN KARMANIN İçİNdEN OYUNCULAR SEçEN İKİ NBA EFSANESİ CUMA gECESİ TAKIMLARINI KAPŞTIRdILAR.HAZIRLAYAN YaĞIZ EFE aKSOY

Page 9: Athletics 2012 Bahar

16 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 17

ATHLETICSBASkETBOl

SMAç YARIŞMASININ ŞAMPİYONU İKİ ELİYLE İKİ TOPU AYNI ANdA SMAç YAPAN JEREMY EVANS OLdU ANCAK ŞAMPİYON OLMASINA RAĞMEN YETERİNCE BEĞENİLMEdİ.

Page 10: Athletics 2012 Bahar

18 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 19

ATHLETICSBASkETBOl

ALL-STAR MAçININ MVP’Sİ gEçTİĞİMİZ SEZONUN SAYI KRALI KEVIN dURANT OLdU. gENELLİKLE KAZANAN TAKIMdAN SEçİLEN ALL-STAR’ IN MVP’Sİ ÖdÜLÜNÜ ATTIĞI 36 SAYIYLA TAKIMININ EN SKORER OYUNCUSU OLAN dURANT MAçIN SONUNdA dAVId STERN’dEN ALdI.

Bu sene finalde Texas ve New York takımları karşı karşıya gelirken Alan Houston’ın etkileyici orta saha performansı, Landry Fields ve Cappie Pondexter’ın da istikrarlı katkılarıyla parkuru 37.3 saniyede bitiren New York takımı yarışmanın galibi oldu. Gecenin ikinci yarışması ise Yetenek Yarışması’ydı. Kylie Irwing, John Wall, Russel Westbrook, Rajon Rondo, Deron Williams ve Tony Parker’ın katılımıyla gerçekleşen yarışmada tümü oyun kurucu mevkisinde oynayan oyuncular sahanın belli noktalarında pas belli noktalarında şut atılan içinde slalom geçişleri barındıran parkuru en kısa sürede bitirmeye çalıştılar. İlk turda normal şartlarda en kötü dereceyi yapan 3 oyuncu doğrudan elenirken kalan 3 oyuncu finale çıkar. Ancak bu sene Russel Westbrook ve Kylie Irwing doğrudan elenirken ilginç bir şekilde aynı sürede parkuru tamamlayan Rajon Rondo ve John Wall finale çıkabilmek için bir Tie Breaker turu yaptılar. Tie Breaker turunu kazanan Rondo ile doğrudan finale kalan Parker ve Williams’ın katılımıyla gerçekleşen final turunda ipi göğüsleyen Tony Parker oldu.

Gecenin 3.etkinliği 3’lük Yarışması’ydı. 3’lük Yarışması’nda oyuncular diplerden çaprazlardan ve tepeden olmak üzere beş farklı bölgeden 3 sayılık şutlar atarlar ve en çok puanı toplayan oyuncu kazanır. Her bölgede beşer tane top bulunur, bu beş toptan biri Money Ball olarak adlandırılır. Money Ball diğer toplardan biraz daha ağırdır, renklidir ve geriye kalan toplar 1er puanken Money Ball 2 puan değerindedir. 2012 All-Star üçlük yarışması Ryan Anderson, Mario Chalmers, James Jones, Anthony Morrow, Kevin Durant ve Kevin Love ‘ın katılımıyla gerçekleşti. Finale çıkmak için Mario Chalmers’la Tie Breaker’a kalan, Finalde ise Kevin Durant’le Tie Breaker’a kalan Kevin Love yarışmayı kazanan isim oldu. Cumartesi gecesinin ve belki de All-Star’ın en çok beklenen etkinliği Smaç Yarışması her zamanki gibi gecenin finalinde yer aldı. 2011 yılında çok büyük beğeniyle izlenen Smaç Yarışması’nın ardından, 2012 yılında gerçekleşen bu yarışma basketbol severlerde büyük hayal kırıklığı yarattı. Paul George, Chase Budinger, Jeremy Evans ve Derrick Williams’ın katılımıyla

gerçekleşen gecenin finalinde Jeremy Evans’ ın iki eliyle iki topu tutarak yaptığı smaç ve Paul George’un fosforlu formasıyla karanlıkta yaptığı smaç gecenin akılda kalan görüntülerindendi. Oylama sonucunda kazanan Jeremy Evans oldu ancak uzun süre beklenen smaç yarışması basketbol severleri tatmin etmeyi başaramadı.All-Star hafta sonunun finali her zamanki gibi Pazar gecesi oynanan Doğu-Batı karması maçı oldu. Son birkaç yıldır takımların ilk beşleri internet üzerinden yapılan oylamayla seçildiği için tüm NBA takipçileri haftalar öncesinden sevdikleri, hayranı oldukları oyuncuları All-Star maçında görebilmek için oylamalara katılmaya başlamışlardı. Türkiye’de de adaylar arasında ismi bulunan “Hidayet Türkoğlu’nu destekleyelim” kampanyaları her sene olduğu gibi haftalar öncesinden başlamıştı. Dünyanın her yerinden toplanan oyların sonucunda şekillenen ilk 5’ler Doğu Karması’nda Derrick Rose, Dwayne Wade, LeBron James, Carmelo Anthony ve Dwight Howard’dan oluşurken Batı Karması’nın ilk 5’i Chris Paul, Kobe Bryant, Kevin Durant, Blake Griffin ve Andrew Bynum oldu. Koçlar tarafından seçilen yedek kadrolar da şöyle şekillendi; Doğu: Deron Williams, Chris Bosh, Luol Deng, Joe Johnson, Paul Pierce, Andre Iguodala, Roy Hibbert. Batı: Kevin Love, Lamarcus Aldridge, Tony Parker, Dirk Nowitzki, Steve Nash, Russel Westbrook, Marc Gasol. Kadrolar belli olduktan sonra basketbol severler iştah açıcı bir ara sıcaktan sonra ana yemeği beklermiş gibi All-Star maçını beklemeye başladılar. Maç öncesinde Nicki Minaj, devre arasında ise Pitbull, Ne-Yo, Chris Brown ve Nayer gibi ünlü isimlerin sahne aldığı maç Batı Karması’nın üstün oyunuyla başladı. James ve Griffin’in atletik smaçlarıyla devam eden maçta Kobe Bryant Michael Jordan’ın All-Star tarihinde en çok sayı atan basketbolcu ünvanını elinden almayı başardı. Kevin Durant’in skora yönelik oyunuyla taraftarlar biraz kızmaya başlasa da yine de çok keyifli olarak devam eden maçın son çeyreği büyük çekişmeye sahne oldu. Gerilerden gelen Doğu Karması farkı bir anda kapattı ve Dwayne Wade’in çok basit bir hatayla elinden kaçırdığı top olmasaydı öne geçmeyi başaracaktı. Son saniyelerde oyuncuları bol bol faul çizgisinde gördüğümüz maç Batı Karması’nın üstünlüğüyle sonuçlandı. Gecenin MVP’si 36 sayı 7 ribaunt ve 3 asistlik performansıyla Kevin Durant oldu.All-Star dendiğinde oyuncuların kalitesinden dolayı her sene beklenti inanılmaz yüksek olur. Bu beklentiyi düşüremeyen insanların da her sene şikayetleriyle sonuçlanır ancak 2012 All-Star’ı da keyif almayı bilen basketbol severler için uykusuz ama çok eğlenceli geçen 3 geceyle sonuçlandı. Umarız bu tatil sonrası NBA de kaldığı yerden rekabete ve eğlenceye sahne olmaya devam eder. İyi seyirler, iyi eğlenceler…n

KOBE BRYANT ALL-STAR MAçINdA ATTIĞI 27 SAYIYLA MİCHAEL JORdAN’ IN 262 SAYIYLA ALL-STAR TARİHİNİN EN çOK SAYI ATAN OYUNCUSU ÜNVANINI ELİNdEN ALdI.

Page 11: Athletics 2012 Bahar

20 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 21

ATHLETICSBASkETBOl

DÜNYaŞaMPİYoNaSINDaN SoNra bİr bÜYÜK orGaNİzaSYoN Daha, FINal FoUr İSTaNbUl’Da!basketbolun kulüpler bazında en büyük organizasyonu olan euroleague’nin nefesleri kesen final grubu Final Four bu sene İstanbul’da düzenlenecek. henüz Top 8’in belli olduğu euroleague’de, Panathinaikos’dan Maccabi electra’ya, barcelona’da M. Siena’ya, Unics Kazan’dan avrupa’nın en iyi kadrosuna sahip olan CSKa’ya kadar elenmeden gelecek 4 takım 3 gün boyunca nefesleri kesecek bir finalde İstanbul’da yarışacak.

HAZIRLAYAN GÖKTUĞ ERCE GÜREl

Takvimlerin 8 Mayıs 2011’i gösterdiği gün, Barcelona’da oynanacak olan Turkish Airlines Euroleague finalininin başlamasından saatler önce Euroleague Başkanı ve CEO’su Jordi Bertomeu’nun düzenlediği basın toplantısının iki konuğu vardı: Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel ve Türk Hava Yolları Başkanı Hamdi Topçu. Bertomeu, “Eğer bu masada yanında oturma onuruna sahip olduğum kişilere bakarsanız, toplanmamızın nedeni çok açık. Mayıs ayı başında, 2012 Turkish Airlines Euroleague Final Four’unun, muhteşem bir şehir olan İstanbul’daki Sinan Erdem Arena’da oynanacağını açıklamaktan mutluluk duyuyorum. Bu kararı almamızın çeşitli nedenleri var. İlki, Türk basketbolunun son yıllarda çarpıcı bir biçimde gelişmesi. Türkiye’de basketbolun hem kulüp, hem de ulusal takım seviyesinde gelişmesinden son derece memnunuz. Türkiye, geçtiğimiz ağustos ve eylül aylarında Dünya Basketbol Şampiyonası’nı düzenleyerek yüksek seviyedeki bir organizasyonun altından kalkmayı başarabildiğini gösterdi. ‘‘Türkiye Basketbol Federasyonu’nun tecrübesi seneye İstanbul’da harika bir Final Four yaşayacağımızın garantisi.” diye konuşmuştu.Şimdi zamanı yaklaşık 5 ay sonrasına saralım.

2 Ekim 2011’de saatler 21:00’i gösterirken Galatasaray ön elemelere ev sahipliği yapan Lietuvos Rytas’ı 71-63 yenmiş ve tarihinde ilk kez Euroleague’in grup aşamasında oynamaya hak kazanmıştı. Anadolu Efes revizyona giderek tarihinin en pahalı kadrolarından birini kurmuş, Dusko Savanovic, Stanko Barac, Esteban Batista, Tarence Kinsey, Ermal Kuqo, Doğuş Balbay ve Vlado Ilievski’yi transfer etmişti. NBA lokavtından da yararlanıp Ersan İlyasova’yı lokavt bitimine kadar, Sasha Vujacic’i ise tam sezon boyunca oynatmak için anlaşma imzalamışlardı. Dümeni de içlerinden birine, Ufuk Sarıca’ya emanet eden Anadolu Efes’in sezon başlarken tek hedefi Final Four’du. Türkiye’nin son şampiyonu Fenerbahçe Ülker kadrosunda çok büyük değişikliklere gitmemiş, Sarunas Jasikevicius, Darius Lavrinovic, Sean May, Doğuş Balbay ve Tarence Kinsey’in yerlerini Bojan Bogdanovic, Curtis Jerrells James Gist ve Hakan Demirel’le doldurmuştu. Fenerbahçe’nin de Neven Spajiha yönetiminde hedefi Final Four’dan aşağısı değildi. Sadece bir yıl içerisinde şubede büyük bir atılım yapıp Euroleague seviyesine yükselmeyi başaran Galatasaray’ın hedefleri Oktay Mahmuti’nin dediğine göre çok yüksek değildi. Hatta bu yüzden Hıncal Uluç’un “Eğer Oktay

Mahmudi, basketbol koçuysa, ben de İspanyol Boğasıyım…” ve “Bu takıma sen ‘büyük’ hedefler koymazsan kim koyar? Galatasaray bunca parayı sokağa mı attı? Küçük hedefli koç mu olur, bu ülkeye basketbolu getiren kulüpte?” gibi eleştirilerine uğruyordu. Euroleague’in ilk turu sona erdiğinde Fenerbahçe Ülker; Olympiakos, Bennet Cantu ev Gascrap Bilbao’nun önünde grubunu lider bitiriyor, Anadolu Efes, Real Madrid ve Maccabi Electra’nın arkasında kalmasına rağmen üçüncü sırada gruptan çıkıyor, Galatasaray Medical Park ise Asseco Prokom ve Union Olimpija’yı geçip son 16’da oynamaya hak kazanıyordu. Firesiz geçilen ilk tur, Anadolu Efes’in üçüncü olmasına ve Fenerbahçe’nin hayal kırıklığı yaratan oyununa rağmen, hiç de fena sayılmaz.Top 16’nın, 2 Mart’ta Türkiye saati itibariyle 23.45’te sona erdiğini bir kenara bırakalım ve öncesinde beraberinde getirdiği birçok hikâyeden bahsedelim. E grubunda CSKA Moskova, Olympiakos, Galatasaray Medical Park ve Anadolu Efes yer alıyordu. Sezonun en güzel hikayelerinden birine imza atan Galatasaray, eğer Pire’de Olympiakos’a 1 sayı farkla yenilirse veya maçı kazanırsa top 8’e yükselecekti. Top 16’daki en düşük bütçeli takımı olan Galatasaray,

FİRESİZ gEçİLEN İLK TUR, ANAdOLU EFES’İN 3. OLMASINA VE FENERBAHçE’NİN HAYAL KIRIKLIĞI YARATAN OYUNUNA RAĞMEN, Hİç dE FENA SAYILMAZ.

Page 12: Athletics 2012 Bahar

22 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 23

ATHLETICSBASkETBOl

dİĞER TEMSİLCİLERİMİZ gİBİ, EUROLEAgUE’E İLK KEZ KATILAN gALATASARAY İçİN dE PERİ MASALI TOP 16’dA BİTMİŞTİ. BEKLENTİLERİN ÜZERİNdE OYNAYAN gALATASARAY’IN AKSİNE EUROLEAgUE’E İLK KEZ KATILAN gESCRAP BILBAO, REAL MAdRİd’İN BELALISI OLMAYA dEVAM ETTİ VE AdINI TOP 8’E YAZdIRdI.

içeride, oynadığı üç maçında da salonu tamamen dolduran taraftarının desteğiyle fire vermedi, hatta ligin en büyük favorisi CSKA Moskova’yı bile devirmeyi başardı. Gruptan çıkmak için tek ihtiyaçları deplasmandan alacakları bir galibiyetti ama olmadı. Nereden bakarsanız bakın bu, büyük bir başarı ve ilham öyküsü. Anadolu Efes o gösterişli kadrosuna uygun bir oyun kurucu bulamamış ve grupta sadece 1 galibiyet, onu da Galatasaray’a karşı, alabilmişti. Bunun faturasını da görevi bırakmak zorunda kalan Ufuk Sarıca ödüyordu.İspanya Kupası’nı andıran B grubundaki tek İtalyan Montepaschi Siena grubu lider tamamladı. Unicaja altı maçı da kaybederek grubun paspası olurken, son yıllarda olduğu gibi yine sezona büyük hedeflerle başlayıp yine hayal

kırıklığına uğrayan Real Madrid’i geçen Gescrap Bilbao sezonun bir diğer güzel hikâyesinin baş aktörüydü. Galatasaray gibi ilk kez katıldıkları Euroleague’de Real Madrid’in belalısı olmaya devam ettiler ve grubu ikinci bitirdiler(geçen sene ligde Real Madrid’i eleyerek finale çıkmışlardı). Bir bakımdan kulübün başkanı Predrag Savovic’in kurduğu “Bilbao için tek bir hedefim var: Euroleague. Ne kadar sürerse sürsün, bir yıl, üç yıl veya daha uzun süre...” cümlesini de doğrulamış oldular.G grubunda Panathinaikos, Unics Kazan, Emporio Armani ve Fenerbahçe Ülker takımları yer alıyordu. Normal şartlarda geçen sezonun şampiyonu Panathinaikos’un gruptan çıkacağı aşikardı. Grubun beklenti/performans yönünde en iyi performans veren takımı ise Unics Kazan

oldu. İlk turda grupta Galatasaray’ı iki maçta da yenen Kazan bu turda da son iki maçına kadar hiçbir hedef maçını kaybetmemişti. Grubun ileride hatırlanma ihtimali en yüksek olan maçı ise Fenerbahçe’nin yeni salonu olan Ülker Arena’da oynanan Fenerbahçe Ülker-Unics Kazan maçı oldu. Rusya’da oynanan ilk karşılaşmada Kazan ikinci yarıda yaptığı muhteşem geri dönüşle maçı 5 sayı farkla kazanmıştı. Gruplarda beşinci maç oynanırken Fenerbahçe’nin şansını devam ettirebilmesi için maçı mutlaka 6 ve üstünde bir farkla kazanması gerekiyordu. Fenerbahçe, son çeyreğine 68-55 geride girdiği maçı Mirsad Türkcan’ın takıma getirdiği müthiş hırsla önce 79-79 yapıp uzattı, sonra da 94-87 kazanmayı başardı. Grubun son haftasında istediği iki şarttan biri(Panathinaikos ve kendi

galibiyeti) yerine gelen Fenerbahçe, Milano deplasmanında kaybederek büyük hayal kırıklığı yaratmış oldu. Fenerbahçe taraftarları hayal kırıklığı yaşamakta haklı çünkü NBA lokavtı bitene kadar Sefolosha’nın kilit rol aldığı sistemde kötü bir oyun oynamıyorlardı. Fenerbahçe’nin 4 numarada Gist’in yetersizliği, Kaya’nın kötü oyunu ve Mirsad’ın ribaund sezgisinden bir şey kaybetmemesine rağmen sakatlık sonrası şut ritmini bulamaması nedeniyle yaşadığı sıkıntılar sezon boyunca en büyük sorunlarından biri oldu. Takımın en iyi pasörü 3 numara oynayan Preldzic iken ve oyun kurucuları Ukic ile Jerrells’ın daha çok kendi şutlarını arayıp, neredeyse eşit sayıda asist ve top kaybı yaptıkları ortamda asist/isabetli atış oranında ligin dibinde olmaları tesadüf değil.

Barcelona, Maccabi Electra, Bennet Cantu ve Zalgiris Kaunas’tan oluşan grupta aslında ilk ikinin belli olduğu düşünülebilirdi. Ligin en büyük favorilerinden biri Barcelona’nın lider olacağı öngörülen bir şeydi ve onlar da altıda altı yaparak bunu kanıtladılar. Eğer Cantu Maccabi deplasmanında 23-5’lik o üçüncü çeyreği hiç yaşamamış olsa veya beşinci haftada Barcelona maçındaki şanssız bitiriş olmasa(hakemlerin birkaç sorgulanılabilir kararı da pek yardımcı olmadı) şu anda onların çeyrek finalde ne yapacağını konuşuyor olabilirdik. Koç Andrea Trinchieri ve ekibi(Ettore Messina’nın asistanı Lele Molin’in de payı büyük) takıma rakibi sürekli meşgul edecek ve kendilerine çok sayıda boş şut sağlayacak bir yarısaha hücumu yerleştirdi. Saha içi isabetlerinin %63.4’ünün

asist üzerinden geldiğine bakarsak(CSKA’dan sonra ikinci sıradalar) bu hücumu biraz daha anlayabiliriz. Bu hücum sistemi de her hafta bir başka yıldız çıkarmalarını sağladı. Güçlü bir kadroları yoktu ama rakipleri kendi seviyelerine indirip onlara istedikleri oyunu oynatmayarak en güzel underdog ekip oldular.Kuşkusuz ki bu yılın en büyük favorisi -neredeyse- kusursuz kadrosuyla CSKA. Panathinaikos, Final 4 yarı finalinde Rus ekibi CSKA Moskova ile eşleşti. Final Four’daki diğer eşleşme ise Olympiacos ile FC Barcelona Regal arasında. Sinan Erdem’de çok güzel bir organizasyon yaşayacağımızı ve o üç günün tadını doyasıya çıkaracağımızı umuyorum. Kapanışı da Euroleague’in resmi şarkısıyla yapalım: I Feel Devotion! n

Page 13: Athletics 2012 Bahar

24 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 25

ATHLETICSRÖpORTAj

baSKeTbolUNCeSUr YÜreğİ: ÖMER ONAN Türkiye’nin son dönem basketbol başarılarının hepsinin altında imzası olan bir adam… Dünya ikinciliği, avrupa ikinciliği, Final Four gibi inanılmaz deneyimleri olan, savunmadaki performansı ve hızlı hücumlarıyla rakiplerinin korkulu rüyası olan bir basketbolcu. Karşınızda Ömer onan…

HAZIRLAYAN ECE KalaBalIKOĞlU & YaĞIZ EFE aKSOY

Basketbola nerede, ne zaman, nasıl başladınız?Basketbola Mersin’ de başladım. Öncelikle ben de her çocuk gibi futbol oynuyordum, ama o zamanlara Çukurova Spor Kulübü’ nün basketbol takımı 1.Lig’ te oynuyordu ve ben ilk defa profesyonel futbolcuları orada gördüm. Maçlarına gittim ve maçlarına gitmeye başlayınca basketbol karşı ilgi duymaya başladım. Tribün sahaya yakın olduğu için her şeyi görebiliyorsun, şehir içinde oyuncuları görüyorsun, yabancı oyuncuları görüyorsun. Bu yüzden ilkokul üçten itibaren okulun basketbol takımına girdim ama o zamanlar futbol da oynuyordum basketbol da oynuyordum. Toros Koleji’nin okul ve kulüp takımında oynamaya başladım, daha sonra Çukurova’nın kulüp takımında oynamaya başlayınca iş biraz ciddiye bindi ve bu durumun sonucunda da çok sevdiğim futbola veda edip tamamen basketbola yöneldim diyebilirim.

Özlüyor musunuz futbolu?Futbolu oynamayı da çok severim izlemeyi de çok severim konuşmayı da çok severim. Özlüyor musun diye soruyorsan…

Yani basketbol yerine futbola devam etseydim diyor musunuz?Basketbolu da çok seviyorum ama futbola devam etseydim futbolda da başarılı olurdum. Yeteneğim vardı, fizik olarak da avantajlarım vardı futbolda. Yapmadığın için bilemezsin tabi ama oynamayı seviyorum gerçi onu da oynayamıyoruz artık ama iyi bir seyircisiyim.

Basketbol başladıktan sonra, profesyonel olma hayali kuruyor muydunuz? Hedefiniz doğrultusunda takımdan ayrı olarak bireysel antrenman yapıyor muydunuz? Güzel bir soru. Şimdiki çocukların bence en büyük handikapı bu. Ekstra antrenman diyorsun, bizim ekstra antrenman dediğimiz sokaktaydı. Evler, okullar arasındaki mesafe o kadar kısaydı ki, biz okuldan döndükten sonra beş çocuk toplanıp “Hadi gidip taş sahada basketbol oynayalım.” derdik. Her okulun açık sahası olduğu için okullara okul bittikten sonra çok rahat girebiliyorduk ve üç saat, dört saat boyunca yorulmadan bir gün futbol oynardık bir gün basketbol oynardık. İşte bunların hepsi aslında ekstra idman senin söylediğin gibi. Özellikle İstanbul’ da yaşayan, kendi çevremde yaşayan çocuklara baktığım zaman veya kendi çocuğuma baktığım zaman en büyük eksileri bu. Yani biz onlara ya basketbol okullarında ya da başka bir şekilde haftada iki kere idman yaptırabiliyoruz ama doğal ortamlarında oynamadıkları için istedikleri kadar kolay gelişim gösteremiyorlar. Brezilya ve Arjantin için “Çocuklar sokakta oynaya oynaya gelişiyor” derler. Mersin de küçük bir şehir olduğu için annelerimiz sokağa

Page 14: Athletics 2012 Bahar

26 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 27

ATHLETICSRÖpORTAj vardı ve biz Mersin Şampiyonu olduk. Sonra

yarı finallere gittik ve kimse beklemediği halde oradan da çıktık ve ortaokullarda Türkiye’ de ilk defa Türkiye şampiyonasına bir Anadolu takımı katıldı. Üç tane İstanbul takımı vardı. Bunların arasında Çavuşoğlu, Saint Joseph, Galatasaray Lisesi gibi takımlar bulunuyordu. Ankara takımları vardı. Biz de Mersin Toros olarak gittik, Sivas’ ta yapılıyordu şampiyona ve oralarda bizim “ajan” dediğimiz Efes Pilsen, Galatasaray, Fenerbahçe gibi kulüplerin maçları izleyen antrenörleri oluyordu. Biz orada Türkiye 3.’sü olduk ama ben hem sayı kralı oldum hem de en iyi forvet seçildim. Ondan sonra hem Galatasaray hem de Efes Pilsen alt yapılarına beni istediler. Tabii on beş yaşında farklı bir şehre gelmek kolay değil. Efes Pilsen’ i tercih ettim ve profesyonelliğe tamamen yönelişim, İstanbul’ la tanışmam on beş yaşında gerçekleşti.

15 yaş alt yapılara başlamak için geç bir yaş aslında. Normalde daha erken alıyorlar alt yapılara oyuncuları.Tabi geç bir yaş. Zaten Efes Pilsen beni hemen almadı bir deneme süreci geçirdim ve sonrasında kademe kademe bir yerlere geldim. Söylediğin gibi 15 yaş özellikle erkeklerde geç bir yaştı.

Koraç Kupası kazanıldığında Efes Pilsen’ de oynuyordunuz, kadroda yer alıyordunuz. 17 yaşındaydınız ve önünüz açıktı. Bu durumlar sizi hiç rehavete sürükledi mi?Kupadan bir sene sonra A takıma yükseldik. Hidayet ve ben takımla beraber antrenmanlara çıkıyorduk ama A takımda değildik. Biz Koraç Kupası’ndan sonraki sene tamamen A takımda oynamaya başladık. Rehavete sürüklenmem de imkansızdı. Ben zaten Mersin’ den gelmiştim takıma. İlk önce kendimi kanıtlamak zorundaydım. Evet Mersin’ de çok iyi onuyordum ama Efes Pilsen’ de bir sürü iyi oyuncu vardı ve ben yıldız takımda oynuyorken adım A takıma çıkacaklar arasında geçmiyordu hiç. Bu zaten yavaş yavaş ilerliyor yani 15 yaşında geldim yıldız takımda çok iyi oynamaya başladım, genç takıma yükseldim. Yavaş yavaş genç milli takım aday kadrolarına çağırılmaya başladım. Bu zaten böyle bir yoldur ve bu yolda ilerliyorsanız sadece aday adayı oldunuz demektir. Hiçbir şeyin garantisi yok, bunun sakatlığı var, şanssızlığı var, bir sonraki sene senden daha iyileri gelebilir ve seni kesebilir. Ancak genç milli takım aday kadrosuna seçilmem ve kendi genç takımımda oynuyor olmam yavaş yavaş bir yola girdiğimi gösteriyordu.

Sizin de söylediğiniz gibi riskli bir yol bu. 15 yaşınızdayken bilmediğiniz bir şehre basketbol oynamaya geldiniz. Bu kararı verirken çok düşündünüz mü?

başlıyor ve çocuklara aileleri ve antrenörleri “Aman taş sahada oynama, aman dışarıda oynama kendine dikkat et sakatlanma” diyorlar.Tabii bunların zamanını iyi ayarlamak lazım. Çocuk on iki-on üç yaşına geldiğinde profesyonelleşmiş olabilir ama altı ile on yaşları arasındaki bir çocuğun sokakta oynadığı her saat avantaj yaratır, onun için çünkü basketbol okullarında oynatsan bile ne kadar ciddi bir antrenman yaptırabilrisin ki bir çocuğa? Burada da antrenmanın yarısını oyunlarla yaptırıyorlar çocuklara. Ben kendi basketbol okulumda da elimden geldiğince ciddi antrenmanlar yaptırmaya çalışıyorum, temeli alsınlar istiyorum ama bir saat boyunca temel veremiyorsun. Bunun yarım saatini oyunlarla, eğlencelerle, yarışlarla vs. geçirmeye çalışıyorsun, böyle yapmak zorundasın. Çocuk sokakta oynayınca kendi isteğiyle mücadele ediyor, görüyor ve öğreniyor.

Aynı zamanda antrenmanda öğrendiği

Evet okul hayatımı riske attım tamamen. Ben 15 yaşında bir çocuğun kafası ne kadar alabilirse o kadar düşünebiliyordum ama ailem razı oldu gitmeme. Açıkçası ben başlarda dönmek istedim çünkü Mersin’ de o kadar güzel bir ortamım vardı ki… Bir mahallede herkes sizi tanıyor, arkadaşlarınız orada, mutlusunuz, sıcak bir şehir. Buraya geldiğimde ise kimse arasına almak istemiyordu. Çok büyük bir rekabet vardı, basketbol oynamak benim için en kolayıydı ve Mersin’ e geri dönmek istedim. O zamanlar sağ olsun annem benim için arkadaşlarıma mektuplar yazdırdı geri dönmeyeyim diye. Yani bir çocuk için çok zordu. Hem basketbol oynayacaksın kendini kabul ettirmeye çalışacaksın, mücadele vereceksin. Eve geliyorsun yemeğiydi, çamaşırıydı bir sürü sorun. Aslında hem hayatla alakalı hem de sporla alakalı en büyük sınavı ben orada atlattığıma inanıyorum. Bu süreç beni hayata karşı çok güçlü yaptı.

Farklı şehirlerden gelen çocuklarla beraber kalıyordunuz değil mi? Tamamen farklı kafalardan farklı düşüncelere sahip insanlarla…Evet tamamen bir mücadele örneğiydi. İlk geldiğinde İstanbullu çocuklar aralarına almak istemiyorlar. Benim en büyük avantajım,

fundamental’ ı da uygulama şansı buluyor.Buluyor tabi çünkü zaman kısıtlaması yok. Burada bir saat antrenman yapıyor sonra diğer çocuklar geliyor.

Bir de spor okullarında gruplar çok kalabalık oluyor. Otuz – otuz beş kişi antrenman yapmaya çalışıyor çocuklar.Evet kulüplerin basketbol okulları genelde öyle. Ben kendi basketbol okulumda özellikle dikkat ediyorum. Yirmi kişilik gruplar ve en az üç-dört antrenörle yaptırmaya çalışıyorum antrenmanları, çocukların yaptıkları şeyleri iyi öğrenmeleri için. Yine de yetersiz kalıyor tabi ama çocukların katılmaları, ailelerin yönlendirmeleri, çocukların erken yaşta profesyonel olabilme adına adım atmaları güzel bir şey. Türkiye’ de sporun gelişmesi çok önemli bir mesele.

Mersin’ de oynadıktan sonra Efes Pilsen’ e geçtiniz. Efes Pilsen’ e geçiş hikayenizi anlatabilir misiniz?Ben on beş yaşındayken ortaokullar şampiyonası

BEN ON BEŞ YAŞINdAYKEN, YARI FİNALE çIKAN İLK ANAdOLU TAKIMI OLARAK TÜRKİYE 3.’SÜ OLdUK. BEN HEM SAYI KRALI OLdUM HEM dE EN İYİ FORVET SEçİLdİM. ONdAN SONRA HEM gALATASARAY HEM dE EFES PILSEN ALT YAPILARINA BENİ İSTEdİLER. TABİ ON BEŞ YAŞINdA FARKLI BİR ŞEHRE gELMEK KOLAY dEĞİL. EFES PİLSEN’ İ TERCİH ETTİM VE PROFESYONELLİĞE TAMAMEN YÖNELİŞİM, İSTANBUL’ LA TANIŞMAM ON BEŞ YAŞINdA gERçEKLEŞTİ.

yırtık bir çocuk olmamdı. Belki de küçük şehirde büyümenin avantajlarından biri bu. Hep sokaklarda olduğun için mücadeleye girmekten çekinmedim. Çoğu çocuk orada eziliyor, özgüvenini kaybediyor ama ben hep o mücadeleyi verdim ve daha sonra gelen çocuklar da hep benim etrafımda toplanmaya başladı ve ben de bir figür olmaya başladım. Bu sayede kabul ettirdim kendimi. Basketbol bu işin bir tarafı bir de orada hayatta kalma mücadele etme boyutu var.

Peki o yaşlarda idolünüz olarak kimi görüyordunuz örnek olarak kimi alıyordunuz?Ben Efes Pilsen’e geldiğimde Ufuk Sarıca’yı çok beğeniyordum. Onlar antrenmanlara girerlerdi izlerdik onları. Çok güzel zamanlardı. Tarz olarak, fizik olarak birbirimize benziyorduk. Muhteşem oynuyordu o zaman ve ben de kendimi hayal ettiğim zaman onun pozisyonunda onun gibi oynamayı hayal ediyordum. Oyunum aynı olsun diye değil ama pozisyon itibariyle Ufuk Sarıca gibi olmak istiyordum. Sahanın iki tarafında da çok iyi oynuyordu.

NBA’ den özellikle beğendiğiniz bir oyuncu var mıydı?Ben hiçbir zaman NBA’ in sıkı bir takipçisi

bırakırlardı bizi, korkmazlardı ve bizim de okuldan sonra her gün 3-5 saat oyun oynama fırsatımız vardı. Bu da her ne kadar farkında olmasak da çocuğu geliştiriyor. Ne yazık ki şu zamanda öyle bir ortam yok ama biz şanslıyız ve o dönemi çok güzel yaşadık.

Ancak bazıları da o çocuklara “Streetball tarzı oynuyorsun, takım oyununa alışık değilsin” diyorlar.Ama şöyle bir durum var “mahallenin çocukları” dediğin zaman kırk tane çocuk var. Ben 9 yaşındaydım yer geliyordu on üç yaşında çocukla da oynuyordum, onlara karşı eziliyordum, o bana üstünlük sağlıyordu ama hep bir mücadele içindeydik. Tamam, gelip parkede yaptığın idman gibi değil ama streetballda da burda yaptığımdan çok daha zevkli maçlar olurdu. Yaşın ilerledikçe profesyonellikte karşılaşacağın şeylerle yaşın ilerlemeden sokakta karşılaşma fırsatı bulabiliyorsun.

Alt yapılar da artık çok küçük yaşlarda

Page 15: Athletics 2012 Bahar

28 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 29

ATHLETICSRÖpORTAj

MİLLİ TAKIM BAMBAŞKA. KULÜPLERdE OYNAdIĞIN ZAMAN BELLİ BİR KESİM SENİ dESTEKLİYOR TABİ AMA MİLLİ TAKIMdA OLdUĞUN ZAMAN AY-YILdIZIN ALTINdA dOĞUP BÜYÜdÜĞÜN ÜLKENİN FORMASINI TAŞIMAK, O ÜLKEYE HİZMET ETMEK çOK dEĞİŞİK BİR dUYgU YANİ BENİM İçİN ÖYLE…

olmadım ama o zamanlar Michael Jordan vardı. Onun maçlarını izlemek büyük keyifti. Bizim oynadığımız basketbola benzemiyordu pek ama gerçekten seyretmesi çok keyfiliydi.

Birçok ünlü isimle aynı takımda oynadınız. Sizden büyüklerle takım arkadaşlığı yaptınız. Bu oyuncular arasında size en çok şey katan oyuncu kimdi?Hüseyin Beşok vardı. Şu an çok yakınız aile dostuyuz ama o zaman üç yaş çok fark ediyordu. Hidayet, Erdal ve bana abilik ederdi. Hüseyin de İzmir’ den gelmişti ve A takım oyuncusu olmuştu, para kazanıyordu. Biz hep onun evine giderdik, onda takılırdık onun abiliğini gördük. Tabi takım içinde de Ufuk Sarıca olsun, Tamer Oyguç olsun, Volkan Aydın olsun onlardan da yardım alıyorduk. Sorunumuz olduğunda onlarla da konuşabiliyorduk. Efes Pilsen o konuda bir aile bir okul gibiydi. Şanslıyım ki on beş yaşında Efes Pilsen’ e gitmişim.

Beraber oynamaktan en çok zevk aldığınız oyuncu kimdi?O zaman birlikte oynadığım oyuncular arasından Hidayet’ le çok iyi anlaşıyordum. Yıldız takımda, genç takımda, genç milli, ümit takım, A takımda hep birlikte oynuyorduk. Onunla oynamaktan çok keyif alıyordum. Efes Pilsen’ in ümit takımı çok iyiydi. Düşünsenize ben, Erdal (Bibo), Mirsad (Türkcan), Hidayet (Türkoğlu), Hüseyin Beşok, Alpay Öztaş, Bora Sancar… Çok iyi

bir takımımız vardı yani. Antrenörümüz Ergin Atamandı, orda oynamak zevkliydi ama dediğim gibi en çok Hidayet’ le oynadım. Alt yapıda dört-beş sene beraber oynadık. Önemli olan olduktan sonra değil olmadan önce, çünkü çok şey paylaşıyorsun. Hedeflerin var hayallerin var ve biz hep onunla beraberdik.

Milli takımda oynamak nasıl bir duygu? Sizin için farklı bir motivasyon yaratıyor muydu yoksa her maça sıradan bir maçmış gibi mi çıkmaya çalışıyordunuz?Milli takım bambaşka. Kulüplerde oynadığın zaman belli bir kesim seni destekliyor tabi ama milli takımda olduğun zaman ay-yıldızın altında doğup büyüdüğün ülkenin formasını taşımak, o ülkeye hizmet etmek çok değişik bir duygu yani benim için öyle. Saha içinde özellikle kendi evimizdeysek, dolu bir sahada herkes kırmızı beyaz renkte, milli takımın formasını giymek o ülkenin bir parçası olduğunu hissettiriyor. Bu yüzden milli takımın yeri benim için hep çok ayrı olmuştur.

Birçok başarı var kariyerinizde. Türkiye Kupaları, Lig Şampiyonlukları, Final Four, Dünya ikinciliği, Avrupa ikinciliği gibi… Bunlardan sizi en çok mutlu eden, en çok tatmin eden başarınız hangisiydi?Bütün başarılar güzel tabi ki sonunda, çünkü o başarıyı elde edene kadar çok yoruluyorsun ama Dünya Şampiyonası bambaşkaydı. Takım

sporlarında Dünya Finali oynayan tek Türk takımı olduk. Başlangıçtan itibaren önce Ankara, oradan İstanbul’ a taşınmamız, artan bir heyecan, insanların artan ilgisi ve herkesin oraya konsantre olması, turnuvanın kendi ülkemizde yapılması ve finale kadar gelmek rüya gibiydi. Hiçbir zaman da unutamayacağım. O anda yediden yetmişe herkesin basketbolla ilgilenmesi, turnuvadan sonra her yaştan insanın çevremizde konuşması ne kadar büyük bir şey başardığımızı, ne kadar değerli bir iş yaptığımızı gösteriyordu bize. Türk milletinin de kalbine kazındık çünkü bu büyük bir başarıydı. Sıralamak gerekirse 100. Yılda Fenerbahçe’ de şampiyon olmak çok önemliydi. Başkan da şampiyonluk istiyordu ve o seyirciye bunu verebilmek, sözümüzü tutabilmek çok güzeldi. Bir de Efes Pilsen’ le oynadığım final four. O da Türkiye’ den bir takımın oynadığı ilk final four ‘du.

Kaybettiğinize en çok üzüldüğünüz maç hangisiydi?Finaller kaybettiğim oldu ama geçen sene olimpiyat vizesi alabilirdik, alamamış olmak beni çok üzdü. Dünya finali oynamış bir takımdık ve takımlar bazında olimpiyatlara giden ilk takım olmak istiyorduk. Belki de çok yorulduğumuz içindi. Hiç tatil yapamadık ve istediğimiz seviyede değildik. Mücadele olarak herkes elinden geleni yapıyordu mücadele eksiğimiz yoktu ama olimpiyat vizesi alamamak ben de biraz hayal kırıklığı yarattı.

Page 16: Athletics 2012 Bahar

30 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 31

ATHLETICSRÖpORTAj

Üç çOCUĞUM VAR, çOCUKLARIMA ZAMAN AYIRMAK ZORUNdAYIM. ARKAdAŞLARIMLA gÖRÜŞMEYİ SEVİYORUM. EŞİMLE BİR ŞEYLER YAPIYORUM. BEN gECE dIŞARI çIKMAYI çOK SEVMEM dOLAYISIYLA BİZİM EN BÜYÜK LÜKSÜMÜZ dOSTLARIMIZLA SEVdİKLERİMİZLE gÜZEL YEMEKLER YEMEK…

Türkiye Ligi’nde veya Euro League’ de en çok beğendiğiniz basketbolcu kim?Diamantidis, Spanoullis ve Navarro.

Savunmada veya hücumda karşılıklı oynarken en çok zorlandığınız oyuncu kim?Navarro’ yu savunmak gerçekten zor çünkü screen’ den çıktıktan sonra her türlü sayı atabilen bir oyuncu. Spanoullis’ de zorlayana oyunculardan. Zeki ve topla oynamayı seven biri pick&roll oynamayı çok seviyor. Gerçi günümüz basketbolunda takım halinde savunma yapmayı başarabilirsen durduramayacağın oyuncu yok. Örneğin Spanoullis’ i Dünya Şampiyonasında Ömer Aşık’ la beraber pick&roll oyunlarını kitleyerek durdurmayı başarmıştık. Pick&roll’ ları durdurunca Spanoullis’ i %60 oranında bitirmiş oluyorsunuz. Hücum ederken zorlandığım oyuncu da Panathinakos’ tan Sato. İyi bir savunmacıdır karşısında kolay kolay hücum edemezsiniz. Ben de screen çıkışındaki şutları çok seviyorum ama karşı takım da ona çalışıyor. Savunma tamamen oyuncunun düzenini bozmaya yönelik çünkü her oyuncunun sahada kendi rahat hissettiği pozisyonlar hareketler var. Mesela ben hand-off üzerinden çok rahat atarım ama rakip takım da bunu bildiği için o hand-off da bana farklı bir şey oynar ve bir şekilde bozar karşı takımın oyununu, zaten amaç da bu. Bence Avrupa Basketbolu’ yla NBA arasındaki en büyük fark oyuncuların daha iyi scout edilmesi ve Avrupa’daki oyuncuların hepsinin taktik ve disiplin içinde oynaması.

Savunmadaki performansınız çok çok iyi. İzlemesi keyif veriyor. Bu savunma oyununuzu geliştirmek için ekstra bir şeyler yaptınız mı, yapıyor musunuz?Ben Efes Pilsen alt yapısından çıktığım için, o zaman Efes Pilsen’ in A takımına girmek gerçekten zordu, bir şeyler yaparak öne çıkmam gerekiyordu. Sonuçta 2.05 boyum yok, Efes Pilsen alt yapısında da çok skorer oynuyordum ben ama üste çıkmak için ekstra bir şeyler yapmam gerekiyordu. Efes Pilsen’ in özelliği savunma yönü olduğu için ben de savunmamı daha da artırdım. İyi oyuncuları tutabilmeye başladığında süre almaya da başlıyorsun ve o bana bir avantaj oluşturmuştu. İlk adımlarım çok hızlı olduğu için perdeden çıkışları da bire birde ayak çekmeyi de çok iyi yapabiliyorum. Zaman geçtikçe güven de artıyor ve daha iyi savunma yapmaya başlıyorsun. Bu benim özelliklerimden biri oldu. 26 yaşımdan sonra, Fenerbahçe’ ye geldikten sonra çok daha hücuma yönelik oynamaya başladım ama savunma özelliğimi de hiçbir zaman kaybetmedim.

Avrupa’ dan hiç teklif aldınız mı, gitmeyi

Page 17: Athletics 2012 Bahar

32 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 33

ATHLETICSRÖpORTAj

düşündünüz mü?Efes Pilsen’ de bir dönem az oynuyordum o zaman… Ergin Abi (Ataman) Siena’ ya gittiğinde beni istemişti. Gidebilirdim de ama kalmayı tercih ettim. Daha sonra Efes’ in kaptanıyken Lyon’ dan teklif gelmişti. Oktay hocayla konuştuk, kaptan olarak da bırakmak istemedim. Bu saatten sonra zaten düşünmüyorum. Burada daha değerli hissediyorum kendimi maddi açıdan da öyle. Bu yaştan sonra artık maceraya gerek yok ama yirmi iki-yirmi üç yaşlarındayken gidebilirdim, deneyebilirdim.

Maçların bazen sıkıştığı yerler oluyor. Kimse top kullanmak istemiyor. Siz bu noktalarda öne çıkıp top kullanıyorsunuz ve takımı ateşliyorsunuz. Bu artık tecrübenin getirdiği bir şey mi yoksa Ömer Onan’ın karakterinden kaynaklanan bir durum mu?Bu benim karakterimde olan bir şey. Taşın altına elimi sokmayı severim. Yıllarca alt yapılarda da Efes’te de kaptanlık yaptım. Şu an Fenerbahçe’ de kaptanlık yapıyorum bunlar kolay işler değil, iyi oyuncu olmakla da alakası yok. O role büründükten sonra o toplar bir şekilde sana geliyor ve sen de kullanmak istiyorsun.

Atmak ya da kaçırmak değil önemli olan o topu kullanabilmek. Ben de sıkıntı duymuyorum o topları kullanırken. O topları benden çok daha iyi kullananlar vardır tabi ama önemli olan takımı ateşlemek. Yapacağınız bir hareket seyirciyi de takımı da ateşleyebilir. Sonuçta seyirci basketbolda oyunun çok içinde ve oyuncuları baskı altına alabiliyor.

İki senedir Euro League’ den talihsiz bir şekilde eleniyorsunuz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?Bu sene değil de özellikle geçen sene çok kötüydü. Gerçekten geçen sene ben Final Four’ a çok inanmıştım. Türk takımları 2 kere Final Four oynadı ve ikisinin de kadrosunda ben vardım. Dolayısıyla o havayı, o yola nasıl girildiğini biliyorum ve biz de o yola girmiştik gerçekten. Üçte üç olduktan sonra Zalgris maçını kaybettik deplasmanda ama ondan önce Türkiye Kupasında Mirsad’ ın çapraz bağlarının kopması Ukic’ in elini sakatlaması, devre arasında da Marko’ nun sakatlanması bizi çok etkiledi. Her şeye rağmen çıkabilirdik biz ama bir de hakem faciası eklendi. Ben hayatımda ilk defa iddiası olmayan bir Euro League takımına 40 tane faul

çocuklarıma zaman ayırmak zorundayım. Arkadaşlarımla görüşmeyi seviyorum. Eşimle bir şeyler yapıyorum. Ben gece dışarı çıkmayı çok sevmem dolayısıyla bizim en büyük lüksümüz dostlarımızla sevdiklerimizle güzel yemekler yemek. Zaman zaman sinemaya gidiyoruz. Zor bir süreç, çok yoğun geçiyor zaman. Tabi bir yerden sonra bünye alışıyor ama yoruluyor da insan, kafası kaldırmamaya başlıyor bir süre sonra. Bu sene sakatlıklarımdan dolayı milli takıma gidememe olasılığım var. Öyle olursa bu sene dinlenmek istiyorum.

Çok sayıda deplasmana gittiniz, turnuvalara katıldınız maça çıktınız. Yaşadığınız komik veya ilginç bir anınız olmuştur mutlaka. Bizimle paylaşmanız mümkün mü?Çok var tabi, hangisini anlatsam bilemedim şimdi. Klasik olarak aklıma geleni anlatayım. Ümit milli takımla turnuvaya gidiyorduk Akdeniz Oyunları’na. Bari’deydi turnuva. Maça gitmek için de otelden kırk beş dakikalık bir yol gidiyoruz ve Serkan Erdoğan ayakkabılarını otelde unutmuştu. Herkes dalga geçiyordu Serkan’la “Savaşa giden asker silahını unutur mu?” gibi birçok şey söylüyorduk. Zaten Serkan duygusaldır biraz, biz orada bitirdik Serkan’ ı. Antrenör de çok kızdı. Daha sonra biz dışarı çıktık, döndük. Soyunma odasında artık son konuşmalar yapılıyordu. Tam ben tişörtümü çıkardım çantamdan formamı çıkarıp giyeceğim, bir baktım formam yok. Olacak iş değil. Yani bazen öyle bir an olur ki… Zaten Serkan için kızmış, benden bir ter boşaldı. Hoca bana baktı, bende bir şeyler olduğunu anladı. Söyleyemiyorum yani geri gidip alma olasılığı da yok uzun mesafe çünkü. “Hocam ben formamı unutmuşum.” dedim. Çok sinirlendi ve bizim dalga geçtiğimiz Serkan, özellikle ben çok dalga geçmiştim, o maç benim ayakkabılarımla oynadı. Basına karşı da benim omzuma bir buz bağlandı. Omzumda bir sakatlığımın olduğu ve nüksettiği söylendi.

Geçen sene kalabalık taraftar gruplarının önünde Galatasaray’ a karşı final oynadınız. Galatasaray’ a karşı oynamak sizin için bir şey değiştirdi mi?Ben profesyonelce işimi yapıyorum. Öncelikle sahada olmak çok hoşuma gidiyor. Finalleri oynamak, şampiyonluk için mücadele etmek… Hangi takımla olursa olsun çok hırslı ve istekli oynarım ben ama tabi ki camia içinde Galatasaray maçları çok önem taşıyor. Çok iyi maçlar oynadım Galatasaray’ a karşı ve bunun da geri dönüşünü sokakta gördüğüm Galatasaraylı taraftarlardan “Yeter artık bize oynama, bize sayı atma, sen olmasan şampiyon olurduk.” şeklinde aldım. Benim açımdan Galatasaray maçları önem taşıyor da olsa asıl amaç o kupayı almak.

Rakibin kim olduğunun önemi yok. Ben amigo tipli oyuncuları sevmiyorum. Yani camia içinde iyi görünmek için kafasında bir maç seçip, o maçta tüm gücüyle oynayıp, daha sonra da sezon boyunca yatan oyuncuyu sevmiyorum. Hayatım boyunca da bunlardan biri olmadım. Hep Fenerbahçeliydim, ama ne bir Beşiktaş maçında, ne bir Galatasaray maçında, ya da bir Karşıyaka maçında rakip seyirciyi küçük düşürecek veya tepki çekecek bir hareketim olmadı. Çok iyi de oynasam bu tarz hareketler yapmam çünkü bu benim karakterimle alakalı bir şey. Tabi ki camia içinde Galatasaray maçları her zaman çok önemli ve ben bu camia içinde oynamadan da önce Fenerbahçe-Galatasaray maçları oynanmadan 3 gün öncesinden arkadaş çevremde herkes birbirini arayıp kızdırırdı. Bunlar güzel şeyler tabi, ama dediğim gibi Efes Pilsen’ e karşı kazandığım şampiyonluklar nasıl değerliyse Galatasaray’ a karşı kazandığım şampiyonluk da öyle değerli.

Basketbolu bıraktıktan sonra, basketbolla ilgili bir işle yeni bir kariyere başlamayı düşünüyor musunuz?Yani basketbolun içinde olmayı istiyorum. Sonuçta herkesin yaptığı bir iş var, örneğin bir insan üniversiteye gidiyor eğitim alıyor ve o alanda çalışıyor. Biz de bu eğitimi yıllarca alıyoruz ve ben bu işi iyi bildiğimi biliyorum. Yani hep üst düzeyde oynadım, parkenin tozunu küçük yaşlardan yuttum. Burada bir görev almak istiyorum ama “Kafanda net mi?” dersen net değil. Kalbimden antrenörlük geçiyor ama

bu kadar yoğun çalıştıktan sonra, antrenörlük çok daha stresli bir iş. Bunun dışında, genel menajerlik olabilir, şube sorumlusu olabilir, federasyonda bir görev olabilir veya televizyon olabilir. Televizyonda şu anda basketbol da çok revaçta ve programlar çok arttı. Hatta Şansal (Büyüka) Abi de “Hemen bırakır bırakmaz gel kontratın hazır” diyor bana.

Futbol yorumculuğuna kadar gider diyorsunuz.Yani neden olmasın. Açıkçası televizyon karşısında rahatım ve basketbola bir yararım olsun istiyorum. Bir yer beni seviyor diye beni oturtsun masa başına ben de hiçbir şeye karışmayayım maaş alayım gibi bir şey istemiyorum. Sorumluluk alabileceğim bir iş olursa, işin içinde olursa her zaman devam etmek isterim. Şu anda net olarak kafamda bir şey yok.

Spor Okulu açmış olmanız belki de antrenörlük yolunda ilerlemek istediğiniz gösterir.Antrenörlük inanın sporculuktan daha zor. 12 tane egosu yüksek oyuncu gelecek elinize. Herkes bir şeyler isteyecek. Oyuncu idmanını bitirip gidiyor ama antrenör kalıp bir sonraki maça konsantre olmak zorunda. O maç üzerine çalışmak zorunda. Çok zevkli ama çok da emek isteyen bir iş. Bakacağız artık.

Her şey için teşekkür ederiz. Bu sezon ve önümüzdeki sezonlar için size başarılar diliyoruz. Tekrar görüşmek dileğiyle… n

atışı kullandırılırken, üçte üçle gelmiş bir takıma 11 tane attırıldığını gördüm. Biz 3 te 0’ la gelen Zalgris’ i yenseydik gruptan lider çıkacaktık ve büyük olasılıkla Yunan takımı Olympiakos elenecekti. Tesadüf (!) maçın başhakemi Yunan’ dı. Bunlar çok komik şeyler ve iddiası olmayan bir takım 39 faul atışı kullandı ve biz o maçı uzatmada kaybettik. Deplasman takımı 25 faul atsa yine tamam dersin ama 39’ a 11… Bunun adı başka bir şey.

Ferrari Ömer, Cesur Yürek benim bildiğim takma adlarınız. Bilmediğimiz başka takma adınız var mı veya bunların bir çıkış hikâyesi var mı?Ferrari’yi fast break hücumlarından dolayı Batur Abi söylemişti sanırım ilk kez. Speedy vardı. Gençliğimden beri oyuncular arasında hep Speedy olarak bilinirdim. Cesur Yürek de deniyor evet ama hiçbirinin öyle özel bir hikayesi yok.

Günlük yaşamınızda boş zamanlarınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız?Boş zamanımda ne yapacağımı şaşırıyorum. Boş zamanım o kadar az ki… O zamanlarda da, şimdi ikizler doğdu 3 çocuğum var,

Page 18: Athletics 2012 Bahar

34 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 35

ATHLETICSORGAniZASYOn

2012 aVrUPa SPor baŞKeNTİ: İSTANBULaCeS ( Federation for the associations of the european Capitals and Cities of Sports- avrupa Spor başkentleri ve Şehirleri birliği Federasyonu) avrupa Spor başkenti ödülüne 2012 yılı için İstanbul’u layık gördü. Ödül, sporun bireylerin fiziksel sağlıkları ve toplumun sosyal yaşam kalitesinin artırılması gibi alanlarda etkili çalışan şehirleri onurlandırmak anlamına geliyor.

ACES ( Federation for the Associations of the European Capitals and Cities of Sports- Avrupa Spor Başkentleri ve Şehirleri Birliği Federasyonu) Avrupa Spor Başkenti ödülüne 2012 yılı için İstanbul’u layık gördü. Oldukça prestijli olan bu ödül, gelecekte olimpiyatlar için yarışmayı düşünen spor yetkililerine motivasyon getirdi. Tabi ki ödülün getirdikleri arasında bir takım ciddi sorumluluklar ve verilmiş sözler de var. Peki nedir Spor Başkenti olmak ve ülkemizin bu ödülün hakkını vermek için planları neler? Türkiye 30 Kasım 2011’de Brüksel’de düzenlenen törende, Spor Kalite Sertifikası’nı imzalayarak, İstanbul’un layık görüldüğü 2012 Spor Başkenti unvanını resmen aldı. Avrupa Parlamentosu konferans salonunda yapılan törene, ACES Başkanı Gian Rancesco Lupatelli, 2011 Avrupa Spor Başkenti olan Valencia’nın Belediye Başkanı Rita Barbera Nolla ve İstanbul’u temsilen Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş katıldı. Eski Milli basketbol oyuncumuz, yeni spor yorumcusu İbrahim Kutluay da törendeydi.Kadir Topbaş, İstanbul’un 2012 Avrupa Spor Başkenti ödülünün ilan edilmesinden önce yaptığı konuşmada İstanbul’un spor tesislerinin ve altyapısının son yıllarda yapılan yatırımlarla çok ileri gittiğini belirtti. Topbaş, Spor Başkenti unvanının İstanbulluların daha çok spor yapmasına hizmet edeceğini umduğunu da söyledi. Belediye Başkanı, dinleyenlere son Avrasya Maratonu’na 170 bin kişinin katıldığını hatırlattı ve kadın erkek, yaşlı genç demeden herkesin spor yapmasını istediklerini özellikle

vurguladı. Topbaş, konuşmasının ardından, ACES Başkanı Gian Francesco Lupetelli’den, “2012 Avrupa Spor Başkenti” sertifikasını aldı.ACES Başkanı Gian Francesco Lupatelli, yayınladığı resmi açıklamada Avrupa Spor Ödül, sporun bireylerin fiziksel sağlıklarının iyileştirilmesi ve toplumun sosyal yaşam kalitesinin artırılması gibi alanlarda etkili kullanıldığı şehirleri onurlandırmak için veriliyor. Ödül beraberinde, yerel yönetime ve spor idarelerine (Gençlik Spor İl Müdürlüğü gibi) vatandaşların spor alışkanlıklarını geliştirme ve sporu hayatla bütünleştirmek konusunda sorumluluklar da getiriyor. Durumları tehlikeli görünen genç bireyleri, yaşlıları, göçmenleri ve engellileri toplumsal yaşama ve düzene dahil etmek için çeşitli spor politikaları üretmek ve bir takım modellemelerle toplumu bir araya getirmek de ödülü kabul eden şehirlerin yerine getirmesi gereken yükümlülüklerden. Bu ödüle layık görülen şehirler ödülden önce de gerek spor konusundaki projeleri, gerek stratejileri ile dünyaya olumlu örnek olmuş şehirler arasından seçiliyor. Bu bağlamda Avrupa spor başkentleri vatandaşlarını korumayı ve şehirlerini geliştirmeyi hedefleyen bir Avrupa projesinin de parçası haline geliyorlar.İstanbul, ev sahipliği yapacağı birçok organizasyonla ödülün gereklerini yerine getirme yolunda emin adımlar atıyor. Geçmişte Avrupa Yüzme Şampiyonası, UEFA Kupası Finali, Dünya Basketbol Şampiyonası ve Formula 1 gibi birçok büyük spor olayının altından

HAZIRLAYAN İpEK alTaN

başarıyla kalkan İstanbul, Nisan ayında Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası; Mayıs’ta THY Avrupa Ligi Dörtlü Finali, Tekerlekli Basketbol IWBF Champions Cup ve 2012 Londra Olimpiyat Oyunları Kadınlar Voleybol Avrupa Kıta Elemeleri; 2013 yılında FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası ve 2014’te de Dünya Kadınlar Basketbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak gibi görünüyor. Bunların yanında 2012 Dünya Binicilik Federasyonu Genel Kurulu, UEFA Kongresi ve Dünya Kulüpler İttifakı Zirvesi de İstanbul’da olacak. Geçtiğimiz günlerde Sinan Erdem’de gerçekleşen Dünya Salon Atletizm Şampiyonası ve Ekim ayında izlemiş olduğumuz WTA finallerinin heyecanı umarız bu organizasyonlara da yansır. 2001’den bu yana Avrupa Spor Başkenti Ödülü’ne Madrid, Stockholm, Glasgow, Allicante, Rotterdam, Kopenhag, Stuttgart, Varşova, Milano, Dublin ve Valencia layık görüldü. Antwerpen ve Cardiff ise 2013 ve 2014 yılında sporun başkenti olacak ve birçok organizasyonla ödülün hakkını vermeye çalışacaklar. ACES Avrupa Spor Başkenti haricinde Avrupa Spor Şehri, Avrupa Spor Kasabası ve Mükemmel Spor Tesisleri olmak üzere üç kategoride daha ödül veriyor. 2012’nin Spor Şehirleri Bilbao, Castellon, Charleroi, Floransa, Iasi, Liberec, Pescara, Preston, Hertongenbosch olurken 2012 Spor Kasabaları da Ariccia, Atri, Finale Ligure, Savignano sul Rubicone, Valdengo, Otura, Pont de Suert, Malo ve Salò olarak açıklandı. n

ÖdÜL TÖRENİNE 2011 AVRUPA SPOR BAŞKENTİ OLAN VALENCIA’NIN BELEdİYE BAŞKANI RITA BARBERA NOLLA VE İSTANBUL’U TEMSİLEN BÜYÜKŞEHİR BELEdİYE BAŞKANI KAdİR TOPBAŞ KATILdI. ESKİ MİLLİ BASKETBOL OYUNCUMUZ, YENİ SPOR YORUMCUSU İBRAHİM KUTLUAY dA TÖRENdEYdİ.

Page 19: Athletics 2012 Bahar

36 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 37

ATHLETICSilGinç SpORlAR Yer-yön duygunuzun çok kuvvetli olduğunu

mu düşünüyorsunuz? Bir şehir merkezinde yalnızca bir defa gittiğiniz/gördüğünüz bir yeri tekrar gittiğinizde rahatlıkla bulabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Peki birbirine tıpatıp benzeyen ağaçların ve çoğu zaman değiştiğini bile farketmediğiniz yeşil örtünün içinde de bu duygunuza güvenebilir misiniz? Sadece bir pusula ve harita ile tüm rakiplerden önce gideceğim yere ulaşırım diyebilir misiniz? Eğer bu soruların cevabı evet ise Orienteering (Oryantiring) sizin için biçilmiş kaftan! Her ne kadar birçoğumuz bu sporun adını dahi duymamış olsa da Orienteering, kökenleri 11. Yüzyıl kadar eskiye dayanan bir spordur. İskandinavya kökenli bir spor olan Orienteeringte amaç ara hedefleri en kısa sürede tamamlayarak ana noktaya ulaşmaktır. Fazla kuralı olmayan bu sporun kuralları arasında en önemlisi ara hedefleri (durak da denilebilir) atlamadan ana noktaya ulaşmış olmaktır. Sporcular ulaştıkları ara noktalardaki zımba veya elektronik kart okuyucularla ellerindeki ara noktalara ulaşmış olduklarını gösterecek kartı zımbalar veya okutur. Çoğunlukla ara hedeflerden birini ya da birkaçını atlamış sporcular diskalifiye olur.Orienteering bisiklet, kayak, motor gibi araçlarla yapılan ve gece yarışı, bayrak yarışı ve patika yarışı gibi türlere de sahip olan bir spordur. Fakat genel olarak bir koşu sporu (kros) olarak tanımlanabilir. Fakat orienteeringin krostan farkı onun belirli bir sahasının olmamasıdır. Dağda, ormanda ya da geniş kampüslerde yapılabilir. Doğadan kopmuş ya da kopmak üzere olan 21. Yüzyıl insanı için birebir bir spor olan orienteering genel olarak vücut kondisyonunun yanı sıra zihinsel kapasiteyi ve hızlı düşünmeyi de gerektiren bir spordur. Sporcunun elindeki pusula ve harita ile diğer bir noktaya en kısa şekilde hangi yoldan gideceğine ne kadar hızlı karar verirse gideceği noktaya ulaşması için harcayacağı zaman da o kadar düşeceğinden bu tayin süreci orienteering sporunda önemli bir yere sahiptir. Orienteering genel olarak düşünüldüğünde çok pahalı bir spor değildir. Orienteering yapabilmek için gerekli araçlar harita, pusula, kontrol kartı (kontrol yüzüğü), koşmaya veya değişik orienteering türlerine uygun ayakkabı ve giyisilerdir. Orienteering haritası, üzerinde kayalar, uçurumlar ve çukurların, tümsek ve çamurlu alanların, bitki örtüsü ve evlerin işaretlenmesiyle oluşturulmuş bir topografik haritadır. Orienteering sporcusunun en önemli araçlarından biri olan bu haritada ara noktalar ve ana nokta işaretlenmiştir. Sporcu bu noktalara nasıl gideceğine kendisi karar verir ve harita üzerinde kendine bir yol belirler. Orienteeringe özgü diğer bir araç ise pusuladır.

HAZIRLAYAN KEMal GİDER

bİr harİTa Ve bİr PUSUla İle UçSUz bUCaKSIz bİr orMaNDa İSTeDİğİN Yere GİDebİlİr MİSİN? İskandinav ülkelerinin ata sporu sayılabilecek, Türkiye’de son zamanlarda popüler olmaya başlamış, yön bulma becerisi ve koşu sporunun bir karışımı: orienteering! ŞEHRİN gÜRÜLTÜSÜNdEN SIKILdINIZ MI?

HAFTA SONU gELSE dE ŞÖYLE dOĞA İLE BÜTÜNLEŞSEM Mİ dİYORSUNUZ? AMA SPOR YAPMAYA VAKTİNİZ KALMIYOR MU? KALIYOR…

Pusula orienteering sporcusu için zorunlu olmayan araçlardan biridir. Eğer sporcu yalnız harita ile yönünü saptayabileceğine inanıyorsa pusula kullanmayabilir. Kullanılan pusulalar temel olarak; parmak pusula ve düz levha (base plate)  şeklinde olmak üzere iki ana kategoride yer alır. Parmak pusulası parmağa takılarak taşınan ve sporcuya fazla bir rahatsızlık vermeyecek şekilde dizayn edilmiş bir pusuladır.

Orienteering pusulaları harita üzerinde rahat kullanılabilmeleri amacıyla şeffaf olarak üretilmektedir. Orienteeringe özgü olan harita ve pusula dışındaki malzemeler genel olarak birçok sporda kullanılan ayakkabı ve giyisilerdir. Orienteering orman, dağ ve bitki örtüsünün zorlayıcı olabileceği ortamlarda yapıldığı için koşuya uygun ve zemini iyi tutan ayakkabıların kullanılması önemlidir. Orienteering ayakkabısı

Page 20: Athletics 2012 Bahar

38 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 39

ATHLETICSilGinç SpORlAR

ORIENTEERINg YAPABİLMEK İçİN gEREKLİ MALZEMELER: HARİTA, PUSULA, KOŞU AYAKKABILARI, SPOR gİYSİLERİ VE BİR TUTAM KONdİSYON…

ORIENTEERINg SAdECE KROSCULAR İçİN dEĞİL, BİSİKLET, KAYAK, MOTOR gİBİ ARAçLARLA dA YAPILAN BİR SPOR. KIŞIN ULUdAĞ’dA KAYAKLARINLA dURAKLARI gEçİP ANA NOKTAYA BİRİNCİ ULAŞAN OLMANIN VERECEĞİ HAZZI BAŞKA NE VEREBİLİR Kİ?

hazırda Türkiye Oryantıring Federasyonu’na bağlıdır. Özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde popüler olan orienteering sporu her yıl birçok ulusal ve uluslararası yarşılarla Türk sporcuların günden güne daha çok ilgilendiği sporlardan biridir. Şu an seksenin üzerinde kulüp ve iki bin beş yüzden fazla lisanslı sporcusuyla orienteering, genele bakıldığında az olmasına rağmen, son yıllarda, özellikle Türkiye’nin Balklanlarda aldığı orienteering şampiyonluklarıyla ve 2012 Güneydoğu Avrupa ülkeleri arasındaki şampiyonaya ev sahipliği yapacağından dolayı popülerliğini günden güne artırmaktadır. Bugün birçok öğrenci kulubü ve profesyonel spor kulüpleri orienteering sporu ile ilgilenmeye başlamış ve bu sporun yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur. Sözgelimi ODTÜ ve Bilken Üniversitesi bünyelerinde orienteering kulüplerine sahipken, Sinop’tan Kahramanmaraş’a, Muğla’dan Elazığ’a birçok ilde Orienteering kulüpleri ya da spor kulüplerinin orienteering şubesi bulunmaktadır. Türkiye orienteering yarışları için hem coğrafya

olarak hem de iklim olarak fazlasıyla uygun bir ülkedir. Kış aylarında Kuzey Avrupa ülkelerindeki ağır hava koşulları, bataklık ve çamurlu alanların fazlaca yer kaplamasından dolayı bu sporun yapılmasını imkansız hale getirmektedir. Bunu değerlendirmek isteyen Türkiye Orienteering Federasyonu, orienteering sporunun Türkiye için en büyük organizasyonu olan İst5days’i (İstanbul 5 Gün Yarışları) düzenleyerek her yıl birçok ülkeden yüzlerce sporcuyu ağırlamaktadır. Beş ayrı etapta koşulan Ist5days (Belgrad Ormanı, Heybeliada, Kapalıçarşı ve Sultanahmet) dört gün beş gece süren ve 2011 ayağına kırk ülkeden binden fazla sporcunun katıldığı bir organizasyondur. Her yıl katlanarak fazlalaşan katılımcı sayısı ile ist5days hem Türk orienteeringcileri hem de yabancı sporcuları bir araya getirmektedir. ist5days dışında Türkiye Oryantiring Federasyonu Antalya Oryantiring Festivali, Uluslararası Antalya Oryantiring Günleri, 1. Kademe yarışlar ve antrenörlük kursları, çocuklar için oryantiring kitapları ve oryantiring kursları gibi hizmetlerle de bu sporun gelişmesi için ellerinden geleni yapmaktadır. n

altı çivili olarak özel üretilse de bu ayakkabının kullanılması gibi bir zorunluluk yoktur. Orienteering ayakkabısı hafif, toprak yüzeyde kaymayı engelleyen tabanıyla, küçük taşlara ve çamura karşı dayanıklı da sağlam bir yapıya sahip olmalıdır. Orienteeringte hafif, esnek olan bu kıyafetler, ıslak olsa bile maksimum düzeyde bir hareket rahatlılığı sunarken, arazide çalılıklardan da korur. Tozluk vb koruyucular da kullanılabilir.Orienteeringin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını artık yavaş yavaş kafamızda canlandırabiliyoruz sanırım. Peki bu spor dünyada ne kadar ünlü? En çok hangi bölgelerde yapılıyor? Son olarak Türkiye orienteering sporunda nerede? 1961 yılında on Avrupa ülkesinin katkısı ile oluşturulmuş Uluslararası Oryantiring Federasyonu bu sporun uluslararası yönetimini elinde bulundurmaktadır. Yetmiş üç ulusal federasyonla orienteering, bugün hemen hemen her kıtada onlarca ülkede yapılan bir spordur. Çıkış yerinden de anlaşılacağı üzere dünyada orienteering alanında söz sahibi ülkeler İskandinav ülkeleri olan Finlandiya, İsveç ve Norveç’tir. Şimdi gelelim orienteeringin Türkiye ayağına. Orienteering sporu Türkiye’de 1970’lerden beridir varolmuş ve şu an hali

Page 21: Athletics 2012 Bahar

40 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 41

ATHLETICSAMERikAn FUTBOlU

SUPer boWl XlVI

Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan amerikan Futbol ligi NFl’in final maçı Super bowl’un 46.sı Indianapolis’ te oynandı. New england Patriots ve New York Giants’ ın kıran kırana mücadelesine sahne olan maç her sene olduğu gibi milyonlarca insanı yaklaşık 4 saat boyunca Super bowl dışındaki her şey için devre dışı bıraktı.

HAZIRLAYAN YaĞIZ EFE aKSOY

Page 22: Athletics 2012 Bahar

42 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 43

ATHLETICSAMERikAn FUTBOlU

Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Amerikan Futbol Ligi NFL’ in final maçı Super Bowl’ un bu sene 46.sı Indianapolis’ te düzenlendi. Amerika’ da her yıl en çok izlenilen TV yayını olan Super Bowl öncesinde dev ekran TV satışlarında patlamalar yaşanır ve insanlar her şeyi bırakıp bu maça kilitlenir. Futbolu çok fazla sevmeyen insanlar bile büyük firmaların ateş pahasına verdiği Super Bowl’ a özel TV reklamlarını ve meşhur sanatçıların verdikleri konserleri izlemek için de olsa TV başında olurlar. 2012 yılında da milyonlarca insan TV başına, yüz binden fazla insan en ucuzu 3000$ değerindeki biletlerden alarak stadyumdaki koltuklarına New England Patriots ve New York Giants arasında gerçekleşecek karşlıaşmayı izlemek için geçtiler.New England Patriots konferans finalinde Baltimore Ravens’ı Cundiff ’in son saniyelerde kaçırdığı kolay bir field goal vuruşu sayesinde 3 farkla geçerek Super Bowl’a adını yazdırmıştı. Rakibi New York Giants ise San Francisco 49ers’ı uzatmalarda mağlup ederek Patriots’un rakibi olmayı başardı. Bu 2 takım 2008 finalinde de karşı karşıya geldiğinde Patirots Super Bowl’a gelene kadar oynadığı 18 maçı da kazanmıştı. Buna karşılık Giants çok da parlak olmayan bir sezon geçiriyordu ve Playoff maçlarında oynayabilmek için bir eleme maçı oynamıştı. Tom Brady önderliğindeki Patriots maçın mutlak favorisiyken Eli Manning’li Giants Super Bowl’u kazanmış ve Wild Card oynadıktan sonra şampiyon olan ilk takım olarak tarihe geçmişti. 46. Super Bowl’da bu iki takımın tekrar karşılaşıyor olması herkesin bu maçı haklı olarak rövanş maçı şeklinde görmesine neden oldu. Bu sezon da New England Patirots 13 galibiyet 3 mağlubiyetlik gayet başarılı bir normal sezon geçirdi ve 15 galibiyet 1 mağlubiyet yapan 45. Super Bowl’ un kazananı Green Bay Packers’ın ardından ligin en iyi ikinci takımı olarak normal sezonu tamamladı. QB Tom Brady önderliğinde Wes Walker, Rob Gronkowski ve Aaron Hernandez gibi oyuncuların yardımlarıyla hücumda çok başarılı bir performans sergileyen Patriots her sene olduğu gibi yine iddialı bir takım olarak şampiyonluğun en büyük adaylarından biriydi. Playoff ’larda oynadığı ilk maçta sezonun flaş isimlerinden Tim Tebow’un takımı Denver Broncos’ u beklendiğinden çok daha rahat 45-10 gibi bir skorla geçen Patriots, konferans finalinde iddialı bir savunma takımı olan Baltimore Ravens’ı zor bir maçın ardından yenerek beklendiği gibi Super Bowl’a adını yazdırmayı başardı. Ancak Ravens maçında Gronkowski’nin sakatlanması Pats taraftarlarını endişelendiren bir gelişmeydi.New York Giants ise 2008’de olduğundan da başarısız bir sezon geçiriyordu. 9 galibiyet ve 7 mağlubiyet ile normal sezonu tamamlayan

Giants yine Wild Card oynamak zorunda kaldı. Wild Card maçında Atlanta’yı 24-2 gibi bir skorla mağlup ettikten sonra Green Bay Packers’la eşleşti. Sezonun en başarılı takımı Aaron Rodgers önderliğindeki son şampiyon Packers karşısında beklenmedik bir şekilde 37-20 lik skorla galip gelen taraf yine Giants oldu. Futbol severlerin “Giants 2008’i tekrarlayacak mı? “ sorusunu düşünmeye başlamasına neden olan bu karşılaşmadan sonra Giants’ın yeni rakibi 49ers’tı. Oldukça çekişmeli geçen maçın ardından kazanan uzatmalarda Giants oldu ve tıpkı 4 sene önce olduğu gibi rakibi yine iyi bir sezon geçiren Patriots oldu.Yine bir Pazar günü futbol severlerin kalbi Indiana’da atıyorken beklenen an geldi ve maç başladı. Maça hücüm yaparak başlayan taraf Giants maça hızlı başlayan takım oldu. Patriots 33 yardına kadar ilerleyen Giants tehdit olmaya başlamışken kendine gelen Patirots defeansı 2 sack ve bir çizgi gerisnde yapılan tackle ile rakibini punt’a zorlamayı başardı. Punt sonucu kendi End Zone’una oldukça yakın

olan Patriots’a Giants defans takımının yaptığı baskı sonuç getirdi ve safety sonucunda Giants 2-0 öne geçti. İlerleyen dakikalarda Giants Manning’in Victor Cruz’a attığı 2 yardlık pasla bir de touchdown buldu ve ekstra oyunda da başarılı olunca skoru 9-0‘a taşıdı. 2. çeyreğin başında iyi bir hücumla ilerleyen Patirots bu hücumu touchdown ile sonuçlandıramadı ve Gostkowski’ nin field goal vuruşuyla skoru 9-3 e taşıdı. Hücum sırası Giants’a geçti ancak Giants bu hücumu iyi değerlendiremedi ve punt yaparak Patriots’ın yine kendi 4 yardından başlamasına neden oldu. Ancak Tom Brady bu sefer baskının üstesinden gelmeyi başardı ve üst üste isabetli paslarla takımını ilerletti. Bu hücumun sonunda Running Back Danny Woodhead’e attığı 4 yardlık pasla Patriots 9-10 öne geçti. Bu hücumda Patriots 14 denemede 96 yard ilerleyerek Super Bowl tarihinin en uzun hücumunu gerçekleştrdi ve ilk yarı Patriots üstünlüğüyle sona erdi.46. Super Bowl’ da devre arasında sahneye Madonna, Lmfao ve Nicki Minaj gibi ünlü

isimler çıktı. Gerçekten tekrar tekrar izlenmeye değecek mükemmel bir şov sahneleyen Madonna önderliğindeki bu ünlü isimler Super Bowl’ un sadece futboldan ibaret olmadığını bir kez daha ispatladılar. Kurulan mükemmel bir sahne, çok başarılı dans şovları ve ışık gösterileriyle devre arası şovu izleyenleri büyülemeyi başardı. LMFAO ve Nicki Minaj’ la yaptığı keyifli düetlerle Madonna 12 dakikalık bu kısa süre içerisinde beklenenin en fazlasını vermeyi başardı.2.yarıya hızlı başlayan taraf ilk yarının sonunda kaldığı yerden devam eden Patriots takımı oldu. Pas ve koşu oyunlarıyla ilerleyen Patriots yine 79 yardlık uzun bir hücum gerçekleştirdi ve Tom Brady’nin Aaron Hernandez’e attığı 12 yardlık pasla 9-17 öne geçti. Giants hücum sırasında Patriots’ın 20 yardına kadar geldi ancak devam edemedi ve field goal vuruşuyla skoru 12-17 ye taşıdı. Başarısız bir Patriots hücumundan sonra top yine Giants’ a geçti. Bu sefer de rakibin 9 yardına kadar ilerleyen Giants yine touchdown yapamadı ve bir field

2008 YILINdAKİ SUPER BOWL’dA gEçİRdİĞİ MÜKEMMEL SEZONA RAĞMEN NEW YORK gIANTS’ A KARŞI KAYBEdEN NEW ENgLANd PATRIOTS İçİN BU MAç RÖVANŞ dEĞERİNdEYdİ. ROB gRONKOWSKI’NİN SUPER BOWL’dAN BİR ÖNCEKİ

MAçTA SAKATLANMASI PATRIOTS TARAFTARLARINI BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTI.

Page 23: Athletics 2012 Bahar

44 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 45

ATHLETICSAMERikAn FUTBOlU

goal daha kullanarak skoru 15-17 ye taşıdı. Top son 3 dakikaya kadar taraflar arasında gitti geldi ve maçın en heyecanlı dakikaları 3 dakika 41 saniye kala New York hücumuyla başladı. Kendi 12 yardından hücuma başlayan Giants uzun bir pas oyunuyla 38 yard kazandı ve 50. yarda ilerlemiş oldu. Bu pasa itiraz eden Patriots koçu 3 mola hakkından birini kullanmış oldu ve itiraz geçersiz sayıldı. Giants ilerlemeye devam ederken maçın bitimine 1 dakika 3 saniye kala süreyi durdurmak için Patriots 2.mola hakkını da kullandı. Patriots altıncı yardından ikinci hakkını oynayan Giants sürenin durmaması için koşu oyunu tercih etti. Patriots mola hakkını kullanmak yerine savunma yapmamayı tercih etti ve touchdown olmasına izin verdi. Buna karşın Patriots’ a gerekli süreyi vermek istemeyen New York Giants koşucusu Bradshaw durmaya çalıştı ancak durmayı başaramayınca ilginç bir şekilde istemeyerek touchdown yapmış oldu. 2 puanlık bir ekstra oyunu deneyip başarısız olan

Giants 21-17 öne geçmiş oldu. Son 1 dakika kala Patriots hücuma başladı. Zaman erimeye devam ederken pasları basit hatalarla tutamayan New England receiverları Patriots’ın ilerleyememesine sebep oldu. Son 9 saniye kala 50 yardlık pas deneyen Tom Brady’ nin topunu tutmaya çalışan Hernandez ve Gronkowski’ nin çabaları yeterli olmayınca 46.Super Bowl’ un galibi New York Giants oldu. 2008’ de olduğu gibi kazanan New York Giants olurken maçın MVP’ si New York oyun kurucusu Eli Manning oldu. Reklamlar için de olsa, devre arası şovu için de olsa, futbol için de olsa izleyen herkesi tatmin eden adına yakışır bir organizasyon gerçekleştirildi. 4 saat boyunca kanepede oturup televizyona bakarken mideye giden onca şey her ne kadar kalori patlamasına sebep olsa da yılda bir gece bu keyfin yapılmasının çok da zararı olmayacaktır diye düşünüyor, tüm futbol severlere futbol dolu günler diliyorum. n

46. SUPER BOWL’dA SAHNEYE MAdONNA, LMFAO, NICKI MINAJ gİBİ ÜNLÜ İSİMLER çIKTI. 12 dAKİKALIK BU KONSERdE SAHNE ŞOVLARI, IŞIK gÖSTERİLERİ VE ŞARKICILARIN PERFORMANSLARI İZLEYENLERE BÜYÜLÜ ANLAR YAŞATTI.

Page 24: Athletics 2012 Bahar

46 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 47

ATHLETICSOliMpiYATlAR

olİMPİYaT Tarİhİ

2008 olimpiyatları inanılmaz karşılaşmaları, kırılan dünya rekorları ve atmosferiyle hala dün gibi zihinlerdeyken 2012 yılına geldik bile! 2012 yılında dünyanın dört bir yanından gelen sporcu, basın mensubu ve sporseverleri muhteşem bir heyecan bekliyor. londra, organizasyon için harıl harıl çalışıyor. Peki nasıl başladı bu heyecan? antik Yunan’ın çıplak sporcularından günümüzün fiyakalı atletlerine uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz… hafızanızda yer edinmiş olan o beş halkalı sembolün ve katıksız spor ruhunun eşliğinde olimpiyat tarihine biraz göz atmaya ne dersiniz?

HAZIRLAYAN NaZlI aKGÜl

Page 25: Athletics 2012 Bahar

48 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 49

ATHLETICSOliMpiYATlAR

Olimpiyat oyunlarının tarihi M.Ö 19. yüzyıl Eski Yunan toplumuna kadar uzanmaktadır. Tam olarak nerede ve ne zaman başladığına dair kesin bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte, bu konu hakkında bir çok söylenti ve mitolojik hikâye bulunmaktadır. Bu söylentilerden biri olimpiyatların doğuşu olarak Olimpia kralı Pelops’a kurbanlarının sunulduğu oyunları işaret eder, bir başkası ise Herakles’in bu oyunlardan birini kazanmasının ardından oyunların 4 yılda bir tekrarlanmasını istediğini söyler. Kimileri, uzun süren savaşların ardından topraklarını geri kazanan Elis kralı Ifitos’un kâhinin tavsiyesi üzerine tanrıları memnun etmek adına oyunları düzenlediğine inanır. Günümüzde kabul gören efsaneye göre, ilk olimpiyatlar Yunan tanrılarının babası Zeus adına Olimpia Dağı’nda düzenlenir ve adını da bu dağdan alır. Dünya’nın 7 harikasından biri olan meşhur Altın Zeus heykeli de Olimpia Dağı’nda bulunmaktadır. Tüm bu söylentilere rağmen aksi söylenemeyecek tek bir gerçek vardır ki olimpiyatlar, Antik Yunan’da Eleusis Gizemleri’nden sonra düzenlenen en büyük dinsel törendir. Olimpiyatların ilk kayıt altına alındığı tarih ise M.Ö 776 olarak bilinmektedir. Bu tarihte düzenlenişinin ardından, her dört yılda bir tekrarlanması kararı alınmıştır. Yunanların bu şekilde yılları saydığı ve tarihi belirlediğine dair de birçok söylenti vardır. Bugün İsa’dan önce ve İsa’dan sonra terimlerinin

kullanılıyor olması gibi olimpiyat oyunlarını kullanarak tarih söylemenin ilk buluşçusunun İ.Ö. 4. yüzyılda yaşamış olan Antik Yunanlı tarihçi Ephorus olduğuna inanılmaktadır. Bu tarihleme yönteminin öncesinde her Yunan kenti kendi özel takvimini kullanırdı ve bu da ortak iş yapımlarında sorunlara neden olurdu.Diodorus’un belirttiğine göre yüz on yedinci olimpiyatların yapıldığı yıl bir güneş tutulması meydana gelmiştir. Bu büyük olasılıkla İ.Ö. 310’daki güneş tutulmasıdır. Bu da, yüz on yedinci olimpiyatlar İ.Ö 310 yılında düzenlediyse ilkinin İ.Ö. 776’da bir yaz ortasında başladığı anlamına gelir. Günümüzde bu konu birçok tarihçi ve arkeolog tarafından hala tartışılmaktadır.İlk yıllarda olimpiyat oyunları başta spor olmak üzere, müziği ve edebiyatı da tatlı bir rekabete davet ediyordu. Herakles’in ayaklarına göre ölçülmüş olan ve günümüzde 192 metreye karşılık gelen koşu pisti “Stadion” olarak adlandırılmış ve günümüzde spor müsabakalarının düzenlendiği stadyum kelimesine de köken oluşturmuştur. 1.olimpiyatlarda “Stadion”da galip gelen Coroebus bilinen ilk olimpiyat şampiyonu olarak tarihe geçmiştir ve ilk olimpiyatları kendi adıyla ölümsüzleştirmiştir. Bunun yanında müzik, edebiyat, heykel alanında kendini kanıtlamak isteyen pek çok sanatçı da “Stadion” da

eserlerini halka ve hükümdarlara sunma imkânı buluyordu. Başarılı olan sanatçılar daha sonra kralı eğlendirmek, heykelini yapmak vs. gibi görevlere getirilir bunun yanında yüklü bir para ödülüyle ödüllendirilirdi.Halkın yoğun isteği üzerine, 19. olimpiyatların ardından organizasyon bir günden beş güne uzatıldı ve yeni yarışma dalları eklendi. Mesafe koşularından boksa, güreşten at yarışına kadar geniş bir yelpazeye yayılan yarışlar yıllar boyunca Yunan halkını eğlendirmeye ve heyecanlandırmaya devam etti.Başlangıcından itibaren 600 yıl boyunca olimpiyata katılımın temel kuralı Yunan soyundan gelmekti, bu nedenle Yunan toplumsal hayatında önemli bir yeri olan kölelerin yarışlara katılması yasaktı. Bu durum Romalıların Yunan topraklarını ele geçirmesinden sonra değişti. Zamanın Roma kralının emriyle olimpiyat katılımı Yunan kanı taşımayan erkeklere de açık hale getirildi. Takip eden yıllarda başka yörelerden gelen insanların da katılımıyla olimpiyat yarışları renklendi. Uzun yıllar boyu şampiyonları kendi topraklarından çıkaran Peloponez köylüleri, Anadolu’dan gelen yeni sporculara boyun eğmek zorunda kaldı. Kadınların olimpiyat oyunlara katılımı ise ne yazık ki çok çabuk olmadı. İlk yıllarda seyirci olarak bile saha içine alınmayan kadınların daha sonraki yıllarda Hera adlı kadın olimpiyatlarına

OYUNLARdA YER ALABİLMEK İSTEYEN KİŞİLER ÖNCELİKLE ZORLU BİR ELEMEdEN gEçMEK ZORUNdAYdI. YETKİLİ KİŞİLERCE AdI KAYIT ALTINA ALINAN SPORCULAR, ELEMELERİ gEçMELERİ HALİNdE YAKLAŞIK OLARAK ON AYLIK ZORLU BİR EĞİTİM PROgRAMINdAN gEçİRİLİRLERdİ.

Page 26: Athletics 2012 Bahar

50 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 51

ATHLETICSOliMpiYATlAR

YARIŞMALAR SONUCUNdA gALİP gELEN ATLETLERE ZEYTİN dALINdAN BİR TAçLA HALKA TAKdİM EdİLİR VE SPORCULAR (BEŞ YÜZ dRAHMİLİK BİR SERVET dEĞERİNdE) PARA ÖdÜLÜNÜN dE SAHİBİ OLURLARdI. TOPLUM İçİNdE KAZANdIKLARI SAYgI VE KRALLARLA İLİŞKİLERdE BULUNMA İHTİMALLERİ dE YARIŞLARI KAZANMANIN gETİRdİĞİ BELKİ EN ÖNEMLİ AVANTAJLARdANdI.

HIRİSTİYANLIĞI RESMİ dİN OLARAK KABUL EdEN ROMA İMPARATORLUĞU SENATOSU, OLİMPİYATLARI HIRİSTİYANLIĞA AYKIRI UNSURLAR İçERMEKLE SUçLAdI. UZUN SÜREN TARTIŞMALAR SONUCUNdA SENATONUN BASKISINA KARŞI KOYAMAYAN ROMA HÜKÜMdARI THEOdOSIUS, M.S 393 YILINdA BİN YILLIK TARİHİ OLAN BU dEV ORgANİZASYONA SON VERdİ.

katılmaları sağlandı. Adından da anlaşılacağı üzere kadın olimpiyatları tanrıça Hera adına düzenlenmekteydi ve tıpkı Antik Olimpiyatlar gibi dini bir kimlik taşımaktaydı. Dört yılda bir düzenlenen oyunlara Yunan kadınları dışında katılımcı kabul edilmedi. Seyirci olarak erkelerin kabul edilmediği yarışların açılışında Tanrıça

Temelde olimpiyat oyunları, Antik yunanda dört oyundan oluşan ve her dört yıl içinde birisi düzenlenen panhellenik oyunlardan en çok ilgi göreniydi. Oyunların dördüncü aşaması olarak düzenlenen olimpiyat oyunları yarışlar içinde en saygın, en heyecanlı ve en rekabetli olarak bilinirdi.

KARŞILAŞMALAR VE ÖZELLİKLERİOyunlarda yer alabilmek isteyen kişiler öncelikle zorlu bir elemeden geçmek zorundaydı. Yetkili kişilerce adı kayıt altına alınan sporcular, elemeleri geçmeleri halinde yaklaşık olarak 10 aylık zorlu bir eğitim programından geçirilirlerdi. Programı başarıyla tamamlayanlar, büyük Zeus heykelinin altında binlerce kişi huzurunda oyunlarda hile yapmayacaklarına dair yemin ettirilirlerdi. Günümüze kadar gelen söylentiler ışığında olimpiyat oyunlarının ilk yıllarında katılımcıların genç nüfus arasından seçildiği söylenebilir.İlk yıllardan beri olimpiyatların başlıca müsabakalarından olan cirit atma, uzun atlama, disk fırlatmanın yanına ilerleyen yıllarda boks, güreş gibi dövüş sporları da eklendi. Eklenmesinin ilk yıllarında daha hafif geçen ve sporcuların eline yumuşak deri parçalarının yerleştirilmesinin zorunlu tutulduğu bu müsabakalar, daha sonra bu deri parçalarına kesici metallerin eklenmesiyle daha sert ve kanlı bir hal aldı. Daha sonraki yıllarda bir atın çektiği iki tekerlekli araba olarak bilinen Kariot karşılamaları da bu yarışlar içinde yerini aldı. Karşılaşmanın sonucunda kazanan arabayı kullanan kişi değil, arabanın adına yarıştığı soylu kişi olurdu.Olimpiyatların sadece ilk iki günü yarışmalara ayrılmıştı. Geriye kalan iki gün ise dini törenlerle geçirilirdi. Karşılaşmalar boyunca katılımcıların çıplak bir şekilde yarışmaları zorunluydu. Yarışmalardan önce vücutlarına zeytinyağı sürerek yarışmacıların hoş bir görünüşe kavuşmaları ve yarış esnasındaki yaralanmaların çabuk iyileşmesi sağlanmıştır. Yarışmacıların çıplak yarışmasındaki en büyük amaç ise insan vücudun güzelliğini ve başarısını göstermekti. Yarışmalar sonucunda galip gelen atletlere zeytin dalından bir taçla halka takdim edilir ve sporcular beş yüz drahmilik bir servet değerinde) para ödülünün de sahibi olurlardı. Toplum içinde kazandıkları saygı ve krallarla ilişkilerde bulunma ihtimalleri de yarışları kazanmanın getirdiği belki en önemli avantajlardandı. Yarışlar sonunda kazananlar adına şiirler yazılır, dönemin ünlü heykeltıraşlarının çalışmalarıyla kazananlar ölümsüzleştirilirdi. Yarışları takip eden iki günde başta tanrı Zeus’a hürmetler sunmak, kralı onurlandırmak ve kazananları kutlamak amacıyla büyük bir ziyafet verilirdi. Rivayetlere göre ziyafetler boyunca tanrı Zeus adına tam 100 öküz kurban edilirdi. n

Hera’ya ve Kraliçe’ye saygı amacıyla dinsel bir ayin düzenlenirdi. Yarışlara hamile kadınlar ve çocukların seyirci olarak alınması ise kesinlikle yasaktı.Bilindiği üzere milattan önceki yıllarda genel yapısıyla şehir devletleri halinde var olan Yunanistan’da, olimpiyatlara her dört yılda bir farklı şehir devletleri

ev sahipliği yapıyordu. Bu büyük onura hak kazanan şehir devleti olimpiyatlar boyunca büyük bir ekonomik gelir elde ederken politik anlamda da güçleniyordu. Tüm bu avantajları elde etmek isteyen şehir devletleri olimpiyatlara ev sahipliği yapabilmek amacıyla sık sık kendi aralarında savaş yapıyor, kimi zaman da türlü türlü hileye başvuruyorlardı. Bilinen en büyük savaş Pisa ve Elis şehir devletleri arasında yaşandı. Pausanias’a göre İ.Ö. 668 yılında Argoslu Pheidon, Elis kentinde düzenlenmekte olan bu oyunları Pisa’ya taşımak için görevlendirilmişti. Pheidon bunu başardı, o yıl organizasyonlar Pisa’da yapıldı ve Pheidon tarafından yönetildi. Ertesi yıl Elis yeniden üstünlüğü ele geçirerek, olimpiyat oyunlarını kendi şehirlerine taşıdı. Atinalı yazar Ksenofon’un eserlerinde belirttiklerine göre, Pisa şehrinin yine olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yaptığı M.Ö 364 yılında, Elis şehri büyük bir orduyla Pisa’ya saldırıya geçmiştir. Kendilerine açılan büyük çaplı ateşten dolayı geri çekilmelerinden önce düşmanlarını köşeye sıkıştırmalarına karşın, gece boyunca kazıklı çitler inşa ederek üstünlük sağlayan rakiplerine daha fazla karşı koyamamışlar ve geri çekilmişlerdir. Tüm bu çatışmaların ardından suların durulması beklendi. Savaşların temelde olimpiyata ve spora zarar verdiğini düşünen Kral Herod bir daha böyle bir sorunla karşılaşmak istemediğini belirterek M.Ö 12 yılında olimpiyatlara finansal destekte bulunacağını açıkladı.

Page 27: Athletics 2012 Bahar

52 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 53

ATHLETICSRÖpORTAj

olİMPİYaTlarDa bİr boğazİçİlİ: PINAR SAKAhavaların ısınmasıyla Güney Kampüs cıvıl cıvıl yine… Güney Kampüs’teki muşhur çimlerde Türkiye’yi 400 metrede olimpiyatlarda temsil edecek ilk atlet olan Pınar Saka’ylayız. Keşfedilmesinden, amerika’daki üniversite hayatına, olimpiyatlar hakkındaki duygularından, boğaziçi’ne dair düşüncelerine her şeyi sorduk…

HAZIRLAYAN DOĞaN CaN TÜRK & KEMal GİDER

KİMSE “BEN ATLETİZMİ çOK SEVİYORdUM dA BAŞLAdIM” dEMEZ, ATLETİZM BİR KEŞİFTİR.

Page 28: Athletics 2012 Bahar

54 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 55

ATHLETICSRÖpORTAj

Klasik olacak ama neden atletizm?Bence bu soruya “Ben atletizmi çok seviyordum da o yüzden başladım.” diyebilecek insan sayısı çok azdır. Özellikle benim atletizme dokuz yaşında başladığım düşünülürse zaten o yaşta atletizmin varlığından bile haberim yoktu. Açıkçası tamamıyla tesadüf eseri başladım atletizme. Hızlı koştuğumu küçüklüğümde farketmiştim, erkek olsun kız olsun tüm arkadaşlarımdan daha hızlıydım ve futbol oyununda keşfedildim zaten. İlk antrenörümün eşi beni bir futbol maçında izledikten sonra Enka Spor Kulübü’nün seçmelerine çağırdı. Oradaki yarışlarda birçok aksilikle karşılaştım. Üçüncü olduğum yarışlarda beşinci dediler, 300 metrede yarışmak istememe rağmen boyumun kısa olmasından dolayı yarıştırmadılar ama sonra benim üzüldüğümü görünce erkeklerle yarışmama izin verdiler ve ben o yarışta çok ön sıralarda gelince hemen başlattılar beni kulüpte. Yani kısacası neden atletizm derseniz benim için bu bir keşif hikayesidir.

Keşfedilme ve yetenek dediniz, fakat bilindiği üzere atletizmin de belirli türleri var: uzun mesafe, kısa mesafe, bayrak yarışı vs gibi… Siz neden sprinter olmak istediniz? Sizce bunun

da yetenekle alakası var mı?Kesinlikle bunun yetenek ve kas yapısı ile alakası var yani ben istesem de maratoncu olamam. Yani zaten kısa kas grubu dediğimiz şey kısa mesafecilerde olur genelde, maratoncularda da uzun kas grubu vardır, bu sporcular daha az laktik asit biriktir ve daha dayanıklıdır. Sprinterlık bir yere kadar geliştirilebilen bir şeydir. Senin vücudunda temeli yoksa belirli bir zamandan aşağı dereceni indiremezsin. Örneğin uzun mesafe koşucuları ne yaparlarsa yapsınlar 52-53 saniye 400 metre koşamazlar çünkü ince, uzun bir kas yapıları vardır. Bizde ise, farketmişsinizdir, daha kalın ve çizgi çizgi kaslar vardır. Bunun sadece antreman yapısı ile alakası yoktur, fiziksel yapı da önemlidir.

Peki atletizmi üç kelime ile tanımlayacak olursanız bu kelimeler hangileri olurdu ve neden?Bencil, hırs ve başarı… Açıklamak gerekirse atletizmde bencil olmak zorundasınız. Atletizm takım sporu değildir, 400x4 yarışlarında bile herkesin ayrı dereceleri vardır. Ne kadar bireysel dereceler önemsiz görünse de içten içe her oyuncu kötü koşan takım arkadaşını suçlar. Bu yüzden bencildir. Hırsın yoksa mümkün değil

atlet olamazsın. Örneğin dün antremanda kendi kendime şunu sordum: “Değer mi 50 saniyenin altında koşmak için bu kadar çalışmaya?”. “Sanırım değmez”, dedim ilk başta, fakat sonra düşününce buna değeceğine karar verdim. Bu yüzden hırs önemlidir. Başarı dedim çünkü bence sağlık sporu amacıyla yapılmıyorsa atletizm 60 saniye koşmak için 400 metre koşmam ben. Eğer başarılı olmasaydım bu spora devam etmezdim açıkçası.Yarışları izlerken bile maksimum ilk üçü izlerim ben, beşinci kim olmuş, yedinci kaç saniye koşmuş çoğunlukla dikkat etmem, ki bence bu çoğu atletizm izleyicisi için de böyledir. Ben başarı için koşuyorum şu anda. Önemli olan başarılı olmaktır.

Aslında şimdi soracağım sorunun cevabını kısmen aldık fakat atletizmde amatörlükten profesyonelliğe geçiş için yapılması gerekenler nelerdir?Bence biz on sene öncesine göre çok daha profesyoneliz, spor için daha çok imkân, daha çok ortam var. Tabi kanayan yaramız olan sponsoru buraya eklemiyorum. Hırs dedik az önce, fakat “Keskin sirke küpüne zarar.” diye de bir söz vardır. Eğer sporcu kendi kapasitesinin farkında değilse, istediği kadar hırslı olsun

2003, FİNLANdİYA: NEBRASKA ÜNİVERSİTE’SİNİN BENİ KEŞFETTİĞİ AVRUPA gENçLER ŞAMPİYONASI...

sadece kendisine zarar verir. Disiplin bu nedenle çok önemlidir. Work-life balance diye bir olay var biliyorsunuz ki. Atletizm sporu ile uğraşmak istiyorsanız hayatınızdan birçok şeyi çıkarmalısınız çünkü antremanları çok yoğun olan bir spor.

Siz artık profesyonel atletsiniz dediğiniz gibi. Peki bu atletizme başlarken model olarak aldığınız sporcular var mıydı ve neden bu isim(ler)i model olarak alıyordunuz?İlk başladığım dönemlerde Marion Jones’u çok beğeniyordum. Daha sonra doping skandalı ile de anıldı ama o kadar masum bir yüzü var ki insan pek konduramıyor böyle bir şeyi. Rol model olarak almamın nedenlerine gelecek olursak öncelikle diğerlerinden bariz farklıydı. Göğüs farkıyla almıyordu yarışları yani Marion Jones yarışa giriyorsa bugünün Usain Bolt’u gibi alıyordu. Ben de küçükken, her şey henüz çok masumken ve işin içinde sadece yetenek varken farkla kazanıyordum.

Akdeniz Oyunları 4x400’de ülkemize bronz madalya kazandırdınız. 4x400 yarışları bilindiği üzere takım çalışması ile mümkün olan bir yarıştır. Peki siz atletizmi bireysel mi yoksa bir takım çalışması sporu mu olarak görüyorsunuz?Atletizm kesinlikle bireysel bir spor. Dikkat ederseniz yarış isminde de 4x400 denilir yani dört farklı bireyin 400’er metre koştuğu bir yarış. 1600 metre diye de geçiyor bazen ama 4x400’dür bu yarış. Bu yarışçıların çok iyi anlaşması gibi bir kural da yok. Tıpkı diğer sporlarda olduğu gibi yarış sahasında bir bütün olmamıza rağmen biz 400 metreyi en iyi koşan dört kişiyiz. Bu ne demektir, biz aynı zamanda birbirimizin rakibiyiz de. Erkekler bu konuda kızlardan daha iyi anlaşır bu da bir gerçek. Türkiye’de başarı üç günlük, sonuçta kısa bir sürede unutuluyor başarılar, bu yüzden birbirimizi ezip geçmek de çok mantıklı değil. Yine de atletizm yüz sene sonra da bireysel bir spor olacak, bin sene sonra da.

Boğaziçi Üniversitesi’nin size kattıkları konusunda ne diyebilirsiniz?Öncelikle etiket kattı diyebilirim. Spor açısından soracak olursanız, bence Boğaziçi Üniversitesi’nin Field Day organizasyonu bile Türkiye’de tek. Ben üniversiteyi Amerika’da Nebraska Üniversitesi’nde okudum ve ben oradayken Field Day günlerine katılmamız için bize bir davetiye geldi. Benim orada olduğumdan haberleri bile yokken antrenörüm bana geldi ve Türkiye’de böyle bir organizasyon olduğunu katılıp katılmak istemediğimi sordu.Başka bir yarıştan döndüğümüz için o sene katılamadık. Boğaziçi Üniversitesi hocaları da bu konuda çok anlayışlılar. Benim durumumun farklı olduğunu biliyor ve bunu anlayışla karşılıyorlar. Okulum bir yıl uzamak zorunda kaldı gerçi, son dönem bizim en yoğun dönemmiş ve ben bunu öngöremedim tabi. Ama olsun bu durumdan şikayetçi de değilim.

Peki cevabını daha çok merak ettiğimiz bir soru sorayım. Boğaziçi Üniversitesi’nde sporun yerini nasıl görüyorsunuz?Bence Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu üniversitedeki sporcuları bir şekilde tesbit edip bilgi ve tecrübelerinden yararlanmayı amaçlamalı. Şu an üniversitemizde bence bulunan en önemli öğrenci toplulukları İşletme ve Ekonomi Kulübü ve Spor Kurulu’dur ve bu kulüpler alanlarında

Page 29: Athletics 2012 Bahar

56 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 57

ATHLETICSRÖpORTAj

ATLETİZM YÜZ YIL ÖNCE dE BİREYSEL BİR SPORdU, BİN YIL SONRA dA BİREYSEL BİR SPOR OLARAK KALACAK.

başarılı olan öğrencileri yine okulun gelişimi gibi nedenlerle kullanabilmeli bence. Uçaksavar kampüsünde yaptığım antemanlarımdan birinde, sanırım atletlerle ilgilenen hocaydı Kemal hoca, Field Day’e katılıp katılmadığımı sordu. Ben hiç katılmadım dediğimde biraz kızar biçimde nasıl olur da katılmazsın dedi. Sonra o sıralar yani nisan-mayıs ayları bizim spor için sakatlanma dönemi olduğundan katılamayacağımı belirttim ama bu yıl yine koşmak için olmasa da orada bulunmak için gelmekten büyük zevk duyarım.

Söz Field Day’den açılmışken Türkiye’de atletizmin yerini nasıl görüyorsunuz? Türkiye’de atletizm yükselen yıldız olmaya devam ediyor fakat ne futbol olacak ne de basketbol… Bize Potanın Perileri, Filenin Sultanları gibi isimler takılmıyor nedense. Belki de bireysel olduğundandır, fakat bir de şu var: bu isimler her hafta sahaya çıkıp maç yapabilen insanlar. Bizde durum öyle değil. Maratoncular mesela yılda iki-üç yarış koşarlar. Bence sporcular yarışları belli kefelere koyup, tartıp ona göre yarışmalıdır. Yaz yarışları daha konuşulur, hiçbirimiz Usain Bolt’un salonda aldığı 60 metre yarışlarını konuşmayız.

Türkiye atletizminin en başarılı isimlerinden birisiniz. Peki “Olimpiyatlar” nasıl hissettiriyor size?Olimpiyatlar kendimi özel hissettiriyor. Hiçbir yarışın yapamayacağı etkiyi bırakacağından eminim. Örneğin “Olimpian” diye bir etiket vardır. Olimpiyata katılmış, olimpiyatlarda yarışmış herkese hayat boyu taşıması için verilmiş bir etikettir. Yani bir kere olimpiyatlara katıldıysanız siz ölene kadar “Olimpian” olarak kalırsınız. Ama hiçbir şekilde sen Dünya Şampiyonasına gittiysen “Worldian” ya da Avrupa Şampiyonalarına gittiysen “European” değilsindir. Otomatikman bu etiket bile olimpiyatları daha üstün bir seviyeye çıkarıyor. Ve herhangi bir organizasyon için, mesela 2005’de İzmir’de düzenlenen Yaz Universiade Oyunları için olimpiyatlardan sonraki en büyük organizasyon denir. Yani karşılaştırılacak nokta her zaman Olimpiyat Oyunlarıdır. O yüzden bence olimpiyatlarda yarışmak her oyuncunun hayali, isteğidir. Dört senede bir olması da olimpiyatları özel kılan diğer özelliklerden biridir ve Dünya Şampiyonu olmak çok özeldir, fakat olimpiyat şampiyonu olmak kadar değil…

Sizin gibi profesyonel bir atlet için olimpiyatlarda yarışacak düzeye gelmek için nasıl bir yol izlenmelidir?Çok zor! Gerçekten çok zor, yani olimpiyatlara katılmak “Haydi bu sene olimpiyatlara katılayım, az yiyeyim.” deyip de olacak iş değil. Altyapı çok önemli, yani bacaklarının görmüş olduğu bir antreman düzeni olmak zorunda yoksa

Page 30: Athletics 2012 Bahar

58 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 59

ATHLETICSRÖpORTAj

sakatlanırsın. Antremanların ağırlaşması gerekir, örneğin o gün yavaş koşu, bizim sağlık koşusu dediğimiz şey, vardır, onu bugün yapmayayım ne olacak der çoğu insan ama bu yavaş koşu vücutta birikmiş kötü asitlerin atılması için yapılmaktadır. Olimpiyatlara katılacak kafa yapısı ile birlikte böyle şeyleri de düşünmek gerekiyor. Antrenör seçimi ve antrenörlene kadar çalıştığın de bu konuda çok önemli yani antrenörün sporcuyu tanıyıp sporcunun neler yapıp yapamayacağını bilmesi gerekir. Antrenör seçiminde yanlışın neresinden dönersen kardır, doğruysa da uzun vadeli birliktelikler çok daha iyi sonuçlar doğurur. Ben antrenörüm olan ve ayrıca kendisi de 400 metre koşan Öznur Dursun ile on yıldır çalışıyorum. Böyle uzun süre tanıma-geliştirme dönemi de bana çok şey kattı. Bazen çift antreman yapmak gerekiyor, ayrıca okul da beni şu an çok yoruyor.

Bu zamana kadar Amerika ve Avrupa’da birçok müsabakaya katıldınız. Bu yarışlar esnasında yaşadığınız ilginç ya da unutamadığınız anlar nelerdir?2003’te Avrupa Gençler Şampiyonası için Finaldiya’dayız…Bu yarışa gitmeden önce antrenörümle konuşurken bunun bir burs kapısı olduğunun farkında olmam gerektiğini söyledi. Ben de bunu yapabileceğimi biliyordum. 200

metrede finali kıl payı kaçırdım ve dokuzuncu oldum. Ağladım, bütün gün kendimi odama kapattım. Fakat benimle ilgilenen okul, Nebraska Üniversitesi, de beni o yarışta izlemişti. 200 metrede dikkatlerini çekmişim fakat her zaman final onların en dikkat ettikleridir. 200 metrede finale kalamadığım günün akşamı da 4x400 seçmesi koştuk biz. O da tamamen hazır buradayken koşalıım dediğimiz bir yarıştı. Hatta koştuğum ekip de şöyle: ben, hadi ben 400 metre koşabiliyorum, Özge Gürler, o da 400 metre koşabiliyor, Binnaz Uslu, 3000 metre engelliden ve Burcu Şentürk 100 metreci. Biz girdik ve benim o yarışta bayrağı yedinci alıp birinci vermem ve Özge’nin de birinci alıp öyle bitirmesi bizi finale çıkardı ve biz o gün gençler rekorunu kırdık ki böyle bir ekiple beklenmedik bir şekilde kırdık. Ertesi gün finalde ne oldu derseniz, Finlandiya’nın havasına güven olmuyor arkadaşlar, çok fena yağmur yağdı ve finalde Avrupa yedincisi olduk.

Bildiğimiz ve anlattığınız kadarıyla birçok turnuvaya katıldınız ve geçen ay İstanbul’da düzenlenen Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nı da gördünüz. Sizce bu organizasyonlar arasında çok büyük farklar var mıydı?

Organizasyonun öncesine bakmadığımızda gerçekten diğer organizasyonlar ayarında kaliteli bir işti. Fakat öncesine gelecek olursak, tam Türk işi bir organizasyon yaptık. Yani yumurta kapıya dayanmadan hiçbir şeyin olmayacağını gördük. Takip ettiyseniz IAAF yetkilileri geldi, saha konusunda anlaşmazlıklar çıktı. Sinan Erdem’i gösterip farklı bir alanda yarıştırdık vs. Fakat benim hiç şüphem olmadı yetişmeyeceğine dair. Sonuçta hep yaptığımız gibi sonunda yetiştirecektik ve nitekim yetişti de.

Peki ya gelecek için neler planlıyorsunuz?Benim başlıklarımdan ilki 52 saniyenin altında koşmuş ilk Türk olmak ki ben bunu 51 saniyenin altında koşan ilk Türk olarak bir rekor kırmak istiyorum. Fakat hayalperest değilim, şizofren hiç değilim. 47 saniyelik dünya rekoru ile hiçbir alakam olmayacak. Çok uğraşırsam 49 saniye koşabilirim, ki bence hiç gerek yok 50 saniye benim için fazlasıyla yeterli olacaktır. Kısa süreli planlarımdan bahsedecek olursak Avrupa Şampiyonası’nda ilk beşte yer almak istiyorum. O güne bağlı olarak birinci de olabilirim beşinci de olabilirim. Böyle diyorum çünkü bizim ülkemizde birinci olmazsan çok eleştiriliyorsun. Süreyya Ayhan neden ikinci oldu diye eleştiriliyoruz ki Süreyya Ayhan bu alanda bize ilk kez ikincilik getirmiş bir sporcudur. Olimpiyatlar için konuşmak gerekirse 400 metrenin A kategorisinde ilk kez yarışıyoruz ve orada da yarı final koşmak istiyorum.

Son olarak Athletics okurlarına ve atletizm severlere vermek istediğiniz tavsiyeler var mı?Arada bir bana sosyal medya alanlarından mesajlar geliyor, bulunduğum bölgede çok iyi antrenörler ve alan yok ne yapmalıyım diye… Atletizm için dokuz gibi bir yaş sizi çok iyi yerlere getirebilir, fakat on iki-on dört yaşları da çok geç değildir. Bence sporun yaşı yok, her yaşta spor yapılmalıdır. İlgi duydukları her spor bir kez denemeli bence çocuklar. Atletizm çok güzel bir spor fakat ailelerin de destek olması gerekiyor. Sadece spora bağlanmak ve bununla yaşamak da yanlış, sosyal hayat ve ilgi duydukları alanlara yönelmek çok daha önemli. Athletics okurları da sorularını veya merak ettikleri herhangi bir şeyi spor kulüplerimize( Enka gibi ) danışabilir ya da bana mesaj atabilirler.

Athletics okurları ve Spor Kurulu adına çok teşekkürler, ayrıca olimpiyatlar için de başarılar dileriz. Eminiz ki tüm Türkiye ve Athletics okurları olimpiyatlarda çıktığınız her yarışta sizi tüm kalbiyle destekleyecektir. Ben de Athletics dergisi ekibine ve Spor Kurulu’na teşekkür ediyor, önümüzdeki ilk büyük organizasyon olan Field Day’de başarılar diliyorum. n

OLİMPİYATLARIN ANAHTARI: ALTYAPI, ZİHİNSEL KAPASİTE VE ANTRENÖR ETKİSİ.

Page 31: Athletics 2012 Bahar

60 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 61

ATHLETICSOliMpiYATlAR

loNDra olİMPİYaTlara hazIr, PeKİ Ya bİz? Tarihte olimpiyatlara üçüncü kez ev sahipliği yapacak ilk şehir… bu organizasyon için seçildiği günden itibaren bu güne kadar görülmemiş bir hızla stadyum ve tesis yapan bir şehir… lüksün, yağmurun, saatli kulelerin şehri… Yaz olimpiyat oyunları’nın 2012 ayağı londra’da düzenlenecek. İngiliz hükümeti ve londra bu organizasyona ne kadar hazır olduğunu gösterdi.

HAZIRLAYAN KÜBRa aKKaŞ

Londra mı, Paris mi? Tabiki de bu soru sorulduğunda çoğu insanın cevabı Paris olacaktır. Tüm dünyada 2012 Yaz Olimpiyatları şehir seçiminde bu iki şehir son tura kaldığında böyle düşündü. Ama jürinin kararı bütün dünyayı şaşırtmaya yetti. Londra dört puan farkla 2012 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak şehir seçildi. Spor dünyası şaşkınlık içindeyken Londra inanılmaz bir hızla hazırlıklara başladı ve Paris’ten altta kalacağına dair bütün kaygıları kafalardan silecek yepyeni sekiz spor tesisini olimpiyatlar için kullanıma sundu. Londra’nın işi ciddiye aldığı her halinden belli oluyor. Öyle ki Londra olimpiyatlara yüz elli gün kala Times Nehri’nin ortasına yaptırdığı iç içe geçmiş dev halkalardan oluşan olimpiyat amblemiyle adını tarihe yazdırmaya kararlı görünüyor. 1908 ve 1948’deki ev sahipliğinin ardından Londra, bu yarışlardan sonra olimpiyatların üç kez merkezi olan ilk ülke ünvanını alacak. Sizce de gerçekten hazırlanmaya değmez mi? Big Ben’ine hayran kaldığımız şehrin saatçileri çalışmaya devam ediyor. Londra olimpiyat hazırlıkları için ülkeye iki büyük saat daha ekledi. Arkalı önlü inşa edilen saatler olimpiyat gününe ve saatine kadar geri geri işleyecek. Londra işi ciddiye aldığını gösterirken diğer taraftan akıllara inanılmaz bir soru geliyor. Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Bildiğiniz gibi böyle bir sorumluluğu vermek için jüri hem maddi hem de manevi olarak en azından diğer ülkelerden daha rahat içinde olan bir ülkeyi seçmeyi tercih etti. Londra böyle bir organizasyon için 14.5 milyar dolar ayırabileceğini söylesede aslında bu kadar bile harcamadı. Bütün bu hazırlıkları bu kadar az parayla tamamlamak için nelere bulaşıldığı bilinmez tabii ama işi bu kadar ciddiye almak umarım ki ilerde Londra’nın adını karaborsada görmemize yol açmaz. Şaşırtıcı ki olimpiyatların Londra’da yapılacağının bütün inanılmazlığına rağmen, biletlere ilgi beklenildiği kadar ani olmadı. İşin aslı, bu yıl olimpiyat tarihinde hiç görülmemiş kadar çok sayıda bilet satıldı ama internet ve banka sistemi üzerinden yapılan satışta sistemin açılmasıyla biletlerin tükenmesini bekleyen Londra hayal kırıklığına uğradı. Eee... “Umut fakirin ekmeği” demiş atalarımız da bu kadar ata sözü dinlememek lazım bir yerde. Devir değişiyor... Ama yine de satışlar azımsanamayacak kadar fazla. Bu yıl olimpiyatlar için 23 milyon bilet satıldı ve hâla satılmaya devam ediliyor. Olimpiyatlara sadece spor tutkunları tarafından rağbet yağmadı. 200.000 basın mensubu, 15.000 atlet ve 200 küsür farklı ülke de Londra’da misafir olacak. Artık bu rakamlarda Londra’yı tatmin etmeyecekse demek ki hem spor tutkunlarını hem de bütün dünyayı şaşırtacak kendine güvendiği büyük bir organizasyon

İNgİLİZ HÜKÜMETI 2012 YAZ OLİMPİYAT OYUNLARI İçİN 14,5 MİLYAR dOLAR AYIRACAĞINI dİLE gETİRİRKEN Hİç KİMSE BU KAdAR PARANIN BU dENLİ YÜKSEK KALİTELI TESİSLER VE STAdYUMLAR İçİN HARCANABİLECEĞİNİ dÜŞÜNMEMİŞTİ.

bekliyor görünüyor hepimizi.Dünya çapındaki böyle bir organizasyonun büyük emek gerektirdiği açık. Ama aynı zamanda ülkelerin elde etmeleri çok zor olan bu fırsatı iyi değerlendirmeleri gerektiği de aşikâr. Londra bu yolda hepimizi şaşırtacak denli çaba gösteriyor. Hazırlıklar için yaptığı grafiti duvarı hem Londra halkının, hem de gözü Londra’da olan olimpiyat takipçilerinin dudaklarını uçuklatacak cinstendi. On metre genişliğindeki, yirmi beş metre yüksekliğindeki duvarı Londra’nın ünlü grafiti ustaları birbirinden ünlü sporcuların grafitileriyle

boyadı. Altı yüz kutu sprey boya harcandığını söylemeye gerek yok tabii. Böyle bir hazırlığı tanıtmak için yapılanlarsa Londra’ya gitmeye değecek cinstendi. Kırk beş yaşında olmasına rağmen sempatik tavırlarıyla ve tabii ki dünyaca ünlü müziğiyle ünlü müzisyen Mark Robinson ve yaşının tersine deneyimleri bir o kadar fazla olan dünyanın Baby Katty’si Katty B. eşsiz showlarıyla duvarı halka tanıttı. Ayrıca basın konuşmasında Londra, sesini dünyaya duyurmak için avaz avaz bağıracağını söyledi. Sesini duyurmak isteyen müzikle duyursun da bundan daha güzel ne

Page 32: Athletics 2012 Bahar

62 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 63

ATHLETICSOliMpiYATlAR

HALKIN İNANILMAZ İLgİ VE BEKLENTİSİNİN YANINdA SANATçILARIN dESTEĞİNİ dE ARKASINA ALAN İNgİLİZ HÜKÜMETİ 2012 LONdRA OLIMPİYAT OYUNLARI’NdA SPOR İLE SANATIN EŞSIZ BULUŞMASINI dA gÖZLER ÖNÜNE SERECEĞE BENZİYOR.

olabilir ki dünyada? Londra işte şimdi gerçekten büyük işlere girişiyor... Sanatı, müziği ve sporu bir araya getirerek hem spesifikliği hem de yaratıcılığı vurgulaması olaya ilgi duyan kitleyi daha da genişleterek Londra olimpiyatların ülkeye getireceği spor mirasını sonuna kadar elde etmek için birbirinden ilginç adımlar atıyor.Hâla olimpiyatlara ilgi duymak için bir sebebinizin olmadığını söylerseniz hepimiz bunun sadece bir bahane olacağını düşüneceğiz. Çünkü bu yıl olimpiyatlar yirmi altı branşta gerçekleştirilecek. Eğer denizi seviyorsanız açık deniz yüzme ve ya tüplü dalışı izlemenin vereceği zevk kaçınılmaz tabii, ama “Ben sahilde otururum, suya falan dokunmam” diyorsanız plaj voleybolu size sunulacak en iyi branşlardan biri olacaktır. Voleybol, futbol, hentbol, badminton gibi süre gelen uluslararası dev sporlar bu yıl kalbinizi ağzınıza getirecek! Profesyonelleri yarışacağı turnuvada voleybol adına her yıl ayrı bir başarıyla zirveye tırmanmaya devam eden

ve softbol sporları da Londra 2012 Yaz Olimpiyatları programından çıkartıldı. İngiltere, İngilizce’yi British English ve American English olarak böldükten sonra şimdi de Amerikan sporlarını kendinden uzak tutmakta kararlı görünüyor.Türkiye’nin geçen sene Pekin’e yolladığı sporcular on altı taneydi. Bu yıl ise olimpiyatlardan kupayla dönme umudumuz üç kat daha fazla. Uluslararası olimpiyat komitesinin Türkiye’den yarışlara katılmaya hak verdiği atlet sayısı elli dört kişi! Şimdilik branşlar arasında Atıcılık, Atletizm, Basketbol, Yol Bisikleti, Güreş, Halter, Masa Tenisi, Tekvando, Yelken ve Yüzme görünüyor. Seneye ise takip edemeyeceğimiz kadar branş ve atletin Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil edeceği tahmin ediliyor.Sporda tarihin en süregelmiş problemlerinden biri doping! Bu tabii ki de Londra Olimpiyatları’nın da başlıca gündem

maddelerinden biri oldu. Böyle büyük bir organizasyonda o kadar sporcuyu kontrolde tutmanın ne kadar mümkün olduğu endişelerine Londra yaptırdığı yedi tenis kortu büyüklüğündeki labaratuvarla sıkı bir cevap verdi. Yarışlar başlamadan alınan numunelerle çalışmaya başlayacak olan labaratuvar 24 saat boyunca açık olacak. Ayrıca Londra’nın bu konuda bile gözü yükseklerde. Yapacağı çalışmalarla Londra en hızlı doping testi sonuşlarına ulaşarak değişik bir rekora da imza atmak istiyor. Haksızlıkları önleyebildiği sürece böyle bir başarı da ödül olsun artık Londra için. Sıkı önlemler devam ederken Londra’nın bu konuda yaptıkları aslında bütün dünyaya ders veriyor. Eğer kimse doping kullanmaya cesaret etmese ya da böyle çeşit hilelere başvurulmasa Londra da dahil hiç bir ev sahipliği yapan ülke bu tür sorunlarla vakit kaybetmek zorunda kalmayacaktı. Dolayısıyla yedi tenis kortu büyüklüğünde yapılan bir laboratuvar yarışlardan sonra ülkenin kendi tıp mirasına katkı sağlayacak olsada yapılmak zorunda kalınmayacaktı. Zaten sponsorluk konusunda çok fazla desteği olmayan Londra, bu laboratuvarın yapımını neredeyse tamamen kendi cebinden karşıladı. Trafik!!! Dünya sorunu, küresel ısınmanın tetikleyicisi, gecikmelerimizin ortak sebebi, bütün insanların ortak vakit kaybettiği küresel bir olay... Tabii Londra için 2012 Olimpiyatlarında tam bir problem. Londra’ya gitmediyseniz bile onun trafik sorunları hakkında mutlaka duymuş olmalısınız. Taksicilerin trafik nedeniyle yaşamaktan nefret ettikleri bir ülke olan Londra, olimpiyatlar sırasında nasıl büyük bir kademeye ulaşacak kim bilir? Ama devlet alabileceği her türlü önlemi denemekte kararlı. İlk olarak bu süreç boyunca devlet, halkı evde kalmaya özendirmeyi deniyor. Evde çalışmayı arttırmak da diğer bir önlem. Ama eğer dışarı illa ki dışarı çıkmanız gerekecekse, farklı alternatifler deneyerek siz de elinizden geleni yapabilirsiniz. Toplu taşıma araçları elbette ki en iyi seçim olacaktır. Herkes arabasına atlar ve pikniğe gider gibi yarışları izlemeye giderse ortada adım atacak yer kalmayacaktır.Londra halkın olimpiyatlara ilgisini uyandırma konusunda da işini biliyor doğrusu. Olimpiyatlara dünya halkını teşvik etmek için neredeyse hepimizin bir hesabı olduğu facebook ve twitter’da bir yarış başlatan Londra, daha yolun başında insanların ilgisini çekmeyi başardı. Olimpiyatlara bir yıl kala “1YearToGo” adlı çalışmasıyla bir gün içinde seksen beş bin kullanıcının katılımı sağlanan yarışma insanların bu yılki hevesini kanıtlamak için araç oldu. Özellikle olimpiyatlara atletlerini gönderecek yirmi ülkenin kullanıcılarının yarışmada daha çok yer aldığının belirlenmesi, Londra’nın katılımcıların beklentilerini karşılama yolunda

başarılan ilk adım oldu. Hem medyada hem de halk arasında yaptıkları sürekli konuşulan Londra amacına ulaşmış görünüyor. Bu yıl hepimizi Londra’da büyük bir olayın beklediği kesin! Eğer gerçekten Londra’nın kendine güvendiği kadar inanılmaz bir olay olursa bir sonraki olimpiyatlarda çıtayı üste taşımak için ev sahibi olacak ülkenin neler

yapacağı olimpiyatlardan sonra hepimizi meraklandıran bir sorulardan biri olacak gibi görünüyor. Biz ise bu aşamada Londra’ya ve Londra’da yarışacak bütün sporcularımıza içtenlikle başarı diliyor ve böyle bir hazırlık heyecanının darısı Türkiye’nin başına diyoruz. 2012 Londra Yaz Olimpiyatları’nı dört gözle bekliyoruz... n

ülkemizin gururu Türkiye Milli Bayan Voleybol Takımımız bu yıl Londra’da gurur kaynağımız olacak. David Beckham’ın da olimpiyatları katılmak istediği dedikoduları bir süre bizi heyecanlandırmış olsa da maalesef işlerinin yoğunluğu nedeniyle oyununa konsantre olmaya karar vermesi hepimizi üzdü. Zaten Londra olimpiyatlarına David Beckham katılsa kalan biletlerin saniyeler içinde tozunu bile göremeyiz. Bunlara ek olarak, Türkiye olimiyatlara bu yıl gözlerin üzerinden ayrılamayacağı birini gönderiyor. Milli jimnastikçi Göksu Üçtaş, 2012 Londra Olimpiyatları’na katılma hakkı elde ederek tarihi bir başarının altına imza attı. Üçtaş’ın bu başarısıyla Türkiye tarihinde ilk kez olimpiyat oyunlarında jimnastik branşında temsil edecek.Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Singapur’da yaptığı toplantıya göre de Amerika Birleşik Devletleri’nin popüler branşları beyzbol

TÜRKİYE’NİN REKOR SAYIYLA KATILdIĞI LONdRA OLİMPİYAT OYUNLARI ÜLKEMİZ AdINA BİRçOK İLKE SAHNE OLACAK. BAdMİNTON, CİMNASTİK VE FUTSAL gIBI ALANLARdA İLK KEZ OLİMPİYAT OYUNLARINdA TEMSİL EdİLECEĞİZ.

Page 33: Athletics 2012 Bahar

64 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 65

ATHLETICSOliMpiYATlAR

TÜRKİYE’NİN OLİMPİYAT TARİHİ: baŞarI NeDeN GelMİYor?olimpiyat oyunları, veya kısaca olimpiyatlar, dört yılda bir yapılan geniş kapsamlı bir spor organizasyonudur. Dünya çapında sporcu, gazeteci, televizyoncu, spor adamı ve seyircilerin katılımı ile gerçekleştirilen olimpiyatlar insanlar ve ülkeler arası barışın sağlanabilmesini amaçlamaktadır. Ülkemizde ise olimpiyat dendiğinde yabancılık çektiğimiz bir sürü değişik alet, hareket dışında hep bir soru vardır akıllarda: Niçin başarılı olamıyoruz?

HAZIRLAYAN OlGaHaN çaT

Nasıl başladık?Türk sporcular ilk defa 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na katıldılar. Bu olimpiyat oyunlarında Türkiye’yi eskrim, halter, atletizm, bisiklet, güreş ve futbol dallarından kırk kişilik bir sporcu grubu temsil etti ve hiç bir derece alınamadı. 1932 Los Angeles oyunlarına katılmayan Türkiye, 1936 Berlin Olimpiyatları›nda ise elli dokuz kişilik kafileyle yer aldı. Müsabakalarda grekoromen güreşte altmış bir kiloda Yaşar Erkan, altın madalya kazandı. Bu, Türkiye›nin ilk olimpiyat madalyası oldu.1940-1944 olimpiyatlarının İkinci Dünya Savaşı sebebiyle yapılmamasından sonra, 1948›de Londra Olimpiyatları›nda Türkiye, güreşte büyük başarı elde etti. Grekoromen ağırda Mersinli Ahmet ve 62,5 kiloda Mehmed Oktav altın; 52 kiloda Kenan Olcay ve 79 kiloda Muhlis Tayfur gümüş; 57 kiloda Halil Kaya bronz madalya kazandılar. Serbest güreşte ise 57 kiloda Nasuh Akar, 62 kiloda Gazanfer Bilge, 67 kiloda Celal

Atik ve 73 kiloda Yaşar Doğu altın; 52 kiloda Halit Balamir, 79 kiloda Adil Candemir ise gümüş madalya kazandılar. Atletizm dalında ise üç adım atlamada Ruhi Sarıalp üçüncü olarak bronz madalyaya ulaştı.1976 Montreal (Kanada) Olimpiyatları›na katılan Türk sporculardan hiç biri dereceye giremedi. Türkiye, 1980 Moskova Olimpiyatları›na, Rusların Afganistan›ı işgal edip pek çok insanı öldürmesini protesto etmek maksadıyla katılmadı.

Neler yaptık?Katıldığımız ilk beş organizasyonda madalya alamazken, 1936 Berlin Olimpiyatlarında bir altın ve bir bronz olmak üzere ilk madalyalarımızla tanıştık. Sonrasında inişli çıkışlı bir grafik çizen sporcularımız son olarak büyük umutlarla gidilen Pekin’den yalnızca biri altın olmak üzere toplamda sekiz madalya ile döndüler. Yaklaşık 100 yıllık sürece bakıldığında

ise elli yedi tanesi güreşten olmak üzere yalnızca seksen iki madalya ile potansiyelimizin bir hayli altında olduğumuzu görüyoruz.Sorun nerede, neler yapılmalı?Bizim toplam 8 madalya aldığımız Pekin’de ABD’li yüzücü Michael Phelps tek başına sekiz altın madalya alıp rekor kırınca Başbakan Recep Tayip Erdoğan, “Alınan sonuçlar şöyle külahlarımızı önümüze koyup tekrar düşünmemizi gerektiriyor. Burada başta kendimi sorumlu tutuyorum. Türkiye, ismini nasıl Dünya Futbol Şampiyonası’nda üçüncü olarak  dünyaya duyurduysa, aynı şekilde olimpiyatlarda da topladığı madalyalarla ismini dünyaya duyursun” dedi ve bunun gerçekleşmesi için en kısa zamanda çalışmalara başlayacaklarını açıkladı. Olimpiyatlarda başarı elde etmek  önemli, çünkü Olimpiyat Oyunları yıllardır yapılan, beş kıtadaki sporcuları buluşturan dünyanın en önemli spor etkinliği. Hal böyle

HÜKÜMETİN ŞİMdİKİ AdIMI HALKIN İLgİSİNİ çEKMEK İçİN OLİMPİYAT OYUNLARI’NA EV SAHİPLİĞİ YAPMAK. 2020 İSTANBUL OLİMPİYATLARI İçİN KESENİN AĞZI AçILACAK. FAALİYETLER İçİN TOPLAM 30 MİLYAR dOLARLIK YATIRIM YAPILACAK.

Page 34: Athletics 2012 Bahar

66 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 67

ATHLETICSOliMpiYATlAR

olunca sporcular burada bir madalya için dört yıl boyunca günde sekiz-on saat antrenman yapıyor. Olimpiyatlara katılabilmek de büyük bir başarı, ancak yetmiş milyon nüfusu olan Türkiye’de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Türkiye Futbol Federasyonu, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı lisanslı sporcu sayısı toplam iki milyon yüz yirmi yedi bin yetmiş altı.  Ama kimine göre bu rakam o kadar abartılı ki, gerçek rakam bunun üçte biri bile değil.Türkiye Olimpiyat Komitesi Eski Başkanı Togay Bayatlı, olimpiyatlarda başarısız olmamıza pek çok neden gösteriyor. Bayatlı’ya göre ilk sırada federasyonların kötü yönetilmesi, federasyon başkanlarının, başkan olduğu spor dalını bilmemesi geliyor. İkinci sırada ise Türkiye’de iyi çalıştırıcı sayısının az olması var. Bayatlı, “Güreşte Mehmet Özal’ı Litvanyalı rakibi sürekli minderin dışına itti. Mehmet, minderin dışına itilmekten üç puan kaybetti, maçı da kaybetti. Bu bir taktiktir. Ama Mehmet ve çalıştırıcısı bunun farkında değil, itiraz ediyorlar. Bir çalıştırıcı bu kuralı bilmez mi?” diyerek savını örneklendiriyor. Sporda başarı için tartışılan başka bir konu ise tıpkı ABD’deki üniversitelerdeki gibi spor yapan öğrencilere burs verilmesi. Kanal 24 Spor Müdürü Serkan Korkmaz, “ABD’de sporun herhangi bir branşı hayatınızı kurtarır” sözleriyle konuya dikkat çekiyor. Onun önerisi Türkiye’de spor yapan öğrencilerin bursla eğitim görmesi: “Bu kadar özel üniversite açmışsınız, bunlar spora önem vermeli ve sporcu yetiştirmeli. Üniversitelere spor tesisi yapılması zorunlu olmalı. Spor tesisi olmayan üniversitelerin açılmasına izin verilmemeli. Sporda potansiyelimiz var mı? Var, 80 milyon

ASLINdA SAdECE OLİMPİYAT dEĞİL, gENEL ANLAMdA TÜM SPORLARdA POTANSİYELİMİZİN ALTINdA KALdIĞIMIZ İçİN HER YIL YASALARdA VE dERS PROgRAMLARINdA YENİLİKLER gÖRÜYORUZ. BUNLARIN dEĞİL KALICI, gEçİCİ BİR çÖZÜM BİLE gETİREMEdİĞİ, “EN AZINdAN YAPMAdILAR dEMESİNLER” MANTIĞIYLA YAPILdIĞI BİR gERçEK.

Page 35: Athletics 2012 Bahar

68 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 69

ATHLETICSOliMpiYATlAR insan yaşıyor. Litvanya’da basketbolcu buluyorlar

da biz mi bulamayacağız?” şeklinde. Bayatlı’nın çözümü ise şöyle: “Okullarda spor dersi yok. Oysa mutlaka olmalı. Eğitim değişmeli, spor politikası oluşturulmalı. Yetkililer bu konuda bir an önce önlem almalı.”Bir ülkede olimpik sporların gelişebilmesi, o ülkenin okullarında doğru düzgün spor dersleri olması daha da doğrusu sporun okullara yayılmasına bağlıdır. Şu anda nasıl bilmiyorum ancak benim dönemimde ilkokulda beden eğitimi dersinde öğretmen yoklama alır iki tur ısınma koşusu yaptırır  sonra isteyene basketbol topu, isteyene futbol topu, genellikle kızlara da voleybol topu verir kenara çekilirdi. Sadece not alacağımız zamanlarda atletizm yapardık.

Okullarda organize ve düzenli antrenmanlı sporlar yok muydu? Vardı. Bizde basketbol, futbol, hentbol ve voleybol takımları vardı. Bu takımların çoğu da maçlardan 1-2 hafta önce antrenman yapıyordu, çünkü spor salonu herkese yeterli değildi. Bunun yanında, bir beden eğitimi öğretmeni kaç spor alanında uzman olabilir ki?  Diğer sporları yapmak isteyen öğrenciler, şahsi girişimleri ile gençlik ve spor merkezine gidip oradaki aktivitelere katılırdı. On yaşındaki bir çocuğun organize olarak spor yapmasına imkân vermeyen bir sistemde çok da başarılı olmamız beklenemez. Hâlbuki dönem başında öğrenciler yetenekleri doğrultusunda ayrılsa ve yeteneklerinin olduğu sporlara yöneltilse, ilerisi için çok daha faydalı olabilir. Birçok öğrenci sporcu, ilköğretim ikinci kademe ve lise yıllarında spor yapıp başarıya ulaşsa dahi, ÖSS gibi bir sınavın varlığı ve sporcuya dersteğin eksikliği hatta yokluğu yüzünden sporu bırakmak (daha iyimser bir yaklaşımda bulunursak spora ara vermek)zorunda kalıyor.  Milli Eğitim Bakanlığı ile Spor  Bakanlığı (sorumlu değil müstakil bir bakanlık kurulmalıdır)mutlaka birlikte çalışmalı ve başka ülkelerde uygulanan, okul ile sporun bir arada yürüyebildiği örnekler incelenerek ülkemize uygun bir yöntem getirilmelidir. Eğitim sisteminin ve onun doğurduğu diğer sebeplerin dışında devletin sporcularımıza sağladığı desteğe de değinmek lazım. Hollanda’da her milli sporcunun belirli bir minimum geliri vardır. Örneğin, sporcu yaptığı spor ile o minimum geliri kazanamıyorsa, devlet o eksiği karşılıyor. Çok iyi hatırlarım (en azından röportajı) sanırım 2000 olimpiyatlarından sonra, Milli bir boksörümüz, o olimpiyatlarda madalya kazanmış bir boksörümüz, boks yaparak para kazanamıyorum diye temizlikçilik ile gelirini elde ediyordu. Yani senin olimpiyatlarda madalya kazanabilecek kadar yetenekli bir sporcun var ve bunu gelir yüzünden harcıyorsun. O boksöre geçinecek (hak ettiği rakamdan bahsetmiyorum) kadar destek versen belki o boksörümüz bizi

daha nice maçlarda güldürecek, gururumuzu okşayacak, tıpkı çekiç atma dalında mücadele veren atletimiz Eşref Apak gibi. O da ilk adi duyulduğunda çok sıkıntılı olduğunu anlatıyordu, “Sporculuk ile para kazanamıyorum Türkiye’de…” diyordu( antrenmanlarını otoparkta yapan birisinden bahsediyoruz). Neyse ki daha sonra büyük kulüplerimizden birisi kendisine sahip çıkmıştı. Ama her sporcu ne yazık ki bu kadar şanslı olamıyor. Devlet onlara bakmazsa biz de spor heyecanından mahrum kalırız. Veliler de devletin sporcuları desteklemediğini bildiği için çocuklarının futbol, basketbol ve bir kaç diğer spor dalı hariç hiç bir sporla uğraşmasını istemiyor, aç kalacak diye. Yani boşuna denilmiyor Türkiye’de ya topçu ya popçu olacaksın diye... Sporun yeterince yaygın olmam sebeplerinden biri de medya. Medya öyle etkili ki, gelir ve geçim sıkıntısı sorununun büyük bir kısmını çözebilir bile. Örneğin, bir aralar okçulukta

çok başarılıydık. Ama hiç kimsenin haberi bile olmadı bundan. Bir sporda başarılı isek bunu kim bize bildirecek? Tabii ki medya! Artı, medya bunları sunduğunda o nadir uğraşılan sporlar da televizyona çıkma imkânı bulacak. Bu imkanı bulduğunda belirli şirketler “Bunlar artık tanınıyor” deyip onlara sponsor olacak, ve böylece o sporcular uğraştıkları sporu en azından “Gelir sorunu var!” diye bırakmayacaklar. Futbol kulüplerimiz futbola milyonlarca lira harcıyor ve sözde yıldızlar barındıran bir takım kuruyorlar, ama halen bir APOEL kadar olamıyorlar. “O da ne?” diyeceksiniz: bu senenin Şampiyonlar Ligi çeyrek finalisti Rum spor kulübü. Ama biz bunu kabullenmeyeceğimiz yerde medya bol bol yenilgiden bahsediyor, takımlarımızı negatif anlamda medyaya taşıyor. Bundan kim ne anladı? Belli ki futbol ile başarısızız, bari başarılı olduğumuz sporları medyaya taşıyalım. En azından futbolu taşıdığımızın yarısı kadar. Ama nerede...

Parayla yapılan sporlar dışında, özellikle olimpiyatlarda yarışılan spor dallarının çoğunun gönüllülük esasına dayalı, sponsor yardımı ile yapılan sporlar olduğunu unutmayalım. Sporcuların ülkemizdeki durumunu özetlemek gerekirse:Ekonomik gücü olmayan birçok aile tarafından, çocuklarının yapmaması üzerine çalıştığı, neredeyse hiç bir köyünde spor yapabilecekleri bir yerin olmadığı, genç yeteneklerin iyi bir eğiticiyle karşılaşamadıkları için yok olduğu, sporcuların uluslararası bir başarı gösterene kadar hiç kimse tarafından değere alınmadıkları, okullarda bile malzemesizlik yüzünden istenilen sporlar için öğretim bile yapılamadığı hatta Sapanca›da çalışma yapan üniversite kürek takımının “şort” giyiyor diye tartaklandığı dikkate alındığında yaşananların bırakın normal bir durum olmayı, başarı sayılması gerektiğini düşünüyorum.

TAHMİN EdEBİLECEĞİNİZ gİBİ OLİMPİYATLARdA TUTUNdUĞUMUZ EN BÜYÜK dAL gÜREŞ, ONU YİNE TAHMİN EdEBİLECEĞİNİZ gİBİ HALTER İZLİYOR. TÜRKİYE ŞİMdİYE KAdAR 36 ALTIN, 23 gÜMÜŞ VE 22 BRONZ MAdALYA ALdI.

Page 36: Athletics 2012 Bahar

70 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 71

ATHLETICSOliMpiYATlAR

olİMPİYaT TarİhİNİN eN baŞarIlI halTerCİSİ: CeP herKÜlÜ NaİM SÜleYMaNoğlUlondra 2012 Yaz olimpiyatlarının yaklaştığı bu günlerde, “olimpiyatlar” denince çoğumuzun aklına gelen ilk isimdir Naim Süleymanoğlu. birçoğumuz Cep herkülü lakabıyla tanırız onu. Sahneye her çıkışında nefeslerimizi tutmuş, “acaba bu sefer hangi rekoru kıracak?” diye beklemişizdir Cep herkülü’nü izlerken…

HAZIRLAYAN KEMal GİDER & YaĞIZ EFE aKSOY

Öncelikle haltere nasıl başladınız ve 9 yaş halter için ideal bir yaş mıdır? Geç midir, yoksa daha mı ileride başlanmalıdır?Spor yapmak için, özellikle halter için 9 yaş ideal bir yaştır. Örneğin jimnastik veya yüzme için bu yaş 5-6 olabilir, daha da aşağı çekebilirsin. Ama halter için, güreş için, futbol için ve birçok diğer spor için 9-10 yaş ideal bir yaştır.

Peki ilk ciddi başarınızı nerede ve ne zaman kazandınız?Benim ilk ciddi başarım on beş yaşındayken Gençler Dünya Şampiyonası’nda aldığım derecedir. On beş yaşında aldığım bu derece o yıl alınan –büyükler de dahil- en iyi derecedir.

Sanırım Sovyetler döneminde Bulgaristan’ın Sovyetlere katılımı nedeniyle bir Türk vatandaşı olma isteğiniz vardı. Bunun hakkında ne diyeceksiniz?Benim Bulgaristan’dan gelmemin nedeni o zamanki devletin ismimi değiştirmesiydi. Benim ismim Naim, fakat benim adımı on beş yaşındayken değiştirip Naum yaptılar. Benim ismimi değiştirdikleri için, ben de bir tepki olarak iltica ettim. Ben Türk’üm. Benim ismimi değiştirip beni Bulgar yapmaya çalıştılar. Bir de özellikle bunu yazmanızı isteyeceğim: Bulgar göçmeni diyor benim için herkes, ben Bulgar göçmeni değilim, Bulgaristan göçmeniyim. Bulgaristan Türküyüz biz. Ben doğuştan

beri Türk’üm. Fakat 2 milyon insanın ismi değiştirilince, ben de bir tepki olarak Türkiye’ye geldim. Ben buraya ne parayla geldim, ne de transfer oldum, kendim isteyerek iltica ettim. İnsanlar ceza evlerinde yattılar, öldürüldüler, sürüldüler bunun için.

Kariyerinizde hepimizin bildiği olimpiyat madalyaları, dünya şampiyonlukları, Avrupa şampiyonlukları gibi birçok başarı var ve çoğu otoriteye göre gelmiş geçmiş en büyük halterci olarak görülüyorsunuz. Sizce bu ünvanı elde etmek için yapılması gerekenler nelerdir? Siz bunun için neler yaptınız? Şampiyon olmak için öncelikle tabii ki çalışmak

Page 37: Athletics 2012 Bahar

72 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 73

lazım. Bir yetenek de olması lazım ama bununla birlikte çalışmak gerekiyor. Ve bir de iyi bir hoca olması şart, disiplin lazım. Tabii ki çalıştıktan sonra başarılı olacağına inanmak gerek. Eğer inanmazsanız ve çalışmazsanız hiçbir şey olmaz, yetenek de olsa sonuca ulaşamazsınız.

Yetenekten bahsettiniz şimdi, peki halterde yetenek olarak neyi görebiliriz, nedir halterde yetenek kavramının anlamı?Bir çocuk spora yönelmeden önce önemli olan onun hangi spora yatkın olup olmadığını keşfetmektir. Yani bir çocuğun yüzücü mü, halterci mi, güreşçi mi yoksa futbolcu mu olup olamayacağını keşfetmektir. Bu da hocanın işidir. Bir çocuk her şey olmak ister. Futbolcu olmak ister, güreşçi olmak ister, halterci olmak ister. Önemli olan hocanın bunu keşfetmesidir.

Peki kariyeriniz boyunca sizin daima arkanızda duran ve size destek olan isimler kimlerdi?Tabii ki bir insanın başarılı olabilmesi için, yola çıkarken öncelikle, ailenin sporcunun yanında olması gerekir. Aile çok önemli. Ailenin desteği olmadan bir sporcunun belirli bir seviyeye

çıkması çok zor. Daha sonra hocanın, çevrenin, ülkenin ve atmosferin birbiri ile uyumlu olması gerekir.

Aile desteği çok önemli dediniz. Sizin bu spora başlamanızda ailenizin bir etkisi oldu mu yoksa siz mi isteyerek başladınız?Aslında ailem bu sporu yapmama karşı çıkıyordu ama eninde sonunda destek oldular. Örneğin; “Yapma bu sporu, devam etme.” deselerdi bu sporu yapamazdım. Başta karşı çıkıyorlardı, sonradan destek oldular.

Kariyeriniz boyunca hiç pes etmeyi düşündüğünüz ve “Ben bu işi yapamıyorum, bırakacağım.” dediğiniz anlar oldu mu? Olduysa bu zamanların üstesinden nasıl geldiniz, ne yaptınız?Şimdi bu klasik bir soru oldu. Herkes böyle

anların olup olmadığını sorar ama ben, kendi adıma söyleyeyim, çocukluğumdan beri dünya şampiyonu olacağıma ve dünyaya kendimi ispat edeceğime inanıyordum. Bir sporcu eğer kendisine inanmıyorsa ve çevresinden destek almıyorsa, başarılı olması mümkün değildir. Sporcunun hem çevresine hem de kendisine inanması gerekir.

Bu büyük dereceleri alırken size örnek olan bir isim var mıydı? Kimleri örnek aldınız?Tabii ki. Biz, bizden önceki nesilden Bulgaristan milli takımında da görev almış Yanko Rusev vardı, onu örnek alır ve televizyonda da izlerdik. Biz de onlar gibi olmak istiyorduk. Onlar bizim için birer idollerdi ve bizler de onlar gibi olabilmek için bu spora devam ettik.

Peki şu anda halter sporunun Türkiye’deki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Geçmişle kıyaslandığında şu anda bir gelişme var mı?Halter denildiğinde, Türkiye dönem dönem bir başarı elde ediyor. Aslında bunu tüm spor branşları için genelleyebiliriz. Ama bunun devamını getiremiyoruz. Bunun nedeni başarıları kişileştirmek ya da tekleştirmektir. Örneğin; basketbolda yalnız Anadolu Efes takımı bir ara büyük başarılar kazanırken şu anda söndü. Halterde, Halil Mutlu ve Nurcan Taylan gibi isimler geldi geçti. Bu arada kendimi söylemiyorum. Ve bu durum yaklaşık yirmi sene böyle devam edecek. Biz yirmi sene halterde bir başarı beklemeyeceğiz. Birisi çıkacak bireysel olarak, kendi yeteneği ile bir başarı sağlayacak. Siyasal ya da politik olarak bizim devletimizin bir desteği yok bu alanda. Ne basketbolda ne futbolda ne de herhangi bir sporda bir yatırımımız var. Biz yedi- sekiz yaşında çocukları alalım da onları sporcu olarak yetiştirelim diye bir düşünceleri yok. Bu tür işler sizin gibi gençlere düşüyor. Örneğin; köylerdeki çocuklara bakıp “Bu çocuk güreşçi olabilir ya da atlet olur.” demelisiniz. Mesela Ağrı Dağı’ndaki çocuklar atletizme daha yatkındır. Onları keşfetmek gerekiyor. Bu işlerin siyasi boyutu, politikası olmaması gerekir. Bunu yapmazlarsa da bir Ahmet’in çıkıp başarılı olması ile yetinmemiz gerekir.

Yani altyapıdan devam eden sürekli bir kaynağımız yok. Bilerek yetiştirilmiş şampiyonumuz yok bizim. Yani “Sıfırdan alıp bu adamı yetiştirelim ve şampiyon yapalım.” dediğimiz bir sporcumuz yok. Bence okullarda, köylerde bunun sistemini kurmak lazım. Yani şu an ekonomik olarak

çok düzgün bir ülkeyiz. Bunu köylere yayıp köylerdeki çocukları yetiştirmemiz lazım. Çocukları “Sen şampiyon olacaksın.” diye yetiştirmek lazım. Bunu yapmadığınız müddetçe biz hep tesadüf şampiyonlar çıkarmış olacağız.

Siz kendiniz nasıl tanımlarsınız? Nelerden hoşlanır, hangi sporları takip edersiniz?Şimdi ben başarılı olduğumuz bütün sporları takip ederim. Bu atletizm de olur futbol da olur. Mesela Trabzonspor herhangi bir yabancı takımla maç yaptığında onu seyrederim ama Türkiye’den Trabzonspor ve Galatasaray’ın maçını seyretmem. Bana keyif vermez, çünkü herhangi birisi yenecek diye düşünürüm. Mesela Atlet Süreyya Ayhan ya da Halterci Nurcan Taylan’ı izlemeyi severim, Hamza Yerlikaya güreş yaparken onu izlerim. Bana hiçbir şey vermeyecek sporları izlemem, rekabetin yüksek olduğu sporları izlerim.

Müsabakalara çıkmadan önce yaptığınız uğurlu olabileceğine inandığınız belirli ritüelleriniz var mıydı?Genel olarak herkesin böyle uğur getirecek bir şeyi vardır. Fakat bence temel şey çalışmaktır. Ben çalışmaya inanırım. Eğer kendime güveniyorsam o gün her şeyi unuturum. Eğer güvenim yerindeyse uğur vb. şeylere dikkat etmem zaten. O gün çıkarım, ezer geçerim. Tabi sizin dilinizden konuşmaya çalıştım burada. Bence bir insan başarısız olacağını düşünüyorsa uğurlara bağlar işini. Eğer bir şekilde şüpheleniyorsa başarısından, o zaman mesela sağ ayağınla başlar kaldırmaya ya da değişik uğurlara bağlar işini.

Peki en başta da söylediğiniz gibi dünyanın en genç rekor kıran haltercisisiniz. Bu yaşta böyle bir rekoru kırmak size nasıl hissettirdi? Üzerinize bir rehavet çöktü mü? Bence bu sadece halterde değil bütün sporlarda genç yaşta başarılı olmak - ki ben on beş yaşımda kazandım bu başarıyı - bir ağırlık ve sorumluluk yükler sporcuya. Buna “yıldız hastalığı” denir. Bu hastalığa yakalananlar daha şımarık olur. Önemli olan bunu atlatmaktır. Bu dönem bende bir buçuk-iki sene kadar sürdü. Bu her tür sporcuda olur. Yüzmede de, atletizmde de, futbolda da bu hastalığı atlatan sporcu gerçekten başarılı olur. Ben de bu hastalığı atlattım ve başarılı oldum, dünya şampiyonu oldum. Devamını da getirdim.Bu durumu atlatmanızda yanınızda olan isimler kimlerdi? Kimler size destek oldu?Hocamız tabii ki. Bence hoca gerekirse sporcuya vurmalıdır da. Bir sporcu ne kadar iyi olursa olsun sonuçta o hala bir sporcudur. Bilmediği şeyler olabilir. Mesela biz Fatih Terim’e “Ben

sporcuma tokatı vururum.” dediği için ne kadar kızıyoruz. Bence sporcu tokatı da yemeli ki kendine gelsin.

Hocanın tecrübesi daha fazla, oyuncunun tecrübesi daha az diye mi böyle bir durum söz konusu?Tokadı yiyen sporcu on sene sonra iyi ki de o tokatı yemişim diyecektir. Mesela biz insan halkarına aykırı diye kızıyoruz. Olmaz öyle şey bir insana vurulur mu diyoruz ama sporcu 10 sene sonra iyi ki de vurmuş bana diyecektir. Çünkü eğer hoca vurmamış olsa yıldız hastalığı devam edecek sporcunun tüm kariyeri bitecektir.

ATHLETICSOliMpiYATlAR

BULgAR gÖçMENİ dİYOR BENİM İçİN HERKES, BEN BULgAR gÖçMENİ dEĞİLİM, BULgARİSTAN gÖçMENİYİM. BULgARİSTAN TÜRKÜYÜZ BİZ. BEN dOĞUŞTAN BERİ TÜRK’ÜM.

1980 LOS ANgELES VE 1984 MOSKOVA OLİMPİYATLARINdAKİ BOYKOTLARdAN SONRA 1988 SEUL OLİMPİYATLARI SPORCULAR İçİN MÜKEMMEL BİR ORgANİZASYON OLdU. SEUL’UN BENİM İçİN ÖNEMİ çOK BÜYÜK.

Peki ’88 Seul Olimpiyatlarının sizce bu kadar iyi olmasının nedeni ’80 Moskova ve ’84 Los Angeles’da yaşanan boykotlar mıydı?Tabii ki. Seul’de Amerikalısı da Rusu da İngilizi de başarılı olmak için bir şeyler yapıyordu. Benim de şansım orada yarışmak ve en iyi derecemi orada yapmamdı. Bazen söylediğimde neden Seul’u çok övüyorsun diyorlar ama bence oradaki olimpiyat gerçekten mükemmel bir olimpiyattı.

Sizin için dönüm noktası diyebileceğiniz bir başarınız var mı? Ya da hangi başarınıza en çok

Peki sanırsam ‘88, ’92, ‘96 ve 2000 Olimpiyatlarına katıldınız. Bunların içinden en çok hangi organizasyonu beğendiniz?Şimdi yanlış oldu bu durum. Seul desem… Orada çok başarılar elde etmiştim. Bence Seul 1988 çok iyi bir organizasyondu. Siz bilemeyebilirsiniz, 1980’de Olimpiyatlar Moskova’da yapıldı. 1984’te ise Amerika’da Los Angeles’da yapıldı. Bu olimpiyatların ikisi de boykot edildi. Bunların mağduru benim. Ben ’84 Moskova Olimpiyatlarına katılmadım. Katılsaydım şampiyon olacaktım. Biz bunları göremedik. Onlardan sonra ‘88’de Seul’deki organizasyon mükemmeldi. Bana göre ondan sonraki Olimpiyatlar çok sade geçti. Çünkü ben daha önce Seul’u gördüğüm ve oradakinin kalitesini daha iyi bulduğum için diğerleri beni fazla etkilemedi.

değeri veriyorsunuz?Demin de bahsettiğim gibi Seul Olimpiyatları’nda aldığım derecelerdi.

Seul’de sanırsam üç alanda da dünya rekoru kırmıştınız. Evet koparma, silkme ve toplamda dünya rekoru kırmıştım.

Biliyoruz ki Olimpiyatlar, Dünya Şampiyonaları ve Avrupa Şampiyonalarına katıldınız. Bu müsabakalar boyunca yaşadığınız en komik ya da ilginç olayı anlatabilir misiniz?Komik bir anımı anlatayım. 1983 yılında Moskova’da Dünya Şampiyonası’na katılmıştım. 16 yaşında falandım herhalde. Ben de ısınma odasında son antrenmanlarımı yapıyordum.

Page 38: Athletics 2012 Bahar

74 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 75

ATHLETICSOliMpiYATlAR

Birazdan da müsabakaya çıkacaktım. O ara lavaboya gittim. Lavaboya giderken de kontrol ediyorlardı. Güvenliklerden birisi bana “Çocuk sen nereye gidiyorsun?” diye sordu. Adamlar böyle yirmi beş-otuz yaşlarında sakallı falan insanlar, ben de 16 yaşında bir çocuğum. Ben yarışmacıyım, dedim. İtiraz ettiler, yok olmazsen giremezsin şeklinde. Sonunda katıldım ama.

Bir ara siyasete atılmayı düşünmüşsünüz, bu önceden aklınızda olan bir şey miydi yoksa bir anda mı oluştu? Nasıl gelişti? Ne hissettiniz siyasete atılınca?Ben gençlere bir tavsiye vereyim bu anda. Bence siyasetle uğraşsınlar. Hani bastırılmış duygular diyoruz ya bence herkesin bir fikri vardır. Bir insanın da otuz, kırk ya da elli yaşına geldiğinde keşke bunu da yapsaydım dediği şeyler vardır. Ben de bunu yaptım. Benim bir fikrim vardı ve bana uygun, en doğru partiye aday oldum. Bir yere kadar geldim ama bence siyaset sporcular için çok doğru bir alan değil. Hiç pişman değilim, çok fazla şey öğrendim. Siyasete girmek ufkumu açtı diyebilirim. Şu anda konuşuyorsam

geçtiği söylenir. Sizce bunun nedeni nedir ve bu rekabet size farklı bir motivasyon katıyor muydu?Ben için değil de sanırsam bu karşılaşmalar onun için ekstra bir motivasyon sağlıyordu çünkü Yunanlılar beni geçmesi için kendisine çok destek veriyorlardı. Bunun nedeni de benim 2 kez olimpiyat şampiyonu olup 3 kez sahnede olmamdı. Benim onu geçmem üç kez olimpiyat şampiyonu anlamına gelecekken onun kazanması çok daha büyük bir anlam ifade ediyordu. Özellikle Leonidis demeyelim, benim için rakip rakiptir. Ben öyle şanslı bir insanım ki müsabakalarda onunla yarışmışım, biz müsabakalardan sonra oturduk sohbet ettik. Bana dedi ki “Benim şanssızlığım senin gibi bir insanla yarışmamdı.”. Biz sahnede kıran kırana yarıştık fakat müsabaka bitince birbirimize sarıldık. O da Türkçe biliyor, hatta senden benden iyi konuşuyor Türkçe’yi. Çünkü kendisi Trabzon’dan göçmüş Yunanistan’a. Bizim yarıştığımız müsabakalar Yunanistan’da izlenme rekorları kırmış. Bu rekor Yunan televizyon tarihindeki en büyük ikinci izlenme rekoru olmuş. Düşünün tüm halk televizyonlara kilitlenmiş.

Bir süre sakatlıklarla boğuştuğunuz bir dönem vardı sanırsam. Bu sakatlıklara rağmen yine müsabakalara katıldınız ve şampiyon oldunuz. Bu başarıyı tetikleyen şey inancınız mıydı?Ben sakatlık döneminde olan bir sporcunun yarışmalara katılmasına kesinlikle karşıyım. Bir sporcu sakatsa tedavi olacak, tedavi bittiğinde yarışmalara katılacak. Eğer küçük bir ağrı varsa bu anda katılmalı fakat eğer sakatlık çok büyükse bu tedaviyi tamamladıktan sonra müsabakalara katılmalıdır sporcu.

Bir dönem de Dünya Halter Federasyonu Asbaşkanlığı yaptınız. Bu göreviniz hakkında ne diyeceksiniz?Benim yaptığım dönemde –otuz üç yaşında yaptım bu görevi- Dünya Halter Federasyonu Asbaşkanlığı görevine getirilen en genç insandım. Türkiye’de o zaman Halil Mutlu gibi, Nurcan Taylan gibi isimler benim dönemimde olimpiyat şampiyonu oldular. Ben bu görevi bıraktığımda bizim bu alandaki tüm başarımız söndü.

Çok teşekkürler Naim Bey, sorularımız bu kadardı paylaştıklarınız için de ayrıca teşekkür ediyoruz. Eklemek istediğiniz bir şey var mıydı?Öncelikle ben de size teşekkür ediyorum, sonuçta gençlere böyle başarı ve azim hikâyeleri çok büyük örnek olacaktır. Umarım ülkemizin adını tüm sporlarda en iyi yerlerde göreceğiz. Bu başarıları size, gençlere bırakıyoruz. Teşekkürler.

YUNAN RAKİBİM LEONİdİS BENİM İçİN BİR MOTİVASYON KAYNAĞI dEĞİLdİ, BEN ZATEN 2 TANE OLİMPİYAT KAZANMIŞTIM. BENCE BENİM YARIŞMAM ONU dAHA dA HIRSLANdIRdI.

bu siyasette öğrendiğim şeyler sayesinde konuşabiliyorum. Sporcu olarak biz konuşmayı pek fazla bilmezdik ama siyasete girince öğreniyorsun doğal olarak. Özellikle üniversiteli gençlere tavsiye ederim siyasete atılmalarını. Fakat agresif olmamak kaydıyla tabii. Bize de karşı çıktılar neden siyasete atıldınız diye ama farketmez, herhangi bir partiden girsinler siyasete. Belli bir yaşa geldiklerinde bunun meyvesini alırlar.

Şu an bıraktınız sporu ve biliyoruz ki halter sporu siz ve Halil Mutlu dışında çok fazla ilerleyemedi. Şu an gençlerin yetiştirilmesi için bir şey yapıyor musunuz?Biz, ülke olarak, ekonomik olarak çok iyi bir durumdayız. Etrafımızda Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı görüyorsunuz, hepsi batmış. Bizim köylere, küçük ilçelere inip sporcularımızı yetiştirmemiz lazım. Eğer egomuzu tatmin etmemiz gerekiyorsa, öyle yapalım. Ekonomik olarak bu kadar yeterliyken kimse sporun nereye gittiğine bakmıyor bile. Geçen gün Bulgar bir çalıştırıcıyla konuştum. Bir çocuk görmüş, diyor ki bu çocuk doğuştan atlet. Onun görebildiğini biz göremiyoruz burada.

Peki hiç antrenörlük kariyeriniz oldu mu?Ben antrenörlük yapmamaya dair kendi kendime söz vermiştim. Çünkü çok ağır bir iştir. Herkese yardım ederim, her türlü olanağı sağlamaya çalışırım fakat antrenörlük yapamam.

Size göre altyapıya gerekli desteği verildiği takdirde Türkiye’de halter sporu ne kadar gelişebilir? Ülke olarak bizde bir halter potansiyeli var mı?Halterde bizim potansiyel gibi bir sıkıntımız yok. Bizim altyapımız da hazır. Bize Halil Mutlu gibi, Nurcan Taylan gibi birer örnek ve sağlam bir hoca lazım ki hadi yürüyün desin gelecek nesile. Bizim potansiyelimiz de çok yüksek, bu alanda yetiştirilebilecek çocuklarımız da var ama ben de bilmiyorum neden gelişemiyoruz. Ben de dışarıdan bir seyirci gibi seyredip görüyorum.

Olimpiyatlar boyunca sahneye her çıkışınızda Türkiye’nin nefesini tutup sizi desteklediğini biliyorsunuz. Fakat özellikle Yunan rakibiniz Leonidis’le karşı karşıya geldiğiniz müsabakalar için daha heyecanlı

* Naim Süleymanoğlu on yaşındayken başladı haltere. İlk dünya rekorunu kırdığında sadece on beş yaşındaydı. 1984, 85 ve 86 yıllarında dünyada ‘yılın haltercisi’ seçildi.* Aynı yıllarda Bulgaristan’daki yönetim, Türk azınlığa yönelik baskılara başladığında, Türklerin isimleri değiştirildiğinde Türkiye’ye ‘iltica’ etmeye karar verdi.* 86’da, Sidney’de düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası’ndan kaçıp Türkiye Büyükelçiliği’ne sığındı. Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın gönderdiği özel uçakla Türkiye’ye getirildi. Minik dev adam, uçaktan indirilip direkt TBMM’ye götürüldü. Salona girdiğinde bakanlar, milletvekilleri ve basın mensuplarının hepsi ayakta alkışlıyordu onu…* 1988 Seul, 1992 Barcelona ve 1996 Atlanta Olimpiyatları olmak üzere üç kez olimpiyat şampiyonu, sekiz kez dünya

şampiyonu oldu, 46 dünya rekoru kırdı.* Kendi kilosunun üç katından fazla kaldırıyordu, ‘efsane’ olmuştu.* Spor otoritelerine göre ‘tüm zamanların en iyi haltercisi,’ydi, hatta tarihin en iyi haltercisi!* 1988 yılında Time dergisine kapak oldu.* 2000 yılındaki Sidney Olimpiyatları’nda, üç kaldırışta da sıfır çekerek başarısız oldu; ardından halteri bırakma kararı aldı.* 2004 yerel seçimlerinde MHP’den belediye başkanlığına, 2007 genel seçimlerinde ise MHP İstanbul milletvekilliğine adaylığını koydu ancak seçilemedi.* 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nın başlamasına aylar kala Naim Süleymanoğlu’nun ismi Londra’da bir tren istasyonuna verildi. Listeye giren tek Türk sporcu olan Naim Süleymanoğlu’nun ismi için Güney Londra’daki Norwood Junction istasyonu tercih edildi.

Naim Süleymanoğlu 45 Yılda Neler Başardı?

n

Page 39: Athletics 2012 Bahar

BAHAR 2012 ATHLETICS 77 76 ATHLETICS BAHAR 2012

ATHLETICSOliMpiYATlAR Kuruluşu milattan önceye dayanan olimpiyat

oyunları, tarih boyunca birçok ilginç olaya sahne olmuştur. Milattan önce dokuzuncu yüzyıl’da başladığı tahmin edilen olimpiyat zaman zaman sekteye uğramış ve düzenlenememiştir. On dokuzuncu yüzyılda modernleştirilen edilen Olimpiyat Oyunları, o zamandan beri neredeyse her dört yılda bir düzenlendi. Asıl amaçları insanları spor karşılaşmalarıyla eğlendirmek olan olimpiyat oyunları, zaman zaman gelişen sıra dışı olaylarla da insanları şaşırtmıştır. İşte bunlardan bazıları:

DÜŞE KALKA FINISHBaşka bir ilginç olay, 1908 yılında Londra Olimpiyatları’nda meydana geldi. İtalyan atlet Dorando Pietri, o yıllara göre oldukça iyi bir dereceyle maratonun son kısmını tamamlamak üzere piste girdi. Pietri, pistte yanlış yöne girdi ve koşmaya devam etti. Hakemlerin uyarısı ile doğru yöne koşmaya başlayan Pietri, dehidrasyon ve aşırı zorlanmaya daha fazla dayanamadı ve yere yığıldı. Pietri, bitiş çizgisine yetkililer tarafından adeta taşınarak götürülünceye kadar dört kez daha düştü. Pietri’nin bitiş çizgisine birinci olarak ulaşmasının ardından İtalyan bayrağı göndere çekildi. Ancak ikinci sırada gelen ABD’li Johnny Hayes ve teknik ekibi, bu duruma itiraz etti. Pietri yarış dışı bırakıldı ve altın madalya Hayes’e verildi.

KARDEŞ PAYI1912 yılındaki Olimpiyat Oyunları’nda birçok dalda hakemler ilginç(!) kararlara imza atmışlardı. Güreş yarı finalindeki karar ise hakemlerin pratik zekâsını vurgular nitelikteydi. O tarihte uygulanan kurallara göre güreş müsabakalarında, taraflardan birinin galip gelebilmesi için rakibini mutlaka tuşlaması gerekiyordu. Bu nedenle birbirine üstünlük sağlayamayan güreşçiler, deyim yerindeyse kaçak güreşiyor, işi uzattıkça uzatıyorlardı. Yine böyle bir yarı finalde, tam dokuz saat güreşen sporcular birbirine üstünlük sağlayamamıştı. Bu durumdan sıkılan hakemler, çözümü müsabakayı durdurup her ikisine birer gümüş madalya vermekte buldular.

800 METRE LANETİ1928 Amsterdam Olimpiyatları atletizm karşılaşmalarında kadınlar 800 metre yarışında yirmi iki atletin altısı yarışmayı terk ederken, dört sporcu ise hastanelik oldu. Birinciliği kazanan Alman Linda Radge, aylarca sağlığına kavuşamadı. Bu nedenle bayanlar 800 metre yarışı kaldırıldı ve otuz yıl sonrasına kadar da oyunlarda yer almadı.Çizgiyi Aştılar1932 Los Angeles Olimpiyatları›nda 200 metre finalinde ABD›li Metcalfe, diğer iki ABD›li koşucunun ardından üçüncü oldu. İki gün

olİMPİYaTlarDa YaŞaNaN İlGİNç olaYlarModern olarak yüz on altı yıldır düzenlenen olimpiyatlarla ilgili bugüne kadar şüphesiz birçok ilginç olay duymuşsunuzdur. bunlar kimi zaman “hayal” diye dalga geçilen hedeflerin gerçeğe dönüşmesi kadar ilham verici, kimi zaman sporcuların rehin alınıp öldürülmesi kadar yürek parçalayıcı olaylardı. Yaşandığı olimpiyatlardan yıllar sonrasında bile hatırlanan olaylardan bazılarını sizin için seçtik.

1932 LOS ANgELES OLİMPİYATLARI’NdA FRANSIZ ATLET JULES NOEL’İN dİSK ATMAdA KIRdIĞI OLİMPİYAT REKORU SAYILMAdI. çÜNKÜ ATIŞI İZLEMESİ gEREKEN BÜTÜN HAKEMLER, SIRIKLA YÜKSEK ATLAMA YARIŞMASINI İZLEMEK İçİN ARKALARINI dÖNMÜŞTÜ.

HAZIRLAYAN MURaT TURHaN

Page 40: Athletics 2012 Bahar

78 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 79

ATHLETICSOliMpiYATlAR

sonra yayımlanan bir fotoğrafta, pistteki kulvar çizgilerinin yanlış çizildiği ve Metcalfe›nin yarışa bir metre geriden başladığı ortaya çıktı. Yarışın tekrar edilebileceği belirtildi. Ancak Metcalfe, ilk üç sırayı zaten ülkesinin almış olduğunu söyleyerek bunu istemedi.HAVuZA PANİK1948 Londra Olimpiyatları’nda olimpiyat şampiyonu Danimarkalı yüzücü Grede Andersen, 400 metre yarışının sonlarına doğru havuzda bayıldı. Boğulmak üzere olan yüzücüyü tribünden atlayan bir bayan seyirci kurtardı.IRKÇILIğA SİYAH ELDİVEN1968 Mexico City Oyunları’nda 200 metre finalinde altın ve bronz kazanan ABD’li siyahi atletler, çıplak ayakla çıktıkları şeref kürsüsünde tek ellerinde siyah eldiven, yumruklarını havaya kaldırarak ABD’deki ırk ayrımını protesto ettiler. 100 metre finalinde ise Jim Hines, 9.95 saniyelik derecesiyle 100 metreyi on saniyenin altında koşan ilk atlet unvanını aldı. MÜNIH’DE DEHŞET

1972 yılında Almanya’da düzenlenen olimpiyatlarda Filistinli gerillalar 11 İsrailli sporcuyu kaçırarak rehin aldı. 246 Filistinli tutsağın serbest bırakılmasını talep eden Filistinliler, istekleri yerine getirilmeyince rehin aldıkları 11 sporcuyu öldürdü. Bu olaydan sonra olimpiyatların iptali gündeme gelse de bunun olimpiyat ruhuna ters düştüğü düşünülerek vazgeçildi. Ayrıca Alman polisinin olaya müdahalesinin ve düzenlenen operasyonun yetersizliği dünya çapında tepki topladı. Olimpiyatlar boyunca tüm bayraklar yarıya çekildi ve olimpiyatların sonunda 80.000 kişilik stadyumda öldürülen sporcular için anma töreni düzenlendi. Olayın yaşandığı 5 Eylül günü ‘’Kara Eylül’’ olarak anılmaya başlandı.

BİR BASKETBOL MAÇI’NDAN ÇOK DAHA FAZLASI: SSCB-ABD1972 olimpiyatları denince akla gelenlerden biri de SSCB-ABD çekişmesi. O yıllarda soğuk savaş sürerken ve dünya bu iki kutup çevresinde dönerken bir basketbol final maçında

karşılaşmaları hem ilginç hem de manidardı. İnanılmaz bir mücadele yaşanan maçta 49-49’luk eşitlikte 2 serbest atıştan birinde başarılı olan ABD’li sporcu skoru 50-49’a getirdi. Maçın bitmesine 3 saniye kala bitiş düdüğü çaldı ve Amerikalı taraftar ve sporcular sevinmeye başladı ama tribünden gelen FIBA yetkililerinin itirazı sevinçlerini kursağında bıraktı. FIBA genel sekreteri SSCB koçunun mola almak istediğini, hakemlerin bunu görmediğini ve Rus takımının hakkının yendiğini düşünmekteydi. Maç tekrar başladı ve Rus sporcu topu orta sahaya taşıyamadan Amerikalılar tekrar sevinç gösterilerine başladı. Tekrar itirazlar yükseldi; gerekçe ise oyunun 3 saniye daha devam etmesi gerekirken skor bordun sadece 1 saniye göstermesiydi. Bu hatanın da düzeltilmesini ardından Rus takımı doğru kararı vererek topu en uzun oyuncuları Aleksandr Belov’e emanet etti. Rus pivot, 2 Amerikalı oyuncunun arasından topu potaya sokarak kariyerinin belki de en anlamlı, en zor ve en kritik basketini attı. Ruslar bu zaferin ardından çılgınca gibi

Page 41: Athletics 2012 Bahar

BAHAR 2012 ATHLETICS 81 80 ATHLETICS BAHAR 2012

ATHLETICSOliMpiYATlAR

1972 MÜNİH OLİMPİYATLARI’NdA ON BİR SPORCUNUN ÖLÜMÜYLE SONUçLANAN TERÖR OLAYLARI, TÜM dÜNYAYI YASA BOĞdU. TÜM YAŞANANLARA RAĞMEN OYUNLARIN İPTAL EdİLMEMESİ, SPORUN TERÖRE ALET EdİLEMEYECEĞİNİ VE ONA TESLİM OLUNMAYACAĞINI gÖSTERİR NİTELİKTEYdİ.

sevinmişti. Amerikalılar, maç sonucuna uzun süre itiraz ettiler, fakat bir sonuç alamadılar. Amerika’nın basketboldaki efsanevi ününe darbe almanın yanında, o yıllardaki en güçlü siyasi rakibine de yenilmiş oldu. Amerikalı sporcular bu sonucu madalyalarını almayarak protesto ettiler.ALTIN YÜZÜCÜ1972 Olimpiyatları’nda pek çok alanda pek çok sporcu yarışmış olsa da, en çok göze çarpan Alman Yahudi asıllı Amerikalı yüzücü Mark Spitz olmuştur. Spitz, bir önceki olimpiyatlarda arkadaşlarına 6 altın madalya kazanacağını söyleyince herkes onunla dalga geçmişti. O olimpiyatlarda 2 altın madalya kazanan Spitz verdiği söz yerine getiremese de bu başarıları gelecek için umut vaat ediyordu ve başarılı sporcu dört yıl sonra azim ve sıkı çalışmanın neler getirebileceğini tüm dünyaya gösterdi. Yüzmede yedisi altın tam on bir madalya kazanan Spitz, altın madalya kazandığı tüm yarışlarda rekor kırarak tam anlamıyla imkânsızı başardı. Sekiz gün, yedi yarış ve yedi dünya rekoru ve yedi altın madalya! 2008 Olimpiyatları’nda bu rekor sekiz altın madalya ve yedi dünya rekorunu elde eden Michael Phelps tarafından kırılsa da, Spitz uzun yıllar bu insanüstü rekoru elinde tutmuş ve yüzme dünyasında sonsuza kadar saygı ve hayranlıkla hatırlanmayı hak etmişti.NE uMDuK NE BuLDuKGerçek adı Stanislawa Walasiewicz olan ve Stella Walsh olarak bilinen Polonya asıllı Amerikalı atlet yıllar boyunca pek çok rekoru egale etti, olimpiyatlarda birçok madalya kazandı. 1980 yılında bir süpermarket soygunu sırasında hırsızların kurbanı olan Walasiewicz’e yapılan otopsi inanılmaz bir gerçeği ortaya çıkardı: herkesin uzun yıllar başarılı bir kadın atlet olarak bildiği Walsh, kadın değil erkekti! n

Page 42: Athletics 2012 Bahar

82 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 83

Spor dünyasında her gün yeni bir dedikodu duyuyoruz. bu aralar özellikle basketbol çevreleri kıpır kıpır! lebron, Kobe, Tom brady, arda Turan ve daha birçok sporcunun hayatında olan bitenden bihaber kalmak istemiyorsanız bu yazı tam size göre!

SPOR MAgAZİN

HAZIRLAYAN İpEK alTaN

MıchAEL JORdAN EvLİLİK yOLUNdA İLK AdıMı ATTı!Basketbol dünyasından bir nişan haberi daha: 48 yaşındaki efsane basketbolcu Michael Jordan üç yıllık manken sevgilisi Yvette Prieto’ya evlenme teklif etti. Yirmi üç, yirmi bir ve on dokuz yaşarlında üç çocuğu olan Jordan’ın önceki evliliği 2006 yılında bitmiş ve on yedi yıl sürmüştü. Jordan-Prieto çiftine mutluluk diliyoruz.

KOBE BRyANT’TAN SEvGİLİLER GüNü öpücüğü!Basketbol dünyasında dedikodu bitmiyor. Kobe Bryant, sevgililer gününde oynanan Atlanta Hawks- Los Angeles Lakers maçı sonrasında kendisine boşanma davası açtığı bilinen eşi Vanessa Bryant’ı öperken görüntülendi. (Zafer sarhoşluğu bu olsa gerek… ) Boşanma sonrasında 18.8 milyon dolarlık mülkün tek sahibi olacak olan Vanessa Bryant’a kararlarını gözden geçirmesini tavsiye ediyoruz.

yıLMAZ ERdOğAN FUTBOL ANTRENöRü

Mü OLUyOR?Yılmaz Erdoğa , futbol antrenörlüğü eğitimi

alıyor. İstinye Orhan Saka Amatör Evi’nde gerçekleştirilen C Kursu Antrenörlük

Semineri’ne katılan Yılmaz Erdoğan, daha önce amatör lisansla futbol oynadığını ve futbolu çok sevdiğini söyledi. Erdoğan bu yeni macerası için

“Çocukluk aşkıma kavuşmuş gibiyim” dedi.

ATHLETICSMAGAZin

ELı MANNıNG’İN MUTFAK SıRLARı:

Super Bowl’un muzaffer oyun kurucusu Eli Manning mutfakta da rakip tanımıyor! Yaptığı kurabiyelerin herkes tarafından çok

beğenildiğini ve annesinin tarifini kullandığını söyleyen Manning, umarız kurabiyenin dozunu

kaçırıp sezona göbekli bir oyun kurucu olarak başlamaz.

Page 43: Athletics 2012 Bahar

84 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 85

ATHLETICSMAGAZin

ALEx’İN TwİTTER şİFRESİ çALıNdı!

Aktif bir twitter kullanıcısı olan Fenerbahçeli golcü Alex’in şubat ayı başlarında twitter

şifresi çalındı. Çalan kişinin attığı tweetler kafaları karıştırmış olsa da, Alex şifresini geri

almayı başardı ve olayın “kendisini komik zanneden” birinin işi olduğunu belirtip, atılan

tweetlerin ciddiye alınmamasını rica etti.

ERTEM şENER BEyAZ’A KıZ İSTEdİ!

Ünlü futbol spikeri Erdem Şener, konuk olduğu Beyaz Show’da bir skeçte rol aldı. Skeçte Beyaz’ın ağabeyini canlandıran ve

Beyaz için kız isteyen Ertem Şener, oyuncuk yeteneğiyle izleyenleri şaşırttı.

ARdA’yA SüRpRİZ dOğUM GüNü

Arda Turan ve Luis Perea , Atletico Madrid’in 30 Ocak’ta aldığı Osasuna zaferinin ardından

dönüş yolunda sürpriz bir doğum günü partisiyle karşılaştılar. Uçakta arkadaşlarının sürpriz doğum

günü pastasıyla karşılaşan iki oyuncu pastayla hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmedi. Arda

Turan, 25. yaşını kutluyor.

BEcKhAM çİFTİ BEşİNcİ çOcUğU

İSTİyORDavid Beckham katıldığı bir televizyon

programında eşi Victoria Beckham’la beşinci kez çocuk sahibi olmayı düşündüklerini

söyledi. Üç erkek çocuktan sonra kız çocuk babası olmaktan çok mutlu olduğunu da

belirten Beckham, kalabalık bir aile olmayı sevdiklerini de sözlerine ekledi.

TOM BRAdY VE

AİLESİ KOSTA

RİKA’dA TATİL

YAPIYOR!f

Superbowl’da zafere çok yaklaşan

fakat Eli Manning’li Giants’a karşı

kaybeden Tom Brady ailesiyle Kosta

Rika’da tatil yapıyor. Super Bowl

sonrasında “Kocam lanet olası

topu aynı anda hem atıp hem de

tutamaz! Topu bu kadar çok kez

düşürdüklerine inanamıyorum!”

diyerek Patriots receiver

oyuncularına sert bir çıkış yapan

Gisele Bündchen, Kosta Rika’da

öfkesini yenmiş ve rahatlamış

görünüyor.

BATUHAN KARAdENİZ

EVLENdİ

Eskişehirspor’un genç yıldızı

Batu Karadeniz, geçtiğimiz

günlerde Eda Baş ile nikah

masasına oturdu. Yirmi

yaşında bir futbolcu niçin

evlenir bilememekle birlikte

genç çifte mutluluk diliyoruz.

FERNANdO TORRES’İN RüyASı:20 maçta sadece 2 tane gol atabilen Fernando Torres, İngiltere›de alay konusu oldu. Fernando›nun gol atmayı sadece rüyalarında görebileceği anlatılan bir animasyon film çekildi.

LEBRON JAMES NİşANLANdı! LeBron James, yeni yıl gecesi South Beach’te bir gece kulübünde uzun zamandır kız arkadaşı olan Savannah Brinson’a evlenme teklif etti. Çiftin LeBron Jr. Ve Bryce adında iki oğulları var. Çiftin yakın çevresi herkesin bu durumdan çok mutlu olduğunu söylüyor.

Page 44: Athletics 2012 Bahar

86 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 87

ATHLETICSTEknOlOji

TeKNolojİ Ve SPorİlk basketbol ayakkabılarından günümüzün teknoloji harikası modellerine, bilimsel veriler ve nanoteknolojiyle üretilen mayolara kadar teknoloji sporun her alanına girmiş durumda. İşte vücut sıcaklığını koruyan kış sporu eldivenlerinden, bir nefesle enerji veren spreylere kadar geniş bir yelpazeden sizin için seçtiklerimiz!

21. yüzyılda sporun yaygınlaşması ve gelişimiyle ilgili birçok soru ortaya atıldı, bunlardan en çok konuşulanı ise daima teknolojinin sporun ruhuna aykırı olup olmadığıydı. Bu süreçte amatör ruh kendisini azami şekilde teknolojiden sakınsa da son on yıla baktığımızda önceki yıllara göre teknolojinin sporun içine doğrudan girdiğini ve büyük organizasyonlardan çıkıp evimize kadar ulaştığını görüyoruz.Saha içini bir kenara bırakalım ve son dönemde teknolojinin bize ne gibi nimetler sunduğuna bir göz atalım, ne dersiniz…

ION GogglesZeal optics video kaydedebilen son uygulamasını son zamanlarda piyasaya sürdü. ION Goggles

ismindeki bu havalı ürün siz kayak yaparken gözlerinizi güneşten korumakla kalmıyor, aynı zamanda siz slalom yaparken 1080p yüksek çözünürlükte etrafınızı kayda alabiliyor. Ayrıca sekiz mega piksellik kamerasıyla net kareler yakalayabiliyor. Söz konusu alet, yüz yetmiş derece genişliğinde lensleri ve ışığı otomatik ayarlayabilen akıllı teknolojisi ile alıcılarını büyülüyor. Yoğun video ve kamera kullanımına rağmen şarj edildiğinde 6 saatten fazla kullanılabilen bu cihaz, çektiği görüntüleri başka bir aletteki mikro hafıza kartlarına atabiliyor. Kullanıcılar kayıtları yalnızca Facebook, Twitter veya Instagram gibi sosyal medya ortamlarında değil, Zealin çevrimiçi topluluğunda da paylaşabiliyor, diğer Ion Goggles sahipleriyle

tanışıp onların fantastik karelerine ortak olabiliyor. Bu sihirli gözlüğe sahip olabilmek için yaklaşık yedi yüz Türk Lirasını gözden çıkarmanız gerek.

StriivEgzersiz yapmayı ne kadar seviyorsunuz? Her sene kendi kendimize “Bu yıl daha aktif, daha sağlıklı olacağım.” diyorsunuz ama motivasyonunuzu bir şekilde kaybediyorsunuz, değil mi? Öylese Striive adlı kişisel antrenman yöneticisine bir göz atalım.Striive, için avuç içine sığabilen interaktif bir kişisel uzman diyebiliriz. Sizi en uygun şekle sokmak için yürüyüş maratonu uygulamaları kullanıyor, bununla da kalmayıp hareket sürekliliğinize göre adınıza yardım kuruluşlarına

bağış da yapıyor. Daha fazla yürüyorsunuz, daha fazla yardım ediyorsunuz ve cebinizden tek kuruş çıkmıyor.Bir adım sayacı olmaktan öte Striiv, hareketlerinizi tamamlayıcı, adeta bağımlılık yaratan programlar içeriyor. Bilgisayar ve akıllı telefonlarda gördüğümüz birçok eğlenceli uygulamanın yaratıcıları, Striiv için de uygulamalar ortaya koydular. Kullanıcılar artık sadece oyun oynamıyor, aynı zamanda bunun bir parçası oluyor. Oyunlar oynayabiliyor, müsabakalara girebiliyor ve gelişim çizelgeni takip edebiliyorlar. Bu eğlenceli, akıllı ve hayırlı cihaz için biriktirmeniz gereken sadece yüz dolar var.

eTip GlovesŞimdi söz edeceğimiz ürün ilk bakışta sizi cezbetmeyebilir, çünkü ne olduğunu anlamayabilirsiniz. ETip Gloves, görünüşte parmak uçları gri bir çift siyah sıradan eldiven gibidir. Bu eldiven kullanıcısının parmak uçlarınızdaki vücut ısısını korumak ve kopyalamak için tasarlandı, yani elinizde bu eldiven varken istediğiniz dokunmatik aleti kullanmak kâbus olmaktan çıkacak. Özellikle kış sporlarıyla ilgilenenler için bulunmaz bir nimet olan bu eldivenleri son yılların en soğuk kışını geçirdiğimiz İstanbul’da kullanmak hiç de abes kaçmayacaktır. Yetmiş liranızı bu ürün için ayırmak isteyebileceğinizi düşündük.

aeroshot pure Energy“Enerji kazanmanın en teknolojik biçimi” yarışması başladı diyebiliriz. Bahsedeceğimiz gözde ürün ise Aeroshot Pure Energy isimli inhaler(nefesle ciğerlere çekilen sprey). Bu ürün size bir nefeste çekebileceğiniz hatırı sayılır miktarda enerji sunuyor. İçerdiği yüz miligramlık kafein bir büyük bardak kahvenin içerdiği ile eşdeğer. Her paketinde sekiz doz olan bu ürünü kullanmak sizi “teknolojik” bir sporcu yapabilir, fakat astım ve benzeri solunum rahatsızlıkları olan kullanıcı adaylarının mutlaka bir doktora görünmesini tavsiye ediyoruz.

HiNation HilightKampçılar, kayakçılar, dağcılar ve pek çok doğa sporcusu için çok etkileyici bir ürünle karşı karşıyayız. Bu yeni ürün bir fener içermekte, ayrıca USB ve mikro USB girişleriyle istediğiniz cihazları şarj edebilmekte. On saat güneş ışığıyla şarj edildiğinde yaklaşık yirmi saat aralıksız olarak feneri çalıştırabilir veya üç ayrı cep telefonunu tam olarak şarj edebilirsiniz. Toza, sürtünmelere ve suya karşı dayanıklı olan bu sistem yarım kilogramdan daha hafif olması dolayısıyla elektrik sıkıntısı yaşanan kırsal bölgelerde kolay taşınmasıyla da sporcuları cezbediyor. Bu ürünün piyasa fiyatıysa yaklaşık dört yüz elli Türk Lirası

lazerli Bilardo IstakasıBu ıstaka, ideal boyutlarda olup ucuna bütünleştirilmiş kırmızı ışıklı lazer ışınları yayan bir parça içeriyor. Elbette ki profesyoneller için dikkate değer bir ürün değil, fakat bu ıstaka, oyununuzu geliştirmek için harika ve özellikle spinli vuruşlara çok yardımcı oluyor. Çalıştırmak için 1.5 voltluk üç pil yeterli. Istakanın diğer özellikleri ise lastikli bir tampon, demirden yapılmış eklem yeri ve köpükten bir sap. Bu ürün size omuzluklu naylon taşıma çantası ve aksesuar cebiyle birlikte iki parça şeklinde geliyor. n

Page 45: Athletics 2012 Bahar

88 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 89

ATHLETICSRÖpORTAj

boğazİçİlİ bİr SPor GazeTeCİSİ : MERT AYdIN Spor gazeteciliğini spor yazarlığı ve yorumculuğundan ayırabilen, işini çok seven, çekirdekten yetişme bir spor gazetecisi. aynı zamanda sıkı bir sporsever ve içimizden biri, bir boğaziçili Mert aydın. Kendisiyle Türk atletizminden, Dünya Salon atletizm Şampiyonası’na, hatta küçüklük anılarına kadar pek çok şey konuştuk ve ortaya keyifle okuyacağınıza inandığımız bu samimi röportaj çıktı. Karşınızda Mert aydın…

Spor yazarı olmaya nasıl karar verdiniz? Aslında karar vermedim. Ben Gelişim spor dergisi okuyucusuydum, çok takip ederdim. Lise son sınıftayken, üniversite sınavından birkaç gün sonra bir gün arkadaşlarla adaya gitmeye karar verdik. Arkadaşlarımdan biri dergideki bir ilanı fark etti(kendisi de şu an LigTV’de çalışıyor). İlan, Gelişim yayınlarında spor, ekonomik panaroma, Nokta dergilerinde çalışmak isteyen, yabancı dil bilen stajyerler arandığını duyuruyordu. Ben de spora deli gibi meraklı, sürekli spor gündemini takip eden biriydim ama spor gazetecisi olmak gibi bir hedefim ne ortaokulda ne lisede hiç olmamıştı. Eğlence için görüşmeye gitmeye karar verdim. Yazı işleri müdürü Fatih Altaylı’ydı. Onunla konuştuk ve bir süre sonra beni geri çağırdılar ve ben spor gazeteciliği alanında stajyer oldum. Yirmi üç yıldır da spor gazeteciliği alanında çalışıyorum.

Aktif olarak yaptığınız bir spor var mıydı?Hayır yoktu. Her Türk genci gibi biz de futbol oynardık. Şimdi size yabancı gelebilir ama bizim zamanımızda mahallede de çok top oynanırdı.

HAZIRLAYAN GÖRKEM çOlaK & GÜRSEl çaĞlaR

Mecidiyeköy’ün ortasında top oynadığımız zamanları hatırlarım. Kendi kendimize koştuğumuz atletizm yarışmaları olurdu. Hatta mahalle rekoru bile vardı bazı mesafelerde. O dönemlerde ne oynayabiliyorsak oynardık. Zaten ben herhangi bir spor dalında çok yetenek sahibi olduğumu düşünmüyorum. Belki çok küçükken bir takım şeyler yapılsa olabilirdi. Bazen öyle futbol oyuncuları görüyorum ki, bir sporcunun hiç yeteneği olmasa dahi, sırf iyi eğitimle profesyonel düzeye ulaşabileceğini düşünüyorum.

Birçok farklı branşa hâkimsiniz ve hepsi hakkında da yazıyorsunuz. Kendinizi nasıl yetiştirdiniz? Biz tek kanallı televizyonun son kuşağıyız sanırım. Sadece TRT vardı; Magic Box(Star) çıktığında ben üniversitedeydim mesela. TRT de tek olduğu için hangi programı verse bütün aile oturup izlemek zorundasınız. Bir alternatifi yoktu; başka kanalda dizi, bir kanalda kayakla atlama, bir kanalda maç olmuyordu. Ailece atletizm, kayakla atlama, tenis maçı izlediğimiz olurdu. O zamanlarda bunları izlemiş olan benim

neslim, muhtemelen spor yazarlarının bilmediği birçok ismi biliyordur. Benimde öyle başladı diyebilirim. Bir de ilgili olduğum için yayınları takip ediyordum. Bir de işe on sekiz yaşında başlayınca hangi yayınları nereden bulup takip edebileceğinizi de öğreniyorsunuz. Zaten internet işin içine girince her şey çok değişti. Her yerden her şeyi takip edebiliyorsunuz. Bir süre sonra çok fazla organizasyona katılmanın da getirisiyle spor kültürünü çok artırdım bence. Ipad vs. cihazlarla dergilere abonelik falan da kolaylaştı. Böylece her şeyi takip edebiliyorum. Ama spor gazeteciliğinde bir yerden sonra uzmanlaşmak da önemli. Ben futbol ve atletizmde uzmanlaştım ama tenisi, yüzmeyi çok severim. Bir süre okçuluk takip etmişliğim var. Spor gazetecisi diyorum, çünkü spor yazarı lafını sevmiyorum. Bence biraz tepeden inme bir kavram. Spor yazarı olduğu iddia edilen çoğu insan aslında sadece belli bir spor dalında yazan spor yorumcuları bence. Tek bir branşı bilmek değil, örneğin bir güreş maçı, bir boks karşılaşması izlemek de önemli benim mesleğimde. Spor gazetecisinin bütün sporlarda uzman olması mümkün değil ama hepsini

Page 46: Athletics 2012 Bahar

90 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 91

ATHLETICSRÖpORTAj

BEN dE SPORA dELİ gİBİ MERAKLI, SÜREKLİ SPOR gÜNdEMİNİ TAKİP EdEN BİRİYdİM AMA SPOR gAZETECİSİ OLMAK gİBİ BİR HEdEFİM NE ORTAOKULdA, NE LİSEdE Hİç OLMAMIŞTI. BİR gÜN EĞLENCE İçİN gELİŞİM’E BAŞVURdUM VE SPOR gAZETECİLİĞİ ALANINdA STAJYER OLdUM. YİRMİ Üç YILdIR dA SPOR gAZETECİLİĞİ ALANINdA çALIŞIYORUM

Page 47: Athletics 2012 Bahar

92 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 93

ATHLETICSRÖpORTAj

örnekler vermeniz gerekir. Bakın ben Dünya Basketbol Şampiyonası yaptım, Dünya Salon Atletizm Şampiyonası yaptım gibi. Bir de şunu söylemek lazım, özellikle Salt Lake City Kış Olimpiyatları’nın alınması sırasında yaşanan bir skandal var. IOC üyelerinin çocuklarına Amerika’da burslar verilmiş, rüşvet verilmiş, bir sürü şey var. Bu olaylardan sonra IOC birkaç kısıtlama getirdi. Eskiden aday şehirler, IOC üyelerini durduk yere ülkelerine davet edip propaganda yapabiliyorlardı. Bunlar yasaklandı. Şimdi bu yasakların uygulandığı ve en az yirmi, yirmi beş IOC üyesinin atletizm kökenli olduğu bir ortamda, IAAF ‘in 100. Yıl Konsey Toplantısı ülkemizde yapıldı. Birçok IOC üyesi buraya geldi. Yani yasal olarak propaganda yapma imkânı bulduk. Bence bu çok çok önemliydi. Bundan daha iyi bir fırsat olamazdı, umarım bu fırsatı iyi kullanmışızdır. Olimpiyat elemesinin şöyle bir özelliği vardır, ilk turda her şey bitmez. Sonuncu olan elenir, diğerleri yoluna devam eder. Örneğin, Londra seçildiği zaman, son oylama haricinde hiç birinci olmamıştı. Sadece gereken oylamada birinci oldu. Bu sonuçta Sebastian Kohl’un çabası ve dönemin başbakanı Tony Blair’in bütün üyelerle tek tek görüşmesi etkiliydi. Diyelim ki konseyde ne olursa olsun Doha’ya oy verecek bir üye var. Önemli olan, bu üyenin Doha elendiği zaman kime oy vereceği. Dediğim gibi IAAF’nın toplantısına denk gelmiş olmamız bize -güzel bir tesadüf sayesinde- bu avantajı sağlamış oldu.

Sizce Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nın basındaki yansımaları nasıldı?Salon şampiyonaları hangi dalda olursa olsun, açık hava şampiyonaları kadar dikkat çekmez. Ama özellikle İngilizler bu şampiyonada çok başarılı oldukları için İngiliz basınında sık sık İstanbul lafı geçtiğini söyleyebilirim. Bizim uyarıda bulunduğumuz fakat yazmadığımız şeyler de oldu. Örneğin basın tribününden bitiş çizgisi tam anlamıyla görünmüyordu. Bu çok güzel bir görüntü değildi. Tüm kulvarların eksiksiz görünmesi gereken 60m ve 60m engellide bir sorun yoktu, çünkü ortada yapıldı.

Sizce Atletizm Federasyonu bu şampiyonadaki rolünü iyi oynadı mı, başarılı mıydı?Genelde iyiydiler, onlarla ilgili bir sorun çıkmadı. Zaten Federasyon bu yıl IAAF kongresine de ev sahipliği yaptı, o da en az organizasyon kadar önemli çünkü olimpiyat oy verecek delegeler bu kongrede de mevcuttu. Federasyon ve organizasyonu yapan ekip konusunda sorun çıktığını düşünmüyorum.

SPOR gAZETECİSİ dİYORUM, çÜNKÜ SPOR YAZARI LAFINI SEVMİYORUM. BENCE BİRAZ TEPEdEN İNME BİR KAVRAM. SPOR YAZARI OLdUĞU İddİA EdİLEN çOĞU İNSAN ASLINdA SAdECE BELLİ BİR SPOR dALINdA YAZAN SPOR YORUMCULARI BENCE. TEK BİR BRANŞI BİLMEK dEĞİL, ÖRNEĞİN BİR gÜREŞ MAçI, BİR BOKS KARŞILAŞMASI İZLEMEK dE ÖNEMLİ BENİM MESLEĞİMdE.

bir problem olmadı. Bir tek ilk günkü akustik problemi büyüktü sanıyorum. Salonun tavanında bulunan belirli metal kısımların tabanca sesinin yankılanmasına sebep olması ilk günkü sprintlerde sıkıntı yaratmıştı. Onu da Seiko firması o gece oldukça sıkı çalışarak tabancanın sesini akustiğe uygun hale getirdi ve diğer günler bir sorun çıkmadı. Bunu haricinde olduysa küçük aksaklıklar olmuştur, ama onları da bize hissettirmediler. Zaten bu kadar büyük bir organizasyonda herkesi mutlu etmek imkansızdır. Bazı insan bir şeyden mutlu olur, diğerini aynı şeyle memnun edemezsiniz… Bunun haricinde yarışlar sarkmadı, büyük bir aksaklık olmadı, önemli olan da buydu.

Salon Atletizm Şampiyonası’nın Türkiye’de yapılmış olması sizce Türk atletizmine bir katkı sağlar mı?Sağlamaz mı, sağlar tabii. Sonuçta atletizm gibi sporlar bu tarz organizasyonlarla beslenirler ve o sporun yeni adaylarını da bu organizasyonlar sayesinde bulabilirler. Bu organizasyon atletizme olan ilgiyi mutlaka artırmıştır; hiçbir şey kazanmadıysak atletizm severler kazanmış olduğumuza eminim.

Peki organizasyonu izleyiciler yönünden değerlendirecek olursanız yorumlarınız neler olur? Sizce seyirci nasıldı?Salon her daim tıklım tıklımdı. İngiltere, Polonya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerinden gelenler olduğu gibi bu kadar yabancı seyirci olması yüzünden bilet bulamayan ve şampiyonayı izleyebilmek için bizzat federasyon başkanını arayan sporseverler bile vardı. Bence bu ilgi çok güzeldi. Seyircilerin genel tepkileri de iyiydi. Sonuçta her sporun kendine özgü bir reaksiyon beklentisi vardır. Bu tepkilerin iyi olmasında yurtdışından gelen ve gerçek atletizm seyircisi olan insanların yol göstermesi de etkiliydi. Fakat Türk seyircisinin de, örneğin Aslı’nın madalyasında çok etkisi var. Çok ciddi bir destek vardı ve inanıyorum ki Aslı da bu destek sayesinde bu kadar iyi koştu. Atletizmde diğer sporcuyu yuhalamak gibi bir tepki yok, Türk seyircisi bu konuda da iyiydi. Herkes desteklendi.

Bu organizasyon ileride Türkiye’de yapılacak başka uluslar arası organizasyonlar için iyi örnek teşkil etti mi?Yüzde yüz! Mutlaka katkısı olmuştur. Sonuçta Türkiye olimpiyatlara aday ve aday olduğunuz her yeni organizasyonda bir takım

Sizce üniversite düzeyinde atletizme ilgi nasıl? Gereken önem veriliyor mu?Şöyle düşünelim, diyelim ki Boğaziçi’yi kazanmış bir adam var. Adam zaten on sekiz on dokuz yaşına gelmiş. Bu saatten sonra üniversitede bir anda atletizme başlaması çok olası değil, küçüklükten gelen bir birikim olması lazım. Üniversitede spora başlayan yok mudur, tabi ki vardır ama çok nadir görülen bir şeydir bu. Üniversitenin var olan sporcuya destek vermesi gerekir, özellikle BESYO ve spor akademisi olan okullarda. Çünkü spor harici bir bölüm, örneğin politika okuyan adamın hocasına dert anlatması zaten zor, fakat bir de spor akademisinde okuyup sınıfını geçemeyen sporcular var.Halil Mutlu yıllarca sınıfta kaldı. Düşünün yani, olimpiyat şampiyonluğuna oynuyorsunuz ama okul size zorluk üstüne zorluk çıkarıyor. Zaten kendisi beni geçirin bile demiyordu, sadece mazeret sınavına girmek istiyordu, bunu bile sağlamadılar ve yıllarca sınıfta kaldı. İbrahim Kutluay okulu şimdi bitirmeye çalışıyor çünkü basketbola ağırlık verince okula ara vermek durumunda kaldı. Önce BESYO ve spor akademilerini halledelim, sonra normal üniversitelere sıra gelir. Kaldı ki, Türkiye sporcu potansiyelinin hatırı sayılır bir kısmını henüz üniversiteye başlamadan, üniversite giriş sınavları döneminde kaybediyor. Önce bunları kazanmak lazım, sonra üniversiteye gelinir. Adam üniversiteye kadar sürdürebildiyse, üniversitede bir şekilde sürdürür gibi geliyor bana. Amerika’daki gibi bir sistemimiz olmadığı

için Türkiye’de sporcu olmak hiç kolay değil. Tabii bu sistem Türkiye’de yürür mü var olan yapıya uygun mudur, bu konu tartışmaya açık…

Field Day diye bir organizasyonumuz var. Bunu daha yüksek kapasiteye ulaştırabilmemiz için ne önerirsiniz?Ben de Boğaziçi’de okudum, Field Day’den haberim var. Bir kere okuldan kesinlikle destek almalısınız. Mesela derginizi kütüphaneye sokabilmeniz gerekir. Ben okuldayken saatlerce sinema ve spor dergileri okurdum kütüphanede. Öğrencilerin büyük kısmı hayatını kütüphanede geçiriyor, kitleyi orda yakalamanız lazım. El ilanları, küçük broşürler çok güzel olabilir. Dediğim gibi federasyondan önce okulun desteğini almanız, o kitleye ulaşmanız daha önemli. Okulu hallederseniz, federasyonu hallederiz. Ben bile yönetim kurulunda olduğum Atletizm Vakfı yoluyla mesela, yardımcı olmaya, federasyona ulaşmaya çalışırım. Bizim zamanımızda Metin Hoca(Metin Balcı), Oxford-Cambridge kürek yarışları için oldukça çabalar ve öğrencilere bu konuda yardımcı olmaya çalışırdı. Onun gibi bir hocaya ihtiyaç var bence. Öyle biri olsun ki gerek Sports Fest’i gerek Field Day’i daha da büyütebilin. Çok teşekkür ederiz bu keyifli röportaj için.Ben teşekkür ederim, Spor Kurulu’nu böyle bir dergi çıkardığı için tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. n

takip etmek gerek. Gazeteciliğe ilk başladığımıza bir Taner ağabeyimiz vardı, bir gün bütün stajyerleri toplamıştı. O stajyerler arasında Altan Tanrıkulu, ve NBATV eski genel yayın yönetmeni Erkan Arseven de vardı. Taner ağabeyi bize ofisi arayan biri hentbolun kaç kişiyle oynandığını sorarsa herkesin cevap vere bilmesi gerektiğini, ama hentbolla ilgili çok detaylı bir soru gelirse hentbolda uzmanlaşmış birine danışılması gerektiğini söylemişti. Bence çok doğru söyledi. Biz gazeteci olarak yüzeysel şeyleri bilmeliyiz.

Biraz da atletizm üzerine konuşalım. Türkiye’de atletizmin durumu nasıl sizce?

Türkiye’de atletizmin durumu, takım sporu olmayan diğer sporlardan çok da farklı değil bence. Tabii atletizm dünyada popüler olmasının getirdiği bir avantajla basında daha çok yer buluyor, daha sık gündemimize giriyor, sporcularımızın neler yaptığıyla ilgileniyoruz ama altyapı olarak çok farklı değil bence. Genel problemler var. Mesela, sporcuların okul-spor arasında seçim yapmaya zorlanması, sporcuların kendine bakması gibi sorunlar var. Mersin’de Nevin Yanıt için bir tartan pist yapıldı. Türkiye’de salon yoktu, artık İstanbul’da kamp yapılabiliyor. İnsanların bakış açısı da önemli. Eğer insanların spor bilinci Galatasaray - Fenerbahçe derbisinden öteye geçmezse futbol dışındaki sporların dışındaki sporların gelişmesi çok zor. Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nın çok ve akıllıca reklamı yapıldı. Bu yüzden Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’na gelen kitle umut vericiydi. Sadece oraya gelen çocuklar bile arkadaşlarına anlatsa seyirci sayısı artırılabilir.

Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nı genel olarak değerlendirecek olursak, sizce nasıldı? Organizasyonu beğendiniz mi, sizce organizasyondaki eksikler nelerdi?Şöyle söyleyeyim, bir organizasyonda eksik ya da yanlış bulmak istediğiniz zaman kesinlikle bulursunuz. Bir benzetmeyle yaklaşacak olursak, çocuğunuzu belli umutlarla bir okul seçip ona yollarsınız. Fakat çocuğunuz okula bir süre devam ettikten sonra okulla ilgili bir takım eksikler görmeye başlarsınız. Bu bakış açısıyla ilgilidir. Çocuğunuzu başka bir okula yollamış olsanız, onda da eksikler ortaya çıkardı. Çünkü mükemmel diye bir şey yok. Mükemmelin sınırı yoktur yani. Orada da bence çok büyük

Page 48: Athletics 2012 Bahar

94 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 95

ATHLETICSSpOR BESlEnMESi

hepimizin yaptığımız egzersiz miktarına, vücudumuzla ilgili hedeflerimize, yaşımıza, cinsiyetimize göre değişen beslenme alışkanlıkları var. Peki ya hayatını vücudunun gücü, dayanıklılığı ve harcadığı fiziksel çabayla kazanan profesyonel sporcular nasıl besleniyorlar? Spor yapan insan nasıl beslenmeli?

Her gün medyada, beslenme, zayıflama, diyetler, karbonhidratlar ve daha binlerce kavramla ilgili yüzlerce farklı şey duyuyoruz. Kimi karbonhidratlardan kısmak gerektiğini, kimi yağların düşmanımız olduğunu söylüyor. Peki biz bunlarla uğraşırken, dünyanın en çok fiziksel güç harcamaya dayalı işini yapan elit sporcular nasıl besleniyorlar? Onların kuralları, doğruları, yanlışları ve yasakları neler? Kısaca açıklamak gerekirse “elit sporcu” Olimpiyatlarda veya profesyonel şampiyonalarda yarışan ya da yarışma potansiyeli bulunan sporcu anlamına geliyor. Bu seviyeye ulaşmış sporcular, konumlarının bir getirisi olarak sürekli olarak fiziksel sakatlık riski taşıyorlar. Fiziksel sakatlıkların önlenmesinde ve sağlıklı bir zihin yapısının korunmasında beslenmenin önemi ise oldukça büyük. Vücutlarını sürekli olarak zorlayan sporcular, ona yeterli besin desteğini sağlayamazlarsa, vücut da istenilen performansı sergileyemiyor ve doğal olarak beklenen başarıya ulaşılamıyor. Bu sebeple sporcuların belli bir miktarda enerjiyi ve yeterli çeşitlilikte besini sistemlerine almaları gerekiyor. Bunu başarmak için genel anlamda ilk kural, kesinlikle öğün atlamamak. Sporcuların vücutlarına sürekli ve yeterli olarak enerji sağlayabilmeleri açısından öğün atlamamak ve hatta ara öğünlerle beslenme planına destek olmak en doğru yol olarak kabul ediliyor. Tabi ki alınan besinlerin türü ve kalitesi de büyük önem taşıyor. Bir sporcu, antrenman esnasında harcadığı enerjinin %40-50 arasında değişen oranını karbonhidratlardan kazanıyor. Basit ve kompleks olarak iki çeşide ayrılan karbonhidratlar, makarna, süt, bal, pirinç gibi gıdalardan alınabiliyor. Karbonhidratlar, özellikle dayanıklılık gerektiren, doksan dakikadan daha uzun sürecek spor aktiviteleri için hayati önem taşıyor. Bu tarz spor aktivitelerinden iki üç gün önce karbonhidrat ağırlıklı beslenmek kaslardaki glikojen deposunun dolmasını sağlıyor, bu da kullanılabilecek daha fazla enerji anlamına geliyor. Uzun mesafe koşucuları, bisikletçiler, kano yarışçıları, yüzücüler ve futbol oyuncuları karşılaşma öncesi yüksek karbonhidratlı beslenen sporculara özellikle örnek oluşturuyorlar. Colorado Springs’de yer alan Olimpiyat Hazırlık Merkezi’nin verilerine göre müsabaka öncesi yüksek karbonhidrat -düşük yağ ağırlıklı bir beslenme planı uygulayan sporcular, yüksek yağ-düşük karbonhidrat ağırlıklı beslenenlere kıyasla daha uzun süre fiziksel aktivitede bulunabiliyorlar. Karbonhidratlar spor karşılaşmaları öncesinde bu kadar yoğun tüketilse de, normal antrenman sürecinde sürekli yüksek karbonhidrata dayalı bir beslenme planı tavsiye edilmiyor.Yapılan antrenmanın veya yer alınan karşılaşmanın süresi uzadıkça, vücudun karbonhidratlardan sonraki enerji kaynağı olan yağlar vücuda enerji

sağlama konusunda daha önemli hale geliyor. Sporcuların beslenmesinde yağ oranının %15’in altına düşmemesi gerekiyor. Düştüğü takdirde sporcunun performansı sınırlanabiliyor ve sporcu özellikle bir saatin üstündeki fiziksel aktivite için yeterli enerji stokuna sahip olamayabiliyor. Yağ metabolizmasının fiziksel aktivite öncesinde veya sırasında kafein tüketerek hızlandırılabileceğine dair kanıtlar var olsa da, kafeinin sporculara yarattığı huzursuzluk, uykusuzluk, kulak uğuldaması, sık idrara çıkma gibi semptomların varlığı kafeini akıllıca bir seçenek olmaktan uzaklaştırıyor. Herhalde çoğumuzun, özellikle sık sık spor salonuna gidip kendini spor aletlerine adayan yeni nesil “fitness” insanlarının kapıldığı en büyük yanılgı, sporcu beslenmesinde ekstra proteinin “çok önemli” olduğuna inanmak. Erken dönem antrenmanlarda proteinler kas yapımına katkıda bulunuyor olsa da, ergin sporculuk düzeyinde kası geliştiren alınan ekstra protein değil, yapılan antrenmandır ve fazla proteinden fazla kas yapılmaz, hatta fazla protein yağ olarak vücutta depo edilir. Vücut ağırlıklarını koca bir sezon boyunca korumaya çalışan sporcularda bu hiç de istenen bir durum değildir. Olağan beslenme planında proteinleri %10-12 aralığında tutmak yeterlidir. Çeşitli ve dengeli beslenildiğinde zaten vücut ihtiyaç duyduğu proteini alacaktır. Fazla protein sporcuyu verimli yakıttan mahrum bırakabilir ve dehidrasyona sebep olabilir. Ayrıca, fazla protein metabolizmayı hızlandırır ve sanılanın aksine pozitif bir sonuç değildir; oksijen tüketimi hızlanır ve çabuk yorulma gibi olumsuz sonuçlar doğabilir. Vücut ağırlıklarını koca bir sezon boyunca korumaya çalışan sporcularda bu hiç de istenen bir durum değildir. Olağan beslenme planında proteinleri %10-12 aralığında tutmak yeterlidir. Çeşitli ve dengeli beslenildiğinde zaten vücut ihtiyaç duyduğu proteini alacaktır. Tabi ki bütün bu bahsetmiş olduğumuz besin sınıflarının yanında, sporcu için hayati önem taşıyan maddelerden biri de su. Sporcuların müsabaka ve antrenmanlara her daim su ihtiyaçları karşılanmış olarak çıkmaları ve fiziksel aktivite sonrasında kaybettikleri sıvı miktarını mümkün olduğunca geri almaları gerekiyor. Özellikle müsabaka öncesinde emilimi daha kolay olduğu için soğutulmuş su içmek performans açısından çok daha yararlı oluyor. Karşılaşma öncesi öğünde iki-üç bardak, karşılaşmadan 2 saat öncesinde 2-2.5 bardak, karşılaşmadan 15 dakika öncesinde 2 bardak, karşılaşma sırasında ise mümkünse her on beş dakikada bir yarım bardak su içmek gerekiyor. Kaybedilen sıvının tekrar kazanılması otuz altı saati bulabiliyor, bu yüzden de sporcunun müsabakanın sonrasındaki gün de vücuduna yeterince su sağlaması gerekiyor. Bunun yanında bazı vitamin ve mineraller de sporcuların beslenmesinde çok büyük yer kaplıyor. Alınan karbonhidrat, yağ ve proteinlerin fiziksel

HAZIRLAYAN İpEK alTaN

aktivitede kullanılacak enerjiye dönüştürülmesi için riboflavin, tiamin, niasin gibi B grubu vitaminler ve yağda çözünen A,D,E,K vitaminleri oldukça önemli kabul ediliyor. Sodyum, potasyum, kalsiyum ve demir de sporcular için en önemli mineraller. Performansı maksimumda tutabilmek için bu elektrolitlerin vücuttaki dengesini iyi kurmak gerekiyor. Örneğin, olağan beslenme planına yüksek miktarlarda sodyum eklememek, fakat “endurance” olarak bilinen dayanıklılık gerektiren uzun süreli antrenmanlar sonrasında sodyum takviyeli içecekler tüketmek gerekiyor. Özellikle kadın sporcularda aşırı antrenman ve menstruasyona bağlı demir eksikliği sık görülen bir durum olduğundan, kadın sporcuların demir metabolizmalarına özellikle dikkat etmeleri ve gerektiği takdirde bir uzmana danışmaları gerekiyor. Hareket etmenin ve bedensel kontrolün en önemli elemanları olan kemiklerin sağlığını koruyabilmek için alınan kalsiyum miktarını doğru seviyede tutmak büyük önem taşıyor. Bu mineralleri dışarıdan hap, tablet, toz gibi destekler yerine doğal yollardan, örneğin potasyumu muz ve portakaldan, kalsiyumu yağı azaltılmış süt ürünlerinden; demiri tam tahıllı gıdalardan ve sebzelerden almak en doğrusu olarak gösteriliyor.Örnek bir karşılaşma öncesi öğününde yüksek miktarda doğal kompleks karbonhidratlar tüketilmesi gerekiyor. Yüksek miktarda laktoz veya posa içeren besinlerden uzak durulması ve sindirimi güç olduğu için yağ tüketiminin az olması gerekiyor. İnsanın sevdiği ve kendisini iyi hissetmesini sağlayan yiyeceklerin psikolojik etkisi yadsınamayacağından, müsabaka öncesi bilinen ve sevilen besinlerin tüketilmesi olumlu etki yapıyor. Kafein ve yoğunlaştırılmış, doğal olmayan şeker içeren besinler dehidrasyona sebep olduğundan fiziksel aktivite öncesi sporculara önerilmiyor. Tüm bu ölçütlere uygun öğünün, 500-1000 kalori aralığında tutulması gerekiyor. Fiziksel aktivite sonrasında protein sentezi arttığı için yüksek proteinli besinler tavsiye ediliyor, fakat gereken proteini hap veya protein tozlarından almanın gereksiz ve hatta dehidrasyon, kilo alımı ve karaciğer üzerinde strese sebep olduğu için birçok spor diyetisyeni tarafından zararlı olarak nitelendiriliyor. Bunun yerine sporcuların genellikle müsabaka sonrası ilk otuz dakika tam bir öğüne hazır olmamaları sebebiyle meyve ve yoğurtan yapılmış içecekler, çikolatalı süt gibi hem protein hem karbonhidrat içeren besin öğeleri tavsiye ediliyor. Pek çok yanılgının aksine, görüldüğü gibi sporcu beslenmesinin temel taşlarını doğal besinler, vücudunun eksiklerini iyi bilmek ve dışarıdan gereksiz destek almamak oluşturuyor. Egzersiz yapan çoğu insan sporcu diyeti uygulamasa da, doğal ve sağlıklı besinler tüketerek arzuladığı vücut formuna ve bedensel dengeye kavuşabilir. n

SPorCU DİYeTlerİ: DoğrUlar Ve YaNlIŞlar

Page 49: Athletics 2012 Bahar

96 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 97

ATHLETICSORGAniZASYOn

boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu yeni bir organizasyonla yılın sporcularını boğaziçili öğrencilere sordu. 7/000 oyla belirlenen yılın sporcuları görkemli bir gecede ödüllerini aldılar. ayrıca dalıştan bisiklete, okçuluktan tenise kadar birçok bireysel sporun en iyileri de Sportsmanship brotherhood Ödülü ile sahiplerini buldu.

HAZIRLAYAN KEMal GİDER

BOĞAZİçİ ÜNİVERSİTESİ YILIN SPORCULARINI SEçTİ!

MEdYA VE SPOR dÜNYASININ BÜYÜK İLgİ gÖSTERdİĞİ gECE 22 ARALIK PERŞEMBE gÜNÜ SAAT 21.00’dA gARANTİ KÜLTÜR MERKEZİ’NdE gERçEKLEŞTİRİLdİ. TAMAMI ÖĞRENCİLER TARAFINdAN ORgANİZE EdİLMİŞ BİR PROgRAM OLAN BOĞAZİçİ ÜNİVERSİTESİ SPOR ÖdÜLLERİ İLKİ OLMASINA RAĞMEN gÖZ dOLdURUYORdU.

Page 50: Athletics 2012 Bahar

98 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 99

ATHLETICSORGAniZASYOn

Bu sene ilki düzenlenen Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri, 22 Aralık 2011 tarihinde sahiplerini buldu. Yıl boyunca Snowbreak, Sportsfest, Fall Games ve Field Day gibi birçok spor organizasyonu yapan Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu bu sene Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’nin ilkini gerçekleştirmesine rağmen ile geceye ilgi oldukça fazlaydı. Spor camiasından birçok ismi ağırlayan geceye medya da yoğun ilgi gösterdi. Ntvspor ve Doğan Haber Ajansı gibi birçok medya grubu da geceyi yakından takip ederek ertesi gün haber başlıklarında yer ver verdiler. Medya gruplarının yanı sıra spor camiasından da birçok ünlü isim Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’ndeydi. Ünlü tenisçi Marsel İlhan, başarılı voleybolcu

Naz Aydemir, Fenerbahçeli basketbolcu Nevriye Yılmaz ve ünlü futbolcu Emre Belözoğlu da geceye katılan isimlerdendi.Ödül gecesi 22 Aralık Perşembe günü saat 21.00’da Garanti Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Atletizm ve Tekvando Federasyonları Başkanları, ve Sarıyer İlçe Belediye Başkan Yardımcısı’nın da katılımı ile başlayan gecenin sunuculuğunu Kanal D’nin sevilen sabah haberleri programı Günaydın’ın sunuculuğunu da üstlenen İrfan Değirmenci yaptı. Gece boyunca anlattığı ankedotlarla izleyicileri eğlendiren İrfan Değirmenci de Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’nin gelenekselleşeceğine ve bu alanda verilecek en prestijli ödüllerden biri olacağına da vurgu yaptı. Gecenin açılış konuşması Spor Kurulu başkanı Özlem Tetik’ten gelirken, konuşmadan sonra Sportsmanship Brotherhood ödülleri sahiplerini bulmaya başladı. Sportsmanship Brotherhood Ödülleri 1’i takım 4’ü bireysel olmak üzere 5 kategoride sunulurken, ödülleri bir Sportsmanship Brotherhood üyesi olan, eski basketbolcu ve eski Yapı Kredi Genel Müdürü Sayın Burhan Karaçam takdim etti. İlk ödülün sahibi Sırbistan’da gerçekleşen Avrupa Atıcılık Şampiyonası’nda birincilik elde ederek, Londra’da gerçekleşecek olan 2012 Dünya Şampiyonası’nda ülkemizi temsil etme hakkı kazanmış olan, Çiğdem Özyaman’dı. Çiğdem

Özyaman’a ödülünü takdim etmeden önce Burhan Karaçam Sportsmanship Brotherhood kavramından bahsederek Sporcu Kardeşliği’nin ne olduğunu anekdotlarla bizlere anlattı. 23 Yaş Altı ve Gençler Pist Bisikleti Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanmış olan, milli sporcumuz Ahmet Örken gecenin ikinci Sportsmanship Brootherhood Ödülü’nün sahibiydi. Yaptığı konuşmada gelecekte alanında en iyi sporculardan biri olmak istediğini dile getiren Ahmet Örken bisiklet sporunun ülkemizde gelişmekte olduğunu ve bu ödülle bu spora da ilginin artacağını da sözlerinde ekledi. Sportsmanship Brotherhood ödüllerinin üçüncüsü bireysel değil bir takıma verildi. 2011 yılı Uluslararası Şampiyonlar Ligi’nin ve Japonya’da gerçekleşen Kıtalararası Kupa’nın namağlup şampiyonu Galatasaray Tekerli Sandalye Basketbol Takımı büyük başarılarından ötürü bu ödülü almaya hak kazanırken ödülü almak üzere Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı Yardımcı Antrenörü Tacettin Çıpa sahneye davet edildi. Tacettin Çıpa büyük başarının sırlarından bahsedip bu başarıların tekrarlanmasının temenni edildiğini dile getirdi. Sportsmanship Brotherhood Ödülü sahibi bir diğer sporcu ülkemizi teniste temsil eden en başarılı isim Marsel İlhan’dı. Roland Garros’da 2. Tur’a Çıkan, Wimbledon’a tek erkeklerde katılan ve dünya’da ilk 100’e giren ilk Türk sporcu Marsel İlhan öncelikli amacının ilk 100’de kalıcı olup daha sonra ülkemiz adına bir ilke daha imza atarak ilk 50’ye giren ilk Türk oyuncu olmak olduğunu belirtti. Sıra son Sportsmanship Brotherhood Ödülü’nün sahibini bulmasına gelmişti ve bu ödülün sahibi 11 Şubat 2011 Tarihinde Avusturya’da buz altı yatay dalış rekoru, 10 Kasım 2011 tarihinde ise Paletli Sabit Ağırlık ve Paletsiz Değişken Ağırlıkta dünya rekoru kırmış olan, Şahika Ercümen’di. Türkiye’de fazla popüler olmayan dalış sporunun bu ve bunun gibi ödüllerle taçlandırıldığında daha fazla popülerlik kazanacağını vugulayan Şahika Ercümen sözlerine ne kadar mutlu olduğunu belirterek devam etti. Burhan Karaçam ödül kazanan tüm sporcuları tekrar tebrik ederek sıranın Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’ne geldiğini belirtti. Bu sene ilki yapılmasına rağmen Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’e üniversite öğrencilerinin de ilgisi büyüktü. Toplamda 7.000 oy ile belirlenen Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri kazananları 10 kategoride değerlendirildi. Birçok ünlü ismi barındıran oylamalara okulumuz öğrenci grubu UniFB’nin ilgisi görülmeye değer anlar yaşattı. Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’nin ilk kategorisi en başarılı kadın basketbolcu iken adaylar; Birsel Vardarlı - Işıl Alben – Nevriye Yılmaz – Şaziye İvegin – Yasemin Horasan’dı. Kazanan

Page 51: Athletics 2012 Bahar

100 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 101

ATHLETICSORGAniZASYOn sporcu 2011 Avrupa Kadınlar Basketbol

Şampiyonası’nda ulaştığı 13,7 sayı, 6,8 ribound ve 2,1 asistle göstermiş olduğu başarılı performansıyla Avrupa Şampiyonası’nın En İyi İlk 5’ine seçilen Nevriye Yılmaz olmuştu. Salonda Nevriye Yılmaz adına açılan pankart ve UniFB grubu tezahüratları eşliğinde, ödülünü Fenerbahçe Universal Genel Menajeri Violet Duca’nın elinden alan Nevriye Yılmaz ödülü kendisinin yanı sıra takımı için de aldığını belirtti. Diğer bir kategori en başarılı erkek basketbolcu’ydu ve adaylar: Emir Preldzic – Ender Arslan – Ersan İlyasova – Kerem Tunçeri – Ömer Onan… Ödülün sahibi Fenerbahçe Ülker’i hem Türkiye Basketbol Ligi’nde hem de Türkiye Kupası’nda 1.liğe taşırken, kaptanlığıyla da takımına öncülük etmiş olan, Ömer Onan olurken Ömer Onan ödül gecesinde İtalya’da bulunmasından ötürü geceye bir video ile mesaj göndererek katılım sağladı. Üçüncü kategori adayları Banvit -  Fenerbahçe Kadın - Fenerbahçe Ülker – Galatasaray Medical Park Kadın – Galatasaray Medical Park (Erkek) ile en başarılı basketbol takımıydı. Ödül sahibi takım bu sene Türkiye Erkekler Ligi’nde 2.liği elde etmiş olan Galatasaray Medical Park olurken, ödül Tacettin Çıpa’ya takdim edildi. Gecenin en çok beklenen ödüllerinden biri olan en başarılı futbolcu kategorisi adayları şu isimlerdi: Arda Turan - Burak Yılmaz - Egemen Korkmaz - Emre Belözoğlu - Selçuk İnan… Ve kazanan isim geçen sezon Fenerbahçe’nin şampiyonluğuna en çok katkıda bulunan isimlerden biri olan, Türkiye Milli Takımı’nın kaptanlığını, Fenerbahçe’nin de 2. kaptanlığını da yapan Emre Belözoğlu olmuştu. Ödülünü Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Recep Yel’in elinden alan Emre Belözoğlu gündeme dair birçok açıklama yaparken Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri için de kendi hayatından birkaç anı paylaştı. Emre Batur – Gözde Sonsırma – Naz Aydemir – Neslihan Darnel – Polen Uslupehlivan’ın adayları olduğu en başarılı voleybol oyuncusu kategorisinin kazananı, ödülünü 1989 -1991 Spor Kurulu üyesi ve Spor Kurulu’nun her dönem çıkarmakta olduğu “Athletics” Dergisinin en büyük destekçisi Bora Akgül’ün elinden alan ve 2011 Türkiye 1. Voleybol Ligi Final Serisi en iyi pasör ödülünü kazanan, ve şu anda Fenerbahçe Universal Takımı’nda forma giymekte olan Naz Aydemir oldu. Salondaki tezahüratların ve kendi adına açılan pankartın eşliğinde konuşmasını yapan Naz Aydemir bu ödüle layık görüldüğü için öncelikle Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine ve Spor Kurulu’na teşekkürlerini iletti. En başarılı voleybol takımının ödüllendirileceği kategorinin aday takımları: Arkasspor - Eczacıbaşı Vitra - Fenerbahçe Grundig - Fenerbahçe Universal - Vakıfbank Türk Telekom takımlarıydı. Türkiye Atıcılık Federasyonu

Asbaşkanı Sayın Sinan Orhan’ın elinden ödülünü alacak Avrupa Kadınlar Şampiyonlar Ligi’ndeki şampiyonluğunun ardından, Dünya Kulüpler Voleybol Şampiyonası’nda ikinciliği elde etmiş olan Vakıfbank Türk Telekom adına Vakıfbank Kulüp Şube Sorumlusu Ramazan Yıldırım bu ödülün kendileri için çok değerli olduğunu belirtti. Gecenin kazananı merakla beklenen diğer bir ödülü ise, adayları Abdullah Avcı - Aykut Kocaman - Can Üner - Oktay Mahmuti – Şenol Güneş ile en başarılı antrenör kategorisiydi. Kazanan antrenör 2010- 2011 sezonunda Fenerbahçe Futbol Takımı’nı Şampiyonluğa taşımış olan, antrenörlük kariyerinin yanı sıra futbolculuk kariyerinde bir çok şampiyonluk ve gol krallığı bulunan Aykut Kocaman’ın yerine ödülü Emre Belözoğlu alırken ödül Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Profesör Doktor Refik Erzan tarafından verildi. Ayda Uluç - Hakan Üstünberk - İbrahim Yazıcı - Ömer Faruk Ergin – Violet Duca’nın aday gösterildiği en başarılı yönetici kategorisinin kazananı Türkiye’nin 2011 WTA Şampiyonası’na yaptığı ev sahipliği süresince görevini başarıyla yerine getiren ve hem Türk hem yabancı tenis

severlere keyifli bir şampiyona yaşatmada önemli bir rol sahibi olan Ayda Uluç olurken ödülü Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Eser Borak tarafından takdim edildi. Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’nde yalnızca sporcular değil aynı zamanda spor yazarları ve spor programcıları da ödüllendirildi. Bu kategorilerden ilki olan ve adayları Bülent Timurlenk - Erman Toroğlu - Mehmet Demirkol - Murat Didin - Uğur Meleke olan en başarılı spor yazarı kategorisinin kazananı yazılarını toplayıp kurmuş olduğu kendi ismine ait sitesiyle ve Milliyet gazetesine yaptığı yorumlarla futbol meraklılarının yakından takip ettiği bir isim haline gelmiş olan Uğur Meleke ödülünü Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi, aynı zamanda eski sporcu Profesör Doktor Cem Ersoy’un elinden aldı. Boğaziçi Üniversitesi’nin oyları ile sahiplerini bulan ödüllerde son kategori, en başarılı spor programı olurken adaylar: %100 Basket - %100 Futbol – Maraton – Spor Servisi – Yenilsen De Yensen De idi. Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol tarafından sunulan NTV Spor Ekranlarından takip etmekte olduğumuz, Spor Servisi en başarılı spor programı seçilirken

ödülü Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Başkanı Profesör Doktor Lale Akarun’un elinden almak üzere Spor Temsilcisi Onur Tuğrul sahnedeydi. 10 kategoride verilen Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri’nden sonra sıra Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne gelmişti. Yaşamı boyunca Türk sporunun gelişimine  katkıda bulunmuş emektar bir spor adamı, Türk Spor Yazarları Derneği’nin eski kongre başkanı ve 45 senelik spor yazarı olan Attila Gökçe bu ödüle layık görülmüştü. Boğaziçi Üniversitesi Eski Genel Sekreteri Metin Balcı adını taşıyan bu ödülü Attila Gökçe’ye verdikten sonra sıra gecenin son ödülüne gelmişti. Fair Play Ödülü Bursaspor’un attığı gol sonrası, topun eline değdiğini söyleyerek golü iptal ettiren Turgay Bahadır’ın olurken, ödülü Türkiye Karate Federasyonu Asbaşkanı Sayın Ekrem Baltacı tarafından takdim edildi.Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu, bu organizasyonla göz dolduruken gelecek için de iyi sinyaller verdi. Bu ödüllerin gelenekselleşmesini ve bu alanda Türkiye’nin en prestijli ödüllerinden biri olmasını amaçlayan Spor Kurulu henüz ilk törenle bu işi başaracaklarını kanıtladı. n

SPORTSMANSHİP BROTHERHOOd ÖdÜLLERİ 1’İ TAKIM 4’Ü BİREYSEL OLMAK ÜZERE 5 KATEgORİdE SUNULURKEN, ÖdÜLLERİ BİR SPORTSMANSHİP BROTHERHOOd ÜYESİ OLAN, ESKİ BASKETBOLCU VE ESKİ YAPI KREdİ gENEL MÜdÜRÜ SAYIN BURHAN KARAçAM TAKdİM ETTİ.

NTVSPOR VE dOĞAN HABER AJANSI gİBİ BİRçOK MEdYA gRUBU dA gECEYİ YAKINdAN TAKİP EdEREK ERTESİ gÜN HABER BAŞLIKLARINdA YER VER VERdİLER.

Page 52: Athletics 2012 Bahar

102 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 103

ATHLETICSBOĞAZiçi TAkIMlARI

boğazİçİ’NİN TaKIMlarIher yıl başarılarıyla göğsümüzü kabartan boğaziçi Üniversitesi Sporcuları, 2012 yılının ilk yarısında da başarılarına başarı katmaya devam ettiler. İşte disiplin, yetenek, azim ve isteği bir arada barındıran sporcularımızın bu dönemki başarıları…

Her Boğaziçilinin bir sporu vardır. Her konuda iddialı, hırslı ve azimli olan aynı zamanda sporun gerektirdiği zekâya fazlasıyla sahip olan Boğaziçi Üniversitesi sporcularının başarılı olması da sürpriz bir durum değil. Bu dönemde de sporcularımız beklendiği gibi başarılar elde etmeye devam ediyorlar. Çok sayıda branşta mücadele eden takımlarımızdan bu dönemin ilk başarı haberi, Hentbol takımımız Boğaziçi Bears’ tan geldi. İkinci Lig grup maçlarında oynadıkları ilk dört maçın sonunda gruptan çıkmayı garantiledikten sonra son maçını da kazanarak beşte beş yapan Bears şampiyon oldu ve önümüzdeki sene Boğaziçi Üniversitesi’ni Birinci Lig’de temsil edecekler. Başarılarıyla Boğaziçilileri gururlandıran bir diğer takım ise kayak takımımız oldu. Uludağ Alkoçlar Pisti’nde düzenlenen İstanbul Üniversiteler arası Kayak ve Snowboard Ligi’nde 1. Etap’ta yarışan Kayak Takımımız, ikinci oldu. Kayak Takımı kaptanımız Turhan Altan ise bireysel yarışta üçüncü olma başarısını elde etti. Müsabakalarda boy gösteren diğer bir takımımız

HAZIRLAYAN YaĞIZ EFE aKSOY

Futbol takımı Boğaziçi Bull Terriers ‘ tı. İkinci Lig C grubunda mücadele eden Futbol takımımız gruptan çıkmayı başardı ancak çeyrek final maçında talihsiz bir şekilde kaybedip turnuvadan elendi. Kış sporlarından başarılar gelmeye devam ediyor. Uludağ’ da yapılan yarışmalarda Kadın Snowboard takımımız Türkiye dördüncüsü olmayı başardı. İstanbul üniversiteleri arasında düzenlenen Snowist yarışmasında ise Kayak Takımı erkekler toplamında ikinci olurken Snowboard takımı kaptanı Ayşegül Eriç, bireysel kategoride üçüncü oldu. Geçen sene elde ettiği büyük başarılarla göğsümüzü kabartan Badminton takımımız bu sene talihsiz kura çekimi nedeniyle gruptan çıkmayı başaramadı. Birinci Lig’ de mücadele eden takımımız gelecek sene de bu ligde mücadele etmeye devam edecek. Bir başarı da Kürek Takımı sporcumuz Metin Morgül’den geldi. Seyhan Baraj gölü üzerinde yapılan Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kupası Kürek Yarışları’nda Büyük B Erkekler 1x ve Hafif Kilo Büyük B Erkekler 1x yarışlarında

İSTANBUL ÜNİVERSİTELER ARASI KAYAK VE SNOWBOARd Lİgİ’NdE 1. ETAP’TA YARIŞAN KAYAK TAKIMIMIZ İKİNCİLİĞİ ELdE ETTİ.

Page 53: Athletics 2012 Bahar

104 ATHLETICS BAHAR 2012 BAHAR 2012 ATHLETICS 105

ATHLETICSBOĞAZiçi TAkIMlARI

birincilik elde etti. Su üzerinde bir başarı da yelken takımımızdan geldi. 17-18 Mart tarihlerinde düzenlenen Çanakkale Zafer Kupası Yarışları’nda takımımız IRC4 sınıfında ikinci oldu. Antalya›da 29 Mart - 1 Nisan tarihlerinde düzenlenen Üniversitelerarası Süper Lig Tenis Müsabakaları›nda kadın tenis takımımız üniversitemize üçüncülüğü kazandırdı. Erkek tenis takımımız ise yine Antalya’da gerçekleştirilen Üniversitelerarası 2. Lig Tenis Müsabakaları’nda oynadığı 15 maçı da kazanarak şampiyonluğu elde etti. Erkek tenis takımımız gelecek sene 1. Lig’de mücadele verecek.

Başarılarıyla her sene bizleri gururlandıran okulumuz Amerikan Futbolu takımı Boğaziçi Sultans, bu sezona da hızlı bir başlangıç yaptı ve oynadığı tüm maçları rahatlıkla kazandı. Bu sene Üniversiteler Ligi Şampiyonluğunu almayı hedefleyen Sultans, bu yolda emin adımlarla ilerliyor.Turnuvaları ve müsabakaları henüz başlamamış olan veya devam eden takımlarımıza ve sporcularımıza başarılar diliyoruz. Boğaziçi Üniversitesi adına yarışan ve başarılar elde ederek herkesi gururlandıran sporcularımıza ise teşekkür ediyor, bir sonraki sezonu bir öncekinden de başarılı geçirmelerini diliyoruz. n

ERKEK TENİS TAKIMIMIZ İSE YİNE ANTALYA’dA gERçEKLEŞTİRİLEN ÜNİVERSİTELERARASI 2. Lİg TENİS MÜSABAKA

Page 54: Athletics 2012 Bahar

106 ATHLETICS BAHAR 2012