İmam i gazalİturuz.com/storage/her_konu-2017/1757-devlet...İmam i gazalİ devlet baŞkanlarina t...
TRANSCRIPT
İMAM I GAZALİ
DEVLET BAŞKANLARINAt
«Nasfhat-ül - Mülûk»
Tercüme, izahlar ve Dipotlar
OSMAN ŞEKERCİ(Biga Îmam-Hatip Okulu meslek dersleri öğretmeni.)
Y A Y IN E V İ
SİNAN YILDIZ Beyaz Saray No: 10
Bayezid — İSTANBUL
Sinan Yayınlan, Dini Eserler No: 7
Gazali serisi: 3 ' %
i
Her hakkı mahfuzdur.
Kapak kompozisyonu: Lütfi ÇOLAK
Dizgi ve Baskı: Fatih Matbaası
Kasım 1969 - İstanbul.
KİTAP HAKKINDA UMUMİ BİLGİ:
Gazali’nin muasırı olan sultan Sencer’in din ve ilim hususundaki tutumunu kaynaklardan faydalanarak anlatmakta. fayda vardır. Bu hususta «Darül-fünun ilahiyat fakültesi mecmua» smda Merhum M. Şerafeddin faydalı bir makale neşretmiştir. Makalesini kısmen sadeleştirerek buraya alıyoruz:
İlim ve bilginlere hürmet ve muhabbette Abbasiler arasında Me’mun’u, Selçuklularda da altmış yıla yakın hükümdarlık tahtım işgal etmiş Sultan Sencer’i görmekkabildir. Mükemmel bir kütüphane meydana getiriyor
*
. alim ve bilgin olanlan koruduğu gibi bizzat kendisi de• İadis ilmi ile iştigal ediyor ve bu ilimde «Zehebi» nin «Muhaddis-ül-maşnk» diye nitelediği «Tac-ül-İslâm Ebu Sa’d-üs-Sem’ani» gibi büyük bir bilginin kendisinden ha- Ms tahdis etmesi ve böyle bir şahsın üstadı olması gibi Ibtr menzile vanyor. Ömrü boyunca isteyerek asla bir va-* sİÜ t namaz terketmemiş olduğu ve asnnda Uert gelen mut-
1 Bk. Ömer b. Şehlân. «es-Senceriyyet-ü-fil-kâinat-ıl-unsuriy- yetl» mukaddimesi. Fatih kü. 5426 nolu mecmua.
5
Devlet Başkanlanna
taldlerden sayıldığı rivayet olunur2 Teşvik ve himaye etmekte olduğu bilginler, zamanında çeşitli ilimlere dair eserler vücuda getiriyor ve bunları bir hürmet nişanesi olmak üzere koruyucuları Sultan Sencer namına ithaf ediyorlardı3.
Halife ve Sultanlar arasmda ilmi korumakla imtiyaz kazanmış olan Sultan Sencer kendi gibi ilim ve ma’ri- fet hamisi olan Halife Me’mun’dan şu fark ile ayrılıyordu: Me’mun sünnetin hadimi (yıkanı), Sencer ise hadimi (hizmetçisi) idi.
Sencer, dinde asla bir bidati kabul etmemek, fikir, meslek ve mezhebinde daima selâbeti muhafaza etmek, mensup bulunduğu hanefî mezhebine ve özellikle mezheb sahibi İmam ı A'zama karşı her zaman büyük bir hürmet beslemekle beraber, Me’munun aksine olarak fikir ve içtihatça muhalefette kalmış olmalarından dolayı diğer mezheb bilginlerine karşı hürmette kusur etmiyor bilakis bilgin olan herkese ilmi şahsiyetiyle mütenasip bir şekilde saygı gösteriyordu. Şafi’lerin ileri gelenlerden İmam-ı Ga-zali’nin İmam-ı A ’zam Ebu Hani- fe’yi yerdiği ve eserlerinde ehl-i sünnet mezhebine aykırı bazı sözler bulunduğu kendisine haber verilince, Gaza- li’yi meşhed civarındaki ordugahına çağırır, Ona büyük bir hürmet göstererek yanma girdiği zaman ayağa kalkıp, kucaklar ve tahtına oturtur...
Gazali önceleri bazı sebeplerden dolayı bu davete
2 Habib-üs-Siyer 11/4, Bombay baskısı3 O bilginlere ta’zim gösteriyor, ilmi ve ilim ehlini seviyordu.
Bu sebepten O’nıın adına her konuda kitap yazılmıştır. (et-Tedvin fi ahbar-ı kazvin, Lâleli ktitübhanesi. No: 201)
6
tmam-ı Gazali
icabet etmemiş ve mazeretini —adeti üzere öğüt yolunda yazdmış— aşağıdaki uzun mektupla Sencer’den afu dileyerek beyan etmiştir.
( ...........................
GazaJi’nin Sencer’e gönderdiği mektup4:
Cenab-ı hak İslâm başbuğunu İslâm ülkesinde payidar etsin, sonra O'na ahirette yeryüzü Sultanlığını hakir kılacak büyük bir mülk ve ahiret sultanlığı versin.
Dünya padişahlığı nihayet maşrık ile mağrib arasına malik olmaktan ibarettir ve insan oğlunun Ömür müddeti en çok yüz senedir.
Cenab-ı Hakkın ahirette bir insana vereceği sultanlığa nazaran bütün yeryüzü bir kerpiçtirki; bu bütün yeryüzünün vilâyetleri o kerpiçin tozu ve toprağıdır. Kerpiç ve kerpiç tozunun ne kıymeti olur?
Ezel ve ebed sultanlığı yanında yüz senelik ömrün ne önemi vardır ki; insan onunla şad ve mağrur olsun!.. Himmetini üstün tut ve Hak TeaJâ’nm vereceği ebedi padişahlıktan başkasına kanaat etme.
Bu ebedî sultanlığa malik olmak, bütün cihan halkı İçin güç ise de Doğunun sultam için güç değil, kolaydır. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki; «Bir günlük ie- ray-ı adalet, altmış yıl ibadetten daha üstündür». Mademki Allah diğerlerinin altmış yılda kazanabileceğini senin Ibir günde kazanman için eline vasıta ve sebep vermiş
4 Fatih kütüphanesi 5426 nolu mecmua «izid Teala melik-? İslâm...» H
Devlet Başkanlanna
bundan daha üstün bir devlet ve muvaffakiyet olur» mu?Dünyanın bulunduğu durum,, nazarında değersizli
ğini göstermesi için şunu bil: Büyükler şöyle demişlerdi: «Eğer dünya baki olmayan bir altın testi, ahiret; baki bir toprak testi olsa, akıl bakî olan bu toprak testiyi seçer. Halbuki dünya baki değil, bakî olmayan bir toprak testi, ahiret ise hiç kırılmayan, ebediyyen baki kalan bir altm testidir. Binaenaleyh, artık dünyayı seçen kimse nasıl akıllılardan sayılır. Bu benzetmeyi iyi düşünün ve daima göz önünde bulundurun.
Bugün ise durum öyle bir hale gelmiş İd; bir saat adalet altmış yıl ibadetten daha üstündür. Tus halkına merhamet et. Çünkü onlar çok zulüm görmüşler mahsul elde edememişler, köylülerin ellerinde sırtlarına giydikler! deri gömlekten başka bir şey kalmamıştır. Bir avuç aç ve çıplak kadın çocukları ile yer altında açtıkları tandırda oturuyor. Bunların derilerinin soyulmasına rıza gösterme. Bunlardan bir şey istenilirse hepsi yurtlarını bırakıp kaçarlar ve dağlar arasmda yok olurlar. İşte bu derilerinin soyulması demektir.
Bu çağıncının halini bildireyim. Elli üç yıl yaşadım. Kırk yıl din ilimleri denizinde zamanımızda bulunan erbab ı kemalin en yükseklerinin anlayış ölçüsünden dışan gerçeklere eli yetişecek kadar dalgıçlık ettim. Yirmi yıl me> likşahm saltanat günlerinde ömür sürdüm Gerek İsfahan ve gerekse Bağdat'ta ondan nice iltifatlar gördüıiı. Dilil ilimlerde yediyüz kitap yazmaya muvaffak oldum. Yani dünyanın her türlü saadetini gördüm, sonunda hepsini at-* tim, bir müddet Beyt i mukaddese komşuluk yaptım ve Allah'ın dostu İbrahim (A.S.) m mübarek türbesinde «bundan sonra hiçbir sultanının yanına gitmiyeoeğime.
8
Imaın-ı Gazali
hiçbir sultandan bir |*abbe kabul etmiyeceğime, taassub ve münazarayı 4er ketmiş «ereğime*- söz verdim. Oniki se- nödenberi bu ahdimde duruyorum, müzminlerin emiri ve bütün sultanlar beni bu hususlarda mazur gördüler.
Şimdi ise, sizinle görüşmek için sizden bir emrin çıktığını duydum. Fermana imtisal zımnında Musa Rıza’mn mübarek türbelerine geldim; İbrahim (A.S.) m kabrinde verdiğim sözü bozmamak için ordugaha gelmedim. Bu mübarek türbenin başmda diyorum ki; ey Resulullah’m torunu! Sen şefaatçi ol, ta ki Hak Teala İslâm padişahım dünya hükümdarlığında kendi pederlerinden ileriye götürsün ve ahiret hükümdarlığında da Süleyman (A.S.) m derecesine eriştirsin, Halilulllah’ın makamında edilen ahde hürmet etmesi için kendisine tevfikini ihsan eylesin, halktan gönlünü uzaklaştırıp Hak tealaya yüz tutmuş olan birinin kalbini perişan eylemesin.
Şu inançtayım ki; benim böyle hakkınızdaki güze i duam ile Hak TeaJa’nm dergâhına yüz tutmam, resmî ve faydasız olan kalıp ile gelmemden daha ziyade makbuldür.
Şayet bunun hilafmda bir ferman çıkarsa, fermana uymak gerektiğini bildiğim için fermana uyarım. Allah sizin değerli olan dil ve gönlünüze, kıyamette ondan utan- mıyacağınız ve bugün İslâm’a zaiflik ve kırıklık getirmi- yeceğiniz şeyi getirsin.
Bu mektup Sencer’in eline geçince, Gazali hakkında beslemekte olduğu sevgi azalmış fakat mutlaka kendisini görmeğe azm etmişti, Gazali’nin aleyhtarlan da ordugâhda toplanıp kendisiyle münazaraya hazırlanmışlar ve Sen-
*
9
Devlet Başkanlanna
cer’e «Oazalî, namuslu bir zattır ve namusu (ilmi namus) ancak bizimle açıktan açığa münazara ettiği zaman zahir olur» demişlerdir.
Sencer: «mademki; kendisi meşhed’de imiş, ordugahımız da Berruk-u-Kûs dedir. Az bir mesafeye gelmeyi ihtiyar etmesi güç değildir» diye duygusunu açıklar. Bu işaret üzerine Gazali ordugaha gelmeye mecbur kahr. Meşhed’den hareket ederek Sultanın yanma dahil olur, Sultan ayağa kalkar, imamı bağrına basıp tahta oturur.
Hücce-t-ül-lslâm kendisinde bir korku ve ürkeklik hisseder. Beraberinde bulunan az okumuş bir öğrencisine «K. Kerimden bir Ayet-i Kerime oku» der. O’da: «Alkili kuluna yeter değilmi?» ayetini okumaya başlayınca Gazali «Evet...» der ve o hâl kendisinden ypk olup aşağıdaİd söze başladı.» 5
v
Gazali’ııin Sencer’le mülakatı:\
Esir geyen, bağışlayan Allah’ın adiyle. Hamd Alemlerin Babbı olan Allah’a mahsustur. Akibet mü’minler içindir. Düşmanlık yalnız zalimleredir. İslâm hükümdarı baki olsun, İslâm bilginleri İslâm melikleri yanma girdikleri zaman, dua, övgü, nasihat, ihtiva eden bir fasıl beyan etmeleri, onların adetidir.
Bence bu hususta evla olan dua, gece karanbkia- rrnda yalnızca AUah’ü Tealaya gizli olarak münacaat et mektir. Çünkü halk arasında alenî yapılan dualar riyadan uzak olamaz. Allah’ın yanında ise samimi olmayan böyle riya ile karışık Şualar makbul ve müstecap değildir. Saniyen; bu mecliste, övgüde bulunmak da riyakâr-
5 Fatih kütüphanesi 54?6 numaralı mecmua
lmam~ı Gazal!
lıktast uzak kalamaz. Çünkü güneşin yükseklik ve ay- dınfajtta parmakla işaret edildiğinden övgüden uzaktır. Güzellik son dereceye erişince, sıtayişkârlarm pazarlığını kırar.
övgüden gaye bir işi yükseltmektir. Halbuki bu meclisi kim ve nasıl yükseltebilir ki; cihanın en yükseği olan kfan senin, bu hazretin kölelerinden nail olmuş olduğu bir kaftandır.
Şimdi bu dört maddenin en mühimleri, nasihat ve ihtiyacı kaldırmaktır. Nasihat bir valiliktir ki; onun yazılışı Hz. Peygamberden alınır. O; «Ben size iki vaiz bıraktım; biri samit (susan) diğeri natık (konuşan) dır. Samit ölüm, natık ise Kur’andır» buyurmuşlardır.
Bak! susan bu öğütücü hal lisanı ile ne söyliyor. Na- tık edan diğeri, konuşan dil ile ne diyor?
Sttsan ölüm diyor ki: Ben bütün yaradılmışlar için puanda beklemekteyim, önden bir haber göndermeden allama pusudan çıkıveririm. Eğer benim herkes hakkında yapacağım muamelenin bir nümunesini görmek isterseniz hükümdarlar vefat etmiş olan hükümdarlara, ümera da geçen umera’ya baksın: Melikşah ve Alp Arslan toprak altında lisanı halleriyle seslenirler: Ey melik! Ey gözümüzün nuru! Sakın, sakın! Bizim hangi tarafa sevkedilâiğimizi ve ne korkunç şeyler gördüğümüzü bil- sen Asla bir gece, raiyyenden biri ac iken sen tok olarak uyumaz ve biri çıplak iken kendi isteğince elbise giyemezsin. —vasiyet esnasında şöyle der— Benden bir kelime kabul et! «Lailehe illel-lah» kelimesini daima dilinde tut. YanıAda kimse bulunmadığı ve kendi başına khldığm zaman asla bu zikirden uzak kalma. Zira, imar
11
Devlet Başkanlanna -
nın esası bununla istikrar kazanır. Haber de varit olmuştur ki: «İman, suyu itaattan alır. Kökü adalet ve devamı. Hakkın zikriyle kâimdir».
Bütün bunları yapmakla, ahiret azabından., kurtul- san da kıyamet sualinden kurtulamazsın. «Hepiniz çobansınız ve sürünüzden sorumlusunuz» 6
— Bundan sonra dediki— : Ey melik! Allah’ın gerçek ni’metini yerine getir. Onun nfmeti: Dürüst iman ve itikat, güzel yüz, iyi ahlak ve iyi iştir. Bunlardan biri senin elinde diğer üçü ise İlâhî hediyedir. Mademki Allah senden bu ni’metin üçünü de esirgememiş 8 sen de bu dördüncüyü kendinden uzak tutma ki, bu her üç ni’- metten sana ziyan gelmesin ve ni'mete karşı nankörlük etmiş olmıyasm.
Ayakta durmakta olan ey devletin emirleri! Şayet devletinizin mübarek ve daimî olmasını istiyorsanız ni’ metin kadrini bilin, seadeü felâket ve bedbahtlıktan ayırabilmeksiniz.
Biliniz ki; sizin bu Horasan melikinden başka, -bü-(1 Hadisin devamı:... «Başkan çobandır, sürüsünden sorumlu
dur. Kişi ailesinin çobanıdır, sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malında çobandır sürüsünden mes’uldur» Ravi şöyle diyor: ;<Şöyle dediğini zannediyorum: Kişi babasının malında çobandır...» (Buhari-kitab-ül-vesaya)
8 Sencer’in güzel ve itikata, özellikle fiziki bir güzelliğe sahip olduğu burada anlaşıldığı gibi, aynı zamanda burada Gazalî’nin ahlâk hakkmdaki nazariyesinin esası da kendini gösteriyor. Gerçekte Sencer, güzel yüzlü ve simasında merhamet izleri açık otan bir kimse idi (bk; Hafız Ebru mecmuası İbrahim Paşa küb. 919)
12
İmam-ı Gazali
tün- yer ve gökler mülkü olan diğer bir melikiniz var. Ya- nn kıyamette her kesi siyaset meydanına çekecek ve sîze diyecek ki: «Benim gerçek ni’metimi nasıl yerine getirdiniz» ı
«Kulııb-ül-melüd Hazainullah — hükümdarların gönülleri Allah'ın hazinleridir. Şefkat, azap, ve cezaya dair yeryüzünde her ne meydana gelirse, hükümdarların gönülleri vasıtasiyledir. kendi hâzinelerimi size ısmarladım. Sizin dilinizi onların kilidi yaptım. Korudunuz mu yoksa emanete hiyanette mi bulundunuz?»
Hazîneye hjyanette bulunan: Bir mazlumun halini hükümdardan Metredendir, (örten)
Şimdi ihtiyacı arzetmeye geldim: İhtiyacım, umumi ve hususi olmak üzere ikidir: Umumi olam şudur ki: Tus halkı zülümden yanmış, yok olmuş, soğuk ve susuzluktan dolayı bütün ürünleri mahvolmuştur. Onlara acı ki; Allah da sana acısın. Açlık dert ve belâsiyie müminlerin boyunları ve belleri kırıldı. Eğer senin atlarının gerdanları, altından olan süsten dolayı aşağı sarkmamış olursa ne zararı var!
Hususî ihtiyaca gelince: Ben on iki yıldanberi bir köşeye çekilmiş ve halktan yüz çevirmiştim. Sonra fahr’ül- melik (R.A.) Nişabur medresesi müderrisliğini kabul etmem için İsrar etmiş ve ben buna: ̂ Zaman benim sözlerime mütehammil değildir. Bu zamanda hak bir söz
i. ^ l *»■*." . ■* , , v * ■ ■■■'•.* - — ... — —
söyliyenin kapısı önünde aleyhine ayağına kalkarlar», "demiştim. Bugün ise iş öyle bir raddeye gelmiş ki: işit- mîş olduğum sözleri rüyada görmüş olsaydım karışık rüyalar derdim.
Akli ilimlerle ilgili şeylerde şayet birinin i'tirazı varsa, hayret edilecek bir şey değildir. Çünkü benim söz-
Devlet Başkanlanna
lerimde herkesin anlayamıyacağı gizli manalar çoktur. Bununla beraber ben, kime karşı olursa olsun söylemiş olduğum herhangibir sözümü açıklamaya ve isbata muktedirim. Açıklama ve isbatımla meseleyi tashih eder ve üstesinden gelirim. Bu kolaydır. Fakat «İmam-ı Ebu Ha- ııife’yi kötülemişim» dîye sözler söyliyorlarmış; işte buna asla tahammül edemem. Kendisinden başka bir ilâh olmayan Allah’a yemin ederim id; ben Ebu Hanife’nin Ümmet-i Muhammed (A.S) arasında fıkhın gerçeklerinde ve manalarında yegane bir dalgıç olduğu inancındayım. Kim bu inanca aykırı ağzımdan veya kalemimden bir rivayette bulunursa yalancıdır.
Hacetim şudur ki: Beni Nişabur, Tus ve diğer bütün şehirlerde tedristen affedin, selâmet zaviyesinde kalayım. Bu zaman benim sözlerime mütehammil değil vesselam.
*
Hüecet-ül-îslâm döndükten sonra, ifade ve takrirlerini yazıp, «Nasihat-ül-raülûk» ismiyle pek güzel bir kitap haline getirerek Sencer’e takdim ve ithaf etti.
«Nasihat-ül-mülûk» un farsca aslı elde olmayıp «et- Tıb-üI-Mesbuk fi nasihat-ül-mülûk» diye Arapça’ya nakl, terceme ve defaatla basılmış, olan terceme nüshaları bilinmektedir. Bunun gerek basma ve gerek yazma bütün nüshalarında eserin aslının muhammed b. Melik şah’a hitaben yazılmış olduğu görülmektedir. Yalnız Es’ad Efendi kütüphanesinin 2921 numaralı diğer bir zat tarafından yapılmış Arapça tercemesinin başında İmam-* Gazali’nin bu eserini Muhammed b. Melikşah’a değil, — burada olduğu gibi— Sencer’e yazmış olduğu görülür. Sencere ithaf edildiğine dair hiç bir yerde görülmeyen
14
İmara-ı Gazal!
malumat, bu bilinmeyen tercüme nüshanın dibacesinde aşağıdaki şekilde görülüyor.
«Bundan sonra... Seneer Muharremin Onuncu günü Şeyh-ül-islâm» Hüccet-ül-Enam Muhammed b. Muham- med el- Gazali hazretlerine gönderdiği bir memur ile; «Zaten konuşma arzusundan kalbim bir’an uzak kalmadığından ve mübarek yüzünüzü görmeğe iştiyakım, yegane tercihim olduğundan, hazretin kereminden, sohbetinin şerefiyle beni şereflendirmesini ve bu saattaki taat- ta bana iştirak etmesini dilerim» ricasında bulunur. Bunun karşısında Gazaü:
«Matlubun, talib tarafına davet edilmesi münasip değil ve iştiyak daVasına aykırıdır» diye haber gönderir. Bu haberi alan Sencer hizmetçi ve etrafiyle derhal hareket eder. Şeyhin hizmetine kavuşur, o gün geceye kadar O’nunla sohbet eder, taat ve ibadette O’na iştirak eder.
Döneceği zaman, «Ölünceye kadar mucibince amei etmek üzere bana nasihat et» diye şeyhe söyler Gazali ise:
«Şimdi binip evinize gidiniz. İnşaallah mucibince amel ederseniz dünya ve ahirette size menfaat verecek öğütlerimiz tarafınıza vasıl olur» der ve arkasından bu va’zlan ve öğütleri gönderir.
Yalnız burada dikkati çeken bir nokta varsa o da Gazali’nin «nasihat-ül-mülûk» u yazması için gösterilmiş olan sebebin* başkalığıdır. Vakaları ayırarak burada olduğu gibi, Muharremin Onuncu günü vaki’ olan mülakatlarım müteakip Sencer’in isteğiyle «Nasihat-ül-mü-
1*
Ilevlet Balkanlarına
lük »u yazmış ve bizim bildirdiğimiz ordugâhtaki mülâ- katlarmdan sonra da yine Sencer’in emriyle İmam-i A ’zam hakkmdaki fikirlerini açıklamağa mecbur olmuş olduğunuzu kabul edebilmekle beraber, me'hazımız olan mecmuaya itimat lâzım gelirse ordugâhtaki mülakattan sonra aynı zamanda hem imam-ı A ’zam baklandaki i’ti- raflarını ve hem de «nasihat-ül-mülûk» isimli eserini yazmış ve Sencer’e göndermiş olduğu neticesine varabiliriz9.
19 Eylül 968 İst. Üni. Kütüphanesi
9 Bak. «Şeyh Ali b. Dost-ı Huda b. Hoca b. el-Hac Kamori er-Rufai el-Ankerî, fatih kütüp. 5426 nolu mecmua» dan Darûl-fünun İlahiyat fakültesi mecmuası yıl. I. s. I. Teşrin-i Sani 1925 S. 38-58.
B İ R İ N C İ B Ö L Ü M
İ L K M E K T U P
Şunu biliniz ki ey Başkan Allah, size bir çok nimetler ve askeri bir güç vermiştir. Size yaraşan, bunlara karşı şükretmek ve Allah'ın dinini yaymaktır. Allah'ın nimetine şükretmeyen O'nun isimlerini yüceltmez. Bu nimetleri takdir etmediğinden dolayı kıyamet gününde rüs- vay olur.
Her ni’met ölüm anında elden çıkar, bu yüzden akıllı kimselerin yanında onun bir değeri ve düşünenlerin yanında onun bir tehlikesi yoktur. Çünkü insan ne kadar da yaşasa ömrünün süresi bitince uzun yaşamanın bir faydasmı görmez. Hz. Nuh bin sene yaşadı. Bu kadar yaşamasına rağmen sanki yaşamamıştı.
Kadr-ü Kıymeti olan ve insanda devamlı olarak kalan bir ni’met var ki; o da ebedi seâdetin ve ebedî ni’me- tin bedri olan İMANDIR Allah O’nun kadrini yüceltti ve bu ni’meti size verdi. Kökü en derin noktaya, ve dallan en yüksek semaya varıncaya kadar ona su vermenizi emretti. «Allah'ın hoş bir sözü, kökü sağlam, dalları göğe doğru olan — Rabbi’nin izniyle her zaman meyve veren — hoş bir ağaca benzeterek nasıl- misâl verdiğini göremiyormuşun?» *
İman ağacmm kökü sabit olmaz ve dallan uzamaz
* Açıklama ve izahlar için kitabın son kısmına ilâve edilen «açıklamalar ve izahlar» bölümüne bakınız. (§.)
Devlet Başkanlan 2 ı t
Devlet Başkan larma
sa ölüm rüzgârının ve yok edici fırtınanın onun üstünde eseceğinden korkulur. Son nefeste böyle bir iman kökünden kopar. Allah korusun kul imansız kalır ve Rabbi’ne imansız mülâki olur.
Şunu biliniz ki Başkan, bu ağacın on kökü ve on ta ne de dalı vardır. Kökü: kalble iman, dalı erkâniyleameldir. Şayet bu davetci yüksek meclisinize kabul edilirse —başkanın bu ağacın terbiyesiyle meşgul olması için— bu on kök ve on dalı açıklayabilir. Başkan; haftanın bir gününü Rabbine kulluk ve ahiretini hazırlamak için ayırmalıdır. Ayıracağı gün de Cuma’dır. Çünkü Cuma müminlerin bayramıdır. Cuma gününde öyle bir saat var ki; o saatta bir şey isteyen kimsenin Allah ihtiyacım giderir ve duasını kabul eder. Bu yapacağınız işi şuna benzetebiliriz: Sizin, kan-kocalı haftada birgiin işlerinizle meşgul olacak bir hizmetçiniz olsa, onlar hizmet günüde hizmetinizde bulunmasalar, bunların yanınızdaki durumu nasıl olur? Kul onu (hizmetçiyi) yaratmış değil, halbuki siz Allah’ın mahlukusunuz. Ey Başkan! Gerçekte siz O’nun kulusunuz. Siz hizmetçinizin bu yaptığına razı olmuyorsunuz. Öyle ise Cuma gecesi oruca niyetleniniz, perşembe gününü de buna eklerseniz daha iyi olur. Cuma günü erken kalkınız ve uygun bir elbise giyiniz. Sabah namazını cemaatla kılınız, güneş doğuncaya kadar konuşmayınız, yüzünüzü kıbleden çevirmeyiniz, elinize teşbihi alınız ve bin defa «Lailahe illellah Muham- medür-Resulullah» deyiniz. Güneş doğduktan sonra takdim edilen öğütleri okumalarını emrediniz. Hafızanızda kalması için her Cuma bunu okusunlar. Okuyucu okumayı bırakınca dört rek’at namaz kılınız ve kuşluk vaktine kadar teşbih çekiniz. Bu namazın sevabı bilhassa Cuma
18
İmam-ı Gazali
günü çoktur. Şayet makamınızda bulunuyorsanız yahut yalnızsanız Hr. Peygamberce devamlı olarak salevat getiriniz yardım yapabiliyorsanız yapmız. Hz. Allah’ın, haf- ' tanm diğer günlerini size vermesi ve günahlarınızı afvetmesi için bir gününüzü O’na veriniz.
Bilinci Esas
İMANIN TEMELİ OLAN İTİKAT
Biliniz ki; siz yaratıksınız, sizin bir yaradanınız var.O bütün alem ve alemdeki olan şeylerin yaratıcısıdır, tektir, ortağı ve dengi yoktur. Varlığı ezeli (başlangıçsız> ve ebedi (sonsuz) dir. Ezelde ve ebedde varlığı zaruridir. Varlığı — diğer varlıklar gibi— sonradan değildir O bizatihi mevcuttur, her şey O’na muhtaçtır, fakat O’nun hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Varlığı kendisiyledir, her şeyin varlığı da O’nunladır.
ikinci Esas
ALLAH’I TENZİH ETME:
Allah’ın suret ve kalıbı yoktur. O bir yere inmez ve bir kalıba hülul etmez. «Keyfiyet» (nitelik,) «kemiyet» (nicelik) «niçin» ve «ne’den» münezzehtir. O bir şeye ve hiç bir şey de O’na benzemez. Vehim ve hayal, nicelik ve şekil bakımından hatıra gelen her şeyden uzaktır. Çünkü bu gibi sıfatlar yaratılmış olan şeylere aittir. Allah 1B6
u
Devlet Başkanlarma
her şeyin yaratıcısı olduğundan, bunlarla sıfatlanamaz Hz. Allah herhangi bir yerin ne içinde ve ne de üstünde değildir. Çünkü mekân Hz. Allah’ı kuşatamaz. Alemdeki her şey arşınm 3, arş ise kudretinin ve zaptının altındadır. Arşı yaratmadan önce de mekândan münezzehti. Arş, O’nun hamili (taşıyıcısı) değüdir. Bilâkis arşı ve hamulesini O’nun lütuf ve kudreti taşıyor. Allah arşın yaratılmasından önce ve sonra da mekândan beridir. O ezelde kendinde bulunan sıfatla müttasıftır. Sıfatının değişmesine ve dönüşmesine bir yol yoktur. O, yaratıkların sıfatlarından münezzeh ve uzaktır. O, dünyada biliniyor — dünyada benzeri ve dengi olmadığım bldiğimiz gibi, ahiret- te de görülecektir. Bu görme dünyadaki görmeye benzemez. Zaten hiç bir şey O’nun mülkü vardır.
Üçüncü Esas
KUDRET
Allah herşeye kadirdir, kudreti sonsuzdur, acz ve noksanlıkdan beridir. Eklediğini yapar, dilemediğini yapmaz. Gökler, kürsi4 ve arş kabzesinde, kudretinde, kahrının zaptmm ve dilemesinin altındadır. O mülkün sahibidir, ve ancak O’nun mülkü vardır.
Dördüncü Esas
ÎLÎM
Bütün ma’lumu bilendir. Yerin altından tutun da en yüksek yerlere kadar olan her şeyi ilmi kuşatmıştır. Çün-
20
îmam-ı GazaK
kü eşya O’nun ilmiyle zahir olur ve kudretiyle yayılır. Çöllerdeki kum taneciklerinin sayısını, yağmurların kat- relerini, ağaçların yapraklarım ve insan içinde geçen dü- • şünceleri bilendir5. Hava ve rüzgarın zerreleri, gökteki yıldızların sayısı gibi şeyler O’nun üminde zahirdir.
Beşinci Esas
İRADEl K
Alemdeki herşey O’nun dilemesiyledir. Az-çok, kü- çük-büyük, iyi-kötü, faydah-zararlı, ziyade-noksan, ra- hat-zorluk ve hastalık-sıhhat gibi her şey ancak O’nun hikmeti, tedbiri, dilemesi ve takdiriyledir. İnsanlar. Cinler, melekler ve şeytanlar bu alemdeki bir zerreyi harekete getirmek yahut durdurmak, veya bir şey eksiltmek yahutta birşey ilâve etmek için bir araya gelseler O’nun iradesi, gücü ve kudreti olmaksızın birşey yapamazlar.
Altıncı Esas
İŞİTME VE GÖRMESİ
Bütün malumatı bildiği gibi bütün mesmu’u (işitilmiş) işitici ve görülecek yeri (mer’a) görendir. İşitmesi hususunda uzak-yakm aynıdır, aydınlık-karanlık görmesinde birdir. O karanlık gecede karıncanın ayağını görür 6. O’na hiçbirşey gizli değil yer tabakalarının altodaki kurdun sesini işitmek O’na uzak gelmez. O’nun duyması kulakla görmesi gözle değildir. Aynı şekilde O’nun
21
Devlet Başkanlanna
ilmi düşüncenin neticesinde çıkmaz. Fi’li aletsiz ve hazırlıksız meydana gelir. Bir şeye «ol» der, o da hemen oluverir.
Yedinci Esas
KELAM
O’nun emri bütün yaratıklar üzerine vaciptir, va’d ve va’id * bakımından her ne haber vermişse haktır. Emri, O’nun kelâmıdır. Alim (bilen) sem’ı (işiten) basir (gören) olduğu gibi mütekellim (söz söyliyen) dir de. Kelâmı (sözü) mahluk olmadığı gibi ağız - dişlerle de değildir. Kur’an, İncil Tevrat, Zebur ve bunların dışında kalan indirilmiş kitapların hepsi O’nun kelâmıdır. Kelâmı kendi sıfatmdan olup, bütün sıfatları da kadim (başlangıçsız) dir. İnsandaki söz, harf ve sesledir. Allah’ın kelâmı harf ve sesten beridir.
Sekizinci Esas
EF’AL
Alemdeki her şey O’nun mahlukudur. Kendisiyle beraber bir ortak ve yaratan yoktur. O tek yaratan’dır. Yorgunluk, fakirlik, hastalık, acizlik ve cehalet gibi durumlarla da karşılaşılma yine bunlar O’nun adlindendir.
* Kötülükten alıkoymak için azabı bildirmek ve tehdit etmek (S)
İmam-ı Gazali
O’nun ef’alinde zulüm olamaz. Çünkü zalim, başkasının mülkünde tasarruf edendir. Halbuki Allah yalnız kendi mülkünde tasarruf ediyor. O’nunla beraber bir malik yoktur. Olmuş ve olacak olan ber şeyin yapıcısıdır. Benzeri ve ortağı olmayan melik (hükümdar) dir. Allah’ı e f’ali için hiç kimsenin «olmadı» «nasü» şeklinde bir itiraz hakkı yoktur. Bütün e f’alinde ve hükmünde mutlak hakimdir. Hiç kimse için O’nun yaptığına, rızasına ve kazasına bakmaktan ve teslim olmaktan başka bir çare yoktur.
Dokuzuncu Esas
AHÎRETÎ ÖVME
Allah alemi iki şeyden yaratmıştır: Cesed ve Ruh Ruh bu alemde kaldığı sürece bir azık olması için cesedi ona bir menzil yaptı. Cesette kalacağı Ölçülü bir süresi vardır. Bu sürenin sonu ziyade ve noksan olmaz. İşte bu ruhun ecelidir. Ecel geldiği zaman ruh ile ceset birbirlerinden ayrılırlar. Ölü kabrine konulunca iki, büyük melek olan münker ve nekir7 sorularım cevaplandırması için ruh cesede dönderilir. Rabbını ve peygamberini sorarlar. Kekeler ve cevap veremezse azapiandınrlar, kabrini yılan ve akreplerle doldururlar. Kıyamet gününde ruh cesede tekrar dönderilir, defter açılır, işi Allah’a arzedilir. Her insan defterine bakar, işini ve yaptıklarını görür. İtaat ve isyanının ölçüsünü bilir. Yaptıkları «amel mizanında» ölçülür. Sonra sırattan geçmesine müsaade edilir. Bu dünyada doğru yolda bulunanlar orada sırattan geçebilirler. İstirahat etmelerine izin verilir. Şayet iyi bir gidişi, ve faaliyeti yok*
23
Devlet Başkanlarma
sa, Mevlasma asi ve arzusuna uymuşsa O sırat üzerinde yol bulamaz, neticede cehenneme girer.
Hepsi sıratta durdurulurlar, işlerinden sorulurlar. Doğru insanlar doğruluklarından sorulur. Münafıklar ve müraî’ler imtihan edilirler, insanlardan bir grubu hesapsız cennete girerler. Bir grubu yumuşaklık ve müsamaha ile, bir grubu münakaşa ve zorlukla beraber hesaba çekilirler. Sonra kâfirler kurtuluş bulmayacak şekilde cehenneme sevkedilirler.
Allaha itaat eden müslümanlar cennete girerler. Asîlere ise cehenneme girmeleri emrolunur. Peygamberlerin, bilginlerin, büyük salihlerin şefaatma nail olanlar, affedilirler, şefaatçisi olmayanlar günahlarına göre cezalandırılırlar, imanları sağlam ise cezalarım çektikten sonra cennete girerler.
Onuncu Esas
HAZRETt PEYGAMBERİ ANMA HAKKINDA
Allah böyle bir ölçüyü ortaya koyup insanın fullerini, ahvalini, kazancını ve işlerini bu noktaya göre takdir edince şekavetine ve saadetine sebep nedir?, insan kendinden meydana gelen bu durumu takdir edemez. Allah fazlının ve rahmetinin hikmetiyle melekleri yaratmıştır. Onları seçkin kişilere göndermiştir. Ve onlara sonsuz bir seadeti bildirmiştir. Bunlar da peygamberlerdir. Allah onları insanlar üzerinde bir şahidi olsun diye ve insanlara saadet ve şekavet yollarını açıklaması için göndermiştir. Bizim peygamberimiz olan Hz. Muhammed son peygamber olarak gönderilmiş, müjdeleyici ve kor
24
İmam-ı Gazali
kutucu kılının iş ve nübüvveti kemal derecesine vardınlmış- dır. İlâve edilecek bir saha bırakmamıştır. Bu sebepten O’na Hatem-ül-Eobiya (Peygamberlerin sonucu) denilir. Ondan sonra nebi yoktur. İnsanlara ve cinlere O’na itaat etmelerini ve uymalarını emretmiş ve O’nu bütün peygamberlerin efendisi yapmıştır.
İMAN AĞACININ DALLARINI BİLDİRME:
Ey Başkan! Şunu biliniz ki:İnsan kalbinde marifet ve inanç yönünden olan her
şey îmanın esasıdır. İnsanın yedi organmda itaat ve adalet yönünden carî olan her şey îmanın dalıdır. Dal soluk olursa bu kökün za’fına delâlet eder. Böyle bir dal ağacın ölümü esnasında görülmez.
Beden işin kalp imanın unvanıdır. İmanın dallan olan işler şunlardır: Haramdan sakınma ve farzlan yerine getirmektir. Bunlar da iki kısımdır: Birincisi: Allah ile sizin aranızdadır: Oruç, namaz, hac, zekât, içki içmemek ve haramdan sakmmak gibi. İkincisi: Sizinle insanlar arasındaki olan durumdur: Halka adalet, zülümden çekinmek gibi. Allah ile sizin aranızda yapmak mecburiyetinde olduğunuz asıl şey: O’nun emrine itaat etmen, vatandaşm hakkma razı olması için gerekirse zecri tedbirlerle onu kötü yollardan alıkoymandır. Sizinle insanlar arasındaki münasebette uyacağınız şey: Başkan sizden başkası olsaydı, bu başkanın size nasıl müamele yapmasını uygun görüyorsanız, sizin de halka öylece muamele etmenizdir.
Şunu biliniiz ki; sizinle Allah arasındaki olan şeyler hususunda Allah’ın affı yakındır. O bağışlayan ve mer
80
Devlet Balkanlarına
hametli olan Biridir. Fakat halka yapılan zülumle ilgili durumlarda, o kıyamete kadar sizden bu zulmün bedelini kaldırmaz. Zülmün tehlikesi büyüktür, Halkına adil davranan başkan hariç, hiç bir başkan O’nun tehlikesinden kurtulamaz. Bunun içinde adaletin nasıl yerine getirileceğini bu sebebten kıyamet gününde size nasıl insaf edileceğini bilmelisiniz. Adaletin ve insafın esasları ondur:
Birincisi:
Lider olan kimsenin üzerine en başta gerekli olan bu rütbe ve mevkie lâyık olup olmadığını ve bu büyük işin sevap ve günahının da ona göre olacağını hatırından çıkarmamasıdır. Çünkü liderlik büyük bir ni’mettir ve bu nimet üzerine başka ni’metlerden hiç biri tercih olunamaz. Bu görevi fcakkiyle deruhte eden sonsuz bir seadete kavuşur. Böyle yapmıyan ve üstelik zorbalık ve zulümle emaneti kirleten en büyük bedbahtlığa uğrar. Liderlik mertebesinin yüceliği ve tehlikesinin büyüklüğü hakkmda Hz. peygamber (S.A.S.) in: «Liderin bir günlük adil davranışı yetmiş yıllık ibâdetten daha üstündür» hadisi ortaya koymaktadır.
îbni Abbas (R .A .)’m 8 anlattığına göre* «Hz. peygamber bazan Beytullah’a gelir ve orada şöyle konuşurdu: «Arapların ileri gelenleri! Halkınıza üç şeyle muamelede bulununuz.
a) Şayet biri size gelir ve «durumuma acıyınız» derse siz ona merhamet ediniz.
b) Hüküm verdiğiniz zaman adîl olunuz.c) Söylediklerinizi bizzat yapınız.Allah ve meleklerin lâneti bu üç esasla muamelede bu-
lunmıyan kimseler üzerinedir. Böyle birinin yap
26
İmam-ı Gazal!
tığı farz, nafile ve ne kadar ibadeti varsa hepsi Allah yanında makbul olmayıp reddedilmiştir.
Hz. Peygamber «Kıyamet gününde hiçbir gölge ve sığmağın kalmadığı zamanda yalnız şu 6 kişi gölgelenir; buyurmuşdur:
I — Halkına adîl davranan başkan II — Rabbine ibadette neş’e bulan genç
in — Kendisi pazarda olmasına rağmen kalbi camide olan adam.
IV — Allah için dost olmuş iki kişi V — Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken adam.
VI — Bir adam ki; güzelbir kadın O’nu davet etmesine ve O’nun nefsinde ona karşı bir istek duymasına rağmen «Ben Allah’tan korkarım» diyerek reddeden kimse. t
VII — Sağ elinin verdiğini sol eli duymıyan — yani yardımı çok gizli yapan— kimse»
«İnsanlarm Allah’a en sevgili ve O’na en yakın olanı adîl başkan, Allah’a en sevimsiz ve O’na en uzak olanı zalim başkandır.»
«Nefsimin yed-i kudretinde bulunduğu Allah’a yemin ederim ki; Allah amel bakımından adîl başkam, bütün halkın ameline denk olarak semaya yükseltecektir. Onun kıldığı her namaz yetmiş bin namaza muadüdir.» buyuruyor.
Durum böyle olunca, başkanlık gibi bir ni’met kula verilmemiştir. O’nun ömrünün bir saatmı diğer birinin bütün ömrüne denk kılıyor. Bu ni’metin kadrini bilmeyen, zalimce ve araşma göre hareket eden lideri, Allah’ın, onu düşmanlarının safları araşma koymaktan korkulur.
Hz. Peygamber «Kıyamet gününde Allah şu üç kimsenin yüzüne bakmaz» buyuruyor:
2*
Devlet Balkanlarına
I — Yalancı başkanII — İhtiyar Zani
m — Kibirli fakir.»«Allah’ın kullarının işlerini görmek için başkan yap
tığı kul, hizmeti bir tarafa atar, onlara karşı müşfik olmaz ve onlara öğüt vermezse Allah ona cenneti haram kılar.»
«Müslümanların işlerini yürütmek için başkan olan kimse, evini koruduğu gibi onlan da korumazsa cehennemde yerini hazırlasın.»
«İki adam benim Şefaatim dan mahrum kalır: Zalim başkan ve dinin dışında kalan şeyleri dine sokan kimse.» ■
«Kıyamet gününde en şiddetli azaba uğrıyacak olan zalim başkandır»
f. «Hz. Allah dünyada beş kimseye kızmıştır ki; bunların kurtuluşları yine Hz. Allah’a bağlıdır:
I — Halk kendisine itaat etmesine rağmen, yine de zulüm eden başkan.
II — Kitle içinde ileri gelenlerle zayıf kimseleri bir tutmayan başkan.
IH — Çocuklarım ve ailesini Allah’a itaat etmeye davet etmeyen ve bunlara din işlerini öğretmeyen kimse.
IV — İşçinin ücretini vermiyen işveren V — Haksız yere hanımına zulmeden kimse.
Hikâye:
Hz. Ömer bir cenazeyi teşyi ederken, biri de gelir. Namazda bulunur. Definden sonra kabrin üzerine elini koyup şöyle der: «Rabbim! eğer sen bu kabirdekine azap edersen, bu senin hakkmdır. Zira sana isyan etti.
28
lmam-ı Gazali
Şayet bağışlarsan senin rahmetine muhtaçtır.» devamla: «Ey ölü! Eğer başkan yahut halkın durumunu kontrol eden, yahut kâtip yahut başkanın uydularından veya tahsildar değilsen ebedi saadete kavuşursun» dedikten sonra gözden kaybolur. Hz. Ömer (R.A.) bu şahsın buldurulmasın! ister, fakat bir türlü bulamazlar. O zaman Hz. Ömer «Bu Hızır’dır 9. Bizi ikaz için gelmiştir» der.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Öşür 10 işlerine memur edilen kimse elleri boynuna bağlı olarak kıyamet gününde getirilir. Şayet işleri dürüst ise çözülür, icraatı kötü ise tekrar bağlanır» buyuruyor.
Hz. Ali (R.A.) «yerdeki kadı (hakim) yukarıda bulunan kadı (Allah) ile karşılaştığında vay haline! Yalnız adıl olan, arzusuna göre hükmetmeyen, yakınlarının taraf mı tutmayan, tamahkârlık ve korkudan dolayı hükmünü değiştirmeyen, Allah’ın kitabını aynası yapan, gözünü O’na diken ve içindekilere göre hükmeden kimse bunun dışındadır» demiştir.
Hz. Peygamber (S.A .V .): «Başkanlan kıyamet gününde getirirler ve Hz. Allah onlara sorar:
—* Siz benim halkımın yerdeki çobanlarıydınız.Birine şöyle söyler:
— Emrettiğim had’den11 yukarı niçin vurdun.— Rabbim! Onlar sana isyan ve muhalefet ettiler.— Kızgınlığının, kızgınlığımı geçmesi gerekmez.
Sonra bir diğerine:— Neden kullarıma emrettiğimden daha aşağı ceza
verdin?— Allahım! Onlara merhamet ettim.— Sen nasü benden fazla merhametli olursun öyle
39
Devlet Başkanlarıııa
ise artırdığınızı ve azalttığınızı alınız.. Haydi Cehenneme» buyurmuştur.
Hz. Huzeyfe, «Başkan ister sağlam biri olsun isterse olmasın hiçbirini övmem. Çünkü peygamber şunu söylerken işitmiştim: «Adil ve zalim başkanları getirip sırat üzerinde durdururlar. Allah sırata: Hükümde zulüm yapan, kazaî işlerde rüşvet olan ve hasımlardan birinin ifadesine hiç kulak vermeyen idarecileri ateşe atmasım emreder» demiştir.
Davud13 (A.S.) hakkmda şu anlatılmıştır:Bir gece hiç kimsenin tanımadığı bir şekle bürüne
rek dışarı çıkar. Karşılaştığı herkesten Davut’un icraatını sorar. Cebrail bir insan şekünde O’na gelir. Davut (A.S.) ta ondan kendi tutumunu sorar. O da :
«Evet Davud, Beyt-ül maldan yer» yorgunluk ve zorluk çekmeden yiyip içer» der. Hz. Davud kaderli ve ağlıyarak evine döner. «Rabbim! Yorularak ve bedenim eziyet çekerek meydana getirdiğim şeyden yeme sanatını bana öğret» diye yalvarır. Allah ta O’na terziük ilmini öğretir.
Hz. Ömer (R.A.) gece her tarafı dolaşır ve kontrol eder ve şöyle dermiş: «Sokakta bırakılmış bulunan bir keçinin benden sorulacağından korkarım».
Ey Başkan! Hz Ömer’in icraat ve adaletine bakınız. Hiç kimsenin takvasına ve selabetine yetişemiyeeeği adam nasıl düşünüyor ve nasıl kıyamet güründen korkuyor. Siz ise halkın durumundan habersiz ve idarecilerinizden gafil olarak yerinizde oturuyorsunuz. Abdullah b. Ömer ve ailesinden bir kısmı şöyle anlatırlar:
«Biz Ömer’i rüyada görmek için dua ederdik. Neticede oniki yıl sonra ancak görebildik. Sanki yeni yıkan
30
tmara-ı GazaH
mış ve kaftanına bürünmüş gibiydi. Ben «Müminlerin Başkanı! Rabbin yaptığın iyilikleri nasıl buldu, mükâfaat verdi m i?» diye sordum. O da :
«Abdullah! Sizden ayrılalı kaç yıl oldu?»«Oniki yıldır»«Ayrıldığımdan beri hesap veriyorum. Helâk olaca
ğımdan korktum. Fakat Allah bağışlıyan ve acıyandır.»Yiğit insan! Bu Ömer’in durumudur. O’nun bu baş
kanlıktan mal olarak bıraktığı, bir inciden başka bir şey değildi.
Hikâye:
Rum Meliki K ayser15, Hz. Ömer’e durumunu tetkik etmesi ve faaliyetlerini görmesi için bir elçi gönderir. Elçi Medine’ye varınca, lıalka :
«Melikiniz nerededir» diye sorar. Halk:«Bizim Melikimiz 15 yok, emirimiz 16 var. Fakat şim
di Medine’nin dışına çıktı» derler.Elçi tarif edilen yere gider, Bir de görür ki Hz. Ömer
güneşli bir toprak üstünde, ridasmı( kaftanım) başının altına koymuş yanaklarından terler aktığı halde uykuya dalmış. Bu durumu elçi görünce kalbine bir korku girer ve kendi kendine: «Bütün meliklerin heybetinden tiril tiril titredikleri bir adam böyle bir durumda bulunuyor. Fakat sen ya Ömer! Adıl davranışınla bütün halkından eminsin. Bu yüzden uyuyorsun. Halbuki bizim meliklerimiz zulüm yaptıklarından, etraflarmda muhafız olmadan bir yere çıkamazlar ve devamlı bir korku içindedirler. Dininizin hak olduğuna şehadet ediyorum. Şayet elçi olarak gönderilmeseydim elbette islâmı kabul ederdim. Ama pek yakında döneceğim ve İslâm olacağım.» der.
81
Devlet Baş kanlarına
İkinci Esas
BİLGİNLERLE OTURMA%
Başkan daima dürüst ve bildiklerini hayatta tatbik eden bilginleri huzurunda eksik etmeyip, onların kurtarıcı öğütlerini almalı, bilgileriyle amil olmayan alimlerden kaçmalıdır. Böyleleri başkanın yüzüne karşı övgüde bulunurlar, elinde bulunan imkânlara sevgi beslerler, bu yüzden doğru olan gerçekleri başkandan gizlerler, hileli yollarla başkanın arzusuna göre yoldaşlık yaparlar, neticede kendüerini rüsvay bir duruma düşürdükten sonra başkan ve halkım da gülünç bir duruma düşürürler. Ama dürüst bilgin, Başkanın elinde bulunan maddi imkanlara sevgi göstermez, öğüt ve uyarmalarında insaf ve şefkati elden bırakmaz.
Hikâye:
Şekik Belhi17 birgün Harun Reşid’in yanına gider. Harun Reşid O’nu oturttuktan sonra nasihat ister O’da:
«Ey Harun Hz. Allah (C.C.) sizi Hz. Ebu Bekrin yerine oturttu. Sizden O’nun gibi sadık olmanızı ister.
Harun! Büyük Allah size Hz. Ömer’in yerini münasip gördü. Sizden doğru ile eğriyi birbirinden ayırmayı talep eder.
Harun! Cenab-ı Hak sizi Hz. Osman'ın yerine lâyık buldu. Sizden, Hz. Osman gibi bir utanma ve cömertlik bekler» deyince Harun Reşid:
«Ben bu büyük işin altında çıkacak biri değilim» diyerek dürüst bilginleri yanında bir an olsun uzak bu-
32
-'İmam-ı Gazali
lımdurmaz ve artık onların gösterdiği yoldan dışarı çıkmaz.
Harun Reşid tavsiyeleri uzatmasını ister. Şekik Belhide şöyle devam eder :
Ey BAŞKAN! Bilki Allah'ın Cehennem diye tarif ettiği bir evi vardır. Sizi bu evin kapıcısı yaptı ve size üç şey verdi:
a — Beyt-ül Mal b — Kırbaç, c — Kılıç.Hz. Allah bu üç şeyle, halkınızı ateşe girmekten alı
koymayı emretmiştir. Muhtaç biri geldiği zaman onun ihtiyacını Beyt-ül-maTdan gideriniz. Biri Rabbınızın emrine aykırı harekette bulunursa bu kırbaç ile onu terbiye ediniz. Biri haksız yere birini öldürürse maktûlün velisinin izniyle onu öldürünüz.
BAŞKAN! Bu söylenenlerle hareket etmezseniz, ateşe girenlerin lideri ve helak edici eve doğru gidenlerin öncüsü olursunuz. — Tavsiyesine devamla:— Gerçekten sizin durumunuz, tıpkı kaynak suyu gibidir. Su temiz ise sakinin (su taşıyanın) pisliği ona zarar vermez. Şayet su pis ise sakinin temiz olması ona fayda getirmez.
Hikâye:
Harun Reşid ve Abbas19 bir gece fudayl b. îyaz’ın 20 ziyaretine giderler, kapışım vurdukları zaman O’nun «yoksa, kötülük işleyen kimseler, ölümlerinde ve dirliklerinde kendilerini inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızım sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar21» ayetini okuduğunu duyarlar. Harun: «Biz öğüt olmaya gelmiştik, bu öğüt olarak bize yeter» der. Sonra
Devlet Balkanları S 38
Devlet Başkanlarma
Abbas’a kapıyı çalmasını söyler. O da çalar ve «müzminlerin Başkamna kapıyı aç» diye kapıdan seslenir. Fudayl: «Mü’minlerin Raşkamnın yanında işi ne?» der ve kapıyı açar.
Vakit gece, çıranın başmda yalnız birazcık ışık var. Bu karanlık içinde Harun içeriye dalar, Fudayl’le müsa- faha etmek için elini sağa-sola gezdirir, nihayet eli O’na değince Fudayl: «Şayet azaptan kurtulamazsa yazık bu ele» der sonra: «Müminlerin Başkanı! kıyamet gününde Hz. Allah'a vereceğin cevabı hazırla. O sizi her müslü- manla beraber aynı sınırda durduruyor ve sizden onlara insaflı muamele istiyor...» Harun bunu duyunca çokça ağlar, Abbas; «Bırak ya Fudayl! mü’minlerin Başkamın âğlata ağlata öldüreceksin» der. Fudayl şöyle karşılık verir: «Ya Haman! sen ve grupun onu öldüreceksiniz, bana bırak diyorsun, halbuki onu sen öldürdün» Bu muhavere karşısında Harun: «Seni Hanan beni de firavn yaptı» der. Sonra Fudayl’ın eline bin dinar para kor ve «bu annemin helâl sadaka ve mirasmdandır» der. Fudayl:«Ben elini böyle şeyden kaldırması ve Rabbır a dönmeni istiyorum. Bana verdiğin kabul edilmedi» şeklinde parayı reddeder. Harun’da yanmdan çıkıp gider.
Ömer b. Abd-ül-Aziz,22 Muhammed b. Ka’b’e 33
Sorar: «Bana adaleti ta’rif et» O’da: «Sizden yaşça küçük olanların babası, yaşça büyük olanların çocuğu ve aym yaşta olanların kardeşi ol. Her suçluya, suçuna göre ceza veriniz. Kendisine olan kinin’den dolayı bir müslü- manı dövmekten sakınınız. Bu hareket sizi ateşe götürür.
34
îmam-ı Gazali
Hikaye:
Bazı zahitler birgün devrin halifesinin etrafında hazır bulunurlar. Halife onlardan öğüt ister, içlerinden biri: «Müminlerin Başkanı! Ben Çine gittim. Çin devlet başkanı, sağır olmuş, artık duymuyordu. O’nun ağlıyarak şöyle dediğini duydum : «Duymadığım için ağlamıyorum. Yalnız kapımda durup yardım isteyen mazlumların yardım dileklerini duyamadığım için ağlıyorum. Fakat Allah’a şükürler olsun ki; gözüm sağlam» ve bir münadiye; zülme uğramış kimselerin kırmızı elbise giymelerini ilân etmesini emreder. Başkan her gün bir file
I
biner, kırmızı elbise giymiş birini gördüğü zaman O’nu çağırır, şikâyetini dinler ve hasmmdan Onu kurtarırdı.»
Mü’minlerin Başkanı! Kâfir olmasına rağmen Çin devlet Baskan’ınm Allah’ın kullarına karşı gösterdiği şef- kata bakınız. Siz ise mü’minsiniz. Bu sebepten siz de halka karşı daha çok şefkat gösteriniz.
Hikaye:
Ebu Kulebe, Ömer îbni Abdül Aziz’in meclisinde bulunur, Hz. Ömer (II) kendisinden bir öğüt ister. O’da Hz. Adem’den bugüne kadar sizin seviyenize denk bir başkan geçmemiştir.
— Öğütünü artır— Siz ölmeden Önce ölen bir halifesiniz— Daha devam et— Şayet Allah sizinle beraberse kimden korkuyor
sunuz, böyle değilse kime iltica edeceksiniz?— Allah andığın şekilde bana yeter.Süleyman b. Abd-l-Melik25, bir gün «dünyada çok
96
Devlet Başkanlanna
ni’metlendim, ahirette halim nasıl olur?» şeklinde düşünür. Devrinin en büyük zahit ve alimi olan Ebu Hazim-’ m26 evine gider ve O’na «yemeğinden bir şeyler getir ki; iftar edeyim» der. O da bir kaç çürük hurma önüne getirir kor:
— Bu benim iftarlığımdır.
Süleyman bunu görünce ağlar, üç gün üç gece Oruç tutar. Üçüncü gece çürümüş bir kaç hurmayla iftar eder. Ailesine bu gece yaklaştığı söylenir. O’ndan Abd-ül-Aziz ve O’ndan da Ömer b. Abd-ül-Aziz dünyaya gelir. Ömer asrının adalet ve insaf bakımından, züht ve ihsan y ö nünden en önemli siması olur. Hz. Ömer’in yolunda yürür.
Ömer b. Abd-ül-Aziz’e tevbeye ne zaman başladığı sorulur: O’da;
«Bir gün kölemi dövdüm. Köle bana: «Sabah kıyamet olacak bu geceyi hatırlayınız» bu söz kalbime işledi» şeklinde cevap verir.
O birgün Ebu Hazimden bir öğüt ister. Ebu Hazim:
«Uyuduğunda ölümü başm altına koy» Çünkü O her dem sana yakındır» der.
Başkan gözlerini bu hikâyelere dikmeli, başkasının haklı öğüdünü dinlemeli ve karşüaştığı her bilginden kendisini uyarmalarım istemelidir. Bilginler de — yukarıda geçtiği gibi — öğüt vermeli, onlara gurur aşılıya- cak bir şey söylememek ve hak sözü onlardan esirgememelidirler. Onlara gurur veren kimse onların zülmüne ortaktır.
36
İmam-ı Gazali
Üçüncü Esas
YARDIMCILARIN DURUMU :
Yalnız başına elinizle zulmü def’edeceğinize kani olmayınız. Fakat hizmetçilerinizi görevli arkadaşlarınızı vergi memurlarınızı ve yardımcılarım düzeltiniz. Siz kendi zulmünüzden sorulacağınız gibi onların işledikleri zülümlerden de sorulacaksınız. Hz. Ömer kendi valisi bulunan Ebu Musa el-Eşa’riye27 şöyle bir mektup göndermiştir ;
Ey Eş’ari! Şunu bil ki; valiler, içinde en çok makbul ve üstün olanlar, halkın kendilerinden razı oldukları kimselerdir. En alçak ve en çirkini ise halkın kendilerinden hoşnut olmadıklarıdır. Bunların gece ve gündüz işledikleri eziyet ve cefadan dolayı halk Hz. Allah’a niyazda bulunur, merhameti sonsuz olan Allah’a şikâyet ederler. Elbette bunların niyazları bir gün kabul olunur ve valilerin işi de böylece biter.
Ey Eş’ari! Halka yüz çevirmekten sakın. Çünkü rütbe bakımından senden aşağıda bulunanlar senden gördükleriyle amel edip sana uyarlar. Fakirlerin durumlarını bilmeyeceğinden onlara yapılan zulme ortaklık yapmış olursun.
Başkan! Adalet ancak olgun bir akılla olur. Bir lider sağlam bir akla sahip olmayınca Onun yönetiminden bir hayır beklenemez. Aklın olgunluğu, eşyayı bütünüyle anlamak ve iç bünyesinin gerçekliğini tamamiyle kavramak ve bunların dışına bakıp gururlanmamaktır.
Başkan, başbakanın yapmış olduğu her zülmü bildiği halde susarsa, gerçekte işlenen zülmü kendi yapmış olur.
Devlet Raş kanlarına
Başkan, dünyasını dini için terkeden, dünya mevkii için liderin gözüne zulmü cazip gösteren kimseleri yanından uzaklaştırmalı, böylelerini vatandaşlıktan çıkarmalıdır. Beraberce çalıştığı bakanlarının durumlarına vâkıf olması zaruri’dir. Halk hakkında merhametli olan kimseleri devlet işlerinde çalıştırmak, bu karekter- de olmayanları devlet işlerinden uzaklaştırmalıdır. Kalbini adalet duygulariyle doldurmak, bakanlarım denemeli ve tabiatında bozgunculuk bulunanları tanımalıdır. Çünkü adaletin yeri kalbdir. Başkanın adalet güneşi kalbinden fışkırır, ailesi onun aydmkğiyle aydınlanır ve şuaları bütün dünyayı kuşatır, yurdundan bulunan bu parıltılardan dolayı bütün halk huzur duyar, düşmanlar ise hiçbir yönden el uzatamazlar. Güneşi bırakıp başka şeylerden aydınlık arayanlar muhal olan bir şeyi aramış olurlar. Güneşin tamamen tutulduğunu düşününüz: O zaman aydınlık ve ışık olmayacağından herkes karanlıkta kalır ve böyle bir kitlenin hali de Allah’a kalır.
Başkan! şayet dünyalık şeyler için halkınıza zulüm ve eziyet ediyorsanız ve dünyadaki isteğiniz güzel yemek ise şunu biliniz ki; insanlıktan çıkıp arzuya köle olmuş olursunuz. Eğer gayeniz rengarenk elbise giymek ise kadın grupu içinde erkek yüzlü birisiniz. Çünkü günbegün süslenmek kadınların işidir.
Başkan! Zulüm ve işkence yapmaktaki gayeniz kalbinizden fışkıran kızgınlığınızı düşmanlarınıza iletmek ise, siz insan şekline bürünmüş bir arslansınız. Çünkü kızgınlığını yenemeyip karşısında bulunana iletmek isteyen hayvan tabiatlıdır. Gayeniz bütün halkın size hizmet ve itaat üzere bulunmaları ise akıllılık kisvesi altında, ahmak karekterli büyük bir bilgisizsiniz. Çünkü birazcık
38
Inıam-ı Gazali
aklınız varsa bilirsiniz ki; gece ve gündüz sizin karşınızda hizmette bulunan hizmetçiler bunu size hizmette bulunmak için değil, yalnız yiyip-içip kendi arzularma hizmette bulunmak için yaparlar. Bu ifadelerime delil isti yorsanız, şimdiki durumda hizmetinizde bulunan ne kadar taraftar ve yardımcılarınız varsa, sarayınıza girdiğinizde onların arasında şöyle bir şey yayınız: «Başkan füân kimse olmuş ve ona halk biat28 etmiştir» inanınız- ki; bunu duydukları zaman, hepsi sizi terk edecek, adı geçen şahsa yaklaşacaklar ve bundan sonra kimde para varsa ona uyacaklar ve ona hizmette bulunacaklardır.
Başkan! Birinin aklı tam olmadıktan sonra ondan insaf, merhamet, adl-ü adalet mümkün ve tasavvur olunamaz. Bu yüzden bütün seadetin başı akıldır.
Dördüncü Esas
KIZMAMA
Mü’minlerin Başkanı! Çoğunlukla başkanlar kibirli olurlar ve kibirlerinden dolayı küçücük bir şeye kızıp intikam alırlar. Bu gibi tutumlardan sakın ve uzaklaş, üstün ahlâklı ol ve daima büyük peygamberlerin gidişatlarım hatırından uzak tutma; seleflerinin ibretli hayatlarına gözünü dikip onların gidişlerini örnek tut.
Mü’minlerin Başkanı! Abbasî halifelerinden Man- sur29 birine kızıp öldürülmesini emrettiği zaman, yanında zamanın bilginlerinden Mübarek b. Fudayl 30 isminde biri bulunuyordu. Bu bilgin mü’minlerin Başkanı! Bahsedilen şahsı Öldürmeden önce, bu aciz kulun hayırlı bir haberini dinleyiniz, bundan sonra emir sîzindir, isterseniz
30
Devlet Başkanlamta <
öldürtürsünüz» deyince başkan öfkesini yenip haberi dinlemeye koyulur. O zaman bilgin şöyle anlatır: «Ha- san-ı Basri31 hazretleri Hz. Peygamber’den şöyle bir ha- dis-i şerif nakleder: «Kıyamet gününde bütün insanlar bir meydanda toplanınca bir münadi şöyle bağırır: «Mahşer dekiler! Allah’ın yanında hakkı bulunan gelip hakkın: alsın» deyince hiç kimse cevap vermeye cesaret edemez. Ancak birine öfkelenip buna icra etmeye gücü yettiği halde affeden buna cevap verir, böyle birinin kıyametin korku ve şiddetinden kurtulması gerektir» Başkan bunu duyuca adamı affeder ve ihsanda bulunur.
Çoğunlukla başkanlarm kızgınlığı onlara dil uzatmaktan ileriye geliyor. Bir defasında Hz. Peygamberin yanında bir adamdan bahsedilir ve o ’nun gayet kuvvetli ve yiğit olduğu söylenir. Bunun karşısında Hz. Peygamber: «Nasıl» diye sorar onlar da:
«Güreştiğinde herkesi yener» derler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: «Güçlü kimse bir diğerini mağlup eden değil, kızgınlığım yenendir» «Bir mü’minin imam ancak üç şeyle tamamlanır: a) kızgınlığım yenmekle b) anormal veya normal durumlarında insafı elde bırakmamakla e) küçüklerin kusurlarını bağışlamakla.»
Hz. Ömer (R.A.) «Kızgınlık anmda ahlâkı tecrübe edilmiyen kimseye itimat edilemez» demiştir.
Zeyn-ül-Abidin32 birgün mescide doğru giderken, hiç yoktan bir adam kendisine söver. Yanında bulunan oğlu o adamı dövmek ister. Babası: «elini ondan çek» der ve sonra adama döner: «Niçin böyle yaptığım benden daha iyi biliyorsun. Bir ihtiyacın varsa bunu bana bildir» Adam bunu duyunca mahçup olur ve utanır. Zey- n-ül-Abidin gömleğini çıkarır, O’na giydirir ve bin dir
40
İmam-ı Gazal!
hem paranın ona verilmesini söyler. Adam: «Senin Allah Resulünün torunu olduğuna şehadet ederim» diyerek geçip gider.
Yine bir defasında o, kölesini çağırır, bunu iki defa tekrar eder, fakat o cevap vermez. Bunun üzerine Zeyn- ül-Abidin» o’na:
— Seslendiğimi duymadın mı?— Duydum.— Öyle ise niçin bana cevap vermedin?— Ben sizden eminim ve sizin temiz bir ahlâka sa
hip olduğunuzu biliyorum.— Allah’ım sana hamdolsunki; kölem benden emin
dir.Birgün kölesi bile bile koyunun ayağını keser. Bunu
niçin yaptığını sorar. Köle ise «sizi kızdırmak için yaptım» der. Zeyn-ül-Abidin:
«Bunu sana öğreten iblise kızarım. Git, Seni Allah rızası için serbest bırakıyorum» der.
Hz. Peygamber: «Kişi hilm ve af fiyle, oruç tutan ve namaz kılan kimsenin derecesine erişir» buyuruyor.
Hz. Musa Tur-ı Sina’dan dönüp Mısır’a doğru giderken, boynuna teşbih takmış bir ihtiyarın yol kenarında oturduğunu görür, ihtiyar Hz. Musa’yı görünce yolunu kesip elini öpmek ister. Hz. Musa elini vermez ve o ’nun iblis olduğu kendilerine malum olur: «Ey İblis! Bu davranışının gayesi nedir?» diye sorunca İblis: «ya Musa! Ben sana üç şey bildireyim, buna karşılık senden bir şey istiyeyim» der Hz. Musa o üç şeyin ne olduğunu sorar. O’da:
1 — Tabiatınıza aykırı bir şey meydana geldikte, kızgınlıktan kendini uzaklaştır. Hiddet sahibini hafif mi
41
zaçlı yapar. Çocukların oyuncaklarla oynaması gibi bende böyleleriyle oynarım.
2 — Kadınlardan sakın.3 — Cimrilikten sakın, çünkü cimrilik kişinin din ve
dünyasını yıkar.îbni Mes’u d 32 (R.A) ın anlattığına göre «Hz. Pey
gamber savaşta ele geçen ganimetleri taksim ederken biri «Allah aşkına bu ne biçim taksimdir» dedi. Bunu duyunca Hz. peygamber kızdı, yüzü kızardı ve «Kardeşim Musa’ya Allah rahmet eylesin, O eziyete uğrar fa kat bunlara sabrederdi» şeklinde konuştu, bundan başka hiç bir şey söylemedi»
Bu haber ve hikâyeler birer ibrettir. Devlet başkanlanna fayda getiricidir. îmanları varsa etkileyicidir. Şayet bunlardan ibret almayıp yalnız duyduklarına uyarlarsa, kalplerinde imandan bir eser yoktur, dilleriyle mü’~ min ve müslümandırlar.
Hz. peygamber «Kim gücü yettiği halde kırgınlığını tutarsa Allah onun kalbine iman ve huzur doldurul-. Böbürlenme ve gururdan korkarak kim uzun elbise giymezse * ve Allah için alçak gönüllü olursa, Allah şeref tacım ona giydirir»
«Allah’ın gadabmı unutup ta, kızgınlık gösterenin vay haline» buyuruyor.
Biri Hz. Peygambere gelir ve ne «yapmakla cennete girebileceğim bir işi bana öğret» der. Hz. Peygamber de*
— Kızma.— Daha ne?
Devlet Başkanlanna-------------------------------------------------------------------
* Cahiliye devrinde Arapların ileri gelenleri uzun elbise giyerek caka satarlar. Hz. peygamber bunu yeriyor.
42
İm un-ı Gazali
— İkindi namazından sonra yetmiş defa Allah’a tev- be ve istiğfarda bulun ki; yetmiş yıllık günahların af olunsun.
— Benim yetmiş yıllık günahım yok.— Annenin.— Annemin de yoktur.— Babanın?— Babamında yoktur.— Kardeşlerinin, buyurur.,
Beşinci Esas
MERHAMETLİ OLMA
Mü’minlerin Başkanı!Bütün halkın üzerine hassasiyetle eğilmeyen, mer*
hamet ve şef kattan uzak, devletin şerefini korumayan kimseleri vali olarak göndermekten sakınınız. Çünkü sizin bildirmediğinizi ihdas edip, halkm gücünden ziyadesini alırlar, kendi zimmetlerine geçirirler. Bu yüzden siz Ceza gününde (ahirette) Allah’ın cezasına ve azabınadüçar olursunuz. Bu gibi durumlar ve davranışlar gafletinizden, dinî anlayışınızın azlığından ve yakınınızda bulunanların za’fından ileri gelmiş olur.
Mü’minlerin Başkanı. Dikkat ediniz! Size bildirilen her meselenin uhdesinden gelemeyip göz yumarsanız, bu kadar basit bir şey bir kaç gün geçtikten sonra, büyük bir belâ olur ki; bütün devlet hâzinesini harcasanız bunu gidermeniz mümkün olamaz.
Kendiniz için istemediğinizi halkınız için de uygun karşılamayınız. Yaratılmışların en şereflisi olan Hz. Mu- hammed’e sahabeleri Bedir gazvesinde bir ağacı budayıp
48
Devlet Balkanlarına
O’na bir gölgelik yaparlar, istirahata çekildikleri zaman Cebrail (A.S.) gelip: «Ya Resulellah! ashabın güneşin altında bulunurken senin gölgelikte oturman uygun değildir» der. Hz. Peygamber hemen gölgeliği yıkıp ashabı arasında otururlar. Bu kadar basit bir şeyden dolayı ya- ratılmışlann en şereflisi muatabe (tekdir) edildikten sonra başkalannm durumu ne olur?
Başkan! Aklınızı başınıza toplayınız ve kendinizi bu büyük belâdan kurtarmaya gayret gösteriniz.. Hz. Peygamber: «Müslümanlara şefkat göstermeyen onlardan değildir» buyuruyor.
Altıncı Esas
İHTİYAÇLARI GİDERME
Kapınıza kadar gelerek, çıkmanızı bekliyen ihtiyaç sahiplerini hakir görmekten çokça sakınınız. Küçük gör menin tehlikesi ve bozgunculuğu bütün tehlikelerden daha büyüktür.
Mü’minlerin Başkanı! Müslümanların yararına olacak şeylerle uğraştığınız zaman, nafile ibadetleri bir tarafa bırakınız ve müslümanlann menfaatlarmı bir an evvel kollayınız. Çünkü müslümanlann ihtiyaçlarını gidermek her türlü nafile ibadetten daha üstündür.
Hikâye :
Ömer b. Abdül-Aziz, bir gün sabah namazından sonra öğleye kadar müslümanlann işleriyle uğraşır. Gayet yorgun düşer. Evine istirahata çekilir. Hemen arkasın
44
lmara-ı Gazali
dan en küçük oğlu yanına girer ve: «Babacığım! Şimdi ölüp ahirete göçmiyeceğinizden eminmisiniz ki; ihtiyaç sahipleri kapınızda sizleri bekleyip dururlarken sizin buraya çekilip istirahat etmeniz uygun olur mu?» der. Bunun üzerine halife böyle bir çocuğu Allah kendine verdiği için şükreder ve hemen iş yerine gider.
*Ey Başkan! Bundan hisse alınız ve halkm işlerini
başkalarma havale etmeden bizzat kendiniz görünüz.Göz alıcı elbiseler giyerek ve en iyi yemekleri yiye
rek nefsinizin arzulara uydu olmasına meydan vermeyiniz. Fakat her şeyde kanaatkar olunuz. Çünkü kanaatsız adalet olamaz.
Hikâye :
Hz. Ömer salihlerden birine sorar :— Tutumumda tiksindiğin bir şey var mı?— Duyduğuma göre geceleyin ayn gündüz ayrı el
bise giyiyormuşsunuz.— Allah'a yemin ederimki; artık böyle bir şey asla
olmıyacak.
Yedinci Esas
ŞEFKAT
Başkan! Siz mümkün mertebe işleri yumuşaklıkla ve şefkatla yürütmeksiniz. Şiddet ve sertlikten kaçınınız. Bilginler şöyle demişlerdir :
«Akıllı insan, başkasından ibret alıp kendisini düzene sokan, görüşünde doğru olmaya çalışan ve sözleri doğ
45
Devlet Başkanlarına
ru, yaptıkları beğenilen ve övülen kimsedir. Cahil insan ise: yaptıkları doğru olmayan ve sözü yalan, işi kötü olandır.
Mü’minlerin Başkanı! Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: «Halkına müşfik olmayan lider, kıyamette şefkat görmez» buyurmuşlar ve şöyle dua etmişlerdir: «Allah’ım halkına lütufkâr davrananlara sen de lütufta bulun. Halkma şiddet gösteren her lidere sen de şiddetli ol» Başka bir hadiste:
«Başkanlık ve valiliğin hakkmı verenlere iki hasene, ikisini iyi kullanmayanlara iki seyyie vardır» buyuruyor.
Hikâye :
Hişam b. Abd-ül-Melik34 Medine’ye vardığı zaman o devrin bilginlerinden Ebu Hazim’e gider «Hilâfet işlerinde kurtuluşun tedbiri nedir» diye sorar. Ebu Hazım :
«Aldığın her dirhemi helâlından alman ve yine helâl yere sarf etmendir» der Hişam:
«Buna kimlerin gücü yeter?» Ebu Kazım :«Cennetin ni’metlerine rağbet gösteren ve cehenne
min ateşinden korkan kimseler» der.
Sekizinci Esas
HALKI SEVİNDİRME
Başkan! İslama uyarak halkm bütününün sizden razı olmasına çalışmalısınız. Hz. Peygamber ashabına şöyle buyurmuştur: «Ümmetimin en hayırlısı birbirlerini seven, şerlileriyse birbirlerini sevmiyen ve la’net edenler*
46
İmam-ı Gazali
dir. Ben bunlardan uzağım» Başkan, kendisine gelip yüzüne karşı övgüde bulunanlara bakarak gururlanmama- lı, bütün halkında bu övücü gibi kendisinden hoşnut olduğuna inanmamalıdır. Aslında yüzüne karşı övenler korktuklarından dolayı övmektedirler. Başkan, halkın durumunu tetkik edecek ve başkanm tutumunu halkın dilinden duyacak bir müfettişler grupu meydana getirmelidir.
Dokuzuncu Esas
İSLAM’IN PRENSİPLERİNİ EMİR
Başkan hiç kimseden şer’e aykın bir istekte bulunmamalıdır. Şer’e aykırı olarak gücenen kimsenin bu gücenişi bir zarar vermez. Hz. Ömer (R.A.) «Ben ve halkın yarısı kızgınlık * üzerineyiz. Hakkı olan kimsenin kızması gerekir. İki hasmın halkm rızası için Allah rızasını bırakmaları mümkün olamaz» demiştir.
Muaviye35 Hz. Aişe (R.A.) den muhtasar bir öğüt ister. O’da :
«Hz. Resul şunu söylerken işittim. «Halkı gücendirme pahasına da olsa Allah’ın rızasını isteyen kimseden Allah ve halk razı olur. Allah’ın hoşnutsuzluğunu bir tarafa bırakarak — meselâ; Halkm Allah’a itaat etmelerini emretmemesi, din işlerini onlara öğretmemesi, onlara haram yedirmesi, işçinin ücretine ve kadının mihrinin ödenmesine engel olması g ib i— halkm rızasını isteyen kimseden Allah ve halk razı olmaz.»
* Hakiki yerine getirme bakımından.
47
Devlet Balkanlarına -------——-------------------------------------------------------»
Mü’minlerin Başkam! Dünya bir menzildir, ebedî kalmaeak bir ev değildir. însan burada bir misafir gibidir. îlk menzili anne karnı son menzili kabri dir. Ancak — belirli bir zaman için —- vatanı ve kalacağı yer burasıdır. Her yıl insan ömrünün eksilmesi, yolcunun aldığı merhale gibidir.
Ömürden geçen her ay misafirin yolculuktaki istirahatı, her haftası yolcunun yolda karşüaştığı köyler, her gün yolcunun aldığı mesafe, her nefesi yolcunun adım atışı gibidir. Aldığı her nefes onu ahirete yaklaştırıyor.
Bu dünya bir köprüdür. însan, burayı bir köprü olarak telâkki etmez, bütün gücünü burayı ma’mur etmekle geçirirse vaktini kaybetmiş ve gideceği yeri unutmuş olur. Böylesi akılsız bir cahildir. Akıllı insan; ancak ihtiyacını karşılamak için uğraşan, elinde bulunan mal ve mülkünü hak yolda harcayıp dünyasını dinine sebep olarak kılandır. İhtiyaçtan ziyadesini toplarsa bu öldürücü bir zehir olur.
Mü’minlerin Başkam!Sizden önce geçen başkanlann, hiç birinin sahip ol
dukları hazineler kendüerine arkadaşlık yapmamışlardır. Yaptıkları hayırlı işlerden başka her şey kabirlerinin dışında .kalmışlardır. Belki fazlasiyle devlet işlerinde dikkatli davranmanız ve merhameti elden bırakmamanız kurtuluşunuza çare olur.
Şunu bilmelisiniz ki; bu dünyanın rahat günleri pek azdır. Çoğu yorgunluk ve meşakkatle geçer. Durum böyle iken siz sonsuz ve tükenmez bir ni’mete sahip ahireti, dünya rahatı için bir tarafa bırakıyorsunuz. Akıllı insan bu sonsuz ni’metlere kavuşması için buradaki sayılı günlerden istifade etmelidir.
48
tmara-ı Gazali
^ B u dünyanın durumu şu misâllere benzer :
I — Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: «Dünyaya kapümaktan sakınınız. O Harut ve Marutu 36 büyüledi.» ilk büyülemesi şöyle olur: Sizin onunla beraber durduğunuza, O’nunda sizinle beraber olduğunuzla inanırsınız. Halbuki biraz düşündüğünüz zaman Onun devamlı olarak sizden uzaklaştığını, azar - azar ve nefes - nefes tedrici bir surette sizden ayrıldığım anlarsınız. Dünyanın durumu gölgeye benzer. Gölgeyi gördüğünüz zaman onun durduğunu zannedersiniz. Halbuki o devamlı olarak geçip gidiyor, insan ömrü de devamlı ve tedrici bir surette geçiyor, her lahza azalıyor. Böylece dünya sizden kaçtığı halde siz bu durumdan haberi olmayan bir gafil ve bunu duymayan bir unutkansınız.
n — o size sevgisini gösterir ve siz de onu kendinize yardımcı olarak kabullenirsiniz. Sonra bir an gaflete daldığınız zaman o bir düşman olarak size döner. Bu vaziyet kötü yolda bulunan kadının durumuna benzer. Aşık olduğunu evine çağırır, sonra da onları yüz üstü bırakır ve helakin kucağına atar.
İÜ — Dünya, güzelliğiyle dışını bezer, kötülüğünü içinde gizler. Bilgisizler dışına bakıp gururlanırlar. Bu durum, dikkatlan kendi üzerine çekmek için güzel elbise giyen, ziynetlenen, fakat üzerindeki elbise alındığı zaman foyası ortaya çıkan ve kendisine sevgi besliyenleri büyük bir hayal kırıklığına sürükliyen bir ihtiyar kadına benzer.
r>
IV — Ezelden bu güne kadar kaç kişi geçti, daha kimler geçecek, ezel ve ebed arasındaki Ömrün kıyme-
Devlet Başkanları 4 49
Devlet Başkanlanna.
ti nedir? insanlar daima bunu düşünmelidir. Çünkü dünya hayatı bir yolcunun yolculuk hayatına benzer.
V — Dünyanın bütün arzularına bağlanmış bulunan insanlar, haddinden fazla yemek yiyen insanlara benzerler. Fazla yiyen kimsenin midesi sarsılacağı gibi dünyaya fazla bağlananların sonu da zorluklarla doludur.
Çokça malı, altını, gümüşü, yardımcıları, hizmetçileri, tarlaları, bahçeleri olan kimsenin, ruhunun ayrılmasının acısı, az şeyi olan kimsenin ruhunun ayrılmasının acısından daha zordur. Elem ve azap ölümle bitmez, aksine artar. Çünkü sevgi kalbin sıfatıdır, kalp ise bu durumuyla ölmez.
VI — Şunu biliniz ki ey başkan! Dünya işlerinin insan ömrünü uzatacağını söylemek bir hayaldir. Buranm bazı meşguliyetleri durumları ve herhangi bir işi arkasından yüz iş getirir. Bunun için de insan, ömrünün sermayesini tüketir.
VII — Bu dünyanın hasılatı bir ziyafet gibidir. Ziyafet veren kimse, evini süsler, ziyaf elcilerin önlerine gümüş ve altın tabakaları, etrafta güzel kokuların yayılması için gümüş kaplar içine buhur kor. Bu durumda sofrada bulunan bütün malzemeler yemek verenindir. Aklı başında olan insan bunu anlar ve gördüklerine gönül vermez. Ama yeteri derecede bunlardan yararlanmaya çalışır. Ahmak kimse ise bunlara sahip olmak ister. Fakat ayrılacağı zaman malzemelerin kendi elinde bulunmadığını görür, bu sebepten içi daralır, kalbi yorulur. Dünya da usulünce gıdalanmak için bezenmiş bir evdir. Bu sebepten evdekilere göz dikilmez.
50
- Iınam-ı Gazali
İKİNCİ KAYNAK
KENDİNİ BİLME
Biliniz ki; İnsan oğlu iki gruptur: Bir grup; dünyayı daima gözetirler, uzun ömür dileyerek oraya bağlanırlar, son durumu düşünmezler.
Akıllı grup: Son nefese gözlerini dikerler, hareketlerinin nasıl olacağını, dünyadan nasıl çıkacaklarını ve oradan nasıl ayrılacaklarını düşünürler. Bunların imanları sağlamdır. Dünyada kendilerine verileni kabirlerindebulurlar.
r
Mü’minlerin Başkanı! Bir gün Eshab-ı Kiram Hz. Peygambere gelip «İnsanların en akıllısı ve en iyi görüşlüsü kimdir» diye sordukları zaman Hz. Peygamber :
«İnsanların en akıllı olanı çokça ölümü anan ve ölüm gelmeden önce hazırlan andır. Böyle durumda olanlar dünyanın, şerefini ahiretin zenginliğini elde etmiş olurlar.» buyurdu.
Akimız varsa halkınıza acıyıp gece ve gündüz ölümü hatırınızdan çıkarmayınız. Bir başkan halkına acır ve adîl davranırsa kendi hakimiyeti altında bulunan yerlerdeki yüzbinlerce insan, adil başkanları için Allah’tan şefaat dilerler. Şayet başkan halkına zulüm ve işkence yaparsa bütün halk onu Allah’a şikâyet ederler. Dolayı- sıyle Allah’ın gadabma uğratabilirler.
Müminlerin başkanı! Durumunu ve davranışlarım daima Allah’ın yoluna mutabık ve uygun yapıp o yolun dışına çıkmayınız. Şayet sizi o yola aykırı hareket ederseniz, halkınız da size uyup hepsi eğri yolda kalabilirler. Emevî başkanlarından Velidi, bina yapmakla meşgul o l
51
Devlet Balkanlarına
duğu için, halk gece ve gündüz oturma esnasmda yaptıkları konuşma, konak, saray, ve binalar hakkındaydı. Ab- dülmelik2 başa geçince onun tabiatı en çok kadınlarla haz duyduğundan devrinde herkes nikâhla uğraşıp duruyordu. Ömer b. Abdülaziz halife olunca Hz. Ömerin yoluna tutundu. Gece-gündüz ibadetle meşgul oldu. Zamanında herkes »Bugün ne kadar okudunuz» «Bu ayda ne- kadar oruç tuttunuz.» şeklinde konuşurlardı. Hasılı bütün halk hareket ve davranışlarında size tabidirler. Aklınızı başınıza alınız, Müslümanları yolundan çıkarmayınız. Güzel muamele ile bidatlardan uzak kaimiz.
ADALET ve SİYASET
Müminlerin Başkam! Hz. Allah insanoğlundan iki grubu seçip yarattıkları üzerine onları üstün kıldı: Peygamberler ve Devlet Başkanları.
Peygamberleri, kullarına delille kulluk yolunu bildirmek ve onlara doğru yolu açıklamak için göndermiştir. Başkanları, kulların birbirlerine karşı yapacakları zulümlerden korumak, maişeti temin hususunda bir zorlukla karşılaşmamaları için seçmiştir. Çünkü bildirildiğine göre: «Başkan yeryüzünde Allah’ın gölgesidir.» Nasıl ki; gölge insanı yakıcı güneşten koruyorsa Devlet Başkanı da halkım tehlikelerden koruduğu için Allah’ın gölgesi olarak nitelenmiştir. Hz. Allah :
«Allah hükümdarlığı dilediğine verir» 3«Ey Muhammed de ki: «Mülkün sahibi olan Allah’ım,
mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın; dilediğini değerlendirir, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu sen, her şeye kadirsin.» 4
Müminlerin Başkanı! Allah sizi yeryüzünde gölge
52
' İmanı-i Gazali
yaptı. Halk’m size itaat etmelerini ve uymalarını, hiç bir surette düşmanlık yapmamalarını, emirlerinize bağlanmayı emretti. Böyle olunca —ayni şekilde— size yaraşan, Allah’a itaat etmekten uzaklaşmamak, bütün halkınızı İslâm’a aykırı olan şeylerden sakındırmaktır.
Başkan, halkı arasmda zülüm ve işkenceyi kaldırır, onlara adil davranırsa toprağmda hüküm ferman olur ve bütün düşmanlarına galebe çalar. Böyle yapmayıp halkına zülüm yaparsa idarenin bir gün elinden alınacağı bir gerçektir. Hz. Peygamber: «Başkan kâfîr’öe olsa, hah kına zülüm yapmadıkça idareciliği bakîdir.», buyuruyor.
Bu dünyanın mamur ve harap olması adalet ve zülüm- le olacağını mutlak surette bilmelisiniz. Başkan halkı arasına adaleti sokarsa, dünya mamur, halkı emniyet ve huzur içinde olur. Netekim îran hükümdarlarından, Üz- duşir, 5 Behram 6 ve Nuşîveran 7 gibi başkanlarm zamanında halk mesut bir hayat yaşarlarken, Dahhak, 8 Ef- rasiyab 9 ve yezdıcurd 10 gibi başkanlarm zamanında İran halkı gayet zor bir hayat geçirmişlerdir.
Melîkşah! îslâm filozoflarmdan ileri gelenlerin bir çoğu şahsî tecrübe ve Islâm prensiplerine uygun olarak şöyle demişlerdir: Halkına zülüm ve işkence yapmayı gaye olarak güden başkanın halkmı Allah eksiltir, Afet ve belâlarla ölüm vak’alarmı içlerinden eksik etmez, Ticari hayatları sarsılır, afetler yüzünden ziraatçılar ektiklerini alamazlar. Sürü sahipleri günden güne kayıp verirler. Adalet üzerine hareket eden başkanın bu adîl tutumu bütün kitle içinde yayılır, bütün halk ölçülerini tam tutar, aralarındaki hak ve hukuka riayet ederler, adîl konulara sarılırlar. Artık bundan sonra eğri olan şeyler aralarında yok olur ve hak olan şeyler aralarında belirir. Semadan rahmet eksik olmaz, yeryüzünde bere
53
Devlet Balkanlarına
ket çoğalır, ticaret gelişir, ekicilerin ürünlerinde bir bereket olur, böylece halkm gıda durumu gelişir. F ilozofların bildirdiğine göre: «Bütün halk başkanm bozguncu hareketiyle bozulurlar, dürüst davranışıyle dürüst olurlar.» Tabilerin 11 ileri gelenlerinden Süfyan Sevri12 Abbasî halifelerinden Mansur’un yanma vardığında Mansur: «Sevri! uzun zamandanberi halkımı ve yardımcılarımı y o luma koyup itimat edecek kimseyi bulamadım», deyince Sevri! «Müminlerin başkam! Saydığınız şahısların deru- nunda büyük işlere ön-ayak olacak biri var. Şayet bu düzelirse hepsi düzelmiş olur.» der. Mansur: «Anlattığın ve tasvir ettiğin şahıs kimdir?.» deyince Sevri: «Bütün halkm önderi ve başkanı olan Mansur’dur». der. Bunun üzerine Mansur:
«Ah! bu zamana kadar uyanmadım. Kendimi bırakıp başkası ile uğraşmam neyime gerekirdi?» diyereiv kendi kendini azarlar.
Bilginler: «Başkaa olan kimse taklit ettiği şeyin büyük bir iş ve tehlikesinin de o nisbette olacağını anlamalıdır» demişlerdir. Akülı kimse, yüklendiği işin kolaylaş^ masının ne yönde olduğunu düşünür.
Başkan, gelen tehlikeleri başbakan ve bakanlariyle dikkatli olarak görüşmeli, her kesin gösterdiği tedbire kapılıp hareket etmemeli geçimini devlet hazînesinden karşılayıp israfa sebep olacak işlerden tamamiyle kaçınmalıdır. Mezkûr harcamayı yaptığı zaman şayet sınırı aşarsa kitle içinde bozgunculuk zihniyetini taşıyan kimseler buna bakıp devlet hâzinesini yağma etmeye teşebbüs edebilirler. Böyle bir durumda karışıklık alıp yürür.
Harun Reşid, hac için Kabe’ye geldiği zaman, Ara
54
tmam-ı Gazali
fat Dağ’ında vakfe’ye durur. O anda Hz. Ömer’in ço cuklarından biri, Harun’un yanma vararak:
— Ya Harun! Bu mübarek yerde ne kadar insanın olduğunu biliyormusunuz ? diye sorunca Harun:
— Bilmiyorum, der.— Biliniz ki; burada binlerce insan var ve bunların
her biri kıyamette - yaptıkları şeyler yüzünden sığaya çekilecekler. Fakat bu kadar insanı Hz. Allah sizden soracaktır.
— Bana tavsiyede bulunun.— Birinin elinde bulunan malı israf etmeye Allah
izin vermemiştir. Sizin gibi önemü birinin fakirlerinin ellerinde bulunan mala el uzatıp israfa yönelmesi nasıl bir keyfiyettir.
Harun bunu duyunca ağlar ve: «Keşke bu başkanlık belâsına duçar olmasaydım» der. Bağdat’a gelince «Her yıl hacca gitmek gayesindeydik fakat Ömer’in oğlu biz- lerden bunu menetti» demiştir.
00O00------
Filozoflar şöyle demişlerdir: «Bazan başkan, yemek pişirip etrafmdakilerine yemek yedirmelidir. Mutbakta- kiler, zahmet çekerek yemeği meydana getirirler, bu çe kilen zahmetten yiyenlerin hiç haberi olmaz. Ateşin karşısında bu ameliyeyi yapanların dışında kalanlar ocağın bareretinden habersizdirler. Yemeğin yapımı için bir sürü zorluklara göğüs geren işçilerden, başkan habersiz kalınca icabında halkını zor işlere sevketmekten çekinmez. O zaman perişanlık içinde kıvranan halk ancak başkana beddua eder.
55
Devlet Başkanlanna
Hikâye :
Mağrip 13 balkanlarından biri, yolda gezerken, bir ticaret kervanına rastlar. Yanında bulunan başbakanına: «ticaretle uğraşan üç grupun durumundan sana bahsedeyim» deyince, başbakan:
— Buyurun, der. Başkan:Jfy — Bu dünyada insanlar üç gruptur:
I — Hem dünyayı ve hem de ahireti bir arada yürütmüştür.
n — Ne dünyayı ve ne de ahireti elde etmiştir.III — Dünyalığım toplamış, fakat ahiretten mah
rum kalmıştır.Başbakan bunların açıklanmasını ister. Bunun üzeri
ne Başkan:I — Ticaret yaparlar, namazlarım kılarlar ve Isla*
mm prensiplerine uygun hareket ederler. Böylelerin her iki dünyasıda mamurdur.
II — İkisini de elde etmemiş olanlar: bana, sana hizmet eden ve bu kabil hizmetlerde kullanılan kimselerdir.
m — Dünyası ma’mur olanlar ise; ben sen ve emsalimiz gibi olan başkan veya başbakanlar olup dünya hayatına kapılarak halkına zülüm ve işkence yapanlardır.
00O00-----------
Filozoflar: «Bütün bakanlar, başkanm gafil olduğu şeylerden onu haberdar etmelidirler. Şayet başkanm tabiatında zalimce davranmak varsa, bir çok etkili konuşmalar yapıp onu vazgeçirmelidirler» demişlerdir.
00O00------
56
tmam-ı Gazali
Hikâye :
îran hükümdarlarından Feridun 14 bir gün vezirlerim toplayarak onları denemek ister. Toplantıda şöyle bir konuşma yapar:
«İdaremizde bulunan askerlerimizin harcamalarını halkımızdan aldığımız vergi karşılamıyor. Bu sebepten devlet hâzinesinden şu kadar parayı savunma fonuna ek lememiz gerekir» der.
Bunun üzerine bütün bakanlar, halkın vermekle yükümlü bulunduğu verginin arttırılmasını zaruri görürler. Fakat içlerinden biri ileri atılarak:
«Müsaade ederseniz bir durumu arzetmek istiyorum» diyerek bir istekte bulunur. Başkan aklına geleni söylemesini ister. O da:
«Başkamın! Sizlere hâzineniz mi yoksa toprağınız ve halkınıza düşmanlık yapan düşmanlarınız mı daha sevimlidir!» Başkan: «Elbette hâzinemiz»
Bakan: «Başkamın! Bir gün gelecek, sizdeki bu yüz güzelliği gidecek, ölüm şerbetini içecek ve toprak durağınız olacaktır.»
Başkan: «Niçin?»Bakan: «Muhabbet ettiğiniz hâzineyi terkedip, bir
kefenle gider ve bütün düşmanlarınızla yoldaş olmayı istersiniz» der. •'>
Bundan gayet hoşlanan başkan, bakamn rütbesini yükseltir. Devletin en yüksek işlerinde kullanır ve artık halkına şefkat gösterir.
0 0 O 0 0 -----------------------------
»
Zülkrneyn 15 maiyetindeki kalabalık askerlerle Mağ- rib’e girdiği zaman, ellerinde dünyalık bir meta’lan bu
57
Devlet Başkanlaruna
lunmayan ve kabirlerini kapılarının önünde hazırlamış olan bir grup insanla karşılaşırlar. Bunlar her zaman kabirlerini ziyarette bulunurlar. Tanrı’larma ibadet ederlermiş. Zülkarneyn birini gönderip başkanlarmı ister. Reis bunu reddeder ve «Zülkarneyn’e benim ihtiyacım yoktur» der. Sonra bizzat Zülkarneyn kendi gider ve o kitlenin perişan bir durumda olduğunu görür de onlara: «Dünyalık bir şey evlerinizde görmedim, hiç paranız yok mu» şeklinde sorunca oranm halkı: «Ey Zülkarneyn! Insanoğ- lu dünya ni’met ve parasından gözü doymayacağı için Rabbma isyan etmesi bir gerçektir. Bu yüzden bunları bırakmayı tercih ettik» derler.
Zülkarneyn: «Niçin kabirlerinizi evlerinizin önünde hazırlamışsınız ? »
Halk: «Evimize girip çıktıkça kabirleri gözlerimle görüp, ölümü unutmamak için.»
Başkanları, evinin içinde çürümüş bir insan kafası çıkartıp Zülkarneyn’in huzuruna getirir ve «Bu kafanın sahibi bir yerde başkandı, fakat halkına zülüm ve işkence yapardı. Sonunda bu gördüğün şekle döndü ve cezasını çekmektedir» der. Sonra başka bir kafa çıkartır: «İşte bu kafa adil bir başkanın kafasıdır. O halkma adil davranırdı» diyerek elini Zülkarneyn'in başına uzatır ve senin kafan bu kafa olsa gerek» der. Bu olaydan sonra Zülkarneyn ağlar, O’nu kendine yardımcı yapmak ister, fakat o kabul etmez, Zülkarneyn’in «niçin kabul etmiyorsun?» sorusuna karşılık şöyle cevap verir:
«Ya Zülkarneyn! Senin elinde dünya malı bulunduğundan insanların çoğu sana düşmandırlar. Fakat benim elimde dünya malı olmadığı için, benim dostum senden çoktur. Bu şekilde düşman çoğaltmaya vaktim yoktur.»
58
İKİNCİ BÖLÜM
Bir insanın milletinin başına geçmesi Allah’m hik- metindendir ve bu Allah’ın kulları üzerindeki en büyük nimetidir. Allah insanları iki karekter üzerinde yaratmıştır :
I) Yaratılıştan merhametli ve insaflı olanlar.II) İnsaflı ve merhametli olmayı sonradan kazananlar.Milletin başında bir başkanın olmaması başsız hare
ket eden denizlerdeki balıklar gibidir. Büyükler küçüklerini yediklerinden karışıklık içinde kalmışlardır. Halkın birbirlerine karşı girişecekleri zorbalıkları kaldıracak bir başkan olmazsa halkın işleri muntakam olmaz. Dünyalık maişetleri iyi olmadığı gibi; belki hayatları da yok olabilir. Bu bakımdan bazı filozoflar: «Farzedelim ki, ülkede başkan yok. O zaman halk perişan düşer ve Allah’ın yer- " yüzündeki emri dahi kalkabilir demişlerdir. Filozoflar «Yeryüzünde başkanın olması Allah’ın bir hikmeti, Allah’ın varlığına bir delil ve tek olduğuna dair en açık bir belirtidir. Bu alemde büyük ve küçük ne varsa, bir y ö neticinin tedbirine ve tek bir yaratıcının varlığına muhtaç olduğu hususu her akıllı insanın kabul ettiği bir zarurettir» demişlerdir.
Bazı filozoflar başkam bir saraym içinde yanan bir lâmbaya benzetiyorlar. Halk bu lâmbanın etrafında toplanır ve sanayi ile meşgul olurlar ve onun saçtığı aydın-
59
Devlet Balkanlarına
lıktan yararlanırlar. Böyle bir aydınlık içinde kimseden herhangi bir pislik kalmaz. Lâmbanın ışığı ne kadar fazla olursa, etrafında bulunanlar da o nisbette işlerini kollayıp hisse sahibi olurlar. Fakat lâmba ışıksız olur, tıpkı ölüyü beklemek için sönük bir şekilde yanan bir mum durumunda olursa etrafındaki bütün halk perişan düşer, sanayi’i terkederler. Her tarafta düşmanlar kendilerini gösterirler, kitle rencide olur, sanayi’ durur, hattâ başkalım elinde bulunan şahsî serveti bile yok olur.
Hz. Fudayl: «Bir toplumun başkansız bir yü kalarak, birbirlerini mahvetmelerindense, başkanın altmış yıl halkına zülüm ve işkence yapması daha tercih edilecek bir husustur. Başkanın zevalmı müslüman olan kimse istemez. Bunu isteyenler cahil ve bozguncu kimselerdir.
Halk gece ve gündüz yönetici mevkide bulunan başkanın selâhına dua etmelidir. Halkın ve ülkenin kurtuluşu, başkanm sağlam olmasma bağlıdır. Ülkenin ve halkın bozulması —bir bakıma— başkanm hatalı tutumundan ileri gelmektedir» demiştir.
Bazı büginler de şöyle demişlerdir: «Başkanm işlerinde doğru bir yolda bulunması, Hz. Allah tarafından kullarına sunulmuş bir rahmettir. Böyle ni’metten dolayı Allah’a şükretmek lâzımdır. Şayet durum böyle olmaz, devlet başkanı icraatında dürüst davranmaz ve halkın hoşlanmadığı şeyleri meydana getirirse o zaman halk bu kusurları kendilerinden bümeli günâhlarından dönmeli ve tevbe etmelidir.
Hikâye :
Beni İsrail peygamberlerinden birinin milleti kendisine gelip: «Allah elçisi! Bizden önce ölüp aramızdan ayrü-
60
İmam-ı Gazali
dığın zaman Allah’m bizden razı olup olmadığını nasıl öğreneceğiz» diye sorduklarında, Peygamber :
«Şayet başkanınız adîl davranırsa biliniz ki; Allah’ınız sizlerden razıdır. Eğer zalimce hareket ediyorsa, Rab- bınız sizlerden hoşnut olmayıp Allah’m gazabma uğra- mışsınızdır. Hemen tevbe ediniz» demiştir.
ŞU DÜRT ŞEY RAŞKANLARA GEREKLİDİR:
I — Tiynetlerinde adilik bulunan kimseleri yurdundan uzaklaştırmak, II — Akıllı, san’atkâr ve meharetli kimseleri kendine yaklaştırıp memleket i’mar etmek,IH — Kalbinde dünyalık bir arzu bulunmayan yaşlı kimsenin görüşüne ve tedbirine uymak IV — Kötü sözlü ve kötü işlerle uğraşan kimseleri ülkesinden çıkartıp önem arzetmeyen sözlerinden kurtulmaktır.
Başkan, başvekillik (Vezir-i A ’zam) mevkiini ve memleketin diğer İdarî işlerini ehil olmayan insanlara teslim etmemelidir. Şayet naehil kimselere memleketin işlerini bırakırsa, onlar başkanın aklına gelmeyen yollarla işleri bozarlar, memleketi harap ve halkın işlerini altüst ederler. Neticede büyük bir kargaşalık ortaya çıkar. Is- lâmın düstûrlarım değiştirirler, kendi arzularına uygun asılsız şeyler ortaya korlar, kötü faaliyetlerde bulunan muasır bilginleri kendi taraflarına çekerler, bu sayede yıllarca çalışarak meydana getiremedikleri kötü bid’atların bir anda çıkmasına ön-ayak olurlar.
Hikâye :
Ömer b. Abd-ül-A^ziz başkanlık devresinde Haşan-: Basri’ye: «Değerli öğrencilerinizden bize bir kaç tane gön
61
Devlet Başkanlanna
deriniz k i; Öğütlerinden yararlanalım, anlamında bir mektup yazar, H. Basri cevap olarak:
«Mü’minlerin Başkanı! Bizim öğrencilerimiz iki gruptur: Biri dünyayı diğerleri ahireti isterler. Dünyayı isteyen grup, ahıretine lâzım olacak sözü konuşmazlar, ahireti arzulayanlar ise size önem verip meclisinizde sohbet etmeyi uygun görmezler» şeklinde yazmıştır:
Zülkameyn, Aristo’ya: «Başkanlarda mevcut olan adalet ve şecaat hasletlerinden hangisi daha üstündür.» sorusunu sorunca, Aristo «Başkanda adalet varsa bu sayede diğer bütün hükümdarlara galip olabilir» der.
Anlatıldığına göre bir gün Zülkameyn büyük bir askerî kuvvetle bir yerden geçerken öncü grupta bulunan Özel yardımcılarından biri «ya Zülkameyn! Allah size dengi olmayan bir lütûfta bulunmuştur. Nikâhmızda bulunan kadınlarınızın d oğuracağı erkek çocuklarla da, şanlı adınız kıyamete kadar anılacaktır» deyince Zülkameyn:
«Güzel ve hayırlı bir anılış çocuklarm çokluğuna g ö re değil, güzel gidiş ve adîl davranışladır. Adaleti sayesinde dünyada bulunan başkanlara galebe çalmış bir başkana çok kadının ve çocuğun ne faydası olur? O’na güzel gidişi ye terlidir» der.
Hikâye :
Zülkameyn yardımcılarından birini, bulunduğu görevden azlederek daha alt kademedeki bir görevi tayin eder. Bir gün görev dönüşünde Zülkarneyn’in yanma gelir, memleket işlerini görüştükten sonra, Zülkameyn:
«Görevli bulunduğun vazifede nasıl bir yol takip ediyorsun» diye sorunca, O: «Olgun adam görevli bulundu
62
Jmara-ı Gazali
ğu işten dolayı bir şeref kazanmaz. Belki görev olgun insanla değer kazanır. Yalnız şeref: Güzel hareket etmek, insaflı ve adîl bir şekilde davranmak bir de israftan kaçmaktadır» deyince, bu söz başkanın ^ok hoşuna gider ve onu eski mevkiine getirir.
Sokrat:2 «Bu dünya adaletten mürekkep bir binektir. Onun üzerine zulüm ve işkence yükletile yükletile sükûneti kalmamış bu yüzden bir gün yok olması mukarer- dir» der.
Anlatıldığına göre Nuşirevan halkını denemek için bir gün kendisini hasta gösterir. Doktorlar ziyaretine gittikleri zaman Nuşirevan baş tabibe: «Taşraya çıktığınız zaman hizmetçilerin senden durumumu soracaklar o zaman sen «Hastalığı önemsizdir. Gayet eski ve üzerinden çok zaman geçmiş harap bir yerden, bir tuğla getirip onunla tedavi etmek lâzımdır» de. Doktorun ağzından bunu duyan hizmetçiler bu tuğla parçasını bulabilmek için her tarafa adam gönderirler, onlar Nuşirevan’ın hakimiyeti altında bulunan bütün şehir ve köyleri tararlar, fakat hiç bir yerde öyle bir tuğla bulamazlar. Bir kaç ay sonra başkana:
«Doktorun tenbihine uyarak idarenizde bulunan bütün köy ve şehirlere adamlar gönderdik. Araştırmacılar o tuğlayı bulmak için gayret gösterdiler. Fakat bütün gönderdiğimiz adamlar eli boş dönüyorlar ve şöyle diyorlar: «Başkanımızm idaresinde bulunan topraklarda bir tuğla alabilmek için bile harap bir yer bulamadık». Bunu duyan Nuşirevan çok sevinir «Allah’a hamdolsun, adaletim sayesinde yeryüzü mamur ve halkım mes’ut bir hayat yaşıyor». Hizmetçilerine: «Bundaki gayem ülkemdeki durumu tetkik ettirmekti» der.
83
Devlet Başkanlarma
Filozof Rüzür Cümhûr’a3 «Bir başkanın iktidarda kal* ması, ülkesinin bağımsız bir hayata sahip olması neye bağlıdır» diye sorarlar. Füozof şöyle cevap verir:
«Üç şeye bağlıdır:I — Sahip olduğu ülkeyi korumak ve düşmanlara
karşı savunmak,n — Ne şekilde olursa olsun, halkına 2ülüm yap
maktan son derece sakınmak,m — ilim ve fazilet sahibi kimselere son derece
saygı gösterip, mertebelerini yüceltmektir.»Zülkarneyn’e: «Egemenliğiniz altına aldığınız ülke
lerde size sevinçlilik veren nedir» diye sorarlar. O şöyle cevap verir:
«îki şeydir ve bunlar bence dünya ve dünyada bulunan şeylerden daha üstündür:
I — Adalet, insaf ve merhamet,II — Biri bana bir iyilikte bulunursa ben buna kar
şılık olarak iki kat yardımda bulunmayı sevmem der.»Bu yüzden Ibn-i Ömer: «Hz. Allah yeryüzünde ada
letten daha üstün ve değerli hiçbir şey yaratmamıştır. Çünkü adalet Allah’ın ahiretteki mizanıdır. Şayet biri bu ölçüye sarılıp adaleti yerine getirirse Allah o’nu Cennete kavuşturur» demiştir.
Hz. Musa Sina Dağ’ında Allah’a yalvarır:Rabbım bana adaletini ve insafım göster» Hz. Al
lah ise:«Belki tabiatma aykırı bir şeyi görüp sabredemez-
sin» buyurur.Hz. Musa: «Yardımınla sabırlı olabüeceğim» der.Hz. Allah: «Ya Musa! Şu dağın arkasında akan su
ya bak.»
64
îmam-ı Gazali
Hz. Musa bir yere gizlenir: Bir atlı suyun başına gelir, atından iner, su içer ve yine atına binip gider. İçinde bin dinar parası bulunan kesesi oraya düşer. Biraz sonra aynı yere bir çoban davarlarını getirir, keseyi bulunca kapıp gider. Daha sonra oraya gözleri kör bir ihtiyar varır, istirahata çekilir. Atlı adam yolda, parasını düşürdüğünün farkma varır, dönüp su içtiği yere gelir. Birde görür ki su içtiği yerde bir ihtiyar oturuyor. O’na «Ben burada içinde bin dinar para bulunan bir kese düşürmüştüm» der. İhtiyar:
«Ben bir ihtiyarım, üstelik körüm, senin keseni nasıl bulabilim» cevabım verir. Atlı sinirlenir, kılıcını çeker, ihtiyarı öldürür, üzerinde kesesini arar. Fakat üzerinde hiç bir şey bulamaz ve çekip gider. O zaman Hz. Musa:
«Rabbimî parayı çoban aldı. Bu ihtiyar yersiz öldürüldü» deyince Hz. Allah:
«Musa! ihtiyar adam gencin babasını Öldürmüştü, bununla kısası4 yerine getirdim, fakat gencin babası da çobanın babasından bin dinar para almıştı ve ödemeden ölmüştü, böylece genç hakkım aldı. Gördüğün gibi adaletim ve insafım dakiktir» buyurur.
Hz. Peygamber: «Hz. Allah her şeyin güzel olanım sever. Hattâ koyun keserken bile». «Yardımda bulunanlar için Cennette evler vardır. Hattâ bu yardımı evine ve yardımcılarına yapsa bile» buyurur.
Katade5; «Artık tartıda tecavüz etmeyin» âyetinin tefsirinde (açıklamasında) :
«Bununla Allah adaleti istedi. Yani Ademoğlu! Allah'ın sana karşı adil davranmasmı istediğin gibi sen de insanlara karşı adîl ol» der.
Devlet Balkanları 5 65
Devlet Başkanlarma
Ibn-i Ömer'in anlattığına göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuş:
«Allah-ü Teala Adem’i yeryüzüne indirdiği zaman şu dört kelimeyi vahyetmiştir:
«Ey Ademî Senin ve bütün zürriyetinin İlmî şu dört kelime üzerinedir: Benim, senin, benimle senin ve seninle insanlar arasındaki kelime.
Benim kelimem: Bana kulluk yapman ve şirk (ortak) koşmaman.
Senin kelimen: Bilginle seni mükâfatlandıracağım.Benimle senin arandaki kelime: Senden dua benden
kabul seninle insanlar arasındaki keüme; onlara karşı adıl davranman ve insaflı olmandır.
Z U L Ü M
Bilginler: «Zülüm iki kısımdır. Biri başkanın halkına, güçlünün zayıfa ve zenginlerin fakirlere,
İkincisi: Kişinin kendine olan zülmüdür» demişlerdir.Katade: «Zülüm üç kısımdır» demiştir:I — Asla affolunmıyacak olanı,H — Yapam affolunabilir,
III — Devamlı olmayan.I — Allah’a ortak koşmak,
II — Günâh işlemek suretiyle kulun kendine zülüm yapması. (Tevbe edip kendini kurtarabilir)
III — Kulların birbirlerine yaptıkları zûlümler.»Ahnaf b. Kays: 7 «Din ile başkanlık birbirleriyle kay
naşmış olduklarından, tıpkı aynı batından doğmuş ikiz kardeşlerdir» demiştir. Bu bakımdan, başkanın din işlerine önem vermesi farzları vaktinde eda etmesi, boş istek
66
İmam-ı Gazal!
bid’at kötü, şüpheli şeylerden ve İslâm’ın dışında kalan her şeyden sakınması gerekir. Yönetimi altında bulunan yerlerde dinini ve meznebini tahkir eden biri varsa, bu du- • rumları görüşmek için onu çağırmalı, durumu bildirmeli gerekirse zecri tedbirlere baş vurup cezalandırmalıdır. Şayet yaptığı hatadan pişman olup dönerse bağışlamalı böyle yapmaz da hatasında direnirse bulunduğu bölgeyi onun saçacağı kötü hezeyanlardan temizlemek için cezalandırmak ve ülkesinden dışarı atmalıdır. Başkanın takip ettiği yoldan Allah’ın hoşnut olması, insanların kalplerinde bir heybet meydana getirmesi, otoritesinden düşmanın çekinmesi ve dostlarının yanında yüce bir dereceye erişmesi için peygamberin sünnetinden ve plânlı bir yoldan ayrılmamalıdır. Halkm kurtuluşunun başkanın güzel gidişatına göre olacağını bilmelidir. Halkm işine eğilip as — çok, önemli ve önemsiz gibi görünen her şeye eğilmelidir. Kötü iş ve şeylerle halkma ortak olmamalıdır. Faziletli insanlara hürmet etmeli, işler üzerinde durmalı kötülüğe vasıta olacak şeylerden alıkoymak, kötülük yapanları cezalandırmak, herkesi hayra ve iyiliğe sevket- meye uğraşmalıdır.
Başkan kısır bir politikaya sahip olduğu takdirde kitle anarşist bozguncu faaliyetlerden alıkonamaz ve bu ruhtaki insanlar serbest bıraküdığı sürece ülkenin bütün işleri alt üst olur. Filozoflar: «Halkm tutumu başkanm tutumuna bağlıdır» demişlerdir. Nuşirevan şöyle bir politika güderdi : Biri bir yere bir altın koysaydı, sahibi hariç hiç kimse onu yerinden depretemezdi, Yunan 8 ismindeki yardımcısı bir gün Nuşirevan’a:
«Ey Başkan! Şerli kimselerle düşüp kalkmayınız.. Böyle yaparsanız ülkeniz harap olur, halkınız fakir düşer,
67
Devlet Başkanlanna
o zaman siz harap bir ülkenin başkanı ve düşkün bir kitlenin hakimi olursunuz. Dünyada isminiz kötü kalır» dediği zaman biri Nuşirevan’m yanma girer ve «Başkamın! Bize gönderdiğiniz vaü bütün işlerimizi durdurdu» der. Nuşirevan bunu duyar duymaz hemen görevliyi yerinden alır ve şöyle bir genelge yayınlar :
«Vali bulunduğunuz eyaletlerde, ziraat ve bahçe ekimine elverişli olmayan yerleri imar ediniz, bu faaliyetlerden uzak kalmayınız» der.
Filozoflar: «Bu yeryüzünün harap olmasına sebep olan şu iki faktördür: idarecinin acizliği ve zûlmüdür.»
Nusirevan’m muasırı olan bütün devlet başkanları kendi ülkelerini i’mar etmekle iftihar ederlerdi.
Hikâye :
Hint meliki, Nuşirevan’a bir elçi göndererek; «Başkanlık bakımından ben sizden üstünüm, bu yüzden şu kadar haraç, gönderiniz, yoksa karışmam» şeklinde bir mektup yollar Nuşirevan elçinin misafir edilmesini emreder. ikinci gün hükümet ricalim ve memleketin ileri gelenlerini toplar, bu toplantıda gelen elçinin hazır olmasına izin verir. Elçi meclis salonuna girince Nuşirevan Oha hitaben: «Mektubun cevabma iyice kulak ver» Bir sandığın getirilmesini emreder, onu açarlar, içinde bir avuç buğday ve arpa alarak bunları elçiye gösterir.
Nuşirevan: «Bu sandıkta bulunan hububat ülkenizde olur mu?»
Elçi: «Evet bizde bu çoktur.»Nuşirevan: «Dön ve Hint melikine şöyle şöyle: Önce
ülkeni ma’mur et — Çünkü harap durumdadır — On-
68
İmam-ı Gazali
dan sonra ma’mur ülkeye gözünü dik» diye haber gönderir.
Başkan, kendinden önce geçmiş bulunan başkanlarm • yollarını takip etmeli, onlarm işledikleri hayırlı işleri yapmalıdır. Çünkü onlarm ömürleri daha uzun, tecrübeleri daha çoktu, iyi ve kötüyü birbirinden ayırmışlar ve gizlilik içinde saklı bulunan açıklığı tanımışlardı.
Nuşirevan tutumu iyi olmasına rağmen yine de seleflerinin bıraktıkları kitapları okur, onların hayat hikâyelerini dinler, onlarm program ve gidişlerine bağlanırdı. Şimdiki başkanlarm da aynı metodu takip etmeleri çok yerinde olur.
Filozoflar: Başkan bir ticaret pazarma benzer. Şayet önemli gıda madelerinin burada bulunduğunu herkes bilirse buraya akm ederler. Şayet mallar sürüm yapmayan bir cinste ise hiç kimse bu pazara doğru yol almaz. Pazarın önem kazanması başkanın adîl politikasına bağlıdır. Adalet olmayınca her tarafta emniyet kalkar, hattâ pazara bir mal geldiği zaman herkes zorluklarla karşı karşıya kalır».
Bazılan ise: «Halkın işleri ve yaptıkları, idarecilerin tutum ve davranışlarına bağlıdır» demişlerdir.
Bir ülke ma’mur olarak niteleniyor ve halkı emniyet, rahat ve gıpta edilecek bir yaşayış seviyesinde ise, halkm bunda payı olmakla beraber başkanm akıllı davranışına ve güzel niyyetine apaçık bir delil değilmi?
Hikâye :
Nuşirevan bir gün yardımcısı Yunan’a «Beni geçmiş devlet başkanlannm tutumlarından haberdar et» der.
69
Devlet Balkanlarına
Yunan — Ben onların üç şeylerini yahut iki veya bir şeylerini öveyim mi?
Nuşirevan — Onları üç meziyetle öv.Yunan — Uğraştıkları şeylerde ve yaptıkları işlerde
bir yalan bulamadım. Onlarda bir cehalet eseri, hangi durumda olursa olsun bir kızgınlık belirtisi görmedim.
Nuşirevan — iki şeylerini övYunan — Hayırlı şeylere koşarlardı, ebedi olarak
şerden kaçarlardı.Nuşirevan — Bir meziyetlerini övYunan — Kendileri üzerindeki otoriteleri ve cüret
leri başkaları üzerindeki otorite ve cüretten daha fazla idi.Nuşirevan — Onlar Adem oğullan değilmiydi?
Yunan — Onlar da Adem oğullariydi. Fakat yaptıkları hayırlı işler her tarafı sarmış bulunduğundan kıyamete kadar hayırla anılacaktır...
0 0 O 0 0 -----------------------------
Hikâye:
Birgün Nuşirevan gayet kıymetli taşlardan yapılmış bir su bardağı almak ister. Yardımcısı Yunan: «Bir kaç günlük ömür için böyle bir şey almaya teşebbüs etmemiz akil kârı değildir. Biz bizden önce geçmiş bulunan başkanlar hakkında konuştuğumuz gibi, bizden sonra gelenler de bizim hakkımızda konuşacaklardır Bu bakımdan onları sevindirecek şeyler yapmalıyız. Şunu unutmı- yalım ki; insanların en ahmağı dünya saltanatiyle gurur- lanıp, günden güne kederlenen ve kızgınlığa tutunandır. Bunlar dünyalarım yorgunluk ve meşakkatla değiştirirler. Siz, dünyayı ma’mur etmeye uğraşmış ve böylece unutulmaz isimler bırakmış olan seferlerinizin yoluna
70
Devlet Başkanlarma
tutunuz» deyince Nuşirevan yaptığı tekliften dolayı pişmanlık duyar ve kendisini uyarttığı için yardımcısına dua eder. Yunan devamla:
«Şunu biliniz ki; bir idarecinin ülkesi ma’mur olduğu zaman halkı O’na dua ederler ve minnettar kalırlar» der. Durum böyle olunca. îslâm filozoflarının belirttiği şu gerçek ortaya çıkmış olur: Dinin bekası başkanla, başkanın bekası askerle, askerin bekası malî güçledir. Aynı şekilde malî güç ülkenin ma’mur olmasiyie, ülkenin ma’mur olması ise adil davranmakladır.
Nuşirevan dünyada benzeri bulunmayan bir bahçeye sahipmiş. Bir gün Rum Kayser’i 9, Çin fa ’ğfur’u 10 ve Hint meliki Nuşirevan’nm verdiği bir ziyafette bir araya gelirler. Her biri hikmetli bir söz söyler:
— Kayser: Bu dünyada hayırlı faaliyet göstermekten, temiz bir isimden ve iyi bir anıştan daha üstün bir şey yoktur. Çünkü bu gibi meziyetler sahibini daima hayırla yadettirir.
— Nuşirevan: Benim eskidenberi adetim hayır işlemek ve hayrı düşünmektir. Hayrı düşündüğünüz ve onu işlediğiniz zaman, bütün gayenize kavuşursunuz.
— Çin Fağfur’u: Allah bizlerden kötü fiilleri uzaklaştırsın, şayet kötü fiil ortaya çıkarsa utanırız, anılırsa mahçup oluruz, yaparsak sonunda pişmanlık duyanz.
Kayser Nuşirevan’a hangi şeyin kendisine daha sevimli olduğunu sorar.
— Nuşirevan: Bana ihtiyacını arzedenin ihtiyacını gidermeyi çok severim.
— Kayser :„ Sonunda korkacağıma günah işlememe- yi daha çok severim.
Başkanlar adları geçen bu hükümdarların konuşma-
71
Devlet Başkanlarma
lannı ve sözlerini iyice dinlemelidirler. Milletlerine karşı ne gibi bir tutuma sahip olduklarına iyi bakmalıdırlar.
Müslümanların Başkanı!Siz bu başkanlarm sözlerine kulak vermeüsiniz, fa
aliyetlerine dikkat etmelisiniz, halkm dilinden kıyamete kadar düşmiyecek olan menkıbelerini kitaplarda okumalısınız.
Hz. Ömer adalet yönünden o kadar haSsas davranı- yorduki; oğluna yaptığı had cezası ölümüne sebep oldu.
Zeyd b. Eşlem 1 şöyle anlatıyor:«Bir gece Hz. Ömer’in dolaştığını gördüm, arkasın
dan gittim ve size arkadaşlık yapmama müsaade edermi- siniz» dedim «evet» dedi. Medine’nin dışına çıktığımızda, uzaklarda bir ateş gördük «Belki orada bir misafir vardır» dedik ve ateşin bulunduğu yere doğru gittik. Ora* da ihtiyar bir kadm ve üç çocuk gördük çocuklar ağlıyor o ise ateşin üstüne bir tencere koymuş ve «Allah’ım! Ömer’e insaf ver, hakkımı ondan al, o tok biz aciz» diye söylenip duruyordu. Ömer O’nun bu sözlerini işitir işitmez ilerledi ve kadına selâm verdi, «yarana girmeme müsaade edermisin» dedi. O da hayırla gelirsen buyur» dedi. Ömer ilerledi, kadının ve çocuklarının durumlarından sordu. Kadın:» Ben bu çocuklarla uzak yerlerden geliyorum, ben ve çocuklar aciz, yorgun ve açlıktan - dolayı uyuyamıyoruz» dedi.
Ömer: «Bu ateşin üstünde bulunan tencerede ne var» diye sordu.
Kadm: «Bir şey yok, yalnız onların bunun içinde yemek olduğunu zannedip sabretmeleri için su koydum»
Bunun üzerine Ömer Beyt-ül-mala geldi, bir çuval aldı, içine un ve yağ koydu, sırtlayıp onlara doğru yol
72
lmam-ı Gazal!
landı. Ben «mü’minlerin Başkanı! Size zahmet olmasın ben alayım» dedimse de o «Şayet sen onu taşırsan günahımı kim benden taşıyacak, benimle bu kadının yaptığı beddua araşma kim girmeye teşebbüs edecek» diyerek koşuyor ve kadının yanma varmca kadar ağlıyordu. Kadın: «Allah seni çokça mükafatlandırsın» dedi. Ömer hemen biraz un ve yağ aldı, onu tencereye koydu, ateşi yaktı. Her ateşi üfleyişinde, ateş külleri onun yüzüne sıçrıyordu. Yemek pişirince onu çanağa koydu, çocuklara: «Yeyiniz» dedi. Kadın ve çocuklar o yemeği yerken Ömer:
«Ey kadın! Ömer’e beddua etme. O sizin durumunuzdan haber değildi» dedi.
Hz. Ömer birgün hutbede:«Ey insanlar! Hz. peygamber zamanında gelen va
hiyle insanların dışlarım-içlerini, iyilerini-kötülerini biliyorduk. Vahiy bizden kesildi. Biz şimdiki vaziyette her insanın niyyetine bakıyoruz. O’nun gidişatını en iyi bilen Allah’tır. Benim bütün çalışanlara tavsiyem Hak sız bir şey almamaları ve haksız yere bir şey vermemeleri dir» şeklinde konuşur.
Hz. Ebu Bekr müslümanlann işlerini üzerine alınca, müslümanlar O’na halife dediler yerine geçen Hz. Ömer’e de aynı ünvanı vermek istedikleri zaman Hz. Ömer:
«Mü’minler! Beni mü’minlerin em iri12 olarak çağırınız ben mü’minlerin emiriyim, ben Hattab’ın oğluyum» demiştir.
Bir vali tayin ettiği zaman onlara: «İhtiyaç içinde kaldığınız zaman, bunu gidermek için hayvanlarınızı ve silâhlarınızı satınız. Fakat ellerinizi «müslümanlann ma
73
Devlet Başkanlanna -
li evine» (Beytü-l-Mal’e) uzatmayınız. İhtiyaç sahiplerine karşı kapılarınızı kitlemeyiniz» demiştir
Abdurrahman bin A v f13 şöyle anlatmıştır: «Ömer b. Hattab (R.A.) bir gece beni çağırdı. Ve «Medinenin giriş kapısında bir kafile konaklamış, korkuyorum ki; uyudukları zaman malları çalınsın» dedi. O’nunla yürüdüm. Kafilenin yanma vannca O «Sen yat ben beklerim» dedi ve sabaha kadar kafilenin etrafında dolaşıp durdu»
Medine’nin kıyı semtlerine kadar gider ve: «Müslümanların ihtiyaçlarım gidermem için buralara kadar gitmem gereklidir. Çünkü buralar hükümet konağına uzak olduğundan, takatsiz kimseler buraya kadar gelip ihtiyacını arzedemezler. Çalışanların durumlarını bizzat görmem, tutumlarını kontrol etmem ve halkm ihtiyaçlarım gidermem için vilâyetleri ziyaret etmem gerekir» dermiş.
Şam’a girince, önüne yemek getirirler. Yemek çeşidi fazla olduğu için bu O’nun tabiatma aykırıydı— «Bu sofrada bu kadar çeşitli yemek bulunuyor, acaba fakirlerin durumu nasıl?» deyince Halid b. V elid154:
«Ya Ömer! fakirler cennette faydalansınlar» der, bunun karşısında Hz. Ömer şöyle konuşur:
«Bizler iki günlük dünya meta’ına aldanıp cenneti fakirlere verirsek, neye yararız.» Oradaki yemeği yemez,
74
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DEVLET HAZÎNESİ VE VERGİ POLİTİKASI
Başkan, raiyycsinden 1 alacağı haracın 2 ve arazi öşü- rünün3 ne keyfiyette alınacağı ve alman vergilerin ne gibi yerlere sarf edileceğini bilmelidir.
Alimler ve müctehit imamlara göre bütün halk başkanm kuvvetidir, araziyi imaretine başkanm bahçesidir, meyvesi emanettir ve sonucu adalettir. Adalet başkanm kalesidir. Mal ve mülk, düşmana karşı koymak için en güçlü asker ve başkanm zahiresidir.
Durum böyle olunca, başkanm adil bir şekilde halkından öşür ve haraç alması, gereken yerlere bunları sarfetmesi ve israftan sakınması gereklidir, perişan olan halktan vergi almaktan çekinmelidir.
Başkan, arzın i’marmı zülümsüz yapmaya Öşür almak için gönderilecek olan tahsildarların dindar olmalarına dikkat etmelidir. Bunlar vergi toplarken halka kar* şı gayet yumuşak davranmalıdırlar. Sülük, insana eziyet vermeden kan emdiği için, insanlar bazı hastalıklarında onu bizzat elleriyle getirip vücutlarına bırakırlar, halbuki sinek ve emsali gibi bazı haşereler gürültülü bir şekilde gelip insan kanından yararlanmak isterler. Vücuda kondukları zaman insan hiç vakit kaybetmeksizin onunla savaşa girişir.
75
Devlet Balkanlarına
Bu yüzden, vergi tahsil etmeye gelen memur bu durumu göz önünde bulundurarak, tahsil etme esnasında gayet yumuşak davranmalı ve kötü davranmaktan kaçınmalıdır.
VERGİYİ ARTTIRMA:
Hz. Ömer’in Mısır’a Vali tayin ettiği Amr b. As’ı 4 Hz. Osman vazifesinden alır, yerine başkasını tayin eder. Hz. Osman yeni ta’yin ettiği valinin Hz. Ömer’in takdir ettiği haraçtan daha fazla tahsil etmesini emreder. Bunun karşısında Hz. Ali; «Osman! Ömer’in koyduğu haracı niçin arttırdın» deyince Hz. Osman:
«Mısır’daki halkm ve toprağın durumu Ömer’in zamanındaki gibi değildir. Toprak daha çok mamur edilmiş ve istihsal de o derece artmıştır. Haracı arttırmanın sebebi budur» der,
Demek oluyor ki; devlet başkam herhangi bir bölgede istihsal artınca buna paralel olarakta onların gücüne göre vergiyi arttırabilir. Menşur-ül-Hikem’de belirtildiğine göre: «Süt veren hayvandan sahibi haddinden fazla süt almak isterse süt yerine san bir kanla karşılaşır»
Harun Reşid’in veziri Ca’fer b. yahya şöyle demiştir:
«Araziden alman öşür ve haraç başkanm mülkünün direğidir. Yalnız üretimin artması, bereketin çoğalması başkanm adil davranmasına bağlıdır. Harap olması üretimin düşmesi ise Onun zülmündendir. Toprağın verimsizliği yeterince işletilmemesinden ve ziraatçıların azlığından başkanm zulüm ve işkence ile halkı yokluğa doğru yöneltip, onlan işlerinden alıkoymasından dolayıdır. Bu duruma düşmüş bir halk kitlesinden vergi almak ac
76
İmam-K Gazali
olan birinin vücudundan bir parça et alıp yemek gibidir.
Filozoflar: «Başkanın halka haddinden fazla vergi yüklemesi, duvarın temelinde bulunan harç ve taşı çıkarıp bunlarsız duvarım yükseltmeye teşebbüs etmesi gibidir. Bu değersiz vergilemeden dolayı ziratçılarm toprakları verimsizleşir, bu yüzden * ziraattan vazgeçerler. Ziraat ve toprak imanna güçleri kalmayan halk, devlet hâzinesinin kat kat isteklerini karşılıyamazlar. Bu yüzden bizzat devlet ve askeri gücüne de bir zayıflık sirayet eder. Bu durumu bir fırsat olarak gören açık gözler, ülkeyi yıkmaya göz dikerler.
Başkan halktan çeşitli şeyler aldığı için buna karşılık olarak onlara fazla sevgi göstermelidir. Çünkü dürüst bir hareketle hiç bir şey eksilmez, bozgunculukla hiç bir şey baki kalmaz» demişlerdir.
Hikâye:ı
Endülüs yöneticileri, dedelerinin yollarım takip ederlermiş. Adetlerine bağlı olduklarından dolayı düşmanlarım mağlup ederler ve onlara göz açtırmazlarmış. Bir adetleri de şöyle imiş:
Devlet başkam sipahi olan İslâm askerlerine toprak ve köyler verir. Bunlar da kendilerine ait bulunan toprağı işlerler, imarına çokça önem verdikleri için çokça üretim elde ederlermiş. îbni Amir isminde biri ülkenin başına geçince sipahilerin ellerinde bulunan tarlaları alır, bunun yerine geçimlerinin devlet hâzinesinden karşılanmasını emreder. Sipahilerden alman topraklan kârcüar icar eder ve ticarete başlarlar. İnsan kâr yapmaya düşkün olduğundan orada satılmadık bir arazi kalmaz. Halk
77
Devlet Balkanlarına -
gündengüne perişan düşer, devletin askerleri de buna paralel olarak zayıflamaya başlar. Sonunda etrafta bulunan düşmanlar oraya hücum ederler ve hakimiyetleri altına alırlar.
BEYT-ÜL-MAL:
Bilginler şöyle demişlerdir:«Beyt-ül-mal sistemi çoğu insana müphem kalmış
ve keyfiyeti izah edilmemiştir. Bu, hububat istihsalinin mahalline göre onda bir veya beşte birini alıp, toplanan yerdeki fakirlere dağıtmak, artanı devlete vermektir. Ürünün toplandığı mahalle, Beyt-ül-mal denir. Cizye ve haraç alman yerlerde toplanan mal, yalnız İslâm askerlerine, yolda kalmış yolcuya ve ilim adamlarına sarfe- dilir. Geriye kalanı gereken yerlere ve îslâmın izin verdiği hayırlı işlere harcamak için Beyt-ül-mal’a konulur» demişlerdir.
Devlet başkam bu statüyü takip etmeli harcamaları kendi yararına yapmaktan ve halkın umumî teammülü- ne aykırı düşen davranışlardan sakınmalıdır.
Zülkarneyn, mavereünnehiri geçip Çin ülkesine girdikte yardımcısı:
«Ya Zülkarneyn! Beyt-ül-maldan alarak özel hazine nizde bu kadar malı dikkatli olarak korumanın sebebi nedir?» diye sorunca O:
«Bir gün seferde ihtiyaç hasıl olur» der. Bunun üzerine yardımcısı şöyle söyler:
«Bunlan düşmanlarınıza azık olsun diye bir yere topluyorsunuz. Bu işiniz en kötü bir iştir. Sizden önceki hiç bir hükümdar bu çeşit bir kare heves etmemiştir. Kendi işlerinizde kullanmak için bu malları halkınızdan
78
İmam-ı Gazalt
toplıyacaksmız, toplasanız dahi ancak bunlan onların işlerinde kullanabilirsiniz, Bunları depolayıp bırakmak hükümdarlık şanınıza yakışmaz»
Zülkaraeyn pişman olur ve «Beyt-ül-mal ancak halkın başkanmdan razı olmasıdır, beyt-ül-mal olmasa da halk yeterlidir» der.
Filozoflar şöyle demişlerdir; «Başkanın halkiyle olan muamelesi, bahçesinin içinde tertemiz bir su akan bahçivan gibidir. Bahçivan bahçesini yerli yerince tanzim eder, etrafına meyve veren ağaçlan diker ve onları sularsa bahçe gelişir, meyveleri nefis olur ve o da fakirlikten korkmaz. Şayet bahçivan böyle bir çalışmayı yapmazsa, bahçenin içinde akıp giden o berrak suyun ne faydası vardır? Bakım olmadıktan sonra ağaçların yok olması beklenilen bir şeydir. Bunun gibi başkan da iyi hareket eder ve halkın durumlarını iyi bir şekilde kontrol ederse halkı da O’na itaat eder, sevinciyle sevinçlenir, kederiyle kederlenir.
Sasani4 krallanndan birinin yardımcısı, kralın mal toplamasını ve kendine ait bir gizli hazine kurmasını teklif ederek der ki: «Bir gün etrafımızda toplanmış bulunan adamlar dağılır ve biz açıkta kalabiliriz. Fakat paramız olduktan sonra dünyanın her tarafındaki askerleri kendimize asker yapabiliriz» Bunun üzerine Kral; «Bu hususta arzedebüeceğin bir delilin varmı?» diye sorar. O’da:
«Evet başkanım, şimdiki durumda etrafınızda hiç sinek varmı?» der. Kral:
«Hayır» diye cevap verir.Yardımcı bir tabak bal getirilmesini ister, bal geti
rilir getirilmez sinekler balm üzerine üşüşmeye başlarlar,
79
bunun üzerine yardımcı: «Kralım! Görülüyor ki; bu bal gibi paramız olduktan sonra bütün insanlar askerimiz olur» der.
Kral: «Başvezirle bir görüşeyim» der. Kral, haşve- zire bal meselesini anlatır, fakat başvezir bunu benimsemez ve:
«Devletimizde çalışan kimselerin kalplerini değiştirmeyiniz, o zaman bütün hak dilediğiniz şekilde askeriniz olur» der.
Kral: «Bu hususu teyit eder mahiyette bir bir deliliniz varmı?»
Başvezir: «Akşam olunca bunu sizlere arz ederim»Akşam olunca, başvezir bir tabak balı başkanın hu
zuruna getirir.Başvezir: «Kralın! Bu balın üzerinde hiç bir sinek
varmı?» diye sorar.Kral: «Hayır» der.Baş vezir: «Şayet idarenizde bulunan halkın kalple
ri — zülümden dolayı— karardıkta kalırsa devlet hâzinesinin bir faydası olmaz. Fayda getiren tek şey: halkın rızası ve devlet memurlarının hoşnutluğudur» der.
Nuşirevan: «Halkına fazlasiyle müşfik olmayan başkan, kanatlarım yaralıyarak, orada akan kanlan emen ve sonunda uçmak için çırpınırken yere çakılıp kalan ve diğer hayvanlara böylece yem olan kuşlar gibidir» demiştir.
Hz. Ömer Şam’a vannca, Şam valisi Hz. Ubeyde5 O’nu karşüar.
Hz. Ömer: «Ya Ubeyde, bizi evine götür ki, evini görelim» der.
Devlet Baş kanlarına-------------------------------------------------------------------
80
İmam-ı Gazali
Ubeyde: «Ya Ömer, evimi görürseniz kendinize sahip olmaz, ağlarsınız»
«Görülmesi gerekir» diyerek Hz. Ömer, Hz. Ubeyde’- nin evine girer. Bakar ki: Birkaç parça keçe, yemek için bir kaç çanak ve abdest için bir ibrikten başka hiç bir şey yok. «Ya Ubeyde! Malzemelerin nerede?» diye sorar.
Ubeyde: «Gördüklerinizden başka hiç bir şeye sahip olmadığımı bütün Şamlı’lar bilir» der. Hz. Ömer:
«Açlığı giderecek hazırda bir şey varmı?.» Hz. Ubeyde, bir kaç gündenberi kalmış ekmek parçalarını getirip Hz. Ömer’in önüne kor. Bunıı gören Hz. Ömer kendini tutamıyarak ağlayınca Hz. Ubeyde: «Ben bu durumu size açıklamıştım. Fakat mü’minlerin Başkanı! Topraklardan size gelen cizyenin belâsı size yeter» deyince Hz. Ömer: «Ya Ubeyde, senden sonra dünya bizleri mağrur etti» der.
O, halifeliği zamanında hacca gider. Dönüşünde, memuruna: «Yolculuğumuzda Beyt-ül-maldan ne kadar para sarf ettik» diye sorunca memur:
«Onsekiz dirhem sarf edilmiş» der. Hz. Ömer: «Beytül malı telef ettiğin için helâk olasın» — şeklin
de kızgınlığım belirtir.—Ömer b. Abd-ül-Aziz zamanında büyük bir kıtlık
olur. Bir grup Arab O’nu ziyaret ederler. Grup sözcülüğüne içlerinde bulunan bir alimi seçerler. O:
«Müminlerin Başkanı! Biz içinde bulunduğumuz büyük bir zaruretten dolayı size geldik, açlıktan bir deri- kemik kaldık. Kurtuluşumuz Beyt-ül-mala kaldı. Aslında Beyt-ül-Maldaki erzak şu üç gayeden biri içindir:
Bu mal ya Allah’ın, ya O’nun kullan veya sizin içindir.. Şayet Allah’ın ise Allah’ın buna bir ihtiyacı yok-
Devlet Başkanlan 6 sı
Devlet Baş kanlarına
tur, eğer O’nun kullarına aitse, siz onlara vermelisiniz. Bu size aitse bizlere tasadduk ediniz. Allah tasadduk edenleri mükâfatlandırır» der. Ömer b. Abd-ül-Aziz bunu duyunca gözleri dolar ve ziyaretçilerin ihtiyaçlarını giderir.
j
Başkan Beyt-ül-maTı dikkatlice kullanmalı, harcamalarda israftan kaçınmalıdır. Çünkü başkanm yükselmesine ve düşmesine sebep Bey-ül-Mal'dır.
Selef bu hususa çok dikkat eder, ihtiyacı olmayan* lara Beyt-ül-Mal’dan yardım yapmazlarmış. Hatta Ömer b. Abd-Aziz bir gece mum yakıp gıda defterlerini tetkik ederken, o anda oğlu yanma girer, ev ihtiyaçlarım babasına arzeder o zaman Hz. Ömer (II) oğluna: «Mumusöndür, çünkü bu mum Beyt-ül-Mal'ındır. Biz şimdi halkla ilgili bir şey değil, bizimle ilgili bir şey konuşacağız.Bu durum için bunu kullanmaya Allah'ın izni yoktur.» der.
İşte adil başkan» devlet mazemesini şahsi işlerinde kullanmaktan böylece sakınır ve kendini korur.
Hikâye :
\ Ömer b. Abd-ül-Aziz'in bir oğlu Beyt-ül-mal’a bakarmış. Hz. Ömer'in (II) üç kızı Araf e günü babalarına gelerek:
«Yarm bayram, bizleri halkınızın kadmlan ve kızlan ayıplıyor ve diyorlar ki: «Siz mü’minlerin Başkan’ı olan birinin kızlarısınız, böyle o İm asma rağmen giydikleriniz, bizim elbiselerimizden daha kalitelidir» derler ve ağlamaya başlarlar. Babaları kızlarının bu durumuna üzülür ve Beyt-ül-mal'a bakan oğlunu çağınr:
82
' İmam-ı Gazali
«Önümüzdeki ayın aylığını şimdi bana veremezmi- sin?» der. Oğlu:
«Gelecek aya kadar yaşayabileceğinize dair bize senet veriniz» cevabmı verir. Bunun üzerine halife:
«Bir gün ömrümün olduğunu bile bilmem oğlum! Allah seni mübarek etsin» der, sonra kızlarına döner ve şöyle söyler:
«Arzularınızı gemleyiniz. Şunu biliniz ki zorluk çekmeden cennete girilemez»
Başkan, alelade bir insanla, tanınmış bir mevki sahibi arasındaki davada ikisine de aynı nazarla bakmalı yalnız birine önem vermemelidir. Aynı şekilde davalılar dan biri fakir diğeri zengin olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki; cevher ve toprak ahirette aynı fiatadır. Bu bakımdan zengine yaranmak için kendinizi ateşe atmama - lısınız.
Alelade birinin devlet başkam ile herhangi bir davası olursa, başkan kendisini bir vatandaş derecesinde tutup, Allah’m hükmettiği şekilde hükmetmeli ve bu za- yif kimseye insaf etmelidir. Utanmayı bir tarafa bırakıp adaletin vereceği karara razı olmalı ve bu hususta Allah’ın şu ayetiyle hareket etmelidir; «Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; ha- yasızlığı, fenalığı ve haddini aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir.»
Hz. Peygamber: «Her çobana sürüyü otlattığı yerden sürüye nasıl davrandığından» ve her başkandan ise halkına nasıl muamelede bulunduğundan sorulacaktır» buyuruyor.
83
Devlet Başkanlarma -
Hikâye:
Anlatıldığına göre İsmail b. Ahmet, Horasan'a emir olarak gider, Merv’de konaklar. Her askeri mevziye şu emrin bildirilmesini emreder:
«Askerlerden biri azda olsa, halka zulüm yaparsa elleri kesilir»
Askerlerden b ir i7, bir evin mutbağma girer, oradan biraz yiyecek alır, ev sahibi bunu görür ve onu emrinin kapışma götürür.
Emiri: «Haberi duymadın m ı?»Asker: «Duydum»Emir: «Neden halkına eziyet ettin»Asker: «Hata işledim»Emir: «Hatan yüzünden ateşe girmek istemem» der
ve gereken cezayı verir.
Hikâye:
Nuşirevan devlet başkanı olunca, Başbakanı O’na şunu yazar:
«Başkan! Başkanların faaliyetleri şu üç şey üzerinde olmalıdır:
I — Özel hâzinenizde mevcut olan şeyleri halkınıza vermeniz ve onlardan bir şey beklememeniz,
II — Onlardan vergi aldığınızdan dolayı —buna karşılık— onlara adil davranmanız,
m — Onların kazançlarına ortak olduğunuz halde (vergi vs. olarak) onlara zülüm yaparsanız, böylelerine akıllı kimselerin başkan demeleri kendilerine utançlıhk verir.
Siz bu üç esasa tutunmaksınız»
84
İmam-ı Gazali
ÖĞÜT:
Abbasi idarecilerinden Mehdi’nin yanma birgün devrin bilginlerinden şeybe girer ve:
— Mü’minlerin Başkanı! Allah size dünya ni’metini vermiştir. Sizde buna karşılık olarak halkınıza tatlı yaşayıştan bir hisse veriniz.
Başkan — Halka verilmesi gereken nedir?Şeybe — Adalet. Şunu biliniz k i; halkınız sizden emin
olarak uyurlarsa, siz de kabirde emin olarak uyursunuz.Mü’minlerin Başkanı!Kendisinden sonra gün olmayan geceden ve kendi
sinden sonra gece olmayan günden sakınınız. Gücünüz nisbetinde adıl davranınız. Çünkü, ahirette adlinizle mükafatlanacak ve zülmünüzle cezalanacaksınız. Nefsinizi tekva ile süsleyiniz. Zira ahirette size kimse süs vermez, ahiretin süsü dünyadan gider.
Rum Kayseri Melikşah’a: «Memleketin idaresi ne ile olur?» şeklinde bir mektup yazar. O’da cevabında şunu yazar :
«Ben herhangi bir şey hakkmda bilgi almadan bir şey yapmam. Bir şeyin yapılmasını emrettiğimde, onu tamamlamaya çalışırım. Korku ve yapılan ricalardan dolayı o işi terketmem. Emrettiğim şeyi değiştirmem.»
Hz. Ömer Şam’a gidince, Şam’ın etrafını ve nahiyelerini dolaşıp halkm durumuna iyice vakıf olur. Hu- mus’a 6 girdiği zaman «Humus fakirlerinin ve çalışamı- yanlarının listesini çıkarıp bana getiriniz» der. Görevliler hemen bunu tanzim ederler ve getirirler. Tetkik ettiği esnada listenin başında Said b. A m ir7 isminde birinin adını görür. Saidin kim olduğunu sorar, halk bunun kendile
85
rine gönderilmiş bulunan Vali olduğunu söyler. Hz. Ömer O’nun fakirliliğine hayret eder. Humus’lular: «Mü’minlerin Başkanı! kendilerine ödenen maaşın hepsini fakirlere veriyor» derler. Bunu duyan Hz. Ömer ağlar, bazı zaruri ihtiyaçlarını gidermesi için bin dinar gönderilmesini memurlara söyler. Valinin eline para geçince evine döner, hanımı «Mü’minlerin Başkanı size kızdığı için mi eve döndünüz» diye sorunca, O:
«Hayır, hayır değil, yalnız ben dünyadan kaçıyorum, dünya bana geldi, bu yüzden eve döndüm» der.
Hanımı şöyle söyler: «Nasıl isterseniz öyle yapınız.»O, parayı bir sıraya kor, ertesi gün Humus’a giren
İslâm müfrezesine bunu harcar.Hanımı: «Biraz bıraksaydınız bazı zaruri ihtiyaçla
rımızı giderirdik» der.Vali: «Allah bizleri yaratmış, doğru yolu bildirmiş -
tir. Kabre dünyalık olarak götüreceğimiz tek şey kefen- lerimizdir» cevabmı verir.
BAŞKANDA BULUNAN MEZİYETLER
Eski filozoflar: «Başkanda şu 16 meziyetlerin bulunması gerekir» demişlerdir.
Akıllı, bilgin, zeki, eşyayı kavraması, ferasatlı, yiğit, müşavere ve teenni ile hareket, güzel ahlâklı, bütün halka sevgi beslemesi, halkına hürmet etmesi, gerektiği yerde halkına müdarada bulunması, işlerinde görüş ve tedbirli olması, seleflerinin hatıralarını çokça okuması, seleflerinden dürüst olanların yolunu takip etmesi, kendisini tammıyan adamlardan gizlice kendisini soruşturması, asnnda yaşıyan ve ilmiyle âmil olan büginlerden öğüt istemesi.
Devirt Başkanlarma-------------------------------------------------------------------
86
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BAŞKANA YAKLAŞMAKTAN KAÇINMAK;
Üç şeyde kurtuluş yoktur :1 — Başkanla arkadaşlık,2 — Gizli ve kapalı şeyleri kadınlara açtıktan sonra
akibetine emin olmak.3 — «Vücuda zehir tesir etmez» diyerek bunu dene-
pıek.Bütün işlerin çıkış noktası devlet başkamdir. Aklı
tam olmayan devlet başkaniyle görüşünce gururlanır. Aslında başkanın elinde bulunan imkânlar, aşılması zor bir dağa benzer: Bu üzerinde türlü türlü meyveler bulunan, fakat etrafını yırtıcı hayvanların sardığı bir dağdır. Böyle bir dağa tırmanmak hem zor ve hem de tehlikelidir. Bu bakımdan başkanın ne yükseltmesine, ne aşağı düşürmesine, ne de hayır ve şerrine bağlanamaz.
(Büyüklerden birine niçin başkanlara sokulmadığı sorulur. O’da şöyle cevap verir:)
Devlet başkamnın hiç lüzum olmayan yerlere para harcadığını, fakat gerekli olan yerlere ise bir harcamada bulunmadığını çok görmüşümdür. Ben hangi sımf içinde olacağımı bilmediğim için başkanla görüşmekten sakındım.»
Aklı olan, başkana arkadaşlık yapmaktan sakınma-
87
Devlet Başkanlanna -
lıdır. Çünkü başkanlar çocuklar gibi kızarlar ve çocukların hoşlandıkları basit şeylerden de hoşlanırlar, ama arslan gibi de kızarlar.
Akıllı kimse şu üç şeye devam etmelidir-1 — Yanmda oturan birine arkasını dönüp oturma
malıdır (Bu düşmanlık doğurtur.)2 — Kendisinin yapmadığı işi başkasma teklif et
memelidir.3 — Devlet başkanı istemedikten sonra kapışma git
memelidir.Dört şeyden kaçınmalıdır :I — Başkana «iyiyi bildirme» ve «kötülükten alı
koyma» için öğüt verse dahi ona yaklaşmaktan,II — Yabancı bir kadınla yalnız başına kalmaktan,IV — Yakınlariyle ilişkisini kesmiş birini ziyaret
etmekten,IV — ikinci gün pişman olacağı sözü konuşmak
tan.Daimi olarak başkanm hizmetinde bulunanlar, ta
mamen dünya lezzetlerinden yararlanamazlar, aksine mahrum kalırlar. Aynı şekilde başkanın İslâhma uğraşmak gayesiyle ona yaklaşan bilginler de, bir gün gelir onun yoluna girerler. Bu tıpkı bir tarafa meyletmiş bir duvarı düzeltmek için sırtını dayayıp «sonunda duvarın altında kalan adamın durumuna benzer.
Şöyle görmüşümdür: Başkanlarla sohbet etmek hastalığına kapılanların seadet şerbetini içmeleri gayet zor olduğu erbabmca bilinen bir şeydir. Herkes te bilir ki; başkanlarda vefa yoktur ve dostluklarına güven olmaz. Onlar birinde bir menfaat görmedikten sonra herhangi bir ikramda bulunmazlar; menfaatlannı elde ettikten
88
îmam-ı Gazali
sonra tammamazlıktan gelirler. Onların yanında kazanılacak günah affedilecek cinsten bir günah olmadığı gibi, Ondan kaçınmak ta gayet zordur.
Dünyada iki şey insanı bozar :I — Devlet Saltanatı.II— Dünya malı.I — Din ve dünyasmı korumak davasiyle ileriye
atılan kimse olur olmaz şeylerden nefret etmemeli, her şey üzerinde sabırla eğilmeli, bir meseleden dolayı kızarsa kızgınlığım tutmalıdır. Böyle yaparsa gayesine erişir. Netekim; üzüm ağaçlan meyve veren ağaçlara değil, en çok meyvesiz ağaçlara kol atar. Bunun gibi devlet kapısında çalışanlar da büyük insanlarla arkadaşlık kurdukları zaman geride kalanlar bu durumu hazmetmezler ve onların kollarmı kesip atmak isterler.
Başkanın vefasızlığına en iyi delil: yıllarca memleket hizmetinde bulunan başbakanı küçük bir hadiseden dolayı azletmesidir. Başkan idaresini çocuk mektebine benzetmemeli, sağlam karekterli başbakanını azletmekten ciddî surette sakınmalıdır. (Çocuk okulunda, çocuğa birazcık şeyler Öğrettikten sonra onu mezun ederler.) Arapların bir ata sözü vardır :
«Başkanın hafif meşrep olması, her şeye hücum etmesi, kendi ve memleketin menfaatına aykırı olan şeyleri adet edinmesi yersiz davranışlardır.»
Başbakan, başkanın icraatında yardımcı olmalı, ve politikasını desteklemelidir. Başkan, her hangi bir nahoş hadise ile karşı karşıya kaldığında, başbakan daha fazla feryat etmelidir. Çünkü başbakan:. Başkanm kulağı, gözü, dili ve kalbi mesabesindedir.
Başkan, dürüst başbakanından şu iki noktada yararlanabilir :
89
Devlet Balkanlarına
I — Bilmediklerini öğrenir,II — Bildiklerini başbakanın verdiği bilgilerle teyit
edip şüphesini giderir.Şayet başkan, yapacağı işleri başbakanla görüşüyor
ve bilgili kimseleri yanından uzaklaştırmıyorsa akıllı ve işlere vakıf olan biridir.
Başbakan, başkana dostluk göstermedikten ve ona gereken yerde öğüt vermedikten sonra tam bir başbakan olamaz. Dostluk ve öğütte, ancak tedbirli ve görüş sahibi olan bir başbakandan kabul edilir.
Başkan ne yapacağım bilmeyen ve dürüst olmayan kimseyi başbakan yapmamalıdır. Her şeyden habersiz bir başbakan her şeyin değerini kaybettirir. Netekim tıb bilgisinden yoksun birine vücut teslim edilemiyeceği gibi, ehü olmayan birine de başbakanlık görevi verilemez.
Başkan, halkın kendisine muhalefet edeceğinden korkmamalıdır. Çünkü halk: Kendi başkanlarından birsürü yakışıksız şey görmedikçe ona muhalefet göstermezler. Başkan, kendi yakınlarından korktuğu kadar, uzak- takilerden korkmamalıdır. Halkın işlerini asla ihmal etmemeli, halkını düzeltmeye kalkışmadan önce kendi yakınlarının Islâhına çalışmalıdır.
BAŞBAKANIN TAKİP EDECEĞİ YOL
Başkanın, adîl, dirayetli ve dürüst bir başbakandan dolayı kadri yükselir ve herkes tarafından güzel anılır. Hiç bir başkan, başbakansız devlet işlerini yürütemez, tek başına hareket ederse, şüphesiz sapar. En üstün bir güce ve derecşye sahip olmasına rağmen yine de bilgili ve akıllı eshabiyle müşavere etmeyi Hz. Allah’ın Hz. Mu- hammed’e emrettiğini görmüyormusunuz? «îş hakkında
90
îmam-i Gazali
onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri Sever.»8 Firavna giderken Hz. Musa: «Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, di-
kardeşim Harun’u bana vezir yap, beni O’nunla destekle, Onu görevimde ortak kıl ki seni daha çok teşbih edelim ve çokça analım. Şüphesiz sen bizi görmektesin» dedi.
Şayet devlet başkam bir başkana muhtaç olmasaydı Hz. Musa olmazdı.
Başbakan halkın işlerini görürken kusur etmemeye uğraşmalıdır. Başkan, halkm işlerini ve davranışlarım bütünüyle kontrol edemezse, başbakan bu hususta Ona yardımcı olmalı ve noksanlarını tamamlamalıdır. Memleketin ayakta kalmasma sebep olanların, bilgin ve kültürlü kimseler olduğu apaçıktır. Din ve dünya işleri bunlar sayesinde yürütülür. Başkan ne kadar akıllı olursa olsun yine de dürüst bir başbakana ve bilginlere muhtaçtır. Dünyanın en mesut devlet başkam: fakirlerin yararına olacak şeyi unuttuğu zaman hatınna getiren, hayırlı bir projeden bahsettiğinde bunun tahakkukuna yardımcı olacak bir başbakana sahip olandır.
Hikâye :
Hz. Musa fir ’avn’a gelerek: «Firavn! Bu kadar yıl boyunca, şiddetli bir azgınlık gösterdin. Eğer Allah’a inanırsan devlet ve saltanatın elinde kalacaktır» deyince firavn bu durumu yardımcısı Haman’a bildirir. Haman:
«Şayet inanıp Musa’nm yolunu tutarsanız, şimdiye kadar bütün tab’an seni bir ilâh kabul ediyor ve sana secde yapıyorlardı. İnanırsan bu sefer halk: «O da bizim gibi basit bir kulmuş» diyecekler. Şayet bunu söyleme
91
Devlet Baş kanlarına -
lerini uygrnı karşılarsan Musa’nın bildirdiği inanç sistemini kabullen» der. Firavn bu ikaz üzerine iman etmekten vaz geçer.
Bu sebepten, başkan Haman tipli yardımcılardan sakınmalıdır.
Devlet başkanınm kalbi pisliklerden uzak bir safiyet içinde olmazsa, bütün halkı da doğru bir gidiş üzerinde toplanamazlar. Durum tamamen bunun aksine olur, devlet başkam dürüst bir karektere sahip olursa, buna bağh olarak bütün halkta sağlam karekterli olurlar ve asla aralarında herhangi bir ayrılık hadisesi meydana gelmez.
Dürüst bir devlet başkam ile kötü karekterli bir başbakanın durumları; İçinde timsah bulunan ve bu yüzden kimsenin yararlanamadığı temiz bir suya benzer. Böyle bir başbakanın korkusundan, halk isteklerini başkana iletemezler. Bu yüzden halk kitlesi yıkılmaya doğru yüz tutar.
Dürüst bir başbakanın bir karekteri de bütün sözlerinde doğru olmasıdır. Çünkü başkan, hastanm hastalığım muayene eden doktor mevkiinde, başbakan ise hastalara şifa veren vasıta (ilâç) yerindedir. Hasta ile doktor arasmda vasıta olan kimse, doktorun verdiği ilâçtan başka bir ilâçla tedavi etmeye kalkışırsa hastayı ölüme doğru sürükler. Başbakan yalancı olursa, başkama verdiği direktiflerin hilâfına hareket edecek ve dolayısiyle halkını perişan bir duruma getirecektir. Bu bakımdan başbakanın dindar, sözünde doğru, ahlâkından emin ve halk işlerinde basiretle hareket eden birinin olması şart koşulmuştur.
Başbakan, emanete riayet etmelidir. Devlet Başkam,
92
îmam-ı Gazali
kötü karekterli birini bir bakanlığa getirmek istediği zaman münasip bir dille başkanın dikkatim çekmelidir. Şayet kötü ahlâk ve davramşa sahip biri herhangi bir bakanlık işlerini üzerine alırsa, bakanlığında çalışan iyi karekterli görevlileri temizleme yoluna gidecek, bunların yerine kendi karekterinde olanları getirip yerleştirecektir. Böyle bir durumda devlet düzeninin sarsılacağı bir gerçektir.
Süleyman b. Abd-ül-Melik 10, H accacı11 Valiliğe getirmek istediği zaman, Ömer b. Abd-ül-Aziz «Mü’minle- rin Başkanı! Allah aşkına Haccacı Valilik gibi önemli bir hizmette değil, uzak mıntıkalarda herhangi bir hizmette kullanınız» deyince Başkan :
— Ömer! bugüne kadar Haccac’m bir zerre hıyaneti görülmüşmüdür. O’nun bu tutumu sedakatma bir delüdir. )
— Mü’minlerin Başkam! zerrece hiyanette bulunmamış, emanete riayet etmiş fakat son durumuyla sayısız insanların içlerine fitne sokmuş birini arzedeyim mi?
— Bu bozguncu kimdir.?— Bu t /ç kimseden, para istemeyen, fakat dünyayı
perişan etmek isteyen iblistir.Başkan buna kulak vermez, Haccacı vali yapar. Böy<
lece yaptığı zulüm herkese destan olur.Başbakan daimî bir surette başkana tavsiyelerde bu
lunmalıdır. Selefin tutumu böyle idi. Başkam kızgın buldukları zaman, altın suyu ile yazılmış üç levha takdim ederlermiş; Birinde: «Başkan! Siz bir ilâh değilsiniz, diğer insanlar gibi siz de ölüm şerbetini içecek ve toprak olacaksmız.»
İkincisinde: «Başkan! Sizinle birlikte yeryüzünde
93
Devlet Balkanlarına
yaşamakta bulunan halkmıza insaflı ve şefkatli olunuz- ki; Allah’ta size merhamet etsin.»
Üçüncüsünde: «Başkan! Halkınız arasmda insaflıolarak hükmediniz. Halkmızı ancak adıl ve insaflı hükmünüz islâh eder.»
Başbakanın yaşı :
Başbakan olgım bir yaşta olmalıdır. Başkanın huzurunda nasıl hareket ediyorsa arkasından da öyle hareket etmelidir. Başbakan tertemiz bir ayna gibidir. Başkan güzelliğini başbakanın davranışiyle görecektir.
Başbakan, otoriter olmalıdır ki; şakiler O’nun heybet ve satvetinden korkarak Allah’m hududundan dışarı çıkmaya cesaret edemesinler.
Şu altı şeyin altı kimse arasmda varlığı, bir mânâ ifade etmez.
I — Gururlu insan: Her ne kadar başkaları tarafından övülürse de bu övgü yalan ve iftiradır. Güzellik ve övgünün itibarı böyle bir adamdan zayi’ olmuştur.
II — Tiyneti bozuk: Böyle birinin dostlan çok ta olsa, bunlar onun etrafına tek bir gaye için toplanırlar ve bir maksattan ötürü de ayrılırlar. Böylece dostluğun bir itiban kalmaz.
IH — Kötü ahlâklı olan birine, teiniz bir sülaleye sahip olması yücelik vermez.
IV — Aslında cimri olmasına rağmen halktan utandığı için yardımda bulunanların yardımına önem verilmez.
V — Dünyaya karşı fazla muhteris olan kimsenin günahı az da olsa i’übarı sarsılmıştır.
VI — İşlerinde dikkatli olmayan, bakanlan kendi
94
' îmanı-ı Gazali
sinden çekinmeyen ve otoriter bir başbakana sahip olmayan devlet başkanının ülkesine de önem verilmez. BÖyle- lerin haysiyet ve değerleri kaybolmuştur.
Başbakan bütün insanlara karşı merhametli olmalı, halktan bir zerre mikdan bile bir şey kabul etmemeli ve yapılan uyarmalara kuiak vermelidir.
I' Devlet Başkanma beş şey çok lâzımdır :
X — Görüş ve tedbirine itimat edüen bir Başbakan’a.II — Stratejik yerleri kalelerle donatmaya (x.)III — Düşman hücumunu durduracak askerî güce.IV — Askerî bir çıkarma yaptığı zaman, hiç bir
kimseye ihtiyaç bırakmıyacak mühimmata.V — Evinde kederini dağıtacak, sevdiği yemeği
kendisine pişirecek bir hanıma,/
Karekteri :
Başbakan, vakarlı olup, hafif meşrep olmamalıdır. Hafif meşreplik, başbakanı halkın gözünden düşürür ve devlet işlerine de hâlel getirir.
Devlet başkam vekanyla birlikte düzenli bir hayat yaşarsa, bütün halk ona bakarak düzenli bir hayat yaşar. Başbakan dürüst biri olursa, başkanda böyle bir karektere sahip olur. Şu husus unutulmamahdırki; her şey için bir afet vardır, akim afeti: Arzuların arkasına takılıp gitmek, başkanm helâkiyse; kötü bir başbakana sahip olmaktır. Böyle bir durum bütün işleri alt üst ettirir.
x Gazali’nin asrında en iyi savunma vasıtası.
95
BÖLÜM IV
SIK SAKLAMA, /
Sır saklama iyi ahlâklılıktır. Bu, devlet başkanlanna ve diğer kademelerde çalışanlara farz kılınmıştır.
Birinin sim kendi esiri iken bunu yaydığında kendisi onun esiri olacağı tecrübeli kimselere açık olan bir gerçektir. Akıllı kimse, sırlarını birine emanet etmenin çokça zor olacağını bilmelidir. Sırlan bilip te muhafaza eden pek azdır. Parayı muhafaza etmek sim muhafaza etmekten daha kolaydır. Parayı bir sandığa koyup kitle- mek kolaydır, fakat sırlar aşikârdır, her an konuşan dil onu kolayca yayabilir. Bir adam yükü sırtlayıp istenilen yere götürebilir, fakat sırra gücü yetmez. Bu sebepten sır, birinin kalbinde olduğu sürece, ağır yükten daha fazla zorluk verir. Taşımayıp bunu yaydığı zaman, sanki üzerinde bir yük atmış kadar hafifler. Kalb sırnn kabı, dudaklar kalbin kilidi ve dil onun anahtarıdır. Akıllı insan, sırrın anahtarım korumaya dikkat etmelidir. Bazı sırlar vardır ki; açan kimsenin yok olmasına ve kanıma akmasına sebep olur. Neticede istediği gayeye varamaz. Halbuki onu açıklamasaydı iki şey elde edecekti; Gayesine kavuşur, satvet ve şehvetten kurtulurdu.
Hikâye :
Hz. Osman’ın Hemran isminde bir kâtibi varmış. O’na, Abdurrahman b. Avfı vali tayin edeceğini söyler.
96
Kâtip bunu duyar duymaz hemen gidip AM urraim an’ a bildirir. Abdurrahman ise Hz. Osman’a gelerek durumu anlatır. Bunun üzerine halife kâtibe kızar ve «Bundan sonra devlet hizmetinde kullanılmamasını ve Basra’ya atılmasını» vasiyet eder. Bütün akıllı olan kimselere göre sırrı saklama: akim üstünlüğüne delalet eder.
îbni Abbas hazretlerine bir gün babası :«Oğlum! Hz. Ömer senden fazla tecrübe sahibi kim
seleri bir tarafa bırakarak seni müslümanlann işleri hakkında sır sahibi yaptı, korkarım ki; bir gün mü’minlerin başkammn kızgınlığına uğrayıp haksızlığa uğnyasm...» deyince O:şg «Babacığım! Ben de şu üç haslet olunca ve bunların
icabına göre hareket ettiğim müddetçe, korkum olmaz :I — Ben O’nun sırrım yaymam.II — Dilime yalanı alıp, onunla dilimi kirletmem.İÜ — Halifenin huzurunda başkasmı çekiştirmem.
3^ Başbakan, şu dört şeye devam etmeli ve onlarla kendini bezemelidir.
I — Başkanla konuşurken dikkatli olmalı, konuştuğu şeyin gayesini iyi düşünerek konuşmak.
II — Arkadaşma karşı alçak gönüllük gösterip büyüklenmeden sakınmalı.
III — Düşmanlarına karşı açıkça düşmanlık göstermemeli, gayet iyi bir çalışma ile onları darmadağan etmeli.
IV — Bütün halka güzel muamele yapmalı, başkanın şahsım değil, iyilik ve eserlerini halka övmeli, halkın bakışlarım başkanın meydana getirdiği eserlere çekmeli* dir.
Başkan, Başbakanın yaptığı icraatı duyduğa zaman
------------------ — tmam-ı Gazali
Devlet Başkanlan 7 97
Devlet Başkanlanna
bunu yalanlar, söylemediği şeyleri onun söylediğini iddia ederse, halkın nazarında i’tibarı sarsılır.
Başkanla görüşme :
Başbakan, Başkan'm huzuruna vardığı zaman şayet o nazik bir ifade ile Başbakan’ı karşılarsa O’nun da Başkan hakkında duada bulunması iyi olur. Yapmacık ifadelerden her ikisi de kaçınmalıdır.
Gayesi Başkan’a itaat olmayan, Başbakanlık mertebesini idrak edemiyen, dünya malını elde etme pah asma, devletin kanunlarım düşünmeyen, halkın menfaatim hiç aklına getirmiyen, günden güne fitne ve fesada girişen başbakanın böyle faaliyetleri çok geçmeden ayağına dolaşır.
Başbakan, başkanın her sözüne karşılık dua etmemelidir. Bu durum Onun görgüsüz olduğu hissini verir. Fakat memleketin ileri gelenleri ve devlet adamları bir araya geldikleri zaman, bütün halkın karşısmda başkan için dua yapmakta bir sakınca yoktur.
r Başbakan şu üç zorlukla karşı karşıyadır.V I — Birinin rızasını gözetmek,
II — Başkanın hoşnutluğunu gözetmek.III — Bütün halkın rızasını göz önünde bulundur
mak.Bu üç esasa kendini verip çalışan Başbakan her iki
dünyanın seadetini elde etmiş olur.Başbakan; Başkanm tebessümüyle gururlanmama-
lıdır. Şunu unutmamak gerekir ki; Başkanlarda yakınlık ve sedakat yoktur. Menfaatlan olmadan başkasına saygı ve hürmette bulunmazlar. İlminden dolayı bir alime yahut kahramanlığından dolayı bir yiğite saygı gösterirler.
98
İmam-ı Gazali
Fakat istekleri hasıl olduğu zaman onlardan uzaklaşırlar.
Başkanlarm çoğu işleri riyaya (desinlere) dayanır. Kendi kabahatlanm küçük bulmalarına rağmen, halkın işlediği en küçük kusuru çok görürler.
Eski devlet başkanlarından biri, başbakan seçeceği şahsı iyice araştırıp uygun bulduktan sonra yine de üç şart ileriye sürmüştür :
X — Başkanlık perdemi rızam olmadıkça tahrik etme.
II — Devletimin namus ve ırzı üzerinde önemle dur, Onu dünyaya rüsvay etmekten sakın.
III — Ülkemde birinin çıkan varsa, bunu bana bildirmeden ve benimle istişare etmeden ona izin verme.
Başbakan da bunun karşısında: «Başkanımî Benim- de sizden üç isteğim var. Şayet bunlan kabullenirseniz arzettiğiniz hizmeti devletinizde yerine getirmek kolaydır. Buna müsaade etmezseniz bu hizmete ehil değilim» deyince, başkan isteklerini kabul edeceğine söz verir, O’da :
I — Sırrınızı hiç kimseye açmıyacağım.\ "i;
XI — Hatırıma gelen nasihatlan size sunacağım.III — Görüşümde bağımsız olacağım. — yalnız kim
se ile bu hususta ortak olmamak şartiyle— sizin üzerinize hiç kimseyi tercih etmiyeceğim.
Başkan olduğu gibi kabul eder.Başkan Allah'ın emrine aykırı bir direktif verirse
buna itaat etmemeli ve bağlanmamalidir. Şurası unutulmamalıdır ki; Allah’m ihsanı Başkan’ın ihsanından üs- tün, gadabı O’nun gadabmdan daha fazladır. KULA ÎTA-
99
Devlet Balkanlarına
AT EDİP TE YARADANINA İSYAN ETMEDE BÎR FAYDA YOKTUR.
Başbakan bir anda devlet başkanının önünde olanca ma’rifet ve zekâsını ortaya sermemek, müteaddit görüşmeler yaptıktan sonra kendi seviyesini göstermelidir. Böyle olursa günden güne O’nun sevgisini kazanır.
Şurası iyice bilinmelidir ki; şayet Başbakan kötü ahlâklı biri olursa, kötü yollarla gayesine erişir, ortaya serdiği çirkin davranışlardan dolayı kendisini kurtarır. Bu karekterdeki başbakan daima yaptığı şen’i işlere önem verir; kendisine yakm olanları başına toplar ve günden güne yaptıklarını başkana güzel göstermeye çalışır. Böy- lece bütün halkı düzenü hayattan çıkarır.
Halk ve devlet memurları hiç bir meseleye vakıf olmayan ve gayet ahmak olan başbakandan kıskanmazlar, bunu hayvan mertebesine indirirler. Böyle biri bulunduğu görevde devamlı olarak kalır.
Fakat Başbakan’ın düzenü bir hayatı olur, doğruluk tan ayrılmaz, daimî surette başkana öğüt verir işte böyle biri şayet başkan akıllı ve dindar olmazsa çok geçmeden bulunduğu makamdan azledilir. Başkan akıllı, uyanık ve dürüst olursa Başbakanı hakkında ne söylenirse söylensin buna kulak asmaz.
Yol gösterici Başbakanın düşmanlan ve çekemiyen- leri O’nun başkana en yakm bir işte çalışmasını çekemediklerinden, hergün yapacaklan düzenbazlıklarla başkanın gözünden onu düşürmeye çalışırlar. Bu sebepten baş- kanlara dürüst ve yol gösterici Başbakanlar yaramaz. Kendi tabiatlarına uygun bir başbakan isterler.
Akıllı kimseler, Başkanlarm bir grup hayasız kimselere sevgi göstermelerini garipsemesinler. Çünkü ken
100
- İmam-ı Gazali
dileri de aynı gruptan olduklarından onlara muhtaçtırlar. Bunlar şerlilere önem verdikleri zaman akıllı kimseler köşelerine çekilmeli ve kendi dünyalarmı yaşamalıdırlar. Çünkü alçak kimselerden hilim (yumuşak huyluluk) ve kötü Başkan’dan doğruluk beklenemez. Böyle bir Baş- kan’la teşrik-ı mesaide bulunan devlet adamları, halkın durumunun ne olduğunu unuturlar, yalnız terelerine ve karınlarına hizmet ederler. Hepsinin ortak yapısı: Hırsızlık ve yağmacılıktır. Böyle bir günde Allah halka yardımetsin. ,
• '
^ Şu dört şeyin iyice anlaşılması için açıklamak gere^ kir :
I — Birinin yalnız akima güvenmemeli, aynı zamanda deneye tabi tutulmalı.
II — «İslâm’ın bu meseledeki hükmü şudur.» Şeklindeki birinin mücerret ifadesine güvenilmemeli, bunu bir de bildiğini yaşıyan bilginden sormalı.
III — Bir ticaret kervanının yolunda bulunan tehlikenin nerede ve nasıl bir tehlike olduğu bütün detaylariy- le izah edilmeden kurtuluşun olmıyacağı bilinmeli.
IV — Başkanın görüşünü başbakan hiç tahrif etmeden halka bildirmeli.
Başkan’a lâyık olmayan bir hareket sadır olduğu zaman, Başbakan büyüklenmeden Onu reddetmeli, bunu en iyi bir yolla düzetmeye çalışmalıdır. Şayet sinirli bir ka- rekteri varsa Başbakan Onu müdara etmelidir.
Hikâye :
Mağrip Başkanlarından biri gayet diktatörmüş. Bir gün gayr-ı kanunî bir direktif vermiş.
«Memurlara, kendilerine tahsis edilmiş maaşın üs
101
Devlet Başkanlarına
tünde verilecek bir para yoktur. îsteyen bu durumuna razı olur, devlet işlerinde çalışır, istemiyene izin verilmiştir, çekip gitsin.»
Başbakan: «Bu tutumunuzun sebebi nedir?»Başkan: «Meşhur bir atasözü vardır; «Köpeğini
acıktır ki; sana bağlı olsun.»Başbakan: «Bir atasözü daha var: «Sahibi köpeğini
doyurmazsa, bir gün köpek sahibini yer» der.»Başkan vazgeçmez, daha fazla tazyik eder, bir gün
gelir Başkanm taraftarlariyle halk birleşir ve Onun hakimiyetine son verirler.
102
BEŞİNCİ BÖLÜM
Başkan satranç, tavla v.s. gibi oyunları oynamama- lıdır. Çünkü bu çeşit oyunlar, oynıyanına çok kötü alışkanlıklar verir ve başkanı halkın gözünden düşürür.•<K İki şeyin oluşunda halk hissedar olmayıp o işteki
haynn kesilmesine sebep olur:I — İmamlığına cemaatın razı olmadığı kimsenin
idam lığı abestir. Cemaat istemiyerek camiye girer.II — Devlet Başkanına halk bağlı olmasına rağmen,
o halkm genel teamülüne aykırı hareket ederse, halkm nefretini üzerine çeker ve bütün didinişleri bir sonuç vermez.
Başkan alkollü içkilerden sakınmalıdır. «Bütün kötülüklerin anası olduğu» herkes tarafından bilinen içkiyi devlet başkanı şayet içerse halk ta bu duruma bakarak içmede bir sakınca görmiyecektir. Bu gibi durumlar Baş- kan’ın faaliyetlerini engeller ve onu meşgul eder. Her işin bir zamanı vardır, vakit kaybedilince, fayda görülecek yerde zarar, sevinç yerine üzüntü getirir.
; Eski Devlet Başkanlan günlerini şöyle plânlardı :1 — Allah’a ibadet.2 — Devlet işlerine bakmak, haklıyı haksızı ayır
mak, işlerin plânlanması, devletin politikası, resmî kabullerin yapılması, mektuplarm yazılması ve elçilerin gön
103
Devlet Başkanlanna
derilmesi için dirayetli ve bilgili kimselerle oturup istişa re etme.
3 — Yeme, yatma ve dünyanın diğer lezzetleriyle meşgul olma.
4 — Gezinti ve çevresini tetkik.Başkan, halkın durumunu iyice anlaması için önem
göstermelidir. Nuşirevan bir Mecusi olmasına rağmen evlerde yemek pişip pişmediğini anlamak için bazı memurlarını yüksek evlerin üstüne çıkartır, bunlar tütmeyen bir baca gördükleri zaman bunu gelip başkana bildirirlermiş. Başkan bundan sonra o evin sahibiyle görüşür, şayet darlık içinde bulunuyorsa ihtiyaçlarını giderirmiş.
Başkan, çocuklarının haksız olarak halktan bir şey al m alarma razı olmamalıdır.
Halktan aldığını olduğu gibi tekrar halka vermelidir. Devlet işlerinde çalışan memurlarının maaş durumlarını farklı bir şekilde birbirinden fazla olarak arttırma- malıdır. — Aynı hizmeti yerine getirenlerin — maaşını eşit seviyeye getirmelidir. Devlet Başkanı maaş durumunu böyle yapmaz, bazı İdarî emirlerinin maaşını yükseltirken bazılarım eksiltirse bir kargaşalığın doğmasma sebep olur, dolayısiyle devlet işleri de sarsılır.
Hikâye :
Me’mun 1 dört kişiyi dört ayrı vilâyete tayin ettiği zaman, her birine üç bin dinar para ve valilik kaftanı verir. Valileri huzuruna çağırır ve :
«Duyduğuma göre, eski İran Başkanları valilere verdikleri kaftanın değeri dört bin dirhemmiş» der.
Valilerden biri: «Allah ömrünüzü uzun yapsın, yal
104
tmam-ı Gazali
nız îran Balkanlarında üç meziyet vardı ki; bunların içinden biri sizde yoktur.
Me’mun: «O bende olmayan hangisidir?» deyince vali :
I — Onlar halkın gücüne göre alırlardı, gerekli yerlere harcama yaparlardı.
II — Alınması caiz olan yerlerden alırlar ve verilmesi gereken yerlere verirlerdi.
III — Ancak içlerinde bulunan günahkârlardan korkarlardı» der.
Me’mun: «Doğru söyledin» şeklinde tasdik eder.Me’mun bu yüzden Nuşirevan’ın kabrini ziyaret eder,
kabrini açar, tabutunu çıkarır ve onu kontrol eder. Vücudunun ve elbisesinin çürüdüğünü görür. Parmağında yakuttan yapılmış gayet kıymetli bir yüzük bulur. Yüzüğün kaşında: «Bih, mih, neh, mih, bih» yani: «Cömertlik en büyüklüktür, yoksa büyüklenmek cömertlik değildir.» yazılıdır.
Başkan kalbine kötü bir şey ve düşmanlık sokmama- lıdır. Çünkü başkanm ismi gibi kalbi de başkandır.
Başkan kalbini vezir yapmalı, faaliyetlerinde içtihat üzere olmalıdır. Müşavere etmeksizin bir işe başlamama- lıdır. Adaletinde ve insafında hiç kimseye muhabbet göstermemelidir. Böyle durumlarda gösterilecek en küçük muhabbet ve dostluk, halk tarafından başkanm adalet kurallarına riayet etmediği şeklinde yorumlanır.
Vakur ve hilim sahibi olmalı, aceleci ve hafif meşrep olmaktan çekinmelidir. Dünyada çok çirkin şeyler vardır. Bu çirkinliklerden üçü şu üç kimsede bulunursa daha çok çirkin olur :
I — Başkanlarda hiddet,
105
Devlet Başkanlanna -
II — Bilginlerde dünya ihtirası,III — Zenginlerde cimrilik.Başbakan Yunan Nuşirevan’a şunu yazıyor :«Sizde daimi olarak şu dört şeyin bulunması zaru
ridir :I — Adalet, II — Akıl, III — Sabır, IV — Haya.Dört şeyi kendinizden uzaklaştırınız :I — Haset,II — Gururlanmak,m — Nekeslik,IV — Haksız yere düşmanlık.İnsanlar içinde şu üç grup sadık kimselerdir: Pey
gamberler, iyi yola tutunmuş devlet Başkanları, Akimı kaybetmiş mecnunlar.
Başkanm sarhoşluk belirtisi ve delilik keyfiyeti şöy- lece anlaşılır: Bir Başbakan seçer, bütün işlerini ona teslim eder, başbakan bu fırsattan yararlanarak zenginliğin zirvesine ulaşır. Şayet bu raddeye gelmiş başbakanı tutup azlederse onun deliliğine hükmedilir. Böyle bir başkanm durumu, bir çocuğa gereken terbiyeyi verip ondan tam yararlanacak sırada öldüren ve onun yerme başkasını yeniden alıp yetiştirmeye uğraşan adama benzer.
Başkan, idaresi altında bulunan halkın, kendi politikasını benimseyip benimsemediğini iyice anlamalıdır.
İnsanların çoğu çirkin fiilleri işleyip dünya gafletiyle kendilerini kirletmişlerdir. Devrimizde Başkan’lar da dünya sevgisi ve mal elde etme kaygusuyla dolmuşlardır. Başkan, tabiatlarında kötülük bulunan kimselerin davranışlarından gafil olmamalıdır. Tarihte bazı anlar olmuş, bir insan çıkmış herkesi kendisine bağlatmıştır. Hz. Ömer devrinde mevcut olan adalet, huzur emniyet ve iç ba
106
rışı temin etmiştir. Hz. Ömer’in yaptığı muamele bugünde olsa yine toplumun düzelmesi mümkündür. Zamanımızda Başkan tam bir politika ve otoriteye sahip değildir. Halkın kendi işiyle meşgul olması ve insanların birbirlerinden emin olarak yaşaması için başkan halkının kalplerine korku sokmalıdır.
Hz. Ali’ye sorulur: «Hangi sebepten insanlara öğüt fayda vermiyor?» O şöyle cevap verir :
«Hz. Peygamber vefatına yakm, tavsiyede bulunurken üç parmağiyle işaret etti ve «ya Ali! Şu üçten sonra gelen halkın durumunu soruşturma» buyurdu.» Bazı sahabe bu üç parmaktan gayenin üç ay, bazıları üç yıl ba- zılarıda üç yüz yıla işaret ettiğini söylemişlerdir.
Bu şekildeki başka bir soruya da şöyle cevap veril- iniştir' :«0 zamanda insanlar uykudaydı bilginler uyanıktı, bugün büginler uykuda halk ise ölü vaziyettedir. Ölünün yanında uyuklayan dirinin ona ne faydam olur?.»
.......... +4- 4Başkan müşavereyi, kalbinde adalet duygusunu top
lamış, görüş ve plânı bilginlerinkine uymuş görüş sahipleri ve tecrübe görmüş kimselerle yapması uygun olur. Dinî meselelere bütünüyle saygılı olmalıdır. Hasan’ı Bas- ri’nin de belirttiği gibi: «Dinî işleri yücelten her başkanm halkının yanında işi yücelir» Allah’ını bilen kimseye Hz. Allah başka kullarının durumunu bildirir. Bu bakımdan başkanlarm değeri ve şerefi üç şeye bağlıdır:
I — Allah’a itaat üzere bulunmalıdır. Böyle olursa Allah kullarını ona yardımcı yapar.
II — Başkanm esas itaati ve kulluk kıvamı ancak insanların ileri gelenleri olan bilginlere muhabbetle meydana gelir.
--------------------------------------------------- İmam-ı Gazali
107
Devlet Başkanlanna
III — Halkm hepsine ve bütün düşkünlere adalet göstermekle, şereflenir ve yükselir.
Bütün insanların şu dört şeyi muhafaza etmesi ve gereğiyle hareket etmesi gerekir :
I — Birinin hakkında düşmanlık beslerseniz bunu deruhte etmeye akimız ermiyorsa, düşmanlığınızı açıklayıp kendinizi düşmanın karşısına çıkarmayınız.
II — Fayda vermeyen işi bırakınız.IH — Hiç kimse kendi hanımiyle gururlanmasın.IV — Ne kadar çok olursa olsun malınıza itimat et
meyiniz.Başkanda şu dört karakterin bulunması ve bunlara
riayet etmesi zaruridir:I — Direktiflerinde şaka yapmaktan sakınmalıdır.II — Yalan vaadlarda bulunup, kendisinden idare
cileri ve halkı soğutmamalıdır.IH — Kanatkâr ve halkm gözünde ayıplanmıyan
bir Başbakan seçmelidir.IV — Suçlu ve gayr-ı ahlâki hayat yaşıyanlara şah
si arzu ve kızgınlığını gidermek için değil, onları islâh etmek için vermelidir.
V — Bütün halkm kalplerine sevgisini yerleştirip onları kendisinden hoşnut etmelidir.
VI — Halkına korku vermeksizin, ülke politikasını yürütmeii ve otoriter idaresini onlara kabul ettirmelidir.
VII — Daima kendisine güç ve otorite sağlıyacak şeylerle meşgul olmalı, fayda vermeyen şeylerden yüz çevirmelidir.
VIII — Başbakanın hiyaneti görülmedikçe azletmekten çekilmelidir.
Başkan uyanık olmalı, arzusunu uyutmalı, eyaletle
108
tmam-ı Gazali
rin kendilerine seçtikleri valileri kabullenmeli, vilâyetlerin işlerini onlara bırakmalı, müfettişler göndertip davranış ve tutumlarını kontrol etmelidir.
Zamanı gelmeden başbakanına bile sırrını vermemelidir. Bu davranışiyle bakanlar dikkatli hareket ederlerken, halk ta onu gözlerine büyütür. Böyle bir durumda kendi hallerinde işleriyle başbaşa bulunan kimseler huzur içinde işlerine devam ederler, gayn meşru bir hayat yaşayanlar ise korku içinde bulunurlar.
En iyi başkan, karekter sahibi kimselerin, yönetiminden dolayı rahat ettiği, karaktersizlerin ise korkuiçinde yaşadıkları kimsedir. Kötü Başkan ise bunun aksinedir: îyi karekterli insanlar korkulu bir hayat içinde bulunurlarken, kötüler ise istedikleri gibi yaşarlar.
Üç kimseden uzak durmak gerekir :I îyilik gördüğü zaman gizleyen, fakat küçük bir
hata görür görmez onu hemen yayan komşudan.II — Kocası yanında bulunduğu zaman çeşitli cil
velerle onu kendisine çeken, kocası yanında bulunmadığı zamanlarda ise ona hiyanetlik eden kadından.
III — Kendisine sedakatla hizmet edildiği zaman bir karşılık vermeyen, küçücük bir kusur görünce onu hemen görevden uzaklaştıran Başkan’dan.
İnsanlar şu üç kimseden tamamiyle sakınmalıdır :I — Kendisinde zerrece Allah korkusu bulunmayan
düşmanından.II — Arkadaşı olmasına rağmen, bazan kendisine
karşı gaddarca davranmaktan sakınmayan kimseden.III — Hiç faydası olmayan, üstelik faydasını ve za
rarım anlamayan Başkan’dan.Dünyanın en zor şeyi, kötü karekterli ve anlayışsız
bir başkanla dostluk yapmaktır.109
Devlet Başkanlanna -
Büzür Cümhür: «Başkan bir bahçıvan gibi olmalıdır. Bahçıvan diktiğini korur, yok edici unsurları bertaraf eder. Başkan da idare ettiği halkını korumalı, kitlenin düzenini sarsıcı bulunan mütecaviz, hırsız v.s. gibi kimseleri terbiye etmeli ve bunların faaliyetlerini engellemelidir. Bunların içinde bulunan anarşist tabiatlı kimseleri, devlet hudutlarının dışına çıkarıp atmahdır.
Başkan kalpleri şenlendirmek istiyorsa idarecilere, subaylara ve din işlerini deruhte eden kimselerle dostluk ve yakınlık kurmalı, savaşlardan uzak durmamalıdır. Halkm dilinde övgüye mazhar olmak istiyorsa, öğrencilerden yardımı kısmamali, akıllı kimselerden o lmak istiyorsa fazilet sahibi ve bilgili kimselerin toplantılarından uzak bulunmamalıdır. Geçen örneklerde de belirtildiği gibi zulümle zafer elde edilemez, zorla nefes alan kimseden hayat ümit edilmez.
Bir maddenin temeline varmadan hüküm yürütenm .f;' . .
kimse alim olarak değil, cahil olarak nitelenir.Yapılan kötülüğe karşı iyilik yapmayan, üstün in
san olmaya lâyık değildir.Ülkesine bakmayan başkanm yönetimi devamlı ola
maz.İlim ve anlama gücü olmayan biri, başbakanlık mer
tebesine lâyık değildir.Maddî güçle düşmanına galebe çalamayan başkan,
hasmmda bulunmayan güzel bir ahlâkla ahlâklanırsa onu mağlûp etmiş olur.
Birinin başkasına dünyevî ve uhrevî bir fayda temin etmesi, onun dostluğunu, zarar vermesi onun düşmanlığını kazanır.
110
Bir başkanın dürüst hareketleri, diğerlerinin ona itaat etmelerini,
Emanete riayet etmesi, başkalarının ondan emin olmasını,
Adil davranışı, bütün kalplerin kendisine yönelmesini,
Zulüm yapması, halkm kendisinden nefret edip uzaklaşmasını, cömertee davranış: halkm övgüsünü, cimrilik, yerilmesini,
İhmalkârlık: İşlerin aksamasını,Gayret: İşlerin meydana gelmesini,Tevazu: ahiretteki sevinci,Tedbirli olmak, ni’metin bekasmı,Yerinde susmak, otoriteyi, temiz ahlâk güzel iş yap
masını,Sefihlerin davranışlarına, hilimle karşı koyma, on
ları mağlûp etmeyi,Yumuşak davranma, üstün insan olarak adlandırıl
mayı,Fayda vermeyen şeyi bırakmak, faziletli ve akıllı ol
masını doğurtur.Başkanm gerekeni yapması, bütün halkm sevgisini
kazandırır. Bunu ihmal etmesi, değerini, otoritesini sarsar.
Dostunun elinde bulunan şeye haset, basitliktir.İşlerin sonucunu düşünen ve gören kimse kurtuluşa
erer.Kendisine yapışan bazı işlere karşı yumuşak davran
mayan, sonunda pişman.Her şeye sabırla karşı koyan, kazançlı.Çoğu durumlarda susan, bütün tehlikelerden salim
-------------------------------------------------------------- —----------- İmam-ı Gazali
olur.111
Devlet Başkanlanna
Bir şeyden korkan ondan korunur.Bir işte ibret almak, diğer işlerde basiretle hareket
etmeyi kazandırır.Nefsinin arzusuna uyan, hüsranda kalır.İşlerinde aceleci olan, sonunda pişman, teenni eder
se kurtulur.Akıllı ve zeki kimselere çoğu insan haset eder.Cahili dost yapan kimse, kendisini meşakkata atmış
olur.Olgun akim semeresi, bilmediği şeyleri öğrenmektir.Zillete düşen, kötü işlerinden dönmelidir.Başkasına kötülük yapan kimse pişman olup, kötü
lük yaptığı kimse ile dostluk kurmalıdır.İşlerinden, tedbirinden ve akimdan dolayı, başkala
rına tercih edilen kimse, susup zekâsmı ve aklım halk topluluğunda yaymamalıdır.
Başkan böbürlenme ve gururu kendisinden uzaklaş- firmalıdır. Çünkü bu iki sıfat sahibini faziletlerden yoksun bırakır, kötülükleri kazandırır, bir diğerinin görüşünü kabul etmekten mahrum bırakır, müşavere ve bilginlerle görüşmeyi terk ettirir, sonunda bütün işlerde bir bozukluk eserinin görülmesine sebep olur.
Dört şeyin düzeltilmesi imkânsızdır :
I — Devlet işlerinde tedbirsiz hareket eden ve halkın durumundan habersiz olan başkanın durumunu,
II — Akrabalar arasmda olan düşmanlık ve didiş* meyi.
III — Vekilin vekile, bilginin bilgine, tüccarın tüccara, hakimin hakime, yani aynı meslekte olanların birbirlerini çekememelerini.
112
tmam-ı Gaz afi
IV — Akıl zayıflığı birinde görülmeye başlayınca, onun bütün işleri bir tarafa kalır. Bu durum alelade bir insanda olursa, bir zarar vermez. Fakat devlet hizmetinde bulunan birinde bulunursa, bir çok büyük zararlara sebep olur.
îşte bu gibi şeyleri düzeltmek çok zordur.Eflatun: 2 «Düşmanmı mağlûp etmek arzusunda olan
başkan, çok konuşmaktan çekinmeli, içinden alacağı tedbirleri düşünmelidir. Akıllı, şerefli ve halkın kalbine girmiş başbşkaniyle, yapacağı işleri konuşmalı, kendisine ulaştırılan haberler üzerine, onunla eğilmelidir. Bu hasletleri toplamış bulunan başkan düşmanının gözünü korkutur, hiç kimse de onda bir kusur göremez» demiştir.
Başkan devletin temelini dört kimse ile kuvvetlen- dirmelidir :
I — Bildiğini yaşıyan ve üstelik yerilmekten kork- mıyarak Allah rızası için İslâm’ı bildiren bilgine.
EL — Fakirlerle zenginleri bir tutan, başkanın direktiflerini yerine getirmekte kusur etmeyen ve insafı elde bırakmayan bir dürüst başbakanla.
m — Taşradaki cizye,3 öşür ve başka Vergileri âdilce alan müşfik tahsildarla.
IV — Çalıştırdığı memurların durumunu olduğu gibi rapor edip bildirecek, doğru sözlü ve akıllı görevlilerle (müfettişlere).
Başkanın otoritesini günden güne arttıran şu altı şeydir :
I — Kötü tabiatlı ve kozmopolit kimseleri,EL —- Şüpheli bir inaca sahip olanları parlemento-
dan ve başka devlet işlerinden uzaklaştırırsa,
Devlet Balkanları S 113
Devlet Başkanlamıa
İÜ — Her an bir şeyler koparmak gayesiyle yaklaşan kimseleri huzurundan def ederse,
IV — Bulunduğu iş hakkmda hiç bilgisi olmayan kimseleri — Bunları devlet hizmetinde kullanmak kabir- dekilere komşuluk yapıp ihtiyacmı onlara arzetmek gibid ir— Meclisinden uzaklaştırmak.
V — Ahmak ve sefihleri (ırz ve namustan uzak hayat yaşıyanlan).
IV — Halkm durumunu başkana iletmedikleri halde, başkandan duyduklarını hemen onlara ileten kimseleri parlementodan ve diğer devlet işlerinden uzaklaştırmak.
Sokrat: «Başkanlığın devamlılığına sebep olan görünürdeki faktörler şu dört esastır :
I — Başkan din ile ilme gözünü dikerse halkının sevgisini kazanır.
II — Ülkesinin işlerinde çalıştırmak için memur kadrosunu yahut başbakanı değerli kimselerden seçer ve akıllı kimseleri kendisine yaklaştırırsa,
IH — Bir şeyler öğrenebilmek için bilginlere öğ renci olmayı kabullenirse ve kendisinin iyi bir şekilde anılması için faziletli bir hayat yaşamaya devam ederse.
IV — Dürüst başbakanından bilgi, hocasından ma’- rifet alırsa devlet işleri daimî surette ileri gider ve bir karışıklık meydana gelmez» demiştir.
Başkan adil olmalı, emrettiği şeyin mahiyetine ve etrafmdakilerin durumlarına vakıf olmalıdır. Çünkü başkanın yürüttüğü politika, adalete bakışı ve gayesi yakınlarının tarafından verilir. Bu sebepten başkanın bunları iyi seçmesi gerekir.
114
)îmara-ı Gazalî
Hikâye :
İran devlet bakanlarından Geştaseb’ın Rast Ruşen isminde bir başkam varmış. Başkanm yakınları, başbakanın aldığı tedbirleri ve faaliyetlerini sitayişle bahsederlermiş. Bir gün gelir, halktan bir grup başkana O’nu şikâyet ederler. Fakat başkan bunları duymamazlıktan gelir.
Başbakan: «Başkanım! Bizim çokça adil davranışımız, halka az ceza verişimiz onlan azdırmıştır. Şöyle bir şey işitmişimdir: «Başkan adil olduğu zaman, halkı akıp gider». Bugün de durum öyledir, fesat kokusu onları kokutmuş tur, onların terbiyesini vermeliyiz, zecri tedbirler almalıyız, mütecaviz ve bozguncuları uzaklaştırmalı- yız.» der.
Başkan halkı onun eline teslim eder, O da rüşvetle onları soymaya devam eder. Halk günden güne zayıflar, durumları sıkışır ve hazine bomboş kalır.
Hiç beklenilmeyen bir zamanda başkanm bir düşmanı belirir. Başkan askerlerini donatmak için hâzineye bakar. Fakat orayı bomboş bulur. Çok endişelenir, atma binip yola koyulur, uzaklarda bir koyun sürüsü görür oraya doğru yollanır. Orada bir çadırı, uykuya dalmış koyunlan ve asılmış bir köpek görür. Çadıra yaklaştığı zaman, içinden bir genç çıkar, ona selâm verir, gelişinin sebebini sorar ve gereken ikramda bulunur.
Başkan: «Şu asılı bulunan köpeğin durumunu bana anlatmadan yemeğini yemem» der.
Çoban: «Bu koyun sürüsü köpeğe teslim edilmiştir. Köpek bir gün bir kurtla karşılaşır, onunla arkadaşlık kurar. Artık köpek onunla geziyor ve onunla yatıyordu. Bir gün mer’anm sahibi geldi, hakkım istedi, bende otu
115
Devlet Başkanlanna -
rup koyunları hesaplamaya başladım. Hesap eksik çıktı. Bir de baktım ki; kurt bir koyun kapıyor, köpek onun yanmda hiç sesini çıkarmıyor. Koyunlarm azalmasına sebep köpeğin olduğunu anladım. Böylece o emanete hi- yanetlik yapmıştı, onu asmak zaruri olmuştu» şeklinde anlatır.
Başkan bu hikâyeden ibret alır ve «Biz çobanız, halk bizim koyunlarımizdir. Onların durumlarını iyi anlamak için onlardan sormamız gerekir» der. Başbakanı ne kadar İsrar ederse de o hiç onun İsrarına kulak vermez ve onu astırır.
Ürdüşir4 şöyle demiştir :«Başkan önce kendi etrafındakileri islâh etmeli ve
dürüst olan kimseleri etrafma toplamalıdır. Bunu yapmaya gücü yetmiyen başkanın, halka yönelmeye ne hakkı vardır» der.
Hz. Allah: «Önce en yakm hısımlarım uyar, sana uyan mü’minleri kanatların altma al» 5 buyuruyor.
Başkanın yanma güç belâ girmek, perde arkasmdan görüşmek ülkenin durumunu bozan ve başkam düşüren bir şeydir. Kolayca görüşme, halkm kalbinde bir sevgi meydana getirir. Görüşmenin kolaylaşması neticesinde devlet memurları halka zülüm yapamaz. Halkta birbirlerine zulüm yapmaktan çekinir. Başkanla direk görüşme, onun bütün işlere vakıf olmasını sağlar.
Hikâye :
Şöyle anlatılır: Urduşir zekâ ve uyanıklığından dolayı bütün devlet işlerine vakıfmış. Yardımcıları sabahleyin kendisine geldikleri zaman, bir gün önce her birinin ne yaptığını onlara söylermiş. Meselâ: «Sen dün ge
116
İmam-ı Gazal!
ce şunu yaptın, şunu yedin, filân hanımınla yahut cari- yenle yattm» dermiş. Öyleki; yardımcıları, başbakana bir meleğin gelip onların ne yaptıklarını bildirdiğini zannederlermiş. Bu yüzden herkes dürüstçe bir iş yaparmış.
Aristo: «Başkanlarm en hayırlısı diğer kuşları kendi etrafına toplamış bulunan kartal gibi olanı değildir. Yani başkan işlerin varacağı sonuç, hakkında son derece uyanık ve görüş sahibi olursa kendi yanında veya devletin diğer hizmetinde çalışanlar da onun gibi olurlar. Böylece başkan ülkesinin durumunu düzene sokar ve vatandaşlarının işleri de yolunda olur» der.
İskender6 şöyle demiştir: «Başkanlarm en üstünü kötü yolu iyi yolla, en şerlisi ise iyi yolu kötü yolla değiştirendir.»
Hikmet :
Perviz7 : «Şu üç kişiyi başkanın affetmesi ve kusurlarını bağışlaması doğru değildir» der.
I — Ülkesinin işini sarsıtan,II — Şerefini bozmaya çalışan,IH — Başkanın sırrını yayan.Süfyani Sevri: «En hayırlı başkan, ilim adamlarının
toplantısında bulunandır» der.Şöyle denilmiştir :Bütün eşya insanla, insan ise ilimle güzelleşir. Kıy
metleri; akıl ve anlayışlariyle yücedir. Başkanlar için akıl ve ilimden daha hayırlı bir şey yoktur. İzzetin ve bekanın devamlılığı ilimle, sevincin ve düzenin kalışı akılladır. İlimle aklı birleştiren kimse on iki meziyeti kendisinde toplamış olur:
1 — Fıkıh (dini anlama), 2 — Edep, 3 — Allah kor-
117
Devlet Başkanlanna
kusu, 4 — Emniyet, 5 — Sıhhat, 6 — Haya, 7 — Şefkat, 8 — Güzel ahlâk, 9 — Vefa, 10 — Sabır, 11 — Hi- üm, 12 — Müdara (güzel muamele).
Başkanın iyi bir politika yürütebilmesi için bütün bunlara muhtaç olduğunu iyi bilmelidir. Akılla ilmin, şecaatla sabnn, ni’metle şükrün ve çalışmakla devletin beraber olması zaruridir.
Hikaye :
Yakup b. Leys’ın 8 hakimiyeti geüşip ismi her tara- rafta duyulmaya başlayınca zamanın halifesi ona bir ^mektup yazarak: «Sen alalâde bir insandın. Ülkeyi yönetme hususundaki bu plânları nereden aldın» diye sorar. Ya’kup ona cevap olarak :
«Tedbiri bana veren mevlâdır. Ürdüşir’in resmi belgesinde şunlar yazılıdır:
«îlim sevgisi üzerine ayağım koymamış her şerefin sonu zillettir. Tam da olsa, kendisinde Allah korkusu bulunmayan her adaletin varacağı sonuç pişmanlıktır».
Hikâye :
Abdullah b. Zahir9 babasına: «Bu devlet kaç yıl devam edebilir ve idaresi ne kadar elimizde kalabilir» şeklinde sorunca, babası :
«Bu sarayda adalet ve insaf sergisi serildiği müddetçe» cevabını verir.
Eb-ül-Hasan el-Ehvazi10 «Kitab-ül-Ferayîd vel-Ka- layid» adlı kitapta şöyle yazar: «Dünya saf bir su olarak tasvir edilemez ve kimseye kalmaz. Bu sebepten bugün-
* den yarm için bir azık al.»
118
İmam-ı Gazali
Hikâye :
Emevilerin son başkanı Mervan 300.000 mevcutlu als- kerlerini meydanda toplar. Başbakan «Ne büyük ordu!» diye hayret eder. Mervan:
«Sus, müddet bitince hazırlık fayda vermez. Süren dolunca büyük bir ordun da olsa yine de düşmeye doğru gidersin» der.
Soru ve Cevap :Başkanlığı elinden gitmiş bir başkana: «Yönetimin
neden elinden alındı ve ülke neden elinden çıktı» şeklinde bir soru sorulunca, O:
«Devlet ve kuvvete gururlanmam, müşavereden uzaklaşmam, ehliyetsiz kimseleri önemli işlere tayin etmem, ihtiyaç anmda gereken çarenin ne olduğu hususunda, fikrimin azlığı, acele istenen yerde acele etmemem, fırsat çıkınca değerlendiremem ve halkın ihtiyacını karşılamak için az çaba göstermem...» cevabını verir.
Sakıt bakana: «İnsanların en şerlisi kimdir» diye sorulur: O da :
«Hırslarından dolayı gönderilen mektuplara hiyanet- lik yapan elçiler memleketin harap olmasma sebep olurlar» der.
Hikâye :
İskender Mağrip başkam olan Dar b. Dar’a 11 bir elçi gönderir. Elçi gider bir cevapla döner. İskender cevaptan şüphelenir ve «bu ifadeler mektupta yok» der. Elçi *
«Efendimiz ben onları kulaklarımla duydum.»İskender, elçinin söyledikleri sözlerin aynen yazıl
masını ve diğer bir elçiyle gönderilmesini emreder. Yeni
119
Devlet Başmanlarına -
elçi cevabı mağrip başkanına sunar. Başkan gelen bu ikinci mesajı okur. Belirtilen şeylere dikkatla eğilir. İskender’e mektup yazar. Elçi mektubu getirince İskender alıp okur ve o sözleri sarfetmediğini anlar. Hemen eski elçiyi çağırır, kendisine kızar.
Elçi: «Başkan beni iyi karşılamadığından bunlan kendi kendime uydurdum» der.
İskender: «Sübhanellah! Demek ki biz seni işlerini düzene sokman, bizimkilerini bir tarafa atman için göndermişiz. Şayet o başkan sana itibar etseydi, yanlış hareketlerini bize iyi olarak anlatacaktın» der ve boynunun kesilmesini emreder.
120
I
ALTINCI BÖLÜM
DARLIĞI GİDERME
Başkan, halkı bir darlıkla, bir zorlukla ve bilhassa bir kıtlıkla karşı karşıya bulduğu zaman, devlet hâzinesinden onlara yardım edip onları kurtarmalıdır. İdarecilerden biri halkı bir afetle karşı karşıya bulduğu zaman, bunu hemen devlet başkanma bildirmelidir. Haber alır almaz devlet Başkam’da hemen gereken tedbiri alırsa, başkanın halk yanında prestiji fazlasiyle artar. Aksı olursa halk memnuniyetsizliğini izhar eder ve başkana beddua ederler.
Üst kademedeki devlet memurlarının alt kademede bulunan devlet memurlarına baskı yapmamaları gerekir. Hak olan şeyleri göstermelidirler. Başkanlarma itaat edip isyandan kaçınmalıdırlar. Hz. Allah: «Ey inananlar! A llah’a itaat edin, peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin» 12
Hz. Allah bir adamı başkanlık gibi üstün bir mertebeye getirir o da O’na ve Hz. Peygambere itaat ederse ismi yücelir. Başkan bu ni’mete şükretmeli, Rabbına itaat etmeli, emredilen adalete ve ihsana bağlanmalı, ve mazlumların iniltisinden korunmalıdır. Hz. Peygamber: «Mazlumun duasından sakının. Çünkü mazlumun duasiyle Allah arasında perde yoktur» buyuruyor.
121
İKİNCİ KISIM:
Başkan yardımcısına üç şeyle muamelede bulunmalıdır :
I — Onda kötü bir şey (belirince, bir sürçme bulunca ceza vermede acele etmemelidir.
II — Zengin olduğu ve ülkedeki hizmeti geniş bir alana yayıldığı zaman başkan onun hizmetine ve servetine göz dikmemelidir.
III — İhtiyacını bildirdiğinde hemen onu gidermelidir.
Başkan Başbakanı üç şeyden ahkoymamahdır :I — İstediği an kendisini görmek ve görüşmekten.II — Bozguncu kimselerin başbakan hakkında söy
lediklerine kulak vermemek.III — Dürüst başbakanından sırlarını gizlememek.Başbakan, başkanm sırlarının muhafızı, iç işlerinin
tedbircisi, şehirlerin ve hâzinelerin imaretcisi, memleketin süsü ve asayişin koruyucusudur.
Başkan şu altı grupla herhangi bir hususu müşavere etmemelidir :
I — Bir hususta ihtisası olmayan kimselerle,II — Kadın grupuyla çok oturup onlarla haşır neşir
olanlarla,n i — Zaman zaman şahsî ihtiyaçlarım başkana bil
direnlerle,IV — Toplantılarda sesi pek hafif çıkanlarla,V — Homoseksüellerle,VI — Cevap vermeye cesaret edemiyenlerle.
Devlet Başkanlanna-------------------------------------------------------------------
122
îmam-ı Gazali
Bakanlarla görüşme :
Başkan, vekilleriyle istişarede bulunacak olursa, onları teker teker dinlemeli, ayn ayrı görüşlerini almalıdır, îran başkanlarından biri vekillerini huzuruna toplar ve «şu hususta görüşünüz nedir?» diye sorar. Vekillerden biri ayağa kalkarak :
«Allah sıhhatlar versin. Siz başkanlık usulünü bozdunuz. Bu sebepten bakanlarınızın görüşlerinde isabet etmiyecekleri apaçıktır» der. Bunun üzerine başkan :
«Başkanlık usulünü ihlâl ettiğimizin sebebi nedir?» diye sorunca bakan: «Başkamın! Size gerekli olan bizle- ri birer birer çağırtıp görüşümüzü sormaktı. Bize düşende akıllarımızın erdiği kadar söylemekti. Fakat şimdiki durumda biz aydınlatıcı bir şey söyliyemeyiz.» şeklinde cevap verir.
Başkan bakanın uyarmasına göre hareket eder.Nıışiveran oğluna: «Oğlum! Başbakana ikramda bu
lun. Çünkü O, sana uygun olmayan işe nza göstermez» demiştir.
Başbakan hayre yönelmeli, şerden kaçınmalıdır. Başkanı güzel inançlı, halkına karşı şefkatli olduğu zaman her hususta ona yardımcı olmalı ve hayırlı faaliyetlerini arttırmasını söylemelidir. Başkan kindar ve şefkatsiz ise, başbakan tatlılıkla onu azar azar yola koymaya çalışmalı ve onu tertemiz bir yola koymaya uğraşmalıdır.
Başbakan, dünyanın devamlüığmın başkanla olacağım, onun hayırsız şeylere önem vermiyeceğini ve her insanın ona muhtaç olduğunu bilmelidir.
Behram’a: «Başkanm idaresini tamamlaması vebaşkanlık süresini sevinçle geçirmesi için kaç şeye muhtaç olduğu sorulur. O da :
123
Devlet Başkanlanna
«Yedi arkadaşa muhtaçtır» :I — Sırrını kendisine açacak, bir mesele hakkında
görüşebilecek ve işlerini yürütebilecek bir başbakana,II — İhtiyaç anında onu kurtaracak sür’atlı bir ata,İÜ — Kesici bir kılıca,IV — Koruyucu silâha,V — Yükü hafif pahası çok mala,VI — Kederini giderecek, yalnızlığında arkadaş
olacak güzel ahlâklı bir kadına,VII — Stok edilmiş azığa.»Hikmet :Ürdüşir: «Başkan yanma aldığı şu dört kişinin kıy
metini bilmelidir» der :I — Emin bir başbakana.II — Bilgili kâtibe.III — Şefkatli muhafıza.IV — Öğüt veren bir nedime.I — Başbakan emîn biri olursa, ülkenin bekasına ve
selâmetine.II — Kâtip bilgili biri olursa bu başkanın aklına ve
vekarma.III — Muhafız şefkatli biri olursa, — halkın baş
kanla görüşmesine imkân Bağlıyacağından— halkın başkana kızmamasına.
IV — Nedim öğüt veren biri olursa bu durum işim intizamına ve yararına delâlet eder.»
Hikmet :
Mubed Mubezan 1 şöyle demiştir :«Saltanatın muhafazası, ancak öğüt veren ve işlerde
yardımcı olan hayırlı arkadaşlar sayesindedir. Hayırlı
124
J tmam-ı Gazal!
arkadaş, başkan muttaki olduğu zaman fayda verir. Çünkü önce asim (kökün) sonra daim iyi olması zaruridir.»
Başkanın mütteki olmasının anlamı: Doğruluğu ve sağlamlığıdır. Bu da başkanm diğer işlerinin doğru olması yanmda çalışanları ve halkı düzeltmesi için iş ve sözünde doğru olmasıdır. Kalbinin Allah’a güvenmesi, gücünün, takatinin, düşmanlarına karşı kazandığı zaferin gayesine eriştirir. Bu zaferlerin Allah’tan olduğunu bilmeli ve kendini beğenmemelidir. Şayet kendini beğenir ve gururlanırsa aşağıdaki hikâyede de anlatıldığı gibi he-
' lâkından korkulur.
Hikâye :
Hz. Süleyman, saltanat tahtının üzerinde oturmuş, rüzgâr o’nu havada sevkediyormuş. Gururla ülkesine insanların, cinlerin itaatma, büyük siyaset ve heybetinden dolayı onlarm bağlılığına böbürlenerek bakar. Taht birdenbire sarsılır * ve devrilmeye doğru yönelir. Hz. Süleyman’ tahta «doğrul» der. Tath konuşur ve «Sen doğru olunca bizde doğru oluruz.»
Aynı şekilde Hz. Allah: «Bir millet kendini bozmadıkça Allah onlarm durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık durdurulamaz. Onlar için Allah’tan başka hami de bulunmaz2».
Başbakan akılı, bilgili ve ihtiyar olmalıdır. Çünkü genç akıllıda olsa ihtiyar gibi tecrübeli olamaz. İhtiyar yalnız birinden değil, bir çok insanlardan zamanla tecrübeler almıştır.
Başbakan, başkanm ve idarenin süsüdür. Süsün pisliklerden arınmış, temiz ve düzgün olması gerekir. Bütün işlere bakabilmesi faaliyetlerinin övülmesi ve iyi bir
125
Devlet Baş kanlarına -
tutuma sahip olabilmesi için şu beş şeye muhtaçtır .I — Güzel şeylerin kendisine belirlenmesi için ilim,
II — Hiç bir şeyden korkmaması için şecaat,EH — Doğru olmayan hiç bir işi yapmaması için
sedakat,IV — Ölünceye kadar başkanın sırrım saklaması,
(Ürdüşiir: «Başbakan, susan, yumuşak kalpü, yiğit geniş tabiatlı, güzel sözlü, güleç yüzlü; utanan, susması gereken yerde susabilmeli ve yeri geldiğinde konuşabilmelidir» demiştir.
V — Bunlarla beraber — Tutumunun iyi, nefsinin temizlenmesi için mütteki olmalı ve inanç bakımından güzel olmayan her şeyi nefsinden atmalıdır.
Bütün başkanlara, başbakanları sevimli onlara şef katlıdırlar. Başbakanın düşmanları dostlarından daha çoktur. Dostlarının çekememezliğine, düşmanlarının onu harcamak için yaptıkları çalışmalara ve hakkında çıkartı - lan dedikodulara başkan kulak vermemelidir.
Zeki kimseler şöyle demişlerdir:«Birine bir şey verdiğinde, yaptığım sayıp dökersen
bu yaptığın melanet, verdiğin şer olur.»Başbakan ve bilhassa başkan yaptıkları her iyi şeyin
başkanlığın şerefini yükselteceğini ve hakimiyeti geliştireceğini iyi bilmeüdirler.
Başkanm ülkesinde en büyük karışıklık iki işten dolayı doğar:
I — Hain başbakandan,H — Başkanm niyyetinin bozuk ve kötü olmasından»
Sulh Yolunu Tercih:
Nuşirevan şöyle demiştir:
126
İmam-ı Gazali
«Başbakanların en kötüleri başkanı harbe çeken ve durum harpsiz halledileceğine rağmen onu savaş alanına sürükleyendir.
Bilgisiz bir başkana sahip başkan, görünmesine rağmen yağmur getirmiyen bulut gibidir.»
Aristo: «Birinin harpsiz ve zorlamaksızm yerine getirdiği her iş, harp ve kızgınlıkla yerine getirmesinden daha hayırlıdır» der.
Bir yerde herhangi bir düşman kendisini gösterdiği zaman, şayet diplomatik yazışmalar ve bazı hal çevreleri bir sonuç vermezse o zaman devlet başkam askerî gücünü kullanmalıdır. Askerleri hezimete uğradığı zaman hemen onları muahaza etmemeli ve onları öldürmede acele etmemelidir. Çünkü diriyi öldürmek mümkündür. Fakat öldürüleni diriltmek kabil değildir. Bir insanın olgun bir hale gelmesi en azından kırk yıla bağlıdır.
Başbakan, harp meydanmda korkusuzca harp eden askerlerini kendisine yaklaştırmak ve onu diğer askerlerin önünde mükâfatîandırmalıdır. Askerî mühimmatı de-* ^polamalı, silâhlan kahramanlara vermelidir. Oıüara en güzel bir şekilde hitap etmeli, sertlikten kaçınmalı, iltifatlı cevaplar vermelidir. Çünkü, geçmişte bir çok başbakanları askerler öldürmüşlerdir.
Allah’ın başkana, dürüst, öğüt verici, yol gösterici bir başbakan vermesi onun şerefinin yücelmesine ve sea- detine sebeptir. Hz. Peygamber :
*
«Allah bir başkana hayır düediği zaman ona dürüst ve öğüt verici bir yardımcı verir: Unuttuğu zaman hatırlatır, yardım istediği zaman ona yardım eder» buyuruyor.
Başbakan, fakirlerin, tüccarlann ve diğer sanayi kol-
127
Devlet Baştanlarına
lannda çalışan kimselerin durumunu olduğu gibi başkana bildirmeli ve müşkül durumda bulunanların durumlarım arzetmelidir.
BAŞBAKANLIĞIN KADRİNİ BİLME:
Hikâye:Biri Mansur’a 3 gelir ve «Başbakanınız filân mahalle
de bulunan bahçemi gasbetti. Şimdiki durumda perişan bir vaziyettedir» der. Mansur başbakana döner:
«Kalk bu davaya burada bakılsın» der. Gayet zeki alan başbakan hemen: «Müminlerin Başbakanı! Bu adamın zerrece bahçede bir ilgisi varsa, bahçeyi ona bırakıyorum, şayet benimse ona bağışlıyorum. Ben mahkemede bu davacıyla beraber durmak istemem. Çünkü bana tevdi ettiğiniz başbakanlık görevini, yüzbinlerce bahçeye değiştirmem» şeklinde müdafaasını yapar.
Mansur: «Başbakan! Şayet bir bahçe için başbakanlığın kadrini düşürseydin seni Öldürtürdüm. Gayem seni tecrübe etmekti. Demek k i; başbakanlık görevini «müdrik insanlar yönetimimde varmış» der.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Kâtipler ve onların takip edeceği yol Bilginler, «kalemden daha üstün bir şey yoktur.»
demişlerdir. «Çünkü onunla geçmişin ve geçenlerin sunulması kabil olur». Bizzat Allah'ın O’nun üzerine yemin etmesi onun üstünlük ve şeref indendir:
«Nun; kalem ve onunla yazılanlara and olsun!» «Oku! kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren
Rabbın en büyük kerem sahibidir» 2.
128
îmam-ı Gazali
Hz. Peygamber: «Allah’m ilk yarattığı kalemden» buyuruyor.
Abdullah ibni Abbas, Hz. Yusuf’un «Beni memleketin hâzinelerine memur et, çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim »3 ayetinin tefsirini Yeryüzünün hâzineleri üzerine beni vekil yap, ben kâtip ve hesapçıyım» şeklinde yapar.
Şöyle denilmiştir:«Kalem sözün kuyumcusudur»îbni mu’tez: «Kalp madendir, akıl cevherdir. Kalem
kuyumcudur ve hat sanattır» demiştir.Calinos4 şöyle der: «Kalem sözün doktorudur.»İskender: «Dünya iki şeyin üstündedir: Kılıç ve ka
lem. Kılıç kalemin altındadır. Kalem öğretmenlerin sermayesidir. Uzak ve yakında bulunan bütün insanların görüşü, onunla bilinir. İnsanm zamanı dardır. Kitaplara bakmazsa olgun bir akla sahip olamaz. Çünkü insan ömrü bellidir. Yine şurası da bir gerçektir: İnsan kalbinde her şeyi muhafaza edemez. Kılıç ve kalem bütün eşyada hakimdir. Şayet kılıç ve kalem olmasaydı dünya ayakta kalmazdı.
Kâtibin bir hizmeti deruhte etmesi için her şeyi bilmesi şart değildir. Eski filozof ve devlet başkanları:
«Katip 10 şey bilmelidir:I — Suyun uzaklığım yer altmdaki suların yer üstüne
yakınlığım,II — Kış ve yaz aylarında, gece-gündüzün uzaması
ve kısalmasını, güneş, ay ve yıldızların seyir durumlarım — Toplama, karşılama, hesap, takvim ve ziraat
çılara uygun olan şeyleri,IV — Tıb ve ilaçlan,
129
V — Rüzgarların esişini, şimal ve cenup rüzgarlarrnı,
VI — Şiir ve kafiye bügisini,VII — Temiz ruhlu, hoş karşılayıcı olmalı,V m — Kalemin yapıldığı maddeyi, yontulmasını ve
iyi yazmayı bilmelidir.IX — Hangi harfi uzatacağını, hangisini birleştire
ceğini bilmelidir.X — Hatların arasmı açık bırakmalı ve her harfin
hakkmı vermelidir.
DÖRDÜNCÜ KISIM:
filozofların hikmetlerini bildirmeye dairdir:Hikmet; Allah’tan bir atiye ve kudretinin bir esen
olup düediği kullarına verir. Sokrat şöyle der:«Allah’ın hikmet verdiği kimse, — şayet bunun kad
rini bilirse— kendini korur. Hikmetin meyvesi, rahat ve yüceliktir. Mala düşkün olmanın meyvesi ise yorgunluk ve belâdır»
İbni Mukaffa1: «Hint meliklerinin çokça kitapları vardı. Öyleki; bunları fil üzerinde taşırlardı. Bunların özetlenmesini filozoflarına emrettiler. Bilginler onları özetlemek için toplandılar ve onları dört kelime içinde özetlediler:
I — Melikler için: Adaletn — Halk için: İtaatIH — Nefs için: Çok acıkmadan yememekIV — Şan için.. Kendisinden başkasına bakmamak.
Devlet Baştanlarına--------------------------------------------------------------------
130
Hikmet:2
Bazı filozoflar şöyle demişlerdir:I — Bilir, bildiğini yapar. Bu bilgindir, ona uyunuz.II — Bilir, bildiğini yapmaz. Buna uyulması doğru
olmaz.Ut — Bilmiyor fakat dinliyor. Bilmediği için irşat İstiyor. Onu irşat ediniz.IV — Bilmiyor ve üstelik dinlemiyor. Bu cahüdir,
ondan salanınız.Birine sorarlar: «Hangi şey en yakındır?»— Ölüm— Hangi şey en uzaktır?— Arzu.Ahnef b. Kays şöyle demiştir:«İki şey vardır ki; çaresi mümkün değildir.a) Bir iş olunca, onu geriye,b) Geride kalınca ileriye döndermenin çaresi yok
tur.Lokman Hekim3 oğluna:«İki şeyi koruyunca, sonunda kayıplı çıkmazsına) Yaşayışın için paramb) Ahiretin için dinini
Hikmet:
Nuşirevan Büzüm Cümhürden sorar.«Hangi sebepten dolayı dostun, düşman düşmanın
dost olması mümkündür.Şöyle cevap verir:«Binayı harap etmek, harabı ta’mir etmekten, sağ
lam camı kırmak, kırıldığı zaman onu yapmaktan daha
----------------------------------------------------------------------- ’ lmajn-ı GanalI
131
Devlet Başkanlarm a
kolaydır. Cismin sıhhata kavuşması ilâçları geregi gibi kullanmaktan, sarsılması ilaçları, tevbeyi terkedip şehvete ve üzüntüye tutunmaktandır. Nefsin arzularına muhalefet ve onu kırmak ateşe girmekten daha hayırlıdır.
Hikmet:
Filozoflardan biri dünyayı gezerek insanlara şu altı cümleyi öğretirmiş.
I — İlmi olmayanın dünya ve ahirette şerefi,II — Sabrı olmayanın dinde selâmeti,IH — Bir adam olursa,IV — Takvası olmazsa Allah’m yanmda değeri,V — Cömert olmayanın malından bir nasibi,VI — Nasihati olmayanın Allah’ın yanmda delili
yoktur.
Hikmet:
Büzür cumhüre :sorulur: Hangi izzet zilletle bitişik olur?»
Şöyle cevap verir: «Başbakana hizmette, hırsta ve şefkatta»
«Ülkenin gelişmesi nasıl olur?» diye sorulur.«Faal çalışmaların çoğalmasını emretmekle»«Cömert kimdir?»«Verdiğini hatırlamıyandır.»Soru: İhsanlar mal için neden kendilerini yok eder
ler?.Cevap: Çünkü onlar malı eşyanın en hayırlısı zanne
derler. Malın yalnız hayır için istenilebileceğini bilmezlereSoru: Ruhtan daha üstün bir şey varmı ki; insanlar
132
ruhlarım hiç çekinmeden bu uğurda verirler?Cevap: Üç şey ruhtan daha üstündür Din, kin ve zor
luklardan kurtulma.Soru: Hangi şey ilmin, keremin ve şecaatin zineti
olur ?.Cevap: İlmin süsü doğruluk, keremin süsü güler yüz
lülük ve şecaatin süsü kudretli olduğu anda affetmektir.Yunan şöyle der:Üç şey belâların büyüklerindendir: Az malla birlikte
aile fertlerinin çokluğu, kötü komşu, namus ve vekan olmayan kadm.
Dünya ehü, dünya işlerinin yirmibeş kısım olduğuna ittifak etmişlerdir:
Beş kısmı kaza ve kadere bağlıdır:Kadm, çocuk, mal, başkanlık ve mevkiBeşi çalışma ve kazanca:İlim, yazma, binicilik, cennete girme ve ateşten kur
tulma.Beşi insan tabiatına:Vefa, müdara, tevazu, cömertlik ve doğrulukBeşi adete bağlıdır:Yolda yürüme, yeme, uyku, cima, küçük ve büyük ab-
dest yapma.Beşi irsidir:Güzellik, güzel ahlâkı, ülûvvü himmet, gurur, denaetŞöyle denilmiştir:Üç çetin şey vardır ki; akıllı kimselerin onları unut
ması doğru olmaz.I — Dünyanın faniliğini,II — Sonunun geleceğiniİÜ — Zamanm mihnetlerini
----------------------------------------------------------------------------- lmam-ı Gazali
133
Devlet Başkanlanna
Hikmet:
Hekim şöyle demiştir:Beş şeyin değeri kaybolur:I — Güneşin doğuşundan sonra LâmbanınH — Çorak topraklarda yağmurun.IH — Körün yanında güzel kadınınIV — Tokun yanında tatlı yemeğinV — Zalimin karşısında Allah kelâmının.İskender'e «hocana niçin babandan fazla ikram edi
yorsun» diye sorduklarında, o şöyle cevap verir: «Babam fani hayata gelmemin sebebi, hocam ise bakideki hayatımın sebebidir. İstediğin şekilde zaman seninle yürü mezse, sen onunla yürü. İnsan zamanın kölesidir. Zaman ise insanın düşmanıdır. İnsanın aldığı her nefes onu o miktar hayattan uzaklaştırıyor, ölüme ise yaklaştırıyor.»
Hikmet:*
Filozoflardan bir grup Büzür Cümhür’e şunu söylerler:
«Ruhlarımızın ve cesetlerimizin faydalanacağı hikmet kapılarım bize tanıt ki; onlara göre hareket edelim, bize zarar verecek şeylerden de o sayede uzaklaşalım. Allah söyliyeceğin şeylerden dolayı seni mükafatlandırsın»
0 şöyle konuşur:«Bilin ve inanınız ki; dört şey gözün aydınlığını ar
tırır. Bakışını sonsuzlaştırır. Dört şeyde aydınlığını azaltır. Dört şey vücudu yağlatır ve şişmanlatır. Dört şey kalbi diriltir ve dört şey de onu öldürür.
Gözün aydınlığım arttıran dört şey:1 — Yeşillik
134
Irnam-ı dazâM
n — Akan su Ut — Tertemiz su IV — Dostların yüzlerine bakmak Aydınlığını azaltan:I — Tuzlu yemek yemekII — Sıcak su başa dökmekIII — Güneşin ziyasına bakmakIV — Düşmanını görmek.Vücudu sıhhatli yapan:I — Yumuşak elbiseII — Kalbi üzüntüden uzaklaştırmak EH — Güzel kokuIV — Sert yatakta yatmakVücudu zayıflatan:I — Güneşte kurutulmuş et yemekII — Çokça cinsî münasebet m — Hamamda fazla kalmakIV — Akşam namazı vaktinde uyumak ve sert el
bise giymek.Vücudu sıhhatli yapan:I — Vaktinde yemek yemekII — Eşyanın ölçüsünü muhafaza ILI — Zor şeylerden çekinmekIV — Gereksiz üzüntüyü bırakmak Vücudu yıpratan:I — Zor yollarda yürümeII — Haşin ata binmeIII — Yorgun yorgun yürümeIV — İhtiyar kadınla cinsi münasebetKalbî dirilten:I — Faydalı akü
135
Devlet Başkanlanna
II — Bilgili üstad m — Emin ortak IV — Yardımcı dost Kalbi öldürenI — Şiddetli soğukII — Zehirin hareretiIII — Kötü dumanIV — Düşman korkusu.Sokrat «Beş şey insanı helâka götürür» der.I — Dostların aldatmasıII — Bilginlerden yüz çevirmeIII — Kişinin kendine hakaret etmesiIV — Seviyesinde olmayanlara karşı böbürlenme
ihtimaliV — Arzuya uyma.»Hipokrat4 şöyle demiştir:«Beş şey beş şeyden doymaz:I — Kadm erkektenII — Göz bakmaktan m — Kulak haberdenIV — Ateş odundanV — Bilgin bilgiden
Hikmet:
Bir filozofa sorulur.— Dünyada en acı ve en tatlı şeyler nelerdir? A1 ^— En acı şeyler: Sert söz işitmek, mahkum edici
din ve el darlığıdır.En tatlı şeyler: Çocuk, güzel söz ve kolaylık göster-
mektir.Soru: Ölüm ve uyku nedir?
136
tmam-ı Gazali
Cevap: Uyku hafif bir ölüm, Ölüm ise ağır bir uykudur.
Soru: Zenginlik nedir? t . 4 .. , ,Cevap: Kanaat ve Rızadır.Soru: Aşk nedir?Cevap: Ruhim hastalığı, ve insanın hasret içinde
ölmesidir,Aristo’ya «Hangi dost daha itimada şayan ve han
gisi daha müşfiktir diye sorulur.«Köklü arkadaşlık daha itimatlı, eski dost daha üs
tündür.» cevabım verir.Calinos şöyle der:«Altı şey unutmayı getirir:I — Sert söz işitmek XX — Durgun suya işemek IH — Ekşi ve acı ot yemekIV — ölünün yüzüne bakmakV — Çok uyumak • ̂ oyVI — Harap yerlere fazla bakmak.
* ilâç kitaplarında şunlar yazılıdır:Unutma altı şeyden doğar:I — Balgamn — Kahkaha ile gülme IH — Tuzlu ve yağlı et yemeIV — Çokça cinsî münasebetV — Yorgunluğa rağmen uyumamakVI — Rutubetli şeyler.
Hikmet:• r>
Eb-ül-Kasım el-Hekim şöyle der:Dünyanın fitneleri üç kimseden doğar:
137
Devlet Balkanlarına
I — Haberi verenlerdenII — Haberlere kulak kabartanlardann — Haberlerin arkasında hemen koşanlardanBu üç grup melanetten kurtulamazlar.
r , i - ' < \ v } v ‘‘ - , ,
Hikmet:
Şöyle denilmiştir:«Üç şey üç şeyle bir arada bulunmazI — Arzulara takılmakla beraber helâl yeme,II — Kızgınlıkla şefkat,İÜ — Çok konuşmanın yamsıra doğru sözlülük»Filozof Büzür Cümhür şöyle der: «Bütün sıkıntılar
dan kurtulmak istiyorsan ahlâkım çocukların ahlakına tahvil et.»
«Onlarm ahlâkları nasıldır!» diye somılunca o şöyle cevap verir:
«Çocuklarda beş haslet vardır: Şayet bunlar büyüklerde bulunsaydı, bir sıkıntıları kalmazdı. Çocuklar nzık için endişelenmezler, hastalandıkları zaman Rab’larma şikayette bulunmazlar, topluca yemek yerler, kavga yaptıkları zaman birbirlerine kin tutmazlar, korkarlar, bunu az bir korku ve gözyaşlariyle gösterirler»
Hikmet:
Vehb b. Münebbih: 5 «Tevratta yazılı dört söz var-/ > & t\ ç*dır» der. «Kendisinde vera’ (Haramdan sankmma) bu
lunmayan her alim hırsız gibidir. Aklı olmayan kimse hayvanla denktir.»
Ahnef b. Kays: «Başkanlarda dostluk, yalancüarda vefa, haset edende rahat alçak kimselerde mürüvvet [*] ve kötü ahlâklıda büyüklük yoktur.» der.
138
Hikmet:
îmariı-ı GâzikU
Bûzûr Cumhur şöyle der:«Sıhhat dörttür: Din, mal, beden ve ailenin sıhhati» Dinin sıhhati üç şeyden ibarettir:
I — Arzuna uymaman,II — Allah’ın emirlerini yapman,
III — Başkasma haset etmemen.Malın sıhhati üç şeye bağlıdır.I — Dikkatli olarak muhafaza etmek,II — Emaneti vermek,
İÜ — Zekatım hakkiyle vermek.Bedenin sıhhati üç şeydedir :I — Az yemedeII — Az konuşmada,III — Az uyumadaAilenin sıhhati üç şeydedir:I — Kanaatda,II — îyi geçinmede,İÜ — Allah’a itaati muhafaza etmek.»Hatem-ül-Isam’a «Bizden öncekilerin buldukları sea-
deti bizim bulamamamızın sebebi nedir?» diye sorulur. O’da şöyle cevaplandırır:
«Siz de beş şeyi yerine getiriniz: Öğüt veren öğretmen, uygun arkadaş, devamlı hamd, helâl kazanç ve müsait zaman.»
Hikmet:
Filozoflara «Halk arasında hangi şeyin daha büyük olduğu» sorulur. Onlar da :
«Çokça tedbir, büyük ölçüde ihtiyaç gidermesine rağ
139
Devlet Başkanlanna
men değeri yoktur. Kul, fakirlikten başka her şeye düşkündür, fakat hiç kimse fakir olmayı arzulamaz. Çünkü insanların hepsi zengin olmak isterler. Hiç kimse keder istemez, hepsi sevinç isterler, refaha düşkündürler. Hiç kimse ölüme düşkün değildir. Zira hepsi yaşamaya düşkündürler.» cevabını verirler»
Eb-ûl-Kasım el-Hekim : «Kulun helâkı iki şeyden dolayıdır» der.
I — Ma’siyet,II — Alimlerin görüşlerinden yüz çevirmek.
Hikmet:
Halkm belaya uğraması üç kimse yüzündendir.I — Sapık bilginler,
H — Ahmak idareciler,IH — Hiç kimseyi çekemiyenler.Şöyle denilmiştir:Aslen cimri olandan vefa, tama’kârdan sağlamlık
bekleme.Hekim şöyle der :«Bu zamanda iki şey tuhaf olmuş: Dîn ve fakirlik.»
Hikmet:
Üç şeye aynı tarzda bakmak gerekir.I — Fakire kibir gözüyle değil, tevazu gözüyle,
II — Zenginlere çekememezlik gözüyle değil, öğüt verme gözüyle,
HI — Kadınlara şehvet gözüyle değil, şefkat gözüyle.
Hikmet:
Vehbi, b. Münebbilı «Tevrat’ta günahın anasının üç şey olduğunu okudum» der.
140
- lmam-ı Gazali
«Kibir, hırs ve haset.Bunlar da beş şeyin neticesinden meydana gelir.
I — Çok uyuma,II — Çok yeme,
III — Vücut rahatlığı,V — İnsanların Övgüsü.
IV — Dünya sevgisi,Üç şeyden kurtulan kimsenin yeri cennettir:
I — Minnetten. (Verdiğine minnet etmez),II — Zahmet (Halka zahmet vermekten çekinir.)
133 — Rüsvaylık (Birinde bir kötülük gördüğü zamau onu kınamaz.)
Hikmet:
İbn-ül Kary’e Hoccac’ın yanma gittiği zaman Hoccac O’na şunları sorar:
S — Küfür nedir?C — Ni’mete fazla sevinmek,S — Rıza nedir?C — Allah’a emirlerine boyun eğmek; ve kötülükle
re sabır.S — Sabır nedir?C — Kızgınlığı tutma.S — Hilim nedir?C — Güçlü anda şevkatli davranmak,S — Kerem nedir?C — Dostluğu koruma ve haklan yerine getirmek S — Kanaat nedir?C — Açlığa ve elbisesizliğe sabır S — Zenginlik nedir?C — Basit vasıtasıyla, küçük olan şeyi büyütme
141
Devlet Balkanlarına
S — Hamiyet nedir?C — Kendinden aşağıda bulunanı başı üstünde dur
durmak.S — Şecaat nedir? IC — Düşmanların, kâfirlerin yüzüne hamle yapmak
ve savaş mevziinde sebat etmek.S — Akıl nedir?C — Doğru konuşmak ve insanları sevindirmek S — Adalet nedir?C — İsteğini bir tarafa atıp, gidiş ve inancım sağ
lamlaştırmakS — İnsaf nedir?C — Davalılar arasmda eşitlik S — Zillet nedir?C — Eli boşken hastalanmak ve rızkın azlığından
dövünmekS — Emanet nedir?C — Gerekeni yerine getirmek S — Hiyanetlik nedir?C. — Güçlü olmakla beraber gevşek davranmak S — Anlamak nedir?C — Düşünmek ve eşyanm hakikatim anlamaktır.
Hikmet:
Hekim şöyle der:«Sekiz şey sahibine zillet verir:I — Çağrılmayan sofraya oturmakn — Ev sahibine emretmekIH — Düşmanlarından yardım beklemekIV — Konuşan iki kişinin araşma sokulmak,V — Başkana hakaret yağdırmak
142
VI — Rütbesinin götürmediği mevkide oturmak,VII — Kimse dinlemediği halde konuşmakVIII — Yakınlarından olmayanla dost olmak.
Hikmet:
Bûzûr Cumhür’e sorarlar: «Hangi şey-doğruluğuna rağmen — söylese de, sahibini kötü bir duruma düşürür?»
«Kişinin kendini övmesi. Çünkü başkasını çekemiye- nin övüldüğünü, kızgının müşfik olduğunu, bulamazsın. Haset edici bir cömert, ümitsiz bir zengin ve dostu olan bir başkan göremezsin.
— «Bilginlerin kalplerini mal bürür mü?»«Kalbine malı sokan bilgin değüdir» cevabım verir.
Hikmet:
Hekim: «Dıştaki zorluk, içteki kinden daha iyidir»der.
Bûzûr Cumhür’e: «Dünyada gamlı ve kederli olanlar şu üçüdür» der.
I — Sevgilisinden ayrılan aşık,II — Çocuğunu kaybeden anne ve baba
IH — Zenginken fakir olan kimse.
Hikmet:
Amr b. Ma’di: «Yumuşak söz, kayalardan daha sert olan kalpleri yumuşatır. Fakat sert söz, ipekten daha yumuşak olan kalpleri sertleştirir» der.
Hekim şöyle der:Ağrı, sızı cesedin hastalığı olduğu gibi, hüzün de ru
him hastalığıdır.
---------------------------------------------------------------------------- îm^nH Gazali
143
Yemek, cesedin gıdası olduğu gibi, sevinç te ruhun gıdasıdır.»
BEŞİNCİ KISIM.
AKLIN VE AKILLILARIN ÜSTÜNLÜĞÜ HAKKINDADIR:
Şanı yüce olan Allah aklı en güzel şekilde yaratmıştır. O’na: «İlerle» diyor. O’da hemen ilerliyor, «gerile» diyor, O’da geriliyor. Şöyle buyurmuştur: «İzzetime ve celâlime yemin ederim ki senden (akıldan) daha üstün bir şey yaratmadım. Seninle alıyorum, seninle veriyorum, seninle hesaplıyorum ve seninle cezalandırıyorum». Bunun doğruluğuna delil şudur: Allah kullarına iki şeyle emretmiştir: Yap ve yapma. K. Kerîmde belirtildiği gibi, bunlarm ikisi de akıl üzerine mevkuftur:
«Akıl sahipleri».«Ey akıl sahiplen Allah’tan korununuz.»Akıl kelimesinin iştikakı olan «Ukkal» dan «ma’ *
kıl» sığınılacak, sakınılacak yer, tepenin başma kurulmuş ve zorla sığınılan kale anlamına gelir. Hiç bir güç onu aşamaz, O’nu yıkamaz ve ezemez.
Hikmet:
îran’lı bir filozofa akıllıya «niçin akıllı denildiğini» sorarlar, O da:
«Akıllı kimseyi tanıtan şu dört belirtidir.I. Kendisine zülmeden kimseyi günahından dolayı bir
tarafa bırakmak,
Devlet Başkanlarma-------------------------------------------------------------------
144
İmam-ı Gazali
II. Kendinden aşağı bulunanlara tevazu göstermek,m . Hayır yolunda birisi, kendisini geçtiği zaman,
O’nu geçmek için yarışmak,IV. Allah’ını daima anmak; ilim hakkında konuşmak,
sözün fayda vereceği yeri bilmek ve bir zorlukla karşılaştığı zaman Allah’a sığınmak.»
CAHİLİNDE İŞARETLERİ VARDIR:
insanlara zorluk çıkarması, zülüm yapması, kendi durumunda bulunanlara eziyet vermesi, ileri gelenlere karşı kibirli olması, bilgisizce konuşması, hatadan dolayı susması, bir zorlukla karşılaştığı zaman kendisini yok etmesi ve hayırlı bir iş gördüğü zamn ondan yüzünü çevirmesi.
Hikmet:
Said b. Cübeyr şöyle der:«insanın akıldan daha üstün bir şey giydiğini gör
medim: O, kırılırsa düzeltir, yıkılırsa kaldırır, zelil olduğu zaman azizlendirir, fakirleşirse zenginleştirir.»
ilk önce muhtaç olduğu şey — aşağıdaki hikâyede de görüleceği gibi — Akılla kaynaşmış ilme ulaşmasıdır:
Hikmet:Başbakan Yunan Nuşirevan’a akıl ve akim yapacağı
işler hakkmda bir mektup yazar. Nuşirevan’da O’na teşekkür eder ve:
«Ey filozof! Akıl hakkmda takdim ettiğin mektup cidden güzeldi. Ben ve benden önce geçen Devlet baş- kanları yalnız akılla süslenmişizdir. O’na aykırı hareket etmek bize nasıl mümkün olur? Çünkü Allah’a en yakın
Devlet Başkanlan 10 145
Devlet Başkanlarma
olan akıldır. Akıl dünyada güneş gibidir, güzelliklerin kal* bidir. Her insandaki güzellik, aküdan dolayıdır. İnsan vücudundaki akıl ağaçtaki rütubet gibidir. Bu rutubet ağaçta olduğu müddetçe ağaç yeşillenir, büyür ve meyve verir. Şayet rütubet olmazsa ağaç kurur, dolayısiyle kesilir. İnsan da böyledir: Aklı tam, bedeni sağlam olduğu müddetçe arkadaşlığı, yolculuğu iyi ve faydalı olur. Fakat aklı olmaz, cehalette ona galip gelirse bu durum hayat için iyi olmaz, ölümden başka hiç bir şey onu temiz çıkartmaz.
Akla aykın ve onun emrettiği şeküde hareket etmezsem nasıl yardım alabilirim? Çünkü başkan ve halk için akıldan daha iyi bir şey yoktur. O’nun aydınlığıyla, çirkin — güzel, iyi — kötü, hak — batü, doğru — yalan tefrik edilir.
Buzür Cumhûr şöyle demiştir:Şu iki şey birinde bulunmazsa, kişi olgun olamaz:
Şecaat ve akıl.
Hikmet:
Lokman Hekim şöyle demiştir:«İlminden yararlanılmıyan, akimı ilmine arkadaş yap
mayan alim olamaz.»Nuşirevan Büzur Cumhûr’den: «İnsanlar içinde en
akülı olmasını isteyen kimdir?» diye sorunca, o ’da şöyle cevap verir:
— Bana düşmanlık yapmak isteyen düşmandır.— Niçin?— Kötülükten emin olmak için.Çoğalan her şey o nisbette tehlike getirir, fakat akıl
geliştikçe dostu artar.— İnsan için en lüzumlu şey nedir?
146
tmam-ı Gazali
—• Akıldır.Bütün filozoflar şöyle demişlerdir:«Bütün eşya akla, akıl ise deneye muhtaçtır. Akıldan
daha üstün bir zenginlik, cehaletten daha şiddetli bir fa kirlik yoktur. İlmi çok olanın akla ihtiyacı daha fazladır./
Bilginler : «Akıl başkandır, askerleri vardır: Temyiz, hıfz, düşünce, anlama, ve ruhun akılla sevinci. Çünkü vücudun durması akıl sayesindedir. Ruhun aydınlık lâmbası odur. Oradan vücudun her tarafına ışık dağdır. Akdh kimse hiç bir zaman kederlenmez. Çünkü o üzüntüyü gerektiren şeyi yapmaz * ve akim önem vermediğine o önem vermez.
Hikmet:
İbni Abbas’a şöyle sorulur :— Akıl mı yoksa edep mi daha hayırlıdır?— Akıl. Çünkü akü Allah’tan, edep ise kuldan bir tek
liftir.Abdullah b. Mubarek’e de aynı soruyu sorarlar. O da:— Akıl— Akü nedir?— İlmi öğrenmek ve onunla amel etmek.Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:«Allah kullarına akıldan daha hayırlı bir şey verme
miştir.»Oklidese biri şöyle der:«Ruhumu mahv etmede rahat etmem.»O’da: «Kalbimden kini çıkarmadan rahat etmem» der.Hekim şöyle der:«Lâşeden kötü koku geldiği gibi, cahilden de cehalet
kokusu kokar. Dolayısiyle komşu ve yakınlarını rahatsız eder.»
147
Devlet Başkanlanna
Hikmet:
Hekime «Akıl nedir» diye sorulur. «Şu yirmi üç şeyi birbirine bağlayan düğümdür. Bu düğüm olmasaydı iyi ile kötü birbirine karışırdı» der.
«Tevhitle-şirki, imanla-küfrü, tedbirle-tedbirsizliği, islâmla-gafleti, yakinle-şekkı, kurtuluşla-belâyı, cömert- likle-dmriliği, güzel ahlâkla-kötü ahlakı, tevazu ile-guru- ru, düşmanlıkla-dostluğu, övgü ile-yermeyi, sehv ile-ceh- li haya ile - hayasızlığı, hakla-batıh, vakarla - hafifmeş- repliği, aydınlıkla - karanlığı, keremlikle - devleti, taatla masiyeti, Allah’ı zikirle - gafleti, rıza ile - hasedi, sünnetle - bid’atı, rahmetle * kasaveti ve hikmetle - ahmaklığı. Kitabın sahibi şöyle der:
«İnsanların bütün güzelliği akıldadır. İlimler ve ameller akla racidir.»
Tercümenin bittiği tarih 22 Ağustos 1969 Süleymaniye
148
NOTLAR VE İZAHLAR
Birinci Kaynak:
1 K . K e r i m , İ b r a h i m s u r e s i A . 2 4
2 C u m a h a k k ı n d a b i r ç o k h a d i s i ş e r i f l e r v a r d ı r : M u h a d d i s - l e r v e f a k i h l e r , c u m a iç i n k i t a p l a r ı n d a h u s u s i b ö l ü m l e r a y ı r m ı ş l a r d ı r .
3 -4 K . K e r i m d e g e ç e n b u i k i k e l i m e ( a r ş v e k ü r s i ) h a k k ı n d a k e l â m c ı l a r v e m ü f e s s i r l e r ç e ş it l i a ç ı k l a m a l a r d a b u l u n m u ş l a r d ı r .
m
K ü r s i A r a p ç a b i r i s i m d i r , t a h t m â n a s ı n a g e l i r . ( B a k . İ s l â m A n s . 6 / 1 0 8 8 ) B u k e l i m e K . K e r i m i n iki yerinde geçmektedir. ( 2 / 2 5 6 , 3 4 / 3 3 ) B i r i n c i a y e t i k e r i m e d e k ü r s i k e l i m e s i geçtiği i ç i n
b u n a a y e t - e l - K ü r s î d e n i l m e k t e d i r . İ k i n c i a y e t t e k i k ü r s i k e l i m e s i H z . S ü l e y m a n ’ ın t a h t ı n ı i f a d e e t m e k t e d i r ( a . g . y ) B u k e l i m e n i n « A r ş ’m » b i r m ü t e r a d i f i o l d u ğ u n u i d d i a e d e n le r d e v a r d ı r ( H a s a n - ı B a s r i )
A r a p d il i n d e b i r ç o k d e ğ i ş i k m a n a l a r ı t a ş ı d ı ğ ı g i b i , b u m i l l e t le k ü l t ü r e l b a ğ l a r ı k u v v e t l i o la n d i ğ e r m i l l e t l e r d e , d e ğ i ş i k ş e k i l le r e b u i s m i v e r m i ş l e r d i r ( î r a n ’ l ı l a r , ü s t ü n e k e ç e ö r t ü p a l t m a a t e ş m a n g a l ı k o y m a k s u r e t i y l e k ı ş m ı s ı n m a y ı t e m i n e t t i k l e r i t a h t a d a n y a p ı l m ı ş b i r ç e r ç e v e y e b u i s m i v e r m i ş l e r d i r . D o ğ u i l l e r i m i z d e d e b u n u y e r y e r g ö r m e k k a b i l d i r ) D a h a g e n iş m a l u m a t i ç i n C l . H u a r t ’ m İ s l â m A n s i k l o p e d i s i n d e k i « K ü r s ü » m a d d e s i n e ( V / 1 0 8 5 ) b a k ı n ı z .
5 Ayet-i kerime (İktibas)
6 Ayet-i kerime (İktibas)
149
Devlet Başkanlarma.
7 Münker v e Nekir:
Ö l ü y ü k a b i r d e s o r g u y a ç e k e n i k i m e l e ğ i n i s m i . K a y n a k l a r ı n b i l d i r d i ğ i n e g ö r e , m ü ’ m i n l e r k o l a y l ı k l a o n l a r m s u a l l e r i n i c e v a p l a n - d ı r a b i l e c e k l e r , g ü n a h k â r l a r v e i n k â r c ı l a r is e z o r c e v a p v e r e b i l e c e k l e r d i r . A y n ı ş e k i l d e m ü ’ m i n k a b i r d e c e z a ile t a z y i k e ç a r p t ı r ı l m a y a c a ğ ı m f a k a t i n k a r c ı n ı n b i r t a z y i k l e k a r ş ı i a ş a c a ğ m ı - b u k a y n a k l a r - b i l d i r e r e k k a b i r d e k i s o r g u i ş l e m i n i b i r a y r ı m a t a b i t u t m u ş l a r d ı r , b k . a l - N e s a f i , ş a r k E b u h a n i f e , H a y d a r a b a d 1 3 2 1 , S . 2 2 )
K . K e r i m b u a z a p t a n b a h s e d e r k e n , « M e l e k l e r i o n l a r m y ü z l e r i n e v e a r k a l a r ı n a v u r a v u r a c a n l a r ı m a l ı r k e n , n a s ıl o l a c a k , b a k a l ı m » ( V I / 9 3 )
M ü n k e r v e N e k i r i s i m l e r i K . K e r i m d e a ç ı k ç a g e ç m e k t e d i r » H a d i s t e T i r m i z i ’d e ( c e n a i z b a b : 7 0 ) g e ç e r .
8 îbni Abbas:E b - ü l - A b b a s A b d u l l a h b . A b d - ü l - M u t t a l i b b . H i ş a m b ü y ü k
s e h a b i l e r d e n o l u p H z . p e y g a m b e r i n a m c a z a d e s i d i r . H i c r e t t e n ü ç y ı l ö n c e M e k k e ’ d e d o ğ m u ş , 68 t a r i h i n d e T a i f ’ te v e f a t e t m i ş , c e n a z e n a m a z ı n ı M u h a m m e d b . H a n i f e e d a e t m i ş t i r . Î İ i m v e a n l a y ı ş ı n ı n g e li ş m e s i i ç i n H z . P e y g a m b e r d u a e t m i ş t i r . D e v r i n d e k i î s l â m c e m a a t ı h e r h a n g i b i r m e s e le ile k a r ş ı k a r ş ı y a b u l u n d u k l a r ı z a m a n O ’ n a m ü r a c a a t e d e r l e r v e g e r e k e n c e v a b ı O ’ n d a b u l u r l a r m ı ş . K . K e r i m i t e f ’ s i r e d e n i l k s a h a b e d i r .
9 Hızır:E l - H a d r ( b o z u l m u ş ş e k l i H ı z ı r ) y e ş i l l i k a n l a m m a d ı r . B u n u n
h a k k m d a k i m a l u m a t K . K e r i m ’ i n , ( X V I H / 5 9 - 8 1 ) a y e t l e r i n e b a ğ l ı d ı r .
H z . M u s a y a n m d a k i d e l i k a n l ı i le m e c m a 'a l - B a h r e y n ’ e d o ğ r u y o l a l ı r . B u r a y a g e l d i k l e r i z a m a n y a n l a r ı n d a b u l u n a n b a l ı ğ ı - ş e y t a n e s e r i- u n u t m u ş o l d u k l a r ı n ı g ö r ü r l e r . H a l b u k i b a l ı k f ı r l a y ı p , s u y a a t l a r v e k a y b o l u r . î k i s e y y a h b a l ı ğ ı a r a r l a r k e n A l l a h ’ ın b ir k u l u n u ( H ı z ı r ’ ı ) b u l u r l a r . H z . M u s a ’ k e n d i s i n i i r ş a d e t m e s i n i i s t e r . O ' d a k e n d i n i n y a p a c a ğ ı n a M u s a ’ n m t a h a m m ü l e d e m i y e c e ğ i n i s ö y l e r .
B u h u s u s i ç in b a k ı n ı z .1 — K . K e r i m X V I I I / 5 9 - 8 1 , 1 1 / 2 6 1 ( B u n l a r l a i l g i l i t e f s i r l e r )
150
lmam-ı Gazali
2 — B u h a r i « i l m » B ö l ü m : 1 6 , 1 9 , 4 4 , E n b i y a , 2?3 — M ü s l i m , f e z a i r ü l - H a d i s 1 7 0 - 1 7 44 — E l - T ı r m i z i , T e f s i r X V I I I / I ,5 — T a b e r i v s .
1 0 — Ö ş ü r :
L u ğ a t m a n a s ı « O n d a n b i r » o l u p , İ ç t i m a î y a r d ı m iç in m a l d a n a l m a n o n d a b i r n i s b e t i n d e k i v e r g i n i n a d ı d ı r . B u t a b i r e k s e r i y a z e k â t v e s a d a k a m a n a s ı n a d a k u l l a n ı l m a k t a d ı r , ( b .k î s . A n s . I X / 4 8 2 d e n E b u Y u s u f s . 3 1 , y a h y a b . A d e m , s. 7 8 , 8 3 , 1 2 1 , 1 2 3 )
B u i f a d e K . K e r i m d e b u l u n m a m a k t a d ı r . H u k u k k i t a p l a r ı n d a d a z e k â t ile ö ş ü r v e r g i l e r i a r a s ı n d a a y r ı b i r h u s u s i b ö l ü m y o k t u r . ( a . g . y ) B u n u n l a b e r a b e r , K . K e r i m d e ( V I , 1 4 1 ) ile O ’ n d a b i r v e r g i a r a s ı n d a b i r m ü n a s e b e t k u r u l m u ş t u r . D a h a f a z l a b il g i iç i n b a k ı n ı z :
Y a h y a b . A d e m e l - K u r e ş i K i t a b - ü l - H a r a ç . E b u Y u s u f Y a ’ - k u b b . İ b r a h i m : K i t a b ’ ü l - H a r a ç a l - M a v e r d i ; K i t a b - ü l - A h k a m a s - S u l t a n i y e .
11 HAM ):S ı n ı r , h u d u t a n l a m ı n a d ı r , ç o ğ u l u « H u d u d » g e l i r . Ç e ş i t l i i l i m
d a l l a r ı n d a h u s u s i b i r m a n a a l m a k t a d ı r ( m e s e l â : F e l s e f e d e h a d d : T a r i f ; A s t r o n o m i d e 1 2 o u r c u n , h e r b ir i n e a i t s a h a l a r ı n , 5 s e y y a r e d e n b i r i n e n is b e t e d i le n , m u a y y e n b i r k ı s m ı n a d e l a l e t e d e r . T a s a v v u f t a : A l l a h ’ ın s ı n ı r s ı z l ı ğ ı k a r ş ı s ı n d a k u l u n s ı n ı r l ı l ı ğ ı . ( B k . I s l â m . A n s . V - l / 4 1 )
K . K e r i m d e : A l l a h t a r a f ı n d a n t a y i n e d i l m i ş , o l a n h u d u d a , y a n i ş e r i a t i n h ü k ü m l e r i n e , e m i r v e n e h i y l e r i n e d e l a l e t e d e r .
O r u c u n f a r z o l d u ğ u n u b i l d i r e n a y e t t e : « İ ş t e b u n l a r A l l a h ’ ın h u d u d u r ; ö t e t a r a f m a g e ç m e k t e n k e n d i n i z i k o r u m a k i ç i n , s a k ı n b u n l a r a y a k l a ş m a y ı n ( 1 1 / 1 8 3 )
B u c e z a İ s l â m ş e r i a t ı t a r a f ı n d a n k e s in o l a r a k b e l i r t i l m i ş , d e ğ i ş t i r i l m e s i c a i z o l m a y a n b i r c e z a m a n a s ı n a g e l i r . B u c e z a l a r ş u n l a r d ı r :
1 — K a d ı n l a e r k e ğ i n g a y r - ı m e ş r u m ü n a s e b e t i ; t a ş l a m a , v e y a d a y a k ,
2 — İ f t i r a ( b u n u n iç in d a y a k )
151
3 — A l k o l l ü i ç k i l e r ( d a y a k )4 — H ı r s ı z l ı k ( e l l e r i n k e s i l m e s i )
12 — Huzeyfe:
13 — Davud (A.S.)İ s r a i l p e y g a m b e r l e r i n d e n b i r i o l u p , k e n d i s i n e Z e b u r g ö n d e r i l
m i ş t i r . K . K e r i m d e b u p e y g a m b e r h a k k ı n d a b i r ç o k k ı s s a l a r v a r d ı r . « Y a D a v u d ! D ü n y a d a i n s a n l a r a r a s ı n d a h a k ile h ü k ü m e t * m e ğ e s e n i v e k i l k ı l d ı k » ( X X X V I H / 2 5 ) T a b e r i H z . D a v u t h a k k ı n d a m u f a s s a l b i l g i v e r m e k t e d i r ( T e r c e m e - i T a b e r i 3 7 3 - 3 7 5 )
14 — Kayser.A r a p ç a ’ d a B i z a n s i m p a r a t o r l u ğ u iç i n k u l l a n ı l a n b i r t a b i r d i r .
H z . P e y g a m b e r d e n ö n c e , A r a p l a r . B i z a n s ’ l a m ü n a s e b e t k u r m u ş l a r d ı . B u s e b e p t e n ş a i r l e r ( ö z e l l i k l e î m r - ü l K a y s ) s ı k s ı k K a y s e r ’ ) z i k r e d e r l e r .
H z . P e y g a m b e r d e v r i n d e k i B i z a n s i m p a r a t o r l u ğ u n u n b a ş m d a b u l u n a n H e r a c l i u s ’ a m e k t u p g ö n d e r d i ğ i n i b i l i y o r u z . ( D a h a g e n iş b i l g i i ç i n s a y m h o c a m ı z P r o f . D r . M u h a m m e d H a m i d u l l a h ’ m « İ s l â m P e y g a m b e r i » a d l ı ö n e m l i e s e r i n in b i r i n c i c ild in e b a k ı n ı z »
15 — Melik.« H ü k ü m d a r a n l a m ı n a g e l e n b u k e l i m e y i , m ü s l ü m a n l a r k u l
l a n m a k t a n b a z a n ç e k i n m i ş l e r d i r . Ç ü n k ü K . K e r i m i n b i r ç o k y e r l e r i n d e ( m e s e lâ A l l a h y ü c e h ü k ü m d a r v e h a k t ı r . X X / 1 3 3 ) b u k e l i m e n i n A l l a h ' ı n k u d r e t i n i v e m u t l a k h a k i m i y e t i n i b i l d i r m e s i , m ü s - l ü m a n l a r m b u k e l i m e n i n d ı ş m d a k a l a n b i r k e l i m e y i k u l l a n m a y a y ö n e l t m i ş t i r . B u s e b e p t e n M u a v i y e ’ n i n « m a l i k » ü n v a n m ı a l m a s ı n ı i y i k a r ş ı l a m a m ı ş l a r d ı r . ( İ s i . A n s . V I I / 6 6 4 )
B u ü n v a n e t r a f m d a M e l i k ’ m p o l i t i k a v e t u t u m u n u o r t a y a s e r e n ç o ğ u d a ö ğ ü t m a h i y e t i n d e b u l u n a n b i r ç o k e s e r le r v a r d ı r , ( m e s e l â : t b n - i A b i - 1 - R a b ı ’ - m n « S u l u k - ü l - m a l i k f i - t e d b i r - ı l - M e m a - l i k ) a d l ı e s e r i .
6 — E m i r :
« E m r » , « İ m a r » v e « A m i r e » b u y u r m a k m a n a s m a d ı r . B u k ö k t e n g e le n « E m i r » b i r m i l l e t ü z e r i n d e h ü k ü m f e r m a n o la n k i m s e ( b k . F i r u z a b a d i , K a m u s t a . 1 1 / 1 3 2 ) , r e is v e k u m a n d a n ( İ s t . A n s .
Devlet Başkanlarma-------------------------------------------------------------------
152
tmam-ı Gazali
E m i r m a d . I V / 2 6 0 ) a n l a m ı n a g e l i r . B u k e l i m e ile t e ş k i l e d i l m i ş ş u m ü r e k k e p k e l i m e l e r e b a k a l ı m .
1 — E m i r - ü l - m ü ’ m i n l n : ( M ü m i n l e r i n B a ş b u ğ u ) B u u n v a n i l k d e f a o l a r a k h a l i f e Ö m e r ’ e ( R . A . ) v e r i l m i ş t i r . ( a .g . y e r s . 2 6 3 )
2 — E m i r - ü l - M ü s l i m i n : ( m ü s l ü m a n l a n n B a ş b u ğ u ) E v v e l a m u r a b i t l e r t a r a f ı n d a n k u l l a n ı l m ı ş t ı r .
3 — E m i r ’ ü l - U m e r a : ( E m i r l e r i n e m i r i , o r d u n u n b a ş k u m a n d a n ı ) A b b a s i l e r d e v r i n d e a s k e r i v a z i f e l e r i d e r u h t e e d e n e v e r i l i r d i .
O s m a n l ı d e v l e t i n i n e s k i t e ş k i l â t m d a e y a l e t v a l i l e r i d e m e k o l a n b e y l e r b e y i n e a i t l â k a p l a r ı n b a ş ı n d a E m î r - e l - U m e r a t a b i r i n i g ö r ü y o r u z , ( f e r i d u n B e y , M ü n ş a ’ a t - e s - S e l a t i n , İ s t . 1 2 7 4 , 1 , 9 , 4 6 2 , 5 4 2 ) X I X . a s ı r d a m ü l k i y e r ü t b e l e r i i h d a s v e t e v s i e d i l i r k e n , a m i r ’ - e l - U m e r a ’ l ı k r ü t b e - i s a n i y e s ı n ı f - ı s â n is i d e r e c e s in d e , b i r m ü l k i y e r ü t b e s i a d d e d i l m i ş , d a h a s o n r a b u i k i r ü t b e m i r a l a y v e n i h a y e t k a y m a k a m r ü t b e s i n e m u a d i l v e f a k a t t e ş r i f a t t a n o n l a r a m u t e - k a d d i m t u t u l m u ş t u r , b u v a z i y e t m ü l k i y e r ü t b e l e r i n i n i l g a s ı n a k a d a r d e v a m e t m i ş t i r . ( D e v l e t S a l n a m e s i s e n e 1 2 6 9 , 1 2 7 8 , 1 3 2 8 . İ s l â m A n s k . I V / 2 6 4 )
1 7 Ş e k i k B e l h i :M e ş h u r S o f i v e ş a i r l e r d e n o l u p , İ b r a h i m E d h e m ’ i n m ü r i d i d i r .
T e k v a v e a r i f a n e s ö z l e r i y l e m e ş h u r d u r . H i c r î 1 5 3 t a r i h i n d e v e f a t e t m i ş t i r .
1 8 Hanın R e ş i d :
( t b n i M u h a m m e d - e l - M e h d i b . E b u C a f e r e l - m e n s u r ) A b b a - s i le r i n b e ş in c i h a l i f e s i d i r . 1 4 7 d e d o ğ m u ş , 1 7 0 d e b ü y ü k k a r d e ş : M u s a H a d i ’ n i n y e r i n e B a ğ d a t ’ t a t a h t a g e ç m i ş t i r . B a ş a g e ç m e d e n ö n c e R u m l a r a k a r ş ı y a p t ı ğ ı s a v a ş l a , m e ş h u r o l m u ş B u g i r i ş t i ğ i s a v a ş l a r l a Ü s k ü d a r ’ a k a d a r g e l m i ş t i r .
B a ş a g e ç in c e ü l k e n i n s ı n a î y ö n ü n d e n g e li ş m e s i iç i n g a y r e t g ö s t e r m i ş , Ş a r l m a n ’ l a d o s t l u k m ü n a s e b e t l e r i k u r m u ş t u r . H i c r î 1 9 3 t a r i h i n d e T u s ’ t a ö l m ü ş , t ü r b e s i b u g ü n m e v c u t t u r . ( K a m u s - ü l - A ’ l a m - d a n k ı s a l t ı l a r a k . V I ( 4 7 2 2 )
1 9 Abbas: Harun R e ş i d ’ i n v e z i r i d i r .p
2 0 F u d a y l b. I y a z : A b û . « A l i e l - F ü n d î n î e t - T A L A K A N İ ( ? — 8 0 3 ) E s k i d e v r i n e n m e ş h u r s o f i l e r i n d e n o l u p . H a r u n R e -
153
Devlet Başkanlanna
ş i d ’ i n m u a s ı r ı d ı r . K ü n y e s i n d e H o r a s a n ’ l ı o ld u ğ u a n l a ş ı l ı y o r k i , g e n ç l i ğ i n d e A b i v a r d v e S a r a h s a r a s ı n d a y o l k e s e n b i r e ş k i y a e f r a d ı n d a n o l m a s ı d a b u n u n l a t e v a f u k e t m e k t e d i r . B i r g ü n n a s ı l s a K . K e - r î m ’ i n : « î m a n e d e n le r i ç i n A l l a h ' ı n z i k r i ö n ü n d e k a l p l e r e h u ş u g e l m e k z a m a n ı g e l m e d i m i ? » ( L r V I I / 1 5 ) â y e t i o k u n u r k e n i ş i t m i ş v e b u n u n ü z e r i n e h i d a y e t e k a v u ş m u ş t u r . ( İ s i . A n s . I V / 6 8 1 ) i l k t a h s i l i n i E b î v e r d ’ t e y a p m ı ş , K û f e ’ y e g i t m i ş z ü h t , t e k v a , i r ş a d v e m e v i z e ile u ğ r a ş m ı ş , ö m r ü n ü n s o n k ı s m ı n ı M e k k e ’ d e g e ç i r m i ş t i r . H a r u n R e ş i d ’ le b i r ç o k k o n u ş m a l a r ı v a r d ı r . ( K a m u s - ü l - A ’ l a m V / 3 4 1 6 ) .
21 K. Kerîm el-Casiye S A. 21
22 Ömer b. Abd-ül-Aziz. (682-720) b . M e r v a n b . e l - h a k e m , A b u H a f s e ş - Ş a e c , E m e v î h a l i f e s i d i r .
B a b a s ı A b d - ü l - A z i z u z u n y ı l l a r M ı s ı r ’ d a v a l i l i k y a p m ı ş t ı r , a n n e t a r a f ı n d a n H z . Ö m e r ( I ) d e n g e l m e k t e d i r .
K ü ç ü k y a ş t a n i t i b a r e n a d a l e t e d ü ş k ü n l ü ğ ü ile d i k k a t l a n ç e k m i ş , b a ş a g e t i r i l i n c e b u n u i c r a a t ı n d a g ö s t e r m i ş t i r . G i r i ş t i ğ i — İ s l a m a b a ğ l ı o l a r a k — î ç i ş l e r i n d e k i r e f o r m l a r l a , d e v l e t m e k a n i z m a s ı n ı I s l â m 'm r a y ı n a o t u r t u r k e n , b i r y a n d a n d a İ s l â m k ü l t ü r ü n ü n i k i n c i k a y n a ğ ı o la n h a d i s l e r i n t o p l a t ı l m a s ı n ı v a l i l e r e b i r m e k t u p l a b i l d i r m i ş t i r .
28
2 4 Ebu Kulabe-i Kek k a s (Abdül-Melik b. Muhammed). M e ş h u r m u h a d i s l e r d e n o l u p , i t t i k a s i y l e t a n ı n m ı ş t ı r . E z b e r i n d e a l t m ı ş b i n h a d i s i n o l d u ğ u r i v a y e t e d i l i r . H i c r î 2 7 6 t a r i h i n d e B a ğ d a t ’ t a v e f a t e t m i ş t i r . ( K a m u s - ü l - A ’ l a m . I 1 7 5 5 )
25 Süleyman b . Abdül Melik ( b . M e r v a n b . H e k i m )
E m e v î M e l i k l e r i n i n y e d i n c i s i , M e r v a n o ğ u l l a r m m d ö r d ü n c ü s ü d ü r . H i c r î 5 4 t e d o ğ m u ş , k a r d e ş i V e l i d ’ i n ö l ü m ü ü z e r i n e 96 t a r i h i n d e b a ş a g e ç m iş , i k i y ı l 8 a y b a ş t a b u l u n m u ş , 9 9 d a v e f a t e t m i ş t i r . Ö m r ü h a r p l e g e ç m i ş a d îl b i r m e l ı k d i r . ( K a m u s ’ ü l A ’ l a m , I V / 2 6 1 8 )
26 Ebu Hazım :
27 Ebu Musa el-Aş’ari: (Abdullah b. Kays) (? —• 663 ?)
154
İmam-* Gazali
S e h a b e d e n o lu p h i c r e t t e n ö n c e Y e m e n ’ d e n M e k k e ’ y e g e l e r e k î s l â m i y e t i k a b u l e t m i ş , H a b e ş i s t a n ’ a h i c r e t e t m i ş , H a y b e r f e t h e d il i n c e M e d i n e ’ y e d ö n m ü ş t ü r .
P e y g a m b e r i m i z z a m a n ı n d a A d e n v e Y e m e n ’ i n s a h i l b ö l g e l e r in d e v a l i l i k y a p m ı ş . H z . Ö m e r z a m a n ı n d a is e K ü f e v e B a s r a v a l i l i k l e r i n d e b u l u n m u ş , İ s f e h a n v e N u s e y b i n i f e t h e t m i ş t i ı , S ı f f ı n v a k ’a - s m d a H z . A l i ’ n i n h a k e m l i ğ i n i y a p m ı ş ; h a d is e d e n s o n r a M e k k e ’ y e g i t m i ş , e n e s k i r i v a y e t e g ö r e 4 2 (6 6 2 / 6 6 3 ) y a h u t 5 2 s e n e s in d e v e f a t e t m i ş t i r . ( B a k . K a m u s ’ ü l A ’ l a m 1 / 7 6 4 ) î s l . A n s . I V / 3 9 2 ; î b n i S a ’ d Y a ' k û b i B e l a z u r i )
2 8 B i a t : « B e y ’ » v e « M e b i ’ » s a t m a k ( k a m u s C . H I / 1 9 4 ) , s a t ı ş ın e l s ı k m a k l a t a m a m l a n m a s ı d ı r . ( L i s a n - ü l A r a b . 3 X / 3 7 4 ) H a l i f e n i n b a ş a g e ç m e s iy l e b i r l i k t e o n u t a s d i k e t m e g a y e s i y l e e li ü z e r i n d e y a p ı l a n s a d a k a t y e m i n i n e d e n i r .
B u h u s u s S a k î f e g ö n ü n d e , h a l i f e Ö m e r t a r a f ı n d a n t e s b i t e d i lm i ş t i r : « Ö m e r « — E y E b u B e k r , e li n i a ç - d e d i m ; o e lin i a ç t ı v e b e n O ’ n a b i a t e t t i m » d e m i ş t i r . ( î b n i H i ş a m ’ S . 1 0 1 3 d e n î s l . A n s - 11/582).
2 9 M a ı ı s u r ; ( E b u C a ’ f e r A b d - u l - l a h b . M u h a m m e d )
A b b a s î ’l e r i n i k i n c i h a l i f e s i d i r . H i c r î 95 t a r i h i n d e d o ğ m u ş , 1 3 6 y ı lın d a . t a h t a g e ç m i ş . A n a d o l u ’ n u n g a r p c i h e t l e r i n d e n b i r ç o k y e r i f e t h e t m i ş , 1 4 5 t a r i h i n d e B a ğ d a t ’ ı te s is e d e r e k h i l â f e t m e r k e z i n i o r a y a k a y d ı r m ı ş 1 5 8 t a r i h i n d e , H a c iç in g i t t i ğ i M e k k e - i M ü k e r r e m e d e ö l m ü ş t ü r . ( Y a ’ k u b î 1 1 / 4 0 9 , 4 2 0 , 4 2 5 , 4 3 0 v .s .)
80 Mübarek b. Ftıdayl
3 1 H a ş a n ı - B a s r i : ( e l - H a s a n b . E b - ı l H a ş a n e l - B a s r i ) ( 6 4 2 - 7 2 8 )H i c r e t i n i l k a s r ı n d a y a ş a m ı ş b ü y ü k b i r t a b i ’ d i r . S e h a b e d e n O s
m a n b . A f f a n v e A b d u l l a h b A b b a s ( R . A . ) g i b i ö n e m l i s a h a b e le r le g ö r ü ş m ü ş t ü r . ( K a m u s - e l - A ’ l a m I I I / 1 9 4 4 ) .
B a b a s ı f u t u h a t e s n a s ın d a e s ir e d i l e r e k M a y s a n ’ d a n M e d i n e ’ y e g ö t ü r ü l m ü ş i d i . O r a d a m e ş h u r Z e y d b . S a b i t ’ ın a z a d l ı l a r ı a r a s ı n a g i r e r e k . U m m u S a l a m e a z a d l ı l a r m d a n H a y r e a d ı n d a b i r k a d m l a e v l e n i r . ( î s l . A n s . V - I / 3 1 4 ) .
H a s a n - ı B a s r i ş e r ’ i a h k a m , f ı k ı h v e h a d i s z a m a n ı n d a d e v r i n e n m ü m t a z s îm a s ı o l u r , d e r s h a l k a s ı n a b i r ç o k b ö l g e l e r d e n g e le n
155
Devlet Başkanlanna
Ö ğ r e n c i l e r d e v a m e d e r l e r . Y a p t ı ğ ı b ü y ü k h i z m e t l e r d e n s o n r a 1 1 0 t a r i h i n d e v e f a t e t m i ş t i r .
32 Z e y n ’ ü l A b i d i n : ( A l i b . H ü s e y n , b . A l i b . E b u T a l i b )O n i k i i m a n ı n d ö r d ü n c ü s ü d ü r . H i c r î 4 6 d a d ü n y a y a g e l m i ş . 1 5
y a ş ı n d a i k e n K e r b e l â h a d i s e s iy l e k a r ş ı k a r ş ı y a g e l m i ş , Ş a m ’ a g ö t ü r ü l m ü ş o r a d a n k u r t u l d u k t a n s o n r a M e d i n e ’ y e ç e k i l m i ş v e k e n d i n i i b a d e t e v e r m i ş t i r . 9 4 t e M e d i n e ’d e ö l m ü ş v e a m c a s ı H z . H ü s e y i n ’ i n y a n m a d e f n e d i l m i ş t i r . ( İ b n - i H a l l ı k a n , v e f a y a t s . 3 2 0 )
3 3 îbn-i M e s ’ u d : ( ? — 6 2 5 )B ü y ü k S e h a b i l e r d e n d i r . G ö z d e b i r a ile y e m e n s u p d e ğ i l d i .
G e n ç l i ğ i n d e ç o b a n l ı k y a p a r d ı .î s l â m i y e t i n a s ı l k a b u l e t t i ğ i h u s u s u n d a d e ğ i ş i k r i v a y e t l e r v a r
d ı r . B u n l a r a r a s ı n d a ş u r i v a y e t i k a y d e d e l i m . H z . P e y g a m b e r H z . E b û B e k r ’ i le b i r l i k t e m ü ş r i k l e r d e n k a ç a r k e n k o y u n l a r ı o t l a t m a k t a b u l u n a n A b d u l l a h ile k a r ş ü a ş ı r l a r . S ü t i s t e r l e r , O ’ d a v e r m e z . B u n u n ü z e r i n e H z . P e y g a m b e r h i ç y a v r u l a m a m ı ş b i r k o y u n u ç a ğ ı r ı r , m e m e s i n i s ı v a z l a r , s ü t a k m a y a b a ş l a r , d a h a s o n r a m e m e y i e s k i d u r u m u n a g e t i r i r .
î s l â m i y e t e b ü y ü k b i r g ö n ü l l e b a ğ l ı v e H z . P e y g a m b e r e h i z m e t t e n b a ş k a h iç b i r ş e y d ü ş ü n m i y e n b i r s e h a b i d i r . A ç ı k t a i l k d e f a K u r ’ a n ı O ’ n u n o k u d u ğ u r i v a y e t e d i l i r . H e m e n h e m e n b ü t ü n s a v a ş l a r d a b u l u n m u ş t u r .
K . K e r î m e v e h a d is e o l a n v û k u f u y l a m e ş h u r d u r 8 4 8 h a d i s r i v a y e t e t m i ş t i r . ( B u n u n i ç i n b a k : t b n - e l - H a c e r i ( î s a b e , î b n - i S a ’ d : T a b a k a t ) .
3 4 H i ş a m b. Abd-ül-Melik: ( ? — 7 4 3 )
E m e v î h a l i f e l e r i n d e n d i r . 7 2 4 t a r i h i n d e h a l i f e o ld u . İ l k y a p t ı ğ ı iş Ö m e r b . Y e z ı d b . H ü b e y r e ’ y i I r a k v a l i l i ğ i n d e n a z l e d i p y e r i n e H a l i d b . A b d u l l a h e l - K a s n ’ y i t a y i n e t m e k o ld u E z - T e r e e m e - i T a - b e r i H I / 4 3 5 ) .
35 M u a v i y e : E b u S ü f y a n ’ m o ğ l u o l u p . î l k E m e v î s a l t a n a t ı n ı k u r m u ş t u r . M e k k e ’ n i n f e t h i n d e m ü s l ü m a n o l d u k t a n s o n r a H z . P e y g a m b e r i n y a n m a k a t i p o l a r a k g i r e r , d ö r t h a l i f e z a m a n ı n d a ö n e m l i g ö r e v l e r d e b u l u n u r , H z . O s m a n ş e h id e d ilin c e o ’ n u n i n t i k a m ı n ı n
156
İmam-ı Gazali
a l ı n m a s ı n ı i s t e r . İ h t i l â f l a r a l ı p y ü r ü r . H z . A l i ' n i n ş e h a d e t in d e n s o n r a k e n d i n i y e g â n e h a l i f e i l â n e d e r .
İ c r a a t ı v e p o l i t i k a s ı h a k k ı n d a « A s r - ı S e a d e t » a d l ı e s e r i n o n u n c u c ild in e , İ s l â m A n s i k l o p e d i s i n i n « M u a v i y e » m a d d e s i n e b a k m ı z .
36 Harut ve Manıt:B u h u s u s t a K . K e r î m ’ d e g e ç e n i f a d e ş ö y l e d i r : « İ k i m e l e k : . . . »
v e S ü l e y m a n k ü f r e s a p m a d ı . B a b ü d e ’ k i i k i m e le ğ e , H a r u t i le M a r u f a b i l d i r i l m i ş o la n ş e y l e r i le i n s a n l a r a s i h r i ö ğ r e t e n ş e y t a n l a r k ü f r e s a p t ı l a r ; f a k a t m e l e k l e r . — b i z b i r f i t n e y i z ( i m t i h a n v a s ı - t a s ı y ı z ) k ü f r e s a p m a k t a n s a k ı n » — d e m e d e n , k i m s e y e b i r ş e y ö ğ r e t m e d i l e r . İ ş t e b u s u r e t l e i n s a n l a r b u n l a r d a n k a r ı i l e k o c a a r a s ı n a a y n l ı k s o k m a n ı n y o l u n u Ö ğ r e n d i l e r » ( B a k a r e S û r e s i A . 9 6 )
Ç e ş i t l i r i v a y e t l e r i n y a n ı s ı r a ş u r i v a y e t i a l a l ı m : M e l e k l e r i n s a n o ğ l u n u n y a p t ı k l a r ı k ö t ü f i i l l e r e b a k a r a k , o n l a r ı k ü ç ü m s e r l e r . H z . A l l a h is e « s i z d e a y n ı d u r u m d a b u l u n s a y d ı m z , ö y l e y a p a r d ı n ı z » d e r . A m a m e l e k l e r « b i z o n l a r m d u r u m u n d a o l s a k d a h i b ö y l e ş e y le r e t e ş e b b ü s e t m i y e c e ğ i m i z i » s ö y l e r l e r . A l l a h ’ t a n gönderilmesini isterl e r . O ’ d a a r a l a r ı n d a H a r u t ile M a r u f u y e r y ü z ü n e g ö n d e r i r . B ü y ü k g ü n â h l a r d a n s a k ı n m a l a r ı n ı s ö y l e d i . F a k a t b a k t ı k l a r ı b i r d â v â d a ( k a n k o c a a r a s ı n d a k i b i r i h t i l â f s e b e b iy l e ) k a d ı n ı g ü z e l b u l u n c a ,
h a k s ı z k a r a r v e r i r l e r . S u ç i ş l e r k e n y a k a l a n ı r l a r . « D ü n y a d a m ı y o k s a a h i r e t t e m i c e z a ç e k m e k i s t e d i k l e r i n i » s o r d u l a r . O n l a r d a d ü n y a d a ç e k m e y i k a b u l l e n d i l e r . B ö y l e c e B a b ü 'd e h a p s e d i l d i l e r . (Bu h u s u s t a y u k a n d a v e r i l e n A y e t - i K e r î m e ’ n i n t e f s i r l e r i n i y a p a n t e f s i r k i t a p l a r ı n a v e S a 'l e b i n ı n K ı s a s - ü l - E n b l y a s m a b a k ı n ı z .)
İKtNCÎ KAYNAK#
1 — Velid (Velid b. Abd-ül-Melik b. Mervan b. Hakem).E m e v î l e r i n a l t ı n c ı m e l i k î d i r . H i c r î 4 8 d e d ü n y a y a g e l m i ş , 68
d e b a b a s ı n ı n y e r i n e g e ç m i ş , E n d ü l ü s , P o r t e k i z v e T ü r k i s t a n ’ ın b i r ç o k y e r l e r i n i f e t h e t m i ş . H a r e m Ş e r i f i ( M e d i n e ’ d e ) v e M e s - c id - ı A k s a ’ y ı ( K ü d ü s ’ t e ) t a m i r e t m i ş , b ü y ü k p a r a h a r c ı y a r a k Ş a m d a C a m i ’i E m e v i y y e ’ y i te s is e t m i ş t i r . 9 6 d a v e f a t e t m i ş t i r . A ’ l a m V I / 4 6 9 2 )
157
Devlet Başkanlanna
2 — A b d - ü J - M e l î k : ( b . M e r v a n )E m e v l î e r i n b e ş in c i m e l i k i d i r . B a b a s ı M e r v a n 1 . a n n e s i A i ş e
b i n t i M u a v i y e ’ d i r . H i c r î 2 6 ( 6 4 6 / 6 4 7 ) d o ğ m u ş . B a b a s ı s a ğ i k e n k e n d i s i n e b i a t e d i l m i ş , h a l i f e o ld u ğ u z a m a n İ s l â m d e v l e t i n i n y a r ı s ı A b d u l l a h b . Z ü b e y r ’ i n h a k i m i y e t i a l t ı n d a y i r m i b i r s e n e h ü k ü m s ü r m ü ş H . 8 6 d e ö l m ü ş t ü r .
8 — Bakara Sûresi A. 247
4 — Ali İmran S. A. 269
5 — A r d û ş i r : A r a p ç a te r c e m e d e ( N a s i h a ’n m ) b u i s i m « ü z - d u ş i r » o l a r a k g e ç t i ğ i h a l d e t a r i h k i t a p l a r ı b u i s m i y u k a r ı d a v e r d i ğ i m i z ş e k i l d e z i k r e t m e k t e d i r l e r . ( B a k ı n ı z : e l - A ’ l a m 1 / 1 0 6 - 7 , e z T e r c e m e - i T a b e r i n / 1 6 2 - 6 3 , F i r d e v s i , Ş e h n a m e ) .
G a z a l i ’ N a s i h a ’ d â b u is im d e n ç o k ç a z i k r e t m e s i n e r a ğ m e n , b u n u n h a n g i A r d û ş i r o l d u ğ u n u b e l i r t m i y o r .
« B u i s i m l e İ r a n ’d a b i r k a ç h ü k ü m d a r g e ç m i ş t i r , B u n l a r ı n ü ç ü n ü n S a s a n î S ü l â l e s i n d e n o l d u k l a r ı t a r i h e n s a b i t t i r . K i y a n i y a n s ü lâ le - s in e m e n s u p b i r A r d ü ş i r ’ i n o l d u ğ u İ r a n v e İ s l â m t a r i h l e r i b e l i r t t i k l e r i h a ld e Y u n a n k a d i m t a r i h l e r i n d e v e o n l a r d a n a l ı n m ı ş A v r u p a t a r i h l e r i ü ç t a n e g ö s t e r i y o r . ( G e n i ş m a l û m a t i ç i n a d ı g e - k a y n a k l a r a b a k ı n ı z ) .
6 — Behram. (Behram Gûr) (421 — 438 veya 489)Y e z d g i r d I . n ı n o ğ l u d u r . K a r d e ş i ( Ş a h p u r ) v e k a b i l e n i n b a ş k a
b i r k o l u n d a n o l a n H u s r a v l a y a p t ı ğ ı s a v a ş t a n s o n r a b a ş a g e ç t i . Ş i d d e t l i b i r m i z a c ı o l d u ğ u n d a n O ' n a « G û r » ( y a b a n m e r k e b i ) d e m i ş l e r d i r . 1 6 - 1 7 s e n e lik s a l t a n a t t a n s o n r a e c e liy le ö l m ü ş t ü r .
N u ş i r e v a n ’ ( E n u ş i r e v a n ) d a n s o n r a e n ş ö h r e t l i b i r h ü k ü m d a r d ı r .( F i r d e v s i : Ş e h n a m e . H i k m e t î l y d m , B e h r a m - ı G u n m e n k ı b e l e r i ,
T M , V , 2 7 5 - 2 9 0 . î s l . A n s . I I / 4 5 2 - 3 d e A h m e t A t e ş ’ i n m a k a l e s i ) .
7 — Nuşirevan EnuşirevanH z . M u h a m m e d : « B e n N u ş i r e v a n g i b i a d i l b i r m e l i k i n z a m a
n ı n d a d o ğ d u m » d i y e r e k b u m e l i k i n a d a l e t i n i d il e g e t i r m i ş t i r . H a d is iç in b a k : T a b e r i H / 2 6 5 )
E s k i İ r a n M e l i k l e r i n d e n , S a s a n î l e r , s ü lâ l e s in in y i r m i n c i s i o lu p A r a p l a r c a « K i s r a » R u m l a r ' c a « C h o s r o Ğ s » i s m i y l e m e ş h u r d u r . ( E l -
158
İmam-ı Gazali
A ’ l a m V I / 4 6 2 1 ) 5 3 1 t a r i h i n d e b a b a s ı n ı n y e r i n e g e ç m i ş , H i n t ’ l i l e r l e . R u m l a r ’ l a v e T u r a n î l e r l e h a r p e d e r e k ü l k e s i n i n h u d u t l a r ı n ı g e n iş l e t m i ş t i r . 5 7 9 y ı l ı n d a v e f a t e t m i ş , a d a l e t i d il le r e d e s t a n o l m u ş t u r . ( G e n i ş b i l g i i ç i n Ş e h n a m e y e ’ y e b a k ı n ı z ) B u r h a n - ı K a t ’ i , k e n d is i n e N u ş i r e v a n - ı A d i l d e n i l i r d i . ( İ s i . A n s k I X / 3 7 0 ) .
D e h h a k : M i t o l o j i y l e k a r ı ş ı k e s k i İ r a n t a r i h i n e g ö r e , t r a ı ı ’ l ı l a r a h ü c u m e t m i ş k a h r a m a n o i r A r a p ’ t ı r . Z e r d ü ş t ’ ü n k i t a b ı o l a n Z e n d A v e s t a ’ d a b u n a b e n z e r b i r e fs a n e v a r d ı r . ( E l - A ’ l a m V / 2 9 7 7 v e Ş e h n a m e ) .
E f r a s i y a b :Ş e h n a m e v e d i ğ e r I r a n g e l e n e k l e r i n e g ö r e T u r a n l I l a r ı n b ü y ü k
v e k a h r a m a n k a ğ a n ı n ı n f a r s ç a a d ı o l u p , İ r a n d e s t a n l a r ı n d a m ü h i m b i r r o l o y n a r ( B a k . î s l . A n s . n / 1 9 2 . Ş e h n a m e M . E . B . K l a s i k l e r i a r a s ı n d a N e c a t i L u g a l ç e v i r i s i . H / 1 7 0 , 2 3 0 , 4 2 5 , 4 3 1 , 4 3 8 v . s . )
1 0 — Y e z d i c u r d :S a s a n t k r a l l ı ğ ı n d a n ü ç k r a l ı n i s m i d i r .I — S a s a n î ’ l e r i n X I I I . k r a l ı o la n I V . B e h r a m ’ ı n o ğ l u d u r .
n — X V . k r a l d ı r . Z e r d ü ş t l i ğ i n y a y ı l m a s ı i ç i n ç a l ı ş m ı ş t ı r .I I I — X X I X . k r a l d ı r . S a ’d i b n i E b u V a k k a s o r d u s u y l a s a v a ş
m ış v e n e t ic e d e m a ğ l u p o l m u ş t u r .
1 1 — T a b i î : H z . P e y g â m b e r i n s e h a b e s iy le g ö r ü ş m ü ş k i m s e y e d e n i r .
12 — S ü f y a n - ı S e v r î : ( E b u A b d u l l a h b . S a î d )M ü c t e h i t i m a m l a r d a n d ı r . 95 d e K ü f e d e d ü n y a y a g e l m i ş , 1 6 1
d e B a s r a ’ d a v e f a t e t m i ş t i r . M e z h e p s a h i b i d i r . S ü f y a n b . U y e y n e ( 1 0 8 - 1 9 8 ) « B e n h e l â l v e h a r a m ı t e f r i k t e b u n d a n d a h a b i l g i n k i m se g ö r m e d i m » d e m i ş t i r .
1 3 — M a ğ r i b : A r a p m ü e l l i f l e r i n i n B e r b e r i s t a n v e y a k ü ç ü k A f r i k a d e n i le n ( T r a b l u s , T u n u s , C e z a y i r v e F a s ) k ı s m ı n a v e r d i k l e r i i s i m d i r .
1 4 — F e r i d u n : I r a n e f s a n e l e r in e g ö r e D a h h a k ’ m i s t i l a s i y l e d a ğ l a r a k a ç ı p , D a h h a k ’ m y ı k ı l n a s i y l e I r a n t a h t ı n a g e ç m i ş P i ş d a d i y a n s ü l â l e s i n in V . h ü k ü m d a r ı d ı r .
159
Devlet Balkanlarına
1 5 — Z ü l k a r n e y n : K . K e r î m ’ d e X V I I / 5 9 ( v e . d e v a m ı n ) d a a d ı g e ç e n Z ü l k a r n e y n b ü y ü k b i r C i h a n g i r a d a le t e t u t k u n v e h e r t ü r l ü s a v u n m a v a s ı t a l a r ı n ı b il e n b i r h ü k ü m d a r d ı r . ( B u h u s u s t a y u k a r ı d a v e r i l e n s û r e y e b a k ı n ı z .)
î b n - ı E s i r K . K e r î m ’ d e g e ç e n Z ü l k a r n e y n ’ i n B ü y ü k İ s k e n d e r o l d u ğ u n u b e l i r t i y o r s a d a , m i i f e s s i r l e r b u g ö r ü ş ü k a b u l e t m e y e y a n a ş m a m ı ş l a r d ı r . ( F a z l a b i l g i -iç in b a k m ı z : î s l . A n s k . V - I I / 1 0 7 8 İ s k e n d e r M a d . H ı z ı r , M d . , T a ’ l e b i : K i s e s ’ ü l E n b i y a , K a h i r e 1 3 1 0 v .s .)
İKİNCİ BÖLÜM :
1) Aristo: (ARİSTUTALİS)İ s l â m f e l s e f e c i l e r i n i n i y i t a n ı d ı ğ ı v e t a n ı t t ı ğ ı b i r Y u n a n f e y
l e s o f u d u r .M . Ö . 3 8 4 ’ t e M a k e d o n y a ’ n ı n s t a j i r e ş e h r in d e d o ğ m u ş v e 322 s e
n e s in d e H a l k i ' d e k a s a b a s ı n d a ö l m ü ş t ü r .E f l a t u n ’ u n d e r s l e r in e y i r m i y ı l d e v a m e t m i ş , s o n r a İ s k e n d e r ’ in
h o c a l ı ğ ı m y a p m ı ş t ı r .
2 ) S c k r a t : ( S o c r a t e ) [ 4 7 0 - 4 0 0 ] E s k i Y u n a n ’ ı n m e ş h u r f i l o z o f u d u r .
E s k i Y u n a n ’ m b i n l e r c e T a n r ı a n l a y ı ş ı n a l î a r ş ı ç ı k t ı , t e k T a n r ı f i k r i n i s a v u n d u . D ü ş m a n l a n g e n ç l i ğ e d i n s i z l i k a ş ı l ı y o r d i y e i t h a m e t t i l e r . M a h k e m e z e h i r i ç e r e k ö lm e s i n e k a r a r v e r d i . O ’ d a m a h k e m e n i n k a r a r ı n a u y d u .
3 ) B ü z u r g M i h r ( b . B a h t a g o n ) M e r v ’ l i o l u p S a s a n î h ü k ü m d a r ı A n u ş i r e v a n ’ ı n m e ş h u r v e z i r i d i r . R i v a y e t e g ö r e , d a r b - ı m e s e l o l m u ş b i r ç o k h a k i m a n e s ö z l e r i v a r d ı r . ( î s l . A n s . n / 8 4 6 )
K i t a p t a B ü z û r C ü m h u r o l a r a k g e ç m e k t e d i r .
4 ) K ı s a s : K e l i m e l ü g a t b a k ı m ı n d a n , m ü s a v a t m â n a s m a o lu p , « c i n a y e t t e ö d e ş m e » « m i s l i i le c e z a d ı r » .
B u h u s u s t a k i a y e t - i k e r i m e l e r : n / 1 7 8 , ü / 1 7 9 « K ı s a s ’ t a s i z i n i ç i n h a y a t v a r d ı r » ( B u k o n u i ç i n f ı k ı h k i t a p l a r ı n a b a k ı n ı z .)
5) Katadc: (Ebu Amr Katade b. en-Nu'man el-Ensari el-Evsi ez-Zeferi)
160
tmam-ı Gazali
E b u S a i d e l - H u d r i ’ n i n k a r d e ş i d i r . B e d i r v e d i ğ e r s a v a ş l a r d a b u l u n m u ş , U h u t s a v a ş m d a b i r g ö z ü n d e n y a r a l a n m ı ş t ı r Ç o k ç a h a d i s r i v a y e t e t m i ş , h i c r î 2 3 d e ö l m ü ş t ü r .
6) Rahman Sûresi: S
7) Ahnef b. Kay» (? — 687)B e n i T a m i m k a b i l e s i n e m e n s u p o l u p , T a m i m l i l e r i n İ s l â m i y e t !
k a b u l e t m e l e r i n e ö n - a y a k o l m u ş t u r . ( Ç o c u k l u ğ u n d a g e ç i r d i ğ i b i r h a s t a l ı k s e b e b iy le b a c a k l a r ı ç a r p ı k k a l m ı ş , b u y ü z d e n « ç a r p ı k b a c a k l ı » m â n a s ı n d a « A h n e f » d e n i l m i ş t i r .»
8) Yunan.
9) Kayser: (Yukarıda bilgi verildi)
10) Fağfur:F e r g a n a ’ d a n î r a n ’ a g e ç m i ş b i r t a b i r o l u p Ç i n İ m p a r a t o r u m â
n a s ı n a g e l i r v e Ç i n ’ c e t i e n - t s â ( g ö ğ ü n o ğ l u ) n u n t e r c ü m e s i d i r , ( t b n - a l - E s i r , V I I / 2 2 1 d e n î s l . A n s . I V / 4 4 6 ) .
t
11) Zeyd b. Eşlem:H z . P e y g a m b e r i n e s h a b m d a n d ı r . Z . S a b i t b . A k r e m ’ i n a m c a z a
d e s i o l u p , B e d i r s a v a ş m a i ş t i r a k e t m i ş t i r .
12) Emir (yukarıda izah edilmiştir)
13) Abdurrahman b. Avf.E s h a b - ı K i r a m d a n v e A ş a r e - i m ü b e ş ş e r e d e n ( c e n n e t l e m ü j
d e l e n m i ş o n k i ş i ) o l u p , k ü n y e d e i s m i  b d - ı A m r v e b i r d i ğ e r r i v a y e t e g ö r e A b d - ü l - K a ’ b e i m i ş . H z . P e y g a m b e r b u i s m i v e r m i ş t i r . H i c r e t i n 3 1 in d e 7 5 y a ş m d a i k e n v e f a t e t m i ş t i r .
14) Halid b. Velid:S e h a b e n i n i l e r i g e l e n l e r i n d e n o l u p b ü y ü k b i r İ s l â m k u m a n d a n ı
d ı r . H k ö n c e m ü ş r i k o r d u l a r ı n a k u m a n d a e d e r k e n ( U h u t t a k i r o l ü b ü y ü k t ü r ) d a h a s o n r a H i c r e t i n a l t ı n c ı s e n e le r in e d o ğ r u A m r b . e l- A s ile b e r a b e r n â ü s l ü m a n o l m u ş t u r . B ü y ü k s a v a ş l a r v e r m i ş b u l u n a n b u ü n l ü k u m a m d a n h i c r e t i n 2 1 i n d e H u m u s ’ t a ( d i ğ e r b i r r i v a y e t t e M e d i n e ’ d e ) ö l m ü ş t ü r .
Devlet Başkanları 11 16J
Devlet Başkanlanna
B Ö L Ü M : m
1 ) R a i y y e : D i l b a k ı m ı n d a n b u k e l i m e « o t l a y a n h a y v a n l a r m â n a s ı n a ö l ü p , İ s t ı l a h b a k ı m ı n d a n « y ö n e t i c i n i n y ö n e t i m i n d e b u l u n a n b ü t ü n h a l k » m â n a s m a d ı r . ( b k . f i r u z a b a d i , K a m u s I V / 9 8 3 ) .
2 ) Haraç: L ü g a t m â n a s ı y e r i n h a s ı l a t ı n d a n v e y a iş ç i o l a r a k ç a l ı ş t ı r ı l a n k ö l e l e r i n v e ç o c u k l a r ı n e m e ğ in d e n e ld e e d il e n ş e y » o l u p s o n r a l a r ı , t o p r a k m ü l k i y e t i n d e n d o l a y ı , d e v l e t ç e f e r t l e r d e n alman r e s m e ı t l a k o l u n m u ş t u r . Ş e r ’ i l i s a n d a g a y r - ı m ü s l i m t e b a d a n a l m a n r e s i m l e r i i f a d e e d e r » ( G e n i ş b i l g i iç in b k . t s l . A n s k . V - I / 2 2 2 , E b - ü l - A ’ l a M a r d i ’ n i n m a k a l e s i n e )
S ) Ö ş ü r : ( Y u k a r ı d a i z a h e d i l m i ş t i r .
4) S a s a n î l e r : î r a n h ü k ü m d a r l a r s ü l a l e s i ,
5) Mehdi: (el-Mehdi, Ebu Abd-ul-lah Muhammed)A b b a s î h a l i f e s i d i r . C ö m e r t v e h i l m i y l e t a n ı n m ı ş t ı r .
6) Humus: S u r i y e ’ d e A s î n e h r i n i n m e y d a n a g e t i r d i ğ i g e n iş v a d i d e k u r u l m u ş b i r ş e h i r d i r 5 0 ,0 0 0 n ü f u s l u d u r . O s m a n l ı id a r e s i z a m a n ı n d a Ş a m v i l â y e t i n e b a ğ l ı b i r s a n c a k t ı .
7) Said b. Ömer:
8) Al-i İmran sûresi A. 159
9) Taha sûresi: 29
10) Süleyman b. Abd-ül-Melik (bilgi verildi)
11) Haccac: (Haccac b. uYsuf: 661-714)D e v l e t a d a m ı d ı r . E m e v î l e r z a m a n ı n d a ç e ş i t l i v a l i l i k l e r d e b u l u n
m u ş , b i r ç o k i s y a n l a r ı b a s t ı r m ı ş t ı r . İ c r a a t ı h a k k ı n d a b i r ç o k ş e y l e r s ö y l e n i r . H ı s s î f e v e r a n l a r a e ğ i l m e d e n o ’ n u t e t k i k e t m e k y e r i n d e o l u r .
BÖLÜM: IV
1 ) Me’mun ( 7 8 6 - 8 3 3 ) ( A b d u l l a h b . H a r u n e l - R e ş î d ) A b b a s i h a l i f e l e r i n i n y e d i n c i s i d i r .
162
—İmanı-ı Gazali
2) Eflâtun (M.ö. 429-347).« P l a t o n » i s m i n i n A r a p ç a l a ş t ı r ı l m ı ş ş e k l i d i r .E s e r l e r i î s l â m d ü ş ü n ü r l e r i n e t e s i r e t m i ş t i r . B u e s e r le r ü z e r i n e
g e r e k e n ş e r h l e r y a p ı l m ı ş t ı r . E f l a t u n u n b ı r a k t ı ğ ı e s e r l e r , b u s a y e d e k o r u n m u ş v e B a t ı ’ y a t a k d i m e d i l m i ş t i r .
3 ) C i z y e : î s l â m d e v l e t i s ı n ı r l a r ı iç in d e k a l m a y ı i s t e y e n g a y r - ı m ü s l i m i n , h u k u k u n u n k o r u n m a s ı i ç i n h ü k ü m e t e v e r d i k l e r i v e r g i n i n a d ı d ı r . ( B ü t ü n f ı k ı h k i t a p l a r ı n d a b u h u s u s « c i h a d » b ö l ü m ü n d e i ş l e n m i ş t i r . B i l h a s s a : E b û Y u s u f . « K i t a b - ü l - H a r a c » m a v e r d i : « A h - k a m - ü s - S ü l t a n i y y e » Ş a f ı ’ : K i t a b ü l - Ü m m » v .s .)
4 ) Ü z d ü ş i r . ( A r d e ş i r ) E s k i f a r s d il in d e A r t a h ş a s r a Y u n a n : A r t a x e r x e s . î r a n h ü k ü m d a r l a r ı n d a n b i r k a ç m ı n a d ı d ı d r . İ s l â m â l e m i n d e a n c a k b u i s m i t a ş ı y a n m u a h h e r S a s a n î l e r h a k k ı n d a d o ğ r u m a l û m a t v a r d ı r . A r d a ş i r I . ( 2 2 6 - 2 4 1 ) A r d a ş i r I I . ( 3 7 9 - 3 8 3 ) v e A r d a ş i r m . ( 6 2 8 -6 2 9 ) I s l . A n s . I V / 3 0 6 .
/5) eş-Şuara Sûresi: 214-215
6) İskender - (bilgi verilmiştir.)
7 ) P e r v i z . ( H ü s r e v P e r v i z )S a s a n î l e r i n X X I I . k r a l ı d ı r . A d a l e t i ile m e ş h u r N u ş i r e v a n 'ı n
( m â n a s ı : t a t l ı r u h l u , î s l . A n s k . 3 X / 3 7 0 ) t o r u n u d u r . ( E l - A ’ l a m , I I I / 3 0 4 5 ) .
8) Ya’kub b. Eeys. (es-Sıfar) H o r a s a n t a r a f l a r ı n d a h ü k ü m s ü r m ü ş b u l u n a n « B e n i L e y s » d e v l e t i n i n k u r u c u s u v e i l k h ü k ü m d a r ı d ı r ( e l - A ’l a m , V I / 4 8 0 1 ) .
9) Abdullah b. Zahir:
10) Ehvaz: A b b a s î d e v l e t i n i n b i r e y a l e t i o l u p , g a r p t a — I r a k , ş a r k v e c e n u p t a — f a r s e y a l e t i v e ş i m a l d e — C i b â l e y a l e t i v e h u s u s i y l e b u e y a l e t i n b u g ü n L û r i s t a n d e n i le n k ı s m ı i le ç e v r i l m i ş t i r ( î s l . A n s . I V / 2 1 0 , S t r e c k ’ m h a z ı r l a d ı ğ ı m a d d e ) k i t a p t a g e ç e n et>-
ü l - H a s a n e l - E h v e z i s m i n e k a y n a k l a r d a r a s t l ı y a m a d ı m .f*
11) Dârâ: (Darayavahuş) (Darius) a d ı n ı n A r a p ç a l a ş t ı r ı l m ı ş ş e k l i d i r . D a r o b v e D â r â v ş e k l i n d e k i y a z ı l ı ş l a r ı n a d a r a s t g e l i n i r .
163
Devlet Başkanlanna
İ s l â m m ü e l l i f l e r i i k i D â r & t a n ı r :I — I s f e n d i y a r ’ ı n o ğ l u B a h m a n ’ ı n o ğ l u K a d i m D â r â ,
n — K a d i m D â r â ’ n m o ğ l u D a r a d ı r ( K i t a p t a g e ç e n b u İ k i n c i s i d i r . )
Ş e h n a m e s a h i b i f i r d e v s i h e r i k i s i i ç i n d e b i r b ö l ü m a y ı r m ı ş t ı r .
12 — en-Nisâ sûresi A. 12
İKİNCİ KISIM :
1 ) Mubed Mubezan ( F . ) A r a p ç a ’ y a « M u b e z » ş e k l i n d e g e ç m i ş t i r . M o b e z a n , ç o ğ u l d u r . M â n a s ı : M e c u s i l e r i n r e i s i , d e m e k o l a n p e h - l e v î 'd e k î m a g u p a t ' t a n g e l m e k t e d i r . B u n l a r m k r a l l ı ğ ı n m u h t e l i f y e r l e r i n d e g ö r e v g ö r ü r l e r , r u h a n i s m ı f ı t e ş k i l â t l a n d ı r ı r l a r . ( B u n u n iç i n b a k i Y a ’ k u b î T a r i h 1 / 2 0 7 , M e s ’ u d i V I I / 1 0 3 , Ş e h n a m e v . s . İ s i . A n s k . V m / 3 9 4 )
2 ) er-Ra'd sûresi A. n
3) Mansur (Ebu Ca’fer b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b Abbas) Abbasî h a l i f e l e r i n i n İ k i n c i s i o lu p H . 9 5 t e d o ğ m u ş 1 5 8 d e ö l m ü ş t ü r .
ÜÇÜNCÜ KISIM :
1) Kalem sûresi A. I
2 ) Alak sûresi: A : 3-5
3) Yusuf sûresi A. 55
4) Calinos (Galien, Galenus).M e ş h u r Y u n a n f i l o z o f u v e d o k t o r u d u r . M i l â d ı n 131 t a r i h i n d e
B e r g a m a ’ d a d o ğ m u ş , 2 0 0 t a r i h i n d e ö l m ü ş t ü r . B i r ç o k e s e r l e r i v a r d ı r .
164
İmara-ı Gazali
DÖRDÜNCÜ KISIM:
1) îbn-ı Mukaffa’M e ş h u r e d e b i y a t ç ı l a r d a n o l u p , Ö n c e le r i t r a n l ı b i r m e c u s i i k e n ,
A b b a s î h a l i f e l e r i n d e n S e f f a h ’ m a m c a s ı I s a b . A l i ’ y e m ü r a c a a t e d e r e k I s l â m ’ a g i r i y o r v e O ’ n u n k â t i b i o l u y o r . N u ş i r e v a n z a m a n ı n d a p e h l e v i y e t e r c e m e e d i l m i ş b u l u n a n « K e l i l e v e D i m n e » y i A r a p ç a ’ y ı ç e v i r i y o r . D a h a s o n r a B a s r a v a l i s i S ü f y a n b . M u a v i y e i l e i s t i h z a e t t i ğ i n d e n o t e r c e m e y e g a r a z b a ğ l a r , d i n s i z o l a r a k i t h a m e d i l i r v e b u d u r u m O ’ n u n k ı z g ı n b i r f ı r ı n i ç in d e y a k ı l m a s ı n a s e b e p o l u r .
2) Hikmet:i l k n a z i l o la n â y e t i k e r i m e l e r d e H z . P e y g a m b e r i n v a a z v e i r ş a d -
l a r ı m â n a s ı n a k u l l a n ı l m a k t a d ı r , ( b k . K . K e r i m X V I / 1 2 6 , L I V / 4 j . B u n d a n b a ş k a « m u k a d d e s v a h y o l u n m u ş k i t a b » ( b k . K . K e r î m İ Ü / 4 3 ,7 5 1 5 8 ; V / 1 1 0 ; X V I I / 4 1 ; I n c i l ’ i i f a d e e d e r . X L . I I / 6 3 ) B i z z a t K . K e r i m i n m ü r a d i f i o l a r a k a l ı n m ı ş t ı r , ( b k . K . K . 1 1 / 2 3 1 ; I V / 1 1 3 ; X X X m / 3 4 ; L X H / 2 ) 1 1 / 2 5 2 ; X X X V I I I / 1 9 d a D a v u d ( A . S . ) v e X X X I / I I d e h a k i m L o k m a n i ç i n g e ç e r . B u s o n A y e t - i K e r i m e d e k i t a b i r T a b e r î ( T e f s i r X X I 3 9 ) t a r a f ı n d a n « d i n i l m i ( f ı k ı h ) , a k ı l , d o ğ r u s ö z l e r ş e k l in d e v e B e y z a v i ( n e ş r ) F l e i s c h e r , 1 1 / 1 1 3 ) t a r a f ı n d a n « H i k m e , u l a m a y a g ö r e n a z a r î i l i m l e r i i k t i s a p e t m e k v e y a p a b i l d i ğ i k a d a r i y i , m u s t a h s e n a m e l l e r i ş l e m e k i t i y a d - ı t a m ı n ı k a z a n m a k s a y e s i n d e , i n s a n r u h u n u n k e m a l i n i i f a d e e d e r » ş e k l i n d e i z a h o lu n m a k t a d ı r .
L u g a t c ı l a r H i k m e ’ y i a ş a ğ ı d a k i ş e k i l l e r d e t a r i f e d e r l e r : « E n i y i i l i m v a s ı t a s ı ile , e n i y i ş e y i n b i l i n m e s i » ( L i s a n , X V / 3 0 ) « K a z a î b i r h ü k ü m d e a d îl o l m a k , e ş y a n ı n h a k i k a t i m o l d u ğ u g i b i b i l m e k v e i k t i z a s ı n a g ö r e , h a r e k e t ' rn-w ‘ ^ V H / 2 5 3 ) m e v z u u n s e b e p l e r in i ,* h a k i k a t i n i , b e § e ^ 8 S 5 5 ! ^ P | H « e b i l d i ğ i k a d a r , h a d d i z a t ı n d a o l d u k l a r ı g i b i a r a m a k o l& n ' İ r o i P f K a t i p Ç e l e b î ) f i l h a k k a b u k e l i m e i b t i d â A r a p d i l i n d e Y u n a n S o p h i a ’ s m d a d e l a l e t e d e n f a l s a f a k e l i m e s i ile m ü r a d i f o l m u ş t u r , ( b k . I b n - i H a l d u n , M u k a d d i n e , B u l a k 1 / 3 9 9 ; K â t i p Ç e l e b î , 1 1 1 / 8 9 ; I s l â m A n s i k l o p e d i s i V - l / 4 8 1 ' d e n )
H a k k ı n d a b i r ç o k r i v a y e t b u l u n a n v e h a l k t a r a f ı n d a n i s a b e t l i o l a r a k e n ç o k h i k m e t i y l e b i l i n e n L o k m a n H e k i m h a k k ı n d a a ş a ğ ı d a k i y a z ı y ı v e r i y o r u z :
165
Devlet Başkanlanna
3) Lokman :H a n g i y e m i n ?K . K e r î m ’ d e k i L o k m a n H e k i m i n m i ?H i p o k r a t ı n m ı ?H i p o k r a t y e m i n i n i n B a t ı t ı b o k u l l a r ı n a g i r i ş i A v r u p a R ö n e -
s a n s ı m n b a ş l a d ı ğ ı s ı r a d a i d i k i S i c i l y a ’d a k i m ü s l ü m a n Arap t ı b o k u l l a r ı n ı n d i r e k t n ü f u z u n u n b i r s o n u c u o l a r a k P a l e r m o ş e h r i n d e i l k m o d e r n t ı b o k u l u k u r u l m u ş t u r . L â k i n o g ü n l e r i n H ı r i s t i y a n â l e m i n i n , f a y d a l a n d ı k l a r ı m ü s l ü m a n t ı b o t o r i t e l e r i n i z i k r e d e r e k o n l a r ı n d ü ş ü n c e v e k ü l t ü r l e r i n e o l a n b o r ç l a r ı m b e l i r t m e k t e n k a ç ı n m a l a r ı k a r e k t e r l e r i i c a b ı b u l u n u y o r d u . K a t o l i k k i l i s e s i b u s e b e p le t ı b ö ğ r e t i m i n i e s k i p u t p e r e s t o k u l l a r ı n d a n a l m a y ı t e r c i h e t m i ş t i . H ı r i s t i y a n d ü n y a s ı n ı n f ı r s a t d ü ş k ü n ü ( O p t o n i s t ) s i y a s e t i n e o g ü n l e r i n i l e r i m ü s l ü m a n b i l g i n l e r i n e t e r c i h a n , t ı b a l a n ı n d a p u t p e r e s t h e k i m l e r i o t o r i t e o l a r a k t u t m a k d a h a u y g u n g e l i y o r d u .
İ ş t e P a l e r m o T ı b O k u l u n u n v e o n d a n s o n r a A v r u p a ’ d a k u r u l m u ş o l a n , b ü t ü n d i ğ e r A r a p , m ü e s s e s e l e r in in e s k i d i n s i z Y u n a n f i l o z o f v e t a b i b i H i p o k r a t ’ m ( M . ö . 4 6 0 — 3 7 7 ) a d ı ile H i p o k r a t i k T ı b O k u l l a r ı d i y e a d l a n d ı r ı l m a s ı n ı n t a r i h î g e r ç e ğ i b u d u r . Ş u d a k a y d a d e ğ e r k i ; H i p o k r a t y a z m a l a r ı n d a ( A s k l e p i a d i s y e m i n i ) d i y e a n ı l a n t ö r e n , e s k i d i n s i z l e r t ö r e n l e r i n d e n b i r p a r ç a o l u p b u g ü n ü n t ı b ç a l ı ş m a l a r m d a h e k i m l e r e y a p t ı r ı l a n « H i p o k r a t y e m i n i » d i y e b i l i n m i ş t i . B u y e m i n i n g e r ç e k ç i o l m a y ı p m o d a s ı g e ç m i ş b u l u n a n b a z ı m e s l e k î a h l â k u n s u r l a r ı t a ş ı d ı ğ ı n a d i r e n d ü ş ü n ü l m ü ş t ü r . B u n d a n m a â d a b u u n s u r l a r İ s l â m î b a k ı m d a n h a t t â n o k s a n v e k u s u r l u d u r d a . ( L o k m a y e m i n i ) is e h a s t a ile h e k i m a r a s ı n d a k i g e r ç e k p s i k o l o j i k i l i ş k i ile i l g i l i d i r . H i p o k r a t y e m i n i n d e is e d u r u m b ö y le d e ğ l d i r . L o k m a n , m o d e r n m a d d e c i h e k i m l e r i n k a b a v e g a y r ı ş a h s î d a v r a n ı ş l a r ı n ı m a h k û m e d e r v e k e n d i l e r i n e d a h a İ n s a n î r u h î
Ş i m d i H i p o k r a t y e m i n i n i b i r l i k t e o k u y a l ı m :« K e n d i l e r i n i ş a h i t t u t t u ğ u m H e k i m A p o l l o n , A s k l e p i o s , « H . y -
g i c i a » ile b ü t ü n i l â h v e i l a h e l e r e y e m i n e d e r i m k i b u y e m i n i v e i ç i n d e k i t a a h h ü t l e r i y e r i n e g e t i r m e ğ e s ö z v e r i y o r u m :
1 . B a n a t ı b h ü k ü m l e r i n i ö ğ r e t m i ş o l a n k i m s e y e e b e v e y n i m ,
b i r y a k l a ş m a e m p o z e
HİPOKRAT YEMİNİNİN METNİ:
166
İmam-ı Gazali
ç o c u k l a r ı n a d a k a r d e ş l e r i m g i b i m u a m e l e y a p a c a ğ ı m . K a z a n c ı m ı o n l a r l a p a y l a ş a c a ğ ı m v e t ı b h ü n e r i n i ü c r e t s i z o l a r a k o n l a r a ö ğ r e t e c e ğ i m .
K o n f e r a n s l a r v e r e c e ğ i m v e k e n d i o ğ u l l a r ı m a y a p m ı ş o l a c a ğ ı m g i b i o n l a r a ö ğ ü t l e r v e r e c e ğ i m . T ı b t e m i n a t ı m v e r i p z o r u n l u y e m i n y a p m a d ı k ç a d ı ş a r ı d a k i l e r e t ı b b ı n e s r a r ı n ı v e r m i y e c e ğ i m .
2 . Ö ğ ü d ü m h a s t a y a s a d e c e f a y d a g e t i r m e k v e z a r a r v e r m e m e k o l a c a k t ı r . H i ç k i m s e y e k e n d i i s t e ğ i y l e d e o ls a , z e h i r v e r m i y e c e ğ i m v e o y o l d a t a v s i y e d e b u l u n m a y a c a ğ ı m . Ç o c u k d ü ş ü r m e y i t e ş v i k e d ic i ö ğ ü t v e r m i y e c e ğ i m .
3 . H a y a t ı m v e m e s l e ğ i m k u t s a l v e t e m i z o l a c a k t ı r . E v l e r e s a d e c e h a s t a l a r ı m ı n h a t ı r ı iç i n g i r e c e ğ i m . O n l a r a h iç b i r s u r e t le z a r a r v e r m i y e c e ğ i m . K a d ı n l a n , e r k e k l e r i , h ü r l e r i v e y a k ö l e l e r i k e n d i z e v k i m iç in k u l l a n m a y a c a ğ ı m . M u a y e n e e s n a s ın d a v e y a t e s a d ü f e n , i n s a n l a r ı n h a y a t ı ile i l g i l i e ş i t l i k l e r i m i b a ş k a l a r ı n a s ö y ı e ı n ı y e c e ğ i m , o n u b i r s ı r o l a r a k s a k l ı y a c a ğ ı m , y e m i n i m i y e r i n e g e t i r i r s e m d a i m a b a ş a r ı l ı o l a c a ğ ı m v e h a y a t ı m d a m e s le ğ im d e ş e r e f l i o l u p b ü t ü n h a l k t a n s a y g ı g ö r e c e ğ i m . Y e m i n i m d e n d ö n e r s e n h a k s ı z l ı k o l a c a k t ı r . »
M o n t p e l l i e r o k u l u n d a n b i z e g e l d i ğ i m u h t e m e l o l a n d i ğ e r b i r y e m i n m e t n i n d e b i r e k y e m i n v a r d ı r : « M e s a n e t a ş l a r m ı a s l a k a l d ı r a m a y a c a ğ ı m a v e o n l a r ı d a h a e h il o l a n l a r a b ı r a k a c a ğ ı m a y e m i n e d e r i m » ( o z a m a n c e r r a h î i ş i n i y a p a n b e r b e r l e r v a r d ı .)
A L K M E O N ’ u n Ö Ğ R E T İ M İ İ L E K . K E R Î M D E K İ L O K M A N ’ I N Ö Ğ R E T T İ K L E R İ A R A S I N D A G Ö Z E Ç A R P A N B E R A B E R L İ K :
H i p o k r a t ’ t a n 1 0 0 y ı l ö n c e b i r d i ğ e r f i l o z o f v e h e k i m d o ğ m u ş t u r . B u , G ü n e y İ t a l y a ’ d a K r o t o n Y u n a n k o l o n i s i n i n b i r ü y e s i o l a n P e i - r i t o o s ’ u n o ğ l u A l k m e o n ( M . Ö . 5 1 1 - 4 9 7 ) i d i . A v r u p a l i t e r a t ü r ü n d e is e A l s i m o n , A l m o n , A l c i m o n , L o k m a n g i b i ç e ş it l i a d l a r l a a n ı l m a k t a d ı r . K e n d i s i P i t a g o r a s ’ ı n b i r ş a k i r d i v e S o k r a t ö n c e s i ü n l ü f i l o z o f lardan b ir i i d i v e d a h a z i y a d e p r o f e s y o n e l o l a r a k ö ğ r e n c i l e r i n e t ı b ü z e r i n e d e r s le r v e r i y o r d u . B u n l a r d a n ü ç ü — B o t i n o s , L e o n v e B a t i l - lo s — e s e r le r in i n k a l ı n t ı l a r ı n d a g e ç m e m k t e d i r . A l k m e o n h a k k ı n d a e n
167
f a z l a b i l g i , b i z e D i o g e n L e r t i o s ’ u n v a k a y i n a m e s i i l e u l a ş m a k t a d ı r , s û r e s i n d e k i a y e t l e r i n e b e n z e m e k t e d i r . B u s u r e M e k k e ’ d e n a z i l o lm a m t e k v e a y n ı ş a h ıs o l d u ğ u h ü k m e t t i r m e k t e d i r .
A L K M E O N ’ U N D E R S L E R İ :
A l k m e o n ’ u n d e r s l e r i a ş a ğ ı d a k i e s a s la r d a ö z e t l e n m e k t e d i r .
1 — A l a h ’ m b i r l i ğ i , B i l i n m e z l i ğ i h e r ş e y d e n h a b e r d a r ( H a b i r V o l m a s ı f a t ı , s ı n ı r s ı z i l m i .
2 — İ n s a n r u h u n u n ö l ü m s ü z l ü ğ ü .
3 — S e z i ş l e r i m i z l e h a b e r , b i l g i v e t a h m i n l e r i m i z i n y e g â n e s e b e p v e k a y n a ğ ı n ı t e ş k i l e d e n a k s i l i k l e r l e z ı d d i y e t l e r i n s o n s u z t e v a l i s i ,
4 — Y ü k s e l m i ş b i r i n s a n ı n e n i y i v a s ı f l a n , n a m u s v e t e v a - z u ’ d u r .
5 — İ n s a n b i l g i s i n i n k a r a s ı z l ı ğ ı v e b u n d a n e ld e e d ile n f a y d a l a nA l k m e o n ( L o k m a n ) t e v h i d a k id e s i n e g e l i n c e , k e n d i s i b i r p i t a -
g o r e o n o l d u ğ u n a g ö r e b u n a ş a ş ı l m a z . A l k m e o n s a ğ l a m b i r v a h d e t - i v ü c u d c u o lu p p o l i t e i z m v e p o l i p r a g m a t i z m d i y e b i l i n e n t a b i a t m « m ü t e a d d i t y a r a t ı c ı k u v v e t l e r i b u l u n d u ğ u » i n a n c ı n ı n m ü t h i ş d ü ş m a n ı i d i .
Alkmeoîi’un birçok çağdaşlan bir Allah’a inanıyorlardı.
O ç a ğ d a T e k A l l a h ’ a i n a n a n y a l n ı z A l k m e o n d e ğ i l d i . A y n ı i n a n c a s a h ip f i l o z o f l a r a r a s ı n d a M i l e t l i A n a k s i m a n d r o s ( M . Ö . : 6 1 0 - 5 4 5 ) h e r ş e y i n A p e i r o n t a r a f m d a n y a r a t ı l d ı ğ ı n ı b e y a n e t m i ş t i r . ( A p e i r o n : « B e l l i o l m a y a n s o n s u z » a n l a m ı n a g e l i r ) . B u f i l o z o f a g ö r e A p e i r o n ' - u n y a ş ı y o k t u r , ö l ü m s ü z d ü r , b a ş l a n g ı ç v e s o n u y o k t u r .
B i r d i ğ e r f i l o z o f , K o l o f o n ’ l u K s e n o f o n i ( M . ö . 5 8 0 ) P o l i t e i z m i n b ü y ü k d ü ş m a n ı i d i . « E l e g i e n » e s e r i n d e y a l n ı z b i r A l l a h b u l u n d u ğ u n u , d i ğ e r l e r i n i n H o m e r ile H e s i o d ’ u n a r t i s t i k h a y a l e r i n d e y a r a t ı l m ı ş o l d u ğ u n u s ö y l e r . B u r a d a « B i r h e r ş e y d e n , h e r ş e y B i r ’ d e n » d e m i ş o l a n E f e s ’ l i H e r a k l i t o s ’ u d a z i k r e d e b i l i r i z . A l k e o n ’ u n i n a n c ı n a g ö r e g ü n e ş , a y v e y ı l d ı z l a r d a i n s a n r u h u g i b i b i r t e k İ l â h î
Devlet Balkanlarına-------------------------------------------------------------------- *
168
îmam-ı Gazali
k u v v e t l e h a r e k e t e d e r l e r . K . K e r î m ’d e ş ö y le d i y o r : « G ö r m e z m i s i n M î A l l a h g e c e y i g ü n d ü z e v e g ü n d ü z ü g e c e y e ç e v i r i r , g ü n e ş i v e a y ı d a m u k a d d e r b i r z a m a n a k a d a r h e r b i r i y o l u n d a h a r e k e t h a l i n d e y a r a t m ı ş t ı r . V e R a b b ı n h e r y a p t ı ğ ı n d a n h a b e r d a r d ı r » k e z a : « Y e r d e V e g ö k l e r d e n e v a r s a A l l a h ’ ı n d ı r , ş ü p h e s i z A l l a h k e n d i k e n d i n e y e t e r d i r v e H a m d O ’ n a m a h s u s t u r » d e m e k t e d i r .
A l k m e o n .D i o g e n L e r t i o s ’ a g ö r e , s o n r a k i n e s i lle r e « P e r i F i s e s o s » ( t a b i a t h a k k ı n d a ) a d l ı b i r e s e r b ı r a k m ı ş t ı r . B u e s e r d e n a n c a k b a z ı
p a r ç a l a r k a l m ı ş t ı r : « E y b e n i m o ğ l u m » s ö z l e r i i le b a ş l ı y a n b u e s e r d e k i s ö z l e r , K . K e r î m d e L o k m a n ’ m o ğ l u n a a n a b a b a s ı n a m i n n e t t a r o l m a s ı n a d a i r v e r d i ğ i ö ğ ü t l e r i n d e k i s ö z l e r i n a y n ı d ı r : 3 1 n c i s û r e n i n 1 5 n c i â y e t i n d e ş ö y l e d e v a m e d i y o r :
« . . . V e o n l a r s e n i A l a h ’ a ş e r i k k o ş m a y a z o r l a r l a r s a o n l a r a i t a a t e t m e » A l k m e o n ’ u n b u n u n l a k e n d i o ğ l u n a d e ğ i l , k e n d i o ğ l u g i b i s a y d ı ğ ı h a l k ı n ı , m ü r i d l e r i n i , k a s t e t t i ğ i a n l a ş ı l ı y o r .
D O K M A N ’ I N K . K E R Î M D E Y A Z I L I Ö Ğ Ü T L E R İ :
A l k m e o n , i n s a n m d ü n y a d a k i d u r u m u n u s i s t e m a t i k o l a r a k in c e l e y e n P i t a g o r c u ’ l a n n i l k i d i r . O ’ n a g ö r e i n s a n z e k â s ı ( b i l g i s i ) ile A l a h ' ı n b i l g i s i ( İ l m î ) ş ö y l e f a r k l ı d ı r k i : A l l a h y a r a t ı c ı s ı f a t i y l e h e r - ş e y i k a t i y e t l e b i l d i ğ i h a l d e i n s a n z e k â s ı t a h m i n v e i h t i m a l l e b i l i r H a y v a n l a r is e d a h a a z g e l i ş m i ş b i r f a r k e t m e y e s a h i p t i r l e r . O n l a r görüp g e ç i r i r l e r v e s a d e c e t e p k i g ö s t e r i r l e r .
. K . K e r î m d e L o k m a n ş ö y le d e r :« O ğ l u m ! . K ü ç ü k b i r h a r d a l t o h u m u b i l e , y e r d e , g ö k t e v e y a
b i r k a y a ü z e r i n d e o l s u n , A l l a h ’ ı n i z n i y l e y e ş e r i r , z i r a A l a h b ü t ü n i n c e l i k l e r i b i l e n d i r .»
« S a a t i l m i A l l a h ’ t a d ı r . Y a ğ m u r u g ö n d e r i r , r a h i m d e k i n i b i l i r , h iç bfcr İ n s a n y a r ı n n e k a z a n a c a ğ ı n ı v e y a b a ş m a n e g e l e c e ğ i n i v e n e r e d e ö le c e ğ in i b i l e m e z . A n c a k A l l a h h e r ş e y i k e s i n o l a r a k b i l i r .»
A l k m e o n ’ u n ş a k i r t l e r i n d e n B r o t i n o s ’ t a n ş u n u ö ğ r e n i y o r u z : « P e y r i t o o s ’ u n o ğ l u K r e t o n ’l u A l k m e o n , B r o t o n o s i l e L e o n v e B a - t i l l o a a ş ö y l e d e m i ş t i r :
« D ı ş t a n v e i ç t e n ş e y l e r h a k k ı n d a y a l n ı z A l l a h ' ı n k e s i n b i l g i s i v a r d ı r ; ' i n s a n o n l a r h a k k ı n d a a n c a k t a h m i n d e b u l u n a b i l i r .»
D o ğ m a m ı ş b i r c e n i n i n g e r ç e k c i n s i y e t i n i n t e s b i t i v e k a r a k t e
169
r i s t i k l e r i n i n t a r i f i , i n s a n l a r ı n b i l g i s i d a h i l i n d e o l m a d ı ğ ı n a d a i r K . K e r î m d e k i a y e t l e r l e A l k m e o n ’ u n e s e r in d e b u k o n u d a k i L â t i n c e m e t i n a r a s ı n d a k i b e n z e r l i k t e y u k a r ı d a k i m i s â l l e r l e b i r l i k t e m ü t a l a â e d i l d i ğ i n d e A l k m e o n ile L o k m a n a r a s m d a b i r ç e ş i t m a n e v î v e i d e - l o j i k b i r b a ğ - o l d u ğ u v e h e r i k i s i n i n d e a y n ı v e t e k k i ş i o l d u ğ u h a k - k m d a k i k a n a a t k u v e t l e n m e k t e d i r .
Alkmeon ile Hipkrat arasmda bir kıyaslama:
A l k m e o n ’ d a n b i r y ü z y ı l s o n r a d o ğ m u ş o la n H i p o k r a t , s a d e c e ç a ğ ı n ı n t ı b b i l g i s i n i n b i r a l l a m e s i i d i . O d a h a z i y a d e H e l e n ( Y u n a n ) â l e m i n d e A l k m e o n ’ d a n f a z l a t a n ı n m ı ş v e p o p ü l e r o l m u ş t u r . B u d a A l a h ’ m b i r l i ğ i n e ( m o n o t e i s t ) i n a n a n f i l o z o f l a r ı n , i s t e r d e m o k r a t i k i s t e r d i k t a t ö r l ü k o l s u n , H e l e n m ü e s s e s e le r i t a r a f ı n d a n d e v l e t d i n i n e u y m a d ı ğ ı n d a n h o ş g ö r ü l m e d i ğ i v e H i p o k r a t ’ ı n P o l i t e i s t v e K o n f o r m i s t o l d u ğ u s e b e b le r in e b a ğ l a n a b i l i r . B u g ö r ü ş , S o k - r a t z a m a n ı n d a r e s m î p o l i t e i s t a k id e s i n e h ü c u m e d e r e k M o n o t e i z m i v a ’ z e t m i ş o la n S o k r a t ’ ı n i d a m ı ile d e d e s t e k l e n e b i l i r .
M a r u f v e m e ş h u r b i r h e k i m v e t e ş r i h ç ı ( A n o t o m i s t ) o l a n A l k m e o n , i n s a n a z a s ı t a h l i l v e t e ş r i h l e r i n i y a p ı p t a r i f e d e r e k k e n d i d u y g u v e b u l u ş t e o r i s i n i g e l i ş t i r m i ş t i r . O ’ n a g ö r e : I ş ı k v e s e s h ı z l a n g ö z l e r d e n v e k u l a k l a r d a n k ü ç ü k s i n i r m e s a n a t ı ile r u h u n m a d d î m e r k e z i o la n b e y i n e a k t a r ı l ı r . D u y g u v e b i l g i m i z k a r ş ı t l a r ü z e r i n e k u r u l m u ş t u r . A n c a k k a r a n l ı k m e v c u t o l d u ğ u ' i ç i n ı ş ı ğ ı g ö r e b i l i r i z . O ’ n u n k a r ş ı t l a r s i s t e m i , P i t a g o r f a r a z i y e s i g i b i y a l n ı z 4 u c n o k t a d a n i b a r e t o l m a y ı p , d ış d ü n y a d a n g ö r ü p n o t e d e r e k b i l g i a l a b i l d i ğ i m i z s o n s u z t a m a m l a y ı c ı b i r k a r ş ı t l a r s ils ile s in e ( d e v a m ı n a ) d e m a l i k t i r . F i z i k î h a y a t ı m ı z s ü r e s in c e e ld e e t t i ğ i m i z i z l e n i m l e r b u p r e n s i b e d a y a n m a k t a d ı r . H a s t a l ı k v e y a s a ğ l ı k k a r ş ı t l a r ı s a y ı c a a h e n k l i o l m a s ı n a b a ğ l ı d ı r v e t e d a v i i le k a r ş ı t l a r ı n k a y b o l m u ş t a b i î a h e n g i n i ( H a r m o n i s i n i ) t e k r a r k u r m a y a y a r d ı m e d ilm i ş o l u r . B u d e m e k t i r k i ; ( C o n t r a r i a C o n t r a r i b u s C u r a n t u r ) p r e n s ib i H i p o k r a t ’ t a n y ü z y ı l ö n c e , A l k m e o n t a r a f ı n d a n i l e r i s ü r ü l m ü ş t ü r .
A l k m e o n u ’ u n r u h u n ö l ü m s ü z o l d u ğ u v e f i z i k î ö lü m l e y o k o l m a d ı ğ ı i n a n c ı y u k a r ı d a b e l i r t i l e n e s e r le r d e g e ç m e k t e d i r . A y n ı ş e y L o k - m a n ’ ı n t a s a v v u f u ile i l g i l i o l a r a k K u r ’ a n ’ d a d a a ç ı k l a n m ı ş t ı r . « Y a - r a t ü ı ş ı n ı z v e y a y e t i ş t i r i l m e n i z r u h g i b i d i r » â y e t i n d e î s l â m t a s a v -
Devlet Başkanlanna-------------------------------------------------------------------
170
İmam-ı Gazal!
v u f u n « N e f s - ü l - K ü l l î , V a h d e t - ı - V ü c u d » e s a s ım H i n t ' l i İ s l â m d ü ş ü n ü r ü Ş a h V e l i y u l a h ’ ı n A p p a r e n t i z m ’ i n i n b a ş lı c a h ü k m ü o l a r a k i z - , l e y e b i l i r i z . A l k m e o n d i y o r k i :
« B i r i s i n i n ö l ü m ü n ü n d e r h a l y e n i b i r d o ğ u ş a d ö n e c e ğ i h a y a t d e v r e s i n i n n a s ı l k a p a n a c a ğ ı m h â l â k e ş f e d e m e d i ğ i m i z i ç i n f i z i k î ö l ü m v u k u b u l u y o r » L o k m a n , A l a h ’ t a n i l h a m a l m ış b i r f i l o z o f v e h e k i m d i r . O ’ n u n t a r i h î ş a h s i y e t i m ü s l ü m a n l a r i ç i n , b i r i m a n s ı z A n s i k l o p e - d i s t o la n H i p o k r a t ’ ı n ş a h s i y e t i n d e n ç o k d a h a m ü h i m d i r . K . K e r î m , i n s a n ı n r u h î g e l i ş m e s i n i ö n e m l i s o s y o l o j i k a n l a m t a ş ı y a n ş u d e r e c e l e r e a y ı r m a k t a d ı r .
1 ) A l l a h ’ ı n E l ç i l e r i ( R e s u l l e r i ) ,
2 ) E n b i y a ( N e b î l e r )
3 ) H ü k e m a ( F i l o z o f l a r ) ,
4 ) R a s i h û n f ü - t l m ( t ü m d e d e r i n l e ş e n l e r ) .
K u r ’ a n , L O K M A N ’D A N B A Ş K A S I O L M A Y A N B Ü Y Ü K f i l o z o f v e H e k i m A L K M E O N ’U N H A T I R A S I N I M U H A F A Z A E D E N Y E G A N E İ L Â H Î V A H t Y D Î R :
L o k m a n b i r f i l o z o f ’ v e a r a ş t ı r ı c ı o l a r a k b i r t ı b o t o r i t e s i i d i . H i p o k r a t ’ t a n y ü z y ı l ö n c e y a ş a m ı ş v e ü n y a p m ı ş t ı r . K . K e r î m ’ d e : « M u h a k k a k b i z L o k m a n ’ a h i k m e t v e r d i k » ş e k l i n d e b a h s e d i l m i ş t i r . M ü s l ü m a n l a r a y n ı ş e y i H i p o k r a t i ç i n s ö y l e y e m e z l e r . H z . M u h a m m e l k e n d i d il i A r a p ç a ’ y ı b ile o k u y u p y a z a m a y a n b i r ü m m î o l d u ğ u n d a n e s k i Y u n a n p e r ş â m e n l e r i n i o k u y a m ı y a c a ğ ı t a b i î id i v e y i n e i y i b i - l i n m e k t e d i r k i ; A l k m e o n ’ u n h a t ı r a s ı H i p o k r a t t a r a f ı n d a n g ö l g e l e n - m ivŞ tir. S o k r a t ö n c e s i ç a ğ ı n b ü y ü k Y u n a n ( ? ) f i l o z o f u v e h e k i m i o l a n L o k m a n ’ m ( A l k m e o n ) h a t ı r a s ı n ı a n a n y e g â n e İ l â h î k i t a p K u r ’ a n d ı r . E s k i ç a ğ ı n b u D ü y ü k ş a h s i y e t i h a k k ı n d a y a h u d i v e H ı r i s t i y a n e d e b i y a t ı n d a s ü k û t e t m i ş t i r .
Ş ü p h e s i z H z . A U a h K . K e r î m ’d e L o k m a n ’ ı b e l i r l i b i r m a k s a t l a z i k r e t m i ş t i r . B u b a k ı m d a n , b i r m ü s l ü m a n h e k î m i ç i n « A s k l e p i d v e y a H i p o k r a t y e m i n i » y a p m a n ı n u y g u n o l m a m a s ı g e r e k i r . O ’ n u n . y e r i n e K . K e r î m ’d e s ö z ü e d ile n « L o k m a n y e m i n i » n i n i n a ş a ğ ı d a k i m e t n i k a b u l e d i l m e l i d i r .
171
1 ) B a n a h a y a t v e r i p r e h b e r l i k e d e n v e p e k a z k i ş i n i n b i l d i ğ i b i r ö ğ r e n i m i m k â n ı v e r m i ş o l a n U l u T a n r ı y a ş ü k r e d e l i m . Ş ü k r e d e n k e n d i r u h u i ç i n ş ü k r e t m i ş o l u r .
2 ) K u l l u k t a d e v a m a , i y i l i ğ i ö ğ ü t l e y i p k ö t ü l ü k t e n a l ı k o y m a y a v e k a r ş ı l a ş a c a ğ ı m h e r o l a y ı s a b ı r l a k a r ş ı l a m a y a s ö z v e r i r i m .
3 ) B e n d e n y a r d ı m i s t e y e n h e r h a n g i b i r h a s t a y ı a s l a r e d d e t - m i y e c e ğ i m .
4 ) A s l a m a ğ r u r , k i b i r l i v e k e n d i m i b e ğ e n m iş o l m a y a c a ğ ı m g i b i b a ş k a l a r m a ü s t ü n b i r t a v ı r t a k ı n m a y a c a ğ ı m .
5 ) A s l a k i m s e y i t a h k i r e t m i y e c e ğ i m v e d a i m a t e v a z u v e i t i d a l i le k o n u ş a c a ğ ı m .
6 ) D o ğ m a m ı ş b i r ç o c u k h a k k m d a h e r h a n g i b i r ö n m ü t a l â a , t a v s i y e v e y a k ö t ü b i r e l i ş l e m i y a p m ı y a c a ğ ı m . H e r h a n g i b i r i n s a n ı n h a s t a l ı ğ ı v e y a ş a m a i h t i m a l i h a k k m d a - a s la b i r ö n h ü k ü m d e b u l u n m a y a c a ğ ı m , y a r ı n n e o la b i l e c e ğ i n i a n c a k A l l a h ’ ı n b i l d i ğ i n e i n a n ı y o r u m .
Devlet Başkanlanna-------------------------------------------------------------------
N Î Ç Î N M Ü S L Ü M A N Ü N İ V E R S İ T E L E R İ N İ N T I B F A K Ü L T E S İ N D E L O K M A N Y E M İ N İ Y A P I L M A L I D I R :
Y u k a r d a k i L o k m a n y e m i n i n i n t ı b ö ğ r e n i m i n e b a ş l ı y a c a k h e r Ö ğ r e n c i y e k a b u l ü n d e n ö n c e , y a p t ı r ı l m a s ı g e r e k l i V e y a r a r l ı d ı r . B i r h e k i m i n m i l l î , ı r k î , s o s y a l , m e z h e b î v e ş a h s ı, b ü t ü n e t k i l e r i n ü s t ü n d e o l m a s ı g e r e k t i ğ i K u r ’ a n d a b e l i r t i l m i ş t i r . B u d e m e k t i r k i , b i r h e k i m k e n d i n e b a ş v u r a n h e r k e s i n y a r d ı m m a k o ş m a l ı d ı r .
B i l h a s s a y e m i n i n 6 m c ı m a d d e s i p e k i l g i n ç o lu p ü z e r i n d e d u r u l m a y a d e ğ e r , R a h m i n i ç in d e n e o l d u ğ u n u y a l n ı z A l l a h b i l i r v e b i z i m o n a m ü d a h a l e e t m e y e , a n a - b a b a s ı v e b e l k i d e b ü t ü n i n s a n l ı k i ç i n f a y d a l ı o la b i l e c e k b u y e n i h a y a t ı y o k e t m e y e h a k k ı m ı z y o k t u r . H e k i m , h a s t a s ı n ı v e y a a k r a b a l a r ı n ı , y a d a h e r h a n g i b i r i s i n i h a s t a n ı n d u r u m u n u n ü m i t s i z o l d u ğ u v e y a ö l ü m e m a h k û m o l d u ğ u h a k k m d a h a b e r d a r e t m e m e l i d i r B u g i b i t e l k i n l e r ç o ğ u d e f a b i r i h t i m a l d e n ö t e y e g e ç m e d i ğ i h a ld e h a s t a n ı n d u r u m u n u d a h a d a k ö t ü
172
tmam-ı Gazali
l e ş t i r i r . B ö y l e i h t i m a l l e r l e b i r h e k i m , h a s t a y ı n e k a d a r i h t i y a r , z a y ı f , i t i b a r s ı z v e k ö t ü r ü m d e o l s a ; ü m i t s i z d i r » d i y e r e k t e d a v i d e n v e o n a h e r y a r d ı m ı y a p m a k t a n k a ç ı n m a m a l ı d ı r . H e » * i ş t e A l l a h ’ m t a k d i r i o l d u ğ u n a g ö r e , s o n d a k i k a d a b ile y e n i m e t o d v e y a i l â ç i l h a m ı i le h a s t a y ı k u r t a r m a k ü m i d i n i k a y b e t m i y e r e k o n u t e r k e t m e - m e l i d i r . H e k i m h a s t a y a y a l n ı z m a d d î i m k â n l a r l a d e ğ i l , m o r a l i n i d e t a k v i y e s u r e t i y l e y a r d ı m e t m e l i d i r .
M ü s l ü m a n h e k i m l e r b u y e m i n ö ğ r e t i l i m i i z a h e d i l m e k l e y a l n ı z p r o f e s y o n e l m a h i r h e k i m l e r d e ğ i l , a y n ı z a m a n d a İ s l â m id e o lo jis in e g ö r e b ü y ü k m o r a l v e f a z i l e t l i ş a h s i y e t l e r d e y e t i ş t i r i l m i ş o l a c a k t ı r .
« Ç ü n k ü A l l a h H a k ’ t ı r . O n d a n g a y r i s i n e ç a ğ ı r m a b a t ı l d ı r . A l l a h u l u v e g ü ç l ü d ü r .)
( B a k . î s l a m i c R e w l e w ’ d e n k a l k m a n D ü n y a m e c . ( S . K . ) S . 6 4 , 6 5 - 6 6 ) .
4 — Hipokrat: (M.Ö. 460 — 377 îstanköylu, Eski Yunanistan’ın ünlü hekimidir. D e m o k r i t o s ’ t a n f e ls e f e o k u m u ş , a n a t o m i ü z e r i n d e k i d e n e y l e r i y l e h e l k e s i h a y r e t e d ü ş ü r m ü ş . İ l â ç t a n z i y a d e p e r h i z e ö n e m v e r i r m i ş .
5) Vehb. b. Münebbih.
BEŞİNCİ KISIM:
1) Said b. Cübeyr. (Ebu Abdullah yahut Ebu Muhammed el- Esedi)
T a b i ’ l e r i n i l e r i g e l e n l e r i n d e n d i r . K û f e l i ’ d i r . A b d u l l a h b . A b b a s v e A b d u l a h b . Ö m e r ’ d e n i l i m a l m ı ş , f ı k ı h v e t e f s i r s a h a s ı n d a a s r ı n ı n e n i l e r i d e o l a n ı i d i . 95 t a r i h i n d e ş e h i t o l m u ş t u r .
2 ) öklid (Euelide) Y u n a n m a t e m a t i k ç i s i d i r . M a t e m a t i k i l m i n i n m û c i d i v e p i r i s a y ı l ı r .
16 Eylül 1369 Süleymaniye
173
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sahife
K i t a p H a k k ı n d a u m u m i B i l g i . . . 5
B İ R İ N C 1 B Ö L Ü M
t i k M e k t u p ....................................................... 1 7î m a n ı n T e m e l i o l a n i t i k a d . . . 1 9A l l a h ’ ı T e n z i h e t m e ........................... 1 9K U D R E T 2 0î l i m 2 0Î R A D E 2 1İ Ş İ T M E v e G Ö R M E S İ ............ 2 1K E L Â M ........................................................ 2 2E F ’ A L 2 2A H İ R E T İ Ö V M E ........................... 2 3H A Z R E T ! P E Y G A M B E R İ A N M A H A K K I N D A .................................. 2 4Î M A N A Ğ A C I N I N D A L L A R I N I B İ L D İ R M E .................................. 2 5B İ L G İ N L E R L E O T U R M A ............. 3 2Y A R D I M C I L A R I N D U R U M U 3 7K I Z M A M A ....................................................... 39M E R H A M E T L İ O L M A .................... 4 3İ H T İ Y A Ç L A R I G İ D E R M E . . . 4 4Ş E F K A T ....................................................... 4 5H A L K I S E V İ N D İ R M E .................... 4 6İ S L Â M ’ I N P R E N S İ P L E R İ N İE M İ R .............................................................. 4 7K E N D İ N İ B İ L M E .................................. 5 1A D A L E T V E S İ Y A S E T ............ 5 2
İ K İ N C İ B Ö L Ü M Ş U D Ö R T Ş E Y B A Ş K A N L A -R A G E R E K L İ D İ R .................................. 6 1Z U L Ü M 66
Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M D E V L E T H Â Z İ N E S İ V E V E R G İ P O L İ T İ K A S I .................................. 7 5V E R G İ Y İ A R T I R M A .................... 7 6B E Y T - Ü L - M A L .................................. 7 8Ö Ğ Ü T 85B A Ş K A N D A B U L U N A N M E Z İ Y E T L E R ....................................................... 86
SayfaB A Ş K A N A Y A K L A Ş M A K T A NK A Ç I N M A K ................................................ 8 7B A Ş B A K A N I N T A K İ P E D E C E Ğ İ Y O L ....................................................... 90B A Ş B A K A N I N Y A Ş I ........................... 94K A R A K T E R İ ................................................ 95S I R S A K L A M A ...................................... 96B A Ş B A K A N L A G Ö R Ü Ş M E 98 D Ö R T Ş E Y İ N D Ü Z E L T İ LM E S İ İ M K A N S I Z D I R .................... 1 1 2B A Ş K A N I N O T O R İ T E S İ N İ G Ü N D E N G Ü N E a r t t ı r a n ş ua l t ı ş e y d i r .............................................................. 1 1 3H İ K M E T .............................................................. 1 1 7S O R U C E V A P ......................................... 1 1 9D A R L I Ğ I G İ D E R M E ........................... 1 2 1B a ş k a n , B a ş b a k a n ı ü ç ş e y d e na l ı k o y m a m a l ı d ı r .................................................. 1 2 2B a ş k a n ş u a l t ı g u r u p l a h e r h a n g i b i r h u s u s u m ü ş a v e r e e t m e - .m e l i d i r . 1 2 2B a k a n l a r l a g ö r ü ş m e ........................... 1 2 3S U L H Y O L N D A T E R C İ H . . . 1 2 6B A Ş B A K A N L I Ğ I N K A D R İ N İB İ L M E .............................................................. 1 2 8K Â T İ P L E R V E O N L A R I N t a k i p e d e c e ğ i y o l ................................................ 1 2 8
D Ö B D Ü C Ü B Ö L Ü M
F i l o z o f l a r ı n H i k m e t l e r i n i b i l d i r m e y e d a i r d i r ............................................................ 1 3 0
B E Ş İ N C İ B Ö L Ü MA K L I N V E A K I L L A R I N Ü S T Ü N L Ü H A K K I N D A D I R ............. 1 4 4
oOo------C A H İ L İ N D E İ Ş A R E T L E R İV A R D I R ....................................................... 1 4 5N O T L A R V E İ Z A H L A R .................... 1 4 9B i r i n c i k a y n a k ................................................ 1 4 9M ü n k e r v e N e k i r ......................................... 1 5 0
174
Sayfa SayfaI b n i A b b a s ....................................................... 1 5 0H ı z ı r ............................................................................ 1 5 0Ö Ş Ü R .............................................................. 1 5 1H A D D ..................................................................... 1 5 1H U 2 E Y F E ....................................................... 1 5 2D A V U D ( A . S . ) 1 5 2K A Y S E R 1 5 2M E L İ K .............................................................. 1 5 2E M İ R ....................: ................................. 1 5 2Ş E K Î K B E L H İ ................................................ 1 5 3H A R U N R E Ş Î D .................................. 1 5 3A b b a s 1 5 3F u d a y l . b . İ Y A Z . ............................... 1 5 3Ö m e r . b . A b d ü l A Z İ Z ........................... 1 5 4E b u K u l a b e - i R e k k a ş .................... 1 5 4S ü l e y m a n b . A b d ü l M e l i k ............ 1 5 4E b u M u s a E l - A s ’ e r i ........................... 1 5 4B i a t ............................................ 1 5 5M a n s u r .............................................................. 1 5 5H a s a n - ı B a s r i ................................................ 1 5 5Z e y n ’ ü l A b i d i n ......................................... 15 6î b n i M e s ’ u d ....................................................... 1 5 6H i ş a m b . A b d - ü l - M e l i k .................... 1 5 6M u a v i y e .............................................................. 1 5 6H A R U T V E M A R U T ........................... 1 5 7
Î K Î N C Î K A Y N A K
V e l i d ............................................................. 1 5 7A b d ü l - M e l i k ( b . M e r v a n ) ............. 1 5 8A r d û ş i r 1 5 8B e h r a m ( B e h r a m G ü r ) .................... 1 5 8N u ş i r e v a n ....................................................... 1 5 8D e h h a k 1 5 9E f r a s i y a b * . . . . . 1 5 9Y e z d i c u r d ....................................................... 1 5 9T a b i i 1 5 9S ü f y a n - ı S e v r i .................................. 1 5 9M a ğ r i b 1 5 9F e r u d i n 1 5 9Z ü l k a m e y n 1 6 0
İ K İ N C İ B Ö L Ü M
A R İ S T O ....................................................... 1 6 0S O K R A T ..................... 1 6 0B ü z u r g M i h r . 1 6 0K a t a d e 1 6 0A h n e f b . K a y s ................................................ 1 6 1
F a ğ f u r 161Z e y d b . E ş l e m .................................................... 161A b d u r r a h m a n b . A v f ............................. 161H a l i d b . V e l i d .................. ...................................... İ61
I H . B Ö L Ü MR a i y y e 162H a r a ç ............................................. ...................................... 162S a s a n i l e r ................................... ...................................... 162M e h d i 162H u m u s .......................................... ...................................... 162H a c c a c ................................................................................ 162
I V . B Ö L Ü MM e 'm u n 162E f l â t u n ........................................ ...................................... 163C i z y e 163Ü z d i ş i r ................................................................................ 163H ü s r e v P e r v i z ( P e r v i z ) ............ 163Y a ’ k u b b . L e y s ............................. . . . 163E h v a z ............................................. ...................................... 163D â r â : ( D a r i u s ) 163
İ K İ N C İ K I S I M
M u b e d M u b e z a n (F) 164Ü Ç Ü N C Ü K I S I M
C a l i n o s ................................................................................ 164D Ö R D Ü C Ü K I S I M
İ b n - i M u k a f f a ................................................ 165L o k m a n .................................. 166H i p o k r a t y e m i n i n i n M e t n i . . . 166A L K M E O N ’ u n Ö ğ r e t i m i ile K . K e r i m d e k i L o k m a n ’ ı n ö ğ r e t t i k l e r i a r a s m d a g ö z e ç a r p a nb e r a b e r l i k : .................................. 167A L K M E O N U N D E R S L E R İ . . . 168L o k m a n ( A . S . ) m K . K e r i m d e y a y ı l ı ö ğ ü t l e r i .................. .................................. 167N i ç i n M ü s l ü m a n Ü n i v e r s i t e l e r i n i n T I P F A K Ü L T E S İ N D E . . . 1 7 2L O K M A N Y E M İ N İ Y A P I L M A L I D I R : .........................................H i p o k r a t 1 7 3B e ş i n c i k ı s ı m 1 7 3S a i d b . C t i b e y r 1 7 3Ö K L İ D ( E u e l i d e ) 1 7 3
175
———
iyi başkan, karekter sahibi kimselerin, yö-I
inden dolayı rahat ettiği, l ar ekt ersizlerin ise
içinde yaşadıkları kimsedir. Kötü başkan ise
bunun aksinedir: İyi kar ekt erli insanlar korkulu bir
hayat içinde bulunurlarken, köküler ise istedikleri
gibi yaşarlar.»
«Zulümle zafer elde edilemez, zorla nefes alan kim
seden hayat ümit edilmez»
Fiatı 7,5 Ura