athletics 8. sayi

51
BAHAR 2012 ATHLETICS 1 KIŞ 2013 SAYI 07 BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU SPOR&KÜLTÜR YAŞAM DERGİSİ FUTBOL>>BASKETBOL>>VOLEYBOL>>FORMULA 1>>BASE JUMPING OLİMPİYATLARDA BİR SULTAN: POLEN USLUPEHLİVAN AYAKLI SPOR ANSİKLOPEDİSİ CANER ELER 5.BEATLE: GEORGE BEST ADIM ADIM İSTANBULPARK

Upload: muhammet-yurtseven

Post on 31-Mar-2016

252 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Spor Kurulu Kültür-Sanat Spor Dergisi

TRANSCRIPT

Page 1: ATHLETICS 8. SAYI

BAHAR 2012 ATHLETICS 1

KIŞ 2013 SAYI 07

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU SPOR&KÜLTÜR YAŞAM DERGİSİ

FUTBOL>>BASKETBOL>>VOLEYBOL>>FORMULA 1>>BASE JUMPING

OLİMPİYATLARDA BİR SULTAN:POLEN USLUPEHLİVAN

AYAKLI SPOR ANSİKLOPEDİSİCANER ELER

5.BEATLE: GEORGE BEST

ADIM ADIMİSTANBULPARK

Page 2: ATHLETICS 8. SAYI

2 ATHLETICS BAHAR 2012 kış 2013 ATHLETICS 3

Boğaziçi Üniversitesi’ nin ilk ve tek spor, kültür ve yaşam dergisi

olan Athletics, yine dopdolu bir sayı ile karşınızda. Üniversite

düzeyindeki spora eğildiğimiz 7. sayımızla Türkiye’ de yapılan

doğru ve yanlışların yanı sıra önemli bir mevzuyu gündeme getirmiş

olmanın heyecanı içerisindeyiz.

Her yeni sayısı ile daha geniş kitlelere ulaşmayı başaran Athletics, Boğaziçi

Üniversitesi’ nin sınırlarını aşarak birçok üniversitede spor medyasının nabzını

tutan bir yayın olma yolunda ilerlemektir. Bu amaç doğrultusunda dergimiz 2013

yılından itibaren yayın hayatına hem yazılı hem de online dergi olarak devam

edecektir. www.athletics.com.tr üzerinden ulaşabileceğiniz Athletics Online,

sürekli güncellenen içeriği ile Türkiye ve dünyadan en son spor haberlerini

yorumlayarak siz değerli okurlarımız ile paylaşacaktır. Athletics Online versiyonu

ile değişen ve gelişen Türk spor dergiciliğine daha iyi ve daha güncel bir şekilde

ayak uyduracağımıza ve bu güne kadar sağladığımız katkılara bir yenisini daha

ekleyeceğimize inanıyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu ailesi ve Athletics ekibi adına bugüne kadar

eleştirilerinizle, yorumlarınızla, beğeni ve önerilerinizle desteğinizi eksik

etmediğiniz ve vizyonumuzu genişletmemize yardımcı olduğunuz için teşekkür

ediyorum. Büyüyen ekibimizle beraber her aşamasında şevkle ve heyecanla

çalıştığımız nice sayılarda buluşmak üzere…

Merhabalar

KIŞ 2013 SAYI 07

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU SPOR&KÜLTÜR YAŞAM DERGİSİ

İMTİYAz SAhİBİBoğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu adına Fatma Uzunlar

GENEL YAYIN YöNETMENİGülbin Güvenç

YAzI İşLERİ MüdüRüFatma Uzunlar

EdİTöRLERİpek Altan, Kemal Gider

YAYIN KURULUAyla Serin, Mert Yörür, Muhammet Yurtseven, Seda Kahya, Ahmet Hoşgör, Anıl Küçükoğlu, Ece Gülşan, Erhan Güngör, Mario Pfeffer SPOR KURULU 2013Erdi Özer, Soner Birol, Altuğ Şimşek, Hande Berra Ottekin, Ece Kalabalıkoğlu, Görkem Çolak, Gülbin Güvenç, Aydan Ulus, İpek Altan, Gürsel Çağlar

TASARIM: Vahit Tuna Tasarım ve DanışmanlıkGRAFİK UYGULAMA: Ayşe Bozkurt

KATKIdA BULUNANLARBerkay Koyuncu, Doğan Can Türk, Kemal Gider, Özge Sönmezöz, Y.Efe Aksoy

TEşEKKüRLERCaner Eler ve Polen Uslupehlivan

Dergimize yaptığı çok değerli katkılarıyla Spor Kurulu ‘91 Mezunu Bora Akgül’e teşekkürlerimizi sunarız.

AdRES: Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu, 34340, Bebek İstanbulTEL: (212) 257 10 81E-POSTA: [email protected]İNTERNET SİTESİ: www.athletics.com.tr www.facebook.com/Athletics.SporKurulu www.twitter.com/Athletics_SK

www.sportscommittee.com

dAğITIMSubcommittee 2013

BASIM YERİMAS Matbaacılık A.Ş.Hamidiye Mahallesi Soğuksu Caddesi 3Kağıthane 34408 İstanbul

BASIM TARİhİAralık 2012Athletics, dönemsel yayınlanan yerel süreli yayındır.Bu dergi basın meslek ilkelerine uymayı taahhüt eder.Dergide yayımlanan tüm yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu reklam veren firmalara aittir.Athletics’in içeriği, tamamen ya da bölümler halinde dergi yönetiminden ve yazarlarından izin alınmaksızın kullanılamaz.

ATHLETICSEDİTÖR

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SPOR KURULU YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Gülbin Güvenç

Page 3: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 5 4 ATHLETICS kış 2013

tenis sporuna son zamanlarda gösterdiği büyük çıkışla damgasını vuran isim…

68 SPORCU NEREDE NE YER NE İçER?: Sporcunun kendine has bir bünyesi, bir düzeni vardır. Peki sporcu ne yemeli, ne içmelidir? İşte birkaç tavsiye. 72 TÜRK BASKETBOLUNUN AçMAZLARI-NEDEN OLMUYOR ?: ‘‘Rakiplerinden daha fazla sayı at ki kazanasın Efes, hep birlikte zaferler kazanalım, sahaları dolduralım, haydi sayı yemeyelim, hep sayı atalım”

80 SPORCU FORMALARI: Her sporun kendine özgü formaları var. Sizin için bu işin modasını araştırdık.

84 SPORDA MODANIN YERİ: ‘Modanın herkesçe dikkate alındığı bu dönemlerde spor yaparken ne giysem sorusu kadın erkek demeden herkesin akıllarında yer ediniyor. Peki neler göze hoş görünür, neler kesinlikle yapılmamalı? İşte size yardımı dokunacak öneriler…

88 SPOR MAGAZİN: Spor dünyasında kim kiminle, nerede görülmüş? İşte size birkaç atıştırmalık….

92 MODERN çAĞIN GETİRDİKLERİ: Modern çağ artık sınır tanımıyor, her saniye ortaya sürdüğü yeni fikirlerle hayatımızı kolaylaştırmaya devam ediyor.

94 BOĞAZİçİ TAKIMLARI: Onlar bizim gururumuz, okulumuzun spor dünyasındaki temsilcileri. İşte Boğaziçi Spor Takımları’nın başardıkları....

42

64

20

ATHLETICSİçİNDEkİLER

6 OLİMPİYATLARIN ARDINDAN: Yüzlerce madalyanın dağıtıldığı, farklı alanlardaki dünya yıldızlarının boy gösterdiği bu iki haftada öne çıkanları biz de kendimizce hatırlayalım, hatırlatalım dedik İşte 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’ndan aklımızda kalanlar…

10 5. BEATLE: GEORGE BEST: “Günümüzde en popüler spor nedir?” gibi bir soruyu insanlara sorarsanız sporla ne kadar ilgili oldukları farketmeksizin verecekleri cevap “futbol” olacaktır. Peki futbol neden bu kadar önemli?

16 NBA’DEN TÜRKİYE’YE Göç: Basketbolun merkezi olan NBA’den transferler ile sadece popüleritemiz artmakla kalmadı yeni genç sporcularımıza örnek olabilecek kalitede oyuncular geldi. Athletics olarak bu isimleri sizin için derledik.

20 OLİMPİYATLARDA ÜNİVERSİTELİ BİR SULTAN: POLEN USLUPEHLİVAN : Pasör çaprazı mevkisinde oynayan en genç yeteneklerden biri olan ve olimpiyatlarda ülkemizi temsil eden Polen Uslupehlivan ile eğlenceli bir röportaj…

28 BASE JUMPING: Batmanvari bir kıyafet giymiş adam binlerce metre yükseklikten havuza atlıyormuşcasına kendini aşağı bırakıyor. Çılgınlık mı dersiniz?

32 ADIM ADIM İSTANBUL PARK: Büyük umutlarla, büyük yatırımlar ile kurulan İstanbul Park ilk yılında büyük sükse yaratsa da gün geçtikçe gözden düşmeye başladı…

38 ÜNİVERSİTEDE SPOR: Hangi üniversite, hangi branşta iyi? Hangi üniversitede adını dahi duymadığımız branşlar var? Türkiye üniversite düzeyinde sporda nerede?

42 ALTYAPIDA AJAX MODELİ : JONG AJAX’TAN LA MASIA’YA: Avrupa’nın en büyük futbolcularını yetiştiren altyapı kulübü olarak görülen Ajax’ın sırrı ne?

48 AYAKLI SPOR ANSİKLOPEDİSİ: CANER ELER: Spor bilgisayarı Caner Eler’le sporun birçok branşını içeren keyifli bir röportaj yaptık.

58 KARŞILAŞTIRMA YAZISI: Türkiye’deki üniversiteli bir sporcu ile –söz gelimi- Amerika’daki bir üniversiteli sporcu aynı süreçleri mi yaşar? Sizin için araştırdık.

62 TÜRKİYE’DE ALTYAPI: Son olimpiyatlardan sonra da gördük ki bir yerlerde yanlış yapıyoruz. Acaba bu nokta altyapı sorunu mu?

64 BİR BAŞARI HİKAYESİ: ANDY MURRAY: Birleşik Krallık’ın tarihinde büyük yer tutan

4SNOW BREAKBu sene 18.si düzenlenecek olan Snow Break ile unutamayacağınız bir kış tatiline hazır mısınız?

Page 4: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 7 6 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSSNOwBREAk 2013

1995 yılından beri Spor Kurulu imzasıyla düzenlenen efsanevi kış festivali Snowbreak’in bu seneki durağı Uludağ Alkoçlar II Otel…Heyecanı haftalar öncesinden başlayan Snowbreak için koskoca bir yıl boyunca bugünü bekleyen kayak ve snowboard malzemeleri çıkarılır, eksikler tamamlanır, valizler hazırlanır ve yola çıkılır. Snowbreak’in efsanevi bir kış tatili olmasını sağlayan Snowbreak ruhu haftalar öncesinden hissedilmeye başlar.Asıl amacı kayak ve snowboard takımlarımıza antrenman ve kaynaşma ortamı sağlamak olan Snowbreak bunun yanında zaman geçtikçe kış sporları meraklılarının ve kış sporlarına başlamak isteyenlerin heyecanla beklediği kış tatili olmuştur. İlk kez 1995 yılında düzenlenen Snowbreak, Spor Kurulu imzasıyla her geçen yıl daha başarılı olmuş ve her yıl kendini geliştiren dinamik ve güncel bir yapıya sahip olmuştur. Türkiye’de kış sporlarının pek popüler olmadığı bir dönemde başlayan Snowbreak şu an geldiği noktayla kalitesini ve başarısını kanıtlamıştır.Snowbreak sonraki günlerde yaşanacak

Spor Kurulu tarafından 18 yıldır her sene sömestr tatilinde düzenlenen kış tatili olan Snowbreak bu yıl 10-14 Şubat tarihleri arasında Uludağ’daki alkoçlar II Otelin ev sahipliğinde gerçekleşecek. İşte çok konuşulan bu gezinin ayrıntıları…

HAZIRLAYAN MuhaMMet Yurtseven

10-14 ŞUbaT’Ta eĞleNCe SeNİ ÇaĞIrIYOr

SNOWBREAK İçİN KOSKOCA BİR YIL BOYUNCA BU GÜNÜ BEKLEYEN KAYAK VE SNOWBOARD MALZEMELERİ çIKARILIR, EKSİKLER TAMAMLANIR, VALİZLER HAZIRLANIR VE YOLA çIKILIR. SNOWBREAK’İN EFSANEVİ BİR KIŞ TATİLİ OLMASINI SAĞLAYAN “SNOWBREAK RUHU” HAFTALAR öNCESİNDEN HİSSEDİLMEYE BAŞLAR…

eğlencenin habercisi olacak bir açılış gecesiyle başlar. Açılışta geleneksel olarak Snowbreak harflerinin yakılmasıyla başlayan tören kayak ve snowboard takımlarının desteğiyle gerçekleştirilen görsel şovlarla devam ediyor. Açılışta çeşitli animasyon oyun ve danslarla eğlenceli dakikalar geçiren katılımcılar, muhteşem müzik ve ikramlarla açılışın tadını çıkarıyor. Bir Snowbreak efsanesi, açılış töreniyle insanların hissetmeye başladığı Snowbreak ruhu her gece çok farklı, şaşırtıcı ve unutulmaz konseptlerdeki partileriyle iyice hissedilmeye başlıyor.14 Şubat’ta sürpriz organizasyonlarla Boğaziçililer unutulmaz bir sevgililer günü deneyimi yaşayacak. Peki sürekli kayacak mıyız? Tabiki hayır, otelin lobisinde düzenlenen sürpriz ödüllü Jenga Twister, Tabu Beerpong ve Tavla turnuvalarının yanında çok sayıda masa oyunu ve mini oyunlarla eğlenceye otelin içinde de devam ediyoruz.Uludağ birinci ve ikinci bölgede 20 pistte

kayabilen katılımcılar kış sporlarına heyecan getiren rekabet duygusunu da Spor Kurulu tarafından düzenlenen Slalom yarışıyla hissediyor. Yarış kayak ve snowboard takımlarının katılımının yanında kendini denemek isteyen herkesin katılımıyla gerçekleşiyor.Snowbreak’in kapıları Boğaziçili öğrencilerin dışında güzel bir sömestr tatilini Boğaziçili arkadaşlarıyla geçirmek isteyen diğer üniversite öğrencilerine de sonuna kadar açık. Snowbreak’in en temel özelliği bir Boğaziçi tatili olmasından bu katılımcılara ayrılan odalar sınırlı sayılarda kalıyor.İyi bir otelde çok iyi bir organizasyonla kış tatilini noktalamak isteyen,5 gün boyunca spora ve eğlenceye doymak isteyen ve unutulmaz bir kış tatili deneyimi yaşamak isteyen herkesin aradığını bulabileceği bir organizasyon Snowbreak. Spor Kurulu bizim için her şeyi ayarlıyor ve bize sadece valizimizi hazırlamak, kaydımızı yaptırmak ve sınırsız eğlence için enerji toplamak kalıyor. n

Page 5: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 9 8 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSOLİMPİYAT

Yüzlerce madalyanın dağıtıldığı, farklı alanlardaki dünya yıldızlarının boy gösterdiği bu iki haftada öne çıkanları biz de kendimizce hatırlayalım, hatırlatalım dedik. İşte 2012 londra Olimpiyat Oyunları’ndan aklımızda kalanlar…

HAZIRLAYAN aYla serin

Rekorlarıyla, yıldızlarıyla, şampiyonlarıyla ve skandallarıyla bir Olimpiyat daha geride kaldı. Bu yıl Londra’da düzenlenen Olimpiyat Oyunları, 12 Ağustos Pazar günü yapılan görkemli olduğu kadar eğlenceli kapanış töreniyle son buldu ve Londra, Olimpiyat meşalesini 2016’da bu büyük organizasyonun ev sahipliğini üstlenecek Rio’ya devretti. Yüzlerce madalyanın dağıtıldığı, farklı alanlardaki dünya yıldızlarının boy gösterdiği bu iki haftada öne çıkanları biz de kendimizce hatırlayalım, hatırlatalım dedik. İşte 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’ndan aklımızda kalanlar...Londra Olimpiyatları 27 Temmuz’da 80.000 kişilik olimpiyat stadında hazırlanan muhteşem bir görsel şovla başladı. Açılış seremonisinde İngilizlerin tarihi dokusunu, sanatını, kültürel misyonunu ve teknolojik gelişimiyle beraber günümüz halini izlemeniz mümkündü. Kraliçe Elizabeth’ten David Beckham’a, Muhammed Ali’den Ban Ki Moon’a kadar pek çok tanınmış sima ve yaklaşık 100 devlet başkanı açılış seremonisinde hazır bulundu. James Bond ve Mr.Bean gibi İngilizlerin kültürel ve sanatsal alanlarındaki aktörler de hoş bir gösteri hazırlayarak izleyenlere eğlenceli anlar yaşattı. Olimpiyatların en favori olaylarından biri de “Nail art” akımıydı. Oyunların ana sponsoru olan P&G olimpiyat köyünün içine bir alan kurup, sporculara istedikleri bayrakları tırnaklarına yapmışlardı. Peki bu 17 günde neler oldu?Bundan on sene sonra 2012 Olimpiyatları denildiğinde akla gelecek iki isim, 2008 Olimpiyatları’ndan akılda kalan iki isimle tam olarak aynı aslında: Michael Phelps ve Usain Bolt. 2008’de kendi branşlarına damga vuran bu ikili, 2012 Londra Olimpiyatları’nda da hayranlarını üzmedi.-Bolt, Londra’da dünya rekoru kıramasa da 2008’de kazandığı 100 ve 200 metrenin en hızlısı unvanını koruyarak bu alanda bir ilki başardı ve kendisini eleştirenlere en net cevabı vermiş oldu. Tabii “dünya rekoru kıramadı” dedik ama dünyanın en hızlı adamı 100 metrede Olimpiyat rekorunu geliştirmeyi başardı. Üstelik 4x100 metrede de Jamaika takımıyla dünya rekoru kıran ekibin içinde de yer alarak, olimpiyatlarda üst üste 100, 200 ve 4x100 metre dublesini gerçekleştiren ilk atlet olarak tarihe geçti.-Olimpiyatlar’ın bir diğer yıldızı ABD’li yüzücü Michael Phelps ise Londra’dan 4 altın, 2 gümüşle ayrılarak üst üste katıldığı üç olimpiyatta toplam 18 altın, 2 gümüş ve 2 bronz madalya elde etmiş oldu. Böylece tüm Olimpiyatlar tarihindeki en fazla madalya kazanan sporcu olma unvanını da eline geçiren Phelps’in sadece 27 yaşında olduğunu da hatırlatalım. Daha önce 2012’nin Olimpiyatlar kariyerindeki son organizasyon olduğunu açıklayan Amerikalı yüzücü, kırılması

OlİMPİYaTlarDaN aKIlDa KalaNlar

BUNDAN ON SENE SONRA 2012 OLİMPİYATLARI DENİLDİĞİNDE AKLA GELECEK İKİ İSİM, 2008 OLİMPİYATLARI’NDAN AKILDA KALAN İKİ İSİMLE TAM OLARAK AYNI ASLINDA: MİCHAEL PHELPS VE USAIN BOLT.

Page 6: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 11 10 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSOLİMPİYAT oldukça güç rekorlarla dolu kariyerini şu

sözlerle değerlendiriyordu organizasyonun son günlerinde: “Harika bir kariyerim oldu.” 33 dünya şampiyonasında 27 altın, 6 gümüş ve 1 bronz madalya aldığı düşünülünce haksız da değil.-800 metrede dünya rekorunu elinde bulunduran David Lekuta Rudisha tarihin en iyi 800 metre yarışında kendi rekorunu kırdı. Kenya’nın meşhur Masai kabilesinden olan Dünya Şampiyonu Rudisha, böylece kabileye de ilk olimpiyat altınını kazandırmış oldu. David Rudisha’nın babası Daniel Rudisha da 1968 Meksika’da 4×400 metre bayrak yarışında gümüş madalya kazanmıştı.-Olimpiyatta koşan ilk engelli atlet Oscar Pistorius, 400 metre yarı final elemelerini sonuncu bitirdi ve finale kalamadı. Finale ilk sırada çıkmayı başaran Kirani James’in, Oscar Pistorius’a yaptığı jest ise Londra 2012’nin unutulmazları arasında yerini aldı. James göğsünde soyadının yazılı olduğu etiketi Pistorius’unki ile değiştirdikten sonra, “O hepimize ilham kaynağı oldu. Onunla yarışmak

benim için de bir onur” açıklamasında bulundu.Olimpiyat Oyunları’nda koşan ilk paralimpik atlet olarak tarihe geçen ve 400 metre yarı finalinde elenen Pistorius, 4×400 metre bayrak yarışında final koşarak bir ilke daha imza attı. -ABD Basketbol Milli Takımı, Londra Olimpiyatları’nda da basketbol severleri şaşırtmadı. Tamamı Amerikan Ulusal Basketbol Ligi (NBA) oyuncularından oluşan takım, İspanya’yı 107-100 yenerek olimpiyat altın madalyasını müzesine götürdü.-Yemenli, Katarlı ve Suudi Arabistanlı kadın sporcuların katılımı harikaydı… Her ne kadar IOC’nin tehditleriyle de olsa ilk defa bu ülkelerden olimpiyata sporcu gönderilmesi Londra Olimpiyat Oyunları’na ayrı bir tat kattı. Filistinli, Yemenli, S. Arabistanlı atletlerin verdikleri mücadele olimpiyat stadyumunu dolduran 80 bin kişi tarafından uzun süre alkışlandı.-Çekiç atmada dünya şampiyonu olan Alman sporcu Robert Harting Londra’ya bir eksiği tamamlamak için gelmişti. İranlı Ehsan Haddadi’nin önünde altını alan Harting, nam-ı

diğer Hulk, hışımla önce mayosunu yırttı, ardından kadınlar 100 metre engelli yarışı için konulan engelleri tek tek atlamaya başladı. Tüm stadyumun ‘olé’ nidalarıyla engelleri bir bir aşan Harting’in sevinci görülmeye değerdi.-Altın madalyaya ulaşmak için Alman rakibine karşı mücadele eden Güney Koreli sporcu Shin A-lam, hakemin kritik kararını pistten ayrılmayarak protesto etti. Maç puanı getirecek dokunuşu yaptığına inanan Güney Koreli sporcu, son dokunuşun rakibi Britta Heidemann’a verilmesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğradı.-16 yaşındaki Çinli kadın yüzücü Ye Shiwen’in 400 metre ferdi karışıkta, son 50 metreyi dünyanın en hızlı ikinci derecesini yapan erkek yüzücü Ryan Lochte’den bile hızlı yüzmesi doping şüphesi yarattı. Ye Shiwen, doping testinden temiz çıktı.-110 metre engellide yarışan Çinli atlet Liu Xiang, Pekin 2008’de olduğu gibi bu olimpiyatta da düşerek yarışı tamamlayamadı. Engele takılarak düşen ve sakatlanan Liu, seke seke bitiş çizgisine geldi ve pisti diğer atletlerin yardımıyla terk etti.-6. kez olimpiyatlara katılmayı başaran Derya Büyükuncu kendi alanında önemli bir başarıya imza attı. Onlarca Türkiye rekoru kıran, hala kırılamamış rekorları bulunan Büyükuncu, yüzme gibi bisikletten sonra en fazla performansa dayalı bir spor dalında neredeyse çocuğu yaşındaki sporcularla mücadele etti.36 yaşında önemli bir barajı geçerek Londra 2012’ye katılma hakkı kazanan Derya Büyükuncu, Türkiye tarihinin uzak ara en başarılı yüzücüsü olmasına rağmen maalesef hak etmediği eleştirilerin hedefi oldu.-800 metrede yarı finale yükselmek için piste çıkan Merve Aydın eleme mücadelesine aslında son derece iyi başlamıştı. Yarışın başında öne fırlayan Merve daha sonra yavaşlamaya başladı ve gerilerde kaldı. Son 400 metreyi gözyaşları ve binlerce seyircinin alkışlarıyla tamamlayan Merve Aydın, olimpiyat ruhunu ortaya koyarak herkesin takdirini kazandı.-Rıza Kayaalp, madalya umutlarımızın söndüğü anlarda aldığı bronz madalyayla umutlarımızı tazeledi. -Atletizm 1500 metre yarışında Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut duble yaparak unutulmaz bir başarıya imza atarken, Türkiye aynı zamanda kadınlar 1500 metrede altın ve gümüş alan ilk ülke oldu.Üstelik atletizmdeki başarılar 1500 metre ile sınırlı kalmadı. Türkiye’nin en başarılı sprinteri Nevin Yanıt, kadınlar 100 metre engellide finale çıktı ve 5. oldu. Ardından bu kez de yüksek atlamada ilk defa bir atletimiz, Burcu Ayhan finalde yarıştı.-İki genç tekvandocumuz (Servet Tazegül ve Nur Tatar) altın ve gümüş madalya alarak

gelecek yıllarda çok daha büyük başarılar kazanacaklarını müjdelediler adeta.- Türkiye Paralimpik sporcuları ise 1’i altın, 5’i gümüş ve 4’ü bronz olmak üzere toplam 10 madalya ile 43. sırada bitirdi. -Paralimpik Oyunlarının kapanış töreninde Türk bayrağını dünya ve paralimpik rekortmeni, altın madalyalı milli halterci Nazmiye Muslu taşıdı.-Olimpiyatlarda madalya savaşının galibi ise tartışmasız şekilde ABD oldu. Londra’da 46’sı altın olmak üzere toplam 104 madalya kazanan ABD takımını 88 madalya ile Çin izledi ve Pekin’deki başarısını tekrarlayamamış oldu. Asıl sürprizi ise toplam 65 madalyayla üçüncü sırayı alan ev sahibi Büyük Britanya yaptı. Böylece Büyük Britanya son dört yılda spora yaptığı büyük yatırımların meyvelerini en iyi şekilde almış oldu.2012 Olimpiyatları sona ererken her olimpiyatta fazlasıyla hissedilen “Olimpiyat Ruhu” bu organizasyonun da tartışmasız en fazla öne çıkan özelliklerinden biriydi. Spora ve sporcuya saygılı seyirciler, sporu olduğu kadar sporcuyu da kollayan bir organizasyon izledik Londra’da. Grenadalı Kirani James’in 400 metrede yarıştığı paralimpik atlet Oscar Pistorius’la forma numarasını değiştirmesi, Dominikli Felix Sanchez’in madalya töreninde

anneannesini hatırlayıp gözyaşlarına boğulduğu an, Usain Bolt’un yarış sonrasındaki şovları, Michael Phelps’in annesinin heyecanı ve sevinci, 800 metre yarışında sakatlanan Merve Aydın’ın yarışı gözyaşları içinde tribünlerin büyük desteğiyle son sırada tamamlaması bu olimpiyatların hatırlanacak olayları arasında. Ama tüm bunların yanında; badmintonda Çinli ve Güney Koreli sporcuların bir sonraki turda zayıf rakiplerle eşleşmek için bilerek yenildikleri gerekçesiyle diskalifiye edilmeleri de tatsız bir anı olarak hafızalarımızdaki yerini aldı.Şimdi 2016 Rio Olimpiyatları’nı beklemeye başladık. Londra’nın kapanış töreninde Pele ve Alessandra Ambrosio gibi Brezilyalı ünlü isimler boy gösterdiler bile. Olimpiyat Bayrağını Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’un elinden alan 2016 Olimpiyatlarının yapılacağı şehrin (Rio de Janeiro - Brezilya) Belediye Başkanı Eduardo Paes, gelecek olimpiyatlarda tüm dünyaya çok eğlenceli ve keyif dolu bir şölen yaşatacaklarını söyledi.

2020 Olimpiyatları nerede olacak?Uluslararası Olimpiyat Komitesi 7 Eylül 2013 tarihinde 125. IOC oturumunda Buenos Aires’te ev sahibi şehri seçecek. Adaylar: İstanbul, Madrid ve Tokyo. Tokyo’nun şansı oldukça yüksek olsa da yetkililer İstanbul’un seçilmesi için de oldukça ümitli. n

36 YAŞINDA öNEMLİ BİR BARAJI GEçEREK LONDRA 2012’YE KATILMA HAKKI KAZANAN DERYA BÜYÜKUNCU, TÜRKİYE TARİHİNİN UZAK ARA EN BAŞARILI YÜZÜCÜSÜ OLMASINA RAĞMEN MAALESEF HAK ETMEDİĞİ ELEŞTİRİLERİN HEDEFİ OLDU.

Page 7: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 13 12 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSFUTBOL

5. beaTle:GEORGE BEST

“Günümüzde en popüler spor nedir?” gibi bir soruyu insanlara sorarsanız sporla ne kadar ilgili oldukları farketmeksizin verecekleri cevap “futbol” olacaktır. Peki futbol neden bu kadar önemli?

HAZIRLAYAN anıl KÜÇÜKOĞlu

“Günümüzde en popüler spor nedir?” gibi bir soruyu insanlara sorarsanız sporla ne kadar ilgili oldukları farketmeksizin verecekleri cevap “futbol” olacaktır. Peki futbol neden bu kadar önemli? Nasıl oluyor da bu kadar çok insan kendi hayatlarıyla doğrudan ilgisi olmayan bir şeyi hayatlarının neredeyse merkezi haline getirebiliyor? Bu kadar çok insan futbolda ne buluyor? İşte bu noktada, olaya “Bu sadece bir oyun” bakış açısıyla yaklaşabilecek birini tatmin edebilecek cevaplar arıyorum. Aklıma henüz küçük bir çocukken sinemeda izlediğim ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminden bir replik geliyor: “Hayat futbola fena halde benzer.” Oyun içinde dalgalanmalar, iniş çıkışlar, hayal kırıklıkları, sürprizler, son dakika golleri... Yine de benim bu yazıda anlatmak istediklerim başka bir ortak noktayla ilgili. Nasıl ki insanların hayatlarında kendileri için yeri ayrı olan kimseler varsa tuttukları futbol takımlarını sahada temsil eden futbolcuları da bazen zihinlerinde çok önemli bir biçimde konumlandırabiliyorlar. Bu yazının konusu da bunlardan biri olan belki de futbol tarihinin en sıra dışı karakterlerinden biri, George Best. 6 Şubat 1958 tarihinde Kızılyıldız maçından dönen Manchester United kafilesini taşıyan uçak, yakıt ikmali için iniş yaptığı Münih’ ten kalkışta kaza yapar. İlerleyen yıllarda futbol tarihine damga vurması beklenen takım, içlerinde Britanya tarihinin en önemli futbolcusu kabul edilen Duncan Edwards’ın da bulunduğu 8 oyuncusunu kaybeder. Takımın teknik direktörü Matt Busby kazadan ağır yaralı olarak kurtulur ve birkaç gün süren yaşam mücadelesinden galip ayrılır. İşte o günden sonra giriştiği mücadele, büyük bir trajediden nasıl olup da bir efsane yaratılacağının belki de gelmiş geçmiş en dramatik ve başarılı örneğidir. Bu efsanenin başlangıç noktası da kulübün yetenek avcılarından birinin, gecenin bir yarısı Busby’ nin telefonuna bırakmış olduğu bir mesajdır: “Galiba senin için 15 yaşında bir dahi buldum”. Söz konusu dahi, İrlanda’nın Belfast şehrinde yaşayan, kendisiyle aynı sahadaki yaşıtlarını inanılmaz derecede rahat geçen, önceleri çok küçük ve cılız bulunduğu için kendini United’ın antrenörlerine beğendirmekte zorluk yaşayan ama buna rağmen henüz 17 yaşında kulüple ilk resmi kontratını imzalayan George Best’ tir. Yine 17 yaşında ilk resmi maçına West Bromwich Albion karşısında çıkan Best, özellikle sezonun ikinci yarısında Busby’nin gözüne girer ve sezon boyunca 26 maçta 6 gol atar. Manchester United, Liverpool’un 4 puan gerisinde lig ikincisi olur. Best, ikinci sezonunda ise takımını şampiyonluğa taşır. 1966’da 20 yaşındayken UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek final karşılaşmasında Benfica karşısında 2 gol kaydedince, Portekiz basını onu manşetlere taşır. George artık Belfastlı

“GALİBA SENİN İçİN 15 YAŞINDA BİR DAHİ BULDUM’’

Page 8: ATHLETICS 8. SAYI

14 ATHLETICS kış 2013 kış 2013 ATHLETICS 15

ATHLETICSFUTBOL

‘‘BANA, 3 KİŞİYİ çALIMLAYIP 40 METREDEN LİVERPOOL’ A ENFES BİR GOL ATMAK MI YOKSA DÜNYA GÜZELİNİ YATAĞA ATMAK MI ?’ DİYE SORSANIZ, CEVAP VEREMEZDİM SANIRIM. ŞANSLIYIM Kİ İKİSİNİ DE GERçEKLEŞTİRDİM, AMA SADECE BİRİNİ 50 BİN KİŞİNİN HUZURUNDA.” çocuk lakabını aşıp herkes tarafından tanınan

biri olmuştur. Yine Portekiz basını kendisine “5.Beatle” lakabını takar. Onlara göre George Best’in sahada icra ettiği şey ancak “sanat” olarak nitelendirilebilir. Sezon sonunda United bütün kupalara ambargo koyar, İngiltere’den çıkan ilk Avrupa Şampiyonu olur. George Best ise “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülünü alır. Aynı sene Hollanda ile yapılan bir milli maçtan önce George Best’ e sorarlar: “Cruyff mu daha iyi yoksa sen mi ?”. Best, “Bu da soru mu? “ manasında güler. “İzle ve gör, topu bacak arasından geçireceğim.” der. Maç başlar, hemen maçın başında Best topu alır, 3 Hollandalıyı

rahatça çalımlar, sonra Cruyff ’ u bulur, yanına gidip bacak arasından topu geçirir ve soruyu soran muhabire gülümseyerek yumruğunu havaya kaldırır. Onunla ilgili en akılda kalıcı futbol enstantanesi, golleri ve ruh hastası çalımlarından ziyade, bir maçta bir kaç kişiyi geçtikten sonra durup ayakkabısını çıkartması, çıplak ayağıyla arapası atıp krampondaki toprağı boşalttıktan sonra kramponu giyip devam etmesidir. Yine de 1968 senesinden sonra George Best’ in kariyeri düşüşe geçecektir.Futbolun James Dean’ i olarak tanımlanacak yakışıklılıktaki George Best’ in kariyerinin düşüşünde 2 faktör etkili olur: Kadınlara olan

Page 9: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 17 16 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSFUTBOL

düşkünlüğü ve alkol. Onu özel kılan şey de bu iki etken olmasa futbolunun ulaşabileceği noktanın kestirilemez oluşudur. Özlü sözleriyle aynı zamanda bir futbol düşünürü olan Best, bu konudaki fikirlerini “Eğer biraz daha çirkin olsaydım, şu an Pele’ nin esamesi okunmazdı” diyerek açıklar. Dönemin BBC muhabiri Michael Parkinson’ın kendisine yönelttiği, “Maç başlama saatine en yakın ne zaman seks yaptın?” sorusuna uzunca düşünüp verdiği cevap da onun sıra dışı karakterinden izler taşımaktadır: “Bir tane devre arasında vardı, o sayılır mı?”.

“EĞER BİRAZ DAHA çİRKİN OLSAYDIM, ŞU AN PELE’ NİN ESAMESİ OKUNMAZDI”

Günümüzün en iyi 2 futbolcusundan biri kabul edilen Cristiano Ronaldo’nun kısa süre önce, kendisini ıslıklayanlarla ilgili “Beni ıslıklıyorlar çünkü güzelim, zenginim ve büyük bir futbolcuyum.” yorumu, haklılık payı içeriyor olabilir. İşte bu noktada George Best’ in insanlara enteresan gelebilecek kadar yüksek seviyede saygıdeğerliği ile karşı karşıya kalınıyor. Öyle ki George Best, zamanında Ronaldo’nun bugün sahip olduğu şeylere sahipken, hemcinsleri tarafından kıskanılmayacak kadar saygıdeğer bir insandı. Bunu kanıtlar nitelikte olan bir olay 1973’te yaşanır. Best’in o dönemki avukatı George Carman bir Manchester mafyasına, ikinci eşi Celia’nın Best ile bir ilişkisi olduğunu, Best’in bacaklarının kırılması için çuvallarca para verebileceğini söyler. Carman’ın teklifi, mafya tarafından “Böyle ailevi sorunlarla ilgilenmem ve George’a asla zarar vermeyeceğim. Bu yüzden al paranı ve başka yere git. Ama sana şunu diyeceğim, eğer George’a bir zarar gelirse bunu kimin yaptığını biliyor olacağım ve senin peşini bırakmayacağım.” denilerek reddedilmiştir. Yine kadınlarla olan ilişkileriyle ilgili: “Yedi Miss World ile yattığım söyleniyor. Doğru değil. Doğru rakam dört. Diğer üçünü geri çevirdim” cümlelerini sarf edebilecek kadar değişik bir karakter olan ünlü futbolcu, alkole karşı hayatının en aciz mücadelesini verdiğini “Hayatımdaki her şeyi çalımladım, alkol hariç” diyerek özetler. Alkole ve kadınlara düşkünlüğünü kendi ağzından: “1969 yılında, bir keresinde, alkol ve seksi bırakmıştım. Hayatta geçirdiğim en berbat yarım saatti” şeklinde açıklayan Best’ e, 22 Aralık 1979’da Glasgow Rangers ile oynadığı bir maçta, Rangers taraftarlarının biri tarafından bira kutusu fırlatıldığında Best, yanına düşen birayı içip kutuyu taraftarlara doğru kaldırır. Best’li Hibernian, Rangers’ı o maçta 2-1 yener. Yine o sezon ilginç röportajlarından birinde Best, “O kadar paraya ne oldu ?” sorusuna: “Yüzde 90’ı alkol ve kadınlara gitti, gerisini çarçur ettim.” diyerek cevap verir. Çözümleyemediği alkol problemi Best’ in sağlığıyla ilgili bazı problemleri de beraberinde getirir. Karaciğeri neredeyse iflas edecek bir hal aldığından değiştirilir. Best yine sıra dışıdır: “Madem içki içmemiz yasak, o zaman biz bu karaciğeri niye yenilettik ?” edasıyla konuya yaklaşan Best, fırsat bu fırsat deyip ilk karaciğerine mal olan alkol alışkanlığını sürdürür. Bu durum ülkesinde büyük tepkilere yol açar. İlerleyen sürecin sonunda, 2005 senesinde Best, alkol tedavisi sırasında kullandığı ilaçların yan etkisiyle yaşadığı böbrek problemi yüzünden yoğun bakıma alınır. 25 Kasım 2005’te ise hayata gözlerini yumar. Ölümünün ardından Manchester United’ın oynadığı ilk maç, tıpkı Best’in United forması giydiği ilk maç gibi West Bromwich Albion’a karşıdır. O hafta oynanan

bütün Premier League maçları gibi o maçta da taraftarlar kendilerine hakim olamazlar, 1 dakikalık saygı duruşu boyunca susmak içlerine sinmez ve 1 dakika boyunca Best’ i alkışlarlar. Ölümünün ilk yıl dönümünde Ulster Bank, Best adına beş pound değerinde hatıra parası çıkarır. Tüm banknotlar beş gün içinde satılır. Doğduğu yer olan Belfast’ ın havaalanının adı “George Best Belfast Şehir Havaalanı” olarak değiştirilir. Yıllar boyu Manchester United gibi büyük bir kulübün “7” numaralı formasını başarıyla taşıyan Best, Manchester United’ın efsanevi 7 numaraları geleneğinin de ilk halkasıdır. Aynı numarayı ilerleyen yıllarda Bryan Robson, Eric Cantona, David Beckham ve Cristiano Ronaldo gibi isimler taşır. Best’ in bu üst düzey oyunculardan biri olan David Beckham ile ilgili yorumu da, kendisine yaklaşabilecek bir futbolcu olmadığını düşündürecek şekilde manidardır: “Sol ayağı ile topa vuramıyor, kafa şutu atamıyor, top kapamıyor ve çok fazla gol atmıyor. Bunun dışında iyi bir oyuncu. “Derginin “7” temalı bu sayısında, Best gibi sıra dışı bir 7 numarayı özetlerken eklemek istediğim bir iki şey daha var. Günümüzde futbolun bir keyiften öte bir endüstri haline geldiğini görüyoruz. Artık daimi başarılar kazanmak için, bir spor kulübü olmaktan öte bir “şirket” olmak gerekiyor, aksi takdirde başarı neredeyse imkânsız oluyor, başarı için birçok küçük olasılığın aynı anda bir araya gelmesi gerekiyor. En önemlisi günümüzde futbolcuların çoğu birer “profesyonel” ve hepsi öncelikle para için oynuyorlar. Yine bu futbolcular çoğu zaman maç sonlarında “Emmmm iyi maçtı, emmmmmm eeee işte oynadık mmmmmm” tarzında akıcılıktan uzak konuşmalar yapıyorlar. Zeki ve akıcı konuşabilen, para için değil başarı için oynayan futbolcuların sayısı ne yazık ki bir elin parmaklarını geçmiyor. Yani George Best’ in temsil ettiği futbolcu modelini maalesef günümüzde göremiyoruz. Bazen George Best’ in yakın zamanlarda yaşamış olsa nasıl bir futbolcu olabileceğini kurguluyorum ve ona rakip olarak gösterilebilecek biri olamayacağı kanısına varıyorum. Tıpkı zamanında Pele ve Maradona’nın gösterilemediği gibi. “ ‘Bana, 3 kişiyi çalımlayıp 40 metreden Liverpool’ a enfes bir gol atmak mı yoksa dünya güzelini yatağa atmak mı ?’ diye sorsanız, cevap veremezdim sanırım. Şanslıyım ki ikisini de gerçekleştirdim, ama sadece birini 50 bin kişinin huzurunda.” Oynadığı zamanlarda Best ile ilgili, “Böyle

giderse gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olacak” dendiği sürekli söylenir. Best hiçbir zaman öyle gitmedi. Çünkü öyle gitmek umurunda değildi. “Oyundan alınışının” 7. yılında George Best’ i saygıyla anarken, kapanışta efsaneyi iyisiyle kötüsüyle özetleyen, kendine has demeçlerinden birine yer verelim: “ ‘Bana, 3 kişiyi çalımlayıp 40 metreden Liverpool’ a enfes bir gol atmak mı yoksa dünya güzelini yatağa atmak mı ?’ diye sorsanız, cevap veremezdim sanırım. Şanslıyım ki ikisini de gerçekleştirdim, ama sadece birini 50 bin kişinin huzurunda.” n

Page 10: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 19 18 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBASkETBOL

basketbolun merkezi olan Nba’den transferler ile sadece popüleritemiz artmakla kalmadı yeni genç sporcularımıza örnek olabilecek kalitede oyuncular geldi. bu akımın nedeni ilk başta oyuncuya ödenilen paralar gibi gözükse de artık bu algı değişiyor ve Tbl oyuncuların kariyerini geliştireceği bir lig olarak görülüyor.

HAZIRLAYAN MeriÇ GÜrsÖY

Nba’DeN TÜrKİYe’Ye GÖÇ

2000li yılların başından itibaren bir çıkışa geçen Türk basketbolunun popülerliği her geçen gün daha da yükseliyor. Özellikle en son Dünya Şampiyonası’nda alınan gümüş madalya sonrası artık basketbolda “Türk ekolü” oluşmaya başladı. Bu popülarite ligimizin kalitesini de üst seviyeye taşıdı. Basketbolun merkezi olan NBA’den transferler ile sadece popüleritemiz artmakla kalmadı yeni genç sporcularımıza örnek olabilecek kalitede oyuncular geldi. Bu akımın nedeni ilk başta oyuncuya ödenilen paralar gibi gözükse de artık bu algı değişiyor ve TBL oyuncuların kariyerini geliştireceği bir lig olarak görülüyor. Geçtiğimiz yılda NBA’deki lokavt sayesinde çoğu oyuncu önyargılarını kırdı ve Avrupa, Türkiye arenasını tattı. Faal oyuncular arasında en iyilerden biri olarak gösterilen Kobe Bryant da kariyerinde bir gün mutlaka Avrupa macerası yaşayacağını söylerken bunun muhtemelen Türkiye olucağını belirtti. Bakalım bu güne kadar akılda kalan hangi NBA patentli oyuncular TBL’de boy göstermiştir.

lYnn Greer

Kariyerinde Milwaukee Bucks forması da giyen Greer 2009-2011 yılları arasında Fenerbahçe Ülker’in formasını giydi.

tarence KınseY

2007-2008 sezonuna Memhis Grizzlieste başladı. Sezon içinde kadro dışı kaldıktan sonra Fenerbahçe Ülker’le anlaşmıştı ancak bir sonraki sene Cleveland Cavaliers forması giydi. Buradan 2009 yılında ayrılan Kinsey Fenerbahçe Ülker’e dönerek kariyerini Türkiye’de sürdürdü.

rOKO-leni uKic

NBA’da Toronto Raptors ve Milwaukee Bucks forması giydikten sonra 2010 yılında Fenerbahçe Ülker tarafından transfer edildi.

thabO sefOlOsha

NBA’deki lokavttan yararlanılarak Fenerbahçe’ye geldi. 2006’da NBA serüvenine başlayan Sefolosha 2 sene Chicago forması giydikten sonra Oklahoma City Thunder takımına takas oldu. Lokavt bitiminde NBA’e geri dönse de Fenerbahçe’ye Euroleauge maçlarında büyük katkısı oldu.

FAAL OYUNCULAR ARASINDA EN İYİLERDEN BİRİ OLARAK GöSTERİLEN KOBE BRYANT DA KARİYERİNDE BİR GÜN MUTLAKA AVRUPA MACERASI YAŞAYACAĞINI SöYLERKEN BUNUN MUHTEMELEN TÜRKİYE OLUCAĞINI BELİRTTİ.

Page 11: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 21 20 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBASkETBOL ZaZa Pachulia

Gürcistan kökenli olmasına rağmen Türk pasaportludur. Ülkerspor’da yetiştikten sonra 2 yıl Orlando Magic 6 yıl Atlanta Hawks forması giydi. NBA’daki lokavt sebebiyle 2011-2012 sezonunu Galatasaray’da geçiren oyuncu lokavt bitiminde tekrar Atlanta Hawks’a geri döndü.

carlOs arrOYO

2001 yılında NBA serüvenine başlayan Carlos Arroyo 2011 yılına kadar Toronto Raptors, Denver Nuggets, Utah Jazz, Detroit Pistons, Orlando Magic, Miami Heat ve Boston Celtics formalarını giydi. Tecrübeli oyuncu 2011-2012 sezonunda ise Beşiktaş’a transfer oldu.

sasha vujacic

2004 yılı NBA Draftlarında Los Angeles Lakers tarafından 1.tur 24. Sırada seçildi. Kariyerine şampiyonluk yüzüğü eklediği bu takımdan 2010 yılında New Jersey Nets’e geçti. 2011 yılından bu yana Anadolu Efes forması giyiyor.

jOrdan farMar

2006 yılında Los Angeles Lakers tarafından 1. Tur 26. Sırada seçilen Farmar 2010 yılında 2. Şampiyonluğunu yaşadıktan sonra takım arkadaşı Vujacic ile New Jersey Nets’e takaslandı. NBA’deki lokavt süresince Maccabi Tel-Aviv forması giyen Amerikalı oyuncu daha sonra yeni adıyla Brooklyn Nets’ten Anadolu Efes’e 3 yıl için 10.5 milyon dolar karşılığı transfer oldu.

derOn WıllıaMs

2005 yılında Utah Jazz tarafından 1.tur 3.sırada seçilen oyuncu kısa sürede adını en iyi guardların arasına soktu. 2011 Şubat’ında Utah Jazz’dan New Jersey Nets’e takaslanmıştır. NBA lokavtını Beşiktaş’ta geçirmiştir. Daha sonrasında Brooklyn Nets ile 5 yıl için 100 milyon dolarlık anlaşma sağlamıştır. Williams NBA sezonu bittikten sonra tatil için geldiği Türkiye’de Beşiktaşlı eski takım arkadaşlarıyla tekrar bir araya geldi ve Beşiktaş Milangaz’ın kazandığı 3 kupa için tüm Beşiktaşlı oyuncuları tebrik etti.

allen ıversOn

Kimilerine göre basketboldan da öte tüm Türk spor tarihinin en büyük transferi olarak nitelendirilen oyuncu 1996 Draftında ilk sıradan Philadelphia 76ers tarafından seçildi. NBA kariyerinde sayısız başarısı bulunuyor. 2001 yılında MVP ödülünü almıştır, 11 kere All-Star, 2 kere All-Star MVP’si oldu. 4 NBA sayı krallığı vardır. 2010 yılında Beşiktaş tarafından transfer edildi. Beşiktaş kariyeri çok parlak olmasa da bu transfer muhtemelen Türk basketbolunda her zaman en ihtişamlı olan olarak kalacaktır. n

DERON WILLIAMS NBA SEZONU BİTTİKTEN SONRA TATİL İçİN GELDİĞİ TÜRKİYE’DE BEŞİKTAŞLI ESKİ TAKIM ARKADAŞLARIYLA TEKRAR BİR ARAYA GELDİ VE BEŞİKTAŞ MİLANGAZ’IN KAZANDIĞI 3 KUPA İçİN TÜM BEŞİKTAŞLI OYUNCULARI TEBRİK ETTİ.

Page 12: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 23 22 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ

POLEN USLUPEHLİVAN: OlİMPİYaTlarDa ÜNİverSİTelİ bİr SUlTaNİlkokulda da çok hareketliymişim, evde sürekli bir şeylerle uğraşıyormuşum. Dolayısıyla annemler artık “Polen bir şeyler yapsın, jimnastik mi olur, voleybol mu olur, basketbol mu olur, ama bir şeye başlasın ki evde boşaltmasın enerjisini.

HAZIRLAYAN MuhaMMet Yurtseven – seda KahYaOĞlu

Page 13: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 25 24 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ

İlk olarak voleybolcu Polen’den önce fazla hareketli bir çocukluk geçiren Polen’i tanıyalım. Bu hareketliliğin spora başlama sürecinde etkili olduğunu düşünüyor musun? Bununla ilgili olarak bizimle paylaşmak istediğiniz ilginç bir anın var mı?Evet gerçekten hiperaktif bir çocukluk geçirmişim. İlkokulda da çok hareketliymişim evde sürekli bir şeylerle uğraşıyormuşum dolayısıyla annemler artık Polen bir şeyler yapsın jimnastik mi olur voleybol mu olur basketbol mu olur ama bir şeye başlasın ki evde boşaltmasın enerjisini. O şekilde başlamışım voleybola. Aslında 5.sınfta ilk defa hentbol oynamıştım bir yıl ama Türkiye şampiyonası olmuş ve o zaman ben gitmek istememiştim Adana dışına. Öyle olunca hentbolu bıraktım 2-3 sene sonra okul takımında voleybol oynamaya başladım.

Hiperaktif Polen’i voleybolcu Polen’e dönüştüren anneniz olmasaydı sizce şu an nasıl bir polen olurdu karşımızda?Aslında zor bir soru bu çünkü küçüklüğümden beri voleybol var hayatımda. Voleybol oynamasam ne yapardım diye hep çok düşündüm. Anasınıfı öğretmeni olurdum diye düşünüyorum. Çünkü o şekilde başlamıştım küçüklüğümden beri ama insanın fikirleri değişiyor bir yerden sonra ama voleybolla beraber okulun da gitmesi gerekiyor benim için öyle bir şey de var. Ben 2 yıl Bursa’da oynadım. Şehir dışında olunca o zaman zorlandım okulla alakalı olarak ama simdi İstanbul’a gelince ve de son sınıf olunca bir de pek sorun kalmadı.

Bir Galatasaray taraftarı olarak Adana 1907 Fenerbahçe’de spora başlamak sana neler hissettirdi ne düşündün Fenerbahçe

Alt yapıdan yetişen senin gibi başka sporcular var mıydı yoksa bu noktada özel olduğunu hissediyor musun?Aslında ilk defa çıkan ben değilim 5-6 yıl öncesinde benden önce çıkan birkaç ünlü isim de var. Mesela Eczacıbaşı menajeri Nalan Ural, o da Adana’dan yükselen isimlerden. Aynı şekilde Volkan Güç, Hasan Yeşilbudak da. Aslında çok fazla sporcu var ama aileler cesaret edip şehir dışına yollamıyorlar. Voleybol çok gelişmiş değil tabii ki Adana’da ama oradaki antrenörler de iyi ve seni geliştirebilecek yukarı taşıyabilecek antrenörler var onlarla çalışmışsan eğer sen bilirsin sen de voleybolla ilgilenmişsin Adana’da. O yüzden biraz cesaret ister şehir dışına gitme olayı bir de küçük yaşta olunca aileler biraz karşı çıkıyorlar buna. Ailem benim en büyük destekçimdi benim şansım da bu galiba.

DSİ ve Gündoğdu Koleji Adananın en başarılı voleybol kadrolarına sahip. Bu iki takımın rekabeti size neler kazandırdı?Fenerbahçe’de başladım DSİ’de oynadım Gündoğdu’ya geçtim. DSİ’de yalnızca bir yıl oynadım benim için deneyimdi. Gündoğdu’ya geçince hem okul hem kulüp olarak geçtim zaten o yüzden öyle pek bir rekabet durumu oluşmadı. DSİ’deki hayatım kısa bir dönemdi zaten.6.2010-2011 sezonunda Nilüfer Belediyespor’da kiralık oynayıp bolca sorumluluk aldın. Sence bu kiralama amacına ulaştı mı kendindeki gelişmeyi gözlemleyebildin mi?Bursa oynamak için gittiğim bir takımdı. Genç oyuncu gibi bakılmıyordu o zaman bize ben oraya gittiğimde orayı taşıyabilecek bir oyuncu olarak gittim. Forma şansından ziyade o takımı alıp bir yerlere taşımak göreviyle gitmek zorundasın ki belli bir tecrübe kazanabilesin. Sorumluluk vermeleri gerekiyor üzerine yoğun bir sorumluluk öyle olunca onun bilinciyle gidiyorsun. Zaten antrenörler de milli takım antrenörleri o yüzden pek bir sorun yaşamadım zaten genç milli yıldızlardan tanıyordum çoğunu ve sonrasında üzerime biraz fazla sorumluluk almış oldum sadece. Koçlarım çok etkiliydi Nilüfer’de. Benim hiçbir zaman İstanbul dışına çıkmam gibi bir görüşüm olmadı iyi bir takıma gideyim iyi bir antrenör ile çalışayım düşüncesindeydim hep. Bursa’yı da şehir olarak da çok severim zaten benim için enteresan ve faydalıydı.

Voleybola başladığından beri pasör çaprazında oynamışsın. Bunun solak olmanla bağlantısı var mı?Solak olmamın avantajı var bunda tabii ki. Pasör çaprazı olan 3 solağız şu an zaten Neslihan Seray ve ben. Voleybola başladığım günden beri bu konumdayım. Solak olunca da değiştirmediler beni bunu avantaj olarak görüyorum. Başka

konum tercih etmezdim çünkü solaklar pasör çaprazında daha iyi performans sergileme fırsatı buluyorlar.Çeşitli voleybol otoritelerince Neslihan’ın varisi olarak gösteriliyorsun. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Neslihan’la aynı sahayı paylaşmak sana neler kazandırdıNeslihan’la çok uzun süre beraber oynadık. Vakıfbank’ta da 2 yıl beraber oynadık, milli takımda zaten senelerce. Yani Neslihan tabi ki Türkiye’nin idollerinden biri, önemli bir oyuncu tekniği ve zekasıyla voleybol için yaratılmış bir kadın kesinlikle ondan çok şey öğrendim tabii ki mesela ikimiz de solağız ikimiz de pasör çaprazıyız bana çok şey öğretti çok konuda ama farklı takımlarda oynuyoruz şimdi artık birazcık rakip gibiyiz onla o yüzden ben şanslıyım ki beni Neslihan’ın geleceği olarak görüyorlar. Güzel bir şey benim için tabii mutluluk duyarım bundan.

Biraz da çapkından bahsedelim. Öncelikle neden çapkın? Çapkının hayatındaki yeri ne?Aslında komik bir olay o. Bursa’da aldım Çapkın’ı ben. Takım arkadaşlarımda o ara bir hayvan sevgisi, merakı vardı. Biri gitti kedi aldı biri köpek aldı ben de gittim köpek aldım ama

forması giyince?Koyu Galatasaray taraftarı biri olduğum için biraz komik oldu o aslında. Yani tabii ki şimdi İstanbul’daki gibi değil Adana’da küçük bir camia Fenerbahçe orada futbol gibi düşünülmüyor ufak bir yer olduğu için “Aaa Galatasaraylıyım Fenerbahçe’de oynuyorum” gibi değil. Küçüktüm zaten spor okulunda başladım voleybola dolayısıyla öyle hissetmedim ama İstanbul’a geldiğim zaman ben Galatasaraylıyım Fenerbahçe’de başladım voleybola diye düşünüp sık sık güldüm kendime. Tabii ki Fenerbahçe düşmanı bir insan olmadım hiçbir zaman bu kariyer meselesi ileride Fenerbahçe’de de oynayabilirim bu hiç belli olmaz ama Galatasaray olsa daha iyi olur tabii.

Ben de bir Adanalı olarak voleybolun Adana’da çok fazla gelişmediğin gözlemleyebiliyorum.

her biri saçma sapan isimler koymaya başladı. Biri adını Jack Daniels koydu biri Tekila koydu. O an düşündük benim köpeğimin adı ne olabilir. Ben de çapkın olur diye düşündüm erkek bir de biraz da çapkın yetiştireyim dedim öyle olunca bu ismi uygun gördüm komik oldu ama tam oturdu çok çapkın bir köpeğim var. Dayımlarda bir köpeğimiz vardı ben çok ilgileniyordum Labradordu biraz büyüktü gerçi ama ondan beridir köpeğim olsun istiyordum ama şöyle bir şey var benim asıl isteme amacım,ben 8 yıldır tek yaşıyorum ailem Adana’da çünkü artık yanıma bana destek olacak bir, arkadaş gibi gördüğüm için Çapkın’ı almayı tercih ettim yani.

Gelelim olimpiyat dövmene. 2012 Londra olimpiyatlarına katılma hakkı kazanmanızla beraber sen dahil takımdan 4 kişi olimpiyat dövmesini yaptırdı. Bu fikir nasıl gelişti? Ortak bir düşünce miydi dördünüz adına bir anda mı gelişti?Dövme planlıydı aslında takım olarak yaptırmayı düşünüyorduk 12 kişi. Ama çok fazla cesaret edemedi kızlar. Ömür boyu bu dövmeyi taşımak istiyor muyuz istemiyor muyuz çelişkisini yaşadılar. Ama olimpiyatlardan dönünce

FENERBAHçE DÜŞMANI BİR İNSAN OLMADIM HİçBİR ZAMAN. BU KARİYER MESELESİ İLERİDE FENERBAHçE’DE DE OYNAYABİLİRİM. BU Hİç BELLİ OLMAZ AMA GALATASARAY OLSA DAHA İYİ OLUR TABİİ.

Page 14: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 27 26 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ yaptırırız gibi görüşleri vardı biraz. 4-5 kişi

gerçekten karar vermiştik sonuçta şöyle bir şey var voleybol oynuyorum tamam yaşım genç olabilir ama Allah korusun bir sakatlık olabilir voleybolu bırakmak zorunda kalabilirim. Olimpiyatlar her voleybolcunun hayalidir, gidebileceği en büyük yerdir. Zaten benim için de çok anlamlı olduğu için vücudumda taşımak istedim böyle bir şeyin amblemini . Zaten onu yaptırma hikayemiz de çok komik oldu bizim aslında. Kamptaydık, olimpiyata gitmeden önce bir hafta sırf kampta kaldık dışarı çıkmamız yasaktı ortama alışalım diye. Dövmecimizi çağırdık buraya odamıza. Sabah antrenmandan sonra 4 kişi yaptırdık akşam antrenmana kadar yetişti yani öyle söyleyeyim en son ben bitirdim hatta geç kalıyoruz diye koşturuyorduk dövmeleri sarıp falan çıktık acımıyor mu acımıyor mu diye düşünmedik bile o an onu düşünemiyorduk oldu bitti durumdaydık. Komikti çok güzel oldu ama.

Olimpiyatlarda Amerika gibi dev bir takımla karşılaşmak nasıl bir histi? Brezilyadan Amerika’ya kıyasla fazladan 1 set almanızı başarı açısından nasıl yorumluyorsun?Şimdi karşılaştırma değil ama bizim gurubumuz zor gruptu diğerlerine göre kesinlikle. Sonuçta Brezilya geçen olimpiyat şampiyonu, Amerika da rüya takım herkesin bildiği gibi. Oyuncular birebir çok iyiler. Bizim şanssızlığımız Brezilya maçı ile başlamak oldu bence. Sonuçta geçen olimpiyat şampiyonu ile oynuyorsun aslında bildiğimiz takımdı Grand Prix de de oynadık öyle çok fazla gözümüzde büyütmedik hiçbir takımı bu yüzden ama biz çok formda değildik açıkçası olimpiyatlarda. Grand Prix’de çok formdaydık sonra bir düşüşe geçtik eski performansı sergileyemediğimiz için yenildik diye düşünüyorum. Amerika’ya gelince gerçekten iyi takım aslında biz Amerika maçında iyi oynadık çok mücadele ettik ilk set. Brezilya Amerika maç finaline gelirsem Amerika çok kötü top oynarken Brezilya çok iyi top oynadı Amerika beklenmedik kötüydü. En önemli oyuncuları çok kötüydü o gün pasör çaprazları o yüzden Brezilya şanslıydı biraz bence Brezilya gruptan 4. çıkıp olimpiyat şampiyonu oldu tekrar. Kimse beklemiyordu yani biraz Brezilyayı 3-2 yenseydik biz çıkıyorduk gruptan onlar çıkamıyordu yani her şey olabilir modunda olunca çok şaşırmadık.

Pınar Saka ile yaptığımız röportajda olimpiyatlara katılan her sporcuya verilen ve hayatı boyunca taşıdığı unvandan bahsetmişti. Olimpiyatlar sana ne hissettirdi sen büyük turnuvalara katıldın dünya şampiyonaları Avrupa şampiyonaları Grand Prix’ler gördün olimpiyatların farkı neydi? Olimpiyatlar tamamen farklı bir şey ben de hayatım boyunca böyle bir şey yaşamadım.

Gerçekten orta bulunduğum için çok şanslıyım,çok küçüğüm çünkü daha bunun için ama şöyle bir şey var o sahaya ilk maça çıktığımız an ben dahil eminim ki Neslihan olsun en tecrübeli oyuncular elimiz titremiştir yani inanılmaz bir atmosfer orda mesela olimpiyat köyünde yemeğe gidiyorsun her yerde Usain Bolt’u görüyorsun Lebron’u görüyorsun herkes böyle nereye geldik biraz ya falan diyor yemeğe gidiyorsun Giba’nın yanında oturuyorsun enteresan şeyler yani Micheal Phelps’e selam veriyorsun falan komik ama güzel bir tecrübe anlatılmaz yaşanır. Sporcuların dediğim gibi en üst seviye daha fazlası yok bir daha gitmek isterim.Kesinlikle hedeflerim gelişti. Artık takımca hedefimiz 2016 Rio Olimpiyatları ve madalya istiyoruz artık aslında olimpiyatlara 2. Kez gitmek daha kolay çünkü iki eleme oluyor. Bu sefer Dünya elemesi de oynayacağız Avrupa değil sadece o yüzden daha kolay işimiz.

Peki neden 6 numara?6 numaranın bir anlamı hem var hem yok. İlk Mehmet Bedestenlioğlu ile çalışmaya başladığımda benim belli bir forma numaram yoktu çok değer verdiğim bir antrenördü kendisi. Polen kaç numara giymek istiyorsun dedi bilmiyorum fark etmez yani dedim bana çıkarıp 6 numarayı verdi o günden sonra sırf 6 numara giydim ama 6 numaranın uğuruna da inanıyorum açıkçası bana uğurlu geldiğini düşünüyorum.

Adanalı olmanıza rağmen Bursa’ya karşı bir hayranlığınız olduğu ortada. Neden Bursa? Bursa size ne ifade ediyor?Bursa yaşanılası bir şehir diye düşünüyorum ben. Bursa’da takım arkadaşlarım olsun o ortam, şehrin o güzelliği. Tam bir üniversite şehri tıpkı Eskişehir gibi. Orada tekrardan yaşamayı tekrarda forma giymeyi çok isterim açıkçası. Yaşanmışlıklarım var ve en önemlisi arkadaş ortamın çok iyiyse orda mutluysan küçük ama güzel şehirdir Bursa.

Abin Sarper da Milli Briç Takımında. Sporculuk ailenizden gelen bir özellik mi?Aslında spor aileden gelen bir şey. Annem basketbol, babam futbol oynamış. İkisinin de çocuklarımız sporla ilgilenmeli düşüncesi vardı. Abim de voleybolla başladı aslında ama sonra sıkıldı ve bıraktı. Okula yöneldi ve briçe başladı ve briç oynamaya devam ediyor hala.

İstanbul’daki ve Anadolu’daki altyapıları karşılaştırma şansı bulmuşsundur, Adana’da yetişip İstanbul’da senelerce oynadığın için. Gözlemlerini paylaşır mısın.İnanılmaz fark var arada İstanbul’dakiler çok profesyonel çalışıyorlar A takım oyuncusu

BURSA OYNAMAK İçİN GİTTİĞİM BİR TAKIMDI. GENç OYUNCU GİBİ BAKILMIYORDU O ZAMAN BİZE. BEN ORAYA GİTTİĞİMDE ORAYI TAŞIYABİLECEK BİR OYUNCU OLARAK GİTTİM.

Page 15: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 29 28 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ gibi davranıyorlar sana çünkü seni gelecek

olarak görüyorlar zaten yani sen bir Anadolu takımından İstanbul’a geliyorsan zaten sende bir ışık görmüşler de gelebiliyorsun. O yüzden A takıma yatırım olarak görüyorlar seni ve o şekilde davranıyorlar sana yani ilk adım çok önemli

Günde çift antrenman yaptığını biliyoruz. Peki voleybol dışında nelere vakit ayırabiliyorsun?Çok klasik olacak ama gerçekten vaktimiz çok olmuyor çünkü antrenman saatlerimiz çok uzun üç-üç buçuk saat arasını buluyor ve çift antrenman yapıyoruz genelde tek antrenman olduğu günlerde tabi ki köpeğimle zaman geçiyorum genelde ve arkadaşlarımla dışarı çıkmayı severim. Gidip kahve içip muhabbeti etmeyi severim. Dışarıdaki mekanlara çıkmayı sevmem daha çok gezmeyi ve alışveriş yapmayı severim. Çok yorgun hissediyorum oturup kitap okurum yazar okurum kitap okumam.Tess Gerritsen okurum Stephen King, Sherlock Holmes ama gerçekten öyle bir şeyim var kitap önerdikleri zaman çok fazla dikkatimi çekmez genelde yazar okurum. Yüzme ve tenisi severim yüzmede değil ama teniste iddialıyım. İyi oynarım voleybol tenis çok benzer tabi ki tenis iyi oynadığım söylenir.

Türkiye’deki altyapılar ile yurtdışındakileri karşılaştırınca nasıl farklılık görebiliyorsun?Tabi ki yurtdışı alt yapılarını çok bilemiyorum çünkü yetişmiş oyuncular geliyor genelde Türkiye’ye ama yıldız milli ve genç milli diye bakıldığında belli ülkelerin alt yapılarının kuvvetli olduğu çok belli. Amerika demeyeceğim çünkü çok dünya şampiyonası oynamadık Amerika’yla karşılaşmadık. Ben genç milliyken Sırbistan güçlü rakibimizdi ve Almanya da. Ben de yurtdışında oynamayı çok istiyorum hatta kafamda belli bir ülke kulüpler bile var. Ama Vakıfbank’la kalmak da istiyorum burası çok özel çünkü diğerleriyle karşılaştırıldığında burası daha aile ortamı.

Sosyal medyada sıkça Cem Adrian hayranlığına dair yorumlar görüyoruz. Dünyanın sayılı seslerinden biri olan Cem Adrian’ı diğerlerinden farklı kılan senin için ne?Cem Adrian’ın ben tarzını seviyorum aslında çok slowdur ama jazz tarzında söylediği şarkılar beni çok etkiler. Hatta bir arkadaşım sayesinde sevdim onu birkaç şarkısını dinletti bana sonra tek tek dinlemeye başladım. Anlamlıdır şarkıları dinlerken alıp götürüyor insanı. Duygusal bir adam kendisi tanıştım hatta onunla. Terasta kahve içerken Cem dinlemeyi çok severim bu favori üçlümdür. Teras, Cem, Kahve.

Okulu ve profesyonel sporu beraber götürmek gerçekten zor ve özveri gerektiren bir şey. Sen nasıl hissediyorsun neler düşünüyorsun bu konuda?Aslında okulu çok seviyorum farklı bir ortam belli bir saatten sonra voleybol ortamından gördüğüm insanlardan gerçekten sıkılmaya başlıyorum çünkü hep aynı insanların içindesin ama okulda öyle olmuyor okulda çok farklı insanlar var spordan alakasız insanlar da var içlerinde muhabbetleri başka oluyor gerçekten. Sonunda voleybol konuşmuyoruz mutluyum ya diyorum çünkü belli bir yerden sonra o kadar odaklı oluyorsun ki voleybola voleybol dışında da bir şeyler var yani dünyada. Beraber çok zor gidiyor okul özel de olsa çok fazla tolerans göstermiyor sana. Artık gel sınava gir diye telefon alıyorum arada.

Geçen yıl bir konsere gitmeyip biletini sevgilisine sürpriz yapmak isteyen birine verdiğin doğru mu hikayesini paylaşır mısın?Aslında abimin bir arkadaşıydı çok istediğim

bir konser vardı arkadaşımla gidecektik Cem Adrian konseri gerçekten aşık olduğum bir adam şarkıcı olarak ama o gün kız arkadaşına sürpriz yapacakmış onlar için özel de bir günmüş sanırım çok rica etti abim. Çok özel bir konserdi çok özel bir yerde her zamanki konserlerinden farklıydı ve belli bir kitleye, sadece özel davetlilereydi. İçim acısa da evet o biletleri verdim. Yine de onlar için daha güzel bir gün olmuştur

Voleybol belli bir yaştan sonra bitecek mutlaka sonrası için planların var mı? Voleyboldan sonra kondisyoner olmak istiyorum, fitness okuyorum son sınıfım. Özel kondisyonerlik yapabilirim. Kendime ait bir fitness salonu açabilirim. Voleybolla ilgili bir şey yapmak istemiyorum açıkçası. Menajer olabilirim ya da kendi isimi yapmayı tercih ederim. Belki uzaktan izleyebileceğim tarzda bir voleybol okulu olabilir çünkü ben o kadar sabırlı bir insan değilim çocukları sevsem de voleybol öğretmek gerçekten zordur onu ben yapabilir miyim bilmiyorum. n

TERASTA KAHVE İçERKEN CEM DİNLEMEYİ çOK SEVERİM BU FAVORİ ÜçLÜMDÜR. TERAS, CEM, KAHVE.

VAKIFBANK’LA KALMAK DA İSTİYORUM. BURASI çOK öZEL çÜNKÜ. DİĞERLERİYLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA BURASI DAHA AİLE ORTAMI.

Page 16: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 31 30 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSEkSTREM SPOR

baSe JUMPINGbatmanvari bir kıyafet giymiş adam binlerce metre yükseklikten havuza atlıyormuşcasına kendini aşağı bırakıyor. Çılgınlık mı dersiniz?

HAZIRLAYAN erhan GÜnGÖr

Page 17: ATHLETICS 8. SAYI

32 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSEkSTREM SPOR

Batmanvari bir kıyafet giymiş adam binlerce metre yükseklikten havuza atlıyormuşçasına kendini aşağı bırakıyor. Çılgınlık mı dersiniz? Elbette diyebilirsiniz, ancak bunun asıl adı base jumping!Ekstrem sporlara yeni bir soluk getiren base jumping’in hikayesi 1978’e dayanıyor. Carl Boenish adlı sporcunun iki arkadaşının atlayışlarını kameraya almasıyla base jumping kitlelere ulaşıyor ve hikayesini yazmaya başlıyor. Biri base jumpingmi dedi?Sporun adı Building, Antenna, Span ve Earth kelimelerinin akronimi. Bu kelimeler base jumpingin atlayış noktaları olan binaları, antenleri, köprüleri ve dağları ifade ediyor. Sporcu bu noktalardan istediğine çıkarak atlayışını gerçekleştiyor. Her sporcu bunu yapmaya nail olamamışsa da, normal koşullarda yere yaklaştığında paraşütünü açarak yumuşak bir iniş yapıyor. Base jumping’in skydivingten farkı, base jumpingte sporcunun sabit bir noktadan atlamak zorunda olması. Dolayısıyla uçaktan yapılan

atlayışlar base jumping kategorisine girmiyor. Bina, anten, köprü ve dağ olmak üzere dört farklı yerden atlayışlarınızı tamamladığınızda da bir ‘base jumper’ numarası almaya hak kazanıyorsunuz. İlk iki base jumper numarası Carl Boenish’in görüntülediği arkadaşlarına ait. 2012’de alınan son base jumper numarası ise 1600’lerde. Atlayışlarınızı gece tamamlamanız halinde ‘night base jumper’ numaranızı unvanlarınız arasına koyabilirsiniz.Adrenalin ve tehlikeyi seviyorsanız bu spor tam size göre!Başlarda yamaç paraşütü ekipmanlarıyla milli parklarda yapılan base jumpingin bir hayli ilerlediğini söylemek mümkün. Günümüzde balistik naylondan yapılan, özel dizayn base jumping kıyafetleri hemen her ülkede bulunabiliyor. Ancak milli parklarda yapılan atlayışlar sporun karşısına birçok sorun çıkarmış. İzinsiz yapılan bu atlayışlarda yaşanan kazalar sebebiyle spora birçok noktada yasak getirilmiş. Sporcular da çareyi base jumpinge özel atlayış noktaları yapmakta bulmuş.

Artık kendine has kıyafetleri ve kendine has atlayış noktaları olan spor, eskiye nazaran çok daha güvenli hale gelmiş durumda. Öyle ki yaşanan bu gelişmelerden sonra sporcular artık ceza değil, reklam teklifi alıyor! Ancak yine de sporun hala bir ekstrem spor olduğunu ve ölüm oranının 1/2100 olduğunu belirtmekte fayda var. Her ne kadar kıyafetler ve atlayış noktaları geliştirilse de, saatte 100 kilometreden fazla hızla giderken zeminle aradaki mesafenin birkaç metreye kadar düşebildiği base jumpingte hayatımı riske atmam diyenlere yer yok. Merak edenler için, ilk yıllarda ölüm oranı 1/60’tı. Hatta sporun öncüsü Carl Boenish bile 1984’te en yüksek atlayış rekoruyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdikten iki gün sonra aynı yerde yaptığı atlayışta hayatını kaybetti.Base jumpingin en popüler olduğu ülkeler Norveç, Amerika ve Çin diyebiliriz. Özellikle Norveç’in Bispen Dağları’nda yapılan atlayışlar nefes kesici nitelikte. En yüksek base jumping atlayış rekoru Himalayalar’dan 6604 metrelik atlayış ile Glenn Singleman ve Heather Swan’a ait. Ulaşılan en yüksek hız konusunda bir kayıt olmasa da, ortalama hızın saatte 200 km’yi geçtiği biliniyor. 2012’de 100 sporcunun birlikte atlayışıyla en fazla sporcuyla toplu atlayış rekoru Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Yine bu yıl World Wingsuit League Çin’de base jumping turnuvası düzenledi.1978’de bir grup arkadaşın beraber atlamasıyla başlayan bu macera 2012’de yüzlerce kişinin turnuvalarına katıldığı, binlerce seyircinin tanıklık ettiği bir spor haline geldi. Gün geçtikçe kendisine gerçek anlamda candan bağlı sporcularla gelişmeye devam ediyor. Her ne kadar arabaları sollayacak hızlarla dağlardan aşağı süzülen bir adamın yattığı yerde rahat edemeyeceğini bilsek de, rahat uyu Carl Boenish! n

ADRENALİN VE TEHLİKEYİ SEVİYORSANIZ BU SPOR TAM SİZE GöRE!

Page 18: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 35 34 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSFORMULA 1

”ben bir Dünya şampiyonuyum. ben kendi ülkemde çalışmak, kendi ülkemde yarışmak, kendi ülkemde şampiyon olmak, şampiyonluk kupasını ülkemde kaldırmak, yeni sporcuları teşvik etmek ve yeni yeni şampiyonların yetişmesine imkan sağlamak istiyorum.” Kenan Sofuoğlu

HAZIRLAYAN aYla serin

aDIM aDIM İSTANBUL PARK

2003’TEN BERİ YAPILAN VE FIA’NIN EN öNEMLİ İKİNCİ ORGANİZASYONU OLAN DÜNYA RALLİ ŞAMPİYONASI’NIN ANTALYA’DA BAŞARILI BİR ŞEKİLDE ORGANİZE EDİLMESİ, SPORTİF ANLAMDA DÜNYA OTOMOBİL FEDERASYONU FIA YETKİLİLERİNE TÜRKİYE’NİN BİR GRAND PRİX ORGANİZE EDEBİLECEĞİ YöNÜNDE GÜVEN VERDİ.

Page 19: ATHLETICS 8. SAYI

36 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSFORMULA 1

TÜRKİYE, İSTANBUL PARK’IN İNŞASIYLA BİRLİKTE YALNIZ FORMULA 1 DEĞİL, GP2 VE MOTO GP YARIŞLARINA DA EV SAHİPLİĞİ YAPIYORDU. BU YARIŞLAR çOK İLGİ çEKMİYOR GöZÜYLE BAKILSA DA ASLINDA BÜYÜK GELİR KAYNAĞI OLACAKTI.

1.KURULUŞTürkiye’de Formula 1 yarışı düzenlenmesi yıllarca Formula 1 izleyicilerinin hayallerini süsledi. Bir Grand Prix’nin Türkiye’de yapılabileceğini düşünenlere hep hayal gördükleri, ilginin yetersiz olacağı söylendi ama 2005 Ağustos ayında bu hayal gerçek oldu. Peki nasıl?Önce 57. Hükümet, Formula 1 Türkiye Grand Prix’sine yeşil ışık yaktı; sonra İstanbul, İzmir, Antalya arasındaki yarışın ardından İstanbul ev sahibi olarak seçildi. Yatırımı İstanbul Ticaret Odası üstlendi ve pistin inşaatı başladı.Bu arada 2003’ten beri yapılan ve FIA’nın en önemli ikinci organizasyonu olan Dünya Ralli Şampiyonası’nın Antalya’da başarılı bir şekilde organize edilmesi, sportif anlamda Dünya Otomobil Federasyonu FIA yetkililerine Türkiye’nin bir Grand Prix organize edebileceği yönünde güven verdi.Maliyeti 3 milyon TL’yi bulan pist, Türkiye’ye yapılan en büyük yatırımlardan biri oldu. İstanbul Park Formula 1 Pisti’nin Türkiye’nin

tanıtımına katkısı çok önemliydi.Türkiye, İstanbul Park’ın inşasıyla birlikte yalnız Formula 1 değil, GP2 ve Moto GP yarışlarına da ev sahipliği yapıyordu. Bu yarışlar çok ilgi çekmiyor gözüyle bakılsa da aslında büyük gelir kaynağı olacaktı.

2.YÜKSELİŞ19 Ağustos 2005 günüyle birlikte İstanbul Park hizmet vermeye başladı. Antremanlar, sıralama turları derken büyük gün, yarış günü, geldi. Pol pozisyonundan başlayan Kimi Raikkonen’in kazandığı yarış heyecan vericiydi ve aslında o gün Türkiye’de birçok insanın Formula 1 izlemeye başladığı gündü.Pilotlar İstanbul Park’tan genelde memnun ayrıldılar. Diğer pistlere oranla pilotların biraz daha çalışmasını sağlayan tümsekler, bazıları tarafından ‘tek viraja sığmış dört viraj’ olarak adlandırılan ünlü sekizinci viraja sahip olan, inişleri çıkışları ve geniş virajları bulunan, atak yapmaya olanak tanıyan uzun arka düzlüğü, teknoloji harikası pit garajları, saat yönünün tersine olan dönüş yönü gibi özellikleriyle benzerlerinden ayrılan İstanbul Park, medya mensupları, takımlar ve pilotlar tarafından genelde çok beğenildi.Bizi en çok gururlandıran noktaysa, yarıştan sonra FIA Yarış Direktörü Charlie Whiting ve FIA gözlemcisi Herbie Blash’in, sportif görevlilerin yaptığı kutlamaya katılarak, memnuniyetlerini dile getirmeleri oldu. Hem Charlie hem de Herbie, sportif organizasyon olarak ilk sene için iyi olduğumuzu ve 2004’te ilk yarışlarını yapan Çin ve Bahreyn’den daha başarılı olduğumuzu dile getirdiler.Böylece İstanbul Park ilk görevini başarıyla yerine getirmiş oldu.İlk yarışta göz dolduran pist hem F1 pilotları hem de izleyicileri için sevilen bir pist haline geldi.Bütün bunların ardından İstanbul Park’ın artık vazgeçilmezlerden biri olduğu düşünülüyordu.2006’daki yarışta ilgi 2005 kadar fazla olmasa da Bernie Ecclestone için yeterliydi. Brezilyalı Ferrari pilotu Felipe Massa İstanbul Park’ta kariyerinin ilk zaferini elde etti. Böylece İstanbul Park onun kariyerinin en önemli pistlerinden biri haline geldi. Bu başarıların daha tadını çıkaramadan 2007 yılına gelindiğiyse ilginin gittikçe azaldığı dikkat çekti. Bu yarışı da Massa kazandı.  Ferrari pilotu Kimi Raikkonen ikinci, Mclaren-Mercedes pilotu Fernando Alonso ise üçüncü oldu. Pistin geçişe uygun olmasına rağmen heyecanın yeterli olmaması, Formula 1’e renk katan geçişlerin diğer pistlerle yarışamayacak kadar az olması aslında İstanbul Park için tehlike çanlarının çaldığına işaretti.

2008 yılındaki yarışı da pol pozisyonundan başlayan Felipe Massa kazanarak, üst üste üçüncü kez birinci oldu. Lewis Hamilton 2. ve Kimi Raikkonen ise 3. olarak yarışı tamamladılar. Ne kadar Massa için büyük bir başarı da olsa aslında bunlar yarışın tekdüzeliğinin göstergesiydi. Bu yüzden 2009 daha başarılı bir yıldı. Bu yılki Türkiye Grand Prix’sini Brawn GP takımından Jenson Button kazandı. İstanbul Park’ta bir ilk yaşanarak pol pozisyonunu almadan kazanan ilk kişi Jenson Button oldu böylece. 2010 ve 2011’deki medyanın bile çok ilgisini çekmeyen yarışlarıysa Lewis Hamilton ve Sebastian Vettel kazandı.

3.ÇÖKÜŞBu ilgisizlik sadece takipçilerin değil, FIA başkanı

Bernie Ecclestone’ın da dikkatini çekti. Formula 1’in ticari haklarını elinde bulunduran Bernie Ecclestone ile organizasyon ücreti konusunda yaşanan sorunların 2011 Türkiye Grand Prix’si esnasındaki görüşmelerde de çözülememesi, yarışın Türkiye ayağının sona ermesine neden oldu. Geride kalan 7 yılda her yıl için Formula 1 organizasyonuna 13,5 milyon dolar yarış bedeli ödenirken, Bernie Ecclestone’un 2012 yılından itibaren bu ücreti 26 milyon dolara çıkartmak istemesi, bu önemli motor sporları etkinliğinin Türkiye’ye veda etmesine giden yolu açtı. Bernie Ecclestone’un 2012 yılında Moskova’da yapılacak Rusya Grand Prix’si için 40 milyon dolar yarış bedeli ödenmesini içeren bir anlaşma yapması sonrası Türkiye Grand Prix’sinin takvim dışında kalacağı iddiaları artmıştı.

Page 20: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 39

istanbul ParK haKKında teKniK bilGiler

Formula 1 Türkiye Grand Prix’si yarışlarına ev sahipliği yapan İstanbul Park Pisti’nin inşasına 2003 yılında başlanırken, 2005 yılında hizmete giren tesis için 300 milyon TL harcandı. Toplam 2 milyon 215 bin metrekarelik bir alanı kaplayan pistin Formula 1’e ev sahipliği yapacak olması o dönem büyük heyecan yaratırken, dizaynı ünlü pist mimarı Hermann Tilke tarafından gerçekleştirilen pistin diğer pistlerden farklı olarak saat yönünün tersine seyir için tasarlanması, otoriteler ve pilotlarca zorlu olduğu kadar heyecan verici olarak da yorumlanmıştı. Toplam uzunluğu 5 bin 338 metre olan pistte 6’sı sağa, 8’i de sola olmak üzere toplam 14 viraj yer alıyor. Saat yönünün tersine koşulacak biçimde tasarlanan pistin seyirci kapasitesi ise 130 bin kişi.Pist uzunluğu: 5 bin 333 metretoplam düzlük sayısı: 4en uzun düzlük: 720 metrebaşlangıç-bitiş düzlüğü uzunluğu: 655.5 metreen fazla hız: 320.58 kilometre

TRİBÜN VE OTOPARK KAPASİTELERİana tribün: 25 bin kişiGeçici tribün: 50 bin kişidoğal tribün: 50 bin kişivıP locaları: 5 bin kişitoplam otopark kapasitesi: 12 bin araçtoplam kapasite: 130 bin kişi

PERSONEL VE MAKİNA MEVcuduÇalışan mühendis sayısı: 27 kişiÇalışan işçi sayısı: 1450 kişiÇalışan iş makinası ve kamyon sayısı: 140 kişiGünlük çalışma süresi: 21 saat

PEKİ ŞİMdİ İSTANBuL PARK’TA NE OLuYOR?İşte son gelişmeler:-2009’da Rock’n coke festivalinin yapılması İstanbul Park’ın gidişatının habercisi olarak nitelendirilmişti. Nitekim öyle oldu.-Kamyon Yarışları:Bu aralar İstanbul Park burada yapılan kamyon yarışlarıyla gündeme geldi.Avrupa’da büyük ilgiyle takip edilen ve Türkiye’yi bu sene ilk defa ziyaret eden FIA Avrupa Kamyon Yarışları Şampiyonası (ETRc)’nın açılış yarışları, 11-13 Mayıs 2012 tarihinde İstanbul Park’ta gerçekleşti.F1 izleyicileri piste zarar vereceği ve bir daha F1’in yapılmasını zora sokacağı için kamyon yarışlarını istemiyor.Fakat 15 yıllık kiralama bedeli ödendiği için F1’ciler sabretmek zorunda gibi gözüküyor. n

38 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSFORMULA 1

HEYECAN YARATAN DİZAYNI, ÜNLÜ PİST MİMARI HERMANN TILKE TARAFINDAN GERçEKLEŞTİRİLEN PİSTİN DİĞERLERİNDEN FARKLI OLARAK SAAT YöNÜNÜN TERSİNE SEYİR İçİN TASARLANMASI, OTORİTELER VE PİLOTLARCA ZORLU OLDUĞU KADAR HEYECAN VERİCİ OLARAK DA YORUMLANMIŞTI.

Page 21: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 41 40 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSÜNİvERSİTEDE SPOR

ÜlKeMİzDe ÜNİverSİTe DÜzeYİNDe SPOrÜlkemizde sporun öneminin daha iyi anlaşılmasıyla bu alana gösterilen ilgi ve verilen destek gittikçe artıyor. Ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerdeki spor imkanlarının artması da bu durumun belirgin bir göstergesi. Kurumlar sadece kendi benliklerindeki çalışmalarda yer almakla kalmıyor, daha global organizasyonlara da katılım gösteriyorlar

HAZIRLAYAN ece GÜlşan

Ülkemizde sporun öneminin daha iyi anlaşılmasıyla bu alana gösterilen ilgi ve verilen destek gittikçe artıyor. Ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerdeki spor imkanlarının artması da bu durumun belirgin bir göstergesi. Kurumlar sadece kendi benliklerindeki çalışmalarda yer almakla kalmıyor, daha global organizasyonlara da katılım gösteriyorlar.Hepimizin Boğaziçi Üniversitesi’nin en köklü kurullarından olan Spor Kurulu’nun biz şanslı öğrencilere sunduğu imkanlardan haberi vardır. Okulumuzun temel Yüzme, Voleybol, Basketbol branşlarına ağırlık vermesinin yanında Amerikan Futbolu, Su Topu, Yelken gibi alanlarda da yüksek başarı göstermiş olması dikkate değer. Sık sık düzenlenen aktiviteler, festivaller ve yarışmalar da katılımın gün geçtikçe daha da artmasıyla çok daha profesyonel boyutlara taşınabiliyor.Peki Diğer Üniversiteler?İstanbul Teknik Üniversitesi, bünyesinde

bulundurduğu iki adet sağlıklı yaşam merkezi ve üç adet spor salonuyla öğrencilerine bu alanda kendilerini geliştirmelerine ve sporu benimsemelerine olanak tanıyor. Tenis, futbol, yoga, voleybol, basketbol ve yüzme eğitimleri veren okulun aynı zamanda otuz bir farklı dalda öğrenci takımı bulunuyor. Bu dallara Korfbol, Judo, Orienteering, Eskrim ve Salon Futbolu dahil. Korfbol, ülkemizde yeni yeni yaygınlaşmakta olan bir spor dalı. Buradaki amaç, topu rakibin “korf” denilen, sepete benzeyen yüksek potasına atabilmek. Kadınlar ve erkekler bu oyunda aynı takımda yer alabiliyor. Ancak karşılaşma boyunca oyuncular sadece hemcinslerine savunma yapabiliyor.Marmara Üniversitesi ve Akdeniz Üniversitesi de kendilerine ait korfbol takımı olan okullardan.Kadir Has Üniversitesi, Kopiera, Havacılık, Motor Sporları, Hentbol alanlarında

KORFBOL, ÜLKEMİZDE YENİ YENİ YAYGINLAŞMAKTA OLAN BİR SPOR DALI. BURADAKİ AMAç, TOPU RAKİBİN “KORF” DENİLEN, SEPETE BENZEYEN YÜKSEK POTASINA ATABİLMEK.

Page 22: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 43 42 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSÜNİvERSİTEDE SPOR

2005 YILINDA DÜNYA ÜNİVERSİTELER YAZ OYUNLARI’NA İZMİR’İN, 2011 DÜNYA ÜNİVERSİTELER KIŞ OYUNLARI’NA DA ERZURUM’UN EV SAHİPLİĞİ YAPMASINI SAĞLAYAN TÜSF, AYNI ZAMANDA AVRUPA ÜNİVERSİTE SPORLARI BİRLİĞİ (EUSA) VE ULUSLARARASI ÜNİVERSİTE SPORLARI BİRLİĞİ (FISU) ÜYESİDİR.

öğrencilerine olanak tanıyor. Doğa sporları için de yeterli donanım ve ekipmana sahip olan üniversitenin öğrenci kulüpleri de spora oldukça destek veriyor. Çoğu özel üniversite gibi spor bursu imkanı burada da geçerli.Orta Doğu Teknik Üniversitesi spor dalları için elverişli bir kampüse sahip. Diğer üniversitelerin sporcularına da kapılarını açan okulun bu alanda bazı gelenekleri var. Örneğin 2004 yılından itibaren her Mayıs ayı düzenlenen Serbest Dalış Şampiyonaları her seferinde iple çekilen bir etkinlik haline gelmiş. Üniversitenin yirmi sekiz farklı alandaki spor takımlarına Sualtı Hokeyi, Dağ Bisikleti, Buz Hokeyi, Kriket de dahil. Kurumun spor takımlarında ilgi çeken yanı, erkeklerle özdeşleşmiş kimi spor dallarında kadınlara da yer veriyor olması. Örneğin Kürek, Judo, Ragbi takımlarında kadınlar son derece aktif konumda.Çeşitli spor aktivitelerine ev sahipliği yapan bir diğer üniversite de Ege Üniversitesi. Kondisyon ve jimnastik salonları, tenis kortları, atletizm pisti, olimpik yüzme havuzu, voleybol ve basketbol sahaları gibi kayda değer imkanlara sahip. Ayrıca üniversite, sağlıklı yaşamla ilgili birçok faaliyete de ev sahibi yapıyor.

TÜSF’yi Duymuş Muydunuz?TÜSF (Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu), yüksek öğrenim kurumlarında öğrencilere spor

bilincini aşılamak ve akabinde üniversiteler arasında gerçekleştirilecek yurtiçi veya yurtdışı etkinlikleri yürüten bir kurumdur. 1996’da temelleri atılan bu federasyon, 44 spor branşında faaliyet göstermiş, 107 ulusal spor organizasyonu düzenlemiştir. 2005 yılında Dünya Üniversiteler Yaz Oyunları’na İzmir’in, 2011 Dünya Üniversiteler Kış Oyunları’na da Erzurum’un ev sahipliği yapmasını sağlayan TÜSF, aynı zamanda Avrupa Üniversite Sporları Birliği (EUSA) ve Uluslararası Üniversite Sporları Birliği (FISU) üyesidir.

Peki ne yapar bu TÜSF?Basketbol, Yüzme, Tenis gibi klasik sporların yanı sıra ülkedeki üniversite öğrencilerine kendilerini Korfbol ya da Triathlon gibi çok da yaygın olmayan dallarda geliştirebilmeleri için olanak sağlar. Benliğimizi yansıtan Halk Oyunları ya da Muay Thai gibi kültürümüze daha mesafeli duran branşlar da federasyonun çeşit yelpazesinin içinde bulunur.

Erzurum’da Isıtan Gösteriİlk defa 1997 yılında FISU tarafından düzenlenen Universaide Şampiyonaları’nın kış sporları ayağına 10’u Boğaziçi Üniversitesi’nden olmak üzere 12 kişilik kafileyle katılan Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu, giderek gelişerek 2011 yılında bu karşılaşmalara

Erzurum’da ev sahipliği yapar hale gelmiştir. İlk başlarda maalesef üniversite takımlarımız kurul desteği görmüyorlardı. Örneğin 48 ülkenin katıldığı ve Türkiye’nin, Boğaziçi Üniversitesi takımlarının kendi imkanlarıyla temsil edildiği kış oyunlarında madalya alınamamıştı. Şimdiyse kayıtlarda Erzurum’da yapılan kış oyunlarında 584.735.988 TL harcamanın yapıldığı gözüküyor. Türkiye genelinde 227 sporcunun katıldığı müsabakalarda sonuçlar yine pek iç açıcı değil. 14 altın, 14 gümüş ve 10 bronz madalya ile birinciliği elinde tutan Rusya’ya karşılık bizim yalnızca artistik patinaj dalında 1 adet gümüş madalya kazanmış olmamız dikkatlerden kaçmamalı. Dikkatlerden kaçmamalı diyorum çünkü işin geneline baktığınızda medya bu skorlara hiç değinmemiş. Aksine şaşalı karşılamalar, açılış ve kapanış törenleri, havai fişekler ve Kenan Doğulu’nun sahne şovu ön planda. FISU başkanı George E. Killian’ın kapanış konuşmasında, “Baylar bayanlar, Türkiye’nin ev sahipliğinde bizlere 27 Ocak’tan itibaren sunmuş olduğunuz 10 muhteşem günden sonra sizleri bir kez daha görmek bir zevk. Coşkunuz, misafirperverliğiniz ve hepsinden önemlisi profesyonelliğiniz bizi memnun etti. Burada çok iyi bir 10 gün geçirdik. Bu güzelliği bize yaşatan herkese teşekkür ediyorum. Erzurum güzel bir ev sahipliğine imza attı” şeklindeki iltifatı da spordaki başarımızın silik kaldığını kanıtlar niteliğinde oldu.

İzmir’de Altın Çağ2005 yılında İzmir’de düzenlenen yaz olimpiyatlarında durumlar daha farklıydı. 14 spor dalında aldığımız 10 altın, 11 gümüş ve 6 bronz, toplam 27 madalya, bizi 131 ülkenin arasından 8’inciliğe taşıdı. Yine 65 madalya ile Rusya birinciliği elinde tutuyordu. 2011’de düzenlenen yaz olimpiyatlarında 22 madalya ile 9. sırada yer alarak benzer başarıyı gösteren ülkemizin ilerleyen senelerde de yükselişinin devam etmesini umuyoruz.Genel olarak hem FISU tarafından düzenlenen şampiyonalara hem de Avrupa ülkeleri arasında gerçekleştirilen müsabakalara bakıldığında başarılı olduğumuz alanların voleybol, basketbol, güreş ve atletizm dalları ile sınırlı kaldığını fark ediyoruz. BUCS

(British Universities & Colleges Sport) kurulunun bizdeki gibi bir Doğu Anadolu Bölgesi’ne sahip olmamasına rağmen kış sporlarındaki üstünlüğü, CIS (Canadian Interuniversity Sport)’de Kanada’nın nüfusunun Türkiye’ninkinin yarısına tekabül etmesine karşın katılım gerçekleştiren bayanların sayısının bizim rakamlarımızdan çok daha fazla olması gereken yatırımın yapılıp yapılmadığı konusunda bizleri düşünmeye sevk ediyor. Dileğimiz, profesyonelliğimizi ekstrem spor dallarında da gösterebilmek, imkanlarımızı en iyi şekilde kullanabilmek, üniversite sporlarında başarı grafiğimizdeki yükselişi devam ettirebilmektir. n

14 ALTIN, 14 GÜMÜŞ VE 10 BRONZ MADALYA İLE BİRİNCİLİĞİ ELİNDE TUTAN RUSYA’YA KARŞILIK BİZİM YALNIZCA ARTİSTİK PATİNAJ DALINDA 1 ADET GÜMÜŞ MADALYA KAZANMIŞ OLMAMIZ DİKKATLERDEN KAçMAMALI.

Page 23: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 45 44 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSALTYAPı

JONG aJaX’TaN la MaSIa’Ya: ALTYAPIDA AJAX MODELİrinus Michels’in başlatıp Johann Cruyff’un önderlik ettiği şey futbolda “yeni bir ölçü standardı” dır. Milan’dan bayern Münih’ten ya da liverpool’dan biraz daha iyi oynamak değil, futbolun tabularını yıkmak bambaşka bir şey yaratmak...

HAZIRLAYAN ahMet hOşGÖr

“öNCELİKLE YAPMAMIZ GEREKEN LA MASİA’YA BİR öZKAYNAK DÜZENİ, ALTYAPI İNŞA ETMEK. SİZ BİNAYI YAPIN FELSEFİ VE RUHANİ İNŞASINI BANA BIRAKIN. ORADA SADECE YILDIZ FUTBOLCULAR DEĞİL, YILLARCA BARCELONA’YA HİZMET EDECEK ORTAK BİR FELSEFENİN, EVRENSEL BİR GÜZEL FUTBOLUN TOHUMLARINI YEŞERTECEK DEĞERLER YETİŞTİRECEĞİZ.” CRUYFF 1979

Page 24: ATHLETICS 8. SAYI

46 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSALTYAPı Ne zaman işler kötü gitse ve büyük(!)

takımlarımızdan birinin yönetimi değişse, yeni yönetim tarafından söylenen ilk söz şu oluyor: Altyapı sistemimize “Ajax” modelini getireceğiz. Peki ülkemizde hiçbir zaman uygulamaya geçirilememiş olan bu meşhur Ajax altyapı sistemi nedir, nasıl ortaya çıkmıştır ve neden artık ismiyle, “AJAX” altyapı sistemi, müsemma değildir?Şu an tüm dünyanın hayranlıkla izlediği Barcelona’nın altyapı akademisi La Masia, Ajax’ın altyapısı Jong Ajax model alınarak 1979 yılında Johann Cruyff ’un isteği üzerine Barcelona’nın başkanı Josep Nunez tarafından kuruldu. Tepeden tırnağa Cruyff tarafından dizayn edilen akademi hem yetiştirdiği oyuncular hem de felsefesi itibariyle şu an izlediğimiz Barcelona’nın değişilmez bir kaynağı olarak görülüyor.Rinus Michels’in başlatıp Johann Cruyff ’un önderlik ettiği şey futbolda “yeni bir ölçü standardı” dır. Milan’dan Bayern Münih’ten ya da Liverpool’dan biraz daha iyi oynamak değil, futbolun tabularını yıkmak bambaşka bir şey yaratmak... Ajax’ın oynadığı bu bambaşka oyunun sahaya yansıtılmasındaki en önemli faktörlerden biri de altyapı modeli.Futbola merakı olan herkesin, Ajax’tan bahsedilince aklına gelen ilk şey altyapı olacaktır. Altyapı modellerinden bahsedildiğinde ilk akıllara gelen de Hollanda’nın en meşhur futbol kulübü olan Ajax. Altyapıdan oyuncu yetiştirmek, hedef kitlenin yaş aralığı göz önüne alındığında pedagojik bir yanı bulunan ve özel olarak önem verilmesi gereken bir iştir. Türkiye’de oyuncu yetiştirme sürecinin, iş ciddiye bindiği zaman hem yöneticiler hem de taraftarlar tarafından pek önemsenmediğini, ciddiye alınmaya çalışılsa da bu işin kırarak dökerek yapıldığı çok açık ve acı bir gerçek. Milyonlarca dolar harcayıp dünyanın dört bir yanından oyuncular transfer etmekten çok daha meşakkatli olan bu işi çoğu otoritelere göre futbol tarihinde en başarılı şekilde yapan tabir-i caizse “sihirli formülü” keşfeden takım Amsterdam ekibi AFC Ajax’tır. Johan Cruyff ’u tanımadan Hollanda futbolunu ve bu ekolün futbol dinamiklerine getirdiği değişiklikleri anlamak kesinlikle mümkün olmaz. Sarı Fare lakaplı Hendrik Johannes Cruijff 1947’de Amsterdam’da dünyaya gelmiş. Cruyff Hollanda’da o kadar saygı duyulan bir isim ki -saygıyla beraber hafif bir korkunun da mevcut olduğu söylenilebilir- kendisinin bir Ajax efsanesi olmasının yanında Hollanda’da lig şampiyonu ve kupa şampiyonunu karşı karşıya getiren kupanın adı 1996 yılından beri Johann Cruyff Kupası adını taşıyor. Onun Ajax’a, Barcelona’ya ve dünya futboluna kattıkları istatistiklerle açıklanamaz. Steve Jobs öldükten sonra Twitter’ın CEO’sunun yaptığı

AMAç SAHA İçİNDE BİRBİRİYLE YARDIMLAŞAN, TAKTİKSEL BİLGİ ANLAMINDA ÜST SEVİYEDE, GöZE HOŞ GELEN FUTBOL OYNAYAN VE NE OLURSA OLSUN CENTİLMENCE MÜCADELE EDEN BİR TAKIM YARATMAK. RİNUS MİCHELS SAHA DIŞINDA DA SAHA İçİNDE OLDUĞU GİBİ DOĞRU DÜŞÜNMELERİNİ İSTEMİŞ OYUNCULARDAN.

açıklamayı unutamıyorum. Şöyle demişti Dick Costolo: “Nadiren birileri gelir de sadece çıtayı yükseltmekle kalmaz, tamamen yeni bir ölçü standardı yaratır.” Rinus Michels’in başlatıp Johann Cruyff ’un önderlik ettiği şey futbolda “yeni bir ölçü standardı” dır. Milan’dan Bayern Münih’ten ya da Liverpool’dan biraz daha iyi oynamak değil, futbolun tabularını yıkmak bambaşka bir şey yaratmak... Ajax’ın oynadığı bu bambaşka oyunun sahaya yansıtılmasındaki en önemli faktörlerden biri de altyapı modeli. “Ajax modeli”ni anlamak için tanınması gereken bir isim daha var. Belki de onun önemi Cruyff ’tan daha fazla ama kitleler tarafından daha az bilinen bir isim, general lakabıyla Rinus Michels. Total futbolun babası olarak da bilinen Rinus Michels 1965 yılında AJAX’ın teknik direktörlük görevine getirildiğinde küme düşmekten kıl payı kurtulmuş bir takım devralmıştı. Geldiği yıl takımı 30 maçlı ligde 24 galibiyetle şampiyon yapan Rinus Michels 6 yıllık görev döneminde 4 kere Lig Şampiyonluğu kazanırken iki kere Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda final oynadı birisinde şampiyonluğu kazandı. İşte bu akıl almaz başarının arkasında bu yazının yazılma amacı yatıyor. Oyun dizilimini 4-3-3 şeklinde değiştiren General, hocası Jack Reynolds’un öğretilerinin ışığında total futbolun sahalara ilk adımını atmasını sağlamış. Günümüzde Total Futbol ofansif oynamanın afili bir ismi gibi anlatılıyor. En sade haliyle, Total Futbol farklı mevkilerde oynayan oyuncuların oyun içinde yer değiştirebildiği ve takımın sahanın her alanında pres yapabildiği proaktif bir oyun modelidir. Tüm bunlar kulağa çok harika geliyor fakat futbol için “fazla karmaşık” olan bu sistemin sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için tek yol var, o da eğitim. İşte bu eğitim de Jong Ajax’ın her alanında ve her yaş için verilmeye başlanıyor. Ajax’ta futbolun her kademesine 4-3-3 sistemiyle beraber total futbol enjekte ediliyor. 13 yaş altı takımından A takıma kadar tüm takımlar aynı sistemle oynuyor ve bu altyapıdaki oyuncuların A takıma adaptasyonunu ve sistemin sürdürülebilirliğini sağlıyor. Rinus Michels’in aklından çıkan, küçük gibi gözüken ama çok önemli birçok teknik gizli Ajax Akademi’de. Örneğin altyapıda forma giyen top toplayıcılar kendi yaş gruplarında hangi mevkide oynuyorlarsa top toplayıcı olarak da o bölgeye yakın bir yerde görev yapıyor ve böylece A takımdaki oyuncuları doğru açıdan izleyerek toplu ve topsuz oyunu nasıl oynamaları gerektiğini öğreniyor. Ajax için altyapıdaki en önemli şey oyuncunun mental anlamda gelişebilmesi ve bu konuda istekli olması. Anahtar kelime takım oyunu olduğu için yetenek birinci planda değil. Hollandalı oyuncular için yatılı sistem bulunmuyor oyuncular küçük yaşlarda aile ortamından koparılmıyor ama her

Page 25: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 49 48 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSALTYAPı

türlü masrafları Ajax tarafından karşılanıyor yurtdışından altyapıya katılan oyunculara ise Flemence öğretiliyor ve sadece onlar için yatılı bir sistem var. Amaç saha içinde birbiriyle yardımlaşan, taktiksel bilgi anlamında üst seviyede, göze hoş gelen futbol oynayan ve ne olursa olsun centilmence mücadele eden bir takım yaratmak. Rinus Michels saha

evrimleşmiş yoksa geri mi diye soranların sayısı az değil- “Tiki Taka” olarak kabul edilse de bu sistemin temelde Total Futbol’dan çok da farklı olmadığı otoriteler tarafından kabul edilen bir gerçek. Bülent Timurlenk neden altyapının ve eğitimin futbol üzerinde bu kadar çok etkisi olduğunu çok güzel anlatmış: “Geçeceksin 4-3-3’ü... Total futbol, yemek masasında Bojan Krkiç tuzu istediğinde, Puyol’un uzanıp vermesidir.”

Sihirli Formülü Bosman BozduKim tahmin ederdi ki Jean-Marc Bosman adında bir Belçikalının Fransa’ya transfer olmak istemesine rağmen kulübünden ayrılmasına izin verilmemesi üzerine açtığı davanın öğünlerinde hangi yemeklerin çıkacağı bile ince elenip sık dokunarak karar verilen Ajax’ın sonunu getireceğini. Bosman’ın davası emsal teşkil eder ve “Bosman Kuralı” kulübüyle olan sözleşmesi sona eren oyuncunun bonservis bedeli olmaksızın başka bir kulübe transfer olabilmesini sağlamaya başlar. Tahmin edildiği üzere yaptığı yatırımların karşılığını bedavaya başka takımlara giden genç yetenekleri dolayısıyla alamayan Ajax bu kuralın en büyük kurbanlarından biri olur ve çöküş başlar. Rivayet odur ki Bosman adını Ajax tesislerinde kullanmak halen yasaktır.

Sistemin Bayrağı Şu An Katalanların ElindeCruyff 1979 yılında İspanya’ya adımını attığında sistemi tamamiyle Barcelona’ya uygulamak istiyor. Zamanın Barcelona başkanı Nunez’e ilk toplantıda şöyle söylüyor:”Öncelikle yapmamız gereken La Masia’ya bir özkaynak düzeni, altyapı inşa etmek. Siz binayı yapın felsefi ve ruhani inşasını bana bırakın. Orada sadece yıldız futbolcular değil, yıllarca Barcelona’ya hizmet edecek ortak bir felsefenin, evrensel bir güzel futbolun tohumlarını yeşertecek değerler yetiştireceğiz.” Ben bugünün Barcelona’sını gördüğümde Cruyff ’un başardığını düşünüyorum. 29 Kasım 2010’da Barcelona, Mourinho yönetimindeki Real Madrid’i 5-0 yendiğinde Barça’nın forma giyen 14 oyuncusunun 10’u altyapıdandı. Oynanan futbolu bir kenara bırakalım aleyhte gerçekleşen bir hakem kararından sonra La Masia kökenli Xavi’nin ya da Iniesta’nın tepkisiyle David Villa’nın tepkisi arasındaki farka bakalım. İşte futbolda “altyapı”nın farkı bu noktada açıkça gözüküyor. Beşiktaş’ın onursal başkanı Süleyman Seba veda konuşmasında Beşiktaş Akademisinin acilen kurulması gerektiğini söylemişti. Dilerim ki ülkemizdeki tüm spor kulüpleri hem sporun hem de eğitimin kaliteli bir biçimde verilebildiği akademilere kavuşur. Boğaziçi Üniversitesi gibi akademik başarının çok yüksek seviyede olduğu bir okulda bile profesyonel sporcu olamadığı için üzüntü duyan çok fazla insan var. Hepimiz ülkemizde yaratılamamış Ajax Modellerinin, altyapı sistemlerinin kurbanlarıyız... n

dışında da saha içinde olduğu gibi doğru düşünmelerini istemiş oyunculardan. Cruyff gibi sosyoekonomik anlamda alt seviyeden gelen bir futbolcunun ileride bir futbol filozofu haline gelmesindeki en büyük sebep bu eğitimdir. Her ne kadar şu an Barcelona’nın oynadığı sistem Total Futbolun evrimleşmiş hali -bazı bol pas yüzdeli ama sıkıcı maçlarını izleyince ileri mi

“GEçECEKSİN 4-3-3’Ü... TOTAL FUTBOL, YEMEK MASASINDA BOJAN KRKİç TUZU İSTEDİĞİNDE, PUYOL’UN UZANIP VERMESİDİR.”

Page 26: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 51 50 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ

aYaKlI SPOr aNSİKlOPeDİSİ: CANER ELERYeni neslin en çok beğenilen spor spikerlerinden Caner eler’e hayatı ve spordaki son gelişmeler hakkında merak edilenleri sorduk…

HAZIRLAYAN Mert YÖrÜr-iPeK altan- aYla serin

“BİZDEKİ MANTIK, EUROSPORT’U İZLETME MANTIĞINDAN çOK BİR SPOR MİSYONERLİĞİ. TÜRKİYE’DE DE İNSANLARIN SPOR YAPMA VE İZLEME KÜLTÜRLERİ YETERİNCE FAZLA OLMADIĞI İçİN BU YAPTIĞIMIZIN çOK öNEMLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.”

Page 27: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 53 52 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ

insan programa başvurdu. Spor medyası, son zamanlarda insanların gözünde çok parlak bir yere sahip olmaya başladı. Ancak, her şey tabii ki göründüğü kadar harika değil, biz Eurosport’ta da oldukça kısıtlı bütçeler altında, sadece işimizi severek yaptığımız için bulunuyoruz. Eğitim olarak da spor dünyasının birçok usta isminden ‘güzel Türkçe konuşma ve yazma dersleri’nden tutun, ‘bir gazete nasıl çıkarılır’a kadar geniş bir yelpazede dersler verilecek.

Son zamanlarda doping, her türlü sporun içinde çok büyük bir pazara sahip olmaya başladı. En son örnek olarak da çok yakından takip ettiğiniz Lance Armstrong olayı patlak verdi. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?Öncelikle bisiklet, dünyanın en zorlayıcı sporu, bunu bir netleştirmemiz lazım. 365 gün boyunca yemeklerine, idmanlarına tek gün ara vermeden dikkat etmek zorundalar. Çünkü insan gücünün sınırlarını en çok bisiklet sporunda zorluyor. Bu demek midir ki doping yapılabilir? Tabii ki hayır. 1970’lerden sonra kullanımı artan doping ürünlerinin 90’lı yılların sonunda itibaren kullanımı tavan yapmaya başladı. Maalesef bunun ardından bir doping

kültürü oluştu ve o bisikletçi kullanıyorsa neden ben kullanmayayım şeklinde bir düşünce tarzı oluştu ve buralara kadar geldi durum. Burada esas problem yıllardan beri bir kangren haline gelen doping kullanımında, ilk zamanlar kesilmeyen parmak misali gitgide problemin büyümesi. Lance Armstrong da bu yüzden spor dünyasından aforoz edilecek bir insan haline geldi. Bir diğer problem de doping sektörünün sporda çok önemli bir endüstrisinin oluşmaya başlaması. İlaç şirketleri, mentörler, antrenörler, sporcular tüm bu doping sirkülasyonundan ekonomik ve sportif olarak birçok kazanç sağlıyorlar. Bu da doping sektörünün önünün kesilmesinde önemli bir engel oluşturuyor. Ancak, bu dibe vuruştan bisiklet dünyasının kârlı çıkacağını düşünüyorum. Son yıllarda artan doping kontrolleri artık en ufak maddeyi bile tespit edecek hale geldi. Bu da bisiklet sporunun tekrardan temiz bir şekilde en çok takip edilen sporlardan biri haline gelmesine oldukça yardımcı olacak. Tabii ki Lance Armstrong’un o eski müthiş ataklarını bir daha belki de göremeyeceğiz, ama spor kültürünün tekrardan temizlenerek tepeye taşınması bu noktada oldukça önemli bir gelişme.

Türkiye’de son yıllarda farklı spor dallarındaki geniş bilginizle spor yorumculuğuna yeni bir seviye kazandırdınız. Bu bilgileriniz dolayısıyla da Hıncal Uluç sizi bir yazısında ‘ayaklı ansiklopedi’ diye tanımlarken, sosyal medyada da ‘spor bilgisayarı’ olarak nitelendiriliyorsunuz. Öncelikle spora karşı olan bu ilginiz nasıl başladığını öğrenebilir miyiz?Benim spora karşı olan ilgim öncelikle basketbol sayesinde başladı. Mersin’de Çukurova’da başladığım spor kariyerim ve ağabeylerimin de basketbolcu olması beni spora iyice yaklaştırdı. Annem de o sıralarda oldukça iyi bir futbol ve buz pateni seyircisiydi. Evde böyle bir ortama sahip olunca da ister istemez sporun içine girdim. O tarihlerde tek kanallı bir dönem olduğu için de her türlü spor hakkında merakımız ve ilgimiz oluyordu. O dönemin spor izleyicisinin şimdikinden daha komple olmasının sebebi de bu bence; birçok kişi normalde haberi bile olmayacağı sporlarla TRT’de yayınlandığı için ilgilenmek durumunda kaldı.

Peki, spor yorumculuğuna karşı olan ilginiz nasıl başladı? Aslında, daha sonraki yıllarda geleceğim hakkında düşündüğüm tek şey basketbolcu olmaktı. Yorumculuk yapmak o zamanlar aklımın ucundan bile geçmezken; üniversitede okurken yakalandığım hastalık sürecinde hayatımı değerlendirme şansı buldum ve gelecekte ne yapmak istediğimi, şu an ne yaptığımı düşünmeye başladım. Fark ettim ki sonra ne okuduğum bölüm olan makine mühendisliğini seviyorum ne de gelecekte onla ilgili bir iş yapmak istiyorum. Daha sonra yazmaya olan ilgimi fark ettim ve az bilinen şeyleri araştırmayı ve insanlara bunları yazı yoluyla anlatmayı kendime iş olarak seçtim. Bizim zamanımızda dergilerin aktif bir şekilde satılması ve internetin de yoğun bir şekilde kullanılmaması da dergi dünyası için bir avantajdı. Çevremdekilerin de verdiği destekle 2006 yılında çıkmaya hazırlanan ‘Four Four Two’ dergisine bir yazımı gönderdim ve kabul edildim. Daha sonra da 2006 kışında en çok çalışmak istediğim kanal olan Eurosport’a başvurdum ve Bağış Erten’in önderliğindeki ekibe katılma fırsatını buldum.

Eurosport’un yayın politikasının diğer kanallardan farklı olması mı sizi cezbediyordu? Sizce bir kanal kimi zaman reyting düşünmeden de toplum yararına, yalnızca sporu sevdirmek için de yayın yapabilir mi?Aslında bu tip yayın politikasını ilk olarak Türkiye’de Bağış Erten’in önderliğinde Eurosport ekibinin getirdiği bir gerçek. Herhangi bir

sporun ilginç yönlerini, hikayelerini ortaya çıkarmazsanız, insanlardan o sporu sevmelerini bekleyemezsiniz. Bizdeki mantık, Eurosport’u izletme mantığından çok bir spor misyonerliği. Türkiye’de de insanların spor yapma ve izleme kültürleri yeterince fazla olmadığı için bu yaptığımızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Futbolun ülkemizde en çok konuşulan spor olması ve birçok spor kanalının da reytingler yüzünden yalnızca futbola ağırlık vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemizde aslında çok büyük bir yanlış algı var. Dizilerde, yayınlanan programlarda hep ‘halk bunu istiyor’ algısıyla hareket ediliyor. Ancak onlar kendi istekleri nedeniyle değil, kendilerine ne sunulursa onu izliyorlar. Sonuçta Türkiye bir sürü darbeler atlatan, kendisine empoze edilenleri uygulayan bir halka sahip ve bu aynı şey sporda da geçerli. Dolayısıyla insanlar, neyi izleyip izlemeyeceklerine itiraz edecek durumda değiller. Siz düzenli bir şekilde buz patenini yayınlamaya başlarsanız insanlar zaten onu izlemeye başlayacak. Bence şu an bazı kanallarımızda futbol antrenmanı haberlerinin, diğer sporlardaki herhangi bir başarının yerine ilk haber olarak yer alması çok acı.

Türkiye’de tesisleşmenin oldukça fazla olmasına rağmen, nitelikli sporcu yetişmeme sorununu neye bağlıyorsunuz? Birçok salon ve antrenman sahası yapılması tabii ki çok güzel gelişmeler. Ancak o sahalarda o sporcuyu eğitecek kişinin olmayışı, olsa da niteliklerinin yeterli olmaması en önemli problemimiz. Bunun dışında biz, ilkokullarda beden derslerine çocuklarımızın girmeyip, test çözmesi için sahte raporlar alacak ailelere sahip bir ülkeyiz. Bunda tabii ki ailelerin oyunu kuralına göre oynaması gayet doğal, fakat bu değişen ve sürekli karmaşıklaşan sınav sistemleri bu oyunu iyice karmaşık hale getiriyor. Aynı problem kulüplerin işleyişinde de geçerli. Zamanında İTÜ’de oynarken bir oyuncu arkadaşımız 10 basketbol topu karşılığında Efes’e transfer olmuştu. Bu bile işleyişin ne derece çürümüş olduğunu gösteren bir örnek.6.Kadir Has Üniversitesinde Spor İletişimi Sertifika Programı’nda da eğitmen olarak bulunuyorsunuz. Biraz da bu konudan bize bahsedebilir misiniz? Bu iş de aslında Bağış Erten koordinatörlüğünde başlamış olduğumuz bir program. Kadir Has Üniversitesi’nin de bu konuda bize kucak açması gerçekten çok önemli bir olay. Orada dikkatimi çeken en önemli şey, değişik meslek gruplarından insanların bir arada bulunduğu bir program olması, Avukatından, doktoruna, mühendisine kadar bir çok farklı meslekten

Peki, sizce Lance Armstrong bu doping olayında bir günah keçisi mi seçildi, çünkü birçok başka bisikletçinin de adı bu olayların içinde anılıyordu?Lance Armstrong bir kere sadece bir sporcu figürü olmadı. Yendiği kanser hastalığıyla ve başarılarıyla birçok umutsuz insana ışık oldu ve bir çok insan onu idol olarak görmeye başladı. Bu yüzden Armstrong’u diğer sporculardan ayırmamız çok önemli. Bu yüzden bir günah keçisi olarak toplum üzerinden belki de en çok etkiyi uyandıracak insan oydu. Birçok kaynak da Lance’in sadece doping kullanmadığı ve arkadaşlarını da buna teşvik ettiğini söylüyor. Bu yüzden Lance’in yaptığı saf bir sportif suçtan öteye gidiyor ve Lance, başkalarının iradesine hükmetmekle de suçlanıyor. Bu da onu yalnızca bir günah keçisi olmaktan öteye taşıyor.

Olimpiyatlara bu sene tarihimizdeki en kalabalık kafileyi gönderdik. Size göre olimpiyatlardaki katılımcı sayımızla alakalı olarak oluşan başarı-başarısızlık algısı ne kadar doğru ve başarılı olmak için yapmamız gerekenler nelerdir?

“ YORUMCULUK YAPMAK O ZAMANLAR AKLIMIN UCUNDAN BİLE GEçMEZKEN; ÜNİVERSİTEDE OKURKEN YAKALANDIĞIM HASTALIK SÜRECİNDE HAYATIMI DEĞERLENDİRME ŞANSI BULDUM VE GELECEKTE NE YAPMAK İSTEDİĞİMİ, ŞU AN NE YAPTIĞIMI DÜŞÜNMEYE BAŞLADIM. “

Page 28: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 55 54 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ

“BİRçOK KAYNAK DA LANCE’İN SADECE DOPİNG KULLANMADIĞI VE ARKADAŞLARINI DA BUNA TEŞVİK ETTİĞİNİ SöYLÜYOR. BU YÜZDEN LANCE’İN YAPTIĞI SAF BİR SPORTİF SUçTAN öTEYE GİDİYOR VE LANCE, BAŞKALARININ İRADESİNE HÜKMETMEKLE DE SUçLANIYOR. BU DA ONU YALNIZCA BİR GÜNAH KEçİSİ OLMAKTAN öTEYE TAŞIYOR.”

Page 29: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 57 56 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ Öncelikle birçok spora ülkemizde yatırımlar

yapıldı. Özellikle halterde son yıllarda gelen başarıların ardından bu destek artarak devam etti. Ama bizim problemimiz tekrardan aynı konuya geliyor. Ülkemizde herhangi bir spor politikamızın olmaması, bir model çerçevesinde işlerin gerçekleşmemesi işimizi oldukça zorlaştırıyor. Bizdeki düzen son zamanlarda oldukça popüler bir deyim haline gelen ‘ kaotik düzen’. Avustralya, Britanya, Almanya gibi ülkelerdeki nitelikli enstitülerin bizde var olmaması, spor akademilerine gelen öğrencilerin hem nitelikli eğitimi alamamaları hem de idealist davranmamaları yüzünden bir sistem oturtamıyoruz. Bahsettiğim ülkelerde eğitimin sporla birlikte yürüyebilmesi onlara en büyük avantajı sağlıyor ve olimpiyatlarda ne kadar madalya aldıklarını görüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Harry Kewell ile yaptığım röportajda Avustralya’daki spor liselerinden uzun uzun konuşma fırsatı yakalamıştım. Öğrencilerin derslerini ve antrenmanlarını aynı yerde yapabileceği tesislerin yaratılmasının ne kadar önemli olduğundan bahsetmişti o da. Çocuğun bu sayede hiç vakit kaybetmeden ve sporu, eğitimin önüne veya arkasına koymadan devam ettirebilmesi gerçekten çok önemli. Başarılı olduğumuz sporlar içinde de neden fiziksel gücün ön planda olduğu, sistemin daha ikinci planda olduğunu anlayabiliriz bu sistemsizliğimiz içinde. Halter, güreş, boks gibi sporlar daha eski ve fiziksel gücün ön planda olduğu sporlar. Futbolda bile başarılı olduğumuz 2008 Avrupa Şampiyonası’nda bu ‘kaotik düzen’ sayesinde başarıya ulaşmıştık. Bu sistemsizliğin aslında en büyük nedeni de bu sporun tepesindeki karar alıcıların sporun ne kadar içinden geldiğiyle de ilgili. Bu politikaların yürütülmesinde nasıl Sağlık Bakanlığı’na sağlık sektörünün içinden birini getiriyorsak, sporda da aynısını yapmalıyız. Bizde herkes spordan anladığını düşünüyor ancak onu yönetmek bambaşka bir beceri. Bizim 70’lerde Avustralya’nın yaptığı gibi bakanlığın çevresinde bir teknokrat kurulu oluşturmamız, bu kurulun içinde eski okçulardan tutun atletlere geniş bir spor yelpazesinden insan koymamız o kurulu sadece eski futbolculardan oluşturmamamız şart. Sporcuların yanına tabi ki sporla amatör olarak uğraşmış olan avukatları, doktorları da farklı bakış açılarını yansıtmaları amacıyla koymak da çok önemli. O ekibin oluşturacağı raporlarla ve desteklerle de ülkede nereye hangi şekilde yatırım yapılacağı, hangi bölgemizde hangi sporcunun daha kolay yetişeceği belirlenir; nitelikli eğitmenlerin yetiştirilebilir.

Bu kadar altyapı, sistem eksikliğimizin yanında yine de yükselen bazı değerlerimiz de var. Kadın voleybol, basketbol hatta

“ÜLKEMİZDE HERHANGİ BİR SPOR POLİTİKAMIZIN OLMAMASI, BİR MODEL çERçEVESİNDE İŞLERİN GERçEKLEŞMEMESİ İŞİMİZİ OLDUKçA ZORLAŞTIRIYOR. BİZDEKİ DÜZEN SON ZAMANLARDA OLDUKçA POPÜLER BİR DEYİM HALİNE GELEN ‘ KAOTİK DÜZEN’. ”

Page 30: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 59 58 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSRÖPORTAJ atletizm milli takımlarımız bunlardan en

önemlileri. Bu dalların gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?Öncelikle önemli olan nokta bence, kadınların yaptıkları spora kendini tam anlamıyla adamasından geçiyor. Duygusal zekâlarının fazla olması bunda belki de en önemli etken. Bunun dışında oyun zekâları ve oyunu kavrama yetenekleri de bu adanmışlığın neticesinde başarıları daha kolay getiriyor. 1990’larda Eczacıbaşı’na yapılan yatırımlar daha sonrasında kulüp ve müessese takımlarının da işin içine girmesiyle voleybolda inanılmaz bir rekabet ortamı oluştu ve önce 2003’teki Avrupa ikinciliğimiz ve ardından da bu son dönemdeki istikrarlı tablo geldi. Ancak bu istikrarın oluşmasında izlediğimiz yol da sistemden başarıya gitmek yerine, kazanılan dönemlik başarıların ardından gelen destek sayesinde oldu. Erkek basketbol milli takımımız da aynı şekilde. Efes’in Koraç Kupası başarısı ardından basketbola olan desteğin artması ve 2001’de gelen Avrupa ikinciliği yine aynı yolun izlenmesi sonucu ortaya çıktı. Kadınlar basketbolda 90’ların sonunda Galatasaray ile başlayan yatırım ve Fenerbahçe’nin yarışa dâhil olması milli takımımızda başarıları getirmeye başladı. Farkındaysanız, tüm başarıların ilk adımı olarak söylediğim tarih 2-3 yıl öncesi hiç olmuyor, 90’lardan başlayan yatırım ancak 10-15 yıl sonra meyvelerini vermeye başlıyor. Bu da istikrar ve sabrın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Kadınların sporda ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösteren daha onlarca örnek verebiliriz aslında. Bunlardan belki de en önemlisi Britanya’nın Londra 2012 öncesi bisiklet sporunda izlediği politikalar Yakın zamana kadar Britanya’nın bisiklet sporunda herhangi önemli başarısı, spor kültürünün yeterli seviyede olmasına rağmen yoktu. Bunun üzerine Britanya’da biraz önce bahsettiğim gibi bir teknokrat kurulu oluşturuldu ve hazırladıkları rapora göre bisiklet sporunda başarı için önceliğin kadın bisikletçi yetiştirmek olduğu kararına varıldı. Kadınların spora kendilerini daha iyi adayacaklarını ve kazanacakları başarılar neticesinde erkek bisikletçiler için de kaynak bulunabileceği; daha sonrasında da kadın-erkek bisikletin birlikte büyüyebileceğini anlatan bir rapordu bu. 2008’de böylece kadınlarda olimpiyat madalyası kazandılar ve bu sene de bildiğiniz gibi Fransa Bisiklet Turu’nda Bradley Wiggins şampiyon oldu, olimpiyatlarda da tam 12 madalya kazandılar. Bu yüzden birçok sporda atılım sağlanabilmesi için kadınlara öncelikli yatırım yapmak çok önemli. ABD’de erkek futbolunun gelişimi de kadın futbolundaki başarıların ardından gelmesi de bir diğer örnek olabilir.

Özellikle Londra 2012’de yarışlar sırasında şehrin tarihi, kültürü, güzellikleri hakkında verdiğiniz bilgilerle oldukça gündeme geldiniz, saatlerce süren maraton yarışlarının bile insanlar tarafından izlenmesini sağladınız. Bir yarıştan önce bu tip bilgileri toplayabilmek için ne kadar çalışıyorsunuz?Aslında Londra’da bir süre yaşamamamın da bunda çok önemli bir etkisi vardı. Tabii ki sadece o yerde yaşaman tüm bilgileri toplamam için yeterli olmuyor. İstanbul ‘un bile hala bilmediğimiz bir sürü özelliği var. Bu araştırmaları yapmanın çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Yalnızca takdir edilmek veya seyircileri ekran başında tutmak için de değil. Örneğin, 50 km yürüyüşte, o yarışın geçtiği yollardaki kiliseleri, sokakları anlatmadan; yarışan sporcuların bilinmeyen hikâyelerini anlatmadan nasıl o sporu sevebilirsin bilmiyorum. Ben o sporu sevebilmek için de bazen bu araştırmaları yapıyorum ve bu sayede belki her türlü sporun beni çeken bir hikâyesi oluyor.Ne kadar süre çalıştığıma gelince... Özellikle olimpiyatlar bizim için bir maraton adeta. Aynı anda kürek, eskrim veya bir atletizm yarışının görüntüsü önümüze gelebiliyor. Dolayısıyla bizim bu sporların hepsine hâkim olabilmemiz için birkaç gün önceden çalışıp yeterli bilgiyi öğrenmemiz olanaksız. Bilgilerimizin çoğu, yılların okumaları ve birikimleri sayesinde artık sindirdiğimiz bilgilerimiz. Tabii ki bisiklete ve eskrime aynı derecede hâkim değilim ve çalışma sürelerim de ona göre değişiyor ama o noktada benim en büyük avantajım da sadece tek spora konsantre olmayıp tüm sporlara karşı ilgimin olması. Bu aynı zamanda Eurosport’un kültürü tabii. Ama her şeyden önce önemli olan; bilgilerini sürekli yenilemen ve bunu iş olarak görmeyip sporun ilginç hikâyelerini ortaya çıkarabilmek. Bunda da spor dışında tarihe, kültüre ve sanata ilginin olması ve bunları o hikâyelerle ilişkilendirebilmen çok önemli.

Aklınızda en çok yer eden ve unutamadığınız maçlardan veya yarışlardan da biraz bahsedebilir miyiz?İnanın o kadar çok var ki. Ama yakın tarihte aklıma ilk gelen tabii ki Euro 2008. Kesinlikle bir Hollywood filmi olacak kadar inanılmaz bir senaryosu vardı o şampiyonanın. Tek maç olarak da örneğin 1988 Avrupa Şampiyonası finali olan Hollanda-Sovyetler Birliği maçını asla unutamam. O maçta van Basten’in golü gerçekten unutulmazlarım arasında. Diğer sporlardan da özellikle 1996’da Michael Johnson’un 200 m’de dünya rekoru kırmasını ve 2008’de Michael Phelps’in 8 altın madalyası ve Bolt’un yaptıklarını asla unutamam. Daha aklıma gelmeyen yüzlerce yarışı da seçebilirdim ama bir ilk seferde aklıma gelenler bunlar. n

“HER ŞEYDEN öNCE öNEMLİ OLAN; BİLGİLERİNİ SÜREKLİ YENİLEMEN VE BUNU İŞ OLARAK GöRMEYİP SPORUN İLGİNç HİKâYELERİNİ ORTAYA çIKARABİLMEK. BUNDA DA SPOR DIŞINDA TARİHE, KÜLTÜRE VE SANATA İLGİNİN OLMASI VE BUNLARI O HİKâYELERLE İLİŞKİLENDİREBİLMEN çOK öNEMLİ.”

Page 31: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 61 60 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSYAŞAM

Yeni başlayanların spora lanet etmesi sık görülen bir vakadır. On dakikalık bir koşu, on şınav, on barfiks pekala birer kabus olabilir. Ne var ki endişeye mahal yok, insan bedeninin sınırları üzerine yapılmış sayısız araştırma var.limits.101 dersimizde vücudumuzun kabuslara sebep olan sınırlarını, bu sınırların beynimizle olan ilişkisini ve son olarak da bu kabuslardan nasıl uyanılacağını inceleyeceğiz.

HAZIRLAYAN erhan GÜnGÖr

INTRODUCTION TO LIMITS

“THERE ARE NO LİMİTS. THERE ARE ONLY PLATEAUS, AND YOU MUST NOT STAY THERE, YOU MUST GO BEYOND THEM.” BRUCE LEE

Page 32: ATHLETICS 8. SAYI

62 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSYAŞAM

“YOU CAN’T PUT A LIMIT ON AYTHİNG. THE MORE YOU DREAM, THE FARTHER YOU GET.”MİCHAEL PHELPS

“WHEN YOUR LEGS ARE TİRED, RUN WİTH YOUR HEART.” - JACK CANFİELD

Yeni başlayanların spora lanet etmesi sık görülen bir vakadır. On dakikalık bir koşu, on şınav, on barfiks pekala birer kabus olabilir. Ne var ki endişeye mahal yok, insan bedeninin sınırları üzerine yapılmış sayısız araştırma var. Bu araştırmaların ve tecrübelerin bir derlemesi olan Limits.101 dersimizde vücudumuzun işbu kabuslara sebep olan sınırlarını, bu sınırların beynimizle olan ilişkisini ve son olarak da bu kabuslardan nasıl uyanılacağını inceleyeceğiz.Spora yeni başlayanlar vücutlarının kondisyonlu olmadığını bilir. Koşarken nefesler iyice hızlandığında ya da beş altı şınav çektikten sonra “daha fazla yapamayacağım” düşüncesi spora yeni başlayan hemen herkesin aklından geçmiştir. Ancak gerçek şu ki vücut, olası bir sakatlığı önlemek amacıyla siz sınırınıza dayanmadan sizi durdurmaya koşulludur. Her ne kadar acı çekiyorsanız çekin, devam edemeyeceğinizi düşündüğünüzde aslında sınırlarınızın çok gerisinde olabilirsiniz. Özellikle spora yeni başlayan insanlarda koşullandırılmış

çalışır. İşte bu noktada “biraz daha” diyebilir, vücudunuza durmayacağınızı söyleyebilir ve hatta vücudunuzu dikkate almayıp “biri beni durdursun!” diyerek beyninizle vücudunuza hava atabilirsiniz. Bunu her yaptığınızdaHeHhers sınırlarınızı zorlar, onları biraz daha ileri götürürsünüz. “When your legs are tired, run with your heart.” Jack Canfield Sporda elde edilebilecek başarılar da şüphesiz sınırları ne kadar zorladığınıza bağlıdır. Bunun da bir bedeli var doğal olarak. Gözlerin kararması, titreme, bir ihtimal kusma sınırları zorladığınızın birer kanıtıdır. Bunlara katlanmadan gerçek bir başarı elde etmiş sporcu muhtemelen yoktur.1908 Londra Yaz Olimpiyatları bu anlamda önemli bir örnek teşkil ediyor. Günümüzde resmi maraton uzunluğu olan 42.2 km, Prenses Mary’nin yarışı odasından izlemek istemesi üzerine ilk kez bu olimpiyatlarda koşulmuştur. Yarışa yavaş tempoda başlayan İtalyan atlet Dorando Pietri, 32.km’de birincinin dört dakika gerisindeyken hızlanmaya başlar ve 39.km’de birinciliğe yükselir. Ancak bitişe 2 kilometre kala aşırı yorgunluk ve susuzluğun etkisi iyice kendini göstermeye başlar. Stadyuma girince Pietri önce yanlış doğrultuda koşar. Stadyumdaki görevlilerce uyarıldıktan sonra 75.000 seyircinin önünde yere yığılır, görevlilerin yardımıyla tekrar ayağa kalkar. Ardından dört kez daha yere yığılan Pietri yine görevlilerin yardımıyla ayağa kalkıp 2 saat 54 dakika 46 saniyelik derecesiyle yarışı tamamlar. Bu sürenin 10 dakikasının son 350 metrede geçtiğini bilmek, insanın sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini net bir şekilde ortaya koyuyor.“You can’t put a limit on aything. The more you dream, the farther you get.”- Michael PhelpsSınırları zorlayarak sakatlanmak her sporcunun yapabileceği bir iş değildir. Bunu yapabilecek zihinsel kapasiteye sahip sporcular genelde nerede durmaları gerektiğini bildiği için kendini zorlarken sakatlanmalar sık yaşanmıyor.Bahsettiğimiz sınırlarla oynamaya başladıktan ve sporcular kendilerini geliştirdikten sonra bir diğer sınır söz konusu oluyor, insan bedeninin sınırları. Birçok branşta böyle tartışmalar varsa da en bilinen tartışma 100m atletizm müsabakaları üzerine yapılıyor. Günümüzde rekor 9 dakika 58 saniye ile Usain Bolt’un 2009’da gerçekleştirdiği koşuya ait. Derecenin 9.50’nin altına düşemeyeceğini iddia edenler de var, böyle bir sınırın asla bilinemeyeceğini savunanlar da. Ancak bu derecenin yakın tarihte 9 saniyenin altında düşmesi de pek olası görünmüyor.Kendi sınırlarınızı zorlayabildiğinizde siz de

sınırla gerçek sınır arasında ciddi uçurumlar bulunabiliyor.“There are no limits. There are only plateaus, and you must not stay there, you must go beyond them.” - Bruce LeeProfesyonel sporcuların da böyle sınırları var elbette. Onları bu noktada amatörlerden ayıran iki unsur var. Birincisi profesyonellerin sınırlarının çok daha ileri olması; ikincisi ise sınırlarıyla oynayabilmeleri.Vücut dur dediğinde umursamadan devam edebilmek, sınırlarla oynamanın ilk adımıdır. Gerçekten yorulduğunuzu düşündüğünüzde kafanızı kaldırıp karşıya bakmak sizi büyük ölçüde rahatlatır çoğu zaman. Vücudunuzun durmanızı söylediği andan sonra birkaç dakika daha koşmak, ya da bir iki tekrar fazladan yapmak size önceki dakikalardan ve tekrarlardan çok daha fazlasını kazandıracaktır.Vücudunuzun sizi durmaya koşullandırdığı seviyeyi devamlı antrenmanlarla kontrol edebilirsiniz. Daha fazla zorlanınca vücut daha fazla acı çektirerek sizi durdurmaya

böyle şeyleri tartışmaya başlayabilirsiniz.İlk denemelerde sınırların aşırı zorlanamayacağını bilsek de spora yeni başladıysanız bir antrenör gözetiminde çalışmanızda fayda var. Sakatlanma ile sınırları zorlama arasındaki farkı bilmeniz sağlığınız açısından büyük önem taşıyor.

Antrenman veya yarış öncesinde dinamik hareketlerle ısınma yapmanız performansınızı arttıracak ve sakatlanma ihtimalini düşürecektir. Spordan sonra da stabil germe hareketleri yapmanız hamlıktan doğabilecek ağrıları büyük ölçüde engelleyecektir. n

kış 2013 ATHLETICS 63

Page 33: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 65 64 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSTÜRkİYE’DE ALTYAPı

Bu aralar herkesin ağzında dolaşan bir laf var: altyapı. “Başarısızlığın sebebi altyapı eksikliği”, “Altyapımız düzgün olsaydı böyle olmazdı” vs. peki nedir bu altyapı? Acaba gerçekten ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Altyapı; bir konuda gelecekte ihtiyaç duyulabilecek şeylerin araştırmasını yapıp o yönde hazırlayıcı çalışmalar yapmaktır. İlerde ihtiyaç duyulacak o şeye şimdiden başlamak değildir. İşte burada bizim yanlışımız ortaya çıkıyor. Acaba altyapılarımızda eğitimi verilen şey hazırlayıcı çalışmalar mı? “ En çok üzen de 75 milyon nüfuslu ülkemizden sadece 65 kişinin olimpiyatlara gitmesi” diyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Peki bunun sebebi nedir? Neden başarılı olan az sayıda sporcumuz var? Seçmek zorunda bırakılıyoruz!Herhangi bir dalda iyi bir sporcu yetiştirmek için bir insan kaç yaşında o spora alıştırılmalı? Kaç yaşından itibaren başlamalı o spora? Muhtemelen herkes bunun 9-10 yaş olduğunu biliyor. Fakat ortada çok büyük bir sorun var. Türk eğitim sisteminde öğrenciler 1.sınıftan itibaren test tekniğine alıştırılıyor ve sözde “kariyer”leri için eğitim almaya başlıyorlar. Yani ortada çakışan iki olay var. Eğitim ve spor. Öğrenci bunlardan birini seçmek zorunda. Daha doğrusu ailesi seçmek zorunda. Peki böyle bir seçimin yapılması zorunlu mu? İkisi aynı anda yürüyemez mi? Maalesef ki toplumumuzdaki algı sebebiyle dokuz yaşındaki bu genç insan ikisinden sadece birine yöneliyor ve eğitimine devam ediyor çoğunlukla. İlköğretimdeyken böyle bir seçimin yaptırılması ne kadar doğru olabilir ki? İlköğretim bir meslek eğitimi alınan yer değildir ilkokulda hayata da hazırlanır. Kültür, ahlak ve düşünce yapısı açısından burada şekillenir aklı. Ama ülkemizde spor ve okul anlamsız bir şekilde iki ayrı kategori olarak görülüyorAslına bakarsanız ülkemizde küçük şehirlerin aksine büyük şehirlerimizde özelikle üniversite düzeyinde çeşitlilik son derece artmış durumda. Frizbi, okçuluk, sutopu bunlardan sadece bazıları. Şu anda 7 frizbi takımı, 37 sutopu takımı bulunuyor. 4 senedir futsal 8 senedir bir Amerikan futbolu ligimiz var. Gün geçtikçe daha da çeşitlenen bir spor kültürümüz var fakat gereken önem veriliyor mu orası meçhul.Peki eksiğimiz nerede? Öte yandan başarılarıyla ön plana çıkan çoğu Türk sporcu da yabancı patentli. Örneğin futbolda Nuri Şahin Almanya kökenli. Basketbolda Enes Kanter İsviçre doğumlu, teniste Marsel İlhan Özbek göçmeni. Oralarda Türkiye’den farklı olarak ne mi var ? Bugüne kadar “Ben altyapı hocalığından emekli olacağım. İşim gücüm oyuncu yetiştirmek” şeklinde bir açıklama duydunuz mu herhangi bir eğitmenimizden ? Belki de en büyük eksiğimiz bu. Kaliteli, işini bilen ve seven çok az altyapı eğitmeni var ülkemizde. Eh böyle bir ortamdan

nasıl olimpik sporcu çıkarabiliriz ki?Kendi işinde uzman bazı kulüpler yok değil. Mesela basketbolda Efes Pilsen her takıma örnek bu konuda. Ayrıca ülkemizi NBA’de temsil eden Enes Kanter, Türkiye’de basketbola gerekli önemi veren okullardan biri olan Doğa Koleji ile liselerarası şampiyona MVP ödülünü kazanmıştır. Öte yandan son dönemde spora verdiği önem ile adını duyuran Üsküdar Belediyesi de 8 branşta profesyonel eğitim vermektedir. Bunun meyvelerinden biri de Londra olimpiyatlarında atletizm tarihimizin ilk altın madalyasını kazanan Aslı Çakır Alptekin’dir. 1983 yılında kurulan ENKA spor ise şu ana kadar Türk sporuna kazandırdığı 5000’den fazla sporcu ile öne çıkıyor. Özellikle atletizm ve yüzme branşlarına kattıkları çok şey var. Özbek kökenli olan ülkemizin en iyi tenisçisi unvanı olan Marsel İlhan ise bu noktaya TAÇ spor kulübünün emeği ile gelmiştir.Maalesef ki sayabileceğimiz örnekler neredeyse bu kadar sınırlı. Ve buralardan yetişen oyuncuların çok az bir kısmı uluslararası düzeyde gelişim gösterebiliyor. Artık sorun eğitim sistemi mi, ailelerin çocukları bir mesleğe yöneltmesi mi, antrenör eksikliği mi bilinmez ama ilerlememiz gereken çok yol olduğu gerçeği göz ardı edilemez. n

alTYaPISayfalarca veri, yemek listeleri, antrenman programları, antrenörler, kamplar, yurtlar ve sıcak bir arkadaş ortamı… Geleceğin sporcularını yetiştirmek için bunlar kaçınılmaz. Peki ülkemizde altyapı ne durumda?

HAZIRLAYAN MeriÇ GÜrsOY

ALTYAPI, SONRADAN GEREKEN VE GEREKECEKLERİ öNCEDEN YAPMAYA BAŞLAMAK DEĞİLDİR, PLANLI VE UZUN SÜRELİ BİR çALIŞMA VE BUNUN YANINDA SABIR GEREKTİR.

SON DöNEMDE SPORA VERDİĞİ öNEM İLE ADINI DUYURAN ÜSKÜDAR BELEDİYESİ DE SEKİZ BRANŞTA SPORCU YETİŞTİRİYOR. KULÜBÜN YETİŞTİRDİĞİ SPORCULARDAN BİRİ DE LONDRA OLİMPİYATLARINDA ATLETİZM TARİHİMİZİN İLK ALTIN MADALYASINI KAZANAN ASLI çAKIR ALPTEKİN’DİR.

Page 34: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 67 66 ATHLETICS kış 2013

Şu an Britanya’nın 1 numarası olan İskoç raket Andy Murray olimpiyatlarda altın madalya almasının ardından Amerika Açık’ı da kazanarak kariyerinin ilk Grand Slam zaferini kazanmış oldu. Bu başarının sırrını incelemeden önce ilk olarak Andy Murray bugüne kadar neler yaptı onlara bakmamız lazım belki de.1987 yılında İskoçya’da doğan ve 5 yaşında tenise başlayan Murray, şimdiki en önemli özelliği olan hırsı ile henüz o yıllarda bile dikkat çekiyordu. Fakat Murray 12 yaşındayken, 14 Yaşaltı Ulusal Şampiyonası’nı kazanarak hırsının boş yere olmadığını da o yıllarda göstermeye başladı.2004 yılında Flushing Meadows’ta ilk büyük gençler turnuvasını kazandı.2005 Nisan ayında profesyonel oldu ve yine aynı yıl Davis kupasına seçilen en genç Britanyalı raket olmayı başardı. Sadece bütün bunlar bile 1936’da efsanevi raket Fred Perry’den beri büyük bir turnuvada yüzü gülmeyen Birleşik Krallık’ın umutlarının yeşermesine yetmişti.Bu kadar genç bir tenisçi için yarı finali görmek bile geleceğinin ne kadar parlak olduğunun bir belirtisiydi adeta.2005 yılı ise Murray için unutulmaz yıllardan biriydi. O yıl Fransa Açık’ta yarı finale kadar yükselme başarısını gösteren İskoç raket, yarı finalde Hırvat Marin Cilic’e yenildi. Bu kadar genç bir tenisçi için yarı final görmek bile geleceğinin ne kadar parlak olduğunun bir belirtisiydi adeta. Bangkok Open’da gelmiş geçmiş en büyük birkaç raketten biri olarak gösterilen İsviçreli Roger Federer’le final oynadıktan sonra, Basel’de o yılın Britanya’da 1 numaralı raketi olan Tim Henman’ı 3 sette yenme başarısını göstererek 2005 yılını 64.sırada bitirerek ,kariyerinde ilk kez en iyi 100 raket arasında yer buldu.Bu başarılar artık Andy Murray’e yetmiyordu.Artık bir turnuva kazanması gerektiğinin o da farkındaydı.İlk şampiyonluğunu kazanana kadar adının yeterince duyulmayacağının farkındaydı.2006 yılına büyük hedeflerle giren Murray ilk iş olarak joçu Mark Petchey ile yollarını ayırdı ve efsanevi raket Andre Agassi ile 8 yıl çalışan Amerikalı koç Brad Gilbert ile yola devam etme kararı aldı. Bu hamlesinin ilk meyvesini de kariyerinin ilk ATP zaferinde, Lleyton Hewitt ve Andy Roddick’i yenerek San Jose’de alıyordu. 2008 Pekin Olimpiyatlarında Birleşik Krallık’ın tenisteki en büyük madalya umudu olan Murray ilk turda olimpiyatlara veda ederken, büyük turnuvalarda başarılı olamama geleneğinin adının karşısındaki en büyük engel olduğunun farkındaydı. Britanya’nın en büyük hayal kırıklıklarından biri olup olmayacağı tartışılmaya başlanan Murray, 2009’da Amerikalı James Blake’i yenerek Queens Cup’ı 70 yıldır kazanan ilk Britanyalı raket oldu ve insanlara bir kez daha

ATHLETICSTENİS

aNDY MUrraYTenis dünyası bu yıl, andy Murray’nin uzun süredir beklenen çıkışına tanıklık etti. Peki, önce olimpiyat şampiyonu olan; ardından kariyerinin ilk grand slamini kazanan Murray’nin yükselişinin altında hangi nedenler yatıyor?

HAZIRLAYAN aYla serin

ŞİMDİ ANDY MURRAY’NİN öNÜNDE IVAN LENDL’IN KOYDUĞU YENİ BİR HEDEF VAR: DÜNYA KLASMANINDA 1 NUMARAYA YÜKSELMEK.

düşünmeleri gerektiğini gösterdi.Andy Murray artık bir Grand Slam kazanmalıydı .Aksi takdirde hakkındaki tartışmaları hiçbir şekilde sonlandıramayacaktı. Murray’nin, 2008 Amerika Açık, 2010 Avustralya Açık, 2011 Avustralya Açık ve 2012 Wimbledon finallerinde kaybetmesi onu tarihin en ‘başarılı başarısızı’ haline getirmişti. Murray buna rağmen şampiyonluğu ne kadar istediği yönünde açıklamalar yapmaya devam ederek hırsının ne denli tavan yaptığını gösteriyordu.Kariyerinin ilk büyük turnuva zaferini seyircisi

önünde 2012 Londra Olimpiyatları’nda kazanan Murray olimpiyat madalyasını boynuna geçirirken adeta buruk bir sevinç yaşıyordu. Grand Slam zaferini kazanmadan 2012 senesini bitirmek istemediğini defalarca dile getiren Murray, olimpiyatların hemen ardından çalışmalarına ara vermeden devam etti ve senenin son Grand Slam’i olan Amerika Açık’ı tek hedef olarak belirledi.Ve geldik 2012 Amerika Açık’a... Büyük Britanya’nın 1936’da en son Fred Perry ile yaşadığı Grand Slam zaferini 2012’de Sırp raket

Page 35: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 69 68 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSTENİS

Novak Djokovic’i 3-2 ile yenerek tekrarlama başarısını gösterdi ve ülkesinin efsanevi sporcuları arasına adını yazdırmış oldu. Bu zaferi tüm ATP zaferlerinden, olimpiyat madalyasından daha değerliydi. Bu zafer için tam 7 yıl beklemişti. Yaşıtları Nadal ve Djokovic şampiyonluk sayılarını sürekli artırırken ona sürekli ikinci sınıf tenisçi gözüyle bakılmasından artık çok sıkılmıştı ve bu zaferle bu nitelemeyi de geçersiz kılmıştı.Tenis dünyası bu yıl, Andy Murray’in uzun süredir beklenen çıkışına tanıklık etti. Peki, önce olimpiyat şampiyonu olan; ardından kariyerinin ilk Grand Slamini kazanan Murray’nin yükselişinin altında hangi nedenler yatıyor?Bu sezona başlarken Andy Murray grand slam kazanamamış tarihteki en iyi oyuncu olarak anılıyordu. Yaşıtları olan Rafael Nadal ve Novak Djokovic grand slam şampiyonlukları sayısını her yıl artırırken, Murray 2008 yılından bu yana oynadığı 3 finali de kaybetmişti. Oyununda bazı değişiklikler yapması gerektiğini anlayan Murray, dünyanın eski bir numarası Ivan Lendl’ı koçu olarak tayin etti. Daha önce koçluk deneyimi olmayan Lendl’ın bu göreve gelmesi önceleri bir hayli eleştirilmişti. Ancak kariyerinde 8 grand slam şampiyonluğu bulunan Çek tenis adamı “Bize sadece 9 ay verin.” diyecek kadar kendinden emindi.Murray, Lendl yönetiminde kariyerinin ilk Wimbledon finaline çıktı. Federer karşısında bu

Kısaca andY MurraYdoğum tarihi: 15 Mayıs 1987doğum Yeri: dunblane, İskoçyaboy: 190 cmKilo: 84 kgatP sırası: 3en Yüksek sıralaması: 2Profosyonel Olma Yılı: 2005Kazandığı turnuvalar:2012 - Amerika Açık, Londra Olimpiyatları, Brisbane2011 - ATP World Tour Masters 1000 Sanghai, Tokyo, Bangkok, ATP World Tour Masters 1000 cincinnati, London / Queen’s club2010 -ATP World Tour Masters 1000 Shanghai, ATP World Tour Masters 1000 canada2009 - Valencia, ATP World Tour Masters 1000 canada, London / Queen’s club, ATP World Tour Masters 1000 Miami, Rotterdam, doha2008 - St. Petersburg, ATP Masters Series Madrid, ATP Masters Series cincinnati, Marseille , doha2007 - St. Petesburg, San Jose2006 - San Jose

final kaybedilmiş olsa da, olimpiyat oyunları yarı finalinde Novak Djokovic’i, finalde de Federer’i çok üstün bir oyunla mağlup edip altın madalyaya uzanmak bir eşiğin aşıldığı anlamına geliyordu. Eskiden savunma yönüyle tanınan Murray artık her fırsatta fileye geliyor ve geri çizgiye gönderdiği derin ve sert toplarla rakibini baskı altına alıyordu.Olimpiyat şampiyonluğundan sonra Murray cephesinde tüm gözler Amerika Açık’a çevrilmişti. Çeyrek finalde Marin Cilic, yarı finalde de Tomas Berdych karşısında geriden gelerek kazanan Murray artık geçmiş yıllarda yaşadığı mental problemlerini geride bırakmıştı. 4 saat 54 dakika süren final mücadelesinde sanki kortta Andy Murray değil, Ivan Lendl vardı. Oyunculuk kariyerinde üstün kondisyonuyla dikkat çeken Lendl, Murray’i de bu alanda geliştirmiş ve öğrencisinin son 2 sezondur fizik gücüyle dikkat çeken Djokovic karşısında ayakta kalmasını sağlamıştı. Final setini 6-2 kazanan Murray Britanyalılar’ın 76 yıllık Grand Slam kazanma hasretine son vermişti.Şimdi Andy Murray’nin önünde Ivan Lendl’ın koyduğu yeni bir hedef var: Dünya klasmanında 1 numaraya yükselmek. “Henüz Andy’nin gelebileceği yerin yakınında bile değiliz.” diyen Lendl’ın Murray’i bu hedefe taşıyıp taşıyamayacağıysa zaman gösterecek. n

BU SEZONA BAŞLARKEN ANDY MURRAY GRAND SLAM KAZANAMAMIŞ TARİHTEKİ EN İYİ OYUNCU OLARAK ANILIYORDU. YAŞITLARI OLAN RAFAEL NADAL VE NOVAK DJOCKOVIC GRAND SLAM ŞAMPİYONLUKLARI SAYISINI HER YIL ARTIRIRKEN, MURRAY 2008 YILINDAN BU YANA OYNADIĞI 3 FİNALİ DE KAYBETMİŞTİ.

Page 36: ATHLETICS 8. SAYI

BAHAR 2012 ATHLETICS 71 70 ATHLETICS BAHAR 2012 kış 2013 ATHLETICS 71 70 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBESLENME

SPOrCU NereDe Ne Yer Ne İÇer?

Siz de tercihlerinizi kızartmalar yerine ızgaralardan kullanarak, salata istediğinizde sosun ayrı getirilmesini rica ederek, ekmeği az veya tahıllı olanlarından tüketerek formunuzu koruyabilirsiniz.

HAZIRLAYAN ece GÜlşan

KITCHENETTE, HAFİF MENÜ ANLAYIŞINA YENİ BİR BAKIŞ AçISI GETİRİYOR. YASEMİN BRADLEY TARAFINDAN HAZIRLANMIŞ OLAN FİT MENÜDE DÜŞÜK KALORİLİ öĞÜNLERİN YANINDA DETOKS İçECEKLERİ VE ŞEKER ORANLARI KONTROL EDİLMİŞ TATLILAR DA YER ALIYOR.

Page 37: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 73 72 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBESLENME

çİKOLATA KRİZLERİNİ BASTIRMAK İSTEYENLERE 270 KALORİLİK “çİKOLATALI BROWNİE”Yİ öNEREBİLİRİZ. FARKLI LEZZETLER DENEMEK İSTEYENLER İçİNSE “çİLEKLİ VE İRMİKLİ PUDİNG” KESİNLİKLE İDEAL.

Kitchenette: Kitchenette, hafif menü anlayışına yeni bir bakış açısı getiriyor. Yasemin Bradley tarafından hazırlanmış olan fit menüde düşük kalorili öğünlerin yanında detoks içecekleri ve şeker oranları kontrol edilmiş tatlılar da yer alıyor. Kitchenette’in İstanbul’da birçok şubesi var. Astoria, Erenköy, Ortaköy, Bebek, Etiler, Galleria, Kanyon, Capacity ve Taksim şubeleri bunlardan bazıları. Buradaki fit menüde klasik ızgara tavuk ve ızgara etler yer alıyor. Bunların kalori değerleri 200 ila 300 kcal arasında değişirken probiyotik yoğurtla servis edilen “Buharda Sebze” yemeğinin kalori değeri çok daha düşük. Tıka basa doymak isteyenler de tortilla ekmeğinde servis edilen “Bonfile Şiş Wrap”i tercih edebilirler. Menüde çok tahıllı pizzalar da bulunuyor. Porsiyonların büyüklüğü oldukça tatmin edici ve her biri oldukça sağlıklı.

Sıra geldi tatlılara! Ünlü beslenme uzmanı Yasemin Bradley, menüde çeşitli kek ve kurabiyelere de yer vermiş. “Yulaflı ve Havuçlu Kurabiye Tabağı” son derece hafif. Çikolata krizlerini bastırmak isteyenlere 270 kalorilik “Çikolatalı Brownie”yi önerebiliriz. Farklı lezzetler denemek isteyenler içinse “Çilekli ve İrmikli Puding” kesinlikle ideal.

Midpoint: Bağdat Caddesi, Nişantaşı, Beyoğlu, Etiler gibi İstanbul’un merkezi yerlerinde sıkça rastladığınız bu restaurant, sağlıklı beslenmek isteyenleri unutmamış. “Florida Usulü Tavuk”, “Sebzeli Biftek” ve “Izgara Hindi Filetosu” tavsiye ettiğimiz lezzetlerden. Öğün tercihini etten yana kullanmak istemeyenler içinse vejeteryan menüde çeşitli sebze tabakları mevcut.

Tatlı Tatlı: Mükemmel espressoyu kahve severlerin önüne seren İtalyan kahve zinciri Caffé Nero’nun 2012 yazında hazırladığı fit tatlı seçeneklerini de unutmamak gerek! Karbonhidratı az tutarak hazırladıkları bu nefis lezzetlerle gönlümüzü fethetmeyi başardılar. Her biri 250 kalorinin altında olan kekleri, soğuk içecekleri ve atıştırmalıkları denemenizi şiddetle tavsiye ediyor, tatlı krizlerimizde imdadımıza koştukları için onlara teşekkür ediyoruz.

Athletics’ten TavsiyelerHer yerde yukarıda saydıklarımız gibi formuna dikkat edenleri ve sporcuları hedef alan menüler bulunmayabilir. Ama siz de tercihlerinizi kızartmalar yerine ızgaralardan kullanarak, salata istediğinizde sosun ayrı getirilmesini rica ederek, ekmeği az veya tahıllı olanlarından tüketerek formunuzu koruyabilirsiniz. Ayrıca kahve zincirlerinin çoğu bizlere laktozsuz ya da yağsız süt seçeneklerini sunuyor. Hafif tatlıların yanında kahvenizi bu şekilde tercih edebilirsiniz. n

Num Num: Kanyon, Astoria,G-mall , Meydan alışveriş merkezlerinde ve Bağdat Caddesinde şubeleri olan bu rahat mekanda sizin için seçtiğimiz yemeklerin tadını gönül rahatlığıyla çıkarabilirsiniz! Taze otlarla marine edilmiş, özel Vinegret* soslu sebzeler ve tam tahıllı ekmekle servis edilen “Az Yağlı Tavuk”, öğle yemeği için tercih edilebilecek protein bakımından zengin ama düşük kalorili bir seçim olacaktır. Yeşil mercimek ve börülceyle zenginleştirilmiş buğdaylı sıcak salata eşliğinde verilen yağsız, ızgara “Sağlık Somonu” da Athletics’in sizin için seçtikleri arasında. Tercihinizi salatadan yana yapmak isterseniz “Izgara Bonfile & Küflü Peynir” kavrulmuş ceviz ve ızgara soğanla yapılan eşsiz sunumuyla sizi pişman etmeyecektir.*Vinegret: İncir sirkesi, nar ekşisi, zeytinyağı, hardal, karabiber içeren Num Num sosu.Aynı zamanda yanında bu sporcu karga logosunu bulunduran serinletici içecekler de sporcularımız için önerebileceklerimiz arasında. Örneğin “Astronot” isimli içeceğimiz light yoğurt, yulaf ezmesi ve taze meyve içeriyor.

Develi Kebap: Et yemeklerini, özellikle Antep mutfağını tercih edenler için harika bir seçim! Samatya, Florya, Etiler ve Ataşehir’de şubeleri

bulunan Develi Restaurant, menüsünde formunu korumak isteyenlere özel yemeklere de yer vermiş. Bahsi geçen fit menüsünde yağsız dana eti ve tavuk etinden kebap çeşitleri, yapımında sadece az miktarda sıvı yağ kullanılan mezeler ve zeytinyağlı çeşitleri, light yoğurt, meyve ve içecekler yer alıyor.

Go Mongo: İstanbul’da İstinye Park, Suadiye ve Meydan’da olmak üzere üç şubesi olan Go Mongo, uzak doğu lezzetlerini bizlerle buluşturuyor. Domates, soya, erik soslarıyla süslenmiş, yanında karides, noodle ve sebzelerle beraber harika bir görüntü oluşturan mezgit balığı, “Balık Hohhot” adıyla 420 kcal enerji değerine sahip bir öğün olarak önünüze geliyor. Kırmızı et sevenlere özel “Dana Muron” , sunumu ve düşük yağ oranıyla biz sporcuların bu mekandaki favorisi. Üç renkli biberler, kereviz sapı, ananas, mantar ve köri ile domates soslarıyla servis edilen bu barbekü dana etinin kolesterol değeri de oldukça iç rahatlatıcı. Bunların yanında daha hafif bir öğün tercih edenler için “Go Fit” menüsü de listeye eklenmiş durumda. Menüde “Egzotik Karides Salatası” ve “Zencefilli Tavuk Salatası” gibi tadılmaya değer lezzetler de bulunuyor.

Page 38: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 75 74 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBASkETBOL

TÜrK baSKeTbOlUNUN aÇMazlarI-NeDeN OlMUYOr?Türk basketbolu Neden hep aynı hataları Yapıyor?

HAZIRLAYAN anıl KÜÇÜKOĞlu

Her sene Ekim ayına girilirken Türk basketbol medyası tarafından,Anadolu Efes ve Fenerbahçe Ülker’ in söz konusu sene için en büyük Final Four adayları içinde yer aldıkları söylenir. Öyle ki her ikisi de yaz aylarında, genellikle Avrupa’da önceki sene en iyi performansları gösteren oyuncuları kadrolarına katarlar ve yine çok yüksek ihtimalle uzun süredir aradıkları koç, takımın başına henüz getirmiş oldukları koçtur. Yöneticilere göre, eskisi gibi sistemsiz olunmayacak, yeni koçun sistemine ulaşmak biraz zaman alacak fakat alışıldığında Avrupa’ya meydan okuyacak düzeye gelinecektir. Bu zihniyetle her sene farklı yapılanmalar sonucu, değişen tek şeyin oyuncular ve koçlar; değişmeyenlerin ise hayal kırıklıkları olduğunu görüyoruz. Peki takımlarımız açısından sezonun en başarılı ayları neden nisan ya da mayıs yerine bir sene öncesinin temmuzu ya da ağustosu oluyor. Bir önceki sezon herhangi bir Avrupa takımına karşı oynarken “Ah şu adam bizim takımda olsaydı... !” diye düşündüren oyuncular, neden transfer edildikten sonra da, bir sene öncesinde bizi yıkan performanslarını gösteremiyorlar. Euroleague’in en büyük bütçeli takımları arasındaki Anadolu Efes ve Fenerbahçe, neden çok daha düşük bütçeli takımların gerisinde kalıyorlar? Neden hedeflenen noktalara ulaşmak eylemden öte, sıradaki senenin hedefi olarak yerini alıyor ? Takımlarımız ekim ayının başında Edirne’nin ötesinden de “Final Four Contender “ olarak görülüyor mu ? Kısacası her şey başarıya bu kadar müsaitken nasıl oluyor da Türk basketbolu bir türlü istikrar sağlayamıyor? Bu yazıda bu durumun sebepleriyle beraber olası çözüm yolları üzerine yazmak istiyorum, öyle ki çözüm yolunun ne olmadığı çok açık ve ne yazık ki bu seneye girilirken de takımlarımız aynı yoldan gittiler. Türk basketbolunun yetiştirdiği en başarılı jenerasyonlardan biri 79 kuşağı olarak kabul edilir. Bu kuşak 2001 senesinde İstanbul’da yapılan Eurobasket’te finale kadar gidip, dönemin Yugoslavya Milli Takımı’na yenilerek gümüş madalya alırken, bir yandan da “başarının ardından gelen seyirci” tanımlamasının literatüre geçişinin canlı örneği oluyordu. Yine ev sahibi olduğumuz 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda da turnuva ilerledikçe takımına inanan seyirci, her geçen gün etkisini daha fazla hissettirdi, nihayetinde de - bu kez 79 kuşağı kadar 87 jenerasyonunun da etkisi ile- finale kadar takıma destek oldu. Efes’ in “Efes” olduğu dönemde Koraç Kupası’na gidilirken de bu böyleydi. Petar Naumoski, Conrad McRae, Ufuk Sarıca gibi isimlerin önderliğinde “ekol olmak” yolunda adımlar atılırken, tribünleri dolduran seyirci de Abdi İpekçi’deki yerinin garanti olması için an geliyor bir gece öncesinden Zeytinburnu yolunu tutup, salonun önünde sabahlıyordu. Şimdi ise yenilenen Abdi İpekçi’nin yanı sıra

Page 39: ATHLETICS 8. SAYI

76 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBASkETBOL

“RAKİPLERİNDEN DAHA FAZLA SAYI AT Kİ KAZANASIN EFES, HEP BİRLİKTE ZAFERLER KAZANALIM, SAHALARI DOLDURALIM, HAYDİ SAYI YEMEYELİM, HEP SAYI ATALIM”

kapasitesi 15-16 binleri bulan Sinan Erdem Spor Salonu ve Ülker Arena gibi salonlarımız var, ama takımlarımız artık uğruna gişe önlerinde 8 saat bekleyecek ışığı kimseye vermiyor. Çok da değil 16 sene öncesinde seyircisine o ışığı veren bir ekol -Efes-, özellikle 2007’de David Blatt’in takımın başına getirilmesiyle başlayan süreçte sistematik bir ilerlemeyi hedeflerken, hayal kırıklıklarına sürekli bir yenisini ekledi. Bu negatif anlamda kümülatif süreç 2009’da alınan şampiyonlukla duraksamaya uğrasa da, Efes’in başarısı için her zaman bir dolu küçük ihtimalin bir araya gelmesi gerekti. Basketbol; özellikle gençlik dönemine henüz giren, 14-15 yaşlarındaki çocuklar için sınırsız bir hevesle takip edilen bir spor. 1996’da o çocuklar Efes’ i canlı izlemek için okulu kırıyorlardı. 2000-2010 arasında bu heves, ne yazık ki en fazla 2-3 Panathinaikos maçı dışında kimsede oluşmadı. Günümüzde ise basketbolla yeni tanışan çocuklar Efes maçına gittiğinde, zihinlerindeki “tabula rasa” durumundan çıkış pozitif eklentilerle olmuyor. Hoparlörün mümkün olan en yüksek

derecede açılması sonucu kulakları tırmalayan: “Rakiplerinden daha fazla sayı at ki kazanasın efes, hep birlikte zaferler kazanalım, sahaları dolduralım, haydi sayı yemeyelim, hep sayı atalım” tarzı, 7-8 yaşında çocukların bile sıkıcı bulacağı, insanı maça geldiğine pişman ettiren marşların negatif eklentileriyle oluyor. Bu durum sinerji yaratma çabasından kaynaklansa da çoğu zaman ters etki yapıyor. Hal böyle olunca insanlar maça gitmek yerine başka aktiviteleri tercih ediyor. “Efes’in akşam maçı var” düşüncesi, artık planların bu duruma göre yapılmasına yol açmıyor. Bilinçli basketbol seyircisi Efes’i televizyondan izlemeyi tercih ediyor. Maça giden seyirci rakip takım üzerinde baskı yaratmak, yeri geldiğinde ortada kararların ev sahibi takımın lehine verilmesini sağlamak yerine; içerisinde Efes adı bile geçmeyen, kafiye olsun diye takımın adındaki “Anadolu” kısmını kullanan ve yılların Efes ekolünü hiçe sayan düzeyde bilinçsizce bağırıp çağıraduruyorlar. Çoğu zaman onu bile yapmıyorlar. Bu durumda Final-Four yolunda, Maccabi Tel Aviv gibi Panathinaikos

gibi takımların bir hatta birkaç adım gerisine düşülüyor. Peki Anadolu Efes’in kadrosunu olduğu gibi Türkiye’nin büyük kulüplerinden birine taşısak, oyuncalarına o takımın formasını giydirsek, böylelikle büyük bir taraftar desteğini arkalarına alsalar, başarılı olunabilir mi? Kısaca, Efes’in tekrarlanan hayal kırıklıklarının sebebi sadece sahada yalnız kalması mı ? Göstergeler ne yazık ki tek sebebin bu yalnızlık olmadığını gösteriyor. Bir diğer önemli alan da alt yapı meselesi. Türkiye’de alt yapı denince akla gelen isim uzun yıllar boyunca Efes Pilsen oldu. Takımın 2012-2013 sezonu kadrosunda ise Gökhan Şirin dışında hiçbir alt yapı oyuncusu yok, ki Gökhan Şirin de rotasyonun bir parçası değil. Bu durumda ister istemez başarılı olunan dönemlerdeki kadrolarla kıyasa gidiliyor. Şutör Ufuk’unu, kelepçe Alper’ini, en kötü dönemlerinde bile guardlarını genellikle alt yapısında yetiştiren Efes; uzunca bir süredir eskisi gibi oyuncu yetiştiremiyor. Bu konuda, atılıma yalnızca kısa bir süre önce geçen rakiplerinin bile gerisinde

kalıyor. Aidiyet duygusunun gelişmediği ortamda da istenen başarı hayal oluyor. Takımı için yeri geldiğinde sorumluluk alabilecek, liderlik vasıfları taşıyan, alt yapı kökenli taraftar-oyuncular, günümüzde Avrupa’da belirli bir seviyeyi yakalamış takımların sahip olduğu en önemli ortak noktaların başında geliyor. Öyle ki 2012’deki Final-Four’da; Panathinakos’u Dimitris Diamantidis’in, CSKA’yı Andrei Kirilenko ve Alexey Shved’in, Olympiakos’u ise, her ne kadar kulübün kendi alt yapısından yetişmemiş olsa da takımının oynadığı oyunun da kaynağı olan Yunan ekolünü iliklerine kadar hisseden Vassilis Spanoulis’in takımı olarak nitelendirirsek yanlış yapmış olmayız. Finalin bitimine 0.7 saniye kala takımını öne geçiren Printezis’in de Olympiakos alt yapısından geldiğini belirtmekte fayda var. -Galatasaray’ın Lakovic transferinde sergilediği “çok da fazla bir değerlendirme yapmadan isme bakarak transfer” politikasını, kariyerlerinin sonuna gelen David Andersen ve Batiste transferlerinde görüyoruz.Gelelim Fenerbahçe Ülker’e. Fenerbahçe, kulüplerimiz arasında basketbola en fazla bütçeyi ayıran ekip. (20 Milyon Dolar) Bu durum beklentilerin yüksek olmasını da beraberinde getiriyor. Bo McCalebb gibi bir oyuncuyu kariyerinin en formda döneminde Türkiye’ye getirmek “Ben her platformda varım” demenin gösterişli bir yolu. Yine de bu kadar mükemmel bir transfer hamlesi yapılmışken, bu tutumu uzunlar konusunda gösteremediklerini söyleyebiliriz. Galatasaray’ın Lakovic transferinde sergilediği “çok da fazla bir değerlendirme yapmadan isme bakarak transfer” politikasını, kariyerlerinin sonuna gelen David Andersen ve Batiste transferlerinde görüyoruz. David Andersen ve Batiste kariyerleri başarılarla dolu oyuncular ama Fenerbahçe’nin uzun rotasyonunda İlkan Karaman dışında ayakları çabuk bir uzun yok. Bu da uzun rotasyonunun dengesisinin kalıplı ve ağır oyuncular lehine bozulması anlamına geliyor. Yine de Fenerbahçe’nin Emir Preldzic ve Bojan Bogdanovic’in performanslarına bağlı olarak, Euroleague’de Final Eight görmesi olası. Ulaşılmak istenen hedefin Avrupa’nın sayılı takımları arasında yer almak olduğu düşünülürse, çok önemli noktalardan biri de “görev adamları”. Özellikle, Avrupa’nın en büyük basketbol takımlarından biri olan Maccabi Tel Aviv’e bakınca çokça görebileceğimiz, aslında yıldız kabul edilecek nitelikleri olmayan, ama kendi değerlerini takımlarının oynadığı sistem içerisinde artıran; belki de en önemlisi, takımlarının elde ettiği başarıların kendi kariyerlerinin gelişimiyle doğru orantılı olduğunu farkedecek bilinçte oyuncular Euroleague platformunda büyük önem taşıyor. Herhangi bir Fenerbahçe Ülker taraftarına

Page 40: ATHLETICS 8. SAYI

78 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBASkETBOL

GALATASARAY’IN LAKOVİC TRANSFERİNDE SERGİLEDİĞİ “çOK DA FAZLA BİR DEĞERLENDİRME YAPMADAN İSME BAKARAK TRANSFER” POLİTİKASINI, KARİYERLERİNİN SONUNA GELEN DAVID ANDERSEN VE BATİSTE TRANSFERLERİNDE GöRÜYORUZ.

Page 41: ATHLETICS 8. SAYI

80 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBASkETBOL

“Eliyahu Fenerbahçe’de oynasın ister misin ?” şeklinde bir soru yöneltilecek olursa, size büyük ihtimalle benzer mevkilerde sahip oldukları Emir Preldzic ya da Bojan Bogdanovic’in Eliyahu’dan bir farkı olmadığını, hatta daha iyi olduklarını söyleyecektir; haklıdır da. Sorun da zaten bu oyuncu sirkülasyonundan öte, belli bir sistem oturtamayıp oyuncuları bu sisteme göre seçememekten ileri geliyor. Bir örnek de Galatasaray Medical Park’tan verelim. Jaka Lakovic’in adı 2011 yazında takımla anıldığında heyecanlanmayan Galatasaraylı yoktur. Peki

Jaka Lakovic’in Türkiye performansının, yıllardır Panathinaikos’tan ya da Barcelona’dan tanıdığımız Lakovicle uzaktan yakından herhangi bir alakası olduğunu söyleyebilir miyiz? Kabul etmek gerekir ki “kadro mühendisliği” konusunda büyük bir sıkıntı yaşıyoruz. Jaka Lakovic gibi büyük isimleri, sadece isimlerine bakarak transfer etmekten çekinmiyoruz. Jaka Lakovic adı, oyuncunun hücum setlerindeki rolü ya da savunmaya ne kadar yatkın olduğu gibi faktörler düşünülmeden “büyük transfer” olmasına yetebiliyor. Yine de Galatasaray Medical

Park’ın, başarı/sahip olunan bütçe, hatta sadece başarı kriteri göz önüne alındığında geçtiğimiz sene Avrupa’da en doğru işleri yapan takım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. CSKA ve Olympiakos gibi takımlara karşı gösterdikleri azim ve mücadele takdire şayandı. Peki Galatasaray neleri doğru yaptı da başarılı oldu ? Bardağın dolu tarafında neler var ? -”Bu işlerde her zaman uzun vadeli program yaparsınız, ama işin realitesi öyle değildir. Kafanızdaki planlar, yeri gelir sizin dışınızdaki sebeplerden ötürü kısa vadeli olmak zorunda

kalır.”Öncelikle Cafe Crown sponsorluğundaki 2009-2010 sezonuna dönelim. Cemal Nalga olayının ardından kulübün basketbol şubesinde belki de o zamana kadar görülmemiş bir farkındalık meydana geldi. Yaşanılan sıkıntıların aşılması ve puanları silinen Galatasaray’ın ligde kalabilmesi için basketbol şubesine verilen önem arttırıldı. Hiç kimsenin ateşten gömleği giymeye cesaret edemediği bir anda Cem Akdağ “Ben varım !” dedi ve yaşananlardan sonra ligde kalması mucize olarak nitelendirilen takım, kalan maçlarında

yakaladığı galibiyet yüzdesiyle play-offun eşiğinden döndü. Ertesi sene takımın başına Oktay Mahmuti’nin getirilmesiyle de işler iyice rayına oturdu, başarının sürekliliği yolunda önemli adımlar atıldı ve takım 21 sene sonra TBL’de final oynadı. Oktay Mahmuti’nin ikinci senesinde de doğru işler yapılmaya devam edildi. Takımın en önemli oyuncuları olan Joshua Shipp ve Jamon Gordon üzerine kurulu sistem, takımın mart ayına kadar bütün kulvarlarda devam etmesini sağladı. Jamon’un Olympiakosla oynanan ve gruptan çıkacak takımı belirleme niteliği taşıyan maçta sakatlanması, ardından Banvit deplasmanında Joshua’nın ayağı kırılması gibi talihsizliklerin ardarda gelmesi sonucu takım yarı finalde, tarihinin en başarılı sezonunu geçiren Beşiktaş’a elendi, ardından da Oktay Mahmuti’nin görevine son verildi. Oktay Mahmuti seneler önce söylediği: “Bu işlerde her zaman uzun vadeli program yaparsınız, ama işin realitesi öyle değildir. Kafanızdaki planlar, yeri gelir sizin dışınızdaki sebeplerden ötürü kısa vadeli olmak zorunda kalır.” cümlesinin baş aktörü oldu. Bu hamlenin yönetimsel olarak ne kadar mantıklı olduğu tartışmaya açık. Yine de tartışmaya açık olmayan bir şey varsa, o da Mahmuti’nin kulübün basketbol şubesine kazandırdıkları ve en nihayetinde Ergin Ataman’a bıraktığı miras. Öyle ki bu sezon Galatasaray Medical Park, Avrupa’nın 2 numaralı kupası olan Euro Cup’ta en önemli şampiyonluk adayı olarak gösteriliyor. Yakın zamanda ülkede basketbol adına doğru işleri bir tek Galatasaray’ın yapmış olduğunu söylersek Beşiktaş’a büyük haksızlık etmiş oluruz. Türk basketbol tarihinde başarı olarak nitelendirilen olayların en büyük ortak özelliklerinden bir diğeri de “lider oyuncu” etrafında gelişmeleri. Naumoski döneminin Efes Pilsen’i, 100. yılında seneler sonra şampiyon olan Willie Solomon önderliğindeki Fenerbahçe bu önermeyi doğrular nitelikte örnekler. Aynı şekilde Beşiktaş’ın geçen sene Hawkins etrafında kurduğu kadro, diğer dişlilerin de olumlu reaksiyon göstermesiyle üst düzey bir performans gösterdi. Yine de Beşiktaş’ın geçen sezon 3 kupa kazanarak elde ettiği başarının bu sezon da sürdürülmesi, belki de en az

geçen sezonki başarılar kadar önemli. Bunun en önemli sebebi ise başarının Galatasaray örneğinin aksine bir anda gelmesi. Geçen sene bir araya gelen oyuncuların yakaladığı havanın bir daha yakalanmasını beklemek, yani işleri bir nevi şansa bırakmak, yapılabilecek en yanlış hamle olur. Euroleague’de geriye kalan 5 haftaya baktığımızda, Erman Kunter’in de bu durumun farkında olduğu ortada. Beşiktaş’ın bu sezon geçen sezona kıyasla en büyük farkı daha geniş bir rotasyonla oynaması, takım artık maç başına ortalama 35 dakika süre alan 3-4 oyuncunun eline bakmıyor. Her ne kadar bu durumun en büyük sebeplerinden biri kulübün mali açıdan çıkmaza düşmesi ve bunun sonucunda şampiyon oyuncuların elde tutulamaması olsa da, her şeye rağmen Beşiktaş’ın doğru yolda olduğu bir gerçek. Kısacası basketbol denen bu sporda belirli bir başarı yakalamak ve istikrar sağlamak için, pek çok değişkeni istenen formata uygun hale getirmek gerekiyor. Türk basketbolu belirli periyotlarda başarıya ulaşıyor, ama 1 adım ileri 2 adım geri atılarak bir süre sonra geçmişimizi arar hale geliyoruz. Bu durumda iş; her sene biri gidip diğeri gelen coachlar ve oyunculardan ayrı olarak yönetimlere ve alt yapı koordinatörlerine düşüyor. Türk basketbolcular hiçbir zaman “Yugoların faul kaçırmaması” tarzında bir önermenin öznesi olamıyor. İyi ya da kötü oyundan ziyade, sürekli ne yaptığını bilen ve yenilse de kazansa da bu farkındalıkla mücadele eden bir takımımız henüz yok. Genellikle sahaya bir oyun karakteri yansıtamıyoruz. Yine de çok da uzun olmayan bir süreç sonunda; sahaya koyduğumuz ürüne ve hazırlanma sürecine gerekli saygıyı tamamen göstermeye başladığımız gün, istenilen noktaya gelemememiz için hiçbir sebep yok.Ülkemize gelen yabancı oyuncuların, aksayan bir sürünün sıradan bir parçası olmak yerine; forma kapma savaşının bir parçası olacakları bir düzen, yerli gençlerin onları örnek alması ve kendilerini geliştirmeleri vs... gibi faktörler de yapılan işe duyulan bağlılığın, adanmışlığın sonucunda çorap söküğü gibi gelecektir. Euroleague’in sloganının “I feel devotion” olması da bunu kanıtlar nitelikte. n

“BU İŞLERDE HER ZAMAN UZUN VADELİ PROGRAM YAPARSINIZ, AMA İŞİN REALİTESİ öYLE DEĞİLDİR. KAFANIZDAKİ PLANLAR, YERİ GELİR SİZİN DIŞINIZDAKİ SEBEPLERDEN öTÜRÜ KISA VADELİ OLMAK ZORUNDA KALIR.”

Page 42: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 83 82 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSSPOR MODASı

Forma sportif aktivite sırasında giyilen bir giysi midir? Tabii ki de hayır. Forma, temsil ettiği kulübün misyonunu, vizyonunu da sahaya yansıtan, üstünden çeşitli mesajların da verildiği bir nevi kitle iletişim aracı olarak nitelendirilebilir. Peki son yıllarda formalar üstündeki “moda” esintileri de ne oluyor?Spor kulüplerinde, özellikle futbol kulüplerinde formanın önemi çok büyüktür. Çoğu zaman karakter simgeleyicisidirler. Sarı kırmızı denilince Galatasaray’ın, sarı lacivert denilince Fenerbahçe’nin anımsanması bunun örneğidir. Bu olgu kolay kazanılmadı ve muhtemelen kaybedilmeyecek de. Son zamanlarda sanat, spor, edebiyat dallarına bir virüs misali yayılan endüstri bu kategoriyi de himayesine almış durumda. Artık formalar sadece temsil edilme amacıyla üretilmiyor. İşin ticaret kısmı da çok önemli hale geldi. Bundan dolayı da forma ayrı bir sektör haline geldi ve üstünde daha fazla düşünülmeye başlandı, çeşitler çoğaldı.Futbol kulüplerinin moda tasarımcısıyla çalışması tüm dünyada yeni başlayan bir trend. Manchester United Paul Smith’le, Chelsea Armani’yle, Milan ise Dolce Gabbana’yla çalışıyor. Türkiye’de ise bunun öncüsü Galatasaray oldu. O çok tartışılan mor formayı bir moda tasarımcısı üretmişti. Peki neden mor forma çıkarıldı? Veya Fenerbahçe’nin yeşilinin Beşiktaş’ın kırmızısının

FOrMalar aSlINDa Ne DİYOr?Forma sportif aktivite sırasında giyilen bir giysi midir? Tabii ki de hayır. Forma, temsil ettiği kulübün misyonunu, vizyonunu da sahaya yansıtan, üstünden çeşitli mesajların da verildiği bir nevi kitle iletişim aracı olarak nitelendirilebilir. Peki son yıllarda formalar üstündeki “moda” esintileri de ne oluyor.

HAZIRLAYAN MeriÇ GÜrsOY

kulüple bağı nedir? Bize göre sadece satış politikası takımlara göre ise“Ruh”. Bu sene Beşiktaş futbol kulübünün kullanacağı kırmızı forma ile ilgili resmi siteden açıklaması şöyle:“Kırmızının Beşiktaş için anlamı siyah ve beyaz kadar güçlüdür. Kırmızı, Türk Bayrağı’nı hatırlatır bizlere. Kırmızı formanın taraftarlarımız için de çok kıymetli olacağını düşünüyoruz. Kırmızı forma, asaletiyle göz kamaştırıp, heyecanımızı körükleyecek. Yeni zaferlerimizi kırmızı formamızın ihtişamı ve çekiciliği ile hep birlikte kutlayacağız.”Galatasaray’ın “Mor”u ise şöyle nitelendiriliyor:“İlklerin kulübü olan Galatasarayımız, sportif başarıların yanı sıra, öncü, yenilikçi ve uluslararası kimliğiyle de köklü bir dünya markasıdır. Asil köklerimizin derinliğiyle tasarlanan formamız, morun bir tonu olan ve dünya literatüründe tanınan adıyla “majesty” (asalet) rengiyle hazırlanmıştır. Bu formamızı “2288” olarak adlandırmamızın sebebi, ismimizde bulunan “Galata” sözcüğünün etimolojik açıdan 2288 yıl öncesine dayanan bağlarıdır. “2288” tüm özellikleriyle Galatasarayımız’ın yenilikçi, fakat aynı zamanda köklü, cesur ve onurlu kimliğini yansıtmaktadır.”Yani kırmızı forma ihtişam ve kıymeti yüzünden, mor forma ise asaleti temsil ettiğinden üretildi değil mi?Çok öncelerde daha futbola endüstri eli değmemişken neredeydi bu ihtişam ve asalet

SON ZAMANLARDA SANAT, SPOR, EDEBİYAT DALLARINA BİR VİRÜS MİSALİ YAYILAN ENDÜSTRİ BU KATEGORİYİ DE HİMAYESİNE ALMIŞ DURUMDA. ARTIK FORMALAR SADECE TEMSİL EDİLME AMACIYLA ÜRETİLMİYOR.

Page 43: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 85 84 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSSPOR MODASı

TEKNOLOJİNİN RÜZGARLARI FORMALARDA DA HİSSEDİLMEYE BAŞLANDI. öZELLİKLE NIKE VE ADIDAS’IN ARDI ARDINA çIKARDIĞI YENİ TEKNOLOJİLER FORMALARI DAHA DA çEKİCİ KILIYOR.

FUTBOL KULÜPLERİNİN MODA TASARIMCISIYLA çALIŞMASI TÜM DÜNYADA YENİ BAŞLAYAN BİR TREND. MANCHESTER UNITED PAUL SMITH’LE, CHELSEA ARMANI’YLE, MILAN İSE DOLCE GABBANA’YLA çALIŞIYOR.

bilemiyoruz ama Taçsız Kral Metin Oktay efsane parçalısı ile, Sinyor Lefter ise çubuklusu ile hatırlanıyor değil mi? Bu da artık forma tasarımlarında taşınılan karakter dışında ticari kaygıların da ön plana çıktığı görülüyor. Özellikle Galatasaray’ın mordan sonraki sene çıkardığı mercan renkli forma ile ilgili Arda Turan’ın video sitelerine düşen olumsuz(!) yorumlarını hepimiz hatırlıyoruz.Tabii ki her şey bunlarla ve ülkemizle sınırlı değil. Yurt dışında, İspanya başta olmak üzere diğer ülkelerde satış politikasından da öteye giden durumlar var. İspanya’da forma bağımsızlık sembolü haline gelmiş durumda. Athletic Bilbao Bask bölgesinin, Barcelona Katalan halkının temsilcisi. Doğal olarak bu da formalara yansıyor. Barcelona takımı birkaç sene önce formasının arkasına Katalan bayrağını ekledi. Ama olanlar bununla sınırlı değil. Her sene 2. formasını marjinal renklerle süsleyen Barcelona, spor ruhundan, spor anlayışından tamamen uzak bir anlayışla gelecek seneden itibaren 2. formasını Katalan bayrağı şeklinde tasarladı. Bu da hali hazırda Barcelona’yı Katalonya milli takımı sayan bazı İspanyol kesimlerin elinin daha da güçlenmesine sebep oldu. Yıllardır çeşitli etnik grupların özerklik isteğiyle mücadele eden İspanya hükümeti, dünyada 1 milyara yakın taraftarı olan bu sivil toplum örgütüne karşı da mücadele etmek zorunda kalacak. Formayı hala masum bir giysi olarak sayıyor muyuz?Formanın gücü siyasal mesajlarla sınırlı değil. Formalara reklam almak çok popüler hale geldi. Kurulduğu günden bu yana formasına hiç reklam almayan Barcelona bile bu akıma

katıldı ve formasına reklam almaya başladı. Avrupa’nın en büyük 5 liginde toplam reklam gelir 500 milyon euroyu aştı. İngiltere Premier Ligi’nin 20 takımı, 148 milyon 700 bin euro ile en çok kazananlar listesinde birinci sırada geldi. İngiltereyi 119 milyon 800 bin euro ile Almanya takip etti. İspanya’nın Barcelona takımı ise Qatar Foundation ile yaptığı 30 milyon euroluk anlaşma ile en karlı forma sponsorluğu anlaşmasını yapan takım oldu. Peki bu zekice düşünce nasıl oluştu derseniz Football Marketing bloguna göre İngiltere’de bu işe ilk kalkışan kulüp Kettering Town imiş ve 1976 ocağında yerel bir lastik firmasının reklamıyla sahaya çıkmış.Öte yandan birkaç yıl öncesinde patlak veren bir forma skandalı var. 27.11.2007 tarihinde oynanan İnter-Fenerbahçe maçında İtalyan ekibinin giydiği forma Türkiye’de çok tartışıldı. Formada yer alan kırmızı çizgilerin “Haç” işaretini andırdığı iddia edildi. Hatta iddiadan da öte, İzmirli avukat Barış Kaska, ekibin formasında haç işareti bulunduğu ve ırkçılık yapıldığı gerekçesiyle FIFA ve UEFA’yı mahkemeye verdi. Avrupa basınında geniş yankı bulan bu dava Alman, İngiliz ve İspanyol basınınca şaşkınlıkla karşılandı.Teknolojinin rüzgarları formalarda da hissedilmeye başlandı. Özellikle Nike ve Adidas’ın ardı ardına çıkardığı yeni teknolojiler

formaları daha da çekici kılıyor. Örneğin bu gelişimlerden birindeki özellik söyle açıklanıyor: “Forma fazla nemi anında buharlaşabileceği kumaş yüzeyine ileterek vücuttan atar. Sonuçta, bu yüksek performanslı mikro fiber, polyester kumaş sizi kuru ve rahat tutar.” Kısacası terlediğinizde teri dışarı atar ve terlememiş gibi hissetmenizi daha rahat olmanızı sağlar. Öte yandan Adidas bir ilki gerçekleştirdi ve 3 boyutlu forma çıkardı. Evet, doğru okudunuz 3 boyutlu forma! Adidas’ın dünyada ilk olarak karşımıza çıkan bu forması Olympic Lyon için özel olarak tasarlandı. Böylece son dönemde özellikle sinema ve televizyon pazarlarında popüler olan 3 boyut teknolojisi üzerine dünyanın ilk 3D forması

üretilmiş oldu. 2012/2013 sezonunda Olympic Lyon için hazırlanan bu formanın tasarımını biraz inceler isek, siyah bir zemin üzerine beyaz renklerinin bulunduğu bir kuşak halinde yer alıyor. Formaya 3D gözlüklerle bakıldığında formanın üzerinde derinlik ve boyut giderek artıyor. Nike ise atletizm dalında önemli adımlar atmış durumda Golf topunun dokusundaki aerodinamikleri inceleyen Nike şirketi uzmanlarınca, golf topunun üzerindeki çukurlara benzetilerek geliştirilen formaların vücudun en hızlı hareket eden kısımların olan kolun, dirsekle bilek arasındaki bölümüyle bacakları sardığı belirtildi. klasik koşu atletleri yerine kullanılacak yeni forma dokusunun, vücut üzerinde daha büyük ağırlık oluşturmasına karşın atletlerin

daha hızlı koşmasına yol açıyor. Nike, yeni ürettiği formaları geri dönüştürülmüş pet şişelerden yapıyor. Her forma için ortalama 13 geri dönüştürülmüş pet şişe kullanan Nike çevre dostu formalar üretiyor. Formalar 13 pet şişeden elde edilen %100 polyester ile hazırlanıyor.Sonuç olarak, forma bir takımı temsil etmekle kalmaz, para makinesine dönüşebilir, üstünden siyasi ve dini mesajlar verebilir. Teknolojik gelişmeleri de heyecanla takip ediyoruz. Formayı mağazalarda satılan diğer ürünlerle aynı kefeye koymak haksızlık olur. n

Page 44: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 87 86 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSMODA Günümüzde spor yapanların sayısı oldukça arttı.

Artık yalnızca spor salonlarında değil sahilde sokakta parklarda insanları koşarken yürürken, koşarken, vücut geliştirme çalışmaları yaparken görebiliyoruz. Peki ya spor yaparken giyilen o kıyafetler? Modanın herkesçe dikkate alındığı şu dönemlerde spor yaparken ne giysem sorusu kadın erkek demeden herkesin akıllarında yer ediniyor.

Atıştırmalık TüyolarBugünlerde herkesçe tercih edilen en moda spor kıyafeti taytlar.. Bugün her kadının vazgeçilmezi olarak gardrobunda yer alan taytlar hem oldukça rahat hem de kombinleme şeklinize bağlı olarak da gözlere hoş görünen doğru bir tercih. Bir tshirt veya isteğe bağlı olarak ceketle tamamlayabileceğiniz görüntünüzle spora hazırsınız.Baylaraysa bizden tayttan kaçınmalarına dair küçük bir öneri. Mümkün olduğunca hareketinizi kısıtlamayacak esnekliğe yardımcı kendinizi rahat hissedeceğiniz şortlar sizin kurtarıcınız olabilir.Ayakkabılarsa tüm bedenimizi taşıyan ayak sağlığımız açısından önemli bir etken. Her sporun genelde kendine ait bir ayakkabısının olmasının yanında pek de dikkate alınmayan bir konu bu. Siz de koşuda, oyunda, maçta converse giyen insanları görmekten bıkmadınız mı? Sporunuza uygun ayakkabıyı tercih etmeniz hem ayak sağlığınıza ve rahatınıza hem de performansınıza doğrudan etki edecektir.

En yenilerdenŞu günlerde rahatlığı ve hafifliğiyle ön plana çıkan ismini Chicago Bulls’un yıldız oyuncusu Derrick Rose’dan alan Adizero Rose 1.5 yalnızca 368 gr. Derrick Rose NBA All Star 2011 Doğu Karması’nda Adizero Rose 1.5 ile sahadaydı. “Sprintskin” teknolojisi ile ayağa maksimum destek sağlayan adizero Rose 1.5, ayağın nefes almasını sağlıyor. adizero Rose 1.5’un üç kanallı özel “Sprintskin” yüzü, Derrick’e NBA’e girmesinde en büyük desteği veren kardeşleri

SPOrDa MODaNIN Yerİ

Reggie, Allan ve Dwayne’i simgeliyor. ‘’Light makes fast’’ sloganıyla çıkış yapan Adizero Rose 1.5 368 gr ağırlığıyla dünyanın en hafif basketbol ayakkabısı ünvanını taşıyor. Adidas basketbolun Global müdürü Jack Gray; ‘Sporcularımızla sürekli diyalog halindeyiz. Bileksiz basketbol ayakkabıları yükselen bir trend. Trendin yarattığı bu bileksiz ayakkabı taleplerine artık doğal olarak Adizero ile cevap veriyoruz. Son zamanlarda bu modelliselerden NBA’e her yerde giyiliyor. Derek Fisher, DeShawn Stevenson, Cory Brewer ve Nolan Smith şu anda Adizero Crazy Light Low’u giyen sporculardan bazıları.’ Şeklinde açıklamada bulundu. ‘Tek söyleyeceğim şimdiden daha da hızlanmaya hazır olun.’ diye de ekledi. Bu ayakkabı daha cok konuşulacağa benziyor.Bir o kadar da konuşulan ve tartışmalara yol açan zayıflama ayakkabılarına gelelim. Doğruluğu ne kadar tartışılır bilemiyorum ama ben oldukça uzak bakıyorum bu ayakkabı fikrine. Düzenli beslenme ve sporla istediğiniz fiziğe kavuşmanız zaten mümkün. Doktorların da önermediği bu ayakkabıyı pek fazla gündemde taşımaya gerek yok.

Yapamazsınız diyenlere inar da olsa.. Peki ya tenis oynarken giyilmiş olan topuklu ayakkabı konusu? Bu ikiliyi sarf ettikleri efordan ve üstün çabalarından dolayı tebrik ediyoruz.Kıyafetleri bir kenara bırakalım artık sporcular yalnızca giydikleri ile değil bileklikleriyle, tozluklariyla, saç bantlarıyla hatta saç stilleriyle bile gündemde olmayı başarıyorlar. Saç stili denince hemen akıllarda Neymar neden Real Madrid’e gitmedi sorusunun cevabı canlanıyor.

Hemen hatırlatalım Brezilyalı yıldız geçtiğimiz sezon değişik saç stili ve güzel futboluyla dikkatleri üzerine çekmişti. Santos teknik direktörü Neymar’a Madrid’e gitme orda Mourinho senin saçını kestirtir dedi ve Neymar takımda kaldı. Barcelona başarılı sporcunun stiline karişmamiş olmalı ki Neymar su sıralar Barcelona’da forma giyiyor.

AksesuarlarKimilerince spor sırasında gereksiz bulunan aksesuarlar aslında söylenenlerin aksine spor kıyafetlerin tamamlayıcısı.. Güneşli bir günse,müzik calariniz ve siz yürüyüşe hazırsaniız sizin için tek eksik rengi ve deseniyle size uygun bir güneş gözlüğü!Eğer ki bir takım oyuncusuysanız formanıza uygun renkte bileklikler ve tozluklar size oyun sırasında eşlik edebilirken, sakatlık nedeniyle taktiğiniz bantlar birkaç çizim ve renklendirmeyle ilgileri üzerinize toplamanıza destek olabilir.Filenin sultanlarında da sıkça gördüğümüz gibi renk renk ojeler bayanlarımızın ilgi kaynağı iken baylarsa dikkatleri dövmelerle üzerlerine çekiyorlar.

Dövme demişken..Özellikle Amerikalı bir basketbolcudan söz ettiğimizde dövmesiz olması ihtimali çok düşüktür. Basketbolcular nedeniyle göz aşinalığımızın olduğu dövmeler yavaş yavaş futbolculara da geçiyor gibi son yıllarda.Ülkemize baktığımızda bazı yabancı futbolcuların(Felipe Melo,Ricardo Quaresma,Miroslav Stoch gibi)dövmeleri dikkat çekiyor ve ilgi uyandırıyor.Bazı

Modanın herkesçe dikkate alındığı bu dönemlerde spor yaparken ne giysem sorusu kadın erkek demeden herkesin akıllarında yer ediniyor. Peki neler göze hoş görünür, neler kesinlikle yapılmamalı? İşte size yardımı dokunacak öneriler…

HAZIRLAYAN seda KahYa

Page 45: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 89 88 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSMODA oyuncuların dini sebeplerden,duygusal yönlu

ilişkilerinden bazılarının ise Felipe Melo gibi takıma olan bagilik ve sevgisi gibi nedenlerle yaptırılan bu spor modasının tamamlayıcı unsuruyla karşı karşıyayız. Gördüğümüz kadarıyla son bir iki yılda başlayan bu dövme akımı bir süre daha devam edecek gibi. Fakat şunu söylemeliyim ‘Bu modayı basketbolcular başlattı ve hep onlarla anılacak dövmeler.’

HatırlatalımOlimpiyata katılma hakki kazanmalarının üzerine olimpiyat amblemini dövme olarak tasimak istediklerini belirten bayan milli voleybolcularımız bu kararlarının arkasında durdular. Filenin Sultanlarından dört tanesi olimpiyat logolu dövmelerine kavuştular. Milli oyuncularımızdan Özge Kırdar Çemberci bileğine, Polen Uslupehlivan koluna, Neslihan Darnel ve Bahar Toksoy da ayak bileklerine dövmeleri yaptırdılar.

Peki siz dengenizi buldunuz mu?U-Balance Denge Bilekliği denge, güç, performans için tasarlanmış çokça benimsenmiş akıllıca bir aksesuar. Bilekliğin içindeki Halogram sayesinde vücudunuza denge güç esneklik kazandırır. Vücudunuzun enerjisini düzenleyerek statik hale getirir. Yalnızca bileğinize takmanıza gerek olmayıp vücudunuza 1 metre yakında olması yeterlidir. Dünya da birçok spor dalında ve günlük yaşamda kullanılmaya başlanmıştır. İlk olarak sporcular için üretilen bu bileklikler denge, güç ve esneklik gerektiren bütün spor branşlarında kullanılmaktadır. Birçok sporcunun favorisi haline gelmiş olan denge bileklikleri popülerliğini devam ettirecek gibi duruyor.

Olimpiyat mdoası bu senenin gözdesiLondra 2012 olimpiyat oyunları sporcuların rengarenk tırnak süslemelerine ev sahipliği yaptı, bir çok dalda sporcular modayı olimpiyatlara taşıdı bile. Önce ünlü markaların ülkelere forma desteğinden sonra, şimdi sporcuların kendileri modanın nabzını tuttuklarını ispatlıyorlar dünyaya. Nail Art çılgınlığı ise ilk göze çarpanı. Her ülkenin sporcusu kendi ülkesini ve olimpiyatları temsil eden rengarenk tırnakları ile adeta neşe saçıyor.Oldukça yaratıcı olan nail art çılgınlığı gerçekten de etrafa ışık saçıyor. Bir yandan ülkelerine bağlılığını ifade ederken bir yandan da sporcular olarak modanın gerisinde kalmadıklarını kanıtlamış oldular.

Güzel giyindiğim kendimi iyi hissediyorum..Bu sene modayla ilgilenen Türkleri heyecanlandıran iki konu vardı: Birincisi bu yıl ilk defa Olimpiyatlar’a takım seviyesinde katılacak olan Türkiye’nin yüz akı, A Milli

zora girdi. Bazı Kongre üyeleri bu anlaşma ile Endonezya ve Vietnam gibi ülkelerden gelen ürünlere uygulanan gümrük tarifelerini kaldırmanın yanlış olacağını söylemeye başladı. New Balance marka spor ayakkabıları üreten firma da böyle bir durumda Maine eyaletindeki üç fabrikasında saatine 20 Dolar ödediği işçileri çıkarıp, üretimi başka ülkelere kaydıracağını söyledi.Ama tartışma ne kadar hararetli ve “yakıcı” olursa olsun konuyla ilgili haber biraz geç ortaya çıktığından üniformaları yakıp yenilerini Olimpiyatlara yetiştirmek mümkün olmadı. Yine de Amerika Olimpiyat Komitesi 2014’teki kış olimpiyatlarına ‘Amerikan Malı” üniforma diktirtme sözü vermek zorunda kaldı.

Gelelim bazı formlara..Kazakistan formasini incelediğimde taktıkları şapkalar sanki bir fast food restaurantında çalışıyorlar izlenimi verdi bana. Sanki biradan buyrun siparişiniz diyecekmiş gibi adeta. Aslında baktığımızda İspanya’nın da pek farkı yok,ülkelerinin renklerini üzerlerinde taşımaları gayet normal tabii ki yalnız keşke mcdonalds görevlileri gibi bir tasarımın içerisine girmeselerdi.. İşte düşüncemi destekleyen haber:İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen 2012 Olimpiyatları’na sayılı günler kala İspanyol sporcuların giymeleri için tasarlanan formalar ülkede tartışma konusu oldu. Rus spor giyim markası Bosco Sport’un tasarladığı kostümler başta sporcular olmak üzere kamuoyunun tepkisini çekerken, tasarımcılar tarafından “marjinal” ve “palyaço” kıyafeti gibi sözlerle ağır

bir şekilde eleştirilmişti.Olimpiyatlara katılacak sporculardan bazıları yeni teslim aldıkları üniformaları denedi ve fotoğraflarını Twitter’da paylaştı. Olimpiyat kostümüyle poz veren kanocu Saúl Craviotto twitter hesabına: “Evde Olimpiyat kıyafetlerini denemekteyim. En iyisi ben bir şey demeyeyim, yorumu size bırakıyorum.” diye yazmıştı.Diğer İspanyol sporcular da Twitter’dan, “Ne kadar utanç verici!” (Ruth Beitia), “Singapur Airlines’in hostesleri gibi görüneceğiz” (Anabel Medina) ve “Kimse yolda kaybolmayacak” (José Javier Hombrados) gibi yorumlarda bulunmuştu..Eski tenisçilerden Carlos Moya, Olimpiyatlara katılacak olan arkadaşı Feliciano López’a hitaben, “Onu Olimpiyat kostümleriyle görmek istiyorum... hayatında bu kadar çirkin bir şey giymemişti... ama bu ona yakışacak...” twitini atmıştı.Birkaç dakika içerisinde Twitter’da birçok kişi kostümlerle dalga geçti. “Rakibine formaları değiştirmeyi teklif ve onun yüzündeki paniği gör.” ve “Bu kostümler altın kazanmak için değil, bakır kablo çalmak için” şeklinde twitler büyük ilgi görmüştü.İspanya Moda Derneği’nden (ACME) yapılan açıklamada ise, “Muhteşem tasarımcılara ve çok büyük dağıtım kapasitesine sahip İspanya gibi bir ülkenin Olimpiyat kostümlerini Rus bir şirkete yaptırılması doğru bulmuyoruz.” DenilmiştiAslında gördüğünüz gibi spor yaparken hoş görünmek sanıldığı kadar zor değil. Size yardımcı olacak şeyler sadece küçük detaylar. Sporun yeni tarzlarına onculuk etmekse sizin elinizde! n

Kadın Basketbol ve A Milli Kadın Voleybol takımlarımız; ikincisi ise Olimpiyatlar’a ev sahipliği yapan İngiltere’nin tüm dallardaki formalarını hazırlayan Stella McCartney. Türk Milli Takımı’nın yolu açık olsun, onların formalarına birazdan değineceğim ama bu noktada konuyla ilgilenen moda meraklılarının aklından geçen, “Sadece Stella mı? Amerika takımının formalarını Çin’de üreten Ralph Lauren ve İtalya formalarını hazırlayan Emporio Armani ile Prada neden yok?” sorusuna cevap vereyim: En az babası Paul McCartney kadar ünlü Stella McCartney dışındaki tasarımcılar sporcuların, sadece müsabakalar dışında giyecekleri eşofman ve gösteri kıyafetlerini ürettiler. İngiltere Olimpiyat Federasyonu bu yıl takımda görev alan personelden, 46 dalda yarışacak sporculara kadar Olimpiyatlar’da görev alacak her kişinin formasını, Adidas’la sekiz senedir çalışan Stella McCartney’e tasarlattı. Bu dev organizasyon için iki yıllık bir çalışma sonunda toplam 590 parça ürün tasarlayan McCartney, Türkiye’den sadece SABAH Cumartesi’ye yaptığı açıklamada, “Sporcuların formalarını tasarlarken, pek çoğuyla tanışma ve sohbet etme fırsatım oldu. Onlara, ‘Yarışmalarda ne giydiğin önemli mi?’ diye sordum ve büyük çoğunluktan, ‘Güzel giyindiğim zaman kendimi iyi hissediyorum ve böyle zamanlarda daha iyi yarışıyorum,’ cevabını aldım. Bu yüzden formaları tasarlarken, atletlerin en iyi performaslarını sergileyecebilecekleri rahat formalar kadar bu formaların şıklığına da özen gösterdim,” dedi. Her ne kadar, İngiltere Olimpiyat Takımı’nın formaları, ‘Union Jack’ adı verilen İngiliz bayrağını temsil etmediği için eleştirilse de, McCartney’nin süper şık moda dergilerine çıkacak tarzda -ki çıktı-, hazırladığı formalar ve İngiltere’nin yıldız sporcuları ile yapılan çekimler, Olimpiyat ruhunu modayla kombinledi. Hatta bana sorarsanız İngiltere, inşa edilen 500 milyar poundluk Olimpiyat Stadı’ndan, Londra’yı cehenneme çevirmesi beklenen ulaşım sorununa ürettiği çözümlerinden ve sporcularının başarısından ziyade formalarıyla öne çıktı. Gelelim Türk Milli Takımı’na. Şimdiye kadar hazırlık maçları da dahil hiçbir yerde giymedikleri düz kırmızı bir

forma ile yarışmalara katılacak olan Türkiye, seramonilere de marka sponsoru almadan, ay yıldızlı eşofmanlarla katılacak. A Milli Basketbol Takımı ADIDAS, A Milli Voleybol Takımı ise hentbol ve voleybol dallarında uzmanlaşan ERREA markalı formalarla yarışacak. Halter, güreş, tenis gibi bireysel sporlar, her ülke için kişisel sponsorluklarla ilerleyecek.

Etkisi kışın da devam edecek..Dünyada gelişen belli başlı olayların modacıları etkilemesine, özellikle de içinde kameralar ve spot ışıklarının olduğu her konuya modanın dahil olmasına alışkınız. Her dört yılda bir yapılan Olimpiyatlar’ın da moda akımlarını domine etmesine şaşırmayalı yıllar oldu. 2012 Londra Olimpiyatları’nda durumu biraz daha belirgin kılan Stella McCartney etkisi oldu. 2012 İlkbahar-Yaz sezonundan başlayarak, 2013 Sonbahar- Kış’a devam eden Olimpiyat modası kullanmayan modacı yok denecek kadar az. Bazı modacılar sporun etkilerini madalyalar, fileler, oturma çizelgeleri ile yani şimdiye kadar sadece spor sahalarında görülen unsurlarla öne çıkarken, bazıları ise Olimpiyatlar’ı daha derinlemesine inceleyerek, ince detayları podyumlara taşıdı. Alexander Wang, Acne, Christopher Kane, Prada, Lanvin Balenciaga, Vivienne Westwood, Peter Pilotto, Philip Lim, Marc Jacobs, Versus, Paul Smith, Moncler, Helmut Lang, Proenza Schouler, Gareth Pugh ve Bottega Veneta’ya kadar pek çok modacı Olimpiyatlar’dan etkilendi.

Forma bu kez renk değil şiddet saçtı..Geçtiğimiz yil düzenlenen olimpiyat oyunlarının en ilgi çekici yanlarından biriydi formalar. Her ülkenin birbirinden renkli formalar giydikleri oyunlarda ABD’nin forması bu kez enerji değil şiddet saçtı. Biraz da siyasi olaylar yüzünden gündemde epeyce yer alan bur formalar ortalık karıştırdı. Ünlü modacı Ralph Lauren milli olimpiyat takımının kıyafetlerini Çin’de diktirtmişti. Bu işe en çok da Demokrat Senatör Harry Reid sinirlendi ve milli sporcuların Çin malı olimpiyat üniformalarını yakmaları gerektiğini söyledi. Bazı senatörler de “Team USA Made in America Act – Amerika Takımı- Amerikan Malı” adı altında bir yasa tasarısı bile hazırladılar.Bazı medya organları politikacıların, seçim öncesinde halkın desteğini toplayacaklarını düşündükleri bu yasayla bir anlamda tribünlere oynadığını iddia etti. Tribünler de boş durmadı, üniformaların tamamlayıcı unsuru olarak sporcuların başlarına takılan bereleri hiç mi hiç beğenmedi: “Güzelim beyzbol şapkası herhalde Fransız beresinden daha uygun olurdu.”Bu arada Çin malı üniforma yüzünden üzerinde görüşmeler yapılan Trans-Pasifik Anlaşması

KİMİLERİNCE SPOR SIRASINDA GEREKSİZ BULUNAN AKSESUARLAR ASLINDA SöYLENENLERİN AKSİNE SPOR KIYAFETLERİN TAMAMLAYICISI…

BUGÜN HER KADININ VAZGEçİLMEZİ OLARAK GARDIROBUNDA YER ALAN TAYTLAR HEM OLDUKçA RAHAT HEM DE KOMBİNLEME ŞEKLİNİZE BAĞLI OLARAK GöZE HOŞ GöRÜNEN DOĞRU BİR TERCİH.

Page 46: ATHLETICS 8. SAYI

90 ATHLETICS kış 2013 kış 2013 ATHLETICS 91

BARcELONA düNYAYA AçILMAYI SüRdüRüYORDünyaca ünlü İsrailli manken Bar Rafaeli’nin Barcelona aşkı sürüyor. Daha önce birçok kez Barcelona’yı tuttuğunu söyleyen Bar Rafaeli en son Twitter hesabından Xavi ile çekilmiş fotoğrafını yayınladı. ‘Xavi aynı abim gibi’ diyen güzel manken, daha önce Barcelona forması ile çekilmiş fotoğrafını paylaşmıştı.

MARİO’NUN ANLAMIManchester City’nin dünyaca ünlü İtalyan futbolcusu Mario Balotelli, ünlü dergi Time’a kapak oldu. Geçtiğimiz sene Lionel Messi’yi kapağına taşıyan dergi, aykırı futbolcuyla gerçekleştirdiği söyleşiyi “Mario’nın anlamı” başlığıyla verdi.

YENİ BİR YILdIz MI dOğdU YOKSABarcelona’nın Arjantinli yıldızı Lionel Messi, baba oldu. Antonella Roccuzzo’nun hastaneye kaldırılması üzerine takımın antrenmanına katılmayan ve hastaneye giden Lionel Messi’nin Thiago adı verilen bebeği, dünyaya geldi.

KAFA GOLLERİ ETKİLENMEz UMARIzRooney, saç ektirdikten sonraki halini Twitter’dan takipçileri ile paylaştı. Genç yaşta saçları dökülen ve kel kalma noktasına gelen İngiliz futbolcu, geçtiğimiz günlerde ülkesinde bir saç ektirme merkezine giderek tedaviye başladığını duyurmuştu.

ATHLETICSMAgAzİN

BİzdEN duYMuŞ OLMAYIN AMA…Tabii ki her yerde olduğu gibi spor dünyasında da dedikodular bitmek bilmiyor. İşte sizler için seçtiğimiz birkaç atıştırmalık… HAZIRLAYAN aYla serin

GECE HAYATININ EN HIZLI İNSANIDünyanın en hızlı adamı Usain Bolt,

bu günlerde magazinsel hayatı ile de

gündemden düşmüyor. Londra’da

düzenlenen Olimpiyatlardan

önce model Megan Edwards ile

tanışan Bolt, yeni sevgilisi ile gece

hayatında hızlı olduğunu gösterdi.

PARİS EMLAKçILARI TEPKİLİSezon başında Milan’dan Paris Saint Germain’e transfer olan Zlatan İbrahimoviç ev sorununu ilginç bir yöntemle çözmeye karar verdi. Eşiyle istedikleri gibi bir ev bulamadıklarını ve oteli çok beğendiklerini söyleyen futbolcu geceliği 3 bin euro olan ve 188 odası bulunan oteli almak için görüştüklerini belirtti.

Page 47: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 93 92 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSMAgAzİN

ARdA’NIN ATEşLE dANSIÜnlü oyuncu Sinem Kobal’la evlilik hazırlığı yapan Arda Turan’la ilgili şok iddia... Sık sık telefonda konuşan Arda Turan ile Eda Türkmen’in geçtiğimiz günlerde ünlü futbolcunun Yeşilköy’de bulunan evinde bir araya geldiği de dedikodular arasındaki yerini aldı. Arda Turan’la ilgili dedikodular üzerine gözler; ünlü futbolcuyla evlilik hazırlıkları yapan Sinem Kobal’a çevrildi.  

ALONSO ARAç dEğİşTİRdİFormula 1’in yıldızlarından Fernando Alonso geçtiğimiz Aralık ayında İspanyol pop şarkıcısı Raquel Del Rosario’dan boşandıktan sonra Rus Model Dasha Kahustina ile birlikte olmaya başladı. Alonso ve Kapustina bu yaz ilk kez bir çift olarak tatile çıktılar.

İSTANBUL hATIRASI WTA Championships İstanbul turu icin İstanbul’a gelen dünyanın en iyi sekiz kadın tenisçisi kura çekimi için geldikleri Çırağan Sarayı’nda hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmediler.

HER ŞEY SPOR İçİNEkonomik krizle boğuşan

Yunanistan’da amatör kümede

mücadele eden Voukefalas takımı

imzaladığı sponsor anlaşmasıyla

gündeme gelmenin bir yolunu bulmuş

gözüküyor. Maddi krizde olan takım

2 genelevle sponsor anlaşması

imzaladı ve anlaşma gereği forma

rengini pembeye çevirdi.

KNIGHT’I ÜZEN TRANSFERMilli basketbolcu Ömer Aşık’ın

NBA’de Chicago Bulls’dan ayrılarak

Houston Rockets’a transfer olması

en çok Playboy modeli Brooke

Knight’ı üzdü.

AL JEFFERSON RAHATINA DÜŞKÜNNBA ekiplerinden Utah Jazz’ın

ABD’li yıldızı Al Jefferson, satın aldığı

yatağıyla ülke basınının gündemine

oturdu. ABD’li basketbolcunun devasa

büyüklükteki yatağını 23 bin dolara

(41 bin TL) aldığı ortaya çıktı.

dEV AdAM’IN NOT dEFTERİNBA’in en iyi pivotlarından Shaquille O’Neal’ın hayatını anlatan kitabı, gündemi sarsacak...15 Kasım’da çıkması beklenen kitabın önemli detayları, Shaq’ın, LA Lakers forması giydiği dönemde takım arkadaşı Kobe Bryant’la arasındaki gerilimi de gözler önüne serdi. Kobe’nin, bir keresinde kendisine şişman dediğini söyleyen efsane oyuncu otobiyografisine, “Basına bir daha konuşursan, seni öldürürüm” diye yazmış. Ayrıca Cleveland’da LeBron James’le oynarken de, bu oyuncunun takım içinde hocası tarafından korunduğunu belirtmiş.

ANdY MURRAY: cöMERT şAMPİYON Amerika Açık finalinde Novak Djokovic’i mağlup eden ve 1936’da Fred Perry’nin slam zaferinden sonra Britanya’ya ilk büyük turnuva zaferini yaşatan Andy Murray, şampiyonluk kutlamalarında hayli cömertti. Yaklaşık 30 arkadaşıyla beraber New York’ta bir barda eğlenen İskoç tenisçi, birkaç şişe şampanyanın yanında 17 tane de ‘Zesty’ Martini sipariş ettikten sonra 1289 dolarlık indirimli(!) hesapla mekandan ayrıldı.

“KİMİ” YİNE KİMİNLE?2007 Formula 1 Dünya şampiyonu Kimi Raikkonen kısa F1 tatilinde yatında görüntülendi. Son dönemde boşanacakları söylenilen ”Buz Adam” lakaplı pilotun 2002 İskandinavya güzeli karısı Jenni Dahlman’ın yanında olmamasıysa dikkat çekiciydi.

AYRILIK YARAMAdILewis Hamilton ve Nicole Scherzinger ayrılığa dayanamadı. Yeniden birleşen çifte tekrar mutluluklar diliyoruz.

Page 48: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 95 94 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSTEkNOLOJİ

MODerN ÇaĞIN GeTİrDİKlerİModern çağ artık sınır tanımıyor, her saniye ortaya sürdüğü yeni fikirlerle hayatımızı kolaylaştırmaya devam ediyor.

BöYLESİ OLUNCA İNSANIN FORM TUTASI GELİYOR....

Birçoğumuzun elinde artık akıllı telefonlar mevcut. Biz de Athletics olarak araştırdık, sizler için en kullanışlı, sağlık ve spor temelli mobil uygulamaların bir listesini hazırladıBirinci sırada Nike ile Apple’ın ortak çalışması var; Nike + IPhone. Yeni nesil iPod Touch modellerinde ve iPhonelar’da kullanılabilen bu uygulama, koşu kitinin reseptörünü taşıyabilecek bölmesiyle üretilmiş Nike koşu ayakkabıları vasıtasıyla çalışıyor. Bu uygulamayla koşu esnasında belirlediğiniz çalma listesindeki parçaları dinleyebiliyor, kendinizi yorgun hissetmeye başladığınızda önceden seçmiş olduğunuz Power Song List’in devreye girmesi komutunu verebiliyorsunuz. Reseptör sayesinde kat ettiğiniz mesafe, yaktığınız kalori ve ortalama hızınız kulaklıklardan düzenli olarak size bildiriliyor. En güzel özelliği de antrenmanlarınızı kaydedebilmeniz ve Apple kimliğiniz üzerinden diğer sporculara meydan okuyabilmeniz.Spor kiti ve özel ayakkabı için masraf yapmak istemeyen koşucularımız için AppStore’da alternatif bir Running uygulaması mevcut. Bu uygulama Nike + iPhone ile aynı özelliklere sahip ama özel ayakkabıya gereksinimi yok. Çünkü aldığınız mesafeyi GPS yardımıyla hesaplıyor. Yine antrenman bitiminde rekorlarınızı Facebook ya da Twitter üzerinden paylaşabilme olanağı da sunuyor.Yukarıda saydıklarımla benzer özelliklere sahip bir diğer android uygulaması da Runkeeper. Türkiye’de yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan bu uygulama sadece tek bir branşı desteklemekle kalmıyor, bisiklet, tekerlekli sandalye, yüzme gibi çok çeşitli spor dallarıyla ilgili istatistikler de oluşturabiliyor. Bir diğer farklılığıysa kat ettiğiniz yolun eğimine karşı da duyarlı olması. Runkeeper, yokuşta ilerlediğiniz zaman bulunduğunuz zemindeki eğime göre bir grafik çıkartıyor ve yaktığınız kalori miktarını hesaplarken bunu da göz önünde bulunduruyor.

Akıllı telefonlar sayesinde alınan kalorileri takip etmek de gün geçtikçe kolaylaşıyor. iPhone, Android, Blackberry ve Windows Phones için ücretsiz olan Calorie Counter and Diet Tracker – MyFitnessPal uygulamasının içinde çeşit çeşit besinin protein, karbonhidrat, yağ değerlerinin yanında kalsiyum, sodyum, potasyum gibi mineral değerleriyle ilgili veriler de bulunuyor. Ayrıca uygulamanın içeriğinde 350 çeşit egzersiz de var. Bu egzersizleri yaptığınız takdirde kalori harcamalarınızı hesaplayabiliyorsunuz. Günün sonundaysa ekranda bu beslenme ve egzersiz alışkanlığını devam ettirdiğiniz takdirde 5 hafta sonrasındaki olası kilonuzu görebiliyorsunuz.Calorie Counter – Diets & Activities, iOS cihazları için ücretsiz olan bir uygulama. Bünyesinde 400 000’den fazla marka ve restoran barındırıyor. Plus versiyonuysa bizlere sağlıklı yemek tarifleri sunuyor. Calorie Counter dergisinin dökümanlarına da bu versiyonla ulaşmak mümkün.Şu sıralarda oldukça popülerleşen bir egzersiz uygulaması da Calorie Tracker – Livestrong.com. iTunes uygulamaları sayfasındaki ratingi son derece yüksek. Bir milyondan fazla besinle ilgili bilgi ve sağlıklı yaşam tüyoları içeren uygulama esas olarak egzersiz takibi üzerine geliştirilmiş. Kalorimetre ise günlük kalori hesabı tutmanızı sağlayan basit ve Türkçe bir uygulama. Ücretsiz olmasının yanında içeriğinde aşina olduğumuz geleneksel Türk yemeklerine de yer vermiş olması güzel bir haber.ABS WorkOut ve Butts WorkOut uygulamaları da Apple’ın bizlere sunduğu nimetlerden. Çeşitli dil seçenekleriyle birçok kesime hitap

eden bu uygulamalar bölgesel kas geliştirmeye yönelik. Hareketli animasyonlarla karın ve kalça bölgelerindeki yağlardan kurtulmaya yardımcı olan bu uygulamada kendinize özgü bir egzersiz takvimi hazırlayabilir, egzersizlerinizin arka planına müzik ekleyerek yarattığınız rutini daha keyifli bir hale getirebilirsiniz. iMuscle – Nova Series de bölgesel kas gruplarını çalıştırmayı amaçlayan sporcuları bir adım öteye taşıyan bir uygulama. İçinde insan anatomisiyle ilgili detaylı veriler bulundurmakla kalmıyor, ayrıca vücuttaki her kas grubu için farklı egzersiz programları da içeriyor. Bunların yanında Pilates ve Daily Yoga da sağlıklı egzersizler içeren programlardan. Bu uygulamalarda egzersizlerin nasıl yapıldığı, doğru duruş ve nefes biçimleri ayrıntılı olarak anlatılıyor. Benzer amaçlı olanlarını da cep telefonlarınızın storlarında bulmanız oldukça kolay. Görünen o ki modern çağ ile birlikte sağlıklı yaşamın kurallarına uymak artık çok daha basit. Sizin için yediklerinizi değerlendiren ve egzersiz programı hazırlayan bu uygulamalardan sizlere uygun olanlarını en kısa zamanda edinmenizi tavsiye ediyoruz! n

Page 49: ATHLETICS 8. SAYI

kış 2013 ATHLETICS 97 96 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBOĞAzİçİ TAkıMLARı

baŞarMaK bİzİM KaraKTerİMİzboğaziçi Üniversitesi takımları, bu yıl da sıkı ve disiplinli çalışmalarının sonuçlarını birçok alanda elde ettiği başarılarla, boğaziçi ailesini gururlandırarak aldı…

HAZIRLAYAN MuhaMMet Yurtseven

KURULMASININ ÜZERİNDEN çOK ZAMAN GEçMESE DE çOK BÜYÜK İLERLEME KAYDEDEN SUTOPU TAKIMIMIZ ÜNİVERSİTELERARASI SUTOPU LİGİNİ 8. OLARAK TAMAMLADI.

BOĞAZİçİ SULTANS ÜNİVERSİTELER ARASI 1. LİG FİNAL MAçINDA BİLGİ HUNTERS’I BİNE YAKIN SPORSEVERİN İZLEDİĞİ MAçTA YENEREK ÜNİVERSİTELERARASI 1. LİG ŞAMPİYONU OLDU.

Boğaziçi Üniversitesi takımları her yıl olduğu gibi bu yıl da turnuvalarda yer aldı ve birçok branşta adından övgüyle söz ettirdi. Disiplin, azim, mentalite ve çalışmayı çok etkili bir şekilde birleştiren takımlarımızın turnuvalarda üst sıralarda olmaları şaşırtıcı olmadı.Bu yıl turuncu renkle farklı bir hava yakalayan tenis takımımız ilginç ve göz doldurucu bir istatistik yakaladı. Erkek tenis takımımız 29 Mart-1 Nisan tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen üniversiteler arası tenis turnuvasında yaptığı on beş maçın tamamını kazanarak üniversiteler 2. Liginde şampiyon olup 1. Lige yükseldi. Bayan tenis takımımız ise üniversiteler arası süper ligdeki karşılaşmaları sonucu 3. Oldu.Raket sporlarındaki başarılarımızı Badminton takımımız izledi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde düzenlenen üniversitelerarası 1. Ligdeki ve SportsFest’deki başarıları geçen yıl aynı ligdeki 2.liklerini pekiştirdi.Kortlardan çıkıp çime gittiğimizde Boğaziçi Sultans ve Boğaziçi ve Boğaziçi Bullterriers ile gururlandık. Boğaziçi Sultans Üniversiteler arası 1. Lig final maçında Bilgi Hunters’ı

bine yakın sporseverin izlediği maçta yenerek Üniversitelerarası 1. Lig şampiyonu oldu. İkinci lig C grubunda mücadele eden futbol takımımız ise gruptan çıkmayı başarsa da çeyrek finalde talihsiz bir şekilde turnuvadan elendi. Antrenmanlarına devam eden futbol takımımız SportsFest’te şampiyonluğa ulaştı.Basketbol takımlarımız ise yüzümüzü güldürdü. Basketbol bayan takımımız İstanbul 3. sü olurken basketbol erkek takımımız da 4. olarak sıkı çalışmalarının karşılığını aldılar.Başarılarıyla Boğaziçilileri gururlandıran bir diğer takımımız da sutopu takımımız Boğaziçi Sharks oldu. Kurulmasının üzerinden çok zaman geçmese de çok büyük ilerleme kaydeden sutopu takımımız üniversitelerarası sutopu ligini 8. olarak tamamladı. Yüzme takımımız da bu yıl Koç Fest’te mücadele edip birçok dalda dereceler elde etti. 4x100 karışıkta bayan takımımız 3. olurken; Soner Birol 50 ve 100 m, Cemre Alkumru ise 50 ve 200 m kurbağalamada 4.oldu. İpek Altan ise 200 m serbestte 5. oldu.Kürek takımımız da katıldığı Türkiye Şampiyonası ve Türkiye Kupasında başarılı oldu. Türkiye şampiyonası büyük B8 kategorisinde

Page 50: ATHLETICS 8. SAYI

BAHAR 2012 ATHLETICS 99 98 ATHLETICS kış 2013

ATHLETICSBOĞAzİçİ TAkıMLARı

2. Olan takımımız, aynı şampiyonada büyük A8 kategorisinde ve Türkiye Kupası büyük B8 kategorisinde 3. oldu.Tartan piste çıkıp kulvarlara yerleşince de atletizm takımımız gibi hissettik. Üniversitemizde yüksek lisansina devam eden 400m kadınlar Türkiye rekorunun sahibi milli atletimiz Pınar Saka ülkemizi hem bu branşta hem de 4x400 takımı ile 2012 Londra Olimpiyatlarinda temsil etti. Ayrıca Field Day’de Seher Cantürk gülle atma branşında birinci sırayı alırken takim sıralamasında Boğaziçi

ÜNİVERSİTEMİZDE YÜKSEK LİSANSINA DEVAM EDEN 400M KADINLAR TÜRKİYE REKORUNUN SAHİBİ MİLLİ ATLETİMİZ PINAR SAKA ÜLKEMİZİ HEM BU BRANŞTA HEM DE 4X400 TAKIMI İLE 2012 LONDRA OLİMPİYATLARI’NDA TEMSİL ETTİ.

Üniversitesi 5176,0 puanla Kadınlar 1.si oldu. Erkeklerde ise Boğaziçi Üniversitesi takim olarak Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu ve Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu’nun ardından üçüncü oldu. Türkiye Üniversiteler Şampiyonası’nda Seher Cantürk gülle atmada 5.inci cirit atmada 7.Çağla Fadıllıoğlu 400 m engellide 7. oldu.Takımlarımız çalışmalarının karşılığını büyük ölçüde aldılar ama önümüzdeki sezon da aynı özveri ve özgüvenle çalışıp bizi gururlandırmaya devam etmelerini diliyoruz. n

Page 51: ATHLETICS 8. SAYI

100 ATHLETICS BAHAR 2012