aytül kasapoĞlu hocam selÇuk caner Ġle bĠr sÖyleġĠtemize çekilirdi. daha doğrusu notları...

79
1 Aytül KASAPOĞLU* HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠ Ankara Cumhuriyet Lisesinin karizmatik öğretmenlerinin baĢında gelen Selçuk Caner edebiyat kolu öğrencilerinin önce psikoloji daha sonra sosyoloji ve felsefe derslerine girerdi. Kanımca minyon yapısına karĢılık çok muntazam vücut hatları ve dimdik duruĢu ilk hatırlananlar arasındadır. Hiç oturmadan sıraların aralarında dolaĢarak çok iyi hazırlandığı belli olan derslerimizi adeta nefes almadan anlatırken gözümüzde daha da büyürdü. Onun bu anlatıĢ tarzının ve ses tonunun çok etkileyici olduğunu itiraf etmeli yim. Bir çok hocamızın bezgin ve yorgun tavırları karĢısında onun heyecan ve Ģevkle ders anlatıĢı bizleri adeta mest ederdi. Ayrıca o zamanlar önce derslerde acele ile notlar tutulur ve sonra evde temize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde renkli kalemlerle ders notlarımızı itina ile temize çeker ve sonra arkadaĢlarımıza verirdik. Ben aradan 43 sene geçmesine rağmen 1967-1968 yıllarındaki felsefe ve mantık defterlerimi hala saklamaktayım. Hatta Üniversite yıllarımda bunlardan yararlandığımı bile hatırlıyorum. Çünkü Selçuk Hocam gerçekten son derece sistematik olarak ders anlatır, not tutmamıza olanak sağlar, dersi derste öğretirdi. Ayrıca fen derslerimde de belirli bir baĢarı göstermiĢ olmakla birlikte, sosyoloji ve felsefe notlarımın her zaman çok yüksek olması ve Selçuk Hocam tarafından baĢarılı olduğumun vurgulanması beni son derece gururlandırıyordu. Daha doğrusu beğendiğiniz kiĢi tarafından takdir edilmenin verdiği haz bambaĢkaydı. Anlatılması güç duygular aleminde yüzdüğümü ve hayaller kurduğumu anımsıyorum. Bugün 2011 yılından geriye baktığımda aslında Selçuk Caner‟in derslerdeki hali ve tavrının beni çok etkilediğini, onun gibi olmak isteğiyle sosyoloji okuduğumu daha iyi anlıyorum. Çünkü 1968 yılında ODTÜ dıĢında merkezi olarak yapılan üniversite sınav sonuçları geldiğinde sosyal puanımın daha yüksek olduğu ortaya çıkmıĢtı. O yıllarda da Ģimdi olduğu gibi önce puanlar gelir daha sonra tercihler yapılırdı. Benim puanımın Hukuk Fakültesini de tuttuğunu gören rahmetli babam hukuk okumamda ısrarlı olduğunda ona karĢı çıkarak kaydımı Tıp Fakültesi dıĢındaki bölümleri pek tanınmayan Hacettepe Sosyoloji Bölümüne yaptırmıĢtım. Hatta bu yüzden ailem ile aram açılmıĢ ve anneannemin yanında kalmaya *Prof. Dr., Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölüm BaĢkanı

Upload: others

Post on 10-Feb-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

1

Aytül KASAPOĞLU*

HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠ

Ankara Cumhuriyet Lisesinin karizmatik öğretmenlerinin baĢında gelen Selçuk Caner

edebiyat kolu öğrencilerinin önce psikoloji daha sonra sosyoloji ve felsefe derslerine girerdi.

Kanımca minyon yapısına karĢılık çok muntazam vücut hatları ve dimdik duruĢu ilk

hatırlananlar arasındadır. Hiç oturmadan sıraların aralarında dolaĢarak çok iyi hazırlandığı

belli olan derslerimizi adeta nefes almadan anlatırken gözümüzde daha da büyürdü. Onun

bu anlatıĢ tarzının ve ses tonunun çok etkileyici olduğunu itiraf etmeliyim. Bir çok

hocamızın bezgin ve yorgun tavırları karĢısında onun heyecan ve Ģevkle ders anlatıĢı bizleri

adeta mest ederdi. Ayrıca o zamanlar önce derslerde acele ile notlar tutulur ve sonra evde

temize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı

derse ilgi duyanlar evde renkli kalemlerle ders notlarımızı itina ile temize çeker ve sonra

arkadaĢlarımıza verirdik. Ben aradan 43 sene geçmesine rağmen 1967-1968 yıllarındaki

felsefe ve mantık defterlerimi hala saklamaktayım. Hatta Üniversite yıllarımda bunlardan

yararlandığımı bile hatırlıyorum. Çünkü Selçuk Hocam gerçekten son derece sistematik

olarak ders anlatır, not tutmamıza olanak sağlar, dersi derste öğretirdi. Ayrıca fen derslerimde

de belirli bir baĢarı göstermiĢ olmakla birlikte, sosyoloji ve felsefe notlarımın her zaman çok

yüksek olması ve Selçuk Hocam tarafından baĢarılı olduğumun vurgulanması beni son derece

gururlandırıyordu. Daha doğrusu beğendiğiniz kiĢi tarafından takdir edilmenin verdiği haz

bambaĢkaydı. Anlatılması güç duygular aleminde yüzdüğümü ve hayaller kurduğumu

anımsıyorum.

Bugün 2011 yılından geriye baktığımda aslında Selçuk Caner‟in derslerdeki hali ve tavrının

beni çok etkilediğini, onun gibi olmak isteğiyle sosyoloji okuduğumu daha iyi anlıyorum.

Çünkü 1968 yılında ODTÜ dıĢında merkezi olarak yapılan üniversite sınav sonuçları

geldiğinde sosyal puanımın daha yüksek olduğu ortaya çıkmıĢtı. O yıllarda da Ģimdi olduğu

gibi önce puanlar gelir daha sonra tercihler yapılırdı. Benim puanımın Hukuk Fakültesini de

tuttuğunu gören rahmetli babam hukuk okumamda ısrarlı olduğunda ona karĢı çıkarak

kaydımı Tıp Fakültesi dıĢındaki bölümleri pek tanınmayan Hacettepe Sosyoloji Bölümüne

yaptırmıĢtım. Hatta bu yüzden ailem ile aram açılmıĢ ve anneannemin yanında kalmaya

*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölüm BaĢkanı

Page 2: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

2

baĢlamıĢtım. Oldukça baĢarılı ve severek okuduğum Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji

Bölümünden 1973 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun oldum. ÇeĢitli kamu

kuruluĢlarında çalıĢtıktan sonra 1978 yılında DTCF Sosyoloji Bölümüne asistan olarak

girdiğimde sınav jürimde olan Fatma TaĢkıngöl BaĢaran‟ın Selçuk Caner „in akrabası

olduğunu ve Selçuk Hocamın ondan etkilenerek DTCF‟ye geldiğini öğrenince hem ĢaĢırdım

hem de çok mutlu oldum. Artık bu kadar tesadüf olamaz diye düĢünürken, Selçuk Caner

Hocam ile Arkent/Burhaniye‟de yazlık komĢusu olduğumuz ortaya çıktı. Onlar Martı

Koyunda biz Gemiyatağı Koyunda idik.

Son 30 yıl içinde sadece hoca ve öğrencisi diyalogu içinde merhabalaĢırken birden benim 61

hocamın da 83 yaĢına ulaĢmıĢ olmasının verdiği telaĢ ve biraz da sorumluluk bilinciyle

kendisinden randevu alarak aĢağıda özetlediğim mülakatı yaptım. Hocamı bu görüĢme

oldukça yordu ama hiçbir zaman heyecanını kaybetmeyen bu Cumhuriyet çınarını daha iyi

tanımak fırsatını bana vererek çok mutlu etti. ĠĢte bu yazı böyle bir paylaĢım duygusunun

sonucudur.

Kısa özgeçmiĢ

Babası Selanik/Rumelili, annesi Midillili olan Selçuk Caner 15 ġubat 1928 Ġzmir

doğumludur. Batı tarzı eğitimden geçtiğini belirtirken, özellikle ilk okulda mandolinle batı

müziği parçaları çalmayı öğrendiklerini hatta Mösyö Prosen‟ den müzik dersi aldıklarını

anımsamaktadır.

1945-46 öğretim döneminde Ġzmir Kız Lisesinden mezun olan Selçuk Caner, felsefe

öğretmeni Vedide Baha Pars‟dan etkilenerek felsefe okumaya karar verir. Vedide Baha Pars

Columbia Üniversitesinde felsefe okumuĢtur ve aynı zamanda Ġzmir Kız Lisesinin de

müdürüdür. O sıralarda Dil – ve Tarih Coğrafya Fakültesinde baba tarafından kuzeni Aygen

Ertur ve anne tarafından kuzeni Fatma TaĢkıngöl (BaĢaran ) de okumaktadır. Ankara‟da ilk

yıl halasının yanında kalır. Ġkinci sınıfta iken o sıralarda Ankara‟da görevli olup mesleği

asker olan eĢiyle evlenerek eğitimini sürdürme olanağı bulur. Sınavlar o zamanlar iki yılda bir

yapılmaktadır.

Selçuk Hocam, DTCF‟de yaĢanan 1947 Tasfiyesi sırasında üniversiteye baĢlamıĢ ve 1951

yılında mezun olmuĢtur. Bölümde Profesör Prat‟ın Ġngilizce olarak verdiği dersler bir

yardımcısı tarafından Türkçe‟ ye çevrilmektedir. Behice Boran, Niyazi Berkes, Mehmet

Page 3: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

3

Karasan‟dan sosyoloji; Nusret Hızır , Necati Akder‟den felsefe ve Ġlahiyattan gelen

Pprofesör Hamdi Ragıp Atademir‟ den de mantık dersleri alır. Mubahat Küyel, Sevim Tekeli

ve Fatma TaĢkıngöl ise bölüm asistanlarıdır. O sırada bazı ünlü isimler de DTCF „ de

öğrencidir. Örneğin Özden Ġnönü gibi. Her öğrencinin bir seminer hazırladığı dönemlerdir.

Ayrıca Ġngilizce seçmeli ders olarak okutulmaktadır. Nitekim aldığı iki Ġngilizce dersi daha

sonra ortaokulda Ġngilizce hocası olmasına olanak sağlar. Hatta bir yıl Ġngiltere‟ye gitmesine

de vesile olur.

Hocalarla ilgili anılar:

Felsefe Bölümüne felsefe hocası olmak üzere geldiği için daha fazla onlarla ilgili anılarını

paylaĢtığını düĢündüğüm hocama göre:

Nusret Hızır : “Felsefe Tarihi hocamızdı. Sol tandanslı olduğu söylenirdi. Babacan ve

yardımcı olduğu için kendisinden bitirme tezimi alınca arkadaĢlarım hayret ettiler ve nasıl

tez aldın dediler. Oysa ben, evli bir öğrenci olarak bir an önce mezun olmak istemekteydim.

Aydınlatıcı bir hoca olduğu için derslerine bayılırdım; ayrıca tezime çok yardımcı oldu ve

mezun olabildim ” demektedir.

Necati Akder : “Çok detaycıydı, kafayı yerdik. Derslerde kitaptan okur gibiydi, pek

anlaĢılmazdı.”

Hamdi Ragıp Atademir : “Amiyane bilgiler anlatırdı. Adeta lise dersi gibi ders verirdi. Mantık

dersinde o kadar aynı Ģeyleri tekrar ederdi ki, ezberlemiĢtik artık. Ayrıca “d” harfini telaffuz

edemezdi, “tıĢarda” derdi.”

Behice Boran:” Ġlk yıl dersimize geldi. Toplumda tekamül, değiĢim, evrim üzerinde çok

dururdu. Dersleri tahtaya tablo çizerek karĢılaĢtırmalar yaparak anlatırdı.”

Page 4: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

4

Mesleki yaĢantı

1951 yılında DTCF Felsefe Bölümünden mezun olduktan sonra 1952 yılında kızı Candan

dünyaya gelir. Ġlk çalıĢma yaĢamına eĢinin görevi nedeniyle gittiği Ezine /Çanakkale

Ortaokulunda bir yıl ek ders ücretli olarak Ev Ġdaresi dersi vererek baĢlar. Ankara‟ya tayin

olduklarında ise Gazi Terbiye Kız Öğretmen Okulunda kısa süreli meslek dersi öğretmenliği

yapar. Burada Eğitim Psikolojisi ve Eğitim Sosyolojisi derslerini verir. Daha sonra yine

eĢinin tayini nedeniyle gittiği Konya Lisesinde bitirme sınavlarında mümeyyiz olursa da

tekrar Ankara‟ya gelir. 27 Mayıs 1960 Ġhtilaline kadar TED Ankara Kolejinde felsefe

hocalığı yapar. 1960 yılında TED‟den istifa ederek eĢinin tayin edildiği Erzurum‟a gider ve

1965 yılına kadar burada çalıĢır. Daha sonra 1965 yılında felsefe hocası olarak geldiği

Ankara Cumhuriyet Lisesinden 1978 yılında emekli olur.

Erzurum Lisesindeki anıları oldukça zengin ve etkileyicidir.”Mesleki hayatımda felsefe

hocası olduğum için etraftan bana çok imtiyazlar verildi. A ! Hocam siz yaparsanız dediler.

Hiç unutmam Erzurum Lisesi Kültür Gecesi düzenledim. Ziya Gökalp‟in Türkçülük anlayıĢı

ve Atatürk arasındaki iliĢkileri göstermek istedim. Müdürümüz tarihçi Ali Rifat Ergeçe bana

dikkat et! Irkçılığa kaçma dedi. Ona bizde siyaset olmaz dedim. Davul ve zurna eĢliğinde

halk dansları ekibi getirdim. Erzurum Barı çaldırdım. Tüm Erzurum halkı gelmiĢti.” diye

anlatırken son derece gururluydu.

Öte yandan yine Erzurum‟da olduğu yıllarda “Atatürk Üniversitesinde Sosyoloji Bölümü

kurmak üzere ABD/ Nebreska‟ya yollayalım dediler ama gitmedim. Sanırım daha sonra

baĢkalarını gönderdiler” der.

Selçuk Caner’den DTCF’de öğrenci iken yaĢadığı sorunlara yönelik yanıtlar :

ÇeĢitli psikolojik, toplumsal,yasal sınırlamalar nedeniyle her konunun derslerde

tartıĢılamaması ve aktarmacılık yönü ağır basan eğitim yüzünden ülke gerçeklerine yönelik

eğitim yapılması konusunda :

“18 yaĢında gitmiĢtim. Hiç siyaset ile ilgim yoktu. Felsefe Bölümü dördüncü kattaydı. AĢağı

katlarda kıyametler kopuyordu. Fatma Ablama (TaĢkıngöl) bunlar nedir dediğimde sen

Page 5: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

5

oralara gitme dedi ve ben hiç gitmedim. Hocalarımız derslerde hiç ülke gerçeklerine

değinmezlerdi. Ödleri kopardı.”demektedir.

Buradan 1947 tasfiyesinin etkilerini anlamak mümkün olmaktadır. Öyle ki, fazlaca ülke

gerçeklerine yöneldikleri için sakıncalı bulunan hocalarının soruĢturulduğundan habersizdir.

Ayrıca, Yurt ve Dünya ile Adımlar dergilerinin izlerinin kısa zamanda silindiği

“Çıkardıkları dergileri duydum ama görmedim” Ģeklindeki ifadesinden anlaĢılmaktadır.

Sosyologluğun salt bir meslek olmaktan öte bir yaĢam tarzı olduğunun bilincinde olunması

konusunda . “Her gittiğim yerde Ġzmir Alsancaklı olduğumu unuttum. Hep pozitif

düĢündüm” diyerek bir sosyolog olmanın ötesinde bir öğretmen olarak mesleğine kendini

adadığını belirtmiĢtir.

Bölümde yeterli sayıda sosyoloji dersi açıldığı kanısında olan Caner, Behice Boran, Niyazi

Berkes ve Mehmet Karasan‟ dan aldığı dersleri anarken ve “onlar komünist değillerdi”

demiĢtir. Buna karĢılık bölümde konunun uzmanı olmayan kiĢilere ders verdirilmesini önemli

bir sorun olarak gördüğünü belirtirken “Necati Akder bilgili değildi” vurgusunu yapmıĢtır.

Lisans eğitiminin mezuniyet sonrası mesleki uygulamalara yönelik olmaması ve bölüm ile

mezunları istihdam eden kuruluĢlar arasındaki iliĢkiler konusunda ise, oldukça olumsuz

düĢüncelere sahiptir. DTCF‟nin bir çok bölümü o yıllarda öğretmen yetiĢtirmek üzere

kurulmasına rağmen felsefe bölümünde pedagojik formasyon dersleri ve staj olanağı

bulunmamaktadır: “Ben bankada memur olmayacaktım. Lisede felsefe hocası olacaktım.

Ancak derslerde formasyon ile ilgili bir Ģey kazanamadık. Kuramsal bilgiler verdiler. Ben

Ankara‟da iken Gazi Terbiye Enstitüsünde Eğitim Psikolojisi ve Eğitim sosyolojisi derslerini

kendi kendime hazırlanarak, öğrenerek verdim. Bizim zamanımızda staj yoktu.”

Eğitimin adeta yüksek bir lise anlayıĢında sürdürüldüğü görüĢüne itiraz ederek, “Lise gibi

değildi. Baskı yoktu. Okudum ve yeni bilgiler öğrendim ve çok faydalandım.” diyerek bu

konuda önemli bir sorun yaĢamadıklarını ifade etmiĢtir.

Seçmeli ders sayısının bölümde önemli bir sorun olduğunu ve sadece Ġngilizce derslerini

seçmeli aldıklarını belirtmiĢtir. Ancak gerek ortaokul Ġngilizce dersi hocalığı hakkını elde

Page 6: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

6

etmesinde gerekse Londra‟ya gitmesinde bu derslerin katkısını belirtmekten de geri

durmamıĢtır.

Derslerde konuların kolaylıkla politik, ideolojik boyutlara indirgenebilir olması konusunda:

“Hiçbirisine kaymadım. Hepsini öğrendim. Atatürk milliyetçiliğine yakın olduğum için, onun

dıĢına çıkmadım, ona taptım.” değerlendirmesini yapmıĢtır. Cumhuriyetin ilk kuĢaklarının

sahip olduğu bu duygular onların Atatürk Devrimlerinin taĢıyıcısı olma misyonuna sahip

olduklarının önemli göstergelerindendir.

Sosyoloji alanında elde edilmiĢ bilgilerin çok hızlı değiĢip geçerliklerini yitirmesi konusunda

ise: “Gerçek çok hızlı değiĢiyordu. Oysa biz hızlı değiĢmiyorduk. O bizim dıĢımızda

kalıyordu” diyerek son derece gerçekçi bir yorum getirmiĢtir. Evet ne yazık ki, değiĢmeye

ayak uyduramayanlar arasında eğitimliler de bulunmaktadır.

Sosyoloji kelimesinin zihinlerde uyandırdığı çağrıĢım ve yarattığı imaj konusunda hiç sorun

yaĢamadığını Ģöyle ifade etmiĢtir: “Herkes arkadaĢım oldu; çok güzel vakit geçirdik.”

AnlaĢılan Selçuk Caner lise felsefe öğretmenliği kimliğinin toplumda saygın bir konum elde

etmek için yeterli olduğu dönemlerde mesleki yaĢamını sürdürmüĢ Ģanslı bir kiĢiydi.

Genel olarak sosyoloji eğitimin amacının belirsiz olması konusunu da fazlaca sorun

etmediğini Ģu ifadelerinden çıkarmak mümkün görünmektedir:” Derslerde çok geniĢ,

evrensel bilgiler verildi. BaĢı sıkıĢan bize gelirdi.” Aslında bu yanıtlarda onun felsefe hocası

kimliğinin ağır bastığını göz ardı etmemek gerekmektedir.

Sosyologlardan beklenen niteliklerin belirsiz olması konusunda da benzer bir yanıt vermesi

değerlendirmemizi güçlendirmektedir: “Sosyologlardan beklenen konusunda bilgim yoktu.

Lise hocası olarak derslerde teorik olarak benden bekleneni verdim.” Aynı Ģekilde

“Ülkedeki sosyolog sayısı ile de ilgilenmedim. Öğretmenlik yaparım diye düĢündüm”

Ģeklindeki yanıtı da onun 1946 daki felsefe hocası olmak hedefi ile son derece tutarlıydı. O

aldığı sistematik ve bilimsel eğitim sonucunda kazandıklarını öğrencilerine aktarmayı

öğrenmiĢti. Bunun dıĢına çıkmak ihtiyacı duymamıĢtı. Ama bu söylemine rağmen o örnek bir

kiĢiliğe sahipti. Bu kiĢilik yapısı bile tek baĢına etkileyici olmasına yeterliydi.

Page 7: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

7

Derslikler, kantin ve tuvalet gibi alt yapı sorunları olmadığını “ Öğrenci sayısı 25-30 kadardı.

Derslik ve tuvalet sorunu yoktu” diye ifade etmiĢtir.

Türkçe kaynak kitapların azlığı sorununa gelince, konunun son derece pratik olarak

çözümlendiğini Ģu sözlerinden anlamak mümkündür: “Derslerde yabancı kaynaklardan çeviri

notlar okutulurdu. ArkadaĢlar steno ile not tutar ve basarlardı.”Buna karĢılık kitap satıĢ

yerlerinde yeterli kitap bulunmayıĢının önemli bir sorun olduğunu belirtmiĢtir.

Yönetmeliklerin sık değiĢmesi sorunu yaĢamadıklarını, “Derslerde hocalar imza alırdı. Ġki

yılda bir de sınava girerdik. Derse girer, imzamı atar eve dönerdim.” Sözleri ile ifade eder.

Evli olarak okuyan Selçuk Caner‟in sorun olarak görmediği bir çok konunun çok uzun yıllar

sonra 1968‟ de tüm dünyada yaĢanan gençlik hareketleri ve boykotlarla değiĢtirildiği

bilinmektedir.

Öğrencilerin barınma sorunu konusunda da Ankara dıĢından gelenlerin yurt sorunu olduğunu

ve bugün yıkılan eski Hacettepe Mahallesindeki kiralık evlerde kaldıklarını belirtmiĢtir.

Kantin ve yemekler konusunda da fazlaca fikri olmadığını Ģu sözlerinden anlıyoruz: Evli

olarak okuduğum için kantine hiç gitmedim. Hiç okulda yemek yemedim.” Aslında o yıllarda

bugünkü gibi geniĢ ve zengin kafeterya olanaklarının bulunmadığını tahmin etmek güç

değildir.

Kat bakımı ve temizliği konusunda :“Sadece öndeki ana bina vardı. Bu bina yeni ve

bakımlıydı. Öğrenci sayısı da az olduğundan fazlaca temizlik sorunu da yaĢamazdık.” ġu

anda mevcut olan ek dil ve kütüphane binaları çok sonraları yapılmıĢtır.

Bölüm içi öğrenci diyalogunun iyi olduğunu belirtmekle birlikte “Bölümde beĢ Ġzmirli

öğrenciydik” Ģeklinde küçük grup dinamiğine dikkat çekilmektedir. Ayrıca evli olduğu için

burs ve kredi konularında da bilgi sahibi değildir.

Page 8: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

8

Fatma TaĢkıngöl BaĢaran ile ortak iki yon

Bunlardan ilki her ikisinin de birer yıl Londra/ Ġngiltere‟ye çok küçük yaĢta çocuklarını

bakıcılara bırakarak gidecek kadar cesur olmalarıdır. Ġkincisi ise, her ikisinin de iki önemli

teklifi ret edecek kadar ailelerine düĢkün, fedakar kadınlar olmalarıdır. Selçuk Caner Atatürk

Üniversitesi için Nebraska‟ya, Fatma BaĢaran da Hasan Tan‟ın ODTÜ‟ye geçme teklifini ret

etmiĢlerdir. Bu onların ayrıca dönemleri için ne kadar seçkin ve kaliteli olduklarının da

göstergesidir. Onlar önemli ve aranan kiĢilerdir. EĢlerinin de hakkını yememek gerekir :Onlar

son derece hoĢgörü sahibi olgun insanlardır. Her ikisini de gerek Emekli Mühendis Ġlhan

BaĢaran gerekse Emekli Albay Caner‟i Ģahsen tanıdığım için bu değerlendirmeyi yapmakta

sakınca görmüyorum.

Aslında hocalarımın her ikisinde ortak olan bir çok özelliğin bende de bulunduğunu

söyleyebilirim. Benim de çevremde hakkımda bazı degerlendirmeler yapıldığında özellikle

bu yönlerimi daha iyi anlamaktayım. Öte yandan, Selçuk Caner bugün 83 yaĢında olmasına

rağmen halen dimdik, yazlıkta iken hergün denize girerek yüzme sporu yapan, ev iĢlerini

kendi gören, burada bir parantez açmam gerekirse haberli gittiğim için evde kek piĢirerek

elleriyle ikram eden, bir çok yaĢıtının aksine devamlı bir yardımcıya ihtiyaç duymayan,

saçları ve elleri bakımlı , son derece dıĢa dönük, güncel siyasetle ilgili, bilgili ve zeki bir

kadın. Hocam ile bu görüĢmemizden sonra, geleceğe daha umutla bakmaya kendime söz

verdim. Belki ben de onun gibi olabilirdim. Ama bunun epeyce zaman ve çaba

gerektireceğini, özellikle son 10 yılda fazla mutfağa girmediğimi düĢününce daha iyi

algıladım. Bu durumda 83 yaĢında birinin evde kek piĢirmesi fikrinin bile bana olağanüstü

geldiğini bilmem anlatmama gerek var mı?

Sonuç

“Cumhuriyet fikri bizi çıldırtırdı. Ġftihar ediyorduk. Gururluyduk” cümleleri onun idealist

bir kiĢi olduğunun en açık kanıtıdır. O bildiği ve inandığı yolda yürümüĢ, bir çok öğrenci

yetiĢtirmiĢtir. Örneğin gazeteci Emin ÇölaĢan, Prof.Dr. Ali Oto ve Prof. Dr.. Erkmen Böke

bunlar arasındadır. KarĢımdaki örnek kiĢi bazı eksik yönlerine rağmen genelde kendilerine

sağlanan eğitimi yeterli gören ve DTCF‟ den 25 yıl önce kurulmuĢ bulunan Ġstanbul

Üniversitesindeki Sosyoloji Bölümü ile karĢılaĢtırıldığında Bölümünün düzeyini çok yüksek

Page 9: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

9

değerlendirmesini yapabilen bir Cumhuriyet aydınıydı. Kendisini örnek alarak üniversitede

sosyoloji eğitimi gördüğüm için kendimi ne kadar bahtiyar hissettiğimi anlatmama aracı

olduğu için hocama ne kadar teĢekkür etsem azdır. Özellikle Hocamla böylesine

derinlemesine görüĢmek ve eski anılarını paylaĢmak çok özel ve güzeldi. Herkese

hocalarıyla çok geç olmadan sağlıklı günlerinde görüĢmelerini tavsiye ederim.

Arkent/Burhaniye

11.Ağustos 2011

Page 10: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

10

Hüseyin ĠZMĠR*

Kitap-Eleştiri

GÜNAHKÂRLAR ORMANINDA DĠN VE EMEK

-EMEĞİN TEVEKKÜLÜ’NE DAĠR BĠR ĠNCELEME-

Sabır edebiyatının ilginç bir yanı vardır; tevekkülü baĢtan kabul eder. ÇalıĢma

koĢulları içinde insan belli direniĢ kanalları geliĢtirmeye çalıĢmadıkça, bu tevekkül ya da bu

sabırlılık hali, geleceğe ütopik gözlerle ve hep bir umut yanılsaması ile bakmasına sebep olur.

Umut, “Ģu anda” tam olarak bulunduğu ve “anlık” bir deneyimin parçası olduğu için, umut

etmenin geleceğe aitliğinden kurtulmasının getireceği “idrak” iĢçinin içinde bulunduğu

koĢulları dönüĢtürmesine olanak tanır. Yasin Durak‟ın Emeğin Tevekkülü adlı araĢtırması, bu

yüzden dindarlık ve dindarlığın iĢçi-iĢveren iliĢkilerindeki araçsal niteliklerine

odaklanmaktadır. Gündelik hayatın sürdürülmesinde önemli bir role sahip olan din, çalıĢma

koĢullarının sürdürülmesini sağlaması ve emek piyasasına hâkim olması nedeniyle de bu sefer

bir “dil hapishanesi” olarak karĢımıza çıkmaktadır. Durak‟ın (2011) vurgusu emek

piyasasındaki kültürel hegemonyanın devamını sağlayan ve yeniden üreten

mekanizmalarından bir tanesi olan “din olgusu”nun aynı zamanda bir baĢkaldırı retoriğine de

sahip olduğu yönündedir.

KuĢkusuz, “bir Ģey” insanın elinde farklı Ģekillerde kullanılabilir. Çünkü “insan

doğası” tarihsel olarak değiĢkendir. ÇeliĢkilerin “anlık” bir deneyimle yeryüzünde olduğunun

görülmesi, dini retoriğin de yeryüzünde vücut bulmasını sağlayacaktır. “Çünkü göklerde

büyük armağanınız vardır” (Luka 6:20-23) niĢanı öte dünya vurgusunun yanı sıra gündelik

hayatı kontrol eden söylemi de içererek, Dante‟nin (2001: 69) “günahkârlar ormanını”

uzakta/ufukta kalan bir “Ģey” olarak gösterir. Fakat Durak‟ın (2011) incelediği çalıĢma

iliĢkilerindeki çeliĢkiler göstermektedir ki, bu “uzakta/ufukta kaldığı” söylenen günahkârlar,

efendileri kapitalist olan bir tanrının melekleri olarak iktidarlarını gündelik hayatı sarmalayan

sömürü stratejileri ile beslemektedir. Durak (2011) bunu “gülümseyen sömürü” olarak ifade

eder. MeĢruluğunu gündelik hayatın her alanına yayan dinsel retorik, ortak bir kültürün

sözleĢmelerini, emek piyasasındaki iĢlerliğine göre kimi zaman rasyonel manipülasyonları

kimi zaman da “ütopik uzlaĢımları” ortaya çıkarmaktadır. Bu uzlaĢmaların ütopikliğinin

yarattığı yanılsamalar sayesinde beklentiler öylesine ters-yüz olmuĢtur ki, iĢverenler iĢçilere

her olumlu yaklaĢımlarını üretimi sekteye uğratan bir taviz olarak görürken, iĢçiler dini bütün

patronlarının izniyle, kültürel hegemonyayı iĢverene yakınlıklarını bir tür “kazanç” olarak

görmektedir. Dini retoriğin etkinliği bu tek taraflı bağımlılık iliĢkisinin gizlenmesi için hayati

*Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi

Page 11: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

11

derecede önemlidir. Ancak Durak‟ın (2011) araĢtırma verileri göstermektedir ki bu bağımlılık

karĢılıklı bir iliĢki biçimi olarak anlaĢılmalıdır. Yani manipülasyonun dilini oluĢturan

dindarlık bir yaĢam biçimi olarak hem iĢçinin hem iĢverenin tâbi olduğu kültürel bir kimliktir.

Bu yüzden iĢçi, iĢverenin dindarlığından Ģüphe ettiğinde iĢvereninin dini retoriği meĢruluğunu

kaybetmektedir. Bu meĢruiyet kaybı, iĢçinin dünya algısında bir dönüĢümü mümkün kılabilir

ve bir baĢkaldırı imkânının kapısını açabilir.

Gündelik hayatı yönlendiren din olgusu bu günahkâr hayatın korunmasına olanak

tanımaktadır. ĠĢçinin çıkarının iĢverenin çıkarı ile özdeĢleĢtiği kültürel hegemonyanın bir

görüntüsünü sunan dini retorik, özdeĢliğin sınıfsal görüntüsünü de sunabilmektedir. ĠĢverenin

kullandığı dil iĢe alım ve iĢten çıkarmalarda, bir ödev bilinci geliĢtirilmesinde ve enformel

çalıĢma iliĢkilerinin düzenlenmesinde iĢçinin itaatini kolaylaĢtırmaktadır. Neo-liberal

politikaların yönlendirdiği çalıĢma koĢulları içerisinde esneklik ve enformel iliĢki ağlarının

meĢruluğunu sağlayan dinsel manipülasyon en iyi Ģekilde KOBĠ‟lerde gözlemlenebilir. Bu

yüzden Durak‟ın (2011) Konya Organize Sanayi Bölgesi‟nde küçük iĢletmelerdeki sınıf

iliĢkilerini analiz ederken, neo-liberal emek piyasasının meĢruluğunun dinsel motivasyonla

sağladığına yaptığı vurgu önemlidir. ĠĢçi ve iĢverenin kurduğu iliĢki ve iliĢkinin dilini

oluĢturan “dindarlığa” odaklanmak, bir yaĢam biçimi olarak dindarlığın sosyo-ekonomik

getirilerini de analiz etmeyi gerektir. Thompson‟ın (2006: 452) çalıĢmayı “iĢçinin asıldığı haç

olarak” yorumlaması, dindarlık ekseninde kurulan disiplin, gözetim, zaman, esneklik gibi

çalıĢmanın merkezinde yer alan öğeleri denetleyen, düzenleyen dinin araçsallığını anlamak

bakımından önemlidir.

Ġslamcıların kapitalizmle barıĢması ve dünya nimetlerini keĢfetmeleri kimi kesimlerce

Ġslam ProtestanlaĢması olarak değerlendirilmekteydi. Buna bağlı olarak Ġslam tasavvuru ile

neo-liberal sistemin kaynaĢması, Weberyen ifadesi ile dini düĢünce sisteminin değiĢikliğine

bağlanmaktaydı. Yani dinin ekonomik kalıpları yönlendirdiği varsayımı, bir öncül olarak

değerlendirilmekteydi. Buna karĢın Durak‟ın (2011) yüz yüze görüĢmeler sonucu elde ettiği

veriler göstermektedir ki; iĢverenlerin rasyonel olana yaptığı vurgu toplumsal koĢulların

geliĢtirdiği bilince karĢılık; iĢçilerin de Ģükür, sabır, tevekkül etmeye yaptıkları vurguda sahip

oldukları toplumsal koĢulların bir bilinç geliĢtirdiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca çalıĢma

iliĢkilerinde “Ģimdiye” gönderme yapan iĢveren, bu iliĢkiler içinde “sonraya” gönderme yapan

iĢçi ile farklı bir sınıfsal konumda bulunmaktadır. Ortak bir kültürel kimlik olarak sahip

oldukları inanç sistemi modern dünyanın sınıfsal iliĢkilerini gizleyebilir, ancak bu gizleniĢ

iĢverenin çalıĢma üzerine kullandığı dini referansla iĢçinin sabır ve Ģükür üzerine kullandığı

dini referansın çatıĢmaları ortaya çıkarmasıyla görünürlük kazanacaktır. Durak‟ın (2011)

Page 12: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

12

görüĢmeler sonucu elde ettiği veriler, kullanılan dini referansların farklılıklarını ortaya

koymaktadır.

Durak‟ın (2011) kitabı, son zamanlarda artan sınıf tartıĢmalarına bir katkı niteliği

sağlamakta, aynı zamanda iĢçi sınıfının yapısal tanımını sorgulayan/sorgulatan bir yaklaĢımın

kazanılmasında okuyucuya yardımcı olacak niteliktedir. ĠĢçi sınıfını homojen olarak gören

yaklaĢımın kaçırdığı “bir” noktaya dikkat çeken Durak, okuyucunun uzun yıllar

faydalanabileceği bir yapıtı düĢünce dünyasına kazandırmıĢtır.

Sonuç olarak; Durak‟ın kültürel hegemonyayı oluĢturan retoriğin yıkıcı bir etki

doğurabilecek bir retorikle yer değiĢtirebileceğine yaptığı vurgudan hareketle denilebilir ki,

“anlık” kıvılcımlar “sokakta kazanılacak dünyanın fitili”ni ateĢleyebilir. Bir baĢka ifadeyle,

ebabil kuĢlarının filleri yenmesini sağlayan mistik yardım, aslında tarihsel anın kendisinden

baĢka bir Ģey değildir.

KAYNAKÇA

Dante, Alighieri (2001) İlahi Komedya: Cehennem, çev: Feridun Timur, Ankara: Milli Eğitim

Bakanlığı Yayınları.

Durak, Yasin (2011) Emeğin Tevekkülü: Konya‟da İşçi-İşveren ilişkileri ve Dindarlık,

Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları.

Kitabı Mukaddes ġirketi (1999) İncil (Sevindirici Haber), Ġstanbul: Ohan Matbaacılık

Thompson, E.P (2006) İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, çev: Uygur KocabaĢoğlu, Ġstanbul:

Birikim Yayınları.

.

Page 13: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

13

Ali ACAR*

Wall Street’i ĠĢgal Et Hareketi

GiriĢ

2011 yılında yerkürenin çeĢitli yerlerinde bir dizi toplumsal hareket patlak verdi.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde görülen toplumsal hareketler hükümetleri yıktı (ve

belki de rejim değiĢikliklerine yol açtı). Bu nedenle, bir bahar (Arap Baharı) veya bir yeni

baĢlangıç olarak nitelendirildi bu ülkelerde ortaya çıkan hareketler. Arap Baharı, yerkürenin

çeĢitli bölgelerinde ortaya çıkan toplumsal hareketleri de bir biçimde etkiledi dersek yanılmıĢ

olmayız. Bu kapsamda, örneğin Ġsrail, Ġspanya, Ġtalya, Yunanistan, Ġngiltere, son olarak ve

uzunca bir zamandır ABD‟de görülen toplumsal harekette bu etkilenmenin izleri görülebilir.

Her ne kadar dinamikleri ve itkileri farklı olsa da bütün hareketleri birleĢtiren temel

özelliğin sosyal, siyasal, ekonomik vb. sıfatlarla nitelendirilebilecek olan “adalet” talebi

olduğu söylenebilir. Onları ayıran husus ise, bu adalet taleplerini talep etme biçimleri ve

hareket bazında belli bir adalet talebinin ön planda olmasıdır. Yani, örneğin Arap Baharı

denilen hareketler bakımından baskıcı rejim değiĢiklikleri, bu anlamda siyasal adalet (veya

demokrasi) talebinin ön planda olduğu görülürken, sayılan diğer örneklerde daha çok sosyal

ve ekonomik adalet taleplerinin öne çıktığı söylenebilir.

Bu hareketler içinde ABD‟de ortaya çıkan ve “Wall Street‟i ĠĢgal Et” olarak

sloganlaĢan hareket, uzunca bir süredir devam etmesi nedeniyle dikkatleri çekiyor ve

dünyanın süper gücünün ya da imparatorluğunun sistemini sorgulamaya uzanıyor. Hareketin

baĢlangıcı olarak kaydedilen 17 Eylül 2011‟de, hareketin web sayfasında yayınlanan “Bu 17

Eylül Günü Ilımlı Bir Eylem Çağrısı (A Modest Call to Action on this September 17th)”

baĢlıklı bildiride, hareketin ılımlı olarak nitelendirilen maksatları beĢ madde altında

sıralanıyor (www.occupywallst.org). Bildiride özgürlük vurgusu ve talebi ile birlikte özel

mülkiyet eleĢtirisi ve ulus devletlerin küresel Ģirketlerle iĢbirliği içinde oluĢturdukları baskıcı

düzen eleĢtirisi yapılıyor. Bunu takip eden yine beĢ maddelik eylem planında ise, adeta ılımlı

niteliği aĢan devrimci bir çağrı yapılıyor. Örneğin bu kapsamda, iĢçilere grev yapmanın

dıĢında iĢ yerlerine el koymaları ve iĢyerlerini demokratik bir Ģekilde yeniden örgütlemeleri

salık veriliyor. Ancak çağrıda, bildirinin hareketin içinde yer alan herkesi bağlamadığı, sadece

bildiriyi yayınlayanlara ve onun arkasında duracak olanlara yönelik olduğu belirtiliyor.

Bu bakımdan hareketin içinde homojen bir örgütlenmenin ve ortak tek bir talebin

Page 14: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

14

*Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

olmadığı söylenebilir. ĠĢte bu gerekçeyle, harekete yöneltilen eleĢtirilerin odağında, hareketin

açık bir talebinin olmaması yer alıyor (Krugman, 2011). Yine aynı gerekçeyle eleĢtiriyi bir

adım öteye taĢıyanlar ise, John Buell‟un (2011) aktardığı üzere hareketi bir yığın olarak

nitelendiriyor. Öte yandan, hareketi olumlayanlardan ve hareketin içinde yer alanlardan

bazıları hareketi, “bir politik topluluk anlamında baskı altına alınan halk‟ın (res publica)

dönüĢü” olarak (Brown, 2011), bazıları baĢka bir dünyanın tahayyül edilemeyeceğine yönelik

“tabunun yıkımı” olarak (Žižek, 2011) ve bazıları da sonuç ne olursa olsun daha Ģimdiden

“fantastik bir baĢarı” (Wallerstein, 2011) olarak nitelendiriyorlar.

Hareketi Doğuran Bazı Etkenler

Sosyolog Michel Wieviorka, daha “Wall Street‟i ĠĢgal Et” hareketi ortaya çıkmadan

önce yazdığı bir makalesinde, 2008 yılında patlak veren küresel (finansal) krizin, “Wall

Street‟i ĠĢgal Et” hareketi gibi toplumsal hareketler doğurabileceğini öngörmüĢtü (2010: 35).

Bu öngörüsünde haklı çıktı Wieviorka. Peki bir siyaset bilimcinin (Brown‟un, 2011) sorduğu

üzere “Wall Street‟i ĠĢgal Et” hareketi gibi bir hareket neden daha önce değil de 2011

sonbaharında patlak verdi.

Wendy Brown bu konuda ABD özelinde bazı etkenler sıralıyor. Örneğin, neoliberal

politikalar karĢısında bir umut olarak görülen ve seçim kampanyasını “Evet, yapabiliriz”

üzerinden yürüten Obama‟nın, neoliberal deregulasyon politikaları karĢısında en ufak bir çaba

gösterememesini önemli bir etken olarak sayıyor. Ayrıca, iĢsizlik oranlarının daha da artmıĢ

olması, maaĢlarının gittikçe düĢmesi, ipotekli kredi sistemi ile ev alanların borcunu

ödeyememesi - ki bu aynı zamanda finansal krizin ekonomik sebeplerinden biri olarak

gösteriliyor- nedeniyle evlerinin haczedilmesini ve bunun yoksulluğu artırmıĢ olması sayılan

etkenler arasında yer alıyor. Ayrıca Brown, küresel bir dalga halinde yayılan toplumsal

hareketleri de (ilham verici Arap Baharı, Ġspanya‟daki Indigados hareketi gibi) diğer etkenler

arasında sayıyor. Kısacası, diğer etkenlerle birleĢen yoksulluğun giderek artmıĢ olması 2011

sonbaharında bu hareketin patlak vermesine neden oldu (ya da sağladı demek daha doğru

belki de) diyor Brown.

Analiz: Kriz Sosyolojisi ya da Krizoloji

Bir sosyolog bu hareketi nasıl anlayıp analiz edebilir? Elbette ki hareketin birçok yönü

üzerinde durulabilir. Örneğin, hareketin örgütlenme Ģekli -ki Arap Baharı ülkelerindeki

hareketler için kullanılan klavye devrimi benzeri bir benzetme ABD için de kullanabilinir ve

Page 15: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

15

sanal alemin veya siber ağın gücü denilebilir-, eylem biçimi, grup dinamikleri ve talepleri

inceleme konusu yapılabilir ve hareketin geleceği hakkında fikir edinilebilir. Öte yandan bir

sosyolog, hareketi doğuran toplumsal ve sosyo-ekonomik faktörleri inceleme konusu

yapılabilir ve ilk sıralananlarla sentez içinde bir değerlendirme yapabilir. Bu son söylenen

bakımından, sosyolojide temel öneme sahip bir kavram analiz aracı olarak kullanılabilir: kriz.

Yukarıda da kendisine atıf yaptığımız Sosyolog Michel Wieviorka‟ya göre kriz

kavramı, sosyolojinin ortaya çıktığı ilk zamanlardan beri, onun temel kavramlarından biri

olagelimiĢtir. Sosyoloji, kriz durumlarına çözüm arama giriĢimlerinin bir ürünü olarak ortaya

çıkmıĢtır da denilebilir. Nitekim sosyolojinin kurucuları arasında kabul edilen Comte, Fransız

Devrimi sonrası ortaya çıkan toplumsal kargaĢa durumunu anlamaya ve analiz etmeye yönelik

bir çabanın içinde olmuĢtur. Öte yandan sosyolojinin ilk temsilcilerinden olan Durkheim‟da

krizin karĢılığı anomi kavramıdır. Durkheim penceresinden bakıldığında anomi (veya kriz),

“bir sistemin iyi iĢlememesi, tıkanması ve kontrol edilemez bir Ģekilde değiĢmesi ve bunun

sonucu hayal kırıklığı ve korkuya bağlı olarak insan davranıĢlarında tepkilerin ortaya

çıkması” olarak tanımlanmıĢtır (2011: 36-37) Örneğin bir davranıĢ olarak bazı intihar türleri,

anomi durumunda insan davranıĢında görülen tepkilerden biridir.

Öte yandan Marx‟ta ve Marksizm‟de de kriz kavramı ve onun analizi önemli bir yer

tutmaktadır. Marx için kapitalist sistemdeki kriz, “iĢçi sınıfına düĢen kırıntının bile garanti

edilmemesi” anlamına gelmektedir (Easterling, 2003). Ve Marksizme göre kriz, asıl olarak

kapitalist üretim biçimi içindeki çeliĢkilerden doğar ve bu sebeple yapısal veya sistemik bir

sorundur. Buradan hareketle Samezō Kuruma, Kapital‟in aynı zamanda bir kriz teorisini

ihtiva ettiğini söylemektedir (1936).

Amerika‟da patlak veren ve finansal olarak nitelendirilen krizin de, temelde kapitalist

sistemde ortaya çıkan krizlerden biri olduğu söylenmektedir. Dönemsel olarak kaçınılmaz

olan kapitalist sistem içindeki buna benzer krizler daha 1800‟lerin baĢında patlak vermiĢ,

1890‟larda, 1929‟da ve 1970‟lerde ortaya çıkan krizlerle devam kendini dönemsel olarak

göstermiĢtir. Anılan dönemlerde ortaya çıkan krizlerin temel dinamiğinin ise, birikim olgusu

(krizi) olduğu ifade edilmektedir. Kar güdüsüyle hareket eden kapitalist, birikim, yani kar

sağlanana kadar sistemi (yeniden) üretmiĢ, yani krizden çıkıĢ yolları bulmuĢtur. Tekrar

birikim sağlanamadığı noktada ise baĢka bir kriz patlak vermiĢtir. Bunun sonucu olarak da

kapitalist sistem, birikimi sağlayacak yeni metalar üretmek durumunda kalmıĢtır. Nitekim,

daha önceki üç döneme benzer Ģekilde, 1990‟ların ortalarından itibaren baĢ göstermeye

baĢlayan kriz, çıkıĢ yolu olarak neo-liberal politikaların devlet eliyle yayılmasını sağlamaya

çalıĢmıĢtır.

Page 16: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

16

Bu politikaların bir sonucu olarak, 1995 kurulan Dünya Ticaret Örgütü tarafından

diğer küresel aktörlerle birlikte idare edilen neo-liberal politikalar, devletlerin hizmet sektörü

de dâhil bütün sektörlerini (tarım dahil olmak üzere) serbest piyasaya açmasıyla krizden çıkıĢ

yolu aramıĢtır. Türkiye‟de de bir dönem meĢhur olan yapısal uyum programları olarak bilinen

programlar, IMF eliyle uygulanan neo-liberal politikaların uygulanma araçları olmuĢtur.

Türkiye‟de bu sürecin en belirgin sonuçları, devlet hizmetlerinin peyderpey piyasaya

açılmasıyla (posta ve telefon hizmetlerinden sağlık hizmetlerine kadar) ve özelleĢtirme

politikalarıyla kendini göstermiĢ ve göstermeye de devam etmektedir.

Ancak 2008 yılında baĢ gösteren ve etki ve sonuçları hala devam eden krizin ise,

sonuçları itibariyle diğer krizlere benzemekle birlikte bir yönüyle onlardan ayrıldığı da

belirtilmektedir. Buna göre, 2008 krizinin asıl olarak bir tüketim krizi olarak ortaya çıktığı

söylenmektedir. Ġndirgemeci bir yaklaĢımla analiz çabasına giren ekonomik temelli analizler,

2008 krizini hazırlayan asıl faktör olarak Amerika‟daki mortgage (ipotekli kredi) sistemi

göstermektedirler. Bu analize göre, kriz insanların ödeyemeyecekleri faizlerle (subprime) ve

kitlesel olarak ev satın almalarıyla baĢlamıĢ ve daha sonra bu borçları ödeyememeleriyle

noktalanmıĢ, sonucunda ise insanlara kredi veren kredi kuruluĢları ve bankalar iflas

etmiĢlerdir. Bu kriz, küreselleĢen bir finansal sistemde dünya geneline yayılmıĢ ve bütün

ülkeleri etkilemiĢtir. Aslında 1980‟lerden itibaren ABD ve Londra eksenli oluĢturulan küresel

finansal sistemin, mortgage patlaması olarak nitelenen krizi doğurduğu, bu yönüyle mortgage

sisteminde patlak veren krizin bir neden değil sonuç olduğu da ifade edilmektedir (Gowan,

2009: 7-8).

YaĢanan krizin sonucunda, serbest (!) piyasa iliĢkilerine müdahale eden devletler,

batmak üzere olan banka ve finans kuruluĢlarını kurtarmak için finansal destek sağlamıĢ,

vergi gelirleri sermaye Ģirketlerini kurtarmak için harcanmıĢtır. Bunu Amerika dahil bütün

devletler yapmıĢtır. Bu kez de, bir kartopu etkisiyle devam eden kriz, devletleri vurarak,

onların borçlarını döndüremez bir duruma girmesine neden olmuĢtur. Ġspanya, Ġtalya ve

Yunanistan‟da temel kriz dinamiğinin bu olduğu söylenmektedir.

ĠĢte adalet talepleri de bu noktada kendini göstermiĢtir. Kitleler, devletlerin sermaye

Ģirketlerini kurtarmaya yönelik ve kitlelerin taleplerini göz ardı eden politikalarına karĢı

haykırıĢlarını dile getirmiĢlerdir.

Olası Sonuçlar

Bu krizin olası sonuçları ne olabilir diye sorulduğunda, bir öngörüde bulunmanın zor

olduğu söylenebilir. Ayrıca, ülkeden ülkeye değiĢen dinamikler, tek bir öngörüde bulunmayı

Page 17: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

17

zorlaĢtırmaktadır. Ancak olası senaryoları sıralayabiliriz. Bu kapsamda, örneğin seçim

hükümetlerinin - en azından bazılarının- toplumsal taleplere, popülist de olsa bir karĢılık

vermeyi seçerek sermayeyi kurtarmak üzere değil halk temelli ekonomi politikaları

benimseyebilecekleri, aksi halde toplumsal krizin derinleĢeceği, yani toplumsal hareketlerin

daha fazla derinleĢerek krizden çıkıĢ yolu için kendi tercihlerini (ve belki de Ģiddet yoluyla)

dayatabileceği söylenebilir. Bu sonucu istemeyecek olan kapitalist sistem, bir uzlaĢma zemini

bulmayı yeğleyecektir. Bu yönde söz konusu hareketi kendi lehine döndürmeye çalıĢan

Amerikan BaĢkanı Obama, belli düzeyde kalmak kaydıyla harekete göz kırpacak eylem ve

söylemlerde bulunmuĢtur. Bunun, olgusal düzeyde Amerikan siyasetini belirleyecek kalıcı bir

göz kırpma mı olacağı yoksa sadece geçici ve dönemsel bir strateji mi olacağı henüz net değil.

ġu anda görülen, Amerikan hükümetinin geçici de olsa bir çözüm üretmek için uygulamaya

koyduğu planda, istihdamı artırıcı birtakım önlemler almaya baĢladığıdır.

Öte yandan, Avrupa‟da ise, serbest piyasa gerekleri doğrultusunda bir takım önlemler

alındığı görülmektedir. Bu bağlamda, baĢta devletin sağlık ve sosyal güvenlik harcamaları

olmak üzere, sunulan kamu hizmetlerinde piyasa mantığının egemen olmaya baĢladığı

görülmektedir. Emeklilik yaĢını artırma politikaları da bunun bir sonucudur. Ayrıca sosyal

devlet ilkesi gereği uygulanan politikalardan da önemli oranda bir geriye gidiĢ görülmektedir.

Gözlemlenen bu farkın, Avrupa ve Amerika‟daki sosyal (refah) devlet uygulamalarının

farklılığından kaynaklandığı belirtilebilir. Bu anlamda Avrupa ölçeğinde sosyal devlet iyice

tükenmeye yüz tutmaktadır.

Dolayısıyla, küresel ölçekte olgusal bir değiĢim olup olmayacağını kestirmek güç.

Bunun ötesinde, ortaya çıkan krizin kapitalizmin sorgulanmasına götürecek bir noktaya varıp

sistemin dönüĢüp dönüĢmeyeceğini söylemek de zor. Ancak, en azından bu yönde toplumsal

bir bilinç düzeyinin artmakta olduğu söylenebilir. Bu anlamda olgusal düzeyde kesin bir dille

yapılabilecek bir belirleme varsa eğer o da, artık, piyasanın kendi kendini düzenlediği ve

görünmez bir elin varlığı safsatasına kat‟a inanılmaması gerektiğidir. Bu durum, devletin

piyasa aktörlerini kurtarma teĢebbüsünde iyice ortaya çıkmıĢtır.

Mike Davis‟in bir öngörüsünü aktarmak gerekirse, bu kriz 1929‟dan sonra Avrupa‟da

görülen milliyetçi duygularla desteklenen yarı otokratik ticaret bloklarının oluĢmasını

tetikleme potansiyeline sahiptir (2011:6) Bu da, devletlerin kendi içine dönmesine veya

eĢdeğer ülkeler arasında yeni blokların oluĢmasına neden olabilecektir. Böylelikle bazı

devletler, kriz sorumlusu olarak kendi dıĢındaki unsurları aramak suretiyle, milliyetçi

duyguların pekiĢmesine yol açabilecek, bu da küresel düzeyde siyaseti etkileyebilecektir.

Aslında bu öngörüye yönelik somut veriler olduğu da görülmektedir. Mesela Almanya‟da

Page 18: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

18

Muhafazakâr Parti‟nin Avrupa Birliği‟nde çıkma talebi ya da Almanya‟nın Avrupa‟nın

finansörü olmasını istemeyenler bu öngörüyü desteklemektedir.

Yukarıda aktarılan belirlemelerden sonra denilebilir ki sosyoloji; ortaya çıkan bu yeni

toplumsal hareketlerle daha fazla ilgilenecektir. Bunu yaparken de baĢta ekonomi olmak

üzere, tarih gibi diğer disiplinlerden faydalanma ihtiyacı hissedecektir.

Yararlanılan Kaynaklar

“A Modest Call to Action on this September 17th” (2011),

www.occupywallst.org/article/September_Revolution

Buell, John (2011), “Occupy Wall Street‟s Democratic Challenge”, Theory&Event, Vol. 14,

Nr. 4, 2011 Supplement

Davis, Mike (2011), “Spring Confronts Winter” New Left Review, Vol. 72 (Nov- Dec), s. 5-15

Easterling Stuart (2003), “Marx's theory of economic crisis” International Socialist

Review, Issue 32, (November–December 2003)

http://www.isreview.org/issues/32/crisis_theory.shtml

Gowan, Peter (2009), “Crisis in the Heartland” New Left Review, Vol. 55 (Jan-Feb), s. 5- 29

Krugman, Paul (2011), “Confronting the Malefactors” The New York Times, 6 Ekim, 2011

Kuruma; Samezō (1936) “An Overview of Marx‟s Theory of Crisis” Journal of the Ohara

Institute for Social Research, translated for marxists.org by Michael Schauerte,

http://www.marxists.org/archive/kuruma/crisis-overview.htm

Wieviorka, Michel (2010), “Sociology in Times of Crisis”, (Fransızca‟dan Ġngilizce‟ye

çeviren Kristin Couper) in Facing an Unequal World- Challenges for a Global Sociology

(Vol. 1- Introduction, Latin America, and Africa, s. 35-47). Tapei: Institute of Sociology,

Academia Sinica.

Wallerstein, Immanuel (2011), “The Fantastic Success of Occupy Wall Street”,

www.iwallerstein.org

Žižek, Slavoj, (2011), “Slavoj Žižek Speaks at Occupy Wall Street: Transcript”

http://www.imposemagazine.com/bytes/slavoj-zizek-at-occupy-wall-street-transcript

Page 19: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

19

TOPLUMSAL HAREKETLER TARTIġMASI ĠÇĠN KISA BĠR GĠRĠġ

Polat S. ALPMAN1

I

Toplumsal düzen konusu sosyolojinin erken dönemlerinde olduğu kadar günümüzde

de geçerliliğini koruyan konulardan biridir. Toplumun nasıl kurulduğu, kendini nasıl

sürdürdüğü, sürekliliğini nasıl koruduğu yönündeki meraklar, sadece sosyolojide değil sosyal

bilimlerin birçok alanında tartıĢmaya değer görülmüĢtür. Toplumun iĢleyiĢinde ve

devamlılığını sürdürmede çatıĢmanın oynadığı rol toplumsal düzenliliğin anlaĢılmasında

önemli bir uğrak olarak kabul edilebilir. Bir olgu olarak toplumsal hareketler, toplumsal

düzenin çatıĢmalarla sürdürüldüğü yolundaki kanaatleri güçlendiren ve aynı zamanda politik

bir varlık olarak toplumun yeniden değerlendirilmesini sağlayan önemli konulardan biridir.

Bu açıdan bakıldığında toplumsal hareketler bir çatıĢmayı, düzenlilik içerisinde bulunan

toplumun kendi içinde yaĢadığı çatıĢma durumunu, mücadele etme ve direnme stratejilerini

ifade eder. Bu ifade bir baĢka açıdan bakıldığında, toplumsal hareketleri toplumsal değiĢimin

dinamiklerinden biri olarak değerlendirmektedir.

Kuramsal açıdan bakıldığında toplumsal hareketlerin belirli evrelerden, deneyimlerden

geçerek bir itiraz, çatıĢma, reddetme davranıĢı olarak ortaya çıktığını öne sürebiliriz. Herhangi

bir toplumsal sorunla karĢılaĢma sürecinde soruna iliĢkin tepkilerin kolektif ve örgütlü hale

gelmesi bu tepkiyi kiĢisel olmaktan çıkartarak toplumsal hareketlerin içerisinde

değerlendirilmesini sağlar. Herhangi bir toplumsal sorunla karĢılaĢanların verdiği bireysel

tepkilerin kolektifleĢmesi süreci aynı zamanda toplumsal çatıĢmanın da dinamiklerinden

biridir. Böylelikle kiĢiler düzeyinde sürdürülen itiraz ve reddetme, kolektif bir düzeye taĢınan

toplumsal çatıĢmaya dönüĢür. Toplumsal hareketler kiĢisel itiraz, reddetme süreçlerinden

kolektif ve örgütlü çatıĢma sürecine geçerken öncelikle çatıĢmaya konu olan unsuru

sorunsallaĢtırır. SorunsallaĢtırma aĢaması aynı sorundan dolayı mağduriyet hissi yaĢayan

kiĢilerin, grupların, örgütlerin, birliklerin ittifak oluĢturması ve ortak hareket etmesini

1 Ankara Üniversitesi, DTCF, Sosyoloji Bölümü, Doktora Öğrencisi.

[email protected]

Page 20: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

20

beraberinde getirir. Bu beraberlik farklı konularda birbirlerine muhalif olan kiĢiler ya da

gruplar arasında da gerçekleĢebilir. Burada asıl vurgulanması gereken nokta toplumun farklı

kesimlerinin bir biçimde güçlerini birleĢtirerek sembolik, somut ya da ikisini de kapsayan

eylemlerle itirazlarını dile getirmesidir. Toplumsal direncin ekonomik ya da politik olarak

iĢleyen sürece doğrudan müdahalesini içeren ve bu yönüyle alternatif bir ekonomi ya da

siyasetin olanaklarını tartıĢmaya açan toplumsal hareketlerin her zaman söz konusu hareketin

lehine sonuçlandığını ifade etmek mümkün değildir. Yine de bu somut durum açısından

bakılarak toplumsal hareketlerin, toplumun kendisini korumasının/savunmasının bir yolu

olmadığı söylenemez.

II

Toplumsal hareketler, toplumsal değiĢimin ürettiği sosyal rahatsızlıkların dıĢa vurumu

olduğu kadar toplumsal grupların taleplerini ve ihtiyaçlarını da ifade etmesinin yollarından

biri olarak kabul edilebilir. Kolektif davranıĢın örneği olarak toplumsal hareketler aynı

zamanda benzer kültürel yönelim içerisindeki bireylerin, söz konusu kültürden ilham alan

toplumsal eğilimleri kontrol etmeyi amaçlayan aktörlerin hareketidir.2 DayanıĢmanın ürettiği

dinamizmle ilerleyen toplumsal hareketler, çatıĢma aracılığıyla itiraz ettiği sistemin

dayatmalarına kolektif olarak direnir.3 Ancak toplumsal hareketler konusunda „kolektif

davranıĢ‟ vurgusunun tonu konusunda farklı açıklamaların bulunduğunu ifade etmek gerekir.

Kolektif davranıĢın “kısa süreli ve genellikle organize olmayan” kiĢilerce sergilendiğini buna

karĢın toplumsal hareketlerin “daha uzun süreli, daha organizeli ve daha spesifik hedeflere

sahip” olduğu öne sürülmektedir. Kolektif davranıĢın, toplumsal hareketlerin bir özelliği

olmaktan daha çok bir kitle davranıĢı olarak gören bu yaklaĢım toplumsal hareketleri “kolektif

eylem yoluyla [söz konusu toplumsal değiĢim ile ilgili] bilinçli destek ya da direnç gösteren

örgütlü grup” hareketi4 olarak değerlendirmektedir.

Tilly on sekizinci yüzyılla birlikte ortaya çıkan toplumsal hareketlerin tekil giriĢimleri

aĢarak etkileĢimli kampanyalar olarak yürütüldüğünü ifade ederek toplumsal hareketlerin bir

2 Alain Touranie, “Toplumdan Toplumsal Harekete”, Yeni Sosyal Hareketler, (Haz: Kenan Çayır), Ġstanbul:

Kaknüs Yayınları, 1999, 43-45.

3 Alberto Melluci, “ÇağdaĢ Hareketlerin Sembolik Meydan Okuması”, Yeni Sosyal Hareketler, (Haz: Kenan

Çayır), Ġstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999, 85-88.

4 Diana Kendall, Sociology in Our Times, 8th ed., Wadsworth Cengage Learning: USA, 2010.

Page 21: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

21

yandan hareketin programı olarak diğer yandan hareketin gerekliliğini içeren kimlik ve

duruĢ olarak üç ayrı alanı birleĢtiren bir süreç olarak ele alır. Böylelikle programın, kimliğin

ve duruĢun hareketin içerisinde yer alan ve talep sahibi olan insanlar için belirleyici önemi

oluĢur. Öyle ki hareketin içinde bulunduğu aĢamaya göre insanların ona dahil olma veya

ondan uzaklaĢma eğilimleri belirginleĢir. Tilly bu duruma ek olarak demokratikleĢmenin

toplumsal hareketleri olumlu etkilediğini ve siyasi giriĢimlerle doğrudan iliĢkili olduğunu

ifade eder. Genel anlamda toplumsal hareketler model alma, iĢbirliği ve iletiĢim kanalları

aracılığıyla yaygınlaĢabilir. Kendiliğinden ortadan kalkabilir ya da bir politik alternatif haline

gelebilir. Toplumsal hareketler gerek yapılanma biçimleri gerek içerisinde yer alan kiĢiler ve

talepleri bakımından evrilebilir.5

Toplumsal hareketlerle ilgili tanımlamaların çeĢitliliğine rağmen, genel özelliklerine

bakıldığında toplumun önemli bir kısmını doğrudan ilgilendiren, gündelik hayatını olağan

akıĢını etkileyen toplumsal sorunların giderilmesi için bireylerin inisiyatif almasını gerektiren

ve ortak bir eylemi içeren özellikler ön plandadır. Toplumsal sorunların temel kaynağı ise

toplumsal değiĢimden etkilenen toplumsal yapı ve iĢleyiĢin bir önceki toplumsal durumun

ihtiyaçlarını karĢılayamadığı gibi mevcut durumdaki ihtiyaçları da karĢılayamamasıdır. Bu

nedenle toplumsal hareketlere iliĢkin tanımlamaların önemli bir kısmında emek iliĢkilerinin

eksende olduğu toplumsal formasyondaki değiĢimler ve bu değiĢimlere yönelik organize

edilmiĢ tepkiler kastedilir. Ortak çıkarların bir araya getirdiği kitleselleĢme doğal olarak bir

dayanıĢma ve grup dinamiğini de üretmektedir. Ortak bir ideoloji etrafında örgütlenildiğini

ifade etmek abartılı olarak kabul edilse bile en azından ortak bir söylemsel çerçevenin

hareketin içerisinde yer alanlara sirayet ettiği söylenebilir.

Bu söylemsel çerçevenin, bugün farklı coğrafyalarda ve birçok olayda

gözlemlenebildiği gibi, farklı kesimleri içermesi ve birleĢtirmesi mümkündür. Bu durum

kapitalist toplumsal formasyon içerisinde toplumsal dönüĢümler ile küreselleĢmenin iç içe

geçtikleri ve birbirilerinden ayrıldıkları alanları göstermesi bakımından anlamlıdır. Bunun bir

diğer anlamı toplumsal hareketlerin kapsamının ve sınırlılıklarının popüler kültürden eğitime,

siyasetten göç ve kimlik sorunlarına kadar uzanan geniĢ bir yelpazede yeniden

değerlendirilmesinin gerekliliğidir. Toplumsal hareketler bağlamında bu değerlendirmenin

5 Charles Tilly, Toplumsal Hareketler, çev: Orhan Düz, Ġstanbul: Babil Yayınları, 2004: 29-33.

Page 22: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

22

baĢlangıç noktası, sosyal bilimler içerisinde oldukça steril bir biçimde yapılagelen

küreselleĢme okumasının yeniden ele alınmasıdır.6

III

Toplumsal hareketler üzerine yapılan çalıĢmaların önemli bir kısmında „yeni

toplumsal hareketler‟ kategorisi bulunmaktadır. Toplumsal hareketlerin önüne eklenen „yeni‟

sıfatı 1960‟ların ortasından sonra ortaya çıkan toplumsal hareketleri, kendisinden önceki

hareketlerden ayırmak için kullanılmaktadır. Buna göre „toplumsal hareketler‟ olarak

kategorize edilen hareketlerin tükenmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni direniĢ biçimi

kastedilmektedir. Yeni toplumsal hareketler tanımı, iĢçi sınıfı hareketinin çözüldüğü, çıkar

gruplarının çatıĢmaları etrafında Ģekillenen ve genellikle merkezi, bürokratik, gizli-açık

iktidar talepli, esnek olmayan ve hiyerarĢik özelliklere sahip toplumsal hareketlerin çözüm

üretemediği, kitleselleĢemediği bir durumun karĢıtını/alternatifini ifade etmektedir.

Offe‟ye7 göre neoromantizm, antipolitik hareketler, yeni popülizm, yeni protesto

hareketleri vb. kavramlarla ifade edilen yeni toplumsal hareketlerin tümü “alternatif

hareketler” olarak kavramsallaĢtırılabilir. Ancak bu kavramsallaĢtırma mevcut durumu

tanımlamak için yeterli değildir. CoĢkun8 ise sosyal bilimler içerisinde böyle bir konsensüs

arayıĢının anlamlı olmakla birlikte her zaman olanaklı olmadığını ve aynı olguyu farklı

düĢünürlerin farklı biçimlerde kavramsallaĢtırdığını ifade ederek yeni toplumsal hareketler

kavramının yaygınlığından ve “analiz kolaylığı sağladığından” dolayı tercih edilebileceğini

ifade eder.

Eski toplumsal hareketlerden yeni toplumsal hareketlere geçilmesinin nedenlerine

üzerine çok sayıda açıklama yapılmaktadır. Yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkıĢıyla ilgili

6 KüreselleĢmenin birçok farklı bağlamda eleĢtirel bir değerlendirilmesi için bkz: Hayriye ErbaĢ, Küreselleşme,

Kapitalizm ve Toplumsal Dönüşümler, Ankara: Palme Yayıncılık, 2009. 7 Claus Offe, “Yeni Toplumsal Hareketler: Kurumsal Politikanın Sınırlarının Zorlanması”, (Ed. Kenan Çayır),

Yeni Sosyal Hareketler / Teorik Açılımlar, Ġstanbul: Kaknüs, 1999: 59-61.

8 CoĢkun‟a göre “Toplum bilimlerinde kullanılan kavramlar arasında her zaman bir uzlaĢma olmaması nedeniyle

çalıĢmaya temel olan bazı kavramların açıklanması gereklidir. … belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri

Ģudur: “Yeni toplumsal hareketler” (Habermas, Offe, Laclau ve Mouffe) kavramı yerine zaman zaman “kimlik

yönelimli paradigma” (Touraine, Castells, Cohen), “yurttaĢlık sonrası hareketler” (Jasper) ya da “yeni değerler

yaklaĢımı” (Inglehart, Cotgrove) gibi kavramlar” kullanılmaktadır. Mustafa Kemal CoĢkun, Demokrasi

Teorileri ve Toplumsal Hareketler, Ankara: Dipnot, 2007: 7.

Page 23: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

23

en yaygın açıklama “genellikle ileri kapitalizmin ya da geç modern dönemin ürünü olarak”9

ortaya çıkan endüstri sonrası toplumsal formasyona uygun, onun ihtiyaçlarını ve itirazlarını

dile getirebilme iradesine sahip bir toplumsal hareket olarak ortaya çıkmıĢ olmasıdır. Bu

noktada Crossley,10

yeni toplumsal hareketlerle ilgili en önemli sorunun yeni olanın ne

olduğunun tespit edilmesi olduğunu ifade eder. BaĢta Habermas olmak üzere Touraine ve

Melluci üzerinden yeni çağın ya da yeni bir dönemin içerisinde bulunan toplumların

taleplerini ifade etmek ve ihtiyaçlarını karĢılamak yeni bir toplumsal harekete gereksinim

duyduklarını öne sürer. Bu nedenle Marx ve Marksist literatürün toplumsal değiĢme

konusunda büyük önem atfettikleri proletaryanın, devrimci özne olmak Ģöyle dursun siyasal

pratikler aracılığıyla toplumsal yaĢama entegre olduğu ifade edilir.

Yeni toplumsal hareketler kuramcılarının birçoğuna göre eskinin iĢçi sınıfı hareketi ve

bu hareketinin talepleri 1960‟lardan sonra giderek geçersiz hale geldi. Toplumun tüm

kesimini kapsamadığı gibi bu taleplere sahip olduğu öne sürülen iĢçi sınıfının bile ciddiyetle

mücadele edeceği bir sınıf çatıĢması kalmadığı için, yeni toplumsal hareketler, eski toplumsal

hareketlerin taleplerinin ekseni olan iktisadi çıkarlar temasını aĢar ve daha demokratik, daha

katılımcı, daha eĢitlikçi talepleri içerir. Claus Offe11

toplumsal hareketlerdeki eski – yeni

farklılığını aktörler üzerinden açıklarken Ģu farka dikkat çeker: eski toplumsal hareketler grup

dinamiğiyle hareket eder ve çatıĢmalara doğrudan taraf/muhatap olarak dahil olurdu.

Ekonomik taleplerin ön planda olduğu ve ekonomik büyümenin, maddi ilerlemenin ve

özgürlük gibi konuların büyük ölçekli ve resmi kimlikli örgütler aracılığıyla talep edilmesi

söz konusuydu. Oysa yeni toplumsal hareketler grup davranıĢı sergilemekten uzak topluluklar

aracılığıyla gerçekleĢmektedir. Eskinin ekonomik büyüme anlayıĢının yerine insan hakları,

kimlik mücadelesi, çevre sorunları gelmiĢtir. Bireysel özerklik sadece bir talep değil aynı

zamanda yeni toplumsal hareketlerin zayıf örgütsel hiyerarĢisinin ve enformel karakterinin

temel bileĢenidir. Bir baĢka ifadeyle;

…yeni sosyal hareketlerin genel niteliklerini Ģu Ģekilde belirtebiliriz:

9 M. K. CoĢkun, Demokrasi Teo…

10 Nick Crossley, Making Sense of Social Movements, Buckingham - Philadelphia: Open University Press, 2002:

149-151.

11 Claus Offe, “Yeni Toplumsal Hareketler: Kurumsal Politikanın Sınırlarının Zorlanması”, (Ed. Kenan Çayır),

Yeni Sosyal Hareketler / Teorik Açılımlar, Ġstanbul: Kaknüs, 1999: 66-68.

Page 24: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

24

1. Yeni sosyal hareketler, ekonomik olmayan taleplere de

yönelmiĢlerdir.

2- Yeni sosyal hareketler, eski bürokratik örgütlenmelerden farklı

olarak anti bürokratik bir biçimde yapılanmaya baĢlamıĢtır.

3- Yeni sosyal hareketler, liderlik anlayıĢı ve bir kahraman

önderliğinde birleĢme yerine, gönüllülük esası ile süreçte eĢit yönetim

hakkına sahip aktivist birliktelikleri olarak ortaya çıkmıĢtır.

4- Yeni sosyal hareketler, iletiĢim teknolojilerindeki geliĢmelerden

sonuna kadar faydalanmaktadır. Bu hareketlerin yayılması ve

kapsamının geniĢlemesi bu geliĢmelere paralel bir Ģekilde

gerçekleĢmiĢtir.12

IV

Modern dünyanın ürettiği çeĢitli değerler ve olanaklar karĢısında toplulukların ya da

toplumların bu değer ve olanaklara karĢı mesafeleri günümüzde isyan olgusunu çeĢitli

biçimlerde gündeme getirmektedir. Bir baĢka ifadeyle küreselleĢen pazar ve enformasyon

teknolojileri farklı toplumların gündelik yaĢamlarını sadece kültürel tüketim kalıpları

düzeyinde birbirine benzemekle kalmadı, aynı zamanda kitlelerin siyasal ve ekonomik

alanlarda da eĢitliği/benzerliği talep ettikleri bir süreci beraberinde getirdi.

Bu açıdan bakıldığında yeni toplumsal hareketler, toplumsal eĢitsizliklerden ve

ayrımcılıktan sadece doğrudan değil dolaylı olarak etkilenen kitlelerin de dahil olduğu

hareketler olarak kabul edilebilir. Taleplerindeki farklılıklar, örgütlenme ve mücadele

farklarına rağmen toplumdaki egemen güçlerle/odaklarla mücadele etmenin kitleselleĢmiĢ

biçimi olarak kabul edilebilir.

Yeni toplumsal hareketlerin bugün için ne derece yeni olduğu tartıĢmalı bir konudur.

Eski – yeni gibi tipleĢtirmeler aracılığıyla açıklanmaya çalıĢılan hareketleri ortaya çıkaran

motivasyonlar kadar hareketin örgütlenme ve kendini ifade etme biçimi de tartıĢılmaktadır.

Toplumsal hareketler konusunda çalıĢanların önemli bir kısmı eski ve yeni toplumsal

12

Y. Cemalettin Çopuroğlu; Beyzade Nadir Çetin, “Yeni Sosyal Hareketler Paradigması Bağlamında

Türkiye'deki KüreselleĢme KarĢıtı Grupların Birbirleriyle ve Dünyadaki KarĢıtlarla KarĢılaĢtırılması”, Sosyoloji

AraĢtırmaları Dergisi, Cilt: 13 Sayı: 1 – Bahar, 2010: 73-74.

Online EriĢim: http://www.sosyolojidernegi.org.tr/dergi/pdf/copuroglu_cetin_yeni_sosyal_hareketler.pdf

[03.02.2012: 20.45]

Page 25: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

25

hareketlerin arasında süreklilikten daha çok kopuĢ olduğu düĢüncesinde olmasına rağmen

Bora13

yeni toplumsal hareketlerin “tanımladığı sorun alanları, talep içerikleri bakımından”

eski toplumsal hareketlerle tarihsel bağlarını iĢaret ederek, politik taleplerinin ve ideolojik

argümanlarının “1960‟ların sosyalizan/anarĢizan” hareketleriyle olan benzerliklerini

vurgulamaktadır. Toplumsal hareketlerin yeni olarak sıfatlandırılmasının her ne kadar belli bir

tarihsel konjonktürde anlamlı bir iması olsa da 1990‟lardan sonra geliĢen hareketleri yeni

olarak tanımlamamızı sağlayan kriterlerin neler olması gerektiği üzerinde tartıĢılması gereken

bir konudur.

BaĢta Laclau ve Mouffe14

olmak üzere yeni toplumsal hareketler üzerine çalıĢanların

önemli bir kısmı tarafından sınıfın sosyalist siyasetten ve sosyal bilimlerin gündeminden

düĢürülmesi gerektiği ve yeni toplumsal hareketleri, geçmiĢte sınıf mücadelesinin taĢıdığı

değerleri taĢımaya çağıran bir paradigma savunulmaktadır. Sınıf kategorisinin Ortodoks

yorumunun ürettiği sığ tartıĢmaların, sınıfsal çıkar ve sınıf bilinci gibi kısmen metafizik ve

donuk kavramların günümüz toplumları için geçerliliğinin kalmadığı ve ideal bir sınıf

hareketinin toplumsal dayanaklarının ve olanaklarının bulunmadığını öne sürülmektedir.

Reel sosyalizmin ürettiği tüm çeliĢkileri atlamadan ve eleĢtiriye dahil ederek fakat

ürettiği değerleri de dikkate alarak; sınıf bilinci ve sınıfın somut gerçekliği tartıĢmalarını

akılda tutarak, sınıf siyasetinin yeniden değerlendirilmesi15

–belki bugün daha çok mümkün.

Ekolojik hareketler, kadın hareketleri, cinsiyet ya da LGBTT hareketleri, etnik hareketler,

nükleer karĢıtı hareketler gibi direniĢ pratiklerini sınıf paradigmasından bağımsız olarak

değerlendirmek ya da bu hareketleri sınıf hareketlerinin karĢısına yerleĢtirmek yerine bütün

bu direniĢ kümelerinin sınıfsal iliĢkiler ve sınıf temelleriyle bir arada değerlendirilmesi

yüzeysel yorumlamaların ĢaĢılığından olduğu kadar aĢırı soyutlamanın bulanıklaĢtırıcılığından

korur.

13

Tanıl Bora “Yeni Toplumsal Hareketler‟e Dair Notlar”, Birikim 13 (Mayıs), 1990: 43.

14 Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji, çev: Ahmet Kardam, Ġstanbul: ĠletiĢim,

2008.

15 Kimlik hareketleri üzerinden yükselen yeni toplumsal hareketlerin sınıf eksenli eleĢtirisi için bkz: Hayriye

ErbaĢ, Mustafa Kemal CoĢkun, “Sınıf Kimliğinden Kültürel Kimliğe: Fark/Kimlik Politikalarının YükseliĢi”,

(der: Hayriye ErbaĢ), Fark/Kimlik, Sınıf, Ankara: EOS, 2007: 5-22.

Page 26: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

26

Sevgi TAġKIN*

KUĞU ÇIĞLIĞI

Ray Bradbury‟ye olan derin hayranlıkla ve

Bilge Karasu‟yu sevgi ve hasretle anımsarken…

Uzun sürmüĢ bir günün akĢamında yorgun bacaklarını dinlendirmek için yatağın üzerine

uzanıp, eline gazeteyi alıyor adam. Önce karikatürlerine bakıyor. Sevdiği birkaç köĢe

yazarının yazılarını okuyor. Güncel haberlere göz atıyor. Spor sayfasındaki baĢlıklara göz

gezdiriyor. En sonunda ilanlara geliyor sıra. Bir heykel sergisi varmıĢ. Bir de müzayede. Üç

gün sonra da bir caz festivali baĢlıyor. Adam sen de. Gitmeye ne vakti ne de parası olacak

da sanki yine.

Aslında ne yarın dünden farklı olacak ne de bir sonraki hafta bu haftadan. Sıkıcı, mutsuz ve

ölesiye bitkin görünüyor adam. YaĢamın kendisinden bezmiĢ. Bunların hepsini öyle

derinde, içte bir yerlerde hissediyor ki adam; hiç bir zaman dile getiremiyor bile. En

sonunda üĢenmekten vazgeçip ayağa kalkıyor. Gazeteyi umursamazca yere bırakıyor.

Soyunup duĢa giriyor. DuĢtan çıkıyor. Üzerinde bornozuyla yeniden yatağa uzanıyor.

Televizyonu açıyor. Gece çok yavaĢ ilerlemekte ve yine uykusu yok. Oysa sabah her

zamanki gibi erken kalkıp iĢe gitmek zorunda. Bir sonraki gün de. Daha sonraki günler de.

ÂĢık olduğunu sandığı için evlendiği kiĢiye söz verdiği için girmiĢti bu iĢe. Oysa ağız

mızıkası çalarak hayatını kazanmak isterdi ömrü boyunca. Bir müzik grubuna katılmak

üzereydi o sıralar. Ülkeyi dolaĢacaklardı baĢtan baĢa. Belki daha sonra baĢka ülkeleri de.

Parasız pulsuz ve çok mutluydu ve sadece sevdiği kadın da mutlu olsun diye maaĢlı bir iĢe

baĢladı. Kadın gerçekten de baĢlangıçta mutlu oldu. O da mutluydu iĢte çünkü sırf bu

yüzden, onu mutlu ediyordu sevdiği kadını ya daha ne istemeliydi bu hayattan değil mi? Ne

garip, o iĢe baĢlayalı sekiz yılı geçmiĢ. Oysa boĢanalı tam dokuz ay oldu bugün.

Televizyonda tanıtım reklamları baĢlamıĢ. Sandığından da geç saat olmuĢ demek ki. Bir

kitap ve CD seti satıĢını ilan ediyorlar. Daha önceden ilgisini çekmiĢti de alamamıĢtı.

Yerdeki gazeteye uzanıp alelacele telefon numarasını yazıyor sayfalardan birinin üstüne

daha sonra sipariĢ vermek için. “Hemen arayın” diyor televizyondaki ses. “Yarın geç

kalmıĢ olabilirsiniz…”

Telefona uzanıyor. Numarayı çeviriyor. Uzun çalıĢlardan sonra kapatmak üzereyken karĢı

taraftan olağanüstü yumuĢaklıkta bir kadın sesi yanıt veriyor:

“Alo, kimsiniz?”

“Ben…Ģey için…kitap seti için aramıĢtım da”

Page 27: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

27

*Bolu Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Görevlisi

“Burası aradığınız yer değil.”

“Pardon, yanlıĢ oldu.”

YanlıĢ numarayı çevirdiğini anlayıp telefonu kapatıyor. Ama duyduğu sesi aklından

çıkaramıyor. Bu dünyadan olamayacak kadar güzel, bir o kadar da yalnız ve hüzünlü bir

tını. Gazetenin üzerinde not almıĢ olduğu numarayı kontrol ediyor. Son numarası yanlıĢmıĢ.

Tekrar arama tuĢuna basıyor tedirgince.

“Buyrun?”

“Ben…biraz önce…bakın rahatsız ediyorum ama sizinle biraz konuĢabilir miyiz?

Benim…”

“Aklınız çok karıĢık bu gece ve yalnızsınız. Bütün insanlar gibi. Ama sizi uyarıyorum.

KonuĢmak hiçbir Ģeyi değiĢtirmeyecek.”

“Yine de biraz sohbet edelim, ne olur!”

“Ne hakkında konuĢmak istiyorsunuz ki?”

“Her Ģeyden ve hiçbir Ģeyden söz edelim biraz. Yeter ki sesinizi duymayı sürdüreyim.”

O gece baĢlayan telefon konuĢmaları on gün sürüyor. Hergün. Sadece gecenin aynı

saatinde…sadece konuĢmalar. Adam her sabah, dört saatlik uykusundan uyanıp iĢine

gidiyor. AkĢam, kaldığı pansiyon odasına geri gelip duĢunu alıyor. Telefonun baĢına

geçiyor ve neredeyse sabaha yakın, konuĢmalarını bir sonraki gece sürdürmek üzere

telefonu kapatıyorlar. Adamın içi kırık bir aĢk duygusuyla dolu. Kendinden bile gizlediği.

Örtük. Yaralı. Hiç bulamayacağını sandığı bir yakınlık kaplıyor benliğini kadınla

konuĢurlarken. Her Ģeye rağmen çok geç kalmıĢ bir aĢk bu. Kimseye hissettirmiyor telefon

arkadaĢının kendisine verdiği heyecanı ve yaĢama tutkusunu nasıl yenilediğini.

Kendisinden bile saklamak için mücadele ediyor adam bu duyguların içinde kıpırdanıĢlarını

anladıkça. Ġçinden bir ses engelliyor onu. Bu, gerçek olmaktan çok uzakta bir güzellik

çünkü. GeçmiĢ deneyimlerinden bunu çok iyi biliyor. YaĢamın olağan akıĢı durmaksızın

öğütüyor her Ģeyi an be an.

Son akĢam telefon edince kadın, “Çok geç aradın beni” diyor ağlamaklı. Adam, “O geceye

dek varlığının farkında bile olamazdım ki” diye yanıtlıyor kırgın sesiyle. Dayanamayıp onu

görmek istediğini söylüyor. Buna itiraz edeceğinden emin. Haklı çıkıyor. Kadın telaĢlı,

titreyen bir sesle bir daha kendisini asla aramamasını söyleyip telefonu kapatıyor. Bir kuğu

çığlığı bu. Adam hayatında ilk ve son kez bir kuğu çığlığı duyuyor. Kulaklarından çok

kanının içinde. Ses tellerinde.

Page 28: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

28

Ertesi gün, aynı telefon numarasını çeviriyor korkarak. Gün ıĢığında ilk kez. KarĢıdan bir

erkek sesi yanıtlıyor: “Ġyi günler, Resim ve Heykel Müzesi. Size nasıl yardımcı olabilirim?”

Adam ĢaĢkın, korkmuĢ, alelacele kapatıyor telefonu. Bütün gün ofiste oturup tek bir iĢ

yapamıyor. SersemlemiĢ gibi gözlerini tek bir noktaya dikip bakıyor sabitlenmiĢ halde.

Elleri, sürekli çekmecelerden birinin arkasında bir yerde gizlemekten vazgeçip önlere

kaydırdığı parlak, gümüĢ kaplı mızıkayı okĢuyor. Adam ofisten çıkıp gidiyor paydos

vaktinden biraz önce o akĢam. Kimseciklere “HoĢçakalın, iyi akĢamlar” demeden. Bütün

arkadaĢları arkasından bakakalıyor. Çünkü adam bu kabalığı o güne dek hiç kimseye hiç

yapmamıĢ çalıĢma hayatı boyunca.

Müzenin kapanma saatinden birkaç dakika önce içeri süzülüp girintilerden birine

saklanıyor. Son görevli de etrafı üstünkörü kontrol ettikten sonra kapıları kilitleyip gidince

saklandığı yerden çıkıyor. Telefonun yanındaki siyah mermerden bir kadın heykelinin

yanına yaklaĢıyor. Gölgede kalan yüzü, tutkulu bir soluk sesiyle tutuĢuyor.

Ertesi gün, müzeyi gezen biri genç, biri orta yaĢlı iki kadın, bir heykelin önünde duruyorlar.

Heykelin yanındaki plakada “ÖzyaĢamöyküsü” yazıyor. Boyalı sarıĢın olanı, arkadaĢına

dönüp “Gördün mü?” diyor. “Ne insanlar var; gazetede okumuĢtum. Bu heykelleri yapmıĢ

olan kadın heykeltraĢ, „Yalnızlığım elle tutulacak hale geldi artık; içten bir aĢkı, yaĢarken

hiç bulmayı baĢaramadım ve hiçbir zaman bulamayacağımı da anladım çünkü öyle bir Ģey

yokmuĢ. Bu da bana gösterdi ki her Ģey anlamsız‟ diye son bir mektup bırakıp öldürmüĢ

kendini. Bu yaptığı da son heykeliymiĢ. KendisiymiĢ, otoportre gibi yani” diyor. Kürk

mantolu geçkince olan diğer kadının çıngıraklı kahkahası salona yayılıyor. “Ayol deli

misin? Sen ne anlatıyorsun kuzum? ġuna baksana!”

Pencereden giren günbatımı ıĢıklarının, çiğ spot parlamalarıyla öldürülemeyen gizemi, çok

güzel ve pürüzsüz, beyaz damarlı siyah mermerden yapılma bir heykelin üzerine vuruyor.

Gövdeleri, kuĢkuya yer bırakmayacak bir Ģekilde aĢkla birleĢmiĢ, kollarını sıkıca birbirine

sarmıĢ bir kadın ve bir erkek silueti. Görevli bağırıyor: “Değerli ziyaretçiler, sergi

salonumuz bugünlük kapanıyor. Yarın yine bekleriz.”

Page 29: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

29

MAMAK BÖLGESĠNDE YAġANAN KENTSEL DÖNÜġÜM

AÇIKGÖZ Ali

AKĠ Gözdenur

ÇINAR Sefa

EKER Hülya

GENÇTÜRK Özge

ĠTĠK Tuğba

KAVAS Berivan

KILIÇ Esma

KUġ Pelin

POLAT Ezgi

SÜMER Mustafa Doğacan

ANKARA, 2012

Ġçindekiler

BÖLÜM 1

GĠRĠġ ....................................................................................................................................... 30

1.1 PROBLEM ..................................................................................................................... 37

1.2 AMAÇLAR .................................................................................................................... 40

1.3 ÖNEM ............................................................................................................................ 40

1.4 YAKLAġIM VE SAYILTILAR .................................................................................... 40

1.5 SINIRLILIKLAR ........................................................................................................... 41

1.6 YÖNTEM ....................................................................................................................... 41

1.6.1 ARAġTIRMA TĠPĠ .................................................................................................. 41

1.6.2 ARAġTIRMA TEKNĠĞĠ ......................................................................................... 44

Page 30: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

30

1.6.3 ARAġTIRMANIN KAPSAMI ................................................................................ 45

BÖLÜM 2

BULGULAR VE TARTIġMA ................................................................................................ 46

2.1 Gecekondu Hayatı Yeni Bir BaĢlangıç ........................................................................... 46

2.1.2 Gecekondunun YapılıĢı ve Bu Süreçte Kullanılan Emeğin Türü ............................ 48

2.1.3 Gecekonduda Sosyal Hayat ..................................................................................... 51

2.2 Apartman Hayatı Ve Kentsel DönüĢüm Sürecinde Sosyal ĠliĢki Ağlarındaki DeğiĢim . 55

2.2.1. Apartman Hayatı Ve Hayat ġartlarındaki DeğiĢim................................................. 55

2.2.2 Sosyal ĠliĢkilerdeki DeğiĢim .................................................................................... 57

2.2.3 Kentsel DönüĢümle YaĢanan Maddi Sıkıntılar ........................................................ 60

2.2.4 Kentsel DönüĢüm Sürecinden Memnun Olup/Olmama Durumu ............................ 61

2.3 Kentsel DönüĢüm Süreci Ve Bürokrasi .......................................................................... 62

2.4 Gecekondu Ve Apartman YaĢamına Yönelik Algılar .................................................... 67

BÖLÜM 3

SONUÇ VE ÖNERĠLER ......................................................................................................... 69

KAYNAKLAR ......................................................................................................................... 72

EK1: FOTOĞRAFLAR ........................................................................................................... 75

BÖLÜM 1

GĠRĠġ

Göç, en genel tanımıyla insan hareketliliğidir. Bu hareket mekânlar arası ve zaman

boyutlu bir hareketlilik olabileceği için bu açıdan birçok etmeni de barındırmaktadır. Göç

kavramı, göç edilen yerdeki kalıĢ süreleri, göç edenlerin özelliklerinin yanı sıra psiko-sosyal

etkileri ve uyum sorunlarını da içerdiği için pek çok yönüyle ele alınmalıdır (Buz,2004).

“Göç; bireylerin gelecek yaĢantılarının, ya bir bölümünü ya da tamamını geçirmek üzere bir

Page 31: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

31

yerleĢim biriminden diğerine yerleĢmek amacıyla yapmıĢ oldukları coğrafi nitelikli yer

değiĢtirme ve yeni bir sosyo-kültürel çevreye girmesi sürecidir”(Kolukırık, 2006).

Türkiye‟de özellikle iç göçler önemli bir olgu olarak karĢımıza çıkar. Kırdan kente

gerçekleĢtirilen göç, kültürel, toplumsal ve ekonomik anlamda değiĢmeyi hızlandırdığı için

olumlu ve olumsuz sonuçlara neden olan bir olgudur. Bu açıdan kırdan kente gerçekleĢen göç

bireyin serbest iradesinin etkisinden daha çok güdümlü olarak gerçekleĢir. Çünkü, güdümlü

göçü devletin sosyal, ekonomik, güvenlik gibi çeĢitli konularda aldıkları kararların hayata

geçirilmesi sonucunda nüfusta meydana getirdikleri mobilite oluĢturmaktadır.

Türkmentekin (1973)‟ e göre göçün önemli olumsuz sonuçları söz konusudur. Bu

olumsuz sonuçların içerisinde kentlerde konut ve gecekondu problemi de yer almaktadır (akt.

Es, AteĢ, 2004: 210). Türkiye‟ de gecekondu II. Dünya SavaĢı sırasında ortaya çıkmıĢtır ve

yasalar tarafından yapımı yasaklansa da 1948, 1953,1960 ve 1983 yıllarında yapılan

araĢtırmalar gecekondu sayısının giderek arttığını (25-30 binden 1.5 milyona) saptamıĢtır

(KeleĢ, 2004: 493).

Bakıldığında kentleĢmenin nedenlerinden biri olan göçü etkileyen güçler aynı

zamanda gecekondulaĢmanın da nedenlerini oluĢturmaktadır. Oktik (1997)‟ e göre yanlıĢ

tarım politikaları, parçalanmıĢ topraklar, hızlı makineleĢme, köylünün gelirinin ve yaĢam

düzeyinin düĢüklüğü köylüyü köyden iten sebeplerdir. Kongar (2002)‟ a göre kentin iĢ

imkanları, yüksek ücret, kentin kültürel değerleri, büyük kentlerin eğitim ve sağlık hizmeti

köylüyü kente çeken sebeplerdir (akt. Mutlu, 2007: 10).

1960‟ a kadar Türkiye‟ de gecekondu dar gelirli aileler tarafından zorlu koĢullar

altında, ufak yardımlarla yapılan “masum” barınma ihtiyacını karĢılamak maksadıyla

yapılmıĢtır. Bu dönemde gecekonduların kiralanması kolay rastlanır bir durum değildir. 1960

– 1970 yılları arasında gecekonduların kiraya verilmesi yaygınlaĢmıĢ ve gecekonducu baĢka

gecekondu inĢa ederek kendi ihtiyacının fazlasından kira geliri elde etmeye baĢlamıĢtır. 1970

Page 32: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

32

– 1980 yıllarında gecekondulaĢma tamamen ticarileĢmiĢ ve dar gelirli aileler için arsa

sağlayan ve yapı malzemelerini de temin ederek gecekondu inĢa edip satan firmalar türemiĢtir

(KeleĢ, 2004: 502-503).

Göç toplumsal bir harekettir ve toplumsal sonuçları vardır. Toplumsal yapıdaki

değiĢim ve dönüĢüm Kıray (2000)‟ın da belirttiği gibi, aniden gerçekleĢmez; değiĢim bir

süreçtir. Bu değiĢimde rol alan en önemli etkenler birisi de mekânda yer alan ekonomik ve

sosyal yapının yanı sıra ekonomik yapıda giderek hâkim olan sektör ve bu sektörün

gereksinim duyduğu yeni üretim biçimidir. GeliĢmekte olan geç kapitalistleĢmiĢ ülkelerin

kentleĢme süreci ile geliĢmiĢ ülkelerin kentleĢme sürecindeki en önemli fark bu noktada

ortaya çıkmaktadır. GeliĢmiĢ ülkelerde tarihsel süreç içinde sanayileĢme ve kapitalizmin

geliĢmesine bağlı olarak ortaya çıkan kentleĢme süreci, geliĢmekte olan ülkelerde ağırlıklı

olarak kırdan kente bir nüfus hareketi biçiminde gerçekleĢmektedir. Bu sürecin açık

göstergesi ise bu ikinci ülkelerde kentsel hizmetler sektörünün sanayinin önüne geçmesidir.

DönüĢüm sürecinde mekânı, toplumsal yapıyı, iĢbölümü, uzmanlaĢma ve örgütlenmeyi

önemli ölçüde etkileyen bu farklılık geliĢmekte olan ülkelerin kentleĢme sürecinde

gözlenmektedir.

Sayın (1994)‟a göre toplumsal evrime göre çok kısa dönemlerde gerçekleĢen, oluĢumu

gözlenebilen, doğruluğu anlaĢılabilen, biçim ve içerik dönüĢümlerine verilen addır.

Toplumsal değiĢmenin nedenleri çok farklı olabilir. Ġçsel ve dıĢsal olarak ikiye ayrılır. Ġçsel

nedenler toplumun iç dinamiklerinden kaynaklanır, toplumu meydana getiren üyelerin

etkinlikleri, toplumun ekonomik, siyasal, hukuksal, dinsel, ideolojik, toplumsal vb.

etkenlerinin değiĢmesi ve geliĢmesidir. DıĢsal nedenler toplumun diğer toplumlarla olan

iliĢkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu iliĢkiler kültürel, siyasal, ticari vb. olabilir. Kısaca,

toplumsal değiĢme geçici ve kısa süreli olmayan bir biçimde, bir toplumun toplumsal

örgütünün yapısını ve iĢleyiĢini etkileyen, tarihin gidiĢini değiĢikliğe uğratan, zaman içinde

Page 33: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

33

gözlenebilen değiĢime denir. Ayrıca Sayın (1994) toplumsal değiĢmede rol oynayan etkenleri

Ģu Ģekilde üç gruba ayırmıĢtır.

A. Demografik Etkenler: Durkheim‟ın öne sürdüğü bu etken insanlar arasında

iĢbölümünün geliĢmesi toplumlarda köklü Ģekil ve içerik değiĢikliklerine yol açmıĢtır.

ĠĢbölümü sayesinde mekanik dayanıĢma üzerine kurulan geleneksel toplumdan, organik

dayanıĢma üzerine kurulan sanayi toplumuna geçiĢ gerçekleĢmiĢtir. Demografik etken

ahlaksal yoğunluğa neden olur. ĠĢbölümünün geliĢmesi uygarlık düzeyinin yükselmesini

belirleyen temel etkenlerden birisidir. Nüfus ve nüfus yoğunluğunun artması insanlar arası

iliĢkinin yoğunlaĢmasını sağlar.

B. Teknik Etkenler: Reisman‟ın ileri sürdüğü bu kavram bir diğer önemli etkendir.

Kömürün ve elektrik enerjisinin kullanılması sanayi devriminde ortaya çıkmıĢ, teknolojideki

değiĢmeler toplumda sanayileĢmeyi ve kentleĢmeyi doğurmuĢtur bu da verimliliğin

yükselmesini, ulaĢımın ve bildiriĢimin artmasına neden olmuĢtur. Teknolojik devrimin

etkisinde kalarak toplumsal yaĢamla ilgili aile yaĢamı, sanat, edebiyat, siyasal tutumlar vb.

derinlemesine ve geniĢlemesine köklü değiĢimlere uğramıĢtır. Kırsal yapıyı kökten

değiĢikliklere uğratmıĢ, eski geleneksel kültürün yıkılıp, dağılmasına yol açmıĢtır. Kitle

iletiĢim araçları ise kiĢisel ve aile yaĢamımızın maddi ve kültürel yönlerini değiĢime

uğratmıĢtır. Günümüzde teknik etkenlerin, bilim ve teknik devriminden söz edilebilir.

Yüzyıllar boyunca üretim boyunduruğunda kalan insan, bilimsel ve teknolojik devrim

sayesinde özgürlüğüne kavuĢmuĢtur.

C. Ġdeoloji: Ġdeoloji bir toplumun ve ya grubun durumunu betimlemeye, açıklamaya,

anlatmaya ve ya haklı göstermeye yarayan ve kapsamlı bir biçimde değerlerden esinlenerek

bu grubun, bu toplumun tarihsel eylemine yön veren; açık ve genel olarak örgütlenmiĢ

yargıların ve fikirlerin sistemidir. ÇağdaĢ sosyolojide, ideolojinin gerçek ve açık ideoloji

oluĢturduğu gibi, yanlıĢ bir ideoloji oluĢturabileceği de göz ardı edilmemelidir. Ġdeoloji aydın

Page 34: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

34

bilince katkıda bulunduğu için toplumsal değiĢmenin bir etkenidir. Toplumsal değiĢmeyi bu

yönüyle ilgilendirir.

YaĢanan toplumsal değiĢmenin ekonomik odaklı sonuçları da meydana gelmektedir.

Yoksulluğu insanlar kendi kültürleri çerçevesinde belirlemektedir. Göreli yoksulluğu tam

olarak anlayabilmek için mutlak yoksulluğun ne demek olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Mutlak yoksulluk kavramı fiziksel olarak hayatı devam ettirebilmek için gerekli temel

koĢullara sahip olamama durumudur. Yeterli beslenme, barınma ve giyecek ihtiyacını

karĢılanamayan insanlar için mutlak yoksulluk kavramı kullanılır. Mutlak yoksulluk

kavramının evrensel bir geçerliliği vardır. Göreli yoksulluk kavramında ise yoksulluk kültürel

olarak tanımlanır. Göreli yoksulluğu savunanlar için evrensel bir yoksulluk kavramı yoktur.

Her toplumun öncelikleri farklıdır ve bazı toplumlarda çok önemli olarak görülen Ģeyler diğer

toplumlarda lüks olarak algılanabilir(Giddens, 2008:386 )

Kırdan kente göçün artmasıyla birlikte kentlileĢme kavramı ön plana çıkmaktadır.

KentlileĢme, temelde insanların kentle bütünleĢmesini ifade eder. BütünleĢme kavramı

genelde, bir nüfus grubunun daha büyük bir nüfus grubuyla kaynaĢması anlamına gelir.

KentlileĢme, kentleĢme akımıyla birlikte ortaya çıkan toplumsal değiĢme ile göç edenlerin,

maddi-manevi yaĢam tarzlarında, değer yargılarında ve toplumsal iliĢkilerinde değiĢim ve

dönüĢümlerin gerçekleĢmesi sürecidir (KeleĢ, 1980; 70). Sezal (1992)‟ nin deyiĢiyle

kentlileĢme, “kırlılıktan uzaklaĢma, organize edilmiĢ sosyal hayata geçiĢ” olarak da ifade

edilebilir. BütünleĢmenin veya kentlileĢmenin psikolojik, kültürel, toplumsal ve ekonomik

olmak üzere en azından iki boyutta gerçekleĢtiği söylenebilmektedir. Eğer kentin psikolojik,

kültürel ve toplumsal yapısı ve kırın yapısı çok farklı değilse bütünleĢme kolay olmaktadır.

Eğer yapılar farklı ise kent yaĢamına uyum sağlayamama sorunu ortaya çıkmaktadır

(Göymen, 1983; 81).

Page 35: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

35

Kırdan kente göç edenlerin bu bütünleĢme ve uyum süreçlerini açıklamada “ekonomik

mekân” ve “sosyal mekân” kavramları önemlidir. KentlileĢen insan da “ekonomik bakımdan

kentlileĢme” ve “sosyal bakımdan kentlileĢme” olarak iki tür değiĢim olduğunu söyleyebiliriz.

Ekonomik bakımdan kentlileĢme; KiĢinin geçimini tamamen kentte veya kente özgü iĢlerle

sağlayacak duruma gelmesiyle gerçekleĢir Sosyal bakımdan kentlileĢme; Kır kökenli Ģahsın

her türlü konularda kentlere özgü tavır ve davranıĢ biçimlerini, sosyal değer yargılarını

benimsemesi ile gerçekleĢmektedir. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal alandaki kır insanının

kent insanına dönüĢme süreci, ülkedeki toplumsal yapısındaki değiĢme ve dönüĢme

süreçleriyle paralellik gösterir (Es, 2010).

Göçle birlikte yeni bir sosyalizasyon süreci yaĢanmaktadır. Ġnsan tarihsel olarak içinde

bulunduğu toplumun kültürel norm ve değerlerini öğrenerek sosyal bir varlık haline gelir.

Sosyalizasyon süreci yaĢam boyu devam eden bir süreçtir. Bir toplumun kültürü, dil

vasıtasıyla bireylere aktarılır. Yeni doğan çocuğa doğduğu andan itibaren toplumda inĢa

edilmiĢ olan kültür öğeleri öğretilir. Sosyalizasyon evrensel bir nitelik taĢır fakat bunu

öğretme yöntemi ve nelerin öğretileceği bir toplumdan diğerine kültürel olarak farklılık

gösterir(Adak,2000).

Her toplum içinde bireylerin davranıĢları, sosyalizasyon ajanları ve onların yarattığı

kültürel atmosfer etkisinde toplumun üyesi haline getirilmek için yönlendirilir. Samimi ve

duygusal iliĢkilerin daha yoğun yaĢandığı aile, arkadaĢ ve akrabalık grupları bireyi etkileyen

alt kültürlerin yaĢandığı ortamlardan en önemlileridir. Bunların dıĢında eğitim kurumları, kitle

iletiĢim araçları, meslek kuruluĢlar da bireyin toplumsallaĢma sürecinde rol almaktadır. Bu

durumda kiĢi; bir yandan üyesi olduğu alt kültürün bilgi birikimini ve değerler sistemini, diğer

yandan da kurumlaĢmıĢ kültürel sistemin öğelerini iç içe özümsemektedir (Önür 1998:32).

Göçle birlikte yaĢanan değiĢmeler bir hareketlilik meydana getirir.

Page 36: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

36

Hareketlilik, toplumun kendi içindeki dinamizmini ifade eden veya nüfusu meydana

getiren fertlerin toplum içindeki pozisyon değiĢimlerini belirten bir kavramdır. Toplumda

bireylerin, zümrelerin veya kültür unsurlarının, tabakalaĢma da, ya da sosyal mekânda yer

değiĢtirmesini ifade eder. Dikey, yatay, nesiller arası vb. olmak üzere çeĢitli ayrımlarla

incelenebilmektedir.

“Dikey hareketlilik bir kiĢi ya da topluluğun aynı kuĢakta veya kuĢaklar arasında

toplum için görev-meslek ve dolayısıyla statü bakımından iniĢ ve yükseliĢini ifade eder.

Fakat, günümüzde, özellikle alt tabaka mensupları için bu yükseliĢ pek kolay olmamaktadır.

Köken, çevre, gelenek, iktisadî ve kültürel Ģartlar gibi etkenler, onların hareketliliğini

engelleyebilmektedir. Bu engelleri kısmen de olsa bertaraf etme vasıtalarına ulaĢma imkânı,

üst tabakaların çok daha kolay istifade ettikleri hal olarak kalmaktadır.” (“Sosyal

Hareketlilik”)

Hane halkının daha iyi fiziki çevrede yaĢaması da dikey hareketlilikle ilgili

olabilmektedir. Kendilerini alt tabakaya mensup görüyorlarken fiziki çevre açısından daha iyi

bir yere geçmeleri kendilerini bir üst tabakaya ait hissetmelerini sağlayabilmektedir. Bundan

dolayı gecekondu hayatından apartman hayatına geçmek dikey hareketlilik kavramıyla

bağlantılıdır. Burada önemli olan „algı‟dır. (“Sosyal Hareketlilik”)

Kuo (1976)‟ ya göre göç bireyin sadece fiziki ayrılıĢını ifade etmemekte bunun

yanında bireyin daha önceden alıĢtığı bir takım kurallardan, haklardan ve sosyal etkileĢim

örüntülerinden ayrılmasıdır. Bireyin alıĢtığı ortamdan ayrılması onun yalnızlık, kendini

değersiz görme ve yabancılaĢma gibi duyguları yaĢamasına neden olabilmektedir(akt. Doğan

1988 :34)

Giddens(2004) ‟e göre 21. yüzyılda öyle bir dönem yaĢanmaktadır ki, bireyler artık

caddede yürürken ilerde bir tanıdıklarını görseler bile selamlaĢmaktan çekinmekte,

Page 37: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

37

tanıdıklarıyla karĢılaĢmamak için mümkünse karĢı kaldırıma geçmeye çalıĢmaktadırlar

(Giddens, 2004: s. 91).

Berger (1993)‟ e göre bu durum sosyolojide yeni tartıĢma alanları açmakla birlikte

herkesin toplumsal yardımseverlik duygularından uzaklaĢtığını ve sadece kendi bireysel

çıkarına odaklanıp çevreden izole olduğu toplumlarda kendi baĢına hareket eden atomların

düzensizliği görülmektedir. Böylesine bir düzensizliğin sonu ise toplumsal çözülmedir

(Berger, 1993).

Kentsel dönüĢüm; toprağın ve binaların geri kazanımı, kentsel çevrenin iyileĢtirilmesi,

yerel alanların daha iyi ve vatandaĢların katılımıyla yönetilmesi ve kamu fonlarının hem

bölgeyi yeniden kazanmak, hem de daha fazla özel yatırım çekmek için kullanılması yoluyla

kötüleĢen yerleri canlandırma gibi durumları kapsar (Giddens, 2009: 10- 64).

1.1 PROBLEM

Gürkan (2000)‟ e göre kırsal kesimden göçenler kentlerdeki nüfusun artmasıyla

istihdam konusunda da sıkıntı yaĢarlar. Sanayi ve hizmet sektöründe iĢ bulmakta zorluk

çekilmesi yalnızca göç ve meslek sorunu değildir. Bu durum aynı zamanda toplumun yaĢam

biçimini değiĢtirmesi anlamına gelmektedir (akt: Mutlu, 2007: 13).

Mutlu(2007) „ye göre, gecekondu olgusunu sadece kırdan göçen ailelerin konut

ihtiyacının ortaya çıkardığı bir olgu olarak görmek konunun toplumsal yanını kaçırmamıza

neden olur. Toplumsal olarak gecekondular aynı zamanda bir yaĢam tarzı olarak vardır.

Gecekondu aileleri üzerine yapılan pek çok çalıĢma da, bu aile yapısının maddi ve manevi

yaĢam tarzları açısından hem köy, hem de kent tipi bir aile yapısı gösterdiği görülmüĢtür

(Yasa,1970: 9). Göç olgusunun yalnızca insanların hareketliliği değil aynı zamanda kültür,

yetenek ve sermayenin de fiziki mekan üzerindeki hareketliliği anlamına geldiği

bilinmektedir. Aynı Ģekilde, göç hareketleri hem göç edilen yeri, hem de gelinen kenti etkiler.

Dolayısıyla, göçle gelen insanlar kendileri çevreden etkilenip değiĢtikleri gibi çevrelerini de

Page 38: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

38

etkileyip değiĢtirmektedir. Göçmenler yalnızca iĢsizlik, barınma gibi sosyal sorunlar

yaĢamamakta aynı zamanda duygusal, düĢünsel yani bir takım psikolojik sorunlar da

yaĢamaktadır. Bu sürecin her zaman sosyal bütünleĢmeyle sonuçlandığı söylenemez.

Özellikle farklı sosyo-kültürel mekanlardan aynı kente göç eden kitleler sosyal bütünleĢme

sorunu yaĢayabilmektedir. Sonuç olarak, her ne kadar kente gelindiğinde çeĢitli sorunlarla

karĢılaĢılsa da, kente gelenlerin asıl amaçları, kentin sosyo-ekonomik ve kültürel

imkanlarından yararlanmak ve kentli gibi tüketerek kentle bütünleĢmektir (ġenyapılı, 2000:

166).

Es (2004)‟e göre, gecekondulaĢma ile birlikte bazı olumsuz sonuçlar ortaya

çıkmaktadır. Bunlar ekonomik ve kentleĢme ile ilgili sorunlar ve sosyo-kültürel sorunlardır.

Öncelikle ekonomik sorunlar ele alınacak olursa; kırdan kente göç eden ailelerin kentte iĢ

bulma konusunda sıkıntı çekmesi ve gecekonduların yıkımında karĢılaĢılan zorluklar, yıkım

sonucu oluĢan ekonomik kayıp önemlidir. Kırdan kente göçün en önemli sebebi kır ile kent

arasındaki gelir farkıdır. Kent iĢ imkanlarının fazlalığı sebebiyle seçilir. Kente gelen

göçmenler gecekondu bölgelerine yerleĢir ve genelde vasıfları düĢük olduğundan modern

sanayi yerine geleneksel sanatlarda, küçük sanatlarda ya da enformel sektörde çalıĢırlar. ĠĢsiz

kalanların kente uyum sağlaması gecikir ve gayri meĢru yollarla para kazanmanın yolları

artar. Diğer bir olumsuz sonuç gecekonduların yıkılması ve milli ekonomik açıdan oluĢan

zarardır. Bu durum sosyal sorunlara da sebep olmaktadır. Gecekonduların imara aykırı

yapılması sebebiyle kentin görünümü açısından olumsuz bir görüntü meydana gelmektedir.

Kentin etrafı daha verimli değerlendirilebilecekken gecekondularla çevrelenir ve bu

bölgelerde çıkan uyumsuzluk kentlileĢememe sorununa neden olur. KentlileĢememe, sorunu

daha büyük boyuta taĢır (Es, AteĢ; 2004: 222).

KentlileĢmede zaman önemli bir unsurdur. Kentte kalıĢ süresi uzadıkça uyumun daha

fazla gerçekleĢtiği, dolayısıyla kentlileĢme eğiliminin de arttığı varsayılmaktadır. Bunun yanı

Page 39: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

39

sıra, köyle bağlantısını koparmayan, geleneksel alıĢkanlık ve iliĢki ağlarını sürdürmekte ısrarlı

olan göçerlerin kentlileĢemedikleri, ne kentli ne de köylü oldukları, arada kalmıĢ bir yaĢamları

olduğu öne sürülmektedir (Aydoğan, 1997; 547).

Göçmenlerin kentlileĢme düzeylerini ele alan iki farklı görüĢ karĢımıza çıkmaktadır.

Bu görüĢlerden ilki, Wirth (2002)‟ nin öncülüğünü yaptığı kentlileĢme anlayıĢıdır. Bu görüĢe

göre kentleĢme; geleneksel değerleri ve iliĢkilerin önemini yitirerek ortadan kalkmasına

götüren dönüĢtürücü bir süreçtir. KentlileĢme de göçmenin geleneksel değer ve

alıĢkanlıklarını kenara bıraktığı, kentsel yaĢam pratiklerini benimsediği bir süreçtir. Bu

süreçte kentlilik kimliği kazanıldığı gibi eski geleneksel kimlik de yok olur Ġkinci görüĢ, kente

göçen köylülerin “kentleri köyleĢtirdikleri” temeline dayanmaktadır (akt. KeleĢ, 2004; 545).

Bu bakıĢ açısı da kentlileĢme sürecini, göç edenlerin kentlerde toplandıkları gecekondu

alanlarında, köydeki yaĢamlarını kente taĢıdıkları ve sürdürdükleri Ģeklinde

yorumlamaktadırlar. Ġki görüĢ de çeĢitli açılardan eleĢtirilmektedir. Temel eleĢtiri ilk görüĢ

için “kesin bir köy ve kent ayrımı” yapıyor olması Ģeklindeyken, ikinci görüĢ de “kent

değerlerini soylulaĢtırma” Ģeklinde eleĢtiriliyor.

KeleĢ (2004)‟ e göre kentsel dönüĢüm sürecine bakıldığında kentlerde var olan

dönüĢümün kendiliğinden oluĢan bir süreç olarak gerçekleĢmediği görülür, aksi Ģekilde ele

almak doğru değildir. Bu dönüĢüm dıĢarıdan yapılan bir müdahaledir ve sosyal, ekonomik,

siyasal ve kültürel amaçlarla gerçekleĢtirilmektedir. Akar (2006)‟ a göre yaĢam kalitesini

arttırmak amacıyla yapılan kentsel dönüĢümlerin olacağı gibi bazı durumlarda bunun olumsuz

etkiler de olabilmektedir. Kentsel dönüĢümlerin plansız Ģekilde ve sosyal etkiler göz ardı

edilerek uygulanması durumunda fiziksel, sosyal, çevresel ve ekonomik çöküntüye neden

olabilmektedir(akt. Sağır, 2009: 61-62).

Bu çalıĢmanın problemi kentsel dönüĢüm sürecinde olan ve önceden gecekonduda

yaĢayan insanların apartman yaĢamına uyumda karĢılaĢtıkları güçlüklerdir.

Page 40: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

40

1.2 AMAÇLAR

Kentsel dönüĢüm sürecinde, sosyal iliĢki ağlarında ne gibi değiĢiklikler

yaĢanmaktadır?

Gecekondunun yapılıĢ aĢamasında katılımcılar hangi tür emek kullanmıĢlardır?

Kentsel dönüĢüm sürecinde katıımcıların bürokrasiyle olan iliĢkileri nasıldır? Ġkna

sürecinde neler yaĢanmıĢtır?

Katılımcıların gecekondu ve apartman yaĢamına yönelik algıları nelerdir?

1.3 ÖNEM

Bu araĢtırma, Mamak‟ta tıpkı tüm Türkiye‟de yaĢandığı gibi hızlı yaĢanan kentsel

dönüĢüm sürecini yaĢayanların, bu sürece yönelik öznel algılarını öğrenmek, anlamak ve birer

sözlü tarih örneği olarak kaydedebilmek açısından önemlidir. Mamak ve benzer özelliklere

sahip kentsel bölgelerde yaĢanan bu dönüĢüm süreci bu bölgelerde yaĢanan gecekondulaĢma

sürecinin ve bunun tarihinin bir süre sonra unutulmasına neden olacaktır. Yapılan bu çalıĢma

bu tehlikeye dikkat çekebilecek ve bunu engelleyebilecek niteliktedir ve bundan dolayı önem

arz etmektedir.

1.4 YAKLAġIM VE SAYILTILAR

Wallace ve Wolf (2004)‟a göre çağdaĢ sosyoloji kuramları metodolojik bakımdan

tümdengelimli (dedüktif) ve ya tümevarımlı (endüktif) olmak üzere iki farklı düĢünüĢ

biçimine sahiptir. ĠĢlevselcilik, Frankfurt okulu haricindeki çatıĢma kuramcıları ve rasyonel

seçim kuramcıları tümdengelimli iken, simgesel etkileĢimcilik ve fenomenolojik sosyolojide

Page 41: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

41

tümevarımcı düĢünüĢ egemendir. Tümevarımcı kuramcılar ilke olarak niceliksel tekniklerden

hoĢlanmazlar.

Simgesel etkileĢimcilik bireyin içsel duygu ve düĢüncelerinin yanı sıra kiĢilerin

toplumsal davranıĢı üzerine odaklanmıĢtır. Buna bağlı olarak simgesel etkileĢimcilik insan ve

toplum konusuna tümevarımlı, niteliksel, mikrososyolojik ve sosyal psikolojik bir

yaklaĢımdır. Simgesel etkileĢimci yaklaĢım çözümle yaparken insanlar arasındaki küçük çaplı

iliĢkileri temel alır. Bireyler dıĢ güçler karĢısında pasif konumda değildir. Her bir birey kendi

hareketlerini yorumlama, değerlendirme, tanımlama ve kendi davranıĢlarını etkin bir biçimde

inĢa etme hakkına sahiptir (Wallace ve Wott, 2004).

1.5 SINIRLILIKLAR

Bu araĢtırma, Türkiye‟de gecekondu yaĢamı ve kentsel dönüĢümün gecekondu

sakinlerine kazandırdığı tecrübe ve algılar üzerine yoğunlaĢmıĢtır. AraĢtırma Türkiye‟de

kentsel dönüĢümün ekonomik sistem, sosyal yapı ile iliĢkileri ve bağlantıları gibi konuları

kapsayacak Ģekilde geniĢletilebilir.

AraĢtırma Ankara Üniversitesi, Sosyoloji bölümü Nitel AraĢtırmaya giriĢ kapsamında

yapılmıĢ ve bu sebeple sınırlı bir zaman ve mekanda belli sayıda katılımcıyla

gerçekleĢtirilmiĢtir.

1.6 YÖNTEM

1.6.1 ARAġTIRMA TĠPĠ

Bu araĢtırma nitel bir araĢtırmadır. Bryman(1988)‟a göre, nicel olarak nitelendirilen

araĢtırmalar temelde pozitivizmle uyuĢumludur belirli karakteristikleri taĢımaktadır. En

belirgin karakteristiklerini sıralarsak; bu araĢtırmalar her Ģeyden önce nesnel, genellenebilir,

geçerli ve güvenilir bilgi elde etme amacını güderler. AraĢtırma stratejisi bu temel özelliklere

Page 42: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

42

göre biçimlenir. Bu tür araĢtırmaların mantıksal yapısı, genel teorilere ve bu teorilerden

çıkarılan hipotezlere sahip olmakla kavramsallaĢtırılır (akt. KuĢ, 2009: 105).

Nitel olarak adlandırılan araĢtırmalar ise daha farklı paradigmalara dayalı olarak

yürütülmektedir. Guba ve Lincoln(1994) nitel araĢtırmaya temel olan alternatif paradigmalara

pozitivizm, postpozitivizm, eleĢtirel teori ve inĢacılık olarak adlandırırlar (akt. KuĢ, 2009:

105).

Mayring(2000)‟e göre nitel araĢtırmanın temelinin oluĢturan beĢ belirgin ilke

Ģunlardır:

Özneye iliĢkinlik: araĢtırma sorularının muhatabı olan öznelerin, araĢtırmanın kalkıĢ

noktası ve esası olması gerekliliği.

AraĢtırma öznesinin betimlenmesine önem verilmesi, olgunun kapsamlı bir

betimlemesinin yapılması.

AraĢtırma olgusun yorumlanması: insan bilimlerinde olgu hiçbir zaman açık değildir,

yorumlanması gerekir.

Öznenin/olgunun bir laboratuar ortamında değil, doğal ortamda incelenmesi.

Sonuç çıkarılmasından bir genelleme sürecinin anlaĢılması: her bir durum için

genelleme dayanaklarının adım adım oluĢturulması.

Mayring(2000), nitel düĢüncenin istikrarlı bir inĢası için on üç dayanak belirler:

a.Tekil Olaya ĠliĢkinlik: Ġnceleme sonucunda araĢtırma amacının tek tek olayların

önemini görmezden gelerek, konudan uzaklaĢması muhtemeldir. Bu sebeple, bunların tekrar

tekil olaylara bağlanarak iliĢki kurulması ve çözümlemeye dahil edilmesi araĢtırmanın

niteliğinin geri kazanılmasını sağlar.

Page 43: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

43

b.Açıklık: Kuram ve yöntemlerde açık olunmalı, araĢtırma süresince değiĢen/geliĢen

amaç ya da sorular doğrultusunda kuram da yöntem de yenilenmelidir, yeniden

yapılandırılmalıdır.

c.Yöntem Denetimi: Tüm amaçlar açıkça ortaya konulmalı ve geçerli gerekçelerle

açıklanmalıdır. Belgelerle denetim kuralların iĢleyiĢi açısından oldukça önemlidir.

d.Öngörü: AraĢtırmacının nesnelliği ya da öznelliği ile alakalı bir basamaktır. Fikirler

her evrede açıkça ortaya konulmalı ve bu fikirlerin her aĢamayı etkileyiĢi takip edilmelidir.

e. ĠçebakıĢ: Empati yapma, yorum yapma yeteneğinin kullanılması anlamına gelir.

Denetlenerek kullanıldığında araĢtırmanın bilgilerini zenginleĢtirir.

f. AraĢtırmacı-Olgu EtkileĢimi: Hem araĢtırmacı hem olgu araĢtırma süreci içinde

gerek konudan, gerekse birbirlerinden etkilenerek dönüĢüme uğrarlar. EtkileĢim sürecinde

değiĢime uğrayan araĢtırmacı ve öznelerin kendileri de nitel araĢtırmanın verilerine dahildir.

g. Bütünlük: Bireysel ayrılıklar nitel araĢtırmanın temel gereği de olsa yaĢam alanları

ve kiĢisel fikirlerle birleĢtirilerek bir bütün halinde yorumlanmalıdır.

h. Tarihi Süreklilik: Olgunun tarihi geliĢimi ve incelenen güne kadar geçirdiği tüm

dönüĢümler dikkate alınmalıdır.

ı. Sorun Yönelimi: Ġncelenebilirlik algısı ile bağlantılıdır. Pratik ile teorinin birleĢtiği

günlük hayat araĢtırmaya yansıtılmalıdır.

j. Argümantatif GenelleĢtirme: Sınırlı nicelleĢtirme de denilebilir. Ġncelenen her olayın

gerekçeleriyle birlikte genel geçerliğinden bahsedilmelidir.

k. Tümevarım: Tekil olaylardan yola çıkılarak yapılan denetlenebilir genellemeyi ifade

eder.

l. Kural ArayıĢı: Genel geçer yasalar yerine olayın öznelliğine dayalı kurallaĢtırma

yapmak, nitel araĢtırmaların gereğidir.

Page 44: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

44

m. NicelleĢtirilebilirlik: Olayın biricikliği dikkate alınarak, nitel analizler dahilinde

elde edilen sonuçların genelleĢtirilmesinde nicelleĢtirme önemli bir koĢuldur.

1.6.2 ARAġTIRMA TEKNĠĞĠ

Bu araĢtırma, nitel araĢtırma tekniklerinden sözlü tarih tekniğiyle hazırlanmıĢtır. Sözlü

tarih, geçmiĢteki deneyimlerin, tanıklıkların, anlatıcının izni alınarak sansürsüz bir biçimde

kayıt altına alınması, deĢifrelenmesi ve arĢivlenmesi olarak tanımlanır. Sözlü tarih, bir

araĢtırma ve tarihi anlama yöntemidir. Bu yöntemle, bireylerle görüĢülerek anıları,

deneyimleri kayıt altına alınır ve tarihi açıdan önemli olan sözlü kaynaklar belgelenir. Sözlü

tarih, bireysel tarihle toplumsal tarihin çakıĢma noktasıdır. Bilimsel disiplinden çok bilimsel

yöntemdir, ancak disiplin olarak tarihe yakındır ve antropoloji ile benzerlik gösterir. Çünkü,

sözlü tarih çalıĢması salt kayıt etme eylemi değildir. GörüĢme hazırlığı, görüĢme süreci ve

görüĢme sonrası “katılımcı gözlemcilik” tekniklerini de kapsayan bir anlama eylemini

gerçekleĢtirme sürecidir. Sözlü tarihçiler antropologlara benzer biçimde bir kiĢi ya da grubun

davranıĢ kültürünü, onunla aralarında kurdukları iliĢki içinde yaĢayarak anlamaya çalıĢırlar ve

böylece kaydedilen sözlerini tamamlayan raporlar oluĢtururlar. Ancak aradaki fark Ģudur;

antropologlar bu iĢlemi yıllara yayılan sürelerde yaparlar, sözlü tarihçiler ise saatlere bağlı

olarak yaparlar (TÜSTAV).

Sözlü tarih, hem disiplinler arası, hem de çağlar arası bir yerde durmaktadır. Bir

yandan tarih yazımının en “arkaik yöntemi-malzeme alanı”, diğer yandan da modern

zamanların donanımlarını kullanarak (ses veya görüntü kayıt cihazlarıyla yapılabilen) en

“modern” yöntemlerinden biri olmuĢtur (Hall, 1996).

Sözlü tarihte amaç, geçmiĢ hakkında bilgi edinmektir. Biyografik yaĢam öyküsünde ise amaç,

kiĢinin geliĢimi hakkında bilgi sahibi olmaktır. Her ne kadar bireyin bakıĢ açısından dünyayı

anlamaya daha az önem verse de, sözlü tarihin yaĢam öyküsü ile birçok açıdan benzer yönü

Page 45: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

45

vardır. Verilen bilgiler son derece özneldir ve hafıza tarafından etkilenir. Fakat Loomis‟e

(1987) göre; son deneyimlerin hafızayı tahriĢ ettiği ve bilginin değersizleĢtiği yönündeki

tartıĢmalar sonucunda Ģunlar söylenmektedir: “GeçmiĢe dönüldüğünde anıların bozulması çok

fazla değildir. Ayrıca böylelikle sözel tarihçinin yapıcı rolü ile baĢka türlü hiçbir zaman

ulaĢılamayacak tarihsel bilgiler kayıt edilmiĢ olur.” (akt. Hall, 1996) .

1.6.3 ARAġTIRMANIN KAPSAMI

Bu çalıĢma kentsel dönüĢüm sürecinde gecekondu yaĢamından apartman yaĢamına

geçmiĢ toplam beĢ ev kadını olan katılımcılarla görüĢülerek yapılmıĢtır. 11 görüĢmeci

tarafından yapılan araĢtırmada, bazı katılımcılarla iki görüĢmeci, bazıları ile ise üç görüĢmeci

görüĢmüĢtür. Yapılan ön görüĢmelerde katılımcıların yaĢam deneyimlerini dinlemek

istediğimiz belirtilmiĢtir. Esas görüĢmede ise iki veya üç görüĢmecinin tek kiĢi ile

görüĢmesinin avantajı, görüĢmenin günlük sohbet havasında geçmesinin sağlanmasıdır.

GörüĢmeci ve katılımcının arasındaki diyalog gecekondu ve apartman hayatını anlatabilmesi

için zemin oluĢturması açısından önemlidir.

GörüĢme sırasında katılımcıların tamamı görüĢmeciler tarafından ses kaydı

alınmasına izin vermiĢlerdir. Her bir görüĢme ortalama olarak 50 dakika sürmüĢtür. DeĢifre

aĢamasında görüĢmecilerin kendi anlatıları herhangi bir düzeltme yapılmadan orijinal haliyle

verilmiĢtir. Bu sözlü tarih görüĢmesi sırasında yapılan kayıtlar, sonradan dinlenerek metin

haline getirilmiĢtir. Daha sonraki aĢamada ise bu metin sosyolojik kavramlarla iliĢkileri

kurulmaya çalıĢılmıĢtır. Ayrıca katılımcıların sadece anlattıkları değil yüz mimikleri,

gözlerinin dolması, yaĢanan sessizlikler de bu çalıĢmada dikkate alınmıĢtır.

Page 46: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

46

BÖLÜM 2

BULGULAR VE TARTIġMA

2.1 Gecekondu Hayatı Yeni Bir BaĢlangıç

Ankara‟ da Mamak gibi bir gecekondu semtinin oluĢtuğu tarihlerde özeğe uzak yerlerde

yerleĢimlerin yoğun olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda Mamak Doğukent kısmı Ankara

Büyük ġehir Belediyesi‟nin belirlemiĢ olduğu kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanlarından

biridir. Bu kapsamda gecekondu bölgeleri birçok ailenin göç ederek geldiği yerler olarak

bilinmektedir. Bu ailelerden biri olan Çınar ailesinden 50 yaĢında, ev hanımı olan Narin Çınar

bu bölgeye gelme hikayelerini Ģu Ģekilde belirtmiĢtir:

Ben köyden yetiştim, çocukluğumuz köyde yetiştik, orada büyüdük. Oradan tekrar aynı

köyümüzde evlendim. Evlenince Kırıkkale‟ye geldim. Bir buçuk yıl Kırıkkale‟de kaldım.

Tekrar eşim askere gitti, ben tekrar köye gittim. Köyden askerden geldikten sonra

Kırıkkale‟ye geldik. Eşim şeker fabrikasına işe girdi güvenlik görevlisi olarak. Orada bir iki

yıl çalıştı. Çalıştıktan sonra tekrar Hacettepe Hastanesi‟ne nakil olarak geldi, orada çalıştı.

Ben ev hanımıyım. İlkokul mezunuyum. Yani herhangi bir yerde bir iki üç yıl çocuğa baktım,

çalıştım. Kızım üniversite okudu. Amasya‟da okudu. Şimdi hemşire. Görevini aldı, evlendi,

İstanbul‟da. Oğlumda burada Ankara Üniversitesi‟nde Sosyoloji okuyor.

(…)Şehre ilk zaten eşim 85‟in nisanı, Nisanın 13‟nde iş başı yaptı. İş başı yaptığı günde biz

taşındık. Aynı gün yani eşim işe gitti, biz Kırıkkale‟den eşyamızı aldık geldik kayınbabamla

aynı günde.

Göçün bireylerin gelecek yaĢantılarının ya bir bölümünü ya da tamamını değiĢtirdiği

bilinmektedir. Evli ve beĢ çocuklu olan Seyran Sarıca Ankara‟ya gelme nedenlerini ve

gecekonduya geçiĢlerini Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:

Ankara‟ya Çorum‟dan göç ettik. Fakat ben önce Sungurlu‟ya gelin geldim.

Sungurlu‟da kocamın ailesiyle beraber gecekonduda yaşadık. Orada eşimin ailesiyle beraber

yaşadığımız için evin sorunları beni çok rahatsız etmiyordu. Çünkü orası benim kendi evim

değildi. Sonra da Ankara‟ya yerleştik. İlk buraya geldiğimizde Boğaziçi‟nde yapılmış olan bir

gecekonduyu satın aldık ve on üç yıl orada oturduk. Sonra Sincan‟a taşındık. Dokuz yıl başka

Page 47: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

47

gecekondu da oturduk. Son olarak Mamak‟a taşındık. Eşim müteahhitlik yaptığı için onun

yapımında yardım ettiği apartmandan bir daire aldık.

Büyük Ģehre gelme nedenleri birçok aile gibi iĢ imkanlarıdır. Katılımcılardan 60 yaĢında,

ev hanımı olan Gülten Atalay ise Ankara‟ da doğmuĢ fakat kendi anne babasının kökeni farklı

bölgelerden göç etmiĢtir.

Adım Gülten Atalay burada Firdevs diyorlar. Eskiden böyle hemen nüfus kağıdı

alınmıyordu. Adım farklı bilinir o nedenle. 60 yaşındayım. Doğma büyüme buralıyım,

Karaağaç köyüydü eski adı buranın. Sonradan mahalle, daha sonra ise belediyelik oldu.

Babam buralı, annem Çubukluydu. Eşim de Ankaralı, babası Kayserili. Eşim 13 yaşında

gelmiş Ankara‟ ya. Kayseri‟yi hiç görmemiş ve kütüğü burada. Eşim memurdu, Büyükşehir

belediyesinden emekli oldu. Ben hiç çalışmadım, ev hanımıyım. Babam çok erken vefat etti.

Annemle ben kalmıştık, kardeşim çok küçüktü o nedenle erken evlendim. Buralarda eskiden

öyleydi herkes küçük yaşta evlenirdi. 17 yaşımda evlendim. 43 sene oldu evleneli. Üç

çocuğum var, iki kız bir erkek. Kızlarım da ev hanımı, çalışmıyorlar. Oğlum servis şoförlüğü

yapıyor. Torunum var yanımda bir tane ona bakıyorum( oğlumun çocuğu). Hepsinin evi yeri

ayrı.

Gülten Atalay‟ın eĢi lise mezunudur. Çocuklarının üçünün de üniversite mezunu olması

ailede dikey mobilitenin gerçekleĢtiğini göstermektedir:

Büyük kızım Konya Karaman‟ da işletme okudu. Diğer kızım Kırıkkale‟ de işletme okudu,

şimdi İstanbul‟ da yaşıyor beğendiği istediği biri ile evlendi. Evlilik yaptı ama ikisi de iş

başvuruları yapıyorlar. Oğlum bir oğlu var liseyi bitirdi, dershaneye gidiyor, ama biraz

rahatsız. 3 yıldır lenf kanseri, o nedenle ona çok özen gösteriyoruz. Küçük kızımın bir oğlu

var liseyi bitirecek bu yıl.

Katılımcı daha önce kendisinin erken yaĢta evlilik yaptığını ve görücü usulü ile evlendiğini

söylemiĢtir. Kızlarının kendi istedikleri kiĢilerle evlendiğini büyük memnuniyetle dile

getirmiĢtir. Devrin değiĢtiğini ve kendisinin evlendiği zaman bu kadar seçme özgürlüğünün

olmadığını belirtmiĢtir.

Katılımcılardan 30 yaĢında ve üç çocuk annesi olan Rabia Seyfi gecekondu hayatının

baĢlangıcını Ģöyle anlatmıĢtır:

Gecekondudan apartmana taşınalı dört ay oldu. Taşındığım gecekondu da Mamak‟taydı,

mahalleden mahalleye geçmiş olduk. Benim göç sürecim olmadı çünkü babam otuz dokuz

yıldır Ankara‟da. Ben burada doğdum, burada büyüdüm, burada evlendim, burada anne

oldum. Çok genç yaşımda, görücü usulüyle evlendim çünkü annem beni okutmadı, “Kadın

kısmı okumaz!” diye ilkokuldan sonrasına yollamadı. Ben ilkokul mezunuyum, eşim de liseden

Page 48: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

48

terk. Eşim servis şoförlüğü yapıyor. Çocuklarım dokuz, beş ve üç yaşındalar. En büyüğü kız, o

okula gidiyor. Diğer oğlanlar benimle birlikte evde.

Katılımcının eğitim konusunda kendini tanıtırken takındığı tavır, gecekonduda

büyümüĢlüğün verdiği imkansızlıkların etkisi altındadır. Ailelerin cahilliği yüzünden genç

insanların hayatları farklı Ģekillenmekte ve bu insanlar atfedilmiĢ hayatları yaĢamak zorunda

kalmaktadır. Sadece eğitim süreci değil, evlilik tercihleri de bu doğrultuda belirlenmektedir.

Gecekondularda yaĢanan „belirlenmiĢlik‟, hayatı adeta insanlara verilen bir hediyeymiĢ gibi

sunmakta ve kiĢisel yaĢam seçeneklerini göz ardı etmektedir.

2.1.2 Gecekondunun YapılıĢı ve Bu Süreçte Kullanılan Emeğin Türü

Türkiye‟de gecekondu dar gelirli aileler tarafından zorlu koĢullar altında daha çok aile

ve yakın çevre tarafından desteklenilerek yapılmıĢtır.

Annemler satın almış gecekonduyu buraya geldiklerinde. Dedemden aldıkları parayı

kullanmışlar, o zamanlar devletten kredi falan çekmek yokmuş. Gecekonduyu tamir ederken

de teyzemler falan yardıma gelmiş, kendi başlarına yapmışlar düzeltmişler oturmuşlar.

Rabia Seyfi‟nin gecekondu yapımında aile içi emeğin kullanıldığını, aile içinden borç

alarak yaptıklarını söylemiĢtir. Gülten Atalay ise gecekondunun yapılıĢı sırasında yaĢadıkları

zorluklardan bahsederken duygulanmıĢ, gözleri dolarak o günleri anlatmıĢtır:

Gecekondu hayatımızla ilgili çok şey var anlatacak. O kadar sıkıntılı günlerdi ama, çok

güzeldi yine de. Gecekondumuz iki katlıydı. Üç oda bir salon, mutfak banyo tamdı yaptığımız

gecekonduda. Bugünkü gibi hatırlıyorum, Ramazan Bayramına üç gün vardı. Ayaklarım ve

ellerim yanmıştı kireçten komşum bazen de eşim yediriyordu yemeğimi. Sadece dış kapımız

vardı, camlar yoktu. Havalar da serinlemeye başlamıştı, sonbahara girmek üzereydik.

Komşuya gittim anlattım havalar soğuyacak eve giremiyoruz kapı pencere yok dedim.

Onunda biriktirdiği kömür parası varmış. Kömürü bir ay sonra da alsam olur dedi ve

parasını bize verdi. Hemen eve geldim, “Satı abla bana para verdi hemen camcıya söyle”

dedim eşime. Bayramdan önce hemen pencere ve camlar takıldı. Kullanılmış pencere kapı

almak zorunda kaldık. Biz boyadık eşimle kullanılacak hale getirdik. 10 yıl kadar böyle

oturduk.

Gecekondu yapılırken annem bile yardım etmedi, çok perişandık, oruç tutuyordum. Ağustosun

sıcağında harç karıyordum. Eşim kızdı oruç tutma ev bitsin dedi. Başlarda çok zordu, aylığı alınca

yiyecek misin ev mi tutacaksın, yetmiyordu. Gecekonduda 21 yıl oturduk, sonra yarısını belediye

Page 49: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

49

yarısını da okul aldı arsanın. Çıkmak zorunda kaldık. Çünkü evimiz yıkıldı. Sonra gecekonduda

oturduk. 14- 15 yıl oldu ev yıkılalı.

KonuĢmalardan gecekondunun yapımında aileden veya diğer akrabalardan destek

alınmadığı anlaĢılmaktadır fakat zor zamanda komĢunun yardım etmesi büyük bir

minnettarlıkla anlatmıĢtır. Burada komĢuluk iliĢkilerinin güçlü, aile iliĢkilerinin ise oldukça

zayıf olduğu görülmektedir.

Katılımcılardan 64 yaĢında ev hanımı olan AyĢe AĢık gecekondusunun yapımını bizzat

kendilerinin üstlendiğini aktarmıĢtır. ĠnĢa sürecinde baĢka gidecek yerleri olmaması içlerinde

bulundukları yoksulluğu açık bir biçimde göstermektedir. Gecekondunun yapımı sırasında,

kendi imkanlarını zorlayarak ve komĢularından borçlanarak hayatlarını sürdürmüĢlerdir:

Ay, hiç sorma nasıl yaptık. (Güldü) Perişan bir vaziyette yaptık. Öyle para yok, bir şey yok.

Zorluklan, borçlan, dertlen, yaptık. Yıktık. Geri yaptık. Diyebilirim ki, dört kere yıktık.

Yıkıcılar yıktı. Mesela bundan elli sene önceyi düşünün. Kırkbeş sene oturdum sade orada.

Öyle yaptık. Ondan sonra iyi oturuyorduk orada. Daire gibiydi, çok güzeldi. Bu sefer

mahalle, tamamen Kayaş‟a kadar yıkıldı orası. Belediye aldı, TOKİ aldı. Üç sene oldu, daha

yapmadılar da. Bilmiyom, başlamadılar da nasıl olacak?

Borç aldık. Yazdırdık. Taksitlen aldık. Çoğunlukla taksitle aldık herşeylerimizi. Priketti,

çanaktı; ne bileyim, biliyor musunuz? Keresteyi, kapı, pencereyi taksitlen aldık. Onları öyle

ödedik, yaptık. Tabi bir zorluklan yaptık haliylen.

Her sene inşaat olurdu. Her sene. E, anca yapıyorduk. Bu sene bir yeri yapıyorduk, bir

sonraki sene bir diğer yeri yapıyorduk. Bir kerede yapıp çıkamadık ki. Olmadı yıktık bir daha,

bir kökünden. Yeniden yaptık. Her yaz bir inşaatımız oluyordu.

O‟nun da (katılımcının eşi) cumartesi, pazar oluyordu. Senelik izinlerinde yapıyorduk

çoğunlukla. Kendi de usta olduğu için gece gündüz demiyorduk, çalışıyordu. Mesela gece

geliyordu, bazen şu pencereyi açacağız veya değiştireceğiz. Yapıyorduk.

İlkin bir oda bir araydı. Sonra çoğalttık, iki oda bir ara yaptık, üç oda bir ara yaptık.

Olmadı, dedik en iyisi bir yıkalım. Çünkü biz hazine diye yaptık. Sonrada mal sahibi çıktı.

Tabi, mal sahibi çıkınca normal tapusunu aldık. Sonra imar gelince imar tapusunu aldık.

Bunları ödedik bir de. Sonra olmadı, tapusını alıp çıkınca, kökünle beraber yıktık evi. Ondan

sonra yaptık bir yaz boyu yaptık evi. Üç oda bir salon; daire gibiydi evim. Banyo, tuvalet

hepsini tam tekmil, mutfak yaptık. Güzel yerlerini hep kalebodur, marley yaptık. Oturuyorduk,

güzeldi. Yolumuz kötüydü. Kış oldu mu araba çıkmazdı bizi oraya, tepeye yukarıya. Samsun

köprüsünün karşısı hemen... Yıkıldı. Derdik yıkılsa keşke bura. Gitsek buradan derdik. Tabi

Page 50: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

50

kış oldu mu kalakalırdık. Araba inmezdi aşağıya. Öyle böyle, yıkıldık. Yıkıcı geldi,

boşaltacağız dediler.

Katılımcılardan Narin Çınar ise gecekonduyu nasıl yaptıklarını ve yaparken çektikleri

sıkıntıları Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:

Tabi yokluk mücadelesini çok çektik. Yeri geldi ekmek alamayacak para bulamadığımız

zamanlar oldu. Yeri geldi yakacak odun, kömür alamadığımız zamanlar oldu(…)

Gecekonduyu yapmak için borç aldım, bilezik buldum. Yani eşten, dosttan yani şöyle borç

olarak yardım aldığım oldu. Ama yalnız bir başıma yaptırmadım. İki tane kaynım vardı.

Beraber üçümüz bir olduk, evi yaptırdık. Yani bir tarafta kaynım oturdu, bir tarafta da ben

oturdum gecekonduda. Öyle yani evimiz pek ahım şahım iyi bir yer değildi. Önümüzde

bahçesi, yeşilliği vardı. Bu taraftan kaya. Zannedersin ki burada normal insan yaşayamaz

derdin yani o evimizi görseydin öleydi. Ama şöyle evimin içi huzurluydu, mutluydum. Hiç

evimin kötü olduğu gözüme gözükmüyordu yani(...)İlk önce ben göçtüm. Önce ben taşındım,

geldim. Kırıkkale‟den buraya göçtüm. Tekrar kaynım bekardı, yanıma geldi. Benim yanımda

büyüdü. Büyük kaynım yanıma geldi, o yanımda durdu. O büyüdü hani evlendi, o kış yurt

dışına gitti. Tekrar öbür küçük kaynım geldi, o da aynen benim yanımda durdu. Yani ben

öndeş oldum, ben vesile oldum, ben evlendirdim. Yani ne diyim ben beraberde aynı çatı

altında 12 yıl oturduk(…)Gecekondu hayatında tabi sıkıntılı günler çok yaşadım. Suyumuz

kışın çok donardı. Borular hep açıktan giderdi, donardı. Ee haliyle ısıtma problemi illaki

yani. Sadece bir yere bir soba kuruyordum. Ancak oturduğum yer ısınıyordu, öbür taraflar

ısınmıyordu. Bazen oluyordu hepimiz bir arada yatıyorduk çocuklarla falan. Tabi

gecekondunun hayatı sıkıntılı yani. Mutlaka ki bazı sıkıntılar oluyor. Bazen oluyordu çatı, ev

akıyordu. Çatı kırık oluyordu, kiremit, ev akıyordu.. Yani gecekondun hayatı zor yani illa ki.

Isıtma yani kömür kullanıyorduk. Odun, kömür kullanıyorduk.

Gecekondunun yapılıĢ aĢamasında akrabalık ve komĢuluk iliĢkilerinin ön plana çıktığı

görülmektedir. Alındığında evin durumunun ne kadar kötü olduğu katılımcının “Gecekonduyu

aldığımızda çok kötü yani şey gibiydi affedersiniz hayvanların barınağı gibi bir yerdi.”

cümlesinden anlaĢılmaktadır. Katılımcının sık sık “Allah‟a şükür, çok şükür” gibi ifadeler

kullanması bir göreli refah örneği sayılabilir ve dinin özellikle yoksul kesimler için bir sığınak

görevi gördüğü anlaĢılmaktadır. Katılımcının çok sıkıntı çektiği ama bunları yaĢaması

gereken bir Ģey olarak gördüğü söylenebilir. Katılımcının aile tipi bir geniĢ aile örneğidir.

Gecekonduyu yaparken yardımcı olan kayınbiraderleri ile 12 yıl aynı çatı altında

oturmuĢlardır.

Page 51: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

51

On üç yıl kendilerinin satın aldığı gecekonduda yaĢayan Seyran Sarıca, gecekondu hayatını

daha erken terk etmedikleri için piĢman olduğunu net bir Ģekilde dile getirmiĢtir.

Gecekondunun yapılıĢ aĢamasında aile içi emeğin kullanıldığını özellikle dile getirmiĢtir ve Ģu

Ģekilde devam etmiĢtir:

Gecekonduyu eşimin halasının kızıyla ortak aldık. Ev satın aldığımızda pek iyi durumda

değildi. Biz kendi çabamızla tamir etmeye, eksiklerini tamamlamaya çalıştık. Banyosu yoktu

evin, tuvaleti dışarıdaydı onları hallettik. Antresi yoktu onu yaptırdık soğuk olur diye. Eşim

işten geliyordu duvarlarını örüyordu, ben de tuğlaları ve harcı taşıyordum. Baya emek verdik.

Benim eşimi o zaman dışarılara göreve gönderiyorlardı. Maddi olarak zor durumdaydık.

Maddi olarak görümcemden yardım aldık. Benim takılarım vardı onları bozdurdum. İki

bölümdü ev, bizim taraf iki oda bir salondu. Tabi onun tarafı biraz daha güzeldi, o daha çok

para vermişti. Gecekonduda önceleri hayat çok zor değildi. Zaten benim dört sene çocuğum

olmadı o yüzden rahattım. Akrabamızla güzel geçiniyorduk. Sanki bir ev gibiydik, samimiydik.

Elektriğimiz, suyumuz beraberdi. Hiç bir sorun, bir çekişme yaşamazdık. Sonra onun

çocukları büyüdü, sen de sıkışma deyip bize biraz para verdi biz de evden çıktık. Memnun

ayrıldık yani birbirimizden. Tek pişmanlığımız gecekonduya çok para harcayıp sonra daireye

geçmemizdir. Keşke daireye daha önce geçseymişiz. Gerçekten çok rahat ettik.

Anlatıcı eĢi ile çalıĢtıklarını söylerken yüzünde yorgunluk ya da kızgınlık ifadesi

gözlenmemiĢtir. Katılımcının anlattıkları ve tavırları eĢi ile iyi bir dayanıĢma içinde

olduklarını göstermektedir.

2.1.3 Gecekonduda Sosyal Hayat

Gecekonduda sosyal hayatı belirleyen Ģey genelde evlilik ve komĢuluk iliĢkileridir.

Katılımcılardan Rabia Seyfi gecekondudaki sosyal hayatını Ģöyle ifade etmiĢtir:

Biz, teyzemler, dayımlar, ananemler hepimiz bir oymaktaydık. Sabahtan akşama kadar

beraberdik. Onlar bize, biz onlara sürekli gider gelirdik. Benim çocukluğumun çoğu teyzemin

evinde geçti. Onlar da gecekondudaydı, hep görüşürdük. Kalabalık bir aileydik biz, kimsenin

kimseden gizlisi saklısı yoktu. Ama evlilik çok etkiledi. Şimdi bayramdan bayrama bile zor

görüşüyoruz. Evlilik bekarlık gibi değil, bağlar kopuyor.

Tam da bu noktada medeni durumun sosyalizasyonu, en az apartmanlaĢma süreci kadar

etkilediğini öğreniyoruz. Evliliğin yaĢanan iliĢkileri temelinden sarstığı gerçeği daha çok

psikolojik ya da bireysel bağlamlarla açıklanabilir bir durum olsa da, göz ardı edilmemesi

geren bir gerçektir. Görücü usulü evliliklerde “baba evine geri dönememe” sendromu

Page 52: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

52

gecekondu mahalleleri için çok daha sert sınırlarla çizilmiĢ bir kabulleniĢtir. Çünkü okulunu

okuyamamıĢ, neredeyse tüm kadınlar “Namusum ve çocuklarım her Ģeyin önünde gelir.”

diyerek, hayatlarını baĢkalarının gerçeklerine teslim etmektedirler.

Rabia Seyfi bu kopuĢun nedenini ise iç çekerek Ģöyle açıklamıĢtır:

Eşler birbirine uymuyor, anlaşmazlık çıkıyor. Ben teyzemin kızıyla bir yatakta büyüdüm

ama şimdi onun kocası çok fazla görüşmek istemediği için birbirimizi ancak bayramdan

bayrama görür olduk. Neticesinde kocası ne diyebilir? Araya da soğukluk giriyor işte böyle.

Birbirimizin evini bile görmedik hala, teyzemlerde buluşuruz o da ayda yılda bir. Evlilik çok

başka bir hayat. Namusumdur çocuğumdur deyip her şeyi yaşıyor insan.

Evlilik sosyalizasyon sürecinin, gecekondu yaĢamının ve alıĢılmıĢlıkların temelini

apartman hayatına geçmeden önce sarmıĢtır. KonuĢmasının devamında Rabia Seyfi biraz da

hüzünlü bir yüz ifadesi ile eskisi gibi görüĢemediklerini belirtmiĢtir.

Özel bir durum olmasına gerek yoktu. Biz her ekmeği beraber bölüşürdük, aynı sofrada

yemek yerdik. Öğle yemeği bizdeyse, akşam yemeği teyzemlerdeydi. Hepimiz bir oymaktaydık.

Evlerin kapıları ayrıydı ama hayatlarımız birdi. Şimdi ben o yemeğini yediğim, evinde

çocukluğumu geçirdiğim teyzemi bayramdan bayrama görüyorum. Onun haricinde ancak

teyzem hasta olacak da o zaman gideceğim ben de. Ben üçüncüyü doğurduğumda geldi

teyzem, en son o zaman gördüm. Allah korusun, bir ölüm olursa gitti geldi olur. Normal

zamanda “Çıkıp da bir oturmaya gideyim.” olmuyor, zaten vaktim yok. Kızım okulda, iki

küçük evde benim başımda ne ara işimi ayarlayayım da gezmeye gideyim?

Eskiden olsa hiç üşenmezdik, Beraber yapılan her şey eğlenceli gelirdi. İftarı burada yer,

sahur için ta Kayaş‟a yürüdük teyzemin evine. İftardan sonra bir çıkardık, uyumadan

dinlenmeden ailecek teyzeme sahura. Araba fazla geçmezdi, her yere yürürdük. Şimdi ancak

telefonla haberleşir olduk. Eskiden yürüdüğümüz yolları hiç gidemez olduk. Çok değişti

ilişkilerimiz.

Burada yine apartmana geçmeden önce ve evlilikten sonra iliĢkilerin zaten zedelendiğinden

bahsedilmektedir. Gecekondu yaĢamı süresince akrabalık bağlarının çok sıkı olduğunun altı

özellikle çizilmiĢtir. Fakat dikkat edilmesi gereken husus, medeni durumun değiĢmesi ile

birlikte gecekondu hayatının zorluklarının ikiye katlanmıĢ olmasıdır. Bahsedilen bu

sosyalliğin, aslında “zorunlu sosyalleĢme” olduğu gerçeği gün ıĢığına çıkmıĢtır. Ayrı bir eve

sahip olunduğunda alınan sorumluluklar dolayısıyla, akrabalık iliĢkilerinin bireysel yaĢamları

katlettiği sonucuna varılmıĢtır.

Gülten Atalay büyük bir mutluluk ve özlemle gecekondudaki sosyal hayatını anlatırken

gecekondu hayatının bütünleĢtirici etkisi üzerinde durmuĢtur:

Page 53: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

53

Komşuluk ilişkilerimiz çok güzeldi. Söğüt ağacımız vardı, işini bitiren gelir hep birlikte

otururduk. Cenazeleri cenazemiz olurdu, doğumlarımız birdi hiç ayırt etmezdik.

Yardımlaşmayı çok severim. İkindi vakitleri özellikle her gün bir komşunun evinin önünde

otururduk. Ben çay yapayım derdim, diğeri kısır yapardı hep birlikte otururduk evin önünde.

Hala ararım bacım diyerek konuşuruz. Bir araya gelmeye çalışıyoruz. Ama biri

gecekondudan çıkınca uzaklara gitti. Gecekondularda hala oturan eski komşularım var. Eski

günleri yad edelim bir araya gelelim diye konuşuruz. Gecekonduda komşuluk ilişkilerimiz çok

güzeldi. Komşuma kömür geldi mi hemen yardıma giderdim, diğer komşuları da çağırırdım.

Hiç kimse bunu yük olarak görmezdi. Onlar da bana gelirdi yardıma. Bahçeye kazan koyup

su kaynatırdık. Çamaşırları yıkardık bahçede.

KomĢuluk iliĢkilerinin sıcaklığından bahsederken gözleri dolmuĢtur ve o günleri büyük bir

özlemle anlatmıĢtır. Gecekondu yaĢamında hala kırsal alıĢkanlıkların sürmekte olduğu ve de

bunun gecekondu hayatında bütünleĢtirici etkisinin olduğu görülmektedir. Ailenin apartmana

geçmesiyle bu alıĢkanlıkların zorunlu olarak kaldırılması sonucu iliĢkilerde zayıflamalar

görülmüĢtür.

Gülten Atalay gecekondudaki bazı komĢuları ile hala görüĢmekte olduğunu dile getirmiĢtir

ve konuĢmasına Ģu Ģekilde devam etmiĢtir:

Gecekondudayken samimi olduğum komşularımdan biri geçen bayram çocuklarıyla geldi. Biz

gecekonduda yaşarken eşi vefat etmişti ve çocuklarıyla yalnız kalmıştı. Eşi yeni vefat ettiğinde biri

gece kapısını çalmış. Hemen bize geldi durumu anlattı. Korkmuş çocukları küçüktü, eşim de korkma

sen ben sabaha kadar ayaktayım rahat uyu dedi. Geçen bayram bunları anlattı hala. Minnet

duyduğunu söyledi. Gece hangi vakit olursa olsun, hastalansak yardıma koşardık hemen. Komşuların

gelinlerini bile hastaneye ben götürürdüm doğuma. Kendi evladımdan ayırt etmezdim.

Bundan yaklaĢık 40 yıl kadar önce gecekonduda yaĢarkenki sosyal hayatını anlatırken

yüzünde büyük mutluluk ve özlem gözlenen Gülten Atalay Ģöyle devam etmiĢtir:

Şimdi sosyal hayatım yok ama eskiden sinemaya giderdim. Çocuklar küçüktü. Açık hava

sineması vardı Mamak‟ ta. Haftanın iki günü de hanımlar matinesi olurdu. İki seans olurdu.

Eşimi işe gönderince bilet almaya giderdim hemen. Komşuların bazıları ilk seansa giderdi.

Çocuklarım küçüktü, onların yemeklerini yedirirdim sonra 10- 15 komşum toplanıp giderdik.

Genelde çarşambaları olurdu. Sabah 10‟ da ve 12‟ de olurdu. Çok güzeldi çok eğlenirdik.

Kayınvalidemle oturduğumuz zamandaydı. Buraya gelince gidemedim artık. Birkaç kez

götürdüm çocukları sonra tedirgin oldum. Önceki kadınlar matinesiydi, rahattı ortam ama

sonra erkekler de vardı bağırıp çağırıyorlardı film izlerken. Bu rahatsız etti beni. Gitmedim

Page 54: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

54

bir daha da. Tiyatroyu bilmem ama şimdi bazen televizyonda bu filmi gördüm sinemada

izledim diye eski günleri hatırlıyorum, çocuklarım şaşırıyorlar.

Burada katılımcı gecekondudayken sosyal hayatının olduğunu, özellikle apartman hayatına

geçtikten sonra sosyal aktivitesinin olmadığını belirtmiĢtir. Apartman hayatı bireyin sosyal

açıdan izole olmasına neden olmuĢtur. Kadınlar gecekondu hayatında ev dıĢında

sosyalleĢebilecekleri bir ortam bulabilmektedir. AlıĢılanın aksine kadınların toplanıp

sinemaya gitmesi bile söz konusudur. Ġnsanların hepsinin birbiriyle muhabbeti vardır.

Yabancı olunan insanlar veya yabancı kalınan mekanın etkisiyle kadınların daha çok eve

kapandığı görülmektedir. Bu durum sosyal değiĢmenin bir yönü olarak ele alınabilir.

Gülten Atalay‟ın aksine diğer bir görüĢmeci olan Narin Çınar gecekondudayken pek bir

sosyal hayatının olmadığını belirtmiĢtir. Tek sosyal hayatlarının akrabaları ile birbirlerine

gidip gelmeleri Ģeklinde olduğunu ifade etmiĢtir. Gecekondudaki sosyal hayatla ilgili

düĢünceleri Ģu Ģekildedir:

Gecekonduda komşuluk hayatım yoktu. Hiç yani şurada bunalsam ben bunaldım diyip

kapısını açıp gireceğim bir komşum yoktu. Ama eltim vardı bak eltimle çok iyiydik. Onlarında

kendi akrabaları vardı. Zaten aramıyorduk komşuyu pek. İhtiyaç duymuyorduk, birbirimizi

anlıyorduk. Yaş farkı vardı. Ben 10 yaş büyüğüm eltimden. Ama yaş farkı olsa yinede

anlaşıyorduk yani. Komşuya pek gerek duymuyorduk. Akrabalarımla da 3 tane kardeşim var,

ablam var. Onlarla da her zaman düğünde, bayramda bir araya gelelim diyalogumuz yoktu.

Her an buluşurduk yani. Canımız istedi, gelirdik. Bende yatarlardı, kalırlardı. Aynı mahallede

oturuyoruz ama yinede gitmezlerdi. Biz oraya gittiğimizde bizde orada yatardık, kalırdık.

Yalnız çocuklarımız büyüdükten sonra haliyle dünya savaşı, geçim telaşı, okuma telaşı derken

kavga küslük şeyimiz yokta gidip gelmemiz biraz seğrildi yani. Sık gidip gelemiyoruz ama

daha önce çok gider, gelirdik. Ablam olsun, 3 tane kardeşim olsun, görümcelerim olsun

hepsiyle öyleyiz yani öyle bir kötü yani bir tartışma, kavgalı kimsemiz yok. Hepsiyle de

Allah‟a şükür iyiyiz yani.

Sosyal yönlü ihtiyacını daha çok eĢinin ailesiyle ve kendi ailesiyle gidermektedir. Aynı

mahallede çok yakın yerlerde oturmalarına rağmen gelen akrabaların yatıya kalması ne kadar

samimi olduklarını göstermektedir. Ama zamanla bu iliĢkilerin biraz aĢındığı görülmektedir.

KomĢuluk iliĢkilerinin geliĢmeme sebebi mahallede oturan komĢuların çoğununda kendi

akrabalarıyla yakın olmasıdır.

Page 55: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

55

Gecekondudan daha erken çıkmadıkları için piĢman olduğunu ifade eden katılımcı Seyran

Sarıca aynı zamanda gecekonduda ki komĢuluk iliĢkilerinin akraba iliĢkilerinden daha ileri

düzeyde olduğunu Ģöyle ifade etmiĢtir:

Mahalledekilerle sık sık görüşüyorduk. Hala da görüşüyoruz yani ilişkilerimiz iyiydi. Hiç

değişmedi. Hatta komşularımızla daha sık görüşüyoruz çünkü annemizden babamızdan daha

çok emek verenler, yardım edenler oldu komşularımız arasından.

2.2 Apartman Hayatı Ve Kentsel DönüĢüm Sürecinde Sosyal ĠliĢki Ağlarındaki

DeğiĢim

2.2.1. Apartman Hayatı Ve Hayat ġartlarındaki DeğiĢim

Katılımcılardan Rabia Seyfi apartmana geçiĢle birlikte yaĢadıkları değiĢiklikleri Ģöyle ifade

etmiĢtir:

Apartmana geçince hayatımızda çok şey değişti. Gecekonduda soba kullanırdık çamaşırı

elimizde yıkardık. Gelen giden derdimiz hiç bitmezdi. Evimde, mutfağımda çok sıkıntı yaşadım

ben. Evimiz üç oda bir salondu; tek yerde soba yanardı. Hepimiz orada yatar, orada yer

içerdik. Kira ödemek de sıkıntılıydı. Annemin evinde rahat rahat yaşardım. Kira ne demekmiş

evlenince öğrendim. Ev sahibi kira isterdi; ama ev mi orası da kira vereceksin? Yedi sene

oturdum o evde. Sonra başka gecekonduya taşındık. Orada da sıkıntılar devam etti. Orada

pek kalmadan apartmana geçtik. Şimdi burada çok rahatım. Gelen gidenin belli, soğuk derdi

yok. Verdiğimiz kira fazla ama en azından kafam dinç.

ApartmanlaĢma süreci baĢladıktan sonra hayatlarda büyük değiĢiklikler olmuĢtur. Gerek

sosyal, gerek psikolojik anlamda anlatıcı, dairesine yerleĢtikten sonra yaĢama fırsatı bulduğu

huzurdan uzun uzun bahsetmiĢtir. Gecekondu hayatının sunduğu psikolojik ve fizyolojik

rahatsızlıklar aile yaĢamını da etkilemiĢ, anlatıcı eĢiyle olan iliĢkisinde sıkıntılar yaĢamıĢtır.

Gecekondunun sahip olduğu sosyal ortam ve sağlıksız yaĢam koĢulları sebebiyle çocuklarını

büyütmekte de sıkıntı çeken anlatıcı, apartmana geçmenin sadece ekonomik harcamaları

arttırdığını ama bu artıĢın da ulaĢılan refah seviyesine değeceğini belirtmiĢtir.

Gecekondudayken kaynanamla birlikle oturuyorduk. Sürekli kahvaltıya gelen birileri

olurdu ve akşama kadar gitmezlerdi. Rahat rahat işimi yapamadım, istediğim yere

Page 56: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

56

gidemedim. Yedi sene bunalım yaşadım gecekonduda. Çok bunaldım insanlardan, kafamı

dinleyememekten. Şimdi çok rahatım ama kapıyı kilitleyip çıkıyorum. Gecekonduda insanlarla

ilgilenmek zorundaydık ama burada soranım yok, karışanım yok. Kaynanam da uzakta.

Evlenince çok başka oluyormuş. Ev işi, yemek, gelen giden bana bakıyor; çocuklar tepemde.

Mecbur evin derdini, tasasını sen çekiyorsun. Bekarlıkla evlilik arasındaki fark bir de üstüne

çocuklar insanı çok etkiliyor. Gecekondu zaten çok zor, evlilik de gelince üstüne katlandı.

Evlenmeden önce de gecekonduda yaşardım ancak annem bize sıkıntıları hiç belli etmezdi.

Ben de şimdi annem gibi oldum. Bir sorun olduğunda kendim halletmeye çalışıyorum, eşime

ve çocuklarıma belli etmiyorum.

Tam burada, „zorunlu sosyalleĢme‟ kavramına tekrar değinmek gerekir. Evlilik öncesi

hayatta yaĢanan sosyal iliĢkiler, evliliğin bireye yüklediği görevlerle birleĢince zorunlu

sosyalizasyon süreçlerine dönüĢmüĢtür. Gecekondu mahallesi zihniyeti rahat yaĢamları

sunarken, bireysel istekler kiĢilerin tekelinden çıkmıĢ, tüm mahallenin isteğine armağan

edilmiĢtir. „Özel hayat‟ kavramını hiçe sayan gecekondulaĢma apartman dairesine geçiĢle

birlikte iliĢkilerde izolasyon olgusuna dönüĢmüĢtür. YaĢanan bu „görece kentlileĢme‟ durumu

toplumsal hayatın refahını arttırmaktan çok, kiĢisel hayatların doğmasını sağlamıĢtır.

Katılımcılardan Rabia Seyfi apartmana geçiĢle beraber değiĢen hayat Ģartlarıyla ilgili

ayrıca Ģunları da söylemiĢtir:

Gecekondudayken hayat şartımız kötüydü. Ne bekarken ne evliyken doğru düzgün sokağa

çıkmazdık. Kızılay‟a gittiğimi hiç bilmem mesela. Her şeye çok heveslenirdik ama

yapamazdık. Şimdi kızıma söylüyorum benim yapamadıklarımı o yapsın diye ama onda da

heves yok. Okumuyor, çalışmıyor. Apartmanda büyüyor ya, kıymet bilmiyor hiç. Ama ben

okuyamadım onları okutacağım diyorum, zaten kocam da okusunlar istiyor. Bir varlığımız bu

üç çocuk işte. Sorduğunuz değişiklik benim için de oldu tabi ama benden de fazla çocuklarım

değişti. Önceden sokakta oynuyorlardı, ortancanın ağzındaki küfürün bini bir para. Evde

baba küfür etmez, anne etmez de bu çocuk bu küfürleri nerden öğrenir? Sokakta öğrenip gelip

evde bize söylüyordu. Çok hırçındı ama şimdi çok değişti. Küfür bitti, sokak yok. Evde oturup

oyun oynar, televizyonda çizgi film izliyor. Hepimizin hayatı bir yerlerden değişti işte.

Elde olan sosyal iliĢkilerin apartmanlaĢma ile tamamen değiĢmesi sonucunda doğan

memnuniyet anlatıcının sözcüklerinden anlaĢılmaktadır. Özellikle çocuklarının geleceği ile

ilgili hassasiyeti mevzusunda, apartmanlaĢmanın onlara çok daha iyi koĢullar sunduğuna

inanmakta ve bu koĢulları arttırmak için eĢiyle birlikte ellerinden ne gelirse yapmak için hazır

olduklarını belirtmektedir. Kendi annesinin yaĢadığı zorluklar sonucu ilkokulu bitirdikten

sonra okula gönderilmeyen anlatıcı, yapılan bu hatanın bilincinde ve üç çocuğunun da

Page 57: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

57

okuması için uğraĢmaktadır. Gecekondu mahallesinde ya da apartman dairesinde; her nerede

olursa olsun geliĢen bilinç, daha verimli bir nesli vaat etmektedir.

Katılımcılardan Narin Çınar apartmana geçiĢle birlikte yaĢadıkları değiĢiklikleri Ģöyle

ifade etmiĢtir:

Apartmana gelince tabi insanların yaşamında bir değişiklik oluyor. Her şeyinde rahat

oluyorsun. İstediğin yerde oturuyorsun, istediğin yerde yatıyorsun. Tek bir odaya bağlı

kalmıyorsun ama gecekonduda öyleydi. Burada aç çeşmeyi sıcak su hazır istediğin kadar

duşunu al, hazır makine at çamaşırı yıka. Orda o zamanlarda makinede yoktu. Ben elde

yıkıyordum. İşte tabi o mücadeleleri orada yaşadık, buraya da geldik tabi bu rahatlığı

görünce „oh be‟ dedik. Dairenin hayatı bir başka oluyormuş.

Katılımcılardan AyĢe AĢık apartmana geçiĢle birlikte yaĢadıkları değiĢiklikleri Ģöyle ifade

etmiĢtir:

Gecekonduda yaşarken evde salçalar, reçeller yapardık. Pazara gider kendimiz seçerdik

sebzemizi, meyvemizi. Ama artık pazara gitmek yerine markete gitmeyi tercih ediyoruz. Daha

kolay geliyor insana.

Katılımcı AyĢe AĢık için eskiden hane içinde yapılmakta olan üretim artık yerini dıĢarıdan

hazır ürün teminine bırakmıĢtır. Gecekondudan apartmana geçiĢ hanede sadece yaĢam tarzını

değil ekonomik davranıĢları da değiĢtirmiĢtir.

2.2.2 Sosyal ĠliĢkilerdeki DeğiĢim

Katılımcılardan Rabia Seyfi apartmana geçiĢle beraber değiĢen iliĢkileri Ģöyle ifade

etmiĢtir:

Apartmanlarda ilişkiler daha güzel oluyor. Gecekonduda komşular geliyor, işinin olup

olmadığını önemsemiyorlar. Gecekonduda gelene hizmet mi edeceksin yoksa çocuklarla mı

ilgileneceksin? Yoksa akşamına kocanın gönlünü mü yapacaksın? Kocanın gönlünü yapacak

hal mi kalıyor? Ama mecbursun, yapmazsan “Sen beni istemiyorsun.” oluyor. Aile içindeki

ilişkilerin bile zarar görüyor. Ama burada öyle değil. Önce işimi bitiriyorum, sonra keyfime

bakıyorum. Rahatlıktan burada zaman çok çabuk geçiyor, gecekonduda yaşadığım zamanlar

iki ömür gibi geliyordu. Dışarıdan bakanlar sanki mahpusa girmişiz gibi düşünüyor

gecekondudan çıkınca ama öyle olmuyor. Ben gecekondu yüzünden hasta oldum, şimdi kafam

rahat.

Gecekondusu yıkılan insanların, hayatlarının ellerinden alındığı düĢüncesi son tahlilde bu

araĢtırma sonucunda görece yanlıĢ fikir olarak ortaya çıkmıĢtır. ġöyle ki, yaĢanan hayatlara

Page 58: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

58

etik açıdan bakmak, yaĢanılan hayatların niteliğinden habersiz olmak anlamına gelmektedir.

Uzaktan yapılan yorumların akademik değeri olsa da, günlük yaĢam pratiklerinin bu

tahminleri ezip geçecek kadar ağır olduğu gerçeği ancak gecekondu hayatını yaĢamıĢ biri

tarafından anlatıldığında dikkate alınacak konuma ulaĢmaktadır. „Kentsel dönüĢüm‟ adı

altında gerçekleĢtirilen bu değiĢimler, sömürü sisteminden-müteahhitlerin insanları kandırma

çabası- arındırıldığına ve tabi ki kiĢisel isteklere bırakıldığında hak edilen hayatların

yaĢanmasının önündeki engeller kalkacaktır.

Katılımcılardan Gülten Atalay apartmana geçiĢle birlikte sosyal iliĢkilerde yaĢanan

değiĢiklikleri Ģöyle ifade etmiĢtir:

Gecekondudayken kapımı kilitlemezdim. Bakkal giderdim, komşuya uğrardım, evin önünde

çayımı içerdim öyle girerdim eve. Eşim birkaç kez kapıyı kilitlemiyorum diye kızdı bana öyle

alıştım kilitlemeye. Apartman geçtikten sonra birbirimizi göremez olduk. Akrabalar ancak

düğüne, cenazeye gelecek, onun dışında çok sıkı değiliz. Buradaki komşularımla eski

komşularım kadar da yakın değiliz. Üç gün evden çıkmasam kimse gelip nerdesin demez,

herkesin işi gücü var sonuçta. Apartmandakilerle bir araya gelemiyoruz gecekondudaki

kadar. Gecekondudayken bahçemizde meyve yetiştirirdik. Fazlasını satmazdık; komşularla

beraber kendi malları gibi yerdik. Pazara gitmeye bile gerek kalmazdı. Şimdi sebzeleri

kurutuyoruz, doğal almaya çalışıyoruz ama eskisi gibi olmuyor.

Katılımcı Gülten Atalay apartman hayatına uymada yaĢanan bazı sıkıntılar olduğundan

bahsetmiĢtir. KomĢuluk iliĢkilerinin apartmanda zayıflamasını iletiĢimin geliĢmesine

bağlamaktadır. Akrabalık ve komĢuluk iliĢkilerinin eskisi kadar sıcak olmadığından

bahsetmiĢtir. Sosyal açıdan iliĢkilerin zayıfladığı anlaĢılmaktadır. Apartman hayatında maddi

açıdan pek bir zorluk yaĢamamıĢlardır.

Katılımcılardan AyĢe AĢık ise apartmana geçiĢle birlikte sosyal iliĢkilerde yaĢanan

değiĢiklikleri Ģöyle ifade etmiĢtir:

Ankara‟da akrabalarımız var ama bayram, düğün veya cenaze olmadığı sürece pek sık

görüşemiyoruz. Fakat apartmana geçince komşuluk ilişkilerimiz çok fazla değişmedi. Yine

görüşüyoruz ama gecekondudaki gibi olması mümkün değil. Eski komşuluklar benim gözümde

öldü.

AyĢe AĢık‟ ın aktarımına göre göç sonucu belli ölçüde dağılma yaĢamıĢ ailesiyle olan

akrabalık iliĢkileri apartmana geçiĢinden sonra aynı Ģekilde devam etmiĢtir. Burada

katılımcının akrabalık iliĢkileri, akrabalarıyla ayrı yerlerde oturmalarından dolayı ulaĢım

güçlüğü ve uzaklık etrafında ĢekillenmiĢ, belirli dönemlerde veya akrabalık birbirine

ulaĢabildikleri dönemde devam etmiĢtir.

Page 59: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

59

Katılımcının komĢuluk iliĢkileri ise gecekondudaki döneme göre çözülme göstermiĢtir.

Apartman hayatının bireyselliği ve eski komĢularla bağların kopması Giddens(2004)‟in

bahsettiği birbirinde uzaklaĢmaya sebep olmuĢtur. Eskiden daha kolay sürdürülen koĢuluk

iliĢkileri apartmana geçiĢle daha bireysel ve kopuk bir hal almıĢtır.

Katılımcılardan Narin Çınar apartmana geçiĢle birlikte sosyal iliĢkilerde yaĢanan

değiĢiklikleri Ģöyle ifade etmiĢtir:

Apartmanda komşularım gayet iyi. Aşağı, yukarı hepsiyle de görüşüyorum. Yani hepsiyle

merhabalaşıyoruz. Ama iki kişiyle daha samimiyiz. Ailecek gidip geliyoruz. Apartman geçince

akrabalarımızla olan görüşme durumumuzda da bir değişiklik yaşanmadı.

Katılımcı Narin Çınar‟ a göre apartmanda genel kabul olan kapalı kapılar ardında yaĢamak

düĢüncesinin aksine iliĢkilerin daha sıkı olduğu görülmektedir. En azından herkes herkesi

bilmektedir ve merhaba demektedir.

Katılımcılardan Seyran Sarıca apartmana geçiĢle birlikte sosyal iliĢkilerde yaĢanan

değiĢiklikleri Ģöyle ifade etmiĢtir:

İlişkiler değişti tabi burada. Dairede herkesi tanımanız, çok iyi olmanız mümkün değil.

Çok iyi dediğim sadece merhabalaşıyoruz insanlarla. Kimseye küslüğümüz yok ama

samimiyetimiz de yok yani. Sadece bir şey olunca, davet olunca gidiyorsun. Burada kafana

göre bir iki kişi bulunca görüşüyorsun. Fakat gecekondu da öyle değildi. Bütün mahalle

dışarıda bir arada oturup muhabbet edebilirdik. Gecekondunun komşuluğu daha sıcaktı.

Mahallede herkes birbirini tanırdı. Burada bazı apartmanlarda kimse kimseyi tanımıyor.

Bizim apartmandaki herkesi tanıyoruz, selamlaşıyoruz ama bizim akrabalarımızda var kimse

kimseyi tanımıyor. Giriyor, çıkıyor, birbirlerine selam vermiyorlar. Hangi dairede kimin

oturduğunu doğru düzgün hiç kimse bilmiyor. Gecekondunun komşuluğu güzeldi ama

apartmanın da şartları daha uygun. Gecekonduda bir göz odada oturuyorduk, sobayı

yakıyorduk. Çocuklar diğer odalar soğuk olduğu için üşüyordu. O yüzden hepimiz bir odada

yatıyorduk. Apartman bu açılardan daha rahat. Keşke daha önce apartmana taşınabilseydik

diyorum.

Katılımcı Seyran Sarıca için apartmanın fiziki Ģartlarının getirisi sosyal izolasyondan daha

değerli görünmektedir. Zaten apartmana daha erken taĢınmamıĢ olmanın piĢmanlığı devamlı

dile getirilmiĢtir. Katılımcı kendi apartmanındaki sosyal yozlaĢmayı çevresindeki diğer

insanların apartmanıyla karĢılaĢtırdığı için genellikle “buna da Ģükür” tavrını sergilemiĢtir.

Page 60: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

60

2.2.3 Kentsel DönüĢümle YaĢanan Maddi Sıkıntılar

Katılımcılardan Rabia Seyfi apartmana geçiĢle yaĢanan maddi sıkıntılarla ilgili Ģunları

belirtmiĢtir:

Apartman yüzünden değil de, araba almak için kredi çektik. Şimdi hem araba kredisi

ödüyoruz hem de kira veriyoruz. Tabi gecekonduda daha az kira veriyorduk ama o aradaki

fark bu hayatı yaşamaya değer. Orada bir torba kömürü bedavaya alıyorduk, şimdi burada

gazı parasıyla alıyoruz ama rezilliği yok.

Ailesel bir karar sonucunda alınan araba için çekilen kredinin maddi yükü biraz

ağırlaĢtırdığını söyleyen anlatıcı, kiranın artıĢının yaĢadıkları hayatın kalitesindeki artıĢa

değeceğini üstüne basarak dile getirmiĢtir. Gecekondularda yaĢanan hayatların, bireysel

isteklerden soyutlanarak yaĢamak zorunda bırakılıĢı maddi olarak hiçbir değerle

ölçülemeyecek kadar önemli bir sorundur. Bu sebeple, yaĢanan zorluklara göğüs germek, o

zorluklar apartman dairesinde yaĢandığı sürece katlanılabilir niteliktedir.

Katılımcılardan AyĢe AĢık apartmana geçiĢle yaĢanan maddi sıkıntılarla ilgili Ģunları

belirtmiĢtir:

Yaşamımızın hiç farkı yok. Orada da aynı, burada da aynı. Tabi maddi olarak sıkıldık ilk

buraya gelince. Kira bizi baya etkiliyor üzerine azıcık kendimiz eklesek bile. Kiramızı eksik

veriyorlar tabi. Sen kaça tutarsan tut, 250‟ye ev mi var şimdi?

Katılımcılardan Seyran Sarıca apartmana geçiĢle yaĢanan maddi sıkıntılarla ilgili Ģunları

belirtmiĢtir:

Gecekondudayken durumumuz daha kötüydü bence. Çünkü borçlarımız vardı. Fakat orda

da giderlerimiz daha azdı. Buradaki harcamalarımız pek artmadı aslında. Apartmanda

alışkanlıklarımız değişti. Herkes sosyalleşmeye başladı. Gecekondudayken pazara giderdik

böyle büyük alışveriş merkezleri yoktu. Aylık alışveriş yapmak gibi bir alışkanlığımız yoktu.

Bir şeye ihtiyacımız olursa gidip alırdık. Şimdi büyük marketlere gidiyoruz, aylık

alışverişimizi yapıyoruz. Şimdi daha iyi daha hesaplı. Bir ay rahat ediyoruz. Gidiyoruz

çoluğumuzu çocuğumuzu gezdiriyoruz. Orada oyun oynuyorlar. Alışverişimizi yapıyoruz aynı

zamanda yemeğimizi de yiyoruz. Yani ben bu durumdan daha çok memnunum.

Seyran Sarıca için gecekondu hayatındaki maddi sıkıntı ev için ekstra giderlerin ve

borçların olmasından dolayıdır. Apartmana geçildiği için harcamalarda artıĢ

gözlemlenmemiĢtir.

Dikkat edilmesi gereken bir konu da Ģudur; Katılımcı Seyran Sarıca apartmandaki

sosyalleĢme sorununa olduğuna destek verirken, Ģimdi apartmanda sosyalleĢmenin baĢladığını

Page 61: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

61

ifade etmiĢtir. KonuĢmalardan da Ģu anlaĢılmıĢtır; Katılımcı sosyalleĢme derken alıĢveriĢe

gitmek, orada çocukların eğlenmesini sağlamak, yemek yemek gibi etkinlikleri kastetmiĢtir.

Buradaki sosyalleĢme, kapitalizme oyuncak olmuĢ bir sosyalleĢmeden baĢka bir Ģey değildir.

2.2.4 Kentsel DönüĢüm Sürecinden Memnun Olup/Olmama Durumu

Katılımcılardan Rabia Seyfi apartmanlaĢma sürecinden memnun olup olmamasıyla ilgili Ģunları

belirtmiĢtir:

Apartmandan çok memnunum çünkü gecekonduda oturan herkes çok zorluk çeker. Annem

de geçti daireye yaklaşık bir sene önce, annem de çok memnun. Çünkü daire rahat.

Gecekondunun özlenecek yeri mi var? Özlenmez çünkü evimiz güzel değildi, hep zorlukları

vardı. Burası mis gibi, rahat. Gecekonduda yaşadığımız bile belli değildi.

Katılımcılardan Gülten Atalay apartmanlaĢma sürecinden memnun olup olmamasıyla ilgili

Ģunları belirtmiĢtir:

Gecekonduda kışlar çok ağır geçerdi. Bu günlerde güzel, tüp derdimiz yok doğalgaz var

çok şükür. Eskiden gaz yağı vardı onunla su ısıtırdım, eşim kızardı bazen gaz yağını çabuk

bitirdin diye. Isınma açısından, temizliği açısından apartman rahat tabi. Gecekonduda

sabahtan çamaşıra otururduk, akşam üçe dörde kadar çamaşır yıkardım. Ekmeğimi kendim

yapardım. Komşuluk ilişkileri ve doğallık açısından gecekondu hayatını hiç bir şeye

değişmem. Gecekondu günleri gerçekten çok güzeldi.

Kentsel dönüĢüm açısından bakıldığında apartmana geçen bireylerin yaĢam standartları

yükseliyor. Fakat katılımcı Gülten Atalay‟ ın gecekondudaki sosyal iliĢkileri fazlasıyla

özlediği görülmektedir.

Katılımcılardan Narin Çınar apartmanlaĢma sürecinden memnun olup olmamasıyla ilgili

Ģunları belirtmiĢtir:

Gecekonduyu hatırladığım zaman aklıma komşuluk anılarım gelmiyor. Ama verdiğim

emekler aklıma geliyor. Çünkü çok mücadele ettim. Evi aldığımız zamanı hatırlıyorum bazen,

ürküyorum. Kendi kendime ben nasıl yaşamışım orda diyorum. Çöp atmak, çöpün toplanması

bile dertti... Çektiğim sıkıntılar, o mücadeleler aklımdan hiç çıkmıyor. Tabi o günlerde

yaşamak sorun. Bazen diyorum yani yaşamamız gerekiyormuş ki demek ki yaşadık. Allah‟ıma

çok şükür önünde yaşadık gençliğimizde ama inşallah yaşlılığımızda rahat oluruz.

Katılımcı Narin Çınar çöp atmanın bile zamanında çok büyük sorun olduğu söylemiĢtir.

Katılımcı gecekondunun ilk halini düĢündüğünde “Ben o evi aldığım hali şöyle bazen

Page 62: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

62

düşünürüm, ürküyorum kendi kendime ben nasıl yaşamışım orda diyorum” sözleriyle

açıklamıĢtır. Apartmanda yaĢamayı bir sürü açıdan tercih ettikleri anlaĢılmaktadır. Ev

kadınlarının görevlerini, sorumluluklarını her ne koĢulda olursa olsun yapma zorunluluğu

hissettiği görüĢmecinin hasta olduğu halde çocuklarına yemek hazırlamak zorunda olduğunu

söylemesinden anlaĢılmaktadır. Bu toplumsal cinsiyetle kadınlara dayatılan görevlerinin onlar

tarafından ne kadar içselleĢtirildiğinin bir örneğidir.

2.3 Kentsel DönüĢüm Süreci Ve Bürokrasi

Katılımcılardan Gülten Atalay gecekondudan apartmana nasıl adım attıklarını Ģöyle

ifade etmiĢtir:

Önce bazı söylentiler çıktı, yıkılacak, yol büyüyecek dediler, eve bir şey yapamadık bu

nedenle. Arsadan çıkacaksınız dediler. Para karşılığı sizi borçlandıracağız, aylık 27 lira

ödedik, daha doğrusu eşim pek para konusuna beni karıştırmazdı. Ayrıntıyı bilmiyorum bu

nedenle. Bizim arsanın yarısını milli eğitim aldı, okul yapıldı yerine. Kalan yarısını ise devlet

aldı. Bize burayı aldık çıkın dendi. Başka yerden daire vereceğiz size dediler. Üç daire evimiz

oldu. Birini kızıma sattık, birinde oğlum diğerinde biz oturuyoruz. Milli eğitim almış, 25- 30

ev vardı hepsi yıkıldı.

Katılımcı arsanın alım sürecine iliĢkin onlara pek bir Ģey danıĢılmadığını biz aldık siz

çıkın dediklerini belirtti. Zorunlu olarak gecekondularını terk etmek zorunda kalmıĢlardır.

Burada kentsel dönüĢümün zorunlu yapıldığını görmekteyiz.

Katılımcılardan AyĢe AĢık kentleĢme süreciyle ilgili belediyenin ilk ne zaman

yaĢadıkları yere geldiği sorusu üzerine Ģunları söylemiĢtir:

Belediye, bir yol için gelirlerdi. Şikayet ederlerdi mahalleden. İmza toplarlardı. Yani

yolumuz yapılsın diye Belediye‟ye. Ne bileyim, işte suyumuz yok diye çok şikayet ederlerdi.

Erkeklerimiz toplanırdı. Biz toplardık imza. Böyle kağıda imzaları isimleri yazardık.

Götürürlerdi dilekçeyi oraya verirlerdi. Gelirlerdi, bakarlardı. “Ha tamam yapılacak

edilecek” derlerdi, giderlerdi. Gidiş o gidiş... Bir daha gelen ney olmazdı. Öyle böyle, öyle

böyle günlerimiz geçti ve kısa zamanda başladılar ölçmeye biçmeye, işaretlemeye. Dedik

herhalde yıkılacak buralar. Yıkıldı. Geliyorlardı. Geliyorlardı ama, tabi kolay olmaz onlar

içinde. Zor yani birden yapılır mı böyle şeyler? Yani kaç sene bizim oramız yıkılacak diye

bekledik biz.

AyĢe AĢık gecekonduların yıkılacağı haberinin geldiği süreci Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:

Page 63: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

63

Üç yıl oldu. Üç sene oldu ben buraya geleli. Direk buraya geldim kiraya. Yıkılacağı

bize hemen hemen bir sene önce geldi. Tabi, herkes cesaret edemedi vermeye. Kimisi

kandırılırsınız dedi, kimisi evleri alacaklar elinizden diye... Cesaret edemedi tabi ilk anda

insan yavrum. Sonra baktım gördük, olacak gibi değil; gari imzaladı amcan şeyi, gelen şeyi.

Ġkna olma sürecini anlatmaya ise Ģu Ģekilde devam etmiĢtir:

Olduk. Yıkılsın istiyorduk. Gari gidelim bizde dedik. Yolumuz yok yavrum. Yol var, ama

kışın araba çıkmıyor. Hasta olsan kalıyorsun. Hiç inmene imkan yok, sırtına alacan gidecen.

Hani öyle buz muz olsa, mümkün değil bizim oraya çıkman. Diyorduk yani yıkılsa hiç

gelişmedi mahallemiz. Hiç gelişmedi. Kırk beş sene durduk orada. Şöyle virane gibi oturduk.

Sonra geldiler işte, yıkılacak dediler. Daha da oturanlar var şimdi on, on beş hane. Biraz da

pürüzlü yerleri onların. Bizim pürüzümüz yoktu, tapulu olduğu için yerimiz. İmar tapumuz

vardı. Borçlanmadık da.

Katılımcı mahalle sakinlerinin belediye hizmetlerinden mahrum kalıĢlarına ses

çıkardığını; ancak bir sonuç alamadıklarını aktarmıĢtır. Katılımcının aktarımına göre belediye

görevlilerinin bölge ile asıl ilgilenmeye baĢlamaları Kentsel DönüĢüm Projesinin ön

çalıĢmaları ile baĢlamıĢ ve bunu takiben yıkım kararının mahalle sakinlerine resmi evrak

yoluyla bildirilmesi suretiyle olmuĢtur. Belediye görevlilerinin bu tavrı büyük bir bilgi

kirliliğine yaratmıĢtır. Burada katılımcı ve eĢi mahallenin izolasyonuna ve geliĢmemesini

gözlemleyerek bu mahalleden daha modern olacağı söylenen bir yere gitme kararı almıĢlar ve

buna yönelik olarak da belediyeyle anlaĢma yoluna gitmiĢlerdir. Kentsel DönüĢüm

Projelerinin genel söylemi olan toplumsal değiĢim vaadi gecekonduda yaĢayan insanlarda

yankı bulmuĢtur.

Katılımcı AyĢe AĢık asıl kentleĢme sürecini Ģu cümlelerle ifade etmiĢtir:

Kağıt geliyordu. Gelin anlaşın, gelin anlaşın... Tabi birkaç sefer ikaz ettiler. Sorduk,

öğrendik soruşturduk. Amcan da dedi, en iyisi vereyim. Bir kaç kişi de verdiydi. Çok yeniydi

daha verenler. Amcan da verdi, imzaladı. Ondan sonra gün tayin ettiler. Şu ayın şu gününde

suyunuzu, elektriğinizi kestirin diye. Tabi o zamana kadar burayı bulduk, evi. O ay kendimiz

verdik kirayı. Suyu kestirdik. Elektriği kestirdik. Ama tabı onlar muameleyi yürüyene kadar

bir ayı geçti. O ay kendimiz verdik kirayı, Belediye vermedi. Ertesi ay Belediye bağladı

şeyimizi. Amcanın şeyine yatırıyor, bankaya. Şimdi gidiyor amcan ayın ikisinde üçünde alıyor

parasını.

Belediyeye güvenme konusunda ise Ģunları söylemiĢtir AyĢe AĢık:

Ne bileyim güvendik işte. Herkes çok çok... Çok itirazlar oldu. Çok şeyedenler oldu.

Yani imzaladık; ama korka korka da imzaladık. Yani cesaret edemeye edemeye şey yaptık.

Page 64: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

64

Kimisi dedi, vermezler. Kimisi dedi, kandırıyorlar. Kimisi dedi, evi elinizden alacaklar.

Canım beni niye kandırsın yani. Kandıracak ne var? Evimi yıkıp da beni mahalle meydanında

niye koysun? Bak üç senedir kiramı veriyor. Allah razı olsun. Tabi bende yurdumdan,

yuvamdan oldum mesela. Durup dururken değil ya. Bize oradan ev verecekler. Yüz

metrekareye anlaştık. Teslimatı söylemediler. Bilmiyorum, verilecek sözde. Yapıldı işte dört

beş tane bizden daha aşağıya. Üreyli‟ ye doğru, bilmem gördünüz mü? Dört beş tane ney bina

yapıldı, 17 katlı. Ama o mal sahiplerine verildi. Oranın sahiplerine verildi. Bizimki de

köprüye yakın olacak; ama tabi daha başlanmadı, üç sene oldu.

AyĢe AĢık evinizin olduğu yerden mi ev verecekler sorusunun cevabını ise Ģu Ģekilde

vermiĢtir:

Değil. Oraya veremez. Şöyle veremez: Aynı yerimize bizim daireyi yapamaz ki. Yani

onlar gibi olacak 17 kat, tepenin üstüne nereye? Bunu şimdi yaparsa düzlüğe yapacak...

İnşallah.

Katılımcıların anlattıklarından kendisinin ve çevresinin bu dönüĢüm sürecine karĢı bir

“güven” problemi olduğu anlaĢılmaktadır. Bu güven probleminin oluĢumunda bürokratik

sistemin yüz yüzelikten uzaklığı ve yazılı verilere dayalı iĢleyiĢi de etkilidir. Bölgede

yaĢayanlar kiminle muhatap olduklarını dahi bilmemektedirler. KarĢılarında tamamen tüzel

bir kiĢilik olarak belediyenin bürokratik örgütlenmesi vardır. Yetkili kiĢilerin kendilerini

açıkça ortaya koymamaları kadar, kentsel dönüĢümle ve bölge sakinlerinin yaĢayacakları bu

süreçler ile ilgili kendilerini bilgilendirme yoluna da gitmedikleri görülmektedir. Kendilerini

bir ikilem içinde bulan bölge sakinleri anlaĢma yoluna gitmekten baĢka bir çözüm

bulamamıĢlardır. Bunu yaparken de bunu bir “risk” olarak algıladıklarını belirtmiĢlerdir.

Katılımcının kendisi de risk aldığını düĢünerek gecekondusunu terk edip belediye ile anlaĢma

yoluna gitmiĢ ve bunun karĢılığında belediyeden her ay kira yardımı ve gelecekte yapılmasını

beklediği bir apartman dairesi almıĢtır. Her ne kadar belediyenin aylık bir miktar yardımda

bulunması kendisi için güven oluĢtursa da, binaların yapımına baĢlanmaması kendisinde

olumsuz bir algı yaratmıĢtır.

AyĢe AĢık kentleĢme sürecinde kiminle muhattap oldukları konusunda Ģunları

söylemiĢtir:

Buranın memurlarıyla görüştük. Müteahhit neyin yok orada. Onlar verecekler.

Müteahhite mi verecekler? Neyse biz şimdi TOKİ aldı diyoruz. TOKİ değil alan aslında.

Belediye TOKİ‟ye verecek şimdi. Müteahhitlere verecek; ama, nasıl verecek, kime verecek biz

bilmiyoruz. Bizimlen ilgisi yok. Bizlen işleri bitti. Biz suyu elektriği kapattık. Hiç kimseyi

görmedik belediyeden. Gitti amcan oraya, bir şey verdi. Kiramızı yatırıyor. Şimdi hiç bir yere

Page 65: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

65

bir şey soramıyoz da, bilemiyoz da. Nereye soracan? Herkes biliyor ben gibi. Ha sonra, bir

daireler verdiler şeyden, Araplarda(?) yokuşun dibinde. Mesela biz bir karı bir koca

olduğumuz için, iki kişi bir oda bir salon verdiler. Yalnız salonun içinde mutak falan.

Amerikan tipi. E, ben oraya üç odanın eşyasını nasıl sığdırayım? İki oda verselerdi

gidecektik. Odanın birisine eşyamı yığacaktım, diğerinde de yatardık, salonda da otururduk.

Ama, iki oda vermediler. Bir oda bir salon. Odada da bir karyola bir de gardırop varmış,

başka bir şey sığmıyormuş. Ben görmedim Ama böyle verdiler bize, veririz dediler anlaşırken.

Ona da biz razı olmadık ben eşyamı nereye koyayım. Yalnız benim komşularımın çoğu gitti

oraya. Köye götürdüler eşyalarını köyleri vardı. Kardeşleri vardı, anneleri babaları vardı.

Köylere götürdüler fazla eşyaları, sade oturacak kadar eşya götürdüler. Orada oturanlar da

kirayı almıyorlar. Yakıt bedava, kira yok. Kira ödemiyorlar. Ev yapılana kadar. Ev yapıldı

mıydı anahtar teslimi, çıkacaklar oradan. Bizim için çok iyiydi; ama bir oda bir salon verince

gidemedik. Eşyamı atmam gerekti. Nereye koyayım ben? Bir de yanımızda çoluk çocuk

olsaydı, beş kişi olması gerekiyormuş ki iki oda versinler. Şimdi bile şu anda yazılsan, beş kişi

olmam gerekiyor benim. Verirse tabi ne zaman çıkarsa. Öyle oturanlar var orada, kirayı

almıyorlar. Yakıt bedava. Orada kalan komşularımızın evleri bir daire etmiyor. Daireyi

doldurmuyor. İddia ediyorlar, tabi mahkemeye verdiler. Ondan ertelendi tabi. Mal sahipleri

verdi mahkemeye. Diyorlar ki bize de versin bir daire. Mesela, ödemeyelim diyorlar,

metrekarem tutmuyor. Mesela benim yerim 211 metrekare çıktı. 250 metrekareye

doldurmamız gerekti, angaz paramızdan kestiler bizim beş milyar, doldurmamız için. Onların

doldurmyor yerleri hem de tapuları yok. Mesela senin 80 metrekare var, iki artı bir. 100

metrekare benim istediğim üç artı bir. 120 var onunda metrekaresi fazla olur. Ben 120 razı

olmadım yani, iki kişiyiz ne gereği var yani dedim. Hem de biraz daha ödememiz gerekti. E,

metrekaremiz tutmayınca, mesela 250 metrekareyi doldurmama lazım ben nasıl doldurayım?

211 metrekare çıktı benim yerim. 250 altı milyar mı ne, angaz paramızı verdiler bizim 12

milyar. Altı milyar nı kestiler, 250 metrekare dolması için o karede. Mesela 120‟yi alsaydım

angaz paramı hepten kesecekti. Napayım 120 metrekareyi? Ne kadar sürede bitcek hiç

bilmiyom.

AyĢe AĢık anlaĢmadan memnun olup olmadıkları konusunu ise Ģu cümlelerle ifade

etmiĢtir:

E memnunluğu, güzel evler ben yapılan evleri gördüm. Mesela o ev gibi olacak bize de

yapılıp verilirse. Güzel eve bir şey diyecek bir durum yok. 17 kat, çift asansörlü. Ama tabi ne

zaman yapacaklar bilmiyoruz. Tabi diyoruz bazen, yapılaydı diyoruz. Yok daha başlanmadı.

Oturduğumuz yerden de, rahatız burada. Komşularımız iyi. Ne bileyim kendi halimizde. Ev

Page 66: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

66

yıkılsın dedik, daire olsun dedik. Gelişsin dedik mahallemiz, iyi olsun dedik. Her taraf kötüydü

yıkıldı. Kimsede bakmıyordu yıkılacak diye evlere, bahçeye. Virane gibi oldu evler hep.

İstedik yıkılmasını. Mecbur hep verecekler. Vermeyenler de on, on beş hane yok gibi. Onlar

da işte azıcık pürüzlü herhalde. Ama napacaklar verecekler onlar da. Şimdi iste şey

çıkartıyorlar: Anlaşırsa anlaşacak, anlaşmazsa koyacak bankaya parasını git paranı al

diyecek hükümet başka ne diyecek. Ne diyorlar ona bir şey diyorlar; ama bilmiyorum. Başka

türlü ne yapacak?

Kentsel dönüĢüm sırasında gecekonduda oturanların evlerinden çıkartılmıĢ ve bu evlerin

yapıldığı araziler el değiĢtirmiĢtir. Bu araziler dönüĢümü yürüten belediyeler tarafından değil

BaĢbakanlığa bağlı TOKĠ tarafından imar edilecektir. TOKĠ son bir kaç yılda giriĢtiği büyük

toplu konut ve kentsel inĢa projeleriyle, Türkiye‟nin lokomotif üretim sektörü olan inĢaat

sektöründe önemli bir yere sahip olmuĢtur. TOKĠ‟ nin son yıllarda giderek yükselen değeri ve

kar eden Ģirket profili TOKĠ uygulamalarının prestijini sağlayan en önemli etkendir.

Katılımcının da belirttiği gibi, her ne kadar kendilerine verilecek evlerin inĢası baĢlamamıĢ

olsa da önceden yapılmıĢ dairelere öncelikli olarak mal sahiplerinin yerleĢtirilmesi Mamak

Kentsel DönüĢüm Projesi için katılımcı gözünde olumlu bir bakıĢ uyandırdığı söylenebilir.

TOKĠ‟nin ve Belediyenin gecekondu bölgelerinden elde ettiği arazilerden büyük karlar

elde edebilecek olması bir diğer gerçekliktir. Gecekondunun üzerine kurulduğu arsanın

değerine bağlı olarak verilen evler ve tıpkı katılımcının aktardığı gibi verilen kotadan eksik

bulunan arsa sahiplerine ev hakkı sunulmaması, karlılığın Kentsel DönüĢüm Projelerinde

önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir.

Katılımcılardan Narin Çınar ise yaĢadığı kentleĢme sürecini Ģu cümlelerle ifade etmiĢtir:

Ya biz hiç müteahhitle şeyimiz olmadı. Eşim emekli oldu. 20 milyar ikramiye verince

eşim dedi ki arsa alalım. Hani ben bu parayla ev alamam dedi. Bir yakınımızda amcamızın

oğlu var. Oraya oturmaya gitmiştik oraya da gidince dedi ki o amcamızın oğlu bizim bu

üstümüzü. Ya amcaoğlu dedi siz dedi gecekonduda çok sıkıntılar yaşıyorsunuz dedi, suyunuz

donuyor dedi, ısıtma şeyi oluyor dedi, araba dedi evin önüne tam yaklaşmıyor dedi. Ben dedi

hep dedi dairede oturup da seni böyle görünce üzülüyorum dedi. 45 milyar diyor dedi bizim

üstümüzü alalım 2 oda dedi. Bizde 2 oda olsun dedik alalım ilerde hani bu gecekondudan da

bir şey olursa satar büyük bir ev alırız dedik. Öyle oldu. Biz buraya geldik üste geldik, baktık.

Üste bakınca müteahhit dedi ki bura dedi benim değil, bura toprak sahibinin. Şimdi biraz

önce gelen Firdevs teyzelerin. O dedi satar satmaz onu bilemem dedi yalnız dedi buraya bakın

bir dedi. Buraya geldik, buraya da oğlumla geldik. Oğlumun çok hoşuna gitti burası hani

geniş dedi. Biz tekrar pazarlığa oturunca 63 milyar dediler, biz alamayız dedik, gittik.

Page 67: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

67

Amcamızın oğlu sağolsun müteahhitle 57‟ye pazarlığı yapmış. Biz o şekilde aldık.

Müteahhitle ya da ev arama konumumuz hiç olmadı veya bu daire olmadı oraya bakalım o da

olmadı oraya bakalım hiç demedik. Kısmet buraymış yani bir anlık oldu. Bir anda burayı

aldık yani.

GörüĢmecinin daha evleri yıkılmadan apartmana taĢınması ve gecekonduya zaten

yıkılacak gözüyle bakması, gecekonduların apartmana dönüĢmesi sürecine olağan baktıklarını

ve benimsediklerini göstermektedir.

Son olarak katılımcılarımızdan Seyran Sarıca gecekondudan apartmana geçiĢini Ģu

Ģekilde aktarmıĢtır:

Biz evde yaşarken müteahhitle görüşme yada evi satmamız için görüşme durumu

yaşanmadı fakat şimdilerde böyle bir durum var sanırım. Şimdi evlerini TOKİ‟ ye

vereceklermiş.

Katılımcı gecekondusunu aynı zamanda akrabası olan ortağına devredip apartmana

geçtiği için gecekonduların tasfiye ediliĢ sürecine yeterince Ģahit olamamıĢtır.

2.4 Gecekondu Ve Apartman YaĢamına Yönelik Algılar

Katılımcı AyĢe AĢık gecekondu ve apartman yaĢamına yaĢamına yönelik algılarını Ģu

Ģekilde dile getirmiĢtir:

İyi de, gari gecekonduyu kaldıracaklar işte. Yani ne yapacaklar, yıkacaklar, düzene

girecek güzelleşecek her taraf. Gecekondunun görünümü bir türlü, dairenin görünümü bir

türlü...(…) Yanımız, yönümüz, karşılarımız her yanımız daire oldu. Bir kötü bizim ora

kaldıydı. Bizim ora gelişmedik bir yer kaldıydı. Yani herkeste istiyordu yıkılsa keşke

diyorlardı. Hepimiz diyorduk yıkılsa buralar diyorduk.(…) Gecekondular mesela yıkılıyor,

haliyle harap turap oluyor. Adamın olur yaparsan oturur. Yapmazsan yıkılır bir taraftan. E,

daire gene öyle değil tabi. Dairenin bakımı bir türlü oluyor, görünümü bir türlü oluyor. Sonra

rahatlık, gecekondu gibi değil. Odun alıyorsun, kömür alıyorsun, kufayı kaldıramıyorsun.

İlkin ben koyuyordum kufayı, koyamaz oldum. Sonra amcan ikimiz koymaya başladık kufayı.

Kömür çıkartıyorsun, odun çıkartıyorsun; çıkartamaz duruma geliyorsun yeri geliyor.

Katılımcı AyĢe AĢık‟ın Kentsel DönüĢüm Projesi ve apartmanlaĢma ile ilgili aktardıklar ve

kendisinin bu konudaki görüĢü büyük oranda olumludur. Kendisi bunu yaĢam standartlarında

ve mahallede bir geliĢme olarak algılamakta ve bu sebeple de dönüĢümü olumlu olarak

algılamaktadır. Mamak‟ın dönüĢümü kendisinin istediği gibi gecekondudan daha modern bir

yere taĢınmasını sağlamıĢ ve görece olarak yaĢam kalitesini arttırmıĢtır. Bunu noktada AyĢe

Page 68: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

68

AĢık, gecekondulaĢma ile sağlıklı bir kentleĢmeden uzak kalmıĢ mahallesinin yıkılmasının ve

yeniden yapılmasının olumlu olduğu görüĢündedir. Ona göre bu mahallenin geliĢmesini

sağlayacaktır. Ancak, gecekonduda geçirdiği 45 sene ve gecekondusunu yapmak için verdiği

emek bu dönemi değerli kılmaktadır.

Katılımcı Seyran Sarıca‟ ya devletin insanların gecekondularını yıkarak yerlerine apartman

inĢa etmesi, gecekondularda yaĢayan insanları apartmana yönlendirmesinin nedeni ve bu

konuda ne düĢündüğü sorulduğunda Ģunları ifade etmiĢtir:

Herhalde insanlar daha rahat etsin, daha çok sosyalleşsin istiyorlar. Bir de şimdi

gecekondudan gelmiş insanlar apartmana uyum sağlayamıyorlar. Baya sıkıntı çekiyorlar,

komşularını rahatsız ediyorlar. Bir toplumda yaşıyorsan o topluma uyman gerekir. Ama yeni

gecekondudan gelen insan apartmana hemen uyum sağlayamıyor. Balkondan halıyı

çırpmaması gerekiyor fakat ben çırparım umurumda değil diyor. Bazı insanlar dinlemiyor

işte. Sanırım biraz eğitim lazım. İnsanlar nasıl uyum sağlaması gerektiğini bilmiyor. İnsanlar

bilgilendirilmiyor. Biz de uyum sorunu yaşadık tabi. Çocuklar gecekondudan sokakta

oynamaya alıştığı için onlar sorun yaşadı. Hemen alışmaları kolay değil. Evde oyun

oynuyorlar o yüzden gürültü oluyor. Anlayışsız komşu oluyor, kapıya geliyor. Sen de ters

davranıyorsun sorun oluyor. Yaşadım ben bu problemleri. O yüzden diyorum ki

gecekondudan apartmana geçenler gerçekten uyum sağlamak da sorun yaşıyorlar.

Katılımcı Seyran Sarıca gecekondudan apartmana geçenlerin uyum sorunu yaĢadığını,

apartmanda sıkıntı çıkardıklarını ve komĢularıyla sorunlar yaĢadıklarını ifade etmiĢtir. Bunu

gecekondudan gelenleri aĢağı gördüğü için söylememiĢ, aksine kendisinin de benzer uyum

sorunu yaĢadığını dile getirmiĢtir. Uyum sorunu zaten apartmana geçince sosyal izolasyona

maruz kalan eski gecekondu sakinlerinin ayrıca komĢularıyla tartıĢmasın da sebep olmaktadır.

Ayrıca burada kentsel dönüĢüm projelerinin bu konudaki eksikliklerini görmek mümkündür.

Gecekonduda kırsal yaĢam geleneklerini devam ettiren ailelerin apartmana sert bir geçiĢ

yapması, eskiye nazaran daha geniĢ olan sosyal ağ içinde sıkıntı çekmelerine sebep

olmaktadır.

Page 69: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

69

BÖLÜM 3

SONUÇ VE ÖNERĠLER

Kente göç sonucu ortaya çıkan konut sorununu çözmek için yapılan gecekondular ve

ortaya çıkan gecekondulaĢma sürecinde, büyük oranda hane içi emek kullanılmıĢtır. Bunda

geleneksel dayanıĢma bağlarının da etkili olduğu katılımcılar tarafından aktarılmıĢtır. Gerek

akrabalık bağları, gerek hemĢehrilik iliĢkileri kiĢilerin gecekeondular kuracak yer bulmasında,

gecekonduların yapılmasında ve gecekonduda yaĢam sürecinde önemli bir yer tutmaktadır.

Gecekondu hayatında genel olarak düĢünülenin aksine hane içi üretimin çok yaygın olmadığı

görülmüĢtür. Geleneksel olarak evde yapılan üretimin yerine, ayni yardımla ihtiyaçlarını

gideren haneler ve bunları dıĢarıdan temin eden aileler de vardır. Gecekondularda bu

ürünlerin yapımı ve dıĢarıdan getirtilmesi kentsel dönüĢüm sonucu apartmana geçildiğinde

sona ermiĢ ve tamamen market ve pazarlardan temin edilmeye baĢlanmıĢtır. Bu dıĢarıdan

alım, apartmana taĢınmıĢ gecekondu sakinleri için bir sosyalleĢme iĢlevi de görmeye

baĢlamıĢtır.

Katılımcılar için gecekondu hayatında görülmekte olan sosyalleĢme, zorunluluk içeren

bir durumken, bu apartmanlaĢma sonucunda daha bireysel bir hal almıĢtır. Kimi katılımcılar

zorunlu sosyal iliĢkilerden daha bireysel bir iliĢki tiplerine geçildiğinde sorun yaĢamıĢlar, bu

Page 70: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

70

değiĢimi olumsuz karĢılamıĢlar ve eski sosyal hayatlarına yönelik bir özlem içinde olduklarını

belirtmiĢlerdir. Diğer katılımcılar ise bu durumdan memnun olduklarını ve apartmanda içinde

bulundukları sosyalleĢme atmosferine daha olumlu yaklaĢmıĢlardır. ApartmanlaĢma,

mahremiyeti ve birey olmanın farkındalığını arttırmıĢtır. Katılımcılarda, gecekondu yaĢamının

alıĢkanlıkları apartmana geçiĢte hemen yok olmamıĢ, kimi eski alıĢkanlıklarını sürdürmeye

devam etmiĢ, bir kesimiyse apartman yaĢamına daha rahat adapte olabilmiĢlerdir. Bu uyum

sürecinde yaĢanan sıkıntılar haneler arası çatıĢmalara da neden olabilmektedir.

Katılımcılar genel olarak, gecekondu Ģartlarının apartmana göre kötü olduğunu

belirtmiĢler ve bazı katılımcılar geçiĢ sürecinde apartmandaki bu rahatlık sayesinde kentsel

dönüĢüme daha rahat uyum sağlayabilmiĢlerdir. Bu rahatlıklar, hem aileler için sosyal

olanaklar hem de lojistik kolaylıklar olarak ortaya çıkmıĢtır.

Kentsel dönüĢüm süreci, katılımcılar tarafından genel olarak olumlanmıĢtır.

Katılımcılar hem yapılan ve yapılacağı söylenen konutların kendilerine daha iyi yaĢam

koĢulları sağlayacağı inancındadırlar. Bu dönüĢüm onların sosyalleĢmesi açısından olumlu bir

iĢlev göreceği algısını yaratmıĢtır. Bu noktada katılımcıların belirttiği bir nokta, kentsel

dönüĢüm sürecinin tepeden inmeci ve gecekondu sakinleriyle bire bir iliĢki kurmadan

yürütüldüğüdür. Belediye ve devlet organları gecekondu sakinlerinin hayatlarını

dönüĢtürürken bu insanlarla birebir iliĢki kurmamakta, birey ve vatandaĢ olarak

önemsememektedir. Ġnsanların gecekondularını terk etmesi kendi çevrelerini gözlemleri ile

yaygın olumlu ve olumsuz görüĢlere göre biçimlenmektedir. Belediye ve devlet gecekondu

sakinlerini bilgilendirmek için bir tahliye celbi göndermekten daha öteye gitmemiĢlerdir.

AraĢtırma sonucunda ortaya çıkan veriler, farklı alanlardaki veri aktarımının

arttırılması gerektiğini göstermektedir. Gecekondudan apartmana geçiĢ sürecinde yaĢanan

bürokratik aksaklıkların ortadan kaldırılması, dönüĢümle ilgili belirsizlik ve bilgi kirliliklerini

yok edecektir.

Page 71: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

71

Bununla birlikte, kentleĢme sürecinde ki sosyalizasyon sorununun çözümüne iliĢkin

projeler yürütülmelidir. Özellikle gecekondu hayatını tecrübe etmiĢ kadın ve çocuklar için

sosyalleĢme süreçlerini sağlıklı bir biçimde tamamlayabilecekleri alanlar yaratılmalıdır.

Bu tip, kentsel dönüĢümün yaĢandığı bölgelerdeki insanların geçmiĢ yaĢamlarını yok

saymadan modern kent hayatına uyum sağlayabilmeleri toplum için büyük önem arz

etmektedir. Bu amaç doğrultusunda “mahalle güzelleĢtirme dernekleri” ve “mahalle müzeleri”

nin (Ġlyasoğlu & Soytemel, 2000: 38) kurulması hem mahalle sakinlerinin bireysel tarihlerinin

korunması ve aktarılmasında, hem de mahalle sakinlerinin ihtiyaçlarının duyurulmasında

faydalı olabilecektir.

Apartmana geçiĢ ile kimine göre iyi kimine göre kötü sayılan sosyal değiĢimler

yaĢanmıĢtır. Ancak bu süreçlerin ortak sıkıntısı sosyalleĢme alanlarının dar olmasıdır. Bu

sıkıntının çözümü için kentsel dönüĢüm bölgeleri yalnız barınmak maksadıyla planlanan

bölgeler olmamalı, o bölgede ikamet edenler için sosyal alanlar oluĢturulmalıdır. Bu, özellikle

bölgedeki kadın ve çocukların sosyalleĢmesi için gerekli bir eylem olacaktır. Amaç yalnızca

konut yapmak olduğu müddetçe, gecekondu alanı kendi içinde varlığını devam ettirecek ve bu

izolasyon kentsel dönüĢümden geçmiĢ bölgelerin geliĢimini de olumsuz yönde etkileyecektir.

Önemli olan, modern yaĢam koĢullarını sağlarken insanın sosyal bir varlık olduğunun bu tip

politikaları hazırlayan ve uygulayan otoritelerce unutulmaması ve bu gerçeğe bağlı hareket

edilmesidir.

Page 72: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

72

KAYNAKLAR

Adak, N. (2001). Bir Sosyalizasyon Aracı Olarak Televizyon ve ġiddet, EskiĢehir‟de

Osmangazi Üniversitesi tarafından düzenlenen “Çocuk Edebiyatına ve Çocuk

Hekimliğine Yansıyan ġiddet Sempozyumu”nda bildiri olarak sunulmuĢtur.

http://www.yesevi.edu.tr/bilig/biligTur/pdf/30/3.pdf internet adresinden 31.12.2011

tarihinde edinilmiĢtir.

Aydoğan, F. (1997). Köyden Kente Göçün Ailenin Akrabalık ve KomĢuluk ĠliĢkileri

Üzerine Etkileri. Ankara: DĠE Yayınları.

Berger, P. (1993). Dinin Sosyal Gerçekliği (A. CoĢkun, Çev.). Ġstanbul: Ġnsan

Yayınları.

Buz,S.(2004). Zorunlu ÇıkıĢ Zorlu Kabul.(Birinci Baskı). Sığınmacılar ve göçmenlerle

dayanıĢma derneği.yayın no:5

Doğan, S., (1988) “Yurt DıĢı YaĢantısı Geçiren ve Geçirmeyen Lise Öğrencilerinin

Problemleri”, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Es, M.,& AteĢ, H. (2004). Kent Yönetimi, KentlileĢme ve Göç: Sorular ve Çözüm

Önerileri. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi. Sayı: 48

Giddens, A. (2004). Modernliğin Sonuçları (E. KuĢdil, Çev.). Ġstanbul: Ayrıntı

Page 73: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

73

Yayınları.

Giddens, A.(2008). Sosyoloji, Ġstanbul: Kırmızı Yayınları

Göymen, K. (1982). Kentle BütünleĢme Sürecinin Yönetsel Boyutu, Kentle

BütünleĢme. Ankara: TGAV Yayını.

Hall,D; Hall, 1.(1996) Practical Social Research, Londra: McMillan.

Ġlyasoğlu, A.,& Soytemel, (2000). Sosyolojik Bilginin Kaynağına DönüĢü: Semt

GiriĢimleri ve Sözlü Tarih AraĢtırmacılığı. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildirileri, 28-

38

KeleĢ, R. (2004). KentleĢme Politikası (8.Baskı). Ankara: Ġmge Kitabevi.

KeleĢ, R. (1980). Kent Bilimleri Terimler Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları.

Kıray Mübeccel B.(1999). Toplumsal Yapı ve Toplumsal DeğiĢme. Ankara: Bağlam

Kolukırık,S.(2006). Bulgaristan‟dan Göç Eden Türk Göçmenlerin DayanıĢma ve

Örgütlenme Biçimleri: Ġzmir Örneği. C.Ü. sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2006 Cilt:30

No:1 1-13

KuĢ, E. (2007) Nicel-Nitel AraĢtırma Teknikleri, Ankara: Anı

Mayring, P. (2000) Nitel Sosyal AraĢtırmaya GiriĢ, (Çev. A. GümüĢ, M.S. Durgun),

Adana:Baki

Page 74: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

74

Mutlu, S. (2007). Türkiye‟de YaĢanan GecekondulaĢma Süreci ve Çözüm ArayıĢları:

Ankara Örneği. (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Ankara. http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1719/ internet adresinden 28.12.2011

tarihinde edinilmiĢtir.

Önür, Nimet (1998), Medya ve Eğitim, Atilla Yayıncılık, Ankara.

Sağır, A. (2009). Kentsel DönüĢümlerden Sosyal DeğiĢmelere: Pendik Belediyesi

Örneği. Akademik Ġncelemeler, Cilt: 4, Sayı: 2

Sayın, Ö. (1994). Sosyolojiye GiriĢ. Ġzmir: Üniversite kitapları

Sezal, Ġ.(1992). KentleĢme, Ġstanbul: Ağaç Yayınları.

Sosyal Hareketlilik. (Tarih yok), http://www.enfal.de/sosyalbilimler/s/056.htm internet

adresinden 28.12.2011 tarihinde edinilmiĢtir.

ġenyapılı, T. (2000). Enformel Sektör: Devingenlikten Durağanlığa/

GecekondulaĢmadan ApartmanlaĢmaya, Yoksulluk-Bölgesel ve Kırsal Yoksulluk

Kent Yoksulları. Ġstanbul: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı.

TÜSTAV. (Tarih yok) TÜSTAV Sözlü Tarih Projesi Ġçin Ön Bilgiler

Yasa, Ġ. (1970). Gecekondu Ailesi: GeçiĢ Halinde Bir Aile Tipolojisi. AÜ SBF

Dergisi, 25, 9-18.

Wallace, R.,& Wolf, A. (2004). ÇağdaĢ Sosyoloji Kuramları. Punto Yayıncılık: Ġzmir

Page 75: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

75

EK1: FOTOĞRAFLAR

Page 76: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

76

Fotoğraf 1: GörüĢmelerin yapıldığı apartman

Fotoğraf 2: GörüĢmelerin yapıldığı apartmanın karĢısındaki gecekondu

Page 77: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

77

Fotoğraf 3: Mamak‟ tan bir gecekondu manzarası

Fotoğraf 3: Mamak‟ tan bir gecekondu manzarası

Page 78: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

78

Fotoğraf 4: Mamak‟ tan bir gecekondu manzarası

Fotoğraf 5: Mamak‟ tan bir gecekondu manzarası

Page 79: Aytül KASAPOĞLU HOCAM SELÇUK CANER ĠLE BĠR SÖYLEġĠtemize çekilirdi. Daha doğrusu notları fotokopi etme imkanı olmadığı için, benim gibi bazı derse ilgi duyanlar evde

79

Fotoğraf 6: Mamak‟ tan bir gecekondu manzarası

Fotoğraf 7: Mamak‟ tan bir gecekondu manzarası