İşçilerin sesi mayıs 2014

16
İşçilerin Sesi İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Tayyip dereyi görmeden paçaları sıvamasın Cumhurbaşkanlığına aday olup, seçimleri kaybetmesi halinde, bunun Erdoğan ve AKP açısından ciddi siyasi sonuçları olacaktır Aykut Özer> 3 Bacağını topla! Yerimi işgal etme! Toplu taşıma araçları çok kalabalık diyebiliriz, insanlar sıkışıyor. Sakin zamanlarda da pek fark olmuyor. İnsanlar “eğitimsiz, cahil, kaba” diyebiliriz. Bu da doğru değil! Banu Paker> 6 ISSN: 2147-1568 Mayıs 2014 / Sayı 26 Fiyatı: 1.5 TL Greif işçisinin mesajını aldık mı? Mücadele etkisinin azaltarak devam ettiğini de unutmadan, Greif dene- yiminin muhasebesini yapıp yeni bir devrimci sınıf siyasetinin inşa edilmesi için çalışmak, işçi sınıfı sosyalistlerinin önünde görev olarak durmaktadır. Seyfi Adalı> 13 Osmanlı İmparatorluğu’nda 1915 yılında yaşanan Ermeni soykırımı ve sonuçları AKP’nin oy kaybetme korkusu, seçim öncesinde yasaklarla başladı, sandığa baskıyla sona erdi. AKP de karşısındaki muhalefet de ya- rattıkları gerilime denk gelen si- yasal bir kazanım elde edemedi. Ancak seçmenlerini ciddi anlamda gerdiler, taraflaştırdılar. Bunun olumsuz sonuçlarını ileride göre- biliriz. Ufuk Demirci>11 AKP, işçilerin Taksim’de toplanmasından korkuyor! Son iki yıldır Taksim Meydanı iş- çilere kapalı. Yüzde 50’ye yakın oya sahip 12 yıllık iktidar için, bu bir acizlik göstergesidir. Tayyip Er- doğan, Taksim’i yasaklamakla bir yere varılamayacağını geçen yıl Gezi İsyanı vesilesiyle görmüş ol- malı. Bu yılki gerekçe ise, işçilerin ira- desiyle yapılacak mitingin nerede yapılacağına hükümetin karar ver- mek istemesidir ki, Yenikapı seçeneği bu nedenle temelsizdir. İşçiler bay- ramlarını nerede kutlayacaklarına, herkes gibi kendileri karar verebi- lirler. Üstelik bu engelleme hukuki de değildir. Yasak kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğu biliniyor. Üstelik her işçinin 1977 yılında Taksim Mey- danında kaybettiğimiz 34 işçiyi, yine bu alanda anma hakkı vardır. Neresinden bakarsanız bakın, AKP hükümetinin yasaklama kararının hiçbir maddi gerekçesi yok. Ama siyasi gerekçesi var: Geçen yıl Gezi İsyanının kalbine, Taksim Meyda- nına girecek yüzbinlerce işçinin bir daha bu meydandan çıkmama ihti- mali var! Bunun bir ihtimal olarak varlığı bile, AKP hükümetini rahatsız ediyor, uykularını kaçırıyor. > Devamı 2. sayfada Yeni istibdat aygıtı: MİT Başbakan, olağanüstü iç savaş aygıtı olarak yapılandırdığı istihbarat ör- gütü ile II. Abdülhamit'in uzun süren iktidarının anahtarını almış bulu- nuyor. İslamcı gazetelerin ona, “3. Abdülhamit Recep Tayyip Erdoğan” demeleri de boşuna değil. İlkay Öngören> 5 Grev direniş ve fiili mücadeleden başkaca bir çıkış yolumuz yoktur! Taşeron İşçilerinin Sesi olarak 29 Nisan 2014 tarihli ortak eylem buluşmasında bu anlayışla yerim- izi alacağız. Ardından da 1 Mayıs 2014’de Taksim için yollara düşeceğiz. Mücadele sürüyor. Mecnun Çınar> 8 Grev, direniş ve fiili mücadele: Başkaca bir çıkış yolumuz yok!

Upload: iscilerin-sesi

Post on 28-Mar-2016

232 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Mayıs 2014 sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

İşçilerin Sesiİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Tayyip dereyi görmeden paçaları sıvamasınCumhurbaşkanlığına aday olup, seçimleri kaybetmesi halinde,bunun Erdoğan ve AKP açısından ciddi siyasi sonuçları olacaktırAykut Özer> 3

Bacağını topla! Yerimi işgal etme!Toplu taşıma araçları çok kalabalık diyebiliriz, insanlar sıkışıyor.Sakin zamanlarda da pek fark olmuyor. İnsanlar “eğitimsiz, cahil,kaba” diyebiliriz. Bu da doğru değil! Banu Paker> 6

ISSN: 2147-1568

Mayıs 2014 / Sayı 26

Fiyatı: 1.5 TL

Greif işçisininmesajını aldık mı?Mücadele etkisinin azaltarak devamettiğini de unutmadan, Greif dene-yiminin muhasebesini yapıp yenibir devrimci sınıf siyasetinin inşaedilmesi için çalışmak, işçi sınıfısosyalistlerinin önünde görev olarakdurmaktadır. Seyfi Adalı> 13

Osmanlıİmparatorluğu’nda 1915 yılındayaşanan Ermenisoykırımı vesonuçlarıAKP’nin oy kaybetme korkusu,

seçim öncesinde yasaklarla başladı,sandığa baskıyla sona erdi. AKPde karşısındaki muhalefet de ya-rattıkları gerilime denk gelen si-yasal bir kazanım elde edemedi.Ancak seçmenlerini ciddi anlamdagerdiler, taraflaştırdılar. Bununolumsuz sonuçlarını ileride göre-biliriz. Ufuk Demirci>11

AKP, işçilerin Taksim’de toplanmasındankorkuyor!Son iki yıldır Taksim Meydanı iş-

çilere kapalı. Yüzde 50’ye yakın

oya sahip 12 yıllık iktidar için, bu

bir acizlik göstergesidir. Tayyip Er-

doğan, Taksim’i yasaklamakla bir

yere varılamayacağını geçen yıl

Gezi İsyanı vesilesiyle görmüş ol-

malı.

Bu yılki gerekçe ise, işçilerin ira-

desiyle yapılacak mitingin nerede

yapılacağına hükümetin karar ver-

mek istemesidir ki, Yenikapı seçeneği

bu nedenle temelsizdir. İşçiler bay-

ramlarını nerede kutlayacaklarına,

herkes gibi kendileri karar verebi-

lirler. Üstelik bu engelleme hukuki

de değildir. Yasak kararının Avrupa

İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına

aykırı olduğu biliniyor. Üstelik her

işçinin 1977 yılında Taksim Mey-

danında kaybettiğimiz 34 işçiyi,

yine bu alanda anma hakkı vardır.

Neresinden bakarsanız bakın, AKP

hükümetinin yasaklama kararının

hiçbir maddi gerekçesi yok. Ama

siyasi gerekçesi var: Geçen yıl Gezi

İsyanının kalbine, Taksim Meyda-

nına girecek yüzbinlerce işçinin bir

daha bu meydandan çıkmama ihti-

mali var! Bunun bir ihtimal olarak

varlığı bile, AKP hükümetini rahatsız

ediyor, uykularını kaçırıyor. > Devamı 2. sayfada

Yeni istibdataygıtı: MİTBaşbakan, olağanüstü iç savaş aygıtıolarak yapılandırdığı istihbarat ör-gütü ile II. Abdülhamit'in uzun süreniktidarının anahtarını almış bulu-nuyor. İslamcı gazetelerin ona, “3.Abdülhamit Recep Tayyip Erdoğan”demeleri de boşuna değil.

İlkay Öngören> 5

Grev direniş ve fiili mücadeledenbaşkaca bir çıkış yolumuz yoktur!Taşeron İşçilerinin Sesi olarak 29Nisan 2014 tarihli ortak eylembuluşmasında bu anlayışla yerim-izi alacağız. Ardından da 1 Mayıs2014’de Taksim için yollaradüşeceğiz. Mücadele sürüyor.Mecnun Çınar> 8

Grev, direniş vefiili mücadele:Başkaca bir çıkışyolumuz yok!

Page 2: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

AKP, işçilerin Taksim’de toplanmasındankorkuyor!

AKP işçilerin Taksim Meydanında buluşma-sından rahatsızdır. Çünkü ortaya çıkan yolsuzlukve rüşvet yükü, AKP’nin omuzlarında. Bu suçlardanaklanmamış ve onların yükünü taşıyan bir hü-kümet, karşısına çıkabilecek bir milyon işçi vegenci görmek istemiyor. Taksim Mitinginin AKPhükümetini bir hayli sıkıntıya sokacağı, çok açık.Meydanın yasaklanmış olması, siyasi bakımdanAKP’ye daha ağır fatura ödemeye yol açacağıakli selim herkes görse bile, Tayyip Erdoğan’ıngirmiş olduğu bu yoldan geri dönecek bir es-nekliğe sahip olmadığı çok açık. Çünkü o, ken-disine yapılan komploların, darbe planlarınınvarlığına herkesten çok inanıyor ve bunu aklındançıkartamıyor. Çaresiz bir derde düşmüş hastaadam konumunda.

İşte bu yüzden yani işçi sınıfına ve halka karşıişlenmiş suçları, siyasi güçsüzlüğü ve acizliği yü-zünden, Taksim Meydanı işçilere kapatılmaktadır.

Resmi rakamlarla bile çok sayılabilecek mik-tarda silahlı güç, 39 bin polis ve 50 TOMA ile ha-zırlık yapan hükümetin, doğacak olaylardan,meydana gelebilecek can ve mal kayıplarındanilk elde sorumlu olacağı apaçık.

AKP hükümeti, 1 Mayıs 2014’de bilerek, ta-sarlayarak, planlayarak suç işlemeye hazırlık ya-pıyor. İşçilerin demokratik hakkını kullanmasını,toplanma, gösteri yapma, miting düzenleme,acil taleplerini ifade etme hakkını polis şiddetive zoruyla elinden alma suçunu işlemeyi planlıyor.Üstelik bu suçun vahşice işlendiğine bütündünya kamuoyu canlı yayınlarla şahit olacak.

Hiçbir işçinin ya da sendikanın, siyasi partininözel olarak bir Taksim takıntısı olmadığı halde,hükümetin aldığı polisiye önlemler ve siyasi ter-

cihleri sebebiyle Taksim bir kez daha özel biranlam taşıyacaktır. Şehrin en merkezi ve büyükmeydanında işçilerin miting düzenlemesindenkorkan bir siyasi iktidarın, seçimler yoluyla eldeettiği oy desteğinin hiçbir kıymeti olmayacaktır.Taksim Meydanını işçilere yasaklamak, AKP hü-kümetinin iktidarda kalmasını kuvvetlendirecekbir etki yaratmayacaktır; aksine onun siyasi ge-rilemesini ve iktidardan düşüşünü hızlandıracaksonuç doğurabilecektir.

Taksim Meydanına en uzak duran sendikalarise, hükümete siyasi olarak en yakın olanlar. Tak-sim’e en uzak olan Hak-İş ve Memur Sen Kayseri’deolacak. Türk-İş ve Kamu Sen, işçi sınıfının birlikolmasını istemeyerek hükümete destek vermişolacak. Taksim’i seçen sendikalar ise, AKP hükü-meti karşısında işçi sınıfının çıkarlarını ne kadarsavunacaklarını Taksim’e taşıyacakları işçi sayısıylaölçebiliriz. İşçilerin taleplerini ifade etmek, fab-rikalardan Taksim’e işçilerin akmasını sağlamakiçin gerekli hazırlıklar yapıldı mı, ne kadar yapıldıyoksa Taksim talebinin arkasına mı sığınıldı, “mış”gibi mi yapıldı bunu da 2 Mayıs’ta göreceğiz.

İşçilerin, gençlerin, kadınların 1 Mayıs 2014’dekendi talepleriyle Taksim’e doğru yürüyüşü, aynızamanda tüm Türkiye’de meydanlara geçen yıl-lardan daha kitlesel olarak çıkılması halinde,AKP’nin seçim başarısı tuz buz olacaktır. İşçisınıfı ise, 2 Mayıs’ta daha özgüvenli bir sınıfolarak mücadelesini sürdürme gücünü eldeetmiş olacaktır.

Yaşasın 1 Mayıs!

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi EseriOlacaktır İşçilerin Sesi Aylık Süreli Siyasi YayınTarih: Mayıs 2014 Sayı: 26Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad.Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. SarıoğluSorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. Tulumbacı AsımSok. Korular İş Hanı No: 2/48 Kadıköy -İstanbulWeb: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Biz kimiz? Ne istiyoruz?Ne için mücadeleediyoruz?Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçizorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlıkiçin son çıkış yolu olamaz. İnsanlığınkurtuluşu, sömürü ve baskıdan;ayrımcılıktan uzak yeni bir toplum olmalı,bu da komünizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devriminden kısabir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin veKüba'da daha en başından itibaren "işçisınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar, işçisınıfının çıkarlarından uzak, bürokratik veyozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur. Burejimlerle "işçi demokrasisinin" ve"komünizmin" doğrudan ilgisi yoktur.Komünizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onuntarafından ve dünya seviyesinde inşaedilebilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtuluşuolan komünizmi, kadın ve erkeklerin hertürlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden;ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadankurtuluşu olarak anlar. Kürt ulusunun kendikaderlerini tayin hakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete,meclise, mahkemelere, orduya ve polisekarşı tutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikalarındevletten ve sermayeden bağımsız,demokratik, şeffaf olmalarını savunur.İşçilere ihanet eden sendika bürokratlarınakarşı mücadele eder. Sendikaların yenidenve tabandan gelişecek işçi hareketi eliylebirer işçilerin öz örgütü haline gelmesi içinçalışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfınınekonomik ve demokratik hakları gibi, siyasihakları ve iktidarı için de mücadeleyizorunlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin,yoksulların öz çıkarlarını savunacakEnternasyonalist Komünist bir işçipartisinin inşasını amaçlar. Bu aynızamanda uluslararası işçi sınıfının partisiolacak olan yeni bir KomünistEnternasyonalin inşası demektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’ningeleneğine bağlıdır; EnternasyonalistKomünisttir.

2 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

Page 3: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

3Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Tayyip dereyi görmedenpaçaları sıvamasın

Daha YSK tarafından yerel se-çimlerin resmi sonuçları açık-

lanmadan, Ağustos ayında yapılacakCumhurbaşkanlığı seçimlerinin tartış-ması başladı. Bu konudaki senaryoların“bini bir para”. Ama hepsinin ortak biryanı var. Bu makamda Başbakan Er-doğan tahayyül ediliyor. Bunun birincinedeni, Erdoğan’ın bu makamı çok ar-zuladığının bilinmesi. İkinci nedeniise, uğradığı yoğun saldırılara karşın,partisini yerel seçimlerden sınırlı biroy kaybıyla ama rakiplerinin açık araönünde çıkarması. Bu durum onu yarıştafavori hale getiriyor.

Bunun ardından başbakan toto oy-nanıyor. Yani, Erdoğan, cumhurbaşkanıolarak köşke çıktığında, partinin vehükümetin başına kimin geçeceği tar-tışılıyor. Bir emanetçi mi, yoksa partiyisürükleyebilecek birisi mi? Hangi du-rumda, Erdoğan’ın parti ve yürütmeüzerindeki ağırlığının devam edebileceğikonuşuluyor. Erdoğan köşke, Gül konutaformülü, gerek AKP içindeki Gül kar-şıtlarınca gerekse bizatihi AbdullahGül’ün kendisi tarafından hoş karşı-

lanmıyor. Abdullah Gül, bu koşullardasiyaset yapmayacağını ve Putin-Med-vedev formülünü (yani emanetçiliği)demokratik ve etik bulmadığını açıklı-yor.

Cumhurbaşkanlığı çantada keklikdeğil

Her ne kadar birçok siyasetçi ve si-yasi yorumcu R.Tayyip Erdoğan’ı cum-hurbaşkanlığı makamına yakıştırsa dave onu favori görse de, bu makam, Er-doğan için çantada keklik değil. Gerektoplumda zirve yapmış olan kutuplaşmave bunun yarattığı siyasi gerilim gerekseyerel seçim sonuçları ve de Cumhur-başkanlığı seçiminin karakteri (iki turluolması), bu sonucu yaratıyor. Yerel se-çimlerde AKP’nin oyları ile CHP veMHP’nin oylarının toplamının birbirineeşit olduğu ortaya çıktı. Bu durumda,Kürt siyasetinin tutumu belirleyici halegeliyor. Önümüzdeki günlerde, Kürtmeselesinde çözümsüzlüğün getirdiğisiyasi gerilimin yükseleceği görülüyor.Bu da Kürt siyasetinin hükümet karşıtıtutumunun sertleşmesine yol açacaktır.

Toplumdaki siyasi kutuplaşma par-

tilerin tabanını kemikleştirmekte ve birkutuptan diğerine oy kaymasını büyükölçüde engellemektedir. Özellikle seçimikinci tura kaldığında, yani iki adayyarıştığında, adayların kimliği öne çı-kacaktır. Bir siyasi kutbun simgesihaline gelmiş olan Erdoğan kendi tabanıiçin ne kadar çekici ise, karşıtları içinde o kadar iticidir. Karşısındaki adayıntoparlayıcı ve karizmatik olması, Er-doğan’ın şansını zora sokacaktır.

Cumhurbaşkanlığına aday olup, se-çimleri kaybetmesi halinde, bunun Er-doğan ve AKP açısından ciddi siyasisonuçları olacaktır. Birinci olarak, AKPve Erdoğan 12 yıldır ilk kez yenilmişolacaktır. Ayrıca, bu yenilgi devlet kri-zinin hüküm sürdüğü, birçok kurumuniç bölünme yaşadığı koşullarda ger-çekleşeceği için, “tökezleyene” vurançok olacaktır. Dolayısıyla olası birseçim yenilgisi, AKP ve Erdoğan’ınbaş aşağı gidişini tetikleyecek, hızlan-dıracaktır. Erdoğan’ın bu riskin bilin-cinde olmadığı söylenemez. Medyamensuplarına, “onları ters köşe yap-maktan” söz etmesi, adaylık konusunda

kesin kararını vermediğini göstermek-tedir.

Haşim Kılıç bayrak mı gösteriyor? Anayasa Mahkemesinin, son aylar-

daki kararları ciddi siyasi sonuçlaryarattı ve bu kurumun “devletin ortakaklını” temsil ettiği kanaati toplumdayaygınlaştı. Tutuklu milletvekillerininserbest bırakılması, yine siyasi dava-lardan yıllardır tutuklu olarak yargılanantanınmış şahsiyetlerin özgürlüğüne ka-vuşması, hep Anayasa Mahkemesininkararları sayesinde oldu. Yine toplumdaciddi tepki çeken Twitter yasağının veanayasaya aykırılığı genel kabul görenHSYK yasasının iptali, toplumun büyükçoğunluğunun beklentilerine uygun dü-şüyordu.

Son olarak, Anayasa Mahkemesininkuruluş yıldönümünde, kısa bir süresonra emekliye ayrılacak olan MahkemeBaşkanı Haşim Kılıç’ın, yasama veyürütmeyi “haşlayan” konuşması, devletkrizinin bir göstergesi olduğu gibi, bukrizde Anayasa Mahkemesinin özel birrol üstlendiğini ortaya koymuştur. Buarada, Anayasa Mahkemesinin, gerek-tiğinde Yüce Divan sıfatıyla, Başbakanve bakanları yargılayacak makam ol-ması, onun siyasi önemini daha da art-tırmaktadır.

Bugün kendisine ateş püskürenler,AKP ve Erdoğan’ın bugünlere gelme-sini, Haşim Kılıç’a borçlu olduğunuunutmamalıdırlar. Bundan altı seneönce, AKP hakkında açılan kapatmadavasında tek bir oyla, yani Haşim Kı-lıç’ın oyuyla, partinin kapatılmaktanve başta Başbakan Erdoğan olmak üze-re, partinin önde gelen kadrolarının si-yasi yasaklı olmaktan kurtulduklarınıakıllarından çıkarmamalıdırlar. Bunubir vefa borcu olarak değil ama bugünküçıkışının siyasi önemini kavramak açı-sından yapmalıdırlar. Bu yanıyla, AKPtabanına da hitap edebilecek bir isimolması, tek başına Haşim Kılıç’ı cum-hurbaşkanlığı yarışında öne çıkarmıyorama onun siyasi kişiliğinde, toplumdagenel kabul görebilecek adayın profiliortaya çıkıyor.

Aykut Özer

Cumhurbaşkanlığına aday olup, seçimleri kaybetmesi halinde, bunun Erdoğan ve AKP açısından ciddi siyasisonuçları olacaktırAnayasa Mahkemesinin, son aylardaki kararları ciddi siyasi sonuçlar yarattı ve bu kurumun “devletin ortakaklını” temsil ettiği kanaati toplumda yaygınlaştı.

Page 4: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

4 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

“Hendek siyaseti”Kürtleri bölüyor

Kürtlerin yaşadıkları topraklar,1.Dünya Savaşından sonra,

emperyalistler tarafından bölünerek,Türkiye, Irak ve Suriye arasında pay-laştırıldı. Birbirleriyle akraba olanKürtlerin arasına ulusal devlet sınırlarıgirdi. Egemen devletler, bu dönemdeKürtlerin her türlü hak taleplerini şid-det yoluyla bastırdılar ve bu bölün-müşlüğün devam etmesine özel birözen gösterdiler. Böylece Kürtlerinortak mücadelesinin önüne geçmeyihedeflediler. Ama Kürt uyanışı vemücadelesi, farklı devlet sınırları için-de yaşayan Kürtler arasında bir duygubirliği yaratarak, bu sınırları geçersizhale getirdi.

Kürtlerin bu üç ülkede de önemlikazanımlar ettiği ve 21. yüzyılın“Kürtlerin yüzyılı” olmasının öngö-rüldüğü koşullarda, bu kez de çeşitliparçalardaki Kürt partileri arasındakirekabet, bölünmüşlüğün sürmesineyol açıyor. Dün emperyalistlerin veegemen devletlerin yaptığını, bugünKDP, “hendek siyaseti” ile gerçek-leştiriyor. Irak Kürdistan’ı (Güney)ile Suriye Kürdistan’ı (Rojava) ara-sında yirmi kilometre boyunca, üçmetre genişliğinde ve iki metre de-rinliğinde hendek kazıyor.

Böylece iki bölge arasındaki geç-işleri engellemeye çalışıyor. Bunu“teröristlerin geçişini engelleme” ge-

rekçesine dayandırsa da, bu gerçeğiyansıtmıyor. Hendek kazılan bölgeyi,esas olarak, “kaçakçıların” kullandığısöyleniyor. “Kaçakçılar” ise, iç savaşnedeniyle üretim ve dağıtımın sekteyeuğradığı Suriye’de, Rojava ekono-misinin önemli bir aktörü konumunda.Böylece KDP’nin esas niyetinin, hen-dekler vasıtasıyla Rojava’ya ekonomikabluka uygulamak ve bunun yol aça-cağı ekonomik sorunlar sonucunda,halk tepkisinin Rojava’da egemenolan PYD’ye yönelmesini sağlamakolduğu görülüyor. KDP, kendi siyasiçıkarları uğruna, Kürtlerin birliğinedarbe vurduğu gibi, Rojava Kürtlerininkazanımlarını kaybetmesini de umur-samıyor.

Türkiye, İŞİD ve KDP aynı cephedeDaha önce sınırın çeşitli yerlerine

onlarca kilometre tel örgü çeken veduvar ören siyasi iktidar, şimdi de,KDP’nin yaptığının benzerini, Kilis-Afrin arasında yapıyor; Kürtler ilearasındaki sınıra hendek kazıyor. ElKaideci İŞİD ise, Kürtlerin yaşadığıve egemen olduğu Kobane kentinesaldırarak, burayı ele geçirmeye ça-lışıyor. Türkiye, KDP ve İŞİD, farklıamaçlarla hareket etmelerine ve farklıhedefleri olmasına karşın, objektifolarak, Rojava Kürtlerine karşı ortakbir cephede buluşuyor.

Türkiye’nin amacı, Rojava’da Kürtkurumlaşmasını ve orada yeni birözerk Kürt yönetiminin ortaya çık-masını engellemek. Suriye Kürtlerinin,ideolojik olarak KCK-PKK çizgisindeolan PYD’nin öncülüğünde özerk biryönetime sahip olması, PKK’nin, çö-züm sürecinde, Türkiye devleti kar-şısında elinin güçlenmesini sağlayacak.Böylece, siyasi iktidar Kürtler karşı-sında siyaseten sıkışacaktır. O nedenle,Rojavayı kuşatarak, Kürtleri ve PYD-PKK çizgisini zayıflatmak istemek-tedir.

Halep ve Azaz’dan rakip örgütlerve rejim güçleri tarafından kovulanEl Kaideci İŞİD örgütü ise, Türkiyesınırında, Kürtlerin yaşadığı bölgelerdetutunup bir İslam devleti kurmak is-temektedir. O nedenle Kürtlere sal-dırmaktadır. Bu siyasi strateji onuTürkiye devletine yakınlaştırmakta,oradan alınacak lojistik destek vekimi ortak operasyonların önünü aç-maktadır. Ancak İŞİD’in, Suruç’untam karşısında bulunan, Kobane’yeyaptığı saldırı, Kürt silahlı güçleri(YPG) tarafından püskürtülmüş; ElKaideciler amaçlarına ulaşamamış-tır.

KDP Kürtlerin liderliğine soyunuyorKendi örgütsel ve aşiret çıkarlarını

siyasetinin merkezine koyan KDP,hem diğer Kürt örgütlerinin hem debölge güçlerinin tepkisini çekmekte

ve giderek yalnızlaşmaktadır. Bu an-lamda, AKP iktidarı tarafından yö-netilen, Türkiye’nin yolundan git-mektedir. Bölgede yalnızlaşmış olanbu iki güç, birbirlerine dayanmakta;bir yandan birlikte büyük çaplı eko-nomik projeler gerçekleştirirken diğeryandan strateji ve taktiklerini ortak-laştırmaktadır.

Türkiye’nin devlet olarak hedefleriile KDP’nin örgüt olarak hedefi ça-kışmaktadır. Her iki gücün de ortakhedefi, KCK-PKK’nin güçlenmesininönüne geçmektir. Türkiye devleti,Kürt mücadelesini denetim altına al-mak, KDP ise tüm parçalardaki Kürt-lerin tartışılmaz lideri olabilmek içinbunu istemektedir. O nedenle KDP,siyasi iktidarın da desteğiyle, Türki-ye’de örgütlenmiş ve ülke tarihindeilk kez adının içinde “Kürdistan” iba-resi geçen bir yasal parti (TKDP) ku-rulmuş ve bu isim yargıdan da onayalmıştır. Bu partinin güçlenebilmesiiçin, BDP’nin içine el atılmakta veBDP bölünmek istenmektedir.

Yine KDP, Hewler’de yapılan birtoplantıyla, Suriye Kürdistan’ındandört örgütün S-KDP adı altında bir-leşmesini sağlamıştır. Ancak, büyükçoğunluğu ülke dışında yaşayan bupartinin delegeleri, Rojava’ya dön-meye kalkıştıklarında, YPG güçleritarafından alıkonulmuş ve GüneyKürdistan’a geri gönderilmiştir.

Güney Kürdistan’da yapılan se-çimlerin üzerinden yedi ay geçmesinekarşın henüz yeni hükümet kurula-mamıştır. Bu durum, seçimlerde %37oy alan ve Mecliste tek başına ço-ğunluk sağlayamayan KDP’nin, ikti-darı fiilen gasp etmesiyle ilişkilidir.Bu tutumu yüzünden, KDP, diğerKürt partilerince tecrit edilmiştir. Po-litikasının merkezine kendi dar aşi-retsel ve siyasi çıkarlarını koyan KDP,uğursuz bir rol oynayarak, Kürtleribölmekle kalmıyor; maceracı yakla-şımıyla, bölgedeki çatışma ortamınıkörüklüyor.

Aykut Özer

Türkiye’nin devlet olarak hedefleri ile KDP’nin örgüt olarak hedefi çakışmaktadır. Her iki gücün de ortak hedefi,KCK-PKK’nin güçlenmesinin önüne geçmektir.

Politikasının merkezine kendi dar aşiretsel ve siyasi çıkarlarını koyan KDP, uğursuz bir rol oynayarak, Kürtleribölmekle kalmıyor; maceracı yaklaşımıyla, bölgedeki çatışma ortamını körüklüyor.

Page 5: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

5Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Yeni istibdat aygıtı: MİT

MİT yasasında değişiklik yapandüzenleme, önce Meclis’ten

daha sonra da, jet hızıyla, Cumhurbaş-kanı'nın onayından geçerek yasalaştı.Artık ülkede yeni bir istibdat dönemibaşlamış oldu. Başbakanın, devlet ku-rumlarına olan güveni tamamen sar-sıldığından, tam olarak güveneceği vesadece kendisine bağlı bir yapıya ihtiyaçduydu. MİT yasasındaki köklü deği-şikliğin altında yatan neden budur.

Başbakan, iktidarda olduğu dönemboyunca, ilk defa kendini bu kadar sal-dırıya açık hissediyor. Zira bu defasandıkta kolayca yenilgiye uğrattığımuhalefet partilerinin sığ politikala-rından çok, devlet aygıtının topyekünsaldırısı altında. Yaptığı yolsuzluklar,kendi yarattığı yeni burjuvaziden top-ladığı haraçlar ancak bu şekilde ortayaçıkarıldı. Telefonları dinlendi, yediğirüşvetler ortaya döküldü.

Peki, yeniden yapılanan MİT, bugeniş yetkileriyle neler yapacak?

Öncelikle, Başbakan'ın kendisi veyakın çevresinin kirli çamaşırlarınınortaya çıkmasının önlenmesi gerekiyor.

Beri yandan devlet içindeki cadı avının,“paralelcilerin” tasfiyesinin tamamlan-masının sağlanması gerekiyor. Ayrıca,Başbakan'ın siyasi faaliyetleri MİT üze-rinden yapılacağından, Başbakan so-rumluluktan kurtarılacaktır. BöyleceMİT, Başbakan için hem siyasi hemde hukuki olarak kalkan işlevini göre-cektir.

II. Abdülhamit'in İstibdadı & Tayyip'in MİT'iYeni yasal düzenleme ile olağan

üstü yetkilere sahip olan MİT'in tarihiyansıması Mussolini İtalyasının KaraGömleklileri ya da Hitler AlmanyasınınSS Subayları olabilirdi. Ancak bu coğ-rafyadaki aslı, II. Abdülhamit'in istibdatdönemindeki meşhur Yıldız İstihbaratÖrgütüdür. Abdülhamit'in iktidarda kal-dığı 33 yılın 28 yılı boyunca gücünükullandığı bu yapı, ancak 2. Meşrutiyetinilanı ile son bulmuştu.

Abdülhamit'in istihbaratı, daha ön-ceki benzerlerinden farklı olarak, birkomisyon ya da Meclise değil, doğrudanPadişaha bağlıydı. Aynı şekilde MİTyasasında yapılan değişiklik ile eski

halinde Cumhurbaşkanı, Milli GüvenlikKurulu ya da Genel Kurmay Başkanınıda muhatap alan örgüt, bu yeni halindesadece Başbakan'a tabi olacak. Her nekadar parlamentoda Güvenlik ve İs-tihbarat Komisyonu kurulması yasa-laştıysa da, bu komisyonun denetlemeyetkisi olmadığı açık.

MİT'e tanınan olağanüstü yetkilerdenbazıları ise şunlar: MİT faaliyeti olaraknitelenen uygulamalar yargı deneti-minden bağımsız hale getirildi. MİT’intalep etmesi halinde her türlü kamu veya özel kuruluşlardaki tüm bilgi vebelgelere – bankalar dâhil - ulaşmasınaizin verildi. MİT her türlü dinleme veizleme hakkı kazandı. MİT’in görevalanı da genişletildi; yurtdışında ope-rasyon yetkisi tanındı. MİT'e “terör ör-gütleri” ile görüşme, anlaşma yapmave hatta hükümlü, tutsak alışverişi yap-ma yetkisi tanındı.

Yıldız istihbaratının bile MİT'e ta-nınan bu yetkilerin tamamına sahip ol-madığı ortada. Yıldız İstihbaratının,Abdülhamit'in koltuğunu sağlama almaküzere, ülke içindeki muhaliflere karşı

istihbarat toplama görevi bulunmak-taydı. Yurt dışı görevleri ise yine muhalifİttihat ve Terakki üyelerine yönelikti.Yani asıl hedefi, düşman yabancı ülkelerdeğil, “iç düşmanlar” idi.

MİT düzenlemesi de aynı yönde.Eski görevi sadece yabancı ülkelerekarşı istihbarat toplamak olan yapı,yeni düzenleme ile “dış güvenlik, terörlemücadele ve milli güvenlik” kavramlarıile tanımlanan geniş bir yetki alanınasahip oldu. Eski halde iç güvenlikgörevi polis ve jandarmaya ait iken,yeni düzenleme ile MİT bu konulardada etkin operasyon yapma yetkisi iledonatıldı.

Özetle, Başbakan, olağanüstü iç sa-vaş aygıtı olarak yapılandırdığı istihbaratörgütü ile II. Abdülhamit'in uzun süreniktidarının anahtarını almış bulunuyor.İslamcı gazetelerin ona, “3. AbdülhamitRecep Tayyip Erdoğan” demeleri deboşuna değil.

İlkay Öngören

Başbakan, olağanüstü iç savaş aygıtı olarak yapılandırdığı istihbarat örgütü ile II. Abdülhamit'in uzun süreniktidarının anahtarını almış bulunuyor. İslamcı gazetelerin ona, “3. Abdülhamit Recep Tayyip Erdoğan” demeleride boşuna değil.

Muğla’daki Yatağan, Yeniköyve Kemerköy termik santral-

lerinin özelleştirme sürecine karşı, butesislerde çalışan enerji ve maden işçi-leri, 8 aydır eylemde ve direnişteler.Aylardır Yatağan’da devam eden ey-lemler, 10 Nisan’da Ankara’ya taşındı.Yatağan işçilerini temsilen kalabalıkbir grup işçi, Yeniköy ve Kemerköytermik santrallerinin ihalesi için sonteklif verme tarihi olan 10 Nisan’daAnkara’ya geldi ve Özelleştirme İdaresi

Başkanlığı önünde direnişe başladı.

Yatağan işçilerinin gelişi, AKP Hü-kümeti’nin yakın tarihli bir travmayıhatırlamasına yol açtı. Bu geliş, 2010yılında TEKEL işçilerinin Ankara’yagelip, 78 gün boyunca Kızılay’ı işgalederek ülke gündemine oturan büyükdirenişini hatırlattı. Bu nedenle Yatağanişçilerini engellemek üzere derhal saldırıbaşlatıldı. İşçiler, kendilerine engel ol-mak üzere kurulan bariyerleri aşıncapolis saldırısı gerçekleşti. İşçilere karşıbiber gazı ve plastik mermi kullanıldı,TOMA’lardan tazyikli su sıkıldı. İlkkez atlı polis de kullanıldı.

“Direne direne kazanacağız”, “Bas-kılar bizi yıldıramaz” “Kahrolsun AKPiktidarı”, “Türk-İş göreve, genel greve”sloganları atan işçiler, polis saldırısısonrasında Türk-İş Genel Merkezi’ne

gittiler. Ancak Türk-İş yetkilileri işçileriiçeri almak istemedi. İşçiler, “Burasıbizim evimiz. Bizi nasıl içeri almazsınız”diyerek kapılara yüklendi. Yaşanan ar-bede sonrasında kapılar açıldı. İçerigiren işçiler, kendilerine sahip çıkmayanTürk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’lagörüşmek istediklerini söylediler. Buolay, Türk-İş Genel Merkezi’nin deTEKEL travması yaşadığını ortaya koy-du. Nitekim Sakarya Caddesi’nde, tıpkıTEKEL işçilerinin yaptığı gibi, Yatağanişçileri de “İşçiyi satanı biz de satarız”sloganı attılar.

Türk-İş Genel Merkezi ziyaretininardından Yatağan işçileri Kurtuluş Par-kı’nda direniş nöbetine başladılar. Tür-kiye Maden İş Sendikası Yatağan veHavalisi Şube Başkanı Süleyman Girgin,Tes-İş ve Türkiye Maden-İş Sendika-ları’na üye işçilerin, 30 Nisan tarihine

kadar 09.00-17.00 saatleri arasındaparkta nöbetleşe bekleyeceklerini açık-ladı. 30 Nisan’da Yatağan Termik Sant-rali’nin özelleştirme ihalesi yapılacak.

10 Nisan’dan bu yana direniş nö-betinde olan işçileri, DİSK, KESK gibisendikalardan ve çeşitli siyasi kurum-lardan çok sayıda kişi ziyaret ediyor.Ziyaretçilerin desteğinden güç aldıklarınısöyleyen işçiler, Yatağan’da da eylem-lerin sürdüğünü belirtiyorlar. Tesislerinözelleştirilmesi halinde, taşeron çalış-manın ve güvencesizliğin dayatılacağınısöyleyen işçiler, “Çocuklarımızın dagelecekte burada çalışacağını düşünür-sek, biz geleceğimizi sattırmayız vesattırmayacağız" diyerek mücadeledekararlı olduklarını vurguluyorlar.

İşçilerin Sesi-Haber

Yatağan işçilerinin direniş nöbeti sürüyor

Page 6: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

6 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

Başlık yabancı gelmedi di mi? Özel-likle kadınlara… Otobüste, mini-

büste, vapurda, trende ve her türdentoplu taşıma araçlarında ne yaşadığımızbiz biliyoruz. Ezilip, büzülerek, çanta-mızla kendimize yer açmaya çalışarak,bazen biraz sağı solu ittirerek yer bul-maya çalışıyoruz. Bazen de sabrımıztaşıyor, sesimizi yükseltiyoruz. Amanafile ertesi gün yine aynı mücadele. Alanı kaplayan erkeklerin rahatça otur-

dukları yeri, ayaktaysa kapladıklarıalanı hoyratça kullanmalarından bıktıkdemek az gelir. Toplu taşıma araçları çok kalabalık di-yebiliriz, insanlar sıkışıyor. Sakin za-manlarda da pek fark olmuyor. İnsanlar“eğitimsiz, cahil, kaba” diyebiliriz. Buda doğru değil.Aslında burada yaşanan kadınların uğ-radığı bir taciz ve arkasında kocamanbir erkek egemen sistem yatıyor. Hangi

sosyal konuma sahip olurlarla olsun,erkekler bedenlerini sakınmadan, ka-dınları yok saymayı hakları görüyor.Sadece derli toplu oturmak zorundadeğilsiniz bir de erkeklerin gözünden,elinden kendinizi korumanız gerek.Her an kendinizi savunmaya hazır birhalde yolculuk yapmanız gerekiyor.İstanbul Feminist Kolektif bütün ka-dınların yaşadığı ortak soruna dikkatçekmek ve erkekleri uyarmak üzerebir kampanya başlattı: “Bacaklarınıtopla, yerimi işgal etme!” Hazırladığı çıkartmalarla, bacağını Vşeklinde açan ve birden fazla kişininsığabileceği bir yeri işgal eden erkekfotoğraflarına yer verdi. Çıkartmanınüzerinde ise “Bacağını topla, beni tacizetme” yazıyor. Yeni Şafak gazetesi Kampanya’nın sö-züyle ilgisi olmayan muhafazakar birbakış açısıyla, kadınlar için “pembeotobüs” önerisini ileri sürdü. “Bacağınıtopla” kampanyasında da yine feministsözün içi boşaltılarak daha önce degündeme getirilen “pembe otobüs” öne-risine zemin yaratılmaya çalışıldı. 2012 yılında Saadet Partisi, kadınlariçin pembe metrobüs uygulaması içinbir imza kampanyası düzenlemişti. Bu

ve benzeri önerilerin arkasında yatan,kadınlarla erkekleri kamusal alandaayrıştırmak ve cinsiyet eşitsizliğini de-vam ettirmektir. Kadınlar ayrı erkeklerayrı otobüslerde yolculuk edince buduruma nasıl bir çözüm gelecek? Pembeotobüse binmeyi tercih etmeyen birkadın neye maruz kalırsa kalsın, kabahatkadının mı olacak? Ya caddeler, so-kaklar? Onları da mı pembeye boya-yacaklar? Ev içinde, işyerinde, okulda,sokaktaki tacizi nasıl çözmeyi düşü-nüyorlar?İstanbul Feminist Kolektif’in yürüttüğükampanyanın amacı, erkeklerin tıpkı,sokaklar, parklar gibi herkesin kulla-nımına açık olan toplu taşıma araçlarınıda kendi alanı olarak görmesine tepkivermek. Bunun aslında kadına yönelikbir taciz olduğunun altını çizmek.Kadınlar evlere hapsolmak istemiyor.Sokakta, caddede, kamu araçlarındaayrımcılığa uğramadan yaşamak istiyor.Göstermelik çözümlerle kadınları tecritetmek değildir yapılması gereken; önceerkeklerin kendini düzeltmesi gereki-yor.

Banu Paker

Bacağını topla! Yerimi işgal etme!Toplu taşıma araçları çok kalabalık diyebiliriz, insanlar sıkışıyor. Sakin zamanlarda da pek fark olmuyor. İnsanlar“eğitimsiz, cahil, kaba” diyebiliriz. Bu da doğru değil!

21 Nisan‘da, Bergama Adliyesi’nde,Dikilideki tecavüz davasının üçüncüduruşması vardı. İzmir’deki demokratikkitle örgütlerinden kadınlar, daha öncebelirttikleri gibi, duruşma saatinde ora-

daydılar. Duruşma kısa sürdü, çünkühâkim tanıkları yeniden dinleme vedelilleri yeniden gözden geçirme kararıaldı! Davayı 18 Haziran’a erteledi. İkiduruşma olmamış gibi, tüm süreci başaaldı! Savcının, sanığın tutuklu yargı-lanması talebi kulak ardı edildi. Ertelemekararının ardında, duruşmayı okullarıntatil dönemine atarak, mağdur aileyiyalnızlaştırmak ve muhtemelen tekrarerteleyip, adli tatil dönemini de atlatıp,hâlihazırda oluşan güçlü kamuoyunusoğutmak ve olayı unutturmak gibi biramaç var. Ayrıca Eğitim-Sen’in veİzmir Barosundan avukatların davayamüdahil olma talebi de reddedildi. Da-hası tecavüz sanığı öğretmen, dahaönce de tacizden açığa alınmıştı ve

hâlâ Konya’da görevine devam ediyor.Bu davanın sonucuna göre kendini ka-muoyu önünde aklanmış sayacak. Budavayla ilgili olarak, HDP İstanbul mil-letvekili Sebahat Tuncel, tecavüzcü öğ-retmenin durumuna ilişkin TBMM 'nesoru önergesi verdi. Ancak, Adalet Ba-kanlığından da, Milli Eğitim Bakanlı-ğından da ses çıkmadı. Keza 'Tecavüzbebeklerini doğurun; devlet bakar' der-ken sesleri gür çıkanlar, tecavüzcülersöz konusu olduğunda, her zamankigibi lal oldular! Duruşmanın seyrininbu şekilde ilerlemesi nedense bizlerihiç şaşırtmadı. Türkiye’de daha öncegörülen tecavüz davalarının süreçlerive sonuçları hiç de iç açıcı değil. Te-cavüz sanıkları, Bingöl’deki, Mar-

din’deki, İstanbul’daki, Muğla’dakive daha birçok şehrimizdeki tecavüzdavalarında ya beraat ettiler ya da“yarım kaldı”, “rızası vardı”, “eski sev-gilisiydi”, “faceden yazışmışlar”, “ruhsağlığı bozulmadı” gerekçesiyle iyi halindirimi aldılar.

İzmir’deki kadınlar, “ellerindenoyuncakları, kalemleri, düşleri çalınançocuklarımızı tecavüzcülerden, katil-lerden koruyun; koru(ya)madıklarınıziçin adaletin yerini bulmasını sağlayın”diyorlar ve 18 Haziran’daki duruşmada,çocuklarımızın düşlerini çalanlardanhesap sormak için, tekrar Bergama Ad-liyesinde olacaklar.

İşçilerin Sesi Haber

Erkek devlet işbaşında!

Page 7: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

7Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Emperyalistler arası güç ve hege-monya mücadelesinin yeni alanı

olarak öne çıkan Ukrayna, AB-ABDile Rusya arasında yaşanan rekabetinbasıncı altında eziliyor. Egemen sını-fın kendi içinde bölünmüşlüğü ve herbir bölüntünün, bir emperyalist mer-keze sırtını dayayarak hükümet veyamuhalefet etmeye çalıştığı, emperya-listlerden bağımsız bir alternatifin ge-liştirilemediği koşullarda ülke hızlaparçalanıyor.

Hedefi, Ukrayna’yı AB’ye ve NA-TO’ya katmak ve Rusya’yı kuşatmakolan batı emperyalizmi tarafındandesteklenen monarkların ve faşistle-rin, AB ile ortaklık anlaşmasını imza-lamayan Yanukoviç’i devirerekiktidarı zorla ele geçirmesi ve ilk işolarak da azınlık haklarını yasakla-ması ülkenin ve bölgenin tektonik fayhatlarını harekete geçiriyor. Kiev’dekiyönetimin meşruiyetini tanımayan vekendi güvenlikleri için tehdit oluştur-duğunu düşünen Rus azınlık ayağakalkıyor.

Çarlık ve Stalin döneminde demo-grafik yapısı ile oynanan, Tatarlar sü-rüldüğü için nüfusun çoğunluğunuRusların oluşturduğu Kırım ÖzerkCumhuriyeti, Rusya’nın da desteği ileUkrayna’dan ayrılma ve Rusya’ya ka-tılma kararı alıyor. Bir başka ifade ileRusya tarafından ilhak ediliyor.

SSCB dağıldıktan sonra, eski Var-şova Paktı üyesi ülkeleri NATO’ya veAB’ye katan batı emperyalizmi, Uk-rayna’ya dönük siyasi hamleleriyle,Rusya’nın güvenliğini tehdit ederhale geldi. AB ve ABD, Rusya’nın

geri çekilerek, Kırım’ı ve Sivastopollimanını terk etmesini ve yeminli Rusdüşmanı faşistlerin yönetimde ol-duğu, NATO üyesi bir Ukrayna’yıkabullenmesini istiyor ve bekliyordu.

Ukrayna, jeostratejik açıdan, Asyaile Avrupa arasında bir köprü gibi.Batı, Ukraynasız bir Rusya’nınAsya’ya sıkışıp kalacağını biliyor.Rusya’nın Avrupa’ya, Avrupa’nınRusya ve Kafkasların enerji kaynak-larına ulaşmasının yolu Ukrayna’dangeçiyor. Bu yüzden, Ukrayna’nın,Rusya’nın nüfuz alanından çıkarıl-ması için, ‘renkli devimler’ den aşırısağcı faşist darbeye kadar her yolabaşvuruldu. Kırım’ın ilhakı karşı-sında, Kiev’in yeni sahipleri hiçbir di-

reniş gösteremez, ordusu savaşmayıreddedip çözülürken, Batı, Rusya’ya‘bedel ödettirmekten bahsediyor.Ekonomik ambargo ve mali yaptırım-larla, Rusya’ya geri adım attırmayıhesaplıyor. Ancak, enerji bakımından

Rusya’ya bağımlı olan Avrupa devlet-lerinin ve Rusya ile iş yapan, ortakyatırımları olan şirketlerin, ekonomiksavaşa pek de istekli olmadıkları bili-niyor. Hatta Avrupa ile Rusya ara-sında bir ticaret savaşının daha çokABD’nin işine yarayacağı, Avrupa veRusya ekonomilerini zayıf düşüreceğive bir ekonomik krizi tetikleyebilece-ğinden söz ediliyor.

Kırım’dan sonra sıra Doğu Ukray-na’da mı?

Batı, Rusya’ya yaptırımları tartışır-ken, Ukrayna’nın doğusundan silahsesleri geliyor. Kırım’ın Rusya’ya ka-tılması-ilhakı, bölgede domino etkisiyarattı. Nüfusunun önemli bir kesi-mini Rusların oluşturduğu, Ukray-

na’nın doğusundaki kentlerdençatışma ve ayrılık haberleri gelmeyebaşladı. Donetsk bölgesel yönetimi-nin bağımsızlık ilan ettiği ve 11 Ma-yıs’ta Rusya’ya katılmak içinreferanduma gideceği haberi duyu-

ruldu. Donetsk, Luhansk ve Harkiv kentle-

rinde kamu binalarına Rus bayrağıçeken göstericilerle polis arasında ça-tışmalar yaşandı. Kiev yönetimi ‘teröroperasyonu’ diyerek orduyu Do-netsk’e bağlı Slavyansk kentinesürdü. Ancak, askerlerin savaşmak is-temediği, Ukrayna ordusundan kaydadeğer kopuşların olduğundan söz edi-liyor.

Ukrayna’da yaşanan gelişmeler, batıkomşusu Moldova’ya da sıçradı.Moldova’nın Transdinyester bölge-sinde, Rusların oranı % 60’ı aşıyor.Moldova’nın 2010’da AB ile ortaklıkanlaşması imzalaması, Rusya’yı ra-hatsız ediyordu. Ukrayna’daki geliş-melerden sonra, TransdinyesterParlamentosu da bağımsızlığını ilanetti. Tanınmak için Rusya ve BM’yebaşvurdu. Onlar da, referandumlaRusya’ya katılmayı planlıyor. Moldo-va’nın AB ile ortaklık konusunda geriadım atmaması, Rusya’nın Transdin-yester kartını oynamasını getirdi.

Kırım’ı ilhak ederek, AB veNATO’nun önünü kesen ve batınınhamlesini boşa çıkaran Rusya’nınikinci adımının, Rus nüfusun yoğunolduğu doğu bölgesinde federal yöne-timler oluşturarak Ukrayna’yı federalbir devlete dönüştürmek olduğu iddiaediliyor. Bu yolla, batı ile arasında birtampon ve tarafsız bölge şekillendir-mek mi istediği, yoksa Doğu Ukray-na’yı da mı ele geçirerek, ilhaketmeyi mi hedeflediği tartışma ko-nusu. Gelişmeler, Ukrayna’nın kendikaderini tayin etme yeteneğinin olma-dığını, çekirdeğini faşistlerin oluştur-duğu, AB-ABD güdümlü işbirlikçi birordu ve devletin inşa edilmekte oldu-ğunu gösteriyor. Ukrayna, AB-ABDile Rusya arasında süren emperyalistrekabetin basıncı altında parçalanıyorve büyük güçler tarafından paylaşılı-yor.

Rusya’ya karşı, ABD desteği ile sür-dürülen savaşın ulusal bir yanı yoktur.Bir emperyalist güce dayanarak birbaşka emperyalist güce karşı, gericisınıfların ve örgütlerin önderliğinde,sürdürülen savaşlar, ulusal ve demo-kratik, dolayısıyla haklı savaşlardeğil; gerici, emperyalist savaşlardır.

Ukrayna’da emperyalizmden veburjuva fraksiyonlardan bağımsız birhat ve hareket geliştirilemediği için,olan işçi sınıfı ve ezilenlere oluyor.Savaşın tüm acısını ve ağırlığını onlaryaşıyor.

Mustafa Eker

Ukrayna DağılıyorUkrayna’da emperyalizmden ve burjuva fraksiyonlardan bağımsız bir hat ve hareket geliştirilemediği için, olanişçi sınıfı ve ezilenlere oluyor. Savaşın tüm acısını ve ağırlığını onlar yaşıyor.

Page 8: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

8 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

Grev, direniş ve fiili mücadele:Başkaca bir çıkış yolumuz yok!

9Nisan 2014 Çarşamba - 16 Nisan2014 Çarşamba tarihleri arasında

tam 8 gün boyunca Çapa taşeron işçileriolarak grev ve yürüyüşlerle iç içe birfiili mücadele süreci yaşadık. Hani “ağ-lamayan çocuğa meme verilmez” diyebir deyim vardır ya. Bazı işçi arkadaş-larımız yola çıkarken en temiz ve maz-lum halleriyle bunları söylüyorlardı.Süreç içinde kendilerini bununla ta-nımlamaktan vazgeçtiler. Bir arkada-şımız aldı megafonu eline ve işverentemsilcisi konumundaki hastane yöne-ticilerimizin yüzüne karşı haykırıverdi;“Yevmiye kesme, uyarı tutanakları veişten atma tehditlerinizin korku duvar-larını çoktan aştık. Taşeron köleliğikuşatmasının ölü topraklarını üzeri-mizden silkeledik. Taşeron işçileri olarakağlamadan, feryat etmeden ve yalvar-madan karşınıza çıktık. İsyan sesimizive haklı taleplerimizi haykırıyoruz. Sa-daka değil, hakkımız olanı istiyoruz.Maaşlarımızdan kesip çaldığınız, bizimolan paralarımızı istiyoruz. Anamızınak sütü kadar helal olanı, alın terimizdençalıp çırptıklarınız istiyoruz. Alacağız!Biz Haklıyız Biz Kazanacağız!”

Yöneticilere Asla Güvenilmez8. günün sonunda 16.4.2014 Çar-

şamba günü işçi temsilcisi arkadaşla-rımız hastane yönetimi adına İnsan

Kaynakları’ndan sorumlu Prof. Dr.Mustafa Erelel’le görüştüler. Direnişi-mizin ve grevimizin -sınırlıda olsa- ka-zanımlarını görme imkânı bulduk: “Ta-şeron temizlik şirketiyle yapılan ihaleanlaşması iptal edilip yeni bir ihalesözleşmesi yapılacak. Kesintilerin ol-madığı maaş bordroları üzerinden üc-retler ödenecek. Bunun için gerekliyasal dayanakları arıyoruz ve çaba sarfediyoruz”, denildi. Gelinen bu durumu-vaatle sınırlı kalmaması şartıyla- ka-zanım olarak değerlendirdik. Kazanımınsırrı ise hiç şüphesiz ki direniş ve gre-vimizdi. Yine de, başta temizlik sağlıkişçisi arkadaşlarımız olmak üzere, işçiarkadaşlarımız arasında haklı bir tem-kinlilik vardı. “Yöneticilere güven ol-maz, paralarımız elimize geçene kadaremin olamayız” dediler. Geçmişte bununörneklerini çok yaşamıştık ve şu andada her an geri çark etmelerinin belirginemareleri var. “Amaçları direnişimizinivmesini düşürerek kırmak olabilir”değerlendirmesinde bulunduk ki yinehaklıydık. Ayrıca 22 aydır kesilen pa-ralarımızın toplu ödenmesine dair somuthiçbir şey söylemiyorlardı. Ve hizmetalımı kapsamındaki diğer taşeron sağlıkişçisi arkadaşlarımız için henüz herhangibir beyanları yoktu. Mücadeleye ve di-renişimize devam etmeliydik.

Mücadele Her YerdeSınıf mücadelesi tek bir kanaldan

ve sadece işverene karşı verilmiyor ki.Kendi içinde de mücadele etmek veuyanık olmak zorundasın. 8 günlükaktif mücadele sürecinde ısrarla yaptı-ğımız vurgu “bütün kararları direnişçiişçilerin genel kitlesi içinde alacağız”ve “işçilere sormadan ne grevi nededirenişi bitireceğiz” oldu. Daha öncedenbu yönde ağzımızın yanmışlığı çok ol-muştu. Bu nedenlerle kendi aramızdaayrışmış ve farklı hatlarda yol almayabaşlamıştık. Gelinen direniş sürecindesınıfımızın ortak çıkarları için şimdiayrılık gayrlılık zamanı değil dedik.Birleşik mücadele şiarını yükselttik.Bir süre bu yöndeki uyarı ve vurgula-rımız yerine geldi. Direniş ivmesininyükseltildiği en kırıtik noktada bazıTaşİşDer yöneticileri (ve onların ko-şulsuz destekçisi bazı sendikacılarlahocalar) bilinen tepeden inmeci dayat-malarıyla eski rollerine yeniden so-yundular. Direnişçi işçilerin onayınıalmadan grevin bitirildiğini ilan edip,öğlen yemek paydosu saatlerinde ya-pılacak açıklamalarla mücadelenin sür-dürüleceğini ilan ettiler. Direnişçi işçi-lerin “grevi kim bitirdi?” sorularınada, “bizlere sormadan bunu nasıl ya-parlar” yönündeki tepkilerine de yinebizler tercüman olduk. Sahiplendik.Bu yöndeki eleştirilerimizi de sıcağısıcağına mücadele alanı içinde dile ge-tirdik.

Tek Doğru Adres MücadeledirBizleri “sınıf işbirlikçilerle ortak

bir mücadeleye girmemeliydiniz” diyeeleştirenlere de cevap verdik. Direnişive mücadeleyi doğru temelde örmekve yön vermek için bulunulacak tekyer yine mücadele alanıdır. Boylu bo-yunca sınıf mücadelesinin içinde yeraldık, bundan böylede yer almaya de-vam edeceğiz. Nitekim varlığımızı, gü-

cümüzü ve etkimizi mücadele içindekitüm işçi arkadaşlarımız gördüler. Mü-cadele içindeki uyarılarımız ise yinegerçek çıktı. Mücadeleyi geri çekmeve işçilere sormadan grevi bitirmekararı hastane yöneticilerimizin saldı-rılarını yeniden artırmasına neden oldu.22 Nisan 2014 Salı günü BaşhekimMehmet Akif Karan’la görüşmeye gidentemsilci arkadaşlarımız bunu açık seçikbir şekilde görmüş oldular. Başhekim,mücadele taleplerimizi ve kesilen üc-retlerimizi geri istememizi haklı bul-makla birlikte, yaptığımız eylemlerinyasadışı olduğuna hükmetmiş. Bazı ar-kadaşlarımızı ise işten atmakla tehditetmiş. Temsilci arkadaşlarımız işverenvaatlerine kanarak mücadeleden geriadım atmanın fatura bilgilerini bu gö-rüşmede elde etmiş oldular.

Mücadele SürüyorGerek Mustafa Erelel’in gerekse de

Mehmet Akif Karan’ın “paramız yok”diye başlayıp “ödeme güçlüğü içinde-yiz” diye devam eden “2 yıllık tasarrufplanları” tekerlemelerini kaldırıp birkenara atmanın tek yolunun fiili mü-cadele olduğu bir kez daha ortaya çık-mıştır. Taşeron İşçilerinin Sesi imzasınıve dolayısıyla da Çapa Taşeron İşçile-ri’ni sendikaların kâğıt üzerinde kalanbirleşik mücadele protokollerine layıkgörmeyenlerin nerede ve nasıl tıkana-caklarını çok iyi biliyoruz. Bir şeyidaha çok iyi biliyoruz; Grev direniş vefiili mücadeleden başkaca bir çıkış yo-lumuz yoktur! Taşeron İşçilerinin Sesiolarak 29 Nisan 2014 tarihli ortakeylem buluşmasında bu anlayışla yeri-mizi alacağız. Ardından da 1 Mayıs2014’de Taksim için yollara düşeceğiz.Mücadele sürüyor.

Mecnun Çınar İ.Ü. Çapa Taşeron İşçisi

Muhtaç olduğumuz güç işçilerin birliğindeki kudrette mevcuttur

4çarpı 4 arabalar - lüks cipler is-

temiyoruz ki. Sadak hiç istemi-

yoruz. Hakkımız olanı istiyoruz. Maaş-

larımızdan çalıp-çırpıp kestiklerini hemen

şimdi geri istiyoruz. Güvenceli iş isti-

yoruz. İnsanca yaşayacak ücret istiyoruz.

Örgütlenme hakkı istiyoruz. Toplu söz-

leşme hakkı istiyoruz. Taşeron köleliğine

hayır diyoruz. Güvenli bir gelecek isti-

yoruz. Bütün bunları bize lüks gören ve

vermemek için ayak direyenlere de -

ister üniversite hocamız olsun ister amir

sıfatı taşısın- hiç saygı duymuyoruz.

Lüks arabalarıyla işe gelip hastane bah-

çemizde ayrıcalıklı park yeri parselleri

açtıranlar kalkıp bizlerin yol paralarını

kesiyorlar. Neymiş, hastanemiz ekonomik

sıkıntı içindeymiş ve tasarruf tedbirleri

uygulamak zorun dalarmış. Hep bize mi

bunca zulüm? Hastanenin sağlık gider-

lerini taşeron işçilerinin asgari ücret sı-

nırındaki maaşlarını çalarak mı karşıla-

yacaklar? Bu haramiler kime güveniyor?

AKP Hükümeti’ne mi?

Bunlar bizi kendi familyasından,

kendi sınıfından görmüyorlarsa bizde

onları kendi sınıfımızdan görmüyoruz.

Biz işçi sınıfıyız. Muhtaç olduğumuz

güç işçilerin birliğindeki kudrette mev-

cuttur. Bunun için yapmamız gereken

tek şey ise mücadeledir.

Özgürlük İşçilerle Gelecek!

Can Çapa Taşeron İşçisi

Page 9: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

9Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Çapa grev ve direnişindenyansımalar Prof. Dr. Mustafa Erelel (İnsan Kay-

nakların Sorumlusu): “Grevi bırakınve derhal işinizin başına dönün. Görevle-rinizi yerine getirin. Elbette ki hakkınızdauyarı ve ceza tutanakları tutacaklar. Sizinnasıl bir işiniz varsa onların işi de bu.Ben maaş kesintileriyle ilgili talepleriniziyönetimimize ileteceğim. Toplantıda bukonuyu görüşeceğiz. Ben sadece iletmeklegörevliyim. Fazlası elimden gelmez. İnşallahher şey istediğiniz gibi olur…” - 15.4.2014

O.M. (Mustafa Erelel’e hitaben konuştu):

“Hocam artık size kesinlikle inanmıyoruz.Bize hep yalan söylüyorsunuz. Bizler sadakadeğil hakkımızı, bize ait olanı, hukuksuzcamaaşlarımızdan kesilen paralarımızı isti-yoruz. Hemen şimdi! Bize boş laf değil,somut bir ödeme açıklaması yapmanızıbekliyoruz. Aksi takdirde direniş ve müca-delemizi sürdüreceğiz…”E.C. (Mustafa Erelel’e hitaben konuştu):

“İnşallahı maşallahı bırakın hocam. Ya-sadışı olarak kestiğiniz maaşlarımızı bizlerederhal geri ödeyin. Hakkımızı istiyoruz vealana kadarda direneceğiz. Mücadele ede-

ceğiz. Yeter artık. Bizleri inşallah la ma-şallahla kandıramazsınız…”

A.K: “Bütün yöneticilerimiz dönüp dolaşıpaynı lafı ediyor ‘işinizin başına dönün,grevi bırakın görevinizi yapın’ vs. Yöneti-cilerimiz kaçıp ortadan kayboluyorlar verektör olsun dekan olsun hiç bir muhatapbulamıyoruz. Bulup sıkıştırdıklarımız ise‘görevinizi yapın’ demekten başkaca birlaf bilmiyor. Yüzlerine karşı söyledik birkez daha söyleyelim: Biz görevimizi yapı-yoruz hocam. Çapa Taşeron İşçileri olarakGöREVDEYİZ!”C.B: “Grev boyunca ‘izinli’ - ‘raporlu’ ol-duğumu söyleyen idarecilerimiz var ve‘hem izin kullanıyor hem de gelip greveçağırıyor’ diye dedikodumu yapıyorlar.Bakın arkadaşlar bana da tutanak tutmuşlar,işte burada. Madem ‘izinliyim’ - ‘raporlu-yum’ o halde bana ne diye tutanak tutu-yorsunuz?”M.A: “Direnişimizi kırmak için her yoludeniyorlar da bir tek yasadışı yollarla kes-tikleri maaşlarımızı ödemeye yanaşmıyorlar.Bırakın boş lafları da hemen şimdi tırrak

diye paramızı ödeyin. Birilerimiz ‘izinli’ymişde ‘rapor’luymuşta grev yapıyormuş. Bizibölme ve birbirimize düşürme tezgâhlarınıbırakında maaşlarımızdan kesip çaldığınızparalarımızı ödeyin, paralarımızı. Hırsızvaaar!..” A.K: “Taşeron işçileri olarak İstanbulÜniversitesinde, Çapa’da yaptığımız direnişve grevleri bizden başka başarabilen olmadı.Çapa’da 6 ay boyunca direniş çadırı ku-rabilen ve mücadele eden bir tek biz olduk.Bu işi -maalesef- hiçbir sendika yap(a)madı.Şu anda da haklarımız için direnen vegrev yapan yine bizleriz. Elini taşın altınakoyacak ve boş laf yerine mücadele edipörgütlenecek bütün emek örgütlerine kapımızzaten açık. Kim kime ‘yasak’ koyabilir ki?Devletin yıllardır yapıp da başaramadığı“örgüt ve örgütlenme yasakçılığı” bize hiçuyar mı? Çözüm birleşik ve örgütlü müca-delededir!” Prof. Dr. Taner Gören: “Bütün bunlar sa-dece ülkemizde yaşanmıyor arkadaşlar,tüm dünyada yaşanıyor. Neoliberal kapi-talizmin bir sonucu olarak, insanlık dışı

ve kölece, taşeron denilen bu sistemde ça-lıştırılıp sömürülüyorsunuz. Artık doktor-larında zannedildiği gibi bir ‘ayrıcalığı’falan yok. Yasadışı ve hukuksuz olan başı-nızdaki yöneticilerinizdir. Sizler hak almamücadelesi veriyorsunuz. Maaşlarınızaufak tefek de olsa zamlar eklemek bir yana,var olanı da elinizden alıyorlar. Grev vedirenişinizde son derece haklısınız ve İs-tanbul Tabip Odası olarak sizlerin yanın-dayız, destekliyoruz…” Ergin (SES üyesi): “Taşeron İşçilerininSesi bülteni 6 ay süren çadır direnişimizdenbu yana çıkıyor. Bizzat taşeron işçisi ar-kadaşlarımız çıkartıyor. Bu grevde de ar-kadaşlarımızın etkisini ve katkısını gördük.Ortak mücadele gerçekten de çok önemliarkadaşlar. Emeği geçen, haber ileten veyazan, çoğaltıp dağıtan tüm işçi arkadaş-larımıza teşekkürler…”Not: Mobing uygulamaları nedeniyle işçi

arkadaşlarımızın isimlerini yazmadık.

Taşeron İşçilerinin Sesi Bülteni’nden alın-

mıştır.

Şimdi Söz İşçilerde! çağrısıyla 26Nisan’da Kadıköy Yoğurtçu Par-

kı’nda İşçi Forumu gerçekleştirildi. Fo-ruma 13 farklı işyeri ve işkolundan işçilerkatıldı. İşyerlerinde sürdürdükleri mü-cadeleleri, deneyimlerini, yaşadıkları so-runları paylaştı.

Karşı Gazetesi: 13 Nisan’da gazetenin

son sayısının çıkarılacağı işçilere o gün

söylenmiş. Avukat desteği ile o günden

itibaren 52 işçi ile beraber 24 saat boyunca

işyerinde kalma kararı aldıklarını, haklarını

alana kadar işyerlerini terk etmeyeceği

ilan ettiler. Her gün direniş gazetesi çı-

kardıklarını, 1 Mayıs’ta özel sayı çıka-

racaklarını söylediler.

Taşeron İşçilerinin Sesi: Taşeron

kölelik sisteminin yol açtığı hak gaspla-

rına, müfettiş raporları ve mahkeme ka-

rarlarıyla hileli (muvazaalı) çalıştırıldık-

larına dair yapılan tespit ve kararların

gereğinin yapılmayarak taşeron şirketler

kanalıyla çalıştırıldıklarına, yemek yol

ve maaşlarında %5’lik kesintiler yapılması

nedeniyle başlattıkları grev ve devam

eden direniş ve mücadelelerine değindiler.

Yaklaşan 1 Mayıs nedeniyle “Enternas-

yonalist Dayanışma” vurgusu yaptılar.

İnşaat İşçileri Sendika Girişimi:‘Dünyayı biz inşaa ediyoruz, altında biz

kalıyoruz’ diyen girişim, 1 Mayıs’ta Tak-

sim’de olacaklarını ilan ettiler. Çalışma

Bakanlığı ‘denetmenimiz yok’ dediği

için, her gün ortalama 2 inşaat işçisinin

hayatını kaybettiğini söylediler.

Plaza Eylem Platformu: 2007’de

güvencesizliğe, mobbinge ve işten çı-

karmalara karşı örgütlenmişler. ‘Turnikeler

ayırır, meydanlar birleştirir’ diyerek iş-

çilerin birliğini vurguladılar.

Kazova İşçileri: Kooperatif çalış-

malarına devam ediyorlar. Sendikaların

hepsinin ihanet içinde olduklarını, hiçbir

direnişe destek vermediklerini söylediler.

Kazova direnişinin forumların çağrısı

sayesinde büyüdüğünü vurguladılar. Di-

renen işçiler olarak 1 Mayıs’ta Taksim’de

olacaklarını ilan ettiler.

Kaç Bize Gel: Büro işçilerinin de

aslen işçi olduklarını söylediler. 2,5 yıldır

beyaz yakalılar arasında örgütlenme ça-

lışması yapıyorlar. Güvencesiz çalışma,

mobbing, fazla mesai ücretlerinin öden-

memesi sorunları için mücadele ediyorlar.

Plaza ve büro çalışanları için hayatta

kalma rehberi hazırlamışlar.

Greif İşçileri: 75 gündür taşeron kö-

leliğine karşı ‘işgal-grev-dreniş’i sürdür-

düklerini söylediler. 10 Nisan’daki polis

müdahalesinden sonra, direniş nöbetlerini,

bunun sorumlusu olarak ilan ettikleri

DİSK-Tekstil binasına taşımışlar. 1 Ma-

yıs’ta Kazova, Karşı Gazetesi, Greif ve

Fen-İş işçileri olarak bir arada Taksim’de

olacaklarını ilan ettiler.

Bilişim Çalışanları Dayanışma Ağı:Bilişim sektörünün son 2-3 yılda taşe-

ronlaşmanın arttığı bir sektör haline gel-

diğini söylediler. Çalışanlar 2-3 kişilik

küçük birimlere ayrılarak, örgütlenme-

lerinin önüne geçildiğini, performans

baskısının fala mesaiyi zorunlu kıldığını

anlattılar. Kendilerinin de işçi sınıfın bir

parçası olduklarını ifade ettiler.

Beyaz Yaka Forumları Dayanışma-sı: Gezi direnişinden sonra ortaya çıkmış

park forumlarında bir araya gelen ofis

çalışanlarının ortak forumu olan daya-

nışmanın ana gündemleri fazla mesailerin

oluşturduğunu söylediler. Paydos isminde

bir bülten çıkardıklarını duyurdular.

Punto Deri: 270 gündür direnişte ol-

duklarını; birleşerek, sınıf mücadelesini

yükselterek sendikal bürokrasi ile mü-

cadele edebileceklerini söylediler.

Hey Tekstil: 3 yıldır direnişte olduk-

larını, direnişlerinin kazanımla sonuç-

lanması için mücadeleye devam ettiklerini,

uzun zamandır da mücadelelerinde yalnız

bırakıldıklarını söylediler.

Belediye Taşeron İşçileri: Kamuda

taşeronlaşmanın hızlı ve sistemli bir bi-

çimde devam ettiğini söylediler. Daya-

nışma ve birliktelik en önemli mücadele

aracıdır, dediler.

Sivil Havacılık İşçileri: yüksek üc-

retlerle sınıfımıza yabancılaştırılıyoruz

dediler. Demokratik, şeffaf ve temiz bir

sendika anlayışı için Gökkuşağı hareketi

ile mücadele verdiklerinden bahsettiler.

Sendikal mücadelenin ancak profesyonel

sendikacılık ortadan kalkarsa gerçekle-

şebileceğinin altını çizdiler. Sınıfına ya-

bancılaşmış insanların Gezi’de bir araya

geldiklerini, çıkış noktamızın yine parklar

olması gerektiğini anlattılar. İS Haber

Page 10: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

10 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

Orman kanunu orman için değil, sermaye için yürürlükteOrman Kanunu’nun madencilik

faaliyetlerini düzenleyen 16.Maddesi ve ormancılık dışı diğer faali-yetlerin izinlerini düzenleyen 17. ve 18.maddeleriyle ilgili yönetmelikler 18 Ni-san’da yürürlüğe girdi. Onlarca sayfalıkyönetmeliklerde, ormanların yok olma-sına yol açacak tehlikeli değişikliklervar.

Orman korumama kanunu

Orman Kanunu’nda son 10 yılda 10ayrı değişiklik yapıldı. Her düzenlemeile orman alanları biraz daha yapılaşmayaaçılmış oldu. Yeni yönetmeliklerle birlikteTürkiye ’deki 21 milyon hektarlık or-manın varlığını tehlikeliye düşüren pekçok değişiklik yapıldı.

Orman alanlarının hem altında hemde üstünde yapılaşma, inşaat ve kazıçalışmalarının önünü açan bu yönetme-liklerde, ormanın kendisi ve korunmasıdışında her şey var!

Bu yönetmelikler sayesinde ormanalanlarında enerji, petrol ve doğalgazboru hattı, petrol ve doğalgaz aramatesisleri yapılabilecek. Eğitim, sağlıkve spor tesislerine, yol, liman geri hizmetalanı, havaalanı, demiryolu, teleferikhattı, tünel gibi ulaşım tesislerine izinverilebilecek. Orman alanlarına yapılacakyatırımların önü açılacak, işleri kolay-laştırılacak.

Yönetmeliklerde Orman dışındaher şey var!

Uzmanlar yapılan değişikliklerle, or-man alanlarının daraltılmaya devam edi-leceği, niteliklerinin değişeceği, bozu-lacağı ve en sonunda yok olacağı tehli-kesini vurguluyorlar.

Eski yönetmelikte, orman alanlarınayapılan, örneğin HES gibi bir projemahkeme tarafından iptal edilirse, yatı-rımcı mahkemeden önce alanda işlemebaşlamışsa, orman alanında tahribatasebep olmuşsa, bu alanları eski haline

getirmekle yükümlüydü. Yeni yönet-melikte mahkeme bir projeyi iptal ettiğizaman yatırımcının bozduğu orman alanıiçin ne yapacağı hakkında bir düzenlemebulunmuyor. Yeni, herhangi bir yaptırımolmadığı için, yapılan tahribat olduğugibi kalacaktır.

Eski yönetmelikte, orman alanınayapılacak bir yatırımın bedeli 1 ay içindeyatırılmak zorundaydı. Yeni yönetmeliktebu süre 3 aya çıkarıldı. Ayrıca yap-iş-let-devret modeliyle yapılacak projeleriçin, örneğin 3. Köprü gibi, herhangibir ücret de alınmayacak.

Eski yönetmelikte orman alanlarındaizinle yapılan projeler Orman BölgeMüdürlükleri tarafından incelenip, de-netleniyordu. Yeni yönetmelikte OrmanBölge Müdürlüğü buraları kontrol ede-mezse, ‘Serbest Yeminli OrmancılıkBüroları’na kontrol sorumluluklarınıdevredebilecek. Orman alanları önceyapılaşmaya açılacak, denetlemeyi de

kamu değil, özel bürolar yapacak.

Yeni yönetmelikle orman alanlarınakamu-özel işbirliği ile sağlık ve eğitimtesisleri yapılabilecek. Eski yönetmelikteböyle biz izin söz konusu değildi. Eğitimve sağlık tesisleri için ‘öncelikle bozukormanlar, bozuk orman yoksa her türlüorman’da izin verilebileceği belirtiliyor.Yani bu, en verimli, en değerli ormanalanları bile inşaata açılabilir demekoluyor.

Bu yönetmelikler ile orman alanla-rında yapılan 3. Köprü inşaatına kılıfhazırlanmış olacak, orman alanlarınayapılacak olan sağlık parkları ve üni-versite kampusları inşaatı için kolaylıksağlanacak, endemik ve korunması ge-reken nadir orman alanları madencilikfaaliyetlerine teslim edilecek, ormanalanları hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntıatıkları için çöplüğe dönüştürülecektir.

Aysun Koca

Çocuklar değil, cezaevleri kapatılsın! 23 Nisan günü, “Çocuk Ceza-

evleri Kapatılsın Girişimi”,Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır veMersin’de farklı etkinliklerle, çocukcezaevlerinin kapatılması ve 23 Nisan’ıntüm çocuklar için bayram olabilmesiiçin yeniden seslerini duyurdular. Buetkinlikler kapsamında, İzmir’de bu-lunan Şakran Cezaevine gidildi. Oradakiçocuk tutuklular için, önce basın açık-laması, daha sonra oturma eylemi ya-pıldı. Gökyüzüne siyah balonlar bırakıldı

ve renkli uçurtmalar uçuruldu. “Bugün23 Nisan, Hüzün Doluyor İnsan” döviziile Uğur Kaymaz, Berkin Elvan veCeylan Önkol'un fotoğrafları anlamlıydı.

Çocuk Bayramı’nın kutlandığı tekülke olan ve her yıl 23 Nisan'da devletyetkililerinin çocuklara "geleceği emanetettiklerini" açıkladığı Türkiye'de, AdaletBakanlığı'nın verilerine göre cezaev-lerinde tutulan çocuk sayısı iki binlereulaşmış durumda. Devlet, suç işledidiyerek cezaevine koyduğu, ailelerinden

kilometrelerce uzakta bulunan bu ço-cuklara sahip çıkmak yerine, onlarınmaruz kaldıkları tacize, şiddete ve te-cavüze ses çıkarmayıp göz yumarak,onları ikinci kez cezalandırıyor. Bizbunların olduğunu, Pozantı’dan, Sin-can’dan biliyoruz. Çocukların oralardayaşadıkları, hayatlarında unutamaya-cakları ve telafisi mümkün olmayanizler bırakıyor.

Tüm çocukların eğitim ve sağlıkhakkından eşit koşullarda yararlandığı,

aç kalmadığı, öldürülmediği, çocuklu-ğunu çocukken yaşadığı, barış, kardeşlikve dayanışma duygularıyla güvenli birortamda büyüyebileceği ve gelecekkaygısı duymayacağı bir ülke olanakadar, Türkiye’de, 23 Nisan’ı çocukbayramı olarak kutlamanın anlamı yok-tur. Çocukları değil karanlığı hapset-meliyiz.

İşçilerin Sesi Haber

Kütahya Seyitömer Termik Sant-rali, AKP Hükümeti’nin özel-

leştirme uygulamalarına hız vermesisonucunda Haziran 2013’te özelleştirildi.En yüksek teklifi veren Çelikler Holdingtarafından satın alınan tesis, ÇeliklerSeyitömer Elektrik Üretim A.Ş adıylafaaliyete devam etti.

Seyitömer işçisi, özelleştirme süre-cinde gerek Ankara’da, gerekse Kü-tahya’da tesisin özelleştirilmesine karşıçeşitli eylemler yapmıştı. Ancak bueylemler, Tekel işletmelerinin özelleş-tirilmesi üzerine 2010 yılında yapılaneylemler ile özelleştirme süreci halen

devam eden Yatağan Termik Santraliişçilerinin eylemleri kadar etkili ola-madı.

30 Mart yerel seçiminden önce Çe-likler Holding, 400 işçinin işten çıkar-tılacağını duyurdu. 17 Nisan itibariylede 109 işçiye işten çıkarıldıklarına dairbildirim yapıldı. İşçi kıyımının duyul-masının ardından işçiler, işletme mü-dürüyle görüşmek istediler. Olumsuzcevap alınca da protesto eylemine baş-ladılar. Yaklaşık 200 işçi, tesis içindeyürüyüş yaptı. Bunun üzerine şirkettarafından jandarma ve çevik kuvvetçağırıldı.

İşçilerin, desteğe gelen aileleriylebuluşmasının engellenmesi amacıylajandarma ve çevik kuvvet tarafındantesisin önüne barikat kuruldu. İşçilerinprotestosuna biber gazıyla cevap ve-rilmesi ise bardağı taşıran damla oldu.İşçiler, pet şişe, sefer tası ve ellerinegeçirdikleri diğer gereçleri fırlatarakdirenişe geçtiler. Olaylar sırasında ni-zamiye ve yemekhane binasında yangınçıktı, araçlar ters çevrildi. Arbede so-nucunda 10 işçi, 3 mühendis, 3 özelgüvenlikçi, 1 polis ve 1 jandarma ya-ralandı.

Bu olayların ardından kamera ka-yıtları izlenerek 20 işçi gözaltına alındı.22 Nisan’da adliyeye getirilen işçilerden3’ü tutuklanarak Kütahya E Tipi KapalıCezaevi’ne gönderildi. Serbest kalan17 işçi ise adliye çıkışında ailelerinesarılarak gözyaşı döktüler. Maden-İşKütahya Şube Başkanı Ahmet Ateş,“olayların yatıştığını, üretimin başla-dığını ve şirketin atılan işçileri geri al-mak için söz verdiğini” açıkladı. Busözün doğru olup olmadığı ve Seyitömerişçisinin yatışıp yatışmadığı önümüzdekigünlerde anlaşılacak.

İşçilerin Sesi-Haber

Seyitömer işçisi isyan etti

Page 11: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

11Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Osmanlı İmparatorluğu’nda 1915 yılında yaşanan Ermenisoykırımı ve sonuçları

Anadolu’daki halklar nasıl Türk-leştirildi?

(…) Osmanlı Devleti, topraklarını ve

egemenliğini genişletmek için, bu top-

raklar üzerinde yaşayan Hrıstiyan ve Ya-

hudi halklara “serbestlik” tanır. Sınırlı

olan bu özgürlüğün bir de fiyatı olacaktır:

Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Rum yani

Müslüman olmayan halktan daha fazla

vergi alınır. Yoksul Müslüman olmayan

halk ise, vergi veremeyince “Müslüman

ve Türk” olmaktan başka seçeneği kal-

maz.

Osmanlının uzun bir süre izlediği po-

litika ulusal ve dinsel farklılıkların bu

farklılıkları zorla değiştirmemiş ancak

para karşılığında bu halkın ibadet ve ge-

lenek kültür ve dilini kullanmalarına izin

vermiş. Asimilasyona yoksullardan baş-

lamıştır.

Ardından giderek vergiler artırılmış

ve yüksek vergiyi ödeyemeyenler İsla-

miyet’i kabul edip, Türkleşmek zorunda

kalmışlar.

Ermeniler hem sayıca hem de meslek

erbabı olarak diğer tüm uluslara ve azın-

lıklara göre daha şanslıydılar. Üstelik,

Osmanlının hedefi olan İstanbul’dan da

epeyce uzaktaydılar. Ermeniler, Yahudiler

ve Rumların aksine Osmanlının Doğu

(Şark ) vilayetlerinde yaşıyorlardı.

Fransız Devriminin etkileri ve Er-meni halkı

Osmanlı’da da ulus devlet kurma fik-

rinden etkilenen halkların isyanları görülür.

Osmanlı toprakla-rında ilk isyanlar Batı’da

başlar. İlk ayrılan ulus Sırplar olur. Sonra

Yunan halkı (Rumlar) isyan eder. Daha

sonra Bulgarlar ayrılırlar.

Ermeni halkının da ulusal devlet talebi

bu yıllarda yeşerse de, bunun ayrı bir

devlet olarak ifade edilmesine 19’uncu

yüzyılda tanık oluyoruz.

Ermeni ulusu 19’uncu yüzyıldan iti-

baren siyasi ve ekonomik bağımsızlıkları

için örgütlenirler. Osmanlı devleti için

Ermeni sorunun ilk gündeme gelmesi

1878 Berlin Antlaşmasıyla olur. Güç-

süzleşip, sınırlarını koruyamayan Osmanlı

Devleti, dış politikada etkisini koruya-

bilmek için emperyalist devletlere tavizler

vermeye başlar.

Berlin antlaşmasıyla Ruslar Osmanlı

sınırlarında yaşayan Ermeni ulusuna yö-

nelik “reform” yapma hakkı elde ederler.

Reformdan (ıslahattan) kasıt; halkın eko-

nomik ve siyasi haklarının yenilenmesidir.

Ancak böyle bir reform yapılmaz.

Osmanlı-Rus Savaşları tarihte birçok

kez olmuş ve her seferinde Osmanlı’nın

yenilgisiyle so-nuçlanmış ve her anlaş-

mada da Ermeni halkı konu edilmiştir.

Osmanlı Devletinin gerileme devrine

denk gelen bu dönemde, Ermeni ulusunu

ortadan kaldırmak tercihi öne çıkmıştı.

Padişah Abdülhamit, bu amaçla 1890

yılında yine aynı topraklarda yaşayan

Kürt toplumundan oluşturulan özel bir

savaşçı birlikleri, Hamidiye Alaylarını

kurarak “halkı halka kırdırma” yolunu

seçer. Ermenilere karşı büyük çaplı kı-

yımlar 1894-96 yıllarında yaşanır.

1895’te İstanbul’da dahi bir Ermeni

katliamı düzenlenir. Tüm bu dönem bo-

yunca Anadolu’da Erme-nilerin yaşadık-

ları bölgeler ateş altındadır.

Devlet terörü milliyetçi terörü do-ğurdu

Ermeni halkı Osmanlı Devletinin bu

tutumu karşısında örgütlenir ve müca-

deleye başlar. İlk Ermeni örgütü Hınçak

Partisi, 1887 yılında Cenevre’de kurulur.

Daha sonra ise 1890 yılında Troşak yani

Taşnak Sutyan adını alan bir diğer Ermeni

örgütü kurulmuştur.

Osmanlı’nın ayaklanan Ermeni halkına

karşı tutumu şiddet ve baskı olmuştur.

Benzer bir uygulamayı Sırplara, Rumlara

ve Bulgarlara karşı da denemiş ama Er-

meni halkına yapılanları yapamamıştır.

Sırplar, Rumlar ve Bulgarlar Avrupa’nın

emperyalist devletlerinin yakın koruması

altındaydı.

Ermeniler ise, Doğu’daydı ve Osmanlı

devletinin en zorlu rakibi Çarlık Rusya’sı

olmuştur. Rus Çarlığı bu bölgedeki Ermeni

örgütleriyle ittifak içindeydi. Rus Çarlığı

Ermeni halkını “bağımsız devlet” kurma

vaadiyle kendi yanına çekmişti. Böylece

Osmanlı’nın Doğu topraklarında Rus ve

Ermeni bloğu oluşmuştu. Ancak, Rus-

ya’nın siyasi ve askeri gücü Avrupalı

emperyalistlere göre zayıftı; Ermeni hal-

kının bağımsız bir devlet kurma olanağı

olmadı.

Anadolu’nun çeşitli şehirlerine da-

ğılmış bir halde yaşayan Ermeni halkı,

Osmanlı’nın şiddet tu-tumuna karşı silahlı

mücadeleyi tavır olarak geliştirmiştir.

Giderek artan yoksulluk ve milliyetçilik,

bir arada yaşayan halklar arasında artan

düşmanlık biçimine dönüşmüştü.

Bugün resmi devlet tezi olan “Ermeni

soykırımı yoktur, Ermeniler de Türkleri

öldürmüştür” görüşünün halk arasında

kabul görmesinin bir nedeni de Türklerden

de ölümlerin olmasıdır.

İktidarda bulunan İttihat ve Terakki

(İT), Ermeni ulusunu yok sayan, Türkçü

bir siyaseti benimsi-yordu.

Osmanlı Devletinde tehcir ve 1915katliamı

İttihat ve Terakki iktidarında kurulan

özel gizli savaş örgütü Teşkilat-ı Mahsusa

(MİT’in atası sayılır) tara-fından örgüt-

lenen çeteler 1914’ten başlayarak ve asıl

olarak 1915 ile 1917 yılları arasında

etkin olan Ermeni soykırımını planlamış

ve yürütülmesinde birincil bir rol oyna-

mıştır. 1914 yılının sonu ve 1915’in ba-

şında, uzun ve ayrıntılı tartışmalar sonu-

cunda alınan siyasi karar sonucunda, Er-

meni halkına yönelik olarak resmen “teh-

cir” (zorla göç) kararı alınır.

1915 yılında Van’daki bir olay bahane

edilerek İstanbul’da Ermeni toplumunun

önde gelenlerinden 235 kişi tutuklanır.

Tutuklamalar, işkenceler ve idamlar ülke

çapında hızla yürürlüğe konur. Doğu il-

lerinde yüz binlerce Ermeni’nin zorunlu

göçü, yoksa imhası söz konusudur.

Ermeni kaynakları 24 Nisan 1915’i

katliamların başlangıcı olarak gösterse

de, katliamlar en yoğun biçimde Mayıs

ayında ve esas olarak Ağustos 1915’te

yaşanır.

Kimi yerlerde sürgün kararı iki saat,

kimi yerlerde 15 gün önceden haber ve-

rilmişse de, genel olarak bu tarih ve saat

beklenmeden sürgün başlatılmış, yoksul

kitlelerin hazırlık yapmasına fırsat veril-

memiştir.

Bir emirle Müslümanlara da gözdağı

verilerek, tek bir Ermeni’yi dahi korumaya

kalkışacak olanın kendi evi önünde ası-

lacağı ve evinin yakılacağı ilân edilmiştir.

Bazı bölgelerde Ermeniler din değiştir-

meye zorlanmış, Müslümanlığı kabul

edenler sürgüne yollanmamıştır. Ancak

daha sonra bunu katliamdan kurtuluş

olarak gören Ermeni sayısının artmaya

başlaması üzerine bu politikadan vazge-

çilmiştir. Katliamdan sağ kurtulup Suriye

veya Lübnan’a kaçmayı başaranlar tekrar

Müslümanlığa zorlanmıştır.

Katliamlar esas olarak Teşkilat-ı Mah-

susa ve jandarma birlikleri tarafından

yapılmıştır. Müslüman halkın tutumu ise

değişiklik göstermektedir. Kimi yerlerde

Ermeniler korunmuş ve saklanmış, kimi

yerlerde ise daha yola çıkmaları bile

beklenmeden evleri yağmalanmış, kon-

voylara saldırılmış, katliamlar yapılmıştır.

Ancak sivil halk içinde konvoylara yönelik

saldırılara katılanlar da az değildir. Bu

saldırılar ve öldürmeler sadece yağma

amaçlı olmamış, genç kızlar ve kadınlar

seçilerek kaçırılmış ya da jandarmadan

satın alınmışlardır. Bazı yerlerde göçe

zorlananların elleri de bağlanmıştır.

Karadeniz bölgesinde ise Ermeniler

kayıklara bindirilerek denize dökülmüştür.

Görgü tanıkları sürgün yolu boyunca

belli imha yerleri olduğunu, ama buralara

götürülürken bile, her yerleşim yeri ci-

varında, konvoyların saldırıya, yağmaya

uğradığını, konvoyun ilerlemesini en-

gelleyecek kadar bitkin ve hasta olanların

öldürüldüğünü anlatıyorlar.

Doğu vilayetlerinde Mayıs-Temmuz

arasında tamamlanan tehcir eylemini,

Batı Anadolu’dan ve Trakya’dan sürü-

lenler izler. Sürgünlerin ilk hedefi Halep

olur. Buraya sağ ulaşanlar toplama kamp-

larına konulur. Bir ölüm kampı olan bu

kamplardan sağ çıkmak mucizedir. Sağlık,

barınak, yiyecek konusunda hiçbir yardım

yapılmaz, hatta yabancı konsoloslukların

yardım girişimleri de engellenir.

İnsanlar, ulusal kimlikleri nedeniyle

ölüme terk edilir, bazılarının, ölenlerin

cesetlerini yiyerek yaşamaya çalıştıkları

biliniyor. Buradan çıkanlar ise Suriye’nin

güneyine ve Arabistan çöllerine ölmeye

gönderilirler.

Diğer taraftan boşalan Ermeni köy-

lerine Türk göçmenler yerleştirilir. Çünkü

“tehcir” edilenlerin bir daha asla geri

dönmemeleri planlanmıştı. Tüm tehcir

eylemi boyunca ne kadar insanın öldü-

rüldüğü kesin olarak bilinmiyor.

Hatta bu konu, Ermeni ve Türk burjuva

tarafları arasında tartışma konusudur.

Çünkü öldürülen insan sayısı bu olayın

soykırım olup olmadığına delil sayılıyor.

Eğer ölen insan sayısı azsa bir soykırım

olmadığı iddiası galip gelecek, değilse

Ermeni tarafı!

Oysa sayılar niceliği, eylemin içeriği

niteliği belirleyecekse, Ermeni halkını

Osmanlı Devletinden zorla sürüp çıkar-

mak ve bir halkı tarihten silmek eylemi,

soykırım sayılmalıdır. Söz konusu olan

1 milyon 500 bin insandır. Anadolu’da

yaklaşık 2- 2.5 milyona yakın Ermeni

yaşadığı düşünüldüğünde ve bugün sa-

yılarının 80 bin civarında olduğu kabul

edilirse, aradaki sayısal farkın büyüklüğü

ortadadır.

Ufuk Demirci

Page 12: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

12 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

Gabriel Garcia Marquez’inArdından…Çağın en önemli yazarlarından

Marquez, 17 Nisan günü 87yaşında öldü. Bir edebiyat ustasını basitsözlerle anlatmak çok zor olsa da ev-rensel bir değer olan Marquez’i anmadangeçmek istemedik.

Kolombiya’nın Aracataca kentindedoğan Marquez, 20. yüzyıl yazarlarıylaaynı kaderi paylaştı. Bir röportajında,“Dünyanın sosyalist olmasını istiyorumve inanıyorum ki er ya da geç öyleolacak” diyerek siyasi görüşünü özet-leyen Marquez, ülkesini terk edip sür-güne gitmiş bir yazardı. Marquez, Ko-lombiya’daki Marksist-Leninist gerillaörgütlerini desteklediği gerekçesiyledevlet tarafından takibata uğramış, bunedenle 1981 yılında ülkesini terk edipMexico’ya yerleşmişti. Ölene dek deburada yaşadı.

Küba’ya ilgisi ve Fidel Castro iledostluğu ise daha eskiye dayanıyordu.Bu dostluk, hem sağdan, hem soldaneleştirilmesine neden oldu. Küba’dakitek adam liderliğini görmezden gelmesi,Castro’yu kayıtsız şartsız desteklemesi,Küba’daki sanatçılara yönelik kötü uy-gulamalara sessiz kalması sosyalist ay-dınlar tarafından eleştirilmesinin ne-deniydi. Marquez ise Castro’nun ede-

biyata düşkünlüğünden ve kitaplarınıyayınlamadan önce Castro’ya okuttu-ğundan söz ederek eleştirileri geçiştir-meyi tercih etti.

Kolombiya Devleti’nin Marquez’eyönelik tavrı, gerilla hareketiyle barışgörüşmelerinin başlaması üzerine de-ğişti. Marquez, hükümet ile ELN veFARC örgütleri arasında arabuluculukyaptı. Marquez'i dünya çapında bir ya-zar, evrensel bir değer haline getiren,kitaplarının elden ele dolaşmasını sağ-layan bunlar değildi kuşkusuz.

Gerçekliğin büyülü ustası…Marquez, Latin Amerika’nın küçük

kasaba ve kentlerinden yola çıkarakgerçek insan öyküleri anlattı. Ancakbu öyküler, gerçek olamayacak denliabartılı imgelerle, gerçek üstü vurgularlave mizahla süsleniyordu. Marquez’inüslubu, yorum içermeyen ve taraf tut-mayan bir üsluptu. Acımasız, duygusuz,çıkarcı insanları, vahşi olayları, tutkuluaşkları gazeteci gibi aktarıyordu. Yaz-dıkları gerçeklik zeminine basıyordu.Ama bir masal anlatıcısının dilini kul-lanıyordu. “Büyülü gerçekçilik” denilenbir dili. Kitaplarını okuyanların birkısmının “fantastik”, “hayali” dediği

bir dili…Ün kazanmasını sağlayan romanı

1967 yılında yayınlanan Yüzyıllık Yal-nızlık’tı. Bu roman, Macondo adlıhayali bir kentte geçiyordu. AncakMarquez’e ilham veren çocukluğunungeçtiği memleketi Aracataca idi. Kitaptüm dünyada 30 milyondan fazla kişitarafından okundu. 1982 yılında verilenNobel ödülünde bu kitabın payı büyüktü.Bu kitapla ilgili yorumu, edebî tarzınıda açıklar nitelikte; “Büyükannem, enacımasız şeyleri, kılını bile kıpırdat-madan, sanki yalnızca gördüğü şeyler-miş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleribu kadar değerli kılan şeyin, onun duy-gusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlikolduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnız-lık’ı büyükannemin işte bu yönteminikullanarak yazdım. Bu romanı büyükbir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşır-mayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşır-madılar, çünkü ben onlara hayatlarındayeni olan bir şey anlatmamıştım. Ki-taplarımda gerçekliğe dayanmayan tekcümle bulamazsınız.”

Marquez’in hukuk öğrenimini yarıbırakıp gazeteciliğe başlaması ve uzunyıllar muhabir olarak çalışması dayazım tekniğinde etkili oldu. Özellikle

Kırmızı Pazartesi (1981) isimli kitabıbir gazeteci gözünden aktarım gibidir.Küçük bir kasabada yaşanan, herkesinbildiği ama hiç kimsenin engellemezahmetine girişmediği bir cinayeti an-latır. Sinemaya da uyarlanan bu kitap,Hrant Dink’in öldürülmesi üzerine sık-lıkla hatırlatılmış, Hrant’ın da tıpkı ki-tapta olduğu gibi herkesçe bilinen amaengellenmeyen bir cinayete kurban git-tiği anlatılmıştır.

Diğer kitaplarını tek tek sayamasakda; 19 yıldır emekli aylığı bağlandığınıbildiren mektubu bekleyen yoksul biralbay ve eşinin hikayesini anlatan Al-baya Mektup Yazan Kimse Yok (1961),dünya tarihinde yer almış tüm dikta-törleri tek bir karakterde birleştirenBaşkan Babamızın Sonbaharı (1975),bir ömür boyunca süren tutkulu biraşkı anlatan Kolera Günlerinde Aşk(1985) başyapıt niteliğinde kitaplarıdır.

Gerçekliğin büyücüsü Marquez’iuğurlarken, son sözü kendisine bıra-kalım: “İmge, gerçeğe ulaşmanın ara-cıdır ve yaratmanın kaynağı -son çö-zümlemede- gerçekliktir her zaman.”

Oya Öznur

İşten çıkarılan işçinin, işsiz kal-dığı sürede temel ihtiyaçlarını

karşılayabilmesi için İşsizlik SigortasıFonu oluşturulmuştu. Bu fon için işçi-nin ücretinden kesinti yapılıyor, ayrı-ca işveren ve devletin de fona katkıyapması öngörülüyor. Gerek işsiz ka-lan işçinin bu fondan yararlanabilme-si ağır koşullara bağlandığından ge-rekse işsizlere yapılan ödemelerin, sa-daka ölçüsünde, çok düşük tutulma-sından dolayı, bu fonda büyük mik-tarlarda para birikti. Bu para hem hü-kümetin hem de patronların ağızlarınısulandırıyor. O nedenle, bu kaynağınasıl yağmalayacaklarının hesabınıyapıyorlar. Hükümet, bu fondan GAPprojesine büyük miktarlarda kaynakaktarmakla kalmadı; istihdamı teşvikgerekçesiyle, fonu, patronların işçilikmaliyetlerini düşürmekte kullandı.Patronların ödemesi gereken SSKprimleri fondan karşılanır oldu. Kısa-cası, işçilerin ücretlerinden yapılan

kesintiyle oluşturulan fon, işsiz kalanişçiler dışında, herkes tarafından hoy-ratça kullanıldı.

Son olarak, yılbaşında yayınlananMaliye Bakanlığı ile Hazine Müste-şarlığının ortak tebliği ile bu paralarınsadece kamu bankalarında değerlen-dirilebileceği esası getirildi. Daha ön-ce, fonda biriken paralar, en yüksekfaizi veren on büyük bankadan birin-de tutulabiliyordu. O nedenle banka-lar, bu büyük miktardaki parayı ken-dilerine çekebilmek için, kıyasıya re-kabet ediyor, ortalamanın bir-iki puanüstünde faiz veriyorlardı. Bu da fonungelirinin artmasını sağlıyordu. Şimdibu imkân ortadan kalkacak, fonun ge-liri azalacak. Çünkü üç kamu banka-sının, fonda biriken paraya düşük faizvermek konusunda, kendi aralarındaanlaştıkları söyleniyor. Fonda yakla-şık 7 milyar (katrilyon) lira biriktiğidüşünüldüğünde, yıllık faiz gelirikaybının 140 milyon(trilyon) lira ci-

varında olacağı hesaplanıyor.

İşçinin parası “ayakkabı kutula-rına”!

Kamu bankalarının kaynaklarınınhükümet yanlısı patronlarca ve iktidarsahiplerinin yakınlarınca tepe tepekullanıldığı biliniyor. Buralardan, ik-tidar yanlısı müteahhitlere ve yandaşmedya sahiplerine cömertçe kredi ve-rildiği herkesin malumu. 17 Aralıkyolsuzluk operasyonunda, bunlardanbirinin genel müdürünün evindeayakkabı kutusunun içinde milyonlar-ca dolar bulunmuştu. Kısa süre tutuk-lu kalan bu şahıs, serbest bırakıldığın-da, hükümet tarafından ödüllendirile-rek, bir başka kamu bankasının yöne-tim kuruluna seçilmişti. Bu da, hükü-metin, kamu bankalarının yağmalan-masında ne kadar fütursuzca davran-dığını göstermektedir.

İşsizlik fonu paralarının kamubankalarına yatırılmasıyla, bu banka-

ların iktidar yandaşlarına verdiklerikredilerin batık hale gelmesiyle bozu-lan mali yapıları güçlendirilecek, bi-lançoları düzgün hale getirilecek.İkinci olarak, bu devasa kaynak saye-sinde yandaş medya sahiplerinin kul-lanacağı bir kredi havuzu oluşturula-cak. Yandaş işadamlarına, batırmaktahiçbir sakınca görmedikleri kredileraçılmaya devam edilecek. Kısacası,getirilen son düzenlemeyle, işçilerinparası sadece düşük faiz geliri karşılı-ğında kapatılmış olmayacak; bu para-lar iktidar sahipleri tarafından çarçuredilebilecek. Bu paraların, farklı ev-lerde, farklı “ayakkabı kutularında”ortaya çıkması sürpriz olmayacak. Onedenle işçiler, kendi alın terlerininkarşılığı olan ve işsiz kaldıklarındakullanmayı umdukları paralarına sa-hip çıkmalıdırlar.

İşçilerin Sesi Haber

İşçinin parasını peşkeş çekiyorlar

Page 13: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

13Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Greif işçisinin mesajınıaldık mı?

Greif işçilerinin mücadelesi sü-

rüyor. Fabrika işgaliyle baş-

layıp, DİSK Genel Merkezinde oturma

eylemiyle devam eden mücadele iki

buçuk ayı geride bıraktı. Polisin sabaha

karşı yaptığı baskının ardından, özellikle

öncü işçilere ve direnişin örgütleyicisi

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

(BDSP) temsilcilerine, muhabirlerine

yönelik polis şiddetini kınıyoruz. Çünkü

bu şiddet, Greif patronu adına kusulan

öfke ve kini temsil ediyor.

Greif işçisinin hedef olduğu polis

baskını karşısında DİSK Tekstil sendi-

kası yönetiminin sessiz kalması, işçileri

sonradan ziyarete bile gel(e)memesi,

bu baskında nasıl bir suç ortağı olduk-

larının da kanıtıdır. İşte böyle bir sendika

yönetimi olduğu için, Greif işçileri hem

patronlarına hem de sendika yönetimine

karşı bir mücadele yürütmek zorunda

kalmıştır. Aksi halde kendi istekleriyle

üye oldukları sendikanın yöneticilerine

en başından itibaren öfke ve karşıtlık

içinde olduklarını söylemek gerekir ki,

mantıklı sayılamaz. Sendika yönetiminin

tercihinin patronun çıkarlarından yana

olması, işçilerin bunu böyle değerlen-

dirmesinden sonradır ki, işçilerin öf-

kesinin önemli bir bölümü sendika

merkezine yönelmiştir.

Hollanda merkezli

Amerikan şirketi

Patron bu isyanı sendikacıların kont-

rol edebilmesi için iki ay süre verdi.

Sendikacılar isyanı önleyemeyince, bu

sefer yine onların eliyle önce işçiler

arasında bir bölünme yaratılmış, ar-

dından direnişi sürdürmek isteyen işçi

grubu, polise teslim edilmiştir. Tazmi-

natları ödenmeyerek cezalandırılmıştır.

Diğer yandan Hadımköy fabrikası ka-

patılarak, bin 200’e yakın işçi de dolaylı

olarak cezalandırılmıştır. Patron ve sen-

dika bürokrasisi, bize itaat etmezseniz,

işsiz kalırsınız mesajını vermiştir. Mü-

cadeleyi fabrika işgaline kadar büyüt-

mek isteyecek işçilere de gözdağı ve-

rilmek istenmiştir.

İşçiler açısından durum

Mücadele etmenin onlara kazan-

dırdıkları pek çok şey oldu. Birçok

yeni çevre tanıdılar. Bugüne kadar

doğru bildiklerinin birçoğunun yanlış

olduğunu öğrendiler. Yasaların, devletin,

polisin kimden yana olduğunu apaçık

gördüler. Birleşen, örgütlenen işçilerin

patronlar karşısında kararlı durabile-

ceğini, işçilerin büyük gücünün neler

yapabileceğini gösterdiler. Hızla bilin-

çlendiler, ellerindeki kuvvetin farkına

vardılar.

İlk başta, olumlu fikre sahip olduk-

ları sendikaların, işçilerin elinden ini-

siyatifi ele almak için hangi oyunlara

başvurabileceklerini de gördüler. Sonuç

olarak bedel ödediler ama öğrendiler

de. Mücadelenin o duygulu anlarını

yaşamak her işçiye kısmet olmayacaktır.

DİSK Tekstil ve DİSK

Genel olarak sendikalar cephesinden

ise, karne zayıftır. İşçilerin yakaladığı

bir fırsatı, mücadeleyi büyütmek, yay-

gınlaştırmak için kullanmadılar. Yüzde

30 ücret zammı ve taşeron sistemine

son verilmesi gibi bir talep içeren, bunu

fabrika işgali boyutuna taşıyan bir

zemin varken; bu zemin üzerinden mü-

cadeleyi omuzlayıp ileriye taşımayı

denemediler bile. Böylece, iddialarının

gerisine düştüler ve inandırıcı olama-

dılar.

Bütün işçilerin özlem ve acil talep-

lerini içeren bir mücadelede, patronların

bu talebin kazanılmasına imkân vermek

istemeyeceklerini herkes düşünebilir.

Dolayısıyla böyle bir mücadele, yani

hem sendikalaşmayı başarmak hem de

taşeron sistemine karşı çıkıp yüzde 30

gibi bir ücret artışı, 4 ikramiye talep

etmek hızla işçi sınıfı içinde taraftar

bulabilecek yeni bir mücadele dalgası

yaratabilirdi. Ne zaman? DİSK yönetimi

bu mücadeleye sahip çıkıp, sendikasız

işyerlerine, taşeron işçilerine götüre-

bilseydi.

Bırakalım diğer işyerlerine götür-

meyi, Greif patronuna ait 2 işyerinde

DİSK Tekstil örgütlü olduğu halde ve

TİS süreci içindeyken bile, kardeş fab-

rikalardaki işçilere eylemli bir destek

sunmadı. DİSK yönetimi mücadelenin

yayılmasını istemedi, bu riske girme-

di.

Sosyalist gruplar

Birçok grup için, özellikle de sen-

dikalarda uzmanları olan sosyalist grup-

lar için, Greif işçisine yaklaşım sendi-

kacılarınkinden pek farklı olmadı. Greif

işçisi bize yeni bir mücadele dalgasının

yaratılması için imkân sundu ama bu

imkanı değerlendirmek yerine, ana

mevzudan uzaklaşıp, çeşitli bahaneler

üretip, Greif işçisinin karşısında yer

alma manasına gelecek kampanyalar

düzenlendi.

Önemli olan neydi?

Greif işçisi, bize çok uzun zamandır

yaşamadığımız boyutta bir fabrika işgali

ve taşeron sistemine karşı mücadele

örneği sergiledi. Yoksa Greif Hadımköy

fabrikasıyla sınırlı kalan bir mücadele

eliyle, işçilerin ileri sürdüğü taleplerin

elde edilmesi, patronların bu taleplere

boyun eğmesi, maddi olarak az bir ih-

timaldi.

Bu koşullarda, yani elden gelen her

türlü çabaya rağmen, mücadelenin diğer

fabrikalara yayılmadığı koşullarda, bir

durum değerlendirmesi yaparak, işçilerin

o ana kadar kazanılmış olan haklarını

garanti altına alan bir sözleşmenin im-

zalanması, bugünkü sonuçtan çok daha

moral verici, işçilere umut verici olacağı

da söylenebilir.

Ancak bütün bunların ardına sığı-

narak, patronun, devletin ve sendika

bürokrasisinin suçlarını örtmeye kalk-

mak, işte bu sendikal ve siyasal yakla-

şımla yol yürümek, Greif’tan sonra ne-

redeyse olanaksızdır. Greif işçilerinin

mücadelesi, cesareti, hedefleri işçi ha-

reketinin çıtasını yükseltmiş ve yeni

bir başlangıç olmuştur.

Mücadele etkisinin azaltarak devam

ettiğini de unutmadan, Greif deneyi-

minin muhasebesini yapıp yeni bir dev-

rimci sınıf siyasetinin inşa edilmesi

için çalışmak, işçi sınıfı sosyalistlerinin

önünde görev olarak durmaktadır.

Seyfi Adalı

Page 14: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

14 İşçilerin Sesi Mayıs 2014/26

Bir işçi arkadaşımıza işten çıkması

için neler yapmadılar ki? Bir

hafta içinde iki defa üst üste tutanak tut-

tular. Yanlarına çağırıp üçüncü tutanağı

da tutup seni işten çıkartacağız dediler.

Senin çalıştığını biliyoruz ama yine de

tutanak tutacağız demekten çekinmediler.

Engelli kadrosundan çalıştığı için kolayca

işten çıkartamıyorlar.

Ama onun da lafı cebinde: Gereken

cevabı veriyor. Bir de tutanaklara noterden

ihtarname çekti. İhtarname etkili oldu.

Mobbing bu demiş. İnsan Kaynakları

şefi daha sonra gelip, önüne boş bir kâğıt

uzatıp “mobbing demişsin, mobbing nedir

yazsana” demiş. O da senin masanda

çok iş yasası, iş hukuku kitabı var, orada

yazmıyor mu, diyerek yanıtlamış.

Son olarak dışarıya mesaj vermişler.

“Git onlara söyle seni rahat bıraksınlar”

demişler. Türkçesi, “şirketi rahat bırakın”

demektir. Ne kadar çaresizler bir bilseniz,

kafayı sıyıracaklar neredeyse. İşin bu

kısmı çok keyifli tabii…

En çok işyeri bültenlerinden ra-hatsızlar

İşyeri yemekhanelerine kurulu olan,

kapalı devre yayın yapan işyeri televiz-

yonundan işyeri bülteni için yayın yap-

maya devam ediyorlar. Dışarıda kâğıt

dağıtanlarla konuşmayın kağıt almayın

dağıtanları bize bildirin, diye durmadan

yazı geçiyor. 7 aydır kâğıt çıkmıyor ama

öyle korkuyorlar ki, televizyondan yayın

sürüyor. İşyerini kötüleyen yazı yazıyorlar

bu suçtur, iş sözleşmeniz fesih olur, di-

yorlar. Kağıt alan bir işçiyi mahkemeye

vermişler, şikayet dilekçesi televizyondan

devamlı yayınlanıyor. Alt yazıda siz de

bu suçu işlemeyin yazılar devamlı geçi-

yor.

Haksızlık yapmaya devam ediyorlar Yeni işe girenler bir, iki gün çalışıp

işi terk ediyor. Biraz çalışmak isteyenler

olsa da, beğenmediklerini küçülmeye gi-

diyoruz diyerek işten çıkartıyorlar. Ama

sen yine de daha iyi bir iş buldum diye

şu kâğıda imza at diyorlar. Hakkını bil-

meyen işçi de, 6 aydır beni sözleşmesiz

çalıştırıyorsun diyerek hesap soramıyor.

Bütün bunları yaparken ekranda işçi alımı

var yazısı duruyor.

Şefler hijyen bölümünün Çerkezköy’e

taşınacağını yaymaya başladılar. Çerkez-

köy’den 12 saat çalışmaya işçi bulama-

yacakları için buradan işçi götürecekler-

miş. Gitmek istemeyen işçiye de servis

var daha ne istiyorsunuz, diyorlar. Hem

gitmek zorundasınız gitmezseniz anlar-

sınız ya neler olacak diye tatlı sert tehdit

ediyorlar.

Dengesizlik de sürüyor. Sadece gündüz

vardiyası için saat 4’de poğaça dağıtmaya

başlamıştı. Perşembe, cuma günü dağıttı

üçüncü gün o dağıtımı da kaldırdı.

Kısacası, Kasım ayından beri patron

saldırı halinde, biz savunmadayız. Sa-

vunmamız çok güçlü değil ama sonumuzu

da getiremediler. Yine de örgütlenmeye

devam ediyoruz, edeceğiz. Haksızlıklara

boyun eğmek yok.

Ersin

Patron mücadeleci işçilerin sonunu

getirebilmek için her yolu deniyor.

Bana da kafayı taktılar. Neredeyse 3

aydır özel olarak uğraşıyorlardı. İçeriye

çağırdılar, toplantılara katılıp katılmadı-

ğımı sordular. Ben de bir toplantıya ka-

tıldım, sonra katılmadım demiş bulundum.

Onlarda seni izleyeceğiz diyerek “serbest”

bıraktılar. Daha sonra çeşitli oyunlarla

bölümümü değiştirdiler, 4 gün çalıştırdılar.

Ocak zammı vermediler. Her seferinde

“gel işten çık” diye teklif getirdiler, ben

de “çalışmak istiyorum” diye yanıtladım.

Son olarak tazminatımı hesaplayıp

önüme koydular. Senin hakkın 16,5 ama

biz 19 vereceğiz dediler. Gidip sendikaya

hesaplattım onlar da 16,5 hesapladılar. 8

yıllık işçiyim. Asgari ücretle çalışıyorum.

250 lira kömür parası 2 maaş ikramiye

var. Hepsi bu. İşçi Derneğine gittim orada

hesaplattım: 23 bin lira çıkardılar.

İşyerine gittim bu rakamı söyledim.

Olmaz dediler. En son 21 olur, dediler.

Elime, imzalı kaşeli kâğıda hesaplayıp

verdiler. Git kime gösterirsen göster, bu

rakamın üstünü hesaplarlarsa bize de

getir dediler.

Tekrar derneğe geldim yine konuştuk:

Onların hesapladıkları rakamda Ocak

zammı yoktu. Biz zamlı hesaplamıştık.

Dernek de bir kâğıda yazdı ve işyerine

gittim. Bu arada, bu kadar gidip gelmemin

kolay olmasının nedeni iki, üç günü

ücretli izinli saydıkları için oldu. Rahatça

gidip geldim.

İnsan Kaynakları şefine tekrar ettim

ya 23 bin lira ya da işimi istiyorum. Hop

oturdu hop kalktı. İçeriye gitti, geldi,

yine gitti… Her neyse sonuçla 23 bin 44

lira tazminat verdiler. 44 nedir dedim, o

da çok gidip geldin yol parası dediler.

Kuşkusuz tazminat için çalışmıyoruz

ama tazminatımızı da onlara verecek de-

ğiliz. Patron büyük zengin. Ona 23 değil

123 olsa dokunmaz. Ancak bu işyerinde

tazminat almak pazarlıkladır. Tam he-

saplayıp bankaya yatırıyorlar, pazarlıkta

kabul ettiğin rakamı ödeyip gerisini elin-

den alıyorlar. Yüzlerce, binlerce işçi

böyle yarım tazminat alarak işten çıktı.

Ben 16,5’u 23 yapmışım çok mu?

Nihat

Plastik

16,5 nasıl 23 oldu?

Grevin sona ermesi ve 305 işçinin

şu veya bu biçimde işe geri dö-

nüşünün ardından, işyerinde genel bir

durgunluk hakim. Şirket ve sendikanın

yeni yönetimi “algı yönetimi” teknikle-

riyle, hepimizin sakinleşmesini sağladı.

İşçi başına sözleşme dışından 5 bin 500

liranın ödenmiş olması, iş yükünü hafif-

leten bir etken oldu.

İşe geri dönen arkadaşlarımız, çalı-

şanların gurur kaynağı. Herkes onlara

imrenerek bakıyor. Öyle ki, yeni işe

girmiş statüsünde olmalarına rağmen,

deneyimli bir kabin memuru gibi çalışıyor

olmaları, hemen dikkat çekiyor. Sorular

peşpeşe geliyor. Sonucunda bu deneyimin

yine THY’de elde edildiği öğrenilince

başlıyor grev veya 305 sohbeti… Tabii

ki sendika kongresi de bu sohbetlerin te-

mel konusu. Gökkuşağı Hareketinin kon-

greye katılmamış olması, en çok eleştirilen

konu.

İşe geri dönenler arasında davalarını

geri çeken 40 kadar işçi henüz “TİS far-

kı”nı alamadı. Sendika bu konuda da et-

kisiz eleman. Şirket yönetimi ne verirse,

ne derse onu tekrar ediyor. Bağımsız bir

duruşu, sendikal kimliği yok. Olamazdı

da. Sendikanın gerçek niyeti, sendikal

duruşu ise, 2016 toplu iş sözleşmesinde

anlaşılabilir. Bu tarihe kadar oyalama

devam edecektir.

2016 tarihi sadece TİS için değil,

sendikanın yüzde 3 barajıyla karşılaşacağı

tarih. Bugünkü üye sayısı ulaştırma iş-

kolunda yüzde 3 barajını geçmeye yet-

miyor. Sendika barajı geçmek isteyecek

mi yoksa işçileri TİS yetkisinin dışına

mı düşürecek, bir soru olarak duruyor.

Tüm bunlardan dolayı, bugün stabil olan

hava, yarın farklı bir biçime dönebilir.

Teknik AŞ’den alınıp Hat Bakım ola-

rak THY bünyesine katılan yaklaşık 700

teknisyen, geçtiğimiz ayda yeniden Teknik

AŞ’ye aktarıldı. THY’de olan ve teknis-

yenlerde olmayan kimi haklarından (ör-

neğin, uçak bileti) oldular. Sendika buna

da ses çıkartmadı. Hak kayıplarını telafi

edici davranmadı.

THY büyüyen ve kârlı olan, Türki-

ye’nin en kurumsal işletmesi. Sadece

kabinde çalışanların sayısının 10 bine

çıkması bekleniyor. Bu ise, son derece

katı çalışma kuralları demek.

Ayrıca “beş yıldızlı” şirket olma hedefi

de çalışanlar üzerindeki baskıyı artırı-

yor.

Öte yandan, Derneklerin genel ku-

rulları ayrı bir gündem. Yönetimler ye-

nileniyor. Hızla büyüyen bir işletmede

çalışanların çıkarlarının mesleki sınırlar

içinde kalarak korunamayacağı çok açık.

Aksine, grev sırasında görüldüğü gibi,

meslek kuruluşları ters yönde etkili de

olabiliyor. Pilotlar Derneği örneği gibi.

Mesleki olarak yapılabilecek çok şey var

kuşkusuz ancak, çalışanların ortak so-

runları temelinde dernekleri koordine

eden bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Sonuç olarak THY çalışanları son iki

yıl içinde 305’in atılması, grev ve sendika

kongresi; daha sonra sendika yönetiminin

değişmesi, grevin sona ermesi ve 305’in

geri dönüşü gibi, bir hayli yoğun, yorucu

ve yıpratıcı olaylar yaşadılar. Bütün

bunlar şirket hızla büyüdüğü koşullarda

oldu. Dolayısıyla taşların yerli yerine

oturması, geçen sürenin muhasebesi ve

gelecek döneme dair politikaların belir-

lenmesi için zamana ihtiyaç var. Serdar

Plastik“Söyle, arkadaşların seni rahat bıraksın”

THYŞimdilik her şey sakin, ama herkes biriktiriyor

Page 15: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

15Mayıs 2014/26 İşçilerin Sesi

Gıda

Patron istediği gibi hareket edemezİki ay önce maaşların tümü bankaya yatacak

diye açıklama yapıldı. Ama halen elden veriliyor.Yarısı için bordro yerine küçük bir kâğıt veriyorlardı,o kâğıtta işçi ne kadar mesai parası alıyor ya da gel-mediğinde ne kadar parası kesiliyor onu takip ede-biliyordu. Artık o kâğıt parçasını bile vermiyorlar.Sorunca bahane hazır: “O kâğıtlar bizi oyalıyor gelinbiz size açıklama yaparız”.

Ustada insaf aramaPatron ve yalakaları işçiye her türlü baskı yap-

maktan kaçınmıyor. Bir işçi hastalanıp rapor almıştı.Usta o işçiyi gündüz yerine gece çalıştırdı. Oysakiyasal olarak raporlu işçi çalıştırılamaz. İş yasasınagöre yasaktır. İşçinin başına bir sorun gelse bunupatron ve yalakaları üstlenecek mi?

İş güvenliği yokKâr hırsı, patronun gözümü kör etmiş işçinin

sağlığı umurunda bile değil. Günde tonlarca mal ta-şıyan işçiler var. Hepsinin beli ağrıyor ne bir belikorumak için kuşak veriliyor ne de bazı bölümlerdeasansör var. İşçi tonlarca ıskartayı merdivenlerdenkucaklayıp indiriyor. Buna karşılık, işçinin her hakkıkısıtlanıyor.

Başımıza ne geldiyse…İşçi arkadaşlarımız arasında bu haksızlıklara itiraz

eden pek az işçi var. Çoğunluk işçi, her şeye şükre-diyor; daha iyisin mümkün olduğunu bilmediği için,daha da kötü olmayayım diyor. “Yeter ki mesaiyekalalım da yemek bile vermesin” diyecek kadar ilerigidenler var.

Oysaki gıda işçilerinin mücadele tarihine bakılırsa,

sendikalı işyerlerinin 4 ikramiyeli ve iş güvenliğineuygun çalışma koşullarının sağlandığı da olduğu gö-rülür. Tabii ki bun saydığımız haklar işçilere gönüllüceverilmemiştir. İşçiler hakları için birleşip, örgütlenipalabilmiştir.

Bugün o devir değil. Ama nereye kadar? Haksız-lıklara itiraz etmeden nereye kadar kendini sömürt-türebilirsin ki? Patronun kârına kâr katıyoruz amapayımıza düşeni isteyemiyoruz, almak için mücadeleyeyanaşmıyoruz. Bunun fazla gitmeyeceği çok açık.Geçmiş işçilerin deneyimlerini, elde ettikleri haklarıöğrenip biz de neleri talep edebileceğimize kararvermeliyiz. Aksi halde ne patrondan ne de yalakala-rından bize fayda var!

G.Kemerli

Tekstil

Patronlar ders çıkartıyorAtılan işçileri geri aldırma mü-

cadelemizin işveren üzerindekietkisi büyük oldu. Onu, işçilerin istek-lerini yapmaya mecbur bıraktı. İşçi ar-kadaşlarımız bu mücadeleyi bir ilerinoktaya taşımak konusunda yeterincekendilerine güvenli olmadılar. Örneğin,sendika üyeliği aşamasına çıkılamadı,tazminatlarını alıp gitmeyi tercih ettiler.Üstelik en bilinçli ve siyasi olan işçilerbile, tazminat akışına kendilerini kap-tırdılar.

Patron bu mücadeleden bir ders çı-karttı. Bu ders işçilerin sorunlarınaeğilmesi gerektiğidir. Nitekim işyerindeişçilerin yayınladığı aylık işçi bülten-lerine çok benzer biçimde; hatta işye-rinin adı dışında ismini de benzeterek“…’nın Sesi ve …’dan Haberler” baş-lıklarıyla işyeri gazetesi çıkarttı. Aylık

çıkartmaya başladı. Patron işçilerin sorunlarını kâğıt-

lardan öğreniyordu. İşçiler işyerindekiolumsuzlukları bu kağıtlara yazıyor vedışarıdan dağıtımını sağlıyorlardı. Pat-ronun çıkarttığı gazete de işçilere “biraztebessüm, biraz fal, biraz da suyunsağlığımız için faydalarını anlatmaklaişe başlamış!

Bizlerin en büyük sorunlarındanbiri olan düşük ücret, yoğun mesaiyeise, hiç değinilmemiş. Buda işçilerindikkatinden kaçmadı. Şimdilik işçilerintekrar bir ayaklanma yapmaması içinşirinlikler yapmaya çalışıyorlar. Uz-manlardan iş ve çalışma moral moti-vasyonu diye uyduruk eğitimler almışlar.İşçilerle işyeri ve çalışma koşulları ileilgili sürekli toplantılar yapıyorlar.

İkinci ders: Telefon dinlemesi

Geçen ayki eylem sırasında işçiler,patronla yapılan görüşmeleri dışarıdakiarkadaşlarına dinletmişler. Bunu öğrenenpatron, işçilerle yaptığı toplantıda öncecep telefonlarını toplattı, sonra konuş-maya başladı. Sizlere güveniyoruz,sizler çıkan işçiler gibi yapmayacağınızıbiliyoruz diyerek çıkan işçileri kötüleyip,bizlerin gönlünü almayı ihmal etmedi.Ancak bize de güvenmediği göstermişoldu. Demek ki, patron dersine iyi ça-lışmış.

Yapılan eylemin ardından işten çıkanişçiler de içeride kalanlar da pişmandeğiller. Ama şefler ayaklanan işçi kar-şısında başarısızlıklarını hazmedeme-dikleri için, “işten çıkan arkadaşlarınızaradılar çıktıklarına çok pişmanlar akıllıolun” diyerek, yüreklerine su serpiyorlar.İşçilerin cevabı net oldu: Onları bilmeyiz

ama biz de onlarla çıkmadığımız içinpişmanız!

Şefler de patronlar da işçiler sessizdursa bile, bizim o eski saf boyun eğipçalışan işçiler olmadığımızı çok iyi bi-liyorlar. Önceden resmi tatillerde çalışıpçalışmayacağımız son gün belli olurken,şimdi bir hafta önceden 23 Nisan’da,1 Mayıs’ta çalışmıyoruz arkadaşlar di-yorlar. Programınızı ona göre yapın,diye de ekliyorlar. İşçilerin örgütlülüğü,birlik olmasının ne kadar önemli oldu-ğunu, hak almanın tek yolunun müca-dele etmek olduğunu bir kez daha gör-dük. Şimdi sıra, bizim ders çıkartıp,sonraki aşamalarda neler yapabilece-ğimize karar vermekte!

Murat

Farklı alanlarda faaliyet gösteren,Kargo, Havayolu, Turizm, İnşaat

vb. şirketlerden oluşan büyük bir Hol-ding gurubu olan bir şirkette çalışıyo-rum.

Şirketin faaliyet alanı çok oluncapatronun hangi şirketi ne kadar kârediyor, çalışan insan sayısı ne kadarbilebilmemiz çok zor ve anlaşılan oki, patronun daha fazla kâr etmek için

bu şirketler arasında hangisine önemverdiğini daha doğrusu sermayesinihangi şirketin alanına kaydırdığını an-lamamız için, bize zarar vermesini bek-lememiz gerekiyor.

Bu dönemde inşaat çok kâr getirenalan olduğu için kargo alanında küçülmebahanesiyle onlarca işçi ve idari kad-rodan çalışanı işten çıkarttı, sayıyı tamolarak bilemememizin sebebi şubelerin

dağınık olmasından ve yeterli düzeydeiletişimin olmasından, yani örgütlen-memizin olmamasından kaynaklanıyor.Aynı sebepten dolayı da bu işten atıl-malara hiçbir örgütlü tepki veremedik,işten atılan arkadaşlarımıza sahip çı-kamadık. Biz işçiler örgütsüz ve dağınıkolduğumuz sürece patronlar bizim eme-ğimiz üzerinden biriktirdikleri sermayeyiistedikleri kârlı alana kaydırma hakkını

kendilerinde görebiliyorlar, üstelik iştenattıkları işçilerin gelecekleri ailelerionların umurlarında değil sadece kâretmeleri ve rekabet etmeleri onlar içinönemli. Biz işçiler de kendi çıkarlarımızıönemseyip bu türden saldırıları engel-lememiz için örgütlenmemiz gerekiyor.

S.Arık

Kargo

Kâr neredeyse sermaye oraya!

Page 16: İşçilerin Sesi Mayıs 2014

İşçilerin SesiBütün ülkelerin işçileri, birleşin!

1 Mayıs İşçi Emekçi ve Bütün Ezilenlerin Birlik Dayanışma ve Mücadele Günüdür

İşçi ve emekçi kitleler tarafındandünya çapında kutlanan 1 Mayıs,

aslında bugün için bir bayramdan dahaçok birlik, dayanışma ve mücadele gü-nüdür. Ücretli kölelik düzeni olan ka-pitalizmin sömürü ve tahakküm cen-deresi emekçi kitlelerin mücadelesi so-nucu geriletilip ortadan kaldırılanakadar da bütün 1 Mayıs’lar birlik, da-yanışma ve mücadele günü olacaktır.1 Mayıs alanlarını bayram yerine çe-virebilmenin ve 1 Mayıs’ları gerçekanlamda bir bayram olarak kutlayabil-menin yolu da birlik, dayanışma vemücadeleden geçiyor. O nedenledir ki1 Mayıs’lar işçilerin ve emekçilerin,kadınların ve gençlerin, din, dil, ırk,cinsiyet ve cinsel yönelim temelli hertürlü ayrımcılığa karşı çıkarak, hak veözgürlük taleplerini hep birlikte hay-kırdıkları bir gündür. 1 Mayıs işçilerin,emekçilerin ve bütün ezilenlerin kur-tuluşuna uzanan mücadele yolunun mi-henk taşıdır.

1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde,mücadeleler sonucunda resmî tatil olarakkabul edilmiştir. Türkiye’de ise 1 Mayısilk kez 1923’te resmen kutlanmıştır.Mücadeleler ve ödenen bedeller sonu-cunda da, 2008 yılının Nisan’ında, 1Mayıs’ların “Emek ve Dayanışma Gü-nü” olarak kutlanması kabul edilmiştir.22 Nisan 2009 tarihinde TBMM’dekabul edilen yasa ile de 1 Mayıs resmitatil olarak kabul edilmiştir.

Ücretli kölelik düzeninin azgınla-şarak taşeron sistem cenderesini hergeçen gün daha da dayattığı günümüzde,kayıtdışı ve insanlık dışı koşullardaçalıştırılan işçilerin çoğu 1 Mayıs’ların“resmi tatil” olduğunun farkına bilevaramamaktadırlar. Bugün farkındaolunan tek şey ise sermayenin hükü-metlerinin 1 Mayıs yasakları, sokaklarıkuşatan devlet terörü ve polis şiddetidir.Tam da bu nedenle bugün bir kez dahaüzerimize düşen görev birlik, dayanışmave mücadeledir.

İş Güvencesi, Yeterli Ücret, TaşeronaSon!

1 Mayıs’ta Alanlara! 1 Mayıs’taTaksim’e!

N.Cemal

Bir proleter bayram gününü, se-kiz saatlik iş gününü elde etme

aracı olarak kullanma düşüncesi ilkkez Avustralya’da doğdu. Avustralyalıişçiler, 1856’da, sekiz saatlik işgünüiçin gösteriler yaparak, toplantılar veeğlenceler düzenleyerek, hep birliktebir günlük iş bırakma (grev) kararıverdiler. Bu kutlamanın yapılacağı günolarak da 21 Nisan tarihi saptandı.Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca1856’da uygulamaya niyetlenmişlerdi.Ama bu ilk kutlamanın Avustralyalıproleter kitleler üzerinde çok büyüketkisi oldu. Onları canlandırıp yeni birheyecana yol açtı. Bu kutlamanın heryıl tekrarlanmasına karar verildi.

Gerçekten işçilere, kendi kendilerinekararlaştırdıkları bir anda, kitle halindeişi bırakmaktan daha fazla cesareti vekendi gücüne güven duygusunu ne ve-rebilirdi ki? Fabrikaların ve atölyelerinkölelerine, kendi öz birliklerini topla-

maktan daha fazla ne cesaret verebilirdiki? Böylece, proleter bir kutlama günüdüşüncesi hızla benimsendi. Avustral-ya’dan diğer ülkelere yayılmaya başladı.Ta ki sonunda proleterlerin bütün dün-yasını fethedene dek.

Avustralyalı işçilerin örneğini ilkizleyen Amerikalılar oldu. 1886’da lMayıs’ın evrensel bir iş bırakma günüolmasına karar verdiler. l Mayıs’ta 200bin Amerikalı işçi iş bıraktı ve 8 saatlikişgünü talebinde bulundu. Daha sonrauygulanan polisiye ve yasal baskılarla,işçilerin bu ölçekte bir gösteriyi tek-rarlaması birkaç yıl engellendi. Yinede 1888’de bu yolda yeniden karar al-dılar ve gelecek gösterinin l Mayıs1890’da olmasını kararlaştırdılar.

Bu sırada Avrupa'daki işçi hareketide güçlendi ve canlandı. Bu hareketinen güçlü ifadesi, 1889'da toplananUluslararası İşçiler Kongresi oldu. 400delegenin katıldığı bu Kongrede, sekiz

saatlik işgünü talebinin başta yer almasıgerektiği yolunda karar alındı. Bununüzerine Fransız sendikalarının temsil-cisi, Bordeaux’lu işçi Lavigne, bu ta-lebin tüm ülkelerde evrensel bir iş bı-rakma ile dile getirilmesini teklif etti.Amerikan işçilerinin temsilcisi, yol-daşlarının l Mayıs 1890’da grev ya-pılması yolunda aldığı karara dikkatçekti ve Kongre bu tarihte uluslararasıbir proletarya gününün kutlanmasınakarar verdi.

Otuz yıl önce Avustralyalı işçiler,aslında yalnızca bir günlük kutlamadüşünmüşlerdi. Kongre, tüm ülkelerinişçilerinin, l Mayıs 1890’da sekizsaatlik işgünü için, hep birlikte gösterileryapmasını kararlaştırdı. Kimse bu kut-lamanın daha sonraki yıllarda da tek-rarlanmasından söz etmedi. Doğal ola-rak, hiç kimse, bu düşüncenin bir şim-şeğin çakışı gibi başarı kazanacağınıve işçi sınıfı tarafından kısa zamanda

benimseneceğini önceden göremezdi.l Mayıs’ın her yıl sürekli olarak ku-rumsal nitelikte kutlanacak bir günhaline getirilmesinin gerekliliğini her-kesin kavraması ve hissetmesi için, lMayıs’ın yalnızca bir kez kutlanmasıyeterli olmuştur.

İlk l Mayıs’ta sekiz saatlik işgünü-nün uygulanması talep edildi. Ama buhedefe ulaşıldıktan sonra da, l Mayıs’ınkutlanmasına son verilmedi. İşçilerinburjuvazi ve egemen sınıf karşısındakimücadelesi devam ettiği ve tüm taleplerikarşılanmadığı sürece, bütün l Mayıslar,işçi sınıfının taleplerini her yıl dilegetirildikleri bir gün olmaya devamedecek. Ve daha iyi günler doğduğunda,dünya işçi sınıfı kurtulduğunda, büyükbir olasılıkla insanlık o zaman da lMayıs’ı, geçmişte verilen zorlu mü-cadelelerin ve çekilen acıların anısınakutlayacaktır.

Rosa Lüksemburg

1 Mayıs’ın tarihi üzerine