İşçilerin sesi aralik 2013

16
AKP baskıyı artırdıkça, ona itirazlar da büyüyor! Mücadeleye güç ver! İşçilerin Sesi AKP hükümeti topluma muhafazakâr ve otoriter dayatmalarını belirgin bi- çimde artırdı. Gezi isyanına destek veren sanatçıları, gençleri keyfi olarak gözaltına aldı. Kadın cinayetlerini gün- deme getirmek isteyen kadınların kar- şısına TOMA’lar çıktı. Eğitim emekçilerinin “öğretmenler gü- nü” vesilesiyle taleplerini ifade etmek üzere Ankara’da yapmak istedikleri yürüyüş polis şiddetine hedef oldu. Ya- tağan’da işçiler özelleştirmeye diren- dikleri için, polisin tazyikli suyuna, biber gazına, copuna hedef oldu. Her direniş, AKP’yi daha da hırçın- laştırıyor. Seçimler AKP’nin çöküşünü artıracak etkenler olabilir. Ancak dev- rimci işçiler ve sosyalistlerin takip et- mesi gereken siyasal hat, seçim arit- metiği değil İşçi sınıfı içinde mücadeleyi örgütlemek olmalı. > 2 İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır “Gezi emekçi hareketidir” Prof. Boratav, “Gezi direnişi emekçi hareketidir çünkü orada olanlar işçi sınıfı, geçimini emeğiyle sağlayanlardır. Tüm işçi ve emekçi olduğunu söyleyebiliriz” diyor. > 11 Hava-İş’te genel kurula doğru “Genel Kurul’da herhangi bir grupla ittifak veya koalisyon yapmayacağız. Ama delegelerin vicdanına sesleneceğiz ve kendinize oy verin diyeceğiz.” Bahadır ALTAN > 15 ISSN: 2147-1568 Aralık 2013 / Sayı 21 Fiyatı: 1.5 TL “Şalter inecek hükümet gidecek” Yatağan’da madenlerin ve termik santrallerin özelleştirilmesine karşı mücadele eden Maden-İş ve Tes-İş üyesi işçiler polisin sert müdahalesine rağmen yılgınlığa kapılmıyor. > 11 Kıdem tazminatı seçim ertesine mi? AKP-Barzani yakınlığı “duygusal” Sahip olduğu zengin enerji kaynakları dolayısıyla zengin bir iç pazarı olan Güney Kürdistan, Türkiye burjuvazisinin uzun süredir ağzını sulandırıyor. Irak’a yapılan on milyar dolarlık ihracatın, büyük kısmının Güney Kürdistan’a gittiğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Bu bölgede, 200’ü aşkın Türk firması faaliyet gösteriyor ve müteahhitlik hizmetlerinin yarısını bunlar yürütüyor. Kısacası, zengin petrol kaynakları, zengin bir iç pazar ile altyapı yatırımları ihtiyacı olması nedeniyle, Güney Kürdistan, Türkiye ekonomisi için, son yılların parlayan yıldızı konumunda. O nedenle, bölgeyi ekonomik ve siyasi açıdan kontrolünde tutmak için yoğun çaba harcıyor. Aykut ÖZER > 11 İcraatları yok ama seçimde oy istiyorlar! AKP ve CHP adaylarının yurttaşların kent hakkını koruyan, şehrin sermayeye açılmasını önleyen, daha fazla yeşil, daha rahat ulaşım ve yaşam alanları yaratan projeleri bulunmuyor. Sadece nüfusu 15 milyonu geçen bir kentin yönetimine, maddi ve siyasi olanaklarına, siyasi prestij fırsatlarına erişmek istiyorlar. İcraatlarından söz etmiyorlar ama oy istiyorlar. Yerel seçimler, “ön seçim” gibi değerlendiriliyor ve stratejileri “genel seçim” özelliği taşıyor. Seyfi ADALI > 11 Kıdem tazminatının gündemden geri çekilmesi söz konusu olursa, bunun başkaca siyasi nedenleri de olacak. Yerel seçimlerin önümüzdeki Mart ayında, sonrasında cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminin üst üste gerçekleşecek oluşu, AKP hükümetine kıvırma payı veriyor. Milyonlarca işçinin hak kaybına uğramasına yol açacak bir konuda, dar bir mutabakatla sınırlı kalarak süreci yürütemeyeceğini gösteriyor. Mesele şu ki, AKP’nin aradığı mutabakatı bozacak olan, işçilerin doğrudan eyleme geçebilme kapasiteleri ve örgütlenme düzeyidir. İşçi sınıfının içinde her düzeyde örgütlenmenin önemi de bu gerçeklikte yatıyor. > 12 Geleceğimize dair söz hakkı istiyoruz İşçilere dair konularda işyerinde referandum yapılması güvence altına alınmadan, işçilerin geleceğine dair hiçbir kararın tek taraflı alınmasına izin vermemeliyiz. İşyeri Bültenleri > 13

Upload: iscilerin-sesi

Post on 08-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Aralık 2013 sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: İşçilerin Sesi Aralik 2013

AKP baskıyı artırdıkça, ona itirazlar da büyüyor!

Mücadeleye güç ver!

İşçilerin Sesi

AKP hükümeti topluma muhafazakârve otoriter dayatmalarını belirgin bi-çimde artırdı. Gezi isyanına destekveren sanatçıları, gençleri keyfi olarakgözaltına aldı. Kadın cinayetlerini gün-deme getirmek isteyen kadınların kar-şısına TOMA’lar çıktı.

Eğitim emekçilerinin “öğretmenler gü-nü” vesilesiyle taleplerini ifade etmeküzere Ankara’da yapmak istedikleriyürüyüş polis şiddetine hedef oldu. Ya-tağan’da işçiler özelleştirmeye diren-dikleri için, polisin tazyikli suyuna,biber gazına, copuna hedef oldu.

Her direniş, AKP’yi daha da hırçın-laştırıyor. Seçimler AKP’nin çöküşünüartıracak etkenler olabilir. Ancak dev-rimci işçiler ve sosyalistlerin takip et-mesi gereken siyasal hat, seçim arit-metiği değil İşçi sınıfı içinde mücadeleyiörgütlemek olmalı. > 2

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

“Gezi emekçi hareketidir” Prof. Boratav, “Gezi direnişi emekçi hareketidir çünküorada olanlar işçi sınıfı, geçimini emeğiyle sağlayanlardır.Tüm işçi ve emekçi olduğunu söyleyebiliriz” diyor. > 11

Hava-İş’te genel kurula doğru “Genel Kurul’da herhangi bir grupla ittifak veya koalisyonyapmayacağız. Ama delegelerin vicdanına sesleneceğizve kendinize oy verin diyeceğiz.” Bahadır ALTAN > 15

ISSN: 2147-1568

Aralık 2013 / Sayı 21

Fiyatı: 1.5 TL

“Şalter inecek hükümet gidecek” Yatağan’da madenlerin ve termik santrallerin özelleştirilmesine karşımücadele eden Maden-İş ve Tes-İş üyesi işçiler polisin sert müdahalesine rağmen yılgınlığa kapılmıyor. > 11

Kıdem tazminatı seçim ertesine mi?

AKP-Barzaniyakınlığı“duygusal”Sahip olduğu zengin enerjikaynakları dolayısıyla zengin bir içpazarı olan Güney Kürdistan,Türkiye burjuvazisinin uzunsüredir ağzını sulandırıyor. Irak’ayapılan on milyar dolarlıkihracatın, büyük kısmının GüneyKürdistan’a gittiğini tahmin etmekiçin kâhin olmaya gerek yok. Bubölgede, 200’ü aşkın Türk firmasıfaaliyet gösteriyor ve müteahhitlikhizmetlerinin yarısını bunlaryürütüyor. Kısacası, zengin petrolkaynakları, zengin bir iç pazar ilealtyapı yatırımları ihtiyacı olmasınedeniyle, Güney Kürdistan,Türkiye ekonomisi için, sonyılların parlayan yıldızıkonumunda. O nedenle, bölgeyiekonomik ve siyasi açıdankontrolünde tutmak için yoğunçaba harcıyor. Aykut ÖZER > 11

İcraatları yokama seçimdeoy istiyorlar! AKP ve CHP adaylarınınyurttaşların kent hakkını koruyan,şehrin sermayeye açılmasınıönleyen, daha fazla yeşil, daharahat ulaşım ve yaşam alanlarıyaratan projeleri bulunmuyor.Sadece nüfusu 15 milyonu geçenbir kentin yönetimine, maddi vesiyasi olanaklarına, siyasi prestijfırsatlarına erişmek istiyorlar.İcraatlarından söz etmiyorlar amaoy istiyorlar. Yerel seçimler, “önseçim” gibi değerlendiriliyor vestratejileri “genel seçim” özelliğitaşıyor. Seyfi ADALI > 11

Kıdem tazminatının gündemden geriçekilmesi söz konusu olursa, bununbaşkaca siyasi nedenleri de olacak.Yerel seçimlerin önümüzdeki Martayında, sonrasında cumhurbaşkanlığıve milletvekili seçiminin üst üstegerçekleşecek oluşu, AKP hükümetinekıvırma payı veriyor. Milyonlarcaişçinin hak kaybına uğramasına yol

açacak bir konuda, dar bir mutabakatlasınırlı kalarak süreci yürütemeyeceğinigösteriyor. Mesele şu ki, AKP’ninaradığı mutabakatı bozacak olan,işçilerin doğrudan eyleme geçebilmekapasiteleri ve örgütlenme düzeyidir.İşçi sınıfının içinde her düzeydeörgütlenmenin önemi de bugerçeklikte yatıyor. > 12

Geleceğimize dairsöz hakkı istiyoruzİşçilere dair konularda işyerindereferandum yapılması güvencealtına alınmadan, işçileringeleceğine dair hiçbir kararın tektaraflı alınmasına izin vermemeliyiz.

İşyeri Bültenleri > 13

Page 2: İşçilerin Sesi Aralik 2013

AKP baskıyı artırıyor, ona itiraz da büyüyor!

Mücadeleye güç ver!

AKP hükümeti belirgin biçimde toplumamuhafazakâr ve otoriter dayatmadabulunuyor. Gençlerin yaşama biçimlerinekarışıyor, beklediği çocuk doğurma sayısınıDoğuya gittikçe artırıyor, 3’ten 4’e çıkartıyor!

Son bir ay içinde “Kızlı-erkekli öğrencievlerine” Valilikler ve Emniyet eliyle devletmüdahalesine girişildi. RedHack’i açığaçıkartacağız diyerek, Gezi İsyanına destekveren sanatçılara, gençlere polis operasyonuve keyfi gözaltı yapıldı.

Eğitim emekçilerinin “öğretmenler günü”vesilesiyle taleplerini ifade etmek üzereAnkara’da yapmak istedikleri yürüyüş polisşiddetine hedef oldu. Ne istiyorduöğretmenler? İnsanca yaşamak ve eğitiminsorunlarını bakanlığa iletmek. Eğitimemekçilerinin Milli Eğitim Bakanlığı önündebasın açıklaması yapmasını engellemekisteyen polis, bildik yöntemleriyle saldırdı.

Muğla Yatağan Maden ve enerji işçileri,dayatılan özelleştirmeye direndikleri için,polisin tazyikli suyuna, biber gazına, copunahedef oldu; onlarca yaralı işçi var.

Her gün yaşanan kadın cinayetlerinigündeme getirmek üzere, “25 Kasım KadınaYönelik Şiddete Son” gününde İstanbul’dayürüyüş yapmak isteyen kadınların karşısınayine TOMA’lar çıktı.

Adana Valisi’nin kendisini protesto edenleresarf ettiği sözler, daha önce Başbakanın yoksulköylüye sarf ettiği “ananı da al git” sözlerininson örneğidir.

Öte yandan, sermayenin isteği doğrultusundakıdem tazminatının fona devredilmesi, kiralıkişçiliğin yasallaştırılması, taşeron çalışmanınkalıcı hale getirilmesi gibi politikalar meclisingündemine getirilmeye çalışılıyor.

Baskılar karşısında ise, bir boyun eğiş ve geriçekiliş olmuyor. Gezi İsyanı sırasında açığaçıktığı gibi, 112 güne yayılan ve milyonlarıniçine dâhil olduğu hükümeti istifaya çağıran

protesto gösterileri yaşandı. Ankara’da eğitimemekçileri, Yatağan’da maden işçisi direnişinsimgesi oldu. Sanatçılar, gençler, kadınlar dauğradıkları baskılara karşı başları dik,direniyorlar.

Her direniş, her isyan AKP hükümetini dahada hırçınlaştırıyor, çaresizliğini gözler önüneseriyor. Hatta kendi içindeki ayrılıklarıderinleştiriyor. Öyle ki devletin gücü şimdi deAKP’nin iç muhalefetine, dava arkadaşlarınayönelmiştir. Dershanelerin kapatılmasıtartışması, bunu gösteriyor.

Sonuç olarak, AKP hükümeti giderek itibarkaybediyor, uygulamalarına, politikalarınakarşı halkın, işçilerin, gençlerin, kadınlarınöfkesi artıyor.

Buna benzer siyasal süreçlere yakıntarihimizde tanık olmuştuk. ANAP gibi uzunsüre iktidarda kalan sağ partiler benzer biranaforun içine sürüklenmiş, ANAP lideri,Turgut Özal Cumhurbaşkanı olsa da ardındanANAP diye bir parti kalmamıştı. Ya da dahaeski bir tarihte Menderes’in sonunuhatırlıyoruz. AKP ve Tayyip Erdoğan da, benzer bir otoriterleşme vemuhafazakârlaşmaya paralel olarak işçi sınıfının kazanımlarına yönelik saldırılarını artırması, yukarıdaki örneklere çokbenziyor.

Yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı vemilletvekilliği seçimleri bu süreçte AKP’ninsiyasi çöküşünü artıracak etkenler olabilir.Ancak, Tayyip Erdoğan’ın siyasi itibarını en çokyıpratan ve yurtdışına acilen çıkmasına yolaçan Gezi İsyanı oldu.

Devrimci işçiler ve sosyalistlerin takipetmesi gereken siyasal hat, bu nedenle seçimaritmetiği içinde dönüp durmak olmamalı. İşçi sınıfı içinde her seviyede mücadeleyiörgütlemek, mücadeleleri birleştirerekotoriter-muhafazakâr-burjuva AKPhükümetine, sermaye sınıfına karşımücadeleye güç vermek pusulamız olmalı.

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi EseriOlacaktır İşçilerin SesiAylık Süreli Siyasi YayınTarih: Aralık 2013 Sayı: 21Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad.Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. SarıoğluSorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. TulumbacıAsım Sok. Korular İş Hanı No: 48/2Kadıköy - İstanbulWeb: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Biz kimiz? Ne istiyoruz?Ne için mücadeleediyoruz?Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı vecinsiyetçi zorbalığa dayanıyor. Kapitalizminsanlık için son çıkış yolu olamaz.İnsanlığın kurtuluşu, sömürü ve baskıdan;ayrımcılıktan uzak yeni bir toplum olmalı,bu da komünizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devriminden kısabir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin veKüba'da daha en başından itibaren "işçisınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar,işçi sınıfının çıkarlarından uzak,bürokratik ve yozlaşmış rejim deneyimleriolmuştur. Bu rejimlerle "işçidemokrasisinin" ve "komünizmin"doğrudan ilgisi yoktur. Komünizm, işçisınıfı ideolojisidir; onun tarafından vedünya seviyesinde inşa edilebilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığınkurtuluşu olan komünizmi, kadın veerkeklerin her türlü sömürü, ezme-ezilmeilişkisinden; ayrımcı uygulamadan,yabancılaşmadan kurtuluşu olarak anlar.Kürt ulusunun kendi kaderlerini tayinhakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete,meclise, mahkemelere, orduya ve polisekarşı tutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikalarındevletten ve sermayeden bağımsız,demokratik, şeffaf olmalarını savunur.İşçilere ihanet eden sendika bürokratlarınakarşı mücadele eder. Sendikaların yenidenve tabandan gelişecek işçi hareketi eliylebirer işçilerin öz örgütü haline gelmesi içinçalışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfınınekonomik ve demokratik hakları gibi,siyasi hakları ve iktidarı için demücadeleyi zorunlu sayar. Tüm işçilerin,emekçilerin, yoksulların öz çıkarlarınısavunacak Enternasyonalist Komünist birişçi partisinin inşasını amaçlar. Bu aynızamanda uluslararası işçi sınıfının partisiolacak olan yeni bir KomünistEnternasyonalin inşası demektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’ningeleneğine bağlıdır; EnternasyonalistKomünisttir.

2 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

Page 3: İşçilerin Sesi Aralik 2013

3Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

İcraatları yok ama yerelseçimlerde oy istiyorlar! AKP ve CHP adaylarının, kent hakkını koruyan, şehrin sermayeye açılmasını önleyen, daha fazla yeşil,daha rahat ulaşım ve yaşam alanları yaratan projeleri bulunmuyor. Sadece nüfusu 15 milyonu geçen birkentin yönetimine, maddi ve siyasi olanaklarına, siyasi prestij fırsatlarına erişmek istiyorlar.

Mart 2014’te yapılacakolan yerel seçimler ön-cesinde siyaset cephesiısınıyor. Birkaç seçimdir

seçimlere ilgi az. Bu kez Gezi İsyanınyıprattığı, Ortadoğu’da izlediği siya-setiyle yalnızlaşan ve daha da otoriter-leşen AKP iktidarı karşısında, muhalefetcephesinin daha etkili olması umuluyor.

AKP de bunun farkında olarak, ba-kanlarını önemli kentlerin belediye baş-kanlıklarına aday gösteriyor, Barzanidahil önceki yıllarda “şaki” saydığıKürt liderleriyle kolkola giriyor.

Ana muhalefet partisi CHP de ha-zırlığını, AKP karşıtlığı üzerinde genişbir siyasi yelpaze içinde toplamayaçalışıyor. Temel sloganı “AKP’ye ‘dur’demek için CHP adaylarını, İstanbul’da,Ankara’da ve diğer kentlerde destekle”üzerine yükseltmekte. Özellikle İstan-bul için daha önce partiden ihraç ettiğiŞişli Belediye Başkanı Mustafa Sarı-gül’ün “ihraç kararı” kaldırıldı vegüçlü bir aday adayı olarak takdimediliyor.

Sadece Sarıgül değil, Necmettin Er-bakan’ın yeğeni ya da HAS PartidenZeki Kılıçarslan gibi isimlerin yanısıra merkez sağda yer alan 200’e yakınisme ki bunların çoğu eski ANAP, DYPkökenlidir, CHP’de bir araya gelmeye,aday olmaya, AKP’ye karşı destek ver-meye davet edildiği basına yansıyanhaberler arasında.

İstanbul seçimleri belirleyici önemdeİstanbul anakent başkanlığına

AKP’nin adayı yeniden Kadir Topbaşolacağı kesin gibi. CHP’de Sarıgül ileGürsel Tekin aday adayı. HDP millet-vekili Sırrı Süreyya Önder ise, kesinolmamakla birlikte aday adayıdır.

CHP, AKP’nin yenilgiye uğratılmasıgibi, sadece iktidardaki kişiyi ve partiyideğiştirmeyi temel alan politik çizgisi,“Topbaş gitsin Sarıgül gelsin” seviyesiniaşamıyor. Belediyecilik açından bu ikiismin politik bir farkı yok. Sadece par-tilerinin isimleri farklı. Üstelik, Sarı-gül’ün sol değerlerle, sol siyasetle, işçihatlarıyla, kentsel dönüşüm karşıtı tu-tumla uzak yakın bir ilgisi bulunmuyor.

Nitekim Sarıgül’de CHP Genel Baş-kanına “şehrin anahtarını getirmeyi”vaat ediyor. Alternatif bir kent politi-kasını değil.

AKP ve CHP adaylarının yurttaşlarınkent hakkını koruyan, şehrin sermayeyeaçılmasını önleyen, daha fazla yeşil,daha rahat ulaşım ve yaşam alanlarıyaratan projeleri bulunmuyor. Sadecenüfusu 15 milyonu geçen bir kentinyönetimine, maddi ve siyasi olanakla-rına, siyasi prestij fırsatlarına erişmekistiyorlar. İcraatlarından söz etmiyorlarama oy istiyorlar.

Yerel seçimlerin, peşpeşe yapılacakcumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri se-çimlerinden öncesinde, “ön seçim” gibideğerlendiriliyor ve seçim stratejileri“genel seçim” özelliği taşıyor.

CHP’nin ittifak arayışıGezi İsyanında öne çıkan eski BDP

yeni HDP milletvekili Sırrı SüreyyaÖnder, İstanbul belediye başkanlığıiçin adı geçen isimlerden. CHP tara-fından ise, aday olması “oyları bölmek”olarak değerlendiriliyor. CHP’li GürbüzÇapan “Sırrı Süreyya ayıp ediyor. BizTayyip’ten kurtulmaya çalışıyoruz. Sa-rıgül konusunda, ilkesel sorun diyor”diyerek, HDP’nin aday çıkartmamasını,adayını çekmesini istiyor.

Bu istek, Cumhuriyet gazetesinde

çıkan bir haber vesilesiyle HDP ileseçim ittifakı seviyesine taşındı. Ha-berde, anakentte CHP’nin desteklene-ceğini, bazı ilçelerde ise, HDP adayla-rının CHP listesinden seçimlere gir-mesinin pazarlığının yapıldığı iddiaediliyor. Bu haberdeki iddialar iki partitarafından da reddedilse de, ittifak tar-tışması süreceğe benziyor.

HDP’nin yaklaşımıBDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş,

gazetecilerin bir sorusu üzerine “Tür-kiye'nin metropol kentlerinde HDP iyibir örgütlenme ve çalışmayla büyükbir oy potansiyelini ortaya çıkarabilir.Bu kazanımın başarıya dönüşebilmesiiçin bazı illerde ve ilçelerde ilkeli itti-faklara açık olması gerektiğini düşü-nüyoruz. Ama bu saate kadar HDP ileCHP ya da başka bir parti arasındaresmi ya da gayri resmi bir ittifak gö-rüşmesi olduğunu söyleyemeyiz” diyecevabını verdi.

HDP yetkilileri “İttifakı CHP tabanıistiyor… Merkezi bir ittifak söz konusudeğil. Ancak bağımsız adaylar üzerindenkonuşulabilir” diyorlar. Sırrı Süreyya’nın“Biz ilkesel ve şeffaf yapılacak bir it-tifaka açığız” dediği basına yansıdı.

Seçim mi Gezi mi?Genel bir ittifaktan değil, İstanbul

seçimleri için seçim işbirliğinin mümkün

olup olmayacağına dair tartışma süre-cektir. Ancak bu tartışmanın AKP’yekarşı mücadelede değeri ne kadar ola-bilir? Özellikle de elimizde “Gezi” gibibir ölçü varken, seçimlerin siyasettekiağırlı ne kadar olabilir? Ya da seçimlereeskisi gibi bakabilir miyiz?

Dolayısıyla AKP’yi geriletecek si-yasal güç, seçimlerde elde edilecekbaşarıdan çok, Gezi İsyanında ya daNewrozlar’da gördüğümüz işçi veemekçi kitlelerin mücadele gücündeyatmaktadır. HDP bu ilk sınavındatercihini hangi yönde yapacak? İttifakve seçim taktikleri üzerinden diplomasive görüşme yolunu izleyip pazarlıklaramı girecek? Kendini ilerdeki seçimpazarlıklarına ve iktidar alternatiflerinemi hazırlayacak yoksa Gezi İsyanınınçağrısı ve ruhuyla mı hareket edecek?

Ya da Sırrı Süreyya’nın Çapan’acevaben “Biz hayatımız boyunca ka-zanamayacağımızın çok aşikâr olduğuyarışların koşucusu olduk. Bu kadarçok öldüysek bundandır. Zindan du-varları hep solcuların kanına fon olduysabundandır. Mülksüz, baldırıçıplak ve‘çapulcu’ olduysak bundandır. Bizimiçin ‘onur’ ve ‘erdem’in kazanmaktandaha kıymetli olmasındandır” söylediğisözleri HDP yüksek sesle söyleyebilecekmi? Temel soru budur. qSeyfi ADALI

Yeniden CHP’yekatılan MustafaSarıgül’ün soldeğerlerle, solsiyasetle, işçihaklarıyla,kentsel dönüşümkarşıtı tutumlauzak yakın birilgisibulunmuyor.NitekimSarıgül’de CHPGenel Başkanına“şehrinanahtarınıgetirmeyi” vaatediyor. Alternatifbir kentpolitikasını değil.

Page 4: İşçilerin Sesi Aralik 2013

4 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

Barzani etkisi BDP’yi zayıflatmaz

Irak Kürdistan Bölgesel YönetimiBaşkanı Mesut Barzani’nin, Di-yarbakır’da Başbakan Erdoğan ile

dayanışma görüntüsü vermesi, bir dizisiyasi senaryo üretilmesine yol açtı.Siyasi iktidar yandaşı yorumcular,AKP’nin, Barzani’nin desteğiyle,BDP’yi devre dışı bırakarak, Kürtlerarasındaki desteğini arttıracağını umu-yorlar. Bu gelişmenin sonucu olarak,BDP’nin zayıflayıp bölüneceğini, bunakarşılık AKP’ye yakın, Barzani’nin si-yasi çizgisinde bir Kürt oluşumunungüçleneceğini hayal ediyorlar.

BDP’nin, Barzani’nin ziyareti karşı-sında yekpare bir tutum alamaması da,bu tür beklenti ve yorumları teşvik etti.Barzani’nin Kürt Ulusal Kongresini blokeetmesine zaten tepkili olan; bu defa daAKP’nin yanında görüntü vererek,BDP’yi karşısına almasından rahatsızlıkduyan bir kısım BDP yöneticisi, Başbakanve Barzani’nin Diyarbakır’a geldiği sa-atlerde, il binası önünde kitlesel bir basınaçıklaması yaparak, bu ikiliyi kınadı.Buna karşılık, Diyarbakır Belediye Baş-kanı ve bazı milletvekilleri, Başbakanıhavaalanında karşılayıp Belediye’de mi-safir ettikleri gibi, ertesi gün de MesutBarzani ile bir araya geldiler. BDP Eş

Genel Başkanı Gültan Kışanak, dahasonra yaptığı açıklamada, kendilerinin“durumu kurtarmaya çalıştığını” vurgu-layarak, BDP’nin bastırması üzerine,Barzani’nin ikinci gün Kürt milletvekil-leriyle bir araya gelmeyi kabul ettiğinibildirdi.

Dört parçada da içdinamikler belirleyicidirAslında bu yaşananlar, Mesut Barza-

ni’nin ikili karakterini ortaya koymuştur.İlk gün, ekonomik zenginliklere sahipbir “devletçiğin” başkanı olarak ve bu“devletçiğin” ekonomik ve siyasi çıkarlarıgereği, bölgedeki en güçlü müttefikiylebir araya gelerek, güven tazelerken, ikincigün Kürt yanını öne çıkarmış ve geldiğiülkenin Kürt siyasetçileriyle görüşmüştür.Bunu yaparken de, BDP’lilerin yanı sıra,diğer parti ve siyasi eğilimlerden Kürtsiyasetçilerle aynı fotoğraf karesinde gö-rüntü vererek, “tarafsızlığını” vurgulamayaözen göstermiştir.

Kürdistan gerçekliğinin özü, bu ül-kenin dört parçaya bölünmüş ve dörtdevletin sınırları içine hapsedilmiş ol-masıdır. Her ne kadar bu parçalar arasındailişki ve etkileşim daima bir biçimdesürmüş olsa da, siyasi bölünmüşlük,

Kürtlerin ekonomik ve siyasi gelişimle-rinin her parçada farklı olmasını berabe-rinde getirmiştir. Örneğin Kürdistan’ınen eski ve köklü partisi olan KDP, diğerparçalarda kendi siyasi uzantılarını ya-ratmış olsa da, esas olarak Güney’de ge-lişip, güçlenmiştir. Buna karşılık PKK-KCK çizgisi, zaman zaman diğer siyasieğilimlerle de çatışarak, Kuzey’deki Kürt-ler arasında tartışılmaz bir güç halinegelmiştir. Kürt mücadelesine bağlı farklısiyasi ve ideolojik eğilimlerden kişi vesiyasetçileri kendi bünyesinde toplamayıbaşarmıştır. BDP ise, yasal bir partiolarak, bu damardan beslenmektedir. Buyüzden, birbirlerinden farklı ideolojikve siyasi eğilimler taşıyan, Ahmet Türk,Altan Tan ya da Emine Ayna gibi isimleriaynı çatı altında birleştirebilmektedir.Kürt sorunu asgari düzeyde çözülüp,Kürtler içindeki sınıfsal çelişkiler öneçıkmadan, bu durumun değişmesi bek-lenmemelidir.

Buna karşılık, ismi bile KDP’yi çağ-rıştıran, KADEP gibi, bu partinin siyasiuzantısı olan gurupların Kürt siyasetindeciddi bir ağırlığı yoktur. Eğer Barzani’ninKuzey’deki Kürtler üzerinde ciddi birsiyasi etkisi olsaydı, KADEP’in büyükbir parti haline gelmesi gerekirdi. Bu tür

örnekleri bütün parçalar için çeşitlendirip,çoğaltmak mümkündür. Kısacası, Kür-distan’ın bölünmüşlüğüne bağlı olarak,tüm parçalardaki siyasi gelişmelerde, oparçanın iç dinamiği belirleyici olmaktadır.

Barzani Güney Kürdistan’ın Başkanıdır Barzani, Diyarbakır ziyaretinin ikinci

günü, Belediye Başkanı Osman Bayde-mir’in konuğu olmuştur. Aslında, siyasiolarak, Barzani’ye yakın bir politikacıolan Baydemir, Barzani’yi karşılarkenyaptığı konuşmada, “Güney Kürdistan’ınBaşkanı, Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz”ifadesini kullanmıştır. Bunun anlamı şu-dur: “Sen bütün Kürdistan’ın değil sadeceGüney Kürdistan’ın başkanısın, sınırlarınıbil!” Baydemir’in bu yaklaşımındanbile, Barzani’nin Kuzey Kürtleri üzerindeciddi bir siyasi etkisi olamayacağını, do-layısıyla siyasi iktidar yandaşı yazar veakademisyenlerin umduğu gibi, Türkiyesiyasetini AKP lehine etkileyemeyeceğinigörmek mümkündür. Deneyimli bir si-yasetçi olan Mesut Barzani de bu gerçeğinfarkındadır; o nedenle BDP’ ye karşı,AKP’nin yanında açık bir siyasi tavıralması beklenmemelidir. qAykut ÖZER

BDP “demokratik özerkliğe” hazırlanıyorBütün siyasi partiler dört ay sonrayapılacak yerel seçimlere odaklanmış,kazanmalarını sağlayacak adaylarınıbelirlemeye çalışıyor. Bu çerçevedeBDP’de ilginç gelişmeler yaşanıyor.Birçoğu milletvekili olan partinin “ağırtopları”, çeşitli Kürt illerinden belediyebaşkanı seçilmek için adaylığını koydu.Partinin eş genel başkanı Gültan KışanakDiyarbakır Büyükşehir Belediye Baş-kanlığı için aday olurken, DTK EşBaşkanı Ahmet Türk’ün Mardin’den,Meclis Gurup Yöneticisi Sırrı Sakık’ınise Muş’tan aday olacağı söyleniyor.Kazanmaları halinde, bu kişilerin mil-letvekillikleri düşecek ve Meclis’tekipartili milletvekillerinin sayısı neredeysegurup kurma sınırına gerileyecek. Partibu riski göze almış görünüyor.

Bu tutumu, bölgede AKP ile girilenkıyasıya rekabete ve seçimleri mutlakakazanma arzusuna bağlamak yeterli değil.AKP’nin, Diyarbakır, Mardin ve Vangibi belli başlı merkezleri alıp, BDP’yibölgede yenilgiye uğratmaya ve Kürt hal-kını kendisinin temsil ettiğini kanıtlamayaçalıştığı biliniyor. Bunu başarabilmeleri

kendileri için gerçek bir siyasi zafer olacak.Bunun, bölge kentlerinin ekonomik rantınıyemenin ötesinde, çok önemli siyasianlamı var. Kürtleri rejime ve merkezidevlete entegre etmeyi başarmış bir AKP,özellikle Gezi Olayından sonra, egemensınıflar nezdinde sarsılan meşruiyetini ye-niden tesis etmiş olacak. Kürtlerin kulağınahoş gelen kimi sözler söylediği, sembolikadımlar attığı için, şoven milliyetçiler ta-rafından “bölücü” olmakla suçlanan AKP,halka, kendisinin bölücü değil birleştiriciolduğunu kanıtlamış olacak.

Göstergeler BDP lehineAKP’nin kazanma yönündeki siyasi

hırsı anlaşılır olmakla birlikte, siyasi gös-tergeler onun lehinde görünmüyor. Onedenle bu siyasi hırsın BDP’yi endişe-lendirmesi pek anlamlı değil. BDP’ninDiyarbakır’daki oy oranı, gerek 2009yerel seçimlerinde gerekse 2011 genelseçimlerinde, yüzde altmışın üzerindeydi.AKP ise ancak onun yarısından birazfazla oy almıştı. Mardin’de ise 2009yerel seçimlerinde kent merkezini AKPkazanmıştı ancak bu defa, Mardin bü-

yükşehir olduğundan, ilin tamamındakullanılan oylar belirleyici olacak. 2011genel seçimlerinde, BDP’nin il genelin-deki oy oranı yüzde altmış. O nedenlebu defa Mardin Büyükşehir Belediyesi,BDP için, “çantada keklik” olmalı.

Rakamlar bir yana, geçen üç yıllıksürede ibreyi AKP’den yana çevirecekönemli siyasi gelişmelerin varlığındansöz edebilmek mümkün değil. Tam ter-sine, Roboski katliamı, Rojava sınırınaduvar örülmesi, sözde demokrasi paketininiçinin boş çıkması gibi, Kürtleri AKP’denuzaklaştıracak bir dizi olay yaşandı.

Bir yıldır devam eden fiili ateşkesingetirdiği siyasi yumuşama ortamınınAKP’ye puan kazandıracağı düşünülebilir.Ancak silahların susmasını ve gençlerinölmemesini sağlayan sürecin bir tarafındada Kürt siyasetinin olduğu unutulmamalı.Başta Öcalan olmak üzere, Kürt siyase-tinin olgun ve barışçı tutumunun bunusağladığı açıktır. O nedenle, oy açısındanbakıldığında, sürecin esas olarak BDPlehine işlediğini söylemek mümkün, çün-kü süreç Kürtler içindeki daha geri vepasif unsurları BDP’ ye yakınlaştırdı.

Süreci iki partinin (AKP ve BDP) birliktegötürdüğü düşünüldüğünde, Kürtlerinkendi partilerini, yani partilerden Kürtolanını tercih etmeleri “eşyanın doğası”gereğidir ve öyle de olmaktadır. BölgedeAKP ve diğer partilerden BDP’ ye katılımolduğu gözlenmektedir. Dolayısıyla, ra-kamlar dışında, siyasi gelişmeler de,2014 Mart ayında yapılacak yerel se-çimlerde, BDP’nin şahsında Kürt siyasihareketinin yeni ve daha büyük bir zaferkazanacağını göstermektedir.

Siyasi gerçekler bu şekilde olunca,BDP’nin, “ağır toplarını” bölgenin önemlimerkezlerinde belediye başkanı olmayayönlendirmesi, esas olarak seçimleri ka-zanma hedefiyle açıklanamaz. Bu ge-lişme, BDP’nin bölgede kurumlaşmayıtemel hedef olarak önüne koyduğunu;bunun için Meclisteki etkinliğinin azal-masını bile göze aldığını gösteriyor.Önde gelen kadrolarını bu yönde seferberederek, esas enerjisini bölgede örgütlenmeve kurumlaşmaya harcaması, kendisinibölgenin özerk yönetimine hazırladığınıortaya koyuyor. qNecdet SEÇER

Barzani’nin siyasi etkisi kendi ülkesiyle sınırlıdır. O nedenle Kuzeydeki Kürtler ve Kürt siyaseti üzerindeciddi bir etkisi olamaz.

Page 5: İşçilerin Sesi Aralik 2013

5Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

AKP-Barzani yakınlığıtamamen “duygusal”Çok taraflı sorunlarla kuşatılmış Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve onun başkanı Barzani’nin, Kürt sorunununçözümü ya da “tıkanan sürecin” yeniden işlerliğe kavuşması için yapabileceği bir şey yoktur.

Başbakan Erdoğan’ın, IrakKürdistan Bölgesel Yöne-timi Başkanı Mesut Barzaniile birlikte gerçekleştirdiği

Diyarbakır mitingi tam bir halkla ilişkilergösterisine dönüştü. İki liderin yanısıra, Barzani’nin yanında getirdiği Kürtozan Şivan Perver ile yine bir başkaKürt sanatçı İbrahim Tatlıses’in birliktedüet yapması büyük ilgi topladı. Hemenherkes bu halkla ilişkiler gösterisinden,Kürt sorunu eksenli ve “çözüm süreci-ne” ilişkin siyasi sonuçlar çıkarmayakalkıştı. Aslında her iki lider de bu du-rumdan memnundu ve buluşmanın butemelde yorumlanması onların da işinegeliyordu. Bu tür bir yorumla, AKP’ninKürt halkının gözünde popülaritesininyükseltilmesi hedefleniyor; Barzani’ninde, Kürt sorununun çözümü açısındanvazgeçilmez bir kişi olduğu kanaatioluşturulmaya çalışılıyordu.

Aslında buluşmanın bu boyutu daolmakla beraber, taraflar açısından esasönemli olan, iki ülke arasındaki eko-nomik ilişkiler, maddi çıkarlardı. Er-doğan-Barzani görüşmesinin amacı,uzun bir gerginlik döneminden sonra,Irak ile Türkiye arasında yeniden ısın-maya başlayan ilişkilerin, Türkiye-Gü-ney Kürdistan yakınlaşmasına nasıl biretkisinin olacağını açıklığa kavuştur-maktı. Kısacası, Türkiye ile GüneyKürdistan arasındaki yakınlaşma “ta-mamen duygusal” olduğu gibi, Diyar-bakır’daki gösteri de bu “duygusallığın”dışa vurumuydu!

ABD, bu “duygusal ilişkiyi” sabote ediyor!Sahip olduğu zengin enerji kaynak-

ları dolayısıyla zengin bir iç pazarıolan Güney Kürdistan, Türkiye burju-vazisinin uzun süredir ağzını sulandı-rıyor. Hâlihazırda, Irak, Türkiye’ninen fazla ihracat yaptığı ülkeler sırala-masında, Almanya’da sonra, ikincisırayı alıyor. Irak’a yapılan on milyardolarlık ihracatın, büyük kısmının Gü-ney Kürdistan’a gittiğini tahmin etmekiçin kâhin olmaya gerek yok. Bu böl-gede, 200’ü aşkın Türk firması faaliyetgösteriyor ve müteahhitlik hizmetlerininyarısını bunlar yürütüyor. Kısacası,zengin petrol kaynakları, zengin bir içpazar ile altyapı yatırımları ihtiyacı ol-

ması nedeniyle, Güney Kürdistan, Tür-kiye ekonomisi için, son yıllarda par-layan yıldız konumunda.

O nedenle, bu bölgeyi ekonomikve siyasi açıdan kontrolünde tutmakiçin yoğun çaba harcıyor. Bölgesel Yö-netim ile Irak merkezi hükümeti ara-sında, gerek belirli bölgelerin kontrolügerekse petrol kaynaklarının işletilmesive petrol gelirlerinin paylaşılması ko-nusunda süren yetki mücadelesi, zamanzaman gerginleşiyor. Kürdistan Yöne-timi, petrol yataklarının işletmeye açıl-masında kendi başına davranıyor; bututumuyla merkezi hükümetten tepkigörüyor. Kürdistan Yönetimi, Irak mer-kezi hükümetiyle ilişkilerinin gergin-leştiği noktada, sık sık, bağımsızlıksöylemini kullanıyor. İşin ilginç yanı,Türkiye’deki Kürtlerin statü taleplerini,“ayrılıkçılık” ve “bölücülük” olaraksuçlayan AKP iktidarı, Irak KürdistanYönetiminin bağımsızlık söylemlerinedestek veriyor, teşvik ediyor. Irak si-yasetinde “bölücü” bir rol oynuyor.

Bu noktada devreye ABDgiriyor. Irak’ın toprak bütünlüğündenyana olduğunu vurgulayarak, Kürtlerive Türkiye’yi uyarıyor. Çünkü Irak’ınparçalanması halinde, ülkedeki Şii ço-ğunluğa dayanan, Irak’ın Şii kökenli

merkezi yönetiminin İran’la yakınla-şacağını, bu durumun da bölgedekidengeleri kendi aleyhine bozacağınıgörüyor. Petrol kaynaklarının işletilmesive petrol gelirlerinin dağıtılmasının,Irak anayasasında öngörüldüğü şekildeyapılmasını bölgesel Kürt yönetiminedayatıyor. ABD ziyareti sırasında, Dış-işleri Bakanı Davutoğlu’nun, Irak’taayrılıkçı eğilimleri özendirmeme ko-nusunda, “kulağı çekiliyor”!

Davutoğlu uzun bir aradan sonra Bağdat’taTürkiye’nin, Ortadoğu’da Sünni İs-

lamcı eksenin liderliğine soyunmasıve buna bağlı olarak, ülkesinde idamcezasına çarptırılan Sünni kökenli IrakCumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Ha-şimi’yi ülkeye kabul edip sahiplenmesi,Irak merkezi yönetimiyle ilişkilerinibozmuştu. Irak merkezi yönetimiyleKürdistan Yönetimi arasındaki gergin-likte, Kürtlerden yana tavır almasıylada “işe tuz, biber ekmiş”, ilişkiler tüm-den durağanlaşmıştı. Ancak muhtemelenABD’nin de devreye girmesiyle, önceIrak Dışişleri Bakanı Hoşyar ZebariAnkara’ya geldi, daha sonra da Davu-toğlu Bağdat ziyaretinde bulundu. Da-vutoğlu, Irak merkezi hükümet yetki-

lileriyle görüştüğü gibi, yönetime birjest yaparak, Iraklı Şiiler açısındankutsal kentler olan Necef ve Kerbela’yıda ziyaret etti.

Barzani’nin kendisi yardıma muhtaç Bunun üzerine, Barzani Yönetimi,

Türkiye ile geleceğe dönük yaptığıpetrol çıkarma ve dağıtımı projelerininiptal edilmesi endişesine kapıldı. Ogüne kadar sürekli ertelediği, Kürt Ulu-sal Kongresinin toplanma çalışmalarınahız verir göründü. Tam da Davutoğ-lu’nun Bağdat’ta olduğu gün, KongreHazırlık Komitesinin apar topar top-lanmasını sağladı. Daha doğrusu, so-nuçsuz kalan, “aç-kapa” bir toplantıgerçekleştirdi. Böylece, kendince AKPhükümetine gözdağı vermiş oldu. Baş-bakan Erdoğan’ın Diyarbakır gezisitam da böyle bir ortamda gerçekleşti.Yapılan davet üzerine, Barzani, Kürtlerarasında sembolik bir değeri olan veyaklaşık kırk yıldır ülkesine gelemeyen,ozan Şivan Perver’i de peşinden sü-rükleyerek, Diyarbakır’a geldi. Erdoğanile birlikte, kalabalık bir topluluğunkarşısında, “kardeşlik ve dayanışma”mesajı verdi. Ancak kapalı kapılar ar-dında, esas olarak, Türkiye’nin Irak ileilişkilerinde gelinen son noktayı anlayıp,değerlendirmeye çalıştı. AKP hüküme-tinin de, Barzani’ye, ABD’nin uyarısıdoğrultusunda, sorunları Irak merkezihükümetiyle çözmesini söylediği an-laşılıyor ki, Barzani, bugünlerde Bağ-dat’a gitmekten söz ediyor.

Bunun yanı sıra, seçimlerin üzerin-den yaklaşık iki ay geçmesine karşın,Güney Kürdistan’da yeni hükümet he-nüz kurulamadı. Barzani’nin KDP’siseçimlerden birinci parti olarak çıkmışancak Meclis’te salt çoğunluğu eldeedememişti. Geleneksel müttefiki KYBdâhil, diğer partiler KDP’ye mesafelidurmakta, onunla başta Rojava politikasıolmak üzere birçok konuda ayrışmak-tadırlar. Çok taraflı sorunlarla kuşatılmışKürdistan Bölgesel Yönetimi ve onunbaşkanı Barzani’nin kendisinin yardımaihtiyacı vardır. O nedenle Kürt soru-nunun çözümü ya da “tıkanan sürecin”yeniden işlerliğe kavuşması için yapa-bileceği bir şey yoktur. qAykut ÖZER

Erdoğan-Barzani buluşmasının Kürt sorunu boyutu da olmakla beraber,taraflar açısından esas önemli olan, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler,maddi çıkarlardı.

Page 6: İşçilerin Sesi Aralik 2013

6 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

öğretmenlere coplu-gazlısaldırı, AKP’nin eseridir!Toplumsal muhalefeti bir türlü bastıramayan AKP hükümeti, protesto çığlıklarıkarşısında, elindeki tek silaha başvurmaktan çekinmiyor: “Devlet terörü”

KESK’e bağlı Eğitim-Sen üye-leri, eğitimin ve öğretmenlerinsorunlarını dile getirmek için,

devletin dayattığı 24 Kasım ÖğretmenlerGünü vesilesiyle, Ankara’da “Mesle-ğimize, onurumuza, insanca yaşamhakkımıza, geleceğimize sahip çıkmak”sloganıyla yürüyüş ve basın açıklamasıyapmak istedi. Farklı illerden gelerekTandoğan Meydanı’nda toplanan ka-labalık, taleplerini duyurmak için Ba-kanlığa doğru yürüyüşe geçti. Kortej,Kızılay Meydanı girişinde polis tara-fından durduruldu.

AKP’nin otoriter yüzünügöstermiş oldu Devletin ve polisin tavrı, 1 Mayıs

2013’ten ve Gezi İsyanından beri de-ğişmedi: “Açıklamanızı yapın ve dağılın;yoksa dağıtırız.” Sendika yöneticileridemokratik haklarını kullandıklarını,“bakanlığa yürüyeceklerini ve polistenbarikatı kaldırmasını” istediler. Sonuç,ana akım medya tarafından perdelemeyeçalışılsa da, kamuoyundan gizlenemedi.Devlet terörü, polis marifetiyle öğret-menlerin sırtına indi. Polis, gaz, su veözellikle cop kullanarak kitleye acıma-sızca saldırdı ve dağıtmaya çalıştı. Ya-ralanan, coplanan öğretmenlerin görün-tüleri, demokratik haklarını kullanmakisteyen emekçilere karşı, AKP iktidarının

otoriter uygulamalarını nereye kadarvaracağını da göstermiş oldu.

Bu yaşananların ardından, BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan Trabzon’dakikonuşmasında, 24 Kasım ÖğretmenlerGünü’nü kutlayarak “…Her öğretmendeğerlidir” diyerek hamasi konuşmasınıyaptı. Bir Emniyet Müdürlüğü ise,astığı pankartla öğretmenlerin gününükutluyor, “Bizler sizin eseriniz” diyecekkadar ikiyüzlü açıklama yapabileceğinigösterdi.

Olayların ardından Eğitim-Sen ta-rafından yapılan açıklamada “Bakanlıkönünde sonlandıracağımız demokratikve barışçıl gösteri, AKP iktidarının pol-isleri tarafından engellenmiştir. Gazla,copla, kimyasal sularla ‘destan yazan’iktidarın polisleri yaptıkları müdahalesonucunda onlarca üyemizin yaralan-masına neden olmuştur. Sahte 24 Kasımkutlamaları ile öğretmenlik mesleğininkutsallığından bahsedenlerin gerçekyüzü bu müdahale sonucunda bir keredaha ortaya çıkmıştır” şeklinde oldu.

AKP hükümetinin ve Başbakanınbir türlü bastırılamayan toplumsal mu-halefete karşı büyük bir nefret ve öfkeduyduğu, yasal haklardan olan basınaçıklamasının yapılamaz hale getiril-mesinden anlaşılıyor. AKP hükümeti,protesto çığlıkları karşısında, elindekitek silaha başvurmaktan başka çaresi

kalmıyor: “Devlet terörü”. Bu nedenle23 Kasım günü on binleri Ankara’daalanlarda görünce, kitleye saldırmaktanbaşka yapacak bir çare bulamadı. Hü-kümet tarafından açıklanan ve hiçbirkesimi memnun etmeyen sözde “de-mokratikleşme paketlerinin”, artık git-tikçe otoriterleşen rejimin baskılarınıgizleyemez hale geldiği görüldü.

Kadınlara ve madenişçilerine de baskı Sadece eğitim emekçilerine değil,

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşıyürüyüş yapmak isteyen kadınlara,özelleştirmeye itiraz eden maden işçisinede yasak ve baskı kanunları çalıştırılıyor.Sözde Redhack grubuna üye olduklarıiddiasıyla siyasi şova dönüştürülen ope-rasyonda olduğu gibi, baskılar da boşaçıkıyor, çıkacak!

Önümüzdeki dönemde iktidarın he-def tahtasına olan kesimlerin demokratikhak ve özgürlüklerin korunması içinbirleşik mücadele zemininde yan yanagelmesi önemli olacak. AKP iktidarınınve Başbakan’ın şahsında cisimleşenotoriter siyaset karşısında, yeter ki, bir-leşik mücadele zeminini işçi ve emek-çiler arasında örelim. O zaman AKP’ninnasıl geri adım atmak zorunda kaldığıgörülecektir. qKaya İLHAN

29 Ekim’de büyük şovlarla açılışıyapılan Marmaray hakkındakitartışmalar hala devam ediyor.Açılışının ertesi günü yaşananelektrik kesintisi sebebiyle trenrayda kalınca, yolcuların raylarınkenarından yürütülmeleri üzerine,projede çalışan mühendis,“İnsanlar yürürken elektriklergelmiş olsaydı, yolcular yüksekakıma kapılıp ölmüş olurdu.”dedi. Kurum yetkililerine göre,yolcuların acil durum fren kolunuçekmesi ve acil durum butonunabasması sonucu 14 kez seferlereara verildi. ‘Asrın projesi’ olarakilan edilen bir projedekiaksaklıkların basit bir butonbahanesi ile açıklanması, üstelikbunun ilk kez trene bineninsanların suçu gibi gösterilmesi,uzmanlarca yapılan uyarıları haklıçıkarmış, Marmaray'ın diğerprojelerden çok daha fazla teknikrisk barındıran bir proje olduğunukanıtlamıştır. Marmaray’la ilgilien son kötü haber de, ağır çalışmakoşulları sebebiyle bir makinistinkalp krizi sonucu hayatınıkaybetmesi oldu. Üsküdaristasyonundan Marmaray tünelineulaşmak ortalama bir hızla 4dakika, treni bekleme süresi 10dakika, Üsküdar-Sirkesi arası 4dakika sürüyor. Yani yaklaşık 18dakika içinde Üsküdar’danSirkeci’ye varılabiliyor. Eminönü-Üsküdar vapur seferi ise yaklaşık15 dakika sürüyor. ÜstelikMarmaray hala Sirkeciistasyonuna uğramadan Üsküdarveya Kadıköy’den binen yolcularıYenikapı’da indiriyor ve bu treniçinde geçecek yaklaşık 12 dakikademek oluyor. Günde 1 milyonyolcu taşıma hedefiyle inşa edilenprojede, güvenlik ile beraber vehiç birisinden taviz vermeden hız,konfor ve ucuzluk talep etmekhakkımızdır. Böylesi büyük biryatırım, sistem bir bütün olarak vetüm güvenlik tedbirleri alınmadanaçıldığı için eleştiriliyor. Herzaman “karayolu değil, toplutaşıma”dan yanayız, ama ‘asrınprojesi’nde asrın kazasıyaşanmaması için güvenliktedbirleri tam anlamıylaalınmamış sistemin tamamıbitmeden reklam ve seçimmalzemesi amacıyla açılmasınakarşıyız. qAysun KOCA

Marmaray’ın arızaları bitmiyor

Page 7: İşçilerin Sesi Aralik 2013

7Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

‘Erdoğansız AKP’ye cevap‘dershanesiz cemaat’ oldu Gülen cemaati son dönemde dillendirilen “Erdoğansız AKP” projesine destek verince tehlikeyi gören Erdoğanda, siyasi rakibine en sert darbeyi vurmak için, dershaneleri kapatma silahını çekmiş görünüyor.

Merkez medya tarafındanbir süredir dillendirilenve beklenen AKP-Cemaatçatışması artık açıktan ya-

şanmaya başladı. Son kapışma zeminidershaneler. Başbakan tarafından gündemegetirilen ve yandaş medya tarafındandesteklenen “dershanelerin dönüştürül-mesi (kapatılması)” kararı, Gülen ce-maatinin can damarını tıkayacak boyuttaolduğu için, cemaat ile AKP arasındaki“kardeşlik hukuku” da rafa kalktı.

Dershane “savaşı”nın sadece eğitimalanıyla ilgili görüş farklılığından kay-naklanmadığı, ekonomik, siyasi ve ör-gütlenme boyutu; iktidar olanaklarındanyararlanma olanaklarına ulaşma yollarıgibi boyutları da var.

Öte yandan, dershanelerin eğitim sis-temi içindeki yerinin tartışılması, mevcuteğitim sisteminin kirli yanlarını açığa çı-kartması ve konuyu gündeme getirmesibakımından yararlı oldu. AKP 11 yıllıkiktidarı döneminde, dört bakan ve dörteğitim sistemi değişikliğine gittiği açığaçıkmış oldu. Kesintili eğitim aracılığıylave sözde 12 yıllık zorunlu eğitim adı al-tında, eğitim sistemini İmam Hatiplermerkezinde ve dini içerikli olarak yenidendüzenlemesinin sonuçları tartışılıyor. İlk-okuldan, liseye kadar bunun yarattığı tah-ribat kamuoyunun gündemine giriyor.

Dershane piyasasıKapitalist ekonomide market açmakla

dershane açmak arasında bir fark yoktur.Sermayedar için amaç, yatırdığı paradandaha fazlasını kazanacağı bir “işletme”açmaktır. AKP iktidara geldiğinden berieğitim sistemini, sınav temelli olarak ye-niden ve yeniden şekillendirerek, ders-hanelerin sayısız açılmasına zemin sağladıve bunu da cemaatin isteğiyle yaptı. Bir-likte planladılar.

Eğitim sisteminde sınav demek, devletokullarındaki yetersiz eğitimin dışarıdandesteklenmesi demektir. Bu dönemdedershanelere gitme yaşı ilkokul öğrenci-lerine kadar inmiş, dershane sayısı heryıl katlanarak artmıştır.

Araştırmalara göre cemaatin "Türkiyegenelinde 210'dan fazla özel okul, binlerceışık evi, dershane ve kurs, 500 öğrenciyurdu bulunuyor. Bunun yanı sıra TürkCumhuriyetleri'nden Kanada'ya, Nijer-ya'dan Singapur'a uzanan 134 ülkede top-

lam 400 özel okul, bu ülkelerde 38 öğrenciyurdu, 13 üniversiteye hazırlık kursu veon binlerce öğrencisi var". Milli EğitimBakanlığı Özel Öğretim Kurumları GenelMüdürlüğünün açıkladığı rakama göreTürkiye’de özel dershane sayısı 3690.

Dershanelerde 50 bini öğretmen olmaküzere toplam 70 bin kişi istihdam ediliyor.Etüt merkezlerinde ise binden fazla öğ-retmen ve 2 bin kişi çalıştığı belirtiliyor.

Bugün başbakan bu felaket durumugizlemek ve siyasi rakibi haline gelenCemaati maddi, siyasi ve insan gücü ba-kımından geriletmek için, dershanelerikapatmaktan bahsediyor. Yaşanan çatış-manın siyasi olduğu (taraflar birbirlerinieğitim sistemini bozmakla eleştirselerde) çok açık, bu kapışmanın bir tarihiarka planı da bulunuyor.

Cemaat-AKP ortaklığıAKP iktidara geldiğinde mevcut kad-

roları “Milli Görüş” kökenli, ideolojikama burjuva devlet aygıtını çevirecekeğitim ve niteliklere sahip kişiler değildi.Gülen cemaati ise uzun yıllardan berieğitim ve ticaret alana yatırım nedeniyle,AKP’nin ihtiyaç duyduğu insan kaynağınasahipti. Cemaat, iyi öğrencileri destek-leyerek hem iyi üniversitelerde okuttuhem de devletin değişik kademelerindeönemli görevlere gelmelerini sağladı.Hükümet de kendine ideolojik olarakyakın bulduğu bu insanları önemli gö-revlere getirdi. Ordu ve ulusalcı güçlerigeriletmek için açılan Ergenekon ve Bal-yoz gibi davalarda, bu kadroların yargıve polis içindeki unsurlarından yarar-lanması bu işbirliğine örnek verilebilir.Bu işbirliği, AKP’nin siyasi olarak önünün

açılmasına hizmet ettiği kadar, Cemaatinde, diğer dini gruplar arasından sivril-mesine, ekonomik olarak büyümesineve kadrolaşmasına hizmet etti.

Çatışma başlıyor2010 yılında gerçekleşen 12 Eylül

referandumunda AKP ve cemaat, siyasibir “koalisyon” görüntüsü altında hareketettiler ve başarılı oldular. Bu süreç AKPiçinde, Başbakan Erdoğan’ın tek adam-lığının yükselişi ve otoriter eğilimlergöstermeye başlamasıyla krize girdi. Er-doğan, iktidarına değil Cemaat gibi birdış unsurun müdahale etmesini, partiiçinde bile ortak olmasını tahammül ede-mez hale gelmişti (son günlerde partininikinci isimi olan Bülent Arınç’ı bile har-cayan açıklamalarını hatırlayalım).

Cemaat, hükümetin Kürt siyasetinemüdahale etmek için MİT Müştaşarınısavcılık marifetiyle sıkıştırması, aslındabugün yaşanan çatışmanın başlangıcınıoluşturdu. Gezi süreci sonrası Batı dün-yasında itibarı yıpranan, otoriter davra-nışları eleştirilen, dış politikada mezhepçive müdahaleci siyaseti başarısızlığa uğ-rayan Erdoğan’ın siyasi olarak zayıfla-dığını düşünen Gülen Cemaati, son dö-nemde dillendirilen “Erdoğansız AKP”projesine destek verdi. Bu tehlikeyi görenErdoğan da, siyasi rakibine en sert darbeyivurmak için, dershaneleri kapatabileceğisilahını çekmiş görünüyor.

Çatışmanın bazı sonuçlarıBuna karşılık AKP ile Gülen cemaati

arasında çatışma sadece birbirlerini dinisöylemlerle eleştirmekle sınırlı kalsaydı,bu bir seçenek olabilirdi. Bu iki siyasi

“kurum” arasındaki olası politik müca-dele, emekçiler, kadınlar, gençler veAlevi kesimler üzerindeki dini baskılarıartıracak gelişmelere neden olabileceksonuçlarda yaratıyor. Her iki blok esasolarak aynı muhafazakâr toplumsal ke-simlerden geliyorlar ve onların siyasi(oy) ve maddi destekleriyle varlıklarısürdürüyor ve büyüyorlar. Başbakan“eğitimi cemaatin ellerine mi bırakacağız”derken, Gülen Cemaatinin, diğer dinikesimleri geri plana itecek kadar çokbüyüdüğünü ifade ediyor, destekleriniistiyordu. Cemaat ise sahip olduğu ders-haneler aracılığıyla sadece eğitim ver-mediğini, dindar ve ahlaklı gençler ye-tiştirdiğini söyleyerek,muhafazakâr ke-simlerin desteğini almaya çalışıyor.

Yine öğrenci evleri tartışmasıyla,AKP, Cemaat’in üniversite gençliği için-deki örgütlenmesinin önünü kesmek is-tiyordu. Hükümetin muhafazakâr ailelereönerisi şu oldu: Çocuğunu ne olduğubelli olmayan öğrenci evlerine gönderme,ben daha çok öğrenci yurdu yaparaksenin ihtiyacını karşılayacağım.

Bu mücadelenin kaybedeni hangitaraf olacak belli olmasa da, kazananındini ve muhafazakar değerlerin, toplumüzerindeki baskısının büyümesi olacağınısöylemek mümkündür.

Nitekim, AKP Meclis Başkan Vekiliçıtayı yükseltmiş, “kız erkek karma eğitimsistemini” sorgulayan, ayrı okullar önerenbir seviyeye taşımıştır. Önümüzdeki dö-nemde otoriterleşmeye, muhafazakarlığave kamusal hizmet olarak eğitimin piya-saya açılmasına karşı mücadele bir aradayürütülmesi gerekiyor. qUfuk DEMİRCİ

Page 8: İşçilerin Sesi Aralik 2013

8 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

“Çok mu çok oluyoruz”

Çok Oluyoruz sloganı televiz-yonlarda bilboardlarda son za-manlarda sıkça duyduğumuz

Mavi Jeans reklamıdır. Mavi Jeans’inçok olduğunu kendi hayatımızdan bi-liyoruz. Zira Mavi, sigortasız/sendikasız,merdiven altında kot kumlama yaparakonlarca kot işçisinin ölümüne sebebiyetveren markalardan biri oldu geçtiğimizyıllarda. “Kot kumlama; kumun kuruhava kompresörleriyle kotların yüzeyinetutularak eskitilmiş görünüm verilmesiişidir. Avrupa’da 1960’lı yıllarda ya-saklanan kot kumlama işi, 1987 yılındanitibaren Türkiye’de yapılmaya başlandı.Türkiye’de 2009 yılına kadar kot kum-lama atölyelerinde çalışan onlarca işçihayatını kaybetti. 2009 yılında KotKumlama İşçileri Dayanışma Komite-si’nin mücadelesiyle Sağlık Bakanlığıtarafından yasaklandı.”

Kot kumlamanın Türkiye’de yasak-lanması ile beraber hazır giyim markalarıüretimlerini denetim ve işçi örgütlen-melerinin daha da zayıf olduğu, emekgücünün daha da ucuz olduğu ülkelerekaydırdılar. Bugün Mavi Jeans, üreti-minin büyük bir bölümünü Bangladeşve Mısır’da yapmaktadır. Ve oralardameydana gelen devasa iş cinayetlerindengördüğümüz kadarıyla oralarda da diğermarkalarla beraber “çok olmaya” baş-ladılar. Bangladeş’te son bir yıl içindehazır giyim sektöründe 2 bine yakınişçi hayatını kaybetti. Daha 6 ay öncesadece Rana Plaza’da hayatını kaybedenişçi sayısı 1133. Binlercesi hayatlarınıkazanmak için çalışamaz durumda veömür boyu sürecek sakatlıklarla yaşa-maya mahkumlar.

Rana Plaza’daki katliamın ardındanUluslararası İşçi Örgütü (ILO), Ban-gladeşli sendikalar ve Temiz GiysiKampanyası’nın ortak kararıyla “Ban-gladeş Yangın ve Bina Güvenliği Söz-leşmesi”ni imzalamaları için Bangla-deş’te üretim yapan tüm markalaraçağrı yapıldı. Orada üretim yapan fir-malar beş yıl içerisinde üretim yaptıklarıyeri denetlemek, denetimle ortaya çıkansağlık ve güvenlik sorunlarını düzeltmekkonusunda sorumluluk aldıklarını kabulederek imza attılar. Dünyada yüze yakınmarka bu sözleşmeyi imzaladı.

Türkiyeli olup Bangladeş’te üretimyapan 20’nin üstünde markadan, maa-lesef şimdiye kadar sadece bir tanesibu markaların içerisinde yer alıyor. Te-miz Giysi Kampanyası Türkiye olarakşimdiye kadar LCWaikiki, Mavi Jeans,Colins, De facto, Batik, Collezione,Sevenhill ve LittleBig (LTB)’in oradaüretim yaptıklarını tespit ederek ken-dilerine sözleşmeyi imzalamaları için

mektup yolladık. LCWaikiki dışındaşimdiye kadar Türkiye’den sözleşmeyiimzalayan ve bizim çağrımıza dönüşyapan marka olmadı. Onlardan istedi-ğimiz şey bu anlaşmayı imzalayarakişçilerinin can korkusu içinde değilemniyet içinde çalışacakları koşullarısağlamada çözüme ortak olmaları.

Mavi Jeans, sloganında “çok muçok oluyoruz” diyor. Biz de “evet çokoluyorsunuz haddinizi gerçekten aşı-yorsunuz” diyoruz. Turquality gibiprogramlar sayesinde bizim cebimizdenparalarla “marka”laşıyorsunuz, anladık.Ama sağa sola posta koyarak değil,mallarını üreten işçilerin sorumluluğunualarak büyük marka olunur. Unutmayınki sizleri marka yapan biz tüketicileriz.Ve biz bu manzaranın içinde gördüğü-müz şehir kahramanları sizin reklam-larınızda gösterdiğiniz gibi Bedük, Si-may Bülbül, Şafak Ongan, Deniz Yeğinİkiışık, Ayşe Boyner, Deniz Marşan,DJ Yakuza ve Can Soylu falan değilmaalesef… Bize sorarsanız “Şehir Kah-ramanları” her sabah çocuklarının ağzınabir parça yiyecek koyabilmek için,yarın evlerinin kirasını ödeyebilmekiçin ayda 38 dolar için işe giden, sizinmallarınızı can korkusu içinde üretenişçiler. Sizden istediğimiz ise en azındancan korkusunu ortadan kaldırmak içinsorumluluk almanız.

Biz tüketiciler biliyoruz ki bize giy-dirdiğiniz kıyafetlerden insan kanı dam-lıyor. Biz başkasının kanının sıçradığıkıyafetler giymek istemiyoruz. Evet,bu kez biz “çok mu çok oluyoruz!” qAbdülhalim DEMİR Temiz Giysi Kampanyası, Türkiye

Bugün Bangladeş,hem uluslararasıbüyük tekstilfirmalarının hem deTürkiyeli hazırgiyim şirketlerinin(LC Waikiki,Defacto, Seven Hill,Rodi Jeans, Batik,Colin’s veCollezione bunlarınarasındadır) gözdeüretim alanıolmuştur. Bundatercihte, elbetteBangladeş’tekiucuz işçilikkoşulları dabelirleyicidir.

Biz tüketiciler biliyoruz ki bize giydirdiğiniz kıyafetlerden insan kanı damlıyor. Biz başkasının kanının sıçradığı kıyafetler giymek istemiyoruz.

Suriye’de 3 yılda 11 binçocuk öldüMerkezi İngiltere’nin başkentiLondra’da bulunan OxfordResearch Group (Oxford AraştırmaGrubu) adlı kuruluşun yayımladığırapora göre, Suriye’de 3 yılda 11bin çocuk hayatını kaybetti.“Çalınan gelecekler” başlıklı raporBeşar Esad yönetimine karşıayaklanmanın başladığı Mart2011′den Ağustos 2013′e kadarkidönemi kapsıyor. 17 yaşındaaltındaki 11 bin 420 kurbandan389′unun keskin nişancılarınkurşunlarıyla hayatını kaybettiğibelirtilen raporda, 764 çocuğunyargısız infaza uğradığı, aralarındabebeklerin de bulunduğu 100′denfazla çocuğun da işkence gördüğükaydediliyor. Hedef gözetilerekaçılan ateş sonucu en fazla 13-17yaş grubundaki çocuklar ölüyor.Raporda yer alan rakamların,ölümlerin kaydını tutan Suriyelisivil toplum örgütleri tarafındansağlandığı ve bazı bölgelere erişimolmadığı için verilerin eksik olduğuvurgulanıyor. qİşçilerin Sesi Haber

İran’la nükleergörüşmelerdeanlaşmaİran ile BM Güvenlik Konseyi’nin5 daimi üyesi ve Almanya (5+1)arasındaki, İran’ın nükleerprogramına ilişkin görüşmeler 23Kasım’da sonuçlandı. Varılananlaşmanın “Şeffaflığın artması venükleer programın müdahaleedilebilir izlenirliği” noktasınavardığı belirtildi. ABD BaşkanıObama, “Bugün atılan adım,başkanlığa geldiğim gündenbuyana İran ile yaptığımız kaydadeğer somut ilerlemedir” dedi. BMGenel Sekreteri Ban Ki-mun da“Bu uzlaşma, Ortadoğu halklarıiçin tarihi bir anlaşmanınbaşlangıcı olabilir” ifadelerinikullandı. Anlaşmaya göre İran’ınuranyumu yüzde 5zenginleştirmesi ve elinde bulunanyüzde 20 oranındazenginleştirilmiş uranyum stokunuda imha etmesi gerekiyor. Nükleerfaaliyetlerin sürdüğü şehirlerdeuluslararası gözlemci sayısıartırılacak. 6 ay boyunca yeninükleer yaptırım olmayacak. qİşçilerin Sesi Haber

Page 9: İşçilerin Sesi Aralik 2013

9Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

Yunanistan’da genel grevboykot ve işgaller sürüyor

Dünyada, kapitalist krize çö-züm olarak sunulan, neo-liberal politikalara ve ke-mer sıkma programlarına

karşı mücadelenin en yoğun olarak ya-şandığı ülkelerin başında Yunanistangeliyor. Krizin başından beri, burjuvahükümetler tarafından uygulanan ta-sarruf tedbirlerine karşı birçok kezgenel grev gerçekleştiren Yunan işçisınıfı, 2013 yılının büyük kısmını dagrevlerle ve çatışmalarla geçirdi.

Eylül ayında, göçmen işçileri, sen-dikacıları, sosyalist parti üyeleri vesempatizanlarını hedef alan faşist sal-dırılara karşı, faşist katillerin tutuklan-ması, Altın Şafak Partisinin kapatılmasıtalebi ile sol-sosyalist partilerin öncü-lüğünde gerçekleşen büyük antifaşistgösterilere destek veren grevci işçilerve sendikalar, Kasım ayında da kemersıkma politikalarına karşı bir günlükgenel grev yaptı.

Çoğu Alman ve Fransız bankalarına

olan dış borç-kredileri, bu fonları kul-lanan şirketlere ödetmek yerine işçi sı-nıfına fatura eden hükümete yöneliktepkiler dinmiyor. Çalışanların ücret-lerinin düşürüldüğü, emekli maaşlarındakesintiye gidildiği, on binlerce işçininişten atıldığı ve işten atmaların da haladevam ettiği, 24 yaş altı gençlerin %60’ının işsiz olduğu ülkede, hükümetintasarruf politikalarında ısrar etmesinekarşı, işçi sınıfı ve örgütleri de ısrarlave kararlılıkla direniyor.

IMF, AB ve Avrupa Merkez Ban-kasından oluşan troyka tarafından de-netlenen, işbirlikçi burjuva hükümettarafından yürütülen kemer sıkma po-litikalarına karşı ülkenin iki büyük sen-dikası GSEE ve ADEDYE’nin grevçağrısı üzerine, kamu çalışanları, öğ-retmenler, sağlıkçılar, demiryolu işçilerive daha birçok sektörden çalışanlar 24saat iş bıraktı.

Başkent Atina’da şoförlerin iş bı-rakması sonucu, trafik tamamen du-

rurken, hastanelerde aciller dışındahizmet verilmedi.

Grevle birlikte düzenlenen protestogösterisi ve yürüyüşlere polis müdahaleetti. Polisin müdahaleleri ertesi gün desürdü. Haziran ayında tasarruf tedbir-lerinin bir parçası olarak kapatılan ve2600 çalışanı işten atılan devlet tel-evizyonu ERT’yi terk etmeyip, kapatmakararına direnen, uydu ve internet üze-rinden yayına devam eden bir grup ça-lışana karşı, polis operasyon düzenledi.

Öğrenciler de ayaktaYunan Üniversitelerinde başlayan

grev ise Atina Üniversitesi ile AtinaTeknik Üniversitesinde devam ediyor.Öğrencilerin okulu işgal ederek destekverdiği grev nedeniyle, iki üniversitedeon haftadır ders yapılmıyor. Hükümetin“eğitim reformu” adı altında okullarıözelleştirmeye çalışmasına, öğretmenlerinçalışma saatlerine ve eğitime ayrılan büt-çenin azaltılmasına tepki gösteren öğ-

rencilerin eylemleri de sürüyor.17 Kasım’da ise, askeri cuntaya

karşı Politeknik Üniversitesini işgalederek başlattıkları (Kasım 1973) baş-kaldırının 40. Yıldönümünü kutlamakiçin, ülkenin çeşitli kentlerinde on bin-lere öğrenci sokağa çıktı. 1967’de ik-tidara gelen askeri cunta, 1973 Poli-teknik isyanını kanlı bir biçimde bastı-rarak 24 öğrenciyi katletmiş; ancak buisyan cuntanın sonunun başlangıcı ol-muş, bu isyanla başlayan ve yaygınlaşanmücadeleler sonucu, Albaylar Cuntasısekiz ay sonra, 1974’de yıkılmıştı.

AB emperyalizmi ile işbirlikçi Yunanburjuvazisi ve hükümetine karşı, Yunanişçi sınıfı ve örgütlerinin mücadelesi, sı-nıfın daha geri ve geniş kesimlerini deiçine alarak, dalga dalga yayılıyor. Mü-cadele bir yerde sonlanır veya geri çeki-lirken, bir başka noktada yeniden ileriatılıyor. Mücadele genelleştikçe siyasal-laşıyor. İşçi sınıfı hızla sola kayıyor. qMustafa EKER

Yunan işçi sınıfı, 2013’ün büyük kısmını grev ve çatışmalarla geçirdi. Ülkede mücadele genelleştikçesiyasallaşıyor. hükümetin tasarruf politikalarında karşı kararlılıkla direnen İşçi sınıfı da hızla sola kayıyor.

Page 10: İşçilerin Sesi Aralik 2013

10 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

Forumfestİzmir’e moral oldu Gezi eylemlerinin ardındanbaşlayan halk forumlarının ortakkararıyla Forumfest etkinliğiyapıldı. 23-24 Kasım tarihlerindeAlsancak’ta düzenlenen festivaldeforumlar kendi tanıtım masalarınıaçtı, atölye çalışmalarını sergiledi.Dergi grupları, tutuklu aileleri,kadın grupları, tohumculukçalışması yapan gruplar, hayvanhakları savunucuları ve LGBTbireyler masa açtılar. Tiyatrogrupları ve yerel müzik gruplarısahne aldı. İkinci gün sadeceGündoğdu Meydanı’nda, forumlarve diğer gruplar masalarını açtılar.Konserler gün boyu sürdü. Gezişehitlerinin yakınları konuşmayaptı. Gezi tutsaklarının yakınlarıher cumartesi yürüyüş ve oturmaeylemi yaptıklarını, destekbeklediklerini anlattılar. Forumlarbirer paragraflık konuşma yaptı. Forumfest düzenleyenlere moralkaynağı oldu. Bundan sonra neleryapabileceğimiz tartışılıpkonuşulmaya başlandı. qİşçilerin Sesi Haber

EsenyurtDayanışmasıyön arıyorEsenyurt Dayanışması havalarınsoğumasından dolayı yer sorunuolduğu için forumlara bir ay aravermek zorunda kaldı. Forumlarıkapalı alanlara taşınma sorunu dayaşandı. Bir aylık aradan sonraforumların geleceğini tartışmak içinilk forum Esenyurt Gölge KültürSanat Merkezinde yapıldı. Foruma40-45 kişi katıldı. KatılımcılarEsenyurt Dayanışmasıbileşenlerinin çevreleri oldu. Busınırlı katılım, forumlar yapılsın mıyapılmasın mı tartışmasına yol açtı.Genel görüş mahalleden katılımınazaldığı yönünde. O zamanda butoplantılar forum değil bileşenlerinortak toplantısı oluyor. Toplantılarınpanel tarzında yapılması önerisineitiraz edenler oldu. İki hafta sonrayer olarak cemevindeki toplantıya25 kişi katıldı. Bu kez tamanlamıyla Dayanışma bileşenlerigeldi. Esenyurt Dayanışması Depove Yeşilkent forumlarınıngeleceğinin ne olacağını tartışmayadevam ediyor, kendine bir yol veyön arıyor. qİşçilerin Sesi Haber

Gezi İsyanının devletçe bilançosudurTaksim’deki Gezi Parkı’nda başlayanilk protesto eylemlerinin üzerinden altıaya yakın bir süre geçti. Bu dönem,AKP’nin ve devletin en zorlu günlerinetanıklık etti. Devlet güvenlik birimlerinin,Gezi Parkı eylemlerinin değerlendirmeside bunu gösteriyor. Kuşkusuz bunlarresmi verilerdir. 112 günlük sürede 80kentte (Bayburt hariç) Gezi Parkı olaylarıçerçevesinde 5 bin 532 eylem ya da et-kinlik gerçekleştirildi. Eylemlere yaklaşık3 milyon 600 bin kişi katıldı, 5 bin 513kişi güvenlik kuvvetlerince gözaltına

alındı, 189 kişi tutuklandı, 4 bin 329 kişiyaralandı, 5 kişi yaşamını yitirdi. Emni-yetten ise, bir kişi yaşamını yitirdi ve697 polis yaralandı.

Gözaltına alınanların yüzde 78’siAlevi kökenli olup bazı sendikalar/ siviltoplum örgütleri, taraftar grupları içindeyer alanlar, ulusalcı, laik kesimler. Yüzde12’si siyasi partilerle ilişkili, yüzde 6’sıdevrimci grupların içinde, yüzde 4’ü isedevletin gözünde daha da aşırı uçta.

Gezi Parkı protesto eylemlerinin ya-rattığı tahribatın değeri yaklaşık 139 mil-

yon lira. Bunun yarısını (74 milyon lira)işyeri zararları oluşturuyor. İkinci sırayı15.5 milyon lirayla polis araçlarındakihasarlar, üçüncü sırayı ise 10’ar milyonlirayla belediye araçlarının hasarı ve kal-dırım tadilatları alıyor. Kamu binalarıve AKP binalarına verilen zarar yaklaşık2 milyon lirayken, özel araçlarda 6 milyonlira, otobüs duraklarında 4.3 milyon lira,reklam panoları ve trafik levhalarında4.1 milyon lira ambulanslarda 2.8 milyonliralık maddi hasarlar oluştu. qİşçilerin Sesi Haber

Gazeteciler, yargıçlarla“koordineli” dinleniyorE

ski İstanbul Özel Yetkili Mah-kemelerinde ortaya çıkan ‘telekulak’ skandalı büyüyor. Cum-

huriyet gazetesinde ‘Başbakan onayladı,yargıçlar ayarlandı, MİT gazetecilerive yazarları dinledi’ üst başlığı ve ‘skan-dal üçgen’ başlığıyla manşetten verilenhaberde, MİT müsteşarı Hakan Fidanimzasıyla Başbakanlığa gönderilen birbelge yayınlandı. Yeni dinleme ve izlemeyöntemiyle ilgili Cumhuriyet’in ulaştığıbilgi ve belgelere göre gelişmeler özetleşöyle:

Dönemin Taraf gazetesi genel yayınyönetmeni Ahmet Altan, Mehmet Altanve gazetenin bazı yazarlarının telefon-larının kod isimlerle çıkarılan mahkemekararları ile MİT tarafından dinlendiğiortaya çıktı. Olayın ortaya çıkması üze-rine, telefonları dinlenen gazeteciler,istihbarat görevlileri hakkında suç du-yurunda bulunur. Ancak İstanbul ÖzelYetkili Savcılığınca, Müsteşar HakanFidan’ın ifadesi alınmak üzere çağrılmasıile yaşanan 7 Şubat krizinin hemen ar-dından MİT yasasında yapılan deği-şiklikle, istihbaratçıların soruşturula-bilmesi Başbakan’ın iznine bağlanır.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, is-tihbaratçıları soruşturabilmek için Baş-bakanlıktan izin ister. Savcılığın izinyazısında “….teşkilat görevlilerininmüşteki-mağdurların işledikleri herhangibir suç olmadığını bildikleri halde, ilgiliCumhuriyet Savcılığı ve mahkemelerinkendilerine dinleme veya izleme iznivermeyeceklerini, bunun kanuna aykırıolduğunu düşündüklerinden…….hari-cindeki kişiler için sahte kod adı üret-tikleri ve sanki casusluk suçunu takipediyormuş gibi gazeteciler için dinlemebaşvurusu yaparak, resmi evrakta sah-tecilik, haberleşmenin ve özel yaşamıngizliliğini ihlal ve görevi kötüye kul-

landıkları” iddiası ile MİT görevlilerihakkında soruşturma izni istedi.

T24 internet sitesinde de yayınlananhabere göre, savcılığın soruşturma iznitalebinin reddedilmesi için MİT Müs-teşarı Hakan Fidan’ın, Başbakanlığagönderdiği 7 Mayıs 2013 tarihli yazıda“kod isim uygulamasının mahkemelerialdatma kastı olmadığı gibi, aksine,gizi servis faaliyetlerinin-doğası gereği–gizli yürütülmesi zorunlu olduğunubilen /takdir eden hâkimlerle kurulankoordinasyon çerçevesinde tatbik edil-diğinin anlaşıldığı, bunların kod isimolduğunun zaten talep yazılarında vemahkeme kararlarında açıkça belirtildiği,dolayısıyla resmi evrakta sahteciliktensöz edilemeyeceğinin değerlendirildiği…” ifadesi kullanıldı. Başbakandan,“hukuka uygun olmadığı” için, istih-baratçılar hakkında soruşturma izni ver-memesi istendi. Başbakan Erdoğan dasoruşturma izni vermedi.

Mehmet Altan’ın avukatı Engin Cin-men, yapılan dinlemenin dayanağınınBaşbakanlığın gizli yönetmeliği oldu-ğuna işaret ediyor. “O gizli yönetmeliklebelli bazı olaylar olduğunda, bazı kişi-lerin sahte isimlerle dinlenebilme ka-rarını alma yetkisi verilmiş MİT’e”diyor. MİT de hâkimlerle koordinasyoniçinde dinleme kararları alıyor. Cinmen,“MİT Müsteşarının yazısından anlaşıl-dığı kadarıyla, yargıçlar bunu bilerek,sahte isimlerle dinleme kararı veriyorlar.Yani yargıçlar aldatılmıyor’ diyor. BunuTürkiye’nin Watergate skandalı olarakdeğerlendiriyor. Hem takipsizlik kara-rına, hem bu karara imza atan hâkimlere,hem de Başbakanlığın soruşturma iznivermeyen kararına karşı başvuru yap-tıklarını söylüyor.

Düne kadar hükümeti destekleyenve “hukuk devleti acaba bu memleketin

kapısını ne zaman çalacak” diyen ga-zeteci-yazar Hasan Cemal bile, bu du-ruma itiraz ediyor. “Bu kez işin içindeyalnız yargı yok, yargı ile birlikte devletde var, hükümet de var, istihbarat örgütüvar. Başbakan var. Daha vahimi bunlarınarasında işbirliği var” diyerek durumatepki gösteriyor.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Me-tin Feyzioğlu, uygulamayı ‘tam birpolis devleti’ diye değerlendiriyor. ‘Yar-gıç ve mahkeme kararlarının, kişiselnedenlerle, keyfi şekilde dinlemelerinönlenmesi için var olduğuna işaret edi-yor. Hakkında dinleme yapılacak kişininismini gizlenmesi hâkim kararını an-lamsız kılar. Ayrıca istihbarat teşkilatıile iyi ilişkilerde bulunan hâkimlerdensöz edilmesi vahimdir’ diye değerlen-diriyor. Feyzioğlu’nun bu değerlendir-melerinden, telefon dinleme olayına il-kesel olarak karşı çıkmadığı, soruna,kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığıve burjuva demokratların sıkça dile ge-tirdiği, hukukun üstünlüğü çerçevesindeyaklaştığı; bu olan bitenlerin burjuvademokrasisi sınırları içinde bile savu-nulamaz olduğunu söylemeye çalıştığıanlaşılıyor.

Haberleşme ve iletişim özgürlüğühiçbir şekilde sınırlandırılamaz. Dinlemekararı tam bir hukuksuzluktur. Ve birkaçgazeteci ile de sınırlı değildir. Kaldı kisorunu hukukun üstünlüğü çerçevesindeizah etmekte mümkün değildir. Yaşananhukukun üstünlüğü değil, güçlülerinhukukudur. Cumhuriyet’in yayınladığıbu belge, kuvvetler ayrılığının ortadankalktığının, yargının siyasal iktidar ta-rafından nasıl denetim altına alındığınınve yürütmenin kendisini, kendi koyduğuyasalarla dahi sınırlamadığının bir de-lilidir. qİşçilerin Sesi Haber

Page 11: İşçilerin Sesi Aralik 2013

11Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

“Gezi, sınırsız demokratbir emekçi hareketedir”

“III. İstanbul Kent Sempozyumu”kapsamında İstanbul Kent Forumu 24Kasım Pazar günü İTÜ Maçka Kam-püsü’nde gerçekleşti. Forumda Prof.Dr. Korkut Boratav’ın Gezi direnişinedair izlenimlerini paylaştığı konuşma-sından önemli noktaları aktarıyoruz.

Gezi direnişini anlamak, ortakistek ve taleplerin saptan-masıyla mümkün olabilir.Niteliksel ve yapısal bir so-

nuca nasıl ulaşabiliriz? Dünyada yaşananson buhrandan sonra, İspanya ve Yuna-nistan’da protestolar ve Amerika’da işgaleylemleri gerçekleştirildi. İki Arap ülkesiTunus ve Tahrir iktidarı deviren protes-tolara sahne oldu. Bu tür protestolar ge-nellikle orta sınıf eylemleri olarak yo-rumlanıyor. Protestolarda genelde içeriğioluşturanlar değil, dışlananlar anlatılır.Bu dil işçi sınıfının dışlanması için kul-lanılır.

İki muhatap var. Birinci muhatap ka-pitalizme karşı muhalif akımlar; anar-şistler, sosyal demokratlar (eski usulüyle),komünistler… Bizim iktidar bu kesime,marjinal, dedi. Örgütlü sol hareketler,bunlar size ait değil, dedi. Aslında, top-lumun geleceği işçi sınıfı değildir, demekisterler. Onlar sizden farklı ve farklı ha-reketlerdir diyerek, işçi sınıfı olmadıklarınıifade ederler. İkincisi, orta sınıfı iyi ni-yetiyle sahiplenenler, siz bizim çocuk-larsınız, sizin işçi sınıfıyla alakanız yok,diyen kesimdir. Bu iki dışlama da politikamacı gösterir.

Sadece Gezi direnişinde ölen insanlarabakarsanız bile orta sınıf söylemi asılsızdır.İşçi sınıfı tanımının daraltıldığı, eksikve yanlış bir betimlemeyle ifade bulanbu görüşleri bu nedenle reddetmeliyiz.İşçi sınıfı deyince sadece maden işçisiveya inşaat işçisini mi kastediyoruz, bu-nunla hiçbir yere varılmaz.

Gezi direnişi emekçi hareketidir Ahmet Haşim Köse ve Serdar Bah-

çe’nin yapmış olduğu araştırma bu bağ-lamda önemlidir. TÜİK araştırması içe-risinde yer alan yan soruları inceleyerek,gelir seviyesine ve sınıfsal duruma görebir ‘sınıf profili’ çıkarmışlardır.

Emeği ile geçimini sağlayan herkesemekçi sayılır. 2002 yılında çalışma ça-ğındaki nüfusun yüzde 89’u, 2012 yılındaise çalışma çağındaki nüfusun yüzde90’ı bu anlamda emekçidir.

Geçimini işgücünü satarak geçinenherkes işçidir. Bu anlamda bakarsak,2002 çalışma çağındaki nüfusun yüzde60’ı, 2012 yılında çalışma çağındaki nü-fusun yüzde 69’u işçidir.

Temel nokta emeği ile geçinen her-kesin emekçi olduğudur. Kim dışlanıyorbu tanımda? Başkasının emeğiyle geçi-nenleri dışlıyoruz.

Gezi direnişi emekçi hareketidir. Çün-kü orada olanlar işçi sınıfı, geçiminiemeğiyle sağlayanlardır. Gezi eylemlerinekatılanların, tüm anlamıyla işçi ve emekçiolduğunu söyleyebiliriz.

Artı değeri yaratanlar kim? Artı değereel koyanlar kim? Artı değere el koyanlarınhizmetkârı olanlar kim? Üretken olanve olmayan emek hangisi? Bunlar ayrıntıdüzlemidir.

Gezi’de üniversite ve lise öğrencile-rinin olduğunu gördük. Bunlar için deorta sınıf nitelemesi yanlış. Bunlar po-tansiyel işçi sınıfının adaylarıdır. Okullardaalmış oldukları eğitimlerde, beyaz yakalıolarak işgücü arzı için yetiştirilirler.Onları sokağa döken de yedek işçi ordusuolduklarını bilmeleri ve kapitalizmin vaatettiği işsizliktir.

Beyaz yakalıların işçi sınıfına ait ol-madığını iddia etmek için ustaca termi-nolojiler imal ediliyor. Örneğin, tezgâhtara‘satış danışmanı’ deniyor. İsmen ayrıcalıklıbir konuma yakıştırılıyor. AVM’lerde

yüksek topuklu ayakkabıların üzerinde,saatlerce oturmadan, boş durarak çalışan“satış danışmanlarının” çalışma koşullarıfabrikada çalışan işçiden daha ağırdır.

Direnmenin kendiliğindenprogramı nedir?Büyük kalabalığın Gezi’den ilham

alarak esinlendiği bir program var. Baş-bakan sordu “Hanginize zarar verdik?Neden karşı çıkıyorsunuz?”. Ali Babacan“Hareketin ekonomik ve politik bir bo-yutu yoktur. Brezilya’da toplu taşımaücretleri Yunanistan’da AB’nin kemersıkma politikalarına karşı protestolaroldu.” dedi.

Tepkinin kaynağını oluşturan olay,Taksim büyük rant vurgununun protestoedilmesi, onun red hareketi. TaksimProjesi kime zarar verecekti? Kimiişsiz bırakacaktı? Üniversite harçlarımı yükseltilecekti? Enflasyon mu de-ğişecekti? Hayır. Oluşacak gelir akım-larına kaynak yaratan bu projeler kim-seye zarar vermeden, kapkaççıların ensevdiği projelerdir.

Bu projeler sınıf kavgalarını tetik-leyen, işçilerle ve işçi ücretleriyle uğ-raşmayı gerektiren projeler değildir.Bu tür servet birikimi öğelerine yatayolarak el koyarak, yutarak, biriktirmebazen sadece 3-5 kişiye zarar vererekgerçekleşir. Özelleştirme nedeniyle

zarar görenler olur, ama burada zararolmaz. Yüzlerce insanı kalkışmaya zor-layan bu değil, farklı bir şeyler olmuştur.Emekçi işçi sınıfı hareketinin talepleriolgunlaşmış bir listedir. Taksim Daya-nışması’nın ipuçlarını genişleterek vebesleyerek sloganlaştırdığı; orası bizimmalımız! Gelecek nesillere devredilecekbir kamu mücadelesidir.

Gezi, sınırsız demokrat bir harekettiGezi Türkiye’de emekçilerin tümünü

temsil etmiyor olabilir. Yüzde ellininiçinde desteklemeyenler olabilir. Hareketesas olarak emekçi ve işçi hareketidir.Ekmek parası peşinde koşmayı aşanbir şekilde sahneye çıktı.

Kendi talepleri ve dünya görüş listesiolan aydınlanmacı ve temsili demok-rasinin kuralsızlıklarına karşı sınırsızdemokrat bir durum vardı. Eylemlerdeve forumlarda bu demokrasi anlayışıburjuva demokrasisi değil. İnsanlıktarihinde, doğrudan el yordamıyla bu-lunan bir demokrasiydi. İstanbul vediğer şehirlerde, ortaklaşa yaşama vemücadele deneyimlerine erişti. Gezi’ylebirlikte işçi sınıfının, emekçilerin büyükbir bölümü kamucu, sosyalist, komünist,özünde sınırsız demokratlığı sahiplenmişolduklarını keşfettiler. qİşçilerin Sesi Haber

Page 12: İşçilerin Sesi Aralik 2013

12 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

Kıdem tazminatı seçimsonrasına mı kaldı?Ç

alışma Bakanı Faruk Çelik, ba-kanlığının bütçesinin görüşme-lerinde milletvekillerinin so-

rularını yanıtlarken “Sosyal taraflarla,üçlü danışma çerçevesinde uzlaşmasağlanamayan konuları biz Meclis'egetirmedik. Bu konuda da son kez biraraya geleceğiz. Burada bir uzlaşmasağlanırsa bu konu Meclis'in gündeminegelecek, eğer sağlanmazsa sizlerin detalebi doğrultusunda gündemden kal-kacak" dedi. Çelik, taraflar uzlaşmasağlayamazsa hükümet olarak bu ko-nuda ısrarlarının olmayacağını belirtti.

AKP hükümetini ve özellikle deBaşbakanın siyaset tarzını bilenler içinbu sözün bir kıymeti yok. Nitekim,dershanelerin kapatılması konusundakitartışmalarda da izlenebildiği gibi, hü-kümet önce karar alıyor sonra da “pay-daşları”na dayatıyor.

Kuşkusuz bunun istisnası sınıflarmücadelesinin çıplak olarak yaşandığızamanlarda yaşanıyor. Gezi İsyanınınsonucunda Taksim Meydanının AVMve dönüşüme uğratılması, sermayeyeaçılmasından hükümet şimdilik geriadım attı.

Kıdem tazminatı konusu da bundanfarklı değil. İşçi sınıfının sendikalı ke-simleri başta olmak üzere, milyonlarcaişçinin harekete geçmesine yol açabi-lecek bir sonu. “Üç ağaç” mevzu gibiolayın üstüne devlet terörüyle derhalgidilebilecek bir konu değil.

Sermayenin kıdem tazminatı konu-sunda işveren örgütlerini ve kısmensendikaları ikna etmesi de yetmiyor.Sendikaların temsil ettiği işçi sayısınınişçi sınıfının yüzde 3-5’lik bir bölümünütemsil etmiş olmaları, sermaye içinsendikaların olurunun yetersiz kaldığınıgösteriyor.

Sadece büyük sermayenin de iknaolması yetmediği gibi. TİSK, TÜSİAD,MÜSİAD dışında kalan ve esas olarakküçük işletmeleri temsil eden TürkiyeOdalar ve Borsalar Birliği (TOBB)temsilcilerinin itirazı, yani hiçbir koşuldatazminat ödemek istemeyen yüzde90’dan fazla işyeri sahibinin olması,kıdem tazminatının fona devrimini bilemümkün kılmayabilir. Yani kıdem taz-minatının gündemin dışına taşacak ol-masının esas sebebi, sendikaların yü-rüttüğü mücadeleler değil, işletmelerininyüzde 90’ından fazlasını kısmen deolsa temsil etme yeteneğinde olanTOBB’un fona itirazıdır.

TOBB’un bu itirazını dikkate alanhükümet, Başbakan Yardımcısı Baba-can'ın ağzından “Bireysel emekliliksistemini hazine olarak yüzde 25 ora-nında fonluyorsam niye kıdem tazmi-natını fonlamayayım” biçiminde oldu.Bu fonlamanın da İşsizlik Fonundanyapılması sözkonusu.

Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinegöre, Türkiye'de 12 milyon 615 binkayıtlı işçi, aylık ortalama brüt bin 640

lira ücretle çalışıyor. Bu veriden hare-ketle işçi başına devlet tarafından fonayılda 408 lira, tüm işçiler adına da 5milyar 152 milyon lira katkı yapılacak.İşverenlerin tamamının ödemesini dü-zenli yapması halinde kıdem tazminatıfonunda bugünkü işçi sayısı ve ücretitibariyle yılda 20 milyar 606 milyonlira birikecek. İşverenler bu parayı öde-memek, mümkün olduğunca az ödemekya da devlete ödetmek istiyor.

Kıdem tazminatının gündemden geriçekilmesi söz konusu olursa, bunun baş-kaca siyasi nedenleri de olacak. Yerelseçimlerin önümüzdeki Mart ayında,sonrasında cumhurbaşkanlığı ve mil-letvekili seçiminin üst üste gerçekleşecekoluşu, AKP hükümetine kıvırma payıveriyor. Milyonlarca işçinin hak kaybınauğramasına yol açacak bir konuda, darbir mutabakatla sınırlı kalarak süreciyürütemeyeceğini gösteriyor.

Mesele şu ki, AKP’nin aradığı mu-tabakatı bozacak olan, işçilerin doğrudaneyleme geçebilme kapasiteleri ve ör-gütlenme düzeyidir. İşçi sınıfının içindeher düzeyde örgütlenmenin önemi debu gerçeklikte yatıyor. Sermayenin sal-dırılarının ardı kesilmeyeceğine göre,işçi sınıfıyla doğrudan bağ kuracak veonları her düzeyde mücadeleye hazır-layacak devrimci bir siyasetin, işçisınıfı zemininde güçlendirilmesi içinçalışmalıyız. qSeyfi ADALI

İnternetten sendika üyeliği başladıSendikalara üyelikte noter şartının kal-dırılarak, e-devlet portalı üzerinden in-ternet aracılığıyla üyelik olanağı, 7 Kasımgünü başladı. Çalışma Bakanlığı verile-rine göre uygulamanın başladığı 7 Ka-sım’dan sonra geçen 11 günde, farklı iş-kollarında 11 bin 908 kişi sendikalaraüye oldu. Bu dönemde 1801 işçi mevcutsendikalarından istifa ederken, istifaedenlerin 1248’i başka sendikaya üyeoldu. İlk günlerdeki sendika değiştirmelermetal işkolunda (İskenderun Demir ÇelikFabrikasında) yoğunlaşırken, internetaracılığıyla üyeliğe en fazla belediye vebankacılık işkolundaki işçiler ilgi göste-rildi.

Sendikaya üyelik sistemi artık şöyle:E-devlet üyeliği ile portala girişten sonravatandaşlık numarasıyla üyelik başvurusuyapılıyor. Bu başvurunun sendika yönetimkurulu tarafından bir ay içinde onaylan-ması ile üyelik kazanılıyor. Bildirim oto-

matik olarak Bakanlık kayıtlarına geçiyor. Bu sistemin güvenirliliği konusunda

şüpheler de yok değil. Bakanlık kayıtlarınaulaşmak, daya önce noter kayıtlarınaulaşmak kadar güvenli. Ancak şu var ki,işyerinde sendikalaşmayı öğrenen bir iş-verenin işçiden e-devlet şifresini talepederek, sendikaya üye olup olmadığınıispat etmesini dayatması pratikte karşı-laşacağımız bir sorun.

Çalışma Bakanlığı verilerine göre e-

devlet kapısı üzerinden ilk başvuru Hak-İş’in yeni sendikalarından olan Öz Fi-nans-İş’e yapıldı. Halkbank Şırnak Şu-besi’nde çalışan Tayfun Kasırga, üyelikiçin başvurdu. E-devlet üzerinden ilksendika üyesi ise Koop-İş’e üyeliği ger-çekleşen Teksif (Tekstil İşçileri Sendikası)çalışanı Neşet Erdoğan oldu.

Bakanlık verilerine göre 7-18 Kasımtarihleri arasındaki 11 gün içinde, enfazla üye Hizmet-İş sendikasına gerçek-leşti. Hizmet İş’e, 2052 üye kaydı yapı-lırken, bu sendikayı sırasıyla, Türk Metal,1679, Belediye İş, 905 üye, Tes-İş 689,Öz Finans-İş 673 üye kaydı ile izledi.

İlk dönemde üyeliklerde DİSK’e bağlısendikaların hiçbirinin yer almaması dik-kat çekici. Sendikaların iddia ettiği gibinoter şartının örgütlenme önündeki en-gelin kalktığı koşullarda, bakalım nasılbir örgütlenme atağı yapacaklar? qİşçilerin Sesi Haber

“Şalter inecekhükümetgidecek” Muğla Yatağan’daki termiksantrallerin özelleştirilmesiyleilgili ilanın Resmi Gazete’deyayımlanmasının hemen ardından16 Eylül’den buyana direnişte olanbin 500 maden ve enerji işçisiMuğla Valiliğinin önünde bir arayageldi. Marmaris kavşağını trafiğekapatan işçiler “Bu daha başlangıçmücadeleye devam” sloganlarıatarak AKP il binasına doğruyürüyüşe geçti.AKP binası yakınlarında çevikkuvvetin engeliyle karşılaştı.Çevik kuvvet polisleri işçileretazyikli su ve biber gazı kullanaraksaldırıya geçti. Saldırı karşısındaişçiler geri adım atmadı ve ilkpolis barikatını aştı. AKP binasınayaklaşan işçilere polis bir kez dahave çok sert bir biçimde saldırdıancak işçiler gene geri adımatmadı. İşçilerin kararlılığıkarşısında polis çekilmek zorundakaldı. Polis çekilince işçiler basınaçıklaması yaptı. Basın açıklamasısırasında sık sık “Şalter inecekhükümet gidecek” sloganları atıldı.İşçiler, özelleştirmelere karşımücadelelerini sürdüreceklerinibelirterek eylemlerini sonlandırdı.İşçiler, AKP il binasına taleplerininolduğu pankart ile 23 Kasım tarihliresmi Gazete sayısının üzerineçarpı koyarak resmettikleri birpankartı astı. Basın açıklamasıyapan işçiler direniş sürecindeyarattıkları andı okudu. Basınaçıklamasının ardından polisişçilere tekrar saldırdı. Polisin gazbombası ve tazyikli suylagerçekleştirdiği saldırıya işçilertaşlarla yanıt verdi. Polis geriçekilince işçiler SınırsızlıkMeydanı’na ulaştı ve burada birbasın açıklaması daha yaptı.İşçiler, özelleştirmelere karşımücadele edeceklerini belirtti, 30Kasım’da Başbakan Erdoğan’ınMuğla’ya geleceğini hatırlatanişçiler hazırlıklı olacaklarınıduyurdu. Polis saldırısı sonucu çoksayıda işçi biber gazındanetkilendi, 2 işçi hastaneyekaldırıldı. Yatağan TermikSantrallerindeki Maden-İş ve Tes-İş üyesi işçiler madenlerin vetermik santrallerinözelleştirilmesine karşı 16 Eylülgününden beri direniş çadırında,özelleştirmeye karşı mücadeleediyorlar. qİşçilerin Sesi Haber

Page 13: İşçilerin Sesi Aralik 2013

13Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

Geleceğimize dairsöz hakkı istiyoruz

Yıllardır hükümet, işverenörgütleri ve sendikalar, ge-leceğimize dair toplantılaryapıp karar alıyor. İşçilerin

görüşünü sormadan, onlara dair kararlaralıp uyguluyorlar. Milyonlarca işçiyiyakından ilgilendiren konularda bile,işçilerin görüşünü soran yok.

Geleceğimize dair konularda vehaklarımızın şöyle ya da böyle uygu-lanacağı hakkında bugüne kadar imzaaltına aldıkları kararların neredeysetümü işçilerin aleyhine oldu. Şimdi de40 yıldır, 50 yıldır sahip olduğumuztemel iş ve çalışma haklarımız içintoplantılar yapıyorlar, karar almayakalkıyorlar!

Kıdem Tazminatı, yasal bir hak. İş-verenlerin büyük bölümü bu hakkıişçiye kullandırmıyor. Kullandırmamakiçin elinden gelen her şeyi yapıyor. İşmahkemeleri haksız yere işten çıkartılanişçilerin kıdem ve ihbar tazminatlarıalacakları için açılan davalarla doluptaşıyor. Davaların ise, neredeyse yüzde90’ı işçiyi haklı buluyor.

Kıdem Tazminatını hem yasa em-rediyor hem mahkemeler işverenleriödemeye mahkûm ediyor. Bu durumdaaklı ve vicdanı olan bir iktidar ve işve-renin tutumu ne olmalı? Haksızlık yap-tığını yasa ve mahkeme önünde kabuledip, işçinin haklarını ödemeli. Onlarçıkarlarına göre hareket ediyorlar!

Hükümet ve işverenler yasaları vemahkeme kararlarına karşı çıkıp, işçininsahip olduğu hakları ödememekte ısrarediyorlar. Sonra da “işçilerin yüzde90’ı tazminat alamıyor, gelin fon ku-ralım bir gün bile çalışan işçi tazminatalsın” diyecek pişkinlikte konuşmalaryapıyorlar. Peşinden de toplanıp taz-minat hakkını kuşa döndürecek, eksil-tecek taslaklar hazırlıyorlar.

Sendikaların imdat sesiSendikalar ise, emir kulu pozisyon-

larını şeklen bozsa da esas itibariyleöylesine güçsüz ve itibarsızlaştırılmışdurumdalar ki, itirazları bile pek dikkatealınmıyor. Sendikalar seslerini birazfazla çıkarttığında anlıyoruz ki, üyele-rinden ve işçi kitlelerinden çok dahabüyük tepki alacaklar. Sendikaların çı-karttıkları ses mücadelenin sesi değil.İmdat sesidir!

Bu durumda hükümetin ve işverenörgütlerinin esas çekindikleri, korktuk-ları henüz sessizliğini bozmamış olanmilyonlarca işçidir, işçi sınıfıdır.

Bugüne kadar “yeni yasa sizi ilgi-lendirmiyor, bundan sonra işe girecekişçileri kapsıyor” diyerek işçilerin ses-siz kalmaları sağlandı. Siyasi olarakoy verdikleri hükümetin uygulamala-rına sessiz kalanlar oldu. MücadeleGezi İsyanı gibi büyümedi, işyerleriylesınırlı kaldı.

Hükümet ve işverenler şunu da ya-pıyor: Masaya üç-dört konu getiriyorlar,kıdem tazminatını tartıştırıp, itiraz çokolursa, taşeron çalışma düzeniyle veyaişsizlik fonuyla ilgili olan taslaklarıkabul ettiriyorlar, diğerlerini ileriye bı-rakıyorlar.

Şimdi de belki kıdem tazminatı ko-nusu seçimler sebebiyle ileri bir tariheertelenecek ama taşeron çalışmanınesas çalışma biçimlerinden biri olarakyasalaştırılması, işsiz fonundan, kıdemtazminatı fonu için yüzde 25 oranındakullanım hakkı verilmesi gibi tasarılaryasalaşacak.

Kısacası, işçilerin davalarına doğ-rudan sahip çıkması gerekiyor. Geçti-ğimiz hafta Zonguldak’ta 600 madenişçisi kendilerini maden ocağına kitleyiphakları verilinceye kadar ocaktan çık-mama kararı aldı; insanca yaşamakiçin fiilen grev ve işgal eylemi yaptı.Doğrusunu yaptılar.

Her işyeri onlar gibi doğrudan ey-leme geçecek şekilde örgütlenip hazırlıkyapmalı. İşçilere dair konularda işyer-lerinde referandum yapılması güvencealtına alınmadan, işçilerin geleceğinedair hiçbir kararın tek taraflı alınmasınaizin vermemeliyiz.

Hükümete, işverenlere ve sendikalarasözümüz budur. İşçiler, söz ve kararhakkı istiyor! Mücadeleye hazırlanıyor!q (İşyeri Bültenleri Başyazısı)

İşçilere dair konularda işyerinde referandum yapılması güvence altına alınmadan,işçilerin geleceğine dair hiçbir kararın tek taraflı alınmasına izin vermemeliyiz.

Madenişçisinden grev ve işgalTürkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)Üzülmez Müessese Müdürlüğü’ndeçalışan maden işçileri, 22 Kasım’daocağa inmeme kararı aldı. Gecevardiyasından çıkan işçiler ocaktançıkmayarak, sabah vardiyasındaçalışan işçiler ise ocağa inmeyerekeylem başlattı. Müessesemüdürlüğünün uygulamalarının ağırolduğunu, kafes ve tel örgü sistemi ileiş yerlerinin hapishaneye çevrildiğiniiddia eden işçiler, tepki gösterdi. Eksi170 kodunda bulunan madenciler,ocağın içinde bekleyerek yaşadıklarıdurumun bir an önce düzeltilmesiniistedi. İşçilerden Raif Açıkgöz,“İnşallah Enerji Bakanlığı bunudikkate alır. Gereğini yapar. Bu bizimkendi güvenliğimiz açısındankendimizi garantiye almamızdır. Gecevardiyasını ocaktan çıkartmadık. Bizde ocağa girmedik” dedi. Eylemindikkate alınmasını isteyen Açıkgöz,şöyle konuştu: “İki bin kişi buradaeylem yapıyor. Merdivenler iptaledildi. Kapılar kilitlendi. Sabahleyinkarta basacağız güvenlik kapılarıaçıyor öyle karta basıyoruz. Bunuyapan kişiler gelsin ocağın içerisinebaksın. Ana yollara baksın. Öncebunun önlemini alsın, ondan sonraişçinin dışarıya çıkmasını engellesin.Bizimle uğraşmayı bıraksınlar. Masabaşında oturanlardan hesap sorulsun..”İki bine yakın madenci, ocağın içindeve dışında 6.5 saat eylam yaptılar.İşçiler ile buluşan Genel Maden İşçileriSendikası Teşkilatlandırma SekreteriOsman Tutkun madencilere seslendi.Tutkun, “Bu eylem işçiarkadaşlarımıza bir seneden beriyapılan baskının, tacizin mücadelesidir.En son geçen Cumartesi akşamı işçiarkadaşımızı iş yerinde rahatsızlananarkadaşımızı 35 dakikada kurumunambulansının gelmemesi nedeniylekaybettik. Son zamanlarda yapılanbaskılar, psikolojik tacizler kesinlikleüretime dayalı değil. Kurum şu andaişçisine çizme, baret veremiyor. İşçiarkadaşımıza 07.45’te basması gerekenkartı 07.46’da bastığı zaman 15 dakikaücret kesintisi yaşandı. Kuyubaşındakikapıların kilitlenmesi, girişlere kafesyapılması, işçiye zulümdür. Bizimisyanımız, mücadelemiz insancamuamele görmek ve üretim yapmaktır.Madencinin başka derdi yok. Kimsemaden işçisini suçlamasın” diyekonuştu. İşçiler eylemlerinin neticesinaldılar ve talepleri karşılanması üzerineocaktan ayrıldılar. qİşçilerin Sesi Haber

Page 14: İşçilerin Sesi Aralik 2013

14 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

Korozo fabrikasında geçtiğimiz ay, işten atılmalarla sonuçlanan sendikalaşma deneyimi sonucunda hazırladığımız bu değerlendirme, gelecekte ‘ne yapılmaması’ gerektiğine

Öncelikle şunu belirtmeliyiz:Korozo işvereninin çok sa-yıda işçiyi haksız yere iştençıkartmış olması, yasal ve

Anayasal bir hak olan sendikadan duy-duğu müthiş korkuyu ifade ediyor. Çı-kartılan işçi sayısının (kesin olmamaklabirlikte) 80’i geçmesi de gösteriyor ki,doğru bir örgütlenme yolu izlenebil-seymiş, sendikalaşmak mümkün ola-bilirmiş.

Kuşkusuz her şey sona ermiş değil.Sadece sendikalaşma sürecinin bir aşamasışimdilik sona ermiş sayılabilir. Ancak,patronun dayattığı “düşük ücret, 12 saatlikişgünü, 6 gün çalışma” şartları devamettiği sürece, yeniden ve yeniden müca-dele, sendikalaşma deneyimleri yaşana-caktır. Öyleyse ders çıkartma zamanı!

Bu şartlarda kimse çalışmak istemezÇıkartmamız gereken derslere geç-

meden şunu da kaydetmekte yarar var:İşten çıkartılan işçiler, 12 saatlik vardiya,haftada 72 saati bulan mesai ve karşılı-ğında ortalama bin 500 lirayı bulan düşükücret, baskıcı çalışma koşullarından kur-tuldukları için memnun olduklarını ifadeediyorlar. Birçoğu tazminatlarını tamolarak aldılar; bir iki gün içinde ve dahaiyi koşullarda iş buldular. Patron ise, çı-karttığı işçilerin yerine kısa zamandaaynı yeterlilikte işçi bulamayacak. Ko-rozo’nun çalışma koşulları aşırı yoğunolduğu için, iş başı yapan işçiler birkaçgün içinde işi terk ediyorlar.

Fabrikanın mücadele tarihiKorozo patronu işçilere karşı yürüttüğü

mücadelesinde belirli badireleri atlayarakbugünlere geldi. Sefaköy’deyken işyerindesendika vardı. 1990’lı yılların başındafabrika Esenyurt-Kıraç’a taşındığı sıradaPetrol-İş sendikası yetkisini kaybetti.

Yeni yerde, şirket alt işverenlere (ta-şeron şirketlere) bölünerek, sendikasız-laştırma sürdü. Ücretler düşük tutuldu,12 saat çalışma ve mesainin önü açıldı.

2004’de 8 saat çalışma yönünde birişçi iradesi ortaya çıksa da, asgari ücretleçalışmanın dayanılmazlığı, işçileri yeniden12 saate geçişi zorladı.

Son dalga ise, yine 8 saate kart basıl-masıyla patladı. İki fabrikada aynı var-diyada 8 saate kart basılması, patronubunun altından ne olduğunu araştırmayayöneltti. Altından sendikalaşma isteğiçıkınca, şirket idaresi paniğe kapılıp işçiçıkartmaya başladı.

Dışarıdan bakıldığında büyük bir şir-ket, Dünya çapında faaliyet yürütüyor.Ancak ne iş yasalarına, iş güvenliği ku-rallarına ne de sendika hakkına saygılı.Kölece bir çalışmadan başka bir şey yok!

İşçi tarafı Genel olarak diğer fabrikalardan farklı

değil. Mücadele deneyimi olan ve birbi-

rine güvenen işçi pek az. Sendikalarınişçilerle ilgisi neredeyse yok. İşçiler ör-gütlensin, bana gelsin diye bekliyorlar.Siyasi grup ve partilerin taraftarı işçilervar ancak “sınıf esasına” göre değil,“grup çıkarları esasında” örgütleniyorlar.Korozo deneyiminde de gördüğümüzgibi, sendikanın elemanı gibi çalışmayı,devrimci sınıf çalışması sayıyorlar. İşçiçıkışlarına yol açmış olmanın üstünü ise,“devrimci mücadelede işten atılma daolur” diyerek örtüyorlar.

İşçilerin örgütlenmesi misendika üyeliği mi?Korozo’da işten atılmayla sonuçlanan

sendikalaşma deneyimi, bundan öncesayısız örneklerini gördüğümüz yanlışlarıntekrar edilmesi olmuştur. Fabrikadaki si-yasi grup, sendikalaşmayı gündeme getiripişçileri ikna etmeye başlar. İşçiler arasında5-10 kişi bulununca, bir sendika seçilir.O sendika şubesine gidilip “bir fabrikavar, burada size üye olabiliriz” diyerekşubeyle ilişkiye geçilir. Şube başkanı iş-çilerle tanıştırılır. Sendika tamam derseüyelik başlatılır… Böylece sürüp gideve çoğunlukla üyelik aşamasında işçiatılır ve başarısızlık gelir. Başarılı olunursa

Sendikalaşırken ‘ne’

Punto Deri direnişçileriyle dayanışmaPunto Deri direnişçilerinin iştenatılmalarının 103. gününde düzenlenendayanışma gecesinde İstanbulÜniversitesi hastanesi taşeron işçileri debulundular. "Taşeron İşçilerinin Sesi -Bülteni" olarak dayanışma mesajlarınıileten Çapa taşeron işçilerinin katıldığıgecede, Pınar Aydınlar, İlkay Akkayave Erdal Bayrakoğlu'da yer alarakişçi - sanatçı dayanışmasıgerçekleştirdiler. Kazlıçeşme KültürMerkezinde gerçekleştirilen Punto Deridirenişçileriyle dayanışma gecesindeatılan sınıf dayanışması sloganlarındasık sık Gezi Direnişi şehitleri deanıldılar. qİşçilerin Sesi - Haber

Umudumuzişçilerin kararlıtutumundaİki yıl önce Çapa’da çalışan 200’eyakın işçiye izin tarihlerindeödenen yol ve yemek paraları geriisteniyor. Ödeyen şirket ortada yok,parayı isteyen Üniversite. Taşeronfirma bir grup işçiyi korkutarak buparaları alsa da, işçilerin çoğunluğugeri ödemeyi kabul etmedi. Şirketmuhasebe oyunlarıyla işçilerikandırmaya çalıştı ama başarılıolamadı. Bu geri ödeme dayatmasıgündeme gelince, huzursuzluk arttı.İşçiler arasında “bir şey yapmalı”fikri yayıldı. Fırsatçılara da gündoğdu. Önce, eski dernekyöneticileri açıklama yapacaklarını,diğer örgütlü güçlerin de sadecedesteğe gelebileceğini söylediler.Hatta bazı sağcı işçilerin, bukesimlere tepki gösterebileceğinisöyleyerek, üstü kapalı Dev Sağlık-İş’i tehdit ettiler. Basın açıklamasıise beklenildiği hamaset doluaçıklamalarla ve kendilerini öneçıkarmalarıyla geçti. Eylem kararıçıkmadı. Bunun üzerine bir grupişçi yeni toplantı istedi. İşçilerintalebi üzerine sendika, yönetimdensalon talep etti, böylece uzun süresonra taşeron işçileri bir arayageldi. Sendikacılar da, eğer birmücadele olacaksa bunun kendimerkezlerinde olabileceğini ifadeetti. Sendikayı adres gösterdiler.Sendika yetkilisi, Çapa için çokemek sarf ettiklerini ama karşılığınıalamadıkları söyleyince, işçiler esasemeğin kendilerine ait olduğunusöylemek zorunda kaldılar.Toplantıda, kesintilerin yasalolmadığı, bu nedenle ücretlerdenkesilemeyeceği ve üst yazı olmadantaşeron işçilerden imzaistenemeyeceği ifade edildi. Eskidernek yöneticilerinin, “toplantıyıhastane yönetiminin organizeettiğini” söyleyerek, işçilerinkatılımını engellediği ortaya çıktı.Toplantıda söz alan bir taşeronişçisi, toplantının sadece sendikalıişçiler için olmadığını, tüm taşeronişçilerini ilgilendirdiğini anlattı.Ayrıca kesintiler konusunda birliktemücadele etmek gerektiğinisöyledi. Bu süreç, mücadeleyolunda dernek ve sendikanın,birleşik bir önderliğin görevleriniyerine getiremeyeceklerini gösterdi.2012 yılında dört gün iş bırakan vealanlara çıkan işçilerin kararlıtutumları hala unutulmadı. Bizimde umudumuz bu işçilerde! q(Bir grup işçi)

Page 15: İşçilerin Sesi Aralik 2013

15Aralık 2013/21 İşçilerin Sesi

yaşandı. İşten çıkartılan işçilerle yapılan görüşmelerin dair bazı temel sonuçlar çıkartmamıza olanak veriyor.

da önce sendikayı işyerine getiren siyasiişçiler, sendika bürokrasinin işçi aleyhinetutumları karşısında sendikacıları eleş-tirmeye başlarlar…

Korozo deneyimi üyelik aşamasınahenüz geldiği sırada, siyasi grubun sen-dikacıları işi yavaştan almalarını bahaneederek (sendikanın üyeliğe geçmek ko-nusunda çekinceleri ve 8 saate kart ba-sılmasına itirazları doğrudur) küçük birgrup işçiyi (bin kişilik fabrikada 30kişiyi) eyleme teşvik etmek, büyük birsorumsuzluk ve hatadır.

İşçi açısından konuşacak olursak… Bu deneyimin iki temel aktörü Pet-

rol-İş İstanbul Şubesi ve Bağımsız Dev-rimci Sınıf Platformu (BDSP) olmuştur.Bu iki aktörün uzman ve taraftarlarınınizledikleri yanlış sınıf çalışması yöntemleri,taktikleri ve öngörüsüz davranışları bu-günkü ağır sonuçları doğurmuştur. Şimdibu iki çevre birbirini suçlu bulsa da, enbaşından bugüne kadar epeyce yol arka-daşlığı yaptılar ve aralarına başkalarınıalmadıkları gibi, izledikleri sendikalaşmapolitikasına itiraz edip, gidilen yolun yan-lışlığını söyleyen; hazırlıklı olmadan, önceişçileri örgütlemeden sendika üyeliğinegeçilmemesi gerektiğini söyleyen işçilerive devrimcileri de dışladılar. “Siz kaç ki-şisiniz, biz 300 kişiyi üye yaptık”, “sizsendikaya karşısınız” gibi yaklaşımlardabulunmakla kalmadılar, 8 saate kart basılmaeylemine itiraz eden işçileri ise, “müca-deleden kaçmakla, korkaklıkla” suçladılar.Bizzat sendikacılar devrimciler için “30bin lira alacaklarmış, işçileri başka sen-dikaya götüreceklermiş” dediler.

Haklı çıkmak bir şeydeğiştirmeyecek ama… Sendikacıların ve BDSP’nin izlediği

sendikal politikanın işçi çıkışlarına yolaçtığı kesindir. Kesindir, çünkü KızılBayrak web sitesinde yayınlana 4 sayfalıkbir değerlendirmede çok açık olarak sen-dika yönetimi-BDSP işbirliği kabul edi-liyor ve sendikanın istediği üye sayısınıbulabilmek için BDSP taraftarlarının ça-lıştığını, bu sayıya ulaşılamayınca da 8saate kart basma eylemini örgütlediklerinianlıyoruz. Üstelik sendikacıların bueylemi yapmayın demesine rağmen ya-parak, onlara sözde devrimci bir dersvermeye soyunmuş olduklarını anlıyoruz.Bu sorumsuz ve maceracı çıkışın, 80’denfazla işçinin işsiz kalmasıyla sonuçlan-masında üzerlerine düşen sorumluluğuda almıyorlar.

Sonuç olarakİşçilerin aklına sendikayı düşüren biz

isek, baştan üzerimize ilk vazife olmayanbir işe girişmişiz demektir. İşçileri büro-kratik yönetimlere sahip sendikalara üyeolmaya ikna etmek ve zorlamak duru-munda kalacağız demektir. Önce sendi-kacılara güveniyoruz sonra da bizim de-diklerimizi yapmayınca, görevlerini yap-mamakla eleştiriyoruz. Patronların işçiatmaktan çekinmediği ve sendikalarınişçilerce denetlenmediği koşullarda, ilkelde yapılması gereken işçileri örgütlemek,mücadeleyi öğrenmek ve fabrikanın se-viyesine uygun hareket etmektir. Sorum-suzca sendikalaşma deneyimlerine girişipişçi atılmasına yol açacak zeminler ya-ratmak devrimci bir siyaset değildir. qİşçilerin Sesi - Haber

yapmamalı?

Hava-İş genelkuruluna doğru

Hava-İş Genel Kurulu için de-lege seçimleri tamamlandı.Seçimlerde “Demokratik şef-

faf temiz sendika” talebiyle işçilerdenoy isteyen Gökkuşağı Hereketi’ninsözcülerinden Bahadır Altan, işçilerinSesi için seçim sürecini değerlendirdi:

“300 delegenin katılacağı genel ku-rulda mevcut Hava-İş yönetiminin se-çimle kazandığı delege sayısı sadece37’dir. Doğal delegelerle ve artık ulaş-tırma iş koluna dahil olduğumuz içinhavacılık dışından özellikle kayıt ettikleriüyelerle mevcut yönetim, 75 delegeile en zayıf gruptur. İşverenin örgütlediğiReform Hareketi 120 delege çıkardı.Gökkuşağı Hareketinin ise pilot vekabin memurlarının açık ara desteğiyle100 delegesi var. Uçuş İşletmede işçisayısı toplam sayının yarıdan fazlasıolmasına rağmen onları temsil edecekdelegeler, genel kurulun 1/3 ini ancakoluşturuyorlar. Bunun adı da temsili"demokrasi" oluyor işte!

İşçi ne mevcut yönetimi ne işvereni istiyorŞimdi 7-8 Aralıkta genel kurul var.

3 grubun girdiği bir seçimde mevcutyönetimin kazanma şansı yok. Reform(THY yönetimi) Grubunun delege sayısıfazla görülse de bunların bir kısmı mü-dürlerinin emriyle delege yazılmak zo-runda bırakılan işçiler ve buna da tepkiduyuyorlar. Daha doğrusu işçilerin eziciçoğunluğu mevcut yönetimin gitmesiniistiyor ama bunun yerine işverenin gel-mesini de doğal olarak istemiyor. Ozaman da tek seçenek işçileri temsileden Gökkuşağı Hareketi kalıyor. Özetlegenel kurulda işverenin listesiyle Gök-kuşağı Hareketinin yarıştığı bir seçim

yaşanacak. Delege aritmetiğine göresendikayı yöneten 25 yıllık anlayışınen az delege sayısıyla bu gerçeği gör-mesi ve iktidar hesapları yapmaktanvazgeçip, Gökkuşağı Hareketini des-teklemesi gerektiği çok açık. Ama buaklı sendikal bürokrasiden beklemekhayal. Biz işçilere ve delegelerin sağ-duyusuna güveniyoruz. Her hangi birgrupla ittifak veya koalisyon yapma-yacağız. Çünkü mevcut yönetim ve iş-veren ekibini "kırk katır ve kırk satıra"benzetiyoruz. Ama delegelerin vicdanınasesleneceğiz, kendinize oy verin diye-ceğiz. Çünkü mevcut yönetimin yerindekalması, işçilerin desteklemediği birsendikanın işlevsiz ve göstermelikolarak kalması anlamına geliyor.

Asıl işimiz yönetime geldikten sonra başlayacakDört yıl önce mevcut yönetim ta-

rafından aslında bu fotoğraf görülmüş,ama türlü oyunlarla koltuklarına sım-sıkı sarılmayı tercih etmişlerdi. Bir 4yıl daha, üyesine bedel ödetip iktidarınıkoruyan bir sendikal anlayış isten-miyor. İşverenin kontrolünde bir sarısendika ise zaten sendika olmayacaktır.Bu nedenle her iki grubun da taba-nından delegelerden oy alabilecektek grup Gökkuşağı Hareketidir.

Sendika yönetimine gelirsek asılişimizin bundan sonra başlayacak.Hava-İş yönetiminin her anlamdaiçini boşalttığı sendikamızı, düşür-dükleri bu yerden kaldırmak için çokçalışmak zorundayız. Ama "zamanıgelmiş bir fikrin önünde hiç bir engelinduramayacağını" biliyor ve kendimizegüveniyoruz.” qİşçilerin Sesi - Haber

Birliğin gücünü gördük

Gökkuşağı Hareketi Sözcüsü Bahadır Altan Hava-İş genel kurul sürecini ve seçimleri değerlendirdi.

İşyerindeki yemek eylemi dikimhanedekiişçilerin gücünün farkına varmasını sağ-ladı. Olay şöyle gelişti: Akşam mesaisindemuharrem orucu açan işçilere yemekdiye peynir, zeytin verildi. 19.00’da oruçtutmayan işçilere verilen yemek 30 işçiyeyetmeyince, ertesi gün işçiler işverendenaçıklama bekledi. Zaten yemeklerdenkimse memnun değildi. Kimse işçileridikkate almayınca öğlen yemek paydo-suna çıkılmadı. Akşam da oruç tutan iş-çiler yemek paydosuna çıkmadı. 18.30’dadikimhane paydos etti. Şefler durumaçok şaşırdılar. Servisler az gelmişti işçilerikapıda gören idare amiri yedek servisçağırmak zorunda kaldı. Hemen şeflertoplantı yapmaya başladılar.

Ertesi sabah işçiler durum düzelmezsemesaiye kalmama kararı aldı. Öğlen ye-niden yemeğe çıkılmadı. İşbaşından sonra2 dakika işe geç başlayınca işçinin başındaboza pişiren şef 1 saat toplantı yapmakzorunda kaldı. İşçilere “Haklısınız keşkebana söyleseydiniz söz veriyorum çöze-ceğim” dedi. Ardından 16.00’da patrongelip 45 dakika açıklama yaptı. İşçilerinbirlikteliği işvereni tedirgin etti, işçi debirlik olunca gücünü gördü. Bu birlikteliköteki bölümlerde de moral verdi. Şimdiherkes “işçi birlik olursa düşük zammatalim etmez” diyor. Şimdi hedef bu bir-likteliği örgütlülüğe evriltip haklarımıziçin mücadeleyi örmek olmalı. q(Murat)

Page 16: İşçilerin Sesi Aralik 2013

16 İşçilerin Sesi Aralık 2013/21

Bir 25 Kasım’ı dahageride bıraktık!

1960’da Dominik Cumhuriye-ti’nde, diktatörlüğe karşı mü-cadele eden 3 kız kardeş olan,Mirabal Kardeşler, mücadele-

den saf dışı edilmek için, tecavüz edi-lerek katledilmişti. Bunun üzerine,1981’de Latin Amerika’da KadınlarKurultayı’nda alınan kararla, 25 Kasım,“Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeleve Dayanışma Günü “ olarak kabuledilmiştir. 1999 yılından itibaren de,BM’in aldığı kararla, tüm dünyada ka-dınlar, kadına yönelik şiddeti protestoetmek ve buna dur demek için bir arayagelmeye devam etmektedirler. 25 Ka-sım’da tüm Türkiye’de kadına yönelikşiddet, çeşitli emek örgütleri ve siyasipartilerden kadınların bir araya geldiği,kadın platformları tarafından protestoedilmiştir.

Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüzve kadın cinayeti haberleri hemen hergün gazete ve televizyonlarda yer alıyor.Bizler de bu haberleri sıkça görmeyi,kadının toplumda şiddete en çok maruzkalan, en zayıf halka olduğunu kanıksarolduk. Aslında bu şiddet, erkek egemensistemin kadın üzerindeki sömürüsününfütursuzca arttığının göstergesidir. Ayrıcavar olan yasaların kadını korumaya ye-terli olmadığı da gayet açıktır.

Kadına yönelik şiddet çeşitli biçim-lerde kendini göstermektedir: Fiziksel,psikolojik ve toplumsal. Kadın bede-ninin ortadan kaldırılması, cinayet,taciz, tecavüz, eve kapatma, alay etme,isim takma, savaş ortamlarında savaşganimeti ve seks kölesi olarak değer-lendirilme, para harcama ile ilgili hesapsorma ya da parasız bırakma, cinselyönelime bağlı davranışları değersiz-leştirme, kadın intiharlarına sebep olmavs. vs. vs.

Ataerkil sistem, tümkurumlarıyla, şiddeti yeniden üretir Sistem, okulda, evde, ailede ve ya-

salarıyla, kadınlar üzerinde toplumsalbaskı oluşturarak, kadının mücadeleetmesini engeller ve kaderine boyuneğmesini sağlar. Eşinden boşanmak is-teyen kadın, “el âlem ne der” diyeailesi tarafından vazgeçirilir; ayrılmışkişiler kınanarak, örnek gösterilir: “Bakboşandı da ne oldu, daha mı iyi şimdi

hali” denir. Son günlerde medyaya yan-sıyan, çocuğunu ölüme terk eden kadınınhaberinde, iki kişinin birlikteliğindendoğan bir çocuğun sorumluluğu kadınınüzerine bırakılarak, psikolojisinin bo-zulmasına sebep olduğu görülmüştür.Toplumsal ve ailesel baskıdan korkankadın, çocuğunu evde bıraktığı içincani olarak nitelendirilmiş, ancak ço-cuğun babası hiç sorgulanmamıştır.Ama biz kadınlar bu tür baskı ve suç-lamaları kabul etmiyoruz. Biz kadınlarkaderimizi kendimiz belirlemek; iste-diğimiz kişiyle evlenmek ya da evlen-memek, mesleğimizi kendimiz seçmek,çocuk sahibi olmak ya da olmamak,mesleki alanda ilerleyebilmek, iyi bireş-anne-evlat yerine, iyi bir bireyolmak istiyoruz. Şiddet biz kadınlarınkaderi değil. Daha kötü durumları gözönüne alıp halimize şükür etmemeliyiz.Çocuk, yaşlı, hasta bakımı toplumsalbir sorundur. Bu sorun kadınlar üze-rinden çözülmemeli. Yaşlı bakım evleri,kreşler ve hasta bakımı, devlet tarafın-dan, ücretsiz bir şekilde sağlanmalıdır.Kadınlar olarak, hangi sosyal-ekonomikdüzeyde olursak olalım, şiddete maruzkaldığımızda ne yapmamız gerektiğine,kimlerden ve nerden destek alabilece-ğimize dair, önceden bilgimiz olmalı.

AKP’nin kadın üzerindekişiddet politikaları!AKP Hükümeti dönemi, kadına

yönelik şiddetin en yoğun olduğu dö-nemdir. Kürtaja bu dönemde sınırlamagetirildi. AKP’nin eli kadının bedeninekadar uzandı. Kadının, bütçe, zaman-lama vs. nedenlerle, doğurmak istememegibi temel hakkı elinden alındı. En azüç çocuk istenerek, kadın iyice evehapsedilmek istenmekte. “Sen doğur,biz hükümet olarak tecavüz çocuğunada bakarız”, denildi. Zaten tecavüzüntravmasını yaşamakta olan kadına, ço-cuğunu zorla doğurtarak, ikinci birtravma yaşatılmak istenmektedir. Kadınsadece bir kuluçka makinesi olarak gö-rülmektedir.

Başbakan, yaz aylarında yaşananve halkın silkinmesine yarayan, Geziprotestolarında kadın üzerinden siyasetyapmaya kalktı: “Hanım kardeşlerimitaciz ediyorlar” dedi, ama polis işbir-likçisi, satırla kadının peşinden koşturup

tekmeleyen adamın yakalanması ve ce-zalandırılmasında aynı samimiyeti gös-termedi.

Hükümetin son aymazlığı da, tar-tışması süregelen üniversiteli genç ka-dınlara yönelik yalan yanlış söylemleri.Bu genç kadınların üniversiteye bilimseleğitim almaya gittikleri göz ardı edilip,tamamen çirkin ifadelerle, onurlarıayaklar altına alındı. Yüksek öğrenimgören ve görmeye aday olan kadınlarüzerinde, namustan yola çıkarak, birbaskı oluşturmakta; bu söylemle, birçokailenin, kızlarının üniversite eğitimi al-masına soğuk bakmasına neden olmak-tadır.

Türban serbestliği de bu hükümetinkadın üzerinden yürüttüğü bir politikadır.Dikkat edilirse, kamusal alanda kıyafetserbestliği değildir, paketten çıkan.AKP Hükümeti, on yılı aşkın sürediryönetimde, ancak seçim öncesi son birhamle ile muhafazakâr kesimin oyunualmak için, kadının türbanının kullandı.Elbette kadının türban takması ya datakmaması kendi özgür iradesiyle ve-receği bir karar olmalı. Devlete ne ka-dının ne giydiğinden ya da giymedi-ğinden?

Kadın ve Aileden Sorumlu DevletBakanlığı’nın adını, Aile ve SosyalPolitikalar Bakanlığı olarak değiştirdi.Böylece kadını birey olarak yok sayıp,

sadece aile kavramı içinde var olabile-ceğini tescil etmiş, aile kurumununvarlığını kutsamıştır; çünkü aile butoplumsal ( şiddet ve sömürü ) düzeninbaşladığı yerdir.

4+4+4 zaten başlı başına bir vurgun.İlk 4’den sonra, kız çocuklar evlerekapatılmak ve çocuk gelin yapılmakisteniyor. Zaten çocuk olarak bu sisteminyeterince mağduru değillermiş gibi,çocuk kadın olarak erken yaşta sisteminsömürüsünün boyunduruğu altına so-kulmak isteniyorlar.

Artık bu 25 Kasım’da susup, şü-kretmeyelim. Mücadele ederek, daya-nışarak, BAŞKA BİR DÜNYA MÜM-KÜNDÜR. Biz, babamız, kocamız vedevlet tarafından bize dayatılanla ye-tinmek, sadece onlara göre yaşamakistemiyoruz. Biz kadınlar olarak, ka-dınlığımızı, insanlığımızı yaşamak is-tiyoruz. Bunun yolu da, bizim birliktemücadelemizden geçiyor. Biz kadınlarbulunduğumuz her alanda örgütlenelim;mesleki örgütler, kadın örgütleri, mahalliörgütlenmeler vs. Çünkü örgütlülükher insanı olduğu gibi, kadını da geliştirirve özgürleştirir. Kendi haklarımızınfarkında olalım, koruyalım ve gelişti-relim. Hemcinslerimizle dayanışmaiçinde olalım.

Yaşasın Kadın Dayanışması!Cinsel, Ulusal, Sınıfsal Sömürüye Son!

Biz kadınlar bulunduğumuz her alanda örgütlenelim. Çünkü örgütlülük her insanı olduğu gibi, kadını dageliştirir ve özgürleştirir.

Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabalkardeşler 25 Kasım’da 1960’ta tecavüz edilerek katledilmişti.