bu sayida - somuncubaba.net · kur'an'da belirtildiði gibi, allah'ýn gönderdiði...

33

Upload: others

Post on 07-Sep-2019

19 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Necmettin SARIOÐLU

Mustafa ALÝBEYOÐLU

Sýdýka SARI

Kevser BÂKÝ

3Somuncu Baba2Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

BU SAYIDA

KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝ

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr

Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr

ISSN:1302-0803

YIL:10 SAYI:45

TEMMUZ - AÐUSTOS 2003

ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝVAKFI ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ

A.Þemsettin ATEÞ

GENEL YAYIN YÖNETMENÝÝsmail PALAKOÐLU

YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜRAhmet DEMÝR

REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLER Ahmet KARACA - Murat HARMANBAÞI

Þükrü ÞAHÝN - Ali KARABACAKÝbrahim GÖKMEÞE

KAPAKHalilür-Rahman Külliyesi / Þanlýurfa

Resim: Dr.Yusuf Erkiþi

TEKNÝK YAPIM/ Darende Tel:615 17 55

YAZIÞMA ADRESÝZaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71

44700 Darende / MALATYATel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79

http/www.eshev.com

BASIM-YAYIM-DAÐITIM-PAZARLAMAVÝSAN Ýktisadi Ýþletmesi

DAÐITIM DPP

RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ Bizim Repro (312) 231 26 72

BASKIPoyraz Ofset (312) 384 19 42

Dergide Yayýnlanan Yazýlardan YazarlarýMesuldür Kaynak Gösterilerek Ýktibas

Edilebilir.

Somuncu Baba

ADANA (322) 457 66 54 -AMASYA (358) 218 20 28 -ANKARA (542) 453 79 18 - BURSA (224) 254 53 26 -ÇAYCUMA (372) 615 19 21 - G.ANTEP (342) 234 21 45 -GÖLCÜK (262) 413 22 67 - ÝSTANBUL (216) 472 08 92 - ÝZMÝR (535) 616 95 93 -

ÝSKENDERUN (326) 615 73 56 - KAYSERÝ (352) 221 00 26 -K.MARAÞ (344) 221 98 99 -ELBÝSTAN (532) 572 50 47 - KARABÜK (370) 412 38 23 -KARAMAN (338) 214 57 04 -KONYA (332) 251 83 00 - EREÐLÝ (332) 713 01 71 - ILGIN (332) 882 73 64 -

KARAPINAR (332) 755 21 11 - MALATYA (536) 437 58 50 -MERSÝN (324) 320 06 11 -OSMANÝYE (322) 812 78 21 - SAKARYA (264) 274 34 38 -SAMSUN (362) 431 44 55 -SÝVAS (346) 224 53 08 - TOKAT (356) 212 24 63 -TURHAL (356) 275 80 07 -

Editörden..................................................... 4Baþyazý / Ah Teslîmiyet................................ 5Dîvan’dan / ................................................. 6Araþtýrma / Hulûsi-i Darendevî DivanýndaGönül ve Aþk Kavramlarý.............................. 7Tasavvuf / Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi ve Sabýr...... 11Güncel / Anadolu Kültür Zenginliðinde III. Darende Somuncu Baba ve Hulûsi EfendiKültür Etkinlikleri.......................................... 13Otuz Yapraklý Gül Þehrinin Kalbi..................... 17Tarih / Osmanlý’da Yönetici Sorumluluðu...... 19Altýn Silsile / Hâce Muhammed Bakibillah (K.S)................. 20Edebiyat / Divan Edebiyatý Üzerine.............. 22Eðitim / Eðitimimizin Geçmiþine Bir Bakýþ... 23Þiir / Söyler................................................... 26Güncel / Kur’an’da Gençler ve Gençlik Deðerleri......... 27Kapak / Balýklý Göl veya Halilürrahman........ 31Makale / Aramak......................................... 32Kültür / Tasavvuf Kültürümüzde Üç Meyve.. 34Toplum / “Ya hayýr söyle, ya sus”................. 36Þiir / Ýhramcýzâde.......................................... 39Ýnceleme / Bir Çýnar - Bir PýnarSeyyid Alaaddin Ali Bin Yahya........................ 40Edebiyat / Divân-ý Hulûsi-i Darendevî’de Kuþ Motifi...................................................... 44Düþünce / Sultan Abdulhamid’in Kurduðu Ziraat Okullarý................................................ 48Þiir / Ýhramcýzâde......................................... 49Araþtýrma / Ýslam ve Aile Hayatý................... 50Kainat / Kuþlarýn Esrarengiz Hayatý............... 53Ýnceleme / Davet ve Ziyafet Âdabý................................. 54Mutfaktan / Yemek Tarifi -Zeytinyaðlý Fasülye-................. 55Hanýmlara Özel / Görümcemi Görünce...................................... 56Öykü / Gülananýn Günlüðü........................................ 58Tomurcuklar /Çocuklarla Ýletiþiminiz Nasýl?......................... 60Kitaplýk / Somuncu Baba’nýn Hayatý Roman Olarak Yazýldý..................................... 63

AJANSSBSB

HâceMuhammedBakibillah

Anadolu KültürZenginliðindeIII. Darende,Somuncu Baba veHulûsi EfendiKültür Etkinlikleri

20

7

ZeytinyaðlýFasülye

55

TasavvufKültürümüzde

Üç Meyve

34

60

Ýslam ve Aile Hayatý

ÇocuklarýnýzlaÝletiþiminizNasýl?

53

Aramak 32

13

ÝÝÇÇÝÝNNDDEEKKÝÝLLEERR

Aslan TEKTAÞ

TEMSÝLCÝLÝKLER

Dr. Hikmet ATÝK

Hulûsi-i Darendevî DîvanýndaGönül ve Aþk Kavramlarý

Mustafa AY

Ramazan DURANOÐLU

21 Haziran 2003 tarihinde III. Darende Somuncu Baba ve HulûsiEfendi Kültür Etkinliklerini Allah’ýn lütfu, büyüklerimizin himmetleri ilebaþarýyla gerçekleþtirdik. Bu organizasyon sonrasýnda bir çok köþe yazarýve etkinliklere iþtirak eden dostlarýmýz, övgü dolu sözleriyle neredeyseeksiksiz bir faaliyet yürüttüðümüzü dile getirdiler. Bizim için en büyüktakdir insanlarýmýzýn beðenisi ve memnuniyetidir. Elbette ki baþta VakýfBaþkanýmýz H. Hamidettin Ateþ olmak üzere, aylar öncesinden baþlayanetkinlik hazýrlýklarýmýz o gün yüzleri ak, gönülleri pâk çýkarmýþtýr.

Bir iþin baþarýya ulaþabilmesi için önce samimiyet ve planlý bir çalýþ-ma gerekmektedir. Müesseselerin hizmet açýsýndan dinamik, dýþ çevresiile uyumlu ve kendi içinde dengeli olmasý, sürekli ve bilinçli bir öðren-meyi gerektirir. Baþka bir ifadeyle, dýþ çevrede meydana gelen deðiþiklik-lere cevap verebilmek, örgütlerin öðrenme kabiliyetlerinin geliþtirilme-siyle mümkündür. Canlý ve sosyal bir varlýk olan iþletmeler, deðiþen çevr-eye sürekli yeni kazanýmlarla cevap verebilir.

Kendini yenileyen, deðiþen ve güncel olabilmeyi baþaran öðrenenorganizasyonlar, hedeflerine daha kolay ulaþmakta, uygulamak istedik-lerini daha çabuk hayata geçirebilmektedir.

Hizmete yönelik olarak insana deðer veren ve insan eksenli birmüessesenin temeli; çalýþan insanlarýn potansiyellerini gösterecek ortam-larýn oluþturulmasý, takým ruhu ile iþletmeye sinerjik güç kazanmasýüzerine kuruludur. Gönül birliðini yakalayan kurumlar, çalýþma ortamýnýcoþkulu, anlamlý ve verimli hale getirebilmek için, insanlar arasýndakarþýlýklý ve sürekli bir etkileþim oluþturarak, yeni bilgilerin üretilmesini veüretilen bu bilgilerden yeni bilgiler elde edilmesini saðlayan bir felsefe vedüþünce sistemi oluþturmaya çalýþýr.

Gönül birliðinin yolu, gerçek bir "BÝZ" bilincinden geçmektedir.Hizmet için ayný yolda yürüyen insanlarýn veya ayný gaye ile bir arayagelen kiþilerin benliði býrakarak "BÝZ" olma sýrrýný yakalamasý gerekmek-tedir. Fertlerin takým halinde çalýþmasý, sahip olduklarý üretken kapa-sitenin üzerinde bir kapasite oluþturmaktadýr. Bu ise ancak grup ya datakýmlarý oluþturan üyeler arasýnda açýk ve olumlu bir diyaloðun mevcutolmasýyla gerçekleþir. Sinerji, takým ruhu kazanmak, sahip olunan ferdizenginlikleri paylaþarak, birlikte geliþtirmek için vazgeçilmez bir etkendir.

Samimi duygularla hizmet yolunda gönül birliðini saðlayan insan-larýn kalemlerinden dökülen mânâlý sözler dolu bir sayý ile yine karþýnýz-dayýz. Yayýn hizmetlerimizin de bir kültürel organizasyon olduðu gözönünde bulundurulduðunda; sizlerin eline ulaþan dergimiz ve diðeryayýnlarýmýz “BÝZ” þuurunu yakalamýþ kalem erbabýnýn ve insanahizmete gönül veren arkadaþlarýmýzýn gayretleriyle meydana getirilmek-tedir.

Yeni bir sayý ile sizlerle olmanýn mutluluðunu yaþýyor, hepinizi enderin saygýlarýmla selamlýyorum...

5Somuncu Baba4Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003

EEDDÝÝTTÖÖRRDDEENN

Temmuz-Aðustos 2003

BBAAÞÞYYAAZZII

Yüce dinimiz Ýslâm, çok geniþ bir kavramdýr ve kýsaca"Ýhlâs, inkýyad ve teslimiyet" demektir. Teslimiyet iseüç türlü olur: Ya kalben olur ki; bu kat'î inanç de-

mektir. Veya dil ile olur; bu da ikrardýr. Ya da organlarlaolur. Bunlar da ibadetlerdir. Bu üç þeklin en üstünü kalpile olanýdýr. Ýþte Ýslâm'ýn üç þeklinden biri olan kalbin tes-limiyet ve baðlýlýðýna iman denilir.

Kur’an'da Rabbimizin insanlara uyarýcý ve müjde-leyici olarak gönderdiði kýymetli elçilerinin güzel ahlakiözelliklerine dair birçok ayet yer almaktadýr. Tümpeygamberler, Allah'a olan teslimiyetleri, samimiyetleri,sadakatleri ve adil, mütevazi, onurlu tavýrlarýyla son dere-ce üstün ahlaklý insanlardýr. Kuran'da Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V) Allah'a olan derin imaný, tevekkülü,samimiyeti ve güçlü Allah korkusu, Hz. Süleyman (A.S)her an Allah'a þükredip Rabbimizin þanýný yüceltmesi,dini yayma konusundaki kararlýlýðý, güç ve kudreti, Hz.Eyüp (A.S) sabrý, Hz. Musa (A.S) samimiyeti, Hz. Ýsa (A.S)ma-nevi derinliði ve Allah'a olan teslimiyeti, Hz. Davud(A.S) her tutum ve davranýþýyla Allah'a yönelmesi ve dahabirçok üstün özellikleriyle tüm insanlara örnek veril-miþlerdir. Hz. Ýbrahim'i de, Allah Kur’an ayetlerinde öv-mekte ve tüm Müslümanlara üstün vasýflarý ile örnek gös-termektedir.

Hz. Ýbrahim (A.S) Kur’an’da geçtiði gibi; "Allah'ýnDostu" dur. Nisa suresinde “Allah, Ýbrahim'i dost edin-miþtir” buyurulmuþtur.

Bu nedenle de Hz. Ýbrahim (A.S) "Halilullah"(Allah'ýn dostu) olarak tanýnmakta, insanlar tarafýndan bugüzel isimle anýlmaktadýr. Nitekim Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V) de "Ey Allah'ým! Ýbrahim aleyhisse-lâm senin Halilindir, peygamberindir." þeklinde buyur-muþlardýr. Hz. Ýbrahim (A.S); oðlunu kurban etmesi imti-hanýnda ve ateþe atýlýrken “teslimiyet”inden dolayýAllah’ýn rýzasýný kazanmýþ “selam ve selametine” mazharolmuþ, ateþler gül bahçesine odunlar balýða çevrilmiþtir.

Allah korkusuna ve sevgisine sahip, Allah'a dostolan insanýn hayattaki tek amacý O'nun hoþnutluðunu,rahmetini ve cennetini kazanmaktýr. Kalbinde ve aklýndadaima Allah olur. Gördüðü güzellikler karþýsýnda "Allah negüzel yaratmýþ, O övülmeye layýktýr" der, Allah'ý en güzelisimleriyle tesbih eder.

Kendisine verilen her nimetin Allah'tan olduðunubilir ve Allah'a çokça þükreder. Herhangi bir sýkýntý ve zor-lukla karþýlaþtýðýnda ise, bunun Allah'tan bir deneme ol-duðunu ve hayýrlarla birlikte yaratýldýðýný bilir. Allah içingüzel bir sabýr gösterir, tevekkül eder ve ahiret yurdu içinsalih amellerde bulunur.

Kur'ân-ý Kerim, teslîmiyetin müþahhas örneði olarakHz. Ýbrahim(A.S)'in izinden gidilmesi gereken bir önderolarak bu ümmete takdim eder. Zira o, Allah'a teslim ol-mayý cân-u gönülden arzu etmiþtir. Rabbinin "teslim ol"çaðrýsýna "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" diyerek bü-tün varlýðýyla icabet etmiþtir.

Bütün bu hakiketler deðerlendirildiðinde, teslîmi-yetin dînin özünü oluþturduðu gerçeði daha iyi anlaþýl-mýþ olacaktýr. Son Peygambere gönderilen dîne, "teslimolmak" anlamýna gelen "Ýslâm" denilmesi ve Allah Teâlâ'-nýn din olarak ancak "Ýslâm"dan râzý olacaðýný beyan et-mesi de konumuz açýsýndan dikkat çekicidir.

Sufiliðin/tasavvufun vasýflarý, beþeriyete evvela Haz-reti Ýbrahim (A.S)'in evsaf ve ahlaký ile malum olmuþtur.Bu malumat; mukaddes kitaplarda mevcuddur. Mukad-des kitaplarýn bildirdiðine göre, Hazreti Ýbrahim (A.S);Hakk'ý ve halký sever halimdir. Rikkâtlidir. Ýnsanlarla tamalakalýdýr. Tam gayretlidir. Halkaacýr, onlar için çalýþýr. Hakk'a vehalka tam baðlýdýr, sadýktýr. Buuðurda da her fedakârlýðý göster-miþtir. Tam feragât ehlidir. Ýlham-la Allah'ý bulmuþ ve imanda yü-rümüþtür. Allah'la konuþmuþtur.Ýmanýn bütün hakikâtlerine va-kýf olmuþtur. Ve Allah'a bütünmevcudiyet ile teslim olmuþtur.Ýslamiyet; yani teslimiyet; beþe-riyete, ondan onun teslimiyetiörneði ile gelmektedir.

Hz. Ýbrahim, Hz. Muham-med (S.A.V)'in mübarek nûrunualnýnda taþýyan yüce bir peygamberdir.

Kur'an'da belirtildiði gibi, Allah'ýn gönderdiði pey-gambere itaat eden kimse, bizzat Allah'a itaat etmiþ olur.Ona isyan eden de Allah'a isyan etmiþ olur (Nisa/80). Hz.Peygambere uymadan hiç kimse Allah'ýn rýzasýna ulaþa-maz. Onu anne-babasý dahil bütün insanlardan dahafazla sevmeyen kimse tam mümin de olamaz. Onunöðrettiði dine, sadece kalbiyle deðil, bütün his ve heve-siyle, içi ve dýþýyla uymayan kimse gerçek mümin sýfatýnýkazanamaz. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V) Allah'a gidenyolun kýlavuzu, bu yolda insanlarýn terbiyecisi ve yolunsahibidir. Her hükmü Cenab-ý Hakk'ýn hükmü yerindedir.Onu insanlýðýn önüne koyan Yüce Allah'týr. "Bu peygam-berime uyun ki, benim muhabbetime, rýzama ve cen-netime ulaþýn!" diyen de bizzat Yüce Allah'týr.

Bunun için, insan Yüce Allah'a muhabbet ve tes-limiyetini ancak O'nun peygamberine gösterdiði muhab-bet ve teslimiyet ile ortaya koyabilir. Bu açýdan bakýl-dýðýnda, günümüzdeki bir insanýn Hakk yoluna daveteden bir Allah dostuna göstereceði samimiyet ve teslimi-yet de, Allah sevgisinin ispatýndan baþka bir þey deðildir.Bu teslimiyet görünürde insana, hakikate ise Allah'a bað-lanmaktýr.

Dîvân-ý Hulûsi-i Dârendevi’de, yazýmýzýn konusunauygun çok beyitler geçmektedir. Bir örnekle sözü baðla-mak istiyorum;

Tevekkül-i tâm ol ihlâs ile teslîm olup yâreÞükrü bi nihâye kýl Hakk’a hamd-ü senâyý tut.

A. Þemsettin ATEÞ

Âh Teslimiyet...Hizmette Takým Ruhu

7Somuncu Baba6Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003

DDÝÝVVAANNDDAANN

Temmuz-Aðustos 2003

Dr. Hikmet ATÝK

AARRAAÞÞTTIIRRMMAA

Dîvân-ý Hulûsî-i Darendevî’den

GGÝÝRRÝÝÞÞGönül, kalp kelimesinin Türk-

çe karþýlýðý olan bir kavramdýr. Ke-limenin eski Türkçede söyleniþikön-kül olarak karþýmýza çýkar. Za-manla da köngül olarak telaffuz

edildiðini günümüz Türkçe'sindede gönül olarak söylendiðini gör-mekteyiz. Gönül kelimesine ilkolarak, tarihi taþa kazýyan Türk ya-zarý olan, Yolluk Tigin'in kitabele-rinde rastlamaktayýz. O þöyle de-mektedir:

"Taþ tokýtdým, köngültegi sa-býmýn... bitidim." Yani: "Taþ yont-turdum, gönüldeki sözünü yaz-dýrdým."1

Kelime daha sonra edebi-yatýmýzýn ilk önemli eserlerindenbiri olan Kutadgu Bilig'de karþý-mýza çýkar. Yusuf Has Hacip ese-rinde gönül kelimesini sýkça kul-lanýr. "Könngül kimmnni sevse körrürr közzde oolKözzünn kannça baksa uçarr yüzzde oolKönngülde nnegü errse arrzzu tilekAðýýzz açsa barrça tilinn sözzde ool"2

Yani: "Gönül kimi sevse gö-zünün önünde (hep onu) görür; göznereye baksa orada o (nun hayali)uçar. Gönülde arzu dilek ne ise (ki-þi) aðýz açýnca hep ondan bahse-der." Manasýna gelen bu ifadelerTürklerin Ýslâm'ý kabulünden sonraterennüm edilen ilk gönül þiirlerinioluþturmaktadýr.

Daha sonra gönül kelimesiniYunus Emre'de görmekteyiz. Onagöre gönül Çalab (Allâh)'ýn tahtý-dýr. Dolayýsýyla eðer insan bir gö-nül yýkarsa iki cihanda da bedbahtolur.

Gönnül Çalab''ýýnn tahtýýÇalab gönnüle baktýýKimm gönnül yýýkarr iseÝki cihânn bedbahtýý

Gönül Gönül Hulûsî-i Dârendevî Dîvân'ýnda

ve AþkKavramlarý

Hulûsî-iDârendevî,Dîvân'ýnda

geçen bir þiirdemanzum olarak

gönlün çeþitliteþbihlerle ta-rifini yapmak-

tadýr. GönülKabe'ye ben-

zetilerek,Ka'be'yi yýk ama,

bir insan gönlüyýkma denmek-

tedir. Yine,gönülde Allah

aþkýndan baþkabir þey olamaya-

caðý ve enbüyük gayenin

mekanýnýngönül söylen-

mektedir.

YYâârriinn kkiittââbb-ýý hhüüssnnüünnüünn hhaayyrraannýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

BBüüllbbüüll ggiibbii ggüüll yyüüzzüünnüünn nnââllâânnýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

GGüüll aaþþiinnaallýýkk aarrzz eeddeerr vveecchhiinnee kkaarrþþýý aaççýýllýýpp

GGüüll ggiibbii ddoossttuunn yyüüzzüünnüünn hhaannddaannýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

LLaa''llii þþaarrââbbýýnnddaann nniiþþaann ccaann oollssaa oolluurr ccââvviiddâânn

ZZaahhiirr oolluupp ssýýrrrr-ýý nniihhâânn mmeessttâânnýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

MMeesstt ggöözzlleerriiyyllee bbaakkssaa yyâârr kkaappllaarr hheerr yyaannýý ââhh uu zzaarr

KKaabbiill ddeeððiill oollaa ttîîmmâârr ggiirryyâânnýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

SSuunnssaa lleebbiinnddeenn kkaattrree ââbb hhââllii oolluurr hheerr ddeemm hhaarrââbb

BBaaþþddaann aayyaaððaa ppüürr-kkeebbââbb bbüürryyâânnýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

CCaann kkaannddaa aannssýýzz þþaadd oollaa yyâârrssýýzz iiþþii ffeerryyââdd oollaa

BBiirr ggüünn ggöönnllee ââbbââdd oollaa vvîîrrâânnýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

DDââiimm HHuullûûssii''yyee mmeeddeedd eettssee oo yyâârr-ýý mmüüsstteemmeenndd

DDeerrddii oolluunnccaa bbîî-aaddeedd ddeerrmmaannýý oollmmuuþþdduurr ggöönnüüll

EEss-SSeeyyyyiidd OOssmmaann HHuullûûssii DDaarreennddeevvii

9Somuncu Baba8Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Daha sonra gelen þairler de þiirlerinde bu keli-meyi deðiþik tamlama ve teþbihlerle beraber kul-lanmaya devam etmiþtir. Ýlâhi aþkla ser-mest þair-lerimiz tarafýndan bir gönül zenginliðinin yansý-masý olarak, gönül kelimesiyle bir çok dil ve gönülkavramý kullanýlýr. Kelimeyle dilimize gönül dolu-su söyleyiþ kazandýrýlýr.

Bu zengin söyleyiþlerle dilimizde bu keli-meyle ilgili, bir çok atasözü ve deyim kullanýlmak-tadýr. Bunlardan bazýlarýný þöyle sýralamak müm-kündür; gönül almak, gönül vermek, gönül eðlen-dirmek, gönlü açýlmak, gönlü dolmak, gönlü kal-mak, gönül inceliði....vs.3

Aþk, kelime olarak birine duyulan aþýrý sevgianlamýndadýr. Aþk iki türlüdür; biri maddî, diðeriise manevî. "Bir kadýn göz önünde bulundurularakzevki ve cinsî câzibe ön planda tutulmak sûretiyleoluþan aþk maddîdir. Bunun platonik (hayâlî) olanýda vardýr. Þâirlerin aþký böyledir. Bu aþk geneldemecâzîdir. Hakîki aþk ise, Allah aþkýdýr."4 Gerçekaþk Allah'a olan aþktýr.

Aþkýn tecelli ettiði yer ise kalp yani gönüldür.Gönül, coþkulu bir aþkla sevilen sevgilinin tahtýdýr.Edebiyatýmýzda bir çok þairimiz kusursuz güzeliarayan ve dile getiren þiirler kaleme almýþtýr. Buþiirlerde sevgiliyle vuslat arzularý dile getirilmekteve bu an bayram olarak nitelendirilmektedir.

Mutasavvýf þâirlerin bahsetmiþ olduðu aþkilahî aþktýr. Onlarýn þiirlerinde görmeyi arzu ettik-

leri de Allah'týr. Ya da yüzlerinde O'nun cemal sýfa-týnýn aksettiði sevgililerdir. Ýmân ve ilâhî aþkýnkaynaþmasýndan doðan þiirleri kusursuz güzel içinhep terennüm etmiþlerdir.

Bu çalýþmamýza konu teþkil eden Hulûsî-iDârendevî de ilâhî aþký gönlünde bütün coþkusuy-la hissetmiþ olan ve günümüzde yaþamýþ olan Hakâþýðý bir þairdir.

Þimdi de onun Dîvân'ýnda geçen gönül ve aþkkavramlarýný anlatmaya geçelim.

11-HHuullûûssîî-ii DDâârreennddeevvîî DDîîvvâânn''ýýnnddaa GGöönnüüll KKaavvrraammýýDîvân'da gönül kavramý bir çok yerde geç-

mektedir. Kalp, fuâd ve yürek gibi manalara gelen,Farsça'sý dil olan gönül beyitlerde, gönül (bir çokyerde), gönül pasý (I/s. 3), dil-i bî-mâr (I/s. 3), dil-iþeydâ (I/s. 92), rûþen-dil (I/s. 93), dil-dâr (bir çok yerde),mürg-i dil (I/s. 107) ve dil Ka'be'si (I/s. 128) gibi bir çoktamlamalarla geçmektedir.

11..11.. GGöönnüüllllee ÝÝllggiillii KKaavvrraammllaarr Dîvân'daki þiirlerde gönül kavramý bir çok

yerde farklý tamlama ve teþbihlerle geçmektedir.Hulûsî-i Dârendevî'nin gönül kavramýný çok usta-lýkla kullandýðý, gönle çoþkuyla sesleniþi, gönlün"küntü kenz"in bir hazînesi olduðu, ilâhî aþkýntecellî yeri olduðu ve daha bir çok teþbih ve tamla-ma þeklinde ele aldýðý görülmektedir.

11..11..11.. GGöönnüüll Þiirlerde en çok 'gönül' þekliyle geçmektedir.

Gönül, Hudâ'nýn gizli sýrlarýna mahremdir, hiçmekânla mukayyed olmayan bir mekândýr, oKa'be'dir ve Hudâ'nýn baktýðý yerdir.

Gönnüldenn baþþka sevdâ çýýkarrsa Mekânn-ýý mmaksad-ýý aksâ gönnüldürr (I/s. 66)

Hudâ''nnýýnn mmahrremm-ii rrâzzýý gönnüldürrMakâmm-ýý kuds þþehbâzzýý gönnüldürr

Gönnül kimm lâ-mmekânnî birr mmekânndýýrrMekânnsýýzz dârr derrvâzzýý gönnüldürr

Demmiþþlerr gönnüldürr Ka''betu''llâhNazzarr-ggâh-ýý Hudâ þþâzzýý gönnüldürr (I/s. 63)

Bir beyitte de gönle seslenir ve þöyle der:Herr birri yârrinn yoolunnda varrýýnnýý eylerr fedâEy gönnül senninn dahi yarrinne kurrbânnýýnn nnedirr (I/s. 63)

"Yani; Ey gönül, herkesin bir sevdiði vardýrve onun yolunda tüm varýný fedâ eder, senin sev-diðine kurban edeceðin þey nedir."

11..11..22.. DDiill,, ddiill-ii bbîî-mmâârr,, ddiill-ii þþeeyyddââ,, rrûûþþeenn-ddiill,,mmüürrgg-ii ddiill

Beyitlerde, gönlün Farsça karþýlýðý olan 'dil'kelimesi ile ilgili bir çok tamlama ve teþbihe rastla-mak mümkündür. Gönül bazen bir kuþa benzeti-lerek 'mürg-i dil' yani gönül kuþu olarak ifâde edil-mekte, bazen de aydýnlýk gönül ve dertli gönül ola-rak þiirlerde kullanýlmaktadýr.

Dil-ii bîmmârrýýnna derrmmânnýý gözzle fecrr-ii sâdýýkta Kammu derrde devâlarr bahþþ oolurr vakt-ii seherr peydâ

(I /I/s.3)

Dil-ii þþeydâ-yyýý mmuhabbetle sarrýýþþsak nne oolurr Ýkilik birrliðe birrlikle karrýýþþsak nne oolurr (I/I/s. 92)

RReh-ii aþþkýýnndayýýzz gerrçi annýýnn âvârre birr sâlikCennâb-ýý Pîrr-ii rrûþþenn-ddil Karrîbu''llâh''ýýmmýýzz varrdýýrr11..11..33.. DDiill KKââbbeessii Hulûsî-i Dârendevî, Dîvân'ýnda geçen bir

þiirde (I/s. 66-67) manzum olarak gönlün çeþitli teþbih-lerle tarifini yapmaktadýr. Gönül Kabe'ye benzeti-lerek, Ka'be'yi yýk ama bir insan gönlü yýkma den-mektedir. Yine, gönülde Allah aþkýndan baþka birþey olamayacaðý ve en büyük gayenin mekanýnýngönül olduðu söylenmektedir.

Annýý birr kimmse taþþ urrup yýýkarrsaDennirr yýýk Kabe''yi yýýkmma gönnüldürr (I/s. 66)

Dil Ka''be''sinni ey doostlarr dillerr tavaf ederrkennNâgâh ool gammzzelerrinn cânnýý þþikârra çýýkmmýýþþ (I/s. 128)

Bir insan nefsine uyup Ka'be'yi yýkarsa bile,bir deli yahut bir akýllý da olsa hiç kimsenin gön-lünü incitmemek gerektiðini belirtmektedir.

Nefsinne yann çýýkýýp da Ka''be''yi yýýksann dahiÝnncitmme gönnül yýýkmma gerr uslu gerr deli ool (I/s. 194)

Ayrýca, gönül þiirlerde bir genc-i mahfî (gizlihazine) (I/s. 84) ve bahr-i ummân (I/s. 108)'a benzetil-mektedir.

Baþka bir þiirde (I/s. 70-71) de gönülle ilgili ola-rak, Hudâ'nýn mahrem sýrlarý (mahrem-i râzý), Safâve Merve'nin Hicazý, nazar-gâh-ý Hudâ þâzý gibi birçok teþbihler yapýlmaktadýr.

Bir þiirde de "Ey gönül herkesin gönlünün birmisâfiri vardýr, senin içinde olan misâfirin nedir."Diye sormaktadýr.

Herr birrinninn gönnlü içrre birr mmisafirr eðleþþirr Ey gönnül senninn derrûnnunndaki mmihmmânn nnedirr (I/s. 63)

Bir beyitte de "Senin hep beklediðin misâfi-rin, derdinin dermaný, her gün yolunu beklediðinve çok sevdiðin cânânýn geldi." Diye seslenilmek-tedir. "Artýk Yâkup gibi hüzünlenmeye gerek ol-madýðý çünkü hep özleyip beklediði Yusuf'unun

geldiði" vurgulanmaktadýr. Yani gönlün gerçek sâ-hibi Hakk'ýn tecellî ettiði ya da sevgisinin orayayerleþtiði söylenmektedir.

Ey gönnül senninn mmihmmânnýýnn âmmedMüjde ey derrdli derrmmânnýýnn âmmed

Munntazzýýrr rrâhýýnn beklerrkenn bu günnEy gammlýý þþâd ool cânnânnýýnn âmmed

Çýýk arrtýýk Beytü''l-HHazzenn''denn Ya''kûbGörr ki Yûsuf-uu Kenn''ânn''ýýnn âmmed (I/s. 37-38)

Bir güzel aþýk olduktan sonra gönlün ona nasýlmeftun olduðu, onun güzel sözlerine aldandýðý veahû gibi güzel gözlerine vurulduðu dolayýsýylaböyle bir gönlün artýk þen olacaðý þiirlerde anlatýl-maktadýr.

Aldanndýýk þþîrrinn sözzünneKul oolduk âhû gözzünneSevgilinninn gül yüzzünneAçýýla gönnül açýýlaÞenn oola gönnül þþenn oola

Kabûl oolup nniyâzzýýmmýýzzLutf edip serrv-ii nnâzzýýmmýýzzOlup da çârre sâzzýýmmýýzzAçýýla gönnül açýýlaÞenn oola gönnül þþenn oola (I/s. 17)

Yine bu þiirde gönülle konuþulmakta ve nasi-hatler edilerek sevdiðinden yana dönüp gelmesisöylenmektedir.

Ne dedinn hey gönnül bannaNasihat eylerrimm sanna

Aþkýn tecelli ettiði yerkalp, yani gönüldür.

Gönül, coþkulu bir aþklasevilen sevgilinin tahtýdýr.

Edebiyatýmýzda bir çokþairimiz kusursuz güzeli

arayan ve dile getirenþiirler kaleme almýþtýr. Buþiirlerde sevgiliyle vuslatarzularý dile getirilmekteve bu an bayram olarak

11Somuncu Baba10Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Dönn gel sevdiðinndenn yannaAçýýla gönnül açýýlaÞenn oola gönnül þþenn oola (I/s. 18)

Gönnül mmeh-rrûlarrýýnn ârrzzû-yyýý vaslýýyla tebâh ooldunnGüzzellerr bî-vvefâdýýrr kimmse annlarrdann vefâ bulmmazz

(I/s. 115)

11..22.. GGöönnüüllllee ÝÝllggiillii TTeeþþbbiihhlleerrDîvân'daki baþka bir þiirde de gönle coþkulu

bir þekilde seslenerek, onun hiç uslanmadýðý avaredolaþtýðý, sevgiliye nasýl bir aþýk olduðu, ama der-dine hiç çare bulmadýðý ve aþk yaralarýna deva bul-mada çaresiz kaldýðý zikredilmektedir.

Ey gönnül uslannmmadýýnn âvârresinn âvârresinnSenn nnasýýl birr âþþýýk-ýý dil-ddârresinn dil-ddârresinn

Derrdinne zzerrrrece bulmmadýýnn devâyýý vah sannaYârrelerrinn oonnmmadýý bî-ççârresinn bî-ççârresinn (I/s. 152)

Gönlün, hep ilâhî aþkýn coþkusunda olduðu budüþüncelerle zevke daldýðý yine þiirlerde anlatýl-maktadýr.

Gönnlümm leb ü dehânnýýnn þþevkiyle havalannmmýýþþCânnýýmm rrûh-ýý hanndânnýýnn zzevkiyle safâlannmmýýþþ (I/s. 133)

Bir baþka þiirde de gönlün ilâhî aþký iyiceanlamak için düþünmesi, vahdet deryâsýna dalmasý,Allah'ýn yaratmýþ olduðu þeylerdeki inceliðin kav-ranmasý ve ayýk olmasý istenmektedir.

Bil özzünn fikrrete dalBirr özzge hayrrete dalDerryâ-yyýý vahdete dalGönnül gönnül ayýýk oolBu þiirin devamýnda gönlün ilâhi aþk neti-

cesinde güneþin bir zerre, tüm âlemin de gönül de-nizinden bir katre olduðu, bu sayede "küntü kenz"in bir sýrrý olduðu ve ayýk olmasý gerektiði yinebelirtilmektedir.

Günneþþ zzerrrre-ii mmihrrinnÂlemm katrre-ii bahrrinn"Künntü kennzz" ooldu sýýrrrrýýnnGönnül gönnül ayýýk ool (I/s. 188-189)

Osman Hulûsî Efendi baþka bir þiirinde degönülle konuþmakta onun özelliklerini anlatmaktasonra da; ona bilmem ki ey gönül sen nesin diyesormaktadýr. Gönle, sen bazen Allah'ýn has birkulusun, bazen Allah'tan baþka her þey demek olanmâ-sivâlar dolusun, bazen de hem deli hem de akýl-lýsýn; bilmem ki sen nesin? Diye seslenmektedir.

Sanna derrlerr ki sînnesinn Yârr yüzzünne âyinnesinn"Künntü kennzz"e hazzînnesinn Bilmmemm ki senn nnesinn gönnül

Gâh Tannrrýý''nnýýnn hâs kulusunnGâh mmâ-ssivâlarr doolusunnGâh uslusunn gâh delisinnBilmmemm ki senn nnesinn gönnül

Gâh mmüþþgînn zzülfe bestesinnGâh goonnca-ii gül-ddestesinnGâh ümmitsizz birr hastasýýnnBilmmemm ki senn nnesinn gönnül (I/s. 195-196)

Gönlün Cenâb-ý Allah'ýn tahtý olduðu ilâhi aþ-kýn tecellî makâmý olduðu Dîvân'daki bir çok þiir-de, farklý teþbih ve tamlamalarla tasavvufî anlayýþ-la ve çok hüzünlü bazen de coþkulu bir dille vurgu-lanmaktadýr.

Meyl eyledi dil senn gibi dil-ddârra efenndimmDerrdimmi nne hacet sanna izzhârra efenndimm (I/s. 205)

Tehî sannmmann oo "künntü kennzz"i Hakk''a birr hafî kânndýýrr

Ma´́arrif dürrrrünnünn birr lü''lü-ii lâlâsýýdýýrr gönnlümmO birr hâkimm ki hükmmünne Hulûsî cânn ile benndeO birr kâimm ki cümmle âlemminn ednnâsýýdýýrr gönnlümm

(I/s. 205)

Bütün âlem bir gönül gibidir, nasýl bir gönleikilik sýðmazsa oraya da ikilik sýðmaz. Ondaki gü-zellikleri ancak Allah yapabilir.

TTAASSAAVVVVUUFF

*Ankara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Türk-Ýslam EdebiyatýDDÝÝPPNNOOTTLLAARR1- Reþit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig I Metin, Ankara 1991, s. 349.2- Talat Tekin, Orhun Yazýtlarý, Ankara 1988, s. 71.3- Gönül kelimesi için ayrýca bkz., Nihat Sami Banarlý, Türkçenin Sýrlarý, Ýstanbul

1999, s. 76-80.4- Ethem Cebecioðlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüðü, Ankara 1997, s.

120.5- "Ben bilinmeyen bir hazine idim. Bilinmek istedim ve kainatý yarattým" mealin-

deki hadis. Aclûnî, Keþfü'l-Hafâ, II/132.

DEVAM EDECEK

Sabýr, birini bir þeyden alýkoymak, hapsetmek,tutmak, dayanmak, sabretmek v.s. gibi anlamlarýolan Arapça bir kelimedir. Baþa gelen belalara,eleme dayanmayý ve þikayeti terk manasýna gelir.Peygamber (s.a.s.) sabrý, dinin yarýsý olarak tarifetmiþtir.1 Ayrýca sabýr, musibetle karþýlaþýldýðýnda,ilk anda olur. Sabýr için çeþitli dereceler vardýr;sonunda karþýlaþacaðý nimetleri düþünerek belalarasabýr etmek, Allah'ýn cezalandýrmasýndan korkarak,günaha girmekten kaçýnmaya sabretmek, taât veibadette nefse gelen aðýrlýða sabretmek. Sabrý,nefse haz veren þeylerden uzaklaþmak þeklinde detarif edebiliriz. Sabýr makamýna ulaþmýþ bir kimse,musibetlerden müteessir olmaz. Çünkü kiþi belayasabretmekle, kazaya razý olur. Ýslamýn esasýnýn rýza,imanýn ise sabýr olduðu ifade edilmiþtir. Yani sabýr,belayý rýza ile karþýlamaktýr.

Sabýr insanýn saadet sýrrýdýr. Sûfî, riyâzat vemücahede için sabrý bir düstur olarak benimseme-lidir. Zira nefisle mücadelenin en mühim þartýsabýrdýr.

Sabrýn imandaki yeri, baþýn cesetteki yerigibidir. Sahibini cennete idhal eder. Sevabý da köleazadýndan efdaldir buyrulmuþtur.

Sabýr; gam, gussa ve kederlerden kurtulmayýAllah'tan beklemektir. Bu da amellerin efdali vea'lâsýdýr. Her þeyin bir cevheri vardýr. Ýnsanýncevheri akýldýr. Aklýn cevheri ise sabýrdýr. Sabýr birnevi' nefsi ovmaktýr. Yani bir þeyi yumuþatmak içinnasýl ovulursa, nefsi de böylece ýslâh edebilmek veondan lazým gelen faydayý elde etmek için, onu daovmalýdýr. Yani, onu kendi haline býrakmayýp,riyazetlerle Hakk'ýn emirlerine inkýyada ve rýzasýnýtalebe alýþtýrmaktýr.

Ýbrahim el-Havvâs, sabrý Kitap ve Sünnet'inhükümlerinde sebat olarak ta'rif etmiþtir. Allah Teâ-la'nýn sabýrlý olmamýzý emrettiðini belirtmiþtir.2 Buhususta Cenab-ý Hakk þöyle buyurur: "Habibim senþimdilik güzel bir sabýr ile katlan."3 "Andolsun sizibiraz korku, biraz açlýk, biraz da, can, mal ve mah-sullerden yana eksiltme ile imtihan edeceðiz.

Cüneyd'e sabýr nedir? diye sorulunca, "Yüzü ekþitmedenacýyý yudum yudum içine sindirmedir" demiþtir. Hz.

Peygamber (s.a.v.) sabýr ile alakalý þöyle buyurmuþtur:"Mü'minin iþi teaccübe þâyândýr, zira iþinin hepsi onun için

hayýrlýdýr. Bu meziyet yalnýz mü'mine mahsustur. Zira osevinince þükreder. Bu ise onun için hayýrlýdýr. Baþýna belâ

gelirse sabreder. Bu da onun için hayýrlýdýr." Her açýdan insanýn hayrýna olduðuna inandýðýmýz sabýr,Peygamber Efendimizin tavsiye ettiði ve yaþadýðý, bu

meyanda da büyük velilerin tatbik ettiði güzel bir haslettir.

Ýsmail PALAKOÐLU

Es−Seyyid Osman Hulûsi Efendi ve

Sab˝r

13Somuncu Baba12Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Sabredenleri müjdele."4 "O halde habibim, azimsahipleri olan peygamberlerin sabrettikleri gibi, sende sabret."5 "Sabret, senin sabrýn Allah'ýn tevfikineistinattan baþka bir þey deðildir."6

Sabýr, kulun iradesi içinde olduðu gibi, iradesidýþýnda da olur. Allah Teala'nýn emir ve yasaklarýnariayette sabýr irade içi, Hakk'ýn hükmüne teslimolmak ise, irade dýþý sabýrdýr.

Rasûlullah (s.a.v.) "Sabýr, (hadisenin) sarsýntý te-siri yaptýðý ilk anda gösterilen tahammüldür. "Sabýrilk vuruþta (ve sadmede) olur." buyurmuþtur.7

Öfke, sabra zýt bir davranýþtýr. Öfkeli insan,edebe aykýrý davranýþlarda bulunabilir. Ýbn Atâ:"Sabýr, bela ve musibetler karþýsýnda edebden ayrýl-mamaktýr."8 diyerek bu hususu belirtmiþtir.

Ebu Osman þöyle der: "Ýbadete verilecek mü-kafatýn en güzeli, sabra verilen mükafat olacak veonun üstünde bir mükafat bulunmayacaktýr. ZiraAllah Teala: "Sabredenlerin mükafatýný biz, yap-makta olduklarýnýn daha güzeliyle muhakkak vere-ceðiz."9 buyurmuþtur.

Anlaþýlýr olmasý açýsýndan sabrý üçe ayýr-mýþlardýr;

1- Allah'ýn emirlerini yerine getirmede sabýr,2- Günahlardan kaçýnmada sabýr,3- Hayatta karþýlaþýlan zorluklara sabýr.Sabrý ayrýca, abidlerin ve aþýklarýn sabrý olmak

üzere iki kýsma ayýrmýþlardýr. Abidlerin sabrýnýn engüzel þekli, þikayette bulunmamak ve halin deva-mýný saðlamaktýr. Aþýklarýn sabrýnýn en güzel þeklide Hakk'a ulaþmanýn çabuklaþmasý için sabrýn ter-kedilmesidir. O halde, abidde sabýr þarttýr, aþýkýnvuslattan sonra sabra ihtiyacý yoktur.10

Cüneyd'e sabýr nedir? diye sorulunca, "Yüzüekþitmeden acýyý yudum yudum içine sindir-medir."11 demiþtir. Hz. Peygamber (s.a.v.) sabýr ilealâkalý þöyle buyurmuþtur: "Mü'minin iþi teaccübeþâyândýr, zira iþinin hepsi onun için hayýrlýdýr. Bumeziyet yalnýz mü'mine mahsustur. Zira o sevin-ince þükreder. Bu ise onun için hayýrlýdýr. Baþýnabelâ gelirse sabreder. Bu da onun için hayýrlýdýr."12

Her açýdan insanýn hayrýna olduðuna inan-dýðýmýz sabýr, Peygamber Efendimizin tavsiye ettiðive yaþadýðý, bu meyanda da büyük velilerin tatbikettiði güzel bir haslettir.

Hulûsi Efendinin mürþidi Ehramcýzade ÝsmailHakký Toprak Efendi'nin oðlu Kemal Toprak, bir trenkazasý sonucunda vefat etmiþ; paramparça olanvucudu bir çuvala toplanarak defnedilmiþtir. ÝsmailHakký Toprak Efendi, kazayý sabýr ve teslimiyetlekarþýlamýþ, "Oðlumun vefatýnda Allah'a bana sabýrverdiði için þükrediyorum." buyurmuþtur.13

Ne acý tevafuk ki: "Biz bu yaðmakar-ý aþký yardan öðrendikHer kazaya biz rýzayý yardan öðrendik"

beyitinde de ifade ettiði gibi, Hulûsi Efendi demürþidi Ehramcýzade Ýsmail Hakký Toprak gibi aynýkaderi paylaþmýþ, daha önceden de zikrettiðimizgibi 1986 yýlýnda bir trafik kazasýnda hem de ismiKemal olan büyük oðlunu, kýzýný, torununu, kýzýnýnkayýnvalidelerini kaybettikleri halde, metanetindenve sabrýndan en ufak bir taviz vermemiþ hatta taziy-eye gelen insanlarý bizzat kendisi teskin etmiþtir.Ýþte bir mürþide yakýþan ve onu yücelten bir hasletyazý, bela ve musibetlere, kulun Allah'tan geldiðinibildiði için gösterdiði sabýr örneði.

Bunun dýþýnda Hulûsi Efendi, hayatýnda tatbiketmiþ olduðu bu yüce sabrý beyitlerinde de iþlemiþve insanlara tavsiyelerde bulunmuþtur.

"Sabýr eyle dâim etme þikayetHer derdi gamdan bi-çare halim"14 buyu-

rarak þikayet etmeden her türlü gama sabredilme-sini tavsiye etmiþtir.

"Dost yolunda âþýkýn sýdkýna oldu delilDerdine sabr eyleye etmeye çûn u çira"15

beyitinde aþýk veya salik, sevgiliden gelen dertleresabrederek sadýk bir baðlý olduðunu ispatlamýþ olur.Zaten dostun yolunda da böyle olmasý lazýmdýr di-yerek olmasý gerekeni ifade buyurmuþlardýr. Bu-nun dýþýnda Divan'da bu konuya oldukça yer veril-miþtir.16

Yazdýklarý bir mektupta da ihlas ve samimi-yetle birlikte sabrý þu þekilde tavsiye etmiþlerdir;

"Mutasýl-ý dil-niþîn-i hayâlýnýz, hasreti iþtiyâký-nýzla sergerdân olan gözlerimizin cilâsý ezelî ve ebe-dî muhabbetleriniz, gönüllerimizin sefâsýdýr. Cânib-imahbubdan üzerinize teveccüh eden ibtilâyakemâl-i inkýyat ve ihlas u samimiyetle sabr-ý bî-melâ-liniz ehli derdin râh-ý talebde zevk u þevk þûriþlerinekat kat tecelli ve teselliler bahþedüp ve ashâb-ý hýrâ-dek ise bir günâ cevr-i bî-kýyâs lutf-ý Rabbünnâs ola-rak tahmiden kemâl-i hayretlerini mûcib olmaktadýr.Ehl-i dil bile gelmiþtir ki nakd-i visâl, derd ü belâsýzhusûl bulmaz. Ve erbâb-ý zül ise bu yolda çekilenrenç ü taab mahzâ kahr-ý Rab ve lutf-ý Rab'den bî-behre ve bi-sebep görmüþ ve duymuþlardýr."17

DDÝÝPPNNOOTTLLAARR1- Cüncâni, Ta'rifat, s. 882- Kuþeyri, Risale, s.3993- Meãric, s.4- Bakara, 1555- Ahkâf, 356- Nahl, 1277- Buhari, Cenaiz, 32; Müslim,Cenaiz 88- Kuþeyri, a.g.e., s. 3899- Nahl, 96

10- Kuþeyri, a.g.e., s. 404

11- A.g.e., s. 32412- Muhyiddin-i Nevevî, c. I, s. 5413- Alýcý, Lütfi, Ýhramcýzade ÝsmailHakký Toprak Hayatý, Þahsiyeti,Eserleri, Ankara 2001, s. 7914- Ateþ, Hulûsi, Divan-ý HulusiDarendevî, c. I, s. 22415- A.g.e., C. I, s. 1516- Bkz. Divân, c. I, ss. 47 AyrýcaDivân 1. Baský, ss. 206, 232, 316 17- Ateþ, Hulûsi, Mektûbat, 37.Mektup, ss. 100-101

GGÜÜNNCCEELL

Kültürün çok farklý tarif-leri bulunmaktadýr. Kültür, bil-giyi, sanatý, ahlaký, hukuku, örfve adetleri kapsadýðý gibi, in-sanýn toplumun bir üyesi olma-sý dolayýsýyla kazandýðý diðerbütün kabiliyet ve alýþkanlýklarýiçine alan karmaþýk bir bütün-dür. Kültür, insanýn insana vemaddeye karþý tavýr alýþýný be-lirleyen bir bütündür. Kültür,ayný birikimi ve geleneði payla-þan insanlarýn çocuklarýna, yeninesillere aktardýklarý bir grupöðrenilmiþ davranýþlar bütünü-dür. Kültür tarihi bir birikimdir.

Türk Ýslam toplumlarýn-da, kültürel hayat, Ýslami kültürçevresinin etkisi altýnda geliþti.

Türklerin bu çevreye girmelerionlarýn her alanda ilerlemesineve yükselmesine sebep oldu.Türk düþüncesi, bir yandan ta-rihi geliþimini devam ettirirkendiðer yandan da Ýslam düþünce-si ve felsefesiyle bütünleþti. Butoplumlarýn hayat tarzlarýndaÝslamýn yüce ve ebedi ilkele-rine, esaslarýna ve kurallarýnauyum saðlayacak deðiþmelermeydana geldi. Hukuk düzen-leri "Þerri" esaslara ve "Töre-lere" göre yeniden kuruldu, dü-zenlendi. Ýslamýn sancaktarlý-ðýný yapan Türkler, Türk ta-savvuf düþünce ve faaliyetle-riyle müslümanlýðýn çaðlar bo-yu geliþmesini ve yönlendirici-

III. Darende Somuncu Baba ve

Aslan TEKTAÞ

14. yüzyýl maneviyat erenlerinden olan SomuncuBaba (Þeyh Hamid-i Veli) ve Darendeli Mutasavvýf Es-Seyyid Osman HulûsiEfendi, yapýlan etkinliklerleanýldý. Darende Belediyesive Vakfýmýz tarafýndanortaklaþa yapýlan etkinliklerçerçevesinde panel, kermesaçýlýþý ve tarihi Darende resimlerinden oluþanfotoðraf sergisi açýlýþý 21Haziran 2003 tarihindeDarende'de gerçekleþti.

15Somuncu Baba14Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

liðini saðladýlar. Anadolu Türk toplumu oluþturduðukültür çevresinde, maddi ve manevi kültür hayatýnýsürekli þekilde güçlendirdi. Kurduðu imparatorluk-lar o çaðlarýn siyasette, sosyal düzen ve sosyal ada-lette, iktisadi alanda, özellikle bilimde, eðitim veöðretimde, hukuk hayatýnda, en medeni ve en ileridevletleri oldular. Osmanlý Ýmparatorluðu, kurulu-þundan baþlayarak, tarihi varlýk alanýndan çekiliþinekadar altýyüz yýl boyunca Ýslam Dünyasýnýn, TürkÝslam kültür çevresinin tek temsilcisi oldu. Bir dün-ya devleti niteliðini koruyarak, kültür hayatýnýinançlarda, adalette, dilde, musikide, sanat ve este-tikte, mimaride, folklörde, eðitim ve öðretimde, sos-yal iliþkilerde, diplomaside özenle güçlendirdi. Ýn-sanlýk tarihine sayýsýz örnekler verdi. Kültür varlý-ðýmýzýn zenginleþmesini saðladý.

14. yüzyýl maneviyat erenlerinden olan So-muncu Baba (Þeyh Hamid-i Veli) ve Darendeli Mu-tasavvýf Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, yapýlanetkinliklerle anýldý. Darende Belediyesi ve Vakfýmýztarafýndan ortaklaþa yapýlan etkinlikler çerçevesindepanel, kermes açýlýþý ve tarihi Darende resimlerin-den oluþan fotoðraf sergisi açýlýþý 21 Haziran 2003tarihinde Darende'de gerçekleþti.

Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi, yapýlan kül-tür etkinlikleri ile anýlýrken yapýlan konuþmalardaSomuncu Baba ve Hulûsi Efendi'nin çaðýmýza birýþýk gibi yansýdýðý ve insanlarýn onlarýn açtýðý aydýn-lýk yolda yürümesiyle çok þey öðrenildiði belirtildi.Darende'de yapýlan etkinliklere TBMM Çevre Ko-misyon Baþkaný Malatya Milletvekili Münir Erkal,Malatya Milletvekili Miraç Akdoðan ve OsmaniyeMilletvekili Þükrü Ünal, Malatya TSO BaþkanýMücahit Fýndýklý, Malatya Emniyet Müdür Yardým-cýsý Aslan Þimþek, çevre il ve ilçelerin BelediyeBaþkanlarý'nýn yaný sýra, üç bine yakýn izleyicikatýldý.

Konferans salonunda gerçekleþtirilen program-da Prof. Dr. Mehmet Akkuþ, Yrd.Doç. Dr. ZülfikarGüngör, Dr. Ali Öztürk ve Dr. Hikmet Atik tarafýn-dan Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi üzerine yapý-lan araþtýrmalar teblið olarak sulundu. Programdabir konuþma yapan Vakýf Genel Müdürü Ýsmail Pa-lakoðlu, Ýslam'da insan sevgisinin esas olduðunusöyledi. Palakoðlu konuþmasýnda; "Ýnsanýn birbirinesaygýsý ve sevgisi birbirinin halinden anlamasý, bir-birinin derdine çare bulmasý, kemaliyle 'insan sev-gisi' imanýn birinci þartýdýr. Ýþte Vakýf müessesesi debu anlayýþ içinde geliþmiþtir" dedi. Palakoðlu ko-nuþmasýný "Topluma örnek olan insanlar iyilik veihsaný da karþýlýk beklemeden yaparlar. Tarih

boyunca Hem topluma örnek olup hem de hayýr hiz-metleriyle insanlarý yönlendiren, Somuncu Baba,Hulûsi Efendi ve onlar gibi erenlerin emsalsiz ha-yatlarý bu gün bizleri bu halka etrafýnda toplamak-tadýr" þeklinde devam ettirdi.

Darende Belediye Baþkaný Sýtký Özinal'da ko-nuþmasýnda Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi'ninfelsefeleri ile insanlýða önemli hizmet ve mesajlarverdiðini önemli olanýn onlarý iyi anlama ve yolun-dan gitmek olduðunu bildirdi.

Sýtký Özinal konuþmasýnda; "Asýl adý Þeyh Ha-mid-i Veli olan bu Horasan Ereninin türbesinin ilçe-mizde olmasý bu zatýn bizler tarafýndan daha iyi ta-nýnmasýný gerektirmektedir. Tanýnmasý gereken ben-ce en önemli yönü ise ilmi, dini, hayat felsefesi içe-risinde yaþantýsý bize ne gibi ýþýk tutabilir, biz buýþýktan nasibimizi ne kadar alabiliriz düþüncesi ol-malýdýr. Yazýlý eserden ziyade býraktýðý canlý eserle-ridir. Bu topraklar üzerinde yetiþmiþ nice Alp Eren-ler, derviþ gazilerimiz var ki onlar Ahmet Yesevi'dengünümüze dek Anadolu'muzda var olmuþ zatlardýr.Biz onlarý her zaman rahmetle anýyoruz. Tarihinderinlikleri içerisindeki muhterem zatlarý da, günü-müz, Darende'sine ve halkýna ýþýk tutmuþ, hizmet et-miþ saygý ile yad ettiðimiz deðerlerimizi de anmak,anlamak durumundayýz.

Bizim de kendi dönemine yetiþme þerefine nailolduðumuz Hacý Hulusi Ateþ Efendi, tam bir gönüladamý, tam bir gönül dostu, yaratýlmýþlarýn en yüce-si olan, insaný çok iyi tanýyan, ona çok güzel yaklaþ-masýný bilen, onun dünyasýný çok iyi tahlil eden, ya-pý ve felsefesi ile günümüzün dilinde toplum mü-hendisi olmaktan çok öte sezgileri taþýyan, engin gö-nül sultanýydý. Her tanýþtýðý insanda mutlaka bir ör-nek hal, tavýr ve konuþmasý ile bir niþane býrak-mýþtýr.

O; dinine, devletine, bayraðýna, Cumhuriyetinebaðlý, bunlarýn doðrultusunda düþünen, hareketeden, son derece çalýþkan, derleyici, toparlayýcý, ba-rýþçý ve çok önemli yanlarýndan birisi de eserler ya-pan, ortaya koyan eðitimci yapýsýdýr" dedi.

Törenlere katýlamayan Baþbakan Recep TayyipErdoðan gönderdiði telgraf ile etkinliklerin baþarýlýgeçmesini dilerken, Baþbakan Yardýmcýsý AbdullatifÞener, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakaný Ali Ba-bacan, Milli Eðitim Bakaný Hüseyin Çelik, Enerji veTabii Kaynaklar Bakaný M. Hilmi Güler, Sanayi veTicaret Bakaný Ali Coþkun, Tarým Bakaný SamiGüçlü, Maliye Bakaný Kemal Unakýtan, Baþbakan-lýk Baþdanýþmaný Ömer Dinçer, DYP Genel BaþkanýMehmet Aðar, Vakýflar Genel Müdürü Yu-suf Bayazýt, Emniyet Genel Müdür Yar-dýmcýsý Feyzullah Arslan, Sivas, G.Antep,Bursa, Denizli, Hakkari, Mersin Valileride gönderdikleri telgraflar ile etkinliklerinmillet, memleket ve kültürümüze hayýrlýolmasýný dilediler.

Osmaniye Milletvekili Þükrü Ünalkendi yazdýðý bir þiirle baþladýðý konuþ-masýna maneviyat ereni Somuncu Baba vemerhum Osman Hulusi Ateþ'i anarak

devam etti. Malatya AK PartiMilletvekili Miraç Akdo-ðan'da izleyicilere hitabenyaptýðý konuþmada; Çaðýmý-za bir yýldýz gibi yansýyanmaneviyat erenlerini anlama-nýn insanlar için büyük önemtaþýdýðýný, maneviyatsýz mad-diyatýn olamayacaðýný kay-detti. Akdoðan; "SomuncuBaba'nýn deyimiyle "Güllerisolmayan" memleket benzet-mesi Darende'ye ne kadar dayakýþýyor. Çünkü HulûsiEfendi de; "Somuncu Baba'-nýn ili olan Darende'nin gül-

lerinin solmadýðýný, bahçelerinde bülbüllerin öttüðü-nü ve böylece daðý-taþý gül kokan bir vatan parçasýolduðunu þiirlerinde dile getirmiþtir" þeklindekonuþtu.

Törende bir konuþma yapan T.B.M. M ÇevreKomisyon Baþkaný A. Münir Erkal ise sosyal, siyasive ekonomik sorunlarý aþmak için manevi deðerleresahip çýkýlmasý gerektiðini söyledi. Erkal konuþma-sýnda; "Bu sorunlarý aþacak güç, Somuncu Baba'nýnbütün insanlara verdiði mesajýn boyutu deðeri ve bü-yüklüðüdür. Bu deðerlerimizden kopmadan bu tabu-larý yýkarak Türkiye üzerinde oynanan tezgahýn far-kýnda olarak bu deðerlerimizi yerli yerine oturtup,bir taraftan da bilim ve teknolojinin yüksek deðer-lerini bir araya getirip geleceði görmek bizim hede-fimiz olmalýdýr. Bence Somuncu Baba ve HulûsiEfendi Kültür Etkinliklerinden alýnmasý gerekenders þunlardýr; Bugün Türkiye'de sýkýntýlar varsa bu-nun arka planýnda bizim birlik ve beraberlik içerisin-de olmayýþýmýzýn sýkýntýlarý vardýr. Eðer bu millethedefe beraber yürüme ihtiyacý duyarsa bu konudabir araya gelirsek bir takým sýkýntýlar çok kýsazamanda açýlacak ve aþýlacaktýr. Herkese ve her þeyeraðmen umudumuzu yitirmeyelim. Ýnþallah manevi-

17Somuncu Baba16Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Yolcu otobüsü bol virajlý siyah asfaltta kývrýlarakilerliyor. Bir daðýn yamacýndan süzülürken aþaðýda ipilipil yanýp sönen þehrin ýþýklarýný görüyoruz. Ortalýkaydýnlanmak üzeredir. Uzaktan gözüken lambalar sonýþýltýlarýyla doðacak güneþe sanki direnmek ister gibi

Nihayet yol bitiyor ve biz iniyoruz. Nice za-mandýr özlenen berrak bir yaz günü sabahý ile karþýkarþýyayýz. Ve berrak bir gökyüzünün altýndayýz. Se-rinliðin en güzeli ve okþayan bir ýlýklýk vuruyor yü-zümüze.

Daha önce hiç görmemiþ olsak da bu þehrin ya-bancýsý gibi durmuyoruz. Yahut bu þehir gönlümüzeepeyce aþina geliyor, Tohma suyunun güzelim kýyý-larýný bütün zerafetiyle içimizde duyuyor ve kendi-liðimizden vadi istikametine doðru yöneliyoruz.

Her seher ayný saatte uyanan ve tüm canlýlýðýylacývýldaþmakta olan türlü türlü kuþ sesleri eþliðinde yü-rümeye koyuluyoruz. Arada bir baþýmýzý kaldýrýp yeþil-likler arasýndan yukarýya bakýyor, güven dolu ve kartalduruþlu Zengibar kalesini ve kale çevresindeki yalçýnkayalýklarý seyrediyoruz.

Adýyla ve duruþuyla bile kadim bîr dostluðu çað-rýþtýran Zengibar Kalesi... Tarihin ve coðrafyanýn va-karlý temsilcisi...

Yoksa bu beldeyi koruyan, bu vadiyi gözetenvefalý bir bekçimidir?.., diye düþünüyoruz.

Yürüyüþümüz ýrmak boyu devam ediyor. Bir þey-lerden etkileniyoruz, ama içimizin tamamlanmasýnýbekliyoruz. Ve yürüyoruz.

Ýlk kez gördüðümüz ve ilk kez tanýdýðýmýz bubeldenin bir cazibesi olmalý. Bizi çekip çevreliyor, sa-rýp sarmalýyor. Dilimizin ucunda yahut kalbimizde birþeyler var söylemek istediðimiz. Lakin henüz vakit ta-mamlanmýyor ve biz yürümeye devam ediyoruz. Vadiboyunca. Kimseyle konuþmadan kimseye bir þey sor-madan.

Aslýnda biliyoruzBir nebze susmak gerektiðini ve susmanýn da

yerine göre bir anlamda konuþmak demek olduðunu.Belki de bu nedenle acele etmiyoruz.

Sabrýmýza karþýlýk biraz sonra bir beldenin kalbiçýkýyor karþýmýza. Armaðan gibi gelip duruyor önü-müzde. Geride kalan güzellikleri bir yana býrakýyoryalnýzca burayla ilgilenmeðe baþlýyoruz. Yani bu þeh-rin kalbiyle. Yaþamýn bir nebze rüya ile karýþtýðýný gö-rüyoruz. Bir de bunu, ýrmak üzerinde kavisler çizerekuçan kýrlangýçlardan öðrenebiliyoruz.

Gönlümüz kabarýyorTohma suyuyla yanyana akmaya baþlýyoruz

Sakin, mütevekkil ve güvenli...Bulunduðumuz fiziki mekanýn bizi kollayýp

kucakladýðýný, bir adým sonra / o anda o adýmý nasýlatacaðýmýzý bilmiyor olabiliriz / manevi ve tarihi bîrderinliðe süzüleceðimizi hisseder gibiyiz.

Biraz rüya biraz gerçek bir þeyleri yaþýyoruz.Somuncu Baba Külliyesine bakýyoruz çevremiz ger-çekten gül kokuyor, elimiz ve yüzümüz gerçekten gülrengine bürünmüþe benziyor. Ve anlýyoruz durduðu-muz yerin otuz yapraklý gül þehrinin kalbi olduðunu.

Mehmet BAHSÝ

yat büyüklerinin engin hoþgörü, sýcaklýk ve güzel-likleri dalga dalga yayýlýr, ülkenin ve dünyanýn dörtbir yanýna ulaþýr" dedi.

Prof.Dr. Mehmet Emin Ay tarafýndanDîvân-ý Hulûsi-i Darendevî'den bestele-nen ve Türk Tasavvuf Musýkisi eserleri,konsere katýlanlara duygulu dakikalaryaþattý. Darendeli Divan þairi merhumOsman Hulûsi Efendi'nin sözleri, musýkisanatçýsý Mehmet Emin Ay tarafýndanokununca besteler izleyicileri duygu-landýrarak göz yaþlarýna boðdu. AlemlerinEfendisi sevgili peygamberimize yazýlanen güzel þiirlerden “Sen Yoktun Sulta-ným” adlý eserini Þair ve yorumcu DursunAli Erzincanlý Asrý Saadeti hatýrlatan birruh hali ile seslendirdi.

Etkinlikler çerçevesinde düzenlenenþiir yarýþmasýnda dereceye girenlere de ödülleri ter-tip edilen programda verildi.

Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendikonulu þiir yarýþmasýnda birinciliði Zaman SuyundaBir Gül -Darende- isimli þiiriyle Dr. Yusuf Erkiþialdý.

Metin Önal Mengüþoðlu baþkanlýðýnda AhmetTevfik Ozan, Tarýk Özcan, Nazým Payam ve ÖmerKazazoðlu tarafýndan oluþturulan ilmi bir heyetçeincelenen 60'ý aþkýn þairin Darende üzerine yazdýðýþiiri deðerlendirildi. Jüri heyetince yapýlan deðer-

lendirme sonunda ya-rýþmaya katýlan Dr.Yusuf Erkiþi birinci,Dr. Nedim Uçar "Se-her Vakti" isimli ese-riyle ikinci, YahyaAktu "Tohma'da Za-man" isimli þiiriyleüçüncülüðe seçildi.Yarýþmada derece a-lan diðer þairler ve þi-irleri de; Lütfü Kýlýç,

"Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi" adlý þiiriyleBirinci Man-siyon, Arif Ocakcý "Somuncu Baba"adlý þiiriyle Ýkinci Mansiyon, Erol Boyunduruk "BirKutlu Beldedir Darende" isimli eseriyle DarendeÖzel Ödülü, Aþýk Behram Aktemur "Somuncu Ba-ba" adlý þiiriyle Somuncu Baba Özel Ödülüne AþýkMürsel Sinan Uðursu'da "Gül Yürekli Darende"isimli eseriyle Hulûsi Efendi Özel Ödülüne layýkgörüldü.

Salondaki programdan sonra bayanlar tarafýn-dan hazýrlanan el iþi eserler, hediyelik ve çeyizlikmalzemelerden oluþan kermes açýlýþý yapýldý. HulûsiEfendi Erkek Öðrenci Yurdu Salonunda açýlan ker-

mes gezenlerin büyük beðeni-sini topladý.

Programýn daha sonrakikýsmýnda ise Somuncu BabaKülliyesinde hazýrlanan TarihiFotoðraflarla Darende konuluve Dr. Yusuf Erkiþi tarafýndanhazýrlanan yaðlý-sulu boya re-simlerinden oluþan Darende re-simlerinin yer aldýðý sergi iletarihi eþyalarýn sergilendiðimüzenin açýlýþý yapýldý. Fotoð-raf sergisinde hazýrlanan Beþ-belde resimlerinden oluþan bö-lüm, resim sergisinde Þelale ve

Somuncu Baba Camii'nin resimleri ve tamamý tarihieþyalardan oluþan müze bölümü, açýlýþa katýlanlarýnhayranlýk dolu bakýþlarý ile gezildi.

Tohma Kanyonunda verilen yemeðin ardýndangündüz programý sona ererken Darende'ye gelen mi-safirlerin bir çoðu da sezonu açýlan Kudret Havu-zunda serinledi. Kültür Etkinlikleri güreþ sahasýndaakþam düzenlenen Türk Tasavvuf Musikisi konserive þiir gecesi ile devam etti. Mehmet Emin Ay veMesut Yavaþ'ýn solist olarak katýldýðý akþam prog-ramýnda izleyiciler büyük bir gönül coþkunluðuyaþadý. Yine Þair ve yorumcu Dursun Ali Erzincan-lý, dünyaya ebedi bir huzur getiren rasuller rasulü,nebiler nebisi, alemlerin efendisine 40 yaþýndasýndiyerek mersiyeler söylerken onun çektiði acýlarýyapmýþ olduðu mücadeleleri dillendirdi. Bazý mýs-ralarýnda izleyicileri sevindirdi, bazý mýsralarýndahüzünlendirdi.

Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi anýsýna dü-zenlenen etkinlikler, kültürümüzün yaþatýlmasý vetanýtýlmasý için büyük bir hizmet ve organizasyonolarak kültür dünyamýzýn zenginlikleri arasýndakiyerini aldý. Fotoðraflar:Aslan Tektaþ

Mehmet Emin Ay

Dursun AliErzincanlý

Bilindiði gibi adalet temel-leri üzerine dayalý Ortadoðudevlet geleneðinde padiþahýnadil olmasý ve adaleti tesis et-mesi devletin ve sultanýn gücü-nü artýrmanýn önemli bir vasý-tasý olarak telakki edilmektedir.Ýslami anlayýþ da yönetici-yö-netilen arasýndaki iliþkiyi sorum-luluk temeline oturtmuþtur. Hz.Peygamber'in "Her biriniz ço-bansýnýz ve her biriniz sürüsün-den mesuldür. Hükümdar, iþbaþýndakiler çobandýr, tebaasýn-dan mesuldür…" hadisi tümÝslam toplumlarýnda yönetici-lerin en fazla dikkate almak zo-runda olduklarý bir hadistir. Busebeple Osmanlý sultanlarý te-baya "vediatullah" olarak, yaniAllah'ýn bir emaneti olarak bak-mýþlardýr.

I. Sultan Ahmet'in meþhuradaletnamesinin baþýnda; "re'a-ya ve berâya ki vedâyi'-i Ce-nâb-ý Kibriyadýr" yani o geniþhalk kesimi Allah'ýn bir emane-tidir denilmektedir. Bu bakýþaçýsý bir ilke gibi bütün Osmanlýsultanlarýnda görülür. Zira 16.yüzyýlýn kayýtlarýnda bu ifa-delere rastlanýldýðý gibi 17, 18ve 19. yüzyýl kayýtlarýnda da gö-rülmektedir.

Diðer taraftan re'âyâya birvelinimet olarak bakýlmýþtýr. Yanire'âyâ, kendisine teþekkür edil-mesi, saygý duyulmasý, korunupgözetilmesi gereken bir kesim-dir. Defterdar Sarý Mehmet Paþa"Nesayihü'l-Vü-zerâ ve'l-Ümerâ"adlý eserinde "Ehl-i insaf katýndare'aya'ya veliyyü'n-ni'âm ýtlakýsahih olur" dedikten sonra busözünü teyid için Sultan Süley-man'a atfedilen bir konuþmayýnakleder; Sultan Süleyman birgün mahremleriyle görüþürkenonlara velinimet-i âlem kimdirdiye sorulmuþ, onlar da padi-þah hazretleridir demeleri üze-rine: "Hayýr velinimet-i âlemre'âyâdýr (halk) ki ziraat ve hira-set emrinde huzur ve rahatý terkile iktisab ettikleri nimetle bizleriit'am ederler" demiþtir.

Osmanlý sultanlarý re'ayadediðimiz geniþ Osmanlý sivilkesiminin hukukun belirlediðibir alanda hayatlarýný sürdüre-bilmeleri için oldukça itina gös-terdikleri görülür. III. Meh-med'in "kanundan taþra iþ ol-masýn" ifadeleri bu itinanýn barizbir örneðidir. Yine 1487 tarihliHüdavendigar Livasý kanun-

Ýslami anlayýþ dayönetici-yönetilenarasýndaki iliþkiyi

sorumluluk temelineoturtmuþtur. Hz.

Peygamber'in "Herbiriniz çobansýnýz veher biriniz sürüsün-

den mesuldür.Hükümdar, iþ baþýn-

dakiler çobandýr,tebaasýndan

mesuldür… " hadisitüm Ýslam toplum-

larýnda yöneticilerinen fazla dikkatealmak zorunda

olduklarý bir hadistir.Bu sebeple Osmanlý

sultanlarý tebaya"vediatullah" olarak,

yani Allah'ýn biremaneti olarak bak-

mýþlardýr.18Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003

Osmanlý'da

YöneticiSorumluluðu

Doç. Dr. Said ÖZTÜRK

19Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003

namesinde yer alanifadeler de halk kesi-minin hukuk kaide vekurallarý içinde bir mu-ameleye tabi oldukla-rýnýn en bariz örnek-leridir.

Osmanlý ve di-ðer Müslüman Türkdevletlerinde hükümdar vetebaa iliþkisi, baba-çocuk iliþki-sine benzetilir. Ýbn-i Haldun, Celaled-din Devvani, Taþköprüzade Ahmet, tebaanýnbu dünyada ve öteki dünyada sulh ve selametininsultanýn elinde olduðunu, buna karþýlýk tebaanýn,oðulun babaya karþý gösterdiði mutlak itaati göster-mesi gerektiðini belirtmiþlerdir.

Selçuklu devlet adamý Nizamülmülk'ün Siya-setname'sinde yer alan "mukataat erbabý bilmelidirki, mülk ve ra'iyyet sultanýndýr" cümlesinde yer alanmülkün ve ra'iyyetin sultanýn olduðu düþüncesimutlak anlamda anlaþýlmamalýdýr. Burada mülkkavramý, mülkiyet anlamýndan çok yönetme, dün-yevi otorite, tasarruf hakký anlamýna gelmektedir.Yani sultân icranýn baþýdýr. Osmanlýlarda devletinmülk biçiminde anlaþýldýðý ve miri arazi rejimi vemüsadere sistemini bu anlayýþýn bir sonucu olarakgörme eðilimi, Osmanlý insanýnýn kainatý algýlayýþbiçimine nüfuz edememe anlamýný taþýr. Buradamülkün ve ra'iyyetin sultana ait olmasý nisbilik arzetmektedir. Mülkün sultana ait olmasý mülkü yö-netme ve tasarruf yetkisine sahip olma, ra'iyyetinsultana ait olmasý ise ra'iyyetin bir ema-net anlayýþý içerisinde korunmasýve kollanmasý gereðidir.Yoksa sultanýn ra'-iyyete köle-efendi iliþkisindegörülen mutlaksahipliði anla-mýnda deðildir.

O s m a n l ýSultanlarý sahipolduklarý sýnýrlýyasama yetkisiile yürütme veyargý yetkilerinikullanýrken la

yüs'el yani sorum-suz deðildir. Evvela

her türlü tasarruf þer'-i þerife uygun olmalýdýrve bir maslahata me-

nut olmalýdýr. Mecel-le'-nin 58. maddesi"Raiyye ya'ni teb'a

üzerine tasarruf mas-lahata menûtdur" der,

yani yetki kullanýmý kamuyararýna tabiidir. Sultan Osman'ýn oð-

lu Orhan'a en önemli vasiyeti þer'î hükümlereriayeti olduðunu biliyoruz.

Güçlü Ýslâm Hukuk bilginlerinin olduðu dö-nemlerde padiþah fermaný bile olsa þer'-i þerife mu-halif ise reddediliyordu.

Bu konuda Kanuni'nin bir fermaný münase-betiyle Ebüssuud Efendi'nin verdiði cevabý hatýrla-yalým. Padiþah vakýf mallarýn kira bedellerinin busenelik arttýrýlmamasý için ferman verdiðinde Þey-hülislâm Ebüssuud Efendi, fermaný hukuka aykýrýbularak þu tarihî cevabý vermiþtir:

"Padiþah fermanýyla kira bedellerinin olduðugibi býrakýlmasý olmaz. Zira Padiþahýn emriyle nâ-meþrû' olan þey meþrû' olmaz; haram olan nesnehelâl olmak yoktur. Bu hususlarda emr-i þer'-i þerifbudur. Bir türlü dahi deðildir. Þer'i hükümlere vâkýfiken onlarý ketmetmek, Kur'an'daki bir âyetin tehdi-dine maruz kalmaktýr".

III. Selim bir hatt-ý hümâyûnunda "Benimvezirim, ben Allah'ýn bir aciz kuluyum" ifadesi

ile nihayet padiþahlarýn da bir kulolduklarýný hatýrlatmýþtýr.

Ýþte bu emanetve sorumlulukanlayýþý, Osmanlýsultanlarýný teba-nýn her türlüzulüm ve fena-lýkdan, haksýz-lýktan korunmasýve hakkýnýn tesli-mi hususunda ti-tiz davranmala-rýný gerekli kýlý-yordu.

21Somuncu Baba20Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Meczuplara yaklaþmasý ise; tedbirli ve kararlý birbiçimde olmuþ, ancak onlarýn dua ve hüsn-ü zanlarýBakibillah hz.lerinin bulunduðu makama gelmesindeönemli rol oynamýþtýr. Kendilerine rüyasýnda Muham-med Parisa hz.leri nasihatta bulunmuþtur. Tasavvuf yo-lunda ilerlemek için ahlak-ý hamide ile ahlaklanarak,düstura riayet etmenin gereðini bildirmiþlerdir. Hatta rü-yasýnda Þah-ý Nakþibend hazretlerinin huzurunda tövbeetmiþtir. Bunu mübarek mürþidleri Hace Emkengi doðru-lamýþtýr. Kendilerine anneleri de hizmet ederdi. Tekkeninyemeðini ve ekmeðini o piþirirdi. Hatta taze ekmeði der-viþlere ikram eder, kendileri kuru ekmek yerlerdi. Çoðuzaman hasýr üzerinde yatardý. Muhammed Bakibillah hz.lerinin en önemli hususiyetlerinden birisi mütevazý ol-masýydý. Hallerini gizler, herhangi bir suale kýsa ve netcevap verirdi. Tasavvuf dalýnda ise karþýlaþtýðý sualleriuzun uzun izah ederdi. Daima hüzünlü ve üzüntülü oldu-ðu halde, huzuruna gelenlere neþeli ve tebessümle mua-mele ederdi.

Bir Ramazan-ý þerif gecesinde talebesi Ýmam-ýRabbani hz.leri, kendisine yoðurt göndermiþti. Yoðurdugetiren derviþ doðruca Muhammed Bakibillah'ýn kapý-sýný çaldý. Mübarek Þeyh yoðurt kabýný alarak sordu:

- Ýsmin nedir? Nereden geliyorsun?- Ýsmin; Bâbâ'dýr. Ýmam-ý Rabbani hz.lerinin hiz-

metçisiyim. Bunun üzerine; - Mademki bizim Ahmed'in hizmetçisisin, bizimle

berabersin, diye buyurdu. Bu kadarcýk bir görüþmeden hizmetçiye baygýnlýk

geldi. Ýmam-ý Rabbani hz.lerinin huzuruna geldiðinde,halini farkeden Ýmam-ý Rabbani hz.leri ne olduðunu sor-muþ, cevabýnda; Nereye baktýysa nur gördüðünü ifadeeden hizmetçiye; Bakibillah'ýn büyüklüðünü bildirdi.

Görülüyor ki, asýrlara manevi sultasýný vuran mü-ceddiler ve müçtehitler; o temiz erlerin temiz sinele-rinden doðmuþlardýr. Zira onlarýn sine-i saadetleri bahr-imuhit-i kebirdir (büyük okyanus). Ýçinde kýymet yetmezincileri saklamaktadýr. Günü geldiðinde dýþarý çýkmaküzere, hatta ýþýðýyla ve nuruyla yarýmlarý tamamlayýpmücrimleri sevindirmek üzere; iþte ikinci bin yýlýnýn he-men baþýnda zuhur eden Ýmam-ý Rabbani hz.leri Mu-hammed Bakibillah hz.lerinin manevi sadrýndan doða-rak o asri tenvir etmiþlerdir. Hala ellerden düþmeyen"Mektubat"ý ve ona benzer eserleriyle nice bin yýllaradaha ýþýk tutacaktýr. Allah (c.c)'a ve kuluna hizmetin vemuhabbetin sýrrýný öðreten zümre; bu zümredir. Nasibervah-i ezelde taktir edilir. Rýzkýn hem maddisi, hem demanevisi Kudret elinden çýkar. Tanýmak kemâl ehlininsýfatlarýndandýr. Ancak ve ancak itikat ve tevaazu ehlimertler tanýrlar ve tanýtýrlar. Cenab-ý Zülcelal bu taifeyi

ve mensubunu tanýyanlardan eylesin. Biz burada Muhammed Bakibillah hz.lerini býraktýðý

eserlerden ve veciz ifadelerinden bahsetmeden geçe-meyeceðiz. Baþlýca eserleri þunlardýr: Külliyat-ý Bakibil-lah, Mektubat, Rubaiyat ve Zübdetül Makamat'týr.

Þeyh Taceddin'e yazdýðý mektupta buyuruyor ki: "Devamlý abdestli bulunmak, helal yemek yemeðe

dikkat etmek, bütün günahlardan gýybetten, söz taþý-macýlýktan, mü'mini aþaðýlamaktan, müslümana düþ-man olmaktan, kin tutmaktan, kýzmaktan ve sert dav-ranmaktan sakýnmak lazýmdýr. Yolumuzun esasý budur.Kalbinde marifet-i ilahi isteði olmayanla sohbet etme,arkadaþlýk da yapma. Cahil tarikatçýlardan kesinlikleuzak dur. Dinimizin esasý üzere kaim olmalýsýn."

Bir sohbetlerinde buyurdular ki: "Oruç tutmak; Allah-ü Teala'nýn sýfatlarýyla sýfatlan-

maktýr. Zira Allah-ü Teala yemekten ve içmekten münez-zehtir. Rýza sahibi olmalý. Sadýk ve Rahim olmalýdýr. Sö-zün özü; gönlü dosttan ayýrmamalýdýr."

Tabiidir ki, ancak bu sohbetleri irad edenler fenâyýve bekâyý bulurlar. Yani Bakibillah olurlar. Bakibillahlýkfenâ-fillah makamýndan sonra gelir. Yani o makamdakikimsenin yemesi, içmesi, oturmasý, kalkmasý, yatmasýelhasýl bütün yaþantýsý Allah (c.c) ile beraberdir. Çünkübütün "var"lar "yok" manzumesinden vücut bulmuþtur.Sevenin sevilende yok olmasý mecburidir. Çünkü fenâ;bekanýn anasýdýr. Fenâdaki bir zatýn hiçbir surette, hiçbirmekanda, hiçbir zamanda, hiçbir þeyle alâkasý olamaz.Onun alâkasý ancak Zat-ý Kibriya iledir. Ýþte oraya gelen-ler Bakibillahlardýr.

Hicretin 1013 senesinde cemaziyel ahir ayýnýn 26.pazartesi günü kýrk yaþlarýnda iken irtihal dar-ý naimolmuþlardýr. Mübarek kabirleri Delhi'dedir. Yüceruhaniyyetinin ve füyuzatýnýn ve berekatýnýn celbinitemenni ederiz.

Orta boylu, kýrmýzý yüzlü, sakalý az, görüldüðündehuzur ve emniyet telkin eden bir yapýnýn sahibi idi. Uzletve riyazet deðiþmez adetleriydi. Manen az yemek, azuyumak ve az konuþmak düsturlarýydý. Kur'an-ý Kerim'igece-gündüz okurdu.

Mübarek babalarý Abdüsselam isminde bir zat idi.Valide-i muhteremeleri ise Hz.Hüseyin soyundan olup,"seyyide" idiler. Bu bakýmdan kendileri seyyiddir.

Kabil'de 973 hicri senesinde tevellüd etmiþlerdir.Zahirde Hace Emkengi (k.s)'den, batýnda ise Þah-ý Nak-þibend ve Ubeydullah hz.lerinden nisbet almýþlardýr.Gençlik çaðlarýnda Kabil'den Semerkant'a geldiler. Se-merkant'da zamanlarýný ulular meclislerinde geçirmiþtir.Öyle hallere gelmiþlerdir ki; her gece akþam namazýndanteheccüd zamanýna kadar Kur'an-ý Hakim hatmederler.Sonra teheccüdü kýlarak sabah namazýna kadar duaederlerdi. Sabah namazýný kýldýktan sonra da, iþrak vakti-ne kadar Yasin-i Þerif okurlardý. Güneþ doðunca da; Ya-rabbi geceler neden bu kadar çabuk geçiyor" diye yaký-nýrlardý. Oðlu Abdullah; çoðu zaman yanlarýna ellerindebir ayna ile gelirler, O da muhterem mahdumlarýna "Ay-nada kendine bak" diye buyururlardý.

Kendileri sayýsýz keramete mazhar olmuþlardýr.Bazý zamanlar namazda fatiha-i þerifi imamýn arkasýndaolduklarý halde, aþikare okumuþlar, bu vesileyle Ýmam-ýAzam efendimizin ruh-u pürfutuhlarý tecelli etmiþtir. Hat-ta aralarýnda kýsa mülakatlar da vuku bulmuþtur.

Bir gün Ýmam-ý Rabbani hz.lerinin yakýn dostlarýn-dan Mevlana Bedreddin Sergehdi rivayet ettiler ki: "Birvakit Delhi'ye gitmiþtim. Hz.Þeyh Muhammed Bakihz.lerinin kabr-i þeriflerine vardým. Ruhaniyet-i aliyyele-rine müteveccih oturdum. Ne kadar o þekilde kaldýðýmýbilmiyorum ama, ruhaniyeti aliyyelerinden nisbet ve ina-be aldým. Daha sonra Hace Kutbiddin Bahtiyar'ýn ziyare-tine gittim. Oradan öyle bir hitab-ý manevi geldi ki; "Bugün size Hace Muhammed Bâki hz.lerinden inayet buyu-rulan nisbet bizdendir." Ondan sonrada Þeyh-ül meþayýhHace Nizameddin hz.lerinin kabirlerine gittim. Yine onla-rýn manen muhatabý oldum. Buyurdular ki:

- Bizim silsile-i nisbetimizde maþukiyet ve mahdu-miyet galiptir. Hace Bakibillah hz.lerinden size ihsanbuyurulan nisbet ise, bir aþk nisbetidir. Ve size kâfidir.

Daha sonra Ecmir'e giderek, Çeþti tarikatýnýn kol-larýndan olan, Hace Muiniddin Hasan Sencer hz.lerininmübarek kabrini ziyaret ettim. Orada duyduðum manevihitap ise,

- Size Hace Bakibillah tarafýndan hasýl olan nisbetbizdendir.

Onlara cevaben Hace hz.lerine tarikatlarýna men-sup hiç kimsenin Çeþti'den "Ýntisabýmýz vardýr" diye biribare duymadýklarýný ve duymadýðýmý ilettim. Yine aldý-ðým manevi cevap ilginçti. Vaktaki ben Nakþibendi erle-rinden; Yusuf-u Hemedani'den aþkýn, zevkin, þevkin venisbet-i ilahiyenin talimine mazhar oldum. Onuda HaceKutbiddin Bahtiyar'ýn ruhaniyetine aktardým. Ordan da onisbet Hace Muhammed Bakibillah'a aktarýldý. Yani nis-betin menbaý Nakþi pîridir. Hamdenlillah yine oraya tevdiedildi.

Seyyid Rauf Müceddidi, Darül Mearif isimli kita-býnda þu güzel olayý rivayet eder: "Þah-ý Velayet, Þeyh-iÞüyuh Seyyid Kulam Ali Abdullah Dehlevi (k.s)'dennakildir:

Bir gün Hace Bakibillah hz.lerinin mübarek ravza-larýna gittim. Füyuzat-ý manevilerini taleb ederek, arz-ýniyaz eyledim ki;

- Ya Hz.Þeyh! Sizin teveccühünüz bir hakikat denizioluþturdu. Oradan Þeyh Ahmed-i Serhendi (Meceddid-iElf-i sani Ýmam-ý Rabbani) gibi bir yiðit çýktý.

- Ben fakir kölenize de inayet buyurursanýz ne olur?Bu söz üzerine Hace Muhammed Baki hz.lerinin

kabirlerinden kalkarak bana kýyam eylediklerini müþa-hede eyledim. Teveccüh buyurmuþlardý. Zaten zayýf birbünyeye sahiptim. Vakit de öðle sýcaðý vaktiydi. Bun-larýn üzerine de Cenab-ý Þeyh Baki hz.lerinin teveccüh-leri ilave olunca; hararetten yanmaya baþladým. Ne-fesim durmak üzereydi. Dýþarý çýktým. O günden beridirki dýþarý çýktýðýma piþmanlýðým devam etmektedir. Ýtirafetmeliyim ki; o kadarcýk teveccühlerinden mahiyetiniizahtan aciz olduðum çok yüksek haller, derunumdahasýl olmuþtu.

Kendi beyanlarýnda da: "Hangi büyüðün kitabýný okuduysam, o zat bana

görünmüþtür. Hatta Þah-ý Nakþibend hz.leri ruhaniyet-leriyle bana çoðu kez zikir telkin edip, cezbe vermiþtir."

Mevlüt SARIOÐLUNecmettin SARIOÐLU

Hâce Muhammed Bâki Billah (K.S)AALLTTIINN SSÝÝLLSSÝÝLLEE

Hâce Muhammed Bakibillah Hazretlerinin Hindistan Delhi’deki kabri þerifleri

Foto

ðraf

: Nec

met

tin S

arýo

ðlu

23Somuncu Baba22Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Yavuz Bülent BÂKÝLER

EEÐÐÝÝTTÝÝMM

Ýslam, eðitimin ve bilimin sayýlamayacak kadarçok faydasýndan ve zaruretinden bahsetmiþtir. Adetabir insan için nefes alýp vermek ne ise bir toplumiçinde, insanlýk içinde, ilim ayný derecede ehemmiyetarz etmiþtir. Kur'an-ý Kerim ve Peygamberimizin(s.a.v) akýllarý hayrete düþürecek þekilde ilmi teþvikeden Hadis-i Þerifleri Orta Doðuyu dünyanýn ilim,kültür ve hepsinden önemlisi insana deðer veren gü-venilir bir bölgesi haline getirmiþtir. "Hiç bilenlerlebilmeyenler bir olur mu?","iki günü birbirine eþit ge-çen ziyandadýr" "ilim müminin yitik malýdýr, neredebulursa alýr" gibi binlerce kelamý kibar vardýr. BugünAvrupa ve Amerika'nýn içine düþtüðü zavallý ve süflihali, ahlaksýzlýðý görünce o günkü insanlarýn ne kadarbahtiyar olduklarýný düþünmemek mümkün deðil.

Bu teþvikler Ýslam'ýn ve pozitif ilimlerin çok ký-sa sürede yayýlarak ve geliþerek, Orta Doðu da önem-li ilim ve kültür þehirleri oluþmasýna vesile olmuþtur.Bu geliþmelerle 9. yüzyýldan itibaren eðitim ve öðre-timde önemli kurumlar, medreseler, bilimsel araþtýr-ma merkezleri, kütüphaneler gözlem yerleri, edepmeclisleri oluþmuþtur. Edep ve manevi eðitim yerlerihassaten incelendiðinde, eðitim kurumlarýnda görevyapan müderrisler, hocalar, alimler kýsaca bir þeylerbildiðinin farkýnda olan insanlarýn hemen hemenbüyük çoðunluðu bu manevi eðitim ve edep mektep-lerinden ders almýþlar ve faydalanmýþlardýr. Ýmam-ýAzam, Gazali, Fuzuli, Ýbni Sina, Farabi, El Harezmi,Sabit bin Kurra ve daha binlercesi ya bir tasavvuf er-babýna baðlanmýþ ya da irtibat kurmuþlardýr. Tasav-vuf alimlerinin de bir çoðu manevi ilimlerin yanýndapozitif ilimlerde de söz sahibi olmuþlar ve bir çok bu-luþlara imza atmiþlardýr. Caferi Sadýk Hazretleri, So-muncu Baba, Akþemseddin vb.

Medrese Eðitiminin Oluþmasý: X. ASIRÝslamiyet'in yayýlmasý ve geliþmesiyle eðitim

kurumsallaþmaya baþlar. Evlerde, mescitlerde, ilimmeclislerinde, devlet baþkanlarýnýn saraylarýnda ya-pýlarak binli yýllara kadar gelmiþtir. Bu saraylarýn enünlüleri Abbasiler ve Selçuklularýn saraylarýdýr.

EEððiittiimmiimmiizziinn GGeeççmmiiþþiinnee BBiirr BBaakkýýþþ

Hamza DEMÝR

Ýslamiyet gelmeden önce Mekke'deokuma yazma bilen çok azdý (sadeceon yedi kiþi) idi. Mekke'de okumayazma çok yavaþ yayýlýyordu.Ýslamiyet'in geliþiyle ve ilk emri"Oku" Allah'ýn adýyla oku hitabýolmasý sebebiyle dini emirlerin,yasaklarýn ve güzelliklerin daha iyiöðrenilmesi, öðretilmesi zaruretihasýl oldu. Okuma-yazma hýzlý birþekilde yayýldý. Bu geliþme devamlýAllah'ýn ilk emri olan "Oku Rabbi'ninadýyla" hitabý merkez alýndý. Ne öðre-nildiyse O'nun adýyla baþlanaraköðrenildi. O'nun sevgili Resulü veAshabý'nýn gayretleriyle kýsa zaman-da akýllara hayranlýk verecek güzel-liklerle bezenmiþ kurumlar ve ilimadamlarý yetiþti. Bu yetiþen bilimadamlarý geometrik dizi gibi hýzlayayýldý. Ýki yüzyýl gibi kýsa bir zaman-da Mekke, Medine, Þam, Baðdat ilimve irfan þehirleri oldu. KutluPeygamber ocaðýndan geçmiþi vegeleceði aydýnlatan nur, insanlarýzifiri karanlýklardan, yepyeni,pörsümez aydýnlýk bir çaða taþýdý.

9. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren Türk boylarý hiçbir zor altýnda kalmadan, bilerek, severek, iste-yerek Müslüman olmaya baþladýlar. Karahanlýlar,

935 yýlýnda ilk Müslüman Türk devletini kurdular ve940-1123 yýllarý arasýnda hükümran oldular. SatukBuðra Han'ýn kurduðu bu devlet 183 yýl yaþadý.

Müslümanlýkla birlikte edebiyatýmýzda da büyükgeliþmeler baþladý. Türk Halk Edebiyatý yanýnda yenibir edebiyat dünyamýz daha oldu. Bu yeni edebiyatdalýnýn ismi Saray edebiyatý, Klâsik veya DîvanEdebiyatýdýr.

Dîvan Edebiyatýmýz 9. asrýn ortalarýndan Tan-zimata kadar devam eden muhteþem bir Samanyolugibidir. Dîvan Edebiyatý, 19. Yüzyýlýn ortalarýndaTanzimat Edebiyatýnýn getirdiði yeni edebiyat akým-larýna yenik düþürüldü.

Dîvan Edebiyatý uzun süre, þu veya bu kiþilerin,þu veya bu çevrelerin çok haksýz, çok yersiz, çok in-safsýz hücumlarýna uðradý. Halbuki Halk Edebiyatýyani Âþýk edebiyatý ne kadar bizimse, Dîvan Edebi-yatý da o kadar bizimdir. Halk Edebiyatý ne kadarmillî ise, Dîvan Edebiyatý da o kadar millîdir. Tan-zimatla birlikte Dîvan Edebiyatýna hücumlar baþladý.O kadar ki, 21. yüzyýla girerken, artýk Dîvan Edebi-yatýný anlayan yüksek tahsilli kimseler bile parmaklagösterilecek kadar azaldý. Bu, üzerinde durulmasýgereken çok mühim bir konu. Yeryüzünde kendi þa-heserlerini yok eden, okunmaz, anlaþýlmaz bir hâlegetiren bizden baþka kaç millet var acaba?

Pertev Naili Boratav diyor ki: "Halk Edebiyatýile Dîvan Edebiyatýný bir bütün sayýyorum. Hiçbiriniafaroz edemem. Geçmiþ kültürü bilmek ve deðerlen-dirmekle çaðdaþ ülküler çatýþma halinde olamaz veolmamalýdýr."

Nurullah Ataç'ýn Dîvan Edebiyatýyla ilgili kana-atiyse þöyle: "Divan þairlerimizin yazdýklarý da bizimbaba mirasýmýzdýr: Onlarý hor görmeye de yabancýsaymaya da hakkýmýz yoktur."

"Dîvan þiirine hayraným. Þiirimizi, eski þiirimi-zi kendimiz de okumalý, çocuklarýmýza da okutma-lýyýz!" Þimdi bir de þâir ve yazar, ayný zamanda TürkEdebiyatý profesörü olan Ahmet Hamdi Tanpýnar'ýngörüþlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. AhmetHamdi Tanpýnar diyor ki: "Divan þiirinde Arabýn

tesiri azdýr. Nedenseona karþý kapalý kal-mýþýz. Eski þiirin tadý gittik-çe beni daha fazla sarýyor. Okadar ki, Dîvanlardan ayrýgeçirdiðim zamana acýyaca-ðým geliyor. Bir zamanlar bende onu kâh yaþa, ve kâh etrafým-daki esen havaya uyarak ihmal et-miþtim. Þimdi içimde, onu her þek-linde daha olgun ve yüksek bul-maya çalýþan bir taraf var. Dîvan þâirleri,Türk-çe'nin güzellik sýnýrlarýný tespit ettiler!"

Dîvan Edebiyatýmýzý çok iyi bilenler, samimi ka-naatlerini bu cümlelerle ifâde ediyorlar. Peki DîvanEdebiyatýnýn bu yüksek seviyesine raðmen anlaþýlmazhale getirilmesinin, adeta yok edilmesinin sebebi ne?

Dîvan Edebiyatýmýza saldýrýyý sadece onun di-line ve aruz veznine baðlayabilir miyiz? Baðlayama-yýz! Ben, bu çok önemli konunun sadece ana baþlýk-larýný vermek istiyorum. Sonra da düþünmenizi istir-ham ediyorum. Tanpýnar'ýn ifadesiyle Türkçe'nin gü-zellik sýnýrlarýný tespit eden Dîvan Edebiyatýmýzneden horlandý? Neden unutturulmak istendi? ÇünküDîvan Edebiyatýmýzýn birinci kaynaðý Kur'an-ý Ke-rim'di, ikinci kaynaðý, Hadîs-i Nebevi idi. Yani pey-gamber sözleriydi. Üçüncü kaynaðý Kýsâs-ý Enbiyâidi. Yani peygamberler târihiydi. Sonra Þemâil-i Þerifidi. Mîraciye, Hâriciye, Mûcizât-ý Nebî idi. Dördüncükaynaðý evliya menkýbeleriydi. Beþinci kaynaðýtasavvuftu.

Bugün Dîvan Edebiyatýmýzý kimse anlamýyor.Çünkü o edebiyatýn hem dilini, hem de binbir güzel-likteki mazmunlarýný yok ettiler. Divan Edebiyatýmý-zýn dinden gelen kaynaklarý, Ýslâmiyete sýrt çeviren,Ýslâmiyetten korkan, kaçan kimselerin büyük gazabý-na uðradý. Bugün de Cumhuriyet Edebiyatýmýzý okun-maz anlaþýlmaz hale getirebilmek için o edebiyatý-mýzýn güzelim kelimelerini kaldýrmaya, unutturmayaçalýþýyorlar. Bu, müthiþ bir ihanettir.

Siz de "tüm koþullara karþýn, gökçeyazýnýmýzýyadsýyan ussuz ve de kakýdýk sakýdýk kiþilerin dü-þünsel ya da zihinsel imgelerine þu özgür yaþamsallý-ðýnýzda koþut musunuz acaba?"

Dîvan Edebiyatýmýz ÜzerineEEDDEEBBÝÝYYAATT

25Somuncu Baba24Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Selçuklu Sultaný Gazneli Mahmut, ilmi ve alimleri çokseverdi. Onlara hürmet eder, onlarla birlikte oturur, on-lara son derece cömert davranýrdý. Binli yýllardan itiba-ren ciddi manada eðitim kurumlarýný görmekteyiz.Bunlarýn en mükemmel þekli medresedir. Selçuklular,Baðdat'ý ve Ýslam dünyasýnýn büyük bölümünü haki-miyetleri altýna alýnca, ilk Selçuklu devletinde gerçeksöz sahibi olan Nizam'ül-Mülk ortaya çýkar. Bizzatkendisi de bir alim ve fakih olan Nizam'ül-Mülk,Baðdat' da Nizamiye Medresesini kurar. Ýslam dünya-sýnýn yetiþtirdiði büyük alimlerden Ýmam-ý Gazali' debu medresenin müderrislerindendir.

Medreselerin ortaya çýkýþ gayesi, Ýslam'ý en iyiþekilde Müslümanlara öðretmektir. Zamanla sayýlarýçoðalmýþ ve Ýslam dünyasýnýn hemen hemen her yaný-na yayýlmýþtýr. Medreselerin en önemli unsuru elbetteki müderrislerdir. Müslümanlar, ilmi, ders veren ho-calardan öðrenmeye bilhassa itina göstermiþler vetalebenin ilmi tek baþýna kitaplardan almasýna þiddetlekarþý çýkmýþlardýr. Nitekim bazý alimler þöyle demiþ-lerdir; "belanýn en büyüðü sayfalarý hoca edinmektir.Yani halkýn ilmi, kitaplardan öðrenmesidir.", ÝmamÞafii: "ilmi, kitaplarýn sayfalarýndan öðrenen kimse,ahkamý öðrenmekten mahrum kalýr" der. Ýbni Haldun;"ilim öðretmek bir sanattýr" der. Yukarýdaki görüþlerdoðrultusunda medreselerde ders veren müderrislerinde elbette eðitimde en önemli unsur olduðu gerçeðiortaya çýkmaktadýr. Çeþitli araþtýrmalar göstermiþtir ki,bir insanýn davranýþlarý ile öðretmesi, lisaný ile öðret-mesinden çok daha tesirlidir. Kendi nefsinin muallimi

olan ve terbiyecisi olan kimse, baþkalarýnýn muallimive terbiyecisi olan kimseden hürmet ve tazime daha la-yýktýr. Nitekim Cenabý-ý Hakk: 'Siz insanlara iyiliðiemredersiniz de kendinizi unutursunuz' (s.1, a,44) uya-rýsýnda bulunur. Müderrislik ünvanýný kazanmak kolaybir iþ deðildi. Belli þartlarý yerine getirdikten sonraicazet (diploma) alýrdý.. Medreseler zamanýn ihtiyaç-larýna göre Ýslâmi ilimlerin yanýnda diðer ilimlerde defaaliyet göstermiþlerdir. Týp, felsefe, riyaziye, kimyavb. Müderrisler çalýþtýklarý medresenin mali durumunagöre maaþ almýþlardýr. Hiç maaþ almayan müderrislerde vardýr. Bunlar sýrf Allah rýzasý için ders vermiþlerdirMüderrisler: simasý sempatik, alný açýk olmalý. Akýllý,kültürlü ve anlayýþlý olmalý. Adaletli, iffetli, cömert,gözü gönlü tok olmalýdýr.

Medreseler son derece heybetli ve azametli ya-pýlar idi Medreseler; eyvan, mescit, müderrisin istira-hat yeri, pansiyon odalarý, hademe lojmanlarý, tuvaletve banyo, mutfak, yemek salonu, kilerden oluþmak-tadýr. Medresenin mali gelirine göre (vakýflarýna göre)kütüphaneleri de vardý. Medreselerde eðitim öðretimücretsizdi. Fakir talebelere belli oranda para da verili-yordu. Binli yýllardan itibaren medreselerdeki eðitiminkalitesinin yükselmesinde, vakýflarýn ciddi anlamda et-kisi vardýr. Kurulan her medresenin yanýnda onu des-tekleyen bir vakýf kurulmuþtur. Bugün ayný sistemAmerika ve Avrupa Üniversitelerinde vardýr. Bu sis-tem medreselerin uzun ömürlü olmasýný ve ilmi çalýþ-malarýn olumsuz yan etkilerden korunmasýný saðlamýþ-týr. Ýlmi çalýþmalar o kadar hýzlý geliþmiþ ki, çeþitli

araþtýrmalarýn sonucuna göre, bu günkü sosyal bilim-lerin ve pozitif bilimlerin temelinin bile o zamandanatýldýðýný görmekteyiz. 10-15. y.y. arasýnda Ýslam dün-yasý ilim, kültür ve sanat alanýnda insanlýða, inanýlmazþekilde faydalanacaðý ilmi eserler vermiþtir. Ýnsanlarýnbu eserlerden günümüz dünyasýnda da faydalandýðýnýsöyleyebiliriz.

15. y.y. dan sonra Avrupa ve Hýristiyan dünyasýn-da ise ciddi bir kendi kendini sorgulamanýn baþladýðýnýgörmekteyiz. Avrupa da pozitif bilim adamlarýylaHýristiyan din adamlarý arasýnda ciddi tartýþmalar olurve insan fýtratýna uygun olmayan, hükmü geçmiþ,kilise ve papazlar tartýþmayý kaybederler. Bunun neti-cesi olarak Avrupa da Hýristiyanlýða karþý ciddi bir so-ðuma ve uzaklaþma baþlar, ondan pozitif bilime vesosyal bilimlere aðýrlýk verirler ve bugünkü medeni-yetin temelini atarlar. 'Rönesans" bu tartýþmalarýn so-nucunda meydana gelmiþtir. Özellikle bilimsel çevre-lerde bu geliþmeler olurken, bir yandan da OsmanlýDevletini yýkmanýn yollarýný arýyorlardý. SavaþarakOsmanlý Devletini yýkamayacaklarýný anlayan Avrupa-lýlar, fesat ve hile ile yýkabileceklerini anladýlar. Ýstan-bul'daki Ýngiliz elçisi, bir gece yarýsý Ýngiltere'ye gizlibir telgraf çeker. Elçi þifresinde "buldum, buldum Os-manlý devletini yýkmanýn yolunu buldum" der ve bul-duðu çareyi þöyle anlatýr.; "Osmanlýlar harpte aldýklarýesirlere hiç kötülük yapmýyorlar, onlara kardeþ gibidavranýyorlar. Hangi milletten olursa olsun küçük ço-cuklarýn zekalarýný ölçüyorlar. Keskin zekalý çocuklarseçilerek sarayda ki (Enderun) denilen okullarda baþa-rýlý öðretmenler tarafýndan okutuluyor. Her türlü Ýslam,fen ve kültür dersleriyle kuvvetli bir Müslüman olarakyetiþtiriyorlar. Osmanlý devletinin zaferlerinde buçocuklarýn payý büyüktür. Osmanlý Devletini yýkmakiçin, onlarýn açtýðý bu Enderun okullarýný ve medrese-leri yýkmak, Osmanlýlarý fende ve diðer ilimlerde geribýrakmak lazýmdýr" der. Osmanlý devletinde 16. y.y.dan itibaren duraklama ve gerileme devri baþ gösterir.Medreseler ciddi manada bilimsel çalýþmalardan ko-par, bu gerilemenin tersine Avrupa da hýzlý bir geliþmeve atýlým olur. Avrupalý bilim adamlarý Ýslam dünyasýn-daki bir çok kitabý ya Avrupa ya götürür ya da tercümeeder. 17.y.y. da artýk ciddi çalýþmalar meyvesini ver-meye baþlar, Avrupa üniversitelerinde bir çok bilimadamý yetiþir. Avrupa ülkelerinde kütüphaneler oluþtu-rulmaya baþlanýr. Manevi boyutu hemen hemen ol-mayan batý medeniyetinin, insanlarý ciddi manadaümitsizliðe, intiharlara ve yeni arayýþlara götürdüðünübugün görmekteyiz. Batý medeniyetinin ilmi insanlýðýnfaydasýna deðil de, onu yok etmek için kullanmayabaþladýðý bir gerçek. Son 50 yýl içinde kimyasal silah-larla toplumlarýn nasýl bir anda yok olacaðý bir gerçek-tir. Bu geliþmelerde batýlý bilim adamlarýnýn bilimi ta-mamen soysuz, kan dökücü devlet adamlarýnýn emrine

vermesinden kaynaklanýyor. Bu geliþmelerde, iliminsanlarýn faydasýndan çok, onlarýn yok olmasýný sað-layacak bir tehlike olarak görünmektedir.

Oysa ki medreselerde bilim öncelikle insanlýðýnmutluluðu için kullanýlmýþtýr. Medreselerde ahlakendüþük, soysuz, karaktersiz insanlara ilmi eðitim veril-mezdi. Bu tür insanlara ilmi öðretmek toplumlarý yoketmeye sebep gösterilirdi. Çünkü bilim en önemli güç-tür. Bu gücü ahlaksýz, karaktersiz ve kendi çýkarý içinkullanan insanlara vermek, insanlýðý felakete götürür.Bugün baþýmýza gelen olaylarýn yegane sebeplerindenbiri ve en önemlisidir belki!

Medreselerde öðrenci hoca iliþkisi birebir ve hertürlü münasebet yoðun bir þekilde vardýr. Hoca tale-besini kiþilik, þahsiyet, karakter ve meziyet olarak ya-kýndan tanýmaktadýr. Medreselerde dini ilimlerle fenilimleri belli oranda birlikte verilmiþtir. Bunun sonu-cunda çaðlarý aþan dini ve pozitif bilim adamlarý yetiþ-miþtir. Bu bilim adamlarý da yaþadýklarý zaman zarfýn-da bir çok devlet adamlarý yetiþtirmiþlerdir. Ýslam alim-lerinin þecerelerini incelediðimizde ve araþtýrdýðýmýz-da, çok önemli bir durumla karþýlaþýyoruz. Ýlmininhakkýný veren ve kendisini insanlýða hizmete adayanbu bilim adamlarýnýn büyük çoðunluðu ya "Seyyid"dir,yada "sahabe" soyundan gelmektedir. Yada bunlarýnyetiþtirdiði alimlerdir.

Günümüzde ise üniversitelerde ya pozitif, ya sos-yal, ya da yalnýz dini ilimler, tahsil edilmektedir. Bu-nunsa bir çok zararlarý ve eksiklikleri görülmektedir.Yetiþen bilim adamlarýnýn ve talebelerin ahlaki boyutuve ruhi derinliði hemen hemen tamamen göz ardý edil-mektedir. Bu tür eðitimde yetiþen ilim ve devlet adam-larý da edindikleri bilgileri sýrf kendi þahsi çýkarlarýiçin yada baþkalarýnýn zararýna kullanabilmektedir. Ül-kemizde ve dünyada bunun çok bariz uygulamalarýnýgörmekteyiz. Üniversiteye gelen bir öðrenci okul bite-ne kadar her türlü ahlaki düþüklüðü yaþayarak, okulubitiriyor ve ondan sonra ya devlet kademesinde görevalýyor veya toplum içinde söz sahibi oluyor. Bu kiþilik-te yetiþen insan toplumuna ve devletine ne verebilir.Yaþadýðýmýz 21. y.y. da þahit olduðumuz olaylar,eðitimin ciddi manada sorgulanmasý gerektiðini gös-termektedir. Devlet malýný hýrsýzlayanlarýn, toplumungözünün içine baka baka sanat adýna her türlü fuhu-þu yapanlarýn hiçte bilgisiz insanlar olmadýðýný gör-mekteyiz!

Þükür ki milletimizin içinde bu felaketi azalta-cak mümkün olduðu kadar aza indirecek maneviyatsahibi "ERENLERÝMÝZ" vardýr. Onlara toplum olarakne kadar minnet duysak azdýr...

BÝBLÝYOGRAFYA1- Ýslam'da eðitim öðretim tarihi (Dr. Ahmet ÇELEBÝ)2- Ýslam'da eðitim (Mehmet ÇAÐLAYAN)3- Ýslam'da bilim ve teknoloji tarihi (Doç. Dr. Mehmet BAYRAKTAR)4- Ýslam'da eðitim tarihi (Dr. M. DAÐ, Hýfzýrrahman R. ÖYMEN)

Foto

ðraf

: Bek

ir Sa

27Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 200326Somuncu Baba

GGÜÜNNCCEELL

ÝÝffffeett vvee SSaabbýýrr TTiimmssââllii:: HHzz.. YYuussuuff ((aass))Kur'ân'da ""kkýýssssaallaarrýýnn eenn ggüüzzeellii"" olarak nite-

lendirilen Yusuf Suresi, gençlik çaðýndaki bir insaniçin, zor bir sýnav niteliðindeki cinsel dürtülerkarþýsýnda, bir gencin iffet ve sabýr timsâli oluþun-dan bahseden ayetlerle örülüdür. Bu surede AllahTeâlâ, peygamberlerinden biri olan Yusuf (as)'ýn ba-þýndan geçen hadiselerin tamamýný zikretmiþtir.Görmüþ olduðu rüyayý babasý Hz. Yakub'a aktaranHz. Yusuf, babasý tarafýndan uyarýlarak, rüyasýnýdiðer kardeþlerine anlatmamasý istenmiþtir. Kay-naklar, Hz. Yusuf'un bu rüyayý gördüðünde onikiyaþlarýnda olduðunu ifade ederler.1 Ne var ki, Hz.Yusuf da, kardeþlerinin kýskançlýk duygularýnýn kur-baný olmuþ ve onlarýn bir araya gelerek karar verme-siyle kuyuya atýlmýþ ve çetin sýnavlarla geçen birhayat hikayesi yaþa-mýþtý. Ýlkin, hür bir in-san olduðu halde "ucuzbir fiyata, birkaç dir-heme" köle diye satýl-mýþ, bir süre sonra, hiz-metçisi olduðu evin ha-nýmý tarafýndan gayrimeþru bir teklifle karþýkarþýya kalmýþtý. "Rab-binin bürhaný ve mer-hameti sayesinde" busýnavý baþarýyla atlatanHHzz.. YYuussuuff'un bu esnadasöylediði sözler, birpeygamberin olduðukadar, ayný zamandakendisine iyilik edilenbir gencin duygularýnýdile getirmesi bakýmýn-

dan da dikkat çekicidir."Evinde bulunduðu kadýn, onun nefsinden

murat almak istedi, kapýlarý iyice kapattý ve "haydigel!" dedi. Yusuf ise: "(Böyle bir þey yapmaktan)Allah'a sýðýnýrým. (Ýyiliðe karþýlýk kötülük yapmak-tan Allah saklasýn) Zira kocanýz benim efendimdirve o bana iyi davranmýþtýr. Gerçek þu ki zâlimlerfelah bulmaz" dedi.2

Bu sözleriyle gençlere iffet ve namus sahibiolmak adýna son derece anlamlý bir örnek teþkil edenHz. Yusuf için ne var ki, sýnav henüz bitmemiþti.Her ne kadar Hz. Yusuf'un bu olayda suçsuz olduðuanlaþýlmýþ ise de yaþanan hadiseler sonucunda, Hz.Yusuf bir kez daha gayri meþru teklif ile karþýkarþýya kalmýþtý. Hemen her peygamberin deðiþmezözelliklerinden biri olan tam bir teslimiyetle o da

dua etmiþ ve þöyle yalvar-mýþtý:

"Rabbim! Zindan be-nim için bunlarýn istedik-lerini yapmaktan daha iyi-dir. Þayet tuzaklarýný ben-den uzaklaþtýrmazsan, on-lara meyleder ve cahiller-den olurum"3 "Rabbi deonun duasýný kabul etti veo kadýnlarýn tuzaklarýnaengel oldu. Zira O, her þe-yi iþiten ve en iyibilendir"4

Suçsuz olduðu haldezindana atýlan Hz.Yusufiçin zindan peygamberlikgörevini ifa ettiði bir teb-lið mekâný olmuþtur. Yü-zünde haksýz yere hapse-

Kurân'da Gençler ve Gençlik De�erleri

Kurân'da Gençler ve Gençlik De�erleri

Prof.Dr. M. Emin AYGeçen Sayýdan Devam

Gençlerin hayat tecrü-belerinin az olmasý sebebiyle

kendilerine söylenen hersöze, hemen kanýverecekleribir gerçektir. Ýnsanýn gençlikçaðýnda, tecrübesizliði ve bil-

gisizliði sebebiyle iþlediðihatalar sonucunda, yine

Allah'a yönelerek O'ndan af vebaðýþlanma dilemesi gerek-tiðini, böyle yapmasý duru-munda Allah'ýn onu affede-

ceðini anlayabiliriz.

Temmuz-Aðustos 2003

SÖYLER

Ýzafe edilen bu Türkçe þiir Sahibül hayratýn cismini söyler Malikül mülkümüz zatýna dair Azmini zikreder ismini söyler

Ýbadet kabahat gizli diyen dost Lâ deme illâ de eyle beyan dost Hakký can gözüyle görür ayan dost Allah'ý zikreder resmini söyler

Kudret kelâmýný düþürmez dilden Kelime-i tevhit yükselir kuldan Isýsý akseder, bahseder halden Topraktan farksýzdýr hýsmýný söyler

Otuz cüz kitabý hýfzeder okur Padiþahlýk deðil serveti þükür Resûl'ü Ekremi ediyor fikir Allah'ýn kudretli kýsmýný söyler

Kemalli mürþitler safýna girmiþ Ýhramcýzadelik sýrrýna ermiþ Hayýrsýz dindarý dergahtan sürmüþ Râvilerden sordum hasmýný söyler

Arifler, derviþler mâna hocasý Manevi dahiler gündüz gecesi Cemâlullah cem'i ferdin yücesi Ilýk kanlýlarýn faslýný söyler

Zahirin batýnýn bilgi anbarý Âliyyül âlânýn divan minberi Devri alemdeki ruhlar kanberi Edebi erkâný aslýný söyler

Sefil Selimiye nazarý þifa Aþký insanlýða daðýdýr sefa Onu tanýmamak en acý cefa Tanýyan manevi neslini söyler

Âþýk Sefil Selimi (Ahmet GÜNBULUT)

Akrostiþli olan bu þiir; Hürdoðan Gazetesi tarafýndan düzenlenen Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi (K.S) konuluyarýþmada birincilik ödülüne lâyýk görülmüþtür.

ÞÞÝÝÝÝRR

Foto

ðraf

:Hik

met

Kur

u

29Somuncu Baba28Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

dilmenin insanda meydana getireceði ruh çökün-tüsünden ve ümitsizlikten yana hiçbir eser gözlen-meyen Hz. Yusuf'u, hapishane arkadaþlarý çoksevmiþ ve deðer vermiþlerdi.5

Hz. Yusuf'un yaþadýðý bu tecrübe, kendindensonra gelen nesiller üzerinde güzel bir hatýra olarakkalmýþ ve zindan bile gerektiðinde ""eeððiittiimm-ööððrreettiimmmmeekkâânnýý"" olarak görülebilmiþtir.

Detaylarýna inmeksizin ele aldýðýmýz kadarýyla,Allah Teâlâ tarafýndan "kýssalarýn en güzeli" olaraktanýtýlan Yusuf Kýssasý,gerçekten, edebi sanatlarlaörülü üslubu, pedagojik açý-dan ilginç noktalarý ve ahlakîdeðerler bakýmýndan dikkatçekici özellikleriyle Kurânkýssalarý arasýnda müstesnabir yere sahiptir. Öte yandanbu sûre, ayný za-manda genç-lik psikolojisi açýsýndan dadikkate þayan pek çokhakikati ihtiva eden noktalartaþýmaktadýr.

1. Ýnsan her hâl ü kârdaancak Allah Teâlâ'ya sýðýn-malý ve O'ndan yardým dile-melidir. Hz Yusuf'un, karþýkarþýya kaldýðý her olumsuzortamda daima Allah'a sýðýnarak O'ndan yardým iste-diði ve her defasýnda Allah'ýn kendisine çýkýþ yolusunduðu görülmektedir. Ayetler, genç insanlarýnüstesinden gelmekte zorlandýklarý her durumda, herþeye kadir olan Yaratýcý'dan yardým dilemeyi birgençlik deðeri olarak dikkate sunmaktadýr.

2. Çekilen sýkýntýlar ve karþýlaþýlan belalarasabýr, mutlaka bu dünyada da ahirette de kiþiyemükâfat olarak geri dönecektir. Her ne kadar, bellibir süre birtakým mahrumiyetler çekse de Hz.Yusuf'un, sonuç itibariyle Mýsýr'a sultan oluþunda,iffetli ve sabýrlý olmanýn, olaylar karþýsýnda kiþiliðin-den taviz vermemenin mutlaka bu dünyada dakarþýlýðýnýn görüleceði vurgulanmaktadýr.

3. Suçsuz yere gönderilmiþ olmasýna raðmenHz. Yusuf, hapishanelerde insanlara Allah'ý, tevhidive dini anlatan, onlara moral kaynaðý olan ilk þah-siyettir. Bu özelliðiyle o, hapishanelerdeki insanlaradin adýna hizmet amacýyla bu görevi üstlenen bütündin görevlilerinin de önderi kabul edilebilir.

4. Hz. Yusuf gerek gayr-ý meþru teklif ilekarþýlaþtýðý ilk anda, gerek suçsuz olduðu anlaþýldýðýzaman ve gerekse ailesine kavuþtuðu ortamda hep

centilmence davranmýþtýr. Bu özelliði, bilhassababasý Hz. Yakub'la buluþtuðunda, aralarýnda geçensohbet esnasýnda bariz bir þekilde görülmüþtü.Babasý, kardeþlerinin ona nasýl bir muameledebulunduðunu anlatmasýný ýsrarla istediðinde, Hz.Yusuf, kardeþlerini rencide etmemek için kuyuyaatýlýþýndan hiç bahsetmemiþ ve baþýndan geçenleri,zindandan çýkarýldýðý andan itibaren anlatmýþtýr.6

5. Hz. Yusuf'un, babasý ve diðer aile fertleriylekarþýlaþtýðý an, bir hükümdar deðil, bir aile ferdi gibi

tavýr takýnmasý ve çadýrýnda-ki tahtýndan inerek babasýnýyerde karþýlamasý da birgençlik deðeri olarak kabuledilebilir. Onun bualçakgönüllülüðü, hükümdarbile olsalar yetki maka-mýn-daki kiþilerin, aileleriningözünde "kendilerinden biri"olduklarý gerçeðini hiçbirzaman deðiþtirmediðini Hz.Yusuf'un fark ettiðini vebunun gereðini yerine geti-rerek bu konuda da güzel birörnek olduðunu ortaya koy-muþtur. Hatta bazý tefsirlerdeböyle davranmasý konusundaHz. Yusuf'un vahy meleði

Cebrail tarafýndan bilgilen-dirildiði ifade edilerekkonu-nun ehemmiyetine vurgu ya-pýlmaktadýr.

Hz. Peygamber (sav)'in de buna benzer uygula-malarý görülmektedir. O da gerek sütannesine ge-rekse sütkardeþlerine sonraki yýllarda çeþitli ikram-larda bulunmak suretiyle onlarý unutmadýðýný gös-termiþ ve daima deðer veren bir kiþi olmuþtur.

DDeelliikkaannllýýllýýkk PPssiikkoolloojjiissiinniinn TTiippiikk ÖÖrrnneeððii:: HHzz.. MMuussaa ((aass))

Çocukluk yýllarýný Firavun'un sarayýnda geçi-ren Hz Musa (as) ergenlik çaðýna erip olgunlaþýncaAllah Teâlâ ona ilim ve hikmet vermiþti. Ayetlerde,henüz genç bir delikanlý iken, Mýsýr'da, kendi ka-bilesinden birinin aldatmasýyla bir baþkasýný öl-dürdüðünden ancak hemen sonrasýnda, kazâengerçekleþen bu öldürme olayýndan dolayý piþmanolarak Allah'tan af dilediðinden ve hatasýný anlaya-rak O'na tevbe ettiðinden bahsedilir. Onun bu piþ-manlýðý ve tevbesi, Allah'ýn onu affetmesiyle kar-þýlýk bulmuþtur.7

Bu ayetlerde, ggeennççlleerriinn hhaayyaatt tteeccrrüübbeelleerriinniinn aazzoollmmaassýý sseebbeebbiiyyllee kkeennddiilleerriinnee ssööyylleenneenn hheerr ssöözzee,,hheemmeenn kkaannýývveerreecceekklleerriinnee bbiirr iiþþaarreett ssöözz kkoonnuussuu-dduurr..

YYiinnee bbuu aayyeettlleerrddeenn,,iinnssaannýýnn ggeennççlliikk ççaaððýýnnddaa,,tteeccrrüübbeessiizzlliiððii vvee bbiillggiissiizzlliiððiisseebbeebbiiyyllee iiþþlleeddiiððii hhaa-ttaallaarrssoonnuuccuunnddaa,, yyiinnee AAll-llaahh''aayyöönneelleerreekk OO''nnddaann aaff vveebbaaððýýþþllaannmmaa ddiilleemmeessiiggeerreekkttiiððiinnii,, bbööyyllee yyaappmmaassýýdduurruummuunnddaa AAllllaahh-ýýnn oonnuuaaffffeeddeecceeððiinnii anla-yabiliriz.

Gerçekten, insanagünah iþlemesini telkineden þeytan, bu amacýnaulaþarak günah iþlettiðikiþiye, birinci günahýndandaha kötü olan bir diðertelkinde bulunur: Onu gü-nahkârlýk ve ümitsizlikpsikolojisine sokarak, Al-lah'tan yüz çevirmeye yö-neltir ve Allah'ýn, iþlenenbu günahý affetmeyeceðinidüþündürür. Oysa bununböyle olmadýðýný, AllahTeâlâ, konuyla ilgili ayettevurgulamaktadýr.8

Bu nedenle, gençlere rehberlik yapanlar, oonnllaa-rraa,, iiþþlleenneenn ggüünnaahhllaarr ssee-bbeebbiiyyllee AAllllaahh''ttaann uuzzaakkllaaþþ-mmaakk yyeerriinnee,, yyiinnee OO''nnaa yyöönneellmmeeyyii vvee OO''nnaa ssýýððýýnn-mmaayyýý eehheemmmmiiyyeettllee tteellkkiinn eettmmeelliiddiirrlleerr..

Mýsýr'dan kaçarak Medyen'e geldiðinde, yap-týðý bir iyilik sebebiyle Hz. Þuayb ailesiyle tanýþanve on yýl süreyle burada kalan Hz. Musa, Mýsýr'adönerken, Tur daðýnda Allah Teâlâ onunla konuþ-muþtu. Ancak bu diyalog esnasýnda, pedagojik açý-dan dikkatimizi çeken bir hadiseyi burada aktarmakistiyoruz.

"Allah Teâlâ þöyle buyurdu: "Þu sað elindekide nedir, Ya Musa?"… Musa: "O benim asamdýr.Yürürken ona dayanýr, koyunlarým için aðaç yaprak-larýný onunla silkelerim. Daha birçok ihtiyacýmýonunla gideririm" diye cevap verdi".9

Allah Teâlâ'nýn, Hz. Musa'ya elindeki asayýsormasý ve onun da bazý açýklamalarda bulunmasý,onu bir bakýma rahatlatmýþ ve karanlýk bir gecede,elinde birden bire bulacaðý koca bir yýlanýn korkunçgörüntüsünün meydana getireceði ürküntüye bir en-gel teþkil etmiþtir. Böylece Allah Teâlâ, Hz. Musa'yý,göreceði ve sahip olacaðý bu mucizeye hazýrlamýþtýrdenilebilir. Ardýndan, ona elindeki asayý yereatmasýný emredince, Hz. Musa kocaman bir ejderha

ile karþý karþýya kalmýþ vebiraz önce özelliklerinianlata anlata bitiremediðikendi asasýnýn aldýðý buyeni þekilden son derecekorkmuþ ve ardýna bak-madan kaçmýþtýr. AcabaAllah Teâlâ, Hz. Musa'ya"Þu sað elindeki de nedir,Ya Musa?" diye sormadanve elinde taþýdýðý nesneninonun çok iyi bildiði asasýolduðunu Hz. Musa'yaikrar ettirmeden, birdenbire bir ejderha halinegetirseydi, Hz. Musa'nýndurumu nasýl olurdu? Ýþtebu hadiseden þöyle birsonuç çýkarýlabilir:

ÝÝnnssaannllaarraa hheerrhhaannggiibbiirr tteellkkiinnddee bbuulluunnuullaaccaaððýýzzaammaann,, öönnccee oonnllaarrýý bbuunnaahhaazzýýrrllaammaakk vvee tteell-kkiinnee eennuuyygguunn ppssiikkoolloojjiikk hhaalleekkaavvuuþþttuurrmmaakk ggee-rreekklliiddiirr..

Ardýndan Hz. Mu-sa'ya, Firavun'a karþý gös-tereceði diðer mucizelerigöstermiþ ve onun bu konudaki endiþelerini gider-miþtir. Hz. Musa'nýn Allah Teâlâ'dan bu meyandabazý isteklerde bulunduðunu görmekteyiz.Bunlardan biri de kardeþi HHaarruunn'u, kendisineyardýmcý ve destek kýlmasýdýr. Tarih içinde genellik-le kardeþler arasý kýskançlýða þahit olan bizler için,Hz. Musa'nýn bu talebi dikkat çekicidir. Zira o, AllahTeâlâ'dan dilekte bulunduðu bu talebiyle, kardeþinede peygamberlik verilmesine vesile olmuþ, birkardeþin diðer kardeþ için yapabileceði en büyükiyiliði yapmýþtýr. Bu konuda Ýslam bilginleri þöyledemiþlerdir: "Musa (as)'ýn Harun'a saðladýðý faydagibi bir faydayý hiçbir kimse kar-deþine saðlamýþdeðildir. Zira Hz. Musa, Rabbinden, kardeþini ken-disine vezir kýlmasýný ve ona da pey-gamberlik ver-mesini istedi. Allah Teâlâ da onun bu duasýný kabulederek kardeþini de peygamber yaptý."10

Hz. Musa'nýn baþýndan geçen diðer bir hadisede HHýýzzýýrr (as) ile buluþmasý ve bazý bilmediði sýrlaravâkýf olmasýdýr. ÜÜbbeeyy bb.. KKaa''bb'in rivayetine göre, Hz.Peygamber þöyle buyurmuþtur: ""MMuussaa ((aass))ÝÝssrraaiillooððuullllaarrýý aarraassýýnnddaa bbiirr hhuuttbbee ookkuudduu.. KKeennddiissiinnee""ÝÝnnssaannllaarrýýnn eenn bbiillggiinnii kkiimmddiirr??"" ddiiyyee ssoorruulldduu.. MMuussaa((aass)) ""BBeenniimm"" ddiiyyee cceevvaapp vveerrddii.. ""AAllllaahh bbiilliirr""

Suçsuz olduðu halde zindanaatýlan Hz.Yusuf için zindanpeygamberlik görevini ifa

ettiði bir teblið mekânýolmuþtur. Yüzünde haksýz

yere hapsedilmenin insandameydana getireceði ruh

çöküntüsünden ve ümitsizlik-ten yana hiçbir eser gözlen-meyen Hz. Yusuf'u, hapis-

hane arkadaþlarý çok sevmiþve deðer vermiþlerdi.

Fotoðraf:Aslan Tektaþ

31Somuncu Baba30Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

ddeemmeeddiiððii iiççiinn AAllllaahh TTeeââllââ ssiitteemm eeddeerreekk oonnaa þþööyylleevvaahhyyeettttii:: ""ÝÝkkii ddeenniizziinn bbiittiiþþttiiððii yyeerrddee bbiirr kkuulluumm vvaarr..OO sseennddeenn ddaahhaa bbiillggiilliiddiirr"".. MMuussaa ((aass)) ""EEyy RRaabbbbiimm!!OOnnuu nnaassýýll bbuullaabbiilliirriimm??"" ddeeddii.. AAllllaahh TTeeââllââ:: ""BBiirrbbaallýýkk aall,, oonnuu bbiirr zzeennbbiillee kkooyy.. BBaallýýððýý nneerreeddee yyiittiirriirr-sseenn,, oo kkuull iiþþttee oorraaddaaddýýrr.."" ddeeddii""..11 Hz. Peygamberinbu ifadelerinden, sýradan insanlar için "kendinibeðenme" ifadesi olan bazý sözlerin bile bir peygam-ber için Allah tarafýndan uygun bulunmadýðý anlaþýl-maktadýr. Dolayýsýyla, iinnssaann iiççiinn hheerr hhaall üü kkâârrddaatteevvaazzuu,, aallççaakkggöönnüüllllüüllüükk vvee nniimmeettii,, ggeerrççeekk ssaahhiibbiioollaann AAllllaahh TTeeââllââ''ddaann bbiillmmeekk llüüzzuummuu oorrttaayyaa ççýýkk-mmaakkttaaddýýrr.. Kýssanýn devamýný Kurân'dan dinleyelim:

"Hatýrla ki, bir zaman Musa, hizmetçisine "Ýkidenizin birleþtiði yere varýncaya kadar dinlenmeye-ceðim. Gerekirse uzun bir zaman yürüyeceðim"demiþti. Her ikisi de iki denizin birleþtiði yere var-dýklarýnda balýðý unuttular. Bu esnada balýk denizdekendine bir yol bulup gitmiþti. O yeri geçip gittik-lerinde, Musa hizmetçi gence, "Öðle yemeðini getirbakalým. Doðrusu bu yolculuk bizi epeyce yordu"dedi. Bunun üzerine hizmetçi: "Þu iþe bakýn! Ka-yaya yaslanýp dinlendiðimiz sýrada balýðý unuttum.

Onu bana þeytan unutturdu. Halbuki balýk þaþýlacakbir þekilde denize dalýp gidivermiþti" dedi. Musa:"Ýþte aradýðýmýz da buydu!" dedi ve izlerini sürerekgerisin geri döndüler."12

Bu ayetlerde Hz. Musa'nýn yanýnda ona hiz-mette bulunan kiþi için "fetâ" kelimesi kullanýlmak-tadýr ki, bilindiði üzere bu, "genç, delikanlý" anlamý-na gelmektedir. Bu ayetlerden, gençlerin yolculuk-larda veya diðer bazý konularda yetiþkinlere veyayaþlýlara hizmette bulunmasýnýn uygun olacaðýyönünde bir çýkarýmda bulunulabilir. Ancak dikka-timizi çeken bir nokta, tefsirlerden, isminin YYuuþþaa bb..NNûûnn olduðunu öðrendiðimiz bu gencin, gördüðühadiseyi unutarak haber vermemesi üzerine, fazla-dan epeyce yol yürümek zorunda kalýndýðýdýr.

Hz. Musa ile Hýzýr (as) arasýndaki kýssaya de-vam edelim:

"Musa ve hizmetçisi izlerini sürerek geri dön-düler ve orada kendisine katýmýzdan bir rahmet vetarafýmýzdan bir ilim verdiðimiz bir kul buldular.Musa ona þöyle dedi: "Sana öðretilen ilimden,haya-týmda bana yol gösterecek þeyleri almam için,se-ninle arkadaþlýk etmeme izin verir misin?".13

Ayeti yorumlayanlar, bu ifadelerden þu neticeyiçýkarmýþlardýr: Bu, bir peygamberin, centilmence vealçakgönüllülükle yaptýðý bir tekliftir. Dolayýsýyla,iinnssaannýýnn,, kkeennddiissiinnddeenn iilliimm ööððrreennmmeekk iisstteeddiiððii kkiimmss-eeyyee kkaarrþþýý bbuu þþeekkiillddee ddaavvrraannmmaassýý ggeerreekkiirr..14

Hýzýr (as), Hz. Musa'ya, "Sen benimle beraber-liðe sabredemezsin" demesine raðmen, Hz. Musa'-nýn ýsrarý üzerine onun arkadaþlýk teklifini kabul et-miþti. Ancak Hz. Musa, üç olay sonunda, özür be-yan edecek herhangi bir mazereti kalmayýnca bu ar-kadaþlýk sona erdi ve Hýzýr, (as) itiraz ettiði hususlarýona birer birer açýkladý. Hz. Peygamber (sav) bu ko-nuda þöyle buyurmaktadýr: ""AAllllaahh,, kkaarrddeeþþiimm MMuu-ssaa''nnýýnn iiyyiilliiððiinnii vveerrssiinn.. KKeeþþkkee ssaabbrreettsseeyyddii ddee AAllllaahhoonnllaarrýýnn iiþþlleerriinnii bbiizzee aannllaattssaayyddýý.. AArrkkaaddaaþþýýyyllaa bbeerraabbeerrkkaallssaayyddýý,, eellbbeettttee ddaahhaa ppeekk ççookk iillggiinnçç þþeeyylleerr ggöörreecceekk-ttii""..15Gerçekten, insana günah iþlemesini

telkin eden þeytan, bu amacýnaulaþarak günah iþlettiði kiþiye, bir-inci günahýndan daha kötü olan bir

diðer telkinde bulunur: Onu gü-nahkârlýk ve ümitsizlik psikolojisine

sokarak, Allah'tan yüz çevirmeyeyöneltir ve Allah'ýn, iþlenen bu

günahý affetmeyeceðinidüþündürür.

DÝPNOTLAR1-bkz. Sâbûnî, age., 3 /144. Ayrýcabkz. Muslu Buldan; Kitab-ýMukaddes ve Kur'ân-ý Kerim'e GöreHz.Yusuf, (Y.Lisans Tezi) Bursa1998.2-Yusuf, 12/233-Yusuf, 12/334-Yusuf, 12/345-bkz. Câdu'l-Mevla, Kasasu'l-Kurân, Mýsýr, ts., s. 99.6-bkz. Seyyid Hasan Levasanî,Tevarihu'l-Enbiya, Müessesetü'l-Vefa, Beyrut 1984, s.155

7-Kasas, 28/14-19. Ayrýca bkz.Osman Cilacý, Kurân Iþýðýnda ÜçPeygamber, Konya 1976, s. 17.8-Kasas, 28/169-Tâ Hâ, 20/17,18

10-bkz. es-Sâbûnî, age, 4 /2411-Buhari, Enbiya 27; Müslim, Fedail

170, Ayet için bkz. Kasas, 28/1612-Kehf, 18/60-6413-Kehf, 18/65-6614-es-Sâbûnî, age, 3 /45515-Buhari, Enbiya 27; Müslim, Fedâil

170

DEVAM EDECEK

KKAAPPAAKK

Urfa'yý gezmeyi amaçlayan her meraklýgezginin ilk uðrayacaðý, özellikle görmek

isteyeceði yer, halkýn dilinde tarif vetanýmýný bulan balýklý göl olacaktýr. Oysa o,sýradan bir göl deðil, zamanýn belki özel bir

tecellî noktasýdýr. O, madde yerinemaneviyatýn yoðunlaþtýðý bir yuvadýr bir

bakýma, Urfa Kalesi'nin efsanevi ikimancýnýðýn çok aþaðýsýnda etrafý çýnar

aðaçlarýnýn yeþil ve turuncu renkler kay-naþtýran yapraklarýnýn gölgelediði rüyalý bîr

yerdir. Bu maverai özelliðinden ötürüburaya Halillürrahman gölü dahi denilmiþtir.

Nemrud'un yaktýðý inkar ateþinde ÝbrahimPeygamberin inancýn güllerini derdiði kutsal

bir yer olarak önemlidir. Ýnancýn inkaraüstün geldiði, inkarýn inanca yenik düþtüðü

gerçeðinin en somut bir belgesi olarakgören gözlere güneþ gibi âþikardýr.

Bu nedenle Urfa'da balýklý gölün ibret doluöyküsü dilden dile, kuþaktan kuþaða aktarýla

gelmiþtir. Fýrat aný yaðmurlarýna tutulacak,yýldýzlar gecelerin karanlýðýný beyaz zam-baklar gibi aydýnlatacak, Mezepotamyalý

sevgiliye þiirler okunacaktýr. Urfa,Peygamberler kenti olarak ak bir sayfadýr

bundan böyle dosyamýzda. Rýzvanîye Camiibir kuðu beyazlýðý görünümüyle göle

yansýyor. Ayný zeliha suyunu balýklaraaktarma ödevinde.

Halillürahman Camii, Rýzvaniye Camii,Dergah Camii minarelerinden beþ vakitte

ayný anda okunan ezanlar tek dine çaðrýsýnýyinelerken müminler dalga dalga saflarý

dolduruyorlardýr. Urfa'da Azerin putlarýný kýrmýþtýr Ýbrahim...

Ezel ve Ebed'in yalnýz Allah'a mahsusolduðunu haykýrmýþtýr Ýbrahim...

Urfa bu haykýrýþýn aksi sedasýný kalbindesonsuza dek duyacak ve duyuracaktýr.

Balýklý Göl veya Halillürrahman

Dr. Yusuf ERKÝÞÝ

Suriye'ye giden bir kervanla kaçtý. Suriye'de bir rahib-in hizmetine girerek, Hýristi-yanlýk'ýn temel prensip-lerini öðrenmeye baþladý. Ancak rahip kötü birinsandý. Bu rahip insanlarýn sadakalarýný toplayýp,kendi çýkarlarýnda kullanýyordu. Bu rahip öldüktensonra bir baþka rahibe tabi oldu. Bu eski rahip gibikötü bir rahip deðildi. Selman (r.a.) bu rahibe dahaçok sevgiyle baðlanmýþtý. Zühd ve takva sahibi birrahipti. Rahip öleceði zaman kime tabi olacaðýnýsorar, rahipte Musul'a gitmesi gerektiðini söyler.Selman (r.a.) derhal Musul'a hareket eder. Selman(r.a.) Musul, Nusaybin, Ammuriye gibi deðiþikþehirlerde deðiþik rahiplere tabi olur. Ammuriye'dekirahibin ölümü yaklaþtýðý zaman rahibe kime tabi ola-caðýný sorar. Rahip ona kime tabi olacaðý hakkýndaþunu söyler: "Yeryüzünde tabi olunabilecek bir kims-enin varolduðunu bilmediðini söyler. Ancak birpeygamberin gelmesi yakýndýr. O Ýbrahim'in diniüzere gönderilecek ve kavminin arasýnda hicret edipiçinde hurma bahçeleri olan iki harra arasýndaki biryere gidecektir. Onun peygamber olduðunu belirtenalametleri vardýr: O hediye edilen þeyleri yer, sadakaolarak hiçbir þey kabul etmez. Ýki omzu arasýnda danübüvvet mührü bulunmaktadýr. Görünce onutanýrsýn. O ülkeye gidip ona katýlmayý baþarabile-ceðine inanýyorsan bunu yap"demiþtir ."(Ahmet b. Hanbel, V,

442-443; Ýbn Sa'd IV, 77-78; Ýbnul -Esir, Üsdül-Gabe, II, 417-418)

Selman (r.a.) bir müddet burada kaldýktan son-ra, Kelb kabilesinden bir tüccarla tanýþtý. Tüccarýnmemleketi hakkýnda bilgi alarak Nebi'nin buradançýkmasýna kanaat getirdi. Tüccarla anlaþarak orayagitmeye karar verdi. Tüccar hain biri olduðundanSelman (r.a.)'ý aldatarakVadiu'l-Ku-ra'ya geldiklerindebir yahu-diye sattý. Vadiu'l-Kura'da hurmalýklarý görenSelman (r.a.), kalbi mutmainolmamakla birlikte,Ammuriye'deki rahibin kendi-sine tarif ettiði yerin bu-rasýolmasýný arzuladý. Vadiu'l-Kura'da bir müddet durduktansonra, efendisinin amcasýnýnoðlu olan Kurayzaoðullarý'n-dan bir kimse tarafýndan satýnalýnarak Medine'ye getirilenSelman (r.a.), burayý görüncehocasýnýn kendisine bahsettiðibeldeye geldiðini anlamýþtý.

Peygamberimiz (s.a.s.)Mekke'den Medine'ye hicretetmiþ. Fakat Selman (r.a.)

sürekli bir iþle çalýþtýðýndan, herkesle rahat bir þekildekonuþamadýðýndan bu geliþen olaylardan habersizkalmýþtý. Ta ki bir güne kadar… Rasulullah (s.a.s.)Kuba'ya geldiði zaman Yahudiler, Evs ve Hazrec'inona iman etmesine kýzý-yor ve bunu bir türlühazmedemiyorlardý. Bunu da Selman (r.a.)'ýn sahibiile bir yahudinin konuþmasý sýrasýnda fark ediyordu.Selman (r.a.) bu durum karþýsýnda: "Bu kesinlikle opeygamberdir." demiþtir.

Selman (r.a.) biriktirmiþ olduðu yiyeceði top-layarak bir yol bulup peygamberimizi ziyarete gitmiþ.Selman (r.a.) getirdiklerini: "Yanýnýzda ihtiyaç sahibiolan arkadaþlarýnýz var. Sizin halinizi duyduðumzaman bunlarý size vermenin daha iyi olacaðýný dü-þündüm." dedi ve getirdiklerini Rasulullah'ýn (s.a.s.)yanýna koydu. Rasulullah (s.a.s.), ashabýna "Yiyin"dedi. Ancak kendisi bunlardan yemedi. Selman (r.a.)sadaka kabul etmediðini gördüðü zaman kendi ken-dine: "Bu alametlerin biridir"dedi. Rasulullah (s.a.s.)Medine'ye geçti. Selman (r.a.) tekrar bir þeyler hazýr-layarak Rasulullah (s.a.s.)'ýn yanýna gitti ve getirdik-lerinin sadaka olmadýðýný sadece hediye olduðunusöyledi. Onu sahabelerle beraber yiyince ikinci ala-metin de tamam olduðunu gördü. Sýra üçüncü alame-tteydi. Selman (r.a.) tekrar Rasulullah'ýn (s.a.s.) yaný-na gitti. Tekrar geldiðinde Selman (r.a.) Rasulullah'ýn(s.a.s.) yanýnda dolaþmaya baþladý. Bu sýrada da pey-gamberimizin (s.a.s.) sýrtýndaki mührü gördüðündeaðlamaya baþladý. Çünkü O bu dünyanýn son pey-gamberi Hz. Muhammed (s.a.s.)'di.

Selman (r.a.)'ýn arayýþ yolu son bulmuþtu. Ara-dýðýna, sevdiðine kavuþmuþtu. Gönül ateþi daha da

artmýþtý. Öyle artrmýþtý kiyanýndan ayrýlmaz olmuþtu.Belli bir süre sonra da köleli-ðinden kurtulmuþtu. Selman(r.a.)'ýn Peygamber sevgisi o-nu peygamberimize en yakýninsan yapmýþtý.

Rasulullah (s.a.s.) onuniçin "Selman bizdendir, oehl-i beytimdendir." diyerekonu ehl-i beytine dahil et-miþtir. (Taberi ayný yer:Ýbn Sa'd,a.g.e.,

IV, 83.)

Ýþte görüyoruz ki birsevginin, bir arayýþýn sonun-da gelen bir mutluluk çokgüzel bir kavuþma ile sonuç-lanmýþtýr. Allah bizlere deböyle bir arayýþ içinde olma-yý nasip etsin. AMÝN…

Mustafa ALÝBEYOÐLU

MMAAKKAALLEE

Ýnsanoðlu dünyada bulunduðundan beri bir arayýþiçinde süregelmiþtir. Bu arayýþ insanlarý deðiþikduygulara, düþüncelere ve yollara yönlendir-

miþtir. Ýnsanlar bu arayýþ merhalelerinde deðiþik fikirve düþünce akýmlarýný ortaya çýkarýp, çeþitli kültürmotiflerinin çýkmasýna vesile olmuþtur. Bazýlarý buarayýþ içinde neyi, niçin aradýðýný tam olarak bilme-den; bazýlarý da neyi, niçin aradýðýný bilerek bu kültürmotifine bir tuðla eklemiþ oldular. Kimi kaybettiðiduygularýný, örflerini, adetlerini, kimisi de parasýný,geri gelmeyen þahsiyetini aramaya devam etmiþlerdir.Hep sonuçta; kendi kültürümüze, kendi benliðimizebirçok izler býraktýk. Bu arayýþlar sonunda bazý inançdeðerlerimizi deðiþtirdik, bazý kurallarýmýzý yýktýk vegerçeðe ulaþmaya çalýþtýk. Sonuç hep aynýydý, gerçek.Gerçek de sadece ve sadece Allah'a (c.c) ulaþmaktagizliydi. Kýsacasý Allah'taydý.

Ýslam Tarihi'nde de bu arayýþ devamlý olmuþtur.Gerçek sadece Allah'ta olduðundan dolayý ÝslamTarihi Allah'ý bulmak ve Allah'a kavuþmakla hayatýnýdüzenlemiþ alimlerle doludur. Hazreti Ýbrahim (a.s)babasýnýn putlarýna iman etmeyerek dünyada gördüðübir çok nesneye bakarak Allah'a kavuþmak istemiþ vesonunda aradýðýný bulmuþtur. Evet, biz insanlara ger-çeði, daha iyi anlayýp, kavrayabilmemiz için Allah-uTeâla elçiler de göndermiþtir. Bu elçilerden en önem-lisi de Hazreti Muhammed (s.a.s.)'dir. Alemlerin yara-týlmasýna sebep olan peygamberimiz Hz. Muham-med (s.a.s.). Peygamberimiz bu kadar canan bir insaniken aranmaz mýydý? Tabi ki aranýrdý. Ýþte Selman-ýFarisi de bunlardan biriydi. Tam olarak ne aradýðýnýbilmeden içindeki duygularla hareket etmeye baþ-lamýþtý. Ýçindeki bu duygularý onu nereye götürecektiacaba?...

Selman-ý Farisi, seçkin sahabelerden biriydi.Ýran asýllýydý. Ýsfahan Cayy kasabasýnda doðmuþtur.Bir rivayete göre de doðum yeri Ramehürmüz'dür.Selman (r.a.)'ýn Müslüman olmadan önceki ismiMabah b. Buzahþan'dýr. Müslüman olduktan sonrakiismi Selman'dýr. Selman (r.a.)'ýn babasý aþýrý derecede

Mecusiliðe baðlý olan bir köy aðasý olup, büyük birçiftliðe sahipti. Onun evinde ateþgede vardý ve ateþinsönmeden sürekli yanmasýný saðlama iþiyle babasýSelman(r.a.)'ý görevlendirmiþti. Babasý ona karþý aþýrýsevgi ile doluydu. Bu yüzden onu, kendisine bir zararverirler diye düþünerekten eve kapatmýþtý. Selman(r.a.) böyle bir durumdayken o bunlara pek takýlmýy-or. Mecusiliðin gerçek bir din olup olmadýðýnýaraþtýrýyordu. Aramak duygusu ta küçükten ortayaçýkmýþtý. Mecusiliði anlamaya çalýþýyordu. Ama dýþarýçýkýp diðer dinlerden haberdar deðil ve diðer dinlerleMecusiliði karþýlaþtýrma yapamýyordu. Bu da ondaolumsuz bir etki yapýyordu.

Hayatý bu þekilde devam ederken babasý bir güniþleri yoðunlaþýnca onu tarlalardan birisine bakmasýiçin göndermek zorunda kaldý. Selman (r.a.)’ý öz ba-basý kendisi için her þeyden deðerli olduðunu söyle-yerek iþini bitirince gecikmeden eve dönmesi içinuyardý. Babasýnýn verdiði iþe gitmek için yola çýktý,bölgede az da olsa Hýristiyan bulunmaktaydý. Yolaçýkan Selman (r.a.), bir kilisenin yanýndan geçerken,içerde ibadet edenlerin durumu dikkatini çekti ve içerigirerek onlarý izlemeye baþladý. O evde hapsedilmiþolduðu için bu insanlarýn dini hakkýnda hiçbir bilgiyesahip deðildi. Selman (r.a.) tarlaya gitmekten vazge-çerek, büyük bir merak içerisinde, akþama kadarorada kalmýþ ve bu dinin Mecusilikten daha hayýrlýolduðu kanaatine vararak, onlara bu dinin kaynaðýnýnnereden olduðunu sormuþtu. Selman (r.a.)'la ilgilenenHýristiyanlar, kaynaðýnýn Suriye'den olduðunu belirt-miþler. Selman (r.a.) eve dönmek için gecikince baba-sý endiþelenmiþ ve adam yollamýþ. Selman (r.a.) ba-þýndan geçen olayý babasýna aktarmýþ ve Mecusilik-Hýristiyanlýk hakkýnda tartýþma konusuna girmiþler.Babasý Selman (r.a.)'a gördüðü dinde hayýr olmadýðýnýasýl hayýrlý olan kendi dinlerinin olduðunu söyler.Selman (r.a.) babasýnýn düþüncesine katýlmadýðýnýsöyleyerek Hýristiyanlýk'ýn daha üstün olduðunu söy-ledi. Babasý bu durumdan telaþlanýp onu hapsetti.Selman (r.a.) kilisedeki Hýristiyanlarla irtibat kurarak

Aramak…

33Somuncu Baba32Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Ahmet Yesevînin HurmasýXI. yüzyýldan itibaren Orta Asya'dan ba-

týya, gönül adamlarýyla yürümeyi amaçlayanTürk boylarý, yeni bir inanç, yeni bir yaþamasevinciyle dopdolu bir yeni "var-oluþ" esprisiiçinde Anadolu Coðrafyasý'na ilk adýmlarýný at-týlar. Bu bir kutsal yürüyüþ, anlamlý bir özlem,bir sýcak kavuþmaydý. Binlerce yýllýk köklü çý-nar aðacý, Anadolu topraklarýnda ezeli ve ebeditarih bilinci içinde saðlam kök, taze, turfandameyve olarak mozaikleþecek, yeryüzü günde-minde önemli yerini alacaktý. Mutluca çaðrý-þýmlara açýlan zamanýn bir yerinde, yeni biryurda kavuþmanýn, manevi güçlerle kýlý kýrkyararcasýna el ve gönül birliði içinde madde vemana olarak yapýlaþmasýnýn serince rüzgarla-rýný müjde çiçekleri halinde duyar ve görür-seniz elbette gurur duyarsýnýz, sevinirsiniz.

Bir muhteþem ve mutlu olayýn gereðiniyerine getirmekten daha önemli olan husus, oolayý bir giysi gibi üzerimize giyip kuþanma-nýz, "bir nefes sýhhat gibi" bu gerçeði canevi-mizde duymamýz ve yaþamamýzdýr.

Özlenen, izlenen, hýzlanan, közlenen tarihibir yürüyüþün, kültür ve sanat varlýðýyla, du-yarlýðýyla çepeçevre katlanarak, güvercin do-nuyla kanatlanarak, Sulucu Karahöyük'te ilkayak basýþýyla, en sert kayalarý hamur halinegetiren sevecen, umut dolu ve yumu-þak bir yürüyüþ.

Bencillikten uzak mý uzak,sevgi ve þefkatinden emin, tazegüven içinde, tekmil ni-renginoktalarýnda Alperen-ler’dengönül erlerinden, himmet,nasip, güç ve ilham alarak,daha bir derlenip toparlanarak,enine boyuna büyüyen, geç-

tiði topraklarý deðiþmez yatak haline getirençavgýn nehirleri andýran bir yürüyüþ.

Ahmet Yesevi, ilahi gerçeði herkesin anla-yacaðý sade bir Türkçeyle dile getirdi. Gerçeðiallayarak, pullayarak, abartarak söylemeye negerek vardý ki? Yesevi sahip olduðu kerametleridahi, olduðu gibi açýklama ve söyleme yetene-ðine sahip bir veliydi. Türk boylarýnýn konuþ-tuðu, anlaþtýðý Oðuz Türkçe'sîyle Ýslâmiyetinengin hoþgörüsünü, insaný eþrefi mahlukat ola-rak tanýmlayan hikmetlerini dursuz, duraksýzcoþku içinde söylüyordu. Anadolu'yu yaþayaninsanlar Ahmet Yesevî'nin hikmetlerine bir can-kurtaran simidi gibi sarýlmýþlar, bu öðütlerdennasiplerini almasýný bilmiþlerdir.

Bu "Hikmet”ler asýrlar sonrasýna, elbetteyayýnlanmýþ eserler halinde deðil, gönül diliyleiletilmiþlerdir. Esas önemli olan da budur. Ger-çek ve güzel olan, gönülden gönüle bir "var-oluþ" esprisi içinde iletilendir. Sanatý seven sa-nata gönül veren Türk boylarý, Türk halký bu"Hikmet”leri XVI., XVII. Yüzyýllara gönül gö-nül taþýmasýný bilmiþlerdir.

Anadolu'yu, Anadolu insanýný bir ideal, birduygu etrafýnda birleþtiren bütünleþtiren,Anadolu insanýný gönül diliyle eðiten AhmetYesevi'den, Onun Hikmet-lerinden aldýðýmýz,

ala-bileceðimiz nasip,il-ham ve ders nicedir?

Cidden bunu

35Somuncu Baba34Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Feyzi HALICI

araþtýrmamýz gerekiy-or. 1896 tarihindeKazan'da yayýnlananbir kitapta Ahmet Yesevi'nin4440 Hik-met'inin yer aldýðýný biliyoruz.Yur-dumuzda bugüne kadar yapýlança-lýþmalarda 250 civarýnda "Hik-met'in günümüz Türkçesine çev-rildiðini, bunlarýn da ancak 76'sý-nýn dörtlükler halinde yayýnlan-dýðýný söyleyebiliriz. Bu miktarKazan'da yayýnlanan nüshanýn alt-mýþta birini karþýlýyor. Þimdi birnoktayý ince ince düþünmemizgerekiyor. Yurdumuzda 1993 yýlýAhmet Yesevî Sev-gi Yýlý olarak kabuledildi ve ilan edildi. Türkis-tan'da uluslar arasýYesevî kongreleri düzenlendi. Biz altmýþta bir bilgiimkanýyla bu kongrelere katýl-mýþ olduk. Bunu bireksiklik olarak kabul ediyoruz. Bizim bilemediðimizHikmet'ler de onaltýncý, onye-dinci yüzyýlda yazmaeserlerde ve mecmualardaki parçalardýr.

Türkistan'da ve dünyanýn belli baþlý merkez-lerinde ve kütüphanelerde bulunan Hikmetlerin ek-sik veya yanlýþ denmeden, en kýsa zamanda topla-nýpyayýnlanmasýnda büyük faydalar vardýr. Bunlar,derin su balýklarý gibi antenleri çaðlarý kucaklayangönül ve bilim adamlarýnýn katkýlarýyla elbette birsýralanmaya konulur. Büyük gönül adamlarý içinyazýlan ve söylenen menkýbeleri, bir çaðýn insanlarý-na ilham veren, yol gösteren gönül destanlarýný çað-daþ insanlara da virgülüne, noktasýna dokunmadan,olduðu gibi sunmalýyýz. Düþ gibi, masal gibi de olsaanlatýlan olaylardan alacaðýmýz çok dersler vardýr.

Ahmet Yesevî'nin Hikmetleri'nin ilham kaynaðýPeygamber Efendimizin beþ asýrlýk bir hurmayýAhmet Yesevî'ye teslim etmek üzere sahabilerdenArslan Baha'ya vermesiyle baþlar. Türkistan'ýn YesiÞehrinde beþ yaþýnda Ahmet'in Arslan Baha'dan hur-mayý almasýyla bir Ýslam menkýbesi olarak Ahmet'inhayatý bir anda deðiþiverir. Ýslam dini, ihlas, idealinsan, ahlaktan, edebten, kamil insandan, doðruluk-tan, alçak gönüllülükten, sevgiden, topluma hizmet-ten, Cenab-ý Hakk'ýn emirlerinden söz eden bu de-ðiþler Türk boylarý, Akýncý Türkler tarafýndan kýsabir süre içinde aranýp, bulunup, okunup, benimsendi.Ahmet Yesevî Ýslam prensiplerine caný gönüldenbaðlý bir gönül eri, eþref-i mahlukat olarak yaratýlan

insanoðlunun mutluluðu içingece gündüz ça-lýþtý, vâz-ýnasihatte bulundu. Duygu-

larýný dursuz, duraksýzHikmetle-riyle dilegetir-di. Ýlk

Hikmet-lerinden biriþöyleydi. "Bir ya-þýnda ruhlaralemini tanýdým.

Dört yaþýmda Peygamber Efen-dimiz hurma verdi. Beþ yaþýmdaHýzýr Babayla yoldaþ oldum.

Sekiz yaþýmda bu hikmetlerisöylemeye baþladým."

Alperenler, Horasan Erleri,gönül erleri, bütün insanlarýn mutluluðunu

diler, Allah yolunda onlarý kusur, hata ve günah iþle-memelerini ister. Günahkar ve kusurlu olanlarýn dabu hallerinden vazgeçmele-ri için, Cenabý Hak'tantövbe istiðfar ederler. Bu bir gönül eðitimi iþidir.Zorla bir fikir, bir hal ve davra-nýþ bir insana kabulettirilemez. Ahmet Yesevî'nin bu konuda birHikmet'ini sunuyorum:

"Sünnet imiþ, kafir olsa, incitme sen, Hûda bî-zardýr, katý yürekli, gönül incitmeden. Allah þahit,öyle kula hazýrdýr, siccin, Bilginlerden duyup busözü söyledim iþte"

Mevlâna'nýn ElmasýBütün eserleriyle Mevlâna tekmil insanlýða

mesajýný "Bütün insanlarý seviniz. Bir hoþgörü için-de onlara yaklaþýnýz. Anlayýþlý olunuz. Onlarla iyi birçizgide güzel, doðru, faydalý konularda birleþi-niz,bütünleþiniz. En güzel eðitim gönül eðitimidir."Mevlâna bir yeryüzü öðretmeni olarak insanlara de-ðer ölçüleriyle yaklaþýyor. Cenabý Hakk Kur'an-ýKerim'de kullarýna "hatalarýnýz, günahlarýnýz içintövbe, istiðfar ediniz. Ýhlas ile bana yaklaþanlarýn,niyazda bulunanlarýn günahlarýný affederim" buyu-ruyor. Peygamber Efendimiz ümmetine her vesi-leyle, tövbe, istiðfar etmelerini öneriyordu. Cenab-ýHakk'ýn gönül erleri tarikat pirleri, evliyalar aynýtavsi-yede bulunuyorlar.

Mevlânamýzýn ölümsüz eseri Mesnevi, Kur'anýKerimin onüçüncü yüzyýldaki tefsiridir. Ayet ayet açýk-lanmasýdýr. "Kusursuz dost arayan, dostsuz kalýr"."Baþkalarýnýn kusurunu örtmede gece gibi olunuz"

Mesnevi çaðýnýn sadece bir din, bir ahlak kitabý

Tasavvuf Kültürümüzde

Üç MeyveÜç MeyveKKÜÜLLTTÜÜRR

37Somuncu BabaSomuncu Baba 36Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

deðildir. O çaðýn meselelerine eðilen, çaðýn problem-lerini çözen, çaðýn bütün bilimlerini kapsayan, henüzbilinmeyen bir çok gerçeklerin açýklanmasýný yapanbir þaheserdir.

Mevlâna'nýn gönüldaþý Hüsameddin Çelebi birgün Mevlâna'ya "Ya Molla Hünkâr yaptýðýnýz vaazýnasihatlarý, konuþmalarýnýzý þiirlerinizi yazýp top-lasak ta gelecek çaðlarýn insanlarý da bunlarý okuyuphimmet, nasihat alsalar, yararlansalar" deyince,Mevlâna sarýðýnýn kenarýna iliþtirdiði bir kaðýdý çý-karýp Hüsameddin Çelebiye uzatýyor, "Al, on sekizbeyiti söyleyip kaydettim. Bundan sonra sen ya-zarsan ben söylerim, diyor. Hüsameddin Çelebi"canla baþla emrinize amadeyim" diyor. Aruz vez-niyle Mevlâna doðmaca olarak dur'suz, duraksýz za-man ve mekan düþünmeden çarþýda, pazarda þiirleri-ni söyledi, Hüsemeddin Çelebi yazdý.

Yirmi altý bin altý yüz yetmiþ beyiti dursuz,

duraksýz gönül diliyle söyleyen Mevlâna, hýzýný ala-maz Hak sevgisiyle dopdolu þöyle konuþmaya baþ-lar. "Harfi, sesi, sözü birbirine vurup parçalayayýmda bunlar olmaksýzýn seninle konuþayým"

Devam eder: "harften, sesten, sözden kurtulun-ca Mesnevi derya olur. Ondan sonra, o sözü söy-leyen, o sözü dinleyen ve o söz, hepsi birden canolur." Bir örnek daha veriyorum: "Senin ýþýðýnla, se-nin yüceliðinle boyum yüceliyor, aþkýnla bir iken yüzoluyorum. Sen sen oldukça çevrende dönüp du-ruy-orum. Ben sen olduktan sonra da kendi çevremde

dönüyorum artýk" Bu rubai dünyanýn dönüþünü açýk-lýyor.

Gönlümden bir an olsun çýkmayan beyit þu:"Gökyüzü ile yeryüzü tanrýnýn kudret aðacýndayetiþmiþ bir elmadýr" Mevlâna bu imajý, 1250'li yýl-larda bilim dünyasýnýn henüz duymadýðý, bilmediðibilimsel bir gerçeði þiirsel bir özveri içinde söy-leyiveriyor. Ýç-içe bu beyitte kaç gerçek aþikar bi-limsel bir mesaj halinde Mesnevî'de yer alýyor.

Mevlâna bu beyitte atmosferle, dünyanýn birbütün olduðunu, dünyanýn da elma gibi yuvarlýkolduðunu aþikar bir þekilde söylüyor. Mesnevî'debaþka bir beyitte de, dünyanýn yumurtanýn beyazýiçinde sarýsý olduðunu bildiriyor.

Mevlâna'dan tam dört asýr sonra Ýtalya'da bilimadamý Galile, modern fiziðin kurucusu modernmatematiðin ünlü profesörü, teleskopik astronomideyeni buluþlarý olan, termometreyi, ýraksak merceði,mikroskobu keþfeden bir bilim adamý dünyanýn yu-varlak olduðunu, dünyanýn döndüðünü söylediði içinRönasans Ýtalya'sýnda din adamlarýnýn, papaz-larýnhücumuna uðradý.

Papa V. Paul, dünyanýn döndüðü iddiasýndanvazgeçmesini 1616 yýlýnda özellikle Galile'den iste-mesi, insaný nasýl da düþüncelere sevk ediyor. 1632yýlýnda arkadaþý olan Papa VII. Urban dahi Galile'yibaðnazlýktan hýrpalayanlarýn þerrinden kurtarmakiçin, "ne olur dünya dönüyor deme, yoksa ölümemahkum edileceksin." Ricasýyla vuku bulan olaylarbilinmektedir. Son sorgulanmasýnda "Dönmüyor"dedikten sonra müebbet hapise çevrilen cezasý,ayaða kalkarken "ne yapayým ki dönüyor" demesiüzerine aldýðý yumruk darbeleriyle altý yýl âmâolarak hapishanede feci bir hayat sürmesi ve ölmesi,bu çaðdaþ ve gerçek bilim adamýnýn akýbeti, insanýnasýl bir üzüntüyle karþý karþýya býrakýyor, deðil mi?

Gönül dostu, dünyaca ünlü hemþirem RomaÜniversitesi Türkiyat Enstitüsü Baþkaný OrdinaryüsProfesör Anna Masala'nýn yirmi beþ yýl önce Kon-ya'da düzenlediðimiz "Milletlerarasý MevlânaKongresinde" söylediði sözlerinin güzelliðine, ger-çekliðine kulak veriniz: "Batý maddeyi keþfetti. So-nunda keþfettiði maddeye esir oldu. Siz, insanýn keþ-finden, manasýnýn keþfinden yana olunuz. Hâlâ insandenilen meçhulün 'eþrefi mahlûkat' esprisi içindearayýþý içindesiniz. Mânevi deðerlerinizin kýymetinibilin, onlara sahip olun; yoksa batý dünyasý yakýn birgelecekte bu deðerlerinizi elinizden alýr."

Yunus Emre'nin Alýç'ýKonya'dan, Ankara'ya gidiþ yolu üzerinde otuz

beþinci kilometrede Tutup belinde bir "Yalnýz Aðaç"yaþar. 21 Haziran 1961 yýlýnda Tutup belinde bal-taya, kuraklýða, keçiye her türlü bakýmsýzlýða rað-men hayatýný tek baþýna, yanýnda, yöresinde tek dik-ili aðaç olmaksýzýn sürdüren bu "Yalnýz Aðaç"abaþkaný olduðum Konya Kültür ve Turizm Derneðiadýna ödül olarak bir madalya takmýþ, aðaç sevgisinikonu alan bir tören yapmýþtýk. Her yýl törenler veaðaca bakým çabamýz halk þairlerimizin katýlýmlarýy-la sürdü. Her yýl 21 Haziran'da ayný töreni halk þair-lerimizin eþliðinde tekrarladýk.

UNESCO ve Kültür Bakanlýðý 1991 yýlýný "Yu-nus Emre Sevgi Yýlý" olarak kabul etmiþ, dünyanýnçeþitli ülkelerinde ve yurdumuzda da Yunus Emre ileilgili çeþitli sanat olaylarýnýn yapýlmasý için kararlaralýnmýþtý. 21 Haziran 1991 tarihinde Tutup belindeki"Yalnýz Aðaç"ýn etrafýnda halk þairleri-mizin çeþitlideyiþler, güzellemeler ve türküler söy-lemelerininapayrý bir anlamý ve önemi vardý. Ayrýca konuklara"Yalnýz Aðaç"ýn gölgesinde 1260 yýlla-rýnýn birSelçuklu sofrasýný hazýrlamýþ, toyga çorba-sý, etlibulgur pilavý ve iç bademli helva ikram et-miþtik.Törenden on gün kadar önce de aðacýn göv-desindenbir kesit alýp Ormancýlýk Araþtýrma Ensti-tüsü'ne alýçaðacýnýn yaþýný tespit etmek üzere göndermiþtik.

Bizim ilgimizi çeken konu þuydu. 1260'lý yýl-larda Anadolu'da bir kýtlýk dönemi yaþanýyordu. Es-kiþehir, Kýrþehir, Niðde, Konya, Karaman yöre-

lerinde yaþadýðý bilinen Yunus Emre'nin, Hacý Bek-taþ-ý Veli'nin dergahýndan kýtlýk dolayýsýyla buðdayistemek üzere yola çýkmýþ olmasýydý. Anadolu in-saný konukseverdir. Evine, obasýna gelen konuða,elinde avucunda yoksa komþusundan borç alýr, ye-dirir, içirir yine onu tatlý dille, güler yüzle yolcuederdi. Yunus Emre'nin kýtlýk yýllarýnda dahi HacýBektaþ Veli'den buðday istemek üzere yola çýkarkenona çam sakýzý, çoban armaðaný olmak üzere birçýkýn içinde alýç götürmesi, Türk milletinin karak-terinin belirgin bir örneðini bize gösteriyordu.

Dikkat edilirse Hacý Bektaþ-ý Veli, Ahi Evren,Yunus Emre, Nasreddin Hoca ve Mevlâna Celâled-din-i Rûmî ayný iklim bölgesi içinde ayný yüzyýldayaþamaktaydýlar. Türk-Ýslam menkýbesi olarakYunus Emre'nin kendisine getirdiði alýçlara karþý,Hacý Bektaþ-ý Veli adamlarýna der ki: "söyleyin oderviþe, her alýcýna karþý bir nefes, bir himmet ve na-sip vereyim kendisine" Yunus Emre'ye bu sözü nak-lederler... Yunus Emre "Evde çoluk çocuk aç, buðdayisterim" der. Bu cevabý alan Hacý Bekiaþ-ý Veli tekrarhaber gönderir. "Söyleyin o derviþe her alýca karþý onnefes, on himmet ve nasip vereyim" Yunus Emrebunu da kabul etmez. Ýki çuval buðday verirler.Hayvanýna yükünü yükler gider. Yarým saat kadaryol aldýktan sonra ellerini dizine vurarak "Vay benne yaptým, niye buðdaylarý aldým. Nefes, himmet venasip almalýyým" der, geriye dergâha döner.

Adamlarý Hacý Bektaþ-ý Veli'ye durumu anlatýr-lar. 'Gülerek cevap verir: "Söyleyin kendisine, bizimkapýmýzda ona nefes, himmet ve nasip kýsmetdeðildir. Varsýn Taptuk Emre'ye gitsin" ve YunusEmre’nin Hakk ve hakikat yolundaki kutsal arayýþýadým adým, yudum yudum devam eder.

Mevlâna'nýn "Hamdým piþtim, yandým" deyiþi-ne karþý Yunus Emre, "Yunus miskin çið idik, piþtikelhamdülillah" diyordu.

Mevlâna, "Manevi mertebelerin hangi katýnaçýktýysam bu Türkmen kocasýnýn ayak seslerini duy-dum" diyordu.

Yunus Emre'nin Batý Oðuz Türkçesini þiirselbir güzellikle bir kuyumcu titizliði içinde kullanma-sý insaný hayret ve hayranlýkla baþbaþa býrakýyordu.Mevlâna da, Ahmet Yesevi'de, Yunus Emre'de Ana-dolu insanýný güzel sanatlarýn üç dalý ile eðitiyor-lardý. Mevlâna'nýn "Gel" çaðrýsýyla bütün insanlýkaleminin inanç turizmi olarak seslendiði gibi "gerkâfir-u gebru, putperest-i bâza", "Kafir de olsan,mecusî de olsan, puta da tapsan yine gel" diyorduMevlâna. Bu üç dal þiir, musikî ve sema- semah'tý.Yunus Emre'nin þu dört mýsraý bir ilkbahar rüzgarý,bir kýrk ikindi serinliði olarak insaný bir espri içindenasýl da eðitiyor, bir kulak veriniz:

"Gel imdi hicabýn aç Senden kurtul, sana kaçSen de bulasýn miraç Sana gele bütün yol."

Ýþte bir içli yakarýþ daha: "Aþýðýn gözü yaþý hemgöl ola, Ayaðýnda saz bite kamýþlama."

Can ve gönül þairi Yunus Emre bakýn þiirlerininasýl deðerlendiriyor: "Gönül kitabýndan okur, Elinekalem almadan."

Bütün eserleriyle Mevlânatekmil insanlýða mesajýný"Bütün insanlan seviniz.Bir hoþgörü içinde onlara

yaklaþýnýz. Anlayýþlýolunuz. Onlara iyi bir

çizgide güzel, doðru, fay-dalý konularda birlesiniz,bütünlesiniz. En güzel

eðitim gönül eðitimidir."Mevlâna bir yeryüzü öðret-

meni olarak insanlaradeðer ölçüleriyle yaklaþýyor.

Dil vardýr ki o dil cennete yol olurDil vardýr ki cehenneme odun olurDil vardýr ki Rab'bin cemaline dem tutarDil vardýr ki aþaðýlarýn en aþaðýlýðý yaparDil vardýr ki o dil arþý alada meleklere alkýþ tuttururDil vardýr ki insanýn sýrtýnda büyük vebal olurDil vardýr ki üzüntüyü tebessüme, sýkýntýyý neþeyedönüþtürür.

Dil ile ilgili sözün özünü Es-Seyyid OsmanHulusi Efendi (K.S) þöyle dile getirir;

Ýnncitme senn kimseyi kimseye inncinnme sennGüler yüzlü, tatlý dil her aaðzýýnn baalýý olEs-Seyyid Osman Hulusi Efendi (K.S) dilin

önemini biraz daha anlaþýlýr kýlmak ister ve þöylebuyurur;

Nefsinne yaann ççýýkýýptaa Kaabe'yi yýýksaann daahiÝnncitme gönnül yýýkmaa; ger uslu ger deli ol.Buradan da anlaþýlmaktadýr ki Allah'ýn evi bir

kefede, müminin kalbi bir kefede olduðunda mümi-nin kalbinin kýrýlmamasýný buyurur. Kabe yapýlýr ona-rýlýr ama müminin kalbinin kýrýklýðý giderilemeyebilir.

Bu yazýmýzda Þeyh Hamidi Veli (Somuncu Ba-ba) (K.S) Hazretlerinin 40 Hadis adlý kitabýndan nak-len dilin önemine iliþkin Hadis-i Þerifi merkez alarak""Allaah'aa ve aahiret günnünne innaannaann yaa haayýýr söylesinnyaa daa sussunn"" üzerinde durmaya çalýþacaðýz.

Somuncu Baba Hazretleri bu hadisi þerifle bize,Allah'ýn rýzasýný kazanmaya giden yolu "Sýratel Müs-takim" göstermektedir.

Peygamber Efendimiz bu hadisin baþ kýsmýnda"Allah'a ve Ahiret gününe inanan" diyerek baþlýyor.Buradan da anlýyoruz ki bu dünyada Allah'a imaneden Allah'ýn varlýðýna inanan her Müslümaný bu dün-yadan sonraki ahiret alemine varmadan önce yani he-sap günü gelmeden önce uymasý gerekli olduðu birdüsturu bizlere söyleyerek kurtuluþumuza vesile ol-mak istiyor. Bu prensibin bir kurtuluþ sebebi olduðu-nun önemini anlamamýz için de "Allah'a ve ahiret gü-nüne inanan" diyerek söze baþlýyor.

21.yy "Ýnsan insanýn kurdudur." Felsefesi üze-rine ikame edilerek insanýn öneminin ayaklar altýnaalýndýðý bir yüzyýl. Ýnsanlýðýn sevgi, kardeþlik, hoþ-görü yerine düþmanlýklar üreterek beslenir hale gel-

diði bu çaðda kardeþ kardeþe, baba oðula, komþukomþuya, ayný evde yaþayan hayat arkadaþlarý bir-birine patlamaya hazýr bir bomba misali tetikte bek-liyor. Dilimizden çýkacak bir güzel kelimenin bir "Se-ni seviyorum" demenin bizleri ne kadar mutlu ettiðinibildiðimiz (ya da unuttuk) halde, bir türlü karþýmýz-dakine söyleyemez olduðumuz bir dönemi yaþýyoruz.(Bu kelimeyi yakýnlarýmýza söylemeyeli ne kadarzaman olduðunu bir düþünün.)

Üç yýl önce iki gencin (Liseli) birbiriyle müna-kaþa yaptýðýný görmüþtüm. Bu iki genci yanýma ça-ðýrarak yaptýklarýnýn yanlýþ olduðunu söyleyip birbir-lerinden özür dilemelerini istedim. Gençler birbirle-rinden kesinlikle özür dilemeyeceklerini bana ifadeettiler. Nedenini sorduðumda özür dilemeyi aþaðýlan-mak olarak algýladýklarýný anladým. Özür dilemenin,kusuru kabul etmenin aþaðýlanmak, aciz duruma düþ-mek olarak algýlandýðý bir çað. Yine bir seferinde lise-li öðrencilere en son ne zaman babana, annene, karde-þine "Seni seviyorum" dediniz diye sordum. Bir çokgenç hatýrlayamadý. Genelde bayramdan bayrama veonlardan bir þey isteyeceðimde diyenler çoðunluktay-dý. Dünyanýn en sihirli kelimesinin dillerin en yaban-cýsý haline geldiði bir çað.

Dilimizden güzel kelimelerin çýkmayýþý düþün-ce dünyamýzýn bozulduðunun bir iþareti aslýnda. Herþeyin ölçüsünün para, makam, þöhret, statü olduðugünden beri insanlar güzel düþünemez ve hayýr sözsöyleyemez oldu. Þeytanýn ve nefsin içimize soktuðukýskançlýk, çekememezlik, hep olumsuz þeyleri gör-

39Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 200338Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003

me, eksik aramak gibi özelliklerbizlerin düþüncelerini bir kurtmisali kemirip bizleri hayýr söy-lemekten ve hüsnü zan etmektenuzaklaþtýrdý. Zihnimiz bulandýve sadece, insanlarýn olumsuzgördüðümüz yanlarýný konuþurhale geldik, komþumuzun bütüngüzel huylarýný, davranýþlarýnýyok saydýk. Eksiðini aradý kulak-larýmýz, gözlerimiz ve hayýr söy-lemedik onun için. Çalýþma ar-kadaþlarýmýzýn gayretini, azmi-ni, Allah rýzasý için çalýþma-larýný deðil de yaptýðý eksiði a-raþtýrýp bulup dilimize pelesenkettik. Güzel yaptýðý þeylere birkulp bulduk, gösteriþ olsun diyeyapýyor dedik her yerde küçüm-semeye çalýþtýk dilimizle!

Bir seferinde bir amca camiyaptýrmýþtý. Ýnsanlar Allah razýolsun diyeceklerine o camiyi okiþinin yaptýrýþ sebebinin göster-iþ olsun diye ve arsalarýný kurtar-mak için yaptýrdýðýný konuþtu.Ýþte böyle þeytan ve nefis ken-dine düþen rolü oynuyor. Sýratýmüstakimin üzerine oturuyor di-limize sürdüðü bir tutam gýybetbalýný tatlandýrdýkça tatlandýrý-yordu. Oysa ki Kur'an hayýr söy-lemeyen gýybet eden kiþinin ha-lini "Ölü kardeþin etini yemek"olarak adlandýrýyor. Peygambe-rimize kurtuluþ nerededir diyesorulunca "kendi dilini sýmsýkýtut diline hakim ol" diye buyur-muþlardýr. Yine bir gün peygam-berimiz "Dilini ve apýþ arasýnýtutmaya söz verene ben de cen-nete gireceðine söz veririm"buyuruyor.

Allah (c.c) insanoðluna birirade vermiþ ve bu irade saye-sinde; diliyle hayýr söylerse kur-tuluþa, þer söylerse azaba çarp-týrýlacaðýný Kur'an-ý Kerim'de bi-ze haber vermektedir. Kur'an-ýKerim'de o büyük gün geldiðin-

de "Dilimizin bize þahitlik ede-ceði" bildirilmektedir. Ýþte bunuçok iyi idrak eden Hz. EbubekirHz. Ömer'e dilini göstererek "Þuvar ya þu, beni varacaðým heryere vardýracak budur. Cehen-neme gidersem de beni oraya gö-türecek bu, Cennete gidersem debeni oraya götürecek budur." bu-yurmuþlardýr. Hz. Ebubekir dilinesa-hip olmanýn önemini öylesineidrak etmiþ ve bizim de idrak et-memiz ve önemini anlamamýz içindilinin üzerine bir taþ koymuþ, nezaman konuþacak olsa bu taþýnaðýrlýðýný hissedip konuþacaðýþeyin hayýr mý þer mi olduðunu birkez daha düþünüp ondan sonrakonuþmuþtur. O büyük insanlar"Konuþmuþ olmak için konuþma-mýþlar konuþmalarý gerektiði içinkonuþmuþlardýr."

Dilimizi hayýrda kullan-mak, hadislerden ve sahabilerinyaþamýndan anlaþýldýðý gibi çokkolay deðil. Dilimizi hayýrdakullanmak için;

Dilimizi yalandan uzak tut-malýyýz.

Baþkalarýnýn eksiklikleri iledeðil kendi eksikliklerimizlemeþgul olmalýyýz.

Öncelikle Müslümanlarýnkardeþ olduðunu hiç unutmamalýve bunu yaþama aktarmalýyýz.

Düþünce kirliliðine sebepolabilecek;

a.Malayanilikten uzaklaþa-caðýz.

b.Hoþ olmayan T.V prog-ramlarýndan, gazetelerden,

c.Hoþ olmayan fýkralardand.Hoþ olmayan þiir, þarký,

tiyatro ve filmlerdene.Politika ve siyasi emel

taþýyan iþlerden uzaklaþmalýMüslüman olarak bizlere

düþen "Ya hayýr söylemek ya dasusmak"

"ya hayýr söyle ya da sus"TTOOPPLLUUMM

Mustafa AY

Dilimizden güzel kelimelerinçýkmayýþý düþünce dünyamýzýnbozulduðunun bir iþareti aslýn-da. Her þeyin ölçüsünün para,makam, þöhret, statü olduðugünden beri insanlar güzel

düþünemez ve hayýr sözsöyleyemez oldu.

ÝHRAMCIZÂDE

Mah cemali ýþýk saçarNurumuz ÝhramcýzâdeÜstümüze kaat açarMirîmiz Ýhramcýzâde

Ýlmi ile yetiþinceGönül müklüm tutuþuncaBülbül gibi ötüþünceZârýmýz Ýhramcýzâde

Ca cânaný bulmak içinOna mutî olmak içinBir araya gelmek içinYerimiz Ýhramcýzâde

Mayaladýk özümüzdeMâna yüklü sözümüzdeGörmek için gözümüzdeFerimiz Ýhramcýzâde

Hakk’a boyun eðdiðimizGörmek için evdiðimizAllah için sevdiðimizYârimiz Ýhramcýzâde

Gevher doludur hurcumuzNâmerde yoktur borcumuzHem kalemimiz hem burcumuzSurumuz Ýhramcýzâde

Göçüp gittin ulu çýnarYanar müridlerin yanarÂb-ý hayat serin pýnarVarýmýz Ýhramcýzâde

Hatip GÜLHANÝ’yim hatipMahkemede oldum kâtipKimi alim kimi kutup Pîrimiz Ýhramcýzâde

Gürünlü Âþýk GÜLHANÝ(Mehmet Kargý-Ankara)

Resul KESENCELÝ

ÝÝNNCCEELLEEMMEE

41Somuncu Baba40Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Osmanlý Devletinin kuruluþ döneminde Mev-lana ve Somuncu Baba hazretleri gibi Ana-dolu'ya yerleþen alim ve mutasavvýflardan-

dýr. Soyu Hz. Peygamber (SAV)'e dayanýr. Yanikendisi Seyyid ve Sadat-ý Kiramdandýr. M. 1320(H.720)* yýlýnda Semerkant'da doðmuþ, küçükyaþlarda Kur'an-ý Kerim'i ezberlemiþtir. Semerkant,Buhara, Taþkent, Þam, Kudüs, Mekke ve Medi-ne'de bulunmuþ ilmî tedrisatýný tamamlamýþtýr.Tefsir, hadis, fýkýh, mantýk, ahlâk, tasavvuf ilimle-rinde devrinin en önde gelen alimlerindendir. M.1456 (H. 861) yýlýnda vefat etmiþtir.

Kendisi Ali Semerkandî ismiyle maruftur. Ha-nefi fýkhýnýn en büyük alimlerinden Alaaddin Bu-hari'den icazet almýþtýr. Kendisi dünyaya hiç mey-letmez, haramlardan þiddetle kaçýnýrdý. Nefsiniterbiye etmek için riyazet yapar gündüzleri oruçtutup geceleri namaz kýlardý. Hergün tecvid üze-rine Kuran okur tefsir yapar talebe yetiþtirirdi.

Seyyid Ali Semerkandi hazretleri tahsilini ta-mamladýktan sonra Kâbe-i muazzamada yýllarcaimamlýk yaptý. Manevi bir iþaret ile Medine'ye gel-di. Ravza-i Mutahharada yedi yýl türbedarlýk hiz-metinde bulundu. Bir gün rüyalarýnda Hz. Fatýmavalidemiz "Ya Ali Rasulullah’ýn huzuruna git" sö-zünü söyledi. Kendisi hemen Rasulullahýn huzuru-na gitti mübarek kabrinin karþýsýna geçip diz üze-rine edeple oturdu, baþýný öne eðip murakabe ha-line vardý. Bir müddet sonra Rasulullah Efendimiz"Ya Ali seni manevi evladým olarak kabul ettim. Senöyle bir beldeye git ki, fakirlikleri sebebiyle beni zi-yaret edemeyen ümmetim seni ziyaret etsin. Senbenim evladým olduðun için sana yapýlmýþ ziyaretibana yapýlmýþ gibi kabul ederim" sözlerini iþitti.Sonra sevincinden aðladý ve iþaret edilen yerinAnadolu olduðunu anlayarak Anadolu'ya geldiyerleþti.

Ali Semerkandî hazretlerinin hayatýnda Ana-dolu'ya gelmeden önce ve geldikten sonra pek

çok harikulâde olaylar vardýr. Þimdi bunlarý izahaçalýþalým.

1) Anadolu'ya gelmeden önceki harikulâdeolaylarý (Kerametleri)

Bir gün Semerkant'a bir rahip geldi, kendisiHz. Ýsa hakkýnda asýlsýz sözler söylüyor, (haþa) ilah-týr diyordu. Hatta sorduðu sorulara alimler bile ce-vap veremiyordu. Bu rahip Semerkant padiþahýsultan Halid'e haber göndererek "Alimlerinizle tar-týþmaya geldim. Eðer alimleriniz beni susturabilirsemüslüman olurum, servetimi de Ýslamýn yayýlmasýiçin harcarým. Ben alimlerinizi yenersem bütünSemerkant'ýn vergisini isterim." diyordu. SultanHalid Alimleri topladý, gün tayin edildi, bir camiderahip sorularýný sordu fakat alimler tatmin edicicevaplar veremedi. Rahip ise gururlandý "Gitme-diðim memleket kalmadý. Sorularýma bir kiþi bilecevap veremedi" dedi. Sultan Halid çok üzüldü.Alimlerden bazýlarý bu rahibi ancak Seyyid Alaad-

din Ali susturur, uzak yerdedir ama haber edilirsegelir dediler. Sultan bir mektup yazdýrmak üzereiken saraya bir haberci geldi. Haberci þu mektubugetirmiþti. Salat ve selamdan sonra; Bu mübarekgünde insanlarýn ve cinlerin Peygamberi büyükdedem Hz. Muhammed (SAV) bana göründüler vebuyurdular ki "Evladým Alaaddin hemen halvetineson ver ve türbemi ziyarete gelmeden evvel Se-merkant'a git. Oraya ümmetimin alimlerine eziyetveren bir rahip geldi. Ona gereken cevabý ver vehidayete gelmesine vesile ol." Bu mektubu elçi ilegönderiyorum bizde peygamberimizin iþaretinebinaen yarýn geleceðiz. Ertesi gün sabah namazýn-dan sonra devlet erkaný Seyyidi karþýlamak içinyola çýktýlar. Kuþluk vakti idi. Seyyid beyaz bir atabinmiþ, yeþil elbiseler giymiþ bir çok evliya arkasýn-dan geliyordu. Sultan Halid hemen Seyyidin elin-den öptü atýnýn üzengisinden tuttu. Seyyid de "Al-lah'ýn izniyle onun hidayetine sebep olacaðýz" de-di. Herkes bir camide toplandý. Rahipde çaðrýldý.Rahip Alaaddin Ali'yi görünce titremeye baþladý ve"ben Allah'a ve onun peygamberi Hz. Muham-med'e inandým" dedi sonra Rahip Seyyidin elleriniöptü. Rahip "Bu gece rüyamda sizi gördüm tüm

sorularýma doyurucu cevabý aldým. Tatmin oldum,þüphem kalmadý, baþka bir soru sormaya ihtiyaçkalmadý hak dinin Ýslamiyet olduðunu kabul edi-yorum" dedi. Rahip müslüman oldu, herkes çoksevindi. Seyyid "Rüyada bana sorduðun ve ce-vabýný aldýðýn sorularý birkez daha sor bende ce-vap vereyim halkta faydalansýn" buyurdu. Rahip"Peygamberimiz (SAV) Benim ümmetimin alimleriYahudi ve Nasranilere gönderilen peygamberlergibidir" buyurmuþ peki Hz. Ýsa ölüleri diriltti buümmetin alimlerinden böyle bir þey görülmüþ mü?diye sorunca sarayýn hizmetlilerinden biri kucaðý-na bir kýz çocuðu almýþ aðlayarak "sultaným kýzýnýzöldü" dedi. Oradaki herkes buna çok üzüldü.

Seyyid Ali Semerkandî ise baþýný önüne eðipmurakabeden sonra baþýný kaldýrdý ve "Ey SultanHalid aðlama kýzýnýz Allah'ýn izniyle diriltildi" bu-yurdu. Bu durumda tüm halk, insanlar memnunve mesrur olmuþtu. Rahip ise bizzat yaþayarak sor-duðu sorunun cevabýný almýþ oldu.

Seyyid Þerif Cürcani'nin talebelerinden MollaFeridun þöyle anlatýyor: Hocamla beraber bah-çeye çýkmýþtýk Hocam "Ey Molla Feridun þu daðdaKýrklarýn bir toplantýsý var, bende onlardan biri ol-duðum için oraya gidiyorum sende gel" buyurdu.Daðýn üzerine çýktýk. Bir çok ruhanî kimsenin ora-ya geldiðini gördüm. Ýçlerinden birine bunlar kim-lerdir kimi bekliyorlar diye sordum o da "Kýrk evli-yadan biri vefat etti. Onlarda cenaze namazýný kýl-dýrmak için evliyalarýn en büyüðünü davet ettiler"dedi. Bu zamanýn en büyük evliyasý kimdir nerdebulunmaktadýr diye sordum. O da "Mekke'dedirve ismi Alaaddin Ali Es-Semerkandî'dir" dedi. Birmüddet sonra bir zat geldi bize çok güzel sohbetetti ve "Her nefis ölümü tadacaktýr" ayetinin tefsiri-ni yaptý. Bana bakarak "Vefat eden kýrklardan biri-nin yerine bir misafirimiz geldi. Rabbimin izniyle

Seyyid Alaaddin Ali Bin Yahya Es-Semerkandî

Bir Çýnar - Bir Pýnar

Ali Semerkandi Hazretlerinin Mersin Zeyne’deki kabri- þerifleri (ortadaki)

Ali Semerkandi Hazretlerinin Mersin Zeyne’deki türbesi

civarýnda bulunan çýnar aðacý

Ali Semerkandi Hazretlerinin türbesinin bulunduðu mekandaki mescidin

43Somuncu Baba42Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

yerine oturtayým da beklemekten kalplerine ezagelmesin" buyurdu. Ayaða kalkarak benim elim-den tuttu ve vefat eden zatýn boþ seccadesineoturttu.

Seyyid Ali Semerkandî hazretleri anlatýyor:Rasulullah Efendimiz bana göründü ve buyurdularki "Ey benim evladým Alaaddin bu zamanýn bütünevliyalarýnýn sultanlýðý sana verildi. Allah'ýn izniyleseni bütün evliyalarýn önderi yaptým. Seninle Mevlaarasýndaki perdeler kaldýrýldý. Gözünü yum veMevlanýn kudretini müþahade et." Daha sonra ba-na buyurdular ki "Ey evladým Alaaddin Allah'ýn sa-na ihsan ettiði ilmi ümmetime öðret ki zayi olma-sýn. Sana verdiðim þu asayý Anadolu taraflarýna atnereye dönerse orada bir ilim müessesesi kurupümmetime dini bilgileri öðret ve sünnetimi de ihyaet” buyurdu. Bunun üzerine Seyyid Ali Semerkan-dî hazretleri Anadolu'ya gelmiþ ve yerleþmiþtir.

2) Anadolu'ya Geldikten Sonraki Harikulâ-de olaylarý (Kerametleri)

Anadolu'ya geldiði ilk günlerde bulunduðuyörenin çobaný yoktu. Kimsede yapmak istemiyor-du. Ýnsanlarýn sýkýntýsýný gören Seyyid Ali Semer-kandî hazretleri "Sýðýrlarýnýzý otlatabilirim bu iþtendolayý sizden ücret talep etmiyorum" dedi. Köy-lüler çok memnun oldular. Dediler ki "Biz sýðýrla-rýmýzla birlikte buzaðýlarýmýzý da otlatmak istiyo-ruz. Eðer buzaðýlarýn annelerini emmeden otlama-larýn saðlarsan memnun oluruz." Oda kabul etti.Seyyid otlak yerine varýnca hayvanlara dönerek li-sân-ý hal ile "Ey inekler ve buzaðýlar! Akþama kadarberaberce otlayýnýz. Yalnýz buzaðýlar anneleriniemmesin, annelerde yavrularýný emzirmesin" dedi.Akþam merak içinde bekleyen köylüler, ineklerinmemelerini süt ile dolu görünce hayretten þaþýrýpkaldýlar. Böylece Seyyid Ali Semerkandî hazret-lerinin büyük bir veli olduðunu anladýlar.

Seyyid Ali Semerkandî hazretleri kýrda hay-vanlarý otlatýrken bir kurt gelmiþ sýðýrlardan biriniyemek istemiþ, Seyyid engellemiþtir. Kurt bu be-nim nasibimdir deyince bir gün müsaade istemiþve sahibine haber vermiþtir. Sýðýrýn sahibi Seyyidinbüyüklüðünü idrak edememiþtir ertesi gün kurtgeldiðinde Seyyid "Madem ki yiyeceksin hiç ol-mazsa derisini delik deþik etmede sahibinin iþineyarasýn" demiþtir. Akþam sýðýrýnýn yerine derisiningeldiðini gören sýðýr sahibi duruma inanmamýþ,söylenmiþ ve ertesi gün durumu kadýya þikayet et-miþtir. Kadý her iki durumu dinledikten sonra þa-hidin var mý? diye sordu. O da "durumu görenaðaçlar ve kayalar þahidimdir" buyurdu. Bununüzerine olayýn geçtiði yerden büyük bir gürültükoptu kayalar ve aðaçlar harekete geçmiþti. Du-rumdan korkan oradakiler kaçmaya baþladýlar.Seyyid "Ey kayalar ve aðaçlar olduðunuz yerdedurun" buyurunca durdular. Böylece Ali Se-merkandî hazretlerinin büyüklüðünü anladýlar veintisab ederek talebesi oldular.

Yaz mevsimiydi hava sýcak vekuraktý. Namaz vakti girmesineraðmen abdest alacak su yoktu.Seyyid Ali Semerkandî hazretleriAsasýný yere vurarak "Çýk ya mü-barek" deyince yerden gövdekalýnlýðýnda su çýktý. Etrafa zararvermemesi için "Ey mübarek sune çýktýðýn belli olsun neaktýðýn" buyurdu. Bu sözüzerine suyun çýktýðý yerkuyu aðzý gibiolup suh a r e k e t s i zkaldý.

O tarih-lerde Osmanlý payitahtý olan Bursa'da çekirge afetioldu. Çekirgeler her yeri harap ediyor, tüm mah-sullere zarar veriyorlardý. Tüm araþtýrma ve ön-lemlerden bir sonuç alýnamadý. Tüm alimlere vevelilere haber gönderildi. Bunun üzerine SeyyidAli Semerkandî hazretleri bu sudan bir miktarBursa'ya gönderdi ve zarar veren haþaratýn bulun-duðu bölgeye dökmelerini tembih etti. Suyu çekir-gelerin bulunduðu bölgeye döktüler ve çekirgelerkýsa sürede kayboldu. Bir rivayete göre de bu subir kap içerisinde yüksek bir yere asýldý. AllahüTeâlanýn izniyle suyun götürüldüðü yere sýðýrcýkkuþlarý toplanýp tüm çekirgeleri yok ettiler. Ýþte busuya "Çekirge Suyu" ismi verildi. Zaman zaman or-taya çýkan çekirge afetlerinde bu su kullanýldý veçekirgelerin zararlarý önlenmiþ oldu.

Osmanlý Padiþahý Seyyid Ali Semerkandî haz-retlerini Bursa'ya davet etti. Bursa'da çok izzet veikramda bulundu. Bursa'da kalmasýný arzuladý.

Fakat Seyyid nazik bir ifade ile Bursa'da kalama-yacaðýný bu ümmetin fakir olup Rasulullahý ziya-rete gidemeyen insanlarýn bulunduðu bölgede kal-mak istediðini bildirdi. Bunun üzerine padiþah biristekte bulunmasýný istedi. Seyyid de yöre halkýnýn

çok fakir olduðunu askerlik ve toprakvergisinden muafiyetlerini istedi.

Padiþahta bir fermanla buisteði yerine getirdi.

Bundan sonrakitüm padiþahlar-

da bu ferma-na uydular.Fakir halktanvergi alýn-madý.

Seyyid Ali Semerkandî Hazretlerinin TürbesiSeyyid Ali Semerkandî Hazretlerinin iki farklý

yerde türbesinin bulunduðu kaynaklarda kayýtlýdýr.Bunun sebebi Anadolu halkýnýn Sadat-ý Kirama,evliyaya çok muhabbeti olup, çok sevdiði için sa-hiplenmek istemesindendir. Bunun içinde pek çokbüyük evliyanýn birkaç yerde türbesinin bulundu-ðu kaynaklarda görülür. Aslýnda bu yerlerden birkýsmý büyüklerin makamýdýr. Halk çok sevdiði içinbu makamlara türbe tabirini kullanmýþ ve sahip-lenmiþtir. Ýþte Seyyid Ali Semerkandî Hazretlerininde bahsedilen iki türbesinden birisi Ýçel'e baðlýZeyne kasabasýndadýr. Ýkincisi ise Ankara Çam-lýdere'dedir. Tahminimizce Seyyid Ali SemerkandîHazretleri önce Ankara Çamlýdere'ye gelmiþ birmüddet kaldýktan sonra burada kerametleri halk-ça anlaþýlýnca sýrrýný ifþa etmemek için buradanhareketle Ýçel'in Zeyne kasabasýna gelmiþ ve bura-da kalmýþtýr. Bunun için de Ankara Çamlýdere ma-kamý Ýçel Zeyne'de türbesi olabilir. Çünkü AnkaraÇamlýdere ve Ýçel Zeyne'de yaþadýðýna dair izlerve kerametler bulunmaktadýr.

*Doðum tarihi M. 1309 veya 1310 (H. 709veya 710) olma ihtimali vardýr. Bu þekilde düþü-nülürse 150-151 yýl yaþamýþtýr. Diðer þekilde M.1320 (H. 720) düþünülürse 140-141 yýl yaþamýþolur ki Beyânü'l-Esrar Littalibin adlý eserin giriþinde150 yaþýna kadar yaþamýþtýr ifadesi vardýr. Öyleysedoðum tarihinin M. 1309-1310 (H. 709 - 710) ifa-desi daha doðru bir yargýdýr.

BÝBLÝYOÐRAFYA1) Seyyid Ali bin Yahya Es-Semerkandî, Beyânü'l-Esrar lit-tâlibin. (Çev. ÖmerAtmaca)2) Evliyalar Ansiklopedisi, c.33) Ýslam Alimleri Ansiklopedisi, c. 11-144) Katip Çelebi, Keþfü'z-ZünunFotoðraflar: Aslan Tektaþ

"Ya Ali! seni manevievladým olarak kabul ettim.Sen öyle bir beldeye git ki,fakirlikleri sebebiyle beniziyaret edemeyen ümme-tim seni ziyaret etsin. Sen

benim evladým olduðuniçin sana yapýlmýþ ziyaretibana yapýlmýþ gibi kabul

ederim"

Ali Semerkandi Hazretlerinin Ankara Çamlýdere’deki türbesi

Ali Semerkandi Hazretlerinin Ankara Çamlýdere’deki kabri þerifleri

Ankara Çamlýdere’de bulunan Ali Semerkandi külliyesi

Hulûsi Efendi hazretleri Dîvân'ýndaki bir beyitinde; Benn birr kuþþ oolsamm uçsamm varrsamm yârrinn kûyinne Kannatlarrýýmm üzzülse düþþüp oo ilde kalsamm 1

diyor. Bu beyitde geçtiði veçhile; insanýnuçma arzûsu aslýnda mecazdýr. Uçmaktankasýt; kötü huylarý terk eden ve kâmil birvasfa ulaþan gönlün sevgiliye vuslatýdýr.Çünkü tasavvufi terbiyeye göre insan; kötühuylarý terk edip, iyi huylarla bezen-medikçe, insan-ý kâmil olamaz. Mânâ ik-limine yükselemez. Bilindiði gibi kuþlar-da iki kanat vardýr. Eskiler "Zülcena-heyn" tabiriyle; hem ilmen hem de mâ-nen kemâle ermiþ kiþileri kastederler. Ýn-sanlardaki iki kanat ise; ilmiyle amel edenbir iman sahibi olmak ve güzel ahlak sahibi ol-maktýr. Hulûsi Efendi Hazretlerinin þu kelâmýnýsöylemeden geçemeyeceðim. 1990 yýlýnda tedavigördüðü hastanedeki son günlerinde mübarek, birarkadaþýn defterine þu satýrlarý yazmýþtýr; ""ÝÝhhvvaanniillmmiiyyllee ââmmiill,, aammeelliiyyllee kkaammiill oollmmaallýýddýýrr..""

Kur'an-ý Kerim'de Ýbrahim Peygamber için ge-çen; ""DDöörrtt cciinnss kkuuþþ aall,, oonnllaarrýýnn hheerrbbiirriinnii kkeess""2 emri-ni içeren ayeti Mevlâna tefsir ederken beþerdeki dörtgönül sýkýcý vasfý ve kötü sýfatý dört kuþa ben-zetmiþtir.

""DDöörrtt cciinnss kkuuþþ aall.. OOnnllaarrýýnn hheerrbbiirriinnii kkeess..""Âyetinin Tefsiri:

Sen vaktin nurlu bir Halil'i oldun. Bu yol kesi-ci dört kuþu boðazla! Çünkü bu dört kuþun her birikarga gibi olmuþ, akýllýlarýn akýl gözünü oymada!

Tene ait dört vasýf, Halil Peygamberin kuþlarýgibidir. Bu kuþlar kesilse cana yol açýlýr.

Ey Halil! Sen, halâs bulmak için onlarýn baþ-larýný kopar da ayaklar baðdan kurtulsun!

Zira küll sensin, hepsi senin cüzlerindir. On-larýn çözeceðin ayaklarý, senin ayaklarýndýr.

Öyle ki bu âlem, seninyüzünden ruhlarýn mekâný olur; senin yüzünden biratlý, yüz asker kuvvetini bulur.

Bil ki bu ten, bu dört huyun makamýdýr. Onla-rýn adlarý dört fitneci kuþ olmuþtur.

Halký, ebediyyen ihya etmek istersen, bu uður-suz ve kötü dört kuþun kafasýný kes.

Yine onlarý, bir baþka þekilde dirilt de, sonraonlardan bir zarar gelmesin. Bu yol kesici dört kuþ,halkýn gönlünü vatan edinmiþtir. Eðer sen, gönülülkelerine sultan olursan, bu devirde Hakk halîfesisensin.

Bu dört diri kuþun baþlarýný kopar da, fânî halkebedîleþsin. Bu kuþlar tavus, kaz, karga ve horozdur.Bunlar nefislerdeki dört huyun misâlidirler.

Kaz hýrstýr, horoz þehvet, tavus makam ve kar-ga da ümittir, (tûl-i emel) Karganýn muradý ümit-lendiði ebedîliðe veya uzun bir ömre tama'dýr."3

Mevlânâ yukarýdaki beyitleriyle, Hz. Ýbra-

45Somuncu Baba44Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

him'in dirilmeye örnek olmasý için kesmekle emro-lunduðu bu dört kuþun cinsinin hangi kötü huylarýtemsil ettiðini ve bu huylarýn maddî âleme mensupolan tenin vasýflarý olduðunu, "Ölmeden evvel ölü-nüz." sözünde olduðu gibi, kafesteki kuþ misâli, bubedende mahpus olan ruhun kurtuluþu için, bedeninbu dört temel özelliði ve kuvvetinin kýrýlmasýnaiþaret ettiðini belirtmektedir.

Yine Hulûsi Efendi bir beyitinde; Fezzâyýý lâhûta perrrrü bâl açtýýUçtu oo iklîmme sâlikânn-ýý aþþk 4

buyurmaktadýr. Biraz açacak olursak þöyle açýklaya-biliriz; "Aþk ile baðrý yanýp, bu yolda þeyhine uyansâdýklar, âþýklar, ucu bucaðý bulunmayan ulûhiyetâlemine kanat açtý, uçtu" denmektedir. Baþta söyle-diðimiz gibi insanýn uçmasýndan kasýt; aþk ile dol-masý, kötü huylardan kurtulmasý demektir.

Her mahlûkun kendine has bir yuvasý vardýr.Bir vataný vardýr. "Bülbülü altýn kafese koymuþlarda 'ah vatan' demiþ" atasözümüz hepimizce malum-dur. Efendi Hazretleri gönlü kuþa benzetmiþ veþöyle buyurmuþlardýr;

Yap yârr serr-ii zzülfünne birr yuva tutEy mmürrg-ii gönnül annla ki kuþþ lânnesizz oolmmazz 5

"Ey gönül kuþu, kendine bir yuva yapmak içinseçeceðin en güzel yer, sevgilinin saçlarýnýn üstüdür.Onun en kýymetli varlýðý ol ki, sana oradan yuvaversin. Biliyorsun ki kuþlar yuvasýz yapamazlar." Bubeyitde sevgilinin saçýnýn tellerinin âþýðý baðlaya-caðý, bir baþka yere býrakmayacaðý kinâye edilerekböyle bir mecaz kullanýlmýþtýr.

Divan'da geçen bir kuþ ismi de "kkeekklliikk'tir".Keklik güvercin büyüklüðünde bir kuþtur. Burnu veayaklarý kýrmýzýdýr. Tevhîdî der ki; "Keklik on seneyaþar ve iki yavru yapar. Birinde erkek oturur birin-de diþi." Diþi keklik yumurtladýðý zaman eþi, erkekyavru çýkacak olanlarýný bilir ve onlarý ayýraraküzerine yatar, diþisi de diþi yavru çýkaracak olanlarýnüzerine yatar. Yetiþtirmede de buna riayet ederler.Erkek yavrularý baba, diþi yavrularý ana büyütür.Erkek keklik diþisini son derece kýskanýr. Çok hýzlýuçmasý ve âheste âheste yürümesiyle meþhurdur. 6

Sevgiliyi gören âþýk onun yürüyüþüne hayranolarak canýný feda etmek istiyor. Bu konu ile alâkalýDîvan-ý Hulûsi-i Dârendevî'deki bir murabbaa daþöyle denmektedir.

Keklik gibi nnâzz ile yürrüyenn ayaklarraBülbül tek âvâzz ile söyleyenn dudaklarraKadirr gecesinndeki dooðann oo þþafaklarraKarrþþýý düþþüp ayaktann kurrbann oolasýýmm gelirr 7

Dîvan'da zemmedilen kuþlardan biri; "huffaþ"olarak da bilinen "yarasa'dýr".

YYaarraassaa ((HHuuffffaaþþ));; Gündüz güneþ ýþýðýnda gözlerigörmeyen gece karanlýðýnda uçan bir kuþtur. Küçükiki kulaðý, ufacýk ufacýk diþleri vardýr. Memeli olanbu kuþun hayýz gördüðü bilinmektedir. Etle besle-nen kuþlar, yarasayý tutup yedikleri gibi, etle beslen-meyen kuþlarda onu tutup öldürürler. Onun için geceuçabilmektedir. Ýncecik tüylerle kaplý kanatlarýaçýldýðý zaman yelkeni andýran geril-miþ bir derigibidir. Ýnsan, maymun ve kangurudan baþkayavrusunu beraberinde götüren bir diðer hayvanyarasadýr. Tabiatý icabý çýnar aðacýndan sakýnýr. Eðerçýnar aðacýna yanlýþlýkla temas etmiþse uçmaktanvazgeçer. Yarasa eti haramdýr. Edebiyatta ýþýðýn tem-sil ettiði gerçekleri göremeyen cehaleti sembol edenkaranlýða meyli olan bir kuþ olarak zikrediler. Ayrýcahakikatlere göz yuman, güneþ gibi aydýnlýk veetrafýný ýþýtan güzelliklere gözünü yuman bir tipolarak zikredilir.8

Hulûsi Efendi Hazretleri, dünyayý ve bütünmahlukatý Allah'ýn yarattýðý ve tecelli ettiði bir yerolarak dile getirir. Dünyadaki hayatýný sürdüren,âleme nazar denilen düþünce tefekkür gözü ile bak-mayan ondaki ince ve hikmetli iþleri görmeyen kiþi-lerin gafletini yarasaya benzetmiþtir. Güneþin aydýn-lýðý nasýl yarasayý periþan edip, onu rezil durumasokuyorsa, hakikatleri ve mâneviyatý inkâr edenlerde; hikmet huzmeleriyle parlayan sözü ve özü gü-neþ gibi olan mürþidler karþýsýnda karanlýkta kalanyarasa gibidirler. Konuyla ilgili beyit þöyle diyor,

Göz yumar gâfil olan hâbe misal-ii huffaþÂn-ýý rencîde kýlar tal'at-ýý hûbân seher 9

"Gafil olanlar yarasanýn ýþýk karþýsýnda boðul-masý gibi periþan olurlar, gerçeklere göz yumarlar.Ancak onu seher vaktinde doðan güneþ ýþýklarý rezileder, yerinden kýpýrdayamaz hâle getirir."

Musa TEKTAÞ

Kalenin burcunda taþ ben olaydýmAþkla kanat açan kuþ ben olaydýmDîvan-ý Hulûsî-i Dârendevî'de Kuþ Motifi-II

EEDDEEBBÝÝYYAATT

"Baykuþ ile harap olmuþ, içinde bir hayat ema-resi olmayan yerlerde bekleme. Yani nefsini terbiyeedip, yücelere çýk. Yükseklerde uçan, doðan kuþu ilearkadaþ ol." denmektedir.

Baykuþ nasýl vîranenin mazmûnu ise, doðanda, yükseklere uçmanýn, yücelmenin mazmûnudur.Bu beyit de nefsin esâretinden kurtulmak gerekti-ðine iþaret vardýr. Allah Teâlâ þöyle buyuruyor,""NNeeffssiinnii kkööttüüllüükklleerrddeenn aarrýýnnddýýrraann kkuurrttuulluuþþaa eerr-mmiiþþ,,oonnuu kkööttüüllüükklleerree ggöömmeenn ddee zziiyyaann eettmmiiþþttiirr""12 Yani herkim ki, nefsini rezilliðin pisliklerinden ve kirlihasletlerden temizleyip, çeþitli kemal ve erdemlerlegeliþtirirse felah bulur ve kurtuluþa erer. Fakat herkim ki, isyankârlýkla ve cehâletle nefsin kýymet vemertebesini eksiltip, kýnanmýþ ahlak ve alçak sýfat-larýn üstüne örtü sererse kaybedenlerden olur.Muhakkak alimler, nefs tezkiyesinden murad, gönültasfiyesidir, demiþlerdir. Her ne zaman nefs heva veheves þaibesinden arýnýrsa, gönül de masivaylaalaka kurma kirliliðinden temizlenip saf hale gelir.13

Görüldüðü gibi Dîvan'da geçen bir diðer kuþ

ismi ise þahbâz (doðan)'dýr. Doðan avcýlýkla ve yüksek uçmasýyla bilinen

bir kuþtur. Harun Reþid hakkýndaki rivayetlerdenbiri de þudur: Halife bir gün ava çýkýp elindeki beyazdoðaný býrakýverdi. Doðan o kadar yükseðe çýktý ki,nihayet gözden kayboldu. Kuþun dönmesinden âde-ta ümit kesilmiþti ki, pençesinde balýða benzer biryaratýkla geri döndü. Kanadý olan bir balýk gibiydi.Harun Reþid sarayýna dönünce ulemayý toplayýp fi-kirlerini sordu. Ýçlerinden en yaþlýlarý: "Ya emi-rülmü'minin! Muhterem ceddiniz Abdullah b. AbbasR.A. rivayet etmiþtir ki:

"Hava, yaratýlýþlarý baþka baþka mahlûklar ile

doludur, bize yakýn olanlardan bir nevi' vardýr ki,yavrusu yumurtadan çýkar ve mezkûr yumurtalar ha-va cereyanlarý ile hep semâda kalýr, hiç düþmez. Oyumurtalardan kanatlý balýk gibi hayvanlar olur, kýl-çýklarý bulunmaz..." Doðan hiddetli bir mizaca ma-liktir. Susuzluða tahammülü azdýr. Sýk dallý aðaç-larýn yükseklerinde yaþamayý sever. Kanatlarý hafif-dir ve süratle uçar. Diþisi, büyük kuþlarýn üzerineatýlmakta erkeðinden daha cesurdur.14

Bu beyitleri okuduktan sonra þunlarý anlýyoruz.Gönül öyle bir aþk ile dolmalý ki, varlýðýndan sýyrý-larak yücelere yükselmeli, kötü huylarla arkadaþlýketmemeli ve maneviyatta süratli ve hizmette hýzlý ol-malýdýr. Tuzaklara düþmeyecek kadar gözü ve gönlüaçýk, iyiyi kötüden ayýracak derecede kabiliyetli ol-malýdýr. Can kuþu yani gönül, bülbülün gülün açýlý-þýný görebilmek için boynunu dikenlere sürerek ka-nýn gülün rengiyle karýþtýrdýðý gibi, ilahi aþk ile doluduygularla, sevgilinin yüzünü görebilmek için zor-luklara katlanmalýdýr.

Sevgilinin Kâ'be güzelliðindeki yüzünü göre-bilmek, onun yakýnýnda bulunmak için, hatta onunsevgisiyle bir pervâne gibi canlar aþkla dönmelidýr.

Yukarýda belirttiðimiz duygularý þiir þeklindeifade eden Hulûsi Efendi'nin bir murabbaýyla yazý-mýzý bitirelim.

Neyleyeyimm gurrbette bayrrammýýmmýý geçerr oolsaGönnül kuþþu dânnedenn tuzzaðýý seçerr oolsaGammzzelerri kannýýmmýý cevrr ile içerr oolsaNe mmutludurr âþþýýka doost yüzzünn açarr oolsa

Derrd-ii aþþk ile ânna varraydýýmm yanna yannaSevgilinninn yüzzünne bakaydýýmm kanna kannaCemmâl-ii Kâ''besinnde þþöylece dönne dönneCânnýýmm perrvânne gibi hemmîþþe uçarr oolsa 15

Dîvan-ý Hulûsi-i Dârendevî'de ismi ge-

çen bir diðer kuþ ise "bbaayy-kkuuþþ'tur". Hayatü'l-Hayvan adlý

eserden faydalanarak Baykuþ ileilgili bilgi ve hikayeleri naklede-

ceðim. BBaayykkuuþþ;; geceleri uçan bir kuþ-

tur. Tabiatý iktizasý her kuþun yuvasýnagirer, yavrularýný ve yumurtalarýný yer.Baykuþun bu gece faaliyeti, kuþlar içinçok müþkildir, lâkin gündüz olunca dakendisi diðer kuþlarýn hücumunama'ruz kalýr ve çoðu zaman onlara yemolur.

Mes'ûdî, Cahýz'dan naklen der ki:"Baykuþ gündüz uçmaz. Güzel olduðuiçin nazardan korkar. Yalana inanan birkýsým Araplar; ölen veya katl olunanbir kimsenin ruhu bir kuþ suretini alýrzannederler. Güya bu kuþ cesedinigörünce feryad eder.

Arab þairlerinden NevbetübniHumeyr bir þiirinde: "Eðer benimsevgilim bana selâm verirse, mezarým-da olsam da; ruhumu temsil eden kuþferyad ve figan ile selâmýna mukabeleederdi" der. Ne gariptir ki þairin sev-gilisi onun mezarýndan geçerken bubeyitleri okumuþ, bu esnada mezarýnüzerinden kalkan kuþ, sevgilisinin bin-diði deveyi ürkütmüþ. Sevgilisi hemenvefat etmekle âþýkýnýn yanýna gö-mülmüþ.

Buharî tarihinden nakledilir ki,zamanýn meliki adamlarýna: "Kuþlarýnþerlisini bana avlayýn, odunlarýn þer-lisinde kebap edin ve insanlarýn þerli-sine onu yedirin" diye emir vermiþ. Birbaykuþ avlamýþlar, asrý aðacý ile kebapetmiþler ve aç bir kimseye onu ye-dirmiþler.

Filhakika insanlarýn þerir olanlarýekseriya açlar arasýndan çýkar. Refahiçinde olanlardan pek zarar gelmez.

Siracilmülûk isimli kitaptan nak-len söyle bir hikâye anlatýlýr: Abdül-melik b. Mervan'a bir gün rikkat gelir,musahibinden ibret verici bir hikâyeister. Musahib anlatmaya baþlar;

"Ya emirülmü'minin! Biri Mu-sul'da, diðeri Basra'da iki baykuþ var-mýþ. Musul'daki baykuþ, Basra'dakibaykuþun kýzýný oðluna niþanlamak is-temiþ, fakat Basra'daki baykuþ niþankarþýlýðý olmak üzere mehr olarak yüzadet harap tarla istemiþ. Musul'dakibaykuþ: "O kadar harap tarla bulamam,fakat diyarýmýzda iþlenen zulüm böyledevam edip giderse, kýsa bir zamandate'min edebilirim" diye cevap vermiþ,"diye sözünü bitirir. Bunun üzerine ha-life bu kýssadan hisse çýkararak zulmüterk eder.

Halife Me'mun bir gün köþkündeoturuyorken bir adamýn elindeki birkömür parçasýyla köþkün duvarýna birþeyler yazmakta olduðunu gördü. Neyazdýðýný öðrenmek için adamlarýndanbirini gönderdi. Yazýda þöyle denili-yordu:

"Ey saray! Sende baykuþlarýnyuva yaptýðý gün sevinenlerin baþta ge-leni ben olurum" Yazýyý okumaya me-mur edilen saray adamý, yazý sahibinialýp halifenin huzuruna çýkardý, vâki'suâl üzerine yazdýðýný aynen tekrar-ladý. Halife, yazýnýn sebebini sorunca:"Ya emirülmü'minin! sen daha iyi bi-lirsin ki, bu saray hazinelerle, mücev-heratla türlü kýymetli ve nadide eþyaile doludur. Biraz önce bu sarayýnönünden geçip giderken açlýðýmý vefakirliðimi düþündüm. Kendi kendime:"Ben aç olduktan sonra bu sarayýnma'mur oluþu benim ne iþime yarar?Eðer harap olursa, içinden geçerkenbelki bir mermer veya iþe yarar bir tah-ta yahut da bir miktar çivi elde ederim"dedim, deyince halife Me'mun hazi-nedarýna: "Buna bin altýn verin!" diyeemretti. Sonra yazý sahibine dönerek:"Sarayýmýz ma'mur oldukça, her senesana böyle bin altýn vereceðim" dedi.Rafiî; baykuþun týpký kartal eti gibiharam olduðunu söyler.10

Dîvan'da geçen beyit þöyledir; Baykuþþ ile beklemme vîrrânne bucaðýýnnýýÇýýk þþikârra nnefsinni yooldaþþ ool þþehbâzz ile 11

DDÝÝPPNNOOTTLLAARR1- ATEÞ Es-Seyyid Osman Hulûsi,Divan-ý Hulûsi-i Darendevî, s.151,Ýst, 19862- Bakara/2603- GÜLLÜCE Hüseyin, Kur'anTefsiri Açýsýndan Mesnevi, s. 224,Ötüken, 1999; Ayrýca Bkz; Mevlânâ,Mesnevi, V, 314- ATEÞ, a.g.e, s.985- ATEÞ, a.g.e, s.826- M. Kemaleddin Demîri, Hayatü'l-Hayvan, (Osmanlýca) AmireMatbaasý, 1272 (Latin harfleriylebasýmý, Hayat-ül Hayvan, MeralYayýnevi, s.99-100, Ýst, 1973, 7- ATEÞ, a.g.e, s.948- M. Kemaleddin Demîri, Hayatü'l-Hayvan, (Osmanlýca) AmireMatbaasý, 1272 (Latin harfleriylebasýmý, Hayat-ül Hayvan, MeralYayýnevi, s. 131, Ýst. 19739- ATEÞ, a.g.e, s. 51

10- Bu konuda bkz. M. KemaleddinDemîri, Hayatü'l-Hayvan,(Osmanlýca) Amire Matbaasý, 1272(Latin harfleriyle basýmý, Hayat-ülHayvan, Meral Yayýnevi, s.206 vd,Ýst. 1973; AKALIN L. Sami, TürkFolklorunda Kuþlar, s. 77-79, KültürBak: Yay, Ank, 199311- ATEÞ, a.g.e, s.18812- Þems, 9-10) 13-Ýsmail Ankaravî, HadislerleTasavvuf ve Mevlevî Erkâný,(Hazl:Semih Ceyhan), s,160,Darülhadis, Ýst, 2001)14- Bu konuda bkz. M. KemaleddinDemîri, Hayatü'l-Hayvan,(Osmanlýca) Amire Matbaasý, 1272(Latin harfleriyle basýmý, Hayat-ülHayvan, Meral Yayýnevi, s.58 vd, Ýst.1973 15- ATEÞ, a.g.e, s. 207

47Somuncu Baba46Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

"Baykuþ ileharap olmuþ,

içinde birhayat emaresiolmayan yer-

lerde bekleme.Yani nefsini

terbiye edip,yücelere çýk.Yükseklerdeuçan, doðan

kuþu ilearkadaþ ol."

Somuncu Baba

DDÜÜÞÞÜÜNNCCEE

49Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 200348 Temmuz-Aðustos 2003

II. Sultan Abdülhamid Hanher sahada döneminin þartlarýnagöre baþarýlý hizmetler vermiþ veözellikle eðitim ve öðretim mü-esseseleri konusunda dost-düþ-man her kesime kendini kabulettirmiþtir. Ýþte insan yetiþtirmeve tarýmýn her kolunda faydalýmeslek edindirme konusu daönemli bir bölüm oluþturur.

Bir yandan zaferlerle elde edi-len ve üç kýtaya yayýlmýþ geniþ Osman-lý arazilerinin tespiti, kayýt altýna alýnarakyaðmacýlýktan korunmasý öte yandan iklim veziraat nevine göre birer tarýmsal üretim merkezihaline getirilen Çiftlikat-ý Hümayunlar kurulmasý,araþtýrmacýlarý hayrete sevketmektedir. Bu konudageniþ bilgi almak isteyenler "Eserleri ve Hizmet-leriyle Sultan Abdülhamid" eserimize baþvurabi-lirler. Bugün çoðu yapýlaþmalarla ortadan kaldý-rýlan ve ayakta kalanlarýn ilgi beklediði 37 çiftlikmeydana getirilmiþ ve bunlardan elde edilen mu-azzam gelir yurt çapýndaki tarihi eser, türbe, cami,kervansaray ve benzeri eserlerin onarýlmasýndakullanýlmýþtýr. Halen polis köpeklerinin terbiyeedildiði Eskiþehir-Çifteler küçük ve büyük baþ hay-vancýlýðýn yapýldýðý, Yalova Araþtýrma Merkezi isemeyvecilikte ve sebzecilikte örnek çalýþmalarýnyapýldýðý çiftliklerden sadece ikisiydi. Topkapýsarayý arþivinde E. 9419 numarada, Kýbrýs'taki çiftlik-te çalýþmalarý görmek mümkündür. Bilindiði gibiYahudinin þeytanlýðýný çok iyi bilen Sultan Filistintopraklarýný da ayný statü içine almýþsa da Ýttihatçýlar1908'den sonra deðiþtirip bugünkü akýbetini hazýr-lamýþlardýr. Hayvancýlýk, tarla ziraatý, sebzecilik,meyvecilik, çiçekçilik ve diðer konularda sadeceüretimle yetinilmemiþ buralar birer zirai eðitim ocaðýhaline getirilerek buradan yetiþtirilen elemanlarkademe kademe diðer okullara verilmek suretiyleziraatýn yaygýnlaþtýrýlmasý saðlanmýþtýr. (a.g.e. 150-151)

Baþta Ýstanbul, Cezayir Bahrý-sefit, Kýrklareli, Van, Ýzmir ve Sey-diköy'de baðcýlýk ve bahçývanlýk,Ankara (Engürü)'da arýcýlýk, An-talya'da Zeytinlik ve yaðcýlýk, Ýz-mir'de tavukçuluk, Trabzon veHalep'te sütçülük, Ýstanbul'da ba-lýkçýlýk (R.Z. Maðden, Zirai Öðretimde 110. Yýl, s.

32-36), Konya ve Adana'da sulamave drenaj, Baðdat'ta Sýcak Ýklimler

Çiftlik Mektepleri açýlmýþtýr. Halkakurslar vererek pratik zirai bilgiler sað-

lamak ve gençleri meslek sahibi etmekiçin Adana, Ankara, Erzurum, Elazýð, Aydýn,

Baðdat, Suriye, Edirne, Konya ve Kosova'da ZiraatAmeliyat mektepleri açýlmýþtýr. Bunlarýn açýlýp ve-rimli çalýþmasýnda Halkalý, Selanik ve Bursa Hami-diye Ziraat Mekteplerinin büyük katkýsý vardýr.Halkalý Ziraat Okulu, Veterinerliði de içine aldýðýyýllarda Merhum Mehmet Akif gibi âbide bir þahsi-yet yetiþtirmiþtir. Tarihi Halkalý Ziraat Okulununkitabesinin özeti þöyledir: "Ziraat ve üretimi Resu-lün ümmeti olarak Sultan Abdülhamid takdir kýldý.Ziraatýn yurda yayýlmasý için bu okul veterinerhizmeti ile birlikte inþa edildi. Pek güzel oldu zira-at mektebi (1893) (O. Ergin, Türkiye Marif Tarihi c. 3, s. 270).Zirai Eðitim için çeþitli nizamname, kanun çýkartýl-dýðý gibi yýllarca idarecilik yaptýðým ve asýl adý Hü-davendigâr Hamidiye Ziraat Mektebi olan BursaZiraat Okulunun yaðmacýlýktan korunmasýnda kat-kýsý olan Okul Müdürü Osman Keleþ hiçbir yerdebenzeri görülmeyen 114 yýl önceki eðitim araç vegereçlerini, kapý kadar misalli (250 cm2) diploma-larý, böcek örnekleri ve tablolarý ihtimamla birmüze gibi korumasýný bilmiþtir. Ayný yýllarda biriBursa Okulu bünyesinde Duyûn-ü Umûmi'ye kur-durulan Harir Dârüt'tâlim ve diðeri semte isminiveren Harir Dârüt'tahsil (Ýpek böcekçiliði) çalýþma-larý bilinen yurdumuzdaki en eski tarýmsal giriþim-lerdir. Bursa okulu için bir gemi dolusu en üstün

damýzlýk hayvanlar ve saksýlý bitki türü ve to-humlarý bizzat Sultan Bursa'ya göndermiþtir.Bunlardan hem yapaðýsý hem sütü yönündentanýnmýþ ivesi koyunlarý çevrede yayýlmýþtýr.

Mason Ýttihatçýlarca ve þer odaklarýnca cim-ri ve kýzýlsultan diye tanýtýlmaya çalýþýlan II. Ab-dülhamid Ýstanbul Yeþilköy'de daha önce KirkorAðaton'un baþlattýðý tatbikatlý zirai eðitim ve öð-retimin devamý için bir altýnýn 250 kuruþ oldu-ðu bir dönemde Hazine-i Hassa'dan 182.568kuruþ tahsis etmiþtir. (Yurt Ansiklopedisi c. 5, s. 3842 ve Baðdat

Salnamesi)

Sulama Tesislerini geliþtirmek ve sulu ziraatýartýrmak için Antalya-Elmalý Bendini, KüçüksuBarajýný; Konya Ovasý, Edirne, Selanik, Suriye,Irak ve Ürdün Sulama tesislerini Erzurum KuyuluGaleri (kehriz) çalýþmalarý emrini vermiþtir. Ke-ban ve GAP Barajlarý üzerinde de etüt çalýþma-larý yaptýrdýðý bilinmektedir. (Oðuz Arýkanlý, Tarihimizde Ýlk-

ler, s. 36)

1960'lý yýllarda Topraksu teþkilatýnýn kurul-masýndan sonra ancak ele alýnan taþkýn korun-ma, drenaj, arazi tesviyesi, teraslandýrma çalýþ-malarýnýn benzerini de görüyoruz. Deniz Ýþlet-meciliðinde adý gibi hayýrlý çalýþmalar yapan Þir-keti Hayriye'ye Bursa ve Ertuðrul Gazi (Söðüt)'nin Gölpazarý bataklýðýnýn kurutulmasý imtiyazý35 yýllýðýna verildiði gibi Çanakkale Çayaltý veMidilli bataklýklarý da ele alýnmýþtýr. (Ýkdam 29 Aðustos

1905 nüshasý)

20.000 dönümlük âþâr vergisini vermeyenTopal Mehmet Aða'nýn arazisi üzerine kurulanBursa Ziraat Okulunda Avrupa'dan getirilen ilkmadeni pulluðun tatbikatý yapýlmýþ ayrýca bugündahi yapýlmayan geniþ gülcülük ve gül yaðcýlýðýüretimi sürdürülmüþtür. Okul Müdürü çoðuidarecilerde olduðu gibi Teodor Kostantinidisadlý ermeni olup hiçbir zaman ayrým yapýlma-mýþtýr. Bugün bu geniþ okul arazileri üzerindeHürriyet, Ýstiklâl, Karaman, Hamitler ve Baðcýlarmahalleleri yer almýþtýr.

Sadece çiftlik, okul ve eðitim yuvalarý kur-makla yetinmeyen II. Abdülhamid'in Bursa EskiEserler Kütüphanesi baþta olmak üzere pek çoktarýmsal ve genel kütüphanelerde kurmuþtur.Hemen kaydedelim ki onun zamanýndaki Du-yûn-u UmumiyeTeþkilatý üzerinde de yeterinceve doðru pek araþtýrma yapýldýðý söylenemez. Buvesile ile II. Abdülhamid'e ve bütün emeði ge-çenlere Cenab-ý Hak'tan rahmet dileriz.

Aydýn TALAY

ÝHRAMCIZÂDEBir mübarek aile, özyurdu Buhara'danKalktý hicret eyledi, emir vermiþ yaradan.

Bu kafile nihayet Medine'ye yerleþti, Medine'de Hak ile, meftun olup birleþti.

Vakti seher zamaný, Beytullah'a yürürdü,Peygamberin kabrini, tesettür'e bürürdü.

Ol sebebten Ýhramcýzade oldu ünvaný, Kula saygý duyardý, hoþgörürdü insaný.

Hizmet olsun diyerek, ol Ahmed'i Muhtar'a,Ziyaret edilirdi Ravza-i Mutahhara.

Hüseyin bey pederi, Nilli Hatun anasý, Döndü Anadolu'ya, mesken tuttu Sivas'ý.

Bir nur topu yükseldi, sol Örtülüpýnar'dan,Ýnsanlýk alemini, kurtarmak için dardan.

Hem Ýslamý yaþatmak, yaymaktý tüm gayesi, Hurefaya-cahile, olmadý himayesi.

Ýlm-i ledün ilmini, ezbere bilendi o,Güle sevdalý ile gül gibi gülendi o,

Muhammed-ül Emin'di onun tek kýlavuzu, Edasý hoþgörüydü, yoktu kini buðuzu.

Yaratýlan canlýya, saygý hürmet duyardý,Kur'an hükümlerine, titizlikle uyardý.

Ona rastlanmamýþtýr, ne gaflette ne gafta, Gözü gönlü hayýrda, daim ilmi-mushaf ta.

Sevgi tezgahlarýnda, ilim irfan örendi,O Allah'ýn indinde, gönül gözü görendi.

O irfan meclisinde, nur topundan ýþýktý, O irfan meclisine, girenlere eþikti.

Onlar Hak dergahýna, postu serenlerdendir, Onlar gönül gözüyle, dostu görenlerdendir.

Onunla düþer kalkar, þimdi Behlüldane'ler, Ýhramcýzade ile, mutlu vakur haneler.

Hacý Bayram Veli'ler, Hünkar Hacý Bektaþ'lar,Hepsi ayný çizgide, ayný sohbete baþlar.

Örtülüpýnar eli, onun doðduðu yerdir, O Allah'ýn yolunda, ilim dolu neferdir.

Onlar ki Beytullah'ý, piri-pak temizlerdi, Emniyetle gözetler, ihramla perdelerdi.

Bu yoldan Mevlana'lar, Yunus'lar gelir geçer, Ve Ýhramcýzade'ler, aktan karayý seçer.

Ýhramcý'nýn gayesi, gayet açýk ve derin, Yaymaktý, yaþatmaktý, emirini peygamberin.

Ben Ýhramcýzade'yi, Yunus'a yoldaþ bildim, Önünde diz çöktümde, gözlerinden yaþ sildim.

Allah rýzasý için, aðlardý gece gündüz,Onun sermayesiydi, tatlý dille güler yüz

Dilindeki tesbihi, daim Elhamdülillah, Ýhramcý'dan sorulur, asayiþi Beytullah.

Bir nebze kulak verin, içdiði badelerden, Söz etmek istiyorum, Ýhramcýzade'lerden.

Gönül adamlarýný, ben dilime doladým, Ömür boyu aðlasan, azdýr Dertli Polat'ým

Ozan Dertli Polat(Mustafa Polat) / Kozan Adana

Bu þiir; Hürdoðan Gazetesi tarafýndan düzenlenen Ýhramcýzâde ÝsmailHakký Efendi (K.S) konulu yarýþmada ikincilik ödülüne lâyýk görülmüþtür.

Sultan Abdülhamid’in Kurduðu

ZÝRAAT OKULLARI

51Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 200350Somuncu Baba

Ýslam;semavi dinler arasýnda evrenseldeðerleri içinde barýndýran tekve sonsuz bir dindir. Hayata dair

getirdiði her türlü emir ve yasaklar insan aklýnýnkabulleneceði bir mutluluk meþalesidir. Kýyametekadar her türlü ihtiyaca cevap vermesi, çaðýn þart-larýna göre deðiþik yorumlara açýk olmasý evrensel-liðinin bir özelliðidir.

Ýslamýn, kadýna ve aileye bakýþý da bu özel-liðinin bir devamýdýr. Ýslam öncesi cahiliye dönemi-nin diri diri topraða gömülen kýz çocuklarýný buvahþet ortamýndan alarak bugünün cemiyetinin ortayerine koymuþ ona hak ettiði gerçek deðeri ver-miþtir. Bu görevlendirme espirisi sadece yaratýlýþolarak eþref-i mahluk olmasýndan ileri gelmektedir.Bu onurlandýrma insan hayatýnýn ve mutluluðun de-vamýnýn ancak kadýn erkek beraberliði ile mümkünolacaðýnýn bir ifadesidir.

"Kadýnlar sizin için, siz de kadýnlar için birerlibassýnýz" (Bakara 187) ayet-i kerimesi birbirini tamam-layan elmanýn yarýsýnýn önemini belirten bir ifa-dedir. Ailede ve hayatta mutluluk, bir parçanýn,diðer yarýsýnýn hakkýnýn tam ifasý ile mümkündür.Zorlu hayat yolunda "birbirlerini gören göz, tutan el,yürüyen ayak" olabilmek, ancak cinslerin birbirler-ine saygý ve haklarýnýn yerine getirilmesiyle gerçek-leþir. Hz. Peygamberimiz bir hadislerinde "Þüpheyok ki kadýnlar; erkeklerin dengi, benzeri ve tam bireþidir" tanýmlamasýyla erkek, kadýn beraberliðininde genel çerçevesini çizmiþ oluyor.

""EEyy iinnssaannllaarr,, bbiizz ssiizzii bbiirr eerrkkeekkllee bbiirr ddiiþþiiddeennyyaarraattttýýkk.. SSiizzii ssýýrrff bbiirrbbiirriinniizzllee ttaannýýþþmmaannýýzz iiççiinn bbüüyyüükkbbüüyyüükk cceemmiiyyeettlleerr,, kküüççüükk kküüççüükk kkaabbiilleelleerree aayyýýrrddýýkk..ÞÞüüpphheessiizz kkii ssiizziinn AAllllaahh ((cc..cc)) kkaattýýnnddaa eenn þþeerreefflliinniizzttaakkvvaaccaa eenn iilleerriiddee oollaannýýnnýýzzddýýrr.."" (Hucurat- 13) Ayeti ker-imesinde belirtildiði þekliyle yaratýlýþta eþitlik; Ýs-lam dininde kadýna ilk olarak anne ve eþ olma gibiiki kutsal görevi yüklemiþtir. Bu fonksiyonel özel-liði onun Ýslamýn yayýlmasýnda ve dini bilgileri ken-di hemcinslerine anlatmada asla bir engel teþkil et-memiþtir. Hz. Muhammed (s.a.v) kadýnýn yerini ilkeþi Hz. Hatice'ye olan sevgisi ile þöyle belirtmiþtir.

"Allah (c.c) bana Hatice'den daha hayýrlý bir kadýnvermemiþtir. Bütün insanlar inanmamýþken o banainanmýþtý. Herkes beni tekzip ederken o beni tasdiketmiþ; insanlar benden kaçarken o beni malýyladesteklemiþti. Allah (c.c) bana baþka kadýnlardandeðil, ondan çocuk ihsan etmiþti." sözleriyle vefanýnve sadakatýn en güzel örneðini bize vermiþ oluyor-du.

Ýslam öncesi Araplarda kadýnlara karþý þiddetkullanýp, kaba ve sert davranýlýyordu. Ciddiyeti vesertliðiyle tanýnan Hz. Ömer'in bir olayý buna güzelbir örnektir.

Saad bin Ebi Vakkas anlatýyor;" Hz. Ömer birgün Resulullah (s.a.v) ýn huzuruna girmek için izinistedi. Hz. Peygamberin yanýnda Kureyþ' li kadýnlarbulunuyordu. Seslerini yükselterek konuþuyorlar,ondan bir çok þeyler soruyorlardý. Hz. Ömer'in sesi-ni duyunca kadýnlar kalktýlar, telaþla örtünmeyebaþladýlar. Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e izin verdi,içeri girdi. Hz. Peygamber gülüyordu. Hz. Ömer "YaResulallah, Allah (c.c) seni neden güldürdü" dedi.Hz. Peygamber "Þunlara þaþtým. Yanýmda oturuyor-lardý, senin sesini iþitince telaþla örtünmeye koþtu-lar" buyurdu. Hz. Ömer "Ya Resulallah sen onlarýnkorkup, çekinmelerine çok daha layýksýn" dedi vekadýnlara dönerek "Ey kendi kendilerinin düþman-larý, siz benden korkar da Resulullah'tan kork-mazsýnýz ha!" diye çýkýþtý.

Yine Ýslam'da kadý-nýn "miras, þahitlik ve ha-kemlik" gibi tartýþma ko-nularýnda eþitlik ilkesininzedelendiðini iddia eden-lere cevap olmasý baký-mýndan þu örnek de ol-dukça ilginçtir. Hz. ÖmerMedine'de minbere çýka-rak cemaate þöyle seslen-miþtir;" Müslümanlara ev-lenirken mihri fazla ver-memelerini söylemiþti"Kadýn cemaatten uzunboylu bir haným çýkýp "EyÖmer bunu söylemeyehakkýn yoktur" demiþ. Kur'an-ý Kerim' de Nisa Su-resini "Vaktiyle siz birbirinizle haþýr-neþir oldu-ðunuz ve onlar sizden saðlam teminat almýþ olduðuhalde onu nasýl geri alýrsýnýz?" ayetini delil göster-miþtir. Bunun üzerine halife "Allah Allah, kadýnÖmer'le mubahese (hesaplaþma, tartýþma) yapmýþ veonu susturmuþtur" diyerek sözlerini geri almýþtýr.

Aile hayatýnýn, saðlam ve kalýcý deðerler üzer-ine oturtulmasý için bazý ölçüler konmuþtur. Eþlerarasýnda karþýlýklý anlayýþ ve kufüv denilen denklikbunlardan bazýlarýdýr. Eþitliðin dindarlýk ve ahlakbakýmýndan olmasý üzerinde Ýslam alimlerinin görüþbirliði vardýr. Ýmam-ý Malik, Sevri, HanefilerdenÝmam-ý Kerhi, Þafi, Amr b. Mesut, Muhammed binSirin ve Ömer bin Abdulaziz eþitliðin sadece dindeve ahlakta olmasý konularýnda anlaþmaya var-mýþlardýr.

Ýslam Peygamberi Kureyþ' in kadim kültürün-den gelen Arap cahiliyesinin bir sonucu olarak soyve nesep üstünlüðünü yýkmak için bazý farklý uygu-lamalar dahi gerçekleþtirmiþtir. Kureyþ' ten zeki vegüzel Kays kýzý Fatýma'yý bir köle azatlýsýnýn oðluÜsame ile evlendirmiþtir. Yine Kureyþ' li olan Ab-durrahman bin Avf'ýn kýz kardeþi, bir köle azatlýsýBilal ile evlenmiþ, Ebu Huzeyfe kardeþinin kýzý Fa-týma' yý kendi kölesi Selim'e nikahlamýþtý.

Günümüzde aile tiplerinin oluþumuna bak-týðýmýzda gelir seviyesi farklý insanlar evlilik ger-çekleþtirmede oldukça zorlanmaktadýrlar. Daha çokmal ve makam sahibi insanlar ayrýcalýklý konumageçmiþlerdir. Bunun sonunda sosyal tabakalar ara-sýnda derin bir uçurum açýlmakta, toplumun birlikve beraberliði zedelenmektedir. Hz. Muhammed"kadýn dört þey için alýnýr. Bunlar; zenginlik, nesep,

güzellik ve dindarlýktýr.Siz dindar olanýný tercihediniz" kutsî sözleriyleailede mutluluðun, top-lumda da birlik ve bera-berliðin temel prensipleri-ni bizlere sunmuþtur.

Ashab' dan Sehl binSaid es-Saidi anlatýyor;"Bir gün Resulullah'ýnhuzurundan bir adam geç-ti. Yanýnda oturanlardanbirine "þu geçen hakkýndane dersin?" buyurdu. O'da; "eþraftan biridir. Val-lahi kýz istese kendisine

verilmesine, bir þey hakkýnda konuþsa sözünün din-lenmesine çok layýktýr" cevabýný verdi. Resulullahsustu. Bir müddet sonra bir baþkasý geçti. Bu seferyine; "Ya bunun hakkýnda ne dersin?" buyurdu.adam cevap verdi; "Ya Resulallah bu müslümanla-rýn fakirlerinden biridir. Kýz istese reddedilmeye, birþey hakkýnda þefaat etse kabul olunmamaya, konuþ-tuðu zaman sözü dinlenmemeye layýktýr" Bununüzerine Resulullah þöyle buyurdu; “Bu yeryüzü do-lusunca öbüründen hayýrlýdýr.” Sözleriyle moderndünyanýn bugün ulaþtýðý temel hak ve özgürlüklerkonusundaki din, dil, ýrk ve mevki farklýlýðýnýn top-lumda oluþturacaðý sýkýntýlara çaðlar öncesinden çö-züm sunuyordu.

Yine eþler arasýnda uyum ve eþitliðin saðlan-masýnda karþýlýklý görevlerin bir zorunluluk oldu-ðunu Ýbn-i Abbas' ýn þu sözünden anlýyoruz;" Zevce-min nasýl benim için süslenmesini arzu ediyorsam,benim de onun için süslenmemi severim. Çünkü

Ramazan DURANOÐLU

ÝSLAM VE AÝLE HAYATIAARRAAÞÞTTIIRRMMAA

Temmuz-Aðustos 2003

"kadýn dört þey içinalýnýr. Bunlar; zengin-lik, nesep, güzellik ve

dindarlýktýr. Siz dindarolanýný tercih ediniz"

Hadis-i Þerif

52 Somuncu Baba 53Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Cenab-ý Allah; ""EErrkkeekklleerriinn kkaaddýýnnllaarr üüzzeerriinnddee hhaakk-llaarrýý oolldduuððuu ggiibbii,, kkaaddýýnnllaarrýýnnddaa eerrkkeekklleerr üüzzeerriinnddee hhaakk-llaarrýý vvaarrddýýrr.." (Bakara 228) buyurmuþtur.

Hz. Muhammed'in “erkeklere kendimden son-ra kadýnlardan daha zararlý bir fitne býrakmadým”hadisi þöyle anlaþýlmalýdýr. Erkeklerin en çok kadýnse-bebiyle bir kýsým düþmanlýklarýn ve fitnelerinçýktý-ðýný haber verdiði halde cahil halk "kadýnýnuðursuz olduðu, insanlar üzerinde kötü tesirler hasýlettiði inancýna kapýlmýþtýr. Sulaki; ulamadan böylebir iddiada bulunmadýðýný belirtir, sözüne þöyle de-vam eder; "Kim kadýnýn böyle þeylere sebep oldu-ðunu söylerse o cahildir"

Bugün aile yüzünden iþlenen cinayetlerintemelinde çoðunlukla kadýnýn yol açtýðý olaylar yat-maktadýr. Aldatma, ihanet, terk etme hep baþý çek-miþtir. Esas olan eþler arasýnda karþýlýklý sevgi ve an-layýþý yerleþtirmektir. Mutluluðun altýn yolunu eþlerarasýnda kabiliyet ve isteðe göre yapýlan ev ve hay-attaki iþ bölümünden geçtiðini bilmek gerekir. Yoksakadýný dört duvar arasýna hapsederek, onlarýn kabi-liyetleri doðrultusunda yapacaklarý iþlerden mahrumetmek evrensel deðerler sunan Ýslam anlayýþýna da

ters düþer. Kiþilerin yanlýþ ve önyargýlý tutumlarýhiçbir zaman Ýslamiyet'i baðlamaz. Ýnsanlar birazda“Ýslamiyet böyle istiyor” diyerek kadýný hayatýnmeþru ortamýndan uzaklaþtýrarak bir erkek egementoplumuna doðru yol almanýn önünü açmak iste-miþlerdir. Halbuki Ýslam'da naslarla belirlenmiþ ke-sin haram ve helaller mevcuttur. Þüpheli olanlardankaçmak þartýyla kadýn niçin iyi bir doktor, ideal biröðretmen, fedakar bir hemþire, baþarýlý bir iþ kadýnýve yönetici olmasýn!..

Ýslam aile hayatýnýn temeli sevgi ve hoþgö-rüdür. Evlenecek çiftler her yönüyle mutlu olacaðýkadýn ve erkeði seçmede tamamen baðýmsýzdýrlar.Ýfrat ve tefrit düþüncesi dinen pekte hoþ karþýlan-maz. Karþýlýklý anlayýþ ve hoþgörü paylaþmanýn ilkþartýdýr. Evde iþ bölümü zorluklarýn üstesindengelmede bir çözümdür. Kadýn ev hanýmý, anne rol-leriyle gö-revlendirilirken, modern dünyanýn birgerçeði olarak karþýlýklý anlayýþ ve hoþgörü esasýnadayalý olarak kadýn toplum içerisinde her iþinüstesinden gelebilir. Kadýný aþaðý ve yarým görmekinsanlýða yapýlacak en büyük haksýzlýktýr. Cahiliyeadetlerinin tamamýný Hz Muhammed (s.a.v) vedahutbesinde yürürlükten kaldýrdýðýný tekrar tekrarbelirtmiþtir. Hatta cahiliye dönemine bir tepkiolmasý bakýmýndan kýz çocuðunun doðum haberiverildiðinde "sevinilmesinin" gerektiðini dahisöylemiþlerdir. Belki de günümüzde din ve etnikyapýlanmanýn yanlýþ yorumu olarak in-sanlar,cahiliye döneminin uzantýsý durumuna düþ-müþlerdir.

Kadýnýn yaratýlýþ farklýlýðý, sosyal hayattaki ko-numu, evdeki iþ bölümü çocuk yetiþtirmesi ve baký-mýndaki becerileri asla eþitlik ilkesini zedeleyici biranlayýþa dönüþtürülmemelidir. Ýslâm kadýn ve erke-ðe sosyal ve dini hayatta hemen hemen ayný görev-leri yüklemiþtir. Meslek edinmede tercihini, çocukbakýmýnda ki gönüllü vazifeyi hep kendine býrak-mýþtýr. Günümüzde en çok tartýþýlan kadýnýn þahit-liði, mirastaki eþitsizliði, imamet ve hakimlik konu-larýndaki tartýþmalar bugün gelinen noktada sorunolmaktan tamamen çýkarýlmýþtýr. Bu konularýn çözü-münde Ýslamýn evrenselliði ile insan temel hak veözgürlüklerinin ortak paydada buluþtuðu inkar edile-mez bir gerçektir. Aksi davranýþlar; izahsýz polemik-ler içeren, felsefi ve ideolojik akýmlarýn ekmeðineyað sürer.

BÝBLÝYOGRAFYAFert ve Ailede Mutluluk Yolu, Sevim Asýmgil, Timaþ, Ýst. 1990Ýslam’da Kadýn, Bekir Topaloðlu, s.20-49, Yaðmur Yay, Ýst. 1988Ýslam ve Toplum, TDV, Ýslam Araþtýrma Merk. Ýst. 1999Ýslam’da Aile Eðitimi, Abdullah Nasýh Ulvan, Uysal Kitab. Konya 1981

*Atlas Köþkü Kuþu, çift-leþme zamaný yaklaþýncaerkek kuþ bir diþiyi yanýnaçekebilmek için, yuvayý süs-leme hususundaki gayretlerinidaha da artýrýr ve yakýndanbir diþi geçtiðinde monotonmakamlarla ve velveleli da-vet þarkýlarýyla karþý cinsinalâkasýný çekmeye çalýþýr.

Bir diþi kuþ, erkeðin me-kânýna yaklaþýnca erkek kuþonu kazanabilme ümidi ilehareketlenir. Yuvanýn etrafýn-da hoplayýp zýplamaya baþlar,ön taraftaki piste geçip rakseder ve ziyaretçisine takdimetmek üzere güzel çiçeklerden bazýlarýný gagasýylatutup kaldýrýr.

*Karabaþ Bülbülü diye adlandýrýlan 21 gr.aðýrlýðýnda minicik birkuþ vardýr. Alaska'danNew-England'a uçacaðýAðustos ayýný gayet iyibiliyor. Orada aldýðý gýdalar-la besleniyor ve soðuk hava aký-mýný bekliyor. Sonra, kendini Af-rika yönüne doðru, hýzla esen birhava akýmýna kaptýrmak için 6.000metreyi aþan bir yüksekliðe çýkýyor. Buyükseklikte, kendisini güney Amerika-'daki hedefine doðru götürecek olan baþkabir rüzgârý yakalayýncaya kadar uçmayadevam ediyor.

Alaska'dan New-England'a, oradan

da hiç mola vermeden 80saatlik bir yolculukla GüneyAmerika'ya varan küçük siyahbaþlý bülbül, ilim adamlarýnýhayretler içinde býrakmaktadýr.Çünkü, üç gün üç gecedenbiraz daha fazla bir zamaniçinde hiç durmadan 3.800kilometre yol katetmektedir.

*Cennet Kuþlarý çok güzelve acâib yaratýlýþtadýr. Allah'ýncömertçe süsleyip renklen-dirdiði bu harikulade hayvan-larýn aile hayatý da çok entere-sandýr

*Bir saatte Firkateyn Ku-þu 120 km., Yunus Balýðý 66

km., At Sineði 1.200 km., Kýz Böceði ise 88 km.yol katetmektedir.

*Postacýlýkta kullanýlan bir güvercin, günde800 km. yol almaktadýr. Acaba pusula ve haritasýmý var?

*Hüdhüd Kuþu çok vefalýdýr, birbirlerine kar-þý sevgi ve saygýlarý son derecedir. Eðer diþisi kay-bolursa, erkeði yemeden içmeden kesilir. Ara ver-meden feryâd eder. Eþlerden biri ölecek olsa, ha-

yatta kalaný artýk bir daha baþkasý ile eþ-leþmez. Hayatta bulunduðu müd-

detçe sýk sýk ve zaman zamanferyâd eder.

*Alakargalar meþepalamudunu topraða gömmekte,

kýþ gelince de erzak deposu-nun yerini ekseriyetle þaþýrmadan

bulabilmektedir.

Hayati OTYAKMAZ

Kuþlarýn Esrarengiz Hayatý

KKAAÝÝNNAATT

Temmuz-Aðustos 200355Somuncu Baba54Somuncu Baba

hatýrlamak içindir. Cennetin yemekleri nefis, zah-metsiz ve herhangi bir þekilde hesabý sorulmayacak-týr. Davet yemeði de böyledir, demiþtir.

Hz. Musa birgün münaacat ederken niyazdabulundu. "Ya Rabbi seni misafirliðe davet ediyorum.Lütfet misafirim ol da sana ikramda bulunayým."Allahü Teala buyurdu,"Ya Musa, filan gün hazýr ol,tedarik gör ki beni misafir edesin.

Musa (a.s.) sevinçle döndü, hazýrlýklar yapýldý,etrafa haber salýndý. Halk bölük bölük ziyafet yerineakýn etti. Ýkindi vaktine kadar bekleþti durdular. Negelen var ne giden. Ýkindiden sonra çok yaþlý bir ihti-yar çýkageldi. Sýrtýnda eski bir aba, ayaklarýnda çarýk,toza topraða bulanmýþ, yorgun görünüyordu. Geldibir kenara oturdu, hiç kimse onunla ilgilenmedi. Birmüddet sonra ev sahibine: Ya Musa, karným aç, çokyorgunum. Bana bir þeyler ihsan et de yiyeyim, kar-nýmý doyurayým"dedi.

Musa Aleyhisselam beklemekten bezmiþ birhalde ihtiyara cevap verdi.

Þimdi sýrasý mý? dedi. Neredeyse Rabbim gele-cek, al þu testiyi git su doldur da getir dedi. Ýhtiyartestiyi aldý gitti ve suyu getirdi. Garip ihtiyar birmüddet daha bekledikten sonra sessizce çekip gitti.Saatler ilerliyor beklenen misafir bir türlü gelmiyor-du. Ertesi gün Musa Aleyhisselam yine Tur Daðýnagitti ve: -"Ya Rab! Vaad buyurdun teþrif eylemedin.Halka karþý mahcup kaldým. Sebebi hikmeti nedir,"diye niyazda bulundu. Allah'ü Teala: "Ya Musa! Benhilaf söylemem, yalancýlarý da sevmem. Sana geldimkarným açtýr dedim hiç itibar etmedin ve suya gön-derdin. Suyu getirdim yüzüme bile bakmadýn ve beniaç gönderdin. Ben o ihtiyarla beraberdim. Onun gön-lü benim muhabbetimle dopdolu idi. Eðer onu mis-afir etseydin, beni misafir etmiþ olurdun....

Bu kýssadan çok ders çýkarmýþ olmamýz gerek.BÝBLÝYOGRAFYAEþrefoðlu Rumi, Müzekkin-Nüfûs, s.310, Ýst, 1977Ýmam-ý Gazali, Ýhyau Ulumid-Din, C:II, s-s, 27-54, Bedir Yay, Ýst, 1975M. Yusuf Kandehlevî, Hayatüs-Sahabe, C:II, s. 297 vd, Divan Yay, Ýst, 1980

Kültürümüzde bir söz vardýr."Allah (c.c) Halil ÝbrahimSofrasý yapsýn.","Allah (c.c)

Halil Ýbrahim bereketi versin" diye.Bu sözler gönül huzuru ve muhabbe-tle yenmiþ bir yemekten sonra, mis-afirin ev sahibine yapmýþ olduðu hal-isane dualardýr.

Ýbrahim Aleyhisselam yemekyiyeceði zaman bir iki mil mesafedekendisiyle yemek yiyecek bir misafiraradýðý için kendisine "misafir ba-basý" denirdi. Peygamber Efendimize "ihsan nedir?"diye sorulduðunda "yemek yedirmek ve herkese selamvermektir" buyurmuþlardýr.

Yemek yedirmek ve ikram etmek Ýslam toplumu-nun bütün dönemlerinde gelenekselleþmiþ bir sünnetiseniyyedir. Davet ve ziyafet gibi sosyal faaliyetleri biribadet bilinciyle yapmak, dolayýsýyla yalnýzca Allah'ýnrýzasýný gözeterek yapmak gerekir. Davet eden zatayakýþan, kötü kimseleri deðil iyi kimseleri davet etme-sidir. Rasulü Ekrem (s.a.v) "yemeklerin en fenasý zen-ginlerin davet edilip de fakirlerin çaðrýlmadýðý düðünyemekleridir" buyurmuþtur. Davette gösteriþten ve aþý-rýlýktan kaçýnýlmalýdýr. Gaye gönül almak ve Peygam-ber Efendimizin sünnetini yerine getirmek olmalýdýr.

Davet eden kiþi, icabetten hoþlanmayan veyakendisinden hoþlanýlmayaný çaðýrmamalý, isteyerekgeleni çaðýrmalýdýr. Süfyani Servi; "Sevmediði kim-seyi davet etmek bir hatadýr. Þayet bu zat davete icabetederse hata iki olur. Çünkü istemeyerek onu yemeðezorlamýþtýr. Takva sahiplerini davet etmeli, fasýklarýdavet etmemelidir. Çünkü müttakiyi yedirmekte ibade-tine, fasýký yedirmekte fýskýna yardýmcý olmak vardýr"demiþtir.

Zengin fakir ayýrt etmeden herkesin davetine git-mek adaptandýr. Bunun aksi yasak olan kibir alame-tidir. Rasulü Ekrem, yoksullarýn hatta kölelerin biledavetine giderdi. Bir gün Rasulüllah'ýn torunu Hz.Hasan (r.a) atý üzerinde dilencilerin yanýndan geçerkenonlarý kum üzerinde açtýklarý sofrada ekmek artýklarýnýyerken gördü. Onlara selam verdi. Onlar selamýnýaldýktan sonra" Ey Resulüllah'ýn torunu buyur bizimleyemek ye" dediler. O da "Olur, Allah kibir edenlerisevmez" buyurdu ve binitinden inerek onlarla beraber

yedi. Sonra yine selam vererek ay-rýlýrken "Ben sizin davetinize icabetettim. Siz de benim davetime teþrifedin" diyerek onlarý davet etti.

Nafile oruç tutan bir kimse da-vet edildiði vakit iþtirak etmelidir.Eðer davet eden onun yemesindenmutlaka memnun olacaksa orucunubozup yemeli ve davet edeni sevin-dirmelidir. Dostun gönlünü hoþ et-menin sevabýnýn, nafile oruçtan ala-caðý sevaptan büyük olduðunu bilme-

lidir. Evinin, yemeðinin helal olduðu þüpheli olan,

içki ve benzeri yasak olan þeyleri sofrasýnda bulun-duran, meclisinde çalgý, oyun, eðlence, dedi-kodu gibikötülükler bulunduran kimsenin davetine icabetedilmemelidir.

Davete icabet eden kimsenin ecir kazanabilmesiiçin, gayesi karnýný doyurmak olmamalýdýr. PeygamberEfendimiz (s.a.v) in "Davete icabet etmeyen Allah'a veResulüne isyan etmiþtir", "Müslüman din kardeþine ik-ram eden Allah'a ikram etmiþ olur"," Mümini sevindi-ren Allah'ý memnun etmiþ olur " hadisi þeriflerinde ma-na bulan, isyandan kaçýnmayý, davet edene ikramý vedavet edeni sevindirmeyi amaç edinmelidir.

Davete icabet eden kimse davet olunan yere za-manýnda gitmeli, odaya girip mütavazi bir þekilde mü-sait olan yere oturmalýdýr. Ev sahibi davet sonrasý mis-afirleriyle beraber kapýya kadar çýkmalý ve onlarýmemnun ederek yolcu etmelidir. Ebu Katade þöyleanlatýyor: Habeþ Kralý Necaþi'nin bir heyeti Rasulü Ek-rem Efendimizi ziyarete gelmiþlerdi. Peygamber Efen-dimiz (s.a.v) bizzat onlara hizmete baþladý. Bunu görenashabýn, "biz varýz, sen otur ya Resulüllah" demeleriüzerine Rasulü Ekrem Efendimiz "hayýr asla müsaadeedemem. Çünkü onlar benim ashabýma orada (Habe-þistan'da) ikram ettiler. Ben de bizzat mukabeledebulunmak isterim" buyurmuþlardýr.

Misafire tam manasýyla ikram etmek, geldiðinde,sofra baþýnda ve giderken kendisine güler yüz göster-mek ve hoþ sohbette bulunmaktýr. Misafirin asýl arzuettiði güler yüz, tatlý dil ve hüsnü kabuldür. Ariflerdenbirisi þöyle demiþtir: Ben davete icabet etmek iste-mem. Fakat icabetimin sebebi, cennetin yemeklerini

Ýbrahim ÞAHÝN

Temmuz-Aðustos 2003

ÝÝNNCCEELLEEMMEE MMUUTTFFAAKKTTAANN

Yapýlýþý:Fasulye'yi ortadan ikiye kesip içini temizleyip lifle-rinden ayýrýyoruz. Yýkadýðýmýz fasulyeleri süzül-meye býrakýyoruz. Kýydýðýmýz soðanlarý zeytinyaðýy-la öldürüyoruz. Kabuklarýný soyup küçük küçükdoðradýðýmýz domatesleri soðanlarýn üzerine ilaveediyoruz. Tuz ve küp þekeri de ilave edip üzerineyýkadýðýmýz fasulyeleri koyuyoruz. Tencerenin ka-paðýný kapatýp kayamaya býrakýyoruz. Kaynayýncaaltýný kýsýp mümkünse kendi suyuyla piþirelim eðersulanmasa bir su bardaðý kadar sýcak su ilave edi-yoruz. Dinlene dinlene piþiriyoruz. Servis tabaðýnaalýp soðuk soðuk servis yapýyoruz.

Zeytinya�lý FasülyeZeytinya�lý FasülyeZeytinya�lý FasülyeDavet Ve Ziyafet Âdâbý

Malzemeler;

1 kg Taze Fasulye2 tane Kuru Soðan5 tane Domates1 Su bardaðý ZeytinyaðýTuz, 1 tane kesme þeker

Sýdýka SARI

HHAANNIIMMLLAARRAA ÖÖZZEELL

57Somuncu Baba56Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

Gelin-Görümce ÝliþkisiKýymetli Okurlarýmýz,Bugüne kadar gelin

kaynana iliþkilerinden bah-settik. Aslýnda gelin kay-nana kadar önemli birkonu da gelin görümceiliþkisi.

Gelin görümce iliþ-kisi geçmiþte olduðu ka-dar günümüzde de has-sasiyetini korumaktadýr.

Yaptýðýmýz araþtýr-malarda görümcelerin ge-linler üzerinde hissedilir birbaskýsý olduðunu, günümüz-de bu baskýlarýn eskiye naza-ran biraz daha azaldýðýný gör-dük. Azaldýðýný gördük diyorumama gelin olacak bir kýzýn görümce-sinin olmamasýnýn kendisini ne kadar mutluettiðini yine yaptýðýmýz araþtýrmalarda gözlem-ledik.

Gelin görümce iliþkisini önce görümce tara-fýndan ele almak istiyorum.

Tabii görümcelerin bu durumdan alýnmasýnýistemiyoruz. Çünkü bu yazýyý okurlarýmýzdan ge-len istek üzerine yazmaða karar verdik. En az ka-yýnvalidesi kadar görümcesinden çile çekmiþ ge-linler, bu konunun da gelin kayýnvalide kadarönemli olduðunu söylediler ve kendi verdikleri ör-neklerle anlatmamýzý rica ettiler. Biz de mutlakaher görümce huysuz ve çekilmez diye bir iddiadabulunmuyoruz. Erkek kardeþinin eþiyle týpký iki kýzkardeþ gibi geçinen görümcelerin de varlýðýný inkaredemeyiz sýrasý geldikçe bu güzel iliþkilerden deörnekler vererek bahsedeceðiz.

Önce þu soruya cevap vermek istiyorum:Neden görümce erkek kardeþinin eþinin üze-

rinde bu kadar etkili olabilmiþ?Anadolu'da görümcenin yeri çok önemliydi.

Gelin üzerinde kayýnvalide kadar onun da hisse-

dilir bir baskýsý vardý. Evde an-nesi kadar onun da söz hakký

vardý. Evli olsa bile. Eðer ev-lenip baþka bir þehre git-mediyse elinden geldiðikadar gelinin her iþine ka-rýþmaða devam ederdi.Þimdi yaþadýðýmýz mo-dern hayatýn etkisiylegelin görümce iliþkisi es-kiden Anadolu'da oldu-ðu gibi devam etmiyor.

Görümcenin gelinüzerinde neden bu kadar

etkili olduðunu ben kayýn-valideye baðlamak istiyorum.

Burada iþ yine kayýnvalideyedüþüyor. Kayýnvalideler yine laf

dönüp dolaþýp bize geliyor diye-cekler ama onlarýn evde saðlayabile-

ceði otorite ve huzur bir büyük olarak ancakonlara yakýþýr. Görümce yani kendi kýzý annesin-den haklý bir onay almazsa böyle her þeye müda-hele etmeye cesaret edemez. Evde huzur ve sü-kûnet için herkesin yerini bilmesi gerekir. Aksi tak-dirde kimsenin kimseye saygýsý kalmaz. Saygý ol-mayan iliþkilerde de sevgiyi bulamayýz.

Ýsminin açýklanmasýný istemeyen bir okuru-muz görümcesinden çektiklerini yazmamýzý ricaetti.

Anlattýklarýný kendi aðzýndan aktarmak istiyo-rum:

“Benim görümcem ayrý evde oturmamýzaraðmen her þeyime karýþýrdý. Ýmalý sözlerle devam-lý rahatsýz ederdi. Sanki kardeþine iyi bakmayacak-mýþým gibi. Her fýrsatta kardeþinin yediði yemek-leri, giyim kuþamýný, oturmasýný kalkmasýný, gez-mesini hatýrlatýr. En ufak bir tartýþmada bile hemenaraya girerek kardeþinin tarafýný tutardý. Kayýnva-lidem de bütün bunlara hiç sesini çýkarmazdý.Sanki onun yaptýklarýndan memnun olur gibi birhâli vardý. Evde her þeyi görümceme danýþýr, onun

onayýný almadan piþireceði yemeðe, gezmeye, gi-yimine kendi kendine karar vermezdi. Eþim kar-deþinin hareketlerini pek hoþ karþýlamazdý amaannesinden çekindiði için sesini çýkarmazdý. Yalnýzgörümcem olmadýðý zaman onun yüzünden be-nim huzurumu kaçýracak hiçbir þey yapmadý. Buþekilde görümceme üç dört sene kadar sabrettim.Benim için biraz zor oldu ama eþimi çok seviyor-dum, ondan hiçbir kötülük görmedim. Biraz daçevremizin yapacaðý dedikodulardan çekinereksesimi çýkarmadan bekledim. Nihayet görümcemevlendi. Evlendi ama kendisinden daha beter birgörümcesi ve kayýnvalidesi oldu. Kendi derdiyleuðraþmaktan beni unuttu. O evlendikten sonra ka-yýnvalidem bana daha iyi davranmaða baþladý.

Tabii gönül istemez böyle bir þeyi ama benimyapabileceðim bir þey yoktu. Þimdi azap içindegeçen üç dört seneyi hatýrlamamaða çalýþýyorum.Görümcem için de elimden sadece dua etmekgeliyor.””

Buna benzer elimizde yaþanmýþ gelin görüm-ce hikâyesi bir hayli birikti. Bunlarý sizlerden gelenistekler doðrultusunda yazmayý düþünüyoruz.

Meseleyi tek taraflý ele alarak görümceleri sü-rekli kabahatli göstermek istemiyorum. Erkek kar-deþinin eþine elinden geldiði kadar destek olan,fedakâr görümcelerin varlýðýný da göz ardý ede-meyiz.

Gelin görümce iliþkisinde gelinlere de söyle-yecek sözümüz var tabii. Her görümce yukarýdabahsettiðimiz gibi olmayabilir. Týpký gelin kayýnva-lide iliþkisinde olduðu gibi karþýlýklý sevgi ve saygýy-la, biraz da hoþgörüyle meselelerimizi hâlletmeyoluna gitmek güzel olmaz mý?

Çoðu zaman görümcelerin huzursuzluðu kar-deþini baþka birisiyle paylaþma düþüncesinden do-ðar. Kardeþi evlenene kadar kendisiyle daha çokilgileniyordu. Arada bir gezmeðe götürüyordu.Ona sýk sýk hediyeler alýyordu. Belki de küçüklü-ðünden beri birbirlerinin sýrlarýný paylaþtýlar. Bir-birlerine ihtiyaçlarý olduðunda hep yardým ettiler.Bu örnekleri çoðaltabiliriz.

Þimdi kardeþi evlenip de aralarýna gelin girin-ce ya hiçbir þey eskisi gibi olmazsa?!

Bu düþünceyle kardeþiyle aralarýna girenkiþiyi kendine yaklaþtýrmayabilir. Kardeþinin dedoðal olarak eþiyle ilgilenmesi onu daha çok hýr-çýnlaþtýrabilir. Gelin görümcesini kýskandýracak ha-reketlerden kaçýnýp ona yakýnlaþarak meseleyiiçinden çýkýlmaz bir hâle getirmemeli. Eþiyle gez-

meðe ya da bir düðüne giderken onu da çaðýrýrsa,giydiði elbiseyi göstererek fikrini alýrsa aralarýndagüzel bir yakýnlaþma olabilir.

Eþiyle ilgili ufak tefek ve önemli þeyleri onun-la konuþarak hâlledebilirler. Buna benzer dav-ranýþlar onun endiþelerini yok edebilir. Görümcede gelinin kardeþiyle aralarýna girmediðine inanýr-sa birlikte yaþamak daha kolay olabilir.

Ne kadar yaþadýðýmýz modern hayattan bah-setsek de, bizim toplumumuzda örf ve adetleri-miz var. Ben eþimle evlendim, ailesiyle deðil di-yerek o çok sevdiðiniz eþinizin ailesine sevgi vesaygý göstermeniz, onlara iyi niyetle yaklaþmanýzhepinizin huzuru için gerekli deðil mi?

Üstünde önemle durmak istediðim bir mese-le var ki, bunu söylemeden bitirmek istemiyorum.Eðer görümcenin gelinden yaþý epeyce büyükseona daha çok saygýyla yaklaþmasýný tavsiye ediyo-rum. Tabii o da gelinin saygýsýna sevgiyle karþýlýkverirse aralarýnda çekilmez bir gelin görümce iliþ-kisi doðmaz.

Nuran ÖZDEN

Görümcemi Görünce

59Somuncu Baba58Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

MAYIS 2000-Ah Güzelim! Dallarýnda açan bu tomurcuklar sana

ne de çok yakýþmýþ. Bunlarý sabaha yetiþtirmek içinbütün gece çalýþtýðýn belli. Haydi þu suyu iç de doðacakgün ýþýðýnda biraz soluklan.

Gülnaz, erik aðacýnýn dallarýný okþayýp topraðýnýsularken böyle konuþuyordu. Ýki hafta sonra 65’ini bitire-cek olmasýna raðmen gençliðindeki gibi çok çalýþýyordu.Her sabah namazdan sonra, çok büyük ve bakýmlý olanbahçesine çýkar, çiçekleri ve aðaçlarýyla konuþtuktansonra bahçenin bitimindeki tepeden güneþin doðuþunuizlerdi. Bugün de yine tepeye çýkýp her zamanki yerineoturdu. Serin havayý içine çekip doðmakta olan güneþiizlemeðe baþladý. Manzara muhteþemdi. Önce koyu birkýzýllýk, sonra hafif bir turuncu ve nihayet bütün dünyayýþefkatle saran bir aydýnlýk. Gülnaz bütün bunlarý izlerkenher gün ayný heyecaný duyuyordu. Derin bir nefes alýpkendi kendine gülümsedi. Birden sýrtýnýn ortasýnda þid-detli bir aðrý hissetti. Nefes alýrken sýrtýna sanki bir býçaksaplanýyordu. Son zamanlarda sýk sýk oluyordu bu. Birsüre aðrýnýn geçmesini bekledi. Sonra elindeki defteriaçýp bir þeyler yazdý. Gözleri dolarak defteri kapattý vekendi adýný taþýyan torununu düþünmeðe baþladý.Gülnaz 22 yaþýndaydý ve ilk dillendiði günden beri baba-annesine Gülana diyordu. Ona neden babaanne deme-yip de Gülana dediðini soranlara ‘Çünkü ayný bir gül gibikokuyor.’ diye cevap vermiþti.

-‘Gülnaz bana benziyor. Sanki kaderimiz ayný yazýl-mýþ. Oðlumla gelinim benden ne kadar uzaksa Gülnazbana o kadar yakýn. Onunla birbirimizi çok iyi anlýyoruz,diye kendi kendine söylendi.’

Bir ay sonraGülnaz kendini çok bitkin hissediyordu. Çok sev-

diði arkadaþý, sýrdaþý Gülanasý artýk yoktu. Onu kaybe-deli bir hafta olmuþtu. Acýsý hiç hafiflememiþ, aksinegün geçtikçe daha çok artmýþtý. Çevresi ve ailesi onunbabaannesi için bu kadar yanmasýný doðrusu pek de an-lamýyordu. Ama Gülnaz ‘Gülanam beni anlýyordu. Þimdikim destek olup yol gösterecek. Yokluðuna nasýl daya-nacaðým. O benim her þeyimdi.’ diye düþünüp aðlýyor-du.

Gülnaz üniversite son sýnýfta okuyordu. Ayný sýnýf-tan Mustafa onunla evlenmek istiyordu. Ama ailesi tipikbir zengin fakir edebiyatý yaparak evlenmelerine þiddet-le karþý çýkýyordu. Bilhassa annesi Mustafa’nýn ailesinin

dindarlýðýný yobazlýk olarak nitelendiriyor ve ‘Öyle biryobaza verecek kýzým yok benim!’ diyordu. Ailesi ile herkonuda fikir ayrýlýðý olduðu gibi bu konuda da anlaþamý-yorlardý. Babaannesi onun çok üzüldüðünü görüyordu.Ziyaretine gittiði bir gün saçlarýný okþayarak:

-‘Sakýn sinirlenip sonradan piþman olacaðýn birþey yapma, yavrum. Her þeyden önce kendi þerefinidüþün ve sabret. Zamanla her þey düzelir’, demiþti.

..................Birkaç gün sonra babaannesinin yardýmcýsý Hasi-

be Haným Gülnaz’ý çiftliðe çaðýrdý. Çiftlik Tuzla yakýnlarýn-daydý. Babaannesi on beþ yýl önce eþini kaybedinceorayý kimsesiz yaþlýlarýn kaldýðý bir huzur evi hâline getir-miþti. Onlara hep bir evlat, bir ana þefkatiyle muameleederdi. Gülnaz’ýn babasý ‘Kendini baþkalarý için boþunayoruyor. Bu yaþta köþesine çekilip otursa da ben deoraya turistik bir otel yaptýrsam,’ diye sýk sýk söylenirdi.

...................Gülnaz çiftliðe vardýðýnda, her zamankinden farklý

bir sessizliðin etrafa hâkim olduðunu gördü. ‘Gülanam’ýnyokluðu her yere sinmiþ’ diyerek gözleri doldu. Eve gir-diðinde Hasibe Haným ‘Hanýmým’ýn yadigârý’ diyerek onukucakladý ve doðruca çalýþma odasýna götürdü. Onaüzerinde “Torunum Gülnaz’a” diye yazan küçük bir paketverdi. Gülnaz merakla paketi açtý. Bu bir günlüktü. Gül-anasý’nýn günlüðü. Hemen açýp okumaða baþladý. Budefterde Gülanasý’nýn bütün hayatý vardý..

11 Mayýs 1953Bugün hayatýmda mutluluðu, heyecaný, tedirgin-

liði, telaþý, hasýlý birçok duyguyu birden yaþadým. Saný-yorum buna ‘aþk’ diyorlar. Daha önce yabancý bir erkek-le hiç göz göze gelmemiþtim. Telaþ ve utançla yüzümüçevirdim. Ama ilk gördüðüm andan beri yüzü gözleriminönünden hiç gitmiyor. Acaba onu düþünmekle günah mýiþliyorum?

18 Mayýs 1953Bugün benim doðum günüm. 18’ime basacaðým

ama umurumda bile deðil. Ben hâlâ hep onu düþünüyo-rum. Çarþýda yine ayný yerde karþýlaþtýk. O bir hava su-bayý. Onu görünce heyecandan yüzümün al al olduðunuhissettim. Göz göze gelmemek için hemen baþýmý çevir-dim ve ters yöne doðru hýzlý hýzlý yürümeðe baþladým.Arkamdan zorla yetiþen annem ‘Delirdin mi Gülnaz? Ni-ye böyle birden geri döndün? Daha pasta alacaðýz.’ diyesöylendi. Ben anlayacak diye çok korktum. Eve geldi-

ðimizde hâlâ bacaklarým titri-yordu. Yine onu görmüþtüm.Üstelik adýný da öðrendim.Naim...

3 Temmuz 1953Naim’in ailesi bugün beni

istemeðe geliyor. Aksaray’daküçük bir evde oturuyorlarmýþ.Naim çok küçükken Kafkasya’-dan göç etmiþler. Maddi du-rumlarý bizimki kadar iyi deðil-miþ. Yalnýz sokaða çýktýðým birgün benimle baþ baþa görüþ-mek istemiþti. Ben, ‘Aile ter-biyem müsaade etmez. Ýstiyor-sanýz ailenizi gönderin,’ diyerekhýzla yanýndan uzaklaþmýþtým. Bugün akþam zor olacak.Allah’ým bana yardým et! N’olur, babam beni versinona..

4 Temmuz 1953Bugün sanki bütün dünya karanlýk. Yataktan kalk-

mayý, yemek yemeyi, hatta yaþamayý istemiyorum. ‘Ai-lesi göçmen. Bende tanýmadýðým insanlara verecek kýzyok. Üstelik de durumlarý hiç iyi deðilmiþ,’ diyerek ba-bam gelenleri geri çevirdi. Bütün gece uyumayýp aðla-dým. Birkaç gün sonra anneme,zengin bir arkadaþýylaanlaþtýðýný ve beni onun oðluyla evlendirerek, servetleri-ni birleþtirmek istediðini söyledi.

10 Aðustos 1953Bugün Naim’den bir mektup aldým. Babamýn beni

baþkasýna vereceðini duymuþ. Yer yer gözyaþý izleri olanmektup þöyle baþlýyordu:

-Ben nar-ý hasretinle yanarkenGül yüzünü kime gösterdin?Okurken pek çok aðladým. Mektubun sonunda ‘Ya-

rýn görev için Ýstanbul’dan ayrýlýyorum. Uzunca bir süreburada olmayacaðým. Eðer beni istersen gel, birlikteveda edelim Ýstanbul’a.’diyordu.

Ben ailemi çiðneyip nasýl giderim onunla? Tam birçýkmazdayým. Allah’ým kendime yenilmeme müsaadeetme.

15 Eylül 1953Mektubu aldýðýmýn gecesi aniden rahatsýzlandým.

Bir hafta kendimi bilmeden ateþler içinde yatmýþým.Artýk hayatýmdan umudu kesmiþler. Öldürmeyen Allahöldürmüyor. Bugün biraz iyiyim. Ayaða kalktým. Pen-cereden gördüðüm Ýstanbul ayný Ýstanbul deðil. O, yokartýk. Allah’ým bana dayanma gücü ver!

10 Nisan 1954Uzun bir kýþ geçti. Doða baharla birlikte canlanma-

ya baþladý. Ama ben giderek daha çok öldüðümü hisse-

diyorum. Ailem ne yaptýysa eskisaðlýðýma ve canlýlýðýma kavuþ-turamadý beni. Babam hâlimi gö-rüp beni baþkasýyla evlendir-mekten vazgeçti. Þimdi içimdeufak da olsa bir umut yeþerdi.Kim bilir belki o döner ve...

11 Mayýs 1954SabahOnu ilk görüþümün üze-

rinden tam bir yýl geçti. Acý vehasretle geçen bir yýl. Artýk ha-yatta mutlu olmaktan tamamenumudumu kestim. Belki bu acýbeni ölüme götürür de ben dekurtulurum.

GeceSevincimi nasýl ifade edeceðimi bilmiyorum. Tam

her þeyden umudumu kestiðim bir anda Allah onu tekrarçýkardý karþýma. Bu akþam ailesiyle birlikte geldi vebaþta babam olmak üzere herkes onlarý çok iyi karþýladý.O da çok zayýflamýþ ve kötülemiþti. Ama nihayet ikimi-zin de sabrý sonuç vermiþti. Çok geceler üzüntüden uyu-yamýyordum. Bugün ise sevinçten, mutluluktan. Allah’aöyle içten þükrediyorum ki sanki bütün dünyayý kucak-lamak istiyorum. Gecenin karanlýðýnda bile Ýstanbul artýkbir baþka güzel görünüyor.

18 MayýsBugün benim doðum günüm. Yaþadýðým en mutlu

doðum günü. EVLENÝYORUM!Gülnaz babaannesinin günlüðünü okurken gözyaþ-

larýný tutamadý. Tam defteri kapatacakken son sayfadakendisine yazdýðý notu gördü:

Gülnaz, yavrum!Biliyorum benim için aðlýyorsun. Ama ben yaþa-

dýðým hayat için Allah’a hep þükrettim. Hep sabredipAllah’a güvendim. Ben sabrettikçe Allah da bütün iste-diklerimi verdi. Deden Naim Efendi ile mutlu bir ha-yatýmýz oldu. Ýnþaallah Allah bizi orada da kavuþturur.Sen de ailene karþý gelme ve doðruyu görmeleri için hepdua et. Ýnþaallah sen de Mustafa’ya kavuþursun. Çiftliðisana býrakýyorum. Biliyorum ki içindeki yaþlýlarý ile birlik-te çiftliðe en iyi sen sahip çýkarsýn. Mustafa ile oradauzun yýllar birlikte yaþamýnýz dileðiyle...

GülananNotVasiyetimde belirttim. Mirasýmýn kalan kýsmýný,

senin Mustafa ile evlenmene izin vermesi þartýylababana býrakýyorum...

Raziye SAÐLAM

ÖÖYYKKÜÜ

G¸lana'n˝n G¸nl¸¸

61Somuncu Baba60Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003 Temmuz-Aðustos 2003

1- Çocuklarýnýz-dan sevgiyi esirge-meyin: Çocuklar herzaman anne ve ba-basýnýn sevgisinemuhtaçtýr. Onlar sev-giyle büyür ve sev-giyle öðrenirler. Çocuk-luðunda sevgiye doyma-yan bir yetiþkinin, tutarlý birkiþilik geliþtirmesi ve baþkalarýnýsevmesi beklenemez. Ýnsan yeter-ince alýp, doyuma ulaþtýðý bir þeyiçevresiyle paylaþamaz.

Çocuk olumsuz bir davranýþgösterdiði zaman "Seni artýk sev-miyorum" "Ben evimde böyle ço-cuk istemiyorum, git kimin çocuðuolursan ol" gibi sözler onu çok sar-sar. Hele birde çocuk hatasýný kab-ulleniyorsa, söylenilenlerin gerçekolduðuna inanýr ve kendisini aile-den dýþlamýþ hisseder. Sevilen vekendisine saygý duyulan çocukçevresindekileri sever. Onlara say-gý duyar.

2- Çocuklarýnýza KarþýSevgide ve Cezada Adil Dav-ranýn: Çocuklarýnýzýn hepsi farklýözelliklere sahiptirler. Zeka, güzel-lik, yetenek ve huy bakýmýndan birbirinin aynýsý deðildirler. Anne-Ba-banýn sevdiði ya da sevmediði ki-þilere benzeyebilirler. Bu özelliklerçocuklarýn ebeveynleri tarafýndanbiraz farklý sevinmelerine sebepolur. Çocuklarýmýza duyarlý ve has-sas terazi ile sevgi daðýtmamýz

mümkün deðildir. Lakinonlar bizim canýmýzdýr,kanýmýzdýr. Gönlü-müzde hepsinin ayrýve vazgeçilmez biryeri vardýr. Çocuklarý-

mýzý; baþarýlý sevimli,uslu, güzel, söz dinler,

tertipli ve düzenli olduðuiçin deðil, bizim çocuðumuz

olduðu için sevdiðimizi onlarahissettirmeliyiz.

Çocuklarýmýz arasýnda herhangi bir davranýþýndan dolayýasla kýyaslama yapmamalýyýz.Diyelim ki; oðlunuz sizin sevdi-ðiniz her hangi bir þeyi yapmadý.Yada size karþý olumsuz bir cevapverdi. O sýrada kýzýnýz abisine de-nileni yaptý ve siz "Ýþte benim ca-ným kýzým, zaten senden banahayýr gelir. Yaþlanýnca bana senbakarsýn" v.b. derseniz, hem kar-deþler arasý kýskançlýða yol açar-sýnýz, hem de diðer çocuðunuzunsize karþý içten içe kin besleme-sine neden olursunuz.

Kur'an-ý Kerim'de zikredilenHz. Yusuf kýssasýnda, Hz Yusuf'unkuyuya atýlýþý, babasýnýn Yusuf'afazla ilgi göstermesinden dolayýkardeþlerinde uyanan kýskançlýksebebidir.

Bu olay bize; çocuklara ya-pýlacak gayri adil davranýþlarýnonlarýn anne-babaya karþý olansaygý ve hürmetlerini kýrmaklakardeþleri arasýndaki sevgi bað-

larýný da kopararak, aralarýný açtýðýnýn açýk birdelilidir.

Çocuklarýmýzý olumsuz davranýþlardan dolayýcezalandýrmamýz gerekiyorsa bu ceza adil ol-malýdýr. Örneðin; iki kardeþ evcilik oynuyorlar vebebek için kavga ettiler. Büyük kardeþe kýzýp,utanmýyor musun, sen ablasýn, ver bakayým kar-deþine" gibi bir tepki göstermek doðru deðildir.Baþka bir örnek: iki kardeþ kalem ve kaðýtla birþeyler yazarak oynuyorlar. Küçük kardeþ hep mý-zýkçýlýk yapýyor. Kural tanýmýyor, yenildikçe aðlý-yor. Nihayetinde negatif bir ortam oluþuyor.Büyük kardeþ hararetli olanlarý ve kardeþinin hak-sýzlýðý anlatýrken, sinirlenip çocuðun sözünü kese-rek: "Sus ulan, sen abisin, sen uyumlu olsana."v.b.dediðiniz an, o çocuðun gözünde bitersiniz. Hepküçük kardeþi tutan hak ve adaleti tanýmayan,gerçekleri dinlemeyen birisi olarak düþü-nür sizi.

Küçük çocuðu kolalama uðruna, .Büyükçocuða haksýzlýk etmeyin. Gerekirse ikisini ayrýodalara göndermek yada o günkü evcilik oyunun-dan bebeði kaldýrmak suretiyle ayýrým yapma-dýðýnýzý gösterin.

3- Çocuðun Yaþýna Uymayan KurallarKoymayýn: Çocuklara koyacaðýnýz kurallaronlarýn yaþýna uygun olmalýdýr. 3 yaþýndaki birçocuktan 7 yaþýndaki çocuk gibi davranmasýnýbekleyerek, kurallarý ona göre koyarsanýz, 3 yaþýn-daki çocuk bu kurallara uyamayacaðý için ken-dinde güvensizlik oluþacak, 7 yaþýndaki çocuk gibiolmadýðý için belki de sizden nefret edecek. Ör-neðin: 3 yaþýndaki bir çocuk yemeðini hiç üstünükirletmeden ve düzgün bir þekilde yiyemez. Yeme-ðini döktüðü için çocuða kýzmanýn, dövmenin fay-dasý olmadýðý gibi zararlarý da görülür. 7 yaþýnda-ki bir çocuktan düzgün yemek yemesini beklemekdaha gerçekçidir.

Yine; 5 yaþýna kadar çocuklar düzenli olaraköðle uykusuna yatýrýlabilir. Bu yaþtan sonra iste-mediði halde siz zorla uyutmaya çalýþmak çeþitliproblemlere sebep olur. Çocuklardan, yaþýna uy-mayan olgunluk beklemeniz, onlarýn kiþilik vekendine güven duygusunu zedeleyecektir.

4- Sonunda Engellemeyeceðiniz BirÞeyi Çocuða Baþlangýçta Söylemeyin: Diye-lim ki; okul öncesi bir çaðda çocuðunuz sandal-yeye çýkýyor. "Sandalyeye çýkma" diyorsunuz. Oyine çýkýyor. "Sana sandalyeye çýkma dedim." Di-yorsunuz. O yine sandalyeye çýkýp oynamaya de-vam ediyor. "Kulaðýn saðýr mý, sana sandalyeyeçýkma dedim." Diyorsunuz. Çocuk yine bildiðini

yapýyor ve sizin sinirleriniz alt üst oluyor.Bu durumda sürekli konuþmak yerine baþka

bir engelleyici harekette bulunmalýsýnýz. Eðer siz,çocuðun yaptýðýna müdahale etmeden sürekli:"çýkma, çýkma" yada "onu yapma, öyle yapma"derseniz, çocuk hem yaptýðý þeye devam edecek,hem de sizi dinlememeyi öðrenecektir.

5- Çocuðunuzun Olumsuz DavranýþKarþýsýnda Sürekli Kýzýp Baðýrmayýn: Çocukyanlýþ bir davranýþta bulunduðu zaman her sefe-rinde yüksek sesle baðýrýp-çaðýrmayýn. Bazý ebe-veynler çocuklarýnýn yapmamasý gereken davra-nýþlarý yapmasý gerekenleri söylerken yüksek seslekonuþmayý alýþkanlýk haline getirirler. Örneðin:"Ben sana ayakkabýlarla top oynama demedimmiii? Ne laf anlamaz çocuksun.? Yada "Niçin herzaman düþük not alýyorsun. Niçin dersine çalýþ-mýyorsun, söyle bakiiim" Bu tip davranýþlar ailebireylerinin kýzgýnlýðýnýn boþalmasýný saðlamaktanbaþka bir iþe yaramaz. Sürekli baðýrýlan çocukbunlara alýþýr. Zamanla bu baðýrmalara ve suçla-malara aldýrýþ etmez. Yüksek sesle konuþup ba-ðýrdýðý için yeri gelir aile bireylerini suçlar ve on-lardan uzaklaþýr.

6- Görmek Ýstediðiniz Davranýþý Ser-gileyin: Öðüt vermekten çok yaparak ve yaþa-yarak örnek olmaya çalýþýn. Hepimiz biliyoruz ki,gerçek öðrenilenlerin çoðu, anlatýlarak, öðüt veril-erek deðil; yaþanýlarak öðrenilir.

Kevser BÂKÝ

TTOOMMUURRCCUUKKLLAARR

ÇocuklarýnýzlaÝletiþiminiz Nasýl?ÇocuklarýnýzlaÝletiþiminiz Nasýl?

Çocuk olumsuz birdavranýþ gösterdiðizaman "Seni artýksevmiyorum" "Ben

evimde böyle çocukistemiyorum, git

kimin çocuðu olur-san ol" gibi sözler

onu çok sarsar. Helebirde çocuk hatasýnýkabulleniyorsa,söyle

nilenlerin gerçekolduðuna inanýr vekendisini ailedendýþlamýþ hisseder.

Sevilen ve kendisinesaygý duyulan çocuk

çevresindekilerisever.

63Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 200362Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2003

Bir HadisResûlüllah (aleyhisselâtü vesselam):"Allah'tan korkun, çocuklarýnýz husûsundaâdil olun." buyurmuþtur.

Yrd.Doç. Dr.Cemil GÜLSEREN

Bundan on yýl önce ünlüyönetmen Yücel Çakmaklý veekibi çekimler için Darende'yegelmiþti. Ýzlenimlerini sorduðu-muzda Somuncu Baba için özelbir film yapmak istiyorumdemiþti. O gün bu gündür bufilmi hep bekler dururum.Raziye Saðlam Hanýmkardeþimizin kaleme aldýðýGülþen'in Solmayan GülüÞeyh Hamid-i Veliromanýný görünceyukarýdaki hatýramýanlatmak istedim.Sanýyorum artýk televiz-yonlarda bir TV filmi olarak daiþlenebilecek bir eser ortaya çýkmýþ.Bu yeniroman bu boþluðu doldurabilecek görünü-yor.

Bu romandan iki ay kadar önceydi.Darende kökenli Çukurova'dan emekliöðretmene öðretmen adayý kýzý soruyor."Baba Somuncu Baba'yý bana tanýtabilirmisin?" Hep adý geçer ya iþte kýzým SomuncuBaba bir evliyadýr, veli insandýr, âlimdir,deryadýr.O kadar. Daha etraflý doyurucu bilgiyok. Hatta þu tereddüdü yaþamýþlar baba kýzda bana soruyorlar; "Somuncu Baba ile ÞeyhHamid-i Veli ayný kiþiler mi?" Farklý kiþilerolarak algýlamýþlar çoðu zaman. Akademikçevreler, akademik toplantýlar ve SomuncuBaba dergisinde yazýlanlar yine de istenilendüzeyde her yere ulaþýyor diyemeyiz. Gitsede okunmuyor iþte. Bu manada bu þirin miþirin bu gül kokulu bu gonca yüklü muhab-betle sizi kucaklayan roman bütün buboþluklarý artýk dolduracak görünüyor. Alýnokuyun. Ailece okuyun. Sadece alýp vitrinin

bir köþesine koy-makla yetinmeyin.

Bir solukta mý okur-sunuz bir haftada mý

o sizin gönlünüzeiþtiyakýnýza kalmýþ.

Tada tada koklaya kok-laya güvenle okuyun.

Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi Vakfý

Yayýnlarý arasýnda Haziran2003'te piyasaya çýkan bu

güzide eser orta boy olup213 sayfadýr. Üçüncü kiþinin

anlatýmýyla didaktik yönü aðýr-lýklý olarak hissedilen eserde

samimi akýcý bir dil hakim.Edebi sanat yönünün orta halli

olmasý her yaþta ve seviyedeokuyucu için bir kolaylýk tahkiye yönü güçlü,

konuda bütünlük ve birbirini takip edenkronolojik bir sýra eseri sürükleyici kýlýyor.

Tasvirlere sýk yer verilmiþ ve oldukçabaþarýlý. Diyaloglar duygu yüklü, içtenlikleokurken göz yaþlarýnýza hakim olamaya-bilirsiniz.Özellikle 15-30 yaþ arasý okuyucu-lar için vazgeçilmez bir yaz romaný olmuþ.Ýçinizi serinleten, gönlünüzü ferahlatan,ruhunuzu rahatlatan ve ayný zamandaeðiten, bilgilendiren, yönlendiren þirin miþirin gül kokulu bir eser. Güzel bir hizmet veemek ürünü bu eserden dolayý yazýmdaemek verenleri ve yazan Raziye Saðlam'ý kut-larýz.Gülþenin Solmayan Gülü Þeyh Hâmid-iVeli, Raziye Saðlam, Es-Seyyid OsmanHulûsi Efendi Vakfý Visan Ýktisadi ÝþletmesiYayýný, Ankara 2003, 213 sayfa

KKÝÝTTAAPPLLIIKK

Türk Romancýlýðý Yeni Býr Ýsim Yeni Bir Eser KazandýÇocuklar anne ve babalarýnýn tüm dav-

ranýþlarýný aynen taklit ederler. Korkularýný,sevinçlerini, iyi ve kötü huylarýný o ortam içeri-sinde yaþayarak öðrenirler. Bir evde annefareyi yada böceði gördüðünde çýðlýk atýyorsa,çocukta o hayvandan korkacaktýr.

Çocuklar için "Eylem", "söz"den daha et-kilidir. Onlar duyduklarýný unutabilirler, fakatgördüklerini ve yaþadýklarýný uygulamaya ge-çirirler. Çocuk; tertipli, düzenli, kurallara uyanve kendilerinden beklenen sorumluluklarý ye-rine getiren aile büyükleriyle yetiþirse hayatýnbu þekil olduðunu öðrenir, iyi alýþkanlýklaredinir.

Yine çocuk düzensiz, tutarsýz davranýþlar-da bulunan, verdiði sözü tutmayan, sorumlu-luklarýný yerine getirmeyen, bir birleriyle sürek-li tartýþan aile büyükleriyle yetiþirse; hayatýn,kavga sorumsuzluk ve üç kaðýtçýlýkla kazanýla-caðýný öðrenir.

7- Haklý Baþarýlardan Dolayý Çocuk-larýnýzý, Takdir Edin: Zaman zaman çocu-ðunuzun yaptýðý güzel þeyleri övmekten çekin-meyin. Bu durum çocukta: "Demek ki ben bazýþeylerin üstesinden gelebiliyorum, ben bir iþeyarýyorum." Duygusu uyandýrýr.

Özellikle ailesiyle arasýnda her hangi birproblem olmadýðý zamanlarda, gerçek baþarý-larýndan dolayý yapýlan takdir ve övgüler anne-baba ve çocuk arasýndaki iletiþimi olumlu etk-iler ve çocuðun özgüvenini geliþtirir. Örneðin:Sýnavlardan iyi puan almasý, güzel yüzme bil-mesi, iyi bir satranç oynamasý nedeniyle ailesitarafýndan övgü alan bir çocuðun çabasý arta-rak sürer. Çünkü bu durum "Baþarý yeni baþa-rýlar getirir." misali, çocuðu motive eder.

Tersine bir durum, çocuðun þevkini kýrar.Yeniden deneme ve çalýþma cesaretini ken-dinde bulamadýðýndan faaliyetini durdurur.Örneðin: Sýnavdan düþük not alýp baþarýsýzolan bir öðrenciye, "zaten geri zekalýsýn, onlarýküçük kardeþin dahi yapar, götür de o yapsýn"v.b. olumsuz tepki göstermek, hem çocuðunkendine olan güvenini sarsar, hem de karde-þine ve ebeveyne karþý hoþ olmayan duygularýbesler.

Çocuklarýnýzýn istenmeyen davranýþlarýnahemen tepki göstermek yerine, olumlu, doðruve istendik davranýþlarýna duyarlý olalým.

SEVGÝ

Sevgi huzurun tadýdýr.Sevgi hayatýn adýdýr…

Sevgi bahardaki ýtýrSevgi öksüzü ýsýtýr…

Bazen gözde yaþtýr sevgi,Yoksullar aþtýr sevgi…

Sevgi pýnar, sevgi ýrmak,Sevgi, sessizce haykýrmak…

Sevgi öze bir bengisu,Kalbin ince duygusu…

Sevgi gönlü dermektir,Sevgi; sonsuza ermektir…

Sevgi gülüþ, sevgi bakýþ,Sevgi; gönüldeki nakýþ…

Sevgi fidan, sevgi çýnar,Sevgi; kanýlmayan pýnar…

Sadettin Kaplan(Nisan Tomurcuklarý Shf:62)

FIKRABurunlarýnýn ucunugöremeyecek kadarsarhoþ olan iki kiþi birbirlerine yaslanmýþdurumda, yoldan geçenbir trafik polisinçevirdiler.-Baksana memur bey,sen bilirsin, buradan 34numaralý otobüs geçer-mi?-Hayýr-Çok güzel! Peki 54numaralý otobüs?-Oda geçmez-Ya 81?-81'de geçmez-52 numaralý otobüs?Polisin sabrý taþar:-Kardeþim gece yarýsýn-dan sonra buradanhiçbir otobüs geçmez!der.Bunu üzerine sarhoþlar-dan biri arkadaþýnadönerek.-Haydi karþýya geçelim.Korkulacak bir þey yok-muþ! der.

Somuncu Baba'nýn Hayatý Roman Olarak Yazýldý

Somuncu Baba Der isi A B O N E K U P O N U

gAdý - Soyadý :...........................................................................

Adresi :...........................................................................

..................................................................................................

..................................................................................................

Yukarýdaki kuponu dodurup, iþaretli yerden keserek, posta çeki veya banka hesap numarasýna yatýrdýðýnýz paradekontu ile birlikte Somuncu Baba Dergisi, Zaviye Mah. H.Hulûsi Efendi Cad. No:71

44700 Darende/Malatya adresine postalayýnýz. Kupon ve dekontu dergimizin;

0 422 615 28 79 nolu faxýna da gönderebilirsiniz Dergileriniz düzenli olarak adresine postalanacaktýr, herhangi bir aksilik karþýsýnda lütfen bizimle irtibata geçiniz.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý VÝSAN Ýktisadi ÝþletmesiPosta Çeki Hesap No: 1361068 Banka Hesap No: Ziraat Bankasý Darende Þubesi:242458

Ýlk Defa Abone Oluyorum.

Banka Hesabýyla

ÖDEME

Posta Çeki Hesabýyla

Aboneliðimi Yeniliyorum

C

YILLIK ABONE BEDELÝ25 MÝLYON