kutlu olsun!.....İÇİndekİler adabelen-1-eĞİtİm-kÜltÜr-sanat-aktÜalİte tahsin ŞİmŞek...

72
İÇİNDEKİLER ADABELEN -1- EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir . ...............2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T. Ayhan ÇIKIN Etem ORUÇ Adam Gibi Adam...........................11 Mehmet GENÇ Gerçekte Kuyucaklı Yusuf Kimdi ....12 Rıza YETİM Ardına Bakmayan Önünü Göremez.14 Hüseyin YAŞAR Küçük Akıl Oyunları .......................15 Ali KAYA İşte o Lozan .................................18 Saliha Dilek KUMKAPI Zihni Karışacak..............................20 Abdullah TAŞCIOĞLU Latin Amerika Notları: Uruguay ......21 Emin UĞUNLU Yanıtlayamadıklarım .....................22 Salih GÖZEK Zulmün Tekerleği ...........................24 Av. Hüseyin ÖZBEK Gül Desti, Gülüm Desti ..................25 Turgut DERELİ Halil İnancık’ı Kaybettik..................27 Hatice ALTUNAY Vedat Türkali .................................28 Ahmet KÖKLÜGİLLER Bir Aşk Masalı ...............................29 Yılmaz BOZKURT Pes Yani ........................................30 Eğitim Diye Diye ..............................4 Kültür Ömrü ...................................5 Gökhan ADALI Çanak Yalayıcıları ............................6 Şiir, Dilin Belleğidir .........................7 Nurettin ÖZKAN Ben Tutsağım Sana .......................8 Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ 2016-2017 Eğitim Öğretim Yılı ........9 Eyüp YILMAZ Kooperatifler ve Birlikleri ................16 Şadiye DÖNÜMCÜ 100 Olay/Durum ...........................31 Zeki SARIHAN Ezo Gelin ....................................33 Birol TEMELKURAN Dokuz Nokta ................................34 Zekeriya YAVUZ Çantadaki Resim ...........................36 Faik AY Anlamadan Okumak ......................39 Nabide KILINÇ Muğla’da Görmek İstediklerim .......41 Bahtiyar TAKKALI Birisi Tarladan Birisi Bağdan .........42 Metin GÜVEN Babamın Erik Ağacı .......................44 Ali ÇAKIR Yaşadıklarımdan II... .....................45 Süleyman ÖNER Üstün İnsan Olmak ........................47 Cuma ESENTÜRK Kor Düştüğü Zaman Yüreğe ...........48 Ahmet M. EGEMEN Yazlıklar Olsun ...............................49 Hatice KAYA Sığıntı ...........................................52 Müjgan Tutan KATLAN Kendin Ol ......................................53 Azmi ERMİŞ Körkuyu Savcısı ............................54 Ekrem ERKAN Adabelen’e İlk Adım ......................56 Ahmet CENGİZ Bozkırın Öğrettikleri .......................58 Ayla KAVRUKKOCA TARHAN İnsan Olma Uğraşım......................64 Salih EROĞLU Barış Uğruna .................................64 Ali ÇETİN Eyyy Türkiye .................................68 Haberler ....................................................69 Bu çocuk, adam olacak!.. Kutlu olsun!..

Upload: others

Post on 24-Jul-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

İ Ç İ N D E K İ L E R

A D A B E L E N

-1-

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. ...............2

Bekir ÖZGEN

Prof. Dr. Osman GÖKÇE

Prof. Dr. T. Ayhan ÇIKIN

Etem ORUÇ Adam Gibi Adam...........................11

Mehmet GENÇ Gerçekte Kuyucaklı Yusuf Kimdi ....12

Rıza YETİM Ardına Bakmayan Önünü Göremez.14

Hüseyin YAŞAR Küçük Akıl Oyunları .......................15

Ali KAYA İşte o Lozan .................................18

Saliha Dilek KUMKAPI Zihni Karışacak..............................20

Abdullah TAŞCIOĞLU Latin Amerika Notları: Uruguay ......21

Emin UĞUNLU Yanıtlayamadıklarım .....................22

Salih GÖZEK Zulmün Tekerleği ...........................24

Av. Hüseyin ÖZBEK Gül Desti, Gülüm Desti ..................25

Turgut DERELİ Halil İnancık’ı Kaybettik..................27

Hatice ALTUNAY Vedat Türkali .................................28

Ahmet KÖKLÜGİLLER Bir Aşk Masalı...............................29

Yılmaz BOZKURT Pes Yani........................................30

Eğitim Diye Diye..............................4

Kültür Ömrü ...................................5

Gökhan ADALI Çanak Yalayıcıları ............................6

Şiir, Dilin Belleğidir .........................7

Nurettin ÖZKAN Ben Tutsağım Sana .......................8

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ 2016-2017 Eğitim Öğretim Yılı ........9

Eyüp YILMAZ Kooperatifler ve Birlikleri ................16

Şadiye DÖNÜMCÜ 100 Olay/Durum ...........................31

Zeki SARIHAN Ezo Gelin ....................................33

Birol TEMELKURAN Dokuz Nokta ................................34

Zekeriya YAVUZ Çantadaki Resim ...........................36

Faik AY Anlamadan Okumak ......................39

Nabide KILINÇ Muğla’da Görmek İstediklerim .......41

Bahtiyar TAKKALI Birisi Tarladan Birisi Bağdan .........42

Metin GÜVEN Babamın Erik Ağacı .......................44

Ali ÇAKIR Yaşadıklarımdan II... .....................45

Süleyman ÖNER Üstün İnsan Olmak........................47

Cuma ESENTÜRK Kor Düştüğü Zaman Yüreğe ...........48

Ahmet M. EGEMEN Yazlıklar Olsun...............................49

Hatice KAYA Sığıntı ...........................................52

Müjgan Tutan KATLAN Kendin Ol ......................................53

Azmi ERMİŞ Körkuyu Savcısı ............................54

Ekrem ERKAN Adabelen’e İlk Adım ......................56

Ahmet CENGİZ Bozkırın Öğrettikleri .......................58

Ayla KAVRUKKOCA TARHAN İnsan Olma Uğraşım......................64

Salih EROĞLU Barış Uğruna.................................64

Ali ÇETİN Eyyy Türkiye .................................68

Haberler ....................................................69

Bu çocuk, adam olacak!..Kutlu olsun!..

Page 2: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-2-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

“Tamam Recai Bey” sözlerinden gına gelmişti.İkide bir telefon açmaktan sıkılır olmuştum. Binaişini çözemediler ki düşümüz gerçekleşmedi.

Açılankütüphanelerin her birinde aklınıza gelmeyecek,getiremeyeceğiniz kadar ter var, ağrı var, acı var.

Hayatı kitaplar arasındageçmiş kütüphanecilerden bugüne değin kaç yazaryetişti, dersiniz?

“İz… Çok önemsediğim bir kavramdır bu. İzbırakmak! ”

Bugündün ile beslenmeli… Yarınların kurulması bunabağlı zira…

Teslim mi olalım?

İzler ve Yankılar

cehaletolgusu

İzler ve Yankılar

izler”

genellemelerden veönyargılardan uzak

Rasime-Recai ŞeyhoğluKütüphaneler Zinciri

İzler veYankılar

İzler ve Yankılar

AydınlanmaYolunda İmece

”ı okuyorum. Kitapta altınıçizdiğim ilk tümceler şunlar:

(s.10)”

Kitaba bir pencere açıyor bu tümceler. İşinzorluğu var, hayal kırıklığı var; dahasıgerçekleşmeyen bir düş var. “Düş” sözcüğü o işinönemine, yüceliğine, olmazsa olmazlığına,adanmışlığa vurgu.

Gerçekleşmeyen düş, çok istendiği haldeaçılamayan kütüphane. Sorunu çözemeyenler,Karaburun'un, Olukbaşı'nın, Acarlar'ın sözüm onaaydın insanları. “ . / .”ibismillah belleyen yöneticiler, belediye başkanları,kaymakamlar… Neyi mi özetliyor, neyi misomutluyor bu sözler: ülkemizdeki “

”nu. Evet, bir yerde “ironi” de yetmiyor /yetmez, önyargılı kafalara. Hele hayal kırıklığınıyaşatanlar, kendinize yakın hissettikleriniz / sizdensandıklarınızsa!...

İşiniz zor. Bu sığlıkta boğulmamak için,kendinizi de dünya görüşünüzü de sorgulayacakkadar yürekli olmanız gerekiyor. Recai Şeyhoğlubunu yapıyor “ ”da. Kendi sesininyankısına kanmadan, yankılamada (ekolali)boğulmadan, kimseyi kandırmadan…

Dostların, dostlukların değerini biliyor; kitaptaonlara da yer var. Hepsini sevgiyle kucaklıyor, belliki o “ silinmesin istiyor.

Bu çalışmalar sırasında, “” yaşanması gerektiğini

öğreniyor. Kimlerden mi öğreniyor bunu? Bolu /Karacasu'nun, Manisa / Koldere'nin MHP'libaşkanlarından. Yani kendine epeyce uzakhissettiklerinden. Böylece Dante'nin: “

” uyarısını, birkez daha kulaklara küpe yapıyor.

Hem de Orhan Kemal için “

” diyen çok bilmiş öğretmenler, köylerine ya dakasabalarına açılacak kütüphane için isimbeğenmeyen çok bilmiş solcular ve cahil partilileriçin bir şey ifade etmeyeceğini bile bile. Çünküböyleleri için, hizmeti kim, hangi kurum vermiş /verecekmiş; ne kadar zaman, emek, para harcanmış /harcanacakmış;

neymiş, kütüphaneyikuracaklar kimmiş hiç önemli değildir. “

(s.47)”mış kimin umurunda. Ukalalıklarına halelgelmesin yeter! Onlar, uygun gördükleri yerdekonuşurlar, uygun gördüklerini alkışlarlar,kokteyllerden hiç eksik olmazlar. Ama, bağışlamak,katkı sunmak, yazmak, duyurmak onların işi değildir.İşlerine gelirse bağışlarlar; ancak bağışlanacakherhangi bir davranışlarının olduğunu asladüşünmezler! İşte yaşamın bu gerçeğiyle bir kezdaha yüzleşiyoruz “ ”da.

“ ”, aynı zamanda dört dörtlükbir portreler galerisi. Yazar, politikacı, eğitimci,gazeteci, kütüphaneci… İçinde sizin detanıdıklarınız, tanımak istedikleriniz vardır.Onlardan biri kuşkusuz yazarın kendisi.

Bu kitapla Recai Şeyhoğlu'nu biraz dahayakından tanıdım. O, “

(s.42)” sorusunu, bir ironiyle ortayaatan, size “okusalardı yazarlardı” dedirten kişi. O,

(s.37) diyen kişi. O, “”nin yayımcısı ve yazarı. O, “

(s.56)”, diyen kişi. O, ''nde, “

” diyenlere “ (s.79)”diyen kişi.

Sığlığı, cehaleti, adam kayırmacılığı aşmayaömrünü adamış bir portreyi tanımak az şey mi? Onunkimliğini, aşağıdaki alıntıların bileşiminde

Ben bilirim Ben yetkiliyim

Sen yolundayürü ve bırak ne derlersen desinler.

yazdıkları hep

siyasi

zincirli ya dakapalı kütüphaneler ülkesi Buza yazıyazıyorsunuz.

Tahsin ŞİMŞ[email protected]@mynet.com

EVET, YAZMAKDİRENMEKTİR

Page 3: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-3-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

bulabilirsiniz kanımca:

“Bu dünyadaki hiçbir şey, kitle kültüründekikötü zevk kadar bulaşıcı değildir. (

, s.58”

“Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyenkaçınılmaz sonuç, cahiller tarafından yönetilmeyerazı olmaktır. ( , s.90)”

“Gerçek insan, muhalefeti yüreğinde taşıyaninsandır. ( , s.174)”

“Irkçılık insan ırkının kızmığı. ( ,s.179)”

“Özgürlüklerin sınırını yüreklilik belirler.( , s.183)”

“Utanç,! Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir!( , s.195)”

“Ölünce unutulmak istemiyorsanız, yaokunmaya değer kitap yazın ya da yazılamayadeğer işler başarın. ( , s.78)”

Evet, “cehalet olgusu”nun utancını yenmeninkavgasını ver iyor Şeyhoğlu. Kitapla /kütüphaneyle, yürekli muhalefetiyle, yoz beğeniyeaçtığı savaşla… Yazarak, yazılmaya değer işleryaparak…

Kitabı ilginç kılan başka bir özellik, Türkiye'ninson dönemini bütün yönleriyle sergiliyor olması.Karanlık bir tablo, bir ortaçağ tablosu… İşte okaranlık yeni Türkiye'den(!) , “ ”,“ ”ler dünyasından kesitler, saptamalar,birbirinden absürt sorular, paylaşımlar…:

“Öğretmenler dikkati çekmek için intiharediyorlar. (Prof. Dr. NabiAvcı)”

“Yolsuzluk soruşturması dine ihanettir.(Sümeyye Erdoğan)”

“Öz kız çocuğumu kucağıma alıp sevemiyorum.Çünkü tahrik oluyorum. (CüppeliAhmet)”

“Eşimle tavla oynuyoruz, günah olur mu? (190Alo Fetva hattına soru)”

“Cinsel ilişki sırasında şeyhinizi düşünürsenizçocuğunuz ahlaklı olur. (Prof. Dr. Rıfat Okutan)”

“Laiklik, dünyayı savaşa soktu. (Prof. Dr.Mehmet Görmez)”

“Türkiye'nin en tehlikeli kesimi okumuşkesimidir. Daha önce Jön Türkler'in yaptığı gibiülkeyi ateşe sürüklüyorlar. (Prof. Dr. BülentArı)”

“Çalışırken toz maskesi, banka soyarken karmaskesi, ülke soyarken din maskesi takılır. (internetpaylaşımı)”

“Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göreTürkiye'de kütüphanelerin sayısı 2014 yılında birönceki yıla göre yüzde 9,4 azaldı.

*

Ya Şeyhoğlu ne diyor:

“Eskiden 'hırsız var' deyince bütün mahallehırzsızı yakalayıp döverdi. Şimdi ise 'hırsız var'diye bağıranı dövüyorlar. (s.117)”

“Beton heykellerden tahrik olan insanlarınülkesi, canım Türkiye'm benim! (s.185)”

Recai Şeyhoğlu bu saptamalarda, sözlerde başkaneyi mi görüyor: “

(s.217)”

Recai Şeyhoğlu'nun kavgası, bize, böyle birTürkiye'de yaşamayı dayatanlarla; “Laiklik,dünyayı savaşa soktu.” diyenlerle.

O,Aziz Nesin'in: “

(s.212)“ sözünü amentü belleyenlerdir. Bu yüzdeneylemiyle, kalemiyle “ ”diyor da başka şey demiyor... Çünkü toplumsalduyarlık bunu gerektirir. ,aynı zamanda bu kitabın en uzun yazısının dabaşlığı.

“Yazmak direnmektir” kuşkusuz.

Marks: “

(s.212)” der. Recai şeyoğlu da“

(s.212)” diyor.Kanımca bu sözler, hem onun yaşam özeti, hem“ ”ın kitap özeti.

Son sözüm, bir yankılama olacaksa eğer “” olsun, yeter.

Ortega Y.Gasset

Eflatun

Diderot

Einstein

Perikles

İgmarBergman

B. Franklinİktidarı koruma güdüsünün,

İslamcıların insanlığı yok ettiğini…

.Değişmek! Çabamız bu olmalı… / Kitapla,

eğitimle, kütüphanelerle…

Evet,Yazmak direnmektir!

Akbük, 27Ağustos 2016

molla profesörlerCüppeli

(Habertürk, 7Ağustos 2015)”

Dünyadaki en kârlı ticaret dinticaretidir. Sermayesi yalan, müşterisi cahildir.

Feylesoflar, değişik şekillerde dünyayıaçıklamaya yelteniyorlar, oysa sorun onudeğiştirmektir

Yaşamak Direnmektir

Yaşamak Direnmektir

İzler veYankılar

biliyorsun çünkü, yumuşak sertten güçlüdür,su kayadan güçlü, sevgi zorbalıktan güçlüdür.

Hermann Hesse

Page 4: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-4-

Trafik ışıklarıyla yönlendirilen dörtlü biranayol kavşağındasınız. Sistemden kaynaklanan birnedenle, bütün yönlere aynı anda " ışık yansa,ne olur dersiniz?

"Yol benim!" diyen her sürücü, diğerininüzerine yürür ve bir trafik kargaşası yaşanır.

Ülkemizdeki eğitim dizgesi de yukarıdakigörüntüyü anımsatmıyor mu?.. Benzini yetsin,yetmesin; arabasının motor gücü elversin,elvermesin; direksiyon deneyimi olsun, olmasın;her sürücü tam gaz yol almak istiyor. Son durak," diyor. Kaza yapanın, yolda kalanınhaddi hesabı yok. Kampüs önüne güç-belaulaşabilenler de uzun bir kuyruk oluşturuyorlar.Böylece yeşilin umut veren serinliği, yerinikırmızının dayanılmaz yakıcılığına bırakıyor.

Dün, bu görüntüyü az mı yaşadık?Ya bugün?..

Bugün, o kavşaktaki trafik lambaları dabozulmuş. Onların yerini trafik polisleri almışlar.Gelene. " işareti veriyorlar. "ÖğretimYolu"nu aşabilmek için, geçiş ücreti istiyorlar.

diyorlar. Çoğunluk geri dönmeye kalkınca, bu kez debaşka bir trafik anarşisi doğuyor.

Bu kazalarda yitirdiğimiz can ve malın değeriölçülebilecek gibi değil. Üstelik bundan öncekilerdeolduğu gibi, bundan sonra yitireceklerimizi desigorta ettirebilmek olanağı yok.Ama yitirdiklerimizde, bizim umutlarımız, bizim geleceğimizdir. Buçıkmaz yol içinde, gençlerimizin yarınlarını çalmayakimin hakkı olabilir?

Anayasamız, Türkiye Cumhuriyeti'ni, laik vesosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır.Eğitimin; "bilimsel, eşitlikçi, geniş tabanlı veparasız" olarak uygulanmasını devlettenistemektedir.

Kavşaktaki tıkanıklığı kimin, nasıl yarattığınıtartışmanın bir anlamı olmayabilir.

Ama çağdaş eğitime ve bilimsel bilgiye ulaşacakher yolun önünün açılması görevi de, yönetenleredüşmez mi?..

Eğitim diye diye, geldiğimiz yer bu muolmalıydı?

yeşil"

üniversite"

"Dur!

"Parası olmayanlar, yola devam edemez!"

Bekir Ö[email protected]

EĞİTİM DİYE DİYE

Her dil gibi Türkçe de konuşanve yazanlarca geliştirilir. Her dil, od i l i k o n u ş a n l a r n e y idüşünebiliyorsa onu anlatır. Birbaşka anlatımla, bir dil, kendisinikonuşanlardan bağımsız olarakgelişemez. Dili körelten de

yetkinleştirenler de kullananlardır.Dolayısıyla dilin gelişim kaynağı,o dilde bilim, sanat, politika vebenzeri alanlarda gerçekleştirilenüretimlerdir.(Cumhuriyet KitapEki-11Ağustos 2016)

Dilin Gelişmesi

26 Eylül Dil Bayramıydı, kutlu olsun!

Page 5: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-5-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Prof. Dr. Osman GÖKÇ[email protected]://www.osmangokce.com/

Literatürde 164 adet kültür tanımından söz edilir (1).Bunlar arasında benim en çok benimsediğim tanımagöre, insanın doğaya karşı kendisi için, kendigereksinimleri için yarattığı bir araç ve kurumlardizgesidir kültür. Yani kültür insanın yarattığı her şeydir.Kültür ) Öğrenilir, öğretilir, ) Canlılar içinde yalnızcainsana özgüdür, tarihseldir, ) Gereksinimleri karşılar vedoyum sağlar, ) Toplumsaldır, bireysel değildir, )Değişir.

Kültür ömrü de bir kültürün bir toplum kesimitarafından benimsenmesi ile o kültürün o toplumdaunutulması ya da başka bir kültürle yer değiştirerek yokolması arasındaki geçen süredir.

Çok duyar ve çok tanık oluruz. İnsanların asırlardırbaz ı konula rda h iç değişmediğ ine değgindeğerlendirmeler dinleriz. Örneğin, öyle olmadığıbilimsel olarak kanıtlanmasına ve hatta inandığı dininyetkililerince bile reddedilmesine karşın üzerimizesinmiş bazı inanç odaklı kültürel tortulardan kendimizikurtaramayız. Bu bir sosyolojik olgudur.

Bu olgunun, toplumsal değişimin, toplumsaldeğişim yanlılarının ve önderlerinin en temel engeliolduğunu düşünmekteyim. Kültürün değişmesi ya dadeğiştirilmesinin güçlüğü, kültür ömrünün uzunluğu vebu kültürel özelliğin toplumsal değişimin en direngen birengeli olduğu ilgili bilimsel çevrelerin de önemli birkonusudur. Kültür ömrü ile ilgili aşağıda ilginçbulduğum iki örnek vereceğim :

Günümüzde bazı evrim psikologları, eski avcıtoplulukların tek eşli çekirdek aile biçiminde değil özelmülkiyetin ve hatta babalığın bile olmadığı komünlerbiçiminde yaşadıklarını savunmaktadırlar. Buna göre, butür yaşamda bir kadın aynı anda bir çok erkekle ilişkiyegiriyor, hiç bir erkek hangi çocuğun babası olduğunubilmiyor ve çocuklar, yetişkinler tarafından ortaklaşayetiştiriliyor. “

Elbette, evlilik ve çocuk konusunda bütün bilimadamları aynı görüşte değiller. Bu görüş doğru ya da

yanlış olabilir. Yine elbette günümüzde bilinmektedir kikadının hamilelik döneminde yaşayacağı bir çok cinselilişkiden çocuklara genetik bir kalıtım geçmez. Ama yinede gümümüzde yukarıda ileri sürülen görüşü ya da inancıçağrıştıran bazı kültürel tortular bulunmaktadır. Örneğin,yaşadığım bazı kırsal yörelerde çocukların, kadınlarınhamilelik döneminde baktıkları erkeklere benzediklerisöylenirdi. Kadınlar birbirlerine “

ya da

” sözleriyletakılırlardı.

Bu bağlamda ve bu özde bir başka örnek de bir ilâhiyatfakültesi dekanından geldi. Dekan bir dergide yayınlananyazısında şu açıklamada bulunmaktadır (3):

” .

II- “

” (4).

İngiliz antropoloğu Edward Burnett Tylor (1837-1017) tarafından Primitive and Culture adlı yapıtında daileri sürülen bu görüş günümüz antropoloji veetnolojisinde geçerliliğini yitirmiştir.

Ancak, günümüzde de komşu " ninsaksıdaki çiçekleri ile konuştuğu türünden birçoksöylentiler toplumda yaşamaktadır. Bu bağlamdaki kültürtortularının yüzlerce belki binlerce yıllık geçmişlerinin

1 23

4 5

I-

Günümüzde bile bazı insan kültürlerinde,örneğin Bari yerlilerinde, kollektif babalığınuygulandığı görülüyor. Bu toplumların inanışına görebir çocuk tek bir adamın sperminden değil, pek çokspermin bir kadının rahminde birikmesiyle oluşur. İyi birannenin, özellikle de hamileyken, pek çok değişik adamlaseks yapması gerekir, böylece çocuğu sadece en iyiavcının değil, aynı zamanda en iyi hikaye anlatıcısının,en güçlü savaşçının ve en düşünceli aşığın daözelliklerini kazanacaktır” (2).

Anam bakmaz olaydın,oğlan tıpkı falana benzemektedir. Onun gibi çirkin”“Kız anam, yatıp kalkmış, yememiş içmemiş hep falanabakmışsın yüklü iken. Oğlan tıpkı falan gibi

Cima eden (cinsel ilişkiye giren) bir kişinin hocasını,şeyhini veya salihleri (dine göre iyi ahlâk sahibi)hatırlaması durumunda, doğacak çocuğun bereketli vegüzel ahlâklı olacağını...Talebe üstadını, mürid şeyhini,ister istemez düşünür, hayâlini zamanın büyük bölümündebununla harcar. Bu durum çoğu zaman insanın dimağınıve hatta azalarını harekete geçirir

Çoğu araştırmacı, animist inançların eski avcıtoplayıcılarda yaygın olduğu konusunda birleşir. Animizm(Latince ruh anlamına gelen animadan) temel olarak heryerin , her hayvanın, her bitkinin ve her doğa olayınınfarkındalığı ve hisleri olduğuna ve insanlarla doğrudaniletşim kurabildiği fikrine dayanır. Bu yüzden animistlertepenin üstündeki büyük kayanın da arzuları ve inançlarıolduğuna inanabilirler. Kaya, insanların yaptığı bir şeyekızabilir veya başka bir hareketlerine sevinebilir,insanlara tembihte bululunabilir veya onlardan iyilikisteyebilir. Bu arada insanlar da kayaya hitap edebilir, onuyatıştırabilir veya tehdit edebilir. Sadece kaya değil, aynızamanda tepenin eteklerindeki meşe ağacı, tepeninarkasında akan dere, ormanın ortasındaki su pınarı,etrafında büyüyen çalılar, o pınara giden patika, oradansu içen fareler, kurtlar ve kargalar da ruhu olanyaratıklardır

Hacçe Teyze"

KÜLTÜR ÖMRÜ

Page 6: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-6-

olduğu ve oralardan beri günümüze kadar geldiğidüşünülebilir.

Bilimsel çevrelerce oldukça iyi bilinen

olduğu gerçeği bu örneklerde de görülmektedir. Ayrıca,kültürün bu özelliğinin olumlu ve olumsuz sonuçlarıolduğu da yine bilimsel çevrelerce bilinmektedir.

Örneğin:

1) Bazı çevrelerin olumlu ve diğer bazı çevrelerinolumsuz olarak değerlendirdiği (T

2) Onca tarımsal yayım ve çiftçi eğitimine karşın(

3) Ülkemizde tüm uğraşılara karşın (H ,

4) Belki de binyıllar öncesine dayanan, Kuran vesünnet ile örtüşmediği Diyanet tarafından da açıklanan(Y

Hâlâ ateşe su dökülürse cin çarpacağı, insanlaratürbe ve yatır gibi yerlerden himmet geleceği gibiyüzlerce hurafe yaşamaktadır toplumumuzda

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak, bu örnekler dekü l tü rün değ i şmeye ya da değ i ş t i r i lmeyedirengenliğinin toplumumuzda çok ciddi sonuçlardoğurduğunun anlaşılması için yeterlidir.

Bu kısa açıklamalardan çıkarılabilecek dersler deşunlardır :

1)Değişmesi ya da değiştirilmesi istenen yerleşikeski kültür bilime dayanmayan kolaycı davranışlarladeğiştirilemez. Bu konuda suçlu ya da sorumlu aramakyerine kültür değişimi dinamiklerini bilimsel bir biçimdebelirleyip bilimsel yöntemlerle uygulamaya geçirmekgerekir.

2) Toplumu değiştirmek isteyenler işe çocuklardanve onların eğitiminden başlamalıdır. Bir kültürü başkabir kültürle değiştirmek, o konuda edinilmiş bir kültüryokken yâni çocuklar gibi kültür sayfası henüz boş ikenonlara bir kültür aşılamaktan çok daha zordur. Yanitoplum olumsuz saydığımız bir kültürü benimsemedenönce ona olumlu bulduğumuz kültürü öğretmek dahakolaydır.

-----------------------------

kültürünuzun ömürlü ve değişmeye ya da değiştirmeye direngen

oplumumuzda onyıllardır değişmeyen siyasal eğilim).

Türk tarımının istenilen düzeyde gelenekselliktenkurtulamaması).

eykel resim,müzik , tiyatro vb sanat ve edebiyat dallarında yeterli birgelişme ve yaygınlaşmanın sağlanamaması).

üzlerce hurafenin toplumumuzda bugün de yaşıyorolmas).

.

Kaynakça1) s.7, Ege Üniversitesi

Ziraat Fakültesi Yayınları Yayın No :32, 1, İzmir, 1993.2)

, ç. :Ertuğrul Genç, s. 58,Kollektif Kitab, İstanbul, 2016.

3)”, s.2, 8 Mart 2016, İlmi ve Akademik Araştırma

Dergisi:Tasavvuf, Ocak-Haziran 2003 Sayı 10, İnsani Birİnsiyak Olarak Rabıta.

4) , a.g.e. s.66.

Gökçe, O, Köy Toplumbilimi II,

Yuval Noah Harari, Hayvanladan Tanrılara-Sapiens-İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi

Cumhuriyet Gazetesi, “Cinsel İlişkide İken ŞeyhiniziDüşünün

Yuval Noah Harari

Gökhan ADALI

ÇANAKYALAYICILARA

Ne edersen et,Ne yaparsan yapBeni şaşırtamazsın!Çünkü sen, dili dışarıda,Kuyruğunu sallayan,Sahibinin isteğine göre havlayan,O sevimli yaratık bile olamazsın!

Yine deKüfret, karala, nankörlük et,Şaklabanlık yap,Tatlı tatlı kaşı egemeni;Yağlı bir kemik kap!Düşünür- sanatçı pozları takın,Göster kaleminin keskinliğini,Aç ağzını ekranlarda kocaman!

Bugünün yarını da var:

Önce yoksun bırakacağız seni kemikten,Alçalmanı seyredeceğiz senin,Kıvırtmalarını izleyeceğiz tiksinerekSonra hesap soracağız senden:

Gel bakalım, ne kadar kemik almışsın,Neler yapmışsın bunlar için;Saçı bitmedik yetimin hakkı,Mazlumun âhıNe kadar var aldıklarında?Burnundan fitil fitil getireceğiz senin!

Bunları bil de yap yalakalığını,O gün gelmesin diye daha da azgınlaş,Saldır sağa sola,Günahsıza, mazluma.

Ama unutma!

Ne yapsan daGelecek o gün.

[email protected]

Page 7: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-7-

Resim ve diğer sanatlar gibi şiir de yüzyıllarboyunca gelişimini sürdürmüştür. Şiir önce, insanbelleğinde geçmişten geleceğe taşındı. Dilin özelbir şekli, ağızdan ağıza dolaşan şiirin belleğindekorunmuş, ya da önemli metinlerin kuşaktankuşağa aktarılmasında şiir dilin belleği olmuştur.Gerçekten de şiirde seslerin, uyağın, ritminyinelenmesi sözcüklerin ruhta kalıcı ve etkiliolmasını sağlar. Şiir, düz yazı metnine göre, poetikmetnin bellekte tutulmasını kolaylaştırır.

Tüm dünya dinlerinin kutsal metinlerininpoetik bir dile sahip olmalarının nedeni de şiirin buözelliğidir. Dualar nasıl ise, dinsel ritüellerinkalıplaşmış anlatımları, iş türküleri (heyamolalar),destansı söylemler de aynı biçimde anlatılırlar.(Örneğin, Homeros'un sı ileTürklerin , Nazım Hikmet'in

)

Şiir tarzının imgeleme gücü , öncelikle birkuşaktan diğerine temel bilgilerin taşınmasında,insanların belleğine yardım eden eşik araçolmuştur. Çünkü, insanlık tarihindeki önemlimetinler ağız yoluyla sözel olarak taşındığından,onlar arkaik bir dil içinde kaybolmamışlardır. Onlarbugün çağdaşlaşmışlardır.

Yazı dilinin tersine, konuşma dili, sözüncanlılığını korur. Sürekli kendi küllerinden yenidendoğan anka kuşu biçiminde simgeleşir.

...

Aşk bir kraldır ayaklarımızda

bir promete gibi çakılıyız

/doruklarında dağların/

kralın parmakları çoğul

darağacı boyunlarda

vur cellat başı

/boyunlar baştan aşağı.

al-kızıl./

*

Kralların dudakları

/suuuu!...

diye inler çağlar boyu

içmiştir suları

yüzyılların kuru kafalı

kralları./

Herkesi kapsayan güzelliği açıklamak için,geçmişin harikulade öykülerinden günümüze kadar,onu taşımak ve belleğini derinden etkilemek için,şiirin çekiciliği ve ayartıcılığı kullanılır.

Bu büyü ve çekicilik, onun bize öyküsünüaktardığı, pek çok ünlü kişilerden biri tarafındansembolize edilir:

..

geceleri yıldızları çağır odana

çiçekleri tozlaştır arı kanatlarında

balıklarla oynaş dere kıyılarında

seslen göğün en yüce katındakilere

vermezlerse yanıt

at gitsin

*

aç göğsünü sevdanın sonsuzluklarına

tut ellerinden üşümesin geceler

çık gel en beklenmedik anlarda

çağır uykularında çılgın Orphée'yi

gelmezse

at gitsin

İlyada ve Odysseia'Dede Korkut Destanı

Kuva-yi Milliye Destanı,vb.

(T. Ayhan ÇIKIN)

(T. Ayhan ÇIKIN)

KRAL-SU

II-ŞİİR, BÜYÜSEL VE ÇEKİCİ BİRÖZELLİĞE SAHİPTİR

Orphée

Şiir nedir?-4

I-ŞİİR, DİLİNBELLEĞİDİR/ALETİDİR

Prof. Dr. T. Ayhan ÇIKIN

Page 8: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-8-

*

Orphée'yi herkes ilk şair olarak kabul eder.

Orphée, insanları, hayvanları, bitkileri ve aynizamanda taşları sesi i ile konuşturan birsahiptir. Kitarası ile O, tanrıları dahi hoşnutetmektedir.

Karısı Eurydice, bir yılan ısırması sonrasındaölür. Orphée, sevgili eşini kendisine vermeleri içintanrıları kandırmak üzere cehenneme iner.Tanrıları, yakarışı ile karısını kendisinevermelerine razı eder. Fakat tanrılar, yeryüzünevarıncaya kadar, onu kucaklamamasını veEurydice'e söz söylememesini isterler. Orphéeverdiği sözü tutamaz ve Eurydice'i kaybeder.

Orphée, her şairde yaşar ve öyküsü her şiirisembolize eder. O, ölüm üzerine şiir veren gücüsembolize eder: Ölümü yenen salt yetenek olanaşkı ve şiiri.

Fakat bu zafer, arzunun sabırsızlığıyladurmaksızın tehdit edilir.

Ayrıca Orphée gibi, ozan yasaklara karşı gelir,aykırılıklar yaratır.

O , d i l in der in l ik le r ine , kend is in inderinliklerine iner, kendisi olmanın büyükayrımına bakmaya cesaret eder veya incedeninceye kendini yoklama yürekliliğini gösterir.Orphée gibi şair, sözleri ile meydan okuyarakölümü yenmeyi düşünür.

....

Ölüm, döşeğime yazar her gece kimliğini

Kararır içimdeki bütün maviler

Acı türkülerdir delip geçen yüreğimi

Seninle başladığım bu yolculukta

Yaşam yeniden yazılır bir kır çiçeğinde.

*

kitaraya

(T. Ayhan ÇIKIN-Ortak Kalpler Türküsü,İstanbul,2005,s.11)

Orphée gibi, bütün zamanların tüm şairleri -onun adını anarak - ölüm korkusunu yenmeyidenemişlerdir.

[email protected]

Nurettin ÖZKAN

Düşümde gördümDün gece seniBuKüf kokan koğuşlarda,Bir yanım demir parmaklıklarÖnümdeİşkenceyle sökülmüşDişler ve tırnaklar,

En acılı türküleriEn inanılmaz romanları okuttu banaHer yanımı kapatanTaş duvarlarVeKaranlık ruhlu gardiyanlar.

Burada müzikİnen copların çıkardığı seslerSen inledikçeCopları indirenlerKoro halinde gülümserler...

BENTUTSAĞIM

SANA

Page 9: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-9-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

15 Temmuz darbe girişimi, OHAL-KHK, FıratKaplanı operasyonları, terör, FETÖ tutuklamalarıderken 19 Eylül 2016 günü Türkiye'de okullaraçıldı. Yaklaşık 20 milyon öğrencimiz yaklaşık birmilyon öğretmenimizle birliktediyerek derslere başladılar. 2016-2017 öğretim yılıönceki ayların ve yılların birikmiş sancıları,sıkıntıları ve eklenerek çoğalan sorunlarıylabaşlıyor. Bu eğitim-öğretim yılı da yine büyükzorluklara gebedir. Okulların açıldığı hafta basında,görsel medyada ülkenin eğitim sorunları veyarattığı sonuçlar üzerine tartışmalar başladı.

Eğitim raporları, sınavsonuçları ve yapılan bilimselçalışmalar, 2016-2017 öğretimy ı l ı b a ş l a r k e n e ğ i t i msistemimizin çocuklarımızınumutlarına, arayışlarına yanıtverebilmenin çok gerisindekald ığ ın ı gös termektedi r.Eğitimi bir olarakgören

eğitimdenyana taraf bir aydın, birakademisyen olarak siyasetkurumunun eğitim sorunlarınıye te r ince de r t e tmed iğ i ,umursamadığı gerçeğinin altınıözellikle çizmek istiyorum.İşlevselliğini tümüyle kaybedene ğ i t i m s i s t e m i r e f o r mgereksinimini daha gören yok.Son 14 yıldır siyasal iktidar tarafından dayatılan

” eksenlieğitim politikaları, eğitim sisteminin tümüyleniteliğini kaybetmesine neden olmuştur. Yoğuneşitsizliklerin ve adaletsizliklerin yaşandığısistemde adım adım kamucu eğitim-kültürpolitikaları, aklın ve bilimin yol göstericiliği terkedilmiştir. Eğitim sistemimizin çocuklarımızaaydınlık pencere açmayan, onların umutlarını yokeden bu geri, inanç eksenli eğitim politikalarınaitirazımız vardır. Tüm bu bilim, pedagoji dışı

politikaların ağır sonuçlarını 15 Temmuz darbegirişiminde ülkemiz acı bir şekilde gördü veyaşadı…15 Temmuz darbe girişimiyle, açığa alınanöğretmen sayısı eğitimin içine örümcek ağı gibiyayılan gerici zihniyetin derin kadrolarının bugünedek neler başarmış olduğunu açıklıkla göstermiştir.Bu inanç eksenli eğitim sistemiyle ülkenin en büyükon ekonomi arasına girmesi, 10 bin dolarlık milligelir barajını aşması da olası görünmemektedir.

Okullaşma oranları 2014-2015 eğitim-öğretimyılında da yüzde 100 seviyelerine ulaşamamıştır.

Yaklaşık bir milyon öğrencieğitim dışındadır. Ülkemizdederslikler de yeterli sayıdadeğildir ve eğitime ayrılankaynaklar da OECD ülkelerininçok gerisindedir. Türkiye OECDülkeleri arasında

ülke olmaya devam etmektedir.Öncelikle yapılması gerekensınıf mevcutlarını, kaynakmiktarını OECD ülkelerininseviyesine çekebi lmekt i r.Okullarda yeni eğitim-öğretimyılında yandaş sendika üyesiolma dışında bir niteliğiolmayan okul yöneticilerininliyakat sistemine yönelikçalışmalarla değiştirilmesi veeğitimin siyaset kurumunun arkabahçesi olması durumundan

kurtularak bağımsızlaşması ve özgürleşmesi içingereken yapılmalıdır. Türkiye son beş yıl içindedeğişik basamaklardaki giriş sınavları ile ilgiliskandallarla çalkalanmıştır. Sınavlar güvenirliklerinikaybetmiştir. Adil ve güvenilir bir seçme veyerleştirme sistemi acilen kurulmalıdır.

Yaşanılan 15 Temmuz darbe girişiminden sonralaik, demokratik, bilimsel eğitimin önemi daha daortaya çıkmıştır. Bu nedenle eğitim dünyasındatarikat ve cemaatlere alan açılmamalıdır. Bu

“Günaydın”

“insan hakkı”“laik, demokratik,

bilimsel ve karma”

“dinselleştirme ve piyasalaştırma

“öğrencibaşına en az para harcayan”

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ[email protected]

2016 –2017 EĞİTİMÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN

Page 10: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-10-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

anlayışla tüm basamaklarda laik, demokratik,bilimsel eğitim temel alınmalı ve yöneticiatamalarında liyakat sistemi gerçekleştirilmelidir.Sosyal devlet tüm çocuklarımızın eğitim hakkınıngerçekleşmesi için gerekli her tür yatırımıyapmalıdır.

Ni te l iğ in i kaybetmiş , çocuklar ımız ıdönüştüremeyen, evrensele taşıyamayan, onlarınkendisi olmasını sağlamayan, toplumsallaşmasüreçleri ve farkındalık üretemeyen bir eğitimsistemi, kızların ve yoksulların eğitim hakkındanyararlanamadıklar ı , adalets izl ikler in veeşitsizliklerin yaşandığı bir eğitim sistemi,toplumsal işlevini, sorumluluğunu kaybedenöğretmen profili ve piyasa için insan yetiştirmeyihedefleyen, piyasalaşan, dinselleşen, kadrolaşanyani ışığını kaybeden bir eğitim sistemi ülkeyigeleceğe taşıyamaz. Türkiye'de 2015 rakamlarıylaen varsıl %10'luk dilimden ailelerin eğitimeayırdığı kaynak, en yoksul %10'luk dilimdenailelerin eğitime ayırdığı kaynağın 78 katı olmuştur.Tüm bu bulgular ışığında Türkiye bir şeyleryapmalıdır, geleceğini eğitimin evrensel, aydınlıkyüzüyle kurmanın yollarını üretmelidir. Buanlamda:

-Yeni dönemde rasyonel olmayan, öğrencilereimam hatip dayatmasından, çoğu okulu imamhatipe dönüştürme anlayışından vazgeçilmelidir.Zira, 1 milyon 200 bin öğrenci sayısına ulaşanİmam Hatip Ortaokulu ve İmam Hatip Liselerisayısının artması ülkenin aydınlık geleceğine katkısağlamayan akıl dışı bir eğitim politikasıdır.

-Türkiye bu sorunları aşacak, okul öncesinden,üniversiteye eğitim yatırımlarına, ders kitaplarınınhazırlanmasından, eğitim yöneticilerininb e l i r l e n m e s i n d e , ç a l ı ş a n l a r ı n , e ğ i t i msendikalarının, derneklerinin görüşleri alınmalıdır,tüm çocuklarının eğitim hakkından, niteliklieğitimden eşit yararlanabilecekleri, demokratik birülkenin eşit, özgür ve üretici yurttaşı halinedönüştürecek, laik, demokratik, bilimsel düşünsistemiyle küreselleşme-piyasalaşma olgusunateslim olmadan, evrensel eğitbilim kazanımlarıyla

tartışmasını gündemine acilenalmalıdır.

-Türkiye okul öncesi eğitimi acilen zorunlu halegetirmeli ve eğitim hayatımızı tahrip edenparçalanmış eğitim sistemini iptal ederek 1+8+4zorunlu eğitim sistemine geçmelidir.

-2016-2017 öğretim yılına merhaba dediğimizbugünlerde ilerici siyaset kurumunun eğitimin tümpaydaşlarının görüş, düşünce ve önerilerini alarakülkemiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için tıpkı KöyEnstitülerinde olduğu gibi eğitim hakkını öneçıkararak, nitelikli eğitimi temel alarak onlarıdönüştüren, yaşamla barışık, tartışan, üreten özgürbireyler yetiştirmeyi hedef alan bir reformçalışmasını gündemine alması ve bu konuyu dertedinerek topluma sunması en önemli beklentimizdir.

- Niteliği artırmak için Köy Enstitülerikazanımları çağdaş eğitim kuramları sentezlenerekkitap, uygulama, laboratuvar, demokratik süreçler vesanat etkinliklerini öne çıkaran, çocukların değişimve dönüşümüne yönelik tutum-beceriler geliştirenbir arayış yaşamsal önemdedir.

-Taşımalı eğitim nedeniyle kapatılan köy okullarıyeniden düzenlenerek halk eğitimi anlamındaeğitsel-kültürel işlevini sürdürmelidir. Ülkenin azgelişmiş bölgelerinde eğitim hakkını hayata geçirenYİBO'lar hem program, hem de donanım olarakgözden geçirilerek yoksul halk çocukları içineğitime açılan aydınlık eğitim kurumlarınadönüştürülmelidir.

-Tüm bu süreçlerde kız öğrencilere ve yoksulhalk çocuklarına yönelik pozitif ayrımcı politikalartemel alınmalıdır.

- 2016-2017 öğretim yılına başlarken Türkiye,nitelikli öğretmen yetiştirme sorununu gündeminealmalıdır, eğitimdeki adaletsizlik ve eşitsizliklereeğitimin bir insan hakkı olduğu gerçeği ileyaklaşmalıdır, yoksul halk çocukları ancak meslekliselerine gidebilirken, varsıl aile çocukları fenliseleri ve Anadolu liselerine girebilmektedir.Ülkenin her bir köşesinde kamu okullarından özeleğitim kurumlarına doğru hızlı bir yönelimgelişmektedir. Ortaokul sonrası yoksul halkçocukları ve kız öğrenciler örgün eğitim dışınaçıkmakta ve okullara açılan zorunlu mescitlerle,ilkokul 1. sınıflara kadar indirilen din dersleri ileç o c u k l a r ı m ı z ı n ö z g ü r c e g e l i ş i m l e r iengellenmektedir. Hakça olmayan bu tabloyaitirazımız ve “ talebimiz vardır.

Ülke bir kaos yaşıyor. Bu kaostan çıkışın yolu

Öğrencilerimizeve öğretmenlerimize başarılar diliyorum.

“Eğitim Reformu”Eğitim Reformu”

“daha çok demokrasi, hukuk devleti ve laik,demokratik, bilimsel eğitimdir.”

Page 11: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-11-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

ADAM GİBİ ADAM

Etem ORUÇ[email protected]

Dilimize yerleşmiş pek güzel atasözlerimiz vardır.“

gibi… Kendi kendine övünenkişiler de pek sevilmez toplumda.

derler. Kişilik sorunu yaşayanbeceriksiz kişiler, durmadan kendilerini överler.

Pek güzel özdeyişler de var dilimizde.”

Anlayana sivrisinek saz,ya anlamayana ne denir bilmem ki…

Bu günlerde Belçika'da yayınlanan bazı kitaplarda“oldukça çokmuş. Bunu duyan yöneticilerimiz neyapıyor dersiniz. Canlı yayınlardaefeleniyorlar, ama devlet duyarlılığınıhiç göstermiyorlar. Adam gibi adamarıyoruz bu günlerde…

İşte bir örnek: Otuzlu yıllar,F ransa 'n ın meşhur “Larousse”sözlüğünde bir sözcük var, “ .Bu sözcüğün anlamı ,kazığa oturtmak deyimini açıklamakiçin şöyle bir örnek veriliyor. “

Atatürk, bunu öğrenince Fransızbüyükelçisini yemeğe davet ediyor.Elçiye yemekte bu sözcüğün anlamınısoruyor. Kızaran elçi:

- S ö z l ü ğ e b a k m a m g e r e k i r ,diyor.

Atatürk önceden hazırlattığı “Larousse”sözlüğünü uzatıyor. Elçi okurken verilen örneğegelince titrek bir sesle yarıda kesiyor. Atatürk'ünyüzüne bakıyor.

Atatürk:-Demek biz Türkler bugün de esirlerimizi kazığa

oturtuyoruz öyle mi sayın sefir?-Efendim, Katolik kilisesi matbaasında basılmış.

Biz laik bir ülkeyiz, kiliseye karışamayız.Atatürk kızar:-Öyle mi efendim! Siz laik bir ülke olduğunuz için

demek kiliselere karışamıyorsunuz. Ben de yarından

itibaren İstanbul'daki kiliselere birer kilitastırıyorum.

Bunu duyan sefir ayağa kalkarak;- Ekselans, protesto ederiz, diyor.-Hani sizi ilgilendirmiyordu?Dönerek;-Sefire yolu gösterin, diyerek kovuyor.Sonra ne mi oluyor, hemen sözlük toplatılıp yeni

baskıda bu örnek çıkartılıyor.*

Bu günlerde doğru dürüst uyuyamıyorum. Uyuruyumaz Atatürk'ü görüyorum düşümde. Önce bir ışıkdolduruyor odaya. Başı dik, gözleri şimşek şimşek…

Yarasalar saklanıyor köşe bucak.Sanki sınavdayım. Sorular soruyor:

-Hani size bıraktığım ülke?..Dilim tutuluyor, yüreğim çarpıyor,

yerinden fırlayacak gibi oluyor,yutkunuyorum. Yanıt veremiyorum.Altın oklar fırlıyor gözlerinden…

-Kan ile alınan topraklar paraylasatılır mı? diyor, yerin dibine giriyorum.

“Paşalar beliriyor ardında birden.Saati soruyor. Paşalar “üç” dediler.Kocatepe'deydi o an. Yürüdü uçurumunucuna kadar. Eğildi, durdu. Bıraksalarince, uzun bacakları üstünde yaylanarakve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarakK o c a t e p e ' d e n A f y o n O v a s ı ' n aatlayacaktı.

Birden Ankara'da oluyoruz. Çankaya, Ankara sislerve karanlıklar içinde. Onu gören bir polis soruyor:

-Ne arıyorsunuz? Kaşları çatık, sesi gür ve tok,çınlatıyorAnkara sokaklarını…

- Birden Samsun'ayöneliyor.

*Kan ter içinde kalmışım düşümde. Dilim damağıma

yapışmış. Yüreğim çarpıyor durmadan. Her gün benzerrüyalar görüyorum. Akşama kadar da bu seskulaklarımda çınlıyor. ADAM, ARIYORUM ADAMyurdumu kurtaracak.

Lafla peynir gemisi yürümez, Kişinin aynası iştirlafa bakılmaz…”

“Bırak senibaşkaları övsün,”

decapiter”kazığa oturtmak

Adam, arıyorum adam!

Kenditarihini iyi bilmeyen ulusların coğrafi sınırlarınıbaşkaları çizer, kültürlerini sahip çıkmayan uluslar,zamanla yok olup giderler.”

Türklerbugün bile esirlerini kazığa oturturlar.”

Türk Düşmanlığı, Türkleri aşağılayan sözler”

Page 12: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-12-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

İstanbul Öğretmen Okulu'ndan mezun olan, ilkokul öğretmeni olarak

Yozgat'a atanır. Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığısınavı kazanınca Almanya'ya gönderilir. (1928 -1930). Yurda döndükten sonra ikinci atamasıOrhaneli'ne ) çıkar. Üçüncüsü ise (1930)Aydın-Erkek Sanat Mektebi'ne Almanca öğretmeniolarak gönderilmesidir..

Eğitim yılı sona erdiğinde Sabahattin Ali, yaztatilini geçirmek üzere İstanbul'da bulunmaktadır.Bu arada çalıştığı okulda öğrenci dolapları tamired i lmek is tend iğ inden ,dolaplar tek tek açılır. Biröğrencinin dolabında

adlı dergi bulunur.Araştırma sonucunda buderginin Sabahattin Alit a r a f ı n d a n v e r i l d i ğ ianlaşı ldığından yazar,İstanbul'da tutuklanıp yakapaçaAydın'a getirilir.

(1926)

(Bursa

Sabahattin Ali

"Kızılİstanbul"

Ömrünün ilk mahpushanedeneyimini Aydın'da tadacakve Kuyucaklı Yusuf'la AydınCezaevi'nde tanışacaktır.

1903senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecedeAydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak Köyü'nüeşkıyalar bastılar.”

deştimanlık (kır bekçiliği)”

S o n t ü m c e y i i t a l i kyazdım, çünkü yazarın ilk kezmahpushanede Konya'da yada Sinop'ta yattığını söyleyen,yazan kerli ferli çok yazarlakarşılaştım. Yazarın ilkmahpusluğu yaşadığı, şu andaatıl durumda olan eski AydınCezaevi'nin son durumuaşağıda görüldüğü gibidir.

Bu cezaevi sadece Sabahattin Ali'yi konuketmez, da Bodrum'agötürülürken bu bina içinde kısa süreli kalır.Anılarında sinekten geceleri uyuyamadığını yazar.Aşağıdaki ise Kuyucak'ta açılan Sabahattin Aliheykelidir. .

O yılların Aydın hapishanesi; zeybeklerin sontemsilcilerini, devletle ve toplumla başı derde giren

pek çok yasa dışı adamı barındırmaktadır. SabahattinAli, hapishanede iki önemli şahsiyetle tanışır;" r" diğeri de

tur.Bu kişilerin isimlerinin aynen kullanıldığı ve on

altı dile çevrilen adlı eser, “

tümcesiyle Kuyucak'ta başlar.Adı, sözünden esinlenerek 'Kuyucak'denilen yer, şu anda bir ilçe olmasına karşın, o

günlerde Nazilli'ye bağlı minikbir köydür.

Roman kahramanı olan'Kuyucaklı Yusuf'un gerçek adı

'dır. 'Kel HacıBukan ' l âkap l ı MehmetBukan'ın oğludur. Sülâle '

olarak bilinir.Ailenin ilk çocuğudur, 1313doğumlu, Aydınoğlu 117Kütükte kayıtlı, Fatma Bukanadlı bir kadınla evlidir. 1927y ı l ı n d a K u y u c a k ' t a“yapmaktadır.

Kuyucak, o denemdeHorsunlu'dan yönetiliyordu.Horsunlu Nahiye Müdürü ŞitBey, son günlerde hırsızlığına r t t ı ğ ı K u y u c a k ' t aoturmaktadır. Köyde bir fısıltıkulaktan kulağa yayılır, bufısıltıya kanan Şit Bey'in özel

çabasıyla sonucu Yusuf 'makûl şüpheli' olaraktutuklanır,Aydın Cezaevi'ne gönderilir.

Gerçek hırsızın korumak için, halk tabiriylegüme gittiğinin ayrımında olan Yusuf, bu haksızlığıbir türlü içine sindiremez. Kendisinden önce AyrınCezaevinde yatan efelerin anılarıyla beslendiğinden,içindeki zeybeklik damarı her gün biraz daha kabarır.

Nihayet, bir yolunu bulur, Köşk'ten Kara Şükrüile birlikte bir gece cezaevinden kaçar. Para yok, silah

Halikarnas Balıkçısı

Jandarma Beki "KuyucaklıYusuf"

Kuyucaklı Yusuf

Yusuf Bukan

HacıBekir Oğulları'

'kuyu çok'

Gerçekte“Kuyucaklı Yusuf” kimdi?

Mehmet GENÇ[email protected]

Aydın Cezaevi

Page 13: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-13-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

yok, köyüne dönme umudu hiç yoktur. Yaşamınısürdürmek için bir şeyler yapması gereken Yusuf,Koçarlı'nın ağası olarak bilinen bir zenginin evinebaskın düzenler. Bu baskından epeyce ganimet eldeedenYusuf, sıradanYusuf değil, bir eşkıyadır artık. .Kuyucaklı Yusuf'u sıradan bir 'Yusuf' olarak değil,'Koca Yusuf' diye hitap edenler bile içeritıkılmaktadır Dağ taş aranırken, her kıstırıldığıyerde, jandarmanın elinden kaçması Şit Bey vearkadaşlarını fena korkutur. Aydın'ın ileri gelenleri,Yörük Ali Efe, Demirci Efe gibi,Osmanlı'yı bilekafa tutan efeleri tam da unutulmuşken,memleketin başına çorap örecek olan yeni efeninpeydahlanmasından kaygılıdır.

Koca Yusuf, bir gece baskını sonucu yakalanır,ikinci kez Aydın Cezaevi'ne konulur. Yargılamasonucu tam 36 yıl ceza alır.

Yıl 1931 ve Sabahattin Ali de aynıcezaevindedir. Yazar, Yusuf'labu dönemde tanışır. S. Ali, fırsatbuldukça soluğu Yusuf'unyanında alır, Yusuf konuştukçayazar not almaktadır. SabahattinAli, ileride şöyle diyecektir:“Kuyucaklı Yusuf ile JandarmaBekir'i ve Jandarma Bekir'iöldüren Halil Efe'yi de budönemde Aydın Cezaevindetanıdım”

Yusuf'un Aydın cezaevinde36 yıl geçirmeye hiç niyetiyoktur, ikinci kez kaçar. Buarada Horsunlu Nahiye MüdürüŞit Bey, Sultanhisar'a atanmıştır,ama korku paçayı sarmıştır.Çevredeki tüm güvenlik güçlerini harekete geçirir.Yusuf izlendiğinin farkındadır, sürekli Sultanhisarcivarında köy değiştirmektedir. Bir gece Karatepe,diğer gece Kavaklı köyündedir. Amaç Sultanhisar'adoğru yaklaşmak ve Şit Bey'i halkın gözü önündeöldürmektir.

Sabancı Yusuf'un evindeyken, jandarmalargece evi kuşatılır. Kavaklı Köyü'nde üç Yusuf yanyana gelir; ev sahibinin, baskın yapan jandarmakomutanın ve ölen kişinin adları Yusuf'tur.Doğduğu yere değil, vurulduğu köye gömülür.Yusuf'un mezarı ertesi günü büyük bir keyifle açılır,ceset çıkarılır veAydın Cezaevine götürülür.

Ölüyü, Aydın Cezaevi'nin bahçesinde kurulandarağacı beklemektedir. İğrenç bir Osmanlıuygulamasının son örneği Aydın'da gerçekleşir;cezaevinden kaçmak isteyenlere ders olması içinceset diğer mahpusların gözü önünde ipe çekilir.

Efelerin ve zeybeklerin yurdu Ege'yse, başşehriAydın'dır, bence 'Kuyucaklı Yusuf' bu yörenin sonefedir.

________

“Burada bir ceset var / Dışında mezar yok /Burada bir mezar var / İçinde ceset yok / Kendinegömülüdür bir ceset” Agathias)(

Not-1: Sabahattin Ali, üç ay kaldığı Aydıncezaevinden çıkar, Konya'ya sürgün edilir ama çokgeçmeden bir toplantıda okuduğu bir şiirle Atatürk'ehakaret ettiği gerekçeyle ikinci kez 1926'datutuklanacaktır. Yazarın okuduğu şiir aşağıdaki gibidir,Atatürk'le yakından uzaktan ilintili değildir.

Hey anavatandan ayrılmayanlarBulanık dereler durulmuş mudur?Dinmiş mi olukla akan o kanlar?

Büyük hedeflere varılmışmıdır?

Asarlar mı hâlâ hakkatapanı?

Mebus yaparlar mı herşaklabanı?

(…).çıkarılan

ceset sadece Kuyucaklı Yusufdeğildir; askeri depodan silahkaçırdığı için ordudan kovulan birastsubay, Ali Ertekin tarafından41 yaşında öldürülen SabahattinAli'nin de mezarı açılmıştır.

Öldürüldüğü gün cesediköpekler tarafından yok edilmesiiçin açıkta ve çıplak bırakılmıştır.Bir çoban, aylar sonra bir

kafatası bulur ve uygun gördüğü bir yere gömer. Çobanbu olayı köyünde anlatır. O köyde, akıl hastası birvatandaş uzun süre kayıptır, yakınları ceset bizimakraba olabilir diye, mezarı açarlar. Akrabalar,gördükleri kafatasının aranan kişi olamayacağıkanısına varırlar, çünkü kafatasında altın kaplamalı dişnet bir şekilde görülmektedir. Anlaşılan bir başkagerçek vardır; bulunan kafatası Sabahattin Ali'ye aitolduğu kesinleşir.

Not-3: Yapı Kredi Yayınlarından çıkan SabahattinAli' ile ilgili bir kitapta ,yazarın ölümü hakkındabasitçe, 'Bulgaristan sınırı yakınlarındaöldürülmüştür' demesi ne acı!…,Şiddetle kınıyorum.

Not-2: Mezarından

-----Kaynak:

1-Bütün Eserleri, Sabahattin Ali, Cem yayınları, 1990

2-Ahmet Taşkın, Kuyucaklı Yusuf kişisel araştırma tutanağı,28 kasım 1991

Page 14: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-14-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

İnsan, ardına bakmazsa önünü göremez.Göremez örneğin, ortada şimdi biz hiçbir yerigöremiyoruz. Nereden gelip nereye gittiğimizi bilipalgılayan pek az Atatürkçü olduğunu sananlar neyaptıklarını, hangi kulvarlarda koştuklarınıbilmiyorlar. Ben, köy enstitülü seksen altı yaşındabir Atatürkçü, aydınlıkçı, savaşın savaşımından hiçsapmadım. Atatürk'e cumhuriyete devrimlere bilimbarış, kardeşlik ve dostluğa karşı çıkanlara hep karşıdurdum. Çünkü nereden geldiğimi ülke veinsanlarımızın nereye götürüldüğünü gözlerimlegörüyor, esememle sorgulayabiliyorum. Hepsininbaşı eğitim, bunu bilmeyen yok. Bilmeyen yok amasuyun başını tutanların onlara oy verenlerin eğitimamaçları başka. Biz Atatürkçüler işte o amacıgerçekleştirmek isteyenlerin karşısına Atatürk ilkeve devrimleriyle çıkamadık. Bu konuda örnekalınacak bir anım var. Onu hiç unutmadım, sizinlepaylaşmak istiyorum:

Kızılçullu Köy Enstitüsü'nü bitirmiş, mesleğeyeni başlamıştım. Çiçeği burnunda ilkokulöğretmeniydim. Okulumuza HadiAkyol adında çokdeğerli, sapına kadar Atatürkçü, yaşlı bir ilköğretimmüfettişi gelmişti. Hem sevgi kaynağı, hem bilgikaynağı bir babaydı. Teftişten sonra öğretmenlerimüdür odasında topladı. ”

dedi.“Olanca inancımız ve gücümüzle çalışmamızgerekiyor. Nerelerden gelip nerelere gittiğimizebakmamız gerekiyor. Cumhuriyeti bize altın tepsiiçinde sunmadılar. Eğer bunu bilmezsek ülkemizi veinsanlarımızı cahillikten kurtarıp aydınlığakavuşturamayız. Bakın size hiç unutamadığımanımı anlatacağım. Cumhuriyetin kurulduğu ilkyıllarda beni Konya Milli Eğitim Müdürü yaptılar.Çok gençtim, ama yüksek öğrenim görmüştüm. Ozamanlar yüksek öğrenim görmüş olanlar parmaklasayılıyordu, o yüzden beni bu göreve layık gördüler.Bütün gücümle çalışmaya başladım. Ne ki ,Konya'da bir sorun vardı. Bütün kamu görevlilerivali başta olmak üzere açlıktan yokluktan feryatediyorlardı. Çünkü altı aydan beri bir kuruş para

a lmamış la rd ı , sokağa ç ıkamaz durumdabulunuyorlardı. Hepsi de bakkaldan, kasaptan,fırıncıdan kaçıyorlardı. Eşlerine ve çocuklarına karşıtemelli umarsız hale gelmişlerdi. Bu durumadayanamayan vali, beni çağırdı. 'Bu işe bir çözümbulmamız gerekiyor yoksa hiç kimsede sabredipdayanacak hal kalmadı. Sen , içimizde hem en genç,hem de yükseköğrenim görmüş birisin.Ankara'ya git,ne yap ne et sakın ola eli boş dönme.' 'Buyruğunuzbaşım üstüme' dedim ve trene atladığım gibiAnkara'nın yolunu tuttum. Ankara'ya varınca sorasora Maliye Bakanlığını buldum. Bakanın oturduğumakam yürekler acısıydı. Konturplakla bölünmüş onbeş-yirmi metrekare taban tahtaları çürümüş, kırıkdökük bir masa ile iki tahta sandalyeden başka bir şeyyoktu bakanın odasında. Ona derdimi anlattım.Ondan derdimize çare bulmasını istedim. Ellerini ikiyana açtı,'Söyle ne yapabilirim?' diye çaresizolduğunu anlattı.'Yalnız Konya değil, ütün Türkiyeaynı durumda!' diye ekledi. O sırada omzumabirisinin dokunduğunu duyumsadım. Baktım GaziPaşa. Bakan ayağa fırladı. Gazi Paşa, benim yanağımıokşayıp 'Üzülme çocuk, her şeyin çaresi bulunur' diyebeni teselli etti. Işıl ışıl deniz mavisi gözleriyle banagülümsedi ve bakana 'bu çocuğa istediğini ver. Buçocuğu eli boş gönderemezsin. Benden müftüyeselam söyle elinden gelen ne varsa yapsın' Bakan,yaydan çıkmış ok gibi fırladı, Gazi de çıktı gitti, benkaldım. Çok geçmeden bakan kan ter içinde, soluksoluğa döndü. Beş yüz lira bulmuştu. O beş yüz lirayıavucuma saydı. 'Şimdilik bununla idare edin, gerisinisonra düşünürüz.' dedi. Parayı aldım. Herhangi birkayda imza atmadım. O zaman inanç ve güven vardı.Bu ülke, inanç ve güvenle kurtarılmış vekurulmuştur.”

Hadi Bey bunları anlatırken hüngür hüngürağladı. Görmüş, yaşamış, inanmış insandı. Bizearkasına bakmayan önünü göremez sav sözünün neanlama geldiğini çok güzel bir örnek vererek kavrattı.Dilerim, Atatürkçü güneşimiz sonsuza dek sönmez.Dilerim bu günleri görüp de nereden geldiğimizibilmeyenlerin akılları başlarına gelir.

Arkadaşlar, sizinle ülkekonusunda bazı şeyler konuşacağım.”

Rıza YETİ[email protected]

ARDINA BAKMAYANÖNÜNÜ GÖREMEZ

Page 15: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-15-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Hüseyin YAŞAR*[email protected]

"Küçük Akıl" Okulları

Açık veya örtülü darbe girişimlerinin, PKK, IŞİDve EL- NUSRA gibi örgütleri kuran ve yönetenlerinbir ' işi olduğu, şeklindeki anlatımlar, songünlerin yaygın olan söylemlerindendir. Budoğrultudaki ifadeler giderek bir inanç haline gelmişbulunuyor. Suçu ' yükleyenler, aslındakendilerinin yetersiz, yani ' ''sahipolduklarını itiraf etmektedirler.

Giderek artan trafik kazalarının sorumlusu dabulunmuştur; '' Trafik sorunları bucanavarın üzerine yığılarak, aklımızla çözemediğimizbu sorundan sıyrılmaya çalışıyoruz.

Bu durum, sorun çözme yeteneğinden/becerisinden yoksun bir toplumun, daha güçlüolanlarca yönlendirilmesi ya da kendinisuçtan/günahtan arındırma itirafı mı? Bence, her ikiside zafiyetin ta kendisi.

ABD'de, her hafta 4000-7000 dolaylarında patentbaşvurusu yapılıyor. Türkiye'de, bu miktar son 100 yıliçinde 23000 kadardır. Bunun 20 000 'ini yabancılarınTürkiye'deki başvuruları oluşturuyor. Suçlu (!) yinebelli; Türkiye'yi çekemeyen ' .

Türkiye, Suriye, Irak, Yemen, Libya, Sudan,Somali,…gibi sorunlarını çözemeyen ülkeler, güçlüülkelerin müdahalesine sahne olurken, adı geçenyerler ya işgale uğramakta ya da kukla devletçikleredönüştürülmektedir. Çünkü "sorunlarını çözemeyeniçözerler''.

Yukarda adı geçen ülkeler, güçlü ülkelerce, tekdoğrularla koşullandırılarak, Sivas'ta insan yakanlar,K.Maraş ve Çorum'da insan boğazlayanlar ile BOKOHARAM, IŞİD, EL NUSRA, FETO,.. örgütlerinioluşturmakta ve yönetmektedirler. Koşullandırılmışkimselerden oluşan bu örgütler/topluluklar, çevredekifarklı düşünceye sahip insanları tehdit olarak görürler.Bu tehditten korunmak ve eylemlerini onaylatmak içinher eylemde "Allahü Ekber" diyerek höykürmeihtiyacı duyarlar.

Yukarda anlatılanlar kendiliğinden ortaya çıkmaz:Bir ülkenin eğitiminde doğa referans olarakalınmıyorsa, söylenenler kuşku duyuluparaştırılmıyorsa ve karşılaşılan problemler okulçağından itibaren çözmeye alıştırılmıyorsa,yaşadıklarımız bizi şaşırtmamalı. Sorgulamasızlığınkabul gördüğü eğitim kurumlarında ezber vardır.

Ezberin olduğu yerde ise insanın doğuştan getirdiği enkutsal ve kalıtsal bir zenginlik olan zihin/akılkullanılmaz. Kullanılmasına fırsat verilmez. Bunazihinsel tecavüz veya zihinsel travma da demek yerindeolur. Karaman'da yaşanan tecavüz olayı, zihinseltecavüzün yanında daha sınırlı ve açıktan kamuoyudesteği almayan bir rezalettir. Zihinsel olanı daha çirkinbir uygulamadır, ne yazık ki bir devlet politikasıdır vetoplumca kanıksanmıştır.

Kuşkusuzluk, zihni donuk ve aklı tutsak edilmişinsanlar üretir. Tutsak zihinler, toplumu birbirinedüşürmek için bulunmaz ortamlar oluşturur. Çünküherkes, ne ezberlediyse onun için tek doğru odur.

Eğitim anlayışının ezbere dayandığı toplumlar,' y e r i n e , d a i m a '

'üremektedir ve büyük akıl yerine küçük akıl ileyetinme acizliğine düşmektedir.

Bir Fransız, zamanın Osmanlı eğitim bakanı olanAli Kemal'e'' modern mektepleri kapatın, yerine eskiusul cami mektepleri açın, bu suretle halkın yönetimidaha kolay olur' demiş. Bu gün cami mekteplerininsadece adı değişmiştir. İçerikte bir fark yoktur.Günümüzde şiddetle önerilen, türlü bürokratik cinlikleçoğaltılmaya çalışılan bu okullarda, birileri bazıinformasyonu (malumat) tebliğ eder, karşıdaki de hiçsorgulamadan ve değiştirmeden onu tebellüğ (kabul)eder.

Fransız'ın önerisinin uygulandığı yıllarda ;

diyerek feryat etmektedir. Ya bu günlerdeki dinci vedinsel okul(cami mektepleri) dayatma ve kuşatmalarınıgörseydi…

Fransız'ın Osmanlı'ya vasiyeti son günlerde büyükbir hızla yerine getiriliyor. Çünkü, bu okullar sayesindeicatlar ve ihracat artacak, iç ve dış sorunlar, trafik vePKK sorunu çözülecek, işsizlik sona erecek, demokrasigelişecek, sorunlarımızı çözebilme yetisine kavuşmuşolacağız.(!). O zaman ' l''dan 'atlayabiliriz(!).

Cephede ricat(geri çekilme) ne zaman başlar?Yenilgi ile. Eğitimde bugün yaşadıklarımız bir ricattanibarettir. Dili konuşan ve eli yazan boş durmasın!

Yokuşlarınız iniş olsun

'üst aklın''

'üst akla'''küçük akla

''trafik canavarı.

'dış mihraklar''

' b ü y ü k a k ı l ' ' ' k ü ç ü kakıllar'

Neyzen

'küçük akı 'büyük akıla''

Yobazlık hayliden hayliye kalınlaştı yeniden

Zorbalık zorlu bir anırtı ile aldı yürüdü

(14.10.2016)

Page 16: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-16-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Tüm 2016 yılı kış ve ilkbahar mevsimi,televizyonlarda narenciyeci, seracı, turizmcilerinperişan halini izledik. ”yakınmaları ekranlarımızı doldurdu. ÇünküRusya'ya “efelenmiştik .” Onlar da karşılık olarak,bizim mallarımızı almıyor, "Rus turistleriTürkiye'ye salmayacaklarını” söyleyip duruyorlarve bunu da uyguluyorlardı. Rusya'da iş gören işçi veişverenlere yol vermiyorlardı. Bu tablolar her güngösteriliyor, saptanıyor ama “çözüm öneren”çıkmıyordu. Rusya'da iş yapan yüklenicileri veişçi ler i bi lmem ama Turizmci , Seracı ,Narenciyecilere kimse

demiyordu.

Oysa Osmanlı'da Mithat Paşa, ilk tarım kredikooperatifini 1863 yılında kurmuştu. Atatürk de ilktüketim kooperatifini 1925 yılında Ankara'dakurdu.1936 yılında da İçel-Tekir Köyü (Taşucu)Balıkçılık Kooperatifini kurdurur ve “bir”numaralı” üye olur. Öyle “sanal üye”(=onur üyesi)falan değil ödentilerini de cebinden öder.

Bizim öğrenciliğimiz yıllarında (l953-62)bildiğimiz üst kooperatif birlikleri ve onlarınişletmeleri (Güneydoğu Anadolu'dan batıyadoğru)ÜLFET (Gaziantep'in Nizip İlçesindekurulu, yörede yetişen zeytin ve zeytinyağınadayalı işletmeler. Güneydoğu Bakliyat Birlikleri:Güneydoğu'da yetişen, mercimek, nohut ve kurufasulye ürünlerini değerlendiren ve pazarlayan üstbirlik... ÇUKOBİRLİK: Adana Çukurova'dayet işen pamuk ürünler in i des tekleyen,değerlendiren kooperatifler birliği… ANTBİRLİK:Antalya Yöresi'nde pamuk ürünleriyetiştiricilerinin kurdukları kooperatiflerin üstbirliği…GÜL BİRLİK:Isparta gül üreticilerininkurdukları kooperatiflerin üst birliği…TARİŞ:EgeBölgesi,pamuk,kuru ve yaş üzüm,zeytin vezeytinyağı ,yaş ve kuru incir üreticilerininkurdukları kooperatif lerin üst bir l iği…

MARMARA BİRLİK:Güney Marmara'da yetişensofralık ve yağlık zeytin üreticilerinin kurduklarıkooperatiflerin üst birliği…TRAKYA BİRLİK:Trakya'da ayçiçeği yetiştiren üreticilerin kurduklarıkooperatifler birliği… FİSKOBİRLİK:KaradenizBölgesi fındık üreticilerinin üst kooperatiflerbirliği… TASKOBİRLİK:Nevşehir (İç Anadolu)Bölgesi üzümlerinin değerlendirilmesi için kurulanTarım Satış Kooperatifleri Birliği…

Bunlar, sadece üretici birlikleri… Bu Tarım SatışKoopera t i f l e r i ü re t i c i l e re , ”Tar ım Kred iKooperatifleri” aracılığıyla da(Ziraat Bankasıdestekli,)”üretici kredisi” verirdi. Kooperatiflerin adıda halk arasında “Panga”ydı. Kooperatifler, örneğinpamuğu 1 liraya alır, parasını da öderdi. Sonrapamuğu 125 kuruşa satarsa 25 Kuruşluk farkı daüreticiye yeniden öderdi.Gübre , ilaç,tohumluk da bukooperatiflerin hizmet alanı içindeydi.Örneğinpamuğu,çekirdekli olarak alırlar,”çırçırladıktan”sonra,çekirdeklerin bir bölümünü “tohumluk “olarakayırır,bir bölümünün yağını çıkarır,diğer bölümünüyemlik olarak “küspe” üreticiye satarlardı.

Sümerbank Fabrikaları ham maddesini bukooperatiflerden sağlardı.Örneğin İzmir-Çiğli İplikFabrikası Sümerbank Fabrikalarına iplik üretirdi.

Benim yetiştiğim Ege Bölgesi'nin kooperatiflerbirliği TARİŞ'ti.

Tariş, pamuk, kuru üzüm ve incir, zeytin vezeytinyağı, şaraplık yaş üzüm, alır onları işler vepazarlardı. Tariş'in kuru üzüm ve incirleri,zeytinyağları, sabunları, deterjanları, kolonyalarısadece Türkiye değil tüm dünyada tanınırdı…Tariş'in Üzüm pekmezi üzerine “pekmez “olmazdı.Ama nedense Tariş, Ege Bölgesi tütünleriyleilgilenmezdi. Çünkü Ege Tütünü, olmadanAmerikanTütünleri olmazdı. Onun için Türk Tütünleri ilekooperatifler değil Amerikan ve diğer yabancışirketler ilgilenirdi. Ege Tütününü sadece Amerikanve diğer yabancı şirketler alır, kalitesizleri de bizim“Tekel”e yakılmak üzere bırakırlardı. Genelde

Öldük, bittik, battık,”

“Örgütlenin, kooperatiflerkurun, haklarınızı arayın, birlikten kuvvet doğar.”

Eyüp YILMAZ

KOOPERATİFLERVE BİRLİKLERİ

Bir Son Yazı, çünkü yitirdik. Eksildik:

[email protected]

Page 17: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-17-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

fiyatı “Tekel belirlemiş ve törenlerle “Tekel Bakanı“açıklamış olsa da o fiyatı Amerikan Şirketleribelirlerdi. Bu olaya “Piyasanın açılması” denirdi.Biz üreticiler ve esnaf “dört gözle ”piyasanınaçılmasını beklerdik. Bu tarih, her yıl şubat ayınıbulurdu.Tütün tohumlarının “sıcak yastık”laraçimlenmek üzere atılması ocak ayında yapıldığınagöre,tütün yetiştiricinin cebine paranın girmesi,birbuçuk yılı bulurdu.Onun için tütüncülük “zorzanaat”tı.

Tekrar Tariş'e dönersek, Tariş'in elindeki açıkve kapalı depolar, üzüm ve incir işlenen“mağaza”lar ne oldu? Fabrikalar ne oldu? Bir araProf. Unvanlı İktisatçı Bayan Başbakanımız “Tümbu kooperatifler birliklerinin ve kooperatiflerin“Özelleştirileceğini ve “özel sektör”e devredileceği“muştusu”nu vermişti.(!)Düşünebiliyor musunuzkooperatiflerin özelleştirilmesini? Kimlernereleriyle gülerdi bu öneriye? Kooperatiflerinözelleştirilmesi…

Ünilever-İş 1952 yılında İstanbul-Bakırköy'de

ünlü “Sana-Vita” Margar in Fabr ikas ı 'n ıkurdu.Sana,”kahvaltılık”, “Vita” yemeklikmargarindi.Üzerinde “Hidrojenle sertleştirilmişayçiçek yağı…”yazardı.Birden öyle yaygınlaştıki…1953 yılında Ortaklar Köy Enstitüsü'negirdiğimizde “Kahvaltıda reçelle birlikteverildi.”yedik.”Bu yabancı ortaklı şirket, Türkiye'ye125 bin liralık yatırım yapmış,yatırım yılısonunda,375 bin liralık kar transfer etmiştir.”(YönDergisi)

İşte Tariş, Sana'ya karşılık, Tama, Vita'yakarşılık; Tarin adlı margarinleri üretmiştir. İzmir'deözel sektör de Ufa, diye yemeklik bir margarinüretmişti.(Hatta reklam sloganları : “Ufa Yağı, UrfaYağı'nı aratmaz.” idi.)

Çukurova'da ise kahvaltılık margarinin adı“Sabah”, yemeklik margarinin adı da “Marsa” idi.

Haa diyeceksiniz ki bütün bunlar Sana veVita'nın önüne geçebildi mi? Hayır, ama yarıştılar.

İşte “Rusya'ya efelenmemiz “ bana bunlarıçağrıştırdı.

UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ!...

Ömrünü cüzzamla savaşa ve cehaletiyenmeye adamış aydın bir Cumhuriyetkadını,

'nin Kurucusu ve GenelBaşkanı, Prof...

Doğum tarihi ve yeri13 Aralık1935, .

Ölüm tarihi ve yeri18 Mayıs 2009(73 yaşında),

.

Çağdaş Yaşamı DesteklemeDerneği

Biz de sana teşekkür ediyoruz güzelinsan! Seni saygıyla ve özlemle anıyoruz

•İstanbul

•İstanbul

Diyor ki:"Beni hırpaladılar; yerden yere

vurdular. Ne gavurluğum kaldı ne kürtçülüğüm ne

de komünistliğim... Şu son aramayla dadarbeci yerine kondum. Umurumda bileolmadı. Çünkü ben gavur, Kürtçü veyadarbeci değilim. Ben sadece yüreği insansevgisi dolu bir hekimim. Ülkemi, insanhaklarına ve hukuka saygılı, demokrasiyeinanan hükümetlerin idare etmesini isteyenbir vatanseverim.

Hayat, sana teşekkür ederim. Bana güzelişler yapma gücü verdiğin için...”

Prof. Dr. Türkân Saylan

O'nu sevgi ve özlemle anıyoruz...

"Belki yine gelirimsesime ses veren olursa bir gün " ...

TUNCEL KURTİZ

Page 18: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-18-

İŞTE, O LOZAN

Ali [email protected]

Lozan Antlaşması,

L o z a n ' ı i y ianlayabilmek için önceSevr' i anımsamakgerekir.

Uluslararası çevrelertarafından değerlendirildiğinde; Türk Ulusunun kendikaderini tayin etme hakkının tanınması, ulus olarakbağımsızlık belgemiz, devlet olarak da “Misakı Millihudutları” içerisinde sınırları kanla çizilmiş tapusenedimizdir.

Çağdaş bir devlet olarak kurulan yeni Türkiyecumhuriyetinin ufku bu antlaşmayla açılabilmiş veUlu Önderimizin bağımsızlık hayalleri bu antlaşmaylahayat bulmuştur. O nedenle Lozan Antlaşması bizimiçin son derece önemlidir. Çünkü TürkiyeCumhuriyeti, uluslararası bu antlaşmayla Lozan'datescil edilmiştir.

Sevr Antlaşması'nagöre Türkler Trakya,İstanbul, Marmara veEge Bölgesiyle, DoğuAnadolu'dan sürülüpçıkar ı larak Konya,Ankara, Çankırı gibidenize çıkışı olmayandar alanda bir köylüdevleti olarak kalacaktıve b i r süre sonraAnadolu'dan sürülüpatılacaktı. Çünkü bui ş g a l c i l e r e g ö r e“Anadolu Türklere bırakılamayacak kadar önemliydi.

Bin yıldan fazla bizim olan bu topraklar SevrAntlaşması ile elimizden alınarak, Yunanlılara,Fransızlara, İngilizlere, İtalyanlara ve Ermenilerebölgeler halinde pay edilecekti. Ama Türk halkı bupaylaşıma, Mustafa Kemal'in önderliğinde tarihinin enbüyük sınavlarından birisini vererek, tüm dünyanıngözleri önünde emperyalizme karşı ölümüne birsavaşla karşı çıkıyordu. Bu savaş sadece Türk halkıiçin değil, emperyalizmin kanlı çizmeleri altındaezilen diğer mazlum ulusları için de örnek birbaşkaldırı olması açısından da bir çıkış yoluydu. BuKurtuluş Savaşı o dönemin en büyük devletlerine karşı

değil sadece, başında bulunan kendi padişahına veiçerdeki satılmış işbirlikçilerine karşı da veriliyordu.

Dört yıl süren bu zorlu savaşta ateşi ve ihanetibirlikte gördük, birlikte yaşadık. Şairin dediği o

yurdun dört bir yanında, bir biryanmayabaşlamıştı. Yorgun, yaralı, bitkin ve yoksul da olsa, onkat köle olmamak, on kat soyulmamak için girmişlerdiböylesi bir savaşın içine.

Çiftini çubuğunu tarlada yüzüstü bırakarak cepheyekoşan Mehmetçiğin kanı-canı kurtarmıştır uğrunaölümü göze aldıkları bu gazi toprakları. İşte bu savaşböyle kazanıldı.

çobanateşleri

30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkesiyle başlayanUlusun kötü yazgısı, 9Eylül 1922 İzmir'indeutkuyla sonuçlandı.A t a t ü r k ' ü nö n d e r l i ğ i n d e k i b uantiemperyalist savaşla,Türk 'ün o “makûstalihi” değişmişti. Amabu yetmezdi elbette.Türk halkının askeria l a n d a k i b a ş a r ı s ı ,Lozan'da imzalanacakolan diplomasi zaferiylet e s c i l l e n e r e kt a ç l a n d ı r ı l m a s ıgerekiyordu.

Lozan görüşmeleri20 Kasım 1922 günü

başlayacaktı. Bugün olduğu gibi, o günün süper güçlerikafa karışıklığıyla çelişki yaratarak toplumu birbirinedüşürmek, Ankara'nın yükselen gücünü kırmak içinLozan Konferansı'na İstanbul ve Ankara hükümetlerinibirlikte çağırdılar.

Ulusal Kurtuluş Savaşı verilirken sadrazamınyayımladığı idam kararları, şeyhülislam fetvaları, yenibir hilafet ordusu kurma girişimleri ne çabukunutmuştu... Sanki Babıâli ile Ankara arasında hiçbirçelişki yokmuş gibi sadrazam efendi Ankara'ya çektiğitelgrafta;

Lozan“Osmanlı devletinin ve milletinin başına

daha büyük zararlar gelmemesi için”

24 TEMMUZ 1923…

Page 19: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-19 -

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Konferansı'nda birlikte hareket edilmesini önerdi.Utanmazlığın bu kadarına da “pes” denirdi doğrusu!

Sadrazamın bu önerisi 30 Ekim 1922 günü TBMMoturumunda okunduğunda bu teklif tepkilerlekarşılandı. Mustafa Kemal, sadrazama çektiğitelgrafta

diyerek bu işbirliğini reddetti.

Mustafa Kemal bu bunalımdan önemli bir sonuçdaha çıkararak derhal uygulamaya koydu ve iki günsonraki oturumda (1 Kasım 1922) TBMM kararıylaOsmanlı saltanatını kaldırıverdi

Lozan görüşmeleri bu çok önemli gelişme ilebaşlayarak tüm dünyaya

mesajı da vermiş oldu.

Bugünkü sınırlarımız ve kazanılmış haklarımız,Lozan'da ne istediğini iyi bilen Türk heyetinin o kararlıtutumu sayesinde elde edilmiştir. Lozan'a gidenheyetin başkanlığına, Ulusal Savaş'ın Batı CephesiKomutanı İsmet Paşa getirildi.

Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya özellikle üç önemlikonuda kesinlikle taviz vermemesini ısrarlatembihlemişti. Bunlar

Türk Boğazlarının yabancı askerlerdentemizlenerek tamamen Türklerin denetiminebırakılması, azınlık sorununun mübadele (karşılıklıgöç) ile çözümlenmesi, Türk yargısının tam olarakgeçerliliğinin sağlanması, görüşülmesi gereken diğerönemli konulardı.

Lozan Konferansı'nda temel tartışma ekonomikkonularda yoğunlaştı. Batı dünyası kapitülasyonlarınsürdürülmesini istiyordu. Konferansta müthiş birdayatma vardı, ancak bu dayatmaları kabul etmeyenİnönü ve heyeti, Lozan görüşmelerini terk etti (14Ocak 1923).

Türk heyetinin Lozan'a, zafer kazanan bir ulusuntemsilcisi olarak geldiği ne çabuk unutulmuştu! TürkHeyeti bu haksız istekler karşısında hiç tavizvermeden, omurgalı haliyle dimdik ayakta durarakdirenebildi. Bu toplanıp dağılmalar, aylar sonrayeniden toplanmalar bunun içindi.

Uzun süren savaşların ardından yeniden yaşambulan ” haklı bir galibiyetin tarafı olarakonurla, gururla karşılarında oturmaktadır! TürkHeyeti, cephede kazandıklarını masa başında

kaybetmek istemedikleri için inatla ve kararlılıkladirenmektedir.

Kendilerinden olmayanlara tepeden bakmagafletindeki bu emperyalist güçler; dört yıl sürenKurtuluş Savaşını kazanarak Lozan'a gelmiş TürkHeyetini ayak oyununa getirerek sinsi emellerineulaşabilme aymazlığındadırlar hâlâ... Batı'nın “

öfkeli ve kızgındırlar. Süngüleridüşmüştür ve burunlarından solumaktadırlar. 24Temmuz da yapılan son toplantıda Batılı devletler, Türktarafının isteklerini onaylamak zorunda kalırlar.

Özellikle yüzünden üç keztoplanıp dağılan, uzun tartışmalar sonunda imzalananLozan Antlaşması; başta heyet başkanı İsmet Paşaolmak üzere Türk Heyetinin kesin zaferiylesonuçlanmıştır. Ali Naci Karacan bu imza anını şöyleöyküler:

“ Türkiye Cumhuriyeti'nin baş delegesi İsmet Paşayerinden kalktı, masaya doğru yürüdü, tam ortasınagelince durdu. Sağ elini ceketinin iç cebine götürerekoradan renkli bir mahfaza çıkardı, açtı, içinden bir altınkalem aldı ve Gazi Mustafa Kemal'in antlaşmayıimzalamak üzere kendisine gönderdiği bu tarihikalemle, ayakta, biraz eğilerek, genel sekreterMassigli'nin önüne koyduğu antlaşmaya, 24 Temmuz1923, tam saat üçü dokuz geçe imzasını attı".

Yıllardır eleştiri konusu olan bu antlaşmanıneksikleri yok mudur? Elbette vardır… En önemlisi“Musul bölgesinin ulusal sınırlarımız dışında kalmasıbir eksikliktir” denilir hep. 12 Ada - gerçi BalkanSavaşı'nda bugün yere göğe koyamadıkları Abdülhamitzamanında elimizden çıkmıştı, ama-Ege Denizi'ndedaha fazla adaya sahip olamaz mıydık örneğin…Sonuçları hep eleştiri konusu olmuştur Lozan'ın. Amaolmayınca olmuyor işte. Gerçi savaşı kazanan bizdik,ama karşımızdaki emperyal güçleri temsil eden kurtpolitikacılar da anasının gözü kimselerdi hani...

Tüm bunlara karşın

.

“Türkiye devleti, yalnız TBMM tarafındantemsil olunur”

(İşte bugünyönetimdeki saltanat heveslileri, yüz yıla yakın birsüre sonra bile hâlâ bunun intikamıyla yanıptutuşmaktadırlar…)

“Biz artık yepyeni, çağdaşbir devletiz”

tek dişikalmış canavarları”

.

: Misakı Milli sınırlarımızınkorunması, Kapitülasyonların kaldırılması veAnadolu'da bir Ermeni Devletinin kesinliklekurulamayacağıydı

“HastaAdam

“Musul Meselesi”

Lozan Antlaşması; KurtuluşSavaşını kazanan Türk halkının kimlik belgesi, butopraklarda yaşayanların da ceplerine koyduklarıtapu senedidir

LOZAN'DAN GÜNÜMÜZEAVUÇAÇARKEN

Batılı emperyalistler; Cumhuriyet'inkurucuları Atatürk ve Lozan kahramanı İsmetPaşa'nın sağlığında bu topraklardan bir tek çakıltaşı bile alamamış, bir tek çivi dahi sökememişlerdi.Kimse de gidip avuç açmamıştı ne Batı'ya, ne debizim gibi gelişmekte olan ülkeleri çökertmek içinkurulmuş olan İMF adıyla bilinen o batakçıtuzağına...

Bugün ulaştığımız şu noktada; topraklarımızın

Page 20: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-20-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

satışının serbest bırakıldığı, içine düştüğümüzbunalımın boyutunu kimsenin de bilmediğiböylesine zor günlerde ister istemez LORDCURZON'un şu sözleri geliyor insanın aklına:

-Paşa, paşa! İsteklerimizin hiç birini kabuletmiyor, demiyorsun. Bunların hepsinicebime koyuyorum. Harabeye dönen ülkeniyeniden imar etmen çok zor olacak. Çünkü sendepara yok. Para bir bende var, bir de buyanımdakinde… Bunu iyi bilesin.

-Paşa, başaramayacaksınız... Dönüp dolaşıppara için yine bize geleceksiniz. Şimdi cebimekoyduklarımı o gün birer birer çıkarıp önünekoyacağım ve hepsini size ödeteceğim…Burnunuzdan fitil fitil getireceğim

“…Bu antlaşma, Türk ulusuna yüzyıllardanberi hazırlanmış ve Sevr Antlaşması iletamamlandığı sanılmış büyük bir suikastınö n l e n m e s i n i b i l d i r e n b e l g e d i r . ”

;

Lordun yanımdaki” dediği kişi, LozanKonferansına gözlemci sıfatıyla katılan Amerikatemsilcisi Mr. GREV'dir. Lord Curzon sözünü şöylesürdürür:

!..

Onca kurt diplomatın bir türlü ikna edemediğiİsmet Paşa, inatçı kişiliği ve eğilmez başı ve dikduruşuyla haklı bir utkunun temsilcisidir.

YineAli Naci Karacan'ın notlarına göz atalım …

Lozan Barış Konferansı'na Fransa adına katılanGeneral Pelle, Türk başdelegesi General İsmet Paşaiçin şu yorumu getirir: "

Lozan, aslında Anadolu coğrafyasından Türklerisöküp atmak isteyen güçlerin bu girişimleriniuluslararası bir belgeye bağlayan Sevr Antlaşması'nınyırtılıp atılmasının yıldönümüdür. Atatürk Nutuk'ta,Lozan'la ilgili yargısını şöyle özetler:

Son söz olarak:

Cumhuriyetimizi hiç kimse, hiçbir güçyıkamayacaktır. Laik, çağdaş ve aydınlık TürkiyeCumhuriyeti -her şeye karşın- sonsuza dekyaşayacaktır. Özgürlük ve bağımsızlık aşkı bu ulusundoğasında ve genlerinde vardır, var olmayı dasürdürecektir, unutulmasın…

“evet”

'olmaz'

peki kabul ediyorum'“Hayır!”

Üstün bir asker olduğu kadar,üstün bir diplomat aynı zamanda! Az söylüyor, özsöylüyor. Bir şeye dediği zaman, bilirsiniz ki oşey olmazdır… Artık onu yaptırmamaya uğraşacaktır.Onun için görüşmelerde, 'dediği zaman rahatlık duyardım. dediğizamansa, büyük bir çekişmenin başlamak üzereolduğunu anlardık.

Saliha Dilek [email protected]

ZİHNİKARIŞACAK

Kimsesiz çocukların yüzüBembeyaz yetimhanelerindenÇıkarılması kadar savunmasızdırSınır dışı edilmiş bir mülteci

Vicdanı tek gözlü olanlarGün ışığından rahatsızlıkDuymadan kayıtsız uyurVe yüzsüz yüzlerini nakısKaranlığa yüz sürerek tutunurlar

Zihni karışacak mahşer gününKaderleri alt üst edilmiş sevdalarKavuştuklarında yeniden ırmaklarına

merhaba,

!

Yaşar Kemal'den:Dünyanın ucunda bir gül açmışEfil efil esen yeleKaranlığın sonu bir ulu şafakSarp kayalardan geçen yele ...merhaba!

merhaba*

Büyük Usta, bizden de sana ..Doğum yıldönümünde özlemleve sevgiyle anıyoruz seni!.. -Adabelen

DOĞUMUNUN 93.YILINDA BÜYÜK USTAYISAYGIYLA ANIYORUM.

Nurettin ÖZKAN

Page 21: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-21-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Yetersiz coğrafya bilgimize rağmen futbolşampiyonalarında adını duyduğumuz ve ülkemizegelen futbolcularıyla merak ettiğimiz GüneyAmerika ülkelerinden bazılarını eşimle birlikteyaklaşık bir ay gezdik. Diğer yarımkürede gezipgördüğümüz yerleri anlatacak değilim. Buülkelerin bazı özelliklerini sizlerle paylaşacağım.Bu ülkeleri ülkemiz ile karşılaştırmayı da siz sayınokurlara bırakacağım.

“Ben insanların gece uyuyacak bir saçak altıbile bulamadıkları bir dünyada, başkalarının 500metrekarel ik malikânelerde yaşamasınıanlamıyorum. Evsizler içinev, suyu olmayanlar için sulazım, ekmek lazım. Senseböyle bir dünyada özeluçağım olsun, oraya burayagideyim diyorsun. Eğerherkes daha fazlasını isterse,bir gün kimseye bir şeyk a l m a y a c a k . K ü r e s e lısınmadan bahsediyoruzama doğaya saldırmaya veç ö p ü r e t m e y e d e v a mediyoruz. Eski ruhanitanrımızı kendi ellerimizlekurban ettik ve artık markettanrının tapınağındayız. Buyeni tanrı; ekonomimizi,p o l i t i k a m ı z ı ,alışkanlıklarımızı, yaşamlarımızı düzenliyor vebizlere faiz oranları ve kredi kartları ile mutluluğunyeni adresini veriyor. Öyle anlaşılıyor ki bizler,yalnız tüketme için yaratılıyoruz ve artıktüketemediğimiz zaman derin hayal kırıklığınauğrayarak kendimizi yok ediyoruz. Bana fakirdenmesi yanlış, ben tutumlu bir insanım. Asılyoksullar sürekli yaşamdan talepleri olan ve eldeettikleriyle yetinmeyen insanlardır. Ben elimdehafif bir bavulla dolaşıyorum. Bu bana istediğimyaşamı sürdürmek için yeterli zamanı veriyor. Asıl

özgürlük yaşamak için kazandığın zamandır” diyen,

*Yaşamında lükse, gereksiz tüketime, bankahesabına, kredi kartına, makam otomobiline yervermeyen,

*Maaşının %90'ını yoksullara bağışlayan, 87model “vosvos” kullanan, başkanlık sarayı yerinekarısıyla bir çiftlikte yaşayan, ömrü halkı içinmücadele etmekle geçmiş,

yakın zamana kadar sahip olduğu içinUruguay.

*Gala tasaray 'dan Fernando Muslera ,Fenerbahçe 'den DiegoH Y P E R L I N K"http://tr.eurosport.com/futbo l / d i e g o -Lugano_prs75311/person.sh t m l " L u g a n o ' y utanıdığımız, o tertemizsokakları, termosundakisıcak su ile birlikte mateçayını yudumlayan GüneyAmerika vatandaşlarınıgördüğümüz Uruguay.

*Ücretsiz ve laik eğitimsistemi, savunma bütçesinintam 20 katı büyüklüğündebir eğitim bütçesi, tümöğrencilere ücretsiz laptopuygulaması başlatan ilk ülkeolduğü için Uruguay.

*Ücretsiz sağlık hizmetleri, ülke genelindeinternet erişimi, çok iyi korunmuş tertemiz müzeler,parklar, plajlar ücretsiz ve halka açık olduğu içinUruguay.

*15 bin kişilik bir ordusu olduğu halde askerlikzorunlu olmadığı için Uruguay.

*Komşuları (Arjantin ve Brezilya) ile çok iyiilişkileri olduğu için Uruguay.

*Özel araba sayısı çok olmakla birlikte

Neden Uruguay? *Dünyanın en alçak gönüllü en fakirbaşkanına[i]

Abdullah TAŞCIOĞLU

Latin Amerika Notları (I):Uruguay

[email protected]

Page 22: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-22-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

sokaklarında Mercedes, BMW gibi hiç lüksotomobil göremediğimiz, halk arasında gelir farkıuçurumu olmadığı için Uruguay.

*Adı sadece bir rüşvet skandalına karıştı diyeaynı gün istifa eden bir bakanı olduğu içinUruguay.

*Hormonsuz, antibiyotiksiz, sulak meralardagezen hayvanlar yetiştiren (kişi başına 4 inekdüşüyor), dünyanın en büyük et üreticilerininbaşında geldiği için Uruguay.

*İnternet erişimi konusunda adeta bir devrimyaşandığı,Facebook'un veya Youtube'unkapatılması söz konusu olmadığı için Uruguay

*Basını tarafsız ve özgür olduğu için Uruguay.

*Deniz/nehir trafiğini etkili şekildekullandıklarından, trafik sorunu yaşamadığı içinUruguay.

*Günümüzde uygulanmakta olan günlük 8saatlik çalışma süresini dünyada uygulamayakoyan ilk ülke olduğu için Uruguay.

*Latin Amerika'da köleliği yasaklayan (1846)ilk ülke olduğu için Uruguay.

*Latin Amerika'da en az şiddet suçu işlenen,Küba'dan sonra okuma-yazma oranı en yüksekikinci ülke olduğu için Uruguay.

*Güney Amerika'nın yaşam kalitesi en yüksekülkesi olduğu için Uruguay.

*Kıtanın en kararlı demokrasisi olduğu içinUruguay.

*Dünyanın dokuzuncu en “yeşil” ve“yaşanabilir” ülkesi olduğu için Uruguay.

*Yolsuzlukta dünyanın en iyi beşinci ülkesiolduğu için Uruguay.

Son olarak,1930 yılında Uruguay'da yapılanilk futbol dünya kupasını da Uruguay'ın aldığınıhatırlatmak isterim.

Nasıl? Uruguay'a yerleşmek ve hatta oradayaşamayı düşünür müsünüz?

Facebook sayfamda fotoğraf lar ın ıpay la ş t ı ğ ım Güney Amer ika gez imi zprogramında yer alan Uruguay'ın bazıözelliklerini yazdım. Uruguay'ı ülkemiz ilekarşılaştırmayı da siz sayın okurlarabırakıyorum.

Ülkemiz ile karşılaştırmayı yaptıktan sonraböyle özellikleri olan bir ülkeye yerleşmek vehatta orada yaşamayı düşünür müsünüz?

Emin [email protected]

YANITLAYAMADIKLARIM

Neden ortalarına değil deHep kıyılarına sığınırımZamanların

Neden ölümün sarı safran bakışlarıPeşinde dolaşır hepGölgemi,evvelimin arkasına kovmanın

Neden yalnızlıkları kırgınlığa düşenGecelerin sabahlarındaKendimin uykusundan kendimsiz uyanırım

Neden sevgilerimin incecik dalgınlıklarınıAleyhime delil olarak kullanıyorYorgun gecelerin kahırları

Neden karanlıkları irinli çamurlarİplerini koparırlar hepÖksüz bırakırlar mutlu uzun zamanları

Neden öpmeye çalışıyor dereciğin dudaklarıKendisine su içmeye ağmışGözleri yaşlı söğüt dallarını

Neden şarabın rengini içmeyen gecelerinKırık kanatlı olurRüyaları

Neden yalakalarŞimşir tarakla tarıyorlarKirli kralların zulme dökülmüşOlmayan kinli saçlarını

Page 23: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-23-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

FATİHALTAYLI Küba'da patates bile yok.

BERNA LÂÇİN Bak, ben sana KÜBA'daneler yok anlatayım!

Küba'ya yaptığım yolculuk bir gezi değil,deneyim oldu benim için... Eşi benzeri olmayantarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyeninsanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik veneşe... Buram buram “gerçek” zenginlik... Küba'yıanlamak için Küba'da neler yok bir göz atalım.

ÇOCUĞUM NE OLACAK' KORKUSUYOK

S A Ğ L I Ğ I N İ Ç İ NENDİŞELENMEKYOK

AÇLIKYOK

İŞSİZLİKYOK

SOKAKTAYATAN EVSİZYOK

K A D I N A Ş İ D D E T 'YOK!

BOŞANMAYOK

İnsanın çocuğu içinendişelenmemesinden dahabüyük zenginlik yokturherhalde. Bu ülkede dahakadın hamileyken, devletinkurduğu hamile merkezlerinegitme zorunluluğu var. 70'liyıllarda, hamile pilatesibaşlatılmış bu merkezlerde,ayrıca çocuk bakımı içineğitim veriliyor. Doğan çocuk,devletin sayılıyor. Her türsağlık ve eğitim hizmetinidevlet karşılıyor. Eğitim detabii ki eşit.

11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba,tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuklösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecekkadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendiülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerinesağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!

Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olanyiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates,şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devleteliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin;

kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ.Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgariücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo etyiyebiliyor mu acaba?!

Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasındayüzde 3'ten fazla fark bulunmuyor. Doktorolmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.

Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diyetanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken

Küba'da bir tane sokakta yataninsan yok.

Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok.Korna çalan bile yok. Hani,belediye suyuna sakinleştiricikarıştırıyorlar diyeceğim amabelediye suyu da yok. Her yerdoğal kaynak ve su fışkırıyor.Dönelim şiddete; elbette ufaktefek olaylar oluyormuş amab i r k a d ı n a h a f i f ç edokunmanın cezası bile 5yıldan başladığı için belki de,ö y l e ş i d d e t e f i l a n

rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar varmı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibibakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyleşeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.

Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikleresmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmakisterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmiimzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanmasırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.

:

:

Geçtiğimiz günlerde Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın Che Guevara'ya “Eşkıya, katil”demesiyle Küba çokça gündeme geldi. Bu arada Fatih Altaylı da “Küba'da patates bile yok.”

demiş. Bunun üzerine Berna Lâçin de neler olmadığını tek tek sıralamış. Bize ilginç geldi,bakalım size nasıl gelecek?- Adabelen

Böyle bir KÜBA'ya ne dersiniz?

Page 24: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-24-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

TER KOKAN KİMSEYOK

EĞLENCESİZ GÜNYOK:

TARLALARDA ORGANİK OLMAYANGIDAYOK

'KAZIKYEMEK' KORKUSUYOK!

PARAYOK

REKLÂM TABELASIYOK

Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı.Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkestertemiz.

Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi.Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda,meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.

Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerdeyetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkıçocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.

E her işletme devletin. Çalışanlar da devletmemuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesinaklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrasıolmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar,en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi.Ayrıca, Küba'da turistler de devlet korumasıaltında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardanbiri.

!

Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığıbir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksekmaaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değilm i ! Ş i m d i “ n a s ı l g e ç i n i y o r l a r ” d i y edüşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş.Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlarapara harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitimmasrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok.Lüks yok ama ihtiyaç da yok!

Asla yok. O yüzden Küba sokaklarınıfotoğraflamak gibisi yok gerçekten…

Salih GÖZEK

ZULMÜNTEKERLEĞİ

[email protected]

ah! mihrizulmün tekerle i dönüyor sokaklardatitreyen ku tele indek s k sesli bir a t“iyi eyler olmayacak besbelli” (*)a la mahzun yurdumkara cübbeli tiranlar saltanatderin silah yaras yla anlat yor hayatartt yor mahsus mahallerde ürpertiyirendelenmi günler ak yor merdivenlerdenbilinmez nereye gidiyor ülkemcaddeler bo , ehir tan m yor sesleriçak s n bo lu a sallayanasi çocu un h rs gibiyimç l m, yank vermez kör kuyulardaah! mihrie k ya isyanlar m kuytulardaç karsa vurulur biliyorumkan içenler kesmesin diye yolumuisyan m yüre ime sakl yorum

kara tünellerde kayboluyor ayd nl körseleniyor gelece imizsokaklarda cami küstahlköhne istasyonlarda suskun kalabal katardamar n k lcal n kesiyor ahmakl kgecenin sessiz vaktidirkilitli kap lar ard na kapan yor insanl kk rk ayakl ç yan zehridirintiharlar ço alt yor hay nl kah! mihrikaranl k gece gibi bu ülkede“ya amak c ng l nda yar n kurmak için”s rt m za yükleyip a rl n zaman ndo acak güne e ayarlasak yürüyü lerialn m zda dola r rüzgâryolu olur sabaha ç kman nkara bir saçakalt n nüstünde duran güne i göremiyor ebabiloysa uçtu undasonsuz mavidir!..

mihri / dosya

(*) Tu rul Keskin mihri / dosya

ğş ğ

ı ı ğış

ğı

ı ı ıı

ş ı

ş ş ı ıı ı ı ş ğ

ğ ı ıığ ığı ı

ş ı ıı

ı ı ğ ı

ışıklar şehri boşaltıyorı ı

ğığı

ıı ı ı ı ı

ı ı ı ıı ı ı

ı ğ ı ı ı

ış ı ı ı ı ı

ı ı ı ğı ığı ı ığ ş şı ı şı

ı ıı ı

şğ

ğ

/ şimdilik! /

( )

--------------------------

Salih Gözek

Page 25: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-25-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

N. K l nç, Mehmet Erbil'le...ı ı

Ertesi gün yapılacaklar akşamdan belli olurdu.Tarla tapan yetişkinlerin, sığır uşakların işiydi. Sabahçiği kalkmadan ahırdan salınan sığırlar evin elideğnek tutan küçüğünün önüne katılırdı. Şehirlibirden buçuktan köylü danadan biçikten diye boşunadememişler. Köylünün aşı ekmeği, varı yoğu oğuluşağa emanet edilen bu mallardı. Azık poğu belineçalınan uşak, konu komşunun ekinine, bostanınauzanmadan, kurda kuşa kaptırmadan sığırı iyi gütmesitembihiyle esenlenirdi.

O gün sığırın hangi gezekte yayılacağı akşamdankararlaştırılırdı. Köyün yaslandığı güney geçeyukarılara, yaylaya kadar uzanırdı. Kuzey geçeningezeği yokuş aşağı Ilgaz Çayı'na inerdi. DoğudaSınırdere Başköy'le, batıda AğarusÖzbel Köyü ilesınırı çizerdi. Gezeklerin süt verimi mevsimlere görefarklılık gösterir, sığırın salınacağı yön buna görebelirlenirdi.

Evin ilk kalkanı her zaman analardır. Ocağı yakıp,bucağı toplar, ahırda inekleri kömüşleri sağıp,buzağıları, malakları pinden çıkarıp memeye salarkenyukarıdakiler döşekte iğdiş keyfi yapar. Çorba salınıpsüt süzülür, yaygı serilip sofra kurulurken sabahgüneşinin vurduğu yer yatağı, kalk artık dercesineüzerindekini silkelemeye başlar. Hane sahiplerininhakkını çalmaca, yavrusununkini ağzına cömertçeindiriveren sağımlıklar ayaklarını sabırsızca damdöşeğine yere vurup meleyerek mera vaktini yukarıyahatırlatır.

Çaydan yana gitmek sığırların olmasa daistisnasız bütün uşakların bayramıydı. Er öğlendenbaşlayıp ikindiye kadar Ilgaz çayında yunmanın keyfiher şeye değerdi. Sınırdere, Ağarus gönülsüzgittiğimiz yönlerdi. Beri geçede bizim köyün, karşıgeçede komşu köyün ekili tarlalarıyla doluydu. Ekinarasında sığır gütmek zordu. Sığırlar ötekinin ekinineberikinin bostanına uzanmasın diye güneş altındaayağın durmak insanı usandırırdı.

Birkaç hanenin sığırının birlikte güdülmesinekeşik denir. Uşağı uşağa, sığırı keşiğe katın derler.Gerçekten sığır keşiğinde başlayan yoldaşlık ömürboyu sürecek dostluğun ilk adımıdır. Bir çeşit askerarkadaşlığıdır. Ala İneğin gezekte buzağılaması,Sakar Kömüşün boynuzunun kırılması, Sarı Dananın

yardan uçması gibi ömrün ilk çeyreğinde yaşananlarson çeyreğin yaşlılık hikâyelerine dönüşür.

At Söküsü Yaylasına kadar uzanan güney geçeninsığır eğleği Himmet deresinde Emin Emminin Oluğuolurdu. Ebe Kayası, Yavlu, Yurt, Himmet Deresindeyayılan keşiğin Emin Emminin oluğuna varması öğleezanını bulurdu. Hangi yöne çıkılırsa çıkılsın sığırlaryaylımın her metrekaresini tuymuğuna bilir, otuniyisini, çayırın ağza yakışanını eliyle koymuş gibibulurdu.

Ebe kayasından Yavluya çıkarken Su deresinden ogünkü sığır sopası için yabani fındık şıvgını kesilirdi.Eğrisiz, büğrüsüz, ok gibi fındık dalı dibe yakın yerdenkesilir, yan filizler, yapraklar temizlendikten sonraölçüm başlardı:

Çobanın el boğumuna göre söylenen tekerlemebitinceye kadar süren ölçümün sonunda ağaç ucundankesilir, akşama kadar kullanılacak cedit yeni fındıksopası ortaya çıkardı.

Kiren sopasının işi daha uzun sürerdi. Kızılcığınsopalık şıvgını kesilir, yaprağı, çapağı yülündüktensonra yakılan çoban ateşinde özsuyunu dışa verinceyekadar kızdırılır. Soğumadan eğrisi büyrüsü tüfeknamlusu gibi doğrultulur. Soğuyunca çelikleşir, eğilipbükülmez bir hal alır. Kiren sopası dayanıklı, fındıksopası gösterişlidir. Kiren sopası evladiyelik, fındıksopası gündeliktir. Kelebek misali ömrü sabahtanakşamadır. Kiren sopası gün vurdukça çifte su verilmişgibi çelikleşir, kırda bayırda yitirilmezse babadan oğulageçer. Fındık sopası günü yedi mi kavrulur, sığıra

Gül desti

Gülüm desti

Seni kim kesti

Çoban kesti

Nerede

Derede

Ne için

Değneklik için

Doğru söyle

BirAllahın

Başı için

GÜL DESTİ, GÜLÜM DESTİAv. Hüseyin ÖZBEK*

Page 26: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-26-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

vurdun mu kırılıverir. Yani fındık sopası bayramlık,kiren sopası seyranlıktır.Uşaklar fındık sopası dersede uslular kirenden şaşmaz.

Emin Emminin oluğundan suyunu içen sığırlarKoca Çamın altına tembelce uzanıp ağırdan gevişgetirmeye başlarken çobanlar kaba çamın gölgesindeazık poğlarını çözmeye başlar. Sabah bele sarılanpoğa ne konmuşsa ortaya serilip karıştırılır. Sığırlardoğanın verdiğini, çobanlar sabahleyin poğlarınakonanı paylaşırlar. Sığır keşiği azık keşiğiyle devameder. Emin Emmi'nin poyrasına ağzı dayayıp kanankana içilen soğuk su çok geçmeden çobanları hiçyememişçesine acıktırır. Deneyimli çobanlar azığınhepsini yemez. İkindilik bırakır. Açgözlülük edipazığını bitirenin cezası akşama kadar günün uzunundazır aç sığır peşinde koşmaktır.

Gün ağmaya, öğlenin koyu sıcağı hafiftentavsamaya başlayınca sığırların yaylım vakti geldidemektir. Birinin ayaklanıp yayılmaya başlamasıdiğerlerini de harekete geçirir. Günün ikinci postasıda böylece başlamış olur. Yoğun gökçeağaçormanının ortasında adacıklar halindeki kıraçalanlara göynük denir. Vakti zamanında tarla yapmakiçin ormandan açılan, eskiden sürülüp ekilen kıraçlarçoktan terki dünya etmiş sahibinin adıyla anılır.Takım adalar misali Macaroğlu'nun göynüğündenKöse Mehmet Ağa'nınkine, Yusuf Ağanıngöynüğünden Emin Ağanınkine derken hepsininhatırını sorup nasibini alan keşiğin köye doğru inişibaşlar.

Günün ilk yarısında yayılarak çıkılan yerlerdenyayılarak iniş gün batımına kadar sürer.İlk bahardanson güze kadar gün be gün tekrarlanan sabah sığıragidiş, akşam sığırdan dönüşe kışın ara verilir.Kışınhayvan kuruya çekilir. Gece gündüz ahırda bağdadır.Günde bir kez suya salındığında, oluğa çıkarıldığındagün yüzü görür, Bizler gibi onlar da dağın taşınözlemiyle baharı iple çekerler.

Gün iyice sarkmaya, ufuk kızarmaya, akşam yeliüşütmeye başlayınca hayvanlara bir telaş, birhareketlilik gelir. Köye yaklaşıldığını hisseder, akşamserinliğinde son otları avurdunda kütürdetirken dahane duruyoruz dercesine birbirleriyle ışmarlaşırlar.Sabahtan akşama kekiğinden yoncasına ,korungasından kuzukulağına bin bir çeşit otla gerilengöğüsler, süt damlayan memeler havyanı bağlasandurmaz eder. Yeni buzağılamış olanlar pinde bıraktığıyavrusunun kokusu burnuna, melemesi kulağınagelmişçesine böğürerek yola düşerler, hızlanırlar,giderek koşmaya başlarlar.

Ananın böğürüşünü, yavrunun meleyişinieşleştirip buluşturan doğanın frekansı gerçekten

görülmeye değerdi. Ana sesini duyan yavru pindeduramaz olur, kanatlanıp uçmak, kapıları bacaları aşıptez elden anaya kavuşmak için çırpınır. Sabah çıktıklarıeşikten girme önceliği yavrulu sağmallarındır. Bin birdamardan ineğin, kömüşün memelerine inen doğanınnimeti bütün gün pinde anayı bekleyen yavru içinLokman Hekim ilacı yerine geçerdi.

Yavru tarifsiz bir hazla anayı emip edüklerken,bizim hakkımız olan memeleri de anamız sağmayabaşlardı. Hırstan, acelecilikten memeyi şaşırıp anakarnına, bacağına toslayan yavrunun ağzını memeylebuluşturmak çok hoşuma giderdi. Havyanıhuylandırmadan memeyi buzağının ağzına vermekustalık isterdi.

Hayvan memelerini gerip acıtan sütünboşalmasıyla rahatlar, keyiften kuyruk sallamayabaşlardı. Anam;

diye arada bir sağrısını okşadıkça,memelerinde ne olur ne olmaz diye sakladığı sütü decömertçe indiriverirdi. Kovaya boşalan sütün çıkardığı

sesiyle, mest edici kokusuylakendimden geçerdim.

Aradan geçen yarım asır hiç yaşanmamış olsa.Yeniden çocukluk yıllarıma, şimdi viran olmuşhanemize dönsem. Anam beni yine erkenden kaldırıpsığıra yollasa. Azığımı er öğlenden bitirip gününuzununda aç kalsam. Akşam buzağımız anasını emer,anam ineğimizi, kömüşümüzü sağarken ben yanınaçömelsem. Yavruya hak, bize helal ak sütü bir güzelkoklasam. Buzağıya, malağa memeyi tekrarbuluversem. Çocukluğumun o doyumsuz sağımninnisini tekrar tekrar dinlesem.

----------------------------------------------------------

*

“Dur benim sakarım, dur benimsökülüm”

cim cort cim cort

(8 Temmuz 2016)

İstanbul Barosu Genel Sekreteri

Melih Cevdet Anday'dan''İnsanın düşünenleri olmalı;Merak edenleri,Hesapsız kitapsız değer verenleri..Uzakta olunca özleyenleri,Sesini duyunca sevinenleri olmalı…''

Page 27: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-27-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

ÜNLÜ TARİHÇİMİZHALİL İNALCIK'I KAYBETTİK...

Turgut DERELİ[email protected]

“Hocaların Hocası” diye anılan, dünya çapında ünlütarihçimiz Halil İnalcık'ı geçtiğimiz Temmuz ayındakaybettik. Halil İnalcık, aslen Kırım Tatarıdır. AilesininAnkara'ya göç etmesi nedeniyle ilkokul öğreniminiAnkara Gazi İlkokulunda tamamladı. Annesi onu, SivasÖğretmen Okulu ortaokuluna yerleştirdi. Lisebölümünü benim de mezunu olmaktan onur duyduğum,kökü Karesi Muallim mektebine dayanan; günümüzdeBalıkesir Üniversitesine bağlı Necatibey EğitimFakültesi olarak öğretmen yetiştirmeyi sürdürenNecatibey Öğretmen okulunda bitirdi.

1936 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yeni Çağ Tarihi bölümünde yükseköğrenimine başladı. İnalcık, üniversite eğitimi sırasındada dönemin önemli adlarından ders aldı. Bunlara r a s ı n d a ; F u a t K ö p r ü l ü ,Şemsettin Günaltay, MuzafferGöker, Yusuf Hikmet Bayur gibiisimleri sayabiliriz.

İnalcık, 1940 yılında mezunolduktan sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde kaldı veYakınçağ Tarihi Bölümündeasistan oldu. 1942 yılında“Tanzimat ve Bulgar Meselesi”adlı doktora tezini tamamladı.1943'te “Viyana'dan 'BüyükRicat'a Osmanlı İmparatorluğu veKırım Hanlığı” başlıklı teziyledoçentliğe atandı. Arkasından da1952 yılında profesörlüğe…

1972'de otuz yıl süreyleYakınçağ ve Avrupa tarihi üzerine dersler verdiği Dil veTarih Coğrafya Fakültesi'nden emekli olunca, ChicagoÜniversitesi tarih bölümüne davet edildi. 1973 yılında“The Ottoman Empire The Classical Age 1300-1600=Osmanlı İmparatorluğunun Klasik Çağı1300-1600 ”adlı kitabı yayımlandı. Bu arada Yurt içi vedışında çeşitli yayınevleri onun kitaplarını yayınlamakiçin adeta yarıştı.

“ adıyla da anılan İnalcık,Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi tarafındandünyada sosyal bilimler alanında sayılı 2000 bilimadamı arasında gösterilmiştir. Diğer yandan, dünyanınher yerinden birçok üniversite kendisini fahri doktorsıfatıyla onurlandırdı. 1972 yılından 1986 yılına kadar

Chicago Üniversitesinde üzerine derslerveren İnalcık, ikinci kez emekli oldu.

1993 yılında Bilkent Üniversitesi'ne davet edildi veburada Tarih bölümünü kurdu. Bilkent ÜniversitesiOsmanlı Tarihi Bölümü'nde yüksek lisans ve doktoraöğrencilerine seminer dersleri vermiştir.

Hayatı ve tarihçiliğini anlattığı “Tarihçilerin KutbuHalil İnalcık” adlı söyleşi kitabı Türkiye İş BankasıKültür Yayınları dizisinde 2005 yılında yayımlandı.AvrasyaAkademiyasının kurucu üyelerinden biri oldu.

İnalcık, çok iyi düzeyde Osmanlı Türkçesi, iyidüzeyde; İngilizce, Fransızca, Almanca… Orta düzeydede;Arapça, Farsça ve İtalyanca bilmekteydi.

Aşağıdaki satırlar onun tarihçilik anlayışını çok güzelözetliyor:

Tarihçilerin Kutbu”

Osmanlı tarihi

“Türk tarihçiliği gelişiyor.Geçmişte iki büyük üstat var:Fuat Köprülü, Ömer LütfüBarkan. Bu iki usta Türktarihçiliğine getirdikleriyle biryön vermiştir. Bugün tarihimizio n l a r ı n y o l u n d a i y ii n c e l e y e b i l m e k i ç i n ,Osmanlıcaya hâkim olmak,bunun yanında batı tarihçiliğiniiyi izlemek gerekir. Bana, sizbütün kariyeriniz boyunca neyaptınız diye sorarsanız şunusöyleyebilirim: Bütün çabalarımTürk tarihçiliğini moderntarihçilik düzeyine çıkarmaktır.B e n i m t a r i h a n l a y ı ş ı m

devletlerin tarihini ortaya çıkarmaktan ziyade halkıntarihini, halkın geçmişte nasıl yaşadığını, sosyalhayatını, ekonomisini, gündelik yaşantısını ve bunlarıbelirleyen şartları ortaya çıkarmaktır. Bizimtarihçiliğimiz ise bu konulara yeni yeni ilgi duyuyor.”

Hayat ında bel i r lediğ i en önemli hedef igerçekleştirdiğini aktaran İnalcık, "Hedefim, Türklerintarihini bir yabancı değil, bir Türk gözüyle yazmak,ömrümü bu amaca hasrettim. Ana kaynağım arşivbelgeleri oldu. Bu sayede objektif bir tarih yazdığımainanıyorum." demişti.

30'a yakın basılmış kitabı ve yüzlerce makalesi vardır

(26 Mayıs 1916, İstanbul - 25 Temmuz 2016, Ankara)

Page 28: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-28-

Hatice [email protected]

Korkuları süpüren,tarihe sayfa düşüren kimlik:

VEDAT TÜRKALİ

Edebiyatımızın en keskin biçemi olan ustakalemlerden, yeri asla doldurulamayacak yazar kimliği öneçıkmış; şiirleriyle de gönlümüze sultan olmuş bir dizinadamıdır Vedat TÜRKALİ.

Yazın dünyasına tutunmak, kök salmak, çevresince çoksevilmek her yazara kısmet olmamıştır. Yazarımız uzunyaşamı süresince üretkenliğini bırakmamıştır, umudunuasla yitirmemiştir. Malum bir çok yazarımızın çektiğiacıları, o da yaşamıştır.Asıl adı olanyazarın bu adıyla yazdığı senaryolar sık sık geri çevrilince,yönetmen Atıf Yılmaz “İçinde Türklüğü vurgulayan birtakma isim kullan.”diyerek çözüm yolu göstermiştir.Yazarımız Atıf Yılmaz'ı dinleyerek Vedat Türkali takmaadını yazdığı senaryolarda, yapıtlarında kullanmış,engelleme ortadan kalkmış, yazar kimliği kabul görmüştür.

Emeğini ucuzlaştıran zihniyete karşı kendini ağırdansatmasını bilmiştir.Senaryo yazarlığını yıldızlaştıranyazarımız 1980 yıllarının çatışmalı tarihi süreciniromanlarında en keskin biçemiyle aktarırken, dönemin gençkuşağının zihinlerinde Bir Gün Tek Başına, Mavi Karanlıkromanlarıyla derin izler bırakmıştır.

Bendeniz Vedat Türkali'yiromanıyla daha çok sevmiştim. Günseli karakteri benimvazgeçilmezimdi. Onun güçlü, savaşımcı, yalın duruşunukendime ilke edinmiştim. Üniversite yıllarımda iki yüzlü,bulanık ilişkilerin içinde olamayışım belki de bu yüzdendir.1980 kuşağında ideolojisinin savaşımını tek başınasürdürmüş bir kadın kahraman Günseli'nin tümkırılganlıklarına, acılarına rağmen.

“… Vatan, millet derken bir bakarsınız eski hırsızlaryine yerlerini almışlar. Bir tür oyun. Tefeci- bezirgan,finans, kapital ortaklığının indi bindi oyunu.” Bir Gün TekBaşına

Vedat Türkali'yi 1980 kuşağı gençleri, okurları daha iyitanır. Gençliğimiz onun yapıtlarının içinde geçti. İçimizdenbir yıldız kaydı.Yüreğinde barış ezgisini hep diri tutanhalkın umudu olan yazarımızın vefatına internette en güzelnotları düşüren onlardı.

Türk Yazınında bilimsel roman tadında uzun soluklu -tuğla tabir edilen- romanlarıyla genç okurlarını ürkütmekpahasına da olsa paha biçilmez yapıtlarıyla belleğimizidoldurmuştur. Kayıp Roman, Güven -1, Güven-2romanlarıyla natüralizmin sınırlarını zorlamış, insanilişkilerindeki kalleşliği, çirkefliği gözler önüne korkusuzcasergilemiştir.

“…Biriyle konuşup bölüşmedin mi, en güzel anılarboynu bükük öksüz çocuklar gibi kalıyor.”

“…Hep hüsran, hep hüsran… Hiç mutlu son

göremeyecek miyiz?” Kayıp Roman.

Yazarı yeni kuşak, " adlıtelevizyon dizisi ile tanımıştı. Dizi epey fırtına koparmıştı,anımsıyorum. Gerçeğin sert dokunuşlarından rahatsızlıklaroluşmuştu oysa, yaşananlar daha berbattı kimse görmekistemiyor.

Hepimizin dilinde ezgisiyle mırıldandığımız “Bekle biziİstanbul” Gençlik yıllarımda hiç İstanbul'a ayakbasmamışken ,bir kavganın kentini sevmiştim. Nasıl birduygu yoğunluğu ile yazılmış bir şiirdir o içindekavgayı,özlemi kavuşmayı barındırır. Şiir ezgisiylebilindiğinden daha uzundur.Böylesine duygu, kavga,özlemyüklü şiiri yazdıran nedense bambaşkadır.

Vedat Türkali'nin eşi İstanbul'dadır; kendisi Nevşehir'deEdebiyat öğretmeni olarak görev yaptığı yıllarda kızı DenizTürkali doğar. Eşini ve burnunda tüten kızını –malumengellerden dolayı- göremediği için özlemini kağıdadöker.Bu şiir biricik eşi ,biricik kızı için yazılmıştır. Şiir dahasonra Grup Baran şiirin bir bölümünü türküleştirmiştir. BesteOnur Akın'ındır. Yıllarca belleğimizde Edip Akbayram'ınyorumu dolaşıyor. Bugünlerde bambaşka İstanbul içindinliyoruz bu ezgiyi. Milyonlar şiiri türküde duyduğu gibialgıladı,algılamayı da sürdürüyor.Sis şairi dediği eşi MerihPirhasan'a yazdığı İstanbul şiiri dilimizden düşmeyen anılasıbir ezgi olarak yaşayacak.

Sağlığında görmeyi arzu ettiğim nadir yazarlardan biridirVedat Türkali kısmet olmadı. Yapıtlarını gençlerletanıştırmak bir Edebiyat öğretmeni olarak boynumuzunborcu olacak.

Yazarımızın bizi düşündüren sözlerinden bir buket çiçekile yazımı bitireyim.

“Düşündüğünü söylemeye ,korkmaya başladı mı kişi,düşünmekten de korkmaya başlar.”

“İnsana güvenmeden düşte bile yola çıkılmıyor.”

“En güzel dünya çocuklarla, delilerin dünyası! Kuralkaygısından arınmadıkça ortada olanı yineler durursun.”

“Yenemediler; devletin barıştan başka çaresi yok.”

Doksan yedi yaşında bedenini sonsuzluğa göçüren VedatTürkali Ülkemizde barışı görmek umudunu taşıyordu. 1EylülDünya Barış Gününde defnedildi. Oğlu Barış, kızı Denizonun barış özlemini mutlaka görecektir. Barış ve özgürlüktutkunu yazarımızın ruhu huzurla uyusun.

Onu ve yapıtlarını yarınlara taşıyacak döneminingençleri üzerine düşeni yapacaktır. Onun yüreğindeki barışlayol alacak yazarları, okuyucuları var. Gözün arkada kalmasıntoplumcu usta! (

Saygıyla….

Abdülkadir Pirhasan

Bir Gün Tek Başına

Fatma Gülün Suçu Ne"

2 Eylül 2016)

Page 29: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-29-

BİR AŞK MASALI

Ahmet KÖKLÜGİLLER*

Ege kıyılarında, bir tatil sitesinde kalıyorlardı.Kadın kocasını, erkek karısını kaybetmişti. Siteningazinosunda tanıştılar. Başlarına gelen felaketikonuştular. Böylece aralarında bir yakınlık oluştu. Hergün aynı saatte buluşup söyleştiler. Acılarını paylaşıpdertleşmeye başladılar.

Aradan günler, haftalar,aylar geçti. Yakınlık dahada büyüdü. Birbirlerine misafir olup birlikte yemekyediler; çay, kahve içtiler.

Erkek, yüksekokulda okumuş, bir kamukuruluşunda otuz yıl çalışmış emekli memurdu. Birçocuğu, iki torunu vardı. Onlar ayrı ayrı yerlerde,kendisi de karısı öleli beri buralarda yaşıyordu.

Kadın oldukça gençti; kırk dört yaşındaydı.Henüz emekli olmamıştı, bağ bahçe işleriyleuğraşıyordu. Zeytincilikten elde ettiği paraylageçinmeye çalışıyordu. Biri erkek, biri kız iki çocuğuvardı. Oğlu okumayı yarım bırakmış, bir yerde işçilikyapıyor; kızı ise lisede öğrenciydi.

Erkekle kadın yalnızlıktan bunalmışlardı. Erkekbir gün kadının ağzını aradı:

-Evlenmeyi düşünüyor musun?-Evet…-Nasıl bir erkekle evlenmek istersin?Kadın:-Kendisine inanıp güveneceğim biriyle. Eşim çok

iyi bir insandı, ama yaşlıydı. Bir daha yaşlı biriyleevlenmem.

Erkek:-Haklısın, dedi. Yaş farkı çok önemlidir. Zaman

içinde anlaşmazlıklara yol açar, evliliği bitirir.Aramızda otuz iki yaş olmasına rağmen,sohbetlerimizden anladım ki benim evleneceğimkadın sen olabilirsin. Çünkü çok iyi anlaşıyoruz.Benimle de evlenmez misin?

Kadın düşünüp kaldı. Bir süre sonra;-Bilmem ki? Şimdi anlaşıyoruz, ama ya

evlendikten sonra? Önümüze bazı sorunlar çıkmazmı?

Erkek:-Yaş farkını ortadan kaldırırsak çıkmaz.Kadın:-Pek i , nas ı l ka ld ı racağ ız? Bunu pek

anlayamadım..Erkek:-Anlaşılmayacak tarafı yok, dedi. Ben on beş yaş

küçüleyim, sen de on beş yaş büyü, o zaman yaş farkıkalmaz.

Kadın:-İyi fikir, şimdi anladım, dedi.Biraz düşündükten sonra;

İyi fikir dedim ama bu işte ben zararlı çıkarım.Çünkü on beş yaş büyürsem ihtiyar bir kadın olurum,diye itiraz etti.

Erkek:

Sen bilirsin, ama evlenmemiz için başka yol yok,dedi.

Kadın düşünüp kaldı. Biraz sonra;-Haklısın, diye karşıladı. Ama bu büyütme ve

küçültme işini nasıl yapacağız.Erkek:

Kolay, dedi. Nüfus Müdürlüğüne bir dilekçevereceğiz. Beş on dakika içinde yaparlar.

Kadın sevindi:

Hadi gidiyoruz, dedi.

Bu iş gerçekten de kısa sürede oldu. Yakındakigazinoya gidip birer kahve içerek birbirlerini kutladılar.Güneşin batışını seyrettiler. Rahatlamış olarak siteyedöndüler. Yemek yediler. Dereden tepeden konuşupsohbet ettiler.

Derken telefon çaldı. Kadın açıp konuştu. Sonra;

Arayan kızım, dedi. Kışlık evime gitmemgerekiyor.

Üst kata, yatak odasına çıktı. Alması gerekeneşyalarını toplayıp aşağı indi. Arabanın yanına varıpvedalaştılar.

Erkek:

Güle güle git, dedi. Kadının boynuna sarıldı,yanaklarından öptü. Kadın, mutluluk içinde, başınıyukarı kaldırıp erkeğe baktı. Erkek, bu sırada kadınındolgun dudaklarıyla karşılaştı. Dudaklar:

Bizi de unutma, der gibiydiler. Erkek, içinden“haklısınız “ dedi. Zaten bunu çoktan beri arzuluyordu.Bu dudaklar sanki öpülmek için yaratılmışlardı. Her an

-

-

-

-

-

-

-

Öykü

Page 30: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-30

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

öpülmeye hazırdılar.Büyük bir tutkuyla kadına doğru eğildi, öpmek

istedi. Tam öpecekken bir korna sesiyle irkilip uyandı.Çok heyecanlanmış ve korkmuştu. Gözleriniovuşturarak etrafına baktı, kimsecikler yoktu. Nekadın, ne de kadının arabası… Bomboş, dağınık yatakodasındaydı.

Telefonun düğmesine bastı, saate baktı. Geceyarısıydı, 3.30'du.

Tövbe tövbe, hayırdır inşallah! diyerek ayağakalktı.Yaşadıklarının bir rüya olduğunu anlayınca da:

Şu dünya çok tuhaf, dedi. Tam aradığım kadınıbulmuştum ki bir kuş gibi uçup gitti…

Yatağına uzandı. Uyuyup rahatlamak istedi. Amagöz kapakları bir türlü kapanmadı. Sabahı zor etti.

Erkekle kadının en zevkli, en neşeli zamanlarıkahvaltı ya da yemek masasında geçerdi. Kadınkahvaltıdan daha çok hoşlanırdı. Erkek bunu bildiğiiçin masanın hazırlanmasına daha çok önem verir,özen gösterirdi. Yenilip içilecekleri ona göre seçer,masayı ona göre düzenlerdi. Ertesi gün de öyle yaptı,

güzel bir masa hazırladı.“ Yazlıklarda sabah geç olur” derler. Doğrudur;

sabah uykusu çok tatlı gelir, geç uyanılır. Kadın dasabah uykusundan çok hoşlanırdı. Uyku onu daha dagüzelleştirir, uyandığında yanaklarının bir elmayabenzediği görülürdü.

Erkek, kahvaltı masasında oturmuş, heyecanlakadının gelmesini bekliyordu. Gördüğü rüyayı onaanlatmak istiyordu. Kadın öğleye doğru geldi. Erkekaşkla, tutkuyla kadının yüzüne baktı. Bugün, ötekigünlere göre daha güzeldi. Rüyayı anlatınca bu güzellikbozulur diye korktu.Anlatmaktan vaz geçti.

----------------------------------------------

-

-

-*Ahmet Köklügiller: (1936'da

Kitapları:

Bahçe(Adana)'de doğdu.Düziçi llköğretmen Okulu'ndan sonra Balıkesir Necati EğitimEnstitüsü'nü bitirdi. Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı.

Çeşitli dergilerde yayımlanan şiir ve yazılarıyla tanındı.Eğitim-öğretim kaynak kitapları hazırladı.

Ağrılı Üçgen (şiir kitabı, iki arkadaşıyla birlikte),150 Soruda Türkçe Temel Bilgiler, Şair ve Yazarlarımız NasılYazıyorlar (ibrahim Minnetoğlu'yla), Atatürk, ÇözümlemeliCümle Bilgisi, Açıklamalı Atasözleri ve Özdeyişler, TürkYazarlarından Çocukluk ve Gençlik Anıları

Osmanlı'da eğitim dediğin sıbyan mektebi veimparatorluğun bazı yerlerinde yer alan medreselerdenibaretti.

Ayrıca devletin eğitim diye bir sorumluluğu yoktu.Camilere bitişik olarak yer alan sıbyan mekteplerindecami hocaları Arap harfleriyle okuma- yazma, namaz sureleri ve gündelikhayatı sürdürecek kadar hesap (dörtişlem) öğretirlerdi. Eğitim bundanibaretti.

Osmanlı Devleti'nde ilköğretim '''' olarak adlandırılan

II. Mahmut döneminde zorunluolmuştur.

Bunun dışında imparatorluğunç e ş i t l i y e r l e r i n d e y e r a l a nmedreselerde eğitim verilirdi. Bunların giderleri deçoğunlukla vakıflar yoluyla karşılanırdı.

Fatih döneminde oluşturulan sahn-ı semanmedreseleri ve Süleymaniye Medreselerinde yükseklisans düzeyinde eğitim verilirdi.

17.yüzyıldan itibaren Osmanlı medreselerinindurumu içler acısıdır. Bazı fen derslerini verecek müderrisbulunamaz. ''Beşik uleması'' denilen gülünç durum da budönemde ortaya çıkmıştır.

Osmanlı eğitimininseviyesini gösterir.

Burada ''Kadızadeliler'' olaraka d l a n d ı r ı l a n v e O s m a n l ımedreselerine çöreklenen yobazlarındurumunu anlatmaya gerek dahigörmüyorum.

OsmanlıDevleti'nde sağlıklı birşekilde işleyen usta- çırak ilişkisinedayanan mesleki eğitimdir. Bunda daloncaların çok büyük rolü vardır.

O s m a n l ı m e d r e s e l e r i n d eyüzyıllarca okutulan Birgili Mehmet Efendi'nin '' tarikat-ıMuhammedîye '' kitabı Osmanlı eğitiminde çok önemli rolüstlenmiştir.Osmanlı eğitiminin geri kalmasının en büyüknedenlerinden biri olmuştur.

gâvur padişah

Ulema sınıfının çocuklarınında ulema sınıfından sayılması

Yılmaz BOZKURT

PES YANİ!.. GÖRENLER DEOSMANLI'DA HARVARD VE OXFORD

VARDI ZANNEDECEKLER...

Page 31: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-31

Şadiye DÖNÜMCÜ*[email protected]

100 Olay/Durum, "100 Şarkı,Memleket Tarihi"

'Tarihi, şarkılar üzerinden okuyan' ve plakkoleksiyonundan yararlanıp dostlarından aldığıdestekle; farklı alanlarda sergilediği “ŞarkılıMemleket Tarihi” söyleşilerini kitapla vücudagetirdiğini söylüyor Murat Meriç.

Murat 100 Şarkıda MemleketTarihi kitabından, Bianet'te Haluk Kalafat'ınonunla söyleşi sayesinde haberdar oldum.

Uzun bayram tatilinde kitabı okurken vekitaptaki şarkıları dinlerken, aslında yoruldum,hüzünlendim, içim acıdı. Karanfilli gülümsedim,kendime bile yabancı gelen kahkahalar attım.Bilmediklerimi öğrendim, bildiklerimi hatırladım;hatırlamak istemediklerimi de maalesef hatırladım.

'Tarihi, şarkılar üzerinden okuyan' ve plakkoleksiyonundan yararlanıp dostlarından aldığıdestekle; farklı alanlarda sergilediği “ŞarkılıMemleket Tarihi” söyleşilerini kitapla vücudagetirdiğini söylüyor Murat Meriç. Söyleşilerinebenim gibi ulaşamayanlar için harika bir şey olmuşbu özgün çalışma. Dilerim arşivindeki diğerkayıtları değişik seçkilerle bizlere sunmaya devameder.

Şarkılı tarih yazarı Meriç; memlekette vedünyada olan bitene dair şarkılardan seçki yapıpbölümlemiş. “İstiklal Marşının Kabulü-1921”lebaşlayan kitapta; yeni rejimin inşası, memleketahvali, iki 'şarkılı” darbe, barış için savaşanlar, işçibayramı, 'harika gaz'lı günlere, dünyanın ahvaline,'küçük Amerika' olma yoluna, yeni oyuncaklara ve

futbola ilişkin bölümlerde 100 olay/şarkıya,'son deyiş'inde de beş belgesele yer vermiş.

Kitabın her bir bölümünde önce giriş yapılıyor;sırasıyla şarkının adı, ait olduğu yıl, olay/durumunadı ve tarihine yer veriliyor; sonra da bir-iki kitapsayfası uzunluğunda bilgi veriliyor; sonunda da karekot yer bulunuyor.

Akıllı telefonumun aklından yararlanmayıbeceremediğim için okuma esnasında; masaüstübilgisayarıma 'agackakan.org' sitesinden indirerekdinledim şarkıları, yanı sıra not da alarak. “Erdibahar sardı yine neş'e cihanı”

Kitabın “Yeni rejim inşa edilirken bölümündeCumhuriyet'in ilanıyla birlikte yapılan yeniliklerdenbazıları mesela Harfler Marşı, Türkçe Ezan, Türklük

Marşı gibi. Modern Folk Üçlüsü'nün –- klasik alaturka

şarkıları yeniden yorumlamalarına dairbilgi de var kitapta. 1960'lı yıllardakiMilli Petrol Hamlesine dair, Alpay'ınA n a d o l u - P o p t a r z ı n d a y a p t ı ğ ıpromosyon plaktaki 'Raman' şarkısınıdinlemenizi hasseten öneririm.

“İnsanlar bir arada / hayattan zevkalmalı”

Kitabın en hacimli bölümü:memleket ahvali. Tam 46 şarkı/olay-durum var; çoğu felaket şeyler üzerineolsa da.

Mustafa Suphi ve arkadaşlarınınöldürülmesi(1921), 6-7 Eylül 1955olayları, Hüseyin Köse'nin “Avrupa'nınKızları (1971)” ile Bora Ayanoğlu'nun

Meriç'in “”yaptığı

100 olay/şarkı

–illaki-

birzamanlar yasaklanan

Page 32: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-32-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Rose-Mari (1977) şarkıları ile Almanya'ya işçigöçü, Turan Emeksiz'in öldürülmesine dair TimurSelçuk'un “Hürriyet Marşı (1977)”, Adalet Partisii k t i da r ı , 6 . F i l o ' nun ge l i ş i ve Veda tDemircioğlu'nun ölümü ile 1960'lı yıllarınsonundaki grevlere kadar birçok şarkı/olay-durumu okumak, d in lemek yorucu vedüşündürücüydü.

Ulaş Bardakçı'nın 19 Şubat 1972'deöldürülmesine dair Zülfü Livaneli'nin “Ulaş”şarkısı; 30 Mart 1972'deki Kızıldere Olayına dairSefil Mustafa ve Selda'nın şarkıları; İlhan Erdost'un7 Kasım 1980'de öldürülmesine dair MelikeDemirağ'ın “Türküler” şarkısı; Erdal Eren'in 13Aralık1980'de idamına dair Sezen Aksu'nun “SonBakış(1989)” şarkısı ileYÖK'ün (1998) yıldönümüiçin Bulutsuzluk Özlemi'nin yaptığı beste de bellektazeleyici.

Cem Karaca'nın 29 Haz. 1987'de ülkeyedönüşüne dair “Oh Be”; 1990-Büyük MadenciYürüyüşüne dair Grup Yorum'un “Madenciden”; 2Temmuz 1993'deki Sivas Katliamına dairMoğollar'ın söylediği “Issızlığın Ortasında(1994)”; 24 Ocak 1993'de Uğur Mumcu'nunöldürülmesine dair “Uğurlar Olsun”; SezenAksu'nun “Cumartesi Türküsü”; Ahmet Kaya'nın“Hadi Bize Gidelim”; 19 Ocak 2007'de HrantDink'in öldürülmesine dair Yash-Ar'ın söylediği“Nefrete Kine Karşı (2009)” şarkıları ile 15-16Haziran 1970 işçi yürüyüşüne dair Timur Selçuk'unşarkısı da “memleket ahvali” bölümününiçeriğindeki şarkı/olay-durumlardan bazıları.

Özal'lı yıllara(1983-1989) dair “Tombul'unTürküsü”; Alpay'ın söylediği “Fabrika Kızı(1970)”; Banker Kastelli'nin kaçışına(1982) dair“Pop Kaçtell i”; 'sağdan' ayrımcıl ık veötekileştirmeye dair “Kuklacı Marks”; FikretKızılok'un Süleyman Demirel'e dair nefis“Demirbaş” şarkısı ve Hurşi t YenigünOrkestrası'nın “1982” şarkısı bilgilendirici,düşündürücü ve hatta eğlendirici de.

Ülke ahvaline dair bölümdeki “Turizm” şarkısıve 1 Mart 2004'de töre cinayetine kurban gidenGüldünya için Aylin Aslım'ın besteleyip söylediğişarkı da seçkinin güzelliklerinden bence.

Kitabın 1960 ve 1980 darbelerini içeren bubölümünde, hepimizin çok iyi bildiği “Gazi OsmanPaşa” Marşına, Ahmet Kaya'nın “İçerden ÇıkanAdam(1988)” şarkısı ile Mozaik Grubunun KenanEvren'li yıllara dair “Emekli Albay Hilmi Ertun町arkısını dinlemek de önerilir.

Murat Meriç, 70'li yıllarda barış için savaşanlarıunutmamış. Beş şarkılık bu bölümde Ayten Alpman“Bir Başkadır Benim Memleketim”i; YaseminKumral'ın Kıbrıs Barış Harekatına dair “Girne'denyol bağladık” şarkıları ile belleğimizi tazeliyor.

Üç şarkılık “İşçinin Emekçinin 'Bayram'ı”bölümünü izleyen “Bu Gaz Harika Dostum”bölümündeki her şarkı çok tanıdık. “Eyvallah”,“Tencere Tava Havası”, “Uyan Berkinim”e can-ıyürekten eşlik etmek mümkün.

“100 Şarkıda Memleket Hali” kitabının “DünyaAhvali” bölümünde 2. Dünya Savaşına, Hiroşima'yaatılan atom bombasına, 1 Eylül Dünya Barış Gününe,Sadun Boro'nun dünya turuna çıktığı 'Kısmet' adlıteknesine, suikast kurbanı Kennedy'e, MuhammedAli'nin dünya şampiyonluğuna Halley KuyrukluYıldızına dair şarkılar var. Mozaik Grubunun ViktorJara'nın ölümünü anlattığı “Bir Adam Öldü” şarkısıile Öztürk Serengil'in, ilk kalp naklini yapan(1967)Doktor Barnard'a dair şarkısı da bu bölümde yeralıyor. “Zeytinyağlı yiyemem/ Basma da fistangiyemem.”

Marshall Yardımı, Kore Savaşı, Haşhaş ekimininyasaklanması, ambargoya dair bilgi ve şarkılarınolduğu “Küçük Amerika Olma Yolunda” bölümünü,sinema- televizyon-ve hamburgere dair şarkıların'yeni oyuncaklar”a yani olduğu bölüm izliyor. BarışManço'nun “Lahburger” şarkısı ise hasseten önerilir.Futbol tarihine ilişkin bölüm ilgimi çekmedi amaMurat Meriç'in 'bonus' olarak kitabın sonuna eklediğibelgesel plaklar ve öyküleri hoş bir sürprizdi.

“Bir şarkılık hakkın olsaydı, hangi şarkı olurdu?”diye sormuş 45 gün önceki söyleşide. Haluk Kalafat.İçerik değil, itibarıyla Metin Ersoy'un “Her ŞeyBerbat (1970)” şarkısı ve memlekete dairsöylenecek söz için de Moğollar'ın “Bir ŞeylerYapmalı” şarkısı demiş

“Gonca güller, karalar bağlar”

“Aman aman Halime/ Ah ne biçim de sesvarmış, kız sende”

27 Mayıs ve 12 Eylül: İki “şarkılı” darbe

Memleket tarihine 'olay/durum'ların eklendiğig ü n ü m ü z d e , y e n i ş a r k ı l a r b e s t e l e n i pdillendirilecektir mutlaka. Yine de Murat Meriç'esormak isterdim olanağım olsa: “Şimdi bu iki şarkıyabaşka hangi şarkıyı eklersiniz?” diye. (23 Temmuz2016,)

Page 33: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-33-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Zeki SARIHAN

EZO GELİN İĞ Ş

ÇIK SUR YEDA LARININ BA INA…

Ezo Gelin!,

Ezo gelin,

Ah Ezo Gelin!

Ezo gelin!

Senin için yakılan t ğğ ı ı şı ı

ı ı ış şı

ş ş

Uzaklara, biraz daha uzaklara göz gezdir.Ülkende bir çekirge sürüsü gibi ele geçirdiğiyerlerde canlı bırakmayan mağara devrindekiinsanlar gibi d ş ı ı

ğ ılımlı İslamcıı ş

ı ı ıı ı

ş şı

ğı ı ı şığı ı

Bütün bunlar senin elinin, kolunun ve zihnininbağ l anmış o lmas ından kaynak l an ıyo r.

ı ı ş ğ ğı ı

ğ ışı ış şı

ı ığ ı

Bunu bahane eden uzak diyarların zalimleri,demokrasi getireceğiz, diye işe giriştiler. Ama ı

ı ı şş

ğ ı ış ı ı ı ı

Ben sana ne söyleyeyim ki? Sen de bana ne

söylesen yerden göğe haklısın! Benim

ı ı ı ı ı ıı ı ı

ş ı ğı ıı ı ğ ı

ş

Senin ülkeni ele geçirmek isteyen uzak diyarlarını ı ı ı

ş ı ş ğ ıı ı ş

ı ıı ı ı

Kaderimiz ne kadar da birbirine benziyor ve bunedenledir ki kurtuluşumuz da ortak.

Biz birbirimizin dilindeki tınıları hissederiz.T ı ı ı ı ı

ı şı ı ğ

ı ı ı ı ğı ı

Ben de sana, senin insanlarına birbirlerinintuzunu ve ekmeğini yemiş iki komşunun diğerinebağlı olduğu kadar bağlıyım. Senin yurdunun talanedilmesine, insanlarının esir edilmesine her g

ı ı ıı

Kurtuluşumuz kendi kaderlerimizi elimizealmaktadır.

ürküde söylendi i gibiSuriye da lar n n ba na ç k. Bir kurt sürüsü kadarçok olan çocuklar n da yan na al. Elini gözlerininüstüne çöl güne ine kar siper edip uzaklara bak.Bir harabeye dönmü köyüne, ba ka köylere bak.Bomba ve silah seslerine kulak ver.

ü ünen sakall adamlar n sendenistedi i nedir? Kimi koyu, kimi buadamlar n en ba ta seni bir cariye olarak hükümlerialt na alacaklar n biz buradan görebiliyoruz. Vegerek onlar yok etmek, gerekse onlar desteklemekiçin ba ka ülkelerden gelmi , yürüyen birer ölümmakinesi olan insanlar, neden bu kadar insankatlettiler? Neden milyonlarca Suriyeli evini,köyünü, ba n bahçesini b rakarak ba ka ülkeleres nmak zorunda kald ? Hepsi senin esaretin için.

Çocuklar n n be i ini sallarken, dü ünlerdeoynarken bülbül gibi dilin s ra yurtyönetimine gelince ba lanm gibiydi. Kerpiçtenyap lm evinde, hurma bahçesinde, kuyu ba ndasenin sözün geçiyordu, ama hepinizin büyük eviolan yurdunda senin iraden yoktu. Dünyada olupbitenden seni habersiz b rakt lar. Sana tarih,co rafya, felsefe okutmad lar. Yurdunun yönetimibir kabilenin elindeydi.

çlarsenin güzel yurdunu, kendi sömürü vehakimiyetleri alt na almakt . Suriye'yi i gal etmekistediler. Sonra ellerini ate e sokmak yerine, bunue itip donatt klar , ellerine ölüm makinelerinitutu turduklar birtak m paral askerlere yapt rmakistiyorlar.

ülkemde dekan gövdeyi götürüyor. Kentler harap ediliyor.Cezaevleri t kl m t kl m dolu. Memleketin varl klartalan edilirken kurulan kumpaslar n ard arkaskesilmiyor. Her ey tek bir adam n duda n naras ndan ç kacak söze ba l . Kanun da, Meclis dei lemez durumda.

çok y ld zl çirkin adamlar benim ülkemi çoktan elegeçirmi ti. Onlar n ve onlarla i birli i yapanlar nç karlar için nice vatan severleri i kencedengeçirdiler. Ne kadar çok devrimciyi hapishanelerdeçürüttüler. Benim ülkemin en büyük sanatç lardestanlar n zindanlarda kaleme ald .

ürkülerimizdeki ahenk bizi duyguland r r. S n r nbu yan ndaki Berivanlar da, Zeynep ve Ay eler deçocuklar n senin gibi emziriyor, dü ünlerde seningibi oyun ç kar yor, ölenleri için ayn yan k a tlarsöylüyor.

ün, hersaat lanet okuyorum. Onlar n cezas n verecek olanmilyonlar n bu lanetidir.

şu

şu

şak yan

(5 Eylül 2016)

Page 34: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-34-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Birol [email protected]

DOKUZ NOKTAÇEMBERİ SORUSUNA BİR“ADABELENLİ” ÇÖZÜMÜ

(Feuerbach)

Yıl 1958. Ortaklar Öğretmen Okulu 4. sınıföğrencisiyim.

Bir ilkbahar günü Ortaklar çarşısındadolaşırken, olmadık bir anda, olmadık bir yerde,bir e ilişti gözüme.Yakından bakınca da dergi ilgimi çekti. Zatenilkokuldan beri matematiğe özel bir ilgim vardı.Satın aldım.

Akşama doğru okuluma dönünce bir köşeyeçekildim ve dergimi okumaya koyuldum. Daha çokda lise birinci sınıfla ilgili kısımları okuyordum.

Dergi ufuk açıcıydı.

Derginin son sayfalarına geldiğimde bir debaktım her sınıf için ayrı ayrı yarışma sorularıvardı. Ben sınıf ayrımı yapmaksızın bütün sorularabakmakla birlikte doğal olarak lise 1. Sınıfsorularına yoğunlaştım.. Bunların içindebir soruvardı ki bu soru bana ilk bakışta, üç aşamalı veoldukça bir çetin ceviz gibi göründü.Ama ne olursaolsun, madem lise birinci sınıf sorusu, çözebilmemgerek, diye bir oturdum sorunun başına, oturuş ooturuş... Sabahı etmişim.

Zorunlu serbest çalışma saatimiz olan etüt içinımız çalarken ben soruyu çözmüş ve temiz bir

kâğıda renkli çizimlerle çözümünü yazmayı dasonlandırmıştım.

Gönderdim çözümü dergideki adrese. Böyleceyarışmaya katılmıştım.

Bir yandan sonuçların açıklanacağı gelecek aydergisini bekliyorum, bir yandan da “

diyordum kendime.“Ülkenin koca kocakentlerindeki koca koca okullarında ne canavarçocuklar ve onların da ne kadar çok bilgiliöğretmenleri varkenonlar, kim bilir ne güzelçözümler bulmuşlardır? Sen kıyıda köşedeki birköylü çocuğusun, sana kadar düşmez birincilikderecesi.” diyerek de umutlanmak istemiyordum.

Sonunda dergiye kavuştum. Umut etmekistememe karşın yine de yüreğim küt küt atıyordu.

Buldum sayfayı. Baktım. Bir de ne göreyim; birinciolmuşum. İnanmak mümkün mü o heyecanla.Gözlerime inanamadım. Tekrar tekrar baktım. Evetevet “ yazıyor. Sevinçteniçim içime sığmıyordu. O anda geldiğim yer, köyümve öğretmenim geldi aklıma…

Ben yayladaki köyümün daha yukarısında olanyayla köyüne yani Seki'den Atlıdere'ye, ilkokulöğretmenime giderdim yaz tatilinde. Tarlasındaçalışan öğretmenime matematik sormak içindi bugidişler. “Boşa gitmedi Sevgili Öğretmenim

emeklerin. Bu kara kuru köy çocuğuadını en yukarıya yazdırdı.” diye düşündüm. Keşkesevincimi öğretmenimle paylaşabilseydim. Okuldaise kimselere söyleyemedim bir iki arkadaşımındışında.

Sonrasında yüksek öğretmen okuluna gidiş,üniversitede asistanlık, doktora öğretmenlik derkenyıllar geldi geçti…

*

. İzmir'de bir öğretmen iletanıştırıldım. O öğretmen:

dedi.

lise matematik dergisin

-Ben seni 1958'den beridir tanıyorum. Sen o yılOrtaklar İlköğretmen Okulu öğrencisi olarakTürkiye çapındaki bir matematik yarışmasındabirinci olmuştun. Seni hiç unutmadım,

(Ben de lise birinci sınıf öğrencisi sayılırdım,ilköğretmenokulu 4. sınıf öğrencisi olduğumagöre.)

çan

Boşa hayalkurma,”

Birinci Birol Temelkuran”

YusufBüyükçoban

Ve yıl 1998

Mehmet Kahvecioğlu - Birol Temelkuran

Page 35: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-35-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

O yıllar Nazilli'de matematik öğretmeniolduğunu söyledi .

Kırk yıl hatırda kalmak; hem benim için birövünç kaynağı, hem de mesleğine sonsuz saygılıbir öğretmenin varlığı anılmaya değer.

Hulusi Öğretmenin beni 40 yıl unutmamasınaşaşırdım ve o günleri anımsadım buruk bir gururla.

Ve üzüldüm, hüzünlendim o olayı haykırarakherkese duyurmadığıma. Çünkü o başarıMatematik Öğretmenim Sevgili MehmetKahvecioğlu ve okulumun da bir başarısı, gururuidi aslında. Ayrıca o zamanki eğitim veöğretimimizin ne kadar

olduğunun da bir göstergesiydibu başarı.O zamanlar, cumartesi günleri hafta sonutatiline çıkmadan önce meydanda toplanır, ohaftanın değerlendirmesini yapardık. O Cumartesiçıkmalıydım öğretmenlerimin ve arkadaşlarımınkarşısına, anlatmalıydım. Kendimi değil, okulumukutlamalıydım.

Sevgili Mehmet Kahvecioğlu Öğretmenimi buvesileyle bir kez daha saygıyla anıyorum burada. O,yüreğimde hak edilmiş bir köşkte yaşıyor hep.

*Hulusi Öğretmen

yargılatıcı, sorgulatıcı,bilgiyi kullandırıcı

(Beni engelleyen, bizdeki edepanlayışı; insan kendini överse ayıp olur ya, işte öylebir şey herhalde, diyorum şimdilerde. )

Benim çözümüm orijinal imiş, ondan birinciolmuşum. Gerçekten, lise üçüncü sınıf kitaplarındaçözümü varmış bu sorunun. Ben ancak ortaokulbilgilerini kullanabilirdim ki öyle oldu.

Not:

(Şimdiinternette arıyorum da benim çözümüm ya daçözümümün bir benzeri yok hala.)

***

SÖZ KONUSU DERGİNİN İLGİLİ BÖLÜMÜ

OkuyucularımızaAdabelen Dergisi

: Sizlerin de böylesi başarı öykülerinizvarsa bize yollayınız, yayımlayalım. -

Page 36: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-36-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Öykü

Zekeriya [email protected]

ÇANTADAKİ RESİM

Kasabanın doğusunda, derenin öbür yakasında,gelip geçenlerin bunaltıcı bakışlarından gizlenmekistercesine, ağaçların arkasındaki, sessiz ve gizemlidüzlükteydi iki odalı küçücük kulübeleri. İki kıyısındasıralanan ağaçlardan oluşan yemyeşil bir çatının altındauzanıyor gibi bir görünümü vardı evlerine varan yolun.Hiç komşuları yoktu. İlkbaharda ağaçlarınyapraklandığı andan itibaren, kış gelip de ağaçlar çıplakkalıncaya değin, aylarca hiç kimse ne evlerini ne dekendilerini görürdü. Doğanın huzur veren sessizliğinde,yalnızlıklarını yaşarlardı doyasıya…

Hamza, eşi Hacer, oğulları Mesut ve kızlarıMeryem hep birlikte çok mutlu ve sade bir yaşamsürdürmekteydiler. Alabildiğine ilkeldi koşullar, dizboyuydu yoksulluk. İş, uğraş, koşuşturmaca bitmezdihiç. Ama olsundu. Aralarında öylesine bir sevgi yumağıoluşturmuşlardı ki; her an, her dakika bu sevgiyibirbirlerine öylesine akıtıyorlardı ki! Ne yoksulluk, neyalnızlık, ne ilkel koşullar, ne de çok yoğun işler, aslaazaltmıyordu sevgilerini, eksiltmiyordu mutluluklarını.Bir iki tarlaları vardı. Buğday ekerlerdi; sebzenin hertürünü yetiştirirlerdi kendi yiyecekleri kadar. Birçokmeyve ağaçları, asmaları, on beş kadar zeytin ağaçlarıvardı. Unlarını, yağlarını, yaz ve kış sebzelerini,meyvelerini hep kendileri yetiştirirler, elde ederlerdi.Satın almazlardı hiç birini. Hayvan beslerlerdi. Kedi,köpek, tavuk, bir iki koyun, keçi, iki inek, iki öküz ve birat. Süt, yoğurt, peynir, tereyağı ve yumurta boldu hep.Kalplerindeki sevgiyi hayvanlarına da aktarmışlardı.Hayvanların hepsi de bir arada gayet dostça, barışıkyaşarlar, birbirlerine zarar vermezlerdi hiç. Oynaşır,koşuştururlardı. Çok mutluydular besbelli.

Mesut, altı yaşını doldurmuştu. Yaşıtları olankasaba çocukları ile birlikte okula başlamıştı. AnnesiHacer, minik bir torba dikti okul çantası yerine. İçindebir defter, kalem, silgi, ilk okuma kitabı olan bu torbayıboynuna astı, okulun açıldığı ilk gün babası ile birlikte,kestirmeden suyu kurumuş dereyi aşıp okula gitti.Okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını çok sevdi, çokçabuk uyum sağladı, çok başarılı bir öğrenci olduMesut. En çok resim derslerini severdi. Çok güzelresimler çizip, boyardı. Her resmi sınıf ve okulköşelerine asılır, herkesin beğenisini kazanırdı. Bir velitoplantısında, Esma Öğretmen çok güzel sözlersöylemişti çocuklar için: “Çocuklarımız, farklılıklarınıgururla taşıyorlar. Duygularını, düşüncelerini,

hayallerini değişik araçlarla ifade ediyorlar. Kimi şiiryazıyor, kimi öykü yazıyor, kimi enstrüman çalıyor, güzelsesiyle şarkı söylüyor, kimi çok güzel konuşuyor. Kimisporda başarılı, kimi de resim yaparak, çizgi ve renklerleifade ediyor dünyasını. Onları destekleyelim!Yeteneklerini geliştirsinler, ilerlesinler…” Üç yıldırkasabadaki okuluna büyük bir istekle gidip gelmekteydiMesut. Okul, evlerine beş yüz metre uzaklıktaydı. Amagel gör ki yağmurlar arttı, kış bastırdı mı derede suyükselir, geçit vermezdi. İki km aşağıdaki köprüye gidipkarşıya geçiliyor tekrar iki km yukarı yürünüyordu. Birsaatlik yaya yoldu bu. Akşam dönüş yine aynı yoldandı.Kışın çok yorucu ve çileliydi okul yolu. Ne yapabilirlerdiki? Başka bir çareleri de yoktu!

Dördüncü sınıfa başlamıştı Mesut. Öğretmeni dedeğişmişti. Yalçın Öğretmen de Mesut'u çabuk tanımış veresim yapma yeteneğine hayran olmuştu. Okul korumaderneğine öneride bulunması sonucunda, Mesut'a heryanı fermuarlı, su geçirmez, yepyeni bir okul çantası, derskitapları ve tüm gereksinmeleri ile kalem boya, suluboyave düzinelerle resim kâğıdı hediye edildi. Mesut'unmutluluğuna diyecek yoktu. Her sabah yeni, ağır okulçantasını eline alan Mesut çırpı gibi incecik bacaklarınınüzerine dineliyor, okul yoluna düşüyordu. Şimdilik herşey yolundaydı, çok güzeldi. Derede su yoktu. Okul yolubeş yüz metreydi. Çabucak gidip gelebiliyordu. Ekim ayıgelmişti. Hayvanları koruma gününü işlemişlerdi. Şiirlerokumuş, konuşmalar yapmışlardı. Yalçın Öğretmenşunları söylemişti: “ İnsanlar güzel görünmek için

4 Ekim günü "Hayvanları Koruma Günü"ydü. Her canlının, hayvanın doğadakidengenin korunmasında bir rolü vardır. Soyları bilinçsizce yok edilen canlılardan sonra,doğada büyük sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Hayvanlara eziyet etmeyelim, onlarıkoruyalım, yardım edelim. Karıncaların, kuşların yuvalarını bozmayalım, yumurtalarınıalmayalım. Avlanma mevsimi dışında kesinlikle av hayvanlarını avlamayalım.

Page 37: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-37-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

hayvanların kürklerini, derilerini yüzüyorlar.Hayvanları kendilerine sunulmuş gıdalar olarakgörüyorlar. Yok ettiğimiz her varlıkla insanlığımızın datükendiğini iyi bilmeliyiz. Hayvanları korumak, acımakyetmez. Hayvan haklar ını tanımalı , saygıgöstermeliyiz.”

Hayvanlarla ilgili geniş çaplı bir resim yarışması dadüzenlenmişti. Okuldaki yarışmada seçilecek en iyiresim, ilçeye yarışmaya gönderilecekti. Seçilenresimler ilçelerden illere, oradan da Ankara'yagidecekti. Büyük ödüller, burslar verilecekti. Mesut'ubüyük bir heyecan sarmıştı. Umutla dolu küçücükyüreği hızla çarpıyordu. Önünde üç gün zamanı vardı.En güzel resmi o yapacak, yarışmayı kazanıp, ödülüalacaktı. Kendisine güveni, inancı tamdı. Mesut dersbitiminde çantasını kaptı; uçarcasına evine koştu.Yapacağı resmi tasarlamaya çalıştı yol boyunca. Evevardığı gibi soyundu, dışarı çıkıp evin arkasındakitulumbaya doğru yürüdü. Kardeşi Meryem de peşinden.Çok severlerdi kardeşiyle birbirlerini, çok da iyianlaşırlardı. Birbirlerine karşı kalplerinde taşıdıkları oçok büyük sevgi, ailelerinin onlara en büyükarmağanıydı. Gördüğü manzara karşısında şaşıp kaldıMesut! Sevinçten, mutluluktandı şaşkınlığı.Tulumbanın yakınında yerde yayılan yemyeşil ayrıkotlarının üzerine kedi ile köpek uzanmış, sarmaş dolaşoynaşıyorlardı. Tam yanlarında gurk tavuk eşeleniyor,büyümeye başlamış civcivleri de kedinin, köpeğinsırtına biniyor, iniyor, oynaşmalarına katılıyorlardı. Karbeyazı kuzu ile kapkara oğlak ve alaca buzağı dayanlarında bu dostça oyunlara katılmak istediklerinibelli edercesine zıp, zıp zıplıyorlardı… İşte, çizilecekresim karşısında capcanlı duruyordu. İşi kolaylaşanMesut rahatlamıştı. Ertesi gün Cumartesi idi. Bugördüklerini resim kâğıdına çizecekti. Pazar günü de birgüzel boyayacaktı. Olmuştu bu iş. Kendinden emin,huzurlu, mutlu girdi yatağına. Deliksiz uyudu bütüngece, tatlı düşler gördü hep…

Sabah uyandığında neşeliydi, coşkuluydu,zindeydi. Elini, yüzünü yıkadı tulumbada. Su basıp,tekneyi de doldurdu. Kümesi açarak gurk ve civcivlerisaldı, yemledi. Buzağıyı, oğlağı, kuzuyu da çıkardıkapatıldıkları yerlerden. Hepsi özgürdüler artık. Köpekve kedi de katıldı onlara. Kadro tamamlanmıştı.Görevlerini tamamlayan Mesut eve girdi. Annesi vebabası da sabah işlerini görüp gelmişlerdi. Küçükkardeşi Meryem de uyanmıştı. Kahvaltılarını hepbirlikte yaptılar iştahla, neşeyle… Mesut resim kâğıdınıçıkardı; dünkü gördüğü ve hafızasına kaydettiğimanzarayı kalemiyle kâğıda çizdi. Hiç acele etmeden,sabırla her ayrıntıyı döktü beyaz kâğıda. Bitirince resmikaldırıp çantasına koydu. Öğretmeninin verdiğiödevlerin bir kısmını da yaptı. Dışarı çıkıp, ailedeki işbölümü gereği kendi görevlerini yerine getirdi. Artıkakşam olmuştu. Yemekten sonra yine huzurlu girmiştiyatağına. Pazar sabahı neşeyle uyandı. Sabah görevleri,

kahvaltı… Sonunda yine resminin başındaydı işte!Boyalarını çıkardı; özenle, dikkatle boyadı bir gün önceçizdiği resmi. Çok emek çekmişti ama kendisi de çokbeğenmişti yaptığı resmi. Ardından ödevlerini detamamladı. O gün akşam yemeğinde ailesine de anlattıresim yarışmasını. Hepsi merak etmişlerdi. Mesut dakalktı; getirdi yaptığı resmi. Annesi de kardeşi de uzunsüre dikkatle baktıkları resmi çok beğendiler. BabasıHamza, Kore gazisiydi, savaşı yaşamıştı. Oğlununresmini dikkatle inceledikten konuştu:

“Ellerine sağlık oğlum! Çok güzel çizmiş,boyamışsın. Ama resmin verdiği mesaj çok daha önemli!Bir arada asla olamaz denen onca hayvan birbirlerinezarar veremeden, dostça, kardeşçe birlikte yaşamayıbaşarabiliyorlar. Siz çocuklar da bir arada dostça oynuyor,kardeşçe yaşayabiliyorsunuz. Ama ya büyükler? Çokolgunlaştıklarını, geliştiklerini, ilerlediklerini söyleyenyetişkinler, ülkeleri yönetenler! Barışı niçinsağlayamazlar bir türlü? Patlayan bombalar, silahlar,bitmeyen savaşlar, sönen milyonlarca yaşam, akan kan,gözyaşı, yerinden yurdundan sürülen insanlar… Bencebarış, insanlığın gerçekleştirdiği en bilinçli ve en ahlâklıiştir. İşte senin resmin de buram buram barış kokuyor. Bubarış kokusu ülkemizin, dünyamızın her yanını sarsındiliyorum.”

Babasının bu yüreklendirici, beğeni dolu sözleriyleMesut kendinden geçti. Başaracağından iyice emindiartık. Resmini naylon bir poşete güzelce sarıp bir dosyayakoydu, götürdü, özenle çantasına yerleştirdi. Her şeyhazırdı. Sabahı bekleyecekti. Yatağına uzandı, gözleriniyumdu, kısa sürede uyudu. Sabah uyandığındapencereden dışarı baktı. Kasvetli bir gündü. Yağmurbulutlarının kirli, tatsız griliği içine işledi, neşesi kaçtı.Ormanlarla kaplı yüksek dağların ardından kopup gelençılgın bir rüzgârın uğultusu duyuldu birdenbire. Tümağaçlar sallandı; çatırdadı; bu güçlü rüzgârın önündesaygıyla eğildi. Sert esen bu kara yağmur rüzgârı; güzüntozunu, toprağını, kurumuş yapraklarını harmanlayarakönüne kattı; savurdu; götürdü. Sert ve öfkeli rüzgârlabirlikte korkutucu gürlemeler eşliğinde gök delindi veşiddetli bir yağmur boşandı. Yere düşen iri damlalarınşıpırtısı duyulurken, sabahın tazeliği de sıcak ve yapışkanneme karıştı. Gök gürüldüyor, şimşekler ardı ardınaçakıyor, gittikçe şiddetlenen yağmur, bardaktanboşanırcasına, durmaksızın yağıyordu. Öylesinegörülmemiş bir yağmurdu ki, sanki gökler delinmiş,bütün sular bir anda aşağı dökülüvermişti. Birkaç saatsüren bu müthiş sağanak ailedeki herkesi sersemletmiş;ellerini, ayaklarını dolaştırmıştı. Yüzlerinde şaşkınlığın,çaresizliğin, bir başkaldırının izleri görülüyordu.Sonunda rüzgâr durdu, yağmur dindi. Güneş aydınlıkyüzünü göstermek için bir süre didindi durdu.Koşuşmaktan yorulan ve aşağıdakileri yeterincezorladığını düşünen koyu gri bulutlar, üzgüncearalanırken, is rengi gökyüzünde bir beliren, bir saklanangüneş de sonunda gülümseyen yüzüyle büsbütün

Page 38: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-38-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTEEĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

görünüverdi. Gök ve yer, her yan sükûna, huzurakavuşuverdi. Adeta bir başka mevsim başladı. Hamza:“Mesut, ben dönünceye kadar kardeşinle birlikte içeridekal, bir yere ayrılma sakın!” diyerek evden dışarı fırladı;tepenin eteklerindeki tarlasına koştu. Yazın biçipkuruttuğu, üzerlerini öylesine örttüğü otları acabaıslanmış mıydı? Yoksa hayvanlar kışın ne yerlerdi, nasıldoyarlardı? Hacer de ahıra yetişmişti. Süt sağacak,hayvanları dışarı çıkaracak ve sulayacaktı.

Mesut gözünü çantasına dikti. Resim, yarışmaaklından hiç çıkmıyordu. Öğle yakındı. Şu an yola çıksayetişir, resmini öğretmenine teslim ederdi. Resim,öğleden sonra yapılacak seçmede, komisyonun elindeolurdu. Yarışmanın dayanılmaz çekiciliği Mesut'uçılgına çevirmişti. Babasının uyarısını hiç dikkatealmadan, yerinden fırladı, çabucak giyinip içine resminide yerleştirdiği yeni, ağır çantasını kavradı, evden çıktı.İşte, sıcacık güneş de yüzünü göstermişti. Ümitlerininüzerine çöreklenen gölgenin de yok olup gittiğiniduyumsadı; koşarcasına yürüyerek bir çırpıda dereyeulaştı. Şiddetli sağanak sonrası her yandan akan sularderede buluşmuş, neredeyse küçük bir sel oluşturmuştu.Dere gürül gürül akan sularla doluydu. Sıska bacaklıMesut, elinde çantasıyla derenin kıyısında durakladı.Aşağı gidip köprüden dolaşsa yol bir saat sürecekti.Zamanında yetişemeyecek, resmini ulaştıramayacak,yarışmaya katılamayacaktı. Emekleri boşa gidecek,ödülleri de kaçıracaktı. Tüm ümitleri tükeniyordu.Geriye, eve dönse miydi? Yüzündeki küskün, ağlamaklıifadeyle dereye baktı. Ama su azalıyordu sanki. Zatendere de dolu değildi. Minik yüreği bir kez daha umutladoldu. Yavaş yavaş, sıkı basa basa karşıya geçebilirdiherhalde! Denese miydi acaba? Kararını verdi.Deneyecekti. Resmini zamanında yetiştirecekti. Ödülü,bursu kazanacaktı. Çantasını iki eliyle sıkıca kavrayıp,başının üzerine kaldırdı. Resim ıslanmamalıydı. Dereyeyavaşça adım attı, ayak bilekleri suya gömüldü. Ağırağır, kısa adımlarla, sıkı basa basa karşıya doğruyürüyordu. Her adımda su biraz daha yükseliyor,Mesut'un dengesini zorluyordu. Derenin ortasınayaklaştığında, su göğüs hizasına yaklaşmıştı. Artıkayakta durmak çok güçtü. Mesut son bir gayretle adımınıattı. Ama nafile! Çırpı bacakları, sıska bedeni, güçlüakıntıya daha fazla direnemedi. Kendisini bir andahavalanmış, uçuyor sandı. Başının üstündeki çantasınıson anda göğsüne bastırdı, iki koluyla da sarmaladı.

Şiddetli yağmur sonrasında arazilerinin durumlarınıyerinde görmek üzere dere boyundan yukarı doğru hızlıadımlarla ilerleyen iki kasabalının gözleri, azgın sularladolu deredeydi hep. Durmadan suya batıp çıkan,yuvarlanarak onlara doğru yaklaşan minik bir insanbedenini gördüklerinde de derhal yoldan aşağı,dönemece, dere kıyısına yetiştiler. Bir tanesi uzanarak,yanlarından geçip giden, bu yusyuvarlak olmuş,küçücük bedeni güçlü kollarıyla kavrayıp çekti, aldı.

Mesut, sanki kutsal bir hazineymiş gibi, iki kolu ileçantasını, hala göğsünde bastırarak tutmaktaydı…

Kolları arasında sımsıkı tuttuğu çantasını çekipaldıktan sonra onu başının üzerine dikerek yuttuğu sularıkusturmaya çabaladılar. Ardından da ağzına hava üfleyipyaşama döndürmeye uğraştılar. Bir süre sonra Mesut,gözlerini açtı, kendine geldi. Mesut'u ve çantasını evinegötürüp bıraktılar. Koşuşarak gelen anne ve babasına daolanları kısaca özetleyip, “Geçmiş olsun!” diyerek, ayrılıpgittiler. Babası tarafından içeri götürülüp, yatağınayatırılan Mesut, kendini hemen uykunun huzurlu koynunabırakıverdi. Uzun süren titremeler, ürpermeler,sayıklamalar sonunda sessizliğe gömüldü. Uykunun ohuzur veren, dinlendiren renkli hayal âleminde kayboldu.Saatlerce hep en güzel, en tatlı düşleri görerek, mutluluklagülümseyerek, mışıl mışıl uyudu. Düşlerinde yine resimyarışması vardı. İşte, kendi resmi birinci seçilmişti, ödülüalmıştı. Birdenbire gözlerini açtı ve hemen ayağa fırladı.Çantasını çabucak buldu, açtı. Şükürler olsun! Resim sapasağlamdı, hiç ıslanmamıştı, kupkuruydu. Büyük birmutlulukla resmi göğsüne bastırdı… Oğullarının kendinegeldiğini gören babası ve annesi sevinçle ona doğruyaklaştılar. Alnına yapışmış, hala ıslakmış gibi görünensaçlarıyla, masum yüzüyle, çekingen bakışlarıyla ne kadarda sevimliydi oğulları… Suçluluk, pişmanlık ve korkudolu bakışlarını onlardan kaçırdı; güç işitilir bir seslekonuştu: “Bir daha asla sizin sözünüzden dışarıçıkmayacağım! Böyle bir yanlışı asla yapmayacağım. Çokbüyük bir ders aldım. Beni affedin!” Bir anda hıçkırıklaraboğuldu. Gözlerinden sevgi, şefkat saçan ve ona kollarınıaçan annesine ve babasına doğru koştu, üzerlerine atıldı…

Onu boğulmaktan kurtaran kasabalılar, evlerinedöndüklerinde olanları herkese anlattılar. Olayı duyanYalçın Öğretmen de hemen o gün çok sevdiği öğrencisiMesut'u ziyarete gitti. Yüzünde, gözlerinde sevecen,güven veren, sımsıcak bir ifadeyle hem geçmiş olsundileklerini iletti, hem de en sevindirici müjdeyi verdi.Şiddetli yağmur nedeniyle pek çok öğrenci okulagelememiş, yarışma da iki gün sonraya ertelenmişti.Öğretmeninin müjdesiyle Mesut'un gözlerinde sevinçparıltıları uçuştu, yüzüne mutlu bir gülümseme yayıldı,fırlayıp öğretmeninin boynuna sarıldı, sevinç gözyaşlarıdöktü. Mesut'un resmini eline alıp dikkatle gözden geçirenöğretmen: “Kendine özgü düşlerin ve düşüncelerin;yaratıcılığına apayrı bir lezzet katmış, resmin gerçekten desana ait olmuş, seni kutlarım.” Dedi. Okula döndüğünde deresmi, yarışma komisyonuna teslim etti. Mesut kısa süredesağlığına kavuştu. Yeniden okul yoluna düştü. İkiyanındaki gür ağaçların koyu gölgeleri arasında gümüşrenkli bir yol gibi kıvrıla kıvrıla, nazlı nazlı akan sularlaışıldıyordu dere…

Aradan aylar geçti. Yarışma sonuçları açıklandı.Mesut'un resmi tüm komisyonlarda hep birinciliğe layıkgörülmüştü. Amacına ulaşmış, yarışmayı ve ödülükazanmıştı. Çok gururlu, çok mutluydu…

Page 39: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-39-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTEEĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

İ n s a n l a r ı m ı z g e n e l d e o k u m a d ı k l a r ı ,a n l a m a d ı k l a r ı , b i l m e d i k l e r i k o n u l a r ıkutsallaştırdıkları; o konular hakkında fikir ürettiklerigörülmektedir. Özellikle dinsel konularda aşırıyakaçan BİLGİSİZLİKTEN DOĞAN inanç ve ısrarvardır.

Örneğin, halen Kuran-ı Kerimin Arapça dışındaokunamayacağı Arapça seslenişler dışında tanrıyayakarılamayacağı ifade edilmektedir. Bu ifadeyisokaktaki ilgisiz insan dile getirse bir miktarhoşgörülebilir. Ama anlı şanlı ve sıfatlarında dinuleması profesör ünvanı taşıyanlar bu konulardaısrarcı oluyorlar. Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz,Cemal Kutay vs. bunların dışında tutuyor, İslamRönesansının yaratılmasındaki öncülüklerindendolayı saygıyla anıyorum. Türkçe ibadetin öncüleriolan bu saygın kişilerin çoğalması en büyükdileğimizdir

Bilmediğimiz dilde tapınmayı uygun görenleresoralım bakalım. Allah Arap mı? Allah Arapçadanbaşka dil bilmez mi?

Bu iddialarda bulunanlar hem Allaha hemKurana hem İslam'a ihanet etmektedirler. Kuranın venamazın olmazsa olmazlarından Fatiha suresi bunuçok iyi ifade etmektedir. Der ki;

Sen bütün alemlerin rabbisin.

Herşeyi bilir herşeyi görürsün.

Yaratılmadın yarattın

Doğru yolun sahibisin

Her şeyi bilen gören rabbimizi Arapça'yahapsetmek en büyük aymazlıktır. Kuran anlamadanokumayı kabul etmez. Herkesi anladığı ve aklı yettiğikadar İslam'la sorumlu tutar.

Selçuklular ve Osmanlılar Araplarla ilişkik u r d u k t a n s o n r a A r a p l a r v e A r a p ç akutsallaştırılmıştır. Araplar Kavm-i Necip(seçkinmillet) olarak adlandırılmıştır. Soru şu

Peki Kuran neden Arapça indirildi. Cevap çokbasit. Arap başka dil bilmez ki. Akla şu sorudagelebilir. Hz. Muhammed'den önce gelenpeygamberlere indirilen Tevrat Zebur İncil vebinlerce SUHUF ( sayfa) neden Arapça değilde

kendi dillerinde. Kuran anlamadan okumayı kabuletmez. Ve bunu ''SIRTTA TAŞINAN YÜK''(HAMALİYE) olarak kabul eder.

Günümüzün sözde din adamları kuranınanlaşılmasını istemedikleri için Arapta ve Arapçadaısrar ediyorlar. Yoksa kuranın en önemli mesajının '' ENBÜYÜK İBADET ZULME İTAAT ETMEMEKTİR''(1) olduğunu bilmemeleri mümkünmüdür. Bu mesajauygun hareket etmeleri gerekmez mi?

Anlamadan okumak bilmediği dilde yorumyapmak insanları komik duruma düşürebilir. '' gülerizağlanacak halimize'' özdeyişi gerçek yerini bulur.Yakıngeçmişte gerçekleşen TRAJİ KOMİK bir olay bununen çarpıcı örneklerindendir.

Yer SİNA yarımadası, yıl 1917, olay Mısırı veSüveyş kanalını İngilizlerden kurtarmak için yapılanKANAL SAVAŞLARI.

4.ordu komutanı Büyük Cemal Paşa savaşhazırlıklarını yerinde görmek için yaverleriyle birliktetören kıtasının önüne gelir. Yaverlerinden birisi de ozaman yedek subay teğmen olan ve Arapça bilen FalihRıfkı Ataydır. Cemal Paşa tören kıtasındaki erlerle tektek ilgilenirken sıradaki en son erin hıçkıra hıçkıraağladığını görür

Ere sorar:

-Evladım neyin var, hasta mısın?

-Memleketini mi özledin?

-Anneni babanı yavuklunu mu özledin der

Er de :

-Hayır komutanım şu Arap kadınları ne güzelKuran okuyorlar, yanık sesleriyle dua ediyorlar. Onaduygulandım der.

Cemal paşa Arapça bilen yaveri Falih Rıfkı Atay'ane olduğunu soruyor. Falih RıfkıAtay'da:

-Komutanım aslında okunan Kuran veya dua değil.Ordugahtaki askerlerin yemeklerini hazırlayan Bedevikadınların (aşçıların) TEF eşliğinde yemeğin içinekoydukları deve etinin faziletinden bahsetmektedirler.Deve eti için yazılan kasideyi (methiye) yanık yanık birmakamla okuyorlar. Deve etinin kebabının,haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğunudile getiriyorlar. Cemal Paşa bunun üzerine erin

Faik [email protected]

ANLAMADAN OKUMAK(KUTSALLAŞTIRMAK)

Page 40: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

-40-

gözyaşlarını sildiriyor (2)

Bu pırıl pırıl saf yürekli Anadolu çocuğununduygularını, bilmediği bir dili kutsallaştırarakArabistan çöllerinde yok olmasını sağladık. MehmetAkif'in Kavm-i Necip diye onurlandırdığı Arap ileTürk'e ETRAK-I Bİ İDRAK(idrakten yoksundüşünemeyen Türk) diyen sultan Abdülhamitsayesinde Türklüğü dışladık ve Arapçı ve Arapçacıolduk.

Deve etiyle ilgili bir olayın benzeri de 1915yılında Medine'de açılan İslam üniversitesi sırasındaE n v e r v e C e m a l P a ş a l a r ı n h u z u r u n d agerçekleşmiştir.(3)

Bizim köyde (Kemalpaşa-Halilbeyli) geneldeBoşnakça konuşulur. Herkes Türkçeyi bilir ancakBoşnakça anadilleri olduğu için kolaylarına gelir.Köyümüz 1876 yılında Halil Bey adında bir önderinbaşkanlığında Bosnadan hareketle şimdiki yerinegeliyor. Toplu geldikleri için kültürlerini degetiriyorlar. Halen düğünlerde Boşnakça türkülersöylenir.Yaygın olanı ise;

USTAYFATO, USTAYZLATO

DYELİ DAROVE

Açılımı '''

Fatma'nın cevabı:

YASAM MLADAİ NEYAKA

YANEYMAN DARA

Açılımı '''diyor.

Bu türküler belli bir makamla ve tepsi döndürereksöylenir. Tabii ki düğünlere köy dışından özellikle deTurgutlu, Bağyurdu, Kemalpaşadan gelen veBoşnakça bilmeyenler okunanın Kuran ve duaolduğunu zannederek ellerini semaya açarak amin

demeye başlar.

Bu türküler belli bir makamla ve tepsi döndürereksöylenir. Tabii ki düğünlere köy dışından özellikle deTurgutlu, Bağyurdu, Kemalpaşadan gelen ve Boşnakçabilmeyenler okunanın Kuran ve dua olduğunuzannederek ellerini semaya açarak amin demeye başlar.

Buna benzer bir olayda Osmanlının sonzamanlarında yaşanır. Devlet hayvansal ürünlerisaptamak için ülke genelinde büyükbaş hayvan sayısınıbilme gereği duymuştur. Bu nedenle bütün illere birgenelge gönderilir ve denir ki ''vilayetiniz dahilindekiMEVAŞİ'AT ın bilinmesi gerekmektedir. (mevaşi'atbüyükbaş hayvan demektir) en kısa zamanda ilinizdahilindeki MEVAŞİ'AT ın bildirilmesi emrolunur.

Talimat ilçelere geldikten sonra (tahrirat katibi)şimdiki yazı işleri müdürü yazıyı okur. Fakat bir şeyanlamaz. Kaymakama sorar cevap alamaz. Belediyebaşkanı bilemez. Askerlik şubesi başkanı, jandarmakumandanı da bilemez. Ama yazının cevaplandırılmasıgerekir. Görev tahrirat katibine düşer, yazıyı hazırlar,kaymakama da imzalatır.

Vilayet-i Celile yüksek makamına

Bila tarih ve sayılı yazınıza el cevaptır.

Kazamız dahilinde yaptığımız tetkikate göre baştakaymakam bey olmak üzere sonra belediye başkanıbilahare şube başkanı, jandarma kumandanı ve uygungördüğünüz takdirde bendeniz tahrirat katibikulunuzun Mevaşi'atten sayılmamızı saygılarımla arzederim.

Siz siz olun anlamadan okumayın. Bilmediğinizkonularda kutsal yaratmayın.

-------------------------------------------------

'Kalk Fatmam, kalk altınım. Çeyizinidüğün hazırlığını göster

'Ben gencim ve güçsüzüm. Benimçeyizim ve düğün hazırlığım yok

.

1- Yaşar Nuri Öztürk (İmam-ı Azam Ebu Hanife)

2- Falih Rıfkı Atay (Zeytindağı)

3- Cemal Kutay ( Türkçe İbadet)

T

“BARDAK”

DERLEMESÖZLÜĞÜ'

eski camlar bardak oldu

cam, “cam” “çam”

urgut Dereli'den bir deyim uyarısı“ESKİ BARDAK OLDU…”ÇAMLARKöylümüzün su içtiği fotoğraftaki bu ahşap testi'nin asıl adı

tır…Anadolu insanı, özellikle orman köylüleri, suyu soğutma özelliği olan bu

testiyi severek kullanırlar…Durup dururken bilgiçlik edeyim, diye yazmıyorum… Dilimize saygı

gösterilmesi için yazıyorum. Bilmediği böyle sözler konusunda birne bakmak gereği bile duymayanlar, hatta bilmediğini bile

bilmeyenler, bu ünlü sözümüzü “ ” ya çevirmeyekalkışıyorlar…Oysa burada, sözdeki değil, değil mi değerli dostlar?…

Page 41: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-41-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Muğla Büyükşehir yetkilileri ile Muğla Valiliği,Kültür ve Turizm Bakanlığı el ele vermelidir. ÇünküMuğla'nın her yerinden tarih fışkırıyor, çağlıyor.

Çevresindeki hışırtıları ile yankı tutan tarihinçınar yapraklarını serpmek için, eserlere nefesvermek, çığlıklarını duymak için Muğla'nın enuygun yerine bir “MÜZE BİNASI” projelendirmekgerek...

Muğla'da o kültür merkezinin avlusunda,odalarında sıkışan eserler, avaz avaz bağırıyor; birAnadolu müziği gibi çağırıyor ilgilileri. Hayata,geleceğe yol olmak için geçit, tünele giden izlerekarışmak istiyor.O eserler şu an sıkışıp kalan yerinde,neredeyse can çekişiyor? Gün ışığına çıkmış eserleregün, gül yüzü değmiyor.

Sanatın muhteşem örgüsü, tiyatro kültürükalıntılar. Yüreğinizi, kalbinizi , hayatınızı bağlayıno yerlere.

Muğla'da neler var? Stratonikeia'dan çıkanarkeolojik değerler. Gladyatörlerin izleri.Dövüşçülerin sesleri. Etnoğrafya Seksiyonu.Muğla'da Türkiye'de ilk Doğa Tarihi Müzesi eşsizmüze. Eski valimiz Lale Aytaman tarafından canlabaşla, heyecanla Özlüce'ye koşulmuş. Özlüce'dençıkan fosiller sergileniyor.

Şimdilerde o heyecan yok. Oysa devamettirilmeli, “ ”olarak hayata katı lmalıydı, katı lmalıdır.

Günümüzden 5-10 milyon yıl önce yaşayan hayvanfosilleri Özlüce'de çıkmıştı. Durdu, sanırım o proje. O“Trolian Park “ projesi ile Muğla'nın dünyaya açılankültür heyecanı, yayılan dalgaların seslerigeliştirecekti turizmi ,kültürü, ekonomiyi .

Hala o zamanki Valimiz Lale Aytaman'ınduygularını hissediyorum, heyecanlı gülüşlerini,Özlüce'ye dört elle sarılışını, Muğla içindi. Muğla'yakattığı sevgiydi. Hepsi de aşk dolu çalışmalardı.

Muğla'nın dünyaya açılan kültürü oluşacaktıÖzlüce'de. Ne kadar kaygılanıyor, hüzünleniyor insano günleri anımsayınca.

Tarihe saygılı, geçmişe geleceğe saygılı bir kültürütarihsel dokuları, değerleri, turizmi, insanlığa sunmakne kadar onur verici. O nedenle, dedik ki sıkışıp kaldıeserlerimiz, değerlerimiz, geçmişimiz, geleceğimiz. Onedenle bir “ MÜZE BİNASI” inşa ederek hayatakatalım, nefes verelim Muğla'ya.

Düşlerim ki, Muğla'nın giriş çıkışlarına pankartveya bilboardlara: "

“ yazılmalıdır. Heyecanırüzgarlara, doruklara , güneşe taşımalıdır.

Müzelerimize saygı hayatımıza saygıdır. Işıklarinecek, yıldızlar düşecektir, göz kamaştırıp sizikültürün içinde döndürecektir.

Müzeleri hayatınıza katın. Çocuklarınızabırakacağınız değerlerinizi fark edin. Geçmişin nekadar yaşam dolu olduğunu görün. Görkemini izleyin.Çığlıklarını duymayı ihmal etmeyin!..

Çocuklar sizin eşliğinizde, görevlilerin eşliğindeparçaları okşasın. Zarar vermeden dokunsuneserlere... Onları duyarak, dokunarak yaşasın.Çocuklar özgürlüğü, hayatı tatsın. Bir uçurtmayı salsınavlusunda.

Bir müze gezin, bir tarih gezin. Parmak uçlarındamüzelere, müziğe yol alın. Sizi fotoğraf karelerinde anıolarak belgeleyecektir. Sizin hayatınızı etkileyecektir.

Trolian Park Açık Hava Müzesi

MUĞLA'DA MÜZEMİZ DEBULUNMAKTADIR. GEZİN, GÖRÜN , GİDİN.İYİ YOLCULUKLAR

Nabide KILINÇ

MUĞLA'DA GÖRMEKİSTEDİKLERİM,

DÜŞLERİMİ SÜSLEYENİZLER...

Page 42: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-42-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Daha önceleri erkekler, yani II. Dünya Savaşı'ndanönce eğer evin bir oğluysa, hele ayrı şehirden evliyseaskere alınmazlarmış. Süleyman oğlu M. Ali de altı kızkardeşin kardeşleriydi. Ayrıca Sivas'ınŞarkışla İlçesinin Arpagözü Köyü'nden Osman Ağa'nınkızı Aynur Hanımla evliydi M. Ali, Yozgat'ın Boğazlıyanİlçesi Kızılım Köyü'nden. Yani askere gitmesi için birneden yok. İşi garanti. Herkes asker olsa bile M. Aliaskere alınmaz, alınamaz. Eee mal mülk ve para da var.Bu durumda gel keyfim gel. Ancak bu rahatlık uzunsürmez. Çanakkale Savaşları başlamış, eli silah tutangenç yaşlı silah altına alınır. Kimi de gönüllü gider. Bizimdede yani M. Ali, kağnı arabasına meşe odunu sarmış,oğlu Süleyman'ı da kağnının üstüne yatırmış, ağzındayanık birAnadolu türküsü:

"

Sanki içine doğmuş. Tam köye, evine yaklaşınca birmanga asker yolunu kesmiş:

“ der demez:

“derler.

” der manga çavuşu.

dese de uzun zamandır arandığı için

Yazık, oğlu Süleyman henüz 8-9 yaşlarında. Neyseeve gelir.Anasına:

'Anana söyle, ağlamasın. Sizlerananıza emanetsiniz

” dedi.Anasının boğazı düğümlendi. Ne diyeceğini bilemedi,yanıt veremedi Süleyman'ına.

*

M. Ali'nin gidişi o gidiş. Uzun süre haber alınamadıM. Ali'den. Ancak bir süre sonra bir mektup geldi.Mektubu getiren kişi aynı köyden M. Ali'yle askere

alınan Sofu Osman'dı. Osman M.Ali'ye:” diyor.

M.Ali ise:

demişti.

O askere alındığında avradı üçüncü çocuğunahamileydi. Oğulları, Süleyman 9, Osman da 4yaşındaydılar. Bir süre sonra avradı doğum yaptı. Birkızları oldu.Adını Feride koydular.

Ne yazık ki M. Ali'den alınan o mektup onlar için sonhaber olmuştu. Bir daha diri ya da ölü olarak hiç haberalınamadı. Mezarının nerede olduğu da bilinmiyor. Ancako belli ki Çanakkale'de yatıyor…

Bu durumda belki Süleyman hayal meyal babasınıanımsayabilirdi. Osman ve Feride babalarını hiçtanıyamadılar.

M. Ali'nin gencecik eşi Aynur Hanım, üç çocuğuyla İçAnadolu'nun bir bozkırında bir başına üç yetimle kalakalmıştı. OysaAynur Hanım, bildiğiniz gibi bir ağa kızıydı.Ancak savaş kocasını aldığı gibi, varlığını da silipsüpürmüştü. Şimdi ne yapacaktı, nasıl geçinecekti,çocuklarına nasıl bakacaktı?

O bütün gücünü ortaya koydu. Çalışıp çabaladı.Yetimlerine bakmaya çalıştı. En çok da Süleyman'a önemverdi. Çabucak büyüsün, eli çift çubuk tutsun, tutsun kiyükü az da hafiflesin istiyordu. O da biraz büyüdü ve birsüre sonra evin erkeği oldu. Artık Süleyman 16 yaşınagelmiş, eli iş tutmaya başlamıştı. Anasıyla sırt sırta veripçalışıp geçiniyorlardı. Fakat bir eksiklik var anasına göre. Okomşusunun kızı Raziye'yi oğluna alıp aileyi biraz dahacanlandırmak istiyordu. Raziye de 14 yaşındaydı ve o daÇanakkale yetimiydi. Evinde bir kızı daha olsun, iki aile birolarak güçlü bir varlık olsunlar istiyordu Aynur Hanım.Nitekim evlendiler de Süleyman'la Raziye. Ancak buevlilikleri üç ay sürdü. Onlar daha oyun çocuklarıydı. İkiaile dargın değillerdi, ancak buruktular. Ben RaziyeTeyze'yi biliyorum. Çok iyi bir insandı. Bana: “Bahtiyar,kaşların, gözlerin tıpkı Süleyman'a benziyor maşallah.”derdi. O, çocuk da olsa Süleyman'ı sevmiş demek ki…

Süleyman delikanlıdır artık. Bıyıkları terlemiş, fesi biryana yıkmış, oyalı şalvarıyla tam bir delikanlı olmuş.

*

Gümüş. Gümüş Kız tarladaki ırgatlara azık götürüyor.

tek erkek

Kahpe felek değirmenin döndü mü?

Bağım bahçem sularınan doldu mu?

Ben yaparım sen yıkarsın bendimi,

Döne döne nöbet bize geldi mi?

Beyler geldi mi? …”

“Dur bakalım ağa, sen kimsin? Söyle adın ne?

Adım M. Ali. Süleyman oğlu…”

Yahu biz seni arıyoruz. Sen asker kaçağısın!”

Yahu, ben başka şehirden evliyim; evin de tekoğluyum.”

“Uzatma, yürü!..

“Yahu, kağnıyı eve bırakayım, avratla davedalaşayım.”“Kaçarsın, göçersin. Aha bu çocuk götürsün, anasına dasöylesin askere gittiğini.”

“Babamı hükümet götürdü. Amma babam çabukgeleceğini söyledi.

.' dedi. Bana sımsıkı sarılarak öptü,ağladı. 'Yetimim, Süleymanım'dedi. Niye ki ana?

“Bak M. Ali, biz beş kişi kaçacağız. Sen de gel,kaçalım. Yoksa buradan kurtulmamız mümkün değil.Burada ölüp kalacağız.

“Yolunuz açık olsun, ben gelmem. Çocuklarıma 'Vatanhaininin çocukları' dedirtmem. Ama şu mektubu benimavrada verin.”

BİRİSİ TARLADAN,BİRİSİ BAĞDAN ASKERE

bahtiyartakkalı@hotmail.com

Bahtiyar TAKKALI

Yaşanmıştır

Page 43: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-43-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

İşçiler ekin biçme zamanı tarlaya sabah ezanıylaerkenden giderler. Onlara sabah ve öğle yemeklerinievden biri götürürdü. Bugün bu görev Gümüş Kız'adüştüğü için o götürüyordu. Ekinlerin içinden çıkan birbıldırcın sürüsü Gümüş'ün eşeğini ürkütüyor ve Gümüşeşekten düşüyor. Heybeler, sular birbirine karışıyor. Obaşlıyor ağlamaya. Süleyman Gümüş'e yakın yerdetırpanla ekin biçmekte olduğundan olayı görür görmezkoşuyor. Önce eşeği yularından yakalıyor, sonra daGümüş Kız'ı elinden tutup kaldırıyor. O el Gümüş'ün hemağıdını kesiyor, hem de içine ılık ılık bir şey akıtıyor.Bunu nereden mi biliyorum. Vallahi Gümüş Abla dedibana. “Bir hoş oldum, o anda ne ağrıyan ne de sızlayanyanım kaldı. O ne öyle. İlaç desem değil, merhem desemdeğil. Başım gözüm döndü; tarifi mümkün değil a oğlum.Meğerse sevdalanmışım. Anam Fadik dedi bana. Nasıletsem, ne etsem de bu oğlanı bir kez daha görebilsem.Köy yeri burası, zor… Gümüş Ablam anlatmayısürdürdü:

“Neyse güz geldi. Bağlar bozuluyor. Pekmezkaynatma zamanı üzümü ayaklarımızla çiğneyip şırasınıöyle çıkartırdık. Tabii bu arada bolca da suya ihtiyaç var.Her bağı olan suyu Keklik Pınarı'ndan alırdı. Benibakraçlarla suya yolladılar. Pınara vardım. Ne göreyim,Süleyman su dolduruyor. İçime bir kor, bir ateş düştü;yürüyen ayaklarım yürümez, konuşan dilim konuşamazoldu. O sırada Süleyman beni bir süzdü, bir süzdü kibaştan aşağı. Sonra 'Gümüş gel, önce sen al suyu.' diyerekyarı dolu güğümünü oluktan çekti ve elimden tuttu,benim kovayı suya yanaştırdı. Beni istediği yeregötürebilirdi… Çünkü benim aklım başımdan gitmişti.Meğer o da bana karşı boş değilmiş. O da beniseviyormuş. Geç kalma korkusu olsa da orada birazcıkkonuştuk. Geç de kaldım. DönünceAnam Fadik:

'Kızım geç kaldın, sırada insan mı vardı?' diyesorunca: 'Ana ın Süleyman vardı. O sırasınıbana verdi. Suyumu da dolduruverdi.' dedim. Anam da'Kız gönlünü de doldurdu mu bari? Süleyman temizçocuk, mert, yiğit çocuktur. Bu zamanda öyleleri zorbulunur.' dedi. Ben de içimden, tamam bu iş oldu, dedim.Sevindim, sevindim…

Uzatmayayım, sonunda Aynur Teyze dünür geldi. O,köyde erkek mi kaldı a yavrım, gibilerden laf etti vebenim de şöyle bir ağzımı yokladılar. Ben de: 'Verirsenizvarırım'dedim.

Kaşla göz arsında imam nikâhıyla verdiler. Düğündernek nerde?.. Bir ayda gelin oldum. Sevgimiz dilleredestan.

Aradan seneler, seneler geçti. İkimiz de çocukistiyoruz.Analarımız bizden çok sevdalı çocuk için.AmaAllah vermeyince vermiyor. Süleyman'ın askerliğine çokaz kaldı.

Derken bir de baktık ki muhtar elinde bir kâğıtlaçıkageldi. Geldi de benim yüreğim yandı. AnladımSüleyman'ı askere istiyorlar. Hiç unutmam, günlerdenCuma. Sabah kalktık anamla, yani kaynanamla, bağa

gideceğiz. Ben 'Ana Sülüman uyusun. Uyanınca Cuma'yada gider gelir, bizimle de helalleşir, yoluna gider,' deyincebaktım anam ağlıyor. Kucakladım. 'Ağlama anam, canı sağolsun. Gider gelir. Anam: 'Yok kızım ona ağlamıyorum.Babası tarladan, oğlu da bağdan asker oluyor. Şu talihebak.' Bir de baktık ki Süleyman zerdali ağaçlarının arsındançıkageldi. Elinde bir demet gül, gülün içinde cevizyaprağı… Arasına da ona baba kokusu… Bana uzattı.İçimdeki o sancıyı zor zaptederek aldım. Kaynanam var,demedim; sarıldım, saıldım, sarıldım. Baktım, kaynanamda bize sarılmış. Bir yumak olduk. Kaynanam 'Yavrum,yolu uzak. Buradan gitsin.' dedi. Nasılsa yakasız gömleğisanki gözüme kirli geldi. 'Gömleğin kirli.' diyemedim. Veadım adım ayrıldı, uzaklaştı. Uzaklaştıkça acım, üzüntümçoğaldı; sanki zehirlenmişe döndüm. Karatepe'ye doğrugiderken kulaç kulaç küçüldü ve sonunda yok oldu.Süleyman'ım gitti. Yüce dağdan aşınca arkasından bir ağıttutturdum. Sanki dilli düdük oldum da öttüm… Komşubağda çalışanlar bizim dolmuşlar da hiç haberim yok.Söylediğim ağıtlı türküyü benim gibi sevdalı Döndü'denöğrendim sonradan:

“Yarimsabahınan er mi gidecek?

Gömleğin kir mi gidecek

Bebeksiz gelinler gülü nidecek,

Eğilin kayalar, yol verin dağlar.

Yârimi bırakın baştaki beyler

Atına binmiş de kapıdan geçer

Kehribar elinde sigara içer

Eğilin kayalar, yol verin dağlar

Yârimi bırakın baştaki beyler”

-E ee GümüşAbla, babam çok mu geç döndü askerden?

“- Öyle oldu oğlum. Dört sene, az mı dört sene?Neredeyse birbirimizi unuttuk sanki, ama sevdamız düngibi geldi gelmesine de hocalara, ebelere, dedelere,yatırlara ve nerelere gittiysek, kurbanlar kestiysek deçocuğumuz olmadı. Sülüman benden, ben Sülümandanşüphe etmeye başladık. Yavaş yavaş soğukluk başladı. Benkafama koydum Sülüman'dan ayrılmayı. Vefasızlık bu yasonunda en yakın arkadaşıyla kaçtım. Bir bakıma iyi deetmişim. Sülüman senin ananla evlendi. Şükür sizlerdünyaya geldiniz. Sülüman'ın dalı budağı oldu. Ben çocuksahibi olamadım, ama sizleri çocuğum gibi görüyorum. Neyalan söyleyeyim Sülüman'ı da hala seviyorum.”

-Gümüş Ana, eğer kabul edersen sen de benimanamsın. Elini öpeyim. Senden doğmadım ama beni oğlunkabul et. Yüreğinin ateşi biraz olsun sönsün.” deyince banasarıldı sımsıkı, öz anam gibi beni kokladı kokladı. Vesevgiyle gözlerimin içine bakarak:

-Sülüman'ımın kokusu, beni hiç unutma!” dedi.

O, yıldızların arasına karıştı gitti, ancak onu hiçunutmadım; unutamam...

Takkalılar'

Page 44: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-44-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Tütün tarlasında orta boyda bir erik ağacıydı.Kim ne zaman dikti bilmiyorum. Belki babam, belkide bir başkası... Ya da hep oradaydı. Ben onubabama benzetir ve o yüzden "

derdim.

Evimizin önünde sarmaş dolaş olmuş ayva ileyeşil elma, az ilerde dal dala armut ile incir, duvardibinde sıra sıra bademler ve birbirleriyle iç içegirmiş kırmızı elmalar... Tütün tarlasındaki erikağacı ise hepsinden uzakta, yalnız yapayalnız ve tekbaşına.... Babamın

"dediğini bilirim de erik ağacı için böyle şeylerdediğini hiç bilmem.

Erik ağacını yanında dallarını, dallarınasaracağı ne elma ne armut ne de badem vardı. Hiçbirağaca yaslanmadan ve hiçbir ağacın gölgesinesığınmadan göğüs gerdi kara kışlara, kavurucu yazsıcaklarına. Her yıl leziz mi leziz erik verdi. Sanırımuzakta da olsalar elma armut ve diğerleri ile aynıtarlada olmak dayanma gücü veriyordu ona.

Baba ocağı ve ana kucağından ayrıldığımdahenüz on bir yaşındaydım. Yaşıtlarım geceleri anas ıcak l ığ ında uyurken ben ORTAKLARÖĞRETMEN OKULU' nun ısıtması olmayanyatakhanesinde uyuyordum. Sabahları onları

diye analarıuyandırırken beni nöbetçi öğretmen "diye uyandırıyordu. Kalkınca hemen yatağımıdüzeltiyor, ütülü görünsün diye geceden yatağımınaltına koyduğum pantolonumu giyiyordum. Bütünbunları, yani tüm işlerimi ben, evet ben yapıyordum.Hem de büyük bir zevkle...

Artık ben de tütün tarlasındaki babamın erikağacıydım. Mevsimlerimin hep bahar olmayacağınıdaha o yaşlarda öğrendim. Kara kışlara, kavurucu yazsıcaklarına dayanmalı, kimseye sırtımı dayamadan vekimsenin gölgesine sığınmadan meyve vermeli vegenç erik ağaçları yetiştirmeliydim. Yetiştirdim de.Yetişen genç fidanlar şimdilerde kocaman kocamanağaç oldular.

Şimdi o tütün tarlasında ne babam ne de o erikağacı var. Benim de yapraklarım sararmaya, dallarımkurumaya başladı. Ama yetiştirdiğim erik ağaçlarıdimdik ayakta ve meyve vermeye devam ediyorlar.

İçim rahat...

Babamın erik ağacı"

"Elmalara çiçekte don vurdu,armudun bu sene keyfi yok, ayvaya kurt dadandı.

"Hadi

kalk kuzum okuluna geç kalma!"Günaydın!.."

*

BABAMIN ERİK AĞACI

Metin GÜ[email protected]

"Küsmek nedir bilir misin?Küsmek dürüstlüktür.Çocukçadır ve ondan dolayı saftır,Yalansızdır "

Page 45: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-45-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTEEĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

YAŞADIKLARIMDANAKLIMDA KALANLAR-II

Ali Ç[email protected]

Bundan önceki yazımda ilkokula başladığım ilkgünümü anlatmıştım. Artık ben o zamanki adıyla Bezkeseİlkokulu'nun 19 numaralı öğrencisiydim.

*

Okula gelirken öğle yemeklerimizi birer torbadagetirir, öğretmen evinin altındaki bodrumda çivilereasardık. Öğle teneffüsünde yemek torbalarımızı alıpokulun arka bahçesinde sofralarımızı yere kurupkatıklarımızı yerdik. Öğle yemeklerimizde ekmeğinyanında katık olarak çökelek, incir, susam ezmesi bazende haşlanmış yumurta olurdu. Yumurtanın önce beyazını,sonra sarısını çabuk tükenmesin diye azıcık ısırarak idareeder, yerdik. Bazen, , biröğretmenimiz aramızda dolaşır, sona ayırdığımızyumurtanın sarısını alır ve bir lokmada yiyiverirdi. Gerikalanlarımız, hemen yumurtasının sarısını alıp öğretmeneuzatır hep birlikte:

diye bağrışırdık. Ondan sonra karnımızı kuruekmekle doyurmak zorunda kalmamıza rağmenöğretmenimizin yumurtamızı yemesine çok sevinirdik.Çünkü bir paylaşmaydı bizim için...

1953-1954 öğretim yılında üçüncü sınıftayım.Sınıfımın oldukça çalışkan bir öğrencisiyim. Bazenöğretmenimiz, bir işi olduğunda birinci, ikinci sınıflarınbaşına beni görevlendirirdi. O yıl kasım ayının 8 ve 9'undaöğretmenlerimizde bir telaş vardı. Demek ki olağan dışıbir durum vardı. O nedenle öğretmenimizin isteği üzerineokulumuzu ve bahçesini daha bir özenle temizledik, birazda süsledik. 10 Kasım'da da Atatürk'ün büstünün ikiyanına bayraklar astık. Hepimiz sıraya girdik.Başöğretmenimiz o gün Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'etaşınacağını söyledi ve bizce çok anlamlı bir konuşmayaptı. Sonra hep birlikte İstiklal Marşımızı söyledik vebayrağımızı bayrak direğinin yarısına kadar çektik. O günakşama kadar Atatürk'ün büstünün iki tarafında biri kız,biri erkek öğrenci olmak üzere sırayla nöbet tuttuk. O günanlamını çok kavrayamasak da öğretmenlerimizin buduyarlılıklarının önemini meslek yaşamımda çok daha iyianladım.

*

Birinci sınıftaki öğretmenimiz Cemal Bey'in tayiniçıktığından okulumuzdan ayrılmıştı. 3. sınıftaöğretmenimiz Ahmet Bey'di. Ahmet ÖğretmenZonguldaklı çok genç biriydi. Bizim yöremizdenolmadığı için köylülerimizi pek tanıyamıyordu. Bir günköy bekçisi baş öğretmene lazım olmuş. Ahmet

Öğretmene "demiş. Ahmet Öğretmen 1. , 2. , 3.

sınıfların okuduğu büyük dershaneye geldi ve yükseksesle: "

diye sordu. Soruyu birkaç keztekrarlamasına rağmen sınıftan Ahmet Ali'nin oğlu MusaAydar'ı kimse tanıyamadı. Bunun üzerine öğretmensınıftan çıkıp gitti. sıra arkadaşım rahmetli Fikri İlhan'a:"Üle Fikiri, bu öğretmen bize sakın AMAT ALI'NINOĞLU MUSA'YI sormuş olmasın'' dedim. Fikri de"Anaaa! Herhalde onu sormuştur amcaoğlu! Bizanlamadık." dedi. Ama öğretmen kızacak diyekorkumuzdan hiçbirimiz gidip de öğretmene biztanıyoruz, diyemedik. Öğretmen "Ahmet Ali'nin oğluMusa Aydar" diye soracağına, bizim şivemizle "Amatalı'nın oğlu Musa Aydar" diye sorsaydı hepimizbilecektik. Nereden bilsin bim İstanbul Türkçesinibilmediğimizi. Bazen böyle sanki iki farklı dildenkonuşuyor gibi oluyorduk. (

İlkokulda benim doğru dürüst pabucum olmadı.() Okula gittiğim her üç

günün en az ikisinde yalın ayak giderdim okula. 29 EkimCumhuriyet Bayramı geldi. Bayramlarda köylüler okulbahçesinin kenarına sırayla otururlar, ortaya bir masa vemasanın önüne de bir tabure konurdu. Şiir okuyacaköğrenci koşarak gelir, tabureye basarak masanın üzerineçıkar, şiirini okur veya konuşmasını yapardı. Ben YusufZiya Ortaç'ın İstiklal Savaşında adlı şiirini okuyacaktım.Ayakkabım yoktu. Şiir okumaya yalın ayak çıkmamakiçin biraz büyük de olsagiydim. Sıra bana gelince koşarak geldim, tabureyebasmak için ayağımı hızla savurunca zaten büyük gelenanamın pabucu ayağımdan 3-4 metre uzağa fırladı. Çokutandım. Gittim ayakkabıyı yeniden giyip şiirimiokudum.

*

Artık beşinci sınıfa gelmiştim. Yalnız sınıfımın değil,okulumun da en çalışkan öğrencisiydim. Komşu köyokulları ile yaptığımız bilgi yarışmalarını hep bizkazanıyoruz. Öğretmenimiz Osman Madende benimleövünüyordu. Bizim okulumuzda sıra yoktu. Biz dermeçatma masalarda okuduk. Sınıfımıza komşu köyden1950'de göçen Bulgaristan göçmenlerinden Adil adlı yenibir arkadaş gelmişti. Adil, davranışlarıyla, giyimiylebizden biraz farklıydı.

adını vermeyeceğim

Çocuklarla bekçiye haber gönder, bekçiyarın bana gelsin,"

Çocuklar,içinizde Ahmet Ali'nin oğlu Musa Aydar'ıtanıyan var mı?"

Hemşerimiz Tolga Çandar'ında kulaklarını çınlatalım böylece)

*

Ozamanlar kimin vardı ki zaten...

"Öğretmenim benim yumurtamı daye!''

anamın lastik ayakkabılarını

Nasıldık, nasıl olduk?..

Page 46: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-46-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Bir gün üzerimde anamın diktiği, pantolonla uçkurludon arası bir şey vardı. Pabucum yok, yalınayaktım.Masamda otururken, öğretmen seni çağırıyor, dediler,gittim. Öğretmenim ''Bu gün okula müfettiş gelecek. Senitahtaya kaldıracağım. Böyle yalınayak olmaz. Eve gitayakkabı giy gel.''dedi. Eve geldim yine anamın banabüyük gelen lastik pabuçlarını giydim. En büyükağabeyimin siyah çoraplarını da aldım, okula geldim.Teneffüste ağabeyimin çoraplarını giydim. Masanınaltındaki ayaklarıma baktım. Ayaklarım kapkara göründügözüme. Güzel olmadı, diye çorapları çıkardım. Sonrayeni arkadaşımızAdil yanıma geldi ve

"Çorapları neden çıkardın? Çorapla daha iyi olmuştu.''dedi. Bunun üzerine tekrar çorapları giydim. Bu çoraplarbenim hayatta giydiğim ilk çoraplardır. Öğleden sonrakidersimize müfettiş geldi. Öğretmenim beni tahtayakaldırdı. Ne sordularsa her şeyi bildim. Müfettiş bana,aferin, dedi. Öğretmenim de çok sevindi.

*

1956 Mayısında ilkokulu bitirdim. Öğretmenimbenimle birlikte iki arkadaşımı daha Öğretmen OkuluSınavlarına yazdırmıştı. O sene evimize iki kilometrekadar uzakta bir krom madeni açılmıştı. Ben de madeneseçmeci olarak iki lirayevmiye ile işe girdim. Hem madende çalışıyorum hem dekendimce sınavlara hazırlanıyordum. Günü gelinceİlçemiz Köyceğiz'de yazılı sınavlara girdik. Madendeçalışmaya devam ediyorum. Yevmiyem de iki buçuk lirayaçıktı. Çavuşumuz benden memnun. Ben de seviniyorum.Bir taraftan da sınav sonuçlarını bekliyorum. Bizimmaden ocağından daha büyük ve eski telefonu bileolmayan bir maden daha var.

İ lçedeki Başöğretmen Dalaman JandarmaKarakolu'na, Karakol da O büyük maden ocağının şefinetelefon etmiş. Şef de evi bize yakın olan bir işçiyesöylemiş. Bir cuma günü akşam üstü o işçi babamasöylemiş. Öğretmen Okulunagidebilmek için girdiğim yazılı sınavı kazanmışım.Pazartesi günü Ortaklar'da sözlü sınava girmemgerekiyormuş. Bunun için yarın cumartesi günü sabah

saat 10'a kadar ilçeye gidip ilçedeki başöğretmenden yazılısınavı kazanma belgemi almam gerekiyormuş.

İlçe bize 25-30 km uzaklıktaydı ve yolu da stabilize toprak yoldu. Cumagünü öğleden sonra ilçeye giden araç yoktu. Ben kazandıbelgemi almaya nasıl gidecektim? Ağabeyimin bisikletinihazırladık. Çalıştığımız maden yolun kenarında idi. Geceorada bekleyeceğiz. Gece eğer bir araç gelirse ve onabinebilirsek Köyceğiz'e o araçla gideceğiz. Gelmezsesabah çok erken ben bisikletle yola çıkıp gitmeyeçalışacağım.

Neyse ki gece Köyceğiz'den Doktor Cemalettin Bey'inkaptıkaçtısı geldi ve bizi aldı. Babamla birlikte Köyceğiz'egece vardık ve ertesi gün erkenden başöğretmeninkapısında bekleyerek mizi aldık. Pazar günüSeyfettin Amca arabası ile İzmir'e Fuara gidecekmiş.Babamla beni de Ortaklar'a kadar getirdi. Ortaklar'agelirken giyecek pantolonum yoktu. Dedem o zaman sağidi. Dedemin pantolonunu giyebileceğimi söylediler. Birdene dediler. Denedik, tam olmadı, ama sağını solunuçekiştirerek uydurduk. Dedemin pantolonu ve uydurma birgömlekle zorda olsa Ortaklar'daki sözlü sınava günündeyetişebildim. Çok sevinçli ve heyecanlıydım. Ayrıntılarınıtam bilemiyorum, ama sözlü sınavı da kazandım. İlkokulöğretmenimizin yazdırdığı üç öğrenciden yalnız benkazanmıştım.

Köyümüze döndüğümüzde babam bana bir pantolonlabir gömlek diktirdi. Bunlar benim terzide dikilen ilkelbiselerimdir. Lastik olmayan ayakkabı ve çorap da alındı.Mustafa amcam askerden gelirken bir tahta bavul getirmiş,o tahta bavulu bana verdiler. Annem bavula çamaşırlarımıkatlayarak güzelce yerleştirdi. Ailem yeni diktirdiğimizpantolonumu, gömleğimi, çoraplarımı ve ayakkabılarımıgiydirerek beni Ortaklar öğretmen okuluna uğurladı. Benailemizin ilkokuldan sonra okumaya giden ilk kişisiyim.Okumaya gitmenin sevinci ile ailemden ayrılmanınüzüntüsünün karıştığı karmakarışık duygularla Ortaklarİlköğretmen Okulu'na geldim.

Artık ben deADABELEN'li olmuş, aydınlığın kapısınıaralamıştım...

(Madeni yoz taştan ayırma işi)

(Nasıl iletişim ama?..)

(O yıllarcumartesi günleri öğleye kadar çalışılıyordu.)

kazandı belge

.......

Muhabirlik gazeteciliğin esası kuşkusuz… Çeşitlikaynaklardan bilgiler edinir muhabir ve bunuaçıklamak zorunda değildir. Peki, ölçü nedir?Muhabir önce

vebekletmeksizin yayımlar.

Kuşkusuz dünyada gelişen' ' kavramı da belirleyicidir artık.

Devlete karşı bireyin yanında olur, güçlüye karşıgüçsüzün!.........

Gazetecilik yapanlar tarafsız olmak zorundadeğildir. Ama adil olmak zorundadır. Toplumunhakkını, çıkarlarını, insanlığın ortak değerlerinisavunmak zorundadır gazeteci. Bana sorarsanızsiyasetçi, bilim insanı, aydın, sanatçı da dâhildir bukesime.

edindiği bilginin kaynağınısorgular, sonra doğruluğunu teyit eder

Haberin doğruluğu vetoplum yararı esastır.Barış GazeteciliğiDin, ırk, mezhep, cinsel yönelim gözetmeksizin,insanlık değerleri için savaş verir gazeteci.

Enver AYSEVER- BirGün Gazetesi'nden

Gazeteci Kimdir?

Page 47: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-47-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

ÜSTÜN İNSAN OLMAK

Süleyman ÖNER

Hepimiz insanız. Fakat bizi başkalarından ayıranönemli nitelikler olmalıdır. İnsanlar, nitelikleri ilekarşılaştırılırlar. Üstün niteliklere sahip olan insanlarada üstün insan denir. Üstün insanlar eğitimci olurlar,topluma örnek olup sevilirler. Bilhassa biz öğretmentoplumunun topluma örnek olup üstün insan olmamızgerekir. Üstünlüğün doğru ve kolay yolları vardır.

1-Üstün olabilmek için gelir durumumuz iyiolmalıdır. Başkalarına muhtaç olmayıp; yerindemuhtaçları korumalıdır.

2-Önder olmalıdır. Önder olmak için iyihazırlanmalı, kendisini yetiştirmelidir.

3-Etkili konuşmalıdır. En önemli kural budur.Bütün erkek ve kadınlar iş yaşamında başarılı ve etkiliolabilmek için etkili konuşmayı bilmelidir. İşyaşamında ve toplumsal ilişkilerde etkili konuşmakçok önemlidir. Ama etkili konuşmak için bilgiyeihtiyaç vardır. Atalarımız bunun için “Biliyorsankonuş, sözünden ders alınsın, bilmiyorsan sukut geç(konuşma) seni adam saysınlar.” demişlerdir. İyib i lmediğimiz konularda kes in l ik le nutukçekmemelidir. Ayrıca konuşmalarımız yapıcıolmalıdır. Çevremiz ve ülkemiz için yararlı etkinliklerikapsamalı, yol gösterici olmalıdır. Konuşma gücübaşarılı olması yaşamın en kestirme yoludur. İnsanlar,insanları karanlıktan aydınlığa kavuşturmalıdır.Başarılı konuşan insan başkalarının gözünde yükselir,göze çarpar. Konuştuklarını ve konuşmasınıdinletmesini bilen insan sahip olduğu yeteneklerininçok üstünde görülür ve sevilir.

İnsan ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, bilgilerinitopluma anlatamıyorsa onlara yararlı olamaz. İyikonuşa yeteneği onun için çok önemlidir. Biliyorsa,bilgilerini topluma verebil iyorsa, kendinidinletebiliyorsa önder insan sayılır. İyi konuşmacı birhatip bile düşünce gücünün yüzde onunugerçekleştirebilir. Düşünce gücü yükseldikçe konuşmagücü artar. Konuşma daha etkili olur.

Düzgün konuşabilmek için bir insanın çok kitapokuması gerekir. Edebiyat ve dilbilgisini çok iyibilmesi gerekir. Fakat etkin konuşmak için çok etkinbir konuda çocukken iyi yetiştirilmeye bağlıdır.Çocuğu küçükken korkutmamalıdır. Onları azarlayanbir aile baskısı çocuk üzerinde daimi kalacak ebedi birbaskı oluşturur. Korkaklık yaratır.

Örneğin ben kendi açımdan bunu yaşadım. Tutucuve baskıcı bir aile yaşamım vardı. Bizim ailedeçocuklar konuşturulmazdı. Büyüklerin sözü geçerdi.Bizi korumak düşüncesiyle sürekli korkulardanbahsedilirdi. Bu gibi düşünceler yararlı görülse debaskı oluşturuyordu. Bugün bile hala o yaşantımınbaskısından tam olarak kurtulduğumu söyleyemem.

Etkin konuşma yöntemini etkileyen etmenlerdenbiri de okuldur. Benim çocukluğumda okullardaöğretmenler çok baskılıydı. Bir soruya yanlış cevapversen dayak vardı. İlkokul öğretmenlerim dayakçıidiler. Konuyu verirler. Tahtaya çıkarırlar, bir güzelsopa atarak akşama kadar ezberlememizi isterlerdi.Hele sınıf başkanı konuştuğunu bildirirse yiyeceğindayağın hesabı yoktu. İyi hatırlıyorum öğretmenokulunda bile bu tip öğretmenlerimiz vardı.

Ben bu tip bir baskı altında büyüdüm. Halenönceki yaşantımın etkisinde tam olarak kurtulduğumusöyleyemem. Emekli yaşamımın on yılında bir şirketinpazarlama müdürlüğünü yaptım. Şirket toplantılarıkonuşmalarım bana yarar sağladı. Yine de arzuladığımkonuşma düzeyine ulaşamadım. Etkili konuşmayapabildiğime tam olarak inanmıyorum.

Yazımı özetlersem:1- Çocuklarımızı baskı altında tutmayalım2- Onların konuşmalarını zevkle dinleyelim,

susturmayalım.3- Hatalarını yapıcı olarak düzeltelim.4- Kendimiz dikkatli olalım, konuşmalarımızla

örnek olalım.5- Okul yaşamında söz alıp konuşmaları için

öğretmenleriyle istişare edelim.6- Çocuklarımızı korkutmayalım.7- Hatalarını söyleme ve özür dileme alışkanlığı

kazandıralım.8- Başarılarını takdirle karşılayalım, güven

verelim.9- Dilimizi ve dilbilgisi bilgilerini öğrenmelerini

sağlayalım.10- Kendimiz çok kitap okuyalım. Çocuklarımıza

da okuma alışkanlığı kazandıralım.11- Aile içi ve aile dışı tüm konuşmalarına dikkat

edelim.

Bir bakış açısı:

Page 48: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-48-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

12- Gelir düzeyimizi arttıralım. Çalışmaalışkanlığı kazandıralım.

13- Etkili konuşmayı öğrenerek kendi meslekleriaçısından önder, yapıcı ve yaratıcı olmalarınısağlayalım.

Ayrıca şu kurallara da önem vermelidir:İnsanlarla anlaşmak konusuna önem vermelidir.

Kendisini başkalarına sevdirmelidir. Herkesle iyigeçinmelidir. Ne demişler: “Bal almak isteyen insanarı kovanını taşlamaz” Bir başkasını azarlamanınanlamsız olduğunu bilmeliyiz. Tanrı insanlara aklı eşitolarak vermediği için, insanın kendi kusurlarınıdüzeltmeye çalışması gerek. Başkalarını eleştirirkenyapıcı olmalıdır. Kırıcı eleştiri zararlı, hattatehlikelidir. Çünkü insan yaşamında en çok değerverdiği onurunu yaralar. Her insanın kendine verdiğiönemi incitir, öfkesini körükler. Kusur arayıpbulmamalı, başkalarının kusurlarını uygun bir lisanladüzeltmeye çalışmalıdır. İnsan dediğimiz varlıkkendisinden başka herkesi eleştirmek yaradılışındadır.Hatasız kul olmaz, hata yapmamaya özengöstermeliyiz. Sizi yargılamamaları için kimseyiyargılamamalıyız.

Siz bir başkasının değişmesini, düzelmesini miistiyorsunuz? Bundan daha iyi bir şey yoktur. Amaönce kendimizle işe başlamalıyız. Browning: “Birinsan kendi kendisiyle savaşmaya başlarsa değerli biradam olduğuna inanabilir” der. İnsan önce kendisinidüzeltmelidir. Konfüçyüs “Evinizin kapısının önünütemizlemeden komşunun durumundan şikayetetmeyin” der. Ne mutlu tutana!..

------------------------------İletişim: Emekli Öğretmen-Ortaklar 1963 mezunuAdres: Tuzla Mah. 556 SokakNo:22/A FethiyeTel: 0505 825 87 55

[email protected]

Cuma ESENTÜRK

KORDÜŞTÜĞÜ

ZAMANYÜREĞE

kor düştüğü zaman yüreğe,bilmez adını-sanını.soyun-sopun kimdir,imanın var mıdır sormaz.bakmaz dinine, rengine.yakar sadece.

kor düştüğü zaman yüreğe,bakmaz yaşına başına.bilmez hayallerini, düşlerini.'anan-baban, oğlun-kızın var mı,muradına erdin mi?' diye sormaz.duymaz onlardan gelen çığlığı.yakar sadece.

kor düştüğü zaman yüreğe,ne hakan dinler, ne sultan,ne mekan dinler, ne zaman,para-pul, han-hamam,şan-şöhret, mevki-makam.bakmaz kim olduğuna,yakar geçer sadece.

2016

2016 Nobel Edebiyat Ödülü'nü ünlüşarkıcı, müzisyen ve söz yazarı Bob Dylankazandı. İsveç Nobel Akademisi'ndenyapılan açıklamada, 75 yaşındakisanatçının, Amerikan müzik geleneğinde"yeni şiirsel anlatımlar yarattığı" için buödüle layık görüldüğü belirtildi.

Ödülü Dylan'ın kazanması, edebiyatçevrelerinde sürpriz olarak değerlendirildi.Associated Press haber ajansı, NobelEdebiyat Ödülü'nün ilk kez "esasen şarkıcıolarak bilinen" bir isme verildiğine dikkatçekti.

Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazananBob Dylan'ın şaşırtan 'Türkiye' kökeni

ABD'li Dylan 2005 yılındayazdığı kitabında, Kars'ın Kağızmanilçesinden olan büyükannesi vededesinin, Trabzon'dan Odessa'ya,oradan da Amerika'ya gittikleriniyazmıştı. Dylan, büyükannesininatalarının ise İstanbullu olduğunubelirtmişti.

Dylan, 8 milyon İsveç kronu(Yaklaşık 3 milyon TL) değerindeki para ödülünün desahibi oldu. (13.10.2016)

2016 NOBEL Edebiyat Ödülü Bob Dylan'a verildi

Page 49: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-49-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

YAZLIKLAR (!) OLSUN“YAZLIK VE YAZLIKÇILAR”

[email protected]

Ahmet M. EGEMEN

Bu öyküde yaşanan olaylar ve adı geçen kişilergerçek değildir. Ancak, her olayın içinde kendinizibulabilir ya da olayları bizzat yaşamış gibiolabilirsiniz. Öykünün kahramanları yakınçevrenizden birileri olabilir, kişiler size tanıdık dagelebilir. Yani kısaca, herkesin payına düşen bir şeyvardır bu öyküde, diye düşünüyorum.

*

Dayımın torunu, yazlıklarını olaraktanımlıyordu. İlk zamanlar, bu nitelemesine bir anlamveremiyordum. Ancak, yıllar geçtikçe ne demekistediğini daha iyi anladım. Şimdiki çocukların çokiyi gözlemleri var. İyi analiz yapıyorlar. Merak edipsordum bir gün ona:

diye. Nasıl yanıt verdi, biliyormusunuz?

İşte, bu kadar.Az ve öz.

Bildiğiniz gibi, yazlıklarda yaşam, genelliklekapalı ortamın dışında, bahçede, terasta, balkonda,daha doğrusu geçer. Her şey şeffaf, her şeyaçık. Hiçbir şeyi gizlemeniz olası değil. Siz bir kez,

dersiniz, on yerden öksürüğünüzyankılanır. Hapşırsanız, beş ev öteden, arka arkaya

dilekleri gelir. Hadi şimdidüşünün bakalım, bu durumda yediğiniz zeytinyağlıkuru fasulyenin ya da etli nohudun gazını nasılçıkaracaksınız? Akşam serinliğinde güveçte pişmiş,üzerinde zar gibi zeytinyağı bulunan, sarımsaklı kurufasulye, kuş üzümlü pirinç pilavı ve naneserpiştirilmiş cacıktan oluşan yemeği yerken,b o ğ a z ı n ı z a d i z i l i r l o k m a l a r s o n r a s ı n ıanımsadığınızda.

sahibi olmak herkesin idealidiraslında. Bunun için kimi emekliliğini bekler, kimi deana-babadan kalacak mirası… Bunlar garanticidir.Kendilerini riske atmazlar. Ama bazı gözü karalarvardır ki önce sahillerde çadır kurmakla başlarlaralışmaya. Daha sonra devre mülk ve çalıştıklarıkurumlara ait kamplara katılarak geliştirirlerfikirlerini. Bir gün bir bakarsınız, bir yazlık sitekooperatifine üye olmuşlardır bile. Neyse gelelimdayıma.

Her şeyini ve huyunu suyunu çok iyi bildiğim

dayımın diye bir özentisiolmadı hiçbir zaman. Belki, denize uzak bir yöredeyetiştiğinden; belki kayınpederinin yazlığınagittiğinde,yengemin evin en küçük kızı olarak tüm evişlerini üstlenmesi ve çok yorulmasından; belki dedostlarından dinlediği yazlık anılarından…

İşte bazıları:

Dayımın anlattığına göre;

Bakın !.. Dayımın şu anısı bence daha da ilginç:“Aile dostlarından biri, hanımının gün paralarına,bileziklerini, çeyrek altınlarını ve oğlunun sünnettakılarını da bozdurup ekleyerek, yazlık için bir arsasatın almış. İnşaat ustalığı becerisi olduğu için, elemeğiyle evini yapmaya başlamış. Bir yaz tatilindekaba sıvasını tamamlamış, kapı ve penceresini detakmış. Derme-çatma da olsa barınılabilecek halegetirmiş yazlığı, yani Eşi ve çocuklarıgetir-götür işlerinde ona yardımcı oluyorlarmış.

Bir gün, yorgun geçen bir günün sonunda, akşamyemeği için balık almış. Bahçedeki piknik tüpününüzerinde kızartmaya başlamış. Eşi, bahçeye çıkardığımasaya deniz börülcesi ve çoban salatalarıyla patatespüresi ve bakla ezmelerini koymuş. Balığın yandaşızaten belli. O da masada bardaklarıyla beraber dimdikduruyormuş.

diye takılmış eşine. Çok keyifliymiş.

Biraz sonra, akşam yemeğinde mutlu bir ailetablosu oluşturacaklarmış. Bu hayalle, son balıklar datavadayken, korna çalarak gelen bir otomobilyanaşmış kapıya. Bizimkinin gözleri, far görmüştavşan gibi olmuş. Eşi şaşırmış. Çocukların ağzı açıkalmış. Çocuklar sadecediyebilmişler. Otomobilden inenleri çocuklar, altı kişisaymışlar. diye başlamış

“açık ev”

“Sen, dedenin yazlığına “” diyorsun da kışlık evine neden “ ”

demiyorsun?”“Orası, zaten kapalı ki!. Burada, her şey

açıkta…”

“açıkta”

“öhööö!..”

“çok yaşa”, “iyi yaşa”

“Açık ev”

“yazlık sahibi olayım”

“Bir arkadaşı, yazlıkkonut kooperatifine üye olmuş. Tüm ödentileriniher ay düzenli olarak ödediği halde, yedinci yılınsonunda konutların temeli bile atılmamış.Adamcağız, dişinden tırnağından artırdığıbirikimlerle ödemelerini sorunsuz tamamlamış.Ancak yıllar sonra, konutların inşaatı tamamlanıpkuralar çekilmeye başladığında, arkadaşınınyazlığa gidecek hali kalmamış. Sürekli doktordenetiminde olması ve tahliller yaptırması içinkentteki kışlık evinde yaşaması gerekiyormuş.”

“açık evi”.

“Şişesiz balık, helvasız kılçık olurmu? ”

“Dayımız geldi!..”

“Ooo! Enişte, biz geldik.”

açıkev kapalı ev

Page 50: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-50-

A D A B E L E N

dayı. demeye olanak bırakmadan da“

demişBizimki o şaşkınlıkla son balıkları tavada fazlatutunca yanık kokusuyla irkilmiş. Fısıltıyla

demiş. Kayınbiraderi konuşmasınısürdürmüş:

deyince, buyüzsüzlük karşısındadiyebilmiş duyulmayacak biçimde.

İlk travmayı atlatınca, içeriye geçip eşiyle kısa birgörüşme yapmışlar ve ortak bir karara varmışlar.Sonra da dışarıya çıkıp bu kararı kayınbiraderineiletmişler: “

Sonuçta bizimkiler, “hayallerini ve yazlıklarını bırakıp otomobilleriylekışlık evlerine dönmüşler. Akşam yemeğini ise yolgüzergâhındaki mola yerinde yemişler.

*

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama salt bu ikianı bile, dayım gibi bazılarının, yazlık sahibi olmaisteğinden vazgeçmeleri için yeterlidir kanımca. Eşe-dosta:

diyerek anlatırdı yaztatili isteğini dayım.

*

Yıllar sonra dayımın, proje aşamasındaki biryazlık inşaatının taksitlerini ödediğini öğrendiğimde,çok şaşırmıştım. Demek ki atalar ne doğru söylemiş;

diye.Sormuştum diye. Derin bir

çektikten sonra;

demişve başından geçenleri anlatmıştı; 1993 yılında, projeüzerinden dubleks bir yazlık almışlar. Sözleşmeyegöre konutunun anahtarı, iki yıl sonra teslimedilecekmiş. Oysa tam, beş yıl beklemişler.Müteahhidin bürosunu yol etmişler. Her seferinde

dermiş. Nihayet, üç yıl süren,gidiş-gelişlerinin sonunda müteahhit;

söylemiş. Bud u r u m d a o n l a r a , m ü t e a h h i d i n t e k l i f i n ikabullenmekten başka bir seçenek kalmamış. İsteristemez, beş yıl sonra sahibi olmuşlar.Sözleşmeyle almış oldukları bu eve de henüzgeçememişler. Çünkü halen bitmemiş. Biteceğe debenzemiyormuş.Neden mi? Müteahhit sizlere ömür.Şimdi halen, almadıkları evde oturuyorlar.

diyor yengem.

*

“Hoş geldin”Enişte benim bacanak çok merak etti sizin

yazlığı. Ben de yıllık izine çıkmıştım, çoluk-çocuktoplanıp sizi bir ziyaret edelim dedik. Aslında çokerken çıktık yola, ama araba arıza yaptı. Kaçsaattir yollardayız. Ancak gelebildik.” .

“İyi haltettiniz !..”

“Her şeyde bir hayır vardır, derlerEnişte. Bizim nasibimizde balık varmış. Ablam damasayı bir güzel hazırlamış ki, eline sağlık. Negüzel yenir bu havada bunlar…”

“Zıkkımın kökünü ye! ”

Burada, hep birlikte kalmamızmümkün değil.Evimizi ve eşyalarımızı henüztamamlayamadık. Al, bak bu, kapının anahtarı.Balıklar da sizin olsun. Biz şimdi çocukları da alıpevimize dönüyoruz. Siz yemeğinizi yedikten sonraistediğiniz kadar burada kalabilirsiniz. Tatilinizbitince de anahtarı bizim eve getirirsiniz…”

Balık-şişe-fava-helva”

“Benim tatil anlayışım; dört-beş yıldızlı birotele gidip on, on beş gün elini sıcak sudan, soğuksuya sokmadan, dinlenmek…”

“Büyük lokma ye, büyük söz söyleme”“Nasıl oldu bu iş dayı ?”

“Ah!..” “Sorma. Açtırma kutuyu,söyletme kötüyü. Öyle bir oldubitti'ye geldim ki,halen şaşkınım. Hani derler ya ver gazı, bekleayazı, diye. İşte aynen öyle oldu bizimki de.”

“bu yaz tamam”aldıkları konuta

yakın zamanda başlayamayacağını, yaptığındaoraya geçmek üzere, geçici olarak, başka birkonutun tapusunu verebileceğini,

“açık ev”

“Nedüşerse bahtına örneği, bizim bahtımıza da budüştü.”

Bu yıl, yaz tatili dönüşü, dayımın yazlığınauğradık. Torunu da de idi. Akşam yemeğisırasında ndan(!) bir yudum aldıktan sonra,başladı anlatmaya dayım: dedi vedevam etti; “Konutların, insanların mutlu yaşamsürmesindeki etkisi tartışılamaz. Mimarlar bunun içinvardır. Mühendisler de bu nedenle çabalar. Düşün.Öyle bir ortamda yaşıyorsun ki! Kimi, konutundanmemnun değil. Kimi, böyle bir konutta oturmayıhayal bile edememiş. Kimileri, mirasa konmuş;konutunun değerini dahi bilmiyor. Kimi,yazlıkkonutta yaşamaya alışık değil. Bazıları, ve

kurallarını bilmiyor..

Kültürler, sosyal statüler, ekonomik durumlar farklı.Ortaya karışık salata şeklinde, değişik tatlar, çeşitlirenkler çıkıyor. Bazen gülüyorsun katılırcasına.Bazen sinirleniyor, eleştiriyorsun insanları.Tartışıyorsun bazı insanlarla. Daha sonra pişmanoluyor, gönüllerini almak için bin bir takla (!)atıyorsun. Tanıyamıyorsun insanları. Örneğin, bizimşehirdeki komşumuzun, burada bir yazlığı var.Adam,buraya geldiğinde, bambaşka biri oluyor.Şaşırıyorum. "

diye hayret ediyorum.

İnsanlar bilerek, görerek, beğenerek ve her şeyerazı olarak yazlıklarını alıyorlar. Yerleştikten sonra,ilk yaptıkları iş nedir bilir misin?

derdine düşüyorlar. Beadam !.. Sen burayı böyle aldın. Mimar vemühendisten daha mı iyi biliyorsun? Dinamik vestatik nedir bilir misin? Bunları gördükçe, çıldırmakişten bile değil. Bazen, hoşgörüsüz oluyorsun, bazen

“açık ev”“ayranı”

"Bak yeğenim !..”

”açık ev”“toplu yaşam” Konutlarinsanları etkiliyor, yazlık ortamı da yazlıkçıları..

Bu kişi, kışın sık sık görüştüğümüz oinsan mı?”

“Bahçeyi, nasılgenişletebiliriz? Balkonu, kaç karo dahabüyütebiliriz? Çatıya bir oda daha ekleyebilirmiyiz? Bahçe duvarının dışına, sebze ve çiçekdikip birkaç metre daha sahiplenebilir miyiz?Kolonu ve kirişi kırarak üst balkonu çocukodasına nasıl katabiliriz?"

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Page 51: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-51-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

de aldırmıyor, boş veriyorsun. Bazı komşularla , diğerkomşular hakkında dedikodu yapıyorsun. Bazen deyaşamlarına karışıyorsun.

dediğim anlar oluyor.diyorum bazen yaşananlar ile ilişkili olarak.

Bak anlatayım bazı komşularımızı:

Bir Havva Teyzemiz var burada her şeyemaydanoz olan. tiplemesininaynısı.

hep ondansorulur. Buradaki her şeyi bilir.Ama çoğunu ya yanlışbilir ya da kendi yorumu ve eklentisiyle yalan olarak...Daha kahvaltı yapmadan, en az dört kapı yapar.Güncel haberleri toplar, dağıtır. Dedikodu turunukahvaltıdan sonra da sürdürür. Dışarıda geçirdiğizaman, evindekinden fazladır. Mikser gibidir. Hepkarıştırır. Her yaz, farklı komşularla ya çok samimiolur ya da hiç yoktan tartışır ve küser. Bir sezondaküstüğü komşusuyla gelecek yaz kesin barışır. Hani,derler ya;

diye. İşte aynısı! Dostolduklarına vericidir. Sürekli dağıtır. Hesapsız paraharcar. Kendisini ekonomik yönden güçlü gösterir.Başkasının yeni bir şey almasını, yeni bir şeyyaptırmasını hazmedemez. Gider aynısından alır yada aynısını yaptırır. Onda olan başka kimse deolmamalıdır. Hal böyle iken, zararı dokunmasın diyeherkes ondan çekinir, korkar, iyi geçinmeye çalışır.Bazıları da yalakalık ve yandaşlık yapar. O'nupohpohlar. O'ndan laf alır. O'nun koruması altınagirer.

Bir de Hasan Amcamız vardır .Sahipli sahipsiz, kendisinin olsun olmasın girmediğitarla, dalmadığı bahçe, koparmadığı meyve-sebzeyoktur. Eleştirenlere,

ya daşeklinde savunma yapar. i

bilmez, ama felsefesini benimsemiştir sanki:her şey onun içindir.

Adem Bey'e gelince, Havva Teyzemizin erkekversiyonudur sanki... Muhtar gibidir. Her şeye karışır,

herkesin gözünde.Asabi, inatçı, geçimsiz, ağzı bozuk bir kişiliği vardır.Eşiyle birlikte kendilerini olarakgörürler. Ulaşamadıkları ve ilişki kuramadıklarıkişileri Pek dostlarıyoktur. Başkalarına karışamadıklarında ise sabahtanakşama değin gazete, kitap okuyor; bulmaca çözüyorgibi yaparlar.

Yunus Abi'mizse ustamızdır. Elinden her iş gelir.Alet çantasıyla evleri dolaşır. Bundan da büyük zevkalır. Eşi, her işe koşmasına kızar, ama o aldırmaz vebildiğini okur. Ücret ve bahşiş kabul etmez.Bazen

kendi malzemelerini bile kullanır, para almaz.Amatörce de olsa, evinin tüm onarım işlerini kendisiyapar. Yazlıklar her yıl onarım, bahçeler ise bakımister. Yazlık yerlerinde, usta ve bahçıvan bulmak çokzordur. Bulsanız bile, ya zamanında gelmezler, ya dagereğinden fazla ücret isterler. Ekonominin kuralıdırbu. Sunum-istem olgusu. Hal böyle olunca, YunusAbi'nin sitedeki değeri, daha iyi anlaşılır.

Zekiye Abla, eşi gibi emekli memurdur. Herkesedağıtır. Sahte gülücüklerle tüm

komşuların halini hatırını sorar. Politikayı çok iyi bilirve uygular.

, yeni gelen komşulara aktarır.Eski komşuları, yenilere tamamen yanlış olaraktanıtır. Bir komşunun, başkasıyla samimi olmasınıistemez, kıskanır. Hemen tavır koyar. İster ki, herkessadece kendisiyle samimi olsun, diğerleriyle iyigeçinmesin. Sabri usta ve eşi Sabriye, onarımyapanları izlerler. Atılan koltukları, değiştirilen beyazeşyaları onlar alır hemen. Doğal olarak herkesle iyigeçinmek zorundadırlar. Bu yüzden, bazenyalakalığın doruğuna ulaşırlar. Evleri, ikinci el eşyadeposuna benzer.

Naciye Ablamız, kendisine "denilmesini istemez.

der. Üç kez evlenmiş. Birinden boşanmış.Diğer ikisi ise, vefat etmiş.Tüm gereksinimlerinikendisi karşılar.Eşlerinden kalan mal varlığıylayaşamını sürdürür. Naciye Abla'nın pek çok takıntısıvardır. Ama bunlardan en ilginç olanı; hafta sonu,sabah erken saatlerde, havlusunu alıp, denize gideneşleri takip etmektir. Hafta sonu; şehirden, hangihanımın eşi gelmiş, hangisinin ki gelmemiş,sabahleyin kimler sahile inmiş, kimler inmemiş?Ailelerin çocuklarını izler. Hangi erkek, hangi kız ileel-ele dolaşıyor? Hangi kız, gece saat kaçta eve geldi?O'nu eve kim bıraktı? Bunları, görev edinmiştir sanki.

İnsanlar arasında, garip ittifaklar da görülür.Bloklaşmalara rastlanır. Bunların bazıları gizlidir.Örneğin, Havva Teyze'ye karşı oluşturulan muhalefetbirliği çok gizlidir. Çünkü,

Dörtlü bloklar, geneldeokey oynamak, ikili-üçlü ittifaklar ise,ortak küsleriçatlatmak içindir. Bu birliktelikler çok açıktır. Amaçbellidir; karşı tarafa mesaj vermek. Mihver vemüttefik devletler oluştu sanırsın.

dedi dayım. Esnemeyebaşladı. Sohbeti tatlıydı. Saatine baktı. Gece yarısınıçoktan geçmişti.

dedi. Bardağındaki son yudumayranı da içerek, konuşmasını sonlandırdı.

diyerek üst kata çıktı. Giderken,diye söyleniyordu.

"Ne işim var, benimburada?” “Yazıklar olsun!..”

"Meraklı Melahat”

"Dostum var diye sevinme, düşmanımvar diye yerinme.”

“evlere şenlik”

“Sahibi benim arkadaşım.Bana istediğin zaman al dedi.” “Ben izinaldım.” “Şeyh Bedrettin”

“Yârinyanağından gayrı”

“Çaya, çorbaya limondur.”

“entelektüel”

“kendilerine uygun görmezler.”

“mavi boncuk”

Kendi sevmediği ve istemediklerinibaşkası üzerinden

"Ben ihtiyarlamadım, yaşaldım.”

”yer duymaz, HavvaTeyze duyar, sonra da oyar.”

“ İşte böyle yeğen!"

“Ooo… Lafa daldık. Zaman neçabuk geçmiş?”

“İyigeceler...” ” Yazıklarolsun!..Yazlıklar olsun!.. ”

"Kime kim gelmiş? Kaç gün kalacakmış?Hangi gün, hangi saatte gidecekmiş?"

teyze, nine"

Page 52: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-52-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

SIĞINTI

Hatice KAYA

O güne dek böylesi bir fırtına görülmemişti.Ağaçlar yerlere dek eğiliyor, dayanıksız kimi çatılargürültüyle çöküyordu.

İki kardeşten büyüğü, korkuyla kapı vepencereleri kapattı.

Yabancı oldukları bu ülkede, sınırlarına yakın birkentte, tek gözlü, bakımsız bir evde oturuyorlardı.Babasıyla annesi, bulabildikleri işi yapmak üzeresabah erken çıkmışlardı. Ötekileri gibi çadırdaolmadıklarına sevinirdi adı Melik olan büyük çocuk.Bir süre kaldıkları çadırda, geceleri soğuktan,gündüzleri sıcaktan, sineklerden uyuyamaz, ortakkullandıkları banyo ve tuvalete sıra gelmeyincekardeşiyle bir yolunu bulup, çişlerini, bulunduklarıyerin az uzağında bir çukura yaparlardı. Oysabombayla yıkılan evleri ne güzeldi…

Pencereden dışarıyı izlerken on bir yılını geçirdiğiülkesini özlemle düşündü. Sokaklarda akşama değincoşkuyla oynadıklarını, annesinin, tahin sürüp kendieliyle yaptığı taze ekmeği iştahla yiyişi, okulun ilkgününde öğretmeninin sorusuna verdiği doğru yanıtlabaşının okşandığını mutlulukla anımsadı. Altı ay önceköylerine saldıran kıyıcıların, karşı koyanlarınkafalarını keserek öldürdükleri, halasının zorlagötürülüşü, dedesinin yıkıntılar altında kalışı aklınagelince acıyla ürperdi. Yakınlarının çoğu ölmüş,kadınların genç olanları satılığa çıkarılmıştı. Sonrakigünlerde savaşın getirdiği korku ve yıkım, ailece bukomşu ülkeye sığınmaları…

“Abe korkuyom”

Uyanan kız kardeşine sarıldı, üstünü örttü.

“Korkma Sulin, rüzgâr esiyo, bomba değil”

Bitişikteki evin yanındaki kerpiç duvar yıkılarakMeliklerin evinin önünü kapattı. Burası, darsokaklarıyla ilçe merkezine uzak bir mahalleydi. Neyapacağını şaşıran çocuk, pencereyi açıp, “SamiAmca!” diye bağırdı. İyi insanlardı komşuları.Yardımları dokunmuş, “Ne iş olsa yapın, çocuklarıokula yazdırın, sizi dilenci sanmasınlar.” öğüdünüvermişlerdi. Şanslıydılar böylesi iyi insanlarla yakınoldukları için. Tanıdıkları bir öğretmen deyakınlarında bulunan okula alınmalarını sağlamıştı.Buranın dilini anlamaya, yazmaya başlamışlardı bile.

Konuşmalarındaki aksaklık, ilk günlerdeki gibi sorunolmuyordu artık. İstanbul'da, bir tekstil atölyesindeçalışan akrabaları da onlara iş bulacaktı.

Kimi insanlar, kimi değil çoğunluğu, huzurlarınıkaçırdığı için aşağılık yaratıklarmış gibi bakarlardıonlara. Bu savaşı yaratanlara değil, yurtlarınasığınanlaraydı öfkeleri. Sığıntı gibi görüyorlardıonları. Milyonu geçtiği söyleniyordu gelenlerin. Hergün yenileri ekleniyordu bu sayıya. Nüfusla birlikteyoksulluk ve işsizlik artarken, kaygılanmakta haklıbuluyorlardı kendilerini. Hırsızlık, yoksulluk artmıştıonlar geleli beri.

“Sami Baba, KerimanAna” diye yeniden seslendi.

Ses yoktu.

“Keriman Ana bu saatte bir yere gitmez ki” diyedüşündü. “Olsa bile bir başına nasıl yardım edecekti. ”

Rüzgâr, evdeki derme çatma eşyaları savurmayabaşlayınca Melik pencereyi hızla kapatıp, açılmasınıönlemek için önüne bulabildiği ağır nesneleri yığdı.Mutfağa gidip bir tepsiye peynir, zeytin koyupkardeşiyle yemeğe başladılar. Tek başına üstesindengelemezdi kapının önündeki yığıntıyı çekmeye.Umarsız, durumu gören birinin yardımınıbekleyeceklerdi.

Şiddetini artıran fırtınanın arkasından gök gürledi,rüzgârla yarışan yağmur başladı. Altı yaşındaki

Öykü

[email protected]

Page 53: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-53-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

kardeşiyle, geldikleri yeri, akrabalarını, arkadaşlarınıkonuşup gülüştüler korkularını azaltmak için.

“İlk bombada yatağa işemiştin” diyen Melik,ağabeyliğin verdiği sorumlulukla Sulin'e güvendeolduklarını duyumsatmaya çalışıyordu.

Fırtınayla birlikte yağmurun da hızı artmış,sokaklar göle dönüşmüştü şimdiden. Penceredensızan suyu, eski bir havluyla silip küçük ısıtıcıyıçıkardı Melik. Üşümüşlerdi. Babası, “Haftalığımıalınca, kullanılmış da olsa bir soba alacağım” demiştiiki gün önce. Hava kışa dönüyordu artık.Komşularının verdiği bu küçük alet yeterli olmuyorduevi ısıtmaya.

Yırtılmaya yüz tutmuş heybemsi çantasındanmatematik kitabını çıkararak işaretlediği sayfalarüstünde çalışmaya başladı. Sıkılınca, sınıfkitaplığından aldığı, SamedBehrengi'nin 'Küçük KaraBalık” kitabını okumaya başladı. Kendini, özgürlüğüarayan, başka dünyaları keşfe çıkan karabalığın yerinekoyup düşlere daldı. Yuvasından, ailesinden çokuzaklarda, tehlikelere karşın, hedefine ulaşmayaçalışan balığa hayranlık duyuyordu. “Büyüyünce bende gezerim dünyayı. Büyük adam olmalıyım, buradasığıntı gibi yaşamak istemiyorum, ülkeme dönüp iyişeyler yapmalıyım.”

“Üşüyom abey” diye sızlanan Sulin'e dönerekdüşlerinden uzaklaştı. Kız kardeşinin incecik yüzüne,titreyen zayıf bedenine bakınca içi sızladı.

“Tamam, bir derece yükselteyim” diyerekdüğmeyi üçe çevirdi. O denli yakındılardı ki yereeğilen Sulin'in başı, kor gibi yanan ızgaraya çarptı.Korku ve telaşla geriye çekilirken, kürsünün üstündeiğreti duran ısıtıcı, oturdukları minderin üstünedevrilip, açık duran kitabı tutuşturdu. Ne yapacağınışaşıran Melik, önce yerdeki kilimi çekip alevlerebastırmak istedi, başaramayınca pencereden “Yardımedin!” diye bağırdı. Kapıya koşup açmaya çalışırken,son gördüğü kız kardeşinin saçlarının alevler içindeolduğu, duyumsadığı ise sırtındaki sıcaklıktı.

Çığlıkları yağmurun sesine karıştı…

Ertesi gün sele batmış bu kenar mahalledesığınmacıların oturduğu iki evde yangın çıktığıanlaşıldı. Meliklerin evi oturulamaz durumdaydı veçocukların yanmış bedenlerine sarılan annesi delirmişgibi boşluğa bakıyordu…

***

“Yav, bu sığınmacı ana babalar neye güvenip deçocukları evde bir başına bırakır ki?..” Elindekigazetenin üçüncü sayfasına sıkıştırılmış yangınhaberini okuyan TuranAçıkgöz, “cık cık” diye ekleyip

başını salladı. Gerçi gecekondu semtlerinde kendivatandaşları da buna benzer acılar yaşıyordu da bunlarsefaletin, cehaletin simgesiydiler ona göre. Magazinsayfasına geçtiğinde yazıklanmasının yerini,dedikodu haberlerinin çekiciliği almıştı.

Kahvesini de içtikten sonra iki gün öncedeğiştirdiği Opel marka arabasına binip parti binasınagitti. Sınırı açma kararı üstünden iki yıl geçmişti ves ığ ınmac ı l a r ın 'Va tandaş ' o lma kara r ın ıgörüşeceklerdi. Korumaların yardımıyla arabasındanindi. Kendisiyle görüşmek isteyen birçok insana,selam verip zoraki gülümsemeyle odasına girebildi.

“Bir patlama daha olmuş.” diyen danışmanına,üzülmüş gibi yapıp, “Vah vah! Başkanı bekleyip, onunistediği demeci verelim, acele etme.” dedi.

“Yeşil alandaki ihaleden haber var mı” diyesormayı da unutmadı.

Aynı günün akşamı, tüm televizyonlarda, ölenlerve yaralananların sayıları veriliyor, kimi insanlarçayını yudumlayarak film gibi izlerken, kimi deülkenin gidişatına duydukları içten üzüntüyleyönetenlere kızıyor, internet ortamındaki paylaşımsayfalarına içlerini döküyordu…

Hiçbir karanlık benim değil bundan böyleNe kasvetli gökyüzüNe içimde sırça köşkUykusuz gözlerimde kara bir bulutDökülse gözlerimden hüznü yağmurunIslanacak yanaklarım

İstanbul caddesiHadi dedim, hadi hadım et duygularınıSevgini kurtar köleliktenÖzgür bırak tutsak ruhunuKanat çırp maviliklereKendin ol!..Sakın mutsuz olma...

Kendin Ol..

Müjgan Tutan [email protected]

Page 54: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-54-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Körkuyu Kasabası, İç Ege'de kuzey tarafındadağlar, güneyinde Körkuyu Ovası. TürklerinAnadolu'ya gelişinde Hüsemgazi tarafından çadırkurulmuş, sonra da yerleşim alanı olarakbenimsenmiş bir kasabadır. Bu kasabanın dağlarındakeçileri, ovalarında koyunları çoktur. Durum böyleolunca çobanları da boldur. Neredeyse köyün yarısıçobandır.

Bu kasaba, yıllar sonra belediyelik olmuş, köyünkalıplı çobanlarından Hüsem Safoğlu, iktidarpartisince aday gösterilmiş. Koyunları gütmesini iyibilen Hüsem, bu kez insanların başına belediyebaşkanı olmuş. Partisinin il başkanı Hüsem'e:“Başkan dediğin şöyle olmalı, başkan dediğin böyleolmalı.” diyerek onu bir kalıba sokmuş. BizimBaşkan Hüsem, kasketi bırakmış, yerine sopanınüstünde durur gibi görülen leğen şapkayı giyerolmuş. Önceleri yakasız gömlek üzerine kıravattakarken, uyarılınca yakalı gömleğe takar olmuş. Altve üst çenesinde birer dişini altın yaptırarak beyliğiniçevresine göstermiş. Parmağındaki şövalyeyüzüğünü çıkarıp daha kibar bir yüzük takmış.Yastığının altında ütülediği pantolonunu terziyeütületmeye başlamış. Yeni iki takım urba diktirmiş.Kıçından düşecek gibi duran pantolonunu kemerletutturur olmuş. Ayakkabıları çorabıyla birlikte olsada boya yüzü görmeye başlamış. Tıraş olurkensürekli kanattığı suratını artık berberlere emanetetmiş. Zorla da olsa İlçe Kaymakamı tarafından palabıyıklarını kesmeye ikna edilmiş. Beygir dudağı gibihissetmiş dudağını uzun süre. Makamına aldığıdöner koltukta bir ayağını kıçının altına alarakoturmaktan çok hoşlanırmış. Başkan ya, bir de arabaalmış. Direksiyonda baston yutmuş gibi kaskatıgeçermiş kasaba meydanından. Bazen korna çalmayıunutur, eliyle İşareti yaparmış.

Partisinin borusu ötmekte her yerde. tek başınaiktidar olmuş partisi. Birçok kasabayı ilce yapmasözü vermiş genel başkanları olan başbakan. İlçebaşkanıyla birlikte Ankara'ya gitmişler. Partilivekillerle görüşmüşler. Körkuyu Kasabası'nın ilçeolduğunda parti oylarının ikiye katlanacağınısöylemiş Hüsem Safoğlu.Ağzı kulaklarında dönmüşkasabasına. “Körkuyu'nun ilçe olacağı” muştusunu

vermiş hemşehrilerine. Kısa bir süre sonra ResmiGazete'de yayımlanmış Körkuyu'nun ilçe olduğu.Belediye Başkanı mutlu. İlçesine kaymakamgelecek, hakim, savcı gelecek, polis karakoluaçılacak, forsu ikiye katlayacak. Kimse eline sudökemeyecek başkanın. Kendi kendine: “UlaHüsem, böyük adamlarla haşırneşir olcan gari.Bundan sonra senin bokunun üstüne bok koyan çıkarmı? Bileğini de büken olmaz. Hadi hınzııııır!..”

Bu keyifle eve yöneldi. “Fadime gııııız! Bengeldim.”

Körkuyu Kasabası ilçe olmuştu. Başkan oğlunupartinin ilçe başkanı yaptırdı. İlçenin kuzeyindekidağda mermer aramak için kredi aldı ilçe başkanıolan Hüsem'in oğlu. İş makinası, ötede beride birazçalıştı. Ortak olarak aldıkları maden mühendisi,krediyi aldığı gibi toz oldu. Kaymağı kaptırmakcanlarını sıktı Hüsem'in ve oğlunun. Başkan: “Ulagavat.” dedi oğluna.

İlçeye yeni karakol için yer aramaya geldiler,tapu dairesi kiralandı, sağlık merkezinin yeribelirlendi. Mahkeme olacak bina için AdilBakanlığından bir görevli geldi gitti.

Bir Pazartesi sabahı, sekreteri belediye başkanıHüsem Safoğlu'na: “Başkanım, ilçemize tayin olanSavcı Bey telefonda. Sizinle görüşmek istiyor.”Heyecanlandı, şöyle bir kaşındı, telaşla ağzındantükürük saçarak: “Bağla gızım. Acele bağla.” “Alo,sayın başkanım. Ben ilçenize atanan savcı Hurşitİşbilir.” “Arz'ı hörmet ederim sayın savcım.Buyurun, emirlerinizi bekliyorum.” “Estafurullahsayın başkanım. Ben partiden sizin çok değerli birbaşkan olduğunuzu öğrendim. Laf aramızda benimde samimi arkadaşlarım var partide. Sizinle birlikteçok başarılı çalışmalar yapacağız. Birlikte ilçeninhuzur ve düzenini sağlayacağız. Ben ilçedeki diğermemurlarla yüzgöz olmak istemiyorum. Her türlüişlemde önce sizin değerli görüşlerinize başvurmakistiyorum. Bu akşam otobüsle ilinize gelerek ilçeyişöyle bir görmek ve zatıalinizden ayrıntılı bilgialmak isterim. İlden ilçeye nasıl gelebilirim?”

“Çekilin.”

“Sen koskoca partinin ilçebaşkanısın. Böyle tongaya nasıl basarsın?Beceriksiz adam!”

Azmi ERMİŞazmiermiş@hotmail.com

KÖRKUYU SAVCISIÖykü

Page 55: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-55-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

“Ayıp ettin sayın savcım.” Böyle dediğine utandı.Sonra düzelterek: “Sayın savcım, biz ne güneduruyoruz. Bizzat ben kendim gelerek zatıalinizikarşılarım.” “Zahmet olacak.” Ne zahmeti!” Yinekızdı kendi kendine: “Adam gibi konuşmayıöğrenemedin bir türlü.” Dedi içinden.

Başkan ertesi gün arabasının içine bolca kavunkokan parfüm sıktı. Ceketinin iç cebinde taşıdığıhacı misinden boynuna, kulaklarına bolca sürdü.Arabayı gelinine bir güzelce sildirtti.

Ertesi gün sabah erkenden ile gitti. Otobüsteninen leğen şapkalı, kara gözlüklü ve bir avuç bıyıklısavcı beyi elinde çantasıyla görünce tanıdı. Öncesavcının bıyıklı oluşunu yadırgadı. “Demek böyükadamlardan da bıyık bırakan var.” Sarıldılar. Başkan,kendinden son derece memnun: “Ula Hüsem,bundan keri hep böyük adam eli sıkcan. Sen deböyük adam sürüsüne girdin gari.”

Şehrin pahalı bir yerinde savcı beye kahvaltıverdi. Kentin otuz kilometre uzağındaki turistikbölgeye götürdü savcı beyi. Termal havuzlaragirdiler. Okkalı bir öyle yemeği. Savcı, her seferindelaf olsun diye elini cebine atmakta. Başkan derhalkarşı çıkıyor: “Vallaha da billaha da olmaz. Senbenim misafirimsin.”

Savcı Bey, termal havuzların olduğu yerdekimoteli çok sevdi. Yer ayırttılar. Akşama kallâviyemek sofrası. Başkan, ezile büzüle: “Sayın savcımiçki alır mısınız?” “Vallaha sayın başkan gittiğimyerlerdeki görevlilerle içki içme adetim yoktur.Ancak sana kanım kaynadı. Seninle içki de içerim,ötesini de yaparım.” Rakıları yudumladılar. Geceningeç vakti çakırkeyif olmuşlardı. Savcı: “Biliyormusun başkanım. Sana bayıldım. Bundan sonra sanaHüsem demek istiyorum. Sen de bana Hurşit Bey de.Daha samimi olur.” Başkanın mutluluğu iyice arttı.Sürekli sırıtıyor, altın dişlerini gösteriyordu. Laf lafıaçtı. Bu motelde gece misafirlere eşlik eden bayanlarolduğunu çıtlattı başkan.

“Ama benim mesleğim… Yani nasıl olur başkan,bilmem ki…” “Ohooooooo Hurşit Bey, kimler gelipburada kadınlarla kalıyor. Neler duydu bu fakirinkulağı. Boş ver sen. Olur de, birisini ayarlayalım.”Savcı Bey, sözde utandı-sıkıldı sonunda razı oldu.Bu arada başkan, gündüz işinde, gece de savcıylamotelde birlikteydi. Savcı, Cuma günü mesaidensonra ilçeyi ve tutabileceği evi görmek içinbaşkandan ricada bulundu. Mesai saatinde komiserve diğer memurlara görünmek istemiyordu. Savcıilçede davul-zurna ile karşılandı. Başkanın ağzıkulaklarında. Savcı kısa bir söylev verdi:

“Körkuyu halkı!

Böylesine değerli bir başkana sahip olduğunuziçin sizleri yürekten kutluyorum. İlçeniz çok güzel.Sizleri de çok sevdim.” Kesilen koçun kanındansavcının alnına sürüldü. Yenildi içildi. Aynı güngecesi savcı, ilden Ankara'ya gideceğini, oradan dagörev yaptığı yerden eşyalarını taşıyacağını ve engeç bir hafta içinde ilçede göreve başlayacağınısöyledi. Belediye başkanının tuttuğu evi de pekbeğenmişti. İlçede vatandaşlarla vedalaşarakbaşkanın arabasıyla ile doğru giderken: “Hüsemkardeşim, bana kaç gündür bakıyorsun. Sayende çokgüzel günler geçirdim. Ben göreve başladıktan sonrainşallah sıkı işbirliği içinde çalışacağız. Sana çokyük oldum. Bilmem nasıl söylesem…”

“Hurşit Bey,

Allah aşkına söyle. Senin rican benim için emirolur. Sen benim kardeşimden de ilerisin.Allah aşkınabak vobal attım. (Vebali senin boynuyna)Söylemezsen gücenirim.”

“Şeyyyy… Benim eski görev yerimde beş aylıkkira borcum vardı, ödeyemedim. Annem hasta oldu,altı aydır üniversitelerde o doktor senin, bu doktorbenim dolaştık. Ama dünyada yiyecek ekmeğitükenmiş, ömrü bu kadarmış. 15 gün önce sizlereömür vefat etti. Anlayacağın çok masraf ettim, borcagirdim.” “Başın sağolsun. Hüsem kardeşin ne güneduruyor? Biz zor günler için dostuz. Bu dostlukpazara kadar değil mezara kadar devam edecek. Nekadar lazım?” Savcı, utanmış sıkılmış gibi yaptı: altımaaş tutarında okkalı para aldı başkandan. Otobüsbiletini de kestirdi başkan. “Sana bunu en kısazamanda öderim Hüsem Kardeşim.” dedi boynunasarılarak. “Sözü mü olur Hurşit Kardeşim…”

Başkan, savcıya çok işler yaptıracağınıdüşünmekteydi. Kaz gelecek yerden tavukesirgenmezdi. Savcıyı hazırladığı yollukla uğurladı.

Günler geçti; ne gelen var ne giden. Herkessavcıyı sormakta. En sonunda dayanamadı, partilivekilleri aradı. Vekiller, telefon ettiler kendisine.Adil bakanlığında Hurşit İşbilir adlı bir savcıolmadığını ve Körkuyu İlçesine savcı atamasıyapılmadığını bildirdiler. Başkan, utandı, kimselerinyüzüne bakamaz oldu. Dolandırılmak içine işledigaribin. Yataklara düştü ve bir hafta sonra Tanrınınrahmetine kavuştu. Kasabada başkanın kahrındanöldüğü fısıldandı kulaktan kulağa uzun süre.

Ne gariptir ki Hüsem Başkan, dolandırılan neilk ne de son vatandaştı.

Page 56: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-56-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

ADABELEN'E İLK ADIM(I)(Öğretmen Okuluna Giriş)

Ekrem ERKAN*

1960 yılında ilkokulu bitirmiştim. Bir üstüokullara gidip okumak istiyordum. Ailemin,ekonomik gücü iyi olmadığı için, beni ortaokul velise gibi okullarda okutma şansları yoktu. O yüzden,yatılı devlet okullarının birinde okumalıydım. Ailemve öğretmenimin destekleriyle, öğretmen okulunagiriş sınavı başvurumu yaptırmıştım.

Okula giriş, yazılı ve sözlü sınavlarla oluyordu.Sınavları kazanırsam, Aydın-Ortaklar İlköğretmenOkulu'nda okuyacaktım.

Ne yazık ki, o yıl bana okuldan gönderilen sınavaçağrı yazısı, elime sınavlardan sonra geçtiği için, oyılki sınavlara girememiştim. Bir yıl kaybetmiştim.

Babama ve anneme, okuma isteğimi sürekliyenileyerek; onların başlarını çokağrıtmıştım.

Onlar da:

“Önümüzdeki yıl, başvurumuzutekrar yapar, şansımızı bir kez dahadeneriz.” diyerek, beni okutmakistediklerini, hep tekrar edip durdular.

O, bir yıllık süreyi, koyun güderekgeçirmiştim. O ara dönem, bana çokuzun gelmişti. Günler geçmekbilmiyordu. Bol bol kitap okuyordum.Koyun güderken bile kitaplar hiçelimden düşmüyordu. Çevremdekibazı insanların, benim bu halimebakarak:

“Oğlum, sen öğrenci misin, yoksa çoban mısın?”diyerek, benimle alay ettiklerini bilirim.

Ben özellikle öğretmen olmak istiyordum.Çünkü ilk tanıdığım meslek öğretmenlikti.Öğretmenlerime hep gıpta etmişimdir. Ben de bumesleğe sahip olup toplumda yerimi almakistiyordum. Neyse, ertesi yıl geldi. (1961) Öğretmenokullarına giriş için başvuru süreleri başlamıştı.Başvuru dilekçemi okul müdürümüz Kamil SarıÖğretmen, ilgili okula göndermişti. O yıl, sınavlaragirmek için benden başka, beş, öğrenci dahabaşvuru yapmıştı.

Bu arada okullar yaz tatiline girmişti. Babamla

diğer sınava girecek öğrenci babaları toplanaraköğretmen Kamil Sarı'dan, sınavlara kadar kursgöstermesi için ricada bulunmuşlar. Kamil Sarıöğretmenimiz bunu memnuniyetle kabul etmiş. Bunedenle Derbent'te, Mehmet Yılmaz'ın evinde,H a z i r a n v e Te m m u z a y l a r ı s ü r e s i n c eöğretmenimizden kurs gördük. Bilgi ve beceriyönünden çok büyük destek aldık. Özellikle, Türkçeve Matematikten, eksiklerimizi giderdik.

Benim en çok zayıf olduğum konu, Türkçede“ismin halleri”ni, çoğu kez yanlış kullanıyorolmamdı. Bu hatayı zaman zaman hala yapmıyordeğilim. Bir gün Öğretmenim Kamil Bey, kurssırasında bana saati sormuştu. Ben de:

“Onikiye beş geçiyor.” demiştim.

Öğretmenim:

“ E k r e m , i s m i n ' i ' h a l i n ikullanacaksın, 'e' halini değil. Onikiyebeş geçiyor, denmez. On ikiyi beşgeçiyor; ya daon ikiye beş var, denir. Buhataları yapmamalısın. Konuşmana veyazım kurallarına dikkat etmelisin,yoksa kompozisyondan geçerli notalamazsın.” demişti. Bu tür hatalar,galiba biraz da yöremiz insanınınsöyleyiş biçiminden (ağzından)kaynaklanıyor olsa gerek!

Kompozisyonun ne olduğunubilmiyordum. Yani bir başka deyişle

yazılı anlatım. Bir konu üzerinde yazı yazmak. Hemde bir plana bağlı olarak, giriş, gelişme ve sonuçbölümlerini belirterek yazmak. Paragraf neydi?Konu başlığı nedir? Hep bunlardan bihaberdim.Bütün bu bilgileri, öğretmenimiz Kamil Bey, bizlereher gün uygulamalı olarak göstermişti.

Matematikten de faiz ve yüzde hesapları,problem çözme, alan ve hacim ölçüleri, geometrikşekilleri tanıma, kesir sayılarıyla ilgili birçokbilgileri öğretmenimiz Kamil Sarı'dan öğrenmiştik.Bu bağlamda o iki aylık kurs, benim için çok yararlıolmuştu. Ayrıca bende, özgüven duygusu yaratmıştı.Daha aktif ve daha atılgan bir kişiliğe sahipolmuştum.

[email protected]

Kamil Sarı

Page 57: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-57-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTEEĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Sınav günü geldi. Sınava giriş belgeleri deelimize ulaşmıştı. Bu kez bir engel çıkmazsa,sınavlara kesin kes girecektik. (Sanırım sınav tarihi,23–24 Temmuz 1961 gibiydi.) Sınav yeri: Alaşehir-Beşey lü l İ l koku lu bahçes indek i çocukkütüphanesiydi. (Orası daha sonra yıkıldı.)Babalarımız başta olmak üzere, öğretmenimiz KamilBeyle birlikte, Alaşehir'e, bir gün önceden geldik.Yıldız Otel'de kaldık. Şehri dolaştık. Gezdik-tozduk... İlk kez bisiklet binmeyi o zaman öğrendim.Önce üç tekerlekliyle başlayıp, sonra iki tekerleklibisiklet sürmeyi, çabuk kavramıştım. Ama ne yazıkki, benim hiçbir zaman bir bisikletim olmadı!

Ertesi gün sınav yerine geldik. Çokheyecanlıydık. Görevliler tarafından teker, tekeriçeri alındık. İçeride, bizlere boş özel sınav kâğıtlarıdağıtıldı. Sınav başlamıştı.

Sınav komisyonundaki görevliler, Kamil Sarıöğretmenimizi yanlarına çağırdılar. Ona, salondabulunan tahtaya, sınav sorularını yazma göreviverdiler. Komisyon, ağzı mühürlü sarı bir zarfıniçinden çıkarttıkları soru kâğıdını, Kamil Bey'euzattılar. O da bu soruları, herkesin okuyabileceği birşekilde tahtaya yazmıştı. İlk sorular Türkçe ileilgiliydi. Şimdiki gibi anımsıyorum, sorulardan biri:“En çok hangi mevsimi seviyorsunuz anlatınız?”şeklinde, bir kompozisyon sorusuydu. Ben ilkbaharıseçmiştim. Tabi yazının giriş, gelişme ve sonuçbölümlerini paragraf, paragraf belirterek,kompozisyonumu tamamlamıştım. Diğer soruları dayanıtlamak pek zor olmamıştı. Dedim ya, bizlere, oiki aylık kursun, büyük yararı olmuştu.

Sıra matematik sorularına gelmişti. Bir soruhariç, tüm soruları teker teker yanıtlamıştım. O soruda şöyleydi: “Yüzde altı zararla 1880 liraya satılanbir halının alış fiyatı kaç liradır?” Oran - orantıyıbilmeden bu soruyu yanıtlamak elbette olanaksızdı.O sınavda, bu soruyu kaç öğrenci doğru yanıtvermiştir, bilemiyorum.

Sınavım iyi geçmişti. Ümitle sınav sonuçlarınıbeklemeye başlamıştım. O zamanlar, Alaçatı'dakievimizde oturuyorduk. Bir gün babam Derbent'egitmişti.Akşam olmuş, o hala eve dönmemişti.

Annem:“Çocuklar biz yemeğimizi yiyelim.Babanız, galiba biraz geç gelecek. Gelince o da yer.”dedi.

Yemeğimizi yedik. Daha sonra ben, gazlambasının yanına giderek, o günlerin “Okuma”kitabındaki, Ömer Seyfettin'in “Kaşağı” okumayabaşladım. Konu çok duygusaldı. Okudukça gözlerimyaşarmıştı.

Bu yoğun duyguları yaşadığım sırada kapımızaçıldı. Gelen (rahmetli) babamdı. İçeriye heyecanlıbir şekilde girdi. Gözlerinin içi gülüyordu. O benimiçin, hayatımın en önemli haberini getirmişti:

“Ekrem, kazandın! Oğlum, sınavı kazandın.Seni tebrik ederim.” diyerek, beni öpmüş,“kazandınız “ belgesini bana göstermişti.

Evet, gerçekten sınavı kazanmıştım. Buna çoksevinmiştim. Babam, annem ve kardeşim de çoksevinmişlerdi. Eylül ayının ilk günlerinde, sözlüsınav için, Ortaklar İlköğretmen Okulu'naçağrılıyordum.

O gece sabaha kadar gözüme hiç uyku girmedi.Sınava giren arkadaşlarımdan dört kişi dahakazanmıştı. Toplam beş kişi. Bu azımsanacak birsayı değildi. Bu başarı bizlerin olduğu kadaröğretmenimiz, Kamil Sarı'nın da bir başarısıydı.

İkinci sınav yaklaşmıştı. Sınav kazananöğrencilerin babaları, tekrar bir araya gelerek,Ortaklar'a gidiş için sözleşirler. ÖğretmenimizKamil Sarı'ya, bizimle birlikte gelmesi için ricaederler. Bizlerin başında olsun, bize sınav taktiğiversin, diye. Sağ olsun, bizi kırmadı. Bize yoldaş verehber oldu. Hiç karşılık beklemeden, bizim içinyapabileceklerinin en iyisini yapmıştı. Şimdidüşünüyorum da; bugün, kim böyle bir şeyyapabilir?..

Hep birlikte sınav için yola çıktık. Uzun biryolculuktan sonra, Ortaklar'a geldik. Sınav süresince“Işık Otel”de kalmıştık. Daha sonra Adabelene yaniokul yerleşkesine vardık. Okul, şehir dışında birçokyapılardan (idare binası, dershaneler, atölyeler,galeriler, yemekhane ve yatakhaneler, öğretmenlojmanları, hamam, çamaşırhane, fırın, kütüphanegibi hizmet binalarından) oluşmaktaydı. Her tarafbakımlı temiz ve çok güzeldi. Yemyeşil ağaç veçiçeklerin arasında harika bir yerdi. Ne de olsageçmişi “Ortaklar Köy Enstitüsü”ne dayanıyordu.Yatılı bir okuldu. Sözlü sınavı da kazanırsam, burada

Babam Ali Erkan Annem Ay Erkanşe

Page 58: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-58-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

okuyacaktım. Gerçekten bunu çok istiyordum.

Sınavlar başlamıştı. İlk gün Türkçe, ikinci günMatematikten sınava girmiştik. (Türkçeden ZülfikarOrtaç, matematikten Mehmet Kahvecioğlutarafından değerlendirilmiştim.) Üçüncü gün desonuçlar belli oldu. Sözlü sınavı kazanmıştım. İlkönce müjdeyi bana öğretmenim Kamil Sarı vermişti.Babamla birlikte beni tebrik edip öpmüşlerdi.Benden başka iki arkadaşım daha, sınavı kazanmıştı.Çok mutlu olmuştum. Kazanamayan arkadaşlara daçok üzülmüştüm.

Kamil Sarı Öğretmenimizin, üzerimizde büyükbir emeği vardır. O'na, buradan şükran ve minnetduygularımı belirtir, saygı ve selamlarımı sunarım.İyi ki varsınız Kamil Öğretmenim. Ellerinizdenöpüyorum.

Sınav sonuçlarını öğrendikten sonra, tekrar köyedönmeliydik. Yine aynı şekilde sınava gelişte olduğugibi, birlikte hareket ederek, okuldan ayrıldık.Ortaklar'a gittik. Oradan otobüse binerek, İzmir'egeldik.

Sevinç ve heyecanımızdan gökyüzünde uçargibiydik. Anlatılmaz duygular yaşıyorduk! İzmir'deFuara girdik. Fuar içinde gezdik, hayvanat bahçesinidolaştık, dönme dolaplara bindik. Kahkahaaynalarına baktık. Güldük, eğlendik. Hoş vakitlergeçirmiştik…

Daha sonra köyümüze dönmek üzere, otogaragittik. Alaşehir'e kalkan otobüslerden birine bindik.Alaşehir'e geldik. Oradan da Derbent arabasınabinerek, mutlu bir şekilde, köyümüze, evimizedönmüştük.

Annem ve kardeşim benim sınav kazanmamı, içiburuk bir şekilde karşılamıştı. Ne sevinmişler, ne deüzülmüşlerdi. Onlardan ayrılacağım, uzaklaşacağımdiye bir hüzün, bir garipseme duygusunakapılmışlardı. Fakat yapılacak bir şey yoktu. Benimbu okula gidip, okumam gerekiyordu.

Okula kayıt zamanı yaklaşmıştı. Babamdanistenen (8500 liralık yüklenme senedi vs.) belgelerlebirlikte 20 Eylül günü, okulda hazır bulunup kayıtişlemlerini yaptırmamız isteniyordu.

İç ve dış giysiler, havlu, diş fırçası, spor ayakkabıgibi eşyalarımın, hepsi babamın asker bavulunayerleştirilmişti. Aile ocağından ayrılma vaktigelmişti.Artık yola çıkabilirdik

Mahallemizdeki tüm akraba ve komşularımızla,kardeşimle, mahalle arkadaşlarımla vedalaştım.Hepsi bana iyi yolculuklar dilediler. “Allah zihinaçıklığı versin. Derslerine çok çalış!” diye de

öğütlerde bulundular. Annemin, babamın eliniöptüm. Tam yola çıkmak üzereyken,Annem:

“Oğlum, okulda herkes ne yapıyorsa sen deaynısını yap! Okula varınca mektup yazmayı daunutma. Haydi, yolun açık olsun. Güle, güle git.”diyerek yolcu edilmiştim.

Babamla birlikte Ortaklar İlköğretmenOkulu'nun yolunu tuttuk. Yine, yorucu ve uzunca biryolculuktan sonra, okula geldik. Yöneticilertarafından kaydım yapıldı.

(Alaşehir: 17.07.2016)

--------------------------------------------------

*Adabelen1967 mezunu

Ahmet CENGİZ

bozk r nö rettikleri

ı ığ

[email protected]

epey bi şey öğretti bana

düzünde sıcakgüvercin kalçası söğütbayırında soğukustura

badanası akilk mektep bahçesi

kitapkuyubaşında aşırmaçevresi oyalı nazkavakserçe şelalesi

buğday lezzeti tenyalınkat güneşsarı sevdabereket

ahlatyalnızlık biriktiren dirençavu tlarını yiyen gençbarikatisyan

şu bozkır

r

Page 59: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-59-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

1- Adabelenli Ali Kaymak'ın konuğuolmak

Esat ERSÖZ'den

Sayın Dernek Başkanım Mustafa Bey,

II- Saygıdeğer Hocalarım, SevgiliArkadaşlar,

Datça'da yaşayan 1961 mezunu ağabeyim AliKaymak'ın ve eşinin konuğu olmak çok güzeldi.

O, Ortaklar Öğretmen Okulu'nun 27 Mayıs İhtilalisürecindeki öğrencilerinden. Okulun sevilen EdebiyatÖğretmeni Zülfikar Ortaç Bey'e okulda bir kitapkooperatifi kurmayı önerir. Öğretmen öneriyi önemserve kabul eder. Ali Kaymak, Ali Yavuz, Ali Çakır veCahit Kavcar'dan oluşan Kitap Kooperatifi Yönetimi,Varlık Yayınları ile yapılan anlaşma gereği öğrencilereindirimli kitap getirtir.1960 yılına kadar okullardayapılmış ilk örnek uygulama gayet başarılı olur.

Geniş sohbetimizin aklımda kalan önemlinoktalarından biri bu oldu. Sevgili ağabeyimiz AliKaymak ve eşine sağlık ve huzurlu bir yaşamdiliyoruz.

-------------------------------------------------------

Mustafa ÖZMEN- Dernek Başkanı

Ali Kaymak benden iki sınıfbüyük ağabeyim ve hem deMuğla'dan hemşerim. CahitKavcar Ağabeyimizle aynı sınıftaidiler. Cahit Ağabey de Muğla-Fethiye'li hemşehrimiz. İkisi deEdebiyat Öğretmenimiz ZülfikarOrtaç'ın gözde öğrencilerindendi.1 9 6 0 İ h t i l a l i ' n e k a d a röğretmenlerimizin Cumhuriyet

Gazetesi ve Varlık Dergisi almaları siyaseten büyük birrisk idi. Okulda sadece Zülfikar Ortaç ve Mesut Tarcanöğretmenlerimiz Cumhuriyet alıp okurlardı. ZülfikarOrtaç Öğretmenimiz gazeteyi ceketinin cebine koyarkengazete adını (Cumhuriyet) belli olsun diye dışarıb ı r a k a r a k k ı v ı r ı p c e b i n e k o y a r d ı . D i ğ e röğretmenlerimizden cumhuriyet alanlar ise yazısı içkısımda kalacak biçimde kıvırıp ceplerine koyarlardı.Ali Kaymak ve Cahit Kavcar gözü kara iki öğrenciydiler.Hem Cumhuriyet Gazetesi'ni hem de Varlık Dergisi'niellerinden eksik etmezlerdi. Özellikle Ali KaymakAğabeyimizin yaşamı sol mücadele içinde geçmiştir.Sizlere ve bu iki değerli ağabeylerim Ali Kaymak veCahit Kavcar'a selam ve saygı ile...

Tatilim sırasında eğitim sistemiyle alakalı birsohbette fikirlerimi belirtip öğretmen lisesi mezunuolduğumu söyleyince, sohbet ettiğim yakınım köyenstitüsü mezunu bir tanıdığı olduğunu söyledi. Hemengidip tanışmak istedim. Kendisini evinde ziyaret ettim.Tahmin edin ne yapıyordu? Bulmaca çözüyordu.

İsmi Vahit Çerçi, 88 yaşında ve 1947 Ortaklar KöyEnstitüsü mezunu. Muğla/Milas/Ören'de yaşıyor.Kendisiyle uzun bir sohbet ettik. Anılarını anlattı, okullailgili sorular sordu. Tam bir beyefendiydi. Kültürlü,sıcakkanlı, konuştukça daha çok dinlemeyiisteyeceğiniz, köy enstitüsü ruhunu sonuna kadaryaşamış ve o bağı hiç koparmamış birisi. Ziyaretimdençok memnun kaldı. Gözlerindeki ışığı, mutluluğugörmenizi isterdim. Demek ki okullar kapansa da köyenstitüsü, öğretmen okulları ruhu hiç bitmiyor. Bu ruhunbir parçası olmaktan duyduğum gururu kelimelerleanlatamam. Yolu düşenler için Ören'de kime sorsanızgösterir Vahit Amca'nın evini. Uğrayıp keyifli bir sohbetedebilirsiniz.

Herkese selamlar, saygılar…

OrtaklarAnadolu Öğretmen Lisesi mezunu

BURAK KARADUMAN

Adabelenlilerin “Facebook diyalogları”

Page 60: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-60-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Pakistanl ara t rmac yazar 'inkaleme ald

ba l kl yaz s n sunuyoruz:

***

Dünyada yaln zcavar.

Peki,

Müslüman. (1 milyar Asya'da, 400 milyonAfrika'da, 44 milyon Avrupa'da, 6 milyon Amerikak tas nda.)Yani

Tarafs z ve bilimsel yollarla tespit edilminedenlerini ö renmek istiyorsan z lütfen okumaysürdürün…

*

Tüm zamanlar n en etkin bilim adambirYahudiydi.

Psikanalizin babas birYahudiydi.

Yahudiydi.

insanl a a i nesini arma anetti.

ilk çocuk felci a s n geli tirdi.

lösemiye kar ilaç buldu.

Hepatit-B a s n geli tirdi.

frengiye kar tedaviyi buldu.

bula c hastal klarla ilgilibulu uyla kazand .

ilk do um kontrol hap ngeli tirdi.

nöromasküler ileti imalan nda

kazand .

endokrinoloji (metabolik sistemrahats zl klar , diyabet, hipertiroid) tedavilerindekullan lan yöntemi geli tirdi.

Terapi'yi (aklibozukluklar , depresyon ve fobi tedavilerindekullan lan psikoterapi yöntemini) geli tirdi.

insan gözü hakk ndakibilgilerimizi geli tirerek kazand .

Stanley Cohen embriyoloji (embriyon ve geli imiçal malar ) dal nda ald .

böbrek diyaliz makinesini yapt .

Peter Schultz optik lif kabloyu, Charles Adlertrafik klar n ,

paslanmaz çeli i,

sesli filmleri,

telefon mikrofonunu,

ilk bantl video kay tmakinesini geli tirdi.

ilk mikro-i lem çipini icat etti.

ilk nükleer zincirleme reaktörünügeli tirdi.

Peki, ama;

Yahudiler niçin bu kadar yarat c ve neden bukadar güçlüler?

Ralph Lauren , Levi Strauss, Howard Schultz , Sergei Brin

Michael Dell , LarryEllison Donna Karan ( ), Irv Robbins

Bill RosenbergRichard Levin (

ı ş ı ıığı

ş ı ı ı ı ı

ı

ı ı

İyi ama Yahudiler Müslümanlardan niçin 100 katdaha güçlü ve daha zengin ve daha eğitimli ve dahamucitler?

ı şğ ı ı

ı ı

ı

ığ şı ğ ğ

şı ı ı ş

şı

şı ı ı ş

şı

şı ı ış ı

ğ ı ış

şı

ı

ı ı ıı ş

ıı ş

ış ı

şış ı ı ı

ı

ışı ı ı

ğ

ı ış

ş

ş

ı ı

Dr. Faruk Saleem“Müslümanlar Yahudilerden neden

geri kald ?”

Dünyada nüfus bak m ndan az nl kta olanYahudiler, Dünyay yönetiyor.

14 milyon Yahudi / Musevi

kaç Müslüman var: 1,4milyar

dünyada 1 Musevi'ye kar n 100Müslüman var…

AlbertEinstein

Sigmund Freud

Karl Marks

Tüm insanl a zenginlik ve sa l k katmYahudilere bakal m:

Benjamin Rubin

Jonas Salk

Gertrude Elion

Baruch Blumberg

Paul Ehrlich

Elie MetchnikoffNobel Ödülü

Gregory Pincus

Bernard KatzNobel Ödülü

Andrew Schally

Aaaron Beck Cognitive

Gerald WaldNobel Ödülü

Nobel

Willem Kolff

Benno Strauss

Isador Kisse

Emile Berliner

Charles Ginsburg

Stanley Mezor

Leo Szilard

son 100 y l içinde Yahudiler sadecebilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazan rken, 1.4milyar Müslüman neden yaln zca 3 Nobel kazand .

Yahudi inanc na ba l ve küresel çaptabüyüyüp tan nm u yat r mc lara /i adamlar nave markalar na bakal m:

(Polo) (Levi'sJeans) (Starbuck's)(Google), (Dell Bilgisayarlar )

(Oracle), DKNY(Baskins & Robbins), (DunkinDougnuts), Yale Üniversitesi'ninkurucu ba kan ).

Yahudi inanc na ba l ve küresel çaptabüyüyüp tan nm u sanatç lara bakal m:

ı

ı ı ı ıı

şı

ığ ğ ı ışı

ıı

ı ı

ı ğ ıı ış ş ı ı ı ş ı

ı ı

ı

ş ı

ı ğ ıı ış ş ı ı

(Kuzey ve Güney Amerika'da Asya'da, Avrupa'da ve Afrika'da

Musevi ya yor.)

(kaslarlasinir sistemi aras ileti im)

7 milyon, 5milyon 2 milyon 100 bin

Michael Douglas, Dustin Hoffman, HarrisonFord, Woody Allen, Tony Curtis, Charles Bronson,Sandra Bullock, Billy Crystal, Paul Newman, PeterSellers, George Burns,

şı

ı ş

ıı

Sorular ve Yanıtları

Pakistanl Dr.Faruk Saleem:“Müslümanlar Yahudilerden neden geri kald ?”

Sorular ve Yanıtları

Page 61: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-61-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Goldie Hawn, Cary Grant, William Shatner,Jerry Lewis, Peter Falk…

Yönetmenler ve yap mc lar aras ndakiYahudiler:

Steven Spielberg, Mel Brooks, Oliver Stone,Aaaron Spelling Neil Simon

Andrew VainaMichael Mann Milos Forman

Douglas Fairbanks IvanReitman Kohen Karde lerWilliam Wyle William James Sidis

Sorun kendinize:

Sorun kendinize:

Cevab udur

kaliteli e itim

Bu e itim sorgulay cara t r c yarat c

Soru:

Cevap:

OKUMA YAZMA ORANLARI DA ÇOKDÜ ÜK!

%50'si ilkokulmezundur ve sadece %2'si üniversiteyi bitirmi tir.

B L M NSANLARININ ORANLARI DAÇOK DÜ ÜK!

1 milyonMüslüman ki iye sadece 1 bilim insandü mektedir

NEDEN?..

SONUÇ:

ı ı ı

ş

ı ş

ğ

ğ ı ış ı ı ı ı ı

Ş

ş

İ İ İŞ

ş ış

(Beverly Hills 90210),(The Odd Couple), (Rambo 1 /2 / 3),

(Starzky and Hutch),(One Flew Over The Cuckoo's Nest, Amadeus),

(TheThief of Baghdat),(Ghostbusters), ,

r. ,

250'lik IQ derecesiyle dünyaya gelmi en parlakinsan hangi dine mensuptur?

NedenYahudiler bu kadar güçlüdür?

:

Her çocu a ve her genceverirler…

türü (teslimiyetçi de il),(ezberci de il) ve d r (bilgi

üretmek/bulmak içindir)

Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür?

Yanl e itim verdikleri ve geli ime yararolmayan birer e itim sistemi uygulad klar için(Büyük oranda Din Eksenli, Sorgusuz, Ara t rmas z,Ezberci ve Dayatmac e itim…).

Oysa Gezegenimizde yakla k 1.476.233.470Müslüman ya amaktad r.

Yani, toplam dünya nüfusu içinde her 5 ki idenbiri Müslümand r.

Her bir Hindu'ya 2 Müslüman dü mektedir, herbir Budist'e kar l k 2 Müslüman vard r ve her birYahudi'ye kar l k 100 Müslüman bulunmaktad r.

Müslümanlar bu kadar kalabal klar ama nedengüçsüzler?

Nedeni e itim(sizlik)dir!!!

'nün (OIC) 57 üyesivard r ve ülkelerin tümünde sadece 500 adetüniversite bulunmaktad r. Yani üniversite ba na 3milyon Müslüman dü mektedir. Ba ka bir deyi le 3milyon ki i için bir üniversite yap lm t r (Bunlar nkalitesi de ba ka bir sorundur!).

Fakat sadece ABD'de 5 bin 758 adet üniversitevard r.

Shanghai Jiao Tong Üniversitesi taraf ndan 2004y l nda haz rlanan “Dünya ÜniversitelerininAkademik Deger Listesi”ne Müslüman ço unlu asahip ülkelerin hiç birinden ilk 500'e giren tek birüniversite yoktu.

Neden?..Yan t: Kalitesiz ve ezberci e itim…

UNDP taraf ndan toplanan verilere göreH ristiyan dünyas nda okuma-yazma bilenlerin oran% 89'dur. Bunlar n %98'i ise en az ilkokul mezundurve 100 ki iden 40'

H ristiyan ço unlu a sahip ülkedeki okuma-yazma oran ise %100'dür, yani bu 15 ülkede okuma-yazmas olmayan tek ki iye rastlamak olas de ildir!.

Müslüman ülkelerde durum bunun z dd d r: 100ki iden sadece 40'

ABD'de toplam bilim insan say s 4.000,Japonya'da 5.000'dir. 57 Müslüman ço unlu a sahipülkelerdeki toplam bilim adam say s ise sadece 230ki idir. (Akademisyenlerin hepsi bilim insande ildir. Bilim insan demek, pozitif bilimlerle aktifolarak u ra an ki i demektir.) Ve her

.

Teknisyenler bak m ndan Müslüman ço unlukluArap ülkelerdeki durum daha da kötüdür: Her 1milyon Müslüman Arap nüfus içinde 50 teknisyenbulunmaktad r. H ristiyan dünyas nda ise her birmilyon ki i içinde 1000 teknisyen bulunmaktad r.

Yan t:

Kalitesiz-ezberci e itim ve ARGE'ye (ara t rmageli tirmeye) yeterli kaynak ayr lmamas …

Çünkü Müslümanlar gayri safi milli gelirinyaln zca % 0,2'sini ara t rma-geli tirme bütçesiolarak ay r yor.

Buna kar n H ristiyan dünyas ara t rma-geli tirmeye % 5 oran nda, yani 25 kat daha fazla fonay rmaktad r.

Ayr ca dünyan n üretti i bilgiyi kendi halklar naö retmekte de ba ar s zd r.

ş

ğ

ğğ ı

ış ğ ş ığ ı ı

ş ı ıı ğ

şış ı

şı

şşı ı ı

şı ı ı

ı

ğ

İslam Konferansı Örgütüı

ı şış ş ş

ş ı ış ı ış

ı

ıı ı ı

ğ ğ

ı ğ

ıı ı ı

ış ı üniversite mezunudur. 15

ı ğ ğ

ı ş ı ğ

ı ı ış ı okuma-yazma bilir ve herkesin

okuryazar olduğu bir tek Müslüman ülkebulunmamaktadır! Bunların

ı ı ığ ğ

ı ı ış ığ ı

ğ ş ş

ı ı ğ

ı ı ış ı

ı

ğ ş ış ı ı

ı ş ı şı ı

şı ı ı ş ış ı

ı ı

İslam dünyası yeni bilgi üretebilecek kapasitedenyoksundur.

ı ı ğ ığ ş ı ı ı

Page 62: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-62-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Bunun kan t ise ileri teknoloji ihracatrakamlar nda sakl d r:

Pakistan'oran %1'dir. Suudi Arabistan,

Kuveyt, Fas ve Cezayir'in ise % 0,3'tür.

Hristiyan Singapur'da bu oran % 58′dir.

Ilginçtir, Müslüman 57 ülkenin gayri safi millihâs lalar n n toplam 2 trilyon dolar n alt ndad r. Bunakar n 310 milyonluk ABD tek ba na 12 trilyon dolarde erinde mal ve hizmet üretmekte; Çin 8 trilyondolar,

Japonya 3,8 trilyon dolar ve Almanya 2,4 trilyondolarl k üretim yapmaktad r. (Sat n alma gücüe itlenerek hesaplama yap lm t r.)

'da 1 trilyon dolar n üzerindedir. KatolikPolonya'da 489 milyar dolarl k mal ve hizmet üretimigerçekle mektedir. Budist Tayland 545 milyar dolarde erinde mal ve hizmet üretimi yapmaktad r.

safi milli hâs las n n tüm dünya gayri safi millihâs las içindeki oran h zla azalmaktad r.

O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür?

Cevap:

E itim Yoksunlu u. Tam anlam yla söylersek;kaliteli ve ça da e itim yoksunlu u.

Çok kesin biçimde söylersek;

-----------------------------------------------

ı ıı ı ı

ın ileri teknoloji ihracatının toplamihracatın içindeki

ı ı ı ı ı ı ışı şı

ğ

ı ı ış ı ış ı

İspanya ıı

şğ ı

İşin daha acıklı tarafı ise şudur: İslam Dünyasınıngayri ı ı ı

ı ı ı ı ı

ğ ğ ığ ş ğ ğGelecek Bilgi temelli toplumlar n olacakt r

Mal ve hizmet üretimi

ak lc olmayan,ezberci, teslimiyetçi, din eksenli ve ça de itim…

:

ı ı

ı ığ ışı

ğ

D r . F a r u k S a l e e m –Pakistan

İ s l a m a b a t ,Pakistanlı , ve

, finansal analist yazar vetelevizyon kişiliği. Bu disiplinde uzmanlaşmış

ve üzerine yoğun makaleleryayınlamıştır. , içinde veeğitim reformları ve dünya. Halen desiyaset ve eğitim araştırma projesi lideri

nde (CRSS).

siyaset bilimci oyun

ekonomik teorisyeni

finans eğitim

jeopolitik ekonomik rekabet

Pakistan

Araştırma ve

Güvenlik Çalışmaları Merkezi

Edison bir gün evegeldiğinde annesine birkağıt vermiş ve:

Annesi kağıdı gözyaşlarıiçinde oğluna sesliolarakokumuş:"

".Aradan uzun yıllar geçtikten sonra

Edison'un annesi öldüğünde o, artık ampulübulmuş ve yüzyılın en büyük bilimadamlarından birisi olmuş. Bir gün eski aileeşyalarını karıştırırken birden bir çekmeceninköşesinde bir kağıt bulmuş ve alıp açmış.Kağıtta:

yazılıymış.Edison çok üzülmüş. Saatlerce ağladıktan

sonra günlüğüne şu satırları yazmış:"Bukağıdı öğretmenimverdi ve sadece sanavermemi tembihledi. "

Oğlunuz birdahi. Bu okul onun için çok küçük ve onueğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok.Lütfen onu kendiniz eğitiniz.

"Oğlunuz 'şaşkın' (akıl hastası) birçocuktur. Artık kendisinin okulumuza

gelmesine izin vermiyoruz..."

"ThomasAlva Edison, kahraman bir anne tarafından,yüzyılın dahisi haline getirilmiş, "şaşkın" birçocuktu!."

*

Bu da bir başka örnek olsun:

"İbretlik" Bir Başarı Öyküsü:Thomas Alva Edison

(d. – ö. )11 Şubat 1847 18 Ekim 1931

Eğitimcilere:

Page 63: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-63-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Olur mu, olur!

I- ABD'li yatırımcı, Mars'a "kendineyetebilen" bir koloni planlıyor

100 kişilik uzay gemisi inşaedilecek

'te Mars'aayak basacak

II- Böyle bir durumda, orayı damahvetmesinler diye, aşağıdaki gibi biriletinin de yollanması gerekir mi?

!

İlk kafile 2025

Uzay keşif teknolojileri şirketi SpaceX'inCEO'su Elon Musk, 50 yıl içerisinde Mars'ta kendikendine yetebilen bir koloni kurmayıplanladıklarını açıkladı.

DHA'da yer alan habere göreUluslararası Astronomi Kongresi'nde birkonuşma yapan Musk, 2018 yılında Mars'ayapılacak ilk insansız yolculukla beraberilk adımı atacaklarını vurguladı.

Aynı zamanda Paypal''un da kurucu

ortaklarından Musk, Mars biletinin kişibaşı 200 bin dolara mal olacağınıbelirtirken, maliyetin düşürülmesi içinüzerinde çalıştıkları 'yeniden kullanılabilirroketler' gibi bazı teknolojik gelişmelerinzorunlu olduğunu ifade etti.

Mars'a yolculuk yapacak uzaygemisinin geçen günlerde testleribaşarıyla gerçekleştirilen 42 adetRaptor motorunu aynı andakullanacağını açıklayan GüneyAfrika doğumlu iş adamı, ilk etapta100 kişiyi eşyalarıyla birliktetaşıyacak bir gemi inşa etmeyiamaçladıklarını vurguladı.

Kızıl Gezegen'e insansızyolculuğu 2018'te başlatacaklarını duyuran Musk,2024'te ilk insanın gönderilmesinin, 2025'te ise uzaygemisinin hedefe ulaşmasının planlandığınıkaydetti. Musk, Dünya ve Kızıl Gezegen'inyörüngelerinin uzay aracı göndermeye 26 ayda biruygun konuma geldiğini hatırlatarak kendi kendineyetebilen ve ortalama 1 milyon kişinin yaşayacağıkoloniyi kurmanın 40 ila 100 yıl sürebileceğineişaret etti. 28/09/2016

***

20 Temmuz 1969'da

ın ve elektrikliaraç üreten Tesla Motors

(Diken- )

Neil Armstrong ve BuzzAldrin,Ay'ın yüzeyine indiler.Apollo 11 astronotlarıbu seyahatten önceki aylarda ABD'nin batısındaAy'a benzeyen ıssız bir çölde eğitim gördüler. Bu

alan pek çok Kızılderili topluluğuna evsahipliği yapıyordu. Bir yerliyleastronotlar arasında geçen bir diyaloğadair şöyle bir hikaye vardır:

Bir gün eğitim esnasında astronotlaryaşlı bir Kızılderili ile karşılaşırlar. Adamorada ne yaptıklarını sorar. Astronotlarkısa süre içinde Ay'a yapılacak biraraştırma seyahatinin parçası olduklarınısöylerler. Yaşlı adam bunu duyunca bir ansessiz kalır, sonra astronotlardankendisine bir iyilik yapmalarını ister.

Astronotlar "Ne istiyorsunuz?" diyesorarlar.

Yaşlı adam, "Kabilemdeki insanlarAy'da kutsal ruhların yaşadığına inanır.

Onlara halkımdan önemli birmesaj iletmenizi isteyecektim."

Astronotlar "Mesaj nedir?"diye sorarlar.

Adam kendi dilinde bir şeylermırıldanır, sonra da astronotlarabunu ezberleyinceye kadar tekraretmelerini söyler.

Astronotlar "Bu ne demek?"diye sorarlar.

"Bunu size söyleyemem.Sadece bizim kabilemizle Ay

ruhlarının bilebileceği bir sır." der.

Üsse geri döndüklerinde astronotlar uzunuğraşılardan sonra yerel dili konuşabilen birinibulurlar ve ondan mesajı tercüme etmelerini isterler.Ezberledikleri şeyi söyleyince çevirmenkahkahalarla gülmeye başlar. Nihayet sakinleşince,astronotların o kadar dikkatle ezberlediklerisözlerin, "Bu adamların size söylediği hiçbir şeyeinanmayın. Topraklarınızı çalmaya geldiler."olduğunu söyler.

-----------------------------------------------------

(Hayvanlardan Tanrılara SAPIENS- İnsanTürünün Kısa Bir Tarihi- Yuval Noah Harari adlıkitaptan)

Page 64: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-64-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

İnsan diye yaşadım ömrümü,İnsanca yaşamanın yolunda,

ışı ı ş ı

ğı

ııı

ı ı ı ıı ı

ğı ı ğ ı ıı

ı ığ ı ıİlle ş ı

ışığı ı ıı ı ı

ı ğş ı

ı ışıİnsan biriktirdim, iyisinden, kötüsündenİyiler bazen utandırdı yanlışlarımdan,İyi, daha iyi olmayı öğrendim.İnsana daha çok inanmayı, daha daha sevmeyi.

ğ ığ ı ığı

ğı ı ğşı

ş ğ ıı ı

İnsan biriktirdim gönül cüzdanımda,ı ı ı

ğ ı ışıı ığı

ı ı ş

ı ıı

İnsan diye diye sürdüm hayatı,

ı ş şış

ş ıı ı ğ

Özgürce, bar içinde, sevda ile,Umudumun mihrab nda insan ya att m.Koca bir köy kurdum yüre ime,Yüzlerce de ev, irili ufakl .Her gelen dostta, sevgiliye bir hane.Hanelerin bacalar ndan muhabbet tüttü.Sözünü dinledim babam n,Adam gibi adam ve kad nlarla,Yudumlad m karar nda rak y .Rak bitti nice sohbetlerin ortas nda,Dama mda tad , yüre imde hazz kald .Rak bahanesi oldu, çay da bile,Y llara s mayan hat ralar vard .

de insan diye ya ad m ömrümü,Kiminin nda ayd nland gönül,Kiminin ac s nda karaland m.Dostluklar uzakt gözün görmedi i kadar,Kalle lik ot misali burnun ucundayd .Ne birikti bunca y l çal nca deseler,

Umutsuzlu u yenmeyi, karanl k yolda,Yüre imin ayd nl nda yürümeyi,Güzel günlerin de olaca n ö rendim.Tek ba na da sevebilmeyi,Dü tü üm yerden kalkmay .Gerçek dostu tan may ezberledim.

Sar lira gibi her daim k ymetli de vard ,Tedavülden kalkan para gibi olan da,Foto raf misali k r p solsa daAsla cüzdandan ç karamad m da.Hayat arabas n sürmenin ko ulu,Ehliyet gibi dostlar da,Hatalar m unutturmayanTrafik cezas gibi makbuzlar da.

Nice insanlar da insan oldum,Dost oldum, sevgili oldum, s rda , yolda ,Ama bir o kadar yanl insanla da,Ba ka türlü oldum, eksik oldum, azald m,T pk onlar gibi insano lu insan oldum...

İNSANOL

UĞRAŞIMMA

Ayla (Kavrukkoca)TARHAN

[email protected]

Adabelenli Dostlar,

Barış Uğruna"

Ülkemizin yaşamında pek çok gelgitler yaşandıbugüne değin. Acılar ve sıkıntılar hemen hiçbitmedi. Bu bizim ülkemizin yazgısı olamaz, Acılar,sıkıntılar ve ölüm ne yazık ki bitmiyor.

Sizlere özlemini duyduğumuz "a d l ı b i r ş i i r i m i g ö n d e r m e k i s t e d i m .Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Dostçaselamlar. Kolay gelsin.

Salih Eroğlu

Tel: 0544 315 05 19

Kemal Reis İlkokulu Öğretmeni

35280 KONAK-İzmir

Bir mektup ve şiir:

Barış için uzatalım ellerimizi, birbirimizeDostça, sımsıkı tutuşsun ellerimizGözlerimiz bakışsın güneş gibi parlakYok edelim kötülükleri barış uğruna!..

Sevmeye başlayalım birbirimiziIrkını, dilini, soyunu sopunu bırakalımNerede bir yoksul görsek doyuralım onuSarılalım kardeşçe barış uğruna!..

Vermeyelim çocukların eline,Oyuncak kılıç ve silahları oynarkenSıkmasınlar hayallerindeki kurşunlarıKaldıralım dizilerden tabancaları, barış uğruna!..

Verelim çocuklarımıza balonları, oynasınlarÇiçek verelim sevdiklerimize, mutlansınlarKitap verelim okusunlar doya doya, insanlarCehaleti yok edelim barış uğruna!..

En kötü barış, en iyi savaştan yücedirKazananı oldu mu hiç savaşların?Barış içinde yaşayanların güler yüzleri hepMutlulukları çoğaltalım barış uğruna!..

(19.06.2016)

Salih EROĞLU

BARIŞUĞRUNA

Page 65: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-65-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Yaşamı :

HalkalıZiraat Mektebi Âlisi

1880 yılında Muğla'da dünyaya geldi. Babası,Muğla'nın ailesinden Mehmet AliBey'dir. 1897'de Muğla İdadisi'ni, 1900'de SelanikZiraat Ameliyat Mektebi'ni, 1904 yılında

'ni bitirdi.

1905 yılında Aydın İli Orman ve MadenMuamelat Kâtipliği göreviyle devlet memurluğunabaşladı.

Rodos'ta Akdeniz Adaları ili (o zamanki adıylaCezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti ) Orman MüfettişKâtibi, Gediz ve Simav ilçeleri Orman MüfettişVekili olarak görev yaptıktan sonra, 1907 de OrmanMüfettişi oldu.

1909'den 1912'ye kadar Selanik ZiraatMektebi'nde kimya, ziraat sanatları ve jeoloji

öğretmenliği yaptı. 1911'de Selanik'te MaideHanım ile evlendi; bu evlilikten üç çocuk sahibioldu.

1914-1920 yılları arasında, Bursa'daöğretmenlik yaptı ve Bursa Milli Eğitim MüdürVekilliği görevinde bulundu.

1920'deki Yunan işgalinden hemen önceBursa'dan ayrılıp, kara yolundan Ankara'ya geçti;Milli Mücadele Hükümetinin kurduğu İktisatBakanlığında ilk Tarım Genel Müdürü oldu; 1924'ekadar bu görevde kaldı.

Ankara'da 1921 Nisanında ülkenin ekonomikve sosyal sorunlarını görüşmek amacıyla bakanlıktemsilciliklerinin katıldığı bir komisyonda İktisatBakanlığı'nın temsilcisi olarak yer aldı. Rus

Kuloğulları

Meslek yaşamı

Milli Mücadeleye katılışı

İlk çaycılık girişimleri:

Çayın MimarıZİHNİ DERİN

Bir süredir Rize'de Atatürk heykeli yerine çay bardağı heykeli dikilme tartışması yapılıyor.Bu bir vefasızlık olarak değerlendiriliyor. Çay ve narenciye tarımının Atatürk döneminde

daha 1921'de araştırmaları başlatılmış. Bu iş için de Zihni Derin görevlendirilmiştir.Bugün gündelik yaşamımızda içtiklerimizin en başında yer alan çayı ülkemize getiren

hemşerimiz Zihni Derin'i yakından tanıyalım istedik.

Page 66: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-66-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Devrimi'nden sonra Batumsınırının kapatılması ileişs iz l iğ in ve güvenl iksorunlarının arttığı DoğuKaradeniz'de halka yeni işimkanları yaratmak içini n c e l e m e y a p m a k l agörevlendirildi. HalkalıYüksek Ziraat Mektebiöğretmenlerinden Ali RızaBey'in 1917'de Batum'dayaptığı inceleme sonucuyazdığı raporu okudu.R a p o r d a , ç a y ı n R i z ed o l a y l a r ı n d ayetiştirilmesinin mümkünolduğu, sebepleri ile birlikteifade edilmişti. Zihni Derin,Ali Rıza beyin raporunuRize'deki komisyona okudu,uygulamayı başlatmak üzerebir f idanlık kurulmasıkararlaştırıldı.[4]

1923 yılında çay venarenciye fidanlığı kurmaküzere Rize'ye gönderilen Zihni Bey, hazineye aitGaral Tepesi 'ndeki 15 dekarlık arazideçalışmalarına başladı. Bölgede bazı meraklılarınBatum'dan getirip süs bitkisi olarak diktikleri çayfidanlarının gayet iyi geliştiğini görmüştü; 1924'teBatum'u ziyaret ederek Ruslar tarafından kurulmuşolan çay bahçelerini, çay fabrikasını ve AstropikalBitkiler Araştırma İstasyonu'nu inceledi.Beraberinde getirdiği çay tohumu, ve fidanları,narenciye ve bazı meyve çeşitleri, bambu rizomlarıfidanlığa dikti. Bölgenin iklim ve bölge yapısınınçay yetiştirmeye uygun olduğu görüşüne vardı.Batum'dan fidan getirip halka dağıtma girişimindebulundu ancak yeterli ilgi görmeyen bu ilk girişimbaşarısız oldu.

Ankara'daki görevinin başına dönen ZihniDerin, bu konu ile ilgili bir yasa teklifi hazırladı vetasarı, o dönemin Rize Mebuslarının desteğiyle 6Şubat 1924 tarih ve 407 sayıyla kanunlaştı. Kanun,

adıyla yürürlüğe girdi.

Çıkartılan kanunun yetersiz kalması ve bölgehalkının çay yetiştirme konusunda bilgisizliğinedeniyle çalışmalar başarısız olup çay tarımı

çalışmaları ertelenince Zihni Beyöğre tmen l ik mes l eğ ine döndü .İstanbul'da çeşitli okullarda öğretmenlikyaptı. 1930'dan itibaren öğretmenliğeAnkara'da devam etti.

Çay tarımının ülkede yenidengündeme gelmesi üzerine 1936'daTrakya'da İkinci Umumi MüfettişlikZiraat Müşavirliğine, 1937'de TarımBakanlığı Başmüşavirliğine atandı.

1938 'de Rize ve çevresindekurulacak Ziraî Teşki lat ' ta çayorganizatörü unvanı çay üretimininyaygınlaşması için yoğun olarak çalıştı.1945 yılında yaş haddi nedeniyle emekliolduktan sonra da Tarım Bakanlığı'ndaorganizatör olarak görev yapmaya devametti.

1950 seçimlerinde Rize'de bağımsızmilletvekili adayı oldu; ancak meclisegiremedi.

1964 yılında Rize'de yapılan “” törenlerine onur konuğu olarak çağrılan Zihni

Derin, 25 Ağustos 1965'te Ankara'da hayatagözlerini yumdu

Çalışmaları, 1969 yılında Tübitak HizmetÖdülü'ne değer görüldü.

Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında; Fındık,Portakal, Limon, Mandalina, Çay YetiştirilmesiHakkındaki Kanun

Çayın 40.Yılı

Öğretmenliğe dönüşü

Çay organizatörlüğü

Ölümü

:

:

:

Page 67: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-67-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

TARIK AKANIşıklarla düş yoluna,

Sonsuzluğa gözyaşlarım düştü;

SEVGİYLE UĞURLUYORUM SENİ!

Halet Çambel Nail Çakırhan;

Çok pek çok üzgünüm, kalbimizs e n i n l e i k e n ; Y ı l d ı z l a r l ayolluyorum seni TARIK AKANS e v g i ' y l e ö z l e m l e . H i çunutulmayacak kadar güçlüduruşunla . Sinemada herkesins e v g i l i s i y d i n D E V. S e n iözleyeceğiz. Biraz daha yalnızlaştık, sensizleştik. Sözlerinin hiç izlerinisilmeyerek. Ne demiştin, "SonAtatürkçü bitmeden bu iş bitmez.”

Şimdi o anımdan söz etmekgerek. Gökova'da, Akyaka'yayıldızlar inmişti o gün. O gezegeninDEV sanatçısı öyle ışıltılı, öyle anlamlıduruyordu ki, bakışları geçiyordu kalplere,devrimler esiyordu . Akyaka'ya inen yıldız,TARIK AKAN'dı. Az sonra sularına gümüşsüpırıltılar yansımaya başlayacaktı. Koylarındamelodi şırıltısı. Öyle ya program akışı devamediyordu. , biribilimde . Diğeri Mimaride .Akyaka'yı yaratan kişilik. Toplantı da bunedenle yapılıyordu.

Sinemamızı devrimle buluşturan DEVTARIK AKAN, oradaydı. İlk kez görüyordum.O güne dek sinemadan tanıyor, kalpleri sarsanyalımlar dağıtıyordu, biliyordum. İzleri kaldı ,

y ı l d ı z ı s u l a r d a A k y a k a ' d adevleştiler.

Güç lü ve e tk i l ey ic i b i rprogramdı bu. O gün programıdinleyenler şunu anlayabilirdi; Birinsan yaşamı nasıl etkilemeli? Birömre tanıklık edecek nasıl eserler,i z l e r b ı r a k a b i l i r d i ? İ n s a nçoğalmalıydı, yaptıklarıyla İzlerkatmalıydı geleceğe. Hiç durmadany ü r ü m e l i y d i . İ n s a n b o şyaşamamalıydı. Hele bu ülkedeyapacak hep çok şey vardı.

TARIK AKAN'ın O "Meçhul ÖğretmenKöy Enstitülü" filmi belgeseli ise arşivimde.

TARIK AKAN kalbimde. Işıklarla düşyoluna, sonsuzluğa.

Gözyaşlarım düştü o sabah. Sevgi'yleuğurladım onu yıldızlara...

(Arkeolojide) Nabide KILINÇ

Onu unutmayacağız!-Adabelen

Sizinle Paylaşıyoruz!..Sosyal Medya yaşamımızın giderek önemli bir olgusu haline geldi. Biz de orada

paylaşılanlardan birkaçını sizlerle paylaşmadan edemedik. Bazen çok söze gerekkalmadan bir sözle çok şeyi anlatabilirsiniz. Ne dersiniz?.. -Adabelen

Page 68: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-68-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

Senin geleceğini Türk çocukları ve Türkgençliği belirleyecektir.

Peki… Nasıl bir gençlik, nasıl çocuklar, nasıl birkalıptan çıkıp insan modeli olmalıdır?

Türk insanı yetiştirmenin bazı öğeleri şunlarolabilir:

1-Ailesine bağlı, Anne-Baba sevgisi ilebüyümüş,

2-İnsan, hayvan, doğa sevgisi ve saygısı iledonatılmış,

3-Sağlıklı ve temiz yaşam eğitimli,

4-Paylaşımcı,

5-Yalan söyleme alışkanlığından uzak,

6-Zararlı maddeler kullanmayan,

7-Şahsi ve ülke çıkarlarını ön planda tutan,

8-Pratik zekası ve hareketleri gelişmiş,

9-El ve beden becerileri üst düzeyde olan,

10-Vatan, ulus, bayrak sevgisi ile donatılmış,

11-Araştırmacı - Yargılayıcı – Sorgulayıcı –Eleştirici.

Bu maddeler Türk ulusunun geçmişten geleceğeakıl süzgecinin kabul ettiği maddelerleçoğaltılabilir. Amaç, sağlam kişilikli bireyyetiştirmektir.

Bir çocuk gerekli Eğitim – Öğretim aşamalarınısağlıklı bir şekilde geçirmelidir.

Eğitim: Beden ve zekayı istenen şeklesokmaktır.

Öğretim: Yaşam boyu kullanacağı bilgileri

almaktır.

Bu iki kavram birlikte Milli Eğitim sisteminitam uygulamaktan geçer. Milli olmayan bir sistemve uygulama bir ulusun sonunu getirir.

Türk Milli Eğitim sistemi ülkemizde tamyerleşmeye başlamışken, köy enstitülerininkapatılması ile başlayan ve öğretmen yetiştirenkurumların ortadan kaldırılması ile tam birBUKALEMUN insan tipi yaratılmaya başlanmıştır.Kimliksiz – kişiliksiz –bilgisiz – beceriksiz – kolaykandırılan ve biat kültürüne sürüklenmiş bir toplumyaratılmıştır.

Bugün Ülkemizin içinde bulunduğu durumbudur.

KURTULUŞUMUZ: Türk Milli Eğitiminintemel kurallarının saptanarak uygulamayakonulması.

Milli Eğitim Üniversitesi kurulup 1- İlköğretim2-Orta Öğretim 3-Yüksek Öğretim öğretmenlerininyetiştirilmesi ve hiçbir özel üniversiteye ve yurtlaraaçılış izni verilmemesi gerekir.

Eğitim – Öğretim tamamen devlet elindeolmalıdır.

Özel öğretime izin verilirse, kurumlar kendiideolojilerine göre militan yetiştirir.

Bütçenin büyük bölümünün Milli Eğitimeayrılması ile kurtuluşumuzun Türk Milli Eğitimşartlarının düzeltilip, arzulanan “Türk insanı”yetiştirmekten geçer.

(İzmir:Ağustos 2016)

EYYY TÜRKİYE!..Ali ÇETİN

Bağımsızlık aşamalarımızdan... Kolay kazanılmadı!..

Page 69: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-69-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

HABERLER... HABERLER...HABERLER... HABERLER...

İKİ ADABELENLİNİN KÖY ENSTİTÜSÜGELENEĞİNE UYGUN DAVRANIŞLARI!.

ADABELENLİLERDEN EĞİTİM VESANAT ETKİNLİKLERİNE KATKILAR

DERNEĞİMİZ DE ORADAYDI:

Köy Enstitülerinin okuma, bilgi edinme,araştırma ve bunları paylaşma geleneğinin bir gereğidaha uygulandı.

Adabelenli Emekli Öğretmen Hülya Bilgen,eğitime katkı amacıyla, Kızılçullu Köy Enstitüsümezunu olan babası Fikri Bilgen'den kalan ve değişikyayınlardan oluşan Osmanlı Türkçesi düzinelercekitabı, yine Adabelenli ve derneğimiz üyesi olan Yrd.Doçent Dr. Ayten Can Tunalı'ya emanet etmiştir.B a ğ ı ş l a n a n e s k i k i t a p l a r a r a s ı n d a ,değerlendirilmemiş, tarihi değeri olanlar da vardır.Ayrıca “Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi” ve “TarihiCevdet” gibi kitapların ilk baskıları da bulunmaktadır.

Bağışlanan söz konusu kitaplar için AdnanMenderes Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesiöğretim üyesi, Yrd. Doçent Dr. Ayten CanTunalı:“Öğrencilerimizin bölüm kütüphanemizdeokuyabileceği bu kitaplar yakın tarihimize ışıktutacak bir değerdedir.” diyerek Hülya Bilgen'eteşekkür etmiştir.

Bu anlamlı kitap bağışının iki Adabelenliarasında gerçekleşmesi de bizleri hoşnut etmiştir.

Her iki üyemizi de candan kutlarız.

*Adabelenli Hüsnü ERTUNG 'un yazıp, yönettiği

ve oynadığı MAESTRO adlı müzikal oyun, 8 Eylülgecesi Kuşadası Erkan Yücel Sahnesi'nde ÇYDDadına sahnelendi.

*Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği GenelBaşkanı okulumuz mezunu Prof. Dr. KEMALKOCABAŞ, Seferihisar Belediyesi tarafındandüzenlenen Laik, Demokratik ve Bilimsel Eğitimkonulu panelde konuyla ilgili görüşlerini anlattı.

*Adabelenli Arkadaşımız Hülya Savaş'ın yazıpoynadığı, İki Ters, Bir Düz Hayatlar isimli oyununagittik. En iyi kadın sanatçı ödülünü de kazananarkadaşımız harika bir oyun sergiledi.

Arkadaşlarımızı yürekten kutluyoruz.

* Bayraklı Belediyesi Osmangazi hizmetbinasında gerçekleşen Giritliler derneklerininmübadele ile ilgili paneline yönetim olarakderneğimizi temsilen katıldık. Tarihin derinliklerindekalan o acı günleri hatırlayarak, göç ve mübadelenininsani sonuçlarını yeniden değerlendirdik.

*Bayraklı Belediyesi, STK ve dernekler masasıtarafından düzenlenen "Engellilerin toplumdaki yeri"konulu toplantıya derneğimizi temsilen katıldık.

* Bornova Belediyesinin düzenlediği Homeroskısa öykü yarışmasının ödül törenine katıldık. Ödülalan öykülerin yazarlarıyla tanışıp, Adabelen

Page 70: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-70-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

HABERLER... HABERLER...HABERLER... HABERLER...

dergisine öykülerini iletme konusunda sözleştik.

Derneğimiz üyeleri Mustafa ÖZMEN veHüseyin YAŞAR tarafından dernek adına hazırlanan"

adlı kitap yayımlandı. Yayının hedefkitlesi ortaokul öğrencileridir..

Yayınımıza bağış desteğinde bulunan ilk kişilerüyelerimiz Nuri HAZER ve Mehmet KESKİN oldu.Ayrıca Antalya'da buluşan 1970-71 mezunları 70kitap aldı. Maddi ve manevi geliri derneğimizekalacak olan kitabın tanıtımında Adabelenlilerin veAdabelen dostlarının katkılarını bekliyoruz.

Bu gezimizle ilgili olarak ÖğretmenimizOSMAN KANDEMİR diyor ki:

"Bir grup öğrencimle yaptığım bu geziyiyaşamımın en güzel bir anısı olarak hepanımsayacağım.

Güzel ülkemizin en güzel köşelerini (BatıKaradeniz, İç Anadolu) birlikte gezdik, coşkusunu,keyfini yaşadık. Bu arada geçmiş günlerimizi, okulanılarımızı paylaştık ve o günleri tekrar yaşadık.Onların eşlerini,bazılarının güzel yavrularını tanımakbana ayrı bir mutluluk verdi. Kısacası ben bu gezidep e k ç o k s e v i n c i b i r a r a d a y a ş a d ı m .

Ne mutlu bana!..Teşekkürler tümünüze !..”

Biz de öğretmenimizin bu duygu vedüşüncelerine katılıyor, kendisine teşekkür ediyoruz.

18 Ekim -25 Ekim tarihleri arasında 32Adabelenli'nin katıldığı İspanya Kültür Gezisiyapıldı. İzmir'den önce İstanbul, sonra da İspanya'nınMalaga kentine uçan Adabelenliler, Endülüsbölgesinin tarihi ve turistik yerlerini gezdikten sonra

Başkent Madrid'e ve oradan da Katalan bölgesinegeçtiler. Burada Valencia ve Barselona kentlerigezildi. Beslenme uyumsuzluğunun dışında, gayetuyumlu ve dostane ilişkiler içinde süren gezidenAdabelenliler memnun ve değişerek döndüler.

Dikili ve çevresinde yaşayanAdabelenlilerin yazbuluşmalarının ilki, 23 Ağustos 2016'da DikiliBelediyesi Sosyal Tesisleri'nde gerçekleşti. Gecenindüzenleyicileri Hüseyin Özmen, Ercan Köylü veDergimizYönetmeni İsmail Tuna oldu.

50'yi aşkın Adabelenli'nin katıldığı gecedeAdabelen birlikteliği ve coşkusu yaşandı. GeceyeDerneğimizi temsilen dernek başkanı MustafaÖzmen katılırken, gecenin onur konuğu DikiliBelediye Başkanımız Sayın Mustafa Tosun'du.Adabelen Dergisi Yönetmeni İsmail Tuna, AdabelenDergisinin 39.sayısını konuklara dağıtırken tümAdabelenlilerden derginin yaşatılması için destekvermelerini istedi. Dernek başkanımız MustafaÖzmen geceyi düzenleyenlere yönetim adınateşekkürlerini iletirken, yönetimdeki arkadaşlarıngörevden öte bir ödev yükümlülüğü ile çalıştıklarınıbelirtti. Geceye katılan dergimiz yazarlarındanAhmetCengiz okuduğu şiiriyle ülkemizin günceliniirdelerken, yine gecede derneğimizin sürdürdüğüburs sistemine arkadaşlarımız Refik Altuğ ve YücelYıldırım (ölen eşi Nuray Yıldırım adına) 2016-2017döneminde iki öğrencilik burs katkısı taahhüdündebulundular. Kendilerine içten teşekkür ediyoruz.

Adabelen 1969 mezunları 3. Buluşmasını 1-2Ekim 2016 'da Foça 'da Hanedan Otel 'degerçekleştirdiler. Cuma Esentürk ve derneğimizinFoça temsilcisi Ayla Aksoy'un birlikte düzenlediği

DERNEKYAYINLARIMIZ BASILIYOR:

ADABELENLİLER BATI KARADENİZKÜLTÜR GEZİSİ YAPILDI:

ADABELENLİLER İSPANYA KÜLTÜRGEZİSİYAPILDI:

DİKİLİ'DEADABELEN RÜZGARI:

1969 MEZUNLARIMIZ FOÇA'DABULUŞTULAR:

Doğal ve tarihi ortamlarda bütünsel öğrenmeörneklemeleri”

GEZİLERİMİZ:

BULUŞMALAR:

Page 71: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-71-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

HABERLER... HABERLER...HABERLER... HABERLER...

geceye, diğer dönemlerden arkadaşlar ve konuklarlabirlikte 115 kişi katıldı. Mutluluğun egemen olduğugeceye ilk kez katılan Hayrettin Ege ud'uyla söylediğişarkılarla geçmişi yaşattı. Dönem mezunu ressamHülya Şanverdi Yalçın'n hediye ettiği “Bir Ağaç GibiTek ve Hür ve Bir Orman Gibi Kardeşçesine” tablosuburs yararına çekilişe sunuldu. Hülya Yalçın'ın kızıDeniz Yalçın, Sabiha Yılmaz Altınkurt ve YusufÖzkan'ın da bağışlarıyla derneğimize iki öğrencilikburs sağlandı. Teşekkürler 69'lular. Nice buluşmalara.

Ortaklar Öğretmen Okulu 1963-1964 mezunları22 Ekim 2016 Cumartesi günü Foça Büyük HanedanOtel'de buluştular.

Yaklaşık 90 Adabelenli'nin buluşmasınıarkadaşlarıAli ÇETİN ve Ünal BARUT koordine etti.Müzik Öğretmenimiz Ali OĞUZ gecenin onurkonuğuydu. Dostluk ve arkadaşlık buluşmasında,içlerindeki 50 yıllık ışıkların türkülerini bu gününtürküleriyle buluşturan arkadaşları ErbayAYDEMİR,sazıyla ve sesiyle her zamanki gibi yine aralarındaydı.Derneğimiz adına Selçuk Temsilcimiz Mehmet AliTIRAŞ arkadaşlarıyla beraberdi.

Gelecek buluşmalarını 2017 yılında 18 MartKuru fasulye pilav günü akşamı Kuşadası olarakbelirleyen 1964'lüler, derneğimizin burs sistemine biröğrencilik katkıda bulundular. Teşekkürlerimiziiletiyoruz.

1 9 6 2 A D A B E L E N M E Z U N L A R IKUŞADASI'DAYDI:

1964 MEZUNU ADABELENLİLERFOÇA'DABULUŞTULAR

ADABELENLİLER MANAVGAT'TA:

“Eylül toparlandı gitti işte

Ekim falan da gider bu gidişle” (T. Uyar)

Ekim gitmeden, daha başı sayılabilecek zamanda, 7Ekim'de, Kuşadası'nda deniz kıpır kıpırdı…

Etrafı ise sakin bir sessizlik sarmıştı. VeKuşadası'nda güneş, güne elveda derken denizikırmızıya boyayarak yavaş yavaş batıyordu. Türkiye'deen güzel gün batımlarından birinin izlendiği bu anlardaKuşadası'nda 7-8-9 Ekim günleri Ortaklar ÖğretmenOkulu 1962 mezunları 10.geleneksel buluşmalarınıgerçekleştirdiler.

60 Adabelenli dönem arkadaşı olarak da 8 Ekim'de,önce Efes–Meryemana'ya, sonra da Şirince ye gittiler.Şirince'de Nesin Matematik Köyü'nü gezdiler. Aynıgünün gecesinde Kuşadası Sözer Otel'deki gala gecesineDernek Başkanımız Mustafa Özmen de katıldı. Gecedeİsmail Engin SALMAN, Cüneyt ARIKAN, ÖzerERGENÇ ve Sözen SERTÇETİN arkadaşlarımız bireröğrenciyle burs sistemimize toplamda dört öğrencilikkatkıda bulundular. Kendilerine teşekkürlerimizi

sunuyoruz.

Geceyi, düzenleyen Hüdaverdi DEMİRÖZ, ErcanKÖYLÜ, İsmail TUNA, Ali ÇAKIR, AhmetÖZDAMAR ve Sadi CAVAŞ'a teşekkürlerini sunan1962 mezunları, gelecek yıl Fethiye'de buluşma kararıaldılar.

9 Ekim'de ise bir grup 1962'li Adabelenli de Sisam(Samos) adasına günübirlik geziye katılırken, diğer birgrup da Gurup Sitesi'ndeki öğretmenlerimizi ziyaretettiler.

1969-1970 -1971 dönemi mezunlarımızın 29-30 Ekim'de Manavgat'ta gerçekleştirdiğibuluşmanın düzenleyicileri Emine ÖZBAYŞAHBAZ, VicdanADAY, İkbal ŞİMŞEK, HAYRİALTAY, YUSUF PEKER , NİMET YÜCEL,Ö Z G Ü L A L P v e H Ü S E Y İ N K ATA Rarkadaşlarımızdı.

İzmir'den ve aydından birer otobüsle geceye

Page 72: Kutlu olsun!.....İÇİNDEKİLER ADABELEN-1-EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE Tahsin ŞİMŞEK Evet, Yazmak Direnmektir. .....2 Bekir ÖZGEN Prof. Dr. Osman GÖKÇE Prof. Dr. T

-72-

A D A B E L E N

EĞİTİM-KÜLTÜR-SANAT-AKTÜALİTE

HABERLER... HABERLER...HABERLER... HABERLER...

YİTİRDİKLERİMİZ

1961 Mezunu OSMAN VARGÖR( BAŞKAYA)1972 Mezunu Ahmet İLKAN1976 Mezunu AYNUR ÇİLENGER1967 Mezunu YAKUP OKTAY1974 Mezunu NECDET AYYILDIZ

EYÜP YILMAZ1960 Mezunu

VEDAT AKKAN1978 Mezunu

katılım olurken bu gruplar ikinci gün Alanya'yıgezdiler..

Manavgat'taki buluşmayı Adabelenliler 29Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlama gecesiolarak değerlendiren Adabelenlilerin toplamı 140kişiyi buldu. Kutluyoruz.

Derneğimizin ,"Doğal ve tarihi ortamlardabütünsel öğrenme örneklemeleri" adlı yayınının 75adedi geceye katılanlar tarafından dernek yararınaalındı. Mutlu olduk.

Gecenin onur konuğu 1965 -1969 yıllarıarasında okulumuzda ev ekonomisi öğretmenliğiyapan Şükran ÜNAL öğretmenimizdi. DernekBaşkanımız Mustafa Özmen'in de katıldığı gecedeMüşerref GÜNGÖRMÜŞ, İkbal ŞİMŞEK, FadimeGÖKOĞLAN arkadaşlarımız derneğimizin burssistemine toplamda üç öğrencilik katkı koydular.Bu dönemlerdeki Adabelenliler gelecek yılSultanhisar'da buluşmak üzere vedalaştılar.

Gergefte kırmızıbir gül gibiyiz

Umutlu vekeyifli

Onurluyuz bukavgamızda

Öyle bir güçtaşıyoruz ki

Kime, ne zaman,nerede demeden

İşte Antalya'dayız.

Çağdaş Türkiye için gençlerimize sahipçıkmayı amaçlayan burs sistemimiz sürüyor.2016-2017 öğretim dönemi burs tutarı Ekimayından başlamak üzere sekiz ay boyunca öğrencibaşına yıllık 800 liradır. Katkılarınız bu miktarınaltında ya da üstünde de olabilir.

Hesap numaralarımız:Posta Çeki: 5364820Isbank:3422-0477385.

Katkılarınız için yürekten teşekkürler!..

Verilen Bursların Mutlu Sonuçlarından birörnek:

*Derneğimizden üniversite öğrenimi boyuncaburs alan Adabelenli kardeşimiz Yunus EmreERATA, iki yıl önce tıp fakültesinden genç birdoktor olarak mezun olmuş ve Erzurum'da görevebaşlamıştı. Adabelen Dergimize de abone olarakbizlerle iletişimini sürdüren kardeşimiz, 2016-2017 öğretim yılı döneminde bu kez kendisi de biröğrencilik burs katkısı vermek için derneğimizebaşvurdu. Kardeşimize bu onurlu davranışı içinyürekten teşekkür ediyoruz.

Selam olsun yüreğinin yerini bilenlere.

Ortaklar Öğretmen Okullular (Adabelenliler)Derneğimiz yönetimi ile İzmir'deki ÖzelAta SağlıkHastanesi arasında yapılan protokol gereği derneküyelerimize sağlık hizmetlerinde özel indirimuygulanacaktır. Üyelerimizin derneğimizdenüyelik belgesi alarak yararlanmalarını duyururuz.

Adres: Özel Ata Sağlık Hastanesi, KazımDirik Mah. 297 Sok. No:1 Bornova, İzmir

ANTALYALI ADABELENLİLERDENSELAM VAR:

*BURS SİSTEMİMİZ OLANCA HIZIYLASÜRÜYOR:

D E R N E K Ü Y E L E R İ M İ Z İ NDİKKATİNE!..

ÖZEL ATA SAĞLIK HASTAHANESİ İLEDERNEĞİMİZ ARASINDA PROTOKOLİMZALANDI: